Enjoying your free trial? Only 9 days left! Upgrade Now
Brand-New
Dashboard lnterface
ln the Making
We are proud to announce that we are developing a fresh new dashboard interface to improve user experience.
We invite you to preview our new dashboard and have a try. Some features will become unavailable, but they will be added in the future.
Don't hesitate to try it out as it's easy to switch back to the interface you're used to.
No, try later
Go to new dashboard
Published on Jan 12,2023
Like
Share
Download
Create a Flipbook Now
Read more
Published on Jan 12,2023
No description
Home Explore Paragraf Deneme
Publications:
Followers:
Follow
Publications
Read Text Version
More from mavi boncuk
P:01

1

P:02

1

1. (I) Bilgiyi ortaya çıkaran özne ve nesne arasındaki bağ sadece özne tarafından kurulabilir çünkü

nesneyi algılayan, anlayan, açıklayan ve ona yönelen öge öznedir. (II) Nesne ise öznenin yöneldiği

edilgen konumdaki bir olgu, olay veya varlıktır. (III)

Bilinçli bir varlık olan özne, kendi dışındaki diğer

varlıkları ve bir bilgi nesnesi olarak kendini bilmek

ister. (IV) Nesneye yönelen özne, nesneler üzerinde

düşünerek bir zihinsel aktivite gerçekleştirir ve bu

aktivite sonucunda bilgiye ulaşır. (V) Bilgi edinme

sürecinde bilincin faaliyetleri olan temel bilgi davranışları: düşünme, algılama, anlama (kavrama) ve

açıklamadır. (VI) Bu temel bilgi davranışlarıyla bilgiye ulaşılmaktadır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) İnsanın tatmin edilmeyen ihtiyaçları, zamanla

bireyde ruhsal bir gerilime neden olur. (II) İnsanı

harekete geçiren, motive eden insanın arzu ve ihtiyaçlarıdır. (III) Sözü edilen bu arzu ve ihtiyaçlara

çeşitli etkenler etkide bulunur ve bunlar şekillenir.

(IV) Bu etkenlerin arasında bireyin biyolojik özellikleri, edindiği tecrübeler, çevresinden aldığı kültürel unsurlar gibi faktörler gösterilebilir. (V) Arzu ve

ihtiyaçlar sadece bireyin kendi biyolojik özelliğine

göre biçimlenmeyip öğrenme ve hayat tecrübesi

ile birlikte de değişebilmektedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3. Nurullah Ataç, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’na,

özellikle 40’lı, 50’li yılların edebiyatına damgasını

vurmuştur. Pek çok genç ozanı ve yazarı edebiyatımıza o tanıtmıştır. Türkçemiz de kuruluşunu,

bir edebiyat, bir kültür dili oluşunu pek çok oranda

ona borçludur. Otuz yıl sonra hangi dilin kalacağını soranlara içten içten bir gülümseme ile alay da

ederek belki “Benim dilim.” derdi. Haklı da çıktı.

Onun sağlığında yadırganan öz Türkçe bugün hepimizin doğal olarak kullandığı, özleşmiş Türkçeye

karşı olanların, Osmanlıca taraftarlarının bile ayırdına varmadan kullandığı bir dil oldu.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Tanık göstermeye başvurulmuştur.

B) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

C) Örneklemeye başvurulmuştur.

D) Açıklamada bulunulmuştur.

E) Deyim kullanılmıştır.

4. Günümüzde rahata kavuşmanın ilk yolunun disiplinli bir şekilde çok çalışmaktan geçtiği herkesçe

bilinen bir gerçektir. Ulaşılmak istenen rahatlık ve

bunun için gereken çok çalışma durumu iki zıt kutup olarak da düşünülebilir. Yoğun ve titiz çalışmanın zorluğu karşısında ulaşılmak istenen rahatlık,

bireyleri bu zorlu yollar yerine farklı yollar aramaya

itmiştir. Bu şekilde de başta göze alınamayan sıkı

ve planlı çalışma yerini kısa sürede amaçsız kalan,

boşa harcanan çalışmalara bırakır. Paragraf sorularını çözmeyi de buna benzetebiliriz. Paragrafları

okuyup özümsemek, çözümlemek, programlı şekilde çözmek yerine umut veren kısa yol taktiklerini öğrenerek soru kalıplarındaki yaklaşımları öğrenmek öğrencinin zamanının ve emeğinin boşa

gitmesine neden olabilir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yoğun ve disiplinli çalışabilmek rahat olmayı

gerektirir.

B) Kısa yoldan rahata kavuşmak, sorun çözme

gücünü artırır.

C) Zor olan, yoğun ve disiplinli bir süreç için rahatlığı bozmaktır.

D) Rahata ermek için zamanında rahatlıktan ödün

vermek gerekir.

E) Yoğun ve titiz çalışma her zaman rahata kavuşturur.

1

DENEME - 1

P:03

1

5. İnsan varlığı karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu yapının içindeki dünya, duygusal ve sezgisel boyutuyla edebî metinlere yansımaktadır. Edebî metindeki

dil, günlük dilin daha üst basamağıdır. Bu nedenle

edebî bir metin kurgusaldır. O, varoluşu anlatır. Yazar, ele aldığı bir öyküyü veya hayattan bir kesiti,

kendi bütünlüğü içinde sanatın dünyasında dönüştürür, onu yeniden inşa eder, kurar. Diğer sanat

eserlerinde olduğu gibi edebî eserler de birden çok

anlam içerir. Bir edebî eser, değerini ve önemini realiteden almaz. O, önemini ve değerini üslubundan

alır. Aslında edebî eser, hayatı üretmenin ve kurgulamanın bir aracıdır.

Bu parçada edebî metin ile ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsan varlığını her yönüyle anlatmak için kullanıldığı

B) Ele aldıklarını kendi diliyle oluşturarak yeniden

kurguladığı

C) Anlatacaklarını günlük dilden farklı bir üslupla

anlattığı

D) Gerçeği anlatmak yerine kurgusalı anlatma gayesi taşıdığı

E) Hayatı birebir yansıtmanın ve kurgulamanın bir

aracı olduğu

6. Tolstoy, sanatın özellikle edebiyatın önemli görevleri

olduğunu belirtir. Ona göre sanatın asıl işlevi insanların barış ve huzur içinde yaşamasını temin etmektir. Bunu da ancak sanat yapabilir. Sanat vasıtasıyla

geçmişin değerleri gelecek nesillere aktarılabilir.

Sanatın bir diğer işlevi de zoru ve şiddeti toplumun

hayatından uzaklaştırmaktır. Tolstoy’a göre: “Sanat

ne keyiftir ne de eğlence, sanat yüce bir iştir. Sanat

insan yaşamında bilinçli bilgiyi duygulara aktaran

bir organdır. Gerçek bilim bu bilincin hayata uygulanışının farklı biçimlerini gösterirken sanat bu bilinci

duygulara taşımalıdır.” ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Sanatın yüceliği, bilimle yapılan kıyasının yanlışlığını doğurur

B) Sanat, sağlam ve tutarlı bir mantık gerçeğine

dayanmalıdır

C) Sanat, insanların duygularını belli bir yöne yönlendirmedir

D) Hayatı tekdüze olan toplumların sanatı da bir

varlık gösteremez

E) Sanatla bir toplumun maddi ve manevi değerler

dünyasını anlayabiliriz

7. Son yüzyılda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler

sonucunda eğitim sisteminde önemli değişmeler yaşanmıştır. Sürekli değişim ve gelişim içinde

bulunan dünya, yenilikleri ve gelişmeleri kavrayan,

bununla birlikte kendi sorumluluklarının farkında

olan bireylere ihtiyaç duymaktadır. Modern hayatın yeni koşulları, öğrenme anlayışının değişmesini

zorunlu hâle getirmiştir. Bu nedenle bilgilerin bireylere doğrudan aktarılması yeterli değildir. Günümüz bireylerinden, bilgi üretmeleri beklenmektedir.

Birey ----.

Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre;

I. öğretilenleri olduğu gibi kabul etmeden yorumlayıp, sorgulayıp ve araştırıp anlamın yapılandırılmasında etkin olmalıdır

II. bilim ve teknolojide yaşanan gelişmeleri yakından takip edip öğretilenleri hedeflediği

noktaya gelene kadar unutmamalıdır

III. kendisine aktarılan bilgileri eksiksiz tekrarlayabilecek biçimde akılda tutmak için çalışmalar yapmalıdır

ifadelerinden hangileri getirilebilir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III

D) I ve II E) II ve III

8. (I) Edebiyat dünyasında “Ben de varım.” demenin

yolu yazmaktan, üretmekten geçiyor. (II) Zihninizin

koridorlarında yankılanan o iç sesi dış dünyaya

ancak böyle taşıyabiliyorsunuz. (III) Geleceğe kalmanın yolu dilden taviz vermeden nitelikli eserler

yazmaktan geçiyor biraz da. (IV) Bir yazı, uzun bir

sessizlikten doğuyorsa veya içe doğru derin bir

duyuştan, arayıştan ortaya çıkmışsa nitelikli oluyor. (V) Kendini bu şekilde ortaya çıkaran yazı, gelecek kuşakların gözünden kaçmadığı gibi baş ucu

sınıfına dâhil oluyor.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Dünyaya gelmiş bir insanın kendini

görünür kılmasıdır, yazmak.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:04

1

9. Yusuf Has Hacib’in;

Bak, kimin düşündüğü ve söylediği bir olursa işte

o, doğru insan odur.

Kötülük bugün faydalı görünse bile, yarın zararını

görürsün; bunu düşünüp anla.

Hangi şey yana yatarsa eğri olur; her eğrilikte bir

kötülüğün tohumu bulunur.

Sana beylik ve büyüklük erişirse bu devlet içinde

saç ve sakalının ağarması için kendini küçük tut.

Dünyayı elinde tutan, onu anlayışla tuttu; halka

hükmeden, bu işi bilgiyle yaptı.

Gönül sırça gibidir; ey oğul, onu çok iyi koru, kırılmasın.

sözleriyle aşağıdakilerden hangisi vurgulanmamıştır?

A) Hassas olmak

B) Egemenlik

C) İyilik

D) Mütevazı olmak

E) Dürüstlük

10. Bu, sanata nasıl bir bakış geliştirdiğinizle ilgili biraz

da. Sonuçta sanat alanında eser vermiş insanların

farklı yanlarının bulunduğu ve bu farklı yanların da

sanat alanlarına göre birer değişkenliğinin olduğu

göz önünde tutulmalıdır. Bu değişkenlerin en temel

özelliklerini bir araya getirdiğimizde estetik kavramının öne çıktığı, bu kavram etrafında bir ortaklığın

oluştuğu görülür. Bu kavramı karşılayan eserleri

üretenlerin de bu ortaklık çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Size göre sanat sanatçıdan sanatçıya değişen

bir kavram mıdır?

B) Sanatçı ifadesi kimler tarafından kullanılmalı,

bununla ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

C) Günümüzde sanatın farklı toplumlarda ortak

değerler ürettiğine katılır mısınız?

D) Sanat kavramının yapılan farklı tanımları nasıl

açıklanabilir?

E) Sanatı oluşturan değişkenlerin ortak noktaları

sanatçıyı etkiler mi?

11. Öğrenciler, yaşlı bilgeye “İnsanlar neden kötü

alışkanlıkları daha kolay edinirken iyi alışkanlıkları

daha zor edinirler? Neden iyi alışkanlıklarını uzun

süre koruyamıyorlar?” der. Yaşlı bilge bunun üzerine “Eğer iyi tohumu güneşte bırakırsak ve kötü,

çürümüş tohumu toprağa gömersek sizce ne

olur?” diye sorarak karşılık verir. “İyi tohum kurur, kötü tohumsa hastalıklı filizler vererek sağlıklı

bir meyve oluşturamaz.” der öğrenciler. Bilge de

bunun üzerine “İnsanlar da bu şekildedir. İyilikleri

ruhlarında saklayıp filizlerini büyütmektense açığa

çıkarıp yok ederler. Günahlarını ve kötü taraflarını

ise başkalarından saklamak için içlerinde gizlerler.

Bunlarsa burada büyüyüp insanı kalbinden yok

eder.” der.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılmak

istenen düşünceyle örtüşmektedir?

A) İnsan iyi ve kötü taraflarının farkına varıp bunları yeri geldiğinde göstermelidir.

B) İyi alışkanlıkla kötü alışkanlık arasındaki farkı

görebilen insan bilge olur.

C) Doğayı iyice gözlemleyen öğrencilerin bilgeye

ihtiyacı yoktur.

D) İyi alışkanlıkları muhafaza etmek, bilgelere

özgü bir erdemdir.

E) Öğrenciler bilgenin merhameti sayesinde kötü

alışkanlıklarını görebilir.

12. I. Bering Denizi dünyanın en vahşi deniz yaşamına ev sahipliği yapmaktadır.

II. Deniz en tehlikeli balina türlerini burada beslemektedir.

III. En kuzey bölgesi içerisinde balina dışında diğer memelileri de barındırır.

IV. Yay kafalı balina, mavi balina, yüzgeç balina,

kambur balina, ispermeçet balinası olup dünyada başka bölgede bir arada olmayan en nadir türlerdendir.

V. Bunlar mors, denizaslanı, fok, katil balina, beyaz balina ve Kutup ayısı gibi.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile IV B) II ile V

C) III ile IV D) III ile V

E) IV ile V

3

DENEME - 1

P:05

1

13. I. Yaklaşık 15 milyon yaşında olan Atacama

Çölü, Şili’nin kuzeyinde bulunan dünyanın en

kurak sıcak çölüdür.

II. Bu çöl, And Dağlarının yağmur gölgesinde

kalsa da kuru esen ve çok az yağış bırakan

doğu rüzgârlarının etkisindedir.

III. Bu durum, akıntı etkisiyle bölgeyi, kuzeyi ve

güneyinden farklı kılarak daha az yağmur almasına sebebiyet verir.

IV. Soğuk Büyük Okyanus suyu ayrıca bu çölün

serin olmasına, özellikle de sahile yakın kesimlerinde sıklıkla sis oluşmasına neden olur.

V. Ayrıca yakınındaki Büyük Okyanus soğuk su

akıntısı olan Humboldt Akıntısı nedeniyle de

burada çok az yağmur bulutu oluşur.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir

bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

14. Genellikle kalabalık yerleri sevdiğini söyleyen şair;

caddeler, sokaklar, çarşılar, garlar ve iskelelerin şiirlerinin ön sözü olduğundan söz eder. Şairin sahnede olan çiçek sergicisi, meyhaneci, kürk tamircisi, otel kâtibi olan insanların durumları evrensel

insanı işlemek için toplanan değişik renklerdeki örneklerdir. Ancak insanı vermek kolay olmaz. Çünkü insan, özünde kör noktaları olan ve bu açmazları ve suskunluklarıyla yaşama katılan bir varlıktır.

Tüm saklanılan, kirli, tutuk, zavallı duyguların dışa

vurumu ise insanın özgürleştiği yazı ve yaşam birlikteliği içinde olasıdır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İnsanı evrensel nitelikteki eserlerde anlatmak ancak onun gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarmakla

mümkündür.

B) Toplum içindeki insanı günlük hayatından yola çıkarak her yönüyle anlatmak ancak edebî eserlerle

mümkündür.

C) İnsanın dünyanın her yerinde aynı duygulara sahip

olduğu gerçeğini, ürettiği eserlerde görmek olasıdır.

D) Evrensel olana ulaşmak için insanı kalabalık içerisinde gözlemlemek ve onun kaygılarını anlamak

gerekir.

E) Kalabalık içerisindeki yalnız insan duygularını dışa

vurmadıkça kendini özgürleştirip ifade edemez.

15. Bir romanın sonu bana göre tüm kitabın en can alıcı yeridir. Romanı okumaya bir şevkle başlarsınız.

Ardından sürükleyicilik gelir. Artık romanla bir olmuşsunuzdur. Karakterleri tanıyan, onların olaylar

karşısında ne yapacağını az çok kestiren siz, sanki

kitaba değil, başka bir paralel evrene dalmışsınızdır. Ancak sayfalar sonra kitabın sonuna yaklaştığınızda artık kitap için karar vakti yaklaşır. Artık romandan kopma vakti gelmiştir. Sonu sizi şaşırtırsa

romanı büyüleyici bulup beğenirsiniz. Sonu şaşırtmazsa roman için “Eh işte!” diye özetleyeceğiniz

hayal kırıklığı yaşarsınız.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Romanın okuyucuya yansıttığı şaşkınlık, zaman içerisinde romanın kalıcı olmasına neden

olur.

B) Romanın anlattığı hikâyenin nasıl bittiği genellikle kitap hakkında nasıl bir yargıya vardığınızı

belirler.

C) Roman içinden çıktığı toplumdaki öteki bireylerin yaptıklarını yüzüne vurarak okuyucunun

kendisiyle kurduğu bağı güçlendirir.

D) İyi bir roman sürükleyicilik yanında karakterlerin gerçeğe yakın bir şekilde son bulmasıyla

kendini belli eder.

E) Romanda kişi, zaman ve mekân unsurlarını

gerçeğe yakın vermeyi başarabilen yazarlar

beğenilir.

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:06

1

16. “Kişi yaşadığı çağı gereğince bilemez.” görüşü

pek de yabana atılır bir görüş olmasa gerektir. Neden derseniz tarih ayıklanmış, düzene sokulmuş

bir olaylar bütünüdür. Başka bir deyişle geçmiş,

zamanın akışı içinde anlam kazanır, onun gerçekte ne olduğu sorusu çözümlenemez. Bu boşlukta

kalacak bir sorudur. Belli bir çağın ileride nasıl yorumlanacağı, hangi olayların tanımlayıcı bir nitelik

kazanacağı, hangi kişilerin en etkili rolleri oynadığı,

hangi yapıtların en belirleyici gerçeği yakaladığının

nasıl saptanacağı önceden kestirilemez. O gün için

önemli olan bir olay, bir kişi ya da bir yapıt bakarsınız sonradan neredeyse üzerinde bile durulmaya

değmez sayılabilir. Buna karşılık gölgede kalmış,

kimsenin ilgisini çekmemiş ya da gereğince çekememiş bir olgu, ilerideki yorumcuların gözünde

birden öne çıkıverir ve başköşeye kurulabilir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Çağında değeri bilinmeyen sanatçıların sonradan değerlendiğine

B) Şu anda anlamsız gelen şeylerin gelecekte birer anlamının olabileceğine

C) İçinde yaşadığımız anda değerli olanın tarih

içerisinde değerli görülmeyebileceğine

D) Bugünün değerleriyle geleceğin değerleri arasında fark olduğuna

E) Tarihin zaman içerisinde yaşanılanlara sonradan bir değer biçeceğine

17. Homeros, diyar diyar gezip destanlarını okurken İlk

Çağ’ın en önemli şahsiyeti olarak bilinip buna göre

ileride saygı duyulacağı, geleceği etkisine alacağı o zaman kestirilebilir miydi? Kestirilemiyordu ki

Homeros’un tam olarak kim olduğu bilinmiyor. Üstüne 40.000 cilt yazılmasına karşın hâlâ bilinmez.

İskenderiye, Bergama, Roma, Bizans tarihçilerinin

söylediklerinin birbirini tutmadığı, söylenir. Tarihçi

Herodotos, “O, benden dört yüz yıl önce yaşadı.”

diye yazmış. Neye dayanarak belli değil. Nerede

doğmuş? Kimi onun İoslu kimi Kolophonlu, kimi

Khioslu, kimi İzmirli olduğunu söylüyor. Tam yedi

kent Homeros’un yurdu olmakla övünürmüş İlk

Çağ’da. Ya “Homeros” ne demektir? Kimine göre

“gözü görmeyen”, kimine göre ise “tutsak” anlamına geliyormuş o sözcük. Gözleri mi görmüyor?

Dünyada onun kadar çok şey gören olmuş mu?

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Tarih belgelenemeyen birçok olguyu belirsiz

kılmaktadır.

B) Geçmiş, bazı tarihçiler tarafından söylenceye

dayandırılmıştır.

C) Tarih, kulaktan dolma bilgilerle nesnel olarak

değerlendirilemez.

D) Tarihte geçmişi birebir ortaya koymak mümkün

değildir.

E) Günümüz tarihçilik anlayışı duyumlardan öteye

geçmeyen öznel tarihçiliktir.

5

DENEME - 1

P:07

1

18. Muhabir:

(I) ----

Hikâyeci:

— Hikâye yazmak için oturduğum hiç görülmüş

şey değildir. Hikâye yazmak içimden gelmeli ve

sonra oturup yazmalıyım.

Muhabir:

(II) ----

Hikâyeci:

— Adada oturuyorum. Denizi pek çok severim, balıkçıları da o kadar. Sıklıkla balıkçı kahvesine gider

otururum. Oraya çeşitli balıkçılar gelir, ben onlarla

ahbaplık eder, kayıklarıyla denize çıkar, balık avlamaya çalışırım.

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) I. Hikâyelerinizi oturup bir çırpıda mı oluşturursunuz?

II. Hikâyelerinizdeki karakterler için ilham aldığınız gerçek karakterler var mı?

B) I. Hikâye yazmak için bir yer seçer misiniz?

II. Hikâyelerinizde balıkçı karakterlerin sorunlarına yer vermenizin nedeni nedir?

C) I. Genelde hikâyelerinizi planlı mı yazarsınız?

II. Niçin hep denizden ve balıkçılardan bahsediyorsunuz?

D) I. Hikâye yazmaya nasıl başlarsınız, bir anda

mı?

II. Hikâyelerinizdeki insan ve balık arasındaki

ilişkinin niteliği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

E) I. Hikâyeleriniz genellikle nasıl ortaya çıkmaktadır?

II. Hikâyelerinizin gerçekçi olmasını neye bağlıyorsunuz?

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Ödüllerin sanatçıya parasal yararı olduğu yadsınamaz. Bunun dışında kitap satışının artması da

sanatçıyı dolaylı olarak ilgilendirir. Ama ödüllerin

belki de en büyük yararı, yazın-sanat çevresi dışında kalmış olanlardan bir bölüğünü çekmesi,

kazandırmasıdır. Çünkü sıradan bir okurun gittikçe

çoğalan yazın-sanat ürünleri arasında bir seçme

yapabilmesi ne yazık ki kolay değil. Gerçi ödüllerin

bizde de başka ülkelerde de en doğru seçimi gösterdikleri söylenemez. Ancak burada önemli olan

resmin tamamını görebilmektir. Seçilmiş kişi ya da

belli bir yapıt değil, yazın ve sanattır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Ödüllerin sanatçıların bir bölümünü sanat çevresine kazandırdığına

B) Sanatçının ödüllendirilmesinin ona maddi kazanç sağladığına

C) Ödüllerin seçme işlevinin aslında eser veya sanatçı üzerinde olmadığına

D) Ödüllerin en büyük kazancının yapıta olan ilgiyi

arttırdığına

E) Normal bir okuyucunun seçim yaparken zorlandığına

20. Bu parçadaki altı çizili söz ile söylenmek istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yapıtın sanatsal özelliklerini değerlendirebilme

B) Yapıtı diğerlerinden öne çıkaran nedenleri açıklama

C) Maddi boyutun getirisini her yönüyle kavrayabilme

D) Ödülün daha büyük boyutta getirisinin olduğunu görebilme

E) İçinde bulunulan duruma farklı açılardan bakabilme

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:08

2

21. (I) Yeryüzünde pek çok nedene bağlı olarak kirlenen su, su döngüsü ile saf suya dönüşerek temizlenir. (II) Su döngüsü suyu bize yağmur, kar,

dolu, sis gibi şekil değiştirerek geri gönderir. (III)

Tıpkı Necip Fazıl Kısakürek’in “Su bir şekil üstü

ruh, kalıplarda gizlenen yerde kire battı mı bulutta

temizlenen…” dizelerinde ifade ettiği gibi. (IV) İnsanoğlu da suyla her karşılaşmasında bilinçsizce

ve acımasızca kirleterek tekrar onu döngüye sokar. (V) Ancak dünyamız milyonlarca yıl önceki hâli

kadar doğal, genç ve güçlü değil. (VI) Dünya her

gün pek çok çevre sorunu ile savaşıyor ve doğal

kaynaklarını bilinçsizce kullanan pek çok insana ev

sahipliği yapıyor. (VII) İnsanların bu fütursuzca davranışları var olan kaynakların azalıp yok olmasına

neden oluyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) III. B) IV. C) V. D) VI. E) VII.

22. (I) Kutup Yıldızı, bilinen diğer adlarıyla Kuzey Yıldızı, Demirkazık veya Polaris gökyüzü meraklıları

tarafından en çok tanınan yıldızlardan biridir. (II)

Bizden yaklaşık dört yüz otuz üç ışık yılı uzaklıkta

olan bu yıldızın görsel parlaklığı en parlak yıldızlardan iki buçuk kat kadar azdır. (III) Gökyüzünün en

parlak yıldızlarından olan Sirius veya Arcturus kadar parlak olmamasına karşın gökyüzünde çıplak

gözle rahatlıkla görülebilir. (IV) Parlaklığı ve kolayca

seçilmesi yakın olduğunu düşündürtse de bize hiç

de yakın değildir. (V) Küçükayı takımyıldızının en

parlak yıldızı olan Kutup Yıldızı, Kuzey Gök Kutbu’na çok yakın olduğundan bu ismi almıştır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi

düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

23. Kitaplarımda oluşturduğum dünya, beni o kadar

sarıp sarmalar ki bir süre sonra içinde yaşadığım

dünya kadar sahici olup gerçeklikle bir olur. İşte o

zaman çevremdeki her kişi, her nesne kitaptan bir

alıntı hâline döner. Çevremde sadece bir yüz olarak gördüğüm, pek fazla tanımadığım kişiler çok

yakından tanıdığım kahramanlarım hâline döner.

Kahramanlarımı yazmamla beraber sanki onlar benim editörümmüş gibi konuşur, olayların gidişatına

karar verir. Sonra kitap bununla da bitmez. Bu sefer mekânlar da benimle bir bir mekânları nasıl tasarlamam gerektiğini konuşur, tartışır âdeta onları

yazan değil, onların yazarı olurum.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Kişileştirmeye yer verilmiştir.

B) Birinci kişili anlatım kullanılmıştır.

C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

D) Benzetme yapılmıştır.

E) Örneklemeye başvurulmuştur.

7

DENEME - 1

P:09

2

24. Sinemanın en prestijli ödülü olan Oscar’a sahip olmak sinema dünyasındaki her oyuncu için oldukça

önemlidir. Oscar bugüne kadar pek çok oyuncuyu sevindirmesine rağmen bir de Oscar’ın hayal

kırıklığına uğrattığı yıldız oyuncular var. Yıldızının

parlamaya başladığı yıllardan beri oldukça başarılı

filmlerde yer alan Leonardo Di Caprio; filmlerinde

dublör kullanmayıp filmdeki tüm araçları kullanabilen, her tür filmde rahatça oynayan Tom Cruise;

Yıldız Savaşları üçlemesindeki esprili uzay pilotu

ve Indiana Jones serisinde canlandırdığı maceraperest, azimli arkeolog Indiana Jones rolleri ile tanınan Harrison Ford isimlerinin yanında Brad Pitt,

Jim Carrey, Will Smith gibi daha birçok yıldız Oscar’ı sahnede kucaklamak için uzun yıllar sadece

aday olarak gösterilmişti.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Oscar’a sahip olabilmenin her geçen gün daha

da zorlaştığı

B) Yıldız oyuncuların Oscar ödüllerine sahip olmayı pek önemsemediği

C) Yıldız diye nitelendirilen bazı oyuncuların Oscar’ı alamadığı

D) Oscar’ın oyunculara dağıtılmasında yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu

E) Oscar’ın sinema sektöründe önemli bir ödül olduğu

25. Öğrenme; mevcut bilgiyi ezberlemeye değil, bilgiyi zihinde yapılandırmaya, bilgiyi anlamlandırmaya,

yorumlamaya, yeni durumlara transfer etmeye ve

bilgiden yeni bilgiler üretmeye dayanır. Öğrenen,

bilgiyi her türlü yaşam problemlerini çözmede uygulamaya koyar. Bazı araştırmacılar da öğrenmeyi

yine araştırma sorgulama sürecinde bireyin kavramsal ekolojisini yeniden yapılandırması olarak

tanımlamaktadır. Yapılan araştırmalar ön bilgilerin

öğrenmede önemli bir durum olduğunu ortaya

koymaktadır. Bu nedenle yeni bir kavramın öğretiminde öncelikle öğretilecek kavram hakkındaki ön

bilgiler ortaya çıkarılmalı sonra yeni bilgiler bunun

üzerine inşa edilmelidir. Aksi hâlde anlamlı öğrenme tam olarak gerçekleşmeyebilir.

Bu parçada öğrenme ile ilgili asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ön bilgilerin ortaya çıkarılmasıyla ancak inşa

edilebileceği

B) Öğrenilecek bilginin daha önce bilinenlere katılması gerektiği

C) Var olan bilgiyi ezberlemenin öğrenme için yeterli olmadığı

D) Her türlü yaşam problemini çözmede uygulanacak bilgiyle oluştuğu

E) Bireyin kavramsal ekolojisinin yapılandırılması

sonucunu doğurduğu

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:10

2

26. Platon “Devlet” adlı eserinde düzenli bir toplumun

veya devletin ortaya çıkış nedenini, ----. İnsan varlığını sürdürmek için gereksinim duyduğu yiyecek,

giyecek ve barınma gibi en temel fizyolojik ihtiyaçlarını bile tek başına karşılayamayan, başka insanların yardımına muhtaç bir varlıktır. Platon, birçok

eksikliğin, ihtiyacın insanların bir araya gelmesine

ve yardımlaşarak bir ortaklık içinde yaşamalarına

neden olduğunu düşünür. Üstelik ona göre insanlar yaratılışları gereği farklı işleri yapmaya yeteneklidir. İnsanların yetenekli oldukları işleri icra etmesini mümkün kılacak şekilde iş bölümüne gitmeleri

ise tüm dikkatlerini, enerjilerini ve zamanlarını yaptıkları işlere vermelerini sağlamış böylece yapılan

işler hem daha iyi ve başarılı hem de daha kolay

gerçekleştirilmiştir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) insanların kendi kendilerine yetememesi, ihtiyaçlarını karşılamak için başkalarına gereksinim duyması olarak açıklar

B) insanların ahlaki olgunluğa tek başlarına ulaşamaması, buna ulaşmak için her türlü düzenlemeye ve kurala ihtiyaç duyması olarak belirtir

C) insanların bir arada yaşama isteği neticesinde

bu isteğin sorunsuz sunulabilmesi için sosyal

düzenin sağlanması olarak ifade eder

D) bir arada yaşayan büyük kitlelerin sağlık, adalet gibi temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi

olarak belirtir

E) toplumun gelişebilmesi, refaha ulaşılması için

birtakım gerekli yapıların oluşturulması olarak

açıklar

27. Romantik bilim de neyin nesi? Bilim deneysel, niceliksel ve mekanik bir süreçken romantizm kurgusal, niteliksel ve organik kabul edilir. Hem de

romantizm bize bir sanat akımından daha fazlasını

da çağrıştırmamaktayken... Almanya’da XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başları arasında kendilerini romantik olarak nitelendiren bir grup düşünür,

aydınlanmanın niceliksel, nesne merkezli bilim ve

dünya tasarımına karşı özneye kaybettiği değeri yeniden kazandırmak isteyen bir romantik bilim

projesi geliştirir. Amaçları, niteliksel ve organik bir

doğa tasarımıyla insanın doğayla yeniden bütünleşmesine bir vurgu yapmaktır. “Romantik Doğa Filozofları” da denen bu grup, bahsedilen bütünleşmenin sanat ve bilim arasında kurulacak yakın bir

ilişki ile gerçekleşebileceğini savunur. Böylece ----.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre

aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) romantik doğa filozofları Aydınlanma Çağı’nda

bilime hak ettiği saygınlığı kazandırmıştır

B) romantizm, sanat vasıtasıyla doğayı bilim ışığında yeniden tasarlayıp değerini yeniden gün

yüzüne çıkaracaktır

C) zaman içinde değeri yiten insan, sanat ve bilim

bütünleşmesiyle yeniden değerli hâle getirilecektir

D) insan doğayla bir bütün hâlinde kucaklaşırken

duygularını da ifade etme olanağı bulacaktır

E) bilimin deneysel tarafını sanatın kurgusallığıyla

bir bütün içinde tasarlamak istemişlerdir

9

DENEME - 1

P:11

2

28. (I) “Okumak” sözcüğü, kavram olarak gösterileni

çok olan bir göstergedir. (II) Bu kavram sadece belirli bir kâğıt, ekran, duvar vb. üzerindeki bir yazıyı

mekanik olarak seslendirmek anlamına gelmez.

(III) Yazılan yazıyı görmek, anlamını kavramak yani

yazıdaki mesajı algılamak, “okuma” kavramının

öncelikle akla gelen anlamıdır. (IV) Hatta “okuma”

kavramının medeniyetler bazında da farklı anlamları söz konusudur. (V) Örneğin Türkçede “okumak”, davet etmek, anlam vermek, anlamak, gizli

niyeti hissetmek gibi anlamlarda da kullanılır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Kavramın daha başka anlamları da

vardır.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Bu şiir her okunduğunda dinleyen insanın göz pınarlarına dokunuyor. Dizelerinde Sibirya’dan Asya’ya insanın ayak izinin olduğu her toprağa düşen

bir gözyaşı saklıyor. Dedemin çocukluğunda okuduğu, bizim de çocuklarımıza ezberleteceğimiz

bir kılavuz âdeta. Her dizesinin arasına saklanan

o minik boşluğa okuyucu kendi hayatını gizliyor.

Kendini şiir metni içerisinde tekrar buluyor. Bu hâliyle kutsanan şiir, sözcüklerle didaktiklik sınırından

lirizmin coşkun zirvesine çıkıyor.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen

şiirin bir özelliği değildir?

A) Sürükleyicilik

B) Öznellik

C) Yol göstericilik

D) Kalıcılık

E) Evrensellik

30. Bu konu çok duyarlı bir konu, iki yüzü keskin bir

kılıç. Bir yandan körü körüne öykünme, öte yanda

“Kültür devrimi yapıyoruz.” diye ya da “Kültürümüzü koruyoruz.” diye bir kısırlığın içinde debelenip

çabalama. Şu açı daha gerçekçi galiba. Uygarlık

bütün insanlığın malı. Burjuva kültürüne de ulusal,

özgün kültüre de yani tüm kültürlere açık olmak

gerekir. Sanatçının, edebiyatçının kişiliği bu çok

yönlü rüzgârların ortasında oluşuyor.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Sanatçıların düşünüp taşınmadan belli ideolojilerle üretmesi sizce doğru mu?

B) Sanatla uğraşmak, sanatçının kişiliği üstünde

ne derece etkilidir?

C) Sanatçının duyarlı olması gereken konularda

geri durmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

D) Sanatçı kişiliğinin oluşumunda, hâkim kültür

kişiliğini nasıl etkiler?

E) Sanatın evrensel boyutunun göz önünde bulundurulması sanatçı için gerekli midir?

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:12

2

31. Japon general kendi ordusunun gücünün düşman

ordusundan kat kat zayıf olmasına karşın düşmana saldırı kararı alır. Ancak kendisi zaferden emin

olsa da askerleri şüphe içindedir. Yol üzerindeki

bir Şinto tapınağının önünde dururlar. General “Bir

süre tapınağa çekilip Karnilerden yardım dileyeceğim. Sonra da yazı tura atacağım. Yazı gelirse

kazanırız ama tura gelirse kaybedeceğiz, demektir.

Artık kaderin elleri arasındayız.” diyerek tapınağa

girer. Bir süre sonra dışarı çıkan general, elindeki

parayı havaya atar. Yazı gelmiştir. Askerlerin morali düzelir ve kazanacaklarını bilerek tüm güçleriyle zafere koşarlar ve şaşılacak bir süre içinde

düşmanı yenerler. Zaferden sonra yaver, generalin

yanına gelip heyecanla: “Demek ki kimse kaderi

değiştiremezmiş. İşte bunu ispatladınız!” der. General elinde tuttuğu hileli parayı göstererek “Kim

bilir?” demekle yetinir.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılmak

istenen düşünceyle örtüşmektedir?

A) Mutlak zafer ancak inançsızlığı aşmakla mümkün olur.

B) Bazen insan, kendi becerisinin farkına varmak

için başkasına ihtiyaç duyar.

C) Kendine güvenen bir askerin aslında bir zafere

ihtiyacı yoktur.

D) Gücünü iyi kullanabilmek gücün nasıl kullanıldığına bağlıdır.

E) Yapacağına olan inanç, insanın hedefleri karşısındaki engelleri kaldırabilir.

32. I. Fransa’nın Camembert ilçesinde yapılan Camembert peyniri, çember biçiminde sadece

inek sütünden imal edilen üstü küflü, yumuşak

hamurlu, az tuzlu bir peynirdir.

II. Yağı kısmen alınmış süt, 100 litrelik kaplara

konur ve ekşilik derecesine göre 1-3 saat içinde pıhtılaşmak üzere peynir mayası katılır.

III. Bunu yaparken pıhtının parçalanmamasına

dikkat edilir.

IV. Pıhtı, istenen niteliğe gelince derin bir kepçeyle iki tarafı dipsiz silindir biçiminde kalıplara

aktarılır.

V. Bu arada her türlü sarsıntıdan sakınmak gereklidir.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile IV B) II ile V

C) III ile IV D) III ile V

E) IV ile V

33. I. Fethiye’den çamların eşlik ettiği 14 km’lik inişli

yokuşlu yol, aniden müthiş bir mavi koya çıkarıverir sizi.

II. Ölüdeniz büyülenmiş, sihirli gibidir ve öylece

kıpırtısız dururken dibinde tek bir yosunun bile

olmadığı beyaz bir kumla örtülmüştür.

III. Suyun yukarıdan ve dibindeki kumun da aşağıdan kırarak yansıttığı ışık turkuaz bir renge

boyar burayı.

IV. Burası Belcekız Koyu, bu koyun içinden uzanan kumsalı yürüdüğünüzde ise eşsiz Ölüdeniz önünüzde sergilenir.

V. Ölüdeniz üstüne düşen çamların gölgesi bu

içinizi gıdıklayan turkuazı daha da zenginleştirir.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir

bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

11

DENEME - 1

P:13

2

34. İkilikler bize, “Savaş, her şeyin içinde bulunan belirleyici güçtür.” diyen İlk Çağ’ın ünlü filozofu Herakleitos’u çağrıştırır. Her şeyin her an değiştiği

evrende iyi ya da kötü, güçlü ya da zayıf gibi her

bir öge bir diğerinin geçici üstünlüğüne bağlıdır. O

hâlde ne iyinin ne de güçlünün üstünlüğü, değişim

karşısında işlemez. Baudleaire’in dediği gibi “İçinde kötülüğün olmadığı bir güzellik anlayışı eksiktir.” insan içinde hem ölümü hem yaşamı barındırır.

Yaşamak her an ölüme karşı gelmektir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) İkilikler barındıran olgular bakış açısına göre bir

değer alır.

B) Savaş kadar barış da içinde bulunduğu durumdan etkilenir.

C) İyi ya da kötünün birbirine olan avantajı ancak

zamanla anlaşılabilir.

D) Bir şeyin başka bir şeye olan üstünlüğü zaman

karşısında direnemez.

E) İnsan hayatının bir gün yok olacağını bilerek

yaşama sarılmalıdır.

35. Paul Claudel, “Şiirin konusu çok zaman sanıldığı

gibi düşler, imgeler ya da fikirler değildir. Şiirin konusu kutsal gerçekliktir. Bir kere verilmiş olan, tam

ortasına yerleştirdiğimiz kutsal gerçekliktir. O, görünmez şeylerin evrenidir. Bu şeyler bize bakarlar

ve biz bu şeylere bakarız.” der. Haklıdır da gerçekliğin yetmezliği aklın kalıplarını eritirken kişiye özel

anlamla çıkar ortaya. Bilinen gerçeklik yerleşik,

alışılagelmiş yaşamlarından sürülüp dağıtılır şiirde. Bu yeni dünya gerçekliğinde “Trenler çikolata

yer.”, “Mendiller kanar.”...

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Şiirin konusu şairin dünyasının bir yansımasıdır.

B) Şiir içerisinde gerçekliği aramak, şairlerce pek

yaygın olarak benimsenmez.

C) Şiirin ortaya çıkardığı, şairin okuyucuya vermek

istediğinden fazladır.

D) Şiir ve gerçeklik birbirinden oldukça uzak iki

kavramdır.

E) Şiirde var edilen şey, okuyucunun hayal dünyasına göre şekillenmektedir.

36. Zamanının ve emeğinin çoğunu şiire adamış, şiirlerinde belirli bir beğeni düzeyini hep gözetmiş,

evrene ilişkin görsel izlenimleri düşsel yaşama

dönüştürmüş Sabahattin Kudret Aksal; öykü ve

oyunlarıyla orta sınıf insanının mutluluk arayışını,

dramatik içsel yaşamıyla sergileyen; denemeleriyle de “ders vermeden bilinç uyandırma”ya çalışan

çok yönlü bir sanatçımızdır. Ayrıca gündelik tartışma ve çekişmelerin hemen hep dışında kalma

tavrı, reklamdan uzak, kendi çevresi ve sanatıyla

iç içe yaşaması onun saygı duyulacak özellikleri

arasında anılabilir.

Bu parçadan hareketle Sabahattin Kudret Aksal ile ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Toplumun zevklerine uygun eserler verdiğine

B) Hikâyelerinde mutluluğu arayan bir kesimi işlediğine

C) Birçok konuda çalışması ve uğraş alanı bulunduğuna

D) Toplumun her kesimi ile iç içe yaşadığına

E) Gösteriş meraklısı olmamasının saygı uyandırdığına

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:14

2

37. Keşifler yapabilmek için yaptığınız yanlışlara sevinmelisiniz. Çünkü her deneme yanılma sonucu

doğruya nasıl ulaşacağınızı bulabilirsiniz. Ancak

yapacağınız hatalara üzülürseniz çalışmalarda

daha ileri gitmenin yollarını bulamayabilirsiniz. Bu

yüzden başarısız olan ve bu başarısızlıklara takılmayan kişiler, hedeflerine ve dolayısıyla başarıya

çok yakındır. Hatalarından ders çıkararak bu hataların pozitif yönlerinin görülmesi kişinin keşiflere

imza atmasını sağlayabilir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Her yanlış, kendi içerisinde doğruya gidecek

yolun tarifini içermektedir.

B) Hatanın en büyüğü, hatalı olduğunu bilip de

onu düzeltmeden akışına bırakmaktır.

C) Yaptığımız her yanlış, aslında doğruyu bulabilmek için aldığımız birer derstir.

D) Yapılan hataya üzülüp geriye gitmek yerine

farklı yöntemlerle ileri gitmek gerekir.

E) Doğruyu bulmak için atılan yanlış adımlar aslında bizi doğruya götüren adımlardır.

38. Karikatür, ele aldığı konuları komik veya iğneleyici olması için abartan ve çarpıtan resim türüdür.

Edebiyattaki abartılı ve çarpıtıcı betimlemelerin

aynı amaca yönelik olarak çizim formatında kullanılmasıdır. Basında karikatürler sosyal ve siyasi

eleştiri yapmak için sıklıkla kullanılırlar. Ayrıca tüm

dünyada bu amaçla düzenli olarak yayımlanan

dergi ve gazeteler mevcuttur. Türkçeye Fransızcadan geçen karikatür sözcüğü, İtalyanca “yüklemek

veya sorumlu tutmak” anlamına gelen “caricare”

sözcüğünden türemiş olup ilk defa İngiliz Doktor

Sir Thomas Browne’un 1716 yılında yayımladığı

“Christian Morals” adlı kitapta geçmiştir. Bu bağlamda karikatür, “anlam yüklenmiş resim” anlamına gelmektedir. Kimi çevrelerce karikatürist olarak

kabul edilen ve aynı zamanda birçok çizgi filme de

imza atan Walt Disney, yaptığı en zor şeyin insan

gibi davranacak bir hayvana vereceği en uygun

karikatür ifadesinin nasıl olacağını bulmak olduğunu söylemiştir.

Bu parçada karikatürlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Karikatürün güldürürken düşündüren, abartılmış bir resim türü olduğuna

B) Walt Disney’in bir hayvanı insan davranışlarıyla

karikatürize etmenin en zorlandığı şey olduğunu söylediğine

C) İtalyanca bir kelimeden türediği ve kelimenin ilk

olarak İngiltere’de bir kitap içerisinde geçtiğine

D) Çizgi filmleriyle tanınan Walt Disney’in bazılarınca karikatürist olarak tanındığına

E) Düzenli olarak yayımlanan sosyal ve siyasi

eleştiri yapan dergi ve gazeteler olduğuna

13

DENEME - 1

P:15

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Ünlü yönetmen Night Shyamalan’ın orijinal adıyla

“Split” ülkemizdeyse “Parçalanmış” adıyla daha

çekimleri sürerken bile çok ses getiren filmi gösterime girdi. Bu dönüş filmiyle sanatçı hedefini tam

on ikiden vuruyor, deyim yerindeyse... Ve belki de

başyapıtını imzalıyor. Üç genç kızın kaçırılmasıyla

ilgili bu ilgi çekici gerilim, ayrılıkçı kimlik bozukluğu (diğer adıyla bölünmüş kişilik) olan bir adamın

mükemmel bir şekilde canlandırılmış ve makul derecede karmaşık bir portresini sunuyor. Bölünmüş

kişilik terimi, klinik psikoloji alanında büyük ölçüde

gizem barındıran, kişinin birçok kişiliğinin olduğu

bir rahatsızlıktır. Shyamalan, gerilim türünün geçmişinde de işlenmiş çoklu kişiliğin en azından çifte

kişiliğin perdeye yansıyan klasiklerini akla getiriyor:

Klasik romandan birçok kez uyarlanmış Dr. Jekyll

ve Mr. Hyde’dan ünlü Hitchcock zirvesi Psyco’a

(Sapık) dek...

Bu parçada Parçalanmış filmiyle ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Ana hatlarıyla konusunun ne olduğuna

B) Adının bir başka dildeki karşılığına

C) Başka filmlerle olan benzerliğine

D) İzleyici tarafından büyük ilgi gördüğüne

E) Yönetmeninin en iyi filmlerinden olduğuna

40. Bu parçaya göre filmin klasik roman uyarlamalarını çağrıştıran yönü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kaçırılma konusunu sapık bir karakter ekseninde psikolojik açıdan ele alması

B) Bilinçaltının derinliklerinde gizli kalmış kötü karakterleri göstermesi

C) İzleyiciyi germede gösterdiği ince detaylara sahip olması

D) Kişilik bozukluğu yaşayan bir karakteri işlemesi

E) Bireyin geçmişte yaşadığı korkularını hatırlatması

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:16

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

D D A B D E D B D E E A C C A B C E E D

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

D A C E A B B E C A B C B A C B D A A D

Deneme - 1

Cevap Anahtarı

P:17

2

P:18

3

1. (I) İnsanı tanımaya yönelik çalışmaların başında

yer alan “duygu” kavramına ilişkin araştırmalar,

günümüzde akademik çevrelerin ilgi odağı hâline

gelmiştir. (II) Duygu kavramı özellikle psikoloji ve

felsefe alanlarında yoğun bir şekilde incelenmiş,

üzerinde sıklıkla durulmuş bir konu olmuş ve olmaya devam etmiştir. (III) Duygular gelişim düzeyleri,

değişkenlikleri, derinlik dereceleri, sürekli ve farklı

oluşları dolayısıyla oldukça karmaşık ve çeşitlidir.

(IV) Yapısındaki çeşitlilik ve karmaşıklık nedeniyle

duygunun ne olduğu konusunda hâlen bilimsel,

net bir görüş ortaya konamamıştır. (V) Akademik

literatür incelendiğinde duygu kavramının birçok

yerde pek çok farklı tanıma sahip bir kavram olduğu görülmektedir. (VI) Ortak bir görüşün ortaya

çıkmaması, sınırlarının tanım yapanlara göre değişmesinden de kaynaklanmaktadır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) Bir toplumda insanlar gitgide yoksullaşıyor ve

sosyal refah azalıyorsa bu, orta tabakanın gittikçe eridiği ve alt tabakanın genişlediği anlamına

gelmektedir. (II) Orta ve alt tabaka gibi toplumsal tabakalar, toplum içindeki bireylerin birtakım

farklılıkları, benzerlikleri veya eşitsizlikleri üzerine

kuruludur. (III) Üst ve alt tabakalar arasında artan

eşitsizlikler, ekonomik-sosyal uçurumlar genel

dengenin bozulmasına neden olmaktadır. (IV) Toplumda alt, orta ve üst tabakalar arasındaki farklılaşmanın artması tabakalar arasında ahengin bozulması, toplumun çeşitli kesimleri arasında keskin

farklılıkların ortaya çıkması, sınıfsal çatışmaları ve

toplumsal gerilimleri ortaya çıkarmaktadır. (V) Tabakalar arasındaki hareketliliğin, demokratik tartışmanın ve uzlaşma olanaklarının azalması da

toplumsal çözülmeyi beraberinde getirmektedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3. Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık

çöküyordu. Bu Çeçen arabalarının ince, yanık sesli

çıngırakları var. İcat edenler bunu iyi düşünmüşler.

Yamaçlarda uyandırdıkları uzak, sönük akisler, kırların yalnızlığı içinde insana mahzun bir teselli sesi

gibi geliyor. Hele bir kayalığın içinden geçerken

öyle zannettim ki uzaklarda, bu siyah taşların öte

tarafında bir görünmez yol var, ince sesli bir kadın

hıçkıra hıçkıra ağlayarak bu yolun içinde arkamızdan koşuyor.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Örneklemeye başvurulmuştur.

B) Bir duyuya ait nitelik başka bir duyuya aktarılmıştır.

C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

D) Betimleme yapılmıştır.

E) Kişileştirmeye yer verilmiştir.

4. Şirketler son dönemde çok satan kitapların yazarlarının, fenomen hâline gelen sanatçıların, çok dinlenen şarkıcıların peşinde koşuyor. Peşine düştüklerini; kitap satma oranıyla, takipçi sayılarıyla, çok

dinlenmeleriyle değerlendiriyorlar. Yazarın kitabının tirajı, fenomenin takipçisi, şarkıcının dinleyeni

arttıkça onları daha da ön plana çıkaran medya;

onların kitlelerce daha fazla tanınmasını istiyor ve

bunu da sağlıyor. Popüler hâle getirilenler, aslında

verdikleri ürünün kalitesine göre değil baskı sayısına, izlenme oranına göre piyasanın var ettiği bir

ürün hâline geliyor. Çok satanlar arasına giren bir

yazar, iyi bir yazar; çok dinlenen bir şarkıcı, iyi bir

şarkıcı hâline geliyor. Bundan ötürü yazarlar, sanatçılar nitelikli ama popüler olmayan eserler üretmek yerine popüler olacak şeylere yöneliyor.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?

A) Sanatçıların olduğundan farklı bir biçimde yansıtılmasından

B) Sanatçıların piyasa kaygısıyla eser ortaya koymasından

C) Sanatçıların kitlelerce tanınabilmek için kaliteli

eserler üretmemesinden

D) Nitelikli eserlerin sayısında belirgin bir düşüş

olmasından

E) Yayıncı şirketlerin iyi eserleri göz ardı etmesinden

1

DENEME - 2

P:19

5. Öğrencinin öğrenirken etkileşim içinde bulunması

öğrenmeyi etkin bir şekilde desteklemektedir. Etkileşimi, öğrencinin derse aktif katılımı ve katkısı

olarak özetleyebiliriz. Öğrenme, öğrenci ile öğretim malzemesi arasındaki etkileşimin etkisine bağlı

olarak değiştiğinden öğrencinin derse aktif katılımı

ve katkısı öğrenmenin gerçekleşebilmesi için gereklidir. Aktif katılım, öğrencinin daha önceki öğrenme süreçlerinin başarısına ve onları kullanabilme düzeyine bağlıdır. Bu şekilde öğrenme, sadece

sunulan bir nesne ya da materyalle iletişim kurmanın ötesine geçerek bilgi ve tutum kazanma şeklinde yeni bir boyut kazanır. Etkileşimli bir öğrenmenin öğrencinin dikkatini çekmek, öğrenci ilgisini

belli bir seviyede tutmak, daha önce öğrenilenleri

yeni uygulamalara transfer etmek, bilginin kalıcılığını sağlayarak bilginin davranışa yansımasını sağlamak gibi birçok önemli rolü bulunmaktadır.

Bu parçada etkileşim ile ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Öğrenmenin ancak öğrencinin etkileşimi ile

mümkün olduğu

B) Öğrencinin dikkatini çekerek ilgisini belli bir düzeyde tutup ona tutum kazandırdığı

C) Öğrenmenin gerçekleşmesinde ve öğrenmeyi

desteklemede gerekli olduğu

D) Derse aktif katılımı sağlayarak öğrenme süreçlerinin başlamasına neden olduğu

E) Öğrencinin bilgisinin derinliğini arttırıp ona bu

bilgiyi kullanma fırsatı tanıdığı

6. ----. Çünkü edebiyattaki dil, iletişim kurduğumuz

dilin boyutunun dışına çıkar. Daha doğrusu edebiyat ürünlerinde kullanılan dil, iletişimde kullandığımız araç olma özelliğinin ötesine geçer. Bir iletiyi

taşımanın yanı sıra bu taşıma biçimine de okurların

ilgisini çekecek nitelikler içerir. Sanatçı, anlattığını zenginleştirmek için değişik sözcük kurgularına

başvurur. Aynı konuyu, aynı temayı işleyen iki yapıt, iki yaratı arasındaki ayrım da buradan gelir işte.

Sözcük kurgulamalarındaki, dizeleri yapılandırmalarındaki, sözcüklerin anlam boyutlarını genişletmelerindeki tutumlarından gelir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Aynı konuyu, aynı temayı işleyen yapıtlar arasında söyleyiş farkı bulunur

B) Edebî eserlerde kullanılan sözcükler sanatçı tarafından oluşturulur

C) Edebiyat dili, doğal dile yaslanan ancak doğal

olmayan bir dildir

D) Edebiyat ürünü veren bir sanatçı eserini kalıcı

kılmak için dilini özenle kullanmaktadır

E) Dil ürünlerinden biri olan edebiyat, bu dili kullanırken aynı zamanda oluşturmaktadır

7. Günlük dilin sözcükleriyle yapılan imgelerin şiirlerde kullanılmasıyla oluşan şiirsel dil, yoğun duyguları da beraberinde getiren anlamsal zenginlikleri tetikleyebilmektedir. Şiirsel dilin oluşumuna

çok güçlü katkı sağlayan bu imgeler, ortada var

olmayan “şey”i canlandırmak için kullanılıp canlandırdığı şeyden daha kalıcı hâle gelebilmektedir.

Şairlerin imgelere başvurmalarının temel nedeni de

zaten okurda yaratmak istedikleri duygu ve düşünceleri olabildiğince kalıcı ve canlı kılmaktır. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Şiirsel dilin kullanıldığı metinler diğer yazınsal

türlere göre daha kalıcı hâle gelmektedir

B) Okurun dikkatini çeken imgelerle oluşan şiir,

gerçekliği okuyucunun durumuna göre değiştirmektedir

C) Şair şiirinde kullandığı imgeler sayesinde, şiirini

unutulmayacak hâle dönüştürmek istemektedir

D) Böylelikle imgeleri kullanarak şair, anlatacaklarını okuyucuya sezdirerek verebilmektedir

E) Şairin şiirsel dil yaratmada kullandığı imgeler,

şairin şiirdeki ustalığının bir kanıtı olabilmektedir

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:20

3

8. (I) Bilimsel faaliyetler, yeryüzündeki ilk insanın

doğa karşısındaki uygulamalarıyla başladı. (II) Keşiflerin yapıldığı, teknolojilerin geliştirildiği bir dönemle yavaş yavaş yaşam içerisinde bilim ortaya

çıktı. (III) Tüm bunlar bir daha durmayacak bir hızla

eskinin üzerine yeninin eklenmesiyle büyüdü. (IV)

Bilim; ilkel insanın avuçlarında gelişen, filizlenmeye başlayan bir tohumdu. (V) Hatta bu gelişmelerle

birlikte düşünce algıları daha gerçekçi bir hâl aldı

ve farklılıklara karşı daha saygılı bir yaşam tarzı ortaya çıktı.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bir taraftan ortaya koyduğu uygulamalarla insanoğlunun yaşam konforunu artırırken

dünyayı algılama tarzımızın sürekli olarak değişmesine de neden oldu.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Bir yazar olduğumdan olmalı, kitap okurken bazı

noktalara dikkat eder, beni yoran yerlere kafam takılır, bir süre sonra kitabı elimden bırakırım. Nedir

beni yoran? Öncelikle yazım yanlışları ama onun

telafisi var. Üstüne not alırım, kendimce düzeltirim.

Bu beni yormaz hatta hoşuma gider, eğlenirim. Fakat anlamı aynı olan örneğin, “bari” ve “hiç olmazsa” ya da “hâlâ” ve “henüz” sözlerini yazar aynı

cümlede kullanmışsa o zaman külahları değişiriz.

Bunu telafi edemem. Bir daha olmasın, derim içimden. Bu sefer gözlerim anlatıma odaklanır. İyiden

iyiye konudan uzaklaşır, kitaptan soğurum.

Bu parçada yazarı kitaptan soğutan kitabın

hangi niteliğinin eksikliğidir?

A) Etkileyicilik

B) Sadelik

C) Duruluk

D) Yalınlık

E) Açıklık

10. Şimdi Batı’yı bir an için bir yana koyar da dünya

nüfusunun çoğunluğuna bakarsak çağımızın en

önemli olayı olarak insanın benliğini keşfetme

olgusuyla burun buruna geliriz. Bence içinde bulunduğumuz dünyadaki en büyük sorunsaldır bu.

Çağımızın en büyük olayı Ay’a gitmek, uzaya roket

fırlatmak, bunların ardındaki güç olarak da pazarları denetlemek, ham madde peşinde koşmak ve

insan emeğini sömürmek değil. Aslında, Batı’nın

bütün bu örgütlenmesi hep aynı şeye yönelmiştir:

İnsanın hiçsenmesine. Artık olgu, işte buna karşı

olan... Çoğunluğun benliğini keşfetmesi yani.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) İnsanın kendini bulma yolculuğunda teknolojinin işlevi nasıl açıklanabilir?

B) Sizce benlik algısı toplumdan topluma değişen

bir olgu mudur?

C) Çağımızın dünyasında insanlığı etkileyen en

büyük olgu sizce nedir?

D) İnsanlık son yüzyıldaki teknolojik ilerlemeden

nasıl etkilenmektedir?

E) Batı’nın ortaya koyduğu değerlerin yozlaşması

hakkında ne düşünüyorsunuz?

11. Her yıl yapılan en iyi buğday yarışmasını yine aynı

çiftçi kazanır. Gazeteciler çiftçiye bu işin sırrını sorduğunda, çiftçi “Bunun sırrı, kendi buğday

tohumlarımı komşu çiftçilerle paylaşmamdır.”der.

Şaşkınlık içinde “Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz?” diye gazeteciler tekrar sorduğunda, çiftçi bu sefer “Neden olmasın?

Bilmediğiniz bir şey var, rüzgâr olgunlaşmakta olan

buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu

nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi

demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.” diye karşılık verir.

Aşağıdaki atasözlerinden hangisi bu parçada

çiftçinin anlatmak istediği düşünceyle örtüşmektedir?

A) Komşu ekmeği komşuya borçtur.

B) Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

C) Komşunu iki inekli iste ki kendin bir inekli olasın.

D) Komşuda pişer, bize de düşer.

3

DENEME - 2

P:21

3

E) Komşu kızı almak, kalaylı kaptan su içmek gibidir.

12. I. Elektrikli otomobiller yaygınlaşırken diğer taşıtlar da hızla elektrikli motorla çalışacak şekilde dönüştürülerek testler yapılıyor.

II. Bu test uçuşu esnasında elektrikli uçak 30 dakikalık mesafede 6 dolarlık elektrik tüketti.

III. Washington’daki bir havalimanında test uçuşunu tamamlayan bu uçak 750 beygir gücünde ve 9 yolcu kapasiteli.

IV. Bu beygir gücüyle yakıt maliyeti birlikte kıyaslanınca elektrikli uçaklar büyük bir avantaj.

V. Tümüyle elektrikli uçak, geçtiğimiz günlerde

ilk başarılı uçuşunu gerçekleştirdi.

VI. Aynı uçuş fosil yakıtla yapılsa maliyeti 50 kat

fazla olacaktı.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile V B) II ile V

C) III ile IV D) III ile V

E) IV ile VI

13. I. Bilim insanları bir süredir kemiklerde kan

hücrelerinin yanı sıra kemik iliğinde üretilen

bağışıklık hücrelerinin de dolaşım sistemine

geçmesine izin veren etkin bir kan sistemi olduğunu biliyordu.

II. Kemiğin içlerine kadar uzanan damarların

keşfinin osteoporoz gibi kemik hastalıklarının

ve bağışıklık sistemiyle ilgili problemlerin aydınlatılmasına neden olacağı düşünülüyor.

III. 21. yüzyılın herhangi bir ders kitabında yer almayan bu yeni damarların keşfinin gerçekten

beklenmedik bir durum olduğu söyleniyor.

IV. Daha önce bilinmeyen bu damarlar, kemiklerin

yüzeyinden iç boşluklarına kadar uzanıyor.

V. Son günlerde bilim çevrelerince kemiklerimiz

içinde yeni bir tür kan damarının keşfi konuşuluyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) I - IV - II - III - V B) V - IV - III - II - I

C) V - III - IV - II - I D) I - II - V - III - IV

E) V - III - II - I - IV

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:22

3

14. Fransız özgürlüğe, Alman düzene, İngiliz geleneğe, Ruslarsa düşe ve inanca düşkündür, diye bilinir. Romancı da halkının bu gibi genel özelliklerini

ortaya mı çıkarır yoksa onları yaratır mı? İkisinin de

doğru olduğunu gösteren örnekler vardır. Turgenyev, geçen yüzyıl Rusya’sındaki anarşist tipini büyük bir başarıyla ortaya koyarak toplumuna ayna

tutmuştur. Dostoyevski ise bir “Rus tipi” yaratma

yoluna gitmiştir. Bir toplumda örneği olmayan

insan romanda yaratılır mı? demeyin, toplum zamanla romandaki tiplere öykünür. Romancı “gelecek insan”ı sezmiştir ya da açığa vurulmamış kimi

düşünceleri deşerek yaratmıştır onu.

Bu parçadan hareketle roman ve toplum hakkında aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?

A) Rus romancılar toplumu iyi analiz etmeleri neticesinde topluma yön veren romanlara imza

atmışlardır.

B) Her toplumun bir diğer toplumdan farklı birtakım özellikleri romanlarına da damgasını vurmaktadır.

C) Bir romandaki insan tipleri toplumu etkileyebileceği gibi toplumda var olan insan tipleri de

romanları etkileyebilmektedir.

D) Roman yazarı içinden çıktığı halkını iyi tanıdığı

sürece romanlarında topluma ayna tutabilmektedir.

E) Romancı toplumda oluşacak insan tipini önceden sezerek toplumda var olmayan insan tipini

önceden kurgulayabilmektedir.

15. Soyut sanat; nesnesi olmayan belirsiz var kabulleri

somutlaştırma uğraşıdır. Soyut şekillerin tamamı,

aslını temsil etmeyen sadece insanın anlam verip

kabul ettiği desen ve renk kombinasyonlarından

oluşmuşlardır. Yani ne biçimleriyle ne de renkleriyle var kabul edilen gerçekliklerle temsilden başka

hiçbir ilgileri yoktur. Dolayısıyla soyutun gerçekliği

sanatçının zihindeki kabulüyle sınırlıdır. Tabii bu da

sanatçının varlık değerlendirmesi, evrenin var oluşuyla ilgili aklındaki modeller, inançları dâhil evrensel ve kendi kültürel değer yargıları kısaca hayat

görüşüne göre şekillenir. Özetle soyut bir resmin

yüzeyindeki biçim yani form, renk düzeneği sadece kendini temsil eder. Arkasında soyut veya somut hiçbir nesneyi, bizim var dediğimiz hiçbir şeyi

temsil etmez. Yalnızca biçimden oluşan kendine

özgü bir dünya tasarımıdır.

Bu parçadan hareketle soyut sanat ile ilgili aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Yenilik getiren yöntemlere ve fikirlere sahip olması uzun süreçte toplumda soyut sanatın kabul göreceğini gösterir.

B) Bu sanatın ortaya koyduğu farklılıklar dönemi

içerisinde anlaşılmasa da toplumun evrimleşmesiyle anlaşılır.

C) Var olan ya da olmayan her şeyden ayrı, kendi

oluşturduğu şekli göstererek izleyende anlamlar çağrıştırır.

D) Toplumca benimsenmesi onun ne anlattığından çok nasıl anlattığının anlaşılmasına bağlıdır.

E) Kendine özgü bir dünya tasarımını arkasına

gizlediği semboller vasıtasıyla anlatır.

5

DENEME - 2

P:23

3

16. Etnoloji bilgini, yapısalcılık kuramını Descartes ve

Sartre’a karşılık kuran ünlü Fransız antropolog

Levy Strauss, gerçekten kendine has buluşları ile

tüm insani bilimleri etkisi altına almıştır. Güçlü, yaman bir düşünür olarak tüm uygar ülkelerde tanınmasına rağmen ne yazık ki ülkemizde onun adını

duyan pek azdır. Gerçi, Berke Vardar, “Dil Bilim Sorunları” adlı kitabında, onun dil konusunda ve daha

birçok konuda görüşlerine yer vermiş; dil, kültür ve

eğitimle ilgili düşünceleri üzerinde durmuştur. Prof.

Nusret Hızır’ın “Tristes Tropiques” adlı yapıt üzerine olan bir özetleme yazısını da unutmazsak işte

maalesef ülkemizde Levy Strauss üstüne yayınlanmış tüm yazılar bunlardan ibarettir.

Bu parçadan hareketle Strauss ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Gelişmiş ülkelerde kendisinin ve düşüncelerinin bilindiğine

B) Özgün buluşlarla diğer bilimleri etkilediğine

C) Ülkemizde birkaç yayın dışında adının geçmediğine

D) Dil konusundaki görüşlerinin ülkemizdeki yayınlardan birinde geçtiğine

E) Descartes, Sartre gibi düşünürlerden etkilendiğine

17. Tarihe yargıçlık görevi yükletilmesi, geçici toplum

yasalarından farklı daha da üstün, bütün zamanları kavrayan yasaların var olmasını gerektirir. Gerçekte de tarih, tarihe geçmiş kişileri yargılarken o

dönemin yasalarına göre yargıda bulunmaz. Bunda da yerden göğe kadar haklıdır. Kralları kendi

koydukları yasalarla yargılarsak tüm krallar yaptıklarında haklı çıktığı gibi zamanla kendi koydukları

yasaları çiğneme hakkına bile sahip olurlar. Ancak

tarihin başkaca üstün yasaları da maalesef yoktur.

Nesnel olmak, bu açıdan olayların seyircisi olmaktan başka anlama gelmez. Zaten tarihin yaptığı da

budur. Ondan geçmişe dönük yargılar beklemek

ise günün anlayışına uygun yorumlardan öteye gidemez. İş yoruma vurulunca tarihin yargısı, bilinmez bir geleceğin karanlıkları içinde önemini yitirir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Tarih, geçmişteki kişileri yargılarken onların yasalarına göre davranmaktadır.

B) Tarihin karar verebilmesi tüm zamanları kapsayan yasaların varlığına bağlıdır.

C) Tarihin geçmişi yargılaması sadece bugünün

anlayışı içinde bir yorumdur.

D) Tarihin yaptığı sadece bugünden nesnel bir şekilde düne yargılamadan bakmaktır.

E) Geleceği de kapsayıcı bir yargılama, değişim

nedeniyle tarih içerisinde barınamaz.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:24

18. Japonya’da üç büyük millî inanç vardır: Buddhacılık,

Konfüçyüsçülük ve Şintoculuk. Yerli olan inanç Şintoculuktur. Hindistan kaynaklı Buddha inancı Japon

adalarına MS VI. yy’da Çin’den gelmiştir. Konfüçyüsçülük inancı Japonların Çinlilerle olan ilişkilerinin ilk

çağlarından beri bilinmekteydi. fakat bu inanç ancak XVII. yy’da etkinlik kazandı. Bu Asya kaynaklı

inançlara bir de Hristiyanlık dinini eklemek gerekir.

Bugünkü Japonya’daki Hristiyanların üçte ikisi Protestan mezhebindenken toplumda en yaygın görülen

inanç Buddhacılık. Buddhacılık Japon medeniyetinin gelişmesinde Batı’da Hristiyanlığın oynadığı rolü

oynamıştır. Yerli inançları olan Şintoculuk, ilkel Japonya’nın animist inanışlarından doğmuştur. Hemen

hemen hiçbir dogması bulunmayan bu inanç, uzun

zaman Buddhacılar tarafından da benimsenmiştir.

Bu parçada Japonların inanışlarıyla ilgili olarak

aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Japonya’daki Hristiyanların büyük bölümünün

Prostestan olduğuna

B) Japonya’daki millî inançların kaynaklarının nereler olduğuna

C) Japonların Buddhacılığı diğer inançlardan daha

fazla benimsediğine

D) Buddhacıların Japonya’nın yerli inancını bir dönem benimsediğine

E) Japonya medeniyetinin gelişmesinde Hristiyanlığın rol oynadığına

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Şimdi, kimi okuyucuya aykırı gelebilecek bir nokta

üzerinde durmak istiyorum. Onun için çoğu kez tutuculuğa karşı gelen bir sanatçı olduğu öne sürülegelmiştir. Onun usçu olduğunu gördükten sonra bu

yargının bir yarı-doğru olduğu anlaşılır. Şöyle ki yazar

gerçekten kaba tutuculuğa karşı savaşmıştır. Ama

her usçu gibi aklın sarsılmaz değerlerine inanmaktadır. Bu nedenle de yüksek düzeyde bir tutucudur. Bu

sözlerde sanki çelişki var sanılır. Oysa çelişki yoktur.

Çelişki onun gelenekseli körü körüne koruması şöyle dursun, onun en büyük ve en etkili düşmanıdır.

Ama usçu olduğundan, geniş anlamda bir tür Platoncudur. Çünkü o usa dayanan değişmez değerlere

inanır.

Bu parçadan hareketle sözü edilen sanatçı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Sıkı sıkıya usa bağlı olmasının onu tutucu gösterdiği

B) Tutuculuğa karşı usu savunan bir sanatçı olduğu

C) Zaman zaman tutuculukla akıl arasında bir çelişki yaşadığı

D) Akla sarsılmaz inancından dolayı da bir tutucu

sayılabileceği

E) Aklın değişmez değerlerine sonuna kadar bağlı

kaldığı

20. Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen,

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Geleneklere farklı açılardan bakabilme

B) Geleneksel olanı sorgulayabilme

C) Geleneksele karşı umursamaz olma

D) Geleneklerin sıkıntılı yanlarını görmeme

E) Geleneksel olanı sorgulamadan kabul etme

7

DENEME - 2

P:25

4

21. (I) Bireyler arasındaki zihinsel yeteneklerde görülen önemli farkların bireylerin yaşantısına yansıması, zekânın önemini ortaya koymuştur. (II) Bundan

yaklaşık bir asır kadar önce filizlenen insan zekâsını bir sayıyla ifade etme arzusu bireyin akademik,

iş ve sosyal hayatındaki başarısını (üstelik ne kadar sağlıklı ve uzun yaşayacağını) etkili bir şekilde

tahmin edebilen zekâ ölçüm araçlarını ortaya çıkarmıştır. (III) Bir sayıyla özetlenebilen zekânın hem

bireysel hem toplumsal ölçekte bu denli tahmin

gücü olması önemli bir bilimsel bulgu oluşturmaktadır. (IV) Zekânın ölçülmesiyle ortaya konan ve IQ

(Intelligence Quotient) olarak kısaltılan zekâ katsayısı yapılan ölçümlerle de ortaya konduğu gibi

başarının somut göstergesi olarak görülmüştür. (V)

Bireylerin zihinsel yeterliliklerinin ölçülmesi sonucu

elde edilen IQ ile bilimsel bir şekilde başarının geleceği öngörülebilmiştir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

22. (I) Kapitalist sistem, uzun bir tarihsel süreç içerisinde toplum ve bireyin rahat yaşamasına odaklı

bir biçimde evrilerek ortaya çıkmıştır. (II) Bir toplumun refahını sağlayabilmek için bireylerin refahının gerekliliği üzerine kurgulanmıştır. (III) Toplumu

oluşturan bireylerin çıkarlarının kapitalist sistem

tarafından sağlanmasıyla toplumun da refaha kavuşacağı varsayılmaktadır. (IV) Bu zamana kadar

ki toplumların zenginlik ve refah arayışında devletlerin sahip olduğu ekonomik sistemler birçok

kez değiştirilmiştir. (V) Toplum ve devlet, ekonomik

gidişata göre birtakım yeni sistemler benimsemek

zorunda kalmıştır. (VI) Benimsenen sistemler arasında en uzun süren sistem kapitalizm olmuştur.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

23. Biz, Yahya Kemal’i sadece şiir yazar bilirdik. Makaleler, hikâyeler, portreler, denemeler türünde meğer

ne çok yazmış. Bunları Banarlı, büyük bir emek ve

sevgi ile toplayıp bizlere sunuyor. Bu defa yayımlanan Yahya Kemal külliyatına ait iki cilt yalnız edebiyat tarihimiz için değil, siyasî tarihimiz için de son

derece ilgi çekici. Saygın bir şair olan Yahya Kemal, İkinci Meşrutiyet’in büyük isim yapmış siyasî

ve edebî şahsiyetleri üzerine bir sanatkâr sezgisi

ile eğilmiş. Haklarında, ilgi çekici fikirler yürütmüş,

çok güzel portreler çizmiş. Diğer eserinde ise şairimiz, geçmişte Türk toplumunun hayatını, mizacını,

tarihî veya hayalî şahsiyetlerini canlandıran pek güzel bir Türkçe ile yazılmış hikâyelerle karşımıza çıkıyor. Kitaplar oldukça titiz bir şekilde hazırlanmış.

Öyle sanıyorum ki bundan böyle Yahya Kemal edebiyatımızda, erişilemez şairliği bir yana, bir hikâyeci

bir denemeci olarak da önemli bir isim hâlinde incelenecektir.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Kişisel duygulara yer verilmiştir.

B) Tahminde bulunulmuştur.

C) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

D) Varsayımda bulunulmuştur.

E) Örneklemeye başvurulmuştur.

24. Yaşam süresinin gelip geçici olması, belli bir süreyle sınırlı bir hayat yaşaması insanoğlunun kısıtlı

zamanda kültürünü ve bilgisini sonrakilere aktarma

olanakları aramaya zorlamıştır. İnsanoğlu bunları

yazıyı kullanmasıyla, sanatla ve eğitimle kuşkusuz

en önemlisi de çocukları vasıtasıyla yapabilmiştir.

Yüzyıllar boyunca oluşturduğu bilgi birikimini ve

kültürünü çocuklarına emanet eden yetişkinler,

bunları nesiller boyu aktarabilmiştir. Bir nevi kendi

deneyimlerini, insanlığa ait bilgiyi çocuklara aktararak geleceğe kendilerini taşıma imkânı yaratmıştır.

Bilginin sınırsız bir şekilde aktarımını sağlamıştır.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çocukların hayatlarındaki sınırların yetişkinler

tarafından çizildiği

B) Çocukların geleceğe gönderilen birer canlı

mektup olduğu

C) Bilgi ve birikimlerin sonraki nesillere farklı yollarla aktarılabildiği

D) Çocukların onları yetiştiren büyüklerin geleceği

olduğu

E) Sınırlı bir hayatın bilgi aktarımı için çeşitli yollar

buldurduğu

Kelime Sayısı 2690

Hedef Süreniz 1050 sn (18 dk)

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:26

4

25. Kimi zaman insanların duygularını anlamak gerçekten zordur. Kendilerine soramazsınız çünkü

ne hissettiklerini çoğunlukla söylemek istemezler,

söylemek isteseler bile çoğu kez duygularını kendileri de pek bilmezler. Bu kişilerin kafalarının içine

girip ne hissettikleri öğrenilemeyeceğine göre yüz

ifadelerine, beden belirtilerine bakarak o anda nasıl bir duygu içinde olduklarını anlamaya çalışırız.

İnsanlar iletişim kurduğu kişilerin sadece söylediklerini dinlemez, aynı zamanda yüzüne, eline, koluna ve bedenleriyle yaptıklarına da bakar. Çünkü

yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş

biçimi, sesin tonu gibi sözsüz mesajlar kullanarak

da iletişim kurulabilir. İnsanların konuşmalarından

duygularını tahmin edemediğimiz zaman onların

jest ve mimiklerine bakarak tahmin etmeye çalışırız.

Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Konuşma ya da yazı olmaksızın insanlar birbirlerine birtakım mesajlar iletmektedir.

B) Genellikle insanlar kendi duygularını bilmediklerinden onları anlamak zordur.

C) İnsanları anlamak için bazen onların beden dillerine de bakmak gerekir.

D) Ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz önemlidir.

E) Her insan beden dili vasıtasıyla çevresindekilere etkide bulunmaktadır.

26. Geçtiğimiz yüzyılda bilgi, kazanılacak bir şey olarak algılanıyordu. Bu durumsa öğrencinin bilgi

karşısında pasif kalmasına ve sadece alıcı olmasına neden oluyordu. Öğrencinin eğitimde aktif ve

bilgiyi üreten bir konumda olması beklenmiyordu.

Yani öğrenci verilen bilgiyi olduğu gibi kabul edip

ezberleyendi. Günümüzde ise bilgi, aranılan ve

keşfedilen bir şey olarak kabul edilmektedir. Bu

durumda öğrenci verilen bilgileri ezberleyen değil;

aktif olarak bilgiyi arayan, keşfeden bir özelliğe

sahiptir. Bunun sonucu olarak da öğretme yerine öğrenme ön plana çıkmıştır. Diğer bir ifade ile

öğretim, ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) öğrenciyi merkeze alan bir yaklaşımla onu bilgiye ulaşan hâline getirmektedir

B) öğrenciyi çalışmaya güdüleyerek onun bilgiyi

uzun süre aklında tutabilmesini sağlamaktadır

C) öğrencinin bilgi karşısında aktif kalmasına ve

alıcı olmasına neden olmaktadır

D) amaçları doğrultusunda öğrenciyi yönlendiren,

onu belli bir seviyeye getirendir

E) bilgiyi ürettikten sonra öğrencinin bilgiyi hafızasında uzun süre tutmasını sağlamaktadır

9

DENEME - 2

P:27

4

27. Edebî eserleri, belli yöntemlerle olabildiğince objektif bir biçimde araştıran, inceleyen, eleştiren;

bu çerçevede onların tarihini ortaya koyma gayreti

içinde olan insanlara “edebiyat bilimcisi”; sahip olduğu bilgi ve tecrübe birikimini birtakım pedagojik

metotlarla öğrencilerine aktarmaya çalışarak onları eğitmeyi amaçlayan kişilere ise “edebiyat eğitimcisi” denir. Edebiyat eğitimcisi, insanoğlunun

(dünya edebiyatı) veya bir milletin (Türk edebiyatı)

var olduğu günden bugüne edebiyat sanatı sınırları içerisinde ortaya koyduğu sanatı veya eserleri,

metotlu bir yaklaşımla inceleyerek, değerlendirerek, eleştirerek; eğitim bilimlerinin verileri doğrultusunda öğrencilerine anlatan, öğreten, tanıtan; bu

bağlamda genç insanların estetik zevklerini geliştirip terbiye eden insandır. Buradan anlaşılmaktadır

ki ----. Çünkü edebiyat eğitimi, mutlak anlamda

edebiyat bilimi üzerine oturan ve oturtulması gereken bir tür eğitim öğretim faaliyetidir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) edebiyat öğretmeni, bir yandan edebiyat bilimcisi diğer bir yandan da edebiyat eğitimcisidir

B) edebiyat eğitimi öğrencilere sanatı veya eserleri, metotlu bir yaklaşımla öğretip sanatçılar

yetiştirmelidir

C) edebî eserleri, belli yöntemlerle objektif bir

biçimde araştırmak, incelemek ve eleştirmek

edebiyat eğitiminin işidir

D) edebiyat eğitimcisi veya edebiyat bilimcisi

dünya ve Türk edebiyatını öğrencilere bilimsel

metotlarla göstermelidir

E) edebiyat sanatı veya eserleri, bilimsel metotlarla incelenmeli, bilimsel metodlar dışına da

çıkılmamalıdır

28. (I) İnsanın dünyadaki asıl amacı tamamlanmışlık hissine ulaşmaktır. (II) Beslenme, barınma vb.

temel ihtiyaçların doyurulmasının ardından saygı

görmek, bilgi edinmek, güzellikten zevk almak,

kendini ifade etmek gibi gelişme ihtiyaçları ortaya

çıkar. (III) Kendini ifade etme ihtiyacı duyan insan

bunu da varoluşsal yapının en önemli ifade biçimlerinden olan sanatsal üretim ile gerçekleştirir. (IV)

Varoluşunu sanatsal üretim yoluyla gerçekleştirme

çabası içinde olan sanatçıyı diğer insanlardan ayrı

bir konuma yerleştiren de benliğindeki çatışmaların farkına varmasıdır. (V) Sanatçı bu çatışmalardan doğan karşıtlıklardan bir bütün oluşturmaya

çalışarak benliğindeki karmaşayı düzene sokmak

ister.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Psikologlar bunu insan davranışlarını yöneten en önemli güdü olan kendini gerçekleştirme güdüsü olarak tarif eder.” cümlesi

getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Sanatçı bu eserindeki öykülerini alışılmadık bir kalem ve mürekkeple yazmış gibi insanın dikkatini

çeliyor. İlk birkaç cümlede okuyucuyu çelen yazarlar okuyucuda hep ayrı bir yere sahip olurlar. Olay

örgüsünü bildiğimiz sırada vermiyor. Son söylemesi gerekeni başta veriyor. En can alıcı yerini gösterip tekrar en başa dönüyor. Bu böyle sürüyor.

İçimizden birilerinin öykülerinin kurgusunu değiştiriyor sadece. Bu hâliyle öyküyü şiir gibi kurgulamış

diyebiliriz. Okur da kendi anlamlarını metne döküyor. İşte bu hâliyle vazgeçemediğim bir tat buluyorum onda. Çevremde her gün gördüğüm manzaralar ama bambaşka. Zaten içimizden birilerinin

hikâyelerinin kurgusunu değiştirmiş sanatçı.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen

öykülerin bir özelliği değildir?

A) Etkileyicilik

B) Yoruma açıklık

C) Yaşanmışlık

D) Farklılık

E) Yol göstericilik

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:28

4

30. “Yaratıcılık, genetik olarak doğuştan gelen bir durumdur ve her insanda farklı biçimde var olan bir

özelliktir. Eğer insanın doğuştan gelen yaratıcılığı,

ilgi alanı, yeteneği fark edilip ona göre eğitim verilirse o kişi mesleğini severek yapar ve başarılı olur.

Sanatım; sevdiğim işi yapmam, çalışırken bundan

zevk almam, sanat bilgisi dışında şiir, edebiyat,

politika, ekonomi, sosyoloji, felsefe gibi alanlara

da ilgi duymamın neticesinde oluşan bir üretim biçimidir.” cevabı, aşağıdaki sorulardan hangisine

karşılık söylenmiş olabilir?

A) Yaratıcılığın kaynağının tam olarak nere olduğu

konusunda bilgi verir misiniz?

B) Sanatınız yaratıcılık bağlamında sizi en çok nerede zorlamaktadır?

C) Sanat ve edebiyatta yaratıcılık üzerine ne söylemek istersiniz?

D) Sanatınızın oluşmasında yaratıcılığın katkısı ne

derecededir?

E) Sanatın ilgi kurduğu diğer bilim dallarıyla olan

ilişkisi sizce nasıl açıklanabilir?

31. Leonardo da Vinci “Son Akşam Yemeği” adlı resmini yaparken “iyi”yi İsa’nın bedeninde, “kötü”yü de

ona ihanet eden İsa`nın arkadaşı Yahuda’nın bedeninde tasvir edecekti. Resmine, bu iki kişiye model

olacak birilerini aramaya başladı. Bir konserde, korodaki sanatçılardan birinin İsa tasvirine uyduğunu

fark etti. Poz vermesi için onu atölyesine davet etti,

sayısız taslak ve eskiz çizdi. Da Vinci resmini üç yıl

sonra neredeyse tamamlamıştı ancak hâlâ Yahuda için model bulamamıştı. Bakımsız, kendinden

geçmiş bir genci yol kenarında paçavralar içinde

fark etmişti. Güçlükle de olsa adamı resim yaptığı kilise duvarına götürdü. Bu adamın yüzündeki

inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.

Resim bitince kendine gelen berduş adam kilise

duvarındaki harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık

ve hüzün dolu bir sesle “Ben bu resmi daha önce

de gördüm.” “Ne zaman?” diye sordu Da Vinci,

şaşırmıştı. “Üç yıl önce elimde olanı kaybetmeden

önce. O zaman bir koroda şarkıcıydım. Bir ressam

beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere buraya davet etmişti.” dedi.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılmak

istenen düşünceyle örtüşmektedir?

A) Kişi içinde bulunduğu özel durumu zaman içerisinde anlar.

B) İyi ile kötü, insanın yoluna ne zaman çıktığına

bağlı olarak değişebilir.

C) Bazen insan, kendinin farkına varmak için başkasına ihtiyaç duyar.

D) Şans bazı insanların yüzüne birden fazla gülebilir.

E) İnsan; ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.

11

DENEME - 2

P:29

4

32. I. Yüzün biçimlerinde gizli bu ruh izleri bir anlamda insanın içini, karakterini yüzünden okumak gibidir.

II. Genellikle, kare veya dikdörtgen biçimler, beynin kalbe, düşüncenin duygulara, pozitivizmin

idealizme, iradenin duyarlığa hâkim olduğunu

belirtir.

III. Yuvarlak ve oval yüzler de zarafetin enerjiye,

yumuşaklığın sertliğe üstün olduğunu gösterir.

IV. Basık biçimler, düşünceyi bir nokta üstünde

toplama yeteneğini; uzun biçimler, hayal, idealizm ve incelik niteliklerini belirtir.

V. Yüz, ister hareketli ister hareketsiz ister ifadeli

ister ifadesiz olsun, iç yaşamın çeşitli evrelerini dışa vurur.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile II B) I ile V

C) II ile V D) III ile V

E) III ile IV

33. I. Atmosferdeki karbondioksidin bu derece yüksek seviyelere çıkmadan çok önce kalıcı tedbirlerin alınıp insanların doğada bıraktığı karbon ayak izinin azaltılmasını umuyoruz.

II. Üzerinde durulması gereken genel nokta, 15.

yüzyılda resmin, hâlâ ressamlara bırakılamayacak kadar önemli olduğudur.

III. TBMM’nin 13 Ocak 1921’deki birleşiminde

Mustafa Kemal, Namık Kemal’in ünlü beytini

değiştirerek şunları demişti.

IV. Öncelikle şiirin kültürle olan ilişkisi hakkında

daha önce de söylediğim bir alıntıyla konuyu

somutlaştırmak istiyorum.

V. Canlı organizmaların yaşamasını sağlayan biyokimyasal tepkimelerin hepsi, enzimlerden

ibaret özel protein moleküllerince yönetilir.

Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangileri bir

paragrafın sonuç cümlesi olamaz?

A) I ve II B) I ve III

C) III ve IV D) III ve V

E) IV ve V

34. Yönetmen ve oyuncu önüne gelen proje hakkında aynı hayali kurmalı, aynı şeyleri düşünmeli ki

ortaya çıkan proje de seyirci tarafından beğeniyle

izlenip sahiplenilsin. İyi bir film projesinin ortaya

çıkması için yönetmen ve oyuncu ikilisinin ortak bir

dil üzerinde konuşmaları gerekir. Bu ortak dil ikisinin birbirlerini anlamalarını, var edecekleri filmin en

doğru şekilde ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Ben

çalıştığım her yönetmenden çok şey öğrendim ve

onlardan bana bir birtakım şeyler kaldı. Böylelikle

zamanla yönetmenlerin kurguladığı dili öğrenme

şansına eriştim. Böylelikle ortak dil havuzuna dâhil

oldum. Bir oyuncu için böyle de olması gerekir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Filmde yönetmenin istediği şekilde oyunculuk

yapmak ancak onunla aynı dili konuşmakla

mümkün olacaktır.

B) İyi bir filmin ortaya çıkabilmesi için yönetmenin

oyuncuyu doğru bir dille yönlendirmesi gerekmektedir.

C) Seyircinin bir filmi beğenmesi yönetmenle

oyuncunun kafasında kurguladıklarının birbiriyle örtüşmesine bağlıdır.

D) Ödüllere layık görülen filmlerde yönetmen

oyuncuyu iyi gözlemleyip onu iyi bir şekilde

yönlendirmiştir.

E) Oyuncuların yönetmenle olan yakınlığı filmin iyi

olup olmamasını etkilemektedir.

35. Sanatın dili yoruma açık bir dildir. Sanat tarihsel

gelişim süreci içinde bilimdeki gibi ilerlemeci, doğrusal bir gelişme çizgisi çizmemiştir. Bu süreç inişli

çıkışlı, çapraşık, rastlantısal, olasılıklarla dolu bir

oluşumdur. Sanat yapıtı zamanlar üstüdür. Sürekli yeniden, yeni bakış açılarıyla değerlendirilmeye

gereksinimi vardır. Kalıcı olması da buna bağlıdır.

Bu nedenle de sanatın “ne” olduğu ve “nasıl” gerçekleştiği üzerine yapılan yorumlar tarihsel süreçte

sürekli değişmiştir. Sanat yapıtının her yeniden değerlendirildiğinde sonuçlarının farklı çıkması sanatın doğasında olan bir şeydir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Tüm insanlığın sözcüsü olmuş bir sanat eseri

kalıcılığı yakalar.

B) Bir sanat eserinin kalıcılığı belli bir görüşe göre

bir açıklamasının olmamasına bağlıdır.

C) Tarih içerisinde devamlı gelişen insanın ürettiği

sanat da devamlı gelişmiştir.

D) Sürekli gelişme ihtiyacı hisseden insan, sanat

vasıtasıyla bunu başarabilir.

E) Bir sanat eserini ortaya çıktığı döneme göre

değerlendirmesi gerekir.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:30

4

36. Demokritos her sabah evinden gülerek çıkarmış,

bu yüzden ona “Gülen Filozof” derlermiş. Herakleitos ise ağlayarak başlarmış gününe, ona da bu

yüzden “Ağlayan Filozof” adını takmışlar. Montaigne, “Elbette gülmek, ağlamaktan yeğdir.” diyor

ama burada işin tersine döndüğünü de söylüyor. İlk

bakışta gülen insanı iyimser, ağlayanı ise karamsar

saymak doğru gibi görünüyorsa da yukarıda adı

geçen Demokritos gerçekte karamsar bir filozoftur. İnsanlıktan umudunu kesmiş ve bu yüzden işi

gülmeye vurmuştur. Bu şekilde, “Siz insanoğluna

güvenin bakalım, insanlığın ilerleyeceğini söyleyin

durmadan, gülüp geçiyorum sizin bu iyimserliğinize.” demek istiyordu. Herakleitos ise insan ve toplum konusunda iyimser olduğu için “Neden hâlâ

bu kötülük, bu gerilik, bu dar kafalılık!” dermiş gibi

ağlıyordu. İnandığı değişimin geciktiğine üzülüyordu anlaşılan.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Gülmek ağlamaktan iyidir, sözü her duruma

uyan bir yargı değildir.

B) Birtakım olaylarda gülmek ağlamanın, ağlamak

da gülmenin yerini tutabilmektedir.

C) Gülen insanı iyimser, ağlayanı ise karamsar

saymak doğru değildir.

D) İyimserin gülmesi ve kötümserin de ağlaması,

bilge kişilerde de görülebilmektedir.

E) Gülmek ve ağlamak, kişinin iyimser ya da kötümser olduğunu göstermemektedir.

37. Bana sorarsanız; ben iyimserliği iyi, karamsarlığı

kötü saymaktan yana değilimdir. Karamsar olunacak durumda korkmadan karamsar olmalı, başkalarını aldatmak olarak değil de nedir zoraki iyimserlik. İyimserliğin insan için değişmez bir ilke olarak

ortaya atılması belki ayakta kalmamız bakımından

yararlı olacaktır ama unutmamalı ki tek ayakta kalabilmek için yalancı iyimserliğe katlanmak, insan

ruhunu karamsarlıktan daha da bozmaktadır. Hem

karamsarlık, ayakta kalmamızı sağlamaz mı sanki?

Yapmacıklığa düşmeyen bir karamsarlık, hüzün

düşkünlüğüne varmayan bir umutsuzluk, doğamızın bize verdiği ve toplumun kaçınılmaz kıldığı bir

çeşit korunma içgüdüsü, bir çeşit var olma gücüdür. Aşırı sıcakla aşırı soğuğun vücudumuzda aynı

etkiyi uyandırması gibi iyimserlikle karamsarlık da

insan doğasının iki yüzü gibi görülmelidir.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Toplumun genel birtakım yargılarını farklı değerlendirdiğine

B) Sahte olmayıp içten gelen her duyguyu kabullendiğine

C) İnsan için değişmez bir ilke olarak iyimserliğe

inandığına

D) Kötümserliği kötü, iyimserliği de iyi saymadığına

E) Karamsarlıkla iyimserliğin gücünü aynı gördüğüne

13

DENEME - 2

P:31

4

38. Muhabir:

(I) ----

Fotoğrafçı:

— Serginin ismi “100 Yüz”. 100 tane adam olacak yani. Söylediğin gibi dışarıda kalanlar gücenecekler. Bu yüzden “Ben karışmam, fotoğrafları siz

seçin.” dedim. Ziyaretçi gibi gidip göreceğim ben

de. Fotoğrafları verdim ve hiçbir şeye karışmadım.

Muhabir:

(II) ----

Fotoğrafçı:

— Ben bu yazarların fotoğraflarını önemli adamlar oldukları için çekmedim. Zaten hepsi etrafımda dolanan adamlardı. Öyle fotoğrafçıymışım gibi

gelip poz vermediler. Özel suretle gideyim de bu

insanları çekeyim diye uğraşmadım. Benden randevu aldığınız gibi kimseye gitmemişimdir ben, gitmem de (gülüyor). 54 yıllık gazeteciyim. Ayda bir

çeksem az sayılır.

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) I. Sergide kullanacağınız fotoğrafları neye

göre seçtiniz?

II. Bu galeride sergilediğiniz fotoğraflar kaç

yılın meyvesi acaba?

B) I. Edebiyat çevresinin hassaslığını düşünürsek sergi için fotoğraf seçimi yapmak zor

oldu mu?

II. Serginizde kullandığınız fotoğraflar için özel

bir çalışma yaptınız mı?

C) I. Serginin ismi konusunda neler söylersiniz?

II. Arşivinizde Türk edebiyatının bütün yazarları var neredeyse, zor oldu mu sanatçılarla

çalışmak?

D) I. Fotoğraf çekerken özel, önemli gördüğünüz kişileri mi seçersiniz?

II. Fotoğraflarını çektiğiniz kişilerle nasıl bir

araya geliyorsunuz?

E) I. Bir sergi açabilmek için en az kaç fotoğrafa

ihtiyaç olabilir?

II. Çevreniz çok geniş, bu genişliği fotoğrafçılık kariyerinizde nasıl kullanıyorsunuz?

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Ataç’ın son yazılarından biri olan tarihsiz bir yazısında şöyle diyor: “Ölürsem yakında, bir dileğim

var kalanlardan (kendisini sevenlerden): Öldüğümün ertesi günü yazı yazmasınlar benim için. Hani

“X’i de kaybettik, yitirdik, şöyle değerliydi.” diye

ağıtlar yok mu? O sözlerin yalan olduğunu hepimiz

biliriz. Tiksinirim o ağıtlardan... Benim için yazı yazmasınlar. Beni değerli bulanlar iki yıl beklesinler, iki

yıldan sonra unutmazlarsa beni yine değerli bulurlarsa yazsınlar. İlk üzüntü de geçmiş olur, yazsınlar

düşündüklerini, ölçüyü aşırmazlar. “Kaybettik, yitirdik.” ölüler arkasından söylenen sözler tiksindirir

beni. Ben “Kaybolmam.”, “Yitmem.”; “Ölürüm.”

öldü! desinler.

Bu parçadan hareketle Ataç ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Kendisini sevenlere vasiyet bıraktığı

B) Ölümden duyulan acıyı dile getiren sözleri sahte gördüğü

C) Ölüler ardından söylenen birtakım sözleri iğrenç bulduğunu

D) Öldükten hemen sonra hakkında yazı yazılmasını istemediği

E) Öldükten belli bir süre sonra yazdıklarının değerli sayılacağı

40. Bu parçaya göre Ataç’ın ölmesinden hemen

sonra yazı yazılmamasını istemesinin nedeni

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Eserlerinin değerini gölgede bırakmasından

B) Taziyelerin eski işlevini yitirmesinden

C) Okuyucularının bunu sahte bulmasından

D) Eserlerine gerçek olmayan bir ilginin doğmasından

E) Değerinin zamanla ortaya çıkmasını istemesinden

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:32

Deneme - 2

Cevap Anahtarı

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

E E B C D B C C B B D E A A A C B D C A

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

B C E A E C C C B C C C D C C C C A B B

P:33

3

P:34

5

1. (I) Okuma alışkanlığı sorununu yaşayan veya yaşamış tek ülke, sadece ülkemiz değildir. (II) Bugünün

çağdaş, ileri, gelişmiş diye nitelediğimiz toplumlar

da gelişmişlik seviyelerine ulaşmadan önceki dönemlerinde okuma alışkanlığı sorununu yaşamışlardır. (III) Gelişmiş ve sağlıklı toplum olma yolunda okuma alışkanlığını aşılması gereken önemli

bir sorun olarak görüp ciddi biçimde ele almış ve

çözümlemişlerdir. (IV) Okuma alışkanlığı ilk bakışta basit gibi görünen ancak irdelenip derinliğine

inildiğinde oldukça karmaşık olduğu anlaşılan bir

olgudur. (V) Okuma alışkanlığı sorununda ekonomik, ruhsal, toplumsal, gelenek ve görenekler gibi

birçok etken rol oynamaktadır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. (I) Coronavirüs, insanlarda hafif derecede hastalığa neden olan bir virüs olarak değerlendirildiği için

yirmi yıldan kısa bir süre önceye kadar üzerinde

çok fazla araştırma yapılmadı. (II) Ta ki Çin’deki

SARS-CoV salgınının arkasındaki hastalık yapıcı

virüsün bir coronavirüs olarak belirlendiği 2002

yılına kadar... (III) Hemen hemen 10 yıl sonra bir

başka coronavirüs, MERS-CoV salgınıyla ve günümüzde de yine başka bir coronavirüs türüyle dünyanın kâbusu hâline geldi. (IV) 2002 yılında Çin’de

ortaya çıkan SARS-CoV’un bir misk kedisinden,

2012 yılında Suudi Arabistan’da ortaya çıkan

MERS-CoV’un ise bir çöl devesinden insana geçtiği saptandı. (V) Hayvanlardan insanlara geçebilen

bir virüs türü olan coronavirüsler, insanların daha

önceden bu virüslerle karşılaşmamaları ve bu virüslere karşı bağışıklık geliştirmemeleri nedeniyle

ölümcül kategorisinde sınıflandırıldı. (VI) Bugüne

kadar örneği görülmeyen önlemlerse bu sınıflamadan dolayı alınmak zorunda kalındı.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Güney kızgın güneşle kavrulduğu sıralarda Sivas’a

pus, sis, çiğ indi bir anda. Bembeyaz bir ince örtü

ile bezendi dağ, taş pırıl pırıl parlayan. Göreni kendinden alır, hafif bir ışık değmesiyle kamaşan elmas, yakut, gümüş parlaklığındaki yer, gök. Güneş

kızmakta zorlanıyor sadece izlemekle kaldığı tülün

arkasından. Sivas’a kızgın yaz ancak güneyde işi

bittiğinde gelir.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanıldığı

B) Doğaya özgü görüntülerin betimlendiği

C) Anlatıma doğallık katmak için devrik cümlelerin

kullanıldığı

D) Doğanın kişileştirildiği

E) Karşılaştırmaya başvurulduğu

4. Günümüz okuyucularından bazıları edebiyatçılara

kök söktürmeye çalışmaktadır. Bilimsel ölçütleri eserlere uygulamaya çalışıp bu ölçütlerle edebiyatçının kulağını bükmeye çalışan sözüm ona

çağdaş okuyucularla sık sık karşılaşır olduk. Yazar

hiç olmayacak bu bilimsel karşılaştırmanın öznesi

hâline gelmektedir. Oysa bilimsellik, deneye yaslanan yöntemlerle gerçeği bulmaya çabalarken

edebî eser sezdirerek kurgusallığa ulaşmaktadır.

Örneğin, bilim insanı Mars’a yapılacak insanlı ilk

yolculuğu tüm detaylarıyla, ince hesaplamalarla

ortaya koyarken edebiyatçı bu yolculuğun kalp

ritmini, korkusunu, anlatılamazlarını ortaya çıkarır.

Bu parçada edebiyatla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bilimsel olma gibi bir kaygısının olmaması

B) Ortaya koyduğu yoğun duyguların diğer hiçbir

araçla ortaya konamaması

C) Eserlerde ortaya konulan, kurgulanan gerçeğin bilimsel ölçütlere uygun olmaması

D) Bireyin sezgisini ön plana çıkarırken bilimsel

veriler ışığında gerçeği de anlatması

E) Kendi yarattığı kuralların, davranış biçiminin bilim insanlarınca kabullenilmemesi

1

DENEME - 3

P:35

5

5. Mutluluk kendi kendine ortaya çıkan, istenildiğinde

ulaşılabilen bir duygu değildir. Mutluluğa ulaşabilmek için gereken şartların sağlanması ve mutluluğun ortaya çıkması için yeterli süre tanınması

gerekir. Bu şartlar öyle bilinmez, ulaşılmaz olmayıp

zaten bir kısmının insanda var olduğu, bir kısmının da insanın dışında gerçekleştiği koşullardır.

İhtiyaçların karşılanması mutluluk için önemlidir.

İnsanlar çalışmaya, üretmeye, sevgiye, saygıya ve

kendini gerçekleştirmeye ihtiyaç duyar. Ancak bu

koşullar sağlıklı bir biçimde sağlanırsa mutluluk insana göz kırpmaya başlar.

Bu parçada mutlulukla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yalnızca insanın kendi çabası sonucu buna

ulaşılabileceği

B) Herkesin içinde var olduğu ama ortaya çıkması

için belli metotların gerektiği

C) İhtiyaçların giderilmesine ve yeterli süre tanınmasına gereksinim duyduğu

D) Bazı koşulların yerine getirilmesiyle ancak ulaşılabilecek olduğu

E) İnsanın çevresinden ve dış koşullarından bağımsız olmadığı

6. “Üslup”, hayat karşısında alınan tavır, duyuş tarzının objektifleşmiş şeklidir. Mısır’ın kendi içine

kapalı, sert ve katı üslubu ile Yunan’ın üslubu birbirinden tamamıyla farklı iki yaşayış tarzı olarak

kabul edilmektedir. Sanat tarihçileri her üslubun

her tarzın arkasındaki gizli ruhu çözümlemeye çalışmaktadır. Eğer bir ülkedeki belirli bir üslup, hiç

değişmeden yüzyıllarca devam ediyorsa orada bir

“katılaşma”, bir “donma” var demektir. İlkel kavimler aynı yaşayış tarzını ve aynı üslubu binlerce

yıldan beri devam ettirmişlerdir. Arının daima bal

yapması gibi onlar da daima aynı törenleri yapmışlar, aynı dansları tekrarlamışlar, aynı türküleri söylemişlerdir. Almanların “doğa kavimleri” adını da

verdikleri ilkel kavimlerle, “medeni” yani doğadan

ayrılarak kendi tarihleri içinde değişen ve gelişen

milletlerin kültürleri arasındaki en önemli fark budur. Üslup değişmeleri canlılığa, yaratıcılığa kılavuzluk eder. Bu nedenle ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) yaşayış tarzlarındaki her türlü değişim üslupta

kendini göstermektedir

B) bir üslup, hiç değişmeden devam ediyorsa o

üslubun klasikleştiğinden söz edilebilir

C) üslupların birbirinden farkları o üslupları yaratan ataların hayata bakış farklarıdır

D) kapalı, sert ve katı üslup ile açık, yumuşak üslup farklı iki yaşayış tarzının yansımasıdır

E) canlılık ve yaratıcılık göstergesi olarak üslupların sağlam bir şekilde durması gösterilebilir

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:36

5

7. Batı edebiyatında roman ve hikâye sanatının ön

plana geçmesinde insanın çevresi ile olan ilişkisindeki gevşemenin rolü büyüktür. Türk edebiyatına

roman ve hikâye sanatının girişi Batılılaşma ile yakından ilgilidir. Eski Türk edebiyatında halk, saray

ve tekke edebiyatları birbirlerine sıkı ve yakın ilişkilerle bağlı, dar çevrelerde oluşmuştur. Bu çevrelerde insan kendisini hiçbir zaman yalnız hissetmez.

Duygu ve düşüncelerini çevrenin ortak kültürü belirler. ----. Böylece, kendi başlarına yaşayan yalnız

insanlar, yazarla birebir ilişki kurmasalar da onların

serzenişleri sayesinde karanlıktan aydınlığa çıkmışlardır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Çevrenin ortak kültürü halkın kültürünü yaratarak insanların birlikteliklerini sağlar

B) Yalnız insanların dünyasına edebiyatla giren

okuyucu onların duygu ve düşüncelerini hissetme imkânı bulur

C) Edebiyat, doğrudan doğruya birbiriyle ilişkisi

olmayan insanlar arasında bir ilişki kurar

D) Yalnızlık hisseden insan, edebiyatın sayesinde

yalnızlıktan kurtulup bunu bir eğlence aracına

dönüştürür

E) Eski zamanlarda insanlar arasındaki sıkı bağ,

onların kendilerini yalnız hissetmemelerine neden olur

8. (I) Genç Kalemler hareketi başlatılırken Edebiyat-ı

Cedide’nin devam eden bir topluluk olmadığı doğrudur. (II) Ama topluluk için geçerli olan bu sonuç,

üyelerin edebî faaliyetleri hakkında tekrarlanamaz.

(III) Dağılışlarını Sultan II. Abdülhamit yönetimine

bağlıyorlardı ancak II. Meşrutiyet’in serbest yönetimine rağmen topluluğu yeniden bir araya getirmek mümkün olmamıştı. (IV) Çünkü o dönemki

yönetim, görünürdeki veya göstermek istedikleri

sebepti. (V) Aslında topluluk, kendi içinde, edebî

görüş ayrılığı yüzünden çözülmeye başlamıştı.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “1901’de dağıldıktan sonra tekrar

bir topluluk hâline gelemediler.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’ye Şeyh Edebali’nin yol gösteren nasihatlerinden bazıları şunlardır: “Oğul! Güçlüsün, akıllısın,

söz sahibisin ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulup gidersin. Her sözü üstüne alma, gördüğünü söyleme,

bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun

diye söyleme. Altının değerini sarraf bilir, sözünü

muhatabına göre ayarlayasın. Cahilin karşısında

altınlarını çamura atmayasın. Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez. Sağırdır, kem sözü işitmez. Dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde

ayaklar altına sermez.”

Bu parçada Osman Bey’e verilen öğütlere göre,

Osman Bey’in sahip olması gereken en temel

özellik aşağıdakilerin hangisidir?

A) Gerçekçi olmak

B) Sabırlı olmak

C) Umudunu korumak

D) Özünü hatırlamak

E) Özgün olmak

10. Sinema denince çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Baştan şunu belirteyim, benim burada sinema diye adlandıracağım şey tamamen bir sanat

formatı olarak anlaşılmalı. “Sanat sineması” falan

gibi uyduruk bir tanımlama değil bu, basitçe “bir

düşünme, bir hayal kurma, bir anlam oluşturma

biçimi” olarak sinema diyelim buna. Bugünkü anlamıyla “gerçekçi sinemanın” peşinde değil, tam

tersine karşısındayım. Lumiere Kardeşler’in ilk

yaptıkları, gidip hayatın içinden görüntüler çekmek

oldu. Bir tür belgesel gerçekçiliği ki sonradan bu

gerçeğin yeniden üretimi de bu işin estetiğini doğurarak sinemayı oluşturdu.

Sinema hakkındaki bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Filmlerinizi bir tür gerçeklik arayışı ya da gerçeğe dair bir sorgulama olarak görebilir miyiz?

B) Sinemanın gerçeklikle olan ilişkisi hakkında ne

söyleyebilirsiniz?

C) Sinema denince nasıl bir sanat tasarımı hayal

etmeliyiz?

D) Filmlerinizde kullandığınız sanatsal figürler gerçeği ne derece yansıtıyor?

3

DENEME - 3

P:37

5

E) Sinema estetiğinin oluşumu sanat estetiğinin

oluşumundan farklı mıdır?

11. Buddha’ya “Senden hoşlanıyorum ile seni seviyorum arasındaki fark nedir?” diye sorduklarında

Buddha şöyle cevap vermiş: “Bir çiçekten hoşlanırsan onu koparırsın ama bir çiçeği seversen onu

her gün sularsın. İşte bunu anlayan kişi yaşamı da

anlar.”

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada anlatılmak

istenen düşünceyle örtüşmektedir?

A) Bencillikle koparılan bir çiçek merhametle yetiştirilen bir çiçek gibi yaşamaz.

B) Bilge bir kişi sevmekle hoşlanmak arasındaki

farkta yaşamı anlayabilir.

C) Hoşlanmak ile sevmek arasındaki farkta yaşamın anlamı saklıdır.

D) Bir varlığı yaşatmak için ondan hoşlanmak yerine onu sevmek gerekir.

E) Bilge kişiler, yaşama hoşgörü ile bakarken

bunu sevmek güdüsüyle yapar.

12. I. Yıllardır anatomi kitaplarında, vücuttaki en

karmaşık iki sistem olan beyin ve bağışıklık

sisteminin birbirlerinden neredeyse bağımsız

olduğu yazıyor.

II. Kendilerini izleyen diğer sincapları kandırmak

için kazdıkları sahte depoları da uzun süre

hatırlayabilen sincaplar yaşadıkları bölgenin

zihinsel haritasını çıkarabiliyor.

III. Bazı araştırmacılar, bebeklerde kas sistemi

yanında dopamin sisteminin de yeterince gelişmemiş olmasının düşük göz kırpma sayısında etkili olduğunu düşünüyor.

IV. Araştırmacılar insan saçı da dâhil pek çok

malzemeyi bu teste tabi tutmuş ama hiçbirinde örümcek ipeğininkine benzer bir hareket

gözlememişler.

V. Ekonomik büyümenin iklim değişikliği üzerindeki etkisi kontrol altında tutulamazsa bu gelecekte küresel ısınmayı, sağlığımızı ve daha

birçok şeyi olumsuz etkileyecek.

Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangileri bir

paragrafın giriş cümlesi olamaz?

A) I ve III B) I ve IV

C) II ve IV D) II ve V

E) IV ve V

13. I. Bunu da ya hemen bir gölgeye sığınmakla ya

da güneş koruyucularla cildimizi kaplamakla

hâllediyoruz.

II. Dünya genelinde gittikçe artan D vitamini eksikliğinin nedeni olarak insanların güneşten

korunmaya çalışması görülüyor.

III. Bunun eksikliği de enfeksiyonları, güçsüz kemikler ve dişleri, kalp damar hastalıklarını, otoimmün hastalıklarını tetikliyor.

IV. Cilt kanserinin önüne geçmek için aklımıza gelen ilk önlem güneşin zararlı ışınlarından kaçmak oluyor.

V. Son yıllarda güneşten korunmanın da sağlığımız açısından bir risk oluşturduğu fikri önem

kazanıyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) II - III - V - I - IV B) IV - I - V - II - III

C) IV - V - II - III - I D) II - III - V - I - IV

E) V - II - III - IV - I

14. Roman okumayanlar, bir bakıma hayata yalın

bakmaya, hayatlarında sığ kalmaya yargılı kişilerdir, diyebilir miyiz? Bizi sarıp sarmalayan, akıllara

durgunluk verici sığlığa bakıldığında, gönül rahatlığıyla diyebiliriz. Nurullah Ataç, roman okumayanlar için “Kendilerinden çıkamaz, kendilerini başka

kimsenin yerine koyamazlar. Bir tek yaşayışları

vardır. Ömürlerine bin bir kişinin yaşayışını sıkıştıramazlar.” demiştir. Ataç; roman okuma, romanı

sevme konusunu deşerken roman sanatının duygular çözümleyicisi, duygular aşılayıcısı olduğunu

ileri sürmektedir.

Bu parçadan hareketle roman okumak ile ilgili

olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İnsanlar için olayları farklı bir gözle değerlendirme imkânı sunar.

B) Okuyucunun sözcük dağarcığını geliştirerek

anlamayı kolaylaştırır.

C) İnsanın duygu dünyasını çeşitlendirerek yaşamına çeşit çeşit renkler katar.

D) İnsanlarla empati kurmayı kolaylaştırıp onların

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:38

5

dünyasını anlamayı sağlar.

E) İnsanlara karşı yapıcı olmayı ve hoşgörüyü arttırır.

15. Sanattan anlamak, sanat eleştirisi yapmak kişiden

kişiye değişen sanat için pek de mümkün değildir. Çünkü sanat hangi duyuya hitap ederse etsin

mutlaka bir beğeneni olacaktır. Sanat gibi olgular,

kişilerin arayışlarına göre değerlidir. Örneğin, 60’lı

yıllarda gerçeğe fotoğraf kadar yakın resimler beğeniliyordu. Elde cetvelle çizilen bu resimler her

göreni hayrete de düşürse kimisi için sanat değildi.

Bu gerçekçi sanatın eleştirisi ancak teknik olarak

mümkündür ki o da aslında sanatçının “İçimden bu

geldi.” demesiyle sanat yine eleştiriye kapanır. Eleştiri sadece eleştirmenin kişisel yorumu olarak kalır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine

ulaşılabilir?

A) Sanat eserlerinde gösterilen emek çoğu zaman

eleştirmenlerce tam olarak görülmeyebilir.

B) Gerçekçi bir sanat eleştirisi ancak teknik imkânların doğru kullanılıp kullanılmadığıyla ortaya

konur.

C) Sanatın duygu ve düşüncelere yaslanan öznel

yapısı, eleştiriyi ancak yorum düzeyinde tutar.

D) Sanatın duyularla olan soyut ilişkisi onun yorumlanmasını, değerlendirilmesini daha da kolaylaştırır.

E) Her sanat eserinin içinden çıktığı toplumu yansıtıyor olması, üzerine eleştiri yapılmasını kabul

etmez.

16. Tarih; toplumların, devletlerin gerileme veya çökme

nedenleri üzerinde dururken sıklıkla ahlak bozukluğunu bu nedenlerin en önemlilerinden biri olarak

ileri sürmektedir. Ancak bu ahlak bozukluğunun ne

zaman, niçin başladığını açıklamaz. Bütün değişmelerin kaynağı geçmişte saklı olduğuna göre belki

de ahlak bozukluğu, gerileyen ya da çöken toplumun yükselme döneminde başlamıştır. Bir toplum

geriledikten ya da çöktükten sonra, “Ahlak bozulmuştu da ondan böyle oldu.” demek kolaydır. Gerekli olan geleceği öngörmek ve ahlakın bozulmasını önleyecek mekanizmalar geliştirmektir.

Bu parçadan hareketle ahlak bozukluğu ile ilgili

olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Toplumun geleceğini öngörmeyi zorlaştırdığına

B) Toplumların ve devletlerin çöküşüne neden olduğuna

C) Devletlerin yükselme döneminde yaşanan bir

olgu olabileceğine

D) Toplumun çöküşüne neden olmayıp çöküşü sonucunda ortaya çıkabileceğine

E) Ne zaman ve nasıl başladığının belirlenemediğine

5

DENEME - 3

P:39

17. Halkın kendi arasında konuşup anlaşmasından, çağımızın en yeni fikirlerini, en ince duygularını konuşup bunları çoğaltmayı mı anlıyoruz? Böyle düşünülüyorsa konuşma dilinin çoğu yerde yetersiz olduğu

bilinmelidir. Bir toplumun düşünürleri, yazarları o

dille anlatamadıklarını, o dilden çıkardıklarıyla, o dilden üretip türettikleriyle açıklama yoluna gitmişlerdir. Böylece o büyük dilleri, sözcükler uydurarak o

dilin yazarları kurmuşlar ve okullarında bu oluşan dili

çocuklarına öğretmişlerdir. Elbette yazarlar eliyle büyütülen yazı dilinin getirdikleriyle zenginleşen yarınki

konuşma dili de bugünkünden daha güçlü olacaktır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine

ulaşılamaz?

A) Gündelik dil, halkın konuşup anlaşmasında oldukça yetersizdir.

B) Halkın konuştuğu dil, yazı dilinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

C) Yazı dilinin kapasitesi günlük konuşma dilinden

oldukça fazladır.

D) Yazının dile kazandırdıkları ileride konuşma dilini

de zenginleştirecektir.

E) Aydın insanlar dili eksik gördükleri alanda yeni

sözcükler bulmuşlardır.

18. Mısırlılar, yazı yazmak için Nil Nehri kıyılarında yetişen papirüs adındaki bitkiden hazırladıkları tomarları

kullanıyordu. Mısırlıların papirüsünden başka Romalılar akçaağaç, çınar, ıhlamur gibi çeşitli ağaçların da

kabuklarından faydalandılar. Bununla beraber bitki

elyafından yapılmış, bükülebilen parlak kâğıt yapımı

da Çinlilere aittir. MS 105 yılında tarım bakanı Tsaylun kâğıt yapımı için dut ağacını, bambu veya Çin

ısırganını tavsiye ediyordu. 751 Yılında Semerkant’a

getirilen Çinli esirler, kâğıtçılığı bu şehre yerleştirdiler. 794’te kâğıt fabrikası Bağdat’ta ve Şam’da kuruldu. Araplar Kuzey Afrika’ya, daha sonra İspanya’ya

1154’te yeni kâğıt yapım metotlarını yaydılar. Kâğıt

sanayii Afrika ve İspanya’dan İtalya ve Fransa’ya

yayıldı. Kâğıtçılık Avrupa’da matbaanın bulunmasından sonra gelişmeye başladı. 1798’de Louis Robert

tarafından kâğıt yapım makinelerinin bulunmasından

sonra daha da yaygınlaştı.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Matbaa teknolojisiyle kâğıdın Avrupa’da geliştiğine

B) Papirüs bitkisini kâğıt olarak kullananların sadece Mısırlılar olduğuna

C) Kâğıtçılığın Avrupa’ya Araplarca yayıldığına

D) Romalıların da Mısırlılar gibi çeşitli bitkileri kullandıklarına

E) Çinliler aracılığıyla kâğıtçılığın başka yerlere taşındığına

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:40

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Filmler, kimi dönem karaktere ağırlık verirken kimi

dönem hikâyeye ve olaya ağırlık verir. Sinemanın bir

edebîlik değerine sahip olduğu ve estetik olgularla

gösterilenden çok daha fazlasını anlatabileceği gerçeği, 1970’li yıllardan sonra anlaşılmıştır. Sinema;

edebiyattan, edebî akımlardan, edebiyat yöntemlerinden, edebiyat metinlerindeki temalardan etkilenmiştir. İstese de istemese de bazı yönetmenler, bazı

romancıların tesirinden sıyrılamamıştır. Ancak teknik

yapı açısından bir edebiyat metni ile sinema eserinin

birbirine ne kadar benzediği eserden esere değişkenlik göstermektedir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Bazı romanların sinemanın tesirinde kalarak

oluşturulduğuna

B) Bir dönem, sinema eserlerinin edebî bir değere

layık görünmediğine

C) Bir edebiyat metni ile sinema eserinin teknik olarak birbirine benzeyebildiğine

D) Sinemanın gösterilenden fazlasını çağrıştırabileceğine

E) Belli bir yıldan önce sinemaya bakışın farklı olduğuna

20. Bu parçanın yazarının aşağıdakilerden hangisini

söylemesi beklenir?

A) Sinemanın dile getirdiğini roman da öykü de dile

getirebilir, sorun yazarın bunu nasıl ifade edeceğidir.

B) Bir sinemadan birkaç saatte sayfalarca yazılmış

hikâyeyi elde edebiliriz ama romanda buna asla

ulaşamayız.

C) Yönetmenin tesirinde kaldığı romanın içeriğini filme aktarışında mutlaka farklılıklar vardır.

D) Bir sinemanın edebî bir eserden estetik açıdan

kalır yanı olmasa da teknik açıdan bir farklılığı

olabilir.

E) Sinemanın yükseldiği dönemler, edebiyatın sinemayı içerikle, teknikle beslemesiyle olmaktadır.

21. (I) Eşsiz tarihî ve doğal güzellikleriyle Muğla’da, anlatılacak o kadar çok detay var ki bunları bir sırayla

anlatmak gerekir. (II) Anlatmaya Muğla’nın eskilerinden, tarihsel birikiminden başlamak iyi olur kanaatindeyim mesela tarihî kalıntılar başlangıç noktası

olabilir. (III) Mavinin tüm tonlarının olduğu akvaryum

gibi denize, sayısız göllere, zeytin ağaçlarına, Menteşe Dağlarına komşu tarihî kalıntılar uzaktan bizi

yanına çağırıyordu. (IV) Doğası kadar kutsal bu tarih,

yüzyıllar boyu biriktirdiklerini anlatma çabasında görünüyordu. (V) Muğla’daki doğa güzelliklerinin orayı

ne kadar cennetvari bir muhteşemliğe büründürdüğünü bu yıl daha iyi gördüm. (VI) Sürüsüyle çay ve

nehir, Akdeniz ve Ege’ye ulaşmak için yarışıyor; sanki tarihî kalıntılar yanında bir gösteri sunuyordu. (VII)

Yılların zeytin ağaçları da bu yarışa dallarında çiçeklerle eşlik etmekte yani doğa, içindeki güzelliklerin

yansıması olarak Muğla’yı seçiyordu. (VIII) Boyları

neredeyse gökyüzüne ulaşan çınarların, meşelerin

altında soluklanıp bu çılgın doğa gösterisini ömrüm

boyunca izlemeye hazırdım, diyebilirim.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) III. B) IV. C) V. D) VI. E) VII.

22. (I) Amerikan Fotoğraf Cemiyeti seyahat fotoğrafını,

zaman-mekân hissi veren; bir yeri, o yerin insanlarını, kültürünü, doğal durumunu anlatan ve coğrafi

sınır içermeyen bir fotoğraf olarak tanımlar. (II) Seyahat fotoğrafçılığının içeriğindeki konu, kullandığı

teknik oldukça geniş bir alana yayılmıştır. (III) Bünyesinde portre, manzara, mimari gibi fotoğrafın ana

türlerinden birçoğunu barındırmaktadır. (IV) Seyahat

fotoğrafçılığı, iyi bir temel fotoğraf bilgisine bunun

yanında genel olarak tüm fotoğraf türlerine hâkimiyet de gerektirmektedir. (V) Teknik bakımdan üstün

nitelikler ararken oldukça derin bir kültür birikimini

de şart koşmaktadır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi

düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

7

DENEME - 3

P:41

6

23. Her şair, kendinden önce yazılmış her büyük şiirin

mirasçısıdır. Şair bundan dolayı bu mirastan çeşitli zamanlarda yararlanma yollarını bulmakta gecikmeyecektir. Edebiyatımızda bu anlayışla yazıp

divan şirini modern şiirin kuralları içinde yeniden

üreten son dönem şairleri olmuştur. Divan şiirinden

esinlenilerek şiir oluşturup şiirlerinde beyit anlayışını egemen kılmışlardır. Gazel, kaside, rubai gibi

türlerde, kafiyelere özel bir ağırlık vermişlerdir. İçeriklerinse daha da geliştirildiği görülür. Turgut Uyar

da bu tarzda yazan şairlerdendir. İkinci Yeni şiirinin

içinde olup neden bu yolu kullanır Turgut Uyar?

Oysa “geleneğe dönmek” gibi bir niyette olmadığı

aslında kolayca diğer şiirlerinden anlaşılabilir.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Tanık gösterme B) Karşılaştırma

C) Örnekleme D) Öznellik

E) Tartışma

24. Tanzimat eserinin çoğunda olduğu gibi Namık Kemal’in eserlerinde de karakterlerin modern edebiyat karakterlerinden biri olduğunu söylemek zordur. Namık Kemal, eserlerinde yarattığı ideal insan

tipi aracılığıyla okuyucuya benimsetmek istediği

düşünceyi, oluşturduğu karakterlerin yardımıyla

iletir. Çok boyutlu, gerçekçi karakterler yaratmak

yerine, mesajını vermeyi kolaylaştıracak sadece

bu mesaj etrafında var olan karakterler yaratmıştır. Bir başka deyişle, karakterler gerçek insanları

yansıtmaktan çok kurgu içindeki görevlerini yerine

getirmekle yetinmektedir. Bu nedenle, Namık Kemal’in eserlerindeki karakterlerin modern edebiyat

eserlerinde görmeye alışık olduğumuz karakterlere

göre tek boyutlu olduğu görülmektedir.

Namık Kemal’in karakterlerinin bu parçada

vurgulanan yönü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Toplumsal sorunları gerçekçi biçimde dile getirmesi

B) Modern edebiyatın karakterlerinden biri olmaması

C) Okuyucuya aktarmak istediği düşünceyle

oluşturulmuş olması

D) Tek boyutlu olmasıyla dönemin diğer karakterlerinden ayrılması

E) Kurguya uyması için gerçeğe uygun olması

25. Modern Amerikan şiir eleştirmenlerinden Harold

Bloom’un “Etkilenme Endişesi” isimli kitabıyla şiire farklı bir bakış açısı getirdiği teori, birbirlerinden

etkilenen şairler arasındaki ilişkiyi farklı boyutlarda

inceleme imkânı sunmaktadır. Bu teoride, genç

şair yani halef, usta şair yani selef etkisinde şiirler yazarak daha sonra kendine özgü şiirler oluşturmaktadır. Klasik Türk edebiyatı ürünleri incelendiğinde, edebiyatımızın beslendiği kaynakların

başında İran edebiyatının geldiği görülmekte, şairlerimizin genç şairlikleri döneminde, İran edebiyatının büyük ustalarından büyük ölçüde etkilendikleri anlaşılmaktadır. Klasik Türk edebiyatının önde

gelen isimlerinden olan Fuzuli de İran edebiyatının

büyük gazel üstadı Hafız’dan etkilenmiş fakat ardından kendi sanat anlayışı çerçevesinde Türkçe

şiirin en güzel örneklerini sunmuştur. Fuzuli, Hafız’ı

kendi selefi olarak görmüş, Hafız’ın etkisiyle kendi

şiirlerini oluşturmuş, daha sonra kendi kimliğiyle

şiirlerine apayrı ve yepyeni bir soluk getirmiştir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Fuzuli, Hafız’ı kendi halefi olarak görüp ondan

etkilenerek kendi şiir kimliğini oluşturduğu

B) Harold Bloom’un “Etkilenme Endişesi” isimli

kitabıyla şiire farklı bir bakış açısı getirdiği

C) Klasik Türk edebiyatı şairlerimizin genç şairlikleri döneminde, İran edebiyatının büyük ustalarından büyük ölçüde etkilendikleri

D) Fuzuli’nin kendi kimliğiyle Türk edebiyatına

apayrı ve yepyeni bir soluk getirdiği

E) Önde gelen şairlerin bile başka şairlerden etkilenerek kendi üsluplarına ulaştığı

Kelime Sayısı 2380

Hedef Süreniz 900 sn (15 dk)

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:42

6

26. Geçmişi araştırmak, onu yaşandığı gibi yansıtmak

zorlu bir iştir. Kalıntılardan, parça parça bölünmüşlerden bir bütün oluşturmaktır zorlu olan. Arada

kaybolmuş parçaları da tahmin etmek, aralara parçalar uydurmaksa hayal gücü, yetenek istemektedir. İşte bu karanlık kalan, parçası eksik yeri tarihî

roman aydınlatabilir. Bizler, iyi yazılmış tarihî romanlardan tarihi, tarih kitaplarında anlatılanlardan

daha iyi anlamaktayız. Roman yazarı, tarihçinin

eksik bıraktığını hayal gücüyle tamamlar. Elbette

----. Fakat tarihin eksik bıraktığını hayal ile tamamlamadığımızda tarih çok basit ve ölü kalmaktadır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) hayal gücü ve yetenek başlı başına bu iş için

yeterli değildir

B) roman içerisinde anlatılanlar tıpatıp tarihe uymaz

C) gizli kalanların gün yüzüne çıkarılması başta

yadırganabilir

D) geçmişi yeniden yaşatmak pek mümkün değildir

E) karanlık kalan taraflar aydınlığa çıkacaktır

27. Dünyanın, daha doğrusu doğanın iki yanı vardır;

o, bir yandan bizim sınırlılığımızın ürünüdür; bir

yandan özgür, ideal etkinliğimizin ürünü. İlk anlamda dünya sınırlıdır, ikincisinde ise özgür. Yine, ilk

anlamda her beden sınırlıdır, çarpıktır, sıkışıktır ve

biz çirkinliği görürüz; ikincisinde iç bütünlük, yaşam, canlanma, yenilenme vardır ve biz güzelliği

görürüz. Böylece, her şeyin çirkinliği ya da güzelliği, seyredenin bakış açısına bağlıdır. O bakımdan

güzellik dünyada değil, güzel ruhta bulunur. Sanat

da bu güzel ruhun ortaya çıkışından başka bir şey

değildir ve sanatın amacı yalnız aklı değil, yalnız

yüreği de değil, bütünüyle insanı oluşturmaktır. Bu

nedenle ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) güzellik dışsal herhangi bir şeyde olmayıp sanatçıdaki güzel ruhun varlığındadır

B) biz çirkinliği ve güzelliği bir bütün hâlinde sanatçıda görürüz

C) insanın içinde olan güzelliğin özgür bir yansıması olarak değerlendirilebilir sanat

D) çirkinlik veya güzellik diye bir sınırlamayı sanat

kabul etmez

E) dünya güzelliklerini keşfetmek üzerine kurulu

bir yapıdadır sanat

28. (I) Anlamla ilgili araştırmalar, sadece dil bilimin konusu olmayıp farklı bilim dallarını da ilgilendiren

bir niteliğe sahiptir. (II) Bunun temel sebebi, insanın

içerisinde yaşadığı dünyayı anlamlandırma ihtiyacıdır. (III) Nitekim birçok dil bilimi araştırmacısı; dili,

dünyayı anlamlandırma aracı olarak tanımlamaktadır. (IV) Dil; söz ve sözcükler, hatta cümleler ve

metinler okuyan kişiye, okunan zaman ve mekâna

bağlı olarak değişim gösterir. (V) Öte yandan sözcükler, cümleler ve metinler diğer dilsel ögelerle iş

birlikleri sonucunda yeni ve özgün anlamlar taşıyabilirler.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bu durum; çoğu kez cümlede, anlam olarak kendini gösterir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9

DENEME - 3

P:43

6

29. Modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan Sait

Faik, getirdiği yeniliklerle kökü kendisinde olan bir

yazar olarak tanınır. Klasik öykücülüğün tekniklerini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi

hem kötü taraflarıyla oldukları gibi anlatır. Konuya

ve olaylara fazla önem vermeyip daha çok dramatik anları yakalayarak şiirsel ve usta bir dille anlatmayı sever. Renkli tasvirlerle insanları olduğu gibi

yansıtmaya çalışır. Yazıya geçmemiş sözcükleri,

deyimleri, halk dilini sıkça kullanmıştır. Eserlerini

daha çok konuşma diliyle yazması ve iç monologlara oldukça fazla yer vermesi, kendi döneminde

Sait Faik’in ayırt edici özelliği olarak okunabilir.

Bir kitabının kapağını kapattıktan sonra, odadan

çıkarken yeni tanıştığınız bir Sait Faik karakteriyle

karşılaşmanız işten bile değildir.

Aşağıdakilerden hangisi Sait Faik’in bu parçada sözü edilen öykülerinin bir özelliği değildir?

A) Gerçekçilik

B) Yalınlık

C) Doğallık

D) Sürükleyicilik

E) Özgünlük

30. “Her yazı sanatçısı bileğinde kendi özelliklerini taşır. Benim yazdığım yazılarda da karakterimi yansıtan bir görüntü var ama henüz bir üslup üretmiş

değilim. Sanıyorum, bu kolay bir iş değil. Yavaş yavaş, zamanla ortaya çıkacaktır düşüncesindeyim.”

cevabı, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık

söylenmiş olabilir?

A) Yazılarınızdaki bu yeni üslup, kendi karakterinizi yansıtmakta mıdır?

B) Yazılarınızda inandırıcılığı sağlarken kendi özelliklerinizi eserde kullanıyor musunuz?

C) Eserlerde kendinize özgü bir biçim oluşturduğunuza inanıyor musunuz?

D) Edebî eserlerde var olan sınırlılıkların sizi engellediğini düşünüyor musunuz?

E) Yazarın, eserlerinde kendi karakterinden sıyrılamaması onu nasıl etkiler?

31. Bir Kızılderili atasözü: “Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giyin ve benim

geçtiğim yollardan, sokaklardan geçin. Benim

takıldığım taşlara takılıp yeniden ayağa kalkın ve

aynı yolu tekrar benim gittiğim gibi gidin. Ancak o

zaman beni yargılayabilirsiniz.” der.

Aşağıdakilerden hangisi bu atasözünde anlatılmak istenen düşünceyle örtüşmektedir?

A) Yaşamımla ilgili bir sonuca ulaşabilmek için başıma gelenleri tecrübe etmelisin.

B) Birisinin karakterini yargılamak onun hangi engellerle karşılaştığını bilmeye bağlıdır.

C) Kendini benim yerime koyarsan eğer o zaman

benim hislerime tercüman olabilirsin.

D) Yaptıklarımı yargılayabilirsiniz ancak beni iyi tanımanızdan çok daha fazlası gerekir.

E) Hayatta karşılaştığım zorluklar, engeller beni

ben yapan şeylerdir.

32. I. Diğer tüm canlı türleri gibi biz insanların da

varlığı doğanın bize sağladığı imkânlara dayanıyor.

II. Kaynakların ölçüsüzce ve geleceği düşünmeden israf edilmesi, insanlığın geleceğini tehlikeye düşürme noktasına hızla yaklaştırıyor.

III. Bu da doğanın çok hızlı bir biçimde tahrip edilmesine, dolayısıyla doğanın sağladığı kaynakların hızlı bir biçimde tükenmesine yol açıyor.

IV. Günümüzde bu biyoçeşitlilik insanlık tarihinde

şimdiye kadar görülmemiş bir hızla tükeniyor.

V. Ancak küresel nüfus artışıyla artan ihtiyaçlar,

doğanın imkânlarının zorlanmasına neden oluyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) I - V - III - IV - II

B) II - III - IV - I - V

C) IV - III - II - I - V

D) I - III - IV - II - V

E) I - II - III - IV - V

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:44

6

33. I. Picasso, aynı tuvali çokça kullanma konusunda en bilinen ressamlardandır.

II. Bu nedenle müzelerdeki şaheser bazı resim

tuvallerinin bir katman altında başka resimler

saklı kalmıştır.

III. Boyası aşınmış, çatlamış pek çok tablosunda

bu çatlaklardan altta saklı kalmış resmin izlerini görmek mümkündür.

IV. Bazen bir tuvalin üzerinde çalışmaya başlayan

ressamlar bir süre sonra tabloyu tamamlamayıp aynı tuval üzerine başka bir resim çizerler.

V. Bilimsel birtakım yöntemlerle tablolarda birçok şey keşfediliyor.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi sonuncu olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

34. Sanat, geneli ya da özü yansıtır. Sanat gerçekte

olan şeyi değil, olabilir olan şeyi yani olanaklı olanı ifade etmelidir. Günlük yaşamı tüm ayrıntılarıyla

yansıtmakla sanat yapılmış olmaz. Gerçekle çok

fazla işi olmayacaktır sanatın. Evet, sanatçı doğayı, insanı, yaşamı betimleyecektir ancak onu

yeniden kuracaktır. Aristoteles, tarihçinin yaptığıyla şairin, ressamın yaptığını ayırmak ister. Tarihçi

gerçekte olanı, sanatçı ise olabilir olanı ifade eder.

Eğer görünenin, yaşantının ya da bir olayın tamamı

birebir aktarıldığında sanat olsaydı mahkeme tutanaklarının tümü de sanat olurdu.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Sanat ve tarih, her zaman iç içe geçmiş, birbirinin alanlarını kendi ürettikleri için kullanır olmuştur.

B) Sanat, gerçekte var olan şeylerin sanatçı tarafından yeniden kurgulanarak sunulmasıdır.

C) Sanatta birbirlerini kaybeden kurgu ile gerçek,

eser içerisinde köşe bucak arandığında sanat

oluşur.

D) Sanatın yansıttıkları, sanatçının duygu dünyası

dışında var olan dünyanın da buna eklenmesiyle oluşur.

E) Günlük yaşamın ayrıntıları özellikle sanatın gerçeğe yaklaşması için oldukça önemlidir.

11

DENEME - 3

P:45

6

35. Aristoteles’e göre şair, “Gerçekten olmuş bitmiş

şeyleri değil, belirli koşullarda olabilecekleri yani

gerçeğe uygunluk ve zorunluluk yasalarına göre

olması beklenenleri, olanakları betimleyendir.”

Şair, idealleştirilmiş doğa yanında, ahlaki olarak

idealleştirilmiş insan ve insan ilişkilerini de sanat

yapıtına yansıtmalıdır. Bizim gördüğümüz gerçek

dünyayı değil, hayal edilen (idealleştirilen) olağanüstü bir dünyanın yansıtılmasını savunur. Yine de

bu yansıtılan şey gerçekliği (görüneni) yansıtma

ilkesine dayanmaktadır. Sanat yapıtının zevk vermesi ve eğitmesi gerektiği düşüncesine göre yapıtta hoşa gitmeyen ne varsa atılmalı ve yalnızca

güzel olan (ideal olan) sunulmalıdır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Şair, kendi duygu ve düşüncelerini ahlaki bir

süzgeçten geçirmelidir.

B) Günlük yaşam, insan ve insan ilişkileri sanat

yapıtına yansımalıdır.

C) Sanatçı bireyi eğlendirip eğitirken güzel olanı

ayıklayıp sunmalıdır.

D) Şair ele aldığı konuyu gerçeklik odağında işlemelidir.

E) Sanat, sanatçının elinde var olan olanaklara

göre biçimlenir.

36. Divan şairlerinin sevgilileri yüzünden çektikleri

acılarını fazlaca yüceltip övmeleri, giderek o acıyı

kanıksayıp sevmeleri, okuru epey şaşırtmaktadır.

Okuyucuya şiirlerdeki bu durum başta inandırıcı

gelmemektedir. Sevgiliye kavuşmak, onunla yaşamak dururken ayrılık acısını yüceltmek niyedir?

Ancak divan şiirinin genelinin çıkış yeri bu durumdur. Gerçi çok da içtenliği yoktur. Başka bir deyişle

o ozanlar gerçek bir sevgiye düşüp de başlarından

geçeni yazmıyorlardır. Çoğunlukla kavuşulamayan

sevgiliye duyulan bir aşkın acısıdır. Âşık Veysel’in

de yüzyıllar sonra dediği gibi “Sevdim, kavuşamadım adı ‘aşk’ oldu.” dizesindeki gibi.

Bu parçadan hareketle divan şairleri ile ilgili

olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Tavırlarının okuyucuya yapay geldiğine

B) Başlarından geçen acı olayları işlediklerine

C) Beslendikleri kaynakların aynı olduğuna

D) Okuyucuyu duygusal anlamda şaşırttıklarına

E) Kendi tecrübelerinden yola çıkmadıklarına

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:46

6

37. Cimrilerin paraya olan tutkusunda aslında temiz,

katıksız bir sevginin niteliklerini buluruz. Esasen

cimriler paranın sadece acısını çekip onun sağlayacağı iyiliklerle, mutluluklarla ilgilenmezler. Bu

durum para kazanmayı amaç edinen kişi ile cimri

arasındaki ayrımdır. Cimri için aracın verdiği güç,

amacın değerini aşmaktadır. Balzac’ın Eugenie

Grandet karakteri, edebiyatta en iyi anlatılan cimrilerdendir. Yaşamı sona ererken dahi başucuna

gelen papazın göğsündeki altın haça sarılıp ölümü

bile kat kat aşan bir maddiyat sevgisini gösterir.

Plautus’un “Çömlek” adlı oyunundaki cimri tipi, bir

âşığın sevgilisini eve kapamasındaki gibi paralarını

toprağa gömer. Moliere’in cimrisi ise acınası durumda olan dünyadan geçmiş, çöllere düşmüş bir

Mecnun gibidir. Cimriler, parasız pulsuz, acı çeken,

çektiği acıdan da aslında mutlu olan kişilerdir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Para konusunda takıntılı olan cimriler çevreleri

tarafından sevilmemektedir.

B) Paraya sahip olma gücü cimrinin ulaşmak istediği hedefin boyutlarını geçmektedir.

C) Cimri karakterleri sevgili aşkına tutulmuş tiplere benzetilmektedir.

D) Yazarlar dünyaca ünlü birçok cimri karakteri

türetmiştir.

E) Cimriler parayla olan ilişkilerinde saf bir sevgi

beslemektedirler.

38. Ben enstrüman çalmanın öğrenilen bir şey olduğunu düşünüyorum. Yetenek de istiyor ama eğer

yeterince zaman ayırıp sabır gösterirseniz, el göz

koordinasyonu kazanıp her şeyi çalabilir hâle bir

süre sonra gelebiliriz. Hatta daha önce hiç çalmamış, ders almamış kişiler bir adım öndeler. Çünkü

daha önce hiçbir bilgiye sahip olmadıkları için öğretilen her notayı doğru çalabiliyor, karıştırmıyorlar.

Ancak öncesinde yarım yamalak bir enstrüman

çalan birisi yeni öğrendikleriyle eskisi arasında

bocalayıp bir süre sonra ya çalamıyor ya da çalmaktan vazgeçiyor. Enstrüman çalmak için bir yaş

sınırı da yok. Küçük yaşlarda öğrenilse iyi ama yaş

sınırı öğrenenlere bakınca yok.

Bu parçada enstrüman çalmayla ilgili aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?

A) Sadece yeteneğe bağlı bir iş olmadığına

B) Hiç çalmayanların, öğretilenleri doğru olarak

kavradığına

C) Enstrüman için öğrenilenlerin çok kalıcı olmadığına

D) Öncesinde bilgi sahibi olanların dezavantaj yaşadığına

E) Zaman ayırarak sabırla çalışılması gerektiğine

13

DENEME - 3

P:47

6

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. İletişim, insanın kendisini araması ve bulması için

gerekli olan bir varoluş sürecidir. İnsan iletişim süreci içinde gelişir, olgunlaşır, dünyasını genişletir,

bilgisini görgüsünü deneyimini arttırır. Böylece

“ben” ile “ben olmayanın” bilincine varır, sınırlarını çizer. Ayrı ve değişik bir ben olmanın bilinci ve

sorumluluğu içinde başkalarıyla birleşip bütünleşir.

Başkalarıyla iletişim kuran insan toplumunun, insanlığın bir parçası olur. Yalnızlıktan, karanlıktan,

bilgisizlikten kurtulur. Varlığını sürdürür. İnsanları, insanlığı anlar. Kısaca iletişim insan olmak için

hava, su, besin kadar gerekli ve zorunludur

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) İletişimle insanın toplumda diğer insanlarla birlikte yaşayabildiğine

B) İletişimin insanlar için temel bir ihtiyaç olduğuna

C) İletişimde bulundukça insanın var olduğu olgusunu geliştirdiğine

D) İnsan yaşamının sürekliliğini iletişimle birlikte

sürdürdüğüne

E) İnsanın yaşam döngüsünün kendini gerçekleştirmek için attığı adımlardan oluştuğuna

40. I. İnsanoğlunun kendi doğasında bulunması

II. İnsanları bir arada yaşama kültürüne alıştırması

III. Kendi kendine gelişmesi ve olgunlaşması

Yukarıdakilerden hangileri, bu parçada anlatılan iletişimin özelliklerinden biri değildir?

A) Yalnız I B) Yalnız II

C) Yalnız III D) I ve III

E) II ve III

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:48

Deneme - 3

Cevap Anahtarı

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

D E C A B C B C A A C D E A B E C A A C

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

D A B A A C D B C C B B A C A D A A C D

P:49

4

P:50

7

1. (I) Gök adaların hepsinin bizden uzaklaşıyor olması üstelik daha uzak olanların daha büyük hızlarla

uzaklaşması evrenin bir bütün olarak genişlediği

şeklinde yorumlanmış ve genişleyen evren hipotezi ortaya atılmıştır. (II) Gök ada kümeleri arasındaki

uzaklık gitgide artmakta olduğuna göre, olayı tersinden düşündüğümüzde bunların hepsinin geçmişte bir arada olmaları gerektiği sonucuna da varılabilir. (III) Evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce aşırı

yoğun ve sıcak bir noktadan patlayarak meydana

geldiğini, bugüne kadar genişlemesini sürdürmeye

devam ettiğini savunan bu kuram Büyük Patlama

(Big Bang) kuramıdır. (IV) Hâlen genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda

sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren

genişlemesi kuramın temel fikridir. (V) Genişleyen

evrenin yoğunluğunu oluşturan madde ve enerjinin

ancak çok küçük bir kısmı bildiğimiz, görebildiğimiz normal maddedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. (I) Dünyanın iklimi her geçen gün yeni bir hâl alarak

beklenmedik bir şekilde dünyanın farklı köşelerinde kargaşaya, yıkıma ve hepsinden de önemlisi

ölümlere neden oluyor. (II) Grönland’da buzulların tahmin edilenden erken erimesi, Avustralya’da

durdurulamayan geniş çaplı yangınlar, Hindistan’da erken ve şiddetli yağan muson yağmurları,

Çin’de dev dolu taneleri gibi iklim felaketleri pek

çok kişinin de ölümüne yol açıyor. (III) Geçtiğimiz

son on yıl, araştırmacıların ve gözlemcilerin dahi

öngöremediği küresel ısınma neticesinde oluşan

kasırga, sel ve hortumlara tanıklık ediyor. (IV) Uzmanlar, uzun ve karşılaştırmalı yaptıkları bu gözlemlerin sonucu olarak dünyanın ısınma hızının

beklediklerinden çok daha fazla olduğunu belirtiyor. (V) Gelecek yıkımları ve felaketleri tahmin edebilmek için küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerini anlayabilecek çalışmaları yapma konusunda

zamana karşı yarışıyor. (VI) Yapılacak araştırmalar

bu nedenle dünyanın geleceği hâline geliyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Nurullah Ataç düşünce bakımından Avrupalılaşmamızın Türk kültürünün Latince ve Yunanca köklere

dayanmasıyla mümkün olacağı fikrini uzun zaman

korumuştur. Bundan ümidini kesince hayatının

sonlarına doğru Türk dilinin Arap ve Acem asıllı kelimelerden temizlenmesi gerektiğine inanır olmuş

hatta bu sahada aşırı gitmenin belki bizi Latince

ve Yunanca köklere dönmeye mecbur edeceğini

düşünerek böyle yaptığını bile açıkça söylemiştir.

Ne yazık ki çoğunu kendisinin uydurduğu ve çoğu

tutmamış kelimeler onun güzel yazılarını anlaşılmaz hâle getirmekten başka bir işe yaramamıştır.

Hâlbuki Nurullah Ataç yazı zevki bakımından bizim

en iyi yazarlarımızdan biriydi. O kadar ki normal

devirlerde yazdığı yazıların harikulade güzelliğini

unutmak mümkün değil.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Saptamalarda bulunulmuştur.

B) Karşılaştırma yapılmıştır.

C) Öznellik ağır basmaktadır.

D) Neden-sonuç ilişkisi kurulmuştur.

E) Koşul dile getirilmiştir.

Kelime Sayısı 2550

Hedef Süreniz 925 sn (15 dk)

1

DENEME - 4

P:51

7

4. Artık her işletme dünyanın herhangi bir yerindeki

en iyi ürünlere, hizmetlere ve fikirlere ulaşabilecek

durumdadır. Bu durum bütün kuruluşları fiilen küresel ekonominin birer mensubu hâline getirmektedir. Özellikle yeni teknolojilere dayalı işletmeler

aslında küresel bir ortamda doğmuştur. Bunlar

ürünlerini ve dağıtım stratejilerini tasarlarken dünya standartlarını ve uluslararası müşterileri göz

önünde bulundurmak zorundadır. Bu sebeple bir

kuruluşun misyonu ne olursa olsun, liderlerinin

küresel bir yaklaşımla düşünmesi ve buna uygun

davranması gerekmektedir. Bu da işletmelerin

dünya pazarında rekabet etme gücünü var eden

stratejilerin belirleyicisidir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İşletmelerin ürünlerini dünya standartlarına uygun hâle getirmesi önemlidir.

B) Bir kuruluş, küresel ekonomiye olan katkısını

hesap ederek üretim yapmalıdır.

C) İşletmelerin dünya pazarında rekabet edebilmeleri iyi ürünler geliştirmelerine bağlıdır.

D) İşletmeler, uluslararası müşterilerin isteklerini

göz önünde bulundurmalıdır.

E) Günümüz koşullarında her işletme, stratejisini

küresel ekonomiye göre ayarlamalıdır.

5. Ara Güler bize, Türk halkına, insan yaşantısını fotoğraflarla anlatıyor. Onun fotoğraflarına baktığınız

zaman fotoğrafların içerdiği hikâyeleri görebilirsiniz. Fotoğrafların içine geçen o insanlar, aslında

bize Güler vasıtasıyla kendilerini anlatıyor. Çünkü

Ara Güler, deklanşöre bastığı an o fotoğrafa bir

mana, bir hayat veriyor. Fotoğrafladığı kişinin yaşantısını, derdini, tasasını, sevincini, mutluluğunu,

her şeyini dinleyip fotoğrafa aktarıyor. Ara Güler,

bunu sahip olduğu derin kültür birikimiyle başarıyor. Kendisi bu işin âdeta mutfağından gelen bir

insan. Sait Faik, Melih Cevdet, Orhan Kemal gibi o

dönemin en kültürlü sanatçıları arasında yetişmiş.

Küçük yaşlarda babası onu Muhsin Ertuğrul’un yanına çalışması için vermiş. Bu her biri bir kültür abidesi olan insanlarla aynı zamanda dost olmuş, onların da fotoğraflarını çekmiş, onların hikâyelerini,

dertlerini dinleyerek kendi üslubunu oluşturmuş.

Bu parçada Ara Güler ile ilgili anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Fotoğraflarında en çok insanı ve insan manzaralarını yansıtmayı sevdiği

B) Fotoğraflarının içerdiği anlama, içinde yetiştiği

çevrenin etkili olduğu

C) Fotoğrafladığı kişileri kendi kültür birikimiyle

yansıtmasının kendine özgü bir tarz yarattığı

D) İnsanların daha çok dertlerini, onların hikâyelerini yansıtmaya çalıştığı

E) Türk halkının kendi insanıyla fotoğrafları vasıtasıyla dertleşmesini istediği

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:52

7

6. Doğa ile ilgili soyutlama yapılırken gerçekçi bir

anlayıştan uzaklaşılır. Sanatçı eserinde doğadaki

nesneleri, kendi hâllerinde yansıtmaz, yorumlayarak yansıtır. Ancak soyutlama sonunda ortaya

çıkan sanat ürünü yine doğadan birtakım izler taşımaktadır. Soyutlamanın yapıldığı bir sanat ürünüyle karşılaşıldığında onda doğadan tanıdık bazı

ögelerin bulunduğu görülür. Böylece insan, bir

soyutlamaya bakarken onu doğadaki bir varlıkla

çakıştırma olanağı bulmuş olur. Bununla birlikte

ortaya çıkan eser, esinlendiği doğal biçimden artık

farklı bir görünüm almıştır. Bundan dolayı ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) soyutlama yapılan bir eserde nesnenin özüne

inmek istendiği, söylenebilir

B) doğada, soyutlamanın olduğu bir biçime rastlama olanağı yoktur, denebilir

C) soyutlama nesneyi doğal gerçeklikten ayırma

çabasıdır, diyebiliriz

D) eserde doğal biçime ne kadar yaklaşılabildiği

önemlidir

E) soyutlamanın yapıldığı eserlerin doğal gerçeği

yansıttığı söylenebilir

7. Matematikten farklı alanlar ve özellikle de sosyal

bilimler söz konusu olduğunda eleştirel düşünme

belki daha da önem kazanıyor. Çünkü ----. Sosyal bilimlerde değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkisi

bazen o kadar karmaşık olur ki iki değişken arasındaki ilişkiyi karıştırmak işten bile değildir. Bu tür

karışıklık durumlarında verilen kararların da daha

çok sorgulanmaya ihtiyaç duyduğunu söylemek,

sanırım çok abartılı olmaz. Özellikle sosyal bilimlerde var olması gereken sorgulama yeteneğinin

eleştirel düşünme şeklinde öğrencilere kavratılabilmesi önemlidir. Bu tür bir yetenek sadece eğitim

açısından ele alınmayıp bir yaşam öğretisi olarak

da görülmelidir. Eleştirel düşünme doğuştan gelen

bir özellik olmayıp öğretilebilir, anlatılabilir ve rahatça uygulanabilir bir sistemdir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) matematikteki var olan sayısal verilerle çalışma

imkânı sosyal bilimlerde de mevcuttur

B) sosyal bilimlerin ortaya koyduğu sonuçların

eleştiriye açık yapısı pozitif bilimlerde bu derece değildir

C) sosyal bilimler sebep-sonuç ilişkilerini bulmak

için daha çok uğraşmak zorunda kalınan bilimlerdendir

D) eleştirel düşünme biçimini sosyal bilimlerde

uygulamak için rasyonellik gerekmektedir

E) sosyal bilimlerde var olması gereken bilimsellik

eleştirel düşünmeyle sağlanmaktadır

3

DENEME - 4

P:53

7

8. (I) İletişimde duyguları yok sayan bir anlayış ve tarz,

insancıl değildir. (II) Bu durumun gerçekleşebilmesi için, kimi zaman yalnızca susmak ve dinlemek

yeterlidir. (III) Zira ikili veya çoklu konuşmalarda

dinleme oranının oldukça düşük düzeylerde kalabildiği görülmektedir. (IV) Nitekim gerçek ve doğru

olan davranış; her aklımıza geleni karşımızdakine

söylemek değildir. (V) Bunun yerine üzerinde daha

çok düşünüp sözün bilgecesini, gönül sözlerini

söylemek ve az sözle çok etki oluşturmaktır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Sözler, duyguların ifadesinde yetersiz kaldığından akıllarda ve gönüllerdekini anlamanın yolu, karşıdakine ve onun sözlerine değer

vermektir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Bu eser, okuyucunun içine ilmik ilmik işleyen hikâyelerle bezenmiş. İçerisindeki her bir içli hikâye,

bir diğeriyle bağlantılı. Ancak bu bağlantı öyle olay

merkezli değil. Yazar, hikâyelerde rastlamadığımız

bir duruma imza atmış. Karakterlerin soyadları

sıradaki hikâyenin karakterlerinin adı. Bu durum

karakterle de sınırlı değil. Mekânlarda da yine bu

şekilde kurulan oyunlarla hikâyeler, ipliğe dizilmiş.

Teknik kısmı yanında karakterlerin düşünceleri de

bir sıra takip ediyor. Okuyucu bunların farkına varınca ki varmaması mümkün değil, sıradaki hikâyeyi iple çekiyor. Dilde de birtakım oyunlar söz konusu öncelikle bir çırpıda okunan cümleler az sözle

birçok imge yaratmayı başarıyor.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen

öykülerin bir özelliği değildir?

A) Etkileyicilik

B) Yoruma açıklık

C) Yaratıcılık

D) Sürükleyicilik

E) Yoğunluk

10. Ben bir İstanbul yazarıyım. Kentin en yoksul hem

de oldukça zengin semtlerinde yaşadım. Suadiye,

Erenköy, Fatih, Şehzadebaşı… Bildim bileli öykü

düşünür, yazarım. Öykü yazarı olmak bir rastlantı

değil! İçten kopan bir istek. Neredeyse seni zorlayan bir şey; hem kendini hem çevreni, insanları

anlamaya iten! İlk kitabım “Önce Ekmekler Bozuldu” 1946’da çıktı. Birçok baskı yaptı. Altmış yıldan

sonra da öykü anlayışım değişmedi: Kısa yazmak,

sözü uzatmadan, okuru aldatmadan, içimden geldiği gibi. Kısa öykü, zor bir daldır. Hem şiir hem

roman yükünü taşır. Çok öykü yazan var! Ama kırk

- elli yıl sonraya kaçı kalacak ki...

Kısa öykü hakkındaki bu sözler, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş

olabilir?

A) İstanbul’da yaşamak öykülerinizin konusunu

seçmede sizi nasıl etkiliyor?

B) Yaşadığınız mekânların öykülerinize yansıması

ne şekilde olmaktadır?

C) Kısa öykü sizce nasıl bir biçim ve edebiyatınız

nasıl bir birikimin ürünü?

D) Öykü anlayışınızın değişmemesi sizin kalıcılığınızı nasıl etkiler?

E) Sizce öykülerin oluşumunda mekân, öyküyü

oluşturan diğer ögeleri hangi yönden etkiler?

11. “Sevmek, kendi yarısını aramaktır, diyenler var. Biliyorum ama ben derim ki sevmek, ne yarımı aramaktır ne de bütünü dostum, eğer bu yarım, bu

bütün iyi şeyler değilse. İnsanlar, kötü gördükleri

yerlerini, kendi elleri, ayakları olsa bile kesmeye

razı olmuyorlar mı? Demek ki insan mutlaka kendinden olan bir şeye bağlanmaz ama her iyi olan

şeyi kendimizden, her kötü olanı da yabancı sayarsak o zaman başka. Her ne olursa olsun, insanlar

iyiden başkasını sevmezler. Yoksa sen böyle düşünmüyor musun?”

Platon’un “Şölen” adlı eserinden derlenen bu

parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kötü olandan uzaklaşılması insanın içinden gelir.

B) Mutlak sevgi, insanı iyiye yönlendirendir.

C) Sevmek sadece kendini bütünleyeni aramak

değildir.

D) İyi olmayanı sevmek mümkün değildir.

E) Bütün iyi şeyler kötü olanın ayıklanmasıyla ortaya çıkar.

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:54

7

12. I. Kuşlar için Antarktika gibi iklim koşullarının

aşırı sert olduğu yerlerde yaşama tutunabilmek oldukça zordur.

II. Antarktika’da yaşayan az sayıdaki deniz kuşlarından biri de Antarktika korsan martısıdır.

III. Bunun yanında, Antarktika’da penguenler, albatroslar, fırtına kuşları, martılar gibi onlarca

kuş türü de yaşamayı başarır.

IV. Oldukça agresif olan Antarktika korsan martıları, gıda ihtiyaçlarını genellikle denizdeki kril

ve balıkları yiyerek karşılar.

V. Bununla beraber, penguenlerin yumurtalarıyla, yavrularıyla hatta bazen penguenlerle bile

beslenebilirler.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile III B) II ile III

C) II ile IV D) II ile V

E) III ile IV

13. I. Vücudu ile beyni oranlandığında ise insan

beyni vücuduna göre epey büyük bir organ.

II. Son hesaplamalara göre beyindeki nöronların

sayısı genel popülasyonda 86 milyar dolaylarında.

III. Aslında beyin için önemli olan sadece nöronların sayısı da değil bunların beynin hangi kesimlerinde olduğudur.

IV. İnsan beyninin 1,5 kiloluk ağırlığı fil beyninin

üçte biri ağırlığı kadar.

V. Esasında beynin ağırlığından çok içerdiği

nöron sayısı önemli.

Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir

bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi baştan dördüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

14. Eskiden beri farklı anlatı türleri arasında karşılıklı

bir etkileşim olmuş; her yeni anlatım biçimi geçmiş

çağların zihniyetinden, geleneklerinden, anlatım

biçimlerinden yararlanmıştır. Sinema da diğer sanatlarla ilişki içinde doğmuş ve gelişmiştir. Masal,

çizgi roman, tiyatro, resim, fotoğraf, halk edebiyatı,

roman sinemanın özellikle başlangıç evresinde etkilendiği türler arasındadır. Andre Bazin, sinemanın diğer sanatların yeniden doğumu olarak ortaya

çıktığını söylemiştir. Bunda, sinemanın sadece en

son ortaya çıkan sanat dalı olmasının değil, diğer

sanat dallarıyla “kaynaşmaya yatkın” yapısının da

payı vardır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Sinema tür olarak roman, hikâye gibi anlatmaya bağlı türlere oldukça yakındır.

B) Sinema, sadece diğer sanatların bir birleşimi

değil diğer sanatları kendi yapısı içinde özümseyen bir sanattır.

C) Diğer sanatları etkileyen sinema, onlarla kaynaşması sonucu yedinci sanat ismini almıştır.

D) Özellikle sinemanın doğuşu evresinde sinema

birçok anlatı türünü doğrudan etkilemiştir.

E) Sinemanın teknik imkânları; anlatma gücünü,

kapasitesini olabildiğince arttırmıştır.

5

DENEME - 4

P:55

7

15. Bir dil sadece birtakım kelime, kelime grubu ve

cümlelerden ibaret değildir. Her dil, onu oluşturan

kültür, gelenek görenek, yaşam tarzı, duyuş ve

düşünüş biçimi ile dünya görüşünün eseridir. Ziya

Gökalp de bu konuda “Dil, duygu ve düşüncenin

âdeta kabıdır. Bir milletin bütün duygu ve düşünce

hazinesi, dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil

kabı ile yerden yere, nesilden nesle aktarılır. Yazı,

dilin sesini kaydeden bir vasıta olarak dilin bir parçasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet arasına

yayılır.” demiştir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Dil, bireylerin hayat biçimlerinin belli bir cisme

bürünerek görünürlük kazanmasıdır.

B) Bir milletin gelenekleri, yaşam durumları dil sayesinde ile günümüze kadar ulaşır.

C) Kültür, bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden farklı kılan yaşam birikimleridir.

D) Bir milletin dili ne kadar zengin ve işlekse kültürü de o kadar canlı ve dinamiktir.

E) Milletler ancak dilleri ve kültürleri sayesinde

varlıklarını koruyabilirler.

16. Bir edebiyat yapıtına, bizim doğru bildiğimiz felsefi ve bilimsel metotları uygulayarak sonuç almaya

kalkmak, genellikle sanat yapıtlarının “doğru-yanlış” ölçütüne göre değerlendirmesi gerektiği anlamına gelir ki bu sanatın varlık nedenini ortadan

kaldırmakla birdir. Bir eleştirmen, incelediği bir romanın yanlış bittiğini yazsa ya da romanın sonunun

doğru bağlanmadığını yazarsa bu eleştirmenin bir

yorumundan öteye gidemez. Yaşam ve doğa; kurduğumuz sistemlerimiz, öğretilerimiz denli tutarlı

olmayıp doğru-yanlış ölçütlerimizi aşan bir niteliktedir. Böyle olmasa tüm sanatçılar, yapıtlarını bir

de bilim insanlarına inceletmeleri gerekirdi. Huxley,

doğanın akıl dışı olduğunu anlattığı bir kitabında,

Karamazof Kardeşler romanı için “Bu roman öylesine tutarsızlıklarla doludur ki onu doğadan ayıramazsınız.” diyordu. Tolstoy’u da “bilimsel dünya

görüşünü anlamamakla” suçlayanlar bile onun romanları için “Ölümsüz başyapıtlardır.” demişti.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Sanatta akıl ve mantık kuralları aramak sanatın

doğuşuna aykırıdır.

B) Eleştirmen bir eserin gerçek değerini, kendi

yorumu dışında ortaya koyamaz.

C) Romanların bilimsellikten uzak duruşları, ölümsüz başyapıt olmalarına nedendir.

D) Bir romanda bilimsel tutarlılığın aranması oldukça gereksizdir.

E) Romanlarda kurgulananlar, insan eliyle kurulmuş sistemleri aşmaktadır.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:56

7

17. Paul Valery, “Kendimi şiirlerime hiç sokmadım ama

‘Deniz Mezarlığı’nda biraz kaçırdım.” demiştir. Bu

bahsettiği şiirindeyse Valery’i hangi dizelerde arayıp bulacağımızı kestirmek güçtür. Bu durumda,

önümüzde sanatçıyı sadece şiirlerinin bizde bıraktığı etkiyle ya da izlenimle tanımak dışında başka

bir iz yok demektir. Gerçi onun çeşitli konularda

yazdıklarını okumakla kişiliği üstüne birtakım fikirler yürütebiliriz fakat şiir dışında hiçbir şey yazmamış olsaydı onu tanıyanlardan da bir şeyler duymasaydık, onu şiirleriyle ne kadar tanıyabilirdik?

Başka bir deyişle, sanat yapıtı sanatçı üstüne bize

ne kadar ipucu vermektedir? Çok ama çok az.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Sanat eseri bize sadece sanatçının sanat anlayışını gösterir.

B) Her sanatçı eserinde mutlaka kendinden bir iz

bırakmaktadır.

C) Sanatçının şiirleri onun kişiliği hakkında onu tanıtmayacak kadar ipucu verebilir.

D) Sanat eseri okuyanın kişiliğinde kendini bulur,

onu üreten sanatçının değil.

E) Şiir, sanatçının kişiliğini tam olarak yansıtmamaktadır.

18. Kanda bulunan gazların en önemlisi oksijendir.

Oksijen oksitlenmeyi sağlayarak vücudun ısısını

ayarlamasında başrolü oynar. Organik maddeleri

yakan, bunları karbondioksit, su ve üreye dönüştüren yine kandaki oksijendir. Bunlar neticesinde

kan kirlenir ve akciğerlere gelen kan içindeki karbondioksidi atıp yerine tekrar oksijen alır. Normal

bir insanda yaklaşık olarak 5-6 litre kan bulunur.

Kanın temizleme, besleme ve savunma görevleri

vardır. Kan damarlarda, yerine göre değişik basınç

altında dolaşır. Yumuşakçalar, ışınlar, eklemeliler

gibi hayvanlarda kan sarı, yeşil veya renksiz, kafadan bacaklılarda ise mavidir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Oksijenin kan ısısını kanı oksitleyerek ayarladığına

B) Kanda oksijen dışında gazların da olduğuna

C) Kanın temizleme, besleme ve savunma görevleri olduğuna

D) Farklı canlılarda kanın farklı renklerde bulunabildiğine

E) Kanın damarlara vücuttaki yere göre basınç

uyguladığına

7

DENEME - 4

P:57

7

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Şiir dışındaki yazı türlerinde yayımladıklarım, o

türlerin zorunlu yapı değişiklikleri dışında sanırım şiirlerimdeki temaları, sanatı, insan ve toplum

anlayışımı içermektedir. Başka türlü de olamazdı

zaten. Yapıtlarımın tümü bir arada ele alınıp incelenirse bu gerçek ortaya çıkar. Ancak sırası gelmişken söyleyeyim, eleştirmenler dahi bu konuya bu

şekilde bakmıyor. Onlar, yazı türlerinin birinde uzmanlaşmayı yeğliyorlar gibi görünüyor. Oysa çeşitli

türlerde ürün verenlerin kişilik olarak ele alınmaları,

düşünsellik ve bütünsellik açısından daha doğru

sonuçlar verebilir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisi

söylenemez?

A) Eleştirmenler sanatçının eserlerine daha geniş

bir açıdan bakmalıdır.

B) Sanatçının ürettiği eserlerin türleri arasında bir

ayrım yapılmaktadır.

C) Sanatçıların kendisinin ve eserinin bir bütün

hâlinde ele alınması gerekmektedir.

D) Sanatçının yapıtlarının tümü incelenirse şiirlerinin diğer türlerden ayrıldığı görülmektedir.

E) Eser veren sanatçıların doğru değerlendirilmesi, kişiliklerini de ortaya koymayla mümkündür.

20. Bu parçadaki yanıt, aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık verilmiş olabilir?

A) Çeşitli türlerde ürün veren sanatçılarda hangi

kişilik özellikleri bulunmaktadır?

B) Şiirleriniz dışında yazdığınız diğer türler arasında bir alışveriş gerçekleşiyor mu?

C) Eleştirmenler, şiirlerinizi diğer türleri de göz

önünde bulundurup mu eleştiriyor?

D) Şiirlerinizde dönem dönem yapı değişikliklerine gidiyor musunuz?

E) Kişilik ve karakterleriniz özellikle şiirlerinize ne

derecede yansımaktadır?

21. (I) Teknolojik cihaz üreten firmalar, her yıl yeniledikleri teknolojik ürünlerini kullanıcılara tanıtırken bu

yenilenmiş cihazların eskisini çöp yaptığı algısını

kullanıcılarda yaratmaya çalışmaktadır. (II) Cihazlara yerleştirilen sayısız kamera, daha hızlı işlemciler

ve ekran yongaları, bir öncekinden daha büyük ve

ince cihazların kolay kolay bitmeyen bataryaları

gibi yenilikler eskisine göre yenisinin daha teknolojik olduğunun pazarlamasıdır. (III) Oysa daha

büyük ve daha ince olan cihazların batarya ömrünün daha fazla olması imkânsızdır. (IV) Ancak teknolojik firmalar, bunları bu şekilde sunmayı bırakın

bunların daha da fazla pazarlamasını yapmaktadır.

(V) Çünkü teknoloji hızla ilerliyor gibi görünse de üç

yıl önceki bir cihaz hâla kullanıcısına gayet yeterli

hizmet vermeye devam etmektedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:58

8

22. (I) İhtiyaç fazlası üretimin ortaya çıkması ile ticaret

gelişmiştir. (II) Ticarette önceleri takas yöntemi kullanılırken zaman içerisinde değerli taşlar kullanılmaya başlanmıştır. (III) İhtiyaç fazlası ürünlerin tüccarlar aracılığı ile başka bölgelere ulaştırılmasıyla

da ticaretin yoğun olarak yapıldığı ticaret şehirleri

ortaya çıkmıştır. (IV) Ticari faaliyetlerin gelişmesi

ile zenginleşen tüccarların yeni bölgelere ulaşma

isteklerinin sonucu olarak ulaşım yolları önem kazanmıştır. (V) Bu durum, deniz kıyılarında yerleşme

ve limanların kurulmasına neden olmuştur. (VI) Ulaşım yollarının önem kazanması liman şehirlerinin

kurulmasını beraberinde getirmiştir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

23. Fotoğrafa 32 yaşındayken bir anda ilgi duymaya

başladım. Aslında görsel sanatlara hep ilgi duymuştum fakat fotoğrafa birdenbire başladım. Sanatta birikimler öyle oluyor galiba uzun bir sürecin

birikimi sonrasında bir dürtü, bir olay ve birdenbire bunlar ifade buluyor. Sanılıyor ki fotoğraf çeke

çeke daha iyisi olacak. Mümkün değil! İlk çektiğim

fotoğraflardan bugün hâlâ çok sevdiğim kareleri

sergilerde, yayınlarda kullanırım. İş hayatında yöneticilik yaptığım dönemlerde iş çok vaktimi alsa

da fotoğrafa olan ilgimi hiç kesmedim. Fotoğrafla

hep iç içe oldum. Ressam, şair, yazar... Sanıyorum

hepsinde bu durum aynıdır. Bir kişinin sanatçı kişiliği olunca çevresine hep o gözle bakar yani çalışırken bile fotoğraf çeker.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Koşul dile getirilmiştir.

B) Neden-sonuç ilişkisi vardır.

C) Karşılaştırma yapılmıştır.

D) Örneklemeye başvurulmuştur.

E) Benzetme yapılmıştır.

24. Kimse yakınıp yerindiğimi sanmasın

Bu lütfundan yüce Tanrı’nın,

Bana ilahi bir şaka yaptı

Kitabı ve körlüğü aynı anda bağışladı.

Borges’in bu dörtlüğünü ilk okuduğumda çok da

fazla anlam yüklememiştim. Evet, ortada Tanrı’nın

birbiriyle çelişen iki hediyesi vardı. Dörtlüğün anlamını tam olarak bulabilmesi için Borges’in hayatına bakmak gerekiyor. Borges yaşamı içinde görme

yetisini kaybeden yazarlardan… Cenneti bir kitaplık olarak düşlerken kendini Ulusal Kütüphane Müdürü olarak bulmuş ve yaklaşık bir milyon kitabın

başına geçmiş. Ancak talihin bir oyunu gibi o yıl tamamen görme yetisini kaybetmiş. Borges, bunun

kendisini yıldırmasına izin vermeyip sonrasında

yazmaya devam etmiş. Bu zorlu yıllarda “Bir insan

başına gelen her şeyin bir araç olduğuna, her şeyin

bir amaçla verilmiş olduğuna inanmalıdır.” diyerek

bu dörtlüğü yazmış.

Bu parçada Borges ile ilgili asıl vurgulanmak

istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Başına gelenleri değerlendirmek için her zaman iyi bir seçenek bulduğu

B) Yazmaya her koşulda devam etmesi gerektiğini

düşündüğü

C) Yaşadığı her olayın ulaşmak istediği bir sonuca

hizmet ettiğine inandığı

D) Cennet diye tanımladığı şeye ulaşmak için

uzun süre çalışmayı göze aldığı

E) İnsanlara anlattıklarıyla yol gösterip onları yılmamaları konusunda harekete geçirdiği

9

DENEME - 4

P:59

8

25. Yıldızları seyrederken önündeki bir çukura düşen

Thales’e bir köylü kadını gülerek, ayağının altındakini bile göremezken gökte neler olduğunu bulmaya çalıştığını söyleyerek dalga geçer. Hegel bu

duruma “İnsanlar böyle şeylere gülerler ve övünçle

felsefecilerin onlara bu tür şeyleri öğretemeyeceklerini söylerler. Ama felsefecilerin onlara güldüklerini anlamazlar çünkü çukurlara düşmemelerinin

nedeni daha şimdiden orada yaşıyor olmaları ve

yukarıda üzerlerinde nelerin var olduğunu görememeleridir.” diye yanıt verir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Felsefecilerin içine düştükleri çıkılmaz çukuru

görememeleri

B) Üzerlerinde neler olduğunu göremeyenlerin zaten çukurda oldukları

C) Çukura düşmeyenlerin çukura düşenleri anlayamayacakları

D) Sorgulayan bir kişinin önünde sonunda çukura

düşecek olduğu

E) Hegel’in Thales’i savunurken yaptığının yanlışlığı

26. ----. İnsanlık yüzyıllar boyunca bu konuda aldanmıştır. Varlığın bizzat kendisine yönelmiş olan bugünkü düşünüş biçimine göre ilimde, felsefede,

edebiyatta kelimeler ancak gerçekte var olan bir

şeye kılavuzluk ettikleri oranda gerçek bir değer

taşır. Bu tartışılır. Yine bu düşünüş biçimine göre,

kelimelerle gerçek arasındaki bu hayati bağ koptu

mu hakikatin dışına çıkılmış, oyun ya da sihir sahasına girilmiş olur.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Dil, gerçekleri olduğu gibi yansıtmaya çalışan

bir aynadır.

B) Kelimeler insanla dış dünya arasındaki bağı

oluşturan en temel unsurlardandır.

C) Günlük dildeki her bir kelime, gerçeği yansıtabildiği ölçüde kullanılmaya değerdir.

D) İnsanın algıladığıyla gerçeğin arasındaki fark,

kelimelerin kapsam gücüne bağlıdır.

E) Kelimelerin ortaya koyduğu ile gerçeğin kendisi birbirinden ayrı şeylerdir.

27. İnsanoğlunun en iyi ifadesi olan sanat eseri de

insan gibi karmaşık, derin, anlaşılması güç unsurlarla doludur. Edebî bir inceleme, bu zenginliği

gösterebildiği ölçüde değerli sayılmaktadır. İnceleme sırasında kullanılan metotların eserin kıymetini

teşhis etmede büyük rolü vardır. Mikropların varlığı

nasıl ki mikroskop icat edildikten sonra keşfolunmuşsa yeni görüşler de bir edebî eserdeki şimdiye kadar farkına varılmamış değerli yanları ortaya

çıkarmaktadır. Bundan dolayı bugün artık eski

metotlarla edebî esere yaklaşmak yerine estetik,

sosyolojik, psikolojik gibi alanların bakış açılarıyla

eserlere yaklaşılmaktadır. Böylelikle ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) bilindiği sanılan metinlerde yepyeni manalar

ortaya çıkmaktadır

B) şimdiye dek farkına varılmamış değerli eserler

keşfedilmektedir

C) edebî zenginliği ortaya koyan inceleme teknikleri farklı bakış açılarıyla ele alınmaktadır

D) bugüne kadar hemen hemen aynı kalan edebî

inceleme yaklaşımları eserlerin kıymetini ortaya

koyamamaktadır

E) eserlerin zenginliklerini ortaya çıkaran metotlarda yeniliğe gitmek yerine eski metotları verimli kullanmak gerekmektedir

28. (I) İnsan olarak doğmuş olmak, insan olabilmek

için yeterli gelmezken dürüstlük, insan olmada en

büyük paya sahiptir. (II) Gerekçesi ne olursa olsun, dürüstlükten taviz verildiği her durum her ruh

hâli insan olma şuurundan bir parçayı koparır alır.

(III) Bundan dolayıdır ki içinde bulunduğu şartlar

ne kadar ağır olursa olsun, gerçeğin yerine yalan

söylemek ne kadar çıkarına görünürse görünsün

bütün durumlarda insan asla dürüstlükten vazgeçmemelidir. (IV) Dürüstlüğünü koruyamayan insanlığını koruyamaz, dürüstlüğünü kaybeden insanlığını kaybeder. (V) Dürüstlüğünü korumanın varlığını

korumaktan farksız olduğunu bilen, dürüstlüğünü

kaybettiğinde her şeyini yitirmiş olacağını düşünen

kişidir dürüst.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “İnsan ancak dürüstlüğü sayesinde

özünü koruyabilir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:60

8

29. Yazar okurunun gerçeği bulabilmesi için kuşkuya

açık, saplantıdan uzak, iç görülere yaslanmayan

bir kurgu sunuyor. Okurunu hazıra alıştırmıyor.

Keşif adaları sunuyor önüne. Adaya tek başına

bırakıp hafif yönlendirmelerde bulunup özgür iradesiyle seçimler yaptırıyor. Gerçeği yazdıklarına

yedirtmek için bilgi kavramını sonuna dek kullanıyor. Onu bu ada içindeki bir soru nehrine de atıyor

ama boğulmaması için bazı cevaplarla da hafifçe

el uzatıyor. Klişeleşmiş yargıları ancak bu şekilde

kırdırabileceğini biliyor.

Aşağıdakilerden hangisi yazarın bu parçada

değinilen bir özelliği değildir?

A) Kalıplaşmış düşünceleri benimsemediği

B) Sezgiyi değil gerçeği kılavuz seçtiği

C) Sorgulama yöntemine bağlı kaldığı

D) Her yargıyı hoşgörüyle karşıladığı

E) Yer yer yönlendirmelerde bulunduğu

30. “Herkesin kendi alanı var. Kimse kimseyle yarışamaz. Yazar ancak kendisiyle yarışır. Kendini

geçmekle, kendini yenilemeye çalışmakla... Günümüzde öyküye çok heveslenen var. Gençlerden çok iyi öykücüler yetişti. Hanımı ve erkeğiyle!

‘Hanım yazar’ derken korkuyorum. Yazarın hanımı,

beyi olur mu, diyorlar! Yine de kadın-erkek hangi

öykücümüzü okusam sevinç duyuyorum.” cevabı,

aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Kadın ve erkek yazarlar arasındaki rekabeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

B) Günümüz edebiyat yıldızları arasında var olan

yarış edebiyatın hangi alanlarında görülüyor?

C) Cinsiyet farklılığıyla öykülerin içeriği arasında

nasıl bir ilişki kurulabilir?

D) Bir yazar, öykülerini oluştururken özellikle neye

dikkat etmelidir?

E) Yazarın bir yarış içinde olduğunu bilmesi onun

eserlerini nasıl etkiler?

31. Edebiyat, toplumsal bakış açısının ürünüdür ve

edebiyattan beklenenlerin sınırları da buna göre çizilmektedir. Edebiyatı bu anlayış çerçevesinde ele

alanlar, sosyal problemlerin tahlil edilip çözülmesinde edebiyatı bir eğitim aracı olarak görmüşlerdir.

Bu ise bir bakıma edebiyatın bir noktaya kadar asıl

amacından uzaklaştırılması anlamına gelmektedir.

Oysa gerçek edebiyat eserleri bu amaca da başarıyla hizmet eden eserlerdir. İnsanı toplumdan ayrı

düşünemeyeceğimize göre, onun öncelikle kendisi

için sonra da toplum için hazırlanması gereklidir.

Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı

aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanın kendisini toplumdan soyutlayamaması

edebiyatın gerçekliğini oluşturur.

B) Edebiyatın toplumla olan ilişkisi eserlerin konularının genel çerçevesini çizmiştir.

C) Gerçek edebiyat eserleri topluma hizmet eden

bireyin var olma mücadelesini yansıtır.

D) Gerçek edebî eserler insandan yola çıkarak

toplumu da irdeler.

E) Toplumsal problemlerin çözümlenmesi edebiyatın konularındandır.

32. I. Psikoloji biliminin önemli isimlerinden olan

Erikson, çocukların psiko-sosyal gelişiminin

farklı dönemlerden geçerek oluştuğunu söyler.

II. Zihinsel olarak kendisiyle diğerlerini kıyaslayabilme becerisini kazanan çocuk, diğerlerinin

kendisinden daha başarılı olduğunu düşünüyorsa bu dönemi aşağılık duygusu geliştirip

tamamlar.

III. Buna göre çocuk bu dönemde yeteneklerini

başkalarıyla kıyaslamaya ve bunları değerlendirmeye başlar.

IV. Bu evrelerden biri de 5-7 yaşlarında başlayıp

ergenliğe kadar süren aşağılık duygusuna karşı çalışkanlık evresidir.

V. Kendisini diğerleri kadar başarılı bulursa bu

sefer daha da başarılı olmak için motive olup

çalışkanlık duygusu geliştirir.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) II ile III B) II ile IV

C) III ile IV D) III ile V

E) IV ile V

11

DENEME - 4

P:61

8

33. I. Amazon papağanları ortalama bir insan ömründen daha fazla, yaklaşık 80 yıl yaşayabiliyor.

II. Bunun nedeni çok az hayvanın bunları av olarak

görmesi ve kuşların koloni şeklinde yaşamalarının yiyecek bulma şanslarını arttırmasıdır.

III. En uzun yaşam süresine sahip kuş türleri arasında ilk sırada papağanlar gelir.

IV. Çok fazla avcısı olan av olmaya müsait türlerse

genellikle kısa sürede av oldukları için çok kısa

süre yaşayabilmektedirler.

V. Muhabbet kuşları dahi kendi boyutlarındaki diğer hayvanların yaşam süresinden epey uzun

süre olan 20-25 yıl kadar yaşayabilirler.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) I - II - III - V - IV B) I - II - V - III - IV

C) III - I - II - V - IV D) III - II - I - IV - V

E) III - I - V - II - IV

34. Günümüzün dünyasında yaklaşık 6000 civarında

dil konuşulmaktadır. Bu dillerin konuşulmasına

rağmen sadece 200 civarında devlet olduğu düşünülürse hemen hemen tüm ülkelerde birden fazla

dilin konuşulduğu söylenebilir. Ancak devletlerin

bu konudaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi

dil ve kültür ölümlerini gün geçtikçe arttırmaktadır.

UNESCO verilerine göre her 15 günde 1 dilin kültürel ve sosyal ortamıyla beraber yok olduğu dünyada, konuşulan dillerden 2473 tanesinin yok olma

tehlikesi yaşadığı bilinmektedir. Bu oranın dünyada konuşulan toplam dil sayısının %40’ından fazla

bir oran olduğu göz önüne alındığında bu durumun

ne kadar büyük bir tehlike olduğu daha iyi görülür.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İnsanların kendi ana dillerine bağlı kalması,

başka dillere uyum sağlamasından kolay gelmektedir.

B) UNESCO dünyada dil konusunda bir gelişmişlik olduğunu, yayımladığı istatistiksel verilerle

ortaya koymaktadır.

C) Dillerin hızlı kayboluşu, insanlığın dünyada ortak bir kültürü paylaşmaya geçişini hızlandırmaktadır.

D) Dillerin kaybolması kültürlerin de yok olmasına

neden olurken diğer yandan global bir dünyanın oluşması için gereklidir.

E) Yönetimlerin kendi üstlerine düşen sorumlulukları yerine getirmemeleri dillerin yok olmasına neden olmaktadır.

35. Dil, sadece insana sosyalleşme ve iletişim imkânı

vermez, aynı zamanda ona kendi kişiliğini şekillendirme ve kimlik kazanma imkânı da verir. İnsanın

geçmişini öğrenip bugününü idrak etmesi ve geleceğine yön vermesinde akıl kadar dilin de rolü

vardır. Bu yönüyle dil de akıl gibi bir anlamda sahibine hizmet eder. Dili gelişmiş bir birey, geçmiş

ve gelecek kıyaslamasını yapıp, içinde bulunduğu

durumu eksiksiz tanımlayarak geleceği öngörebilme ihtimalini arttırmaktadır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Bireyin diline hâkim olması, dil bilincine sahip

olması zamanla kendini daha iyi ifade etmesine

neden olur.

B) Dil, bireyin toplumsallaşmasına hizmet ederken onun kişisel gelişimini de desteklemektedir.

C) Bireyin iletişim konusunda yaşadığı problemler,

aynı zamanda onun kişiliğinde de problemler

yaratır.

D) Bir bireyin karşılaştığı bir durumun ilerisini kestirebilmesinde konuştuğu dile olan hâkimiyeti

önemlidir.

E) Gelişmiş toplumlar, bireylerin kişilik gelişimleri

için daha gelişmiş dil düzeylerine çıkmasında

onlara destek olmaktadır.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:62

8

36. Berraklık, “bulanık olmayan” anlamına gelir. Berrak

hava, bulutsuz hava demektir. Örneğin ben güneşli

havayı severim. Çevreyi net görmeliyim, doğanın

gizlisi saklısı kalmasın isterim. Ancak herkes böyle

değildir. Söz gelişi, Oscar Wilde, güneşin bastırdığı yerden uygarlığın kaçıp gittiğini yazar. Nedense

büyük Mısır ve eski Yunan uygarlığını görmezden

gelir. Andre Maurois de bir denemesinde, tam olarak anlaşılmayan sanat yapıtlarının daha iyi etki bıraktığını anlatırken yeni gelinen bir kente uzaktan

bakıldığında, her yanı görülmeyen bir şehrin aklımızda bize olduğundan daha güzel görüneceğini

söyler. Ahmet Haşim, Birinci Dünya Savaşı sırasında askerken geceleyin Ay’a iyice incelttiği bir karpuz kabuğundan bakmayı çok sevdiğini söylerdi.

Bu şekilde Ay’ın kendisini değil gizlisini, bulutlusunu arıyordu.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Her şeyi olduğu gibi görmeyi seven biri olduğuna

B) Ahmet Haşim’le gizlilik konusunda birleştiğine

C) Tanınmış sanatçıların kendi düşüncesiyle ters

düştüğüne

D) Oscar Wilde’nin bir görüşüne karşı olduğuna

E) Andre Maurois’in sanat anlayışına ters düştüğüne

37. Zaman içerisinde her şeyin anlamında olduğu gibi

gençliğin anlamında da değişim yaşanmıştır. Günümüzde yetişkinlerle gençler arasında kendini

gösteren uçurum, yetişkinlerin gençlik için yaptığı

tanımın basmakalıp düşüncelere, yerleşik inançlara bağlı kalmakta direnmelerinden doğmuştur,

diyebiliriz. Gençlere gelecek için kendilerini örnek

göstermeleri, kendi eserleri olan bugünün dünyasının içinde bulunduğu kötü durum karşısında bütün geçerliğini ve değerini yitirmektedir. Gençlerin

sorunlarına yanıt bulamayan, sorunlarını anlamayan yetişkinler, geleceğin kendi hayallerindeki gibi

oluşacağı inancında yanılacaklardır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Gençlerle yetişkinler arasındaki fark, yetişkinlerin gençlerle ilgili klişeleşmiş fikirlerindendir.

B) Yetişkinlerin gençlere örnek olarak kendilerini

göstermeleri içinde bulunulan duruma bakıldığında bir yanılgıdır.

C) Gençlerin üstlerine düşen sorumlulukları yerine

getirmemeleri, yetişkinlerle kopukluğa neden

olmaktadır.

D) Gençlerin yaşadıkları durumlara akıl yürütemeyen yetişkinler, ileride oluşacak durumlara hazır değillerdir.

E) Zaman ilerledikçe yaşanan gelişmelerle sözcüklerin anlamındaki değişimler kaçınılmazdır.

13

DENEME - 4

P:63

8

38. Türkiye’de heykelciliğin sanat hâline gelmesi

1882’de Osman Hamdi Bey’in kurduğu Sanayii

Nefise Mektebi Alisinin açılışıyla başladı. Padişah

Abdülaziz, heykelciliğin gelişmesi için kendi heykelini yaptırmıştı. Padişahı at üzerinde gösteren ve

önceleri Beylerbeyi Sarayında bulunan bu heykel

sonradan Topkapı Sarayı Müzesine taşındı. Sanayii Nefise Mektebinin ilk heykel hocası Roma’da

heykelcilik öğrenimi yapan Oskan Efendi’dir. Öğrenci olarak bu bölüme ilk yazılan İhsan Bey, Oskan Efendi’nin ölümü üzerine onun yerine geçerek

bir heykelci neslinin yetişmesine öncülük etmiştir.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Heykelciliğin sanat hâline nasıl dönüştüğüne

B) Abdülaziz’in heykelciliği teşvik etmek için heykelini yaptırdığına

C) Abdülaziz’in heykelinin Topkapı Sarayı’na at

üzerinde taşındığına

D) Heykelcilik eğitiminin nerede ve kimle başladığına

E) İhsan Bey’in Sanayii Nefise Mektebinin heykel

hocası olduğuna

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Türün kendisine öykü, anlatılana ise hikâye diyorum; bana en doğru tarif buymuş gibi geliyor. Roman çoğu kez bir hikâye anlatmaktadır. Öyküyse

hikâye anlatmanın çok daha ötesinde içinde başka

anlamları ve biçimsel özellikleri barındırmaktadır.

Öykü içerisinde ne eksik ne de fazla bir kelimeye

yer yoktur. Bu nedenle kusursuzluk aranmaktadır

fakat roman genel olarak dolgulara açıktır. Boşluklar bırakır ve bundan ötürü de romandaki kusursuzluk arayışı çoğu kez karşılıksız kalmaktadır.

Romandaki hikâyenin içinde geçen olaylar birbiriyle bağlanmakta ve böylelikle bir olay örgüsü oluşmaktadır. Bir roman değerlendirildiğinde, parçalar

bir araya getirilip bir bütüne ulaşılmaktadır ancak

öyküde, romandaki gibi parçaları tek tek görmekten çok metnin tamamına, metnin bütünlüğüne,

metnin söylemine bakılmaktadır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Romanın ve öykünün hikâyeyi ele alış tarzlarına

B) Romanın yapısı gereği öyküden daha kusursuz

olduğuna

C) Öykünün öznel bir tanımlamasına

D) Romanda bir olay örgüsünün kurgulandığına

E) Öyküye romandan farklı olarak bütünsel bakıldığına

40. Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen,

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kusursuzluk arayışının romanda daha açık sezildiği

B) Eksiklikler kalmasının var olanı yıkmaya çalıştığı

C) Uzun olmasından doğan boşlukların kusursuzluğu getirdiği

D) Olayların okuyucu tarafından nasıl doldurulduğu

E) Eksik kalan yerlerin tamamlanmaya ihtiyaç

duyduğu

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:64

Deneme - 4

Cevap Anahtarı

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 2 1

E B C C B D E E B D A D A A E B C E C C

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

B D A B C B A B B D C B A B C C E E B E

P:65

5

P:66

9

1. (I) Yeni Çağ’ın başlamasıyla birlikte bilim ve teknik alanlarındaki gelişmeler haritacılığı da etkilemişti. (II) Pusulanın bu dönemde yaygın olarak

kullanılmasıyla dünya üzerinde keşfedilen her yer

için haritalar çizilmeye başlanmıştı. (III) Haritaların

matbaanın icadıyla çoğaltılabilecek hâle gelmesi

haritacılığın gelişimini de hızlandırmıştı. (IV) Kendi adıyla anılan projeksiyon yöntemini geliştiren

Hollandalı harita bilimci Mercator, bu yöntemiyle

bir dünya haritası çizmeyi başarmıştı. (V) Devletlerarasında yaşanan egemenlik mücadeleleri de

haritacılığın gelişmesinde önemli rol oynamıştı. (VI)

Dünya savaşlarının bitmesi, ardından soğuk savaş

dönemine girilmesi sonucunda başlayan teknolojik

savaşlar, etkisini haritacılık alanında göstermişti.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) Dünya’nın kutuplardan geçtiği varsayılan, Ekvator düzlemine dik bir ekseni vardır. (II) Dünya,

ekseni etrafında batıdan doğuya doğru dönmektedir. (III) 24 saat (bir gün) süren bu harekete günlük

hareket denilmektedir. (IV) Dünya kendi ekseni etrafında atmosferle birlikte döndüğünden bu dönüş

hissedilmemektedir. (V) Dünya’nın kendi ekseninde dönüş hızı yaklaşık 1670 km ile en fazla Ekvator üzerindeyken Kutup noktasında bu dönüş hızı

sıfıra kadar düşmektedir. (VI) Dünya’nın hızının her

enlemde farklı oluşu nedeniyle de Güneş, Ekvator’da çabuk doğup çabuk batmaktadır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Ekonomist Jean Fourastie “Şanlı Otuzlar” tabirini

II. Dünya Savaşı’nı takip eden ilk otuz yıl için kullanmıştır. Söz konusu dönem, hiçbir dönemle kıyaslanamayacak derecede kuvvetli ve devamlı bir

ekonomik gelişmeydi. Bu istisnai büyüme birçok

sebebe dayanmaktaydı. Sanayileşmiş ülkelerin

nüfusunun o dönemde yüzde yirmi dokuz oranında artışının beraberinde getirdiği demokratik artış

bu etkenlerin başında gelmekteydi. Silahlanma

yarışının teşvik ettiği teknik ilerleme de diğer bir

önemli etkendi. Ayrıca savunma sanayi, ekonomiye hayat veren en önemli mekanizmalardan biriydi.

Uluslararası arenada ticaretin yaygınlaşması “Şanlı Otuzlar” diye tabir edilen dönemin dinamizmini

oluşturdu. Ticaretin liberalleşmesi, çok uluslu şirketler tarafından yapılan uluslararası yatırımların

gelişmesi bu ilerlemeyi perçinledi.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili,

I. Tanık gösterme

II. Tanımlama

III. Sayısal verilerden yararlanma

IV. Neden-sonuç ilişkisinden yararlanma

V. Karşılaştırma

yöntemlerinden hangileri kullanılmamıştır?

A) I ve II B) I ve IV

C) II ve IV D) II ve V

E) IV ve V

1

DENEME - 5

P:67

9

4. İnsanların 20. yüzyılda oluşturduğu hızlı yaşam tarzına oldukça uygundur, kısa öyküler. Yaygın olarak

“Okumaya vaktim yok.” diyen insana en uygun

metinlerin kısa öyküler olduğu söylenir. Ancak bu

çok genel bir yaklaşımdır. Öyle romanlar vardır ki

öykülerden çok daha akıcı, rahat okunmaktadır.

Bu rahatlık detayların, betimlemelerin bizi sarmasından ötürüdür. Karakterlerle arkadaş olur,

mekânları haftalık kiralar, bu dönemi birlikte geçiririz. Olay örgüsünü de oda arkadaşımız olan karakter bize sakince yavaş yavaş anlatır. Ancak kısa

öykülerdeki kısalık rahatlık sağlamaz. Karakterler

ayaküstü bize bir şeyler anlatan arkadaşımız olur.

Söyleyeceklerini hızlıca söyler ve gider. Bu öyküler,

bir okuyuşta biter fakat hiçbir sözcüğü atlamaya

izin vermez, yoğun ve dikkatli bir okuma ister. Az

sözle çok şey anlatan bu öyküleri yazan öykücü,

yapıyı buna göre kurgular.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Romanlarda karakterleri yansıtmanın daha kolay olduğu

B) Kısa öykü yazmanın aslında romana göre daha

zor olduğu

C) İnsanlarca kısa öykülerin romanlara göre daha

çok benimsendiği

D) Öykü yazarının eserini kurgularken az sözle

çok şey anlatmak istediği

E) Eserin uzunluğunun ya da kısalığının okuyucuya kolaylık sağlamadığı

5. Agatha Christie, dünyada polisiye roman türünü

kitlelere yayan bir isimdir. Şüphesiz ki bu başarısının altında zekâsı ve üstün hayal gücü yatmaktadır. Ancak yarattığı çeşitli, bazen de romanlarındaki ortak karakterler, tüm kitaplarında birbirine

benzer bir sırrı çözmeye çalışır. Okuyucu, yazarın

her romanında görülen bu benzer gizemlere karşın yeni birtakım esrarlı yan bulmayı başarır. Yazar bunu yaparken araştırılması gereken bir sorun

ortaya atar sonra bu sorunu derinlemesine irdeler.

Karakterleri de aynı teknikle yaratıp analiz eder.

İşte tüm bunlarla ve somut gösterdikleri ile soyut

olarak sezdirdikleri arasındaki çelişkiyle okuyucunun her sayfadaki merakını uyanık tutar. Okuyucuyu yönlendirir, her zaman onun birkaç adım

önünde gider, sona vardığındaysa onu yanıltarak

şaşırtmayı başarır.

Bu parçada Agatha Christie’nin romanlarının

başarısı ile ilgili asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sorunlar yaratıp bu sorunları detaylıca irdelediği

B) Her kitabında ortak karakterlere yer vererek sürekliliği sağladığı

C) Okuyucuyu roman boyunca meraklandırıp roman sonunda yanılttığı

D) Gösterdiği ve göstermediği arasındaki çelişkiyi

okuyucuya sezdirdiği

E) Karakterleri ve olayları roman içerisinde okuyucuya analiz ettirdiği

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:68

9

6. Mehmet Kaplan, edebî eseri sosyal hayatın bir

yansıması olarak değerlendirmektedir. Ancak şiirlere olan yaklaşımında edebî eseri her şeyden

önce estetik bir yapı olarak algıladığını söyleyebiliriz. Ona göre, edebî eserle sanatçının biyografisi

ve yaşadığı dönem arasında elbette bir ilgi vardır.

Ancak bunlar tek başına eseri açıklayamaz. Edebî

eser sonradan bir çevreye bağlansa bile tek başına bir yapı olarak incelenmelidir. Kaplan; çevreye, esere, sanatçıya ve okuyucuya dönük modern

eleştiri kuramlarından bazılarını kullansa da ısrarcı

değildir. Çünkü ----. Bu bakımdan farklı inceleme

yöntemlerinden hiçbirine tek başına bağlı kalmamış sadece bunların imkânlarından yararlanmıştır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) eserlerin sunduğu imkânlar sanatçının ve çevresinin durumuna göre değişkenlik içerir

B) edebî eseri ele alış tarzı kişiden kişiye veya zamana göre farklılık gösterir

C) edebî her ürün, yapısını meydana getiren her

unsurun bir bileşimidir

D) eserlere konu olan her imge konunun anlaşılmasına destek olacak şekilde sunulur

E) edebî eserin sosyal hayatı yansıtma gibi bir görevi olduğu gerçektir

7. Aklımızda kurduğumuz düşünceler duygularımızı

tetikler. Yaşadığımız her duyguya bir düşünce eşlik etmektedir. Düşüncelerle duygular yani ideler

birbirine yapışık hâlde bulunur. İnsansa düşünüp

hayal ederek geçmişe ya da geleceğe aklını götürebilir. Düşündüğü bu gerçeklik içinde geçmişte

yaşadığı üzücü bir olayı düşündükçe kederden,

gelecekte yaşama ihtimalini düşündüğü bir tehdit

düşüncesiyle de evhamdan kurtulamaz. O sebeple

----. Olumsuz birtakım duygular içine gömülmüş

kişinin bu durumdan çıkması için zihninden bu

duygunun kaynağı olan düşünceyi atarak yaşadığı

duyguya son vermesi gerekir. Bunun yerine sevinç

duygusunu doğurabilecek düşünceler koyarak

duygularının etki gücünü ve dolaylı olarak da düşünce gücünü artırılabilir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) düşüncelerin etkilerinin farkına vararak hareket

etmeli

B) düşüncenin gücünü yaratan şeyin akıl olduğu

unutulmamalı

C) zihnin inandığı düşünceleri kendi yaşamına

çektiğinin üstünde durulmalı

D) düşüncelerin tetiklediği duyguları anlamaya

çalışmalı

E) düşüncelerin insanın varlığını anlamlandıran

şey olduğu hatırlanmalı

8. (I) Hastalık, dengenin yitirilmesinden kaynaklanan

bir irade eksilmesidir. (II) Dengesizlik, aşırılıktan

kaynaklanır ve her aşırılık varoluşa güç kaybettirir.

(III) Neyi etkilerse etkilesin bütün hastalıklar aşırılıktan kaynaklanır. (IV) Yaşam, uyum üzerine kurulduğu için ileriye veya geriye, aşağıya veya yukarıya

yönelik her taşmada denge yitirilir, denge yitimi de

bakış açısını bozarak düzeni parçalar. (V) Düzenin

kabaca parçalanması, parçalananın görüş kaybına uğramasıdır; kabalık ve eylem alanı söz konusu

olduğunda estetikten yoksunluk hastalığın tam da

kendisidir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Zihinsel ve duygusal ahengi bozan

her sınır ihlali her sınır tanımazlık bir hastalığa davetiye çıkarır.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3

DENEME - 5

P:69

9

9. Yazar; düşünmeden yazan, düşünmeden konuşan

insanlara karşı çıkmıştır her zaman, yanlışlarını

göstermiştir. Süslü yazının, iri lakırdıların, basmakalıp sözlerin karşısındadır hep. Onun sağlığında

yadırganan öz Türkçe bugün hepimizin doğal olarak kullandığı, özleşmiş Türkçeye karşı olanların,

Osmanlıcacıların bile ayırdına varmadan kullandığı bir dil oldu. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’na

damgasını vurmuştur. Pek çok genç ozanı ve yazarı edebiyata o tanıtmıştır. Türkçemiz de “kuruluşunu, bir edebiyat, bir kültür dili oluşunu” pek çok

oranda ona borçludur. Otuz yıl sonra hangi dilin

kalacağını soranlara içten, alaysı bir gülümseme

ile “Benim dilim.” derdi. Haklı da çıktı.

Aşağıdakilerden hangisi yazarın bu parçada

değinilen bir özelliği değildir?

A) Klişe sözlerden hoşlanmadığı

B) Öngörüsünün kuvvetli olduğu

C) Boş söz söylemenin karşısında olduğu

D) Mizahi unsurları sıkça kullandığı

E) Sonraki kuşağı etkilediği

10. Hangi seviyede yazar olduğumu bilmiyorum.

Ama yazar olarak en fazla istediğim şey, insanın

ve insanlığın dertlerine açıklamalar ve yorumlar

getirebilmek kısmen de çözüm alternatifleri sunabilmektir. Başkalarının duyamadıkları sezgilere sahip olabilmek veya duyup da ifade edemeyenlerin

tercümanı olabilmek. Bundan büyük bir mutluluk

olabileceğini düşünemiyorum. Bir insanın sorununu çözmek, ona çıkış yolu bulabilmek veya onun

bunalımlarını bir nebze de olsa dindirebilmek çok

büyük ve anlamlı bir görev. Yazarlığın da rolü ve

sorumluluğu bu olmalı diye düşünüyorum.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Yazarların üstlenmesi gereken sorumluluklar

var mıdır?

B) Yazarlar kültürel açıdan ne seviyede topluma

kazanç sağlar?

C) Toplumun oluşmasında yazarlar hangi seviyede katkı yapabilir?

D) Bir yazar olarak ulaşmak istediğiniz hedef nedir?

E) Topluma yol göstermek için yazarların üstlenmesi gereken roller nasıl açıklanabilir?

11. Elindeki parayı harcamaya kıyamayan kişi, ucuz

diye her şeyin kötüsünü alır. Bunlar işine yaramadığında veya çarçabuk bozulduğunda bunların

yenilerini almak zorunda kalır ve birçok kez para

harcar. Eli açık ise almak istediği her şeye bir kez

çok para verip iyisini alır. Sonuçta ikisi de aynı parayı harcamış olur.

Bu parçada anlatılmak istenen düşünceyle

aşağıdaki atasözlerinden hangisi anlamca örtüşmektedir?

A) Az tamah çok ziyan getirir.

B) Cimrinin zararı cömertin karından fazla olur.

C) Az veren candan, çok veren maldan.

D) Parası (akçesi) ucuz olanın kendisi kıymetli

olur.

E) Cömertle nekesin (eli sıkının) harcı birdir.

12. I. Dolayısıyla bir insanın oksijen ihtiyacını karşılamak için yaklaşık sekiz ağacın gerekli olduğunu söyleyebiliriz.

II. Üstelik her nefes alışımızda bu oksijenin tamamını değil, yaklaşık üçte birlik bir kısmını

kullanabiliriz.

III. Bir insan yılda ortalama dokuz buçuk ton hava

solumaktadır.

IV. Buradan yola çıkarsak eğer, bir insanın yılda

yaklaşık yedi yüz kırk kilogram oksijen soluduğu sonucuna varabiliriz.

V. Ancak ağırlık olarak bu havanın sadece yüzde

23’ü oksijen içermektedir.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:70

9

13. I. Altın oran matematiğe dair halk arasında en

çok ilgi uyandıran kavramlardan biri.

II. Bu yüzden matematiği insanlara sevdirmek,

matematiğe karşı ilgi doğurmak için etkili bir

araçtır aynı zamanda.

III. Bizim estetik algımızın bir parçası olan ve günlük yaşamımızda pek çok şeklin içine gizlenen

bu matematiksel olgu, ilk defa karşılaşan çoğu

insana adeta büyülü bir şey gibi gelmektedir.

IV. Bunun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz,

bu kavramın günlük yaşamda kolayca kendine bir yer bulması.

V. Bu durum sadece matematikçilerce değil pek

çok bilim yazarınca da dikkat çekmek için bir

araç olarak kullanıldı.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile II B) I ile IV

C) II ile IV D) III ile IV

E) IV ile V

14. İnsanın bireysel yanı kadar en az sosyal yanı da

önemlidir. İnsanın sosyal yanını oluşturan, iletişim

kurması ve sosyalleşmesi dil sayesinde olur. Bu

nedenle dil, bireyler için olduğu kadar milletler için

de önemlidir. Sevinçte, tasada, kederde bir olmanın ilk şartı aynı dili konuşmaktır. Zira bir topluluğu oluşturan bireylerde millî bilinç oluşturup onu

millet yapan dildir. Dil bir milleti oluşturan bireyler

arasında birlik ve beraberliği sağladığı gibi millî

kültürün oluşmasını ve bu kültürün yeni nesillere

aktarılmasını da sağlar. Dolayısıyla bireylerin hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da çok

önemli bir yere sahip olan dil, hem bireyler hem

de milletler için yaşam hakkından sonra gelen en

önemli haktır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?

A) Dil sosyalleşmesi; neyin, nerede, niçin, nasıl

konuşulup konuşulmaması gerektiğinin edinilmesi sürecidir.

B) İnsanın millî bilinci, duygularının ve düşünme

yeteneğinin eseri olup sürekli bir gelişim hâlindedir.

C) İnsanların birbiriyle anlaşmasını sağlayarak onları bir arada tutan dil, bir milletin oluşmasını

sağlar.

D) Bireyin yaşadığı toplumdaki öteki bireylerle

olan iletişimi onun sosyal bir varlık olmasında

etkilidir.

E) Dilinin her türlü inceliklerini bilen, dilini koruyan

insanın toplum içindeki dil bilinci gelişmektedir.

5

DENEME - 5

P:71

9

15. Bir romanda geçen sözcük, somut bir varlığı karşılasa da okuyan bu sözcüğü akılda canlandırdığı

için bir bakıma soyuttur. Sinemadaki görüntü ise,

her zaman somuttur. Romanda geçen bir kavramın

okuyucuda uyandırdığı ile sinemacının bu kavramı

göstermesi aynı değildir. Romancının bahsettiği

kavram, okurun aklına çeşitli şeyleri çağrıştırırken

sinemacının gösterdiği aynı kavram tek bir şeyi

karşılar. Romancı, okurun aklına belli bir kavramı

getirmek isterse sıfatlar kullanarak bu kavramı

sayfalarca betimler. Sinemacının ise o kavramı bir

kere göstermesi yeter. Bu görüntünün üstünlüğüdür ama sözcüklerin de görüntülere göre üstün

olduğu yanları da vardır. Romancının tek sözcükle ortaya koyabildiği soyut bir kavramı aynı güçle

verebilmek için sinemacı fazladan birçok görüntü

kullanmak zorunda kalır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Romanın bir hikâyeyi anlatması ile aynı hikâyenin sinemaya uyarlanması arasında mutlaka

fark vardır.

B) Bir kavramın sinemada veya romanda anlatılma gücü, somut ve soyut kavram olmasına

göre birbirine üstünlük sağlar.

C) Sinemanın teknik imkânları, hikâyeyi anlatırken

romandan her zaman üstün olmasına neden

olur.

D) Roman, sinemanın imkânlarına sahip olmasa

da okuyucunun soyut zekâsına hitap ettiği için

sinemadan üstündür.

E) Romanın bir şeyi betimlemede dili sonuna kadar kullanması, toplumun tümünü kapsayıcı

olduğunu gösterir.

16. Bilim dünyasında büyük ses getiren Heisenberg,

Nobel Fizik Ödülü’nü almıştı. “Biz yaklaştıkça

davranışını değiştirdiği için atomun içini, gerçekte

olduğu gibi hiçbir zaman anlayamayacağız.” diyerek buluşunu özetleyen ünlü fizikçi Heisenberg’e

Nobel Ödülü’nün verilmesini, Einstein’in iyi karşılamayışı; insanoğlunun öğrenme ve daha fazlasını

araştırma merakını sınırlandıran bu buluşun ödüle layık görülmesindendir. Gerçekten de Heisenberg’in buluşunda çizdiği bu basit sınır, insanoğlunu sadece umutsuzluğa düşürmekle kalmayıp,

belki de en önemli insani güdüsünden mahrum

bırakarak onu insanlıktan öte koyar. Diyebiliriz ki

insanoğlunun en önemli niteliği, öğrenme güdüsü

üstünde yükselebilmesi ve umutsuzluğu yenerek

her şeyi göze alabilmesidir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Heisenberg, kesin bir şekilde atomun içinin bilim insanlarınca öğrenilemeyeceğini, söylemiştir.

B) Einstein, Heisenberg’in ödüllendirilmesini bilimin ilerleyişindeki felsefeye aykırı görmüştür.

C) Heisenberg’e Nobel Ödülü’nün verilmesi bilim

çevrelerince büyük yankı uyandırmıştır.

D) Einstein ve Heisenberg birlikte yürüttükleri fizik

buluşunda birbirleriyle zıt düşmüşlerdir.

E) Heisenberg’in Nobel Ödülü’ne layık görülmesi,

atomun yapısıyla ilgili buluşa imza atmasındandır.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:72

9

17. Bütün bilimsel başarılar, insanoğlunun merakının

bir ürünüdür. Yaşamının sonlu olduğunu bile bile

doğanın sırlarını çözmeye kalkması, gerçeğin küçücük bir parçasını öğrenmek uğruna bütün bir

ömrünü tüketmesi, insanoğlunun en yüce en şaşırtıcı yanlarından biridir. Şaşırtıcıdır çünkü bu

davranışta hiçbir çıkar kaygısı görülmez. Ortaya

koyduğunda edindiği ün, şan umurunda değildir.

Gerçeği öğrenmek tutkusu yanında bunlar çok küçük ve bayağı kalır. Kişi bu tutkuya bir kez kapıldı

mı diğer her şey onun gözünde değerini yitirir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) İnsanın çevresinde olan biteni incelemesiyle

bilimin doğduğuna

B) İnsanın tükenmez merakı ile birçok bilimsel başarıya imza attığına

C) İnsanların gerçeği ortaya çıkarma uğrunda

ömürlerini tükettiğine

D) İnsanların hayatlarını şöhretin değil öğrenme

güdüsünün şekillendirdiğine

E) Ömrünü doğanın sırlarını öğrenmeye harcayan

insanın şaşırtıcılığına

18. Muhabir:

(I) ----

Tiyatrocu:

Son iki yıldır Fransa’da Kukla Tiyatrosu büyük

önem kazandı. Keloğlan, Nasreddin Hoca, tekerlemeler ve halk masallarından yola çıkarak bir metin

hazırladım. Proje ve metni, Chaillot Tiyatro Merkezi

sorumlusu Antoine Vitez’e sundum. Kabul edildi ve

çalışmalara başladık.

Muhabir:

(II) ----

Tiyatrocu:

Ne yazık ki şimdi basımı tükenmiş olan ve ilgilileri

yeniden yayımlanması için uyaracağım Pertev Naili

Boratav’ın “Tekerleme” ve “Contes Turc” adlı iki kitabı ile Michael Nicolas’ın “Contes de Turquie” adlı

kitabı en çok beslendiğim kitaplar oldu her zaman.

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) I. Geleneksel Türk tiyatrosunun oyunlarını

Fransa’da oynatmanız nasıl gelişti?

II. Oyunlarınızın metnindeki hikâyeleri oluştururken nerelerden ilham aldınız?

B) I. Fransa’da Kukla Tiyatrosu’nun son durumu

hakkında biraz bahseder misiniz?

II. Pertev Naili Boratav’ın kitabından yaptığınız

alıntıları oyunda kullanmışsınız, nasıl kullandınız?

C) I. Oyunun Chaillot Tiyatro Merkezi’nde oynaması nasıl gerçekleşti?

II. Oyununuzun metnini hazırlarken bunca geniş kaynağı nasıl buldunuz?

D) I. Halk edebiyatımızın kaynaklarına Fransa

nasıl bakıyor sizce?

II. Tiyatro metinlerinizi hangi kaynaklardan nasıl beslemektesiniz?

E) I. Fransa’da Türk tiyatrosu oynatmak nereden

aklınıza geldi?

II. Metinlerinize arşivlerinizi ne derece yansıtıyorsunuz?

7

DENEME - 5

P:73

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Edebî türler arasındaki geçişkenlik sanıldığından

çok daha fazladır. Bu nedenle kesin bir tür ayrımı

yapmak her zaman için mümkün değildir. Edebiyatımızda sözü geçen, etkisi en fazla olan tür şiirdir.

Roman sanıldığının aksine daha zayıf kalmaktadır.

Şiir çok uzak geçmişten bugüne kadar kesintisiz

bir birikimle kuşaklararası aktarılmıştır. Roman

için bu söylenemez. Türk roman tarihinde doruk

noktalarına ulaşıldığını söylesek de bunlar yakın

zaman romanlarıdır ve o doruk noktalarını birleştirdiğimizde ancak bir tarihe ulaşabiliriz. Öyküyse

edebiyatımızdaki en güçlü ikinci türdür. Masalların, destanların ve halk hikâyelerinin kaynaklığında

öykücülüğümüz beslenmiştir. Geçmişten bugüne

öykünün de kendisinden sonrakini besleyen kesintisiz bir birikimi vardır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Edebî türlerin birbirlerini etkide bırakabildiğine

B) Şiirin edebiyatımızdaki en güçlü tür olduğuna

C) Yakın zaman Türk romanlarında zirveye ulaşıldığına

D) Öykünün romandan sonra gelen ikinci bir tür

olduğuna

E) Farklı edebî türlerin zaman içerisinde öykücülüğü beslediğine

20. Bu parçadan hareketle öykü türü ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Edebiyatımızda şiirden sonra öykü etkisi en

fazla olan türdür.

B) Geçmişin birikimini üstünde toplayarak gelişmiştir.

C) Yakın zamanda romanın ulaştığı doruk noktalarına ulaşamamıştır.

D) Masallarla, destanlarla ve halk hikâyeleriyle

beslenmiştir.

E) Hem geçmişten beslenmiş hem de geleceği

beslemektedir.

21. (I) Sümer Sarayları, dikdörtgen bir avlu ve bunun

çevresinde bulunan birçok odadan oluşmaktaydı.

(II) Odaların kapıları geniş bir dikdörtgen avluya

açılırdı. (III) Pencereleri olmayan bu yapılara ışık ve

hava sadece ön kapıdan girmekteydi. (IV) Oldukça sağlam inşa ettikleri bu yapılarında hava ve ışık

dikdörtgen avlu boyunca odalara taşınmaktaydı.

(V) Sümer evlerinde temelde taş, duvarlarda ise

kerpiç yapı malzemesi olarak kullanılırken evlerin

üst kısımları düz bir satıhta ahşap çatı ile örtülüydü. (VI) Sümerler evlerini nehir taşmalarına karşı

korumak için yüksek setler üzerine inşa etmiştir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

Kelime Sayısı 2360

Hedef Süreniz 860 sn (14 dk)

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:74

22. (I) Van Gogh; eserlerinde insanların dramını, korku

ve özlemlerini anlatmak ister. (II) Acı çekmek, başkalarının acısını paylaşmak, Van Gogh’un yaşamının ve sanatının temel özellikleridir. (III) Van Gogh,

yaşamını bunalım ve umutsuzluk içinde geçirmiş

ve tablolarının birçoğunu da bu dönemde oluşturmuştur. (IV) Sanatının temel özelliği gereği rengi

istediği gibi değiştirerek kullanmaktadır. (V) Örneğin, ağaçları kırmızıya, gökyüzünü yeşile boyayabilmektedir. (VI) Gogh, hiçbir zaman gördüklerini

olduğu gibi vermemiş, keyfî biçimde rengi kullanıp

insan ruhuna uzanan sanatsal gerçeği vermeye

çalışmıştır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

23. Ziya Gökalp, Tevfik Fikret’i “Uyanış Devrimizin Pedagogu” diye nitelemiştir. Fikret, toplumu çağdaş

hâle getirecek, yaratıcı kılacak, uyanış devrinin

kültürel sıkıntılarını aşabilecek yeni bir insan tipinin yetişmesini arzulamıştır. Gençler ve çocuklar

için yazdığı şiirleri de buna ulaşmak için estetik bir

araç olarak kullanmıştır. “Şermin” şiirinin eğlendirerek öğretme, başka bir deyişle öğretme-öğrenme süreçlerinde çocuklara oyun yoluyla davranış

kazandırma yaklaşımı, günümüzde dahi çağdaş

eğitim anlayışının en temel ilkelerinden biri sayılmıştır. Bunların sonucu denilebilir ki Tevfik Fikret’in

şiirinin dil ve içeriği, ülkemizde çocuk edebiyatı

kültürünün oluşmasına önemli bir katkı sağlamıştır.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili,

I. Tanık gösterme

II. Genelleme

III. Amaç-sonuç ilişkisinden yararlanma

IV. Neden-sonuç ilişkisinden yararlanma

V. Tanımlama

yöntemlerinden hangileri kullanılmamıştır?

A) I ve II B) I ve IV

C) I ve V D) II ve V

E) IV ve V

24. Bilim insanları, bir anımızı her hatırladığımızda o

anımızın bozulduğunu, anımızı biraz daha değiştirdiğimizi belirtiyor. Çünkü anımızı hatırladığımız

andaki düşüncelerimiz o anıyı nasıl hatırladığımızı

etkiliyor. Yani anımızı her hatırladığımız anda aslında anımızla o anki durumumuz arasında yeni bir

bağlantı kuruyoruz. Örneğin çocukken bir köpek

tarafından kovalandıysanız bu anıyı hatırladığınız

esnadaki korku ve endişe duygularınızla o anı arasındaki duygusal bağı güçlendiriyorsunuz. Dolayısıyla anının her hatırlanışında anıya bir önceki

hatırladığımızdan daha fazla korku duygusu yüklüyorsunuz. Bu durum köpek ismini duyduğunuz

anda bile korku yaşamanıza neden olabiliyor. Bilim

insanları bu nedenle anıların hatırlanma sürecinin

çok önemli olduğunu, anıların her hatırlanışının şekillendirilmeye hazır, erimiş bir cam kütlesine benzediğini belirtiyor.

Bu parçada anıların değişmesi ile ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anıları belli metotlarla değiştirmenin mümkün

olduğu

B) Her anının hatırlandığı anda farklı bir anıyı çağrıştırdığı

C) Korku yüklü anıların hatırlanmasının diğerlerine

göre daha zor olduğu

D) Önemli durumlar için anılara güvenmenin

mümkün olamayacağı

E) Anıların hatırlandığı andaki durumumuzun anıyı

etkilediği

25. Günümüzde mektuplar, önceki yüzyılda var olan

fonksiyonunu büyük oranda kaybetmiştir. İnternetin 90’lı yıllardaki büyük yayılımıyla etkisini her

geçen gün arttıran epostalar, bloglar, web siteleri;

2000’li yılların ortasında yaygınlaşan sosyal medya, mesajlaşma programları; 2010 yılından sonra

cebimize giren anlık mesajlaşma uygulamaları,

mektup türünü tarihe gömmüştür. Aslında böyle

bir deyim kullanmak istemesem de görünen maalesef budur. Maalesef, diyorum. Çünkü mektupların büyük emeklerle oluşturulan seremonik yazımı

neticesinde kurulan iletişim, günümüzün mesajlaşma teknikleriyle suya yazı yazmak gibi olmuştur.

Bu parçada mektuplarla ilgili vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Zamanla yerine gelişen uygulamaların kolaylıkları, yazılanların kalıcılığını etkilediği

B) Son yüzyıl içerisinde internetle yaşanan gelişmelere ayak uyduramadığı

C) Günümüzde yerini alan uygulamalara göre

fonksiyonunu büyük oranda kaybettiği

D) Teknolojik gelişmelerin içerisinde zamanla kendini yeniden oluşturacağı

E) Bireylerin kendini yansıtabilmeleri açısından

önemli olduğu

9

DENEME - 5

P:75

26. İnsanlar nasıl ki doğduktan sonra yaşadıkları hayat

tecrübeleriyle bir şahsiyet hâline gelirse milletler

de yüzyıllar boyunca yaşadıkları tarihleri, kültürleri ve medeniyetleri sayesinde başka milletlerden

farklı bir varlık hâline gelir. Bütün söz varlığıyla dil

ve edebiyat bunun ifadesi olmaktadır. Bilimsel

araştırmalar gösteriyor ki bugünkü duygu, düşünce ve davranışların arkasında, C. G. Jung’un “ortak bilinçaltı” adını verdiği çok eski çağlara kadar

uzanan yarı aydınlık büyük depo vardır. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Hâlbuki eski çağlardan bugüne, insanlar birbirlerine ortak bir geçmişle bağlı olduklarını anlamamışlardır

B) Millet olma bilincini günümüz insanına yükleyen geçmişin kültür birikimidir

C) Bu da tüm insanlığın zaman içinde oluşturduklarının günümüzde hâlâ kullanıldığını göstermektedir

D) Ortak geçmişe sahip insanlar millet olgusunu

oluştururken dil ve edebiyat birikimini kullanmaktadır

E) Bir milletin geçmişteki birikimleri milleti millet

yapan davranış kalıplarının belirleyicisi olmaktadır

27. Yerleşik kültürler her zaman için yeniliklerden ve

değişik fikirlerden yorulmuşlardır. Ama bu değişimler olmadığında da zamanla yıpranıp yok olmuşlardır. Dinamizmi yaratan şey değişimin kendisidir. Yeni fikirler, yeni kültürlerle temas değişimin

ve gelişimin öncüsüdür. Ama bu noktada bu sefer

farklı bir olay devreye girmektedir. Yeni bir kültürle

temas edildiği zaman o kültür kendine şehirde yer

bulmak, orada var olanı değiştirmek için çaba göstermektedir. Şehirde yaşayan eski kültüre ait insanlarsa bu çabaya karşı duruşu kuşaklar boyunca göstermiş ve yorulmuşlardır. Yeniden bir çaba

içine girip çalışmak, yeniden yeniliklere adapte

olmaktan hoşlanmamışlardır. Hâlbuki ----. Hemen

her şeyin olduğu gibi kalması ve radikal değişikliklerden kaçınılması gerçekte insan yaşantısına ters

bir düşüncedir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) durup dururken yeniliklere adapte olmanın maliyeti büyüktür

B) bu köklü değişiklikler şehirleri dik tutar, hayatın

devamını sağlar

C) değişimi ve gelişimi bir plan çerçevesinde yönlendirmek gerekir

D) çaba göstermek yerine gelişimi doğal akışına

bırakmak doğrudur

E) her şeyin aynı kalması durduk yere risk almamayı getirir

28. (I) İnsanların birbiriyle olan ilişkilerinin gelişmesinde selamlaşmanın özel bir yeri vardır. (II) Çoğunlukla insanlar arası dille kurulan iletişim, selamla

başlayıp yine bir veda selamıyla sona erer. (III)

Bundan ötürü iletişimin ön ve son sözü olarak kabul edilebilir. (IV) İnsanlar dilin sunduğu farklı selam

türlerinden kendilerince uygun gördükleri ve selam

verdiği kişi ya da kişilerin de uygun göreceğini varsaydıkları birini veya birkaçını, iletişim zamanını,

mekânını ve ortamını da dikkate alarak kullanırlar.

(V) İletişimin kurulduğu vakte bağlı söylenilen selam şekilleri olduğu gibi günün her saati için kullanılabilen selam ifadeleri de vardır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Her dilde o dili biçimlendiren gelenek

ve göreneklerin, kültürün belirlediği standartlaşmış

selam biçimleri vardır.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:76

29. Günümüzün sanatçılarına, eleştirmenlerine yazı

yazmayı o öğretti. Devrik cümlelerinden ya da

yazı dilini konuşma diline yaklaştırma çabasından

söz açacak değilim. Daha çok bir anlayış belki de

bir üslup işi onlar. Yazarın dile önem vermesi, her

sözcüğü her cümlesi üzerinde durarak yazması

gerektiğini ilk kimden duyduk, kimde gördük? Ne

konuda olursa olsun, onunla yazılı tartışmaya giren bir sanatçının, bir düşünürün hemen derlenip

toparlandığı, dilinin açıklaştığı, güzelleştiği bir gerçekti. Gelişigüzel yazmaya utanıyordu insan onun

karşısında.

Aşağıdakilerden hangisi yazarın bu parçada

değinilen bir özelliği değildir?

A) Doğallık B) Titizlik

C) Öncülük D) Özgünlük

E) Saygınlık

30. Eğer toplumsal konulara duyarlı olan bir kimseyseniz ve toplumla iç içe yaşıyorsanız akademisyen

kimliğiniz, uygulamacı kimliğinizin arkasında kalıyor. Yani bazı şartlar size çok acil problemleri bir

kenara bırakıp da akademik yönünüzü geliştirme

lüksü vermiyor. Ben, böyle bir ikilem içinde kaldım

ve kendimi istediğim gibi yetiştiremedim. Fakat

yaptığım işlerin de en az akademik çalışmalar kadar önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum. En

azından, pratik sosyal problemleri gidermeye çalışmak, yarının bilim insanlarına daha çok çalışma

vakti vermek manasına geldiğini biliyorum. Yani,

yüksek tempo ve sıkı görevler, benim daha ileri

düzeyde ilmi çalışmalar yapmamı engellemiştir. Bir

de ilmi çalışmalarımın uygulamaya geçirilmesini

geciktirmiştir.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Akademisyen yönünüzü geliştirmek için neler

yapmaktasınız?

B) Yoğun tempodan bunaldığınız ya da sıkıldığınız

oluyor mu?

C) Akademik yaşantınız için gerekli olan durumlar,

günlük yaşantınızı etkiliyor mu?

D) Bilimsel çalışmalardaki görevleriniz toplumsal

konulara olan duyarlılığınızı nasıl etkiliyor?

E) Toplumsal hassasiyetinizin akademik çalışmalarınızın önüne geçtiğini düşünüyor musunuz?

31. Amerikan film üstadı Martin Scorsese’nin son filmi Irishman. Bu filmiyle yönetmen bize Amerikan

rüyası denilen şeyin gerçek yüzünü gösterirken

yine gözde dekorunu sergiliyor. Charles Brandt’ın

kitabından uyarlanan hikâyenin kahramanları gerçekte yaşamış kişiler. Organize suçun işlendiği

filmde tam anlamıyla karışık bir Amerika var. İtalyan kökenli kişilerin sık sık kendi dillerini konuşmaları gerçekliği arttırmış. Bu kişiler hiçbir biçimde

idealize edilmemiş, yüceltilmemiş. Tersine, en alt

kademedeki toplumsal sınıflarına uygun çizilmiş.

Kaba, hep biraz çocuk kalmış kişiler. Kadınları bile

sıradan, basit. Öyle bir kadro oynuyor ki De Niro,

Al Pacino… Bu aktörlerin filmi en üst seviyede yüceltmesi bekleniyor ama senaryonun ana yapısından dolayı öyle olmuyor. Film bir Dostoyevski veya

Dreiser metni kadar uzun ve bir Rembrandt resmi

kadar karanlık.

Bu parçadaki Irishman filminin eleştirilme nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kişilerin kaba, sıradan ve vasat olarak sergilenmesi

B) Dönemi yansıtırken fazlaca yerel dilin kullanılması

C) Senaryo gereği aktörlerin oyunculuklarını sergileyememesi

D) Filmin bir roman uzunluğunda ve karanlık sahnelere sahip olması

E) Karakterlerin idealize edilemeyip yüceltilmemesi

11

DENEME - 5

P:77

32. I. İnsanlar; fiziksel, duygusal ve davranışsal bakımdan birbirlerinden farklılaşırlar.

II. Toplum içerisinde meydana gelen olaylar ve

farklılıklar bu durumun en önemli göstergesi

sayılabilir.

III. Kişilerin iş yaşamına, eğitim yaşamına, sosyal

hayatına, kişisel mutluluğuna bu davranışlar

neden olur.

IV. İnsanlarda oluşan bu kişilik olgusu kolay kolay

değişmeyip onların davranışlarına yön verici

temel etkendir.

V. İnsanları ve toplumları birbirlerinden ayıran bu

farklılıklar onların kişiliğini, karakterini meydana getirmektedir.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) II ile III B) II ile IV

C) III ile IV D) III ile V

E) IV ile V

33. I. Bu durumun bir parçası olarak edebiyat da

popüler kültürden fazlaca etkilenmiş ve etkilenmeye de devam etmektedir.

II. Bu etkileniş kimi eserlerin lehine olmuş olsa

da bazı eserlerin de hak ettiği değeri görmemesini beraberinde getirmiştir.

III. Bu durum, popüler kültürün sürü psikolojisiyle

olan ilişkisinin bir sonucudur.

IV. Popüler kültür, geçmişten günümüze hemen

her dönemde karşımıza farklı biçimlerde çıkmıştır.

V. Ünlü sanatçıların bazı eserleri oldukça popülerken aynı sanatçıların bazı eserleri bu popüler eserlerin gölgesinde kalmıştır.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi sondan bir önceki olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

34. Kısa sürede oldukça popüler olan kitabımı yazmaya, bir yıl kadar önce bir anda başlamıştım. Bu

“bir anda”ların bana bu aralar çok sık olduğunu

fark ettiğimde, bu durumu daha da gözlemlemeye

başladım. Ne zaman bir anda yazmaya koyulsam

sonuç beklediğimden çok iyi oluyor. Okuyucunun

da bunu hissettiğini, beni sürükleyen şevkimin peşinden kitabın ve okuyucunun da sürüklendiğini

gördüm. Dolayısıyla yazmaya başlayacağım kitaplarımı beklediğim “bir anlar durakları”nda zaman

geçirir oldum. Bu şekilde tamamlanmış dört kitap

yazdım ve hepsi de popüler oldu.

Bu parçanın yazarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Okurların isteklerine göre romanlarını şekillendiren

B) Kitaplarının yaygın olarak okunmasını isteyen

C) Kitaplarını fazla çalışmadan kurgulamayı tercih

eden

D) Kitabında sürükleyici konulara yer veren

E) Kitapların oluşum sürecinde ilham bekleyen

35. Ne zaman plan ve program yaparak bir işe koyulsam gerildiğimi, stres olduğumu fark ettim. Bu

stresimin sebebi aslında aksaklıklar. Planımın en

küçük adımında dahi bir aksama yaşasam bu, bir

sonraki adımları da etkileyerek ilk aksamadan daha

büyümüş aksaklıklarla boğuşmama neden oluyor.

Bu da gerginliğimi kat kat arttırıyor. Planlarımı detaysızca, kabataslak şeklinde de yapsam durum

bu şekilde sonuçlanıyor. Ancak plansız, programsız bir işe koyulduğumdaysa olayların programa

uygunluğunu denetleyemediğimden içim hep rahat olmuştur.

Bu parçanın yazarıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenebilir?

A) Hayatı olduğu gibi kabul eden

B) Hayatında planlı ve programlı olmayı önemseyen

C) İyi gitmeyen durumlarda ruhsal gerilim yaşayan

D) Hayatta her zaman çok fazla risk almayan

E) Hayata sürprizlerle bakmayı seven

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:78

36. Batı’nın tekniği ile uygarlığı birbirinden ayrı şeyler

değildir. Ziya Gökalp’in, “Yerli öz, Batılı biçim” önerisi, edebiyatta kolay kolay yer bulamamıştır. Özün

biçimi, biçimin de özü getirdiği bir gerçek ise yerli

öz kendi biçimini arayacaktır. Batılı biçimse ister

istemez kendi özünü yanında getirecektir. Bütün

mesele, uygarlığımızı seçip seçtiğimiz uygarlık

içinde özgün ve yaratıcı eserler verebilmektir. Ancak bu şekilde öz ile biçim karşıtlığı ortadan kalkar,

bunlar uyumlu birer öge olarak görünür. İşte bugün

yitirmekten korktuğumuz, korktuğumuz için de çeşitli fikirler geliştirdiğimiz durum budur. Ancak gelişim kaçınılmazdır. “Biz, biz olarak kalalım.” derken

eski uygarlığımızı savunmaya kalkmamız boşunadır. Ancak bazı aydınlar, bilerek ya da bilmeyerek

yarı Doğulu-yarı Batılı olmakta hâlâ ayak diriyorlar.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Gelişimin kaçınılmazlığı öz ile biçimi uyumsuz

yapacaktır.

B) Batılı biçimlerle yurttan konuları işlemek zordur.

C) Hangi biçimler kullanılırsa içerik de o biçimi takip eder.

D) Eserlerdeki içerik, biçimi de kendine uydurmaktadır.

E) Öz ve biçimi birbirine uydurmak için özgünlük

gerekir.

37. İyi bir yazı yazabilmek için nelerin gerekli olduğu

sorulsa bana, klavyesi rahat bir bilgisayar ya da

mürekkep kusmayan bir kalem ve mürekkebi yaymayan kâğıt, derim. Çünkü bunlar yazı sanatının

araçlarıdır. Bütün işler gibi yazı işi de gelip araç ve

gereçleri kullanma bilgisine, alışkanlığına dayanır.

Bilgisayardan, kalemden, kâğıttan korkan yığınla

insan vardır. İşte bu yüzden ortaya, “yazarlık uğraşı” adında ayrı bir uğraş çıkmıştır. Ancak yazı gereçlerini kullanmasını bilmek, ortaya iyi bir şey çıkmasını her zaman sağlamamaktadır. Bundan ötürü

de gözlemin, aklın, bilginin, yazıya kattığı değerler

üzerinde durulmaktadır. Gerçekten de gözleme,

usa, bilgiye dayanmayan bir yazı için, “iyi“ sıfatını

kullanamayız.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Yazı gereçleri, yazı sanatı için mutlaka olması

gereken unsurlardır.

B) Yazı araçlarını iyi kullanmak, ortaya iyi bir yazının çıkmasını sağlamaktadır.

C) İyi bir yazı için yazı gereçlerini iyi derecede kullanmak yeterli değildir.

D) İyi yazı akıl, gözlem ve bilgi üzerine kurulmaktadır.

E) Yazı gereçlerini iyi kullanmak, her zaman iyi

yazı yazmayı doğurmaz.

13

DENEME - 5

P:79

38. “Kalite” kavramı insanların ve sistemlerin hata

yapmasından ve mükemmele ulaşma isteğinden

ortaya çıkmıştır. İnsanlar daha iyisi için ve her zaman aynı şekilde ürün üretebilmek için belirli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemler, yapılan her

işte hataya neden olan eksik yanların giderilmesiyle ve her üretimin öncekinden daha da kusursuz

olmasıyla ortaya çıkmıştır. Bir ihtiyaçtan ortaya çıkan ürünün ya da hizmetin niteliklerinin üretilecek

ürün ya da hizmet için önceden ortaya konulmuş

özelliklere ne derece uygun olduğudur.

Bu parçadan hareketle kalite, aşağıdakilerin

hangisinde doğru tanımlanmıştır?

A) Kusur barındırmayan yöntemlerle geliştirilmiş

mükemmel ürünlerdir.

B) Piyasa değeri oldukça yüksek olan ürün veya

hizmetlerdir.

C) Ürünün veya hizmetin başlangıçta belirlenmiş

niteliklere uygun olmasıdır.

D) En iyisi olarak sınıflanmış ürünlerin kullandığı

yöntemlere uygunluktur.

E) Önemli bir ihtiyacı karşılayan ürünlerin veya

hizmetlerin bu ihtiyaca uygunluğudur.

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Dünyanın belli sınırlı bölgelerinde yetişen bitkilere

endemik bitki dinilmektedir. Rooibos da endemik

bir bitkidir. Dünyanın en eski çayı olan rooibos sadece Güney Afrika’da 50 km uzanan küçük dağlık

bir bölge olan Cederberg’deki kızıl çalılardan elde

ediliyor. Başka bölgelerde yetiştirilmeye çalışılsa

da başarılı olunamamış. Bu durumu açıklayabilmek için rooibosların yetiştiği bölgenin kendine

has mikroorganizmalarıyla ilişki içinde büyüdükleri

iddiasında bulunulmaktadır. Rooibos, çay olarak

Güney Afrika yerlilerince binlerce yıldır tüketilse

de 2000’lerden beri uluslararası alanda popülerlik

kazanmıştır. Kafeinsiz bir çay olması popülerliğini

arttırmıştır.

Bu parçada rooibos ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Rooibosun insanlarca kafeinsiz çay olarak tüketildiğine

B) Belli bir bölgede yetişmesinin yaygın olarak bilinmesini engellemediğine

C) Endemik olmasının nedenini kanıta dayanmadan açıklandığına

D) Sınırlı alanda yetişmesini açıklayan bir kavrama

E) Dünyada binlerce yıldır yaygın olarak içildiğine

40. Bu parçadan hareketle rooibos ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Dünyanın en eski endemik çayı olduğu

B) Bir bölgede yetişmesinin açıklanmaya çalışıldığı

C) Dağda yetişen kızıl çalılardan elde edildiği

D) Güney Afrika yerlileri tarafından kafeininin ayrıştırıldığı

E) Bazı mikroorganizmalarla ilişki içerisinde olabileceği

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:80

Deneme - 5

Cevap Anahtarı

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

D E C B A C E E D C E D C B E A E C B D

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

C D A A D B C C B E D D C A B C E A C C

P:81

6

P:82

1. (I) Paris’in dünyaca ünlü, efsanevi Notre Dame

Katedrali’nde yüzyıllar boyunca birçok badire ve

olumsuzluk yaşanmıştı. (II) Fransız Devrimi’nin en

sancılı zamanlarında Katedral’in adı dahi değiştirilmiş hatta Katedral şarap mahzeni bile yapılmıştı. (III) Devrim sırasında ülkede tarihî birçok eser

yağmalanmış, birçok heykel tahrip edilmiş, sembol

hâline gelen yapılarsa yok edilmişti. (IV) 1804 yılında Napolyon kurduğu imparatorluğu burada ilan

etmiş ve Katedral’i tekrar ibadete açmıştı. (V) 19.

yüzyıl başlarında Katedral bakımsızlıktan yıkılmak

istense de Victor Hugo, halkın ilgisini buraya çekmek için “Notre Dame’ın Kamburu” adlı romanını

yazmış ve bu eser sonrası Katedral yıkılmayıp günümüze değin gelebilmişti.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. (I) Avrupa’nın siyasal ve sosyal dokusu, Fransa’nın

devrim hareketinden büyük ölçüde etkilenmiştir.

(II) “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” sloganı ile demokrasinin temeli sayılan Fransız İhtilali, başta Avrupa halkları olmak üzere modern uluslara bir yön

çizmiştir. (III) İhtilal sürecinde bir diğer taraftan gelişen milliyetçilik akımı hem o dönemi hem de sonraki yüzyılları büyük ölçüde etkilemiştir. (IV) Çağ

kapatıp çağ açan, sosyal ve siyasi yapıda önemli

değişikliklere sebep olan böyle dönemler sanat ve

sanatçı üzerinde derin izler bırakmıştır. (V) Siyasi

değişimlerin ve Sanayi Devrimi’nin etkisiyle gelişen şehirleşme, sanatçının hayatın gerçeklerinden

soyutlanmasına ve kendi sanatına sığınmasına yol

açmıştır. (VI) Bu durum, sanatta romantik akımın

ortaya çıkmasında önemli bir faktör olmuştur.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

1

DENEME - 6

P:83

11 Kelime Sayısı 2510

Hedef Süreniz 860 sn (13,5 dk)

3. Empati, insanlığı değiştirecek bir duygudur. İnsanların bu duyguyu iyi öğrenmesi, kendilerinde geliştirmesi ve toplumda yaygınlaştırması gereklidir.

Empati sadece insanlara yönelik de kurulmamaktadır. Doğayla, tarihle ve canlı-cansız varlıklarla

dahi empati kurulabilmektedir. Kişi, empati kurarken nesneleri içinden kavrayıp yaşamaktadır.

Yani bireyin nesnelerde kavradığı ve yaşadığı şey,

nesnenin kendisi değil, nesneye bireyin yüklediği

kendi duygularıdır. Yıkık bir sütun karşısında duyulan eziklik, sütuna karşı değil, bireyin kendisine

ait bir duygudur. Yine ulu bir çınar ağacı karşısında

duyulan yücelik duygusu da bireye ait bir duygudur ama bu duyguyu birey kendisinde değil çınar

ağacında yaşar.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Açıklama yapılmıştır.

B) Örneklemeye başvurulmuştur.

C) Karşıt anlamlı sözcükler kullanılmıştır.

D) Karşılaştırmadan yararlanılmıştır.

E) Tarım cümlesi kullanılmıştır.

4. Yazar tarafından bir eserde gerçeğin dile getirilmiş

olması, okuyucuya bilgi verilmesi o eserin önemli olduğunu göstermemektedir. Fakat yazarın düş

dünyasında kurguladığı hayaller, fantastik dünya

önemlidir. Gerçeği yansıtan realist eserler toplumu, bireyi, dünyayı olduğu gibi yansıtabilir. Bunlar çeşitli kereler yazarlarca yazılmış, irdelenmiştir.

Ancak J. R. R. Tolkien, fantastik eseri olan “Hobbit”i yazmasaydı, bu kitabın bir eşi, benzeri yazılabilir miydi? Yazarın kurgusuna mekân olan hayalî

kıta, “Orta Dünya” yaratılabilir miydi? Hayalî bir dil,

tuhaf ırklar, kurgusal bir tarih oluşturulamayacaktı. Gerçeği birebir yansıtan bir resme bakmak çok

güzeldir. Bilinmeyen bir evrenin hiç karşılaşılmamış

varlıklarının resmine bakmaksa mucizevidir.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Romanların kurgusu ve içeriği, onların kalıcı olmasına neden olur.

B) Sanatsal eserlerde yer alan gerçeklik unsurları,

eserlerin değerini yansıtmaktadır.

C) Resim ve edebiyatta gerçekler düşle kaynaştırılınca eser ölümsüz olur.

D) Bazı sanatçıların eserleri kurgu yönüyle hayali

gerçek gibi sunmaktadır.

E) İnsanları eserlere hayran bırakan eserlerdeki

düş dünyasının büyüklüğüdür.

5. Bana neden bu kadar okuduğumu soruyorlar. Ben

de onlara ben fazla okumuyorum, siz az okuyorsunuz, diye cevap veriyorum her seferinde. Okumakta neden bu kadar tembel oluyorlar? Aklım

almıyor. İnsanoğlunun beynini geliştiren kaç tane

unsur var ki sanki? Bence bilmedikleri şu: Her öğrendiğim sözcükle düşünme alanımı, sınırlarımı

genişletiyorum. Yani her öğrendiğim sözcük bana

yeni bir akıl veriyor. Ne kadar sözcük bilirsem o

kadar fazla şey düşünebiliyorum. Aslında sözcük

dağarcığım, benim düşünce dağarcığım demek.

Sözcüklerin aklımdaki varlık sayısıyla zihnimdeki

düşüncelerin zenginliği arasında doğru orantı olduğunu yeni öğrendiklerimle keşfettim.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sözcük dağarcığını geliştirmenin gelişim açısından önemli olduğu

B) İnsanların okumaya genellikle çok fazla önem

vermediği

C) Yeni öğrenilen sözcüklerin düşünce dünyasına

katkıda bulunduğu

D) Her yeni öğrenilen sözcüğün insanı okumaya

teşvik ettiği

E) Okumanın insanın beynini geliştiren en önemli

olgu olduğu

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:84

11

6. Birçok şairin ve sanatçının eserlerinde, çocukluklarının bir tarafını oluşturan ağaçlar önemli yer

tutar. Halide Edip Adıvar da çocukluğunu geçirdiği İstanbul’daki evinin mor salkımlarını hiç unutmayacak ve yıllar sonra yazdığı hatıralarına “Mor

Salkımlı Ev” adını verecektir. Beşiktaş’taki bu evin

arka bahçeye bakan pencereleriyle çift merdivenlerin sahanlıklardaki pencereleri baştan başa mor

salkımlıdır. Bu aslında sanatçının o yıllardaki duygularının somut bir ifadesidir: “...ve akşam güneşinde mor çiçekler arasında camlar ateşten birer

levha gibi parlamaktadır” Necip Fazıl’ın “Bir Adam

Yaratmak” adlı oyunundaki temel figürlerden biri

de bir incir ağacıdır. Nazım Hikmet’in Gülhane

Parkı’ndaki ceviz ağacıysa bunların arasında en

meşhuru. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Aslında bu, sanatçıların özgür düşünceli olmasının, bütün ön yargılardan uzak durmasının bir

sonucudur

B) İçinde bulundukları dönem, sanatçıların eserlerinde çocukluklarına bir kaçışı zorunlu kılmıştır

C) Bazı sanatçılar anlattıklarına ek olarak çocukluklarından birer simge seçip eserlerinin yapısını güçlendirmiştir

D) Bu sanatçılar eserlerinde bir insan portresi

çizerken, onu her yönüyle irdeleyip tutkuları,

yanlışları ve doğrularıyla yansıtmıştır

E) Sanatçılar nesneleri birer sembol olarak kullanmış; onları soyut duygularının somut dışa vurumu hâline getirmiştir

7. ----. Başkalarının hayatlarında olanları, onların

gözlerinden yolculuk yaparak örnek alabileceğimiz

davranışları ya da kötü örnek olduğunu düşündüğümüz hareket tarzlarını keşfederiz. Seyahatnameler de bu tür gibi bizi kendine çeker. Kısa bir

sürede edinilen yoğun yaşanmışlıklarla beraber

yeni mekânları, insanları, zihniyetleri tanımamıza

vesile olurlar. Aslında dışarıdan bir gözle bakarsak

kendimize, kendi yaşadığımız hayatın da anbean

yazılmakta olan bir anı olduğunu görebiliriz. Ya da

bir diğer açıdan hayat yolculuğumuz, insanlığın

uzun anısında bazı sayılı duraklara uğranmış bir

seyahatnamedir. Bunları biz yazmasak da yazan

birileri vardır. Kâinatta kayıp yoktur elbet.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Yazılmış eserler birer tarih barındırdığı gibi daha

geniş anlamda kâinat da bir tarih barındırır

B) Kitaplar hayatın iyi ve kötü yanlarını gösterirken

bunları kendi yaşantımızmış gibi deneyimlettirir

C) Okuyucuyla bütünleşmesi gereken eser, aynı

ölçüde sanatın gerekliliklerini de yerine getirmelidir

D) Anı türünde bir eser okurken aslında bir nevi

kendi hayat yolculuğumuz için bir rehber ararız

E) Okuyucu kitlesini göz önünde bulundurmayan

seyahatnameler, gerçeklikten kopuk bir sanat

dünyasında gezinir

8. (I) Bir dilin canlılığına dair en büyük kanıt, söz varlığının çeşitli olay ve olgular sonucunda değişime uğramasıdır. (II) Söz varlığındaki değişim; var

olan sözcüğün çağrışım, benzetme, ekleme, birleştirme, değiştirme gibi yollarla farklı biçimlerde

yeniden oluşturulması ile gerçekleşir. (III) Bunun

neticesinde kültürel, ekonomik ve teknolojik gelişmelerle birlikte bir ürünün çeşitlenmesine yönelik

ilgili kavram ilk hâlinden ayrı bir görünüm kazanır.

(IV) Bu durum, toplum ve dil ilişkisinin en somut

hâli olarak tanımlanabilir. (V) Toplumun dili oluştururken ki davranışının bir özetidir bu.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Yani toplumun sosyokültürel oluşumunda yer alan simge ve sembollerle birlikte

değişir ve gelişir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3

DENEME - 6

P:85

11

9. Kütüphanelerin ve kitapçıların edebiyat raflarındaki enflasyonun boyutu düşünüldüğünde, Oğuz

Atay’ın romanlarının bu kalabalıkta nasıl ayrıt edildiği üzerinde durmak gerekir. Atay, Türkçeyi kullanma gücü ve romanlarındaki şiirselliğin yanı sıra

beklenmedik kurguların yazarıdır. Kurmacanın olanaklarını sürekli genişletme gayretinde olan yazar,

her romanı ile farklı bir kurgu tekniği yaratmaktadır.

Az sözle çok şey anlatma gayreti içerisinde olan

yazarın anlatımı, yoğun ve üretken bir imgesel dile

yaslanır. Bu durum anlaşılırlığını zorlaştırmakla birlikte romancının yalın ve kolay okunabilir bir dili

vardır. Onun için roman sanatı ya da sanatın kendisi aklın menzilinde yapılan bir şey değildir. Bilim

dalları için bilgi çok önemli ve gereklidir fakat sanat

için bilgi, netameli bir şeydi.

Aşağıdakilerden hangisi Oğuz Atay’ın bu parçada değinilen bir özelliği değildir?

A) Akıcılık B) Özgünlük

C) Özlülük D) Açıklık

E) Olağanüstülük

10. “Yok, öyle bir şey. Kötü kitaplar için de yazılabilir,

üstelik o yazılar iyi kitaplar için yazılan yazılardan

da fazla ilgi uyandırır. Çünkü iyi bir kitap için yazdığınız zaman sadece o kitabın yazarı memnun olur

(olursa), öteki yazarlar o yazı yazılmamış gibi davranırlar, yazınız kaynar gider. Oysaki kötü bir kitap

için yazdığınız zaman sadece o kitabın yazarı kızar

size, öteki yazarlar büyük bir keyifle överler yazınızı, yazınız yankılar uyandırır. Daha açık söyleyeyim: Ben yalnız kötü kitaplarla iyi kitaplar için eleştiri yazmayı severim, sıradan kitaplar ilgilendirmez

beni.” cevabı, aşağıdaki sorulardan hangisine

karşılık söylenmiş olabilir?

A) Bir kitap hakkında yazmak için o kitabın mutlaka iyi bir kitap olması mı gerekir?

B) Eleştiri dünyasında kitapları iyi veya kötü diye

bir sınıflama var mıdır?

C) Bir kitap hakkında yazarken vasat veya kötü

kitaplar için de yazar mısınız?

D) Sıradan kitaplarla kötü kitaplar üstüne eleştiri

yazmaktan hoşlanır mısınız?

E) Popüler kitaplar üstüne yazı yazmak daha kolay mıdır?

11. İnsanlar 1960’lı,1970’li yıllarda; köylerden, tarımdan koparak iş umuduyla gittikleri büyük şehirlerde, gecekondularda yaşama tutundu. Son yıllardaysa kentli insan, kentin gürültüsünden uzak,

doğayla iç içe bir şekilde tarımsal üretim yapmak

üzere tekrar kırsal yaşama dönüyor. Hobi bahçeleri adıyla en verimli tarım arazilerine hobikondular inşa ediyor. Büyük verimli araziler, bu şekilde

minik parçalara ayrılarak kişilerin özlemine kurban

ediliyor. Zamanında gecekondular ne kadar çarpık

bir kentleşme yarattıysa hobikondular da bugün o

kadar çarpık bir kırsal yapılaşma yaratıyor. Hızlıca

oluşan bu durum yetkililerin de gözünden kaçmıyor. Kısa sürede bu konuyla ilgili düzenleme yapılacağı duyuruldu.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) Gecekonduların, çarpık kentleşmeye yol açmasından

B) Hobi bahçelerinin verimli araziler üstünde çarpık yapılaşmasından

C) Yetkililerin hobi bahçelerinin önüne geçememesinden

D) Verimli tarım arazilerin yeteri kadar arttırılamamasından

E) Kentte yaşayan insanın kırsal yaşama dönmek

zorunda bırakılmasından

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:86

11

12. I. Bilim insanlarınca, mavi ışığın sağlığa olumsuz

etkileri ile ilgili birçok çalışma sürdürülmektedir.

II. Bilim insanları, uyumadan önce mavi ışığa

maruz kalan erkek farelerin şeker tüketimini

arttırdığını ve kan şekeri seviyelerinin yükseldiğini buldu.

III. Çalışmalara göre mavi ışığa maruz kalmanın

kansere, kalp hastalığına, daha kalitesiz ve az

uykuya neden olabileceği düşünülüyor.

IV. Mavi ışığın tetiklediği düşünülen bu hastalıklara günümüzde bir yenisi daha eklendi.

V. Sonuçlar tam olarak kesinlik kazanmasa da

bu konuda fareler üzerindeki çalışmalar bilim

insanlarınca sürüyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile IV B) II ile III

C) II ile V D) III ile V

E) IV ile V

13. I. Bu durum Anadolu’nun cumhuriyetten bugüne yoğun bir gelişim, değişim, dönüşüm süreçlerinden geçtiğini gösteriyor.

II. Günümüzdeki durum bunun tam tersi bir

manzara çizmektedir.

III. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizdeki insan

popülasyonun %80’i kırsal alanda, %20’si

kentsel alanda yaşamaktaydı.

IV. Tüm bunlar yaşanırken yerel yönetimlerin bu

değişime, dönüşüme hazırlıksız ve plansız yakalandıklarının altını çizmemiz gerekiyor.

V. Genel yaşam alanlarının %80’ini kentsel alan,

%20’sini ise kırsal alan oluşturuyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) V - II - III - I - IV B) V - II - III - IV - I

C) III - II - V - I - IV D) III - II - I - V - IV

E) III - I - V - II - IV

14. Ben, şairlerin kendi eserlerini okumalarından ayrı

bir haz duyarım. Metinle kişilik kafamda bütünleşir. Kimilerine göre, şairler kendi şiirlerini iyi okuyamazlar. Bu, niçin böyle söylenir tam olarak bilmiyorum ama bana kalırsa bunu söyleyenler her

türü birbirinden ayıran, kişilerin titizliğidir. Bir tiyatro sanatçısı, o şiirleri çok daha düzgün, Türkçenin

tonlamalarına çok daha uygun okuyabilir. Kişilikle

şiir arasındaki, üretenle üretilen arasındaki iletişim

beni ilgilendiriyor ve çok da etkiliyor doğrusu.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Şiir dinlemekten her zaman ayrı bir haz duyan

B) Tiyatro eğitimi almamış şairlerin kendi şiirlerini

okumasından hoşlanmayan

C) Şiiri oluşturan şairin şiirini kendi okumasından

etkilenen

D) Şiir okuyanın Türkçenin diksiyon kurallarına

uymasına önem veren

E) Şiir okuyanların dikkatli ve titiz olmasını önemseyen

15. Şiir okuyup devamındaysa şiire bir durakta veda

edenler vardır. Bu vedayla yaşadıkları terk edilmişlik duygusu onları yıpratmıştır. Herhangi bir şairde

kitabı kapamışlar, “Şimdiyi anlamıyoruz.” diye mızıkçılık yaparlar. Orta ikiden terk gibi şiiri, Yahya

Kemal’de veya Orhan Veli’de terk edenlere, “Hayatınızdaki şiir ölüyor, dikkat!” diye uyarıda bulunmak estetik bir zorunluluktur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Şimdiki şiirleri anlamayanlar estetik kaygıyla

yazılmış şiirleri okumamışlardır.

B) Şiire karşı ön yargılı olan kişiler bunu zamanında okudukları birkaç şiire bağlarlar.

C) Şiirleri anlayamayan kişi şiirle birkaç şiir dışında haşır neşir olmamıştır.

D) Şiir okumayı sürdürmeyenler karşılarına çıkacak şiirleri anlayamayacaklardır.

E) Şairler iyilik ekseninde ürün vermezlerse estetikten yoksun kalırlar.

5

DENEME - 6

P:87

11

16. Şiirler yazdığım için çok iyi bilirim; bana bir şiirin

kâğıda dökülmeden önce kafada belirişi, sinir bozucu, yakışıksız bir iş gibi görünmüştür. Bu yüzden daha ilk sözcüklerden başlayarak bu belirişleri

yazmaya bakarım. Şiir ancak yazılmaya başlandıktan sonra biçimini alır, saygıdeğer bir iş olur. Divan

şairinin şiir yazmadan şiir söylemesi bu açıdan yadırgatıcıdır. Tek başına düşünce, kendi başına bir

akıl, sıkıntı vericidir. Bu açıdan düşünülecek olursa

Roma İmparatoru Caesar’ın, sürekli düşündüğü

için Cassius’tan çekinmesini, korkmasını çirkin bir

görüntü karşısında duyulan sıkıntıya benzetebiliriz.

Medeniyet, düşüncenin araçlar vasıtasıyla biçimlenmesinden doğmuştur.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Bir şiir yazarken ilk olarak sözcükleri yazmaya

başlayıp şiiri oluşturmaktadır.

B) Şiiri tamamlama sürecini yakışıksız, sinir bozucu bir iş olarak görmektedir.

C) Şiir yazmaya başladıktan sonra şiirin bir biçim

aldığını söylemektedir.

D) Divan şairlerinin şiire başlamadan şiiri oluşturmalarını yadırgamaktadır.

E) Düşüncenin biçime dökülmemiş hâlinin insanı

huzursuz ettiğini düşünmektedir.

17. Goethe, “romantik”in “santimantal” olduğunu söyler. Buradaki “santimantal” sözcüğü, “yitik doğayı

arayan” anlamındadır. Nitekim, Schiller de doğa

üstüne yazdığı bir yazıda, “santimantal” sözcüğünü bu anlamda kullanır; kırlarda, bahçelerde

gezerken, göllere, derelere bakarken duyulan o

hüzünle karışık mutluluğu, doğadan uzaklaşmış

kişinin bir “doğa özlemi” içinde bulunması olarak

yorumlar. Çocukluğumuzu özlememiz, aramamız,

çocukluk anılarından ötürü hüzünlenmemiz de bu

duygunun başka bir görünüşüdür. Çünkü çocukluk

da bir bakıma doğa demektir. Biz doğadan sadece

toplumun gelişmesi ile değil, çocukluğumuzu arkada bırakmakla da uzaklaşırız.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Kişinin doğa ile olan ilişkisi çocukluğa duyulan

özlemle ilişkilendirilmiştir.

B) Goethe, romantiklerin kaybolmuş doğayı aradığını söylemektedir.

C) “Santimantal” sözcüğü iki farklı yazarca aynı

anlamda kullanılmıştır.

D) Romantikler çocukluklarındaki güzel anılarını

doğada aramaktadır.

E) Yitip giden çocukluk, doğadan uzaklaşmayı

ifade etmektedir.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:88

18. En büyük zevkimdir, film izlemek. Her çeşidini izlerim.

Bilim kurgudan polisiyeye, aksiyondan komediye, romantikten korku gerilime… Her milletin filmlerini de

merak ederim. Bir gün Güney Korelilerinkini, diğer gün

İspanyol, sonra Almanya hatta hiç bilmediğim ülkelerin filmlerini bile. Bu filmleri izlerken bana mutluluk

veren, insanların her yerde her durumda birbirleriyle

aynı tepkileri veriyor olmasıdır. Özellikle son yüzyılda

insanlar birbirini ötekileştiriyor. Kendinden olmayanı

farklı olarak düşünüyor. Oysa film seyrede seyrede insanları daha iyi tanır, daha da birbirine benzetir oldum.

Farklı tarzlardan farklı dünyalardan bile olsa.

Bu parçanın yazarına göre aşağıdakilerden hangisi

film izlemenin olumlu bir sonucudur?

A) Farklı tarzlarda filmlerle kendisini daha iyi tanıma

B) Farklı kentlerdeki insanların yaşayışlarını öğrenme

C) Film dünyasındaki değişiklikleri sıkı bir şekilde takip edebilme

D) İnsan doğasını öğrenerek insanları bir tutma

E) Ne tür filmlerin nerede daha iyi çekildiğini öğrenme

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi ya da ona kendi

doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara “Genetiği

Değiştirilmiş Organizmalar”, kısaca GDO adı verilir. Türkiye’de iç piyasada üretilen veya yurt dışından ithal edilen

işlenmiş ürünlerin önemli bir kısmının GDO içeriğine sahip olduğu ileri sürülmektedir. Özellikle mısır ve soyanın

büyük bir kısmı ABD ve Arjantin’den ithal edilmiş olup

neredeyse tamamının GDO içerikli olduğu sanılmaktadır.

Bitkilerde bu uygulama ürün kalitesini, zararlı organizmalara direnç gelişimini ve besinin dokusunu geliştirmek

amacıyla yapılmaktadır. Genetiği değiştirilmiş hayvanların da et verimlerinin artırılması, ineklerde süt üretiminin

artırılması veya laktoza duyarlı kişiler için laktozun sütten

çıkarılması gibi faydalar da sağlanabilir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine

değinilmemiştir?

A) Bitkilerin ürün kalitesini arttırma, zararlılarıyla mücadele gibi faydaları olduğuna

B) Canlının karakterinde bulunmayan birtakım özelliklerin canlıya GDO yoluyla kazandırıldığına

C) Ülkemize ABD ve Arjantin’den ithal edilen ürünlerin

neredeyse tamamının GDO’lu olduğuna

D) İthal edilen ya da ülkemizde üretilen işlenmiş ürünlerin büyük bölümünün GDO’lu olabileceğine

E) Hayvanların da genetiğinin değiştirlmesiyle hayvana

birden fazla nitelik kazandırabileceğine

7

DENEME - 6

P:89

12

20. Bu parçadan hareketle GDO ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) GDO uygulanmış besinler insanda istenmeyen

neticelere sebep olmaktadır.

B) Ürünlerin sağlığa yönelik faydalarını artırmak için

de GDO üretimi yapılmaktadır.

C) GDO’lu besinler besin kaynağı bulmada hayatı

kolaylaştırmaktadır.

D) Tüm canlılar üzerinde GDO teknolojisi uygulanabilmektedir.

E) Ülkemizdeki besinlerde GDO’nun olduğu sadece

iddia olarak öne sürülmektedir.

21. (I) Toplumlar, günümüzde sürekli bir gelişim ve

değişim içinde bulunduklarından gittikçe artan

ihtiyaçlarının tamamını kendi kaynaklarıyla karşılayamamaktadırlar. (II) Bu nedenle pek çok alanda

uluslararası iş birliğine ihtiyaç duymuşlardır. (III)

Uluslararası örgütler, birçok alanda devletlerin ortak çıkarlarla bir araya gelip bunu bir anlaşmaya

bağlamasıyla kurulmaktadır. (IV) Amaçları, yetkileri, karar alma süreçleri, faaliyetleri ve mali kaynakları kurucu devletler tarafından belirlenmektedir.

(V) Uluslararası örgütler, bu nedenle üye devletlerin vereceği kararlardan bağımsız hareket edememektedir. (VI) Anlaşma sınırları çerçevesinde alınan

kararlara göre hareket etmektedir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle

başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

22. (I) Okur beklentileri; yazarın yazmasını, üretmesini,

kurgulamasını hatta hayal gücünü zayıflatıp belli kalıplara sokmaktadır. (II) Yaratma gücünü okur

beklentisine göre yönlendirerek sanatını kalıplara döken sanatçının kaleminde tarafsız olmasını

beklemek ve bu şekilde bir davranış takındığını

söylemek imkânsızdır. (III) Zira o daha eline kalem

almadan aklında sınırları çizilmiş belli bir fotoğrafa

bakmaktadır. (IV) Kafasında kurduğu bu dünyanın

ne olduğu hakkında net, açık düşüncelere sahiptir. (V) Bir noktadan sonra yazar eline aldığı kalemi

okur beklentilerine göre tutmak durumundadır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

23. Geçen hafta yayınevinde yazar arkadaşlarla birlikte toplandık. Gelen arkadaşlardan biri sürekli

konuşuyor, kimseye fırsat vermiyordu. Kendi kendini bilmeyen başkasını nereden bilsin? dedim

içimden. Sanki bazı şeylerin üstünü kapatmak

için, aklına onları getirmemek için Goethe’den,

teknolojiden, ekonomiden aklına gelen her şeyden

konuşuyordu. Yakalayabildiklerim bunlardı. Sonra

aniden bana dönerek -içimden geçenleri duymuş

gibi- anlattıkları hakkında ne düşündüğümü sordu.

Ben de ona “Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır.” dedim ve ekledim, bilmediğim

konularda konuşmam! Derin bir sessizlik olmuştu.

Sanırım Goethe’nin bu sözündeki mesajı almıştı.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Örnekleme B) Sözde soru

C) Açıklama D) Tanımlama

E) Tanık gösterme

Kelime Sayısı 2410

Hedef Süreniz 760 sn (13 dk)

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:90

12

24. Sıralı biçimde yan yana dizilmiş, her açıdan birbirinin aynısı olan domino taşlarından birine yapılan

etkiyle diğer tüm taşların da birbiri üzerine devrilmesi, “domino etkisi” olarak bilinir. Domino etkisi insanlar için de geçerli olabilmektedir. Özellikle

birbirinin aynısı bireyler yetiştirmiş toplumlarda

görülebilmektedir. Bundan ötürü toplumu oluşturan bireylerin birbirinin aynısı olmaması gerekmektedir. Çünkü tek tip bireye sahip toplum, değişen

koşullardan tümüyle aynı şekilde etkilenecektir.

Bu sebeple eğitim kurumlarında bireysel farklılıklara, çevresel koşullara, kalıtsal özelliklere, ilgi ve

becerilere dikkat edilmelidir. Her insanın potansiyeli farklı olduğundan eğitim kurumlarında ortaya

çıkacak sonuç da farklı olmalıdır. Sonunda olumsuzluklar toplumun tamamına domino etkisi gibi

yayılmayacaktır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Birbirinin aynısı olan bireylerin toplumda domino etkisi yarattığı

B) Domino etkisinin toplumu oluşturan bireyler

için de geçerli olduğu

C) Bireysel farklılıkların eğitim kurumlarınca göz

önünde bulundurulması gerektiği

D) Olumsuzlukların bir toplumda domino etkisi

yaratarak yayıldığı

E) Tek tip bireye sahip olmayan toplumlarda yıkıcı

durumların yayılmadığı

25. Tevfik Fikret bazılarına göre büyük bir şair değildir.

Haşim’in, Yahya Kemal’in, Nazım’ın, daha sonraki

güçlü şairlerimizin yanında sıradan sözler yazmış,

dizelerini o kadar sağlam kuramamış, zengin hayaller, benzersiz düşünler getirememiştir. Ne bir

kuyumcudur, ne bir düş avcısı! İnsanın karanlık iç

evrenine inmemiştir. Ama edebiyat tarihimizde eşsiz bir kişidir o. Dürüstlük örneği, yurtseverlik örneği; toplum, insanoğlu için inanç örneği. Dizeleri

çağını yansıtır, bir ayna gibidir. Yalnız çağının değil,

bugünün de bir aynasıdır. Toplum bakar onun şiirlerine kendini bulur. Kördüğümlerini çözer.

Bu parçada Tevfik Fikret ile ilgili asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebiyat dünyamıza benzersiz kişiliğiyle örnek

olduğu

B) Şiirlerinde içinde yetiştiği toplumun olduğu gibi

yansıttığı

C) Şiirlerinin sanatsal yanının göz ardı edilerek

okunması gerektiği

D) Toplumu etkileyen olayların şiirlerindeki içeriği

belirlediği

E) Toplum kimliğinin inşasında şiirlerinin pay sahibi olduğu

9

DENEME - 6

P:91

12

26. Bir tarihçinin geçmişi anlatırken okuyucu tarafından kolay anlaşılsın diye olayları, kişileri, fikirleri,

duyguları basitleştirmesi; basitleştirmek için de

bunları belli şablonlara ve hele siyah-beyaz kategorilere tıkıştırması doğrusu ülkede iyi bir tarih bilinci sağlamaz. Tarih sonuçta insan hayatı üstüne

kurulur ve insanların hayatları da karmaşık ve hareketlidir. Bu bakımdan popüler tarihçiliğin bile bu

karmaşıklığı bir şekilde yansıtması gerekir. Yoksa

----. Kaba saba düşünen, başkalarına hele farklı

gördüklerine hakareti alışkanlık etmiş, ayrımcı insanların ortalığı tutmasına yardım eder.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) popüler tarihçiliğin insan karmaşasını tarihsel

bir şekilde yansıtmaması mümkün değildir

B) yazar tarafsızlığını bozup belirli bir okuyucu kitlesini hedeflediğini kabul etmiş olur

C) bu unsurları göz önünde bulundurmayan tarihçi, gerçeklikten kopuk hayali bir dünyada gezinir

D) ham hayaller ve ezberlerle yazılan tarih, onu

okuyanların hayata ve başka insanlara bakışını

da ona göre etkiler

E) insan durumlarının karmaşıklığını farklı gördüklerine indirgeyerek insanları kategorilere ayırır

27. Günümüz popüler kültüründe, deyim yerindeyse

“tarih modası” hızla yayılmaktadır. Bu moda, tarihî içeriğe sahip dizilerle zirveye ulaşmış bulunuyor. Popüler kültür endüstrisi; üretilen herhangi bir

yapımın piyasada çok tüketilmesi veya satılması

karşısında hızla bu yapımın taklitlerini üretir ve bu

taklitler de zaman ilerledikçe kendi içinde niteliksizleşir. Bunun sonucunda kitlelerin tarih bilgisi ve

algısı da bu niteliksiz yapımlardan etkilenerek oluşmaya başlar. Ayrıca tarih sadece kurgusal işlerde

kullanılmaz; modadan yeme içme alışkanlıklarına,

ekonomiden mekân düzenlemelerine kadar çok

çeşitli alanlarda yaygınlaşarak farklı sektörlerde de

tüketime sunulur. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Kurgusal işlerde kullanılan tarih, aslında gerçeğin başka hâlde kullanımıdır

B) Pazardaki tüketim metotları, ürünlerin içeriğinin kalitesine gölge düşürmektedir

C) Genel olarak bilim insanlarının popüler kültürle

ilişkilerindeki açmazlar ve ikilemler, en çok da

tarih alanında söz konusudur

D) Sosyal bilimlerin tabiatı gereği tarihsel gerçeklikler, farklı yorumlara ve hikâyelere imkân tanımaktadır

E) Toplumun popüler kültür vasıtasıyla öğrendiği

tarih, tarihî geçmişi yanlış yansıtabilmektedir

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:92

12

28. (I) Türk boylarında “kam”, “şaman”, “baksı” olarak

adlandırılan ve birçok özelliğe sahip olan sanatçılar, İslami Dönem’in başlamasıyla eski etkinliklerini

yitirirler. (II) Yeni dönemin gereklerine uygun olarak yerlerini zaman içerisinde ozanlığa bırakırlar.

(III) Zira İslamiyet’e geçen Türkler yeni bir yaşam

tarzını benimser. (IV) Yeni yurt edinmeleri, dini yayma girişimleri, yerleşik yaşama geçme uğraşısı gibi

birçok etken hâliyle halk edebiyatını, saz şiirini ve

temsilcilerini de etkiler. (V) Böylece özellikle Türklerin Anadolu ve Balkanlar’ı yurt edinip yerleştiği

döneme kadarki tarihî süreç içinde farklı adlarla

anılagelen âşıklar, artık yeni bir kimliğe bürünen

âşıklık şiiri temsilcileri olarak varlıklarını sürdürür.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Sonraki dönemlerde ise ‘saz şairi’,

‘âşık’ ve ‘halk şairi’ adlarıyla tanınırlar.” cümlesi

getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Sanatçı romanlarını belli bir olay etrafında değil,

ruh tahlillerini içeren küçük ve karmaşık vakalar

üzerine kurdu. Olay unsuruna fazla önem vermeyen yazar, romanlarında çoğunlukla tip ve karakterlerin üzerinde durdu. Romanı bir üslup işlemesi

olarak gören sanatçı; mecazlı, uzun ve süslü cümlelerden kurulu bir yazı dilini tercih etti. Konuşma

dilini benimsemedi, romanlarında karşılıklı konuşma bölümlerine çok az yer verdi. Halk ağzından

kelimelere, yerel söyleyişlere hiç yer vermedi. Roman, hatıra ve biyografilerinde nesir cümlesinden

ziyade şiir üslubuna yakın bir dili tercih etti. Kullandığı kelime ve cümleler üzerinde kılı kırk yardı. Eski

kelimelerin korunması gerektiğini düşündü. Yalnız

şiirde değil, nesirde de okuyucuyu ruhundan yakalayıp gözlerinin önünde sanatçının anlatmak

istediği âlemi birdenbire canlandırıveren tılsımlı

kelimeler buldu ve böylece kendi ruhuyla okuyucu

arasına köprü çekti.

Aşağıdakilerden hangisi yazarın romanlarının

bu parçada değinilen bir özelliğidir?

A) Yalınlık B) Kalıcılık

C) Doğallık D) Titizlik

E) Çağdaşlık

30. Her sözcük bir yolculuğu müjdeler. Şairler sözcüklere bunun için bel bağlamış gibidir. Ama bu yolculuğu sonuna değin şair bilemez. Son bile bir açıklık

değildir kimi zaman. Nasıl nesneler göründüklerinden çok anımsadıklarımızla yaşarlarsa, varsa sözcükler de yüklendikleri anlamlar, çağrışımlar çıktıkları yolculuk boyunca türlü kılıklara girer, çıkar.

Dahası bir süre sonra şairin egemenliğinden çıkıp

kendi başlarına yolculuklarını sürdürdükleri de olur.

Bu durumda, şairin işi de artık onlara uymaktan

başka bir şey değildir. Şiir çünkü kendi macerasını

kendi sürdürmelidir.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Şiirlerdeki sözcük egemenliğinin altında yatan

sebep nedir?

B) Sizce şiirlerdeki anlamlar okuyucunun hayal

dünyasından nasıl etkileniyor?

C) Şiirlerde soyut konuların yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

D) Türk edebiyatı içinde şiirin durumunu nasıl görüyorsunuz?

E) Şiirin oluşum sürecinde sözcüklerin üstlendiği

rol sizce nedir?

11

DENEME - 6

P:93

12

31. Bir hastalığın nedenini ortaya çıkarmada, hastalığın

salgına dönüşmesini engellemede, salgını kontrol

altına almada epidemiyoloji çok önemli rol oynar.

Epidemiyoloji; coronavirüs gibi salgın hastalıkların,

kalp hastalıklarının, tansiyonun, şekerin nedenlerini anlamamıza ve bunları önlemek için yöntemler

geliştirmemize yardımcı olmuştur. Epidemiyolojik

çalışmalar, aynı zamanda salgınların yayılmasına

neden olan sosyal ve ekonomik etmenlerin rolünü de aydınlığa çıkarmıştır. Bir hastalığın dağılımı,

bulaşmanın derecesi, biçimi, engelleme yolları konusunda bilgi sahibi olunmasında epidemiyoloji,

salgınların haritasını çıkararak ve kontrol önlemlerini değerlendirerek hastalığı önlemede en önemli

rolü oynamıştır.

Bu parçaya göre epidemiyoloji adlı bilim dalı,

hastalıklarla ilgili olarak;

I. kişiden kişiye neden farklılıklar gösterdiği,

II. hangi bölgelerde ortaya çıktığı,

III. nasıl tedavi edildiği

sorularından hangilerine yanıt aramaktadır?

A) Yalnız I B) Yalnız II

C) I ve II D) II ve III

E) I, II ve III

32. I. Ne var ki aşılar bu çok açık gerçeklere rağmen

tüm insanlar tarafından kabul edilip benimsenmiyor.

II. Aşı, hem toplum sağlığını ilgilendiren hem de

doğrudan hayat kurtaran bir koruyucu sağlık

yöntemi.

III. Bu sorun, Dünya Sağlık Örgütünce 2019’un

en önemli küresel sağlık sorunları arasında

gösterildi.

IV. Özellikle son yıllarda aşı karşıtı eğilimlerin artmasıyla, gelişmiş ülkeler de dâhil tüm dünyada aşılanma oranlarında azalmalar ve buna

bağlı salgınlar görülmeye başlandı.

V. Aşı karşıtı eylemler geçmişten beri tüm dönemlerde var olsa da günümüzde sesini çok

daha geniş kitlelere duyurup kendine çok fazla

taraftar bulabiliyor.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan dördüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

33. I. İnsanlar, bazı durumlarda karşısındaki insanlara tamamen gerçekleri söylemezler.

II. Gerçekleri söylediklerinde, nezaketsiz ve incitici olarak değerlendirilebileceklerini düşünürler.

III. Tadı kötü olan bir yemek için “Tarifini verir misin?”, karşımızdakinin kıyafetini beğenmediğimizde “Üstündeki güzelmiş, nereden aldın?”

demek bunlara örnek.

IV. Bu kaygı yüzünden genellikle günlük hayatta,

“beyaz yalan” adı verilen yalanlara başvururlar.

V. Rol yapma ya da beyaz yalan, adı ne olursa

olsun aslında bunlar sosyal yaşamda işlerin

yolunda gitmesi için söylenmektedir.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile IV B) II ile III

C) II ile V D) III ile IV

E) IV ile V

34. İster gerçek ister düşsel anlamda, her yazara yakıştırdığım, her yazarın çağrıştırdığı bir şehir, bir

diyar vardır. Oktay Akbal da İstanbul’un yazarıdır,

İstanbullu yazardır. Onunla birlikte semtleri tararsınız, İstanbul’un değişik yerlerinde yaşayan insanların bütün hâllerini, onun eserlerinde bulursunuz.

“İstanbul yazarı”, bu nitelemeyi başka yazarlar için

de yapabiliriz. Diğerlerinden onu ayıran özellik nedir? Kimi eski İstanbul’u dile getirir, kendi anılarından yola çıkarak anlatır kimi nostalji şemsiyesinin

altında yazar. Oktay Akbal ise bize yaşayan, yaşadığımız İstanbul’u sevdirir.

Bu parçadan hareketle Oktay Akbal’ın eserleri

ile ilgili aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İstanbul’un eski zamanlarını, nostaljik bir üslupla betimleyerek anlatır.

B) İstanbul’un hiç bilinmeyen yerlerini, semtlerini

anılarıyla birlikte hikâyeleştirir.

C) İstanbul’da yaşam mücadelesi içinde bulunanları farklı hâlleriyle konu edinir.

D) İstanbul’un binbir türlü hâlini, keşmekeşliğini

yansıtmaya çalışır.

E) İstanbul’un farklı semtlerinden insan manzaralarını hoşa gidecek şekilde anlatır.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:94

12

35. Sanatçının bu eseri insan psikolojisini en iyi verenler arasındadır. Gerçek bir şaheser. Böyle bir yargıyı da hiçbir eleştirmenimiz veremez. Buna cesaret

edemez. Benim yurt dışında çıkan kitaplarım için

yabancı basında çıkan yargıları bizde kimsenin verebildiğini görmedim. Nedense yazarı yüceltmekten, onu motive etmekten çekinirler. Yazsa bile

çevresi onun abarttığını düşünür. Arkasından kötü

konuşurlar. Eleştirmen bunlarla esere eğilir. Bir

eserim için Fransız Nouvelles Litteraires dergisi,

“Büyük bir yazarın olgunluk çağının şaheseri” diye

yazdı. Hangi eleştirmenimiz bu yazıyı yazabilir?

Hakkımda yazılmış binlerce yazı var. Sadece bir

tanesi aleyhimde. Saturday Rewiev’de çıktı o da.

Şimdi bu sanatçının bu son romanı da benim için

psikoloji üstüne yazılmış en iyi eserlerden biri. Ben

hiç korkmadan o yüzden bu yargıya varabiliyorum.

Aksini iddia eden varsa çıksın yazsın.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Eleştirmenlerimiz, eserlere detaycı ve seçici

yaklaşarak eserleri zor beğenmektedir.

B) Yabancı eleştirmenler, eserlere sanatçıyı yüreklendiren bir biçimde yaklaşmaktadır.

C) Eleştirmenlerimiz inceledikleri eserleri birtakım

kaygılarla değerlendirmektedir.

D) Yabancılar, bir eserleri eleştirirken esere bizden

daha objektif yaklaşabilmektedir.

E) Eleştirmenlerin birbirinden farklı bakış açıları

eserlerin gerçek değerini gölgelemektedir.

36. Müziksever bir kişi, bir parça dinlerken bestecinin

adını o an söyleyemese de o parçanın hangi çağda bestelendiğini en azından söyleyebilmektedir.

Sanatçıları takım takım içine alan birtakım sanat

çağları vardır. O çağın özellikleri o çağın bütün

sanatçılarına az ya da çok sinmektedir. Sanatçının sanatsal kişiliği bu çağın estetiği tarafından

yontulmaktadır. Sanatçının içinde yaşadığı çağın

niteliklerini, özelliklerini bilmek de onun içindeki bir

sanatçının sanattaki yerini belirlemeyi kolaylaştırmaktadır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Sanatçının içinde bulunduğu çağ, sanatçılara

belli özellikler verir.

B) Müzisyen dinlediği bir parçanın bestecisini bilemese de hangi çağda bestelendiğini bilir.

C) Sanatçının sahip olduğu sanat kişiliği içinde

bulunduğu sanat çağınca şekillenir.

D) Sanatçının içinde bulunduğu sanat çağının

özellikleri onun sanattaki yerini belirleyebilir.

E) İçinde bulunulan sanat çağının nitelikleri içindeki sanatçıları mutlaka etkisinde bırakır.

37. Eserlerinde kişiliğini anlatmaya kalkmayan bir sanatçının yaratıcılıktan yana bir korkusu olamaz.

Çünkü o sanatçı için kişilik, içinde gizli olan, ortaya

çıkarılması gereken bir şey değildir. Bundan ötürü de bu gibi gerçek sanatçılar kendi duygularını,

tutkularını gemlemeyi bilirler daha doğrusu onları

yokmuş gibi varsayabilirler. Çünkü gerçek sanatçılar başarıya bu anlayışla ulaşacaklarına inanırlar.

Bu sanatçıların soyluluğu, hiçbir zaman sanatlarının soyluluğunu getirmez. Sanatları zaten üstün

bir sanatsa bu üstünlük, kendi üstünlüklerinden

doğmamıştır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Gerçek sanatçılar kendilerini eserlerinde gizleyerek başarıya ulaşacaklarına inanırlar.

B) Gizli olanı ortaya koymaya çalışan sanatçı, yaratıcılığını ön planda tutar.

C) Eserlerinde kendisini yansıtan sanatçılar gerçek sanatçı olamaz.

D) Sanatçının kişiliğini eserine yansıtması yaratıcılığını etkiler.

E) Gerçek sanatçılar kendi üstünlüklerini sanatlarına aktarmaz.

13

DENEME - 6

P:95

12

38. XII. yy’dan itibaren görülmeye başlanan iskorbüte;

en çok kıtlık içinde yaşayan yoksul halklarda, seferdeki ordularda, kuşatılmış şehirlerde, gemi tayfalarında rastlanmaktaydı. Uzun süreler boyunca

iskorbütün kötü beslenmenin, yorgunluğun, nemli

soğuğun, tuzlu veya pis su kullanılmasının sonucu olduğu sanıldı. Daha sonraları ise bu hastalığın

nedeninin tuzlama yoluyla saklanan yiyeceklerle

beslenmeye, yeterince taze besin alınmamasına

bağlandı. Bundan ötürü gemilerde taze limon suyu

kullanılması âdet olmuştur. İskorbütün sebebi gerçekte besinseldir. İskorbüte yol açabilecek olan

besinlere portakal suyu gibi C vitamini bakımından

zengin maddelerden katılması hastalığı önlemede

yeterlidir. Yemeklere limon suyu eklemenin nedeni

de bu durumdur.

Bu parçadaki hastalık ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Hangi durumun bu hastalığa neden olduğuna

B) Daha çok hangi alanlarda hastalığın bulaştığına

C) Uzun süre boyunca nedeninin farklı anlaşıldığına

D) Hastalık yapıcı yemeklere limon sıkmakla engellendiğine

E) Yemeklere limon sıkma geleneğinin doğuşuna

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Şair, ne kadar da “Bireyselim.” dese de o kadar

basit değildir o iş. Şair esasen bireysel ve toplumsal dertlerin azabını çeken adamdır. Bireysel,

kişisel dertlerin de toplumsal unsurlardan yoksun

olduğu iddia edilemez. Toplumdan yalıtılmış bir

şairin anlattıkları anlaşılmaz. Bir gözlemci olarak

bir toplum tablosu çizen bir şair bunu eğlenmek,

zevklenmek için yapmıyor herhâlde. Ama bu tablonun içinde politika yokmuş, ideoloji yokmuş, aktif realizm yokmuş. Eh ne denir: Herkesin yolu ayrı,

her yiğidin bir yoğurt yiyişi var.

Bu parçadaki düşüncelere sahip bir şairin aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenir?

A) Şair, toplumsal olabilmenin kaygısından çok

toplum dertlerini duyurma kaygısı yaşamalıdır.

B) Kendini iyi ifade edebilen bir şair, kendisini evrensele götürecek duyguların peşinden ayrılmamalıdır.

C) Bireyselden yola çıkarak toplumu gözleyen şair

kendi sıkıntılarını toplum ekseninde yansıtmalıdır.

D) Kendisi gibi düşünmeyen başka şairlerin yazdıklarından da şair zaman zaman esinlenmelidir.

E) Toplumu gözleyerek toplumun geleceği noktayı tahmin edebilen şair, bunu topluma yansıtmalıdır.

40. Bu parçada altı çizili sözle anlatılmak istenen

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her şairin toplumu şiirine yansıtma şekli birbirinden farklıdır.

B) Şairlerin toplumdan yalıtılmışlıkları birbirinden

mutlaka ayrıdır.

C) Bir şairin içerik ve biçim olarak benzerlik yaşadığı şairler vardır.

D) Her şair toplumu şiirinde yansıtmak zorunda

değildir.

E) Şair aynı konuyu farklı zamanlarda benzer şekilde tekrar işleyebilmektedir.

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:96

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

A C D D B D C C C B A D B D E C E C C C

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

A C B C B C E D D B E D A E D B C C E B

Deneme - 6

Cevap Anahtarı

P:97

7

P:98

13

1. (I) Son romanıma başlarken kafamda iki şey: birincisi adı, ikincisi “Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından bağımsızdır.” Gestalt psikoloji

teorisi. (II) Aklımda, hem teori içeren bu cümleyle kitap adı hem de bir eser ortaya koyma isteği,

tutkusu da vardı. (III) Yazma tutkusunun ne kadar

muazzam bir kuvveti olduğunu sadece bunu içinde taşıyanların bilebileceğini düşünüyorum. (IV)

Maalesef her romanımda yaşadığım gibi nereden

başlayacağımı, nasıl bir düzenle yazacağımı bilmiyordum. (V) Elimde herhangi bir yol haritam, giriş,

gelişme ve sonuç bölümüm yoktu. (VI) Bunları her

zamanki gibi roman bir yerlere taşıyacak, belli bir

noktada sonlandırıp romanımı roman yazacaktı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) En kısa tanımıyla mimarlık, belirli ölçü ve kurallara göre yapılar yapma sanatıdır. (II) Mimarlık sanatında taş, çelik, kum gibi yapı malzemeleri çeşitli

yöntemlerle estetik bir şekilde bir araya getirilip sunulur. (II) Barınma ve mekân ihtiyacından doğan bu

sanat, Yunancada “architecture” diye adlandırılır.

(III) Mimarlığı ifade eden bu isimlendirme Yunancada “şefi, yapımcısı” ve “marangoz” kelimelerinden türetilerek bir araya getirilmiştir. (IV) Mimarlığın

ifade biçimi olan üsluplar sanatçılar tarafından belirlenmiştir. (V) Her sanat dalında olduğu gibi bu sanat dalında da öncelikle yerel özellikler kullanılarak

yerli mimarlık üslubu doğmuştur. (VI) Bu üslupta

yerel bölgelerin iklimiyle şekillenen mimari yapının

ortaya konması yanında zamanla barok ve rokoko

adında yeni üsluplar da doğmuştur.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Yazmaya başlamak için herhangi bir saati beklemem. Her an her yerde yazmaya başlayabilirim.

Hiç mi hiç fark etmez. Diyebilirim ki yazmada bana

ilhamın gelmesini beklemem. Beni yazmak götürür

istediği yere. Bir başladım mı arkası da gelir çoğunlukla. Beklemiş olsam onu oracıkta, eminim

saatler, günler hatta aylarca beni bekletir. Jack

London’ın “İlhamı bekleyemezsin. Onu sopayla

kovalaman gerekir.” sözünü hep aklımda tutarım.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Farklı düşünceleri ardı ardına verme

B) Aşamalılık bildiren sözcükler kullanma

C) Kavrama, insana özgü nitelikler yükleme

D) Örneklemelerden yararlanma

E) Alıntıyla düşünceyi pekiştirme

4. İnsan davranışları sonuçlarına göre şekillenir. Yani

bir şeyi yapar ve sonucuna bakarsınız, eğer sonuç

sizin için olumlu ise, istediğiniz bir şeyse, aynı davranışı tekrarlama olasılığınız artar; sonuç olumsuz,

kaçınmak isteyeceğiniz bir şey ise aynı davranışı

tekrarlama sıklığı düşer. Kısaca bu, “öğrenme”dir.

Ancak olumsuz sonuçlarına rağmen yanlış davranışlarını sürdüren insanları da görmüşsünüzdür.

Bir davranış yeterince tekrarlandıktan sonra çok

iyi öğrenilmiş ve kişiliğimizi şekillendiren davranış

kalıplarımız arasına girmiştir. Yetişkinlerin davranışlarındaki değişim bu nedenle oldukça güçtür.

Şanslıyız ki aynı sebepten, kişilikleri gelişmekte

olan çocuklar henüz yolun başında olduklarından

değişime daha açıktır.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çocuklar kişiliklerini çevrelerinin kendilerine

karşı tutumlarıyla belli oranda değiştirmektedir.

B) Çocuklukta edinilen davranışların kalıcı olmasında olumsuzlukların kişiliklerine etkisi büyüktür.

C) İnsan davranışları bu davranışların sonuçlarına

göre şekillenmekte ancak bu şekillenme davranışın sıklığından etkilenmektedir.

D) Çocukların yaptıkları hatalar onların kişilikleri

için oluşturdukları davranış kalıplarıdır.

E) Çocukların davranış kalıpları yetişkinlere göre

daha az olduğundan kişilikleri daha kolay değişebilmektedir.

1

DENEME - 7

P:99

13

5. Elektrikli otomobillerin fosil yakıtlı otomobillerle

mücadelesi otomobillerin ilk icadının olduğu dönemlere dayanıyor. 1900 yılında ABD’de satılan

otomobillerden 1575’i elektrikli, 936’sı fosil yakıtlıydı. 17 yıl sonraysa bu tablo tamamen değişmişti.

Trafikteki 3,5 milyon fosil yakıtlı otomobile karşılık sadece 50 bin elektrikli otomobil trafikteydi.

1900’lerde elektrikli otomobillerin hem güçlü hem

de frenlemesinin iyi olması günlük ihtiyacı en iyi şekilde karşılıyordu. Elektrikli otomobillerin 60 km’lik

menzili şehir içinde yeterliyken fosil yakıtlı otomobillerin menzili şehirlerarası yolculuklara yeterli geliyordu. Elektrikli araçların aküleri hem pahalı hem

de uzun süre enerji sağlayamıyordu. Ayrıca elektrik

motorları araçta fazla yer kaplıyordu. Tüm bunlar

neticesinde elektrikli otomobiller neredeyse yüzyıl

boyunca gündeme gelmedi.

Bu parçada elektrikli otomobillerle ilgili olarak

vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hak ettiği noktalara ancak yüzyıl sonunda gelebildiği

B) Birçok sorunu barındıran sorunlu araçlar olduğu

C) Menzilleri nedeniyle zaman içerisinde gözden

düştüğü

D) Fosil yakıtlılar karşısında dezavantajlarından

zamanla yok olduğu

E) Maliyetinin fosil yakıtlılara göre oldukça fazla

olduğu

6. Tanzimat aydını, hem gerçek hayatta hem de edebî eserlerde özellikle devlet dairelerinde hep bir tatil hâlindedir. Bu hâl insana “Yahu bu şanslı kesim,

hiç mi çalışmaz?” dedirtir. Tanzimat romanlarının

devlette bir köşe kapmış olan mirasyedi kişilerinden bazıları, iş günlerinde kaçamak tatil yapar.

Çamlıca’da kaçamak geziler yapacak zamanlarını

da bazen çalışma zamanlarından çalarlar. Taaşşukı Talat ve Fitnat’ın “Talat”ından, İntibah’ın “Ali

Bey”inden, Mithat Efendi’nin “Felâtun”una, Ekrem’in “Bihruz”una dek mirasyediler için devlet

daireleri de bir tatil yeridir. Onları hiç çalışırken görmeyip iş saatlerinde gezip eğlenirken okuruz. Bu

durum ----. Nitekim o yıllarda İstanbul’da, Amerikan Daily Star gazetesinin savaş muhabiri olan

Hemingway, tatillerin çokluğunu hatta herkesin

sürekli tatil hâlinde olduğunu hayretle gözleyecek

ve notlarında yazacaktır.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Tanzimat aydınının gerçek yüzünü göstermektedir

B) aslında gerçek hayatta da aynı bu şekildedir

C) yurt dışından gelenleri de oldukça etkilemektedir

D) yazarlarca kasıtlı olarak bu şekilde gösterilmiştir

E) Batılılaşmanın sosyal hayata bir etkisi olarak

düşünülebilir

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:100

13

7. Yer ile mekân arasında bir ayrım vardır. Yer için bir

düzen ve durağanlık söz konusuyken mekân, değişimin ve hareketliliğin kesişme noktasıdır. Mekân,

yer gibi tek yönlü ve durağan değildir. İnsana ilişkin her şeyin mekânlarda gerçekleşmesi, mekânı insan hayatının merkezine taşır. İnsan hayatını

biçimlendiren, dönüştüren ve değiştiren mekân,

insanın ve merkezinde insanın bulunduğu olguların açıklanmasına imkân tanır. İnsan ile mekânın

ilişkisi ve etkileşimi tek yönlü değildir. Birbirleriyle

karşılıklı bir ilişki ve etkileşim kurarlar. Nasıl ki insan

yaşadığı mekânları inşa ediyor ve şekillendirip etkiliyorsa belli bir işleve, ruha sahip olan mekânlar

da bir kimlik kazanarak insanları etkileyip dönüştürebilme gücüne sahiptir. Bu anlamda ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) insanların yaşadığı yerler gibi mekânlar da insanlar üzerinde etkilidir

B) mekânın tek yönlü boyutu, insanı etkileyip onu

değiştirebilme gücünü oluşturur

C) mekânlar, sahip oldukları birikimlerle bireye

doğrudan veya dolaylı sürekli müdahale eder

D) mekânın insan hayatının merkezinde oluşu insana bir kimlik kazandırmaktadır

E) insana ait olgular açıklanırken yer-insan ilişkisi

göz önünde bulundurulmalıdır

8. (I) 20. yüzyıl başları, Türk edebiyatının Azerbaycan

edebiyatıyla en çok ilişkide olduğu ve etkisinin

en çok gözlemlendiği dönemdir. (II) Bundan önceki dönemlerde bu etkileşim biraz da olsa varlık

göstermiştir. (III) 20. yüzyıl başlarında bu varlık en

üst seviyeye çıkmıştır. (IV) Özellikle 1900 ve 1920

yılları arasındaki zengin ve özgür dönem, Sovyetlerin 1920 yılının Mart ayında Azerbaycan’ı işgali

ile Azerbaycan’ın bu özgür kimliği sona ermiştir.

(V) İşte bu yirmi yıllık dönem, Azerbaycan ve Türk

edebiyatının birbiriyle en yakın ilişkide olduğu süreç olarak karşımıza çıkarılmıştır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bu dönemde Azerbaycan, birçok

yönden bir millî uyanış dönemi içerisinde olmuş;

edebiyat, sanat gibi alanlarda önemli gelişmeler

kaydetmiştir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Bir roman yazarı ile ilgili aşağıdaki açıklamalardan hangisi, ayraç içindeki özellikle uyuşmamaktadır?

A) Eserleri zamana direnip yalnızca yaşadığı devirde değil günümüzde de adından söz ettirmiştir. (kalıcılık)

B) Seçtiği konuları sıradan olmayan, az sözle çok

şey anlatıp her okunuşta yeni anlamlar bulunabilen bir anlatımla oluşturmuştur. (yoğunluk)

C) Cümleleri süssüz, sanatsız, şatafatsız, gösterişsiz, anlattıklarını dolambaçlı yollara başvurmadan direkt anlatmıştır. (yalınlık)

D) Yaşadığı dönemin gerisinde kalmamış, içinde

bulunduğu dönemin tüm zenginliğini ayrıntılarla aktarmıştır. (etkileyicilik)

E) Okuyucunun ilgisini canlı tutmayı başarabilmiş, okuyucuyu esere bağlamayı başarmıştır.

(sürükleyicilik)

10. “Bu sorunun her soruluşunda önce kendi kendime,

sonra da yazdıklarıma bakıp ‘Bu nasıl bir şeydir?’

diye onu aradım, durdum. Her seferinde de elim

boş döndü. Bugüne değin yazdıklarıma baktığımda çoğunlukla tek bir yol izlemediğim kanısına varmışımdır. Ama daha derinden baktığımda bundan

bile kuşkulandım. Benim dünyaya bakışım düz değil elbet. Bütün kıyı köşeleriyle algılamak isterim

onu. Böylece önüme çıkan her şeye bakarım. Onu

deşmedikçe, altını üstüne getirmedikçe de bırakmam.” cevabı, aşağıdaki sorulardan hangisine

karşılık söylenmiş olabilir?

A) Yazarlıkta kendi çizginizin dışına çıkamadığınız

oldu mu hiç?

B) Gözlem gücü sizin yazarlık maceranızda ne kadar önemli?

C) Size göre yazarlıkta başarılı olmanın bir formülü var mı?

D) Hangi tür yazıları yazmanın daha zorlayıcı olduğunu düşünüyorsunuz?

E) Yazılarınızda bir yazma stili geliştirdiğinizi düşünüyor musunuz?

3

DENEME - 7

P:101

13

11. Türkçede son günlerde yaygın olarak kullanılan

yabancı kökenli sözlerden biri de “inovasyon”dur.

90’lı yıllarda teknik bir terim olarak Türkçede kullanılmaya başlanan inovasyon, son yıllarda ekonomiden spora, sağlıktan bilişime pek çok alanda

kullanılır oldu. Günlük dilde de yaygınlaşan bu sözle ilgili yazılanlara, söylenenlere bakarsak Türkçede bu sözün tek bir sözle karşılanamadığı, tam karşılığının olmadığı gibi düşüncelerin dile getirildiğini

görürüz. Bu düşünceleri dile getirenler teknoloji,

elektrik, televizyon gibi sözleri örnek göstererek

inovasyonun da uluslararası bir söz olarak kabul

edilip olduğu gibi kullanılması gerektiğini söylerler.

Ancak TDK bunlar gibi düşünmeyip Türkçedeki

“yenileşme” sözünün bu söz yerine kullanılmasını

uygun gördü.

Bu parçanın yazılış amacı aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnovasyon sözünün kapsamını açıklama

B) İnovasyon sözünün kullanımı ile ilgili tartışmaları aktarma

C) İnovasyon sözünün nerelerde nasıl kullanıldığını saptama

D) İnovasyon sözünün dilimize uygunluğunu hakkında görüş belirtme

E) İnovasyon ile diğer yabancı sözleri birbiriyle kıyaslama

12. I. Ortaköy sahilinde dans edercesine birbirleriyle

yarışan yunuslar, bu zor günlerde İstanbullular

için neşe kaynağı oldu.

II. Özellikle Boğaz’ın kuzey ve güney ağızları, onların doğal beslenme alanlarıdır.

III. İlkbahar, balık göçüyle birlikte yunusların İstanbul Boğazı’nda en fazla görüldüğü mevsim.

IV. Buralardaki yoğun deniz trafiği uzun zamandır

yunusların ortaya çıkmasını engelliyordu.

V. Koronavirüs salgını dolayısıyla azalan deniz

trafiği, yunusların normalden daha fazla görülmesine neden oldu.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) III - II - IV - V - I B) V - II - I - III - IV

C) I - IV - V - II - III D) III - II - I - IV - V

E) V - II - IV - I - III

13. I. Manolya, çiçekli ağaç türünü kapsayan Manolyagiller ailesinin üyelerine verilen Fransızca

bir isim.

II. Sadece keşfedildiği Fransa’da değil, dünyanın

pek çok yerinde sarayların bahçelerini, köşklerini, botanik bahçelerini, kent parklarını, cadde ve yol kenarlarını süslüyor.

III. Onu keşfeden Fransız botanikçi Charles Plumier, manolyaya Magnol’un ismini veren kişi.

IV. Bu ağaca bu isim Fransız botanikçi Pierre

Magnol’un anısını yaşatmak için verilmiş.

V. Zaman içerisinde anıları süsleyen, kent peyzajının vazgeçilmezi olan bir ağaç oldu.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile V B) II ile III

C) II ile IV D) III ile IV

E) IV ile V

14. “Anlamlı söz” diye aklın ilkeleriyle (nedensellik ilkesi gibi, tıpkılık ilkesi gibi) çelişmeyen söze denir.

Başka türlü söylemek gerekirse anlamlı söz gerçekle çelişmeyen sözdür. Çünkü aklın ilkeleriyle

doğayı yöneten yasalar, belki aklımız doğanın bir

ürünü olduğu için, uyum hâlindedir. Bu bakımdan

anlamlı söz olağanı dile getirir. Oysa şiirin olağanla

bağlı kalması istenemez. Çünkü bir de olağanüstü var. Aklın ilkelerini hiçe sayan bilinçaltı var. Bu

bakımdan olağanla bağlı kalmasını isteyemeyeceğimiz şiir, ister istemez anlamla da bağlı kalamaz.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Şiir, anlamlı sözden çok, aklın ilkelerine uymalıdır.

B) Aklın ilkeleriyle uyumlu hâlde olan doğa, şiirde

karşılık bulmalıdır.

C) Şiirin olağanüstülükle olan bağı anlamla olan

bağını yok eder.

D) Aklın ilkelerini yadsıyan bilinç doğayı şiirde olduğu gibi anlatamaz.

E) Şiirin içeriği ile aklın ilkeleri birbiriyle örtüşmelidir.

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:102

13

15. Şiirlerin hemen açılmayan kapalı bir dünyasının

olduğu bilinir. Şiir, ilkin bir gonca gibi birdenbire

açılmaz. Sizi birdenbire kendi dünyalarına alıp götürmezler, bunun için sizi bir sınava sokarlar. Ancak şiire emek vermeniz karşılığında onun tadına

varabilirsiniz. Birçok şair bu sınavı kolayca vermeniz için size yardım eder. Ancak bazı şairlerin

şiirinin sınavı diğerlerinden daha zorlu olur. Onlar

için daha fazla çaba göstermelisiniz. Bu şiirler için

sabır gösterip fazladan çalışmanız gerekmektedir.

Sabırla, dirençle hatta öfkelenerek bekleyeceksiniz. Bu yoğun çaba ve sabır sonunda edindiğiniz

şiirsellikler, tattığınız güzellikler bu emeğinize değecektir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İyi şairlerin şiirlerini anlayabilmek için zorlu sınavlardan geçmek gerekir.

B) Şiirlerin anlam kapalılığı, okuyucunun göstereceği çabaya göre kendini açar.

C) Şairler, beğenilmek için şiirlerine okuyucunun

yoğun emek sarf etmesini sağlar.

D) Şairler, şiirsellik yakalayabilmek için yoğun

emek harcar.

E) İyi şiirler birdenbire var olmayıp yoğun çaba ve

sabır sonunda oluşur.

16. Güzelliğin kişiden kişiye değiştiğini söylerler. Bu

aslında pek de doğru değildir. Çünkü toplum, birçok güzellik tanımı yapsa da bu tanımlar ortak bir

görüşte birleşebiliyor. Örneğin “moda” kavramı aslında bu ortak kanının göstergesidir. Ortak kanıdan

oluşmayan, kişisel olan güzellik ise yaratılan güzelliktir. Elbette bu güzellikle daha önce karşılaşılmamış olduğu için de bu güzellik görecedir. Fakat

dikkatle bakıldığında bu yaratılan güzellik, yine de

ortak bir anlayışın, çalışmanın ürünüdür. İngiliz şair

Eliot, “Bugün geçmişle yönetilir, geçmiş ise bugün

ile değişime uğrar.” diyerek bu toplumsal çabayı

dile getirmektedir. Görece dediğimiz yaratılmış güzellik, ortak bir çabanın meyvesi olmasaydı sanat

ve edebiyat tarihleri olmayacaktı. “Bir çağın sanatı,

bir çağın şiiri” gibi sözler anlamsız kalırdı.

Bu parçadan hareketle güzellik ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Geçmiş ve bugün, toplumun beğenilerinin bir

toplamıdır.

B) Bütün toplumun ortak beğenisinin genel bir sonucudur.

C) Kişiden kişiye değişse de içerisinde ortak bir

görüş vardır.

D) İnsan tarafından yaratılmış güzellik aslında toplumun beğenileriyle şekillenmiştir.

E) Herkesin kendi zevkine göre değişkenlik gösteren görece bir olgudur.

5

DENEME - 7

P:103

17. • Ahmet Haşim’in, “Bir şiirin anlamı başka bir anlam olmaya elverişli oldukça her okuyan ona

kendi hayatının da anlamını verir ve böylelikle

şiir herkesin istediği yolda anlayacağı ve bundan

ötürü de sonsuz duyarlılıkları içine alabilecek bir

genişliğe ulaşır.”

• Valery’nin, “Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları

odur. Benim onlardan çıkardığım anlam bana göredir, kimsenin onlara başka anlamlar vermesine

engel olmaz. Her şiirin, şairin belirli bir düşüncesine uygun yahut bu düşüncenin tıpkısı, asıl, tek bir

anlamı olduğunu söylemek, şiirin yapısına aykırı,

şiiri öldürebilecek bir yanılmadır. Şiirin amacı, hiçbir zaman belirli bir şey anlatmak değildir. Şiirin

anlamı, şairin içinden geçen anlaşılabilir, olabilir

olayları okura aktarmak değildir.”

Bu iki parçadan hareketle şiir ile ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Her okunduğunda onlarca yeni anlamın keşfine

izin vermektedir.

B) Okuyan herkesin aynı anlama ulaşmasıyla şiir olmaktan çıkar.

C) Okurun kendi dünyasında anlam bulmaktadır.

D) Her okuyucusuna farklı çağrışımlar yapmaktadır.

E) Şairin düşüncelerini okuyucuya geçirme uğraşıdır.

18. Muhabir:

(I) ----

Edebiyatçı:

Henüz yazmaktan vazgeçmiş değilim, ölmediğime

hatta genç sayılabileceğime göre bir döngüye kapılıp

kapılmadığımı, yakalanıp yakalanmadığımı tartışmak,

bir bakıma yazarlığımı dondurmakla eş anlamlı. Bir

ressamımızın hoş bir sözü vardır, onu anımsıyorum:

“Kimse benim resim hayatımı otuz yaşımda donduramaz.”

Muhabir:

(II) ----

Edebiyatçı:

Sanmıyorum. Tersine yeni bir kültürün yerleştiği kanısındayım. Batı kültürüne de Osmanlı-Türk kültürüne de yani İmparatorluk kültürüne de aykırı düşen bir

şey bu. Ama yine de bir farklı bir kültürün etkisindeyiz.

İnsanların konuşmalarına, medyaya, sanata topluma

etkilerin izlersek bu kültürü kolayca ayrımsayabiliriz.

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) I. Yazarlığınızı bir süreliğine dondurduğunuz görülüyor, bu ne kadar doğru?

II. Batı kültürünün kötü yönde etkilediğini düşünüyor musunuz?

B) I. Roman ve hikâyelerinizde genellikle sanatçı

problemleri üstünde duruyor olmanız sizi bir

kısır döngüye sokmuyor mu?

II. Şu an ülkemizde bir kültür kargaşası mı söz

konusu?

C) I. Eserlerinizde olumsuzlukları göze çarpan bir

şekilde işliyor olmanız, bu işten uzaklaştığınızı

mı gösteriyor?

II. Kültürlerin birbiriyle etkileşiminin sizce toplum

üzerinde kötü bir etkisi var mı?

D) I. Yazdıklarınızda kendinizi tekrarlamanız sizin

bir durgunluk dönemine girdiğinizi mi gösteriyor?

II. Her kültür bir diğerini baskılamak istediğinden

bahsetmiştiniz, biraz açar mısınız bu konuyu?

E) I. Bu ortamda eserleriniz için konu sıkıntısı çektiğinizi düşünüyor musunuz?

II. Bir kültürün başka kültürlere olan etkisi sizin

kitaplarınızda da kendini göstermekte midir?

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:104

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Sanatçı bir gün bana şöyle demişti: “Bak şimdi ‘Otobüs bekledik durakta.’ sözü şiir değildir ama ‘Otobüsler bekledik duraklarda’ deyince birdenbire şiir oluverir.

Neden? Çünkü ‘Otobüs bekledik durakta.’ sözü her

türlü duygusal yükten yoksundur, kurudur. Diğer ifadeyse heyecan yüklüdür. İnsanın iç yapısına bakılırsa bir

akıl vardır başta, kavramlar arasında ilişkilerin kurulduğu yer, soğuk ve heyecansız bir ülke. Düzyazının diyarıdır bura. Düzyazı aklın dilidir. Doğrular bu dille aranıp

bulunur, tartışmalar bu dille yapılır. Akıldan yüreğe doğru inmeye başladın mı diyeceğim, kavramlar ülkesinden

çıktın mı dil susar, canın en üst perdeden en alt perdeye

dek uzanan titreşimleri, öfkeleri, sevgileri tutkuları dışa

vurmak için sanatın dilini bekler.”

Bu parçadan hareketle şiir ile ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenebilir?

A) Kavramlar arası ilişkilerin kurulduğu yerdir.

B) Başta her türlü duygusal yükten yoksundur.

C) Akılla kurulan dizelerde, sözcüklerle oynama işidir.

D) Duyguları dışa vuran dil ile yapılmaktadır.

E) Doğruların bulunduğu dille kurulmaktadır.

20. Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine

değinilmemiştir?

A) Cümle yapısındaki değişikliklerin sonuçlarına

B) Düzyazı ile şiirin kıyaslamasına

C) Şirin akıldan uzaklaşarak bilinçaltına indiğine

D) Aklın ve mantığın hangi türle ilişkili olduğuna

E) Düzyazının heyecandan, duygudan yoksunluğuna

21. (I) Dünyanın bilinen en eski ve en büyük tapınak yerleşkesi Göbeklitepe’nin kazı alanı, Şanlıurfa’ya 18 kilometre uzaklıktadır. (II) Göbeklitepe’nin yaklaşık 12 futbol

sahasından biraz daha büyük, toplam 90 dönümlük dev

bir alana yayılmış kazı alanı bulunmaktadır. (III) Taş Devri’nden kalma kalıntıları altında saklayan dev bir alana

yayılmış Göbeklitepe, kendisine yakıştırılan “göbekli”

sıfatını yuvarlak forma sahip olmasından almaktadır. (IV)

Kireç taşı bir platonun en yüksek yerinde konumlanan

Göbeklitepe’yi her iki katmanda bulunan T biçimli dikili

taşlar simgelemektedir. (V) Çok uzak mesafelerden dahi

görülebilen bir tepe üzerindeki kutsal alanın katmanları

15 metre yüksekliğe kadar çıkmaktadır. (IV) Bu kutsal

alandaki çember yapıların zemini özenle düzleştirilmiş,

oldukça büyük yekpare bir kayadan oyulmuştur.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

22. (I) Yazma uygulamalarının bireyin okuma becerisine

oldukça büyük katkısı vardır. (II) Bu katkı özellikle ilk

okumasını ve yazmasını yapan 6-7 yaş öğrencileri için

kritik düzeydedir. (III) Bazı akademik çevreler ilk okumasını yapan öğrencilerin yazı öğrenirken el yazısı yerine

klavye gibi yardımcı araçları kullanmalarının yazmalarını kolaylaştıracağını böylelikle daha hızlı ve kolay yazan bireyin gelişiminin de hızlanacağını belirtmişlerdir.

(IV) Oysa elle yazma uygulamasının önemli olduğunu,

bunun görsel algılamayı arttırdığını, bu durumdan okuma becerisinin de olumlu etkilendiğini ortaya koyan

araştırmalar da vardır. (V) Yazı yazmanın beyni olumlu

etkilemesinin bir diğer nedeni de ellerimizi kullanırken

dikkatimizi tamamen yazdıklarımıza yöneltmemizdir.

(VI) Yapılan araştırmalar elle yazma uygulamalarının

okumaya olan katkısının sembollerin kolay tanınması

sonucuna bağlamıştır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi

düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

7

DENEME - 7

P:105

14

23. Yazar, üç yaşında bir çocuk gibi şiirle daha yeni

tanıştırıyor bizi. Masalların sonundaki üç elma gibi

nereye gideceklerini iyi bilen şiirlerin oluşturduğu

şiir ırmağında yıkıyor kendini sevenleri. Sanatçı,

dilini ve şiirini hep diri tutagelmiş usta mı usta bir

şairimiz. Yaşamdan süzdüğü sevgiyi, aşkı, dostluğu, eleştiriyi, espriyi, derin gözlemleri ve tipleri şiirlerinde ağırlıyor. Dil, günlük dolaşımın sıkıcılığından kurtulup kendini yeniden ürettiriyor sanatçıya.

Tadına doyulmaz imgelerle, yepyeni söylemlerle,

unutulmaya yüz tutmuş sözcüklerle şiir severlerin

gönlünde taht kurmayı iyi biliyor. Onun şiirleri içinde yaşadığımız ortamın, çevremizdeki insanların,

sahte aydınların, uyduruk sanatçıların ince ince

eleştirildiği, tefe koyulduğu şiirlerdir. Gerçek bir

panayır yeri, rengârenk.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Mecazlı söyleyiş B) Karşılaştırma

C) Kişileştirme D) Pekiştirme

E) Benzetme

24. Bir roman okurunun roman türünde usta olmuş

isimlerin romanlarını okuması ve o romanları irdelemesi, özümsemesi, onların edebî hazzına ulaşması, dilinin tadına varması gerekir. Bu şekil bir

yaklaşım benimsemeyen okuyucu, romanlar arasından iyisini kötüsünden ayırt edemeyeceği gibi

bir edebî zevk kalıbı da oluşturamayacaktır. Önüne

gelene seçici olmayan bir tarzda yaklaşan okuyucu, romandan uzaklaşıp belki de okumaktan bütünüyle soğuyacak düzeye varma durumunu yaşama ihtimaliyle baş başa kalacaktır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okumaktan soğuyan okuyucu, kötü roman örnekleriyle karşılaşmıştır.

B) Okunan romandan alınabilecek tadı belirleyen

o romanın yazıldığı dil kalıbıdır.

C) İyi okur olmak için her türde romanı irdelemek

ve bunlardan birine yoğunlaşmak gerekir.

D) İyi okuyucu, romanlar arasından iyisini kötüsünden ayırt etmeyi bilmelidir.

E) Okurun iyi romanlar okuması okuma zevkini

arttırıp okumaya yönelmesini sağlayabilir.

25. Okumak, Emerson için bedensel bir ihtiyaçtı. Bir

defasında arkadaşına, “Okumadan geçen bir gün

boşa geçmiş gibi gelir bana.” diye yazmış, başka

bir defasında da “Bir insandan büyük bir okur olmasını beklerim ya da kendiliğinden bir özümseme

gücü olmalıdır.” demiştir. Bir kitabın nasıl bir gücü

olabileceğini ilk elden bilirdi: “Bir kitabı okumak

pek çok kere okurun talihini belirlemiş, yaşam biçimine yön vermiştir. Seyahatler hakkında, deniz

yolculukları hakkında okumak bir çocuğun azmini

ve merakını ateşlemiş, onu bütün yaşamı boyunca bir denizci, bir yeni diyarlar kâşifi ya da tutkulu

bir tüccar, iyi bir asker, hakiki bir vatansever yahut

başarılı bir bilim insanı yapmıştır.” Kendisini en çok

etkileyen kitaplar hakkında samimi bir minnettarlığın yanı sıra tattığı katıksız coşkuyu da dile getirmiştir.

Bu parçada Emerson’un asıl vurgulamak istediği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okumadan geçen günlerin boşa geçmiş sayılması

B) Kitapların okurun zihnini değiştirerek ona yön

vermesi

C) Kitap okumanın aslında bir insandan yola çıkarak dünyanın okunması olması

D) Bir insandan büyük bir okur olmasını beklemesi

E) Kendisini en çok etkileyen kitaplara minnet

duyması

Kelime Sayısı 2580

Hedef Süreniz 775 sn (13 dk)

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:106

14

26. Sosyal medyaya henüz dâhil olmadığı zamanlardan bahsederken “Kitabım raflarda kimsenin

haberi olmadan aylarca okuru bekliyordu.” diyor

bir yazar. Yazarın sosyal medyadaki asosyalliği dolayısıyla eserinin yalnızlık yaşaması, yazarın

suçluluk ve eksiklik hissetmesine neden olunca,

“Benim teknoloji özrüm veya bu konudaki tembelliğim, eserimin kaderini etkilememeli.” diyerek

sosyal medyaya dâhil olmuştu. Bu sayede eseriyle ilgili gerçekleşecek olan bir programın tarihini,

saatini, katılacağı bir sohbetin, yayınlanacak olan

bir röportajın duyurusunu yaparak kitlesinin kendisinden haberdar olmasını sağlamıştı. Bu sosyallik

biçimini tercihinden sonra kendisini daha iyi hissettiğini söylemişti. Sosyal medyadan uzak tercihinin, dünyadan kopuk ve gündemden uzak algısının, yazdıklarının önünde bir sis perdesi olarak

durmasını artık engellediğini ifade ediyor. Çünkü

----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) kitlesinin kendisinden haberdar olmasını isteyen yazarın başka şansı kalmamıştır

B) eserini sosyal medyada tanıtmayan yazar sadece eserine yoğunlaşmayı tercih etmiştir

C) bu zamanda ortalarda görünmemek bir yazarın

kusurlarındandır

D) son dönemlerde yazarlar sosyal medyaya artan ilgi karşısında şaşkınlardır

E) sosyal medyada kendini gösteren yazarlar

eserlerinin önüne geçmektedir

27. Son dönemde Türk film endüstrisi, Türkiye’nin

dünyaya açılan en önemli kapılarından biri hâline

geldi. Üretilen film ve diziler daha çekim aşamasındayken dünyaya pazarlanıyor. Sinemanın perdelerinden televizyona transfer olan görsel şölen,

bugün cep telefonlarına ve internete sıçradı. Artık

dizi ve film izlemek için kuruluşlara bedel ödeniyor. Bazılarımıza çılgınlık gibi gelen, bazılarımızın

zaman kaybı olarak gördüğü bu tutku dünyası bilhassa genç kuşaklar arasında önemli bir konu ve

gündem oluşturuyor. Öte yandan, ----. Bazılarımıza göre yalnızca ticari meta olan bir dizi, bir başkasına göre medeniyet birikiminin veya eğitimin bir

parçası. Dizilerden etkilenen veya dizilere özenen

gençlerin sayısı hızla artıyor.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) özellikle gençler üzerinde bu sektörün yarattığı

birtakım olumsuzluklar da yok değil

B) ticari değeri oldukça büyük olan bu endüstrinin

ülkemizi tanıtmadaki rolü inanılmaz büyük

C) üretilen her bir sahnenin endüstriyel bir karşılığı

olduğu gibi zihinsel ve duygusal bir karşılığı da

var

D) televizyonsa kaybettiği eski ihtişamını geri kazanmak için yetersiz birtakım çabalar içerisine

giriyor

E) bu endüstri ürettikleriyle hedef kitlesi olan genç

kuşaklar için dünyayı tanıma fırsatı da veriyor

9

DENEME - 7

P:107

14

28. (I) İnsanoğlu; dilin en küçük parçası olan kelimeler aracılığıyla kendini ifade eder, dünyayı algılayıp

anlamlandırır. (II) Zihnimizde uçuşan fikirlerin, kurduğumuz hayallerin sınırlarını aslında kelime kadromuzun genişliği belirler. (III) İster konuşmada olsun ister bir yazı parçasında dilde en etkili birimler

kelimelerdir. (IV) Bu en güçlü dil birimlerini, edebî

zevk ve dil bilinci oluşturacak şekilde kuyumcu titizliğiyle üstünde çalışanlar ise toplumu aydınlatma vazifesi yüklenmiş olan şair ve yazarlardır. (V)

Dolayısıyla yeni kavramlara karşılık olarak türetilen

kelimelerin halk tarafından benimsenmesinde ve

dilin söz varlığına yerleşmesinde de etkilidirler.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Dilin işlenmesinde ve işlendikçe de

zenginleşmesinde önemleri yadsınamaz.” cümlesi

getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Montaigne, “Ah, keşke Paris’in sebze pazarında

kullanılan sözcüklerle konuşabilsem...” der bir

denemesinde. O çağın düşünce ortamında Montaigne, bir anlatım devriminin özlemlerini duyar

bu sözleriyle. Halkın anlatımındaki süsten uzak,

kolay söyleyişi kavramıştır. Ona göre önemli olan

kalıpları kırmak, düşüncelere esneklik, anlaşılırlık

getirmektir. Montaigne, ilkesini koymuştur: İnsan

düşüncesi sistemleri kırarak gelişir. Bu nedenle,

felsefe yapma alışkanlığının getirdiği kalıplaşmış

dil, Montaigne’e ters gelecekti. İnsanın insanı

daha yürekten, daha geniş boyutlarıyla anlayacağı

bir anlatım şekli bulmalıdır. Bu anlatım şekli, kalıplaşmamış, özentilerle kimliğini yitirmemiş halkın

dilidir. Montaigne’in Paris’in sebze pazarında kullanılan dile özlem duyması bundandır.

Bu parçada üzerinde durulan anlatım özellikleri

aşağıdakilerden hangisi değildir?

A) Yalınlık B) Akıcılık

C) Doğallık D) Özgünlük

E) İçtenlik

30. Canlı cansız tüm varlıklar bizden önce de bizden

sonra da kendilerine özel isimlerle var oldular, var

olacaklar. Onları kendimize göre isimlendirmemiz,

çevremizdeki türlere uygun bir şekilde tanımlayıp

sınıflamamız onlara ne bir şey katıyor ne de bir şey

eksiltiyor. Tam tersine her tanımımız, her sınıflamamız hem tanımladığımız şeyi hem de kendimizi,

varoluşa dair bilgimizi aslında kısıtlıyor. Ancak neresi garip ki bunun? Tüm bilimsel yaklaşımımız neredeyse bunun üzerinde yükseliyor. Descartes’ten

itibaren canlı, cansız tüm varlıkları sınıflayıp, etiketleyip ve tüm varlık bilgimizi bu şekilde oluşturduk.

Yaptığımız her tanım öncelikle bizim tanımımızdır.

Her tanım bize, kişisel geçmişimize, fiziksel yetersizliklerimize ve ruhsal zaaflarımıza, toplumsal

yargılarımıza ya da beğenilerimize dair bir şeyleri

miras alır.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) Bilimsel olarak tanımlama yapmanın zor olduğundan

B) Bilimsel tanımlamaların gelişigüzel bir şekilde

yapılmasından

C) Günümüzde bilime yaklaşımın eskiye oranla

değişmesinden

D) Her tanımlamanın öznel bir şekilde yapılmasından

E) Her tanımlamanın daha fazla bilgiye ulaşmayı

yavaşlatmasından

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:108

14

31. “Fark ettiğiniz şey şiirimin yapı özelliğidir. Kanımca, sözcükler bulundukları yerlere doğaca, yaradılıştan beri yerleştirilmelidir ki o yerlerin anlamı olabilsin. O yerler de onlara özel olabilsin. Böylece,

nerede geçerse oranın doğası içine giren sözcük,

başka yerdeki doğa içinde bulunamaz. Bu olaya

dilin yapısal gerçeği denebilir.” cevabı, aşağıdaki

sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Şiirlerinizde hep özel, fark edilmemiş sözcükleri kullanmanızın sebebi nedir?

B) Neden sözcük dağarcığınızdaki bazı sözcükler

farklı anlamlara gelebiliyor?

C) Şiirlerinizde kullandığınız teknikler hakkında

bilgi verebilir misiniz?

D) Neden sözcüklerle oynayarak şiirlerinize her

okunuşta farklı anlamlar yükletiyorsunuz?

E) Sözcükleri anlamsal değerlerini göz önünde tutarak mı şiirinize katıyorsunuz?

32. I. Ta ki bu yıl üç bilim insanının bu konuda yaptıkları çalışmalarla Nobel ödülünü kazanmalarına kadar.

II. Yaşamın devamlılığı için oksijen ihtiyacı, modern biyolojinin ortaya çıkmasından bu yana

biliniyor.

III. Bunlar da hücrenin ve dokuların adapte olmasını hatta kalp atışını, nefes alıp vermeyi etkileyerek organizmanın duruma yanıt vermesine

yol açar.

IV. Ancak hücrelerin oksijen seviyesindeki değişimlere uyum sağlayabilmesini mümkün kılan

moleküler mekanizmalar gizemini korumaktaydı.

V. Bu araştırmalarla, ortamdaki oksijen miktarındaki dalgalanmaların hücre içindeki genlerde

önemli değişimleri oluşturduğu saptandı.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

33. I. Yetişkinlerse bir durumun daha fazla zaman

harcamaya ya da daha fazla konsantre olmaya değecek sonuçları olup olmadığını değerlendirme konusunda çok daha başarılı.

II. Gençler davranışlarını, sonuçlarının önemli ya

da önemsiz olmasına dayanarak ayarlayamıyor.

III. Ancak yine araştırmalar gençlerin kazanç ya

da kayıp durumunu görmezden gelerek çalışmadıklarını keşfetti.

IV. Örneğin bir sınavın kendileri için çok önemli

olduğunun farkında olsalar bile fazla çalışmayabiliyorlar.

V. Araştırmalar bir işte kazancın ya da kaybın

fazla olması durumunda yetişkinlerin daha

yüksek performans gösterdiğini ortaya koyuyor.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) II - III - IV - V - I B) V - IV - II - III - I

C) V - III - IV - II - I D) II - IV - III - I - V

E) II - IV - I - V - III

11

DENEME - 7

P:109

14

34. Okurun şiirden etkilenmesini tek nedene bağlamak

oldukça güçtür. Ama akla ilk gelen etkenler belki

de şunlar: Dizenin, giderek şiirin yaygın bir anlatımla belirlenmiş olması değil de yoğun bir biçime bölünmüş olmasıdır. Bir başka neden de şiirin içerdiği

çağrışımların okurun yaşamıyla uygun düşmesidir.

Ancak bu konuda bir kesinlik yoktur, sanıyorum.

Öyle şiirler vardır ki onların çizdikleri dünya, bizim

yaşadığımız dünyanın tümüyle dışındadır. Gene de

kendilerini bize kabul ettirirler, içerik olarak bir bitmemişlik, eksiklik de şiiri sevdiren bir ögedir belki.

Böylece birçok neden sıralayabiliriz. Bu nedenlerin

karşıtlarını da söyleyebiliriz. Kesin bir ilke bulmanın

olanağı yoktur, sanırım. Ama gene de bir tek ilke

var ki ondan cayılamayacağı kanısındayım. O da

kesin, genel ve yoğun bir anlatımdır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Okurun bir şiirden etkilenmesi için birden fazla

etken olsa da az sözden çok şeyin anlaşılması

temeldir.

B) Okurun şiirden etkilenmesi için şiir içerisinde

kendi yaşamından, günlük hayattan izler bulunmalıdır.

C) Yoğun bir anlatımla oluşturulmuş bir şiir, mutlaka okuyucunun dikkatini çekip onu etkileyecektir.

D) Şairler okurun duygu dünyasına etkide bulunmak için şiirin içeriğinde bir bitmemişlik, eksiklik yaratır.

E) Okuyucunun şiirden etkilenmesi için dizelerin

yaygın olan bir anlatımla oluşturulması gerekmektedir.

35. Sanatı algılamanın belli sanatsal bir eğitimin sonucu olduğu kanısındayım. Bunun için belirli bir

alışkanlık edinilmesinin gerektiğini düşünüyorum.

Sanatın dili doğanın dilinden ayrıdır. İnsanoğlu

yaşamına başlar başlamaz gittikçe geliştirerek

doğanın dilini öğrenir. Doğayla alışverişte bulunması zorunlu olduğu için buna gereksinimi vardır.

Sanatsal bir ikinci doğa, bir başka doğa olduğuna

göre alışverişimizi sürdürebilmemiz için bu ikinci

dili öğrenmemiz gereklidir. İşte eğitim ve alışkanlık

zorunluğu buradan doğmuştur. Diyebiliriz ki sanat

yapıtıyla gerçek bir ilişki kurabilmek için belli bir

sanat dalının dilini genel olarak öğrenmek de yetmez. Buna ilişki kuracağımız sanatçının da dilini

öğrenmeyi eklemeliyiz.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Bir sanat dalının neyi, nasıl anlattığından öte

hangi duyguları tetiklediği önemlidir.

B) Sanatsal eğitimden yoksun kalmış kişi, doğayı

konu alan eserleri yorumlayabilir.

C) Sanatçının sanat eserindeki kullandığı dil, içerik olarak doğadan ayrı olsa da dil bakımından

aynıdır.

D) Sanatçının küreselleşen dünyada bir ikinci dile

ihtiyacının olduğu kesindir.

E) Bir sanat eserini algılayabilmek o eserin yaratıcısının dilini de bilmeye bağlıdır.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:110

14

36. Eserlerinde yarattığı karakterlerin gerçekte yaşadığı

varsayılan yazarlar vardır. Örneğin, izleyici Sherlock

Holmes’ün gerçekten yaşadığını sanmaktadır. Bazı

romancılar da kendi yarattıkları kişileri gerçek sanmışlardır. Örneğin, Balzac’a bir gün dostları şaka

olsun diye, ”Mr. Vautrin gelmiş, sizi görmek istiyor.”

demişler, ünlü romancı da ayağa kalkarak “Buyursun, efendim!” demiş. Sonra kimi eserler, yazarlarından daha fazla üne kavuşmuştur. Sözgelişi Cervantes’in Don Kişot’u gibi. Don Kişot, yazarı olan

Cervantes’den çok daha ünlüdür. Bazı eserleri yaratanların yarattıkları kimi karakterler gerçeğe o kadar

yakın ve başarılı çizilmiştir ki okuyucu o karakteri

alıp yazarın önüne koymuştur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Çok tanınmış bazı karakterler yazarlarını gölgede bırakabilmektedir.

B) Eserlerdeki hayalî karakterler yazarından daha

çok tanınabilmektedir.

C) Bazı karakterler eserlerde o kadar başarılı yansıtılmıştır ki gerçek sanılabilmektedir.

D) Yazarlar gerçek karakterleri çok başarılı bir şekilde eserlerinde yansıtabilmektedir.

E) Okuyucu bazı eserlerde kurgu ile gerçek arasında kalabilmektedir.

37. “İlham” kavramı çağdaş edebiyatta çalışmanın,

kafayı yoğunlaştırmanın ürünü olarak tanımlanır.

Yalnızca edebiyat için değil, çağımızın büyük bilimsel buluşları için de bu kavram geçerlidir. Oysa

bu büyük bilimsel buluşlarda rastlantı hikâyeleri

çokça anlatılagelmiştir. Bu rastlantılar, bilim insanlarının sanatçılardaki gibi ilham kavramına eğilmesine neden olur. Bilim insanları çok sıkı bir gözlem,

deney, deneyim sürecinden geçerek buluşlarını

ortaya atar. Bilim alanında yüzlerce rastlantı ancak

o alanda yıllarca uğraşan bilim insanlarını gelip

bulduğuna göre burada “rastlantı”nın anlamı, yeni

bir yorum ister. Şöyle ki bilimde de ilham tıpkı edebiyattaki gibi ancak o alanda yoğunlaşanlara gelir.

Bir fizikçinin, tesadüf dediği herhangi bir olay aslında dirençli bir araştırmanın sonucudur. Valery de

“Sen kafesi hazırla, kuş nasıl olsa gelir.” demiştir.

Bu sözü, ilham kaynağının yoğunlaşma olduğu anlamında yorumlamak yanlış olmaz.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Kimi zaman bir rastlantı, farklı bilgi parçalarını

birleştirip bütünü görmemize yardımcı olur.

B) Tüm dikkatimizi bir konu üzerinde toplamamız

farklı düşünceler çağrıştırıp yenilikler ortaya çıkarabilir.

C) Şans ve rastlantı, genellikle ele aldıklarına yoğunlaşan bilim insanlarını bulmaktadır.

D) Çalışmalarımıza yeterince konsantre olabildiğimizde buluşlar yapmaya oldukça yakınızdır.

E) Düşünceyi bir noktada toplamak, çoğu zaman

ilhamla eş görülür.

13

DENEME - 7

P:111

14

38. Zekâ eğitimcilere göre öğrenme yeteneği, biyologlara göre çevreye uyum sağlama yeteneği, psikologlara göre ise akıl yürüterek sonuca ulaşma

yeteneğidir. Zekâ sadece kitapta yazılanları öğrenme ve testlerde başarılı olmak değildir. Bireyler;

karmaşık fikirleri anlamakta, çevreye uyum sağlamakta, deneyimden çıkarımda bulunmakta, farklı

biçimlerde muhakeme yapabilmekte ve zorluklar

ile baş edebilmekte farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar da genel olarak zekâdır.

Bu parçadan hareketle zekâ aşağıdakilerin

hangisinde doğru tanımlanmamıştır?

A) Kişinin kendi potansiyelini kullanıp, karşılaştırmalar yaparak sorunlarını çözmesidir.

B) Bireyin kendi sorunlarını çözerken var olan yetenek ve becerilerini kullanmasıdır.

C) Kişinin zihinsel performansını gösteren anlama, kavrama kapasitesidir.

D) Canlının çevresinde gelişen değişikliklere var

olan potansiyeliyle uyum sağlamasıdır.

E) Kişinin plan ve program dâhilinde çalışmasıyla

gösterdiği akademik başarıdır.

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. İnsanlar pek çok özelliğini kalıtım yoluyla alır. Vücut biçimi ve ağırlığı kalıtımla geçen özellikler

arasındadır. Bu nedenle çağın en önemli sorunlarından biri olan obezitenin ortaya çıkışında da genetik faktörlerin olduğu söylenebilir. Bilimsel araştırmalar, birçok genin etkin olarak vücut yapısını

belirlemede rol oynadığını gösteriyor. Fakat tabii ki

bir insanın vücut yapısı sadece genlerce belirlenemez. Hangi genlerin ne kadar etkin rol oynayacağı

çevresel etkenlere bağlı olarak değişmekle beraber özellikle son yıllardaki obez insanların sayısında görülen artışın sebebinin de daha çok çevresel olduğu söylenebilir. İnsanların eskiye nazaran

daha sağlıksız beslenmeleri ve daha az hareket

edip enerji tüketmeleri gitgide daha obez olmaları

sonucunu doğuruyor.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) İnsanlarda genetiğin etkisinin azımsanmayacak kadar fazla olduğuna

B) İnsanlarda obezitenin hızla yayılmasının kalıtıma dayandığına

C) Obez insan sayısındaki artışın çevresel nedenlere dayandığına

D) Çevrenin etkisiyle bazı genlerin etkinliğinin arttığına

E) İnsanlar arasında obezitenin gittikçe yaygınlık

kazandığına

40. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi obezitenin nedenlerinden biri değildir?

A) Sağlıksız gıdaların tüketilmesi

B) Vücuda alınan enerjinin yakılamaması

C) İnsan sayısında artışın yaşanması

D) Kalıtım yoluyla genlerden getirilmesi

E) Çevresel etkenlerin rol oynaması

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:112

Deneme - 7

Cevap Anahtarı

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

C D B E E B C C A B E D C C B D C D C B

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

C B E A D E A E A B D D D C A B E B D B

P:113

8

P:114

15

1. (I) Küçükken bana alınan her yeni oyuncağın kırılma korkusunu yaşardım. (II) Onlara öyle titiz bakardım ki senelerce resmen mumyalanmış gibi dururlardı. (III) Hatta oyuncaklarıma verdiğim bu özen,

benim bir süre sonra karakterimin temel özelliği

hâline geldi. (IV) Titizliği sadece sahip olduklarıma

göstermeyip zaman içerisinde benim olmayanlara

da gösterir oldum. (V) Belki de o oyuncak korkusunu yaşadığım günler beni hayata karşı da kırılgan

yaptı. (VI) Yani hayat karşısında titizlenmeye iten

bir yolculuk olmuştu benim için oyuncaklar.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) Tesla Motor şirketinin sahibi Elon Musk, ürettikleri otomobillerin çok yakında tam otonom sürüş

özelliğine kavuşup sürücüsüz gidebileceğini açıklamıştı. (II) Şirket mühendisleri de Akıllı Çağırma

olarak adlandırdıkları bir yazılımı otomobillerine

yükleyerek yaklaşık 60 metre uzakta park hâlinde

bulunan Teslaların sürücüsüz, kendi kendine parktan çıkıp sürücünün bulunduğu konuma gelebileceğini aktardı. (III) Yetkililer, Tesla’nın oto pilot yazılımının yüksek hızlarda zaten kendini kanıtladığını

artık Akıllı Çağırma sayesinde de düşük hızlarda

başarılı olabileceğini ifade etti. (IV) Şu an için Akıllı

Çağırma özelliği olmayan Teslalar, otonom seyahat ederken güvenlik gereği sürücülerin belli zaman aralıklarında ellerini direksiyonda tutmalarını

istiyor. (V) Bir aracın tam otonom olarak sınıflandırılması için her koşulda ve her yerde oto pilot tarafından sürücüsüz kontrol edilebilmesi gerekiyor.

(VI) Sürücüsüz otomobil teknolojileri insan hayatını

direkt ilgilendiren teknolojiler olduğundan bu otomobillerde en ufak hataya yer verilmiyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Atardamarlar veya toplardamarlar tıkanabilir. Toplardamarların tıkanması dolaşım için ciddi bir engel yaratır. Tıkanan bir toplardamarın bulunduğu

ve kanı boşalttığı bacak şişer, sıcak ve ağrılı hâle

gelir. Buna flebit denir. Toplardamarın tıkanmasına

neden olan mekanizmalar atardamarın tıkanmasına yol açan mekanizmalardan farklıdır. Büyük bir

pıhtıyı kan dolaşımının yavaşlaması yaratır. Öyle ki

toplardamar tıkanmaları, yani flebitler çoğunlukla

herhangi bir sebepten yatmakta olan ve hareketsiz

kalan hastalarda ortaya çıkar. Flebitlerin en büyük

tehlikesi, söz konusu pıhtının yerinden koparak

daima çok ağır sonuçlar doğuran bir akciğer embolisini meydana getirmesidir.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Örneklemede bulunulmuştur.

B) Karşılaştırma yapılmıştır.

C) Neden-sonuç ilişkisinden yararlanılmıştır.

D) Benzetmeye başvurulmuştur.

E) Kesinlik bildiren ifadeler kullanılmıştır.

4. Her şair, kendisinden sonra gelen şair için bir basamak oluşturmaktadır. Fuzuli, Baki, Nedim gibi

divan şiirinin en çok tanınan şairleri arasında gösterilen bu şairler, adını çok daha az gördüğümüz

ve böylelikle daha az tanıdığımız Hoca Dehhani,

Ahmet Fakih gibi şairlerin açtığı yoldan giderek günümüze dek gelmişlerdi. Namık Kemal bile ne kadar yenilik peşinde koşup içeriklerini adalet, hukuk

gibi yeni kavramlarla doldursa da “Hürriyet” şiirini

kaside nazım biçimiyle yazmış, eski dönemlerin

izini sürmüştür.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiirlerine eski şiirler birikimini katan şairler daha

çok tanınır.

B) Divan şiirinin ünlü şairleri kendi şiirlerini bir basamak olarak kullanır.

C) Her şair bir önceki dönemin şiirlerinden etkilenerek şiir oluşturur.

D) Şairler sonraki dönemlerde ortaya çıkacak şairlere yol gösterir.

E) Namık Kemal şiirlerinde divan sanatçılarının

metotlarını kullanır.

Kelime Sayısı 2480

Hedef Süreniz 725 sn (12 dk)

1

DENEME - 8

P:115

15

5. Proust’un kendine örnek aldığı ressam Elstir, gördüğünü resmetmektedir ama bu bir ayna yansıtması şeklinde değildir. Dünya her sanatçı ile yeniden yaratılır, yeniden ortaya çıkar. Böyle bir görüş

açısıyla yazılan roman da okuru bir tablo üzerine

bakmayı öğretmiş olur. Tıpkı Proust’un Elstir karakterini yaratırken Turner, Renoir, Degas, Monet,

Manet, Gustave Noreau, Whistler, Beughel gibi birçok ressamdan yararlandığı gibi okur da Proust’u

okurken bir tabloya nasıl bakması gerektiğini öğrenmiş olur. Bu formül Proust’un roman estetiğinin

özünü oluşturur. Realizm sanatının yanlıları sanatın

amacının gerçeği olduğu gibi verilmesini savunurken Proust, sanatçının sanatını icra ederken kendi

görüşüne ve estetiğine uygun kılabilmek için gerçeği değiştirme yetkisine sahip olması gerektiğini

düşünür. Bu görüş açısına göre sanatçı “çirkin”i

bile “güzel”e dönüştürebilir.

Bu parçada Prost’un romanları ile ilgili asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Dış gerçekliği kendi zevkine uygun olarak değiştirebildiği

B) Sanatın en ücra kalmış görüntülerini yansıtmayı amaçladığı

C) Bir ayna gibi, gerçeği olduğu gibi, Prost’un

gördüğü gibi yansıttığı

D) Örnek alınan sanatçıların sanat anlayışına göre

kurgulandığı

E) Çirkin olanı güzel hâle sokma endişesi taşıdığı

6. İnsanlığın varoluşundan beri değişmeyen tek şey

değişimdir. Geriye doğru gitmek için çaba gösteren toplumlar tarih sahnesinden çekilmiş, yok olmuşlardır. İlk Çağ’dan günümüze bu gelişim böyle

devam eder. Şehirler de tıpkı canlılar gibi zamanla

yıpranır. Bazıları kendini yenileyemediği için yok

olur. Anadolu’da pek çok şehir kurulmuştur: Hattuşaş, Truva, Efes, Perge… Yeni kazılarla ortaya çıkan adını dahi bilemediğimiz pek çok şehir gün ışığına çıkmaktadır. Bu şehirler gerektiği zaman yeni

atılımlar yapıp kendilerini yenileyecek bir çaba içine girmediklerinden tıpkı dünyayla ilişkisini kesen

bir canlının ölüme gitmesi gibi öylece yok olup tarihten çekilmişlerdir. Buna karşın ----. 16. yüzyılda

İstanbul için iki önemli kitap yazan Petrus Gyllius,

“Dünyada bütün şehirler ölüme mahkûmdur fakat

Konstantiniyye insanlar var oldukça yaşayacaktır.”

demiştir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) zaman içindeki değişimler, bazı şehirlerin yok

olmasına da engel olamamaktadır

B) dünya üzerinde çok az şehir, insanlık var olduğu sürece yaşamaya devam etmektedir

C) yüzyıllardır var olan bazı şehirler yok olmasa

bile zamanla adları değişmiştir

D) tüm şehirlerin tarihe baktığımızda zaman içerisinde yok olacağı söylenebilir

E) kendini devamlı yenileyen şehirler artık o eski

şehir olmaktan çıkmaktadır

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:116

15

7. Öfkeliyseniz ve bu öfkenizi dille ifade edemiyorsanız daha da öfkelenirsiniz. Üzgünsünüz ve bu

üzüntünüzü dil vasıtasıyla anlatamıyorsanız daha

da üzülürsünüz. Huzursuzsunuz ve diliniz huzursuzluğunuzu göstermekte acizse daha da huzursuz olursunuz. İşte bu tıkanıklıkları açan yegâne

şey şiirdir. Şiir, dilin beynidir. Şiirsiz düşünce ve

eylem insani olandan gitgide uzaklaşır. En insani

durumların ifadesine ve çözümüne bu kadar yakın

olan şiir, sadece yazan, bozan üzerine düşünen

bir küçük grup içinde var olabiliyorsa eğer bu küçük ve önemsiz bir entelektüel merak olarak kalır.

Fakat gerçek şiir bu grupların içine sığamayacak

kadar büyük ve geniş bir alana yayılmıştır. Oysaki

gerçek şiir halkın arasında dolaşır. Halk kültürü dediğimiz büyük bilgeliğin sözcülüğünü yapar. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Şiirin yığınları yığın olmaktan çıkararak bir millet hâline çevirme gücü vardır

B) Şiir toplumun kültürünü, bir birikim hâlinde küçük gruplara bölerek büyük kitlelere aktarır

C) Okuyucuyu halktan biri hâline getirerek ona

kültür birikimi sağlayan şiirler vardır

D) Gerçek şiir, toplumun kendini ifade ettiği dildir

E) Gerçek şiir evrensel değerleri bir bütün hâlinde

kapsayıp tüm insanlığı kucaklayandır

8. (I) Kültür ve sanat etkinlikleri, bir topluluk içinde

zenginleşir ve gelişir. (II) Topluluğa dâhil olan kültür ve sanat insanları, toplantı mekânları olarak en

çok kahvehane ve kıraathaneleri kullanır. (III) Artık

buralar onların bildiklerini paylaşma fırsatı buldukları ve çevrelerinden de yeni şeyler öğrendikleri

mekânlara dönüşür. (IV) Katılımcılar, kendilerinden öncekilerin bilgilerinden yararlandıkları gibi

hâl ve hareketlerinden de birçok şey öğrenirler. (V)

Kendiliğinden doğmuş mekânlar; belli ve zorunlu

bir programlarının olmaması, gönüllülük esasına

dayanmaları, katılımcılarına geniş bir tercih hakkı

sunmaları bakımından daima cazibe merkezi olmuşlardır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bunların dışında yaşama kültürünün biçimlenmesinde de önemli roller oynar.”

cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Selim İleri’nin anıları, Rene Girard’ın benzetmesiyle

“Hayatı kaygan taşların üstünden atlayarak geçilen

bir akarsu gibi... “ Anılarını olağanüstü bir ayrıntı

zenginliğiyle tasvir ediyor. Selim İleri, bir gönül ve

mazi insanıdır. Karizmatik bir olgunluk sağlayan bu

yan, okuyucunun beğenisini cezbeder. Anılar onu

hep meşgul eder. Ruh ufkunu arayan, araştıran

bulan bir insandır. Anılarının doğruluğunu, varlığını

okuyucuya kabul ettirmek ister. İnsanlığın içgüdüsünü anılarına bezeyen sanatçı, buradan hareketle

ortak bilinçaltının ipuçlarını arar. Bunları candan,

açık yüreklilikle yapar.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen Selim İleri’nin anılarının bir özelliği değildir?

A) İnandırıcılık B) Kalıcılık

C) Etkileyicilik D) Evrensellik

E) İçtenlik

10. Her zaman olduğu gibi her şey kendiliğinden oluştu... Peşin yargının yer almadığı, “ille de şöyle yazsam iyi olur”un hiç düşünülmediği, bir yazım biçimi. Belki bunun en iyi örneği hesapsız yaşamak,

kuralların ötesinde yer almaya çalışmak. Neye

tanık olduysam onu aktarmaya çalıştım hep. Beni

Anadolu toprağının bir mermeri, tuğlası, madeni

parçası o gün nasıl etkilediyse onu yazmaya çalıştım ama bilinçli hareket ettiğim tek olgu, bir anıtın

eni, boyu, anıtı yaratanların komşuları, kendinden

öncekiler, düşler, masallar ve dedikodularla sarmaş dolaş olmaya çalıştım.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Kitaba başlarken sizi en çok neler güdüler?

B) Gerçeği yansıtma kaygısı kitaplarınıza etki etmekte midir?

C) Kitabı oluştururken neden böylesine bir yöntemi seçtiniz?

D) Anadolu coğrafyasının kitaplarınızda bu kadar

fazla yer almasını neye bağlıyorsunuz?

E) Son kitabınızdaki üslubunuz diğer kitaplarınıza

benzemiyor neden?

3

DENEME - 8

P:117

15

11. Gün gelir kendi öz yaşantımız yalan gibi görünür

bize. Her yaşadığımız, her anlattığımız uzaklaşır

bizden. Sanki biz değiliz o serüvenlerdeki insan.

Geçmişteki kişiliğimizden söz eden yazılar, kendi

yazılarımız; o eski, uzak günlerde yazdıklarımız bir

yabancının kaleminden çıkmış gibidir. Kendi sözcüklerimizde “beni” bulamayız âdeta. Geçmişle

bugün arasında bir kopukluk doğar. Yaşanılan bizim değil de bir anlatı gibidir. “Bir sürü benler bırakıyorum boşluğa.” diye yazmıştı sanatçı. Yaşamın

her döneminde “bir başkası”yızdır. Bu geçen günlerin bir yalana dönüşmesi gibidir.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) Zamanla unutkanlığın pençesine düşüldüğünden

B) İnsanın hafızasının zamana yenik düşmesinden

C) Kişiliğimizin önlenemez bir şekilde değişmesinden

D) Zamanın kendimize yabancılaşmamıza neden

olmasından

E) Kimilerinin kendi öz çevresine yabancıymış gibi

davranmasından

12. I. Çocuk, gelişiminin her döneminde şiire karşı

olumlu bir tepki gösterir.

II. Dinledikleri, okuyup ve ezberledikleri şiirleri

başta söylemekten çekinirler.

III. Çocukların şiirle olan bu ilişkisi önce dinlemekle başlar, sonraları kendi kendine okuyarak ve ezberleyip söyleyerek bu ilişkiyi sürdürür.

IV. Özellikle okul öncesi çağındaki çocuklar kafiyeli ve ritimli sözlere ilgi duyduklarından, şiir

türünden çok hoşlanırlar.

V. Bu yüzden kısa ve ahenkli şiirleri söylemeyi

severler ve bunları akıllarında tutarak kendi

kendilerine tekrarlarlar.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile V B) II ile III

C) II ile IV D) III ile IV

E) IV ile V

13. I. Sürekli aynı tür müziği dinleyen, dolayısıyla ruhuna müzik alışkanlığından çok belirli seslerin

ve ritimlerin bağımlılığını kazandıran insanların

hayata hep kendi açısından baktığı sonucuna

varılmış.

II. Son yapılan bir araştırmada müzik dinleme

alışkanlıklarının karaktere olan etkisi üzerine

farklı sonuçlar ortaya çıkmış.

III. Kendi kararlarını her zaman doğru zannedip

sadece kendi bildiklerini uygulayan insanların

bu tarzda olduğu bulunmuş.

IV. Son yıllarda dünyadaki birçok üniversite, insanların alışkanlıklarına dair çeşitli araştırmalar yapıyor.

V. Bu araştırmalar, hangi alışkanlıkların nelere sebep olduğunu ve neleri kolaylaştırdığını

açıklamaya çalışıyor.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

14. İcat ile yenilik arasındaki fark şu şekilde de ifade

edilmektedir. Aslında tahmin edilenin aksine Isaac Singer dikiş makinesini icat eden ve dolayısıyla

adını veren kişi değildir. Dikiş makinesini 1846 yılında Boston’lu bir mucit olan Elias Howe bulmuştur. Ama icadını yeniliğe dönüştürme imkânını elde

edemeyen Howe, hem icat ettiği makineye adını

verme hem de bundan milyarlarca dolar kazanma şansını kaybetmiştir. Bu işi başaran Singer ise

dünyanın her tarafında dikiş makinesi denince akla

gelen isim ve marka olma başarısını elde etmiştir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Singer dikiş makinesini icat etmiş, Howe ise

bunu bir yenilik olarak sunmuştur.

B) Singer, Howe’nin icadını kitlelere yayarak bir

yeniliğe dönüştürmüştür.

C) İcat ile yenilik arasında marka ve isim yapma

bakımından fark vardır.

D) Bir icadı yeniliğe dönüştürmek için büyük yatırımlar gerekmektedir.

E) Singer’in yapılan bir icada kendi adını vermesi

tepkiyle karşılanmıştır.

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:118

15

15. Sabahattin Kudret Aksal’a göre şiir, “büyülü matematik”tir. Diğer bir deyişle şiir, “büyü ve matematik

kavramlarının bir bileşkesi”dir. Onun anlayışında;

büyü en geniş anlamda sözün gücünü, matematik de düzeni simgelemektedir. O, şiiri “sözsel bir

karmaşadan sözsel bir dizgeye ulaşma” amacında

görür. Yazınsal türlerin her biri önce dilde vardır,

dille var olur. Ozan yazar “nesneler evrenine dille ulaşır, tatlarını onları imgeleyen sözcüklerden

alır.” Bu bakımdan Sabahattin Kudret Aksal da dilin nesneler evrenini yeniden kurduğunun çok iyi

farkındadır. Hep bir arayış içinde olması; evrende

olup bitenlere ilişkin izlenimleri derlemeye, onları

dile dönüştürmeye çalışmasından çok iyi anlaşılmaktadır.

Bu parçadan hareketle şiir ile ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Sözsel bir karmaşadan okuyucuyu büyüleyerek çıkarma girişimidir.

B) Matematikte olduğu gibi bilinmeyenleri bulma,

gösterme çabasıdır.

C) Sözün gücünü düzenli bir biçime getirip okuyucuya göstermedir.

D) Sözün karmaşıklığında var olan çağrışımlara

okuyucuyu ulaştırmadır.

E) Hep bir arayış içerisinde, sözün arkasındakine

ulaşmadır.

16. Sadece konuşma dilimizin Türkçeleşmiş olması,

Türkçenin güçlü bir dil olması için yeterli değildir.

Bütün iş, terimler bakımından zenginliği sağlamaktır. Bu da terimleri oluşturan kuşkusuz bilim

insanlarına düşer. Nitekim bilim insanları, üzerlerine düşen bu görevi de başarı ile yürütmektedir.

Anlatım olanaklarını genişletmiş yabancı dillerden

çeviriler yapan bazı çevirmenler, dilimiz bugünkü

durumuna gelmemiş olsaydı, çevirilerinde başarıya eremeyeceklerini söylemişlerdir. Ancak dilimiz,

gelişmiş dillere bakarsak yine de terim bakımından

oldukça zayıftır. Yapılacak asıl önemli iş, çağdaş

bilimlerin, sanatların dilimizde anlatım olanağı bulabilmesidir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Türkçenin güçlü bir dile sahip olabilmesinin

yolu terim sayısının artmasına bağlıdır.

B) Terimleri oluşturan bilim insanları Türkçenin

gelişimine hizmet etmektedir.

C) Bilim insanları Türkçenin gelişimine başarılı bir

şekilde katkı sağlamıştır.

D) Çevirmenler dildeki anlatım olanaklarının gelişmemiş olmasından başarıya erişememişlerdir.

E) Dilin anlatım olanağının gelişmesi, terim bakımından zenginleşmesiyle mümkündür.

5

DENEME - 8

P:119

15

17. Bilginin çoğalmasıyla birçok şey yazıldığı anda

eskiyebiliyor. Bu durum bilim alanında bile bu

şekilde. Örneğin, yüz yıl kadar önce biyolojinin o

zamanki verilerine dayanarak yazılan Bergson’un

“Yaratıcı Evrim” adlı ünlü yapıtı, ünlü düşünürün

günümüzde eskiyen bazı düşüncelerini de içermektedir. Bergson’un bu kitabı fiziğin, biyolojinin

yeni buluşları karşısında elbette eskiyecekti. Ama

asıl önemli olan kitabın eskimeyecek yanının bulunup değerlendirilmesidir. Kültürleri, uygarlıkları

yaratan insan aklı, yalnızca bulduğu doğrularla değil, doğruları bulmak amacı ile yaptığı atılımlardan

ötürü de önemlidir. O atılımların birbirine eklenmesiyle kültürün, uygarlığın tümü ortaya çıkmaktadır.

Hatta buluşların doğru olup olmadıkları bile ikinci

planda kalır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Bilim alanında bilginin artma hızı, bilginin eskimesini de beraberinde getirmektedir.

B) Bergson’un yüzyıl önce yazdığı bilimsel kitap,

bilginin çoğalması karşısında yenik düşmüştür.

C) Bilimsel kitaplar için önemli olan zamanla eskimeyecek bilgiyi barındırmasıdır.

D) Bilgiler çoğaldıkça eskise de bilgilerin içeriğinde eskimeyip kalıcı olacak yanlar da vardır.

E) Buluşlar kadar o buluşlara ulaşmak için yapılan

hamleler de sonrası için önemlidir.

18. Üniversitede ders verdiğim öğrencilerime her akşam bir film izlemelerini tavsiye ediyordum. Bir

öğretmenin böyle bir tavsiye de bulunması pek

görülmemiştir. Ancak ben, sadece film izleyin demiyordum. İzledikleri filmdeki diyalogları incelemelerini istiyordum. Bu şekilde projemiz şekillenmeye

başlamıştı. Her hafta izlenen filmler arasından bir

film seçip o filmdeki anlatım bozukluklarını bulacak

ve bunlar üzerine konuşacaktık. Özellikle birkaç

film, bizim derste işlediğimiz ünitemizdeki anlatım

bozuklukları konusunun örnekleriyle doluydu. Öğrenci, derslerin aslında her an karşılaştığımız durumlara uyarlanabileceğini görmüş olacaktı.

Bu sözleri söyleyen öğretmenin yapmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hayat deneyiminin ne derece önemli olduğunu

belirtme

B) Karşılaşılan güçlükleri aşmanın kolay yollarını

gösterme

C) Film izlemenin insanlara olan katkısını ortaya

çıkarma

D) Sınıf içinde öğrencilere birbirleriyle iş birliği

yaptırma

E) Filmlere olan ilgiyi arttırmak için dersi araç olarak kullanma

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:120

15

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. Kalahari Çölü’nde yaşayan Güney Afrika yerlileri

olan Bushmenler, bir zamanların dünya üzerindeki

en büyük insan topluluğuydu. Avcı, toplayıcı, şirin,

narin, küçük ve zariftirler. Zorlu çöl koşullarında

binlerce yıl yaşamayı başarabilmişlerdir. Dünyanın

en mutlu insan topluluklarındandır. Bu toplulukta

suç, ceza, şiddet, zorbalık, yargıç, patron, lider

gibi günümüzün güç göstergeleri yoktu. Tanrıların onlar için yeryüzüne kullanışlı şeyler bıraktığına inanmaktaydılar. Onların dünyasında hiçbir şey

kötü değildi. Dünyadaki diğer insanların varlığından habersiz Kalahari’de mutlu yaşamaktaydılar.

Gökyüzünden arada bir geçen uçağın çıkardığı

gürültüyü tanrılarının karın gurultusu diye adlandırmışlardı. Bu toplulukta bir çocuk hiç azarlanmazdı.

Bu nedenle çocuklar çok usluydu. Avcılar dahi şiddetten uzak dururdu. Avcı okunun ucuna uyuşturucu madde sürer ve geyiği uzaktan bununla vurup

uyutur ve onu avlardı. Avcı uyuyan geyikten bu durum için özür dilerdi. Bu izole hayat onları acımasız

yapamamıştı.

Bu parçadan hareketle Bushmenler ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Toplumda sadece avcıların zor kullandığı

B) Dünyanın en eski insan topluluğu olduğu

C) Kendilerini çevreleyen her şeye iyi baktıkları

D) Zorlu çöl koşullarının onları daha ılımlı birer insan yaptığı

E) İzole hayatları sayesinde çocuklarına güven

aşıladıkları

20. Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Dünyanın geri kalanından habersiz olduklarına

B) Tanrıların kendilerine yardımcı olduğunu düşündüklerine

C) Zorlu koşulların toplumun yok olmasına neden

olduğuna

D) Onların dünyasında hiçbir şeyin kötü olmadığına

E) Avcıların avlanırken çeşitli taktikler geliştirdiğine

21. (I) Şairin kendine has birtakım imgelerle şiir yazması ve o imgelerle kendi üslubunu oluşturması mutlaka bir başarıdır, diyebilirim. (II) Ama bana göre

imgeden uzak duran, bunu bilerek yapan sıradan

bir içerikle gelişigüzel bir kaynaktan şiiri çıkarmak

daha da büyük bir başarıdır. (III) Bununla beraber,

var edilen bir şiirde imgeleri kalkan olarak kullanmak başarıyı getirdiği gibi âdeta perçinleyecektir.

(IV) Ancak bu dediğimin de üstünde şiirde yakalanabilecek bir başarı vardır, elbette. (V) O da bu zaman kadar gelmiş, birçok kez kullanılarak eskitilmiş konuların yenilenerek tekrar şiirleştirilmesidir.

(VI) Şiirin içeriğinde yapılan bu yenileme, şiir sanki

yeniden keşfediliyor, hissiyatı vermektedir.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

22. (I) Avrupa Güney Gözlemevi (ESO) gök bilim alanında hükûmetler arası en üstün bilim ve teknoloji kuruluşudur. (II) ESO yeryüzüne konuşlanmış

güçlü gözlemevlerine odaklanan; tasarıma, inşaya

ve karadelik gibi önemli bilimsel keşiflere olanak

sağlayan iddialı bir program yürütmektedir. (III) Şili’nin Atacama Çölü bölgesinde ESO’nun işlettiği

ve bu kapsamda büyük keşiflerde bulunmak üzere

inşa edilmiş benzeri bulunmayan üç adet gözlemevi bulunmaktadır. (IV) Bunlardan birindeki 2,2

metre çaplı teleskopla Dünya’dan sadece 1000

ışık yılı gibi oldukça yakın bir uzaklıkta karadelik

keşfedildi. (V) Bugüne kadar yapılmış keşiflerden

Güneş Sistemimize en yakın olan bu karadelik,

çıplak gözle bir üyesinin dahi görülebildiği üçlü

yıldız sisteminin bir parçasıdır. (VI) Güney Yarımküre’den gözlenebilen üçlü sistem çok sıcak bir

yıldızı ve yine sıcak bir dev yıldızı içermektedir. (VII)

Son çalışmalarda sistem içinde ışınım üretmeyen

ve toplanma yapısı olmayan bir başka karadeliğin

de olduğu bulunmuştur.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

7

DENEME - 8

P:121

23. İnsan, sürekli olarak sayısız mikropla karşılaştığı

bir çevrede yaşar. İnsan organizması mikropların

zararlarından kendini koruma imkânlarına sahiptir.

Bir mikroorganizmanın saldırısı ilk olarak ağızda,

deri veya mukoza engelleriyle durdurulabilir. Tehlike daha orada önlenmiş olur. Eğer mikrop bu engelleri aşarak organizmaya girmeyi başarırsa savunma amaçlı çok geniş bir harekât başlar. Ateş,

yorgunluk, mikrop bulaşmış dokuların yaygınlığı

ve tahrip olma derecesi hastalığın klinik belirtileridir ve vücudun savunma mekanizmalarının tepki

derecesini gösterir. Harekete geçen savunma mekanizmaları gittikçe artan bir karmaşıklık içindedir.

Önce saldırganın yok edilmesi için alınan genel

önlemler olarak fagositler, iltihap ve ateş harekete geçirilir. Sonra, biraz gecikmeyle söz konusu

mikroba özgü ve daha planlı bir koruma sağlamak

üzere sürekli bir savunma düzeni kurulur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Aşamalılık

B) Koşul-sonuç ilişkisi

C) Örnekleme

D) Amaç-sonuç

E) Karşılaştırma

24. Yel değirmenleri sadece Don Kişot’un savaştığı bir

düşman. Don Kişot kitap boyunca krallarla, haydutlarla, düşman ordusu diye nitelediği koyun sürüleriyle, haksızlık yaptığına inandığı egemenlerle

de savaşır. Yel değirmenleriyle savaşı sanırım kitabın ilk öyküsü olduğu için en bilineni olmuştur.

Zaten birçok kişi Cervantes’in yapıtının maalesef

kısaltılmış versiyonlarını okur, antolojilerde ise en

çok alıntılanan bu yel değirmenleriyle savaştır.

Oysa aynı savaş, ögeleri ve kişileri değişerek kitap

boyunca tekrarlanır. Farklı şekillerde tekrar yaşanır.

Don Kişot gördüğü gerçeklere inanmak yerine, bu

gerçekleri yok sayarak bir kaçış dünyası yaratmayı

amaçlayan kötü edebiyatın yani şövalye romanlarının kurbanıdır.

Bu parçada Don Kişot adlı yapıt ile ilgili olarak

asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yazar, yansıtmak istediği dünyanın dışında

başka bir şekilde değerlendirilmiştir.

B) Yel değirmenleriyle olan savaşın ön plana çıkması şövalye romanlarının genel tarzından dolayı olmuştur.

C) Aynı savaş ögelerinin ve kişilerinin tekrarlandığı

şövalye romanlarına benzetilmiştir.

D) Gerçekler karşısında kaçışı seçmiş şövalyelerin oluşturduğu edebiyatı andırmıştır.

E) Birçok tekrara düşerek farklı şekillerde aynı

kurgunun verildiği görülmüştür.

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:122

16

25. Garipçiler direkt olarak şuradan etkilendiler, diyemem ama herhâlde Fransız şiirinden etkilenmişlerdir. Orhan Veli kelimeleri çok dikkatli kullanıyor.

Necati Cumalı ile yaptığı konuşmalar var. “Şiiri şiir

yapan uzunluğu, kısalığı, kelimeleri…” Onları çok

düşünen birisi, serbest vezinle yazıyor ama serbest veznin en iyi şekilde ortaya çıkması için çok

uğraşıyor. Hatta bir röportajında diyor ki: “Eski şiirle şiir yazmak daha kolay çünkü oturmuş sanatları

var, kuralları var, onların hepsine uyduğun zaman

her şey ortaya çıkıyor. Biz bu şiirin kurallarını henüz bilmiyoruz, o yüzden bizim yaptığımız şey çok

daha zor.” Ve onun da en iyi temsilcisi olmak için

epey uğraşıyor. Her yazdığı mektubun bile müsveddesini hazırlıyor sonra temize çekiyor.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiir yazmanın bilgi ve birikim gerektirdiği

B) Serbest vezinle şiir yazmanın sanılanın aksine

zor olduğu

C) Orhan Veli’nin titiz ve çalışkan olduğu

D) Garipçiler’in şiire Fransız etkisinde yenilikler

getirdiği

E) Şiiri şiir yapan şeyin kelimeleri, uzunluğu ve kısalığı olduğu

26. Edebî eserler, insana hayat karşısında bir birikim

katar ve bilinç aktarır. Yaşananları yorumlayarak

gelecek tasarımında bulunur. Okuru uyarır, sarsar

ve yüce, erdemli duygulara çağırır. ----. Çünkü

edebiyat kişisel olarak üretilir ama toplumsal olarak tüketilir. Bu yönüyle edebiyat gücünü yaşama

müdahaleden alır. Bu güçten kastımız, toplumu ve

insanı değiştirme, dönüştürme, ona hissetmediği

duyguları sezdirme yeteneğidir. Bu yüzden yöneticiler bir toplumu biçimlendirmek, topluma yol göstermek için her zaman sanat ve edebiyata ihtiyaç

duymuştur.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bu duygularla okuyucuyu başka bir duruma

sokmaktadır

B) Edebiyat, okurları belli bir yönde yönlendirmektedir

C) Okur da bu yaklaşımla okuduğu eserin hayatına müdahale olduğunu bilmektedir

D) Okursa tüm bunlardan habersiz edebî haz peşinde okumaktadır

E) Bu duygular içerisinde edebiyatçı istemeden

okura yol göstermektedir

Kelime Sayısı 2500

Hedef Süreniz 715 sn (12 dk)

9

DENEME - 8

P:123

16

27. Sanat, doğası gereği bir estetik yapı içinde felsefe,

tarih, siyaset gibi farklı disiplinlerle ilişki kurmaktadır. Ne var ki sanat kendine has yapısı dışında

hiçbir disipline hizmet etmeyip kendi kurallarına,

gereklerine ve estetik oluşuna sadık kalmaktadır.

Sanatın estetik sınırlarını, özgür ve bağımsız işleyişini bozan dış müdahaleler sanatı doğasından

uzaklaştırmaktadır. Sanat üzerindeki her türlü yönlendirmeler, baskı ve denetimler sanatsal özgürlüğün temel kısıtlayıcısıdır. Sanat eseri fikirsiz değildir ancak bir ideolojik yapının nesnesi de değildir.

Burada tartışılmayacak olan sanatın kendi kurallarına, gereklerine ve estetik oluşuna sadık kalmasıdır. Aslolan eserin kendi iç tutarlılığıdır. Bu anlamda

önemli olan ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) yaşamsal deneyimi esere taşımak değil, onu

eserin estetik yapısına uygun biçimlendirebilmektir

B) sanatın sorunlarını ve içinde bulunduğu durumu estetik sınırlar dışına çıkmadan ifade edebilmektir

C) sanata yön veren fikirleri ve sanatçının varacağı noktayı belirleyen esas unsurları belirleyebilmektir

D) sanatın kendi estetik yapısını bozmadan farklı

alanlarla ilişki kurabilmesidir

E) her türlü yönlendirme, baskı ve denetim karşısında sanatın kendine has kurallarını esnetebilmektir

28. (I) Modernizm; geleneği yıkma, seçkin olma ve özgün olma iddiasıyla ortaya çıkar. (II) Buna karşılık

postmodernizmde tekliği ret, belirsizlik, çoğulcu

ve bilinç akışı gibi terimler ön plana çıkmaktadır.

(III) Modernizme tepki olarak ortaya çıkan postmodernizm, aslında kendi döneminde bir modernlik

tartışmasıdır. (IV) Fakat bu postmodern çağ ne

zaman başlarsa başlasın bu teoriyi benimseyen

bazı postmodern düşünürler, toplumsal ve tarihsel olarak bu çağın ne zaman başladığının modern

teorilerle saptanamayacağını belirtirler. (V) Bunun

ancak yeni kavramlarla gerçekleşebileceğini düşünmüşlerdir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bir modernizm eleştirisi olarak

ortaya çıkan postmodernizm kavramının teori olarak kullanılışı yeni sayılsa da bu çağın ne zaman

başladığı hakkında net bir bilgi yoktur.” cümlesi

getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Sanatçı bu son eserinde insanlığın tarih boyunca

yıkandığı ırmağı takip ederek bilgelik çadırı kuruyor

okuyucuya. Evrene, insana, insan ruhuna, dünyaya, düne, bugüne ve geleceğe ayna tutuyor her

cümlede. Eserdeki çoğu söz, okuyucunun iştahla

giriştiği, tıka basa çıktığı birer bilgelik kapısı. Bu

kapı aralandığında anlatılanın içimizden birilerinin

hikâyesi olduğu gerçeği eserin sarsılmaz yapısına

bir tuğla daha koyuyor. Katman katman oluşturulan bilgelik dersi, eserin sonlarına doğru okura

kendi dünyasını tasvir ettiriyor.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen

öykülerin bir özelliği değildir?

A) Gerçekçilik

B) Etkileyicilik

C) İnandırıcılık

D) Yaşanmışlık

E) Sağlamlık

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:124

16

30. Şairler olmasaydı ne yapardık? Onların yol gösterici olduğuna inanıyorum. Hiç yalana başvurmadıklarından belki! (belki yaşamları karmakarışık)

Ama dilleri hep yüreklerinin doğrularından yana.

Şiir insanoğlunun varlığı ile başlamış, müzik gibi.

İçsel bir yolculuğun başlangıcı. İçerisinde saklı insanlığın tüm yaşantıları. Şiirin ve şairin değeri de

buradan geliyor.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Şiirlerin müziğe yakın olması ile ilgili ne söyleyebilirsiniz?

B) Sizce şairler dünya gerçekleri karşısında neden

bu kadar duygusal?

C) Okurlarınız, şiirlerinizdeki gerçekçi dokuyu nasıl karşılıyor?

D) Bir şairin beğenilmesi, onun şiirlerinin değerini

gösterir mi?

E) Şairlerin insanlığa yaptığı kılavuzluğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

31. Ne yazık ki Türkiye’de sanatı ölçülendirecek, kıstaslayacak eleştirmen yok. Bunun zahmetini çekiyoruz. Yakında müzelerdeki resimler denize dökülecek. Oysa Avrupa’da bu işi yıllarca atölyelerde

eğitimini alan ehliyetli kişiler yapıyor yani resmin

iyisini belirliyorlar. Oysa bizde kim kimin arkadaşıysa onu kayırma yolundan kurtulamadık. Böyle

olunca ödül mekanizmaları da çarpık işliyor. Benim

beklediğim bir şey yok, 60 yaşındayım. Tek başıma

direnerek üretmeye devam ediyorum. Ama gençleri yüreklendirecek resimde yönlendirecek eleştirmenler yetişmeli artık. Devlet bu işe el atmalı. Güzel sanatlardan mezun, yetenekli, resimde zahmet

çekebilecek kişileri yurt dışına atölyelerde eleştirmen olarak yetiştirmek üzere gönderebilmeli.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) Türkiye’de eleştirmen eksikliğinin sonucu resim sanatının ilerleyememesinden

B) Türkiye’de eleştirmenliğin bir meslek olarak

görülmediğinden

C) Avrupa’daki iyi eleştirmenlerin Türkiye’de bulunmamasından

D) Türkiye’deki eleştirmenlerin sanat eğitimi almamış olmasından

E) Sanattaki ödül mekanizmasının çarpıklaşmasından

32. I. Birkaç yıl içinde çevremizdeki hemen hemen

her teknoloji kıyısından köşesinden de olsa

yapay zekâya bulaşmış olacak.

II. Örneğin, çoktandır yarı otonom olan ancak

çok yakında yapay zekâ ile tamamen otomatik

sürüşe geçecek olan arabalar.

III. Yaşamımızı bu teknolojilerle sürdürdüğümüze

göre hayatımızı, işimizi, sosyal ilişkilerimizi ve

yaşadığımız dünyayı yapay zekâ direkt olarak

etkileyecek.

IV. Bunların sayesinde kazalar ve buna bağlı ölüm

yaralanma sayısı azalacak, görme engellilerin

yolculuğu kolaylaşacak, trafikteki araç sayısı

azalacak.

V. Artık direksiyon başında olmak zorunda olmayan insanlar, vakitlerini daha iyi değerlendirip

insanlığın gelişim hızını daha da arttıracak.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile III B) II ile III

C) II ile IV D) III ile IV

E) IV ile V

33. I. Tren raylarının uzunluğunu göstermek için rayları gittikçe birbirine yaklaştırıp tek bir noktada

birleştirmekti bu teknik.

II. Ressamlar, nesnelerin birbirine olan uzaklıklarını yansıtmak için perspektifi keşfetmeden önce

nesnelerin eninden ve boyundan yararlanıyorlardı.

III. Resimde perspektif kullanılmaya başlanınca

resimlere nesnelerin önünden ufka doğru uzaklık hissi veren derinlik verme tekniği gelişti.

IV. Resimde bu derinliği sağlayan diğer bir unsursa nesneye vuran ışık ve gölge.

V. Tıpkı Eski Mısır Dönemi’ne ait resimlerdeki nesnelerin çizilmesindeki gibi.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) II - III - IV - V - I B) IV - V - I - II - III

C) II - V - III - I - IV D) III - II - I - V - IV

E) III - II - I - IV - V

11

DENEME - 8

P:125

16

34. Büyük ve gerçek sanatçıların yaşları olmaz. Onlar,

yaşlarını sonsuzluktan alırlar. Hiçbir zaman yaşlanmazlar. Yıllar onlarda boyut değiştirir. Yaşamasalar

dahi her dönem bizle, bizden sonrakilerle ilişki kurarlar. “Zaman görecelidir.” lafının tam da karşılığıdır, bu sanatçılar. Bu gerçek sanatçıların yakaladığı

insanlık, zamana karşı direnişte kendini bulur. Bu

açıdan bakınca onlar, ayrıca evrensel olmaya eğilimlidirler. Bütün zamanların, bütün ülkelerin insanıdırlar.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Evrensele ulaşmak isteyen sanatçı klasikleşmiş konuları kullanmaktadır.

B) İyi sanatçı kendi dönemiyle ilgilenmeyip farklı

dönemlere yönelendir.

C) Gerçek sanatçılar, tüm insanlıkla iletişim kurup

zaman karşısında eskimeyenlerdir.

D) Sanatçı, her zaman toplumun birkaç adım

önünde gitmektedir.

E) Gerçek sanatçı sorumluluklarıyla topluma örnek olmalıdır.

35. Bu mesleğin bir sırrı var, sanıyorum o insana çalışma arzusu veriyor. Şimdi burada sizin yanınızda

otururken bir yazar olduğumu anımsıyorum. Yarın

sabah oturup yazacağım yazıyı anımsıyorum, onlar yazılmış bitmiş gibi geliyor bana. Bitince elden

çıkınca artık benim değil... Bir yazarın yazdıkları

kimindir? Asıl bunu sormak istiyorum. Söz gelimi,

bu sahne oyunlarıma tanık oldu. Burada ne coşkular yaşadık değil mi? Şimdi sormak istiyorum,

bu oyunlar benim mi? Üstünde bir adım yazıyor,

o kadar. Bu ölümlü gidecek. Eserimse Türkçenin

malı. Mülkiyeti toplumundur bu yapıtların. Biz, yalnızca geçici bir süre için... Bütün çalışmalarımız

mirasçılarımıza bile kalmıyor. Belli bir süre sonra

kamulaştırıyor. Bütün bunların mülkiyeti kamunundur. Yazarın bir şeyi yoktur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Her mesleğin saklı kalması, açıklanmaması gerek sırları vardır.

B) Üretken insan üretmeye karşı istek duyar çünkü üretmek var olmak demektir.

C) İşini severek yapan insan, mesleğini geliştirme

arzusuyla sürekli üretmektedir.

D) Sanatta toplumun takdirini kazanıp topluma

mal olabilecek eserler verebilmek önemlidir.

E) Sanatçı topluma ulaşabilen, geniş kitleleri peşinden sürükleyebilen kişidir.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:126

16

36. İnsanlar şiire, bir elmaya baktıkları gibi bakarlar.

Önemli olan elmanın tatlı ya da ekşi, yumuşak ya

da sert olduğudur. Doğanın böylesi olağanüstülüğü yaratmasındaki şaşırtıcılık üzerinde durmazlar.

Doğa, tümden böyle şaşırtıcılıklarla doludur ama

insan artık bunlara alıştığı için aldırmamaktadır.

Einstein, doğanın sırlarını çözemeyeceğimizi anlattığı bir yazısında doğayı şöyle ucundan azıcık

görmekle bile karşılaşacağımız yücelik karşısında

donup kalacağımızı anlatır. Doğayı anlamakla uğraşmamızın nedeni, bizim de onun bir parçası olmamızdır. İşte insanın yarattığı sanatın, şaşırtıcılığı

da buradan gelir. Ama sanatın karşısına geçenler;

elma gibi tadına bakarlar, rengine bakarlar nasıl ortaya çıktığıyla ilgilenmezler.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) İnsanlarda doğanın şaşırtıcı yanları, insanların

bunlarla çokça karşılaşmaları nedeniyle ilgi

uyandırmamaktadır.

B) İnsanın yarattığı sanat eserlerinin şaşırtıcılığı,

bizim de şaşırtıcılıklarla dolu doğanın bir parçası olmamızdır.

C) Sanat eserlerinden anlamayanlar, o eserlerin

sadece somut hâlleriyle ilgilenip nasıl ortaya

çıktığına bakmazlar.

D) Einstein, doğanın sırlarını çözmek için bilim

adına yüce bir uğraş vermektedir.

E) İnsanlar daha çok şiirin nasıl ortaya çıktığıyla

değil nasıl bir biçimde olduğuyla ilgilenir.

37. Kaktüsler, dünya üzerinde yaklaşık 2000 türü olan

bitkilerdir. Amerika’ya özgü bitkiler olup çöl koşullarında geliştiklerinden ve sıcak, kuru ortamlarda

yaşadıklarından diğer bitkiler gibi fotosentez yapamazlar. Kaktüslerin bu sıra dışı ortamlara uyum

göstermesi, her türlü ortamda yaşayabilmesi;

elektronik cihazın yaydığı radyasyondan kişiyi koruduğu, özellikle televizyonların ve bilgisayarların

yanına konulması hâlinde bu cihazların yaydığı

radyasyonu diğer bitkilerden daha fazla emdiği

iddialarına bile neden olmuştur. 1990’larda Doğu

Avrupa ülkelerinde bu asılsız iddia tüm dünyaya yayılmıştır. Ancak bu, söylenti olarak kalmıştır.

Çünkü herhangi bir bilimsel araştırmaya dayalı olarak ortaya atılmamıştır.

Bu parçaya göre, her şeyin tek düze hâle gelme

riskini doğuran neden aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanların birbiriyle aynı ortak zevklere sahip

olmaya başlamaları

B) Teknolojinin hızına yetişmek için insanların

daha fazla çalışması

C) Kültürel yozlaşma neticesinde insanların aynı

şeylerden nefret etmesi

D) Teknoloji yüzünden sanatın insanın karanlık yüzünü ortaya çıkarmaya yetmemesi

E) İnsanlığın teknolojiyle birlikte ortak bir hedefe

sahip olması

13

DENEME - 8

P:127

16

38. Düzenli kitap okuyanların daha zeki olduğu düşünülür. Evet, okumanın zekâya katkısı vardır. Hem

de düşünüldüğünden çok. Okudukça kelime bilgisi gelişen birey daha fazla düşünme potansiyeli

geliştirir. Her öğrendiği bilgi daha üst düzey öğreneceği bilgiye bir altyapıdır. Peki, hangi türde

başlanması gerekir bu alışkanlığa? Bunun cevabı

yoktur. Zaten okuyucular kitap okudukça bir süre

sonra aynı kitapları okuyacaktır. Bu kitaplarla kültürlenen, beslenen toplumun da ortak düşüncede

geldiği noktaları gelişmiş ülkelerin seviyesinde görebiliriz.

Kitap okumayla ilgili bu parçada aşağıdakilerin

hangisine değinilmemiştir?

A) Düşünme gücü üzerinde etkili olduğuna

B) Alışkanlık hâline dönüşürse zekâyı etkileyeceğine

C) Nasıl başlanırsa başlansın iyi bir sonuca ulaşacağına

D) Gelişmiş ülkelerde kitap okuma oranının yüksek olduğuna

E) İnsanları hangi yönden etkileyeceğine

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. İnsanlık, teknolojik gelişmelerle ve her gün artan

bilgi gücüyle doğayı yenip yeryüzünde hüküm kurmaya gitgide yaklaşmaktadır. İnsanlığın bu hedefi

gözüne kestirmesi, bu sefer de kültürel farklılıkların silinmeye başlamasını getirmiştir. Bu durum,

insanların aynılaşmasına ve herkesin her konuda

birbirine benzemesine neden olmuştur. Renksiz bir

ortamın doğması ve her şeyin tek düze hâle gelmesi riskiyle karşı karşıya kalınmıştır. Teknolojinin

gelişmesiyle insanlığın yaşamaya başladığı ciddi

sorunların da ancak bir zamanlar birbirinden ayrılan sosyal bilimlerin kendi içindeki bütünlükleri

saklı kalmak koşuluyla dirsek temasına geçmeleriyle ve insanı bir bütün olarak ele almalarıyla çözülebileceği anlaşılmıştır. Bugün, her yeni buluşla

insana hizmet etmesi gereken ancak ondan bir

kez daha kopan ve onu anlamaktan bir adım daha

uzaklaşan teknolojinin insanı getirdiği karanlık

kimliğin biraz daha aydınlanabilmesi ve bu yapının

çözülebilmesi sosyal bilimlerin hedefi olmuştur.

Bu parçaya göre, her şeyin tek düze hâle gelme

riskini doğuran neden aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanların birbiriyle aynı ortak zevklere sahip

olmaya başlamaları

B) Teknolojinin hızına yetişmek için insanların

daha fazla çalışması

C) Kültürel yozlaşma neticesinde insanların aynı

şeylerden nefret etmesi

D) Teknoloji yüzünden sanatın insanın karanlık yüzünü ortaya çıkarmaya yetmemesi

E) İnsanlığın teknolojiyle birlikte ortak bir hedefe

sahip olması

40. Bu parçadaki altı çizili sözle anlatılmak istenen,

aşağıdakilerden hangisidir?

A) İnsanların birbirinden kopmasının engellenmesi

B) Daha önce iş birliği içinde olunan konularda

tekrar uzlaşılması

C) Sosyal bilimlerin kendi içinde dayanışma içinde bulunması

D) İnsanlığın çok sıkışık bir biçimde yaşamaya

başlaması

E) İnsanların birbiriyle çatışma yaşamaya başlaması

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:128

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

C E D B D D C C B D E C C D B C B E B B

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

C C A C D C B B C D C B C D B A D D D D

Deneme - 8

Cevap Anahtarı

P:129

9

P:130

17

1. (I) Balzac, Zola ve Flaubert gibi gerçekçiler, yarattıkları karakterlerin kişilikleriyle romandaki olaylar

arasında nedensellik bağı kurmaktadır. (II) Romanlarında olayların ilerleyişi, karakterlerin kişiliklerine

bağlı olarak gelişirken karakterler de romandaki

bu olayların üzerlerinde yaptığı etkiye göre değişmektedir. (III) Uşaklıgil de gerçekçilerin uyguladığı

bu ilkeyi titizlikle romanlarında uygulamıştır. (IV)

Uşaklıgil’in romanlarından önceki romanlarımızda,

karakterlerle olaylar arasında böyle bir nedensellik bağıyla karşılaşılamamaktadır. (V) Uşaklıgil’in

romanlarında karakterlerin başından gelişigüzel

birtakım olaylar geçmeyip olayları o karakterlerin

kişilikleri yaratmaktadır. (VI) Denilebilir ki gerçekçi

romanlarda, olayların bağımsız ortaya çıkışı yanında bu olayların karakterlere şekil vermesi esastır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

2. (I) İnsanların yaşlanmasıyla bağışıklık sisteminin

zayıfladığını bilmekteyiz. (II) COVID-19’a karşı en

fazla risk altında olan kişilerin 65 yaşın üzerindeki

kişilerden oluşmasının ana nedeni de budur. (III)

Konunun uzmanları, bağışıklık sisteminin gücünün

göstergesi olarak yaşın sadece bir sayıdan ibaret

olduğunu, sahip olduğumuz bağışıklık sistemi yaşının düşmesinin yolları olabileceğini hatırlatmaktadır. (IV) Bağışıklık sistemi üzerine çalışan pek çok

bilim insanının söylediği gibi bağışıklık sistemi son

derece karmaşıktır. (V) Vücuttaki en karmaşık organ olan beyinden sonra en karmaşık ikinci sistemin bağışıklık sistemi olduğunu vurgulamaktadırlar. (VI) Bağışıklık sisteminde, yüzlerce farklı hücre

türü yaklaşık 8000 gen tarafından kontrol edilen

sinyal molekülleri neredeyse sonsuz karmaşıklıkta

bir iletişim ağında etkileşim hâlindedir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. Eskimo halkı, dünyanın en kuzeyinde dört bin

yıldan beri kışları uzun, karanlık ve soğuk; yazları aydınlık bir bölgenin ağaçsız kıyı ve topraklarında yaşar. Koloniler hâlinde Asya’dan gelen ve

Arktika Bölgesi’nin ilk sakinleri olan Eskimolar,

bu geniş toprakları bir tür manevi bağ ve saygıyla

bağlandıkları hayvanlarla paylaştılar. Bu geleneğin

mirasçıları olan ve geçimlerini hâlâ bol miktardaki kara ve deniz hayvanından sağlayan ve sayıları

birkaç yüz bin kişiyi geçmeyen Eskimolar, bugün

Grönland’da Kanada’nın kuzeyinde, Alaska’da ve

Rusya’da yaşamaktadırlar. Sibirya’daki birkaç bin

Eskimo dışındaki tüm Eskimo toplulukları, bağlı

bulundukları hükümetlerle, içinde yaşadıkları koşullara paralel olarak kendilerine daha geniş haklar

tanınması için görüşmeler yapmaktadır.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden

hangisi söylenemez?

A) Karşılaştırma kullanılmıştır.

B) Niteleyici sözler kullanılmıştır.

C) Yoruma yer verilmiştir.

D) Bilimsel bulgulara yer verilmiştir.

E) Gerekçe belirtilmiştir.

Kelime Sayısı 2450

Hedef Süreniz 685 sn (12 dk)

1

DENEME - 9

P:131

17

4. Okumaya yeni başlayan öğrencilerin sürekli okumasının kelime tanıma becerilerini geliştirmesine,

kelimeleri daha hızlı tanıyıp, okumasına neden

olduğu bilinmektedir. Öğrencilerin kelime tanıma

becerilerinin ve zihinsel sözlüklerinin gelişmesine

paralel olarak okumalarının ve anlamalarının hızı

da artmaktadır. Okuma becerileri gelişmiş okuyucuların beyinlerinde kelime tanıma işlemi daha hızlı

olmaktadır. Bu okuyucular, yazıları kelimelerden

oluşmuş satırlar biçiminde değil, düşüncelerden

oluşmuş satırlar biçiminde görmektedir. Yani okurken kelimelerin görüntüleri değil, anlamları öne

çıkmaktadır. Okuma becerileri gelişmiş okuyucunun zihni, kelime ve cümlelerin anlamını daha çabuk bulup, bunları birbirine bağlayarak düşünceler

oluşturmaktadır. Bu becerilerse okumayı kolaylaştırmaktadır.

Bu parçada okuma ile ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Okuma becerileri gelişmiş okuyucuların kelime

tanıma hızı oldukça fazladır.

B) Okuma becerileri gelişmiş okuyucu, okuduğunu daha hızlı anlamaktadır.

C) Kelimeleri hızla okuyup, anlayabilen öğrenci

okurken zorlanmamaktadır.

D) Okuma ve anlamanın hızını arttıran, onları geliştirmek için yapılacak çabadır.

E) Beynin zaman içerisinde gelişmesiyle okuma

hızı arasında bağ vardır.

5. Şiirlerimi bir anda yazmam. Önce kafamda mekânları, imgeleri, sanatları günlerce hazırlarım. İlhamın

gelmesiyle de önceden yaptığım tüm bu hazırlığımı şiirime katıp yoğurmaya başlarım. Bu yaptığımı

yapmazsanız, “Şiire bir başlayım, kendiliğinden

gerisi gelir.” derseniz, mutfağa hazırlıksız girip yemek yapmaya başlamış gibi olursunuz. Elinizde

şiirsellik adına çok fazla lezzetin olmadığı sürpriz

bir şiir çıkar. Yazacağınız şiir için mutlaka mısralara

dökeceğiniz imgeleri, ahenk unsurlarını hazırlamalısınız.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İyi şiir yazmak için zaman içerisinde ustalaşmak gerektiği

B) Hazır kalıpların kullanıldığı şiirlerin okuru etkilemeyeceği

C) Şiirlerin okuyucuya sunulmasında şiirin oluşturulma sürecinin önemli olduğu

D) İyi şiir yazmak için gerekenlerin önceden tamamlanması gerektiği

E) Kendine güvenen şairlerin beğenilen şiirler yazabileceği

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:132

17

6. Geçen yüzyılın başından bu yana zekânın ne olduğu, nelerden oluştuğu ve nasıl ölçüldüğü konusu hep tartışılmıştır. Bu süreç içerisinde zekâ

kavramının testlerden yüksek puan alma, bilgileri

hatırlama, numaraları hızlı bir şekilde ezberleme,

enstrümanları, dilleri, sporları veya bilgisayar programlarını öğrenme yeteneği olup olmadığı sorgulanmıştır. Araştırmacılarca zekâ, farklı şekillerde

tanımlanmışsa da bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda zekânın bir problemin çözümü için

gerekli olan kavrama becerisi olduğu anlaşılmıştır.

Zekânın farklı tanımlarının olmasına karşılık zekâya

ilişkin kuramların tümü, zekânın gelişmiş bir beceriden çok geliştirilebilecek bir kapasite ya da potansiyel olduğu ve biyolojik temellerinin bulunduğu

noktasında birleşir. Buna göre ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) zekânın farklı tanımlarının olması, zekânın farklı

alanlara sahip bir bütün olarak değerlendirilmesindendir

B) zekânın öznel ve soyut durumu, nelerden oluştuğu ve nasıl ölçüldüğü konusunda ortak bir

yaklaşımı güçleştirmektedir

C) araştırmacılar tarafından ortaya konan tanımlarda, zekânın biyolojik temelli bir yaklaşımla

ele alınması doğru olacaktır

D) zekâ, doğuştan gelip deneyimden, öğrenmeden ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenmektedir

E) zeki insan öğrendiğini değerlendiren, yeni durumlara yeni çözümler getirebilen kişidir

7. Boğaz’ın Marmara Denizi’ne açıldığı yer. Sağımıza

dönüp bir bakabilsek denizin alabildiğine sonsuzluğu... Ama o yöne bakamazsın; her şey kadrajın

bize sunduğu kadardır. Bir imge işte! Koca bir

İstanbul’dan süzülmüş, küçücük bir imge. İmgeler her zaman küçüktür zaten, gözün erişebildiği

menzil kadardır. Fakat ----. İmge kendini her zaman aşar. İmgenin kendini aşması, bize sunduğu

vaatler yine de bizim hayalimiz kadardır. İmge bir

sınırsa hayalimiz ikinci bir sınırdır. Zaten insan da

sınırlardan ibaret değil midir? Bunca sınırlara rağmen insan hep sınırlarını aşmak ister. İmgenin kışkırtıcılığının kaynağı da bu aşma isteğidir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) insanın bu imgelere ulaşabilmesi için kendi sınırlarını aşması gerekmektedir

B) şair bir ruh, her zaman dilin sınırlılıklarını aşıp

imgeye ulaşmaktadır

C) her zaman göründüğünden daha fazlasını sunmaktadır

D) sınırlılıkların olduğu bir kadraj, imgelerin gizli

yanlarını ortaya çıkarır

E) imgelerin kışkırtıcılığı birçok şaire esin kaynağı

olmuştur

8. (I) Orhan Veli, küçük adamın sesini şiirinin sesi yapan ender şairlerdendir. (II) O, Türk edebiyatının ve

şiirinin “garip”i olmuştur. (III) Ancak bu “garip”lik,

aynı zamanda Türk şiirindeki “değerli” ve “kutsal”

sayılan her şeyi alaya almasından gelir. (IV) Orhan

Veli’nin şiirinde; yüksek zümreye has ağırbaşlılık

yerle bir edilmiş, sıradan halkın basit dünyası ve

sözcükleriyle olan mesafe ortadan kalkmıştır. (V)

Bu “küçük adam”ın sözcükleriyle şiirin ciddiyeti

alaya alınmıştır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Bu, hitap ettiği “küçük adam”ın

yaşantısını yansıtmaktaki yeteneğiyle alakalı olduğu kadar Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile çıkardığı

aynı adlı ortak şiir kitabıyla da alakalıdır.” cümlesi

getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

3

DENEME - 9

P:133

17

9. Dostoyevski, eserlerinde ele aldığı temalarla dönemin Rusya’sını net bir şekilde tasvir etmiştir.

Özellikle sürgün dönemi sonrasındaki eserlerinde

toplumda var olan farklı ideolojiler, siyasi çalkantılar açık bir şekilde yazar tarafından işlenmiştir.

Rusya’nın zor yaşam koşullarını ve fakir insanların

sosyal durumunu net bir şekilde anlatmıştır. Dostoyevski çok sesli romanın yaratıcısıdır. Dolayısıyla, yapıtı önceden saptanmış çerçevelere veya

genellikle Avrupa romanının birçok türüne uyguladığımız tarihsel-edebî şemalara uymaz. Romanda

sadece o dönemde yaşanmış olan olayları ya da

insanların çekmiş olduğu maddi ve manevi sıkıntıları değil, aynı zamanda günümüzde var olan problemleri de görebilmek mümkündür. Sibirya sürgününü “Ölüler Evinden Anılar” adıyla romanlaştırır.

Roman yayımlandığında Rusya’da âdeta deprem

etkisi yaratır. Hatta Çar’ın bile kitabı gözyaşları içerisinde okuduğu ve bu roman neticesinde köleliği

kaldırdığı söylenir.

Aşağıdakilerden hangisi Dostoyevski’nin romanlarının bu parçada verilen bir özelliği değildir?

A) Etkileyicilik B) Tutarlılık

C) Yol göstericilik D) İleri görüşlülük

E) Özgünlük

10. Bu bir ekip çalışması. Çünkü bu topraklar uygarlıkları avuç içinde bize sunmuş, bonkör yüreği ile

sunmaya da devam ediyor. Olabildiğince, ayrıntıdaki güzellikleri aktarmaya çalıştık. Bir taşın, madenin, halının, kilimin ayrıntısı. Çünkü sanat ayrıntılarda saklı. Tüm bunlar sonrası gönlüm rahat

mı? Değil! O denli unuttuklarım, görüp de ulaşamadıklarım var ki... Gönlüm hep, kitabın sonunda

yer alan küçük bir bölüm olan “Karalama”da da

söylemek istediğim gibi “Aklım, uygarlıkların gizli

çekmecelerinde kaldı.”

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Sanat yapıtlarınızın size ve çevrenize neler kazandırdığı hakkında bilgilendirir misiniz?

B) Bu zengin coğrafya üzerine çalışmak sizde nasıl bir duygu çağrıştırıyor?

C) Çalışmalarınıza konu olan unsurlarla ilgili önceden yeterince bilgi edinir misiniz?

D) Eserlerinizdeki hikâyeleri tek başınıza mı derlediniz?

E) Detayları sanat çalışmalarınıza yeterince yansıtabiliyor musunuz?

11. “Bugünlerde, daha doğrusu bütün bu sene, tuhaf

bir tembellik geçirdim ve geçirmekteyim. Nasıl bir

şey biliyor musun? Hani kabuk değiştiren ama

sadece kabuk, şekil değiştiren hayvanların bu değişme devresindeki hâlleri gibi bir şey bu. Eskiler,

istiğrak (dalgınlık) diye bir hâlden bahsederlermiş,

ben biraz da bu hâldeyim. Sonumuz hayır olsun ya

bambaşka bir şekil ve huyda yazı yazacağım, dikkat et şekil ve huydan bahsediyorum, ya da daha

bir hayli zaman bu hâl sürüp gidecek.”

Nazım Hikmet’in 1947’de yazdığı bir mektuptan

alınan bu parçada sanatçı, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A) Yeni yaratılarının eskilerini silecek kadar etkili

olmamasından

B) Değişmeye başlamasının kendisinde üşengeçlik yaratmasından

C) Bütün bir sene bir şey üretememesinden

D) Eskilerin söylediklerinde, içinde bulunduğu durumu aramasından

E) Tembellik durumunun bir hayli zaman sürüp

gitmesinden

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:134

17

12. I. Bu durumda vücudun doğal uyarıcısı olan adrenalin nefes alıp vermeyi ve kalp atış hızını artırıp, kan damarlarını genişleterek kaslarımıza

daha fazla oksijen taşır.

II. Tehlikeli durumla karşılaşıldığında kaslarımız

olabilen en kısa sürede harekete geçebilmek

için büyük bir enerjiye ihtiyaç duyar.

III. Bu da yüzümüze normalden daha fazla kan

akışı olmasına ve yüzümüzün kızarmasına yol

açar.

IV. Adrenalin artışının bir sonucu olarak da yüz

derimizin altındaki kan damarları da genişler.

V. Yüz kızarmasının vücudumuzun “ savaş ya da

kaç” refleksiyle ilişkili olduğu düşünülüyor.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

13. I. Kalıtım yoluyla getirilen özelliklere “doğuştan

donanım” adı verilmektedir.

II. Bu yapı canlının doğuştan getirdiği birtakım

kalıtımsal özelliklerini oluşturur.

III. Her canlı dünyaya bir genetik yapıya sahip

olarak gelmektedir.

IV. Bu özelikler canlının belirli bir gelişim döneminin sonucunda yani olgunlaşma sürecinde

ortaya çıkar.

V. Bir mühendislik olarak görülen kuşların yuva

yapması, örümceklerin ağ örmesi genetiktir ve

olgunlaşma sürecinde davranışa dönüşür.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin anlamlı

bir bütün oluşturması için aşağıdakilerden hangilerinin birbiriyle yer değiştirmesi gerekir?

A) I ile III B) II ile III

C) II ile IV D) III ile IV

E) IV ile V

14. Yazar, yapıtların yalnızca kahrını çeker, cefasını

çeker, üzüntüsünü çeker. Yazı yazanlar, uykusuz

gecelerin nasıl bir şey olduğunu bilirler. Güzel havalarda herkes dışarıdayken siz sokağa çıkamazsınız. Güzel fırsatlar çıkar, arkadaşlar buluşalım

tatlı bir gün geçirelim, derler ama gene zincirin bir

halkası ayağınızın bileğinde, öbür halkası masanın

bacağında, odaya bağlı kalırsınız. Böyle bir hayat

yaşıyorsunuz. Bunun tadı tuzu ne? Tadı tuzu, o

anda yaratmanın verdiği mutluluk. Ondan sonrası, bütün eserlerim ortak kültüre ait. Bir toplumun

çağdaşlaşması, ilerlemesi bu bilinçle başlar.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) İyi bir sanatçı, eser verirken hayatın birçok labirentlerinden geçip, birçok darbe karşısında

durmak zorundadır.

B) Yazarlar üretirken çektikleri sıkıntıların üstesinden yaratmanın verdiği hazla gelmektedir.

C) Yazarların eserlerini oluştururken yaşadıkları

üzüntüyü, mücadeleyi okuyucu çoğunlukla anlamamaktadır.

D) Yazarlık, dışarıda akan hayatı sadece dışarıdan

izlemeye olanak sağlayıp içerisinde olmaya

olanak vermemektedir.

E) Okuyucuların çoğu, bir eseri ellerine aldıklarında sanatçının o eseri yaratırkenki yaşadıklarını

anlayamamaktadır.

5

DENEME - 9

P:135

17

15. Bir edebiyat adamının tüm yapıtları ana bir çizgi

üzerinde oluşur. O edebiyat adamı temelde şairse

şiirin dışında öbür türlerde yazacaklarının içeriğini, biçim düzeyini şairlik düzeyi belirler. Fizik ya

da geometri yasalarıyla oluşur âdeta bu belirginlik. O şair; üslup sahibi, kişilik sahibi bir edebiyat

adamı ise yazdığı denemeler, oyunlar, öyküler ile

romanlarda da koruyacaktır kişiliğini. Çeviriler yaparsa Türkçeleştirdiği şiirlerin düzeyini kendi şiirleri düzeyine çıkaracaktır. Bunun aksi de doğrudur.

Başarılı, kişilikli bir şair değilse yabancı dillerin en

büyük şiirlerini dilimize çevirirken şiiri kendi şairlik

düzeyine indirecektir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Başarılı bir şair, çeviri yaparken kendi başarısına denk şiirleri çevirir.

B) Edebî eser üretenlerin belli bir üslubu olsa da

farklı türlerde üreticiler bu üslubu değiştirir.

C) Bir edebiyatçının eser verirkenki yaklaşımı diğer tüm ürettiği eserlere yayılır.

D) Kendine has özellikleriyle bir edebiyatçı birçok

eser arasında hemen göze çarpar.

E) Şairlerin çeviri şiirlere olan yaklaşımı, her zaman belli sınırlar içerisinde, ölçülü olmuştur.

16. Kalemdeki hünerlerini, içinde yaşadıkları toplumların sorunları için kullansalar da farklı çağlarda ve

farklı kültürlerde eser veren yazarlar olarak gerek

Goriot Baba’da Honore de Balzac gerekse de

Ayaşlı ile Kiracıları’nda Memduh Şevket Esendal

pansiyon yaşamı ekseninde bulundukları toplumu

ve bürokrasiyi, bazen birbirinden farklı açılardan

bazen de benzer söylemlerden eleştiri yağmuruna tutan şahsiyetlerdir. Balzac’ın Goriot Baba’sı

ve Esendal’ın Ayaşlı ile Kiracıları, mizah ve hicvin

çemberlediği aristokrasi, bürokrasi ve toplumdaki

çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, yozlaşmışlığı ve tükenmişliği masaya yatırarak ast-üst tabakalar arasındaki uçurumu gözler önüne sererler.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Balzac ve Esendal, toplumu ve eğitimi benzer

ve farklı açılardan eleştirmişlerdir.

B) Balzac’ın Goriot Baba’sı ve Esendal’ın Ayaşlı

ile Kiracıları, bazı yönlerden benzerlik taşır.

C) Balzac ve Esendal, belli bir zaman için kiraya

verilen ev hayatları çerçevesinde toplumu eleştirmişlerdir.

D) Farklı çağlarda ve kültürlerde yaşamış bazı sanatçılar aynı konuları işlemişlerdir.

E) Balzac ve Esendal, toplum sorunlarına duyarlılık geliştirmiş kişiliklerdir.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:136

17

17. Hem 19 hem de 20. yüzyılın en büyük Fransız yazarlarından olan Proust’un, “Bütün büyük yazarlar,

bazı bakımlardan birbirleriyle benzeşirler ve insanlık var oldukça yaşayan deha sahibi tek bir kişinin

farklı ve bazen de çelişkili anları gibidirler sanki.”

görüşünü destekler biçimde Victor Hugo’da biraz Shakespeare’den; Proust’ta, Balzac ve Flaubert’den; Alain Robbe-Grillet’de de Flaubert ve

Proust’tan esinlenmeler görmekteyiz. Bu, sanatın

her dalında görülen bir gerçektir. Bizde de Tanzimat’la birlikte Batı’ya açılmamızın sonucu olarak

birçok Batılı yazar, şair ve tiyatrocu edebiyatçılarımızı etkilemiştir. Özellikle Victor Hugo’nun Türk

şairi Recaizade Mahmut Ekrem’i büyük ölçüde etkilediği bilinmektedir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Batılı sanatçılar edebiyatçılarımızı Tanzimat’la

etkilemeye başlamıştır.

B) Victor Hugo, bazı Türk edebiyatı sanatçıları

üzerinde etkili olan isimlerdendir.

C) Büyük yazarlar, kimi yanlarıyla birbirlerinden

etkilenir ve birbirlerine benzer

D) Proust’a göre, gerçek sanatçılar birbirlerinin

aynı bakış açısıyla eserlerini üretir.

E) Sanatçıların birbirinden etkilenmesi, sadece

edebiyatta değil, sanatın tümünde yaşanır.

18. Sanat, insanın tarih öncesi çağlardan bu yana kendisini ifade etmekte kullandığı, yaşama ait en yaratıcı ve en etkin yollardan biridir. Duygu ve düşüncelerin temellendirdiği bir içeriğe ve biçime sahip

olan sanat, doğrudan hayatla ilgili olduğundan tüm

insanlara hitap eder. Bu nedenle kalıcı ve evrenseldir. Gücü toplumsal sınırları aşar.

Bu parçadan hareketle sanat aşağıdakilerin

hangisinde doğru tanımlanmıştır?

A) Hoşa gidecek estetik yaşantılar oluşturmak

amacıyla dürtüler yaratma becerisidir.

B) İnsanlığa ait duyguların ve düşüncelerin sonraki nesilleri de kapsayacak şekilde ifadesidir.

C) İnsanın doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çeşitli araçlarla estetik bir biçimde ifade

etme çabasıdır.

D) Kişisel olarak varlığını bulan, sanatçının içinde

bulunduğu sosyal ortama ait duyguların güzel

ve etkili ifadesidir.

E) Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak kabul ettiği, ruhunda hissettiği duyguların

çeşitli şekilde anlatılmasıdır.

7

DENEME - 9

P:137

17

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. “Biçim” ile “öz” sorunu edebiyatta her zaman tartışılagelmiştir. Örneğin bir şiirin tekniğini anlatabilmek için ilk olarak ölçü, uyak, nazım biçimi, dil gibi

biçim ögelerinin üzerinde durulması gerekmektedir. Ancak bu kadarı şiir için yeterli değildir elbette.

Boş bir kalıp olan bu biçimin içi herhangi bir öz ile

doldurulmalıdır. Bir eser, biçim ile özün kaynaştığı

ölçüde sanat değeri kazanır. İçinde öz bulunmayan

bir biçim nasıl boş bir kalıp olmaktan ileriye geçemezse biçime bağlanmayan herhangi bir öz de

sanat dışı bir kavramdır. Bu konuda Cenap Şahabettin’in dikkate değer bir özdeyişi vardır: “Bayağı düşünce için sarf edilmiş güzel anlatımdan çok

bayağı anlatım içinde gördüğüm güzel düşünceye

acırım.”

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Bir sanat eserinin biçimle özü bir araya getirmesiyle oluştuğuna

B) Özden yoksun bir biçimle yaratılan eserin de

sanatsal değer kazanabileceğine

C) Edebiyatta biçim ve özün birlikteliğinin tartışma konusu olduğuna

D) Sadece biçimsel özelliklerin bir şiiri, şiir yapmadığına

E) Şiir tekniğinin öğretilmesinin ilkin biçimsel ögelerle başladığına

20. Bu parçada Cenap Şahabettin’in altı çizili sözle

anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Önemli olan düşüncenin nasıl sunulduğundan

çok içeriğinin ne olduğudur.

B) İyi olmayan bir düşüncenin güzel bir şekilde

ifadesi yine iyi olmayacaktır.

C) Güzel sunulan bir düşüncenin ne anlattığı daha

çok dikkat çekecektir.

D) Basit bir düşünce güzel bir şekilde dahi anlatılsa yine basit olacaktır.

E) Güzel bir düşünce hoş bir biçimde anlatılmazsa düşünce sönük kalacaktır.

21. (I) Modern Paganlar doğadaki kutsallığı kabul ettikleri gibi doğada çeşitliğin olduğunu da onaylamışlardır. (II) Dolayısıyla Modern Paganlar doğadan ilham alarak kutsal âlemde de farklılıkların olduğunu

kabul etmişlerdir. (III) Bazı Modern Pagan grupları,

tanrıların ve tanrıçaların tıpkı yaşadığımız bu dünyada olduğu gibi bir topluluk içinde var olduklarına inanmıştır. (IV) Tanrılarından, tanrıçalarından ve

tanrısal varlıklardan bazılarının yaşamının, ölümünün ve yeniden doğuşunun yıllık döngüsü olarak

Pagan yılının sınırlarını belirlemişlerdir. (V) Modern

Pagan grupları geçici dünya ile kutsal âlemin birbiriyle her an etkileşimde olduğunu gerçek kabul

ederek yaşamışlardır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

22. (I) Yüz; insanı tanımlayan, diğer insanlardan ayıran, insanı insan yapan özelliklerinden. (II) Kişinin

yüzüne bakarak onun sağlığı, karakteri, kimliği

gibi birçok bilgiyi edinebilir ve bu bilgileri yeniden

kullanmak için belleğimizde tutar, o kişiyi yeniden

gördüğümüzde ise yüzünden onu tanıyıp eski kayıtlı bilgileri tekrar belleğimizden çağırabiliriz. (III)

Peki, tanıma işi sağlıklı işlemez ve yüzleri tanıyamaz da yüz körü olursak? (IV) Bulmaca çözer gibi

gördüğümüz yüzden ipuçları arayıp kişileri tanımlayamaz, yaklaşık yüz kişiden ikisinin yaşadığı bir

rahatsızlık olan yüz körü olurduk. (V) Yüz körlüğü

yani prosopagnozi, yüzleri tanıyamamak anlamına

gelen nörolojik bir rahatsızlıktır. (VI) Prosopagnozi,

Yunancada yüz anlamında “prosopon” ve tanıyamama anlamında “agnosia” kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:138

18

23. Ünlü bir tıp dergisinde yayımlanan bir çalışmada,

karın çevresinin genişliği ile beynin büyüklüğü arasında ilgi çekici bir bağlantı ortaya koyulmuş. Çalışma, karın çevresinde daha fazla yağ bulunan kişilerin beyinlerinin olması gerekenden daha küçük

olduğunu ve daha az gri maddeye sahip olduğunu

ortaya koyuyor. Araştırmacılar, ortalama 55 yaşında

yaklaşık 1000 kişiyi inceleyerek bu sonuca ulaşmış.

Bilim insanları bu sonuçlara çalışmalara konu olan

kişilerin genetiğiyle ve sağlığıyla ilgili detaylı verileri

inceleyip ulaştıklarını ifade ediyor. Sonuç olarak obeziteye ve yüksek bel ölçüsüne sahip kişilerin beyinlerindeki gri madde hacminin sağlıklı kişilere oranla az

olduğu görülmüş. Diğer yandan, obezitenin beynin

beyaz maddesini etkilemediği de görülmüş.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Karşıt kavramlar kullanılmıştır.

B) Niteleyici sözcüklere yer verilmiştir.

C) Karşılaştırma söz konusudur.

D) Alıntıya başvurulmuştur.

E) Nesnel anlatımdan yararlanılmıştır.

24. Edip Cansever, “Her şey sürekli değiştiğine göre

bakmanın, görmenin bütün olanaklarını denemekten yanayım.” demiş bir söyleşisinde. Şöyle

örneklendirirsek Cansever, “Bakmalar Denizi”nde

“Bakmalar görüyorum.” diyor. “Bakmalar görmek”

bir “bakışma”ya işaret etmektedir. Nesnelerle bakışabiliyorsanız bakışınıza yanıt alabiliyor ve nesne

ile ilişki kurabiliyorsunuz demektir. Bir nesnenin

sizin için bir anlamı varsa “Gözleriniz gördüğünüz

yerden bakabilir.” Nasıl bir şey bu? Bir nesneye

bakarken o nesnenin kendisinden çok o nesneyle

kendiniz arasında kurduğunuz ilişkiyi görmekle ilgili bir şey. Bir masa, herkes için aynı anlamı taşımaz.

Masayla ilgili geçmişiniz de ona hangi açıdan baktığınız da değiştirir masayı. Tek bir bakış açısı olmadığı

için nesnelerin de tek bir görüntüsü yoktur.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Nesnelere biçilen değerlerin onlara olan bakış

açımızı etkilediği

B) Her şeyin sürekli değişmesinden yakalanan

tüm olanakların denenmesi gerektiği

C) Nesnelerle olan ilişkimizin onlara karşı olan bakış açımızı değiştirdiği

D) Bakma ile görme arasındaki farkın nesnelere

olan bakış açımızı etkilediği

E) Nesnelerin çeşitliliği nedeniyle insanın tek bir

bakış açısına sahip olmadığı

25. Okuyucuyla buluşan bir kitap artık tamamıyla yazarın değildir. Bir bakıma okuyucunun elindeki

eser artık aynı eser de değildir. Okurun öznel bakışı, hayal dünyası, zihin yapısı kitabı yazan yazarın

öznelliğinden, dünyasından farklı bir hâle sokar

okuduğu kitabı. Okur kitabı zihin dünyasında ele

alırken yeniden değerlendirip yeniden oluşturur.

Kitaba kendi dünyasını aktarır, satır aralarını doldurur, aksiyonu tamamlar, mekânları yeniden çizer,

karakterleri kendi seçer ve onlarla duygusal bağ

kurar. Okuyucu için okuduğu kitap özelleşmiştir

artık. Yazarsa okurun aklını harekete geçiren bir

araçtır. Ona yol açıp gideceği yönü söyler sadece.

Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yazarların okur isteklerini göz önünde bulundurarak eserler oluşturduğu

B) Okurların okudukları eserlere yaklaşımlarında

öznel davrandığı

C) İyi bir okurun yazarın yazdıklarından daha fazlasına ulaşabildiği

D) Okurun ele aldığı esere kendinden de eklemeler yapıp eseri yeniden oluşturduğu

E) İyi yazarların yazdıkları eserleri okuyucularla

birlikte oluşturduğu

9

DENEME - 9

P:139

18

26. Sanatçının kimliği bir yandan sanatçının kendi iç

dünyası ile beslenirken diğer yandan da toplumsal ve doğal gerçeklikle beslenir. Sanatçının kimlik

arayışı ile ilgili bir gereksinim duyması kendi zihninde bağdaşmaz. Bu arayış olanları ve karşıtlıkları uzlaştırma çabasındandır. Ne düşündüğünü

ve ne hissettiğini anlayan sanatçı kendi kimliğini

bulmanın bir bölümünü gerçekleştirmiş demektir.

Eser üretme de kimliğini bulmanın bir yolu olarak

görülmektedir. Üretilen eserlerin her biri aslında bir

benliğin gerçek yaşam öyküsünü aktarmaktadır.

Ancak kim olduğumuzu kavramak hemen olan bir

şey değildir, kimliğimize adım adım ulaşırız. Kimliğini bulma, kendini keşfetme sürecinin “ben” olarak bir iz bırakma, kendini ölümsüzleştirme çabası

olduğu düşünülmektedir. Sanatçının asıl ortaya

koymak istediği ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) kendi kimliğini bulma sürecinde, eserlerindeki

iç dünyasını keşfetmektir

B) yaşamın tuval üzerindeki izlerini olabildiğince

özgür bir biçimde yansıtmaktır

C) kendi içe bakışını eserleri vasıtasıyla yaşadığı

toplum ekseninde yorumlamaktır

D) yaşamı boyunca aradığı kimliğini bulup kendi

“öz”ü üzerinde egemenlik kurabilmektir

E) eserleriyle varoluşunu algılamak ve bunun

uzun yıllar sürmesini sağlayabilmektir

27. Bütüncül düşünen birey, bütünü tüm detaylarıyla birlikte bir kerede, bütün olarak görür. Detaylar arasındaki ilişkileri bilir ancak karşılaştığı bir

durumda bu ilişkilere odaklanmadan ilişkilerin

bütünün genelinde bıraktığı etkiye dikkat ederek

bütün hakkında karar verir. Bu nedenle bütüncül

düşünenler nesnenin parçaları yerine nesnenin

bütününe odaklanırlar. Bu bireyler öncelikle resmin

geneline bakma ihtiyacı hisseder ve problemi anlayıp detaylara konsantre olur. Analitik düşünmeyse nesneyi bulunduğu içeriğinden ayırma, nesneyi

kategorilere ayırarak özelliklerine odaklanma ve

nesnelerin davranışlarını açıklamak için kurallar

kullanma tercihidir. Yani, analitik düşünen birey

nesneyi incelerken kategorilere ayırma tercihinde

bulunur. Analitik düşünme, daima nesneleri önce

ayrı ayrı ele almayı ve daha sonra sistemin çalışmasını sağlamak için parçaların nasıl etkileşimde

bulunduğuna bakmayı ifade eder. Analitik düşünme eğiliminde olan kişi, ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) resmin geneline bakarak resimdeki genel problemi anlayıp detaylara yoğunlaşmayı tercih

eder

B) bütüncül düşünmenin tersine, büyük bir sorunu basit parçalara bölüp, bu parçalara çözümler üreterek bütünü çözmeye çalışır

C) karşılaştığı bir durumda bütünün geneline dikkat ederek bütün hakkında karar vermeye yönelir

D) bütünü tüm detaylarıyla birlikte bir kerede, bütün olarak görmeye odaklanır

E) problemi bir bütün olarak algıladığından problemi çözerken çoğu zaman adımları atlayıp

doğrudan sonuca gitmeye çalışır

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:140

18

28. (I) Halk şiiri günümüze değin pek çok konuyu farklı anlatım biçimleri ve teknikleriyle ifade ederken

aynı zamanda mizahın anlatım imkânlarından da

yararlanır. (II) Dil, anlatım ve zekâ yönünü yansıtan

kimi mizahi ögeleri de bu kültür içinde sıklıkla kullandığı görülür. (III) Halk şiirinin farklı örneklerinden

hareketle mizah ögesinin hiç de azımsanmayacak

bir oranda yergiyle de bağlantılı olarak kullanıldığı

saptanır. (IV) Halk şiirinin zengin şiir birikiminde;

saz (âşık) şiirinin, dinî-tasavvufi şiire göre mizahi

ögelerden daha çok yararlandığı görülür. (V) Anonim şiirin odağında, tekerlemeler ve bazı türkülerin

bu anlamda dikkat çekici türler olduğu saptanmıştır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra Bu şiir, köklü geçmişi ve zengin

birikimiyle bünyesine mizahı da katarak pek çok

ögeyi barındırır.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. İkinci Yeni şiiri, ne herhangi bir derginin etrafında

toplanarak ne de bir bildiri yayımlayarak ortaya

çıkar. Bu nedenle İkinci Yeni’nin öncü temsilcileri olduğu gibi sonraki dönemlerde de İkinci Yeni

anlayışı çerçevesinde şiir yazan genç takipçileri

olmuştur. İkinci Yeni şiiri, kendisini ilk okuyuşta ele

veren bir şiir değildir. Bu şiir aklın sınırlayıcılığından sıyrılmak ve hiçbir engele takılmadan şair ne

hissediyorsa, nasıl duyuyorsa onu ifade etmek istemektedir. Aklın sınırlarını zorlayarak serbest çağrışıma dayanan anlamı ve anlamlı olanın dışında

birçok anlamı bulunan zengin bir anlatımı yeğlemiştir. İkinci Yeni şiirinin Türk şiirine farklı bir soluk,

bir imkân getirdiği su götürmez bir gerçektir.

Aşağıdakilerden hangisi İkinci Yeni şiirinin bu

parçada verilen bir özelliği değildir?

A) Gerçeküstücülük

B) Kapalılık

C) Yenilik

D) Yoğunluk

E) Çağdaşlık

30. Bunu çok düşündüm. Çünkü zaman zaman eleştiriden bezdiğim oluyor. Nankör bir iş eleştiri. Bir yazarın

bir eserini beğenirsiniz, sizden iyi eleştirmen yoktur;

bir başka eserini beğenmezsiniz, bu defa sizden kötü

eleştirmen yoktur. Her şey metalaşıyor günümüzde.

Edebiyat da... Bir edebiyat eserini eleştirmek artık

edebiyat ölçütleriyle düşünülmüyor; eleştiri, “malın

satışına zarar veren” bir olay olarak düşünülüyor.

Otuz sekiz yıllık bir dostum vardı. Yazmaktan bezip

de bir süre ara verdiğim zaman bana telefon ederek

“Gece etüdünde seni okuyan bir öğrenci olduğu sürece yazmaya mecbursun!” diye beni uyarırdı. Onun

bir kitabını beğenmediğimi yazdım ve ilk tepkisi ilişkileri soğutmak oldu. Bunların karşısında sürdürülebilir

bir iş olarak görünmüyor.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Yazarların sizin eleştiri yazılarınıza verdikleri

tepkiden yoruldunuz mu?

B) Eleştiri yazılarını bırakmayı düşündünüz mü,

düşündüyseniz neden?

C) Eleştiri yazıları son yıllardaki kültür değişiminden etkilenmekte midir?

D) Kültürel yozlaşmanın etkisi eleştiri yazılarını da

etkiliyor mu?

E) Eleştiri hayatınızda inişler ve çıkışlar yaşadığınız oldu mu, olduysa neler?

31. İnsanın zaman içerisinde sadece saçlarının rengi değil, zevkleri de değişiyor. Aslında zamanla

zevkinin değişmesi oldukça iyi bir şey. Bende de

yavaş yavaş bunun olduğunu görüyorum. Özüm,

içeriğim aynı, süreklilik gösteriyor ancak zevkim -ki

bu daha ziyade o içeriği veren şekle aittir- sürekli

değişiyor. Bunları yalnız ben de demiyorum, uzak

yakın tüm çevrem zamansız bir biçimde bunu dillendiriyor. Düşünüyorum da zamanında birçok şiirimi yayımlamışım. Şimdi onları dünya bir araya gelse

yayımlamam. İçleri bakımından değil, şekillerindeki

zıpırlıkları, gösterişleri, yapmacık edaları bakımından.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) İnsanın zaman içerisinde önlenemez değişiminden

B) Değişim sürecinin hızının yavaş olmasından

C) Şiirlerindeki içeriğinin aynı kaldığı hâlde şekillerinin değiştiğinden

D) Yayımlanan şiirlerinin kalitesinin günün gerisinde kalmasından

E) Eski şiirlerinin şekil özelliklerinin bugünkü zevkine uymamasından

11

DENEME - 9

P:141

18

32. I. Eğer başarısız olmaktan korkuyorsanız veya

her şeyi bırakmayı düşündüyseniz bir kez

daha düşünün.

II. Ancak “Baba”, gösterime girdiği tarihten bu

yana hâlâ seyirci için en iyi filmler arasında her

zaman ilk sırada.

III. Hikâyenin yaratıcısı olan Mario Puzo da

“Baba” adlı kitabını da aslında kariyerini düşünmeden bir bahisçiye borçlu olduğu için

yazmıştı.

IV. Film şirketinin yöneticisi de “Baba” filmi gibi

büyük bir sanat eserinin haklarını o dönem

merhamet gösterip satın aldığını söylemişti.

V. Yönetmen Francis Ford Coppola’nın “Baba”

filmini çekerken bu filmi kendi kariyerini sonlandıracak bir iş olarak gördüğünü öğrendiğinizde rahat bir nefes alabilirsiniz.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) V - II - III - IV - I

B) V - II - I - III - IV

C) I - V - II - III - IV

D) I - V - III - IV - II

E) I - II - V - III - IV

33. (I) Ege’nin bronzlaştıran güneşinden Karadeniz’in

serin sahiline yol alıyoruz. (II) Adını mitolojik tanrı

Zeus’un âşık olduğu güzel Sinope’den alan Karadeniz’in ve Türkiye’nin en kuzey ucu Sinop’tayız.

(III) Karadeniz’in bu muhteşem yarımadasına ulaşır

ulaşmaz mutlu insanlarının gülen yüzü, bize evimizdeymişiz hissi veriyor. (IV) Eski film tadındaki

Sinop sokaklarından Pervane Medresesi’ne, Sinop

Kalesi’ne yürüyerek ulaşıyoruz. (V) Şehrin simgesi hâline gelen, Kinik felsefenin kurucusu, Sinoplu

Diogenes’in heykeliyle fotoğraf çekilip Karakum ya

da Sankum Plajı’nda serinleyerek keşfe başlıyoruz.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri yer değiştirirse paragrafın anlam bütünlüğü

sağlanmış olur?

A) I ve V B) II ve III

C) II ve V D) III ve V

E) IV ve V

34. Geriye dönüp bütün yazdıklarımın hesabını çıkarırken görüyorum ki güdümlü bir edebiyatçıyım

ben. Güdümlü, hani şu kör parmağım gözüne, dedikleri güdümlülerden değil! Doğruyu ben bilirim,

beni izleyin diyenlerden de değil! Ulus olma inancı

yönlendirir benim neredeyse tüm yazdıklarımı. En

öznel konularda bile dil açısından olsun bu inanç

öne çıkar. Yaşadığım dönemin önemsediğim ya da

öfkeyle karşı çıktığım, başkaldırdığım olaylarına bu

inançla yaklaşırım. Başta Türkiye’nin dünü, bugünü,

giderek coğrafyası etkiler benim esin kaynaklarımı.

Güdümlülükten anladığım anlam hep bu esin kaynaklarını seçmekte haklı olduğumu kanıtlamaktır.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Doğru olarak kabul ettiği inançlarını, okuyucuya kabul ettirme kaygısındadır.

B) Eserlerinde belirli bir yönde yürüttüğü bir amacı, bir eğilimi vardır.

C) Yapıtlarında göze batacak bir biçimde inanç

konusunu işlemektedir.

D) Topluma birtakım öğütler içeren mesajlarla

eserlerini üretmektedir.

E) Yapıtlarındaki esin kaynağı, ülkedeki geçmiş

siyasi olaylardır.

35. Benim oyun anlayışım şiir anlayışımla bütünleşir.

Şiirlerimde olduğu gibi yalınlıktır, ilk özellikleri. İnsancıl olan değerlerin altı çizilmiştir, diyaloglarda.

Şiirimde nasıl duygu sömürüsünden, parlak sözlerden kaçınmışsam oyunlarımda da bağlı kalırım

bu tutumuma. Hançeresini bir müzik enstrümanı

gibi söz gelişi keman, viyolonsel, kontrbas gibi

kullanabilen oyunculara gereksinim gösterir oyunlarım. Jestlerde sadelik korunur. Yönetmenlerin

öncelikle insancıl öze, dil açısından doğru tonlamalara önem vermesi oyunlarımın başarı şansını

arttırır. Görsellik hiçbir zaman kulağın önüne geçirilmemelidir.

Bu parçadan hareketle yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Oyun oynarken ki ruh hâlini şiir yazmakta da

kullanır.

B) Söz sanatlarından kaçınmadan dili kullanmayı

prensip edinir.

C) Hümanizm odağında yarattığı şiirler, oyunlarında parlak sözlerle kendini gösterir.

D) Şiirlerindeki başarısını dili iyi kullanmasına ve

insancıl öze bağlar.

E) Şiirlerinde gösterdiği dil anlayışı oyunlarına da

yansıtır.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:142

18

36. Fransız edebiyatında 1830’lar tarihsel romanların

parlak dönemi olarak bilinir. Fransız yazarların Walter Scott’u keşfetmesi kadar, tarihsel malzemenin

zenginliği de bu gösterişli ve renkli romanların yazılmasında etken olmuştur. Victor Hugo’nun “Notre Dame de Paris” romanını yazarken 15. yüzyıl

Paris’i ve kentin simgesine dönüşmüş ünlü Katedral’e ilişkin çok sayıda belge ve yapıt okuduğu

bilinir. Amacı tarihsel bir dönemi romanda yeniden

yaşatmaktır. Araştırmacıların da belirttiği gibi diğer

tarihsel roman yazan ustaların tersine Hugo, olay

örgüsünün merkezine dönemin siyasal kişilerini

değil, kendi kurguladığı kahramanları yerleştirir.

Üstelik bu kahramanların da Notre Dame Katedrali’nin görkemi karşısında neredeyse silik kalmış figürler olarak belirmesine izin verir. Tüm Orta Çağ’ı

özetleyen Katedral, romanın başkişisi hâline gelir.

Roman tarihsel bir edebiyat yapıtı olmanın ötesinde bir Orta Çağ destanına dönüşür. Katedral’in

güçle donanmış yaşamı, halk hareketleri, tüm bir

kentin görünümü romanda göz kamaştırıcı bir tablo oluşturur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Orta Çağ’daki tarihsel bir mekân, tarihi roman

kimliğiyle okuyucusuna Orta Çağ’ı yansıtmaktadır.

B) Fransa’da tarihsel roman, göze çarpacak kadar başarılı bir dönem yaşamıştır.

C) Fransa’da tarihsel romanların göz alıcı olmasında Fransa tarihinin kendisi oldukça etkilidir.

D) Orta Çağ’da yaşamış olan Walter Scott, Fransız romanı üzerinde etkili olmuştur.

E) Victor Hugo romanlarını, gerçek olmayan kurgusal kişilerle gerçek mekânlar üstüne kurmuştur.

37. “İnsan bir sırdır ve eğer tüm yaşamını bu sırrı

çözmeye harcıyorsan o zaman boş yere yaşamış

olmazsın. Ben bu sırrı çözmeye kendimi adadım

çünkü ben bir insan olmak istiyorum.” diyen Dostoyevski, birey ve toplum ilişkilerinden doğan insan sorunlarını ve değerlerini eserlerinde ele alıp

çağdaş sosyal bilimlere etki etmiş bir düşünürdür.

Onun eserleri günümüz toplum biliminin tüm dallarında etkisini göstererek insan gerçekliğinin anlaşılmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Freud,

Nietzsche, Zweig, Howe gibi düşünürler, Dostyoevski’nin çalışmalarının hem insanın kendi özgürlüğünü anlama çabasıyla var olacağına inanan varoluşçuluğun hem de varlığı her şekliyle şüphe ile

karşılayan hatta yok sayan hiççiliğin gelişmesine

etkisi olduğunu eserlerinde sık sık dile getirmişlerdir.

Bu parçadan hareketle Dostoyevski ile ilgili

olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?

A) İnsanın yaşadığı sorunları eserlerinde ele alarak bilime katkıda bulunmuş bir düşünürdür.

B) İnsan olabilmek için tüm yaşamını insanlığı

çözmeye adadığını söylemektedir.

C) Çalışmaları felsefedeki varoluşçuluğun ve hiççiliğin doğuşuna neden olmuştur.

D) Eserleri, sosyolojiye yol göstererek insanın

daha iyi anlaşılmasına kılavuz olmuştur.

E) Eserleri, farklı düşünürleri etkileyerek felsefi

akımların gelişmesinde etkili olmuştur.

13

DENEME - 9

P:143

18

38. Muhabir:

(I) ----

Eleştirmen:

Daha ilk günlerden sevilmiş, beğenilmişti onun şiirleri.

Bize yıllardan beri yitirdiğimiz, unutamadığımız, özlemini

çektiğimiz bir güzelliği getiriyordu da onun için beğenilip

sevildi, onun için yadırganmadı. Bunu salt bir övgü olarak söylemiyorum. Ben bir ozanın önce yadırganmasını,

kolay kolay anlaşılmamasını isterim. Edebiyat çevreleri

öteden beri bildikleri, öteden beri alışık oldukları şeylerden başkasına karşı koymaya kalkan kimselerle doludur.

Muhabir:

Yahya Kemal’in şiire yeni bir ürperiş getirmediğini söyleyerek onun edebiyatçılığını küçültmüyor musunuz?

Eleştirmen:

(II) ----

Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden

hangisi sırasıyla getirilmelidir?

A) I. Yahya Kemal’in Türk şiirini nasıl mükemmelleştirdiğini tam anlatır mısınız?

II. Hayır. Sanmıyorum. Neden bu şekilde olsun ki. Şiir illa ki

dediğiniz gibi bir değişim yaşamak zorunda değil. Değişse de her zaman duyguların ifadesi olarak kalacak.

B) I. Türk şiirindeki değişim ve bunun neticesindeki olgunlaşma, okurlarca yadırganmadı mı?

II. Tabii. Bunun ben de farkındayım. O da öteki ozanların konularını alıyor. O da onların uydukları kalıplara

uyuyor. O da onların söylediklerini söylüyordu ama

onlardan daha iyi, daha pürüzsüz olarak.

C) I. Edebiyat çevrelerince yenilikler hep yadırganarak

karşılanmıştır. Bunun sebebi nedir sizce?

II. Bir şiir konusu olmak yalnız dünün yaşayışına vergi değildir, bugünün yaşayışından da şiirler çıkarılabilir. Yahya

Kemal gibi büyük usta ozanlar da buna yanaşmadıkları

için ancak toy olanlar bugünün yaşayışıyla uğraşıyor.

D) I. Yahya Kemal’in şiirlerinde bu toplumun yadırgayacağı bir şeyin olmadığını neden söylediniz?

II. Hayır. Onun büyük bir ozan olduğunu, bugünün

en önemli Türk ozanı olduğunu ben de bilirim. Ancak

Yahya Kemal bir başlangıç değildir, bir sondur. Kendinden önce de bilinen, var olanı olgunlaştırmıştır,

yetkinleştirip mükemmelleştirmiştir. Bize yeni bir şiir

kaynağı göstermemiştir.

E) I. Bir şiiri mükemmel yapan ögeler Yahya Kemal odağında sizce neler olabilir?

II. Yahya Kemal’i çekemeyenler, onun yıldan yıla artan ünü ile uykuları kaçıp diş bileyenler oldu. Ancak

onun şiirini anlamayanlar olmadı. Demek Yahya Kemal’in şiirlerinin özünde bir yenilik, gerçek bir yenilik,

bu toplumda yadırganacak bir şey yoktu.

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Psikoloji bilimi, yalın bir ifadeyle, insanların davranışlarının ve zihinsel süreçlerinin bilimsel yöntemler

kullanılarak incelenmesi olarak tanımlanabilir. Bu incelemenin amacı davranışları, zihinsel süreçleri ve bunları

etkileyen aynı zamanda bunlardan etkilenen etmenleri

tanımlamak, nasıl oluşageldiğini ortaya koymak ve

nedenlerini açıklamaktır. Psikoloji alanında yürütülen

araştırmalar, zihinsel süreçlerin ve davranışların ortaya

çıkmasını sağlayan işleyiş hakkında sürekli yeni bilgiler

ortaya koymaktadır. Bu yeni bilgiler eski bilgilerin değişip dönüşmesini, yeni yaklaşım ve kuramların doğmasını sağlamaktadır. Bilimsel araştırma etkinliğinin özünü

oluşturan bu sürekli yenilenme, insanın açıklanmasında

daha geniş ve çok boyutlu bir görüş açısına ulaşmamıza

neden olmaktadır. Böylece diğer bütün bilimlerde olduğu gibi daha karmaşık soruları ele alabilmek ve daha

karmaşık cevaplar üretebilmek mümkün olmaktadır.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varılamaz?

A) Psikoloji insanlara tutarlı düşünmede ve doğru çıkarımlar yapabilmede yardımcı olur.

B) Psikoloji bilimi, insan davranışlarını incelerken bilimsel yöntemler kullanır.

C) Psikoloji, insan davranışlarının nasıllarına ve nedenlerine cevap arar.

D) Psikoloji, en son edinilen bilgilere bilimsel araştırma etkinliğinin bir sonucu olarak ulaşır.

E) Tüm bilimler gibi sürekli yenilenen bilgilerle ulaşması zor cevaplara ulaşır.

40. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bilimsel araştırmayla elde edilen yeni bilgilerin anlaşılması güç şeyleri açıkladığı

B) Psikolojinin bilimsel doğrulara ulaşmada bilimlere

yardımcı olduğu

C) Psikolojinin diğer bilim alanlarına veriler sunarak

bilimi geliştirdiği

D) Psikolojinin yöntem olarak diğer bilim dallarından

daha karmaşık olduğu

E) Bilimsel araştırma etkinliğinin özü olan sürekliliğin

psikolojiden beslendiği

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:144

Deneme - 9

Cevap Anahtarı

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

E B B D A C B A D B D B B C D C C D C E

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

A A D C D E B E D E B E A B E D C D D D

P:145

10

P:146

19

1. (I) Dünyada kullanılan ilk tekerlek, Sümerlerde MÖ

5000’li yıllarda seramik kap yapmak için seramikçi

çarkı olarak kullanılmıştır. (II) Taşımacılıkta kullanılan tekerlekler ise MÖ 3000’li yıllarda Sümerler

tarafından geliştirilen kağnılarda kullanılır olmuştur.

(III) Tekerleğin kullanıldığı ilk kağnıların ve arabaların önceleri sığırlarla ve eşeklerle daha sonraları

atlarla çekildiği bulunmuştur. (IV) Düz kerestelerin

yan yana getirilip yuvarlak biçimde kesilmesiyle

yapılan bu tekerlekler, dünyanın ilk tekerlekleri olarak taşımacılığın ve ticaretin yaygınlaşmasını sağlamıştır. (V) Sümerlerin tarımda, ulaşımda tekerleği

kullanması, yük arabalarının yarattığı ticaret nedeniyle daha sonra dünyanın pek çok bölgesinde tekerlek görülmeye başlanmıştır.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

2. (I) Globalleşmenin ve rekabetin hâkim olduğu 21.

yüzyılda ülkelerin gelişimini belirleyici ana faktör,

sahip oldukları insan sermayesidir. (II) Ekonomide,

bilimde, teknolojide ve oluşan yeni dünya düzeninde diğer toplumların önünde olanlar, eğitim sürecini

bilgiye odaklayıp nitelikli insan yetiştirenler olacaktır. (III) Bilgi toplumu, eğitimin odağında bulunan

öğrenciden; niteliklerini en iyi şekilde kullanabilen,

öğrenmeyi öğrenebilen, karşılaştığı problemlere alternatif çözümler üretebilen, sorumluluklarını bilen

bunları karakteri hâline getiren bireyler olmalarını

beklemektedir. (IV) Eğitim sisteminin bu istekleri

karşılayabilmesi, öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate almasına, onların öğrenmelerine olanak

sağlamasına ve öğrencileri öğrenmeleri yönünde

motive edebilmelerine bağlıdır. (V) Öğrencilerin öğrenebilmeleri de onların öğrenmeye açık, hazır ve

istekli olmaları ile yakından ilgilidir. (VI) Bu nedenle

öğrencilerin öğrenme davranışlarına yön vermek

için kullanılacak en güçlü yöntem onların motivasyonunu sağlamaktır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

3. İnsanlar “yapay zekâ” sözünü duyduklarında, zihinlerindeki ilk görüntü ortalıkta dolaşan, mekanik sesler çıkarıp duygusuz bir şekilde konuşan,

dünyanın tüm bilgisine sahip robotlar oluyor. Çok

sayıda yapay zekâ türü olmasına rağmen, insansı robotlarda bulunan yapay zekâ oldukça popüler olanlarından biri. Hollywood filmlerinde yapay

zekâ kullanan robotların kullanılması bu durumun

nedeni olarak gösterilebilir. Yapay zekânın en eski

insansı türlerinden biri çok ilginç ama 1495 yılında Leonardo Da Vinci tarafından yaratılmıştı. Da

Vinci’nin şövalye robotunun 1495’te bir kutlama

esnasında sergilendiği söyleniyor. Oturma, ayakta

durma, yürüme, ellerini kaldırma gibi birçok insan

işlevini yerine getirebilen şövalye robotun Da Vinci

tarafından çizilen tasarım notları 1950’lerde keşfedildi. Geçtiğimiz yıllarda şövalye robot, bu notlara

dayandırılarak tekrar yapıldı. Da Vinci’nin robotunun tamamen işlevsel olduğu bulundu.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Karşılaştırma

B) Genelleme

C) Örnekleme

D) Alıntı yapma

E) Abartma

Kelime Sayısı 2465

Hedef Süreniz 630 sn (11 dk)

1

DENEME - 10

P:147

19

4. Kökeninde “hikâye anlatmak” olduğu için sinema

ve edebiyat türleri birbiriyle aynı görülebilmektedir.

Benzer türler olarak görülmesi aslında makul olabilir ama bu türler birbirlerinin aynısı olamaz. İyi bir

hikâyeci aynı zamanda iyi bir senarist olur ya da iyi

bir hikâyeci iyi bir yönetmen olur, gibi yakıştırmalar anlaşılabilir ama bunlar birbirinden çok farklıdır.

Örneğin, birbirine benzer olan senaryo bir edebî

tür olarak görülmezken tiyatro edebî bir türdür. Sinema ve edebiyat arasındaki bariz fark edebiyatın bireysel olmasıdır. Öykü, roman, şiir gibi edebî

türler bireysel bir iştir. Kâğıt ve yazardan başka

bir şeye ihtiyaç yoktur aslında. Ancak sinema çok

kolektif bir iştir. Senaristlik bir orkestrayı yönetmeye benzetilebilir ve senaryo yazarken yazar bu

orkestrayı düşünmek, tasarlamak, görevlendirmek

zorundadır.

Bu parçada vurgulanmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sinema ve edebiyat türleri benzer olarak görülse de bireysellik noktasında farklılaşırlar.

B) Sinema türünün edebiyat türünden daha fazla

detay içermesi bu iki türü farklılaştırır.

C) Edebiyatın kolektif, sinemanınsa bireye özgü

olması iki türün temel farklılıklarıdır.

D) Kökeninde “hikâye anlatmak” olan tüm türlerin

birbirine benzetilmesi yanlıştır.

E) Senaristlerin ve edebiyatçıların “hikâye anlatma” biçimleri farklılıklar içerir.

5. Günümüzdeki gençler, sahip oldukları imkânlar

açısından oldukça şanslılar. Bu imkânlardan biri

de üniversitedeki laboratuvarlardır. Eğer bilime

meraklanmışlarsa fırsatını bulup laboratuvar ile

tanışmaları gerekmektedir. Bu tanışma ne kadar

erken olursa laboratuvar ile ilgili o kadar tecrübe

edinebilirler. Sadece tecrübe açısından değil, orada yapacakları keşifler de önemlidir. Biz laboratuvardaki çalışmalarımızı balık tutmaya benzetiriz.

Ağımıza bir balık takıldığında heyecanlanıyoruz.

Keşif yapmak size bambaşka bir heyecan ve tatmin duygusu yaşatıyor. Günümüzde pırıl pırıl zekâ

fışkıran gençlerimiz var ancak bu gençlerimiz yeterince meraklı değil. Bu yüzden herkes bilim ve

akademiye yönelmek zorunda değildir. Bu gençler

akademik kariyer seçmek yerine avukat veya politikacı gibi ilgi duydukları farklı mesleklere yönelebilirler.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gençlerin sahip oldukları imkânlar açısından

şanslarını kullanamadıkları

B) Gençlerin avukat veya politikacı gibi mesleklerde kendilerini göstermedikleri

C) Bilim ve akademi dünyasında çalışan gençlerin

merak duygusunu yitirdiği

D) Gençlerin zeki olduğu ancak merak duygularının olmadığı

E) Meraklı olmayan gençlerin bilime değil de farklı

alanlara yönelmesi gerektiği

2

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:148

19

6. Genel anlamda, yazacağım bir eserin tohumu ansızın ve beklenmedik bir biçimde atılır. Toprak, yani

eserin düzeni hazırsa tohum olağanüstü bir güç ve

hızla kök salar, filizlenir, dallanır, yaprak açar ve en

sonunda çiçek verir. Yaratıcı süreci bundan başka

bir benzetmeyle tarif edemem. İşin en zor yanı, tohumun uygun bir zamanda ortaya çıkmasının gecikmesidir gerisi kendiliğinden oluşur. Aklıma yeni

bir fikir gelip belirli bir biçim almaya başladığında

bir anda her yanımı saran o ölçülemez mutluluk

duygusunu kelimelere dökmem imkânsız. Her şeyi

unutup deli gibi davranırım. İçimdeki her şey nabız

gibi atmaya ve titremeye başlar, ben daha birini

kâğıda aktarmaya başlamadan diğeri gelir. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Bir Kızılderili atasözü, dur ve dinle; hep konuşursan bir şey duyamazsın, der

B) Sanatçının esin kaynağı olan yeni fikirler, eserin

oluşmasındaki yakıttır

C) Sanatçının yarattığı her eser, insanın kendi sınırlarına bir meydan okumadır

D) Sanattaki başarının temelinde yaratma isteği

ve kişisel gayret vardır

E) Yeni bir şey yaratma isteği, insan doğasındaki

temel unsurlardandır

7. Araştırma süreci, ne kadar uzun ve zahmetli olursa

olsun, atılımların genellikle şimşek parıltısı şeklinde

geldiği gerçeği geçerlidir. Kalıcı bir değişimi yaratan, çığır açan buluşlar; yerleşik değerleri, var olan

bakış açısını da değiştiren bu parıltılardır. Burada,

birer düş olarak kalan hayalleri ya da asla hayata

geçirilmeyen çılgın icatları söylemiyoruz. Bunlar

yeniliğe yol açmayan ya da yararsız yaratıcılıklardır. Çevrenizdeki kanıksadığınız ama bir zamanlar

sadece birisinin hayalinden ibaret olan şeylere bakarsanız, hayal gücünün parıltılı kudretini hemen

takdir edebilirsiniz. Dünya, çılgın düşler şeklinde

başlayan icatlarla doludur. ----.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) İcatlar büyüsü, hayal gücünün sihirbazlığı neticesinde akla gelen fikirlerdir

B) Hayata geçmemiş nice çılgın fikirler daha sonra hayata geçecek özgün icatların habercisidir

C) Kalıcı değişimlere sebep olan yeniliklerin ansızın ortaya çıktığını aklınızdan çıkarmayın

D) İcat edilenlerin dünyaya hizmet edecek şekilde

tasarlandığını görmek zor değildir

E) İnsanlığın gidişatını etkileyen icatların hayal gücünü arttırdığı bir gerçektir

8. (I) Bir zamanlar gazetelerde, dergilerde dil üzerine

ne çok yazı çıkar; dili konu alan kitaplar da yayımlanırdı. (II) Yazarlar, o zamanlarda televizyonlarda

da dergiler ve gazetelerdeki gibi dil ve edebiyatla ilgili konuları gündeme getirirlerdi. (III) Böylece

Türkçe karşısındaki sorumluluklarını yerine getirerek defteri kapadılar. (IV) Uzun zamandır görebildiğim kadarıyla televizyonlarda Türk dili ve edebiyatıyla, kültürüyle ilgili hiç konuşmadılar. (V) Bunların

yerine güncel, ekonomik, siyasi konularda konuşup tartıştılar.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Kimseyi kırmadan, birilerini hedef

almadan öğretmeyi amaç edinerek bunu yürüttüler.” cümlesi getirilebilir?

3

DENEME - 10

P:149

19

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

9. Tanpınar’ın şiirlerini topluca okuduğumda gördüm

ki bu ozan bir sürenin, bir yerin ozanı değil. Sanki

Necatigil, yazdığı sözlükte onu iş olsun diye 1902-

1962 yıllarına yerleştirmiş. Arayı bazı bilgilerle doldurmuş. Aynı odaktan çıkmış 37 şiir. Birbirini bütünlemiyor şiirler. Her biri kendi içinde bir bütün.

Ama çıkış yeri bir. O, kökü kendi düşüncesinde

olan bir sarmaşıktır. Ama bu düşünce bilinen anlamda bir düşünce değil, bir sezgidir ancak. Onun

şiirlerde gezen tüm insanlık, susamış bir ceylan

gibi yanında, yöresindedir. Dizeler, eşsiz benzetmelerle dolu her zaman.

Aşağıdakilerden hangisi Tanpınar’ın şiirinin bu

parçada verilen bir özelliği değildir?

A) Özgün B) Yenilikçi

C) Evrensel D) Kalıcı

E) Tutarlı

10. “Zamanın geçiciliği duygusu beni çok erken yaşlarda yakaladı ve yaraladı. Aynı yerlerde aynı şeyleri yaparsam zamanı belki durdurabileceğimi düşünürdüm. Bir şeyde derinleşmek, sürekli olarak

aynı şey: yapmak... Geçtiğim bir yoldan aynı şekilde bir daha, bir daha geçmek gibi... Ya da geçmekte olan bir saniyede, o saniyeyi derin biçimde

zihnime kazımak... Bazı geceler uyanır, aynı odada

yattığımız kardeşlerimin nefes alıp verişlerini dinler, yandaki odada annemle babamın uyuduklarını

ve tüm bunların geçeceğini düşünürdüm.” Ataol

Behramoğlu bu cevabı, aşağıdaki sorulardan

hangisine karşılık söylemiş olabilir?

A) Hayatın geçmekte olduğu düşüncesi sizi nasıl

etkiliyor?

B) Yaşanılan anın derinliğine yaşanması gerektiğine katılıyor musunuz?

C) Hayatınızda sizi mutsuz eden en büyük düşünce nedir?

D) Sizce her anımızı daha verimli yaşamanın bir

yolu var mıdır?

E) Zamanın geçip gitmesi karşısında ne gibi bir

tavır aldınız?

11. ABD menşeli fantastik sinema, 80’lerde öyle bir

yükseliş göstermişti ki bilim kurgu filmleri zirveye

oynamıştı. Art arda usta yönetmenlerin ilginç filmleri vizyona girmiş, Terminatör de bunların arasında bir başyapıt olmuştu. 1984’te ilkiyle çıkagelen

Terminatör, Alman kökenli, duvar suratlı ama duvar

gibi adaleli Arnold Schwarzenegger’e uymuştu.

Aslında öylesine yeteneksiz bir oyuncunun Terminatör ile o kadar şöhrete kavuşması bir Hollywood

masalıydı. O dönem öyle bir devirdi ki fantastik

film egemenliğini ilan ederek kahramanlarını yıldıza

dönüştürmüştü. Bu kez Terminatör dördüncüsüyle geldi. Ve aynı konuları yine karşımıza getiriyor.

Dur durak bilmeyen temposu, tam bir özel efekt

bombardımanıyla tansiyonu düşmeyen büyük bir

enerjisi var. Ama bunca yıl sonra Arnold’ın hiç değişmemiş Alman aksanlı konuşmasına, asıl önemlisi hiç düzelmemiş oyunculuğuna dayanmak kolay mı?

Terminator filminin bu parçadaki eleştirilme nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) 1980’li yılların ABD’sinde bilim kurgu dışında

filmlere önem verilmemesi

B) Filmin başrol oyuncusunun filmin konusunun

önüne geçmesi

C) Serinin dördüncüsünde bile ilkindeki aynı konunun işlemesi

D) Başrol oyuncusunun oyunculuğa karşı yeteneksiz olması

E) Fantastik filmlerin tüm türleri geride bırakması

4

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:150

19

12. I. Kesinlikle, Almanya ve Fransa üzerinde uçarken de durum bundan farksızdı.

II. Sabah bitmeden şehre indiğimizde yağmur

bulutları, yoğun sağanak Londra Heathrow

havaalanını sarmış durumda.

III. Sabaha doğru uçağa atlıyoruz, gecenin geç

saatlerinde New York semalarındayız.

IV. Şehri gezmek için biraz fırsat yakalasak da

yağmur pek de sokaklara açılmamıza izin vermiyor.

V. Ama New York’tan önce aktarma yaptığımız

Londra’dan gördüklerimi anlatayım.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden anlamlı

bir bütün oluşturulursa sıralama aşağıdakilerden hangisi olur?

A) III - V - II - IV - I

B) II - IV - I - III - V

C) III - V - II - I - IV

D) I - III - V - II - IV

E) I - II - V - III - IV

13. I. Bodrum’un kıyısına bakan adalar az sonra

kararan gökyüzünde kopacak olan fırtınadan

saklanır gibi yavaş yavaş kayboluyordu.

II. Kapkara bir gökyüzünün altında Ege Denizi’nde

aradığımız huzuru bulduk, desek yeridir.

III. Akşam vakti geldiğinde güneşin can çekişen

son ışığını da perdeleyen bulutlar gittikçe kararıyordu.

IV. Karanlık üstümüzü örttükçe başlayan fırtınanın esip, gürlemesiyle bir anda soğuk havayla

irkiliyoruz.

V. Ortalıkta koşturan insanlar yağan yağmur ve

çakan şimşeğin flaş ışığında adeta anlık görünüp poz veriyorlardı.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri yer değiştirirse paragrafın anlam bütünlüğü

sağlanmış olur?

A) I ve II B) I ve III

C) II ve III D) III ve IV

E) IV ve V

14. Yaşar Kemal, konularını kendi gözlemlerinden yararlanarak işlemiştir. İyi bir sentezin, romanı başarılı

kılan unsurlardan olduğu şüphesizdir. İyi romancı,

birkaç yaşantısını bir konu içinde birleştirir ya da

bir olayı ele alır, genişletir. Ona kendi yaşantılarını ekler. “İnce Memed” romanında Yaşar Kemal,

bildiği bir olaya, kendi yaşantılarını katmış, bu iki

unsuru birbiri içinde ustalıkla eritmiş, “Teneke” ve

“Ortadirek” romanlarında ise temeli kendi gözlemleri meydana getirmiştir.

Bu parçadan hareketle iyi yazar ile ilgili olarak

aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Gözlemci niteliğiyle olayları nasıl görüyorsa

öyle vermelidir.

B) Hayal gücünü, yarattığı kurguya katarak romanı meydana getirmelidir.

C) Gerçekle kurguyu roman içerisinde bir araya

getirmelidir.

D) İnandırıcı bir metin yaratmak için kurguyu gerçeğe yakın kurmalıdır.

E) Gerçekçi bir olaya deneyimlerini de ekleyerek

romanı oluşturmalıdır.

15. Herhangi bir olay, doğal olarak içinde bulunduğu

ortamın dışında ele alınırsa haslığını, orijinalliğini,

gerçekliğini, benliğini yitirir. Psikolojide, hayvanları

labirentlere atıp onların buradan nasıl kurtulacaklarını inceleyen Thorndyke ve arkadaşlarına Wolfgang Köhler’in yönelttiği bu itiraz, bu alanda yepyeni bir devir açmıştır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisi

bu yeni devire uygun düşer?

A) Edebiyatın içinde bulunduğu durumdan farklı

gösterilmesi

B) Roman içerisinde kişilerin kendi ağızlarıyla konuşturulması

C) Orijinal görüşlerin aslında başka görüşler etkisinde oluşması

D) Psikolojik deneylerin hayvanlar üzerinde yapılmaması

E) Şiirlerde sanatsal ifadelerin toplum için yapılması

5

DENEME - 10

P:151

19

16. Varoluşçuluk, bireyin kendini bulmaya çalışması ve

yaşamına yön vermesidir. Bireyin varoluşu her zaman bir oluş hâlindedir. Durağan olmayan bu varoluş, geleceğe de yönelip insanı her zaman dinamik

olmaya zorlar. Bütün faaliyetler bu varoluşa göre

hareket eder. İnsan geleceğe yönelik olarak karar vermek mecburiyetindedir. Bu karar vermede

birey öznel davranışlarıyla sorumluluk alır. Bütün

bunları yaparken birey seçimlerini ahlak süzgecinden geçirir. Bireyin varoluşu önceden bilinen bir

şey değildir, o kendi kararlarıyla hayatını değiştirir,

varoluş sürecine girer. Bu bağlamda edebiyat da

bireyi ve onun sorunlarını ele alarak varoluşçuluğu

somutlaştırmaya gider. Edebiyattaki bu somutlaştırma, karakterler aracılığıyla sağlanır.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisi

varoluşçuluk ile örtüşmez?

A) Varoluşçuluk, bireyin sorunlarını somut örneklerle ortaya koymasıdır.

B) Bireyin varoluşu, onu devamlı harekete geçirerek durağan olmamasını sağlar.

C) Bireyin gelecek tasarımında bulunması onun

davranışlarını yönlendirir.

D) Birey aldığı kararlarla geleceğini şekillendirip

varoluş sürecine girer.

E) Varoluşçu bir edebî eser, bireyin varoluş sürecini karakterler vasıtasıyla yansıtır.

17. Felsefi bir eser; bilgi veren, ele aldığı konuyu derinliğine inceleyen ve mantıksal akıl yürütme zinciri içerisinde irdeleyen bir eser olduğu için onda

önemli olan içeriktir. Edebî eser ise içerikten daha

çok biçime önem vermektedir. Felsefi eser soyutla

ilgilenirken edebî eser somutlama yapar. İnsan hayatının varoluşu ve insanın özgürlüğü gibi konular

felsefenin soyut diliyle pek de anlaşılır kılınamaz.

İşte bu durumda sanat devreye girerek felsefeye

somutluk kazandırır. Onun dilinin dönmediği yere

tercüman olur. Hayali olanı ete, kemiğe, karaktere,

olaya büründürür. Okuyucunun aklında maddesel

olarak bir doğuşa neden olur.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Felsefe ile ilgili bir eser için önemli olan onun

içeriğidir.

B) Edebî eser ile felsefi bir eser arasında içerik ve

biçim açısından fark vardır.

C) Felsefi eserlerin soyut konuları edebî eserin dilinde somut hâle dönüşür.

D) Soyut konuları derinliğine inceleyen edebî eser,

akıl yürüterek sonuca ulaşır.

E) Felsefenin içeriği edebî eserde biçim alarak

okuyucunun içeriği algılayabilmesini sağlar.

6

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:152

19

18. Sera gazlarının neden olduğu küresel iklim değişikliğinin küresel ölçekte veya bölgesel olarak

birçok olumsuz etkisinden sıkça söz edilmektedir

ki aslında öyledir de. Oysa iklim değişikliği birçok

alanda birbirinden farklı sonuçlar yaratmakta, etkileri yerden yere birçok farklılık göstermektedir. Örneğin, kimi yerlerde sıcaklıklarda artış kimi yerde

azalış görülebilmektedir. Bunun yanı sıra kimi yerde yağışlarda azalma hatta kuraklık görülebilirken

kimi yerde de olmayan yağışlarda bir artış hatta

aşırı yağışlar görülebilmektedir.

Bu parçadaki durum, aşağıdakilerin hangisini

göstermektedir?

A) Dünyada sera gazlarının salımı durdurulsa bile

atmosferde bulunan mevcut sera gazlarının etkisinin yüzlerce yıl daha süreceğini

B) Yağış miktarındaki artışla can ve mal kaybının

artacağı, bunun neticesinde de kıtlığın baş

göstereceğini

C) Küresel iklim değişikliğinin dünyanın ortalama

sıcaklığını arttırmasıyla buzulların eriyeceğini

D) Kuraklık ve sel gibi doğal afetlerin aslında dolaylı olarak insan eliyle yapılan yapay afetler

olduğunu

E) İklim değişikliğinin dünyanın farklı bölgelerine

farklı etkilerinin olabileceğini

19 ve 20. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

19. İnsanın yaptığı her çalışma, harcadığı her sürede

ulaşacağı bir amaç olmalıdır. Amaç belirlenmeden

yapılmış her çalışma vaktin boşa harcanmasına

neden olur. Yapılan çalışmada başarılı olabilmek

için kişinin açık ve net bir şekilde, inandığı hedefi

amaç hâline getirmesi gerekmektedir. Amaca yönelik yapılması gereken planlarsa ön şarttır. Günlük ve haftalık planlar yapmayan kişi amaç sahibi

değil hayal sahibidir. Bireyin bir davranışta bulunması için amacı olmalı ve bu amaca yönelik davranışlarının sonuçları da bunu devam ettirmede

amacını pekiştirmelidir. Başarılı bireyler amaçlarını,

belirledikleri zamanda gerçekleştirmiş kişilerdir.

Bu parçaya göre başarılı olmanın şartı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anlaşılır, net bir amaç belirleyerek hedeflerini

adım adım gerçekleştirmek

B) Günlük ve haftalık sağlam planlar yaparak bu

planlarda değişikliğe gitmemek

C) Kendine amaç belirleyerek bu amaca uygun

planlar yapmak

D) Davranışlarını belirlenen amaca uygun organize etmek

E) Amaçlar oluşturup bunları belirlenen sürede

gerçekleştirmek

20. Bu parçaya göre bir bireyin vaktini boşa harcamaması için aşağıdakilerden hangisinin yerine

getirilmiş olması gerekir?

A) Hayallerini hedefe vaktinde dönüştürmesi

B) Ulaşacağı noktayı aklında kurgulaması

C) Davranışlarını bir amaç uğruna yapması

D) Yaptıklarının sonuçlarının olumlu olması

E) Kendi adına yararlı işler yapması

7

DENEME - 10

P:153

19

21. (I) Tek dil konuşanlarla çok dil konuşan bireylerin

karşılaştırıldığı araştırmalarda, çok dillilerin dikkat,

bellek, karar verme gibi bilişsel işlevlerinin daha

gelişmiş olduğu saptanmıştır. (II) Yapılan çalışmalarda kullanılan beyin görüntüleme yöntemleri,

ana dil dışında başka dilleri de öğrenmenin beynin bilişsel becerilerden sorumlu olan bölgelerinin

güçlenmesini sağladığını göstermiştir. (III) İkiden

fazla dil bilmenin, beynin sinir hücreleri arasındaki

bağlantıları artırdığı, bundan dolayı da beynimizin

hem öğrenme hem de kendi kendini değiştirebilme kapasitesini koruduğu ortaya konmuştur. (IV)

Çok dilliliğin konuşulan diller arasındaki zamansız

geçişleri veya kelimelerin karıştırılması gibi bu tarz

etkilerinin olabileceği yapılan bazı araştırmalarda

gösterilmiştir. (V) Çok dillilerin dili akıcı kullanma

becerilerinin de tek dil konuşanlara göre daha zayıf olduğu da bu araştırmalarca vurgulanmıştır. (VI)

Dillerden birinin, özellikle de baskın olan dilin diğer

konuşulan dillerdeki kelimeleri hatırlattığı bunun

sonucunda da çakışmanın oluştuğu neden olarak

gösterilmiştir.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci

paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

22. Bir sinema filmi izleyiciyi ne kadar düşünmeye ve

sorgulamaya yönlendiriyorsa o ölçüde sanat değeri kazanır. Bir anlamda sinema bir düşüncenin

aktarım aracıdır. İnsanı zihinsel olarak etkileyebilen güçlü bir araç. Sinemanın bu özelliğini bilen

yapımcılar her zaman sanatsal kaygılarla film üretmemişlerdir. Sanatçı filmi üretirken mutlaka filminin izleyiciye neler katacağının bilincindedir. Eğer

sanatçı izleyiciyi zihinsel olarak uyaran bir mesaj

vermiyorsa ürettiği film sadece izleyicinin zamanını

boşa harcayan bir üretimdir. Başka bir deyişle ---,

I. sinema, üstünde akıl yürütülebilecek düşüncenin varlığıyla sanat olabilmektedir.

II. izleyici film izlerken değerli vaktinin boşa harcanmasını istememektedir.

III. sanatçılar her zaman mesaj verme kaygısıyla

film yapmamaktadır.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre

yukarıdakilerden hangileri getirilebilir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III

D) I ve II E) II ve III

23. Mariana Çukuru, Pasifik Okyanusu’nun dolayısıyla

dünyanın da en derin noktası. Bu derinlikte bir çukur 19. yüzyıla gelinceye dek kendisini açığa vurmamıştı. Gün yüzüne çıkması o dönemin meraklı

denizcileri sayesinde oldu. Denizciler o dönemde

gittikleri güzergâhın derinliğini ölçebilmek için bir

ip ve onun ucuna bağlı bir kilogramlık bir ağırlık

kullanıyorlarmış. Ağırlık bağlı bu ipi suya daldırıp

belli aralıklarla önlerindeki suyun derinliğini ölçüyorlarmış. Pasifik Okyanusu’ndaki Guam Adası

yakınlarına denk geldiklerinde derinliklere gönderdikleri ipin saatlerce dalmaya devam ettiğini ve bu

noktanın diğer noktalara göre çok çok daha derin

olduğunu keşfetmişler. İnsanoğlu teknolojinin gelişmesiyle çok daha hassas bir şekilde, ses dalgaları

göndererek, Mariana Çukuru’nun yüzeyden 11 km

aşağıda olduğunu saptamıştır. 23 Ocak 1960’ta Ay’a

ayak basılmasından 9 gün önce ise bu sefer insanlık

o en derin noktaya gitmeyi başarmıştı.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Öyküleme tekniğinden yararlanma

B) Deyim kullanma

C) Varlıklara, insana özgü nitelikler yükleme

D) Tanım cümlesi kullanma

E) Açıklamada bulunma

24. Aslında yaşamımızda olumsuz deneyim diye bir

şey yoktur. Bu sadece bir bakış açısıdır. Kişi bu

olumsuz deneyiminden elde ettiklerinin farkına

varırsa kendi bilgeliğini kazanma yolunda olgunlaşmaya başlamaktadır. Olumsuz diye nitelediği

deneyimini irdeleyip dersler çıkarırsa bunlardaki

gizli fırsatları ilerlemek için kullanabilir. Bu açıdan

bakılırsa eğer yaşamda hatalar yoktur, yalnızca çıkarılacak dersler mevcuttur. Bu dersleri ortaya çıkaran olumsuzluklar ve güçlükler, yaşam karşısında edindiğimiz güce dönüşür. Güçlüklerde çekilen

acılar bile bizim için mükemmel bir öğretmendir.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce

aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karşılaşılan her olaya farklı bir bakış açısından

bakabilmek gerektiği

B) Beklenen ve istenen şekilde gerçekleşmeyen

durumlar içinden dersler çıkarılabileceği

C) Hataların insanın olgunlaşması ve bilgeliği yolunda gerekli olduğu

D) Olumsuz diye nitelediğimiz şeylerin güce dönüşmesi için irdelenmesi gerektiği

E) Deneyimlerdeki gizli fırsatları görebilmek için

bakış açımızı değişmemiz gerektiği

8

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:154

20

25. Japonların inanç sistemi olan Şinto’nun temel düşünce yapısı “atalara saygı ve vefa” üzerine kuruludur. “Atalara saygı ve vefa” Japon ruhunun derinliklerine güçlü bir biçimde nüfuz etmiştir. Japon

toplumuna ait tüm olguların “atalara saygı” düşüncesinden geliyor olması Japonya’yı yönlendirenlerin yaşayanlar olmadığı, ataların yani “ölülerin”

olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, geleneksel Japon etik anlayışı da atalara karşı yerine

getirilmesi gerekli yükümlülüklerden oluşmaktadır.

Ülke sevgisi ve topluma yararlılık gibi kavramlar

aslında bireylerin atalarına karşı taşıdığı sorumluluklardır. Bu yüzden Japon toplumunda “birey”e

özgürlük verilmemiştir. Çünkü bireyin “birey” olabilmesi ancak kendisine yüklenen sorumlulukları

yerine getirmesi ile mümkün olacaktır. “Birey”in

üzerine yüklenen sorumluluklar, ataların isteklerini

temsil etmekte ve böylece toplum yapısının belli

bir düzen içerisinde muhafaza edilmesini sağlamaktadır.

Bu parçada asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) “Atalara saygı ve vefa”nın Japon ruhunun derinliklerine güçlü bir biçimde nüfuz ederek bireye sorumluluklar yüklediği

B) Ataların isteklerini yerine getiren bireyin toplumun düzeninin bozulmamasını sağladığı

C) Japon toplumunda her bireyin sahip olduğu

sorumlulukların bireye özgürlük tanımadığı

D) Japonya’yı yöneten kişilerin aslında yaşayanlar

olmadığı, ataların yani ölülerin olduğu

E) Japon toplumuna ait her olgunun “atalara saygı” düşüncesinden gelmekte olduğu

26. Çağının geleneksel olana bakışını Descartes, kendi

felsefesinin merkezine yerleştirir ve kendisine eğitim yoluyla verilen her şeye kuşku ile bakar. Descartes için bu kuşkulu olma durumu ile birlikte tüm

dünya geçerliliğini yitirir. Çünkü en ufak bile kuşku

içeren şeyi doğru kabul etmeyeceğini söyler yani

doğru olan şey asla şüphe içermemelidir. Kuşkuyu

aşmadan kesinliğe ulaşılamayacağını belirtir. Descartes doğruyu yanlıştan ayırt etme yetisi olarak

aklı, eğitim yoluyla bozulmamış hâliyle çalıştırmayı

amaçlar. Her konuda gücü yettiğince aklını kullandığından emin olmaya çalışır. “Düşünüyorum öyleyse varım.” önermesi, Descartes’in kuşkusuzca

ulaştığı ilk doğru bilgidir. Böylelikle ----.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre

aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) doğru düşünmeyi insanın ulaşmaya çabaladığı

bir erdem olarak görür

B) varoluşun bir anlam kazanabilmesi için düşünmeyi gerekli kılar

C) düşünmenin gerçekleşmesiyle insan olma niteliğinin kazanıldığını belirtir

D) kendi varlığını kuşkuya yer vermeden kesin

olarak ortaya koyar

E) kuşkuyla bile olsa tüm düşünceleri kıymetli sayar

9

DENEME - 10

P:155

20

27. Yazınsal yaratı ürünleri içinde yer alan şiir, bir yanıyla tüm dilsel ürünlerle ortak yönler taşırken diğer bir yönüyle kendine özgü bir alan oluşturur.

Öncelikle iletişim aracı olarak doğal dili kullanması nedeniyle dilsel bir ürün olan şiir ayrıca bu dili

yaratıcı, özgün yani sanatsal bir amaç için kullanmasından yazın ürünleri arasında yer alır. Diğer

taraftan anlatısallığın ön planda yer almaması ve

zaman zaman dili değiştirmeye yönelmesi, hatta

dilin işleyiş çizgisi ve mantığını zorlayıcı denemelere girişilmesi nedenleriyle de yararcı kullanıma

yönelik tüm dil ürünlerinden ayrılır. ----.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre

aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Bu yönden, şiirin yazınsal yeteneği ile dilinin

kapasitesi arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığından söz edilebilir

B) Bu nedenle şiirin gerçeklikle olan bağının korunmasındaki önem, üzerinde durulmaya değer bir konudur

C) Bu bilgiler ışığında, şiirin ifade zenginliği sağlamak amacıyla dilin sınırlarını genişlettiğinden

söz edebiliriz

D) Bu açıdan bakılınca, şiirin etki gücünün dili vasıtasıyla kurduğu imgesel gücüne bağlayabiliriz

E) Bundan dolayı şiirin yaratıcı ve özgün bir düş

gücü ile arasında doğrudan bir bağ olduğu da

anlaşılabilir

28. (I) Ünlü yönetmenlerden Zeki Demirkubuz Dostoyevski’yse Nuri Bilge Ceylan da Marcel Proust’tur.

(II) Ceylan’la yapılan röportajlarda Marcel Proust’u

okuduğuna dair bir belirtiye rastlanmaz. (III) Ancak

Ceylan’ın eserleri ve kaynakları ile Proust’un kaynakları ve eserleri arasında birtakım benzerlikler

yoktur, diyemeyiz. (IV) Her iki sanatkârın kaynaklarının benzer olması, eser verme süreçlerini ve bir

sanatkâr olarak mizaçlarını da etkilemiştir. (V) Her

iki isim de simgeleri, bilinçdışını ve hayali eserlerinde kullanır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Garip olan şu ki Demirkubuz, Dostoyevski’den etkilendiğini bir şekilde belli etmiştir

ama Ceylan için aynı yorum söz konusu değildir.”

cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

29. Oktay Rifat’ın şiirlerini üç dönemde inceleyebiliriz.

İlk dönem, Türk şiirinin yatağını değiştirmeye çalışacak denli bir cesaretle oluşturulan şiirler. Orhan

Veli ve Anday ile toplumcu eğilimle halkın deyiş

ve söyleyiş biçimlerinden yararlanarak taşlamalar,

sosyal, aşk içerikli şiirlerden bir Garip Şiiri çıkarmak kolay olmasa gerek. İkinci döneminde, “anlamla bağlı kalmasının istenmediği” bir şiirle karşı

karşıyadır, okur. Şair sözcüklerle gerçeği değiştirmek peşindedir. Gerçeğin ardındaki gerçeği göstermek isteğindedir dahası. Çünkü ona göre, bilindik gerçeklik aynı zamanda dikkatlerden, ilgiden

de uzaktır. Son şiirlerinde ise ki üçüncü dönemidir.

Herkesin bildiği bir dünyayı şaşırtıcı, akla gelmedik, üst gerçekçi bir şekilde anlatır. Biçim, özde

erimiş, salt kendine dönmüştür. Gerçi bu özellik,

Oktay Rifat’ın ilk iki döneminde de mevcuttur ancak son dönem şiirlerine karakterini veren asıl bu

özelliktir.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen Oktay Rifat’ın şiirinin bir özelliği değildir?

A) Etkileyicilik B) Kapalılık

C) Alışılmamışlık D) Gerçeklik

E) Yerellik

30. Şiir ki bir anlamda tercüme bile edilemez. Hele dilinden aldığı gücü yitirmemesi bir tercümede olanaksız. Bu bakımdan dünya içindeki değerimizi

saptayabilmemiz zor. Ama dil bilenler daha iyi bilirler ki dünya şiiri içinde bizim kendimize özgü bir

yerimiz her zaman olabilir. Ne yazık ki şiir tercüme

edildiği zaman sadece biraz düşünce, içerik kırıntıları kalır o tercümede. Bu yüzden Türkçemizin çok

iyi tercümecilere ihtiyacı vardır. O zaman gerçek

bir Türk şiirinin kendine özgü sesi meydana çıkar.

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

A) Şiirin kendine özgü üslubunu tercümelerde korumamız mümkün müdür?

B) Bir şiir tercüme edildiğinde o şiirde ne derecede bir değişiklik olur?

C) Şiirimizin uluslararası edebiyat arenasındaki

yerini belirleyebilmemiz neye bağlıdır?

D) Türkçenin yerini dünya dilleri arasında saptarken şiirin rolü sizce nedir?

E) Türkçemizin tercümecileri şiirimizi dünya şiiri

içinde yeterince tanıtabiliyor mu?

10

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:156

20

31. Eskiden “B Pictures” diye adlandırılan ikinci hatta üçüncü sınıf filmlerden biriydi bu tarz filmler.

Sinemanın sanatsal yanıyla hiçbir ilgisi olmayan,

bunun için de büyük özen gösterilen alabildiğine

sığ; filmin yanına mantık, zevk ve kültür sözcüklerinin absürt düştüğü; tamamen oyalamaya yönelik;

çocuk ya da hep çocuk kalmış zihinleri hedefleyen

bir sinema tarzıydı bu. Ancak her zaman da çocuk

olunmuyor. İşte bu tarzdaki filmler zamanla dozajı

gittikçe artan gelişmiş teknolojiler içinde daha çarpıcı, çok daha şaşırtıcı. Üç boyut teknikleriyle birer

görsellik kasırgasına dönüşseler de artık seyirciyi

pek kandıramıyorlar. Seyirci artık büyük binaların, köprülerin yıkılışının gerçeğe ne kadar yakın

olduğuyla ilgilenmiyor bile. Bu film de bunlardan.

Sıkıntıyı iliklerime kadar işledi. Godzillla, dev canavarların hızla çoğaldığı bir hayal aleminde, Üç Başlı

King Ghidora gibi Titanlar yani birbirinden sevimli

(!) dev yaratıklar ortalığı birbirine katıyorlar!..

Bu parçada sözü edilen filmin eleştirilme nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Seyircinin ikinci sınıf sinema tarzıyla oyalanması

B) Çocuklara sanatsal ve kültürel açıdan bir katkısının olmaması

C) Görsel efektlerin, üç boyut teknolojisinin oldukça fazla kullanılması

D) Basitliğini sinema teknolojileriyle gizleyemeyip

izleyiciyi sıkması

E) Büyük bir hayal âlemini sanatsal olmayan bir

tarzda sunması

32. I. Duygular, sadece kişinin içinde yaşadığı deneyimler değildir, duygular davranışa da yansır.

II. Çığlık, korkuyu ve hayreti; gülme, mutluluğu

ve keyifli olmayı; iç çekme, üzüntüyü yansıtır.

III. Duyguları iletmemizde çıkardığımız sesler

duyguların çeşidini gösterir.

IV. Sesteki titreme, jestler ve mimikler de duyguların yoğunluğunun, şiddetinin birer göstergesidir.

V. Yoğun duyguları kelimelere dökmeye çalışsak

da kelimeler her zaman duyguları tam olarak

yansıtmayabilir.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri yer değiştirirse paragrafın anlam bütünlüğü

sağlanmış olur?

A) I ve II B) I ve III

C) II ve III D) III ve IV

E) IV ve V

33. I. Bundan dolayı da günlük kullandıkları eşyalarda, mezarlarında, elde edilen çeşitli eserlerde

görüldüğü gibi başta at olmak üzere çeşitli

hayvan betimlemelerine geniş yer vermişlerdir.

II. Bunların yanı sıra yırtıcı hayvan, geyik, koyun,

boğa gibi hayvanların birbiriyle mücadeleleri

de yine bu aletlere işlenmiştir.

III. Hunlar, Orta Asya bozkırlarında hayvanlarla iç

içe bir yaşam sürdürmüşlerdir.

IV. Pazırık kurganlarında bulunan mumyaların vücutlarındaki dövmelerde de hayvan figürlerine

yer verilmiş olması bu üslubun ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.

V. Dokumalarında, silahlarında, koşum takımlarında, kap kacaklarında at figürleri yaygın biçimde kullanılmıştır.

Yukarıdaki numaralandırılmış cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

11

DENEME - 10

P:157

20

34. Ressamlar ya da resim meraklıları, Batı sanatçılarına ait çok sayıda kitap bulabildikleri hâlde bizim

kendi resmimizle ilgili eserlere bir türlü rastlayamazlar. Bizde plastik sanatların geçmişi iki yüzyılı

aşmaz. Bu yüzden de sanatın o kolunda çalışanlarla ilgili inceleme eserleri, biyografik çalışmalar

yoktur. Batı’daki bu tür kitaplarda hem konu olan

ressam hakkında bilgi edinirken hem de resimlerinden örnekler görmemiz mümkün olur. Ülkemizde yazarların, şairlerin biyografileri birçok el

kitaplarında bulunabilir ama ressamlarımız ve heykeltıraşçılarımız için aynı şeyi söyleyemeyiz.

Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden

yakınmaktadır?

A) Ressamlara ve resimlere Batı’daki kadar değer

verilmemesinden

B) Batı’da plastik sanatlara olan ilginin bizde çok

geç başlamasından

C) Batı’da el kitaplarında sergilenen resim örneklerinin ülkemizde olmamasından

D) Ülkemizde plastik sanatla ilgilenen sanatçıların

hayat hikâyelerinin bulunduğu eserlerin olmamasından

E) Yazar ve şairlere, ressam ve heykeltıraşçılardan daha fazla önem verilmesinden

35. Güçlü karakterli kişiler kendi eksiklikleriyle uğraşırlar, sahip olduklarına değer verip bunları daha

da çoğaltma çabasındadırlar. Bu kişiler her zaman

çevresindekileri daha iyiye yönlendirenlerdir. Kötü

durumdakilerin kendilerini dinlememesi onları yaptıklarından alıkoymaz. Diğer insanlara zorbalık ile

asla davranmazlar. Aksine, onların en iyi hâllerini

insanlara sunabilmesini olanak sağlayan güçlü

kalkanlarla korunan yumuşak kalpleri vardır.

Bu parçadan hareketle güçlü karaktere sahip

kişilerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine

ulaşılabilir?

A) Yardımsever, hoşgörülü ve dürüst olduklarından toplumda çok sevilirler.

B) Güçlü karakterli olmalarının nedeni kendilerinden çok başkalarıyla uğraşmalarıdır.

C) Özellikle zayıf karakterlere sahip kişiler üzerinde baskı kurmayı amaçlamışlardır.

D) İyi niyetli olmaları sayesinde başkalarını da istedikleri yönde etkilerler.

E) Kendilerini başkalarına kanıtlama çabaları topluma uyum sorunu yaratır.

12

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:158

20

36. Hafızanın geçmişi kurgulayıcı bir rolü vardır. Hafızanın bu kurgulayıcı işlevi dolayısıyla, kişi geçmişini her hatırladığında bu hatırasını yeniden kurarak

kendi anlatısını yaratmaktadır. Bu da geçmişin,

anıların artık değişmeyecek bir biçimde atıl vaziyette durmadığını, hafızada saklanmadığını gösterir. Hafıza bu nedenle yaşayan, aktif bir bellek

olarak görülür. Bu tür bir hafızanın bize sunacağı

anılar, perde anılardır. Pusludur. Geçmişi yaşandığı hâliyle, olduğu gibi bize sunmaktan uzaktır.

Her hatırlanmasında anının gerçekliğinden az biraz daha uzaklaşılmaktadır. Hatırlama anında hafıza anıyı hem hatırlayıp hem de anının üstüne o

an kayıt yapmaktadır. Bu da o andaki duyguların

da geçmiş anılara yüklenmesine neden olmaktadır.

Bu da ilk hâlinden farklılaşmış anılar demektir.

Bu parçadan hareketle aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) İnsan geçmişi her hatırladığında bu hatırasını

kurgulayarak yeniden yaratır.

B) Anıların kişiye sunduğu gerçeklik, gerçeğin değişmiş hâli olabilir.

C) Hafızanın puslu yapısı sorun çözerken insanın

zorlanmasına neden olur.

D) Anılar, hatırlandıkça anının ilk kaydından gittikçe uzaklaşır.

E) Hafıza, geçmişi olduğu gibi bize sunmaktan

uzaktır.

37. Günlük hayatta bir insan için zaman belki de olağan bir şeydir. Yani tabiatın bir parçasıdır. Ancak

benim için zaman, hem varoluşu hem de yok oluşu

temsil eder. Ben şimdinin içinde bu varlık sorunsalını zamansal bir arayışla araştırırım. Bu arayış benim zamana toplumsal açıdan mı bireysel açıdan

mı baktığıma göre de çeşitlenir. Zaman benim için

asla düz bir çizgi değildir. Benim için geçmiş ve

gelecek daha yaşanmamıştır. Bu, onları düşünene

kadar sürer. Bakmaya başladığım an değişmektedir zaman.

Bu parçanın yazarının zamana bakışıyla ilgili

aşağıdakilerden hangisini söylenemez?

A) Zamanı ele alana kadar o zamanı daha yaşamamıştır.

B) Zaman içerisinde sürekli geçmişi arayıp eserlerine bunu yansıtır.

C) Onun için zaman algısı gerçekte olduğundan

farklıdır.

D) O, zamana bakış açısıyla arayışını değiştirir.

E) Onun için zaman varlık ve yokluk hâlidir.

38. Şiir yazarken dünyayı unutursunuz. Zaten bu işin

en iyi tarafı da bu. Bir tedavi gibidir. Sıkıntılarımdan kurtulurum. Aklınızı o kadar yoğunlaştırırsınız

ki başka hiçbir şeyi düşünemezsiniz. Sonra şiir sizin dünyanıza girmeye, oradan güzellikler bulmaya başlar. Sözcükler, cümleler artık sizsinizdir. Bir

bakarsınız çocukluktasınız, bir bakarsınız sandalda, bir de bakmış eliniz de çiçekle yağmur altında.

Sonra şiiri noktalamak zorunda kalırsınız belki bir

ay sonra hatta bir yılda sürebilir. Aklınızdan birçok

duygu geçmiş sözcüklerinizde yatılı kalmıştır.

Bu parçada, şiir yazmanın yazar üzerindeki etkileri arasında aşağıdakilerden hangisine yer

verilmemiştir?

A) Kendi yaşamının güzelliklerini fark etmek

B) Eski yaşantılarıyla ilgili küçük sahneler yakalamak

C) Yaşanılanlardan bugün için dersler çıkarmak

D) Tamamen konsantre olarak başka şey düşünmemek

E) Kendini kötü hissettiren sıkıntılarından kurtulmak

13

DENEME - 10

P:159

20

39 ve 40. soruları aşağıdaki parçaya göre

cevaplayınız.

39. Mutluluk çok tartışmalı ve felsefi bir konuyken herkes için geçerli tek bir reçete imkânsızdır. Mutluluk,

insanlık tarihi boyunca hep önemli konulardan biri

olmuş; stoacılar da mutlu bir yaşamın nasıl mümkün olabileceğini ortaya koymaya çalışmıştır. “İnsanın temel amacı mutluluktur.” diyen stoacılara göre,

mutluluğu arayan sorunlarını çözmek için mücadele

etmeli, doğanın işleyişini kavramalı ve doğanın akışına göre kişi hayatına düzen vermelidir. Stoacı Marcus Aurelius, “Hayat hiçbir zaman değişmez. Ama

düşünceleriniz değişebilir. Hayatın değişmesini istiyorsan düşüncelerini değiştirmelisin.” diye öğütler.

Albert Ellis de “Bizi üzen şey, şeylerin kendisi değil,

onlarla ilgili düşüncelerimizdir.” der. Shakespeare

ise “İyi ya da kötü diye bir şey yoktur, düşünmek

onu öyle yapar.” der. Her üç yaklaşım da bize duygu ve düşüncelerimizin kontrolünü elimize almamızı

ve sonuçta da mutsuz olmadan kendimizi üzmeden

olayları sağlıklı değerlendirmemizi öğütler.

Bu parçadan hareketle mutlulukla ilgili olarak

aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?

A) Doğayı anlamaya başladıkça birey mutluluğu

bulacaktır.

B) Kişi hayatın akışına kendini bırakmalı kadere

karşı koymamalıdır.

C) Mücadeleyi mutluluk için değil, sorunlarını çözmek için vermelidir.

D) İnsanı mutlu eden durumlar değil, düşüncelerdir.

E) Düşüncelerin duruma göre uyarlanması gerekmektedir.

40. Bu parçaya göre insanın mutlu olamamasının

temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sorunlarıyla ilgili mücadeleyi bırakmaması

B) Doğanın işleyişini çözmeye çalışması

C) Düşüncelerini durumlara uyarlaması

D) Temel amacının mutluluk olması

E) Hayatı olduğu gibi akışına bırakması

14

TYT - AYT PARAGRAF DENEME

P:160

40 39 38 37 36 35 34 33 32 31 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21

E B C B C D D E C D C D B C D B B A A C

20 19 18 17 16 15 14 13 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1

C E E D A B E B A D E E B C B E A D B C

Deneme - 10

Cevap Anahtarı

Create a Flipbook Now
Explore more