KONULU MAKALELER Öztürk Aydın

Page 1

KONULU MAKALELER

Öztürk Aydın 2012 -2017 DÜNYA


İÇİNDEKİLER Masal kahramanlarını tanıyalım Aydın insanın sorumluluğu Dinler neden var? Siyaset neden dini sever? Canlılarda Görülen Mutasyonlar Üzerine Kuran Öldür der! Ramazan davulcusu saçmalığı Dinin emri ‘et’ yeme alışkanlığı ve bazı Ateistlerin bu konuda ki zaafı Aslında allah diye bir puta tapıyorlar! Taştan Put Selam ben Vajina Sünnet olmanın kısa tarihçesi Hac ve araplar Ensest (İncest-Lat.)kardeş kardeşle evlilik İncil bedava, Kuran parayla Tarikat Putları! Kur’an’da “Öldürme hakkı” kimindir? Kur’an Mezhebe, cemaate, tarikatlara, izin vermiyor! Bizi kim öldürecek? Öldürme hakkı kimindir? Akhenaton dinlerin temelidir Müslüman mantığı! Övmek ve Övülmek istemi nereden geliyor? Kuranın Kökeni Cihad : Öldürmedir! Hangi ülke hangi dine inanıyor? Atatürk Ateist Miydi? Kaynaklarla İnceleyelim Gelecek nesiller nasıl yetişiyor? Kadın cinsellik aşk üzerine bir kaç söz Akla gelen Türkçü Turancı çizgide siyaset yapanlar Akp’nin ağaç düşmanlığı bitmez! Kuran’ın Mekkeli Araplar dışındaki insanlarla alakası yoktur Ateistim Peki sen nesin? Seri katil kimdir? Özellikleri nelerdir? Eksilerek yaşıyoruz… İnsanın doğal besini Din eksenli ve çağdışı eğitim Dine 20 soru? Muhammed; Böyle birisi yaşamışsa eğer yaptığı yanlışlar nelerdir? Gerçekler? Kısa kısa sor? SALAT "Namaz" Demek Mi?! Diyanet işleri ve milli eğitim’e Peki ölüm nedir? Neden korkarız? Cehalet mutluluk mudur? Alevi'ler Ali'yi ne kadar tanıyor? Deniliyor ki; Ateizm de bir "Dindir." ! Kızılderililerin ilkeleri Bilim, insan etobur hayvan mıdır? Hayvanların Tamamının Yaşama hakkı vardır Cahil İnsanların En Belirgin Özellikleri Döneklere Cahilden ‘Ateist’ olmaz Aydınlanma Para Gelin anlayışımızı, bakış acımızı normala gerçeğe döndürüp çıkaralım. Ve zihnimizden putları bir bir kıralım Halife allah’ın yeryüzündeki gölgesi demek? Paradosksal İnançlı


Dünyayı kadınlar yönetiyor! Cahil insan Ben deli mi-yim?! Şizofreni serzenişler Ahh Arzular; Aklı kilitleyen birer perde Bilinçli insanı en çok ne etkiler? İnançlı insanların en büyük Hastalığı nedir? Akıl hasatalığını düşünen insanlara kapatanlar hal t ettiler Vicdanlı ateistlerden rahatsız olmasının nedeni? Faklı düşünene karşı yobaz tavırları Kadın erkek ilişkileri üzerine bir değini Akıllı olduğu ile övünen insan aslında pekde akıllı davranmadığını görüyoruz O övdüğün Ateistlere şunu sor “hayvan eti yiyor musunuz? Eğer insanlar konuşuyor olmasaydılar. Kendi aralarıda , Nasıl anlaşırlardı? Ahiret inançı Darwin ve sevdiği kızı Annie ---------------------------------------------------------------------------------------------------------Masal kahramanlarını tanıyalım Bu hikayedeki kişiler tamamen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi yoktur... Masal Kahramanlarının Ortak Özellikleri Nedir.? İnsanoğlunun istediği, hayal ettiği şeylere ulaşma çabasından doğmuştur.Tamamen hayal ürünü olan bu olaylar, olağanüstü nitelikler taşıyabilir.Masallarda “olamaz” diye bir şey yoktur. Her şey olabilir. Önceleri bunlara masal yerine mucizede diyorlardı.Kahramanlar GERÇEK üstü özelliklere sahiptir. cizği filmdeki tüm karakterler, yerler ve olaylar kurgusaldır. Masal kahramanları olağanüstü nitelikler taşıyabilir. “Peri, Dev, Cüce, Cadı, Gulyabani, Şahmeran, Zümrüdüanka kuşu, Sindirella, Çizmeli Kedi, Keloğlan, Memati Baş, Polat Alemdar, Recep İvedik, Reyna, Behzat Ç, Skipper, Voltran, Elçi, Uyarıcı, Cehennem,Burak Atı, Hızır aleyhisselam,Tanrılar, Kader, Alınyazısı, Rambo, Yoda,Vito Corleone,Cehennem zebanisi, Ruh, Harry Potter,Tevbe, Dua,Teksas-Tommiks, Red baron,Rahmet, Kurtarıcı, Mürşid, Kısmet, Ruh, Half-Life,Dexter Morgan,Danny Boodman,Ninja Kaplumbağalar, Ayı Yogi,Nazar, Büyü, Tılsım, Bereket, Uğur, Taş Devri,Cennet, Tom ve Jerry, Nazar,Kutsal, Bereket, Düşünen kalp,Keramet, Evliya, Mucize, Şirinler, Simpsonlar,İlah, İskeletor,Varyemez Amca,Sidret'ül münteha,Benjamin Parker, Mehdi, La Fontaine,Cin, Melek, Şeytan, Ejderha,Dinozor, Süpermen, Himen,Örümcek adam, Süpermen, Karabasan, Alkarısı,Cinnet geçirdi, levh-i mahfuz, Binbir Gece Masalları,” gibi hayalî ve sanal gerçek dışı kahramanlar, ve yerler, karşımıza çıkabilir/bulunabilir.Masal ve hikayelerde, özellikle eskilerinde şunlar olabiliyordu. Karınca konuşur, Ağaç yürür, Ay ikiye ayrılır, Deniz bastonla ortadan ikiye bölünür, Beşikteki çocuk konuşur, Bakire kız hamile kalabilir,Kütük ağlar, Baston yılan olur, Okus pokosla tekrar yılan baston olabilir, Parça parça olmuş kuşlar bir araya gelebilir canlanır, Kemikle ölü diriltilebilir, Deve sidiğinde ve kara sinekte, şifa aranabilir, Kertenkele ve domuz sonsuza kadar lanetlenip calandırılabilir, Parmak uclarından sular kabilir, Tükrükle hastalar şifalanabilir, İnsan nazarlanıp büyülenebilir, Karğa mezar kazabilir, Güvercin ve örümcek bekcilik yapabilir, Balık insanı yutar sonra öldürmez onu kusabilir, At kanatlanlanıp uçabilir, Görülen rüya çıkabilir, Bulutsuz yağmur yağabilir, İnsan sesi dağların arkasına ulaşabilir, Dağların arkası gözle görülebilir, Sağlam duvarı yıkmadan arkasına gecilebilir, Yılan konuşur ağlayabilir, Ağaclar bekcilik yapabilir, Gemiye dünyadaki hayvanlardan cifter alınıp dünya sulara gömülebilir, Bir gün gelecek dünya kople yıkılabilir, Masalda, gerçek hayatta rastlanamayacak kişiler bulunabilir.Adam duâ etmiş ve evin direkleri düşmüş ve ev havada kalmiş. çöldeki seraplar ve dumanlar su olurmuşş. Adam duâ etmiş Allah da O'na; ''Ne tarafa istersen elinle işâret et!'' demiş. O da eliyle işâret edince, rüzgâr istedigi istikâmette esmeye başlamişş. koyunlarin yünü ipek hâline gelmişş. Adamın vücûduna ateş tesir etmezmiş.Cansiz olan, parça parça edilmiş ve parçalari ayri ayri yerlere konmuş olan dört kuş, Adam ın çagirmasi üzerine yeniden dirilmişler.yaa...yabânî hayvan, Adam`la berâber yürüyüp,onunla açikça konuşmuşlar.


ayrıca duvarlarin ve dağlarin arkasini da görürmüş.Adam Besikteyken konuşmuş. Ölüleri diriltirmiş. hatta bir iki değil, tam dört ölüyü diriltmiş. Anadan doğma kör olanlari sağlamlar gibi gördürür, bir cilt hastaliği olan baras hastalığını iyi edermiş. Eliyle hastaya dokungugunda iyi oluverirmiş. Camurdan kuş yapip üzerine üfleyince, canlanip ucarmiş. Adam ellerini kaldirip duâ edince, ekmegi ve eti bulunan bir sofra inmiş havadan. Ne zaman istese o anda yemek ve meyveler önüne gelirmiş. Adam, Yahûdîler`den uzak olduğu hâlde sözlerini ve gizli hallerini bilirmiş. yaa..Adam Dua etmesi üzerine koca dağ yürümeye başlamiş..Adam eşegine binip bir dağa çikmak isteyince eşegin ön ayaklari kisalir, arka ayaklari uzarmiş. Dağdan aşaği inerken de tersi olurmuş. Adam ölmüş hayvanlari diriltirmiş. Elini, sirtina koyduğu bir koyun, hemen kuzulaşmiş daha sonra ard arda dokuz defâ yavrulamişş.yaa Adam Bulutsuz yagmur yağdirmiş.otsuz bir dağda ot bitmiş.Taşlar, çakillar ve kum tâneleri, Adam ile konuşmuşlar. Agaçlar, Adam`la konuşurlarmiş.Adam 950 yıl yaşamış, ve sonra ölmüş, ayrıca dünya üzerinde ne kadar canlı türü varsa hepsinden ikişer cift gemiye toplamış, sonra dünya suya sele gömülmüş, Adam balığınn karninda üç, yedi veya kırk gün yaşamiş. bulutlardan ateş çikarmiş..Adam istedigi koyunun karnindan dört kuzu doğurtmuş.büyük ve küçük dağlar yerlerinden kalkarlarmiş. Adam`ın Rüzgârlar O´nun emri altındaymiş.denizi geçmek istediği zaman, suyu çekilerek yol açılır, geçtikten sonra yine kapanirmiş.Bütün cinler O´nun emrindelermiş. Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlarmiş. Adam Kayadan deve çikartmiş. Adam`nın Asâsi ejderhâ (büyük yilan) olurmuş.Kizildeniz'in kenarina gelince asâsini vurup denizde yol açmiş.sari dikenler altin olurmuş. Adam Gökteki Ay´i ikiye bölmüş iki parca da Hira Daği`nin iki yanina düşmüşş. yaa...Eşek-katir arasi cennetten gelen bir hayvanla bir gece de Mekke ´den Kudüs`e gitmiş, ayni gece bir merdivenle yedi kat göge cikmiş, ordan kendisine verilen bir ücan dösekle Allah`in yanina gitmiş ve ayni gece Mekke`ye geri dönmüşş.Tükürükle agriyan gözleri iyileştirirmiş. ağaclar da onunla birlikte yürürmüş. kütük inleyerek ağlamaya baslamiş. on parmağı on ceşme olmuşş.bir düşmanı ölünce toprak onu kabul etmemiş, üc kere dışarıya firlatmiş. Gelecekte ne olacağını bilirmişş. Kişiler ya çok iyi ya da çok kötüdür. Masal kahramanları yaşlanmaz. Masallarda Çoğu eskiden bazıları günümüze kadar gelmiştir. Şimdiki çocuklar bunlara inanmazlarda,Teknoloji var! biz büyümüş çocuklara diyelim. Ağaçlar karıncalar konuşmaz, deynek sopası yılana dönüşmez, kütük ağlamaz,tükrük iyileştirmez, ölüler dirilmez, at kanatlanıp göklere çıkmaz, bulutsuz yağmur oluşmaz, parmaklardan şarıl şırıl sular akmaz, kayadan deve çıkmaz, bastonla deniz yarılmaz, parmak işaretiyle ay ikiye bölünmez, Çocuk beşikte konuşmaz, Deniz üzerinde yürünmez, Ateş yakar arkadaşlar. Şu soruları insan neden kendine sormaz? Masal nedir? Hayali karekter nedir? Yalan nedir? Uydurma nedir? Hikaye nedir?Kurğu nedir? Seneryo nedir? Dizi nedir? Rol nedir? Çizği filim nedir? Sahne nedir? Öyleki; İnsanlar dizideki, rol adamına inanması varken, gerçekleri biz nasıl anlatırız bu insanlara? Daha ilginç olan nedir biliyormusunuz? İnsanoğlunun; Kendi ürettiği, hayali, sanal, masal kahramanlarına, ve bu karekterlerin yapıp ettikleri Uçuk Kaçık olaylara! inanıyor olması.İşte; Cehalet öğretmez, inandırır. "Kendinizi demir çağından kalma peri masallarıyla kandırmanıza gerek yok."Sam Harris "Din koyanlar; tanrılar, ayinler, efsaneler, şaşırtıcı ve korkunç masallar sunmak için, her dönemde hep kaba, cahil ve ahmaklara başvurmuşlardır. Babalar tarafından incelenmeksizin kabul edilen batıl ve esassız inanışlar, az çok değişerek, baskı ve sıkı düzen altında bulunan ve çoğu kez babalarından daha çok düşünce ve muhakemede bulunmayan çocuklara geçmiştir. "Aslı astarı olmayan şeylere inanan adam, korkuyu arzular; hayal gücü bunu ister. Denilebilir ki, korkacak hiçbirşeyi olmamaktan korktuğu kadar, hiçbir şeyden korkmaz. İnsanlar hayal hastalarıdır. İlaçlarına alıcı bulmak için, çıkarcı şarlatanlar, hep insanların deliliklerini, budalalıklarını sürdürmeye özen gösterirler. Jean Meslier "Din konusunda insanlar büyük çocuklardır. Bir din ne kadar saçmalık ve mucizelerle dolu olursa, halkın ruhu üzerinde o oranda tahakküm hakkı kazanır. Sofu, bönlüğüne hiçbir sınır koymamak zorunda olduğuna inanır. Bir şey ya da şeyler ne kadar çok anlaşılmaz olursa,


halka o oranda ilahi görünür. Bu şeyler ne kadar az inanılabilir olursa, bunlara inanan sıradan insanlar, o oranda erdem ve üstünlükler olduğunu sanır. "Din açık olsaydı, cahiller için daha az çekici olurdu. Onlar için, karanlık ve esrarlı şeyler, korkular, masallar, kerametler ve sürekli olarak beyinlerini işletecek, yoracak, akla sığmaz şeyler gereklidir. Romanlar, inanılmaz cin ve cadı hikayeleri, sıradan insan ruhu için, gerçek tarihlerden daha çekicidir. Jean Meslier Masallarda 'KADINLARIN' rolü ve iğrenç detaylar! https://www.facebook.com/1658780291...

Aydın insanın sorumluluğu Aydın insan, dogmalardan kurtulmuş ya da kalıtsal olarak bu yapıda olmayan, yeniliklere açık olan, bir sorunun nedenini araştıran, düşüncelerini özgürce savunan, baskıcı ve çıkarcı idari sistemlere karşı uygarca ve cesurca karşı koyabilen, edindiği bilgiler ile doğru varsayımlar yapabilen, yeni bilgilerin ışığı altında elde ettiği kazanımları toplum yararına kullanabilen insandır. Aydın insan, bulunduğu toplumu, hatta dünyayı olumlu olduğuna inandığı yönde değiştirmek isteyen ve buna çaba harcayan kimsedir.Öz çıkar önceliği olmayan, toplumda geniş halk yığınlarının çıkarlarını gözetendir. Aydın insan, insanlığın geleceğini, kendi düşünceleri çerçevesinde etkilemek, değiştirmek isteyen ve yarının bugünden daha iyi olmasına çaba harcayan, paylaşımcı kişiliğe sahiptir. Maddi varlığı çok olmadığından paylaştığı şey bilgi ve genel olarak düşüncelerdir. Aydın, içinde yaşadığı tarihsel/toplumsal ortamı sağlıklı bir şekilde analiz eder, sorunları ortaya koyar ve daha iyi, daha güzel, daha yaşanası bir ortamın gerçekleşmesi için savaşım verir. Aydın insan, doğruluğun, dürüstlüğün, erdemin simgesi olarak görülür. kendi çıkarı ve beklentisi doğrultusunda, esintiye göre yön değiştiren, tutarlı bir toplumsal görüşü olmayan kişilikleri aydın insan kişiliği ile karıştırmamak gerekir. Aydınların sorumluluğu halkın sorumluluğundan çok daha derindir. Bir aydın insanın doğru duruşu, toplumsal bilince yansır. Diğer bireylerce örnek alınır. Dünyanın en kötü hali cehaletin örgütlü halidir, daha da kötüsü aydınların buna seyirci kalmasıdır...Bilgi boya gibidir, uygulama yapılmadıkça hiçbir işe yaramaz. Bir insan kızıyorsa değil, susuyorsa bitmiştir her şey. Bir yazarın içinde daima iki kişi olmalıdır: Yazar ve eleştirmen. Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar. Bilge insanlara kulak verelim. bu husuta neler söylemişler: Öğrendiğin şeyin ağırlığını unutma. Bilgi arttıkça onu doğru düzgün kullanma zorunluluğunda artar. Susan Hubbard Cehalet ne kadar fazla ise dogmatizm de o kadar büyüktür. Sir William Osler İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur. Aziz Nesin Bilginin azametinden korkanlar, cehaletin koynunda uyuklamayı tercih ederler. Emine Supçin Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa, hiç değilse bilgi savaşçıları olun. Nietzsche Bilgi hazinelerine ulaşabilen insanların sayısı ne kadar artarsa, dini inançlardan kopuş da o kadar yaygınlaşır. Sigmund Freud Bilgin arttığı oranda, inanç yok olur. Thomas Carlyle Bilgi sonsuza dek cehaleti yönetecektir. James Madison Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar çirkindir. Doğru düşünce bilgidir. “Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.” “Mutluluk bilgi ile kazanılır.” Platon / Eflatun Düşünce insanı bilgeleştirir, Bilgelik yaşamı kolay kılar. John Patrick Gerçeği söylemek ve yalanları gözler önüne sermek aydınların sorumluluğudur. Noam Chomsky Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner. Alexander Everett Bilgisizlik kolay ve rahat elde edildiği için çoğunluk bilgisizdir. La Bruyere Bağnazın kafası gözbebeği gibidir; ne kadar aydınlık olursa o kadar küçülür. Oliver Wendell Holmes Jr.


Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir. Mustafa Kemal Atatürk Dinler neden var? Siyaset neden dini sever? Üç dinin ve dört sözde kutsal kitabın gönderildiği toprakların, insanlık tarihinin en çok kan akıtılan ve savaşların hiç sonlanmadığı topraklar olması, tesadüf müdür? Açsın, fakirsin ve öyle kalacaksın. Sana vaat edilen bir cennet var ve onun uğrunda bir ömür köle olacaksın. Dinler, çektiklerin karşısında sana cenneti ve ölümsüzlüğü önermese böyle bir hayata isyan etmez miydin? Hiç düşündün mü, belki de dinler sen adaletsizliğe isyan etme, uyuduğun uykudan uyanma diye var… “Din, halkın afyonudur” İnsanlık tarihi boyunca dinler, inanış sistemi olmalarının dışında güçlüyü daha güçlü yapabilecek bir silah olarak kullanılmışlardır. Haçlı Seferleri, cihat çağrıları ve daha niceleri din kullanılarak yapılmış ve yapılmaktadır. Karl Marx‘ın atasözü haline gelen sözü “Din, halkın afyonudur” tam da konunun durum tespitidir. Dinin mucize olarak adlandırdığı Havva’nın, Adem’in kaburga kemiğinden yaratılması, Nuh’un 950 sene yaşaması, İsa’nın bakire bir anneden doğması, Musa’nın Kızıldeniz’i, Muhammed’in ayı ortadan ikiye ayırması, bilimsel olarak açıklanamaz. Bilimsel olarak kanıtlanmayan da gerçek olarak kabul edilemez. Ancak işin içine inanış girince, insan inandığını doğru olarak kabul eder. Günümüzün dünyasında, dini, ağırlıklı olarak kullananların politikacılar ve terör oluşumları olduğunu görüyoruz. Ülkemizde de birçok örneğini gördüğümüz dindar görünümlü politikacılar, açlığı ve fakirliği dini vaatlerle bastırılmış geniş halk kitlelerini din sayesinde kontrol edebiliyorlar. İşin terör boyutu ise daha vahim. Ağırlıklı olarak belli bir eğitim ve kültür seviyesinin altındaki gençleri amaçları doğrultusunda kullanmak için seçen terör oluşumları, kutsal kitaplarda geçen “öldür” ve “cennete git” mesajları ile istedikleri sonuca kolayca ulaşabiliyorlar. İnsanlık tarihinin en çok kan akıtılan ve savaşların hiç sonlanmadığı topraklar olması, bir tesadüf müdür yoksa dinin insanları yönetmek için kullanılan bir sistem olduğunun kanıtı mıdır orasına siz karar verin. Müslümanları dost edinmeyin derseniz islamofobi olur insanlık suçu olur ama kafirleri dost edinmeyin derseniz 'DİN' olur. Cehalet Öğretmez, İnandırır..! Canlılarda Görülen Mutasyonlar Üzerine Mutasyonlar, dış etkenlere bağlı olarak genetik materyalde(bazı canlılar için DNA, bazıları için RNA) meydana gelen rastgele değşimlerdir. Radyasyonun DNA'da kırılmalara neden olması gibi. Evrim teorisine azıcık da olsa aşinalığınız varsa temelde şu söylenir: "Değişen çevre şartları canlılarda mutasyonlara neden olur. Kuran Öldür der! • ...Onları yakaladığınız yerde öldürün;.. (Bakara 191) • ....bulduğunuz yerde öldürün.. (Nisa 89) • ....bulduğunuz yerde öldürün... (Tevbe 5) • ... tuttuğunuz yerde öldürün... (Nisa 91) • ....elebaşlarını öldürün...(Tevbe 12) • ... cezaları, ancak öldürülmektir,...(Maide 33) • Bakara 178 - 251 -253 Nisâ 74 Tevbe 111 Ahzâb 60,61 Ramazan davulcusu saçmalığı Bu belediyeler bunu ne zaman kaldıracaklar çok merak ediyorum. Ramazan davulu ne demek? Ramazan davulculuğu diye bir meslek mi var? Ben Allah’a inandığım için Ramazan davulcusuna para mı vermeliyim Ya da ben Allah’a inandığım için mahallemde Ramazan davulcusu mu gezmeli? Neyin geleneği bu onuda bilmiyorum. San ki, Cep telefonu yok, çalar saat yok, elektronik alarmlar yok, böyle bir saçmalık var mı? Değiştirelim lütfen bu kafaları, sanırım modern olmak derken anlatılmak istenen çalar saatin kullanılabileceği onun yerine Ramazan Davulcusunun değil.. Hadi onu da geçtim


bunun dinle kitapla ne alakası var? Bu bir RANT kapısı resmen bir yerlerde adamı olan eline alıyor davulu tokmağı, bambara gümbere vuruyor davula gecenin bir yarısı, bebekler de uyanmak zorunda mı ya da yaşlı ve hasta olanlar bu gürültüyü çekmek zorunda mı diye de bakıp yorum yapabilirim ama artık çekip uzatmak istemiyorum bu meseleyi… Birgün şu ramazan davunun yasaklanacağı günleri görebilecekmiyiz acaba. 21. Yüzyılda bu ne ilkellik ya bu uygulamanın İslamla bir alakası yoktur ve günümüzdede uygulanması çokta doğru değildir. Ramazan davuluna karşı yazılara kimilerinin cevabı “siz müslüman değilmisiniz? burası müslüman bir ülke, ramazan davulundan rahatsız oluyorsanız gidin başka yerde yaşayın” gibi mantıksız olduğu kadar vicdansızca oluyor. Bu şekilde yazı yazanlar, ya ramazan davulcusu yada ramazan davulundan nemalanan kişilerdir. Ramazan davulu çalınması için açılan ihalelerde büyük kavgalar çıktığı hatta silahların konuştuğunu bilmeyen varsa, googleden araştırabilir. Gecenin 03’ünde davul çalınmasından, hastalar, yaşlılar, bebekler rahatsız olduğu gibi, oruç tutanlarda rahatsız olmaktadır. Dört yaşında torunumda sıçrayarak uyanıyor her davulcu gelişinde. Daha sonra bunlar marifet yapmış gibi gümbür gümbür davul çalarak kapımıza dayanıyorlar bahşiş diye. Bir an evvel çekip gitsinler diye bahşişini veriyoruz genellikle. Gelenklerden elbetteki vaz geçilir gerek kalmadıysa. Şimdi tebrik kartı, telgraf veya mektup gönderen varmı? Bunlarda gelenekti elbette ama gelişen teknoloji bunları gereksiz hale getirdi, tıpkı müezzinlerin minareye çıkması gibi. Bu ilkelliği islamiyete mal etmeye çalışmak yanlış olduğu kadar çirkindirde..ramazanda davul sesi ile sahura kalkan varmı? bu ilkelliğe karşı çıkanlara “siz müslüman değilmisiniz?” diyecek kadar küstahlaşanlar var. Bu ilkelliğe neden son verilmiyor? Saat var Telefon var Davula ne gerek var o dönem ılac yok, doktor yoktu, deve sidiği içerdiler şimdikiler madem onuda yapsınlar. işlerine gelmiyor tabii... Ezana ne gerek var? Tapınmak isteyen kursun saatini sabahlara kadar tepinsin karışırsam ne olayım. Yobazlığında alemi yok bu ülkede sadece yobazlar yaşamıyor Gecenin bir vaktinde bön bön bögürmenin çoluk çocuğu rahatsız etmeninde bir ilkelliği bir sacmalığı yok. Hangi devirdeyiz beyinleri felç olmuş, küflü zihinler. Davulun sesi uzaktan hoş gelir! Uzaktan hoş gelir, ya yakından; tam bir gürültü kirliliği, tam bir eziyet. Bir de gece yarısı çalarsa dibinde, tek kelimeyle; işkencedir. —Peki, bu işkence neden yaptırılıyor? —Sözde dinsel kültür adına! Sözde diyorum, çünkü dinde böyle bir şey görmedim. Eskiden herkes de saat olmadığı dönemlerde şehirde hâkim bir tepede (evlerin dibinde değil elbet) çalar ve iftar vaktini bildirirmiş. İnsanlar da hizmet bedeli olarak gönlünden kopan yardımları yaparmış. Böyle devam ederek gelenekselleşmiş. Kültür; insanların tarih boyunca faydalı gördüğü için sürdürdüğü davranışlardır. Toplum da faydalılığını yitiren davranışlar unutulur, yeni davranışlar kazanılarak toplum kendini yeniler. Gelelim günümüze; her tür saat var,7 yaşındaki çocuğa varıncaya kadar alarmlı cep telefonu var. Bu devirde davulun hizmetle ilgili bir karşılığı var mı? —Hayır. Peki dinle ilgili bir karşılığından bahsedilebilir mi? —Hayır. Bunun bir gereği kalmış mı dır? Hayır. Öyleyse sürdürülmesi gereken kültürel değerden de bahsedilemez. Öyleyse bu nedir? Her sokakta bir davulcu gece yarısı, dam ba da dam dam… Çocuk demeden, bebek demeden, yaşlı demeden, başka inançtaki insanları yok sayarak, iftara kalkmayacak insanların huzurunu kaçırmak hakkını kim veriyor bunlara? Üstelik iftara kalkarken anne- babalar, çocuklar uyanmasın diye büyük bir özen gösterirlerdi ama şimdi davulcu toptan bunu hallediyor, birilerinin sayesinde! Oruç tutmayanların, çocukların, yaşlıların huzurunu bu devlet sağlamak zorunda değimli? Öyleyse neden bu derece açık bir ihlal yapılıyor? Lütfen; HUKUK devletiysek bunu yerine getirsin sorumlular. Bizde inanalım, kendilerine değer verelim, peşlerinden gidelim. Yok sa; nutuk atarak insanları kandırma dönemi geçti. İnsanlar artık doğru eylemlere bakıyor! Bu çağdışı uygulamanın ne zaman son bulacağını bilemiyorum ama davul ile müslümanlığı bağdaştıranların da ne zaman akıllarının başına geleceğini doğrusu tahmin bile edemiyorum. Gecenin saat üçünde, ortalığı yıkarcasına davul ile uyanmak, ondan sonra gergin sinirler ile sabahı zor etmek ve işe gitmek..Bu mudur müslümanlık. seksen beş yaşındaki hasta adamı, korkunç bir gürültüyle yatağından fırlatmak hangi dine yakışır..ne demişler, el deliye hasret biz akıllıya..galiba böyle gideceğiz, değişmeden, değişmek için çaba göstermeden.. küfür eden müslümanlara hasta oluyorum. davulcuların benim bebeği uyandırması müslümanlık mı?


Müslümanlar oruç tutmayanı sevmez! sebepsiz oruç tutmayanın katli vaciptir. Davul ne ki? Dinin emri ‘et’ yeme alışkanlığı ve bazı Ateistlerin bu konuda ki zaafı Ülkelerin yemek kültürlerini belirleyen en yegâne temellerden biri insanlarının inanış biçimidir. Daha ziyade baskın olan dinin etkileridir. Din hayatın ayrılmaz bir parçası olamuş Dinin, insanlar üzerinde etkisi, kültürün oluşmasında ki varlığı en çıplak gözle hayvan kıyımlarında da gözlemlenebilecek bir olgudur. Bazı inançlı yerlerde hayvanları katledip onları öldürüp ölüsünü kızgın ateşlerde pişirip yemeyi alışkanlık edinmelerinin yagane nedeni dindir… Ne yazık ki bir çok “Ateist kişi” bunun farkında değildir. O da bu durumu ya işine gelmediğinden ya da henüz bu ayrımı fark edemediği için bir canlı varlığın ölüsünü yemeyi yiyeceklerden görebiliyor! Bir inançlıyı anlaya bilirsin inançı gereği bunu yapabiliyor peki sen dinleri aştığını iddia eden kişisin dinin geregi olan bu ritüeli puta sunulan adakları kurban adı altında yapılan bu kıyımı cinayeti neden anlamıyor göremiyorsun? Sana vicdanın bu konuda hiç mi bir şey söylemiyor? Diğer konularda ki hassasiyetini neden bu konuda göremiyoruz? Kücük bir kuzu etini yerken kücük bir bebeği yediğini ne zaman fark edeceksin? Daha duyarlı olabilirsin! Bu kadarda gelenegine alışkanlığına yenik düşme! Canlıların yaşam hakkı değerli dersin gider kesilmiş öldürülmüş canlıların yavru kuzuların etlerini izgarada kızartıp yersin ne iş? Ben bir ateistim. Dini tanrıyı Kabul etmiyorum. Ama dinin Sözde uydurulmuş tanrının emri olan hayvan etini yiyorum. Bu mantıklı mı şimdi? Bu işi sana ögreten hangi tanrıdır? Sen hangi tanrının emriyle bu işi yapıyorsun? Hani Tanrı din kitap tanımazdın? Ne oldu? Aklını başına al bir kez daha düşün sorgula ve bu canlı kıyımını sömürüsünü terk et! Sen de o canlıda kurtulur… Canlı sen onu yemezsen yaşar … Sende onu yemezsen sağlıklı olursun vicdanlı olursun rahat yaşarsın vicdanın rahat eder… Bizden söylemesi gerisi sana kalmıştır. Uyduruk masal kitaplarında sözde Dini kitaplarda Et! hayvan! bahsi: Lev.11: 1 RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: Lev.11: 2 "İsrail halkına deyin ki, 'Karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Lev.11: 3 Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü. Lev.11: 4 Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 5 Kaya tavşanı geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 6 Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 7 Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 8 Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir. Lev.11: 9 "'Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Denizde, akarsularda yaşayan pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz. Lev.11: 10 Denizdeki ve akarsulardaki bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar -suda toplu halde yaşayanlar ve ötekiler- sizin için iğrenç sayılır. Lev.11: 11 Bunlar sizin için iğrenç sayılacak. Etlerini yemeyecek, leşlerinden tiksineceksiniz. Lev.11: 12 Suda yaşayan bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar sizin için iğrenç sayılacak. Lev.11: 13 "'Tiksindirici kuşların etini yemeyecek, şunları iğrenç sayacaksınız: Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba, Lev.11: 14 çaylak, doğan türleri, Lev.11: 15 bütün karga türleri, Lev.11: 16 baykuş, puhu, martı, atmaca türleri, Lev.11: 17 kukumav, karabatak, büyük baykuş, Lev.11: 18 peçeli baykuş, ishakkuşu, akbaba, Lev.11: 19 leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa. Lev.11: 20 "'Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir. Lev.11: 21 Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz. Çıkış 21:28; Markos 1:6 Hayvanlara malımız gibi davranmayı bırakmalıyız. Yaratıcımız insanların hayatlarını korumak ve giysi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hayvanları öldürmesine izin vermişti Başlangıç 9:3 Ayrıca Kutsal Kitap hayvanların yiyecek için öldürülebileceğini söyler.


Yuhanna 21:4-13 “Yeryüzünde yaşayan her hayvan size yiyecek olacak” der. Hatta İsa peygamber öğrencilerinin yemeleri için balık tutmasına yardım etmişti. Kur’an 2:173 O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Kur’an 22:37 Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır... Kur’an 56:21 Canlarının çektiği kuş etleri ..(Bkz: 5:3 - 6:145 - 16:115 - 36:72 ) 1. Hayvan Yemenin İnsana Zararları Profesör Dr. Alex Hershaft'ın hazırladığı rapora bağlı kalarak, ABD'nin yıllık ölüm ortalamalarına göre 120 bin kişi diyete bağlı hastalıklardan hayatlarını kaybetmişlerdir. Özellikle bu hastalıklarla ilgili dikkat edilmesi gereken madde hayvan eti ve hayvansal yağlardır. Önyargılarınızı bir kenara bırakarak mantık çerçevesinde okumanızı tavsiye ederim. Bence'min uzun olduğunun farkındayım, ama küresel ısınmanın en büyük nedenlerinden biri olan hayvan üretimi ve tüketimi ve dünyada yapılmış ve yapılan en büyük israf hakkında bilinçlenmemiz gerektiğini düşünüyorum. 1. Et yiyenlerdeki risk faktörü yemeyenlere göre üç kat daha fazladır (kalp hastalıklarında yılda 725.000'a yakın Amerikalı ölmektedir) 2. Et ve hayvansal gıdalarda bulunan doymuş yağ ve kollestrol tüketimi, kalbe kan pompalayan atardamarın duvarlarını daraltıp tümüyle tıkanarak kalp krizine neden olmaktadır. 3. Felç hastalığının nedeni beyni besleyen atardamarın tıkanarak kan gönderememesidir. Bu hastalıktan yılda 190.000 kişi ölmektedir. 4. Kolon ve göğüs kanserinin yıllık ölüm adedi 87.000 kişidir ve kolon kanserinde et yiyenlerdeki risk, vejetaryenlerinkinden iki kat daha fazladır. 5. Meme kanserinde ise bu risk üç katına çıkmaktadır. 6. Mideye inen et ve hayvansal yağ, kalın barsakta kansere neden olabilen safra asitlerinin çok miktarda salgılanmasına yol açar. 7. Göğüs kanseri en fazla et yiyen kadınlarda görülmektedir ve et aynı zamanda erken olgunlaşma ve prolactine hormonunun artışı gerçekleşmektedir. 8. Ciğer ve dalak hastalıkları da aşırı protein yüklenmesi sonucunda oluşur. 9. Etten gelen eklemlerdeki ürik asit birikimi, gut hastalığına yol açar, bu, ağrı verici birtakım sakatlıklardır. 10. Etin içerdiği yüksek orandaki fosfor ve protein, kemiklerin kalsiyumunu tüketir, kırılmalara eğilimini artırır ve kamburlaşmaya neden olur. 11. Yumuşak dokularda tekrar kalsiyum depolanması da mafsal iltihaplarına, deri kırışıklıklığına ve katarakta neden olur. Hayvanlardaki 200 hastalığın yaklaşık yarısı insana bulaşabilir. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur. Hayvanlarla beslenme-1 https://www.youtube.com/watch?v=gsJ... İnsanlar Doğası Gereği Etçil midir? https://www.youtube.com/watch?v=R0l... İnsanoğlu yapı olarak etçil midir? otçul mudur? - Dr. Murat Kınıkoğlu Sağlıkta Doğrular https://www.youtube.com/watch?v=0QT... 2. Hayvan Yemenin Doğaya Zararları Hayvan üretimi için 48 bölgenin yüzölçümünün %60'ı kullanılmaktadır. Bir sığır üretimi ile 250 kilo et sağlanır ve bunun için yılda yaklaşık olarak 40 dönüm arazi gereklidir. Ama bunu yerine 25 litre hacmindeki aynı değerde kalori içeren mısır için sadece ¼ dönüm toprak gereklidir. Yani 1/160 oranda toprağa gereksinimi vardır. Hayvan üretmek için tarıma elverişli toprağı yoğun olarak sömürmemiz sonucu üst tabakadaki humus erozyona uğrar ve bu bizim sorumluluğumuzdadır. Hayvan üretimi, yeryüzünün büyük bir bölümünün tahrip olmasına neden olur. En basitinden, hayvan üretimi ve rafine karbonhidratlar için ülke suyunun %75'i kullanılıyor. (Üstte görülen Amazon Ormanlarıdır. Şu an 2/3'ü, hayvan üretim ve tüketimi için yok edilmiştir.) 3. Hayvan Yemenin Ahlâki Açıdan Zararları


Hayvan üretimi ülkenin tahılının, baklagiller ve kaynaklarının %90'ını tüketir. Tüketilen bu miktar Asya ve Afrika'da açlıktan ölen 800 milyon insanı kurtarmaya yeterlidir. Hayvan üretim ve tüketimi için yılda 5 milyara yakın hayvan katledilmekte ve kesilmektedir. Bu kişi başına 20 hayvana denk gelir. Ve bu miktar, laboratuvarlarda, kedi, köpek ağıllarında ve doğada öldürülen hayvan sayısının 25 katıdır. Dünyada ortalama 800 milyon insan açlık çekmektedir. Son olarak, kişinin en çok proteine ihtiyacı olduğu zaman, bebeklik dönemidir. Anne sütünün bebeğin ihtiyacı olan her gıdayı sağladığı bugün kabul edilen bir gerçektir. Doğum sırasında protein miktarı anne sütünde %2,38 oranında bulunur, altı ay sonra bu sütteki protein miktarı %1,2-1,6 arasında bir orana düşer. O halde çok miktarda protein almamız gerektiği inancı nereden geliyor?'' Kölemiz yaptığımız hayvanları, eşitimiz olarak görmek istemiyoruz. Charles Darwin Tarih boyunca en ünlü düşünürler, Filozoflar, bilim adamları ve Sanatçılar hayvan ölüsü yemezlerdi. Hayvanlar için ne demişler? • Hayvanlar için her saniye, bir 11 Eylül saldırısıdır. Steve Best • Koşabilen, yüzebilen ya da uçabilen hiç kimseyi yememeliyiz. James Cromwell • Dünyada büyük, küçük bütün canlıların yaşamaya hakkı var . Penélope Cruz • Hayvanları yeme arzumuzu sürdürdükçe; mutluluğu elde etmek, dolayısıyla da adil bir toplum yaratmak için gereken şartları sağlamak nasıl mümkün olacak? Sokrates • Zavallı hayvanlar, nasıl da özenle bedenlerini koruyorlar; bizim için sadece bir akşam yemeği, fakat onlar için ise hayatın ta kendisi. T. Casey Brennan • Zavallı hayvanlar, nasıl da özenle bedenlerini koruyorlar; bizim için sadece bir akşam yemeği, fakat onlar için ise hayatın ta kendisi. T. Casey Brennan • Özgür düşünceli bir insan için hayvanların çektiği acı, insanların çektiği acıdan daha katlanılmazdır. Romain Rolland • 100 veya 200 yıl sonra bugünkü hayvanlara karşı davranış şekillerimizle dedelerimizin kölelere davranış şekillerine baktığımız gibi bakabiliriz. Richard Dawkins • İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı tohumları eken sevinç ve sevgi biçemez. Et ve kandan oluşan canlılar, et ve kanla beslenmemeli; bu, kendini zehirlemekten başka bir şey değildir. Pisagor • Özel olarak yaratılmış bir tür olmadığımızı kabul ettiğimizde, hayvanlardan gelen ve onların çektiği acıları somutlaştıran tüm bu ürünleri satın almamamız gerekecektir. Peter Singer • Mezbahaların cam duvarları olsaydı herkes vejetaryen olurdu. Paul McCartney • Gelecekte insanlığın et yememeye geçişi ve hayvan haklarının yükselişi beni kesinlikle şaşırtmayacaktır. Noam Chomsky • Bir kuzunun hayatı bir insanın hayatından daha değersiz değildir. Gandhi • Sağlık sebepleri dolayısıyla ben bir vejetaryenim. Kendi sağlığım için değil tavuğun sağlığı için. Isaac Bashevis Singer • Hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik? Voltaire • Artık yağ olmadan, et olmadan, balık olmadan yaşıyorum ve bu şekilde gayet iyi hissediyorum. Et yememenin yayılması kadar insanlığın sağlığına ve dünyada hayatta kalmalarına fayda sağlayacak başka bir şey yoktur. Daima insanın bir etçil olarak doğmadığını düşünmüşümdür. Et yiyenlerde vicdan azabı oluşur. Albert Einstein • Gençliğimden bu yana et yenilmesine karşıyım. Bir gün insanların hayvanları öldürmeyi tıpkı insan öldürmek gibi cinayet kabul edeceğine inanıyorum. Hayvanları öldürerek yaşarız biz, birer mezarlığız biz. Leonardo da Vinci • Mezbahalar var oldukça savaşlar sürecektir. Bir insan, hayvanları yemek için öldürmeden de sağlıklı şekilde yaşayabilir. Leo Tolstoy • Et yememenin, kurulu olan barbar alışkanlık sisteminden övgüye değer bir ayrılış olduğunu düşünüyorum. Nikola Tesla • Et yemeyi tercih eden biri her defasında hayvanlara tecavüz eden insanlara şöyle der: ‘Evet, tekrar yap. Evet, tekrar yap. İzin veriyorum. Bruce Friedrich • Hayvanlar fazlasıyla bizim gibiler. Carl Sagan • Hayvanlar ve insanlar aynı şekilde ıstırap çekerler ve ölürler. Çekilen acı aynı, kan dökülmesi aynı. Yaşamın küstahca, acımasızca, zalimce çekip alınışı aynı. Bunun bir parçası olmak zorunda değiliz. Dick Gregory


• Haksız yere sudaki balıkları yemekten vazgeçVe gıda denilerek kesilen hayvanları yemeyi arzu etme! Ebu'l Âlâ el-Ma'arrî • Hayvanları yemeyi reddediyorum; çünkü ben kendimi başka canlıların çektiği acı ve ölümüyle besleyemem. Böyle yapmayı reddediyorum; çünkü o kadar çok acı çektim ki kendi acılarımı hatırlayarak başka canlıların acılarını hissedebiliyorum. Edgar KupferKoberwitz Zevk ve acıyı, mutluluğu ve ıstırabı hissetme kabiliyetleri esas alındığında, insanlar ve hayvanlar arasında fark yoktur. Charles Darwin • Et yemesek bize çok aza mal olur. Et yersek bu, hayvanlara çok pahalıya mal olur. Gary L. Francione • İnsan için et yemek doğal değildir. Ender Saraç • 17 yıldır ne et, ne tavuk, ne balık... Ne de herhangi bir et suyu... Son nefesimi verinceye kadar da öyle gidecek. İyi ki böyle olmuşum. Çünkü bir gün herkes böyle olacak. İster istemez. Erdal Şafak • 15 yıldır tam etyemezim, gayet sağlıklı, huzurlu ve mutluyum. Hiçbir sinir sistemi gelişmiş canlı sizin için ölmeyecek. Bu öyle büyük bir huzur ki anlatılamaz. Emin Çapa • Eğer samimi şekilde kendinizi et sektöründe köleleştirilmiş, suni bir dünyaya mahkum edilmiş, uzun, sağlıklı yaşama şansı elinden alınmış, zamanın çoğunda güneş ışığından mahrum edilmiş hayvanların yerine koyup sonrada mezbahada bacağınızdan baş aşağı asılı bir şekilde asılı dururken, birisinin, boğazınızı kesip, vücudunuzu parçalara ayırdığını hayal ederseniz, vicdansız bir gelenek olan et yeme geleneğinin neden ortadan kaldırılması gerektiğini anlardınız. Evrimi destekleyen kuvvet, kibir, hırs ya da açgözlülük değil, merhamet olmalıdır.Gary Yourofsky • İnsan, bir aslanı öldürmek istediği zaman ona spor der: Bir aslan onu öldürmek istediğinde ise buna vahşet der. Hayvanlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı yiyemem. George Bernard Shaw • Bir kişinin iklim değişimine karşı savaşmak için yapabileceği tek ve en büyük şey hayvanları yemeye bir son vermektir. Et yiyorsanız, çevreci olamazsınız. James Cameron • Nazilerin Yahudilere yaptığı her şeyi bugün biz hayvanlara yapıyoruz. Onların başına gelen her şey Nazi soykırımının tamamen aynısıdır. Helmut F. Kaplan • Hiçbir şart altında... Bir hayvanı; yemek için öldürme. Ben hayatımda asla et yemedim. Asla, tadının nasıl olduğunu bile bilmem. Jiddu Krishnamurti • Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun var olacağı açıktır. Sadık Hidayet • Bir hayvanın gözlerinin içine bakıp şöyle diyebilir misiniz: "Benim iştahım senin ıstırap çekmenden daha önemli? Moby • İnsanlık bir gün, biyolojik olarak kendisine benzeyen, bir ana-babası, yavrusu, yüzü, duyguları olan, acı çeken, mutlu olan, başka canlıları hunharca öldürüp yeme cinnetinden kurtulacak. Bundan adım kadar eminim. İlerideki kuşaklar bizim çağımızı hayretle okuyacak ve “Sahiden mi? Canlıları ödürüp onların ölü gövdelerini mi yiyorlarmış?” diye inanamayacaklar. Zülfü Livaneli • Tüm insanlar etyemez olsaydı, Dünya'da savaşlar, şiddet, iklim değişikliği, açlık, cinayet ve çeşitli hastalıklar olmazdı. Benim için Işid ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır, Işid beni şaşırtmıyor. Leman Sam • Hayvan dostuyum deyip, işkenceyle öldürülmüş hayvanları yemek! Hayvanlar insana dosttur, insan dostunu yemez. Melike Demirağ • Ben çocukluğumdan beri et yemem, tadını falan bilmiyorum. Nevşin Mengü • Et yiyenlerin hayvan sevgisine inanmıyorum, bu bir sahtekarlık. Pelin Cengiz • İnsanların hayvan yemeyi yamyamlık olarak göreceği günlerin gelmesi -işte budur benim hayalim.Henry Spira • Küresel ısınma ile mücadele için et yemeyi bırakmalıyız. Aksi halde gezegenimizi kurtaramayacağız . Lord Stern Ben gözleri olan hiçbir canlının ölüsünü yeme hakkını kendimde görmediğim için vejetaryenim. Murathan Mungan


Hayvan eti yemekle pedofili arasında bir fark göremiyorum. İkisinde de tecavüz şiddet ve cinayet var. Canlıları yiyen biriyle tanıştığım zaman, ondan uzaklaşıyorum. Bir gece kulübünde birisi gelip size ‘Merhaba. Ben kan akıtmayı, gırtlak kesmeyi ve öldürmeyi seviyorum’ dese herhalde o insana telefonunuzu vermezdiniz. Morrissey Köpekleri sevip, inekleri yememizin nedeni, köpeklerin ve ineklerin temel anlamda birbirinden farklı olması değil bizim onları algılayışımızdaki farklılıktır. Melanie Joy Et yememek için 20 İyi Neden 1. Et yemeyenler daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdürler. 2. Et yemeyenler daha duyarlı ve yaratıcıdır.Duygusal zekaları daha gelişmiştir. 3. Et yemeyenlerin zihinleri daha iyi çalışır. 4. Et yemeyenler daha şuurlu ve ruhsal gelişmeye açıktır. 5. Et yemeyenler daha az kilolu, cinsel açıdan sorunu olmaz. 6. Biyolojik açıdan insan bedeni etoburluğa uygun değildir. 7. Et zor hazmedilir, ağrılık yapar, sindirim sistemi yavaşlatır, bağırsaklarda çürür ve kabız yapar. 8. Etteki toksinler insanı zehirler. 9. Etteki hormonlar insan bedenine işler. 10. Et mikrop, virüs ve kir yuvasıdır. Meyve ve sebzeler temizdir, çiğ de yenilebilir. 11. Et kanserojendir. Meyve, sebze ve otlar faydalıdır. 12. Et çabuk bozulur, pis kokar ve görüntüsü kötüdür. Meyve ve sebzeler güzel kokar ve görüntüleri hoştur. 13. Ette önemli bir gıda yoktur, sebze ve meyveler ise en önemli vitamin ve mineralleri barındırlar, yeterli miktarda protein de içerir. Fazla protein zararlıdır ve yağa dönüşür. Et yemeyenler dahi bir çok kez aşırı protein alabiliyorlar. 14. Et tatlandırmak için bekletilir, pişirilir ve sos ve baharat eklenir. Meyve, sebze ve otların bin bir tadı ve lezzeti vardır. 15. Et yeme hayvanların vahşi bir şekilde katledilmesi gerektirir. Meyve ve sebzeler doğa tarafından yenilmek için sunulmuştur. Bir meyve kopardığın zaman ağacı veya bitkisi ölmez. Yenilmek için yaratılmıştır. 16. Et pahalı bir gıdadır. 17. Hayvancılık geniş meraların hayvanlara tahsis edilmesini gerektirir. Bu alanlar tarıma tahsis edilse daha çok insanı doyurabilecek besin üretilir. 18. Hayvancılık çevre kirliliğe yol açar. 19. Tarih boyunca en ünlü düşünürler, filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar Et yemeyenlerdendi. 20. Dünya nüfusunun önemli bir bölümü Et yemeyendir. Bugün hayvan köleliğinin sona ereceğini iddia ettiğimizde bize gülüyorlar, ama bir gün gülemeyecekler. 150 yıl önce köleliğin biteceğini savunsaydın saçmaladığını söylerlerdi. 100 yıl önce kadınların oy verme hakkının olduğunu söylediğinde sana gülerlerdi. 50 yıl önce Afrika kökenli Amerikalıların kanunlar önünde eşit haklara sahip olması fikrine itiraz ederlerdi. 25 yıl önce eşcinsel haklarını savunduğunda sana sapık derlerdi. Gary Smith

Aslında allah diye bir puta tapıyorlar! Al ve El sözcükleri Arapça filan değildir. Bunlar İbranice de vardır ve İbranice de değildir. Bu sözcükler Sümer ve Babil dillerinden İbranice ve Arapçaya girmiştir ve artıkel filan da değillerdir. Onların manası şudur: Tanrı. Evet, "al" ve "el" kelimelerinin manası tanrı'dır. Örneğin Babil dilinde, "Ba-al" adlı tanrının adının manası; "Bağ tanrısı"dır". Babil'in meşhur asma bahçelerini korumakla görevli bağ tanrısıdır. Asıl adı ise "Bağ-Al" dır.


Al ve el kelimeleri sadece tanrı manasına gelmez, aynı zamanda da yüce, ulu gibi manalara gelir. Hatta bu kelimeler, insan isimlerinin başlarına da takı olmuştur. Çünkü o dönemler, tanrılaştırılmış kutsal rahipler ve hükümdarlar çoktu. Ara not: Şimdi kimileri yine Arapça düşünmekten kopamayarak; "Allah kelimesi İlah veya İlou kelimesinden türemiştir" diyecekler. Arapça düşünmekten kurtulamazlar çünkü Arapça yüzyıllardır millete dünyanın en eski ve en mükemmel dili olarak anlatılmıştır. Bu bir yalandır. Arapça tam aksine Dünyanın en yeni ve en ilkel dilidir. Çünkü İbranice dilinin dejenere olmuş halidir.Ayrıca Adem,Havva, Nuh vb. kişilerin arapça konuşması mantıksızdır çünkü daha henüz arapça keşfedilmemiştir.Arapça Nebatice, Süryanice vb dillerin evrimleşmiş halidir yani gökten inmedi hiçbiri.Ayrıca şöyle bir şey daha var mantıksal olarak düşündüğümüz vakit zaten ilkel çağlarda diller yoktu.Yazıyı bulanlar Sümerlerdi ondan öncesi ilkel insanlar mağara resimleriyle iletişim kurarlardı yani anlıcanız dil yoktu(Bunu tartışmayalım çünkü tartıştık ve başlık konusu bu değil) Biz burada Arapça'sından değil, Sümer, Babil, Akad gibi, Araplardan ve Arapça'dan binlerce yıl önceki dillerden bahsediyoruz. Aşağıda, Sümer ve Babil'den ithal bazı tanrıların adlarını görüyorsunuz: Al-Lat Al-Uzza Al-Menat Al-Mah Al-Qaum Kıb-el-La She-el-la(Şila veya Şi-el-la veya She-Al-lah olarak da okuyabilirsiniz) Hub-al Ba-al Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Allah kelimesindeki "Al" hecesini açıkladık. Şimdi geçelim "lah" hecesine. O hece aslında "lah" değil, "la" hecesidir. İbranice ve Arapçaya "lah" olarak girmiştir. Bazı diller, sonlarında H olan kelimeleri ithal ederken, onu konuşurken yuta yuta bir zaman sonra yok ederler. Arapça ve İbranice'de ise tam tersine, bazı kelimelerin sonlarına H harfi eklerler. Çünkü bu dillerde H harfi bir ayraç gibi kullanılarak, üstüne vurgu yapılarak kullanılır. Hata bazen agh gibi, gırtlaktan çıkarılarak iyice vurgulanır. Bu diller için boşuna yallah, fellah, vallah dili dememişler. Çünkü çok sayıda H harfi işitilmektedir. Allah kelimesinin esası "AL-La" dır. "EL-La" veya "EL-Le" de diyebilirsiniz. Çünkü sadece lehçe farkı yapmış olursunuz. La hecesi ise dişilik ekidir. Sümer ve Babil kaynaklı bazı tanrıçaların ve hatta bayanların isimlerin sonlarına eklenir. Örnekler: Sinder-el-la Mu-Al-la Raffe-el-la Ley-la Sühey-la Gabri-el-la Annabel-La Şimdi "Al" ve "La" hecelerini toplayalım. Al+La=Tanrıça. Üzüldünüz değil mi? Boşa gitti bunca namaz, bunca oruç, bunca Fellah korkusu? Hacı mısın? Hoca mısın? İmam mısın? Eyvah, ne olacak şimdi? Ya bu yazıyı müşterilerin okursa? Gitti paralar pullar, bağışlar, el ayak öpmeler. Haydi bakalım şimdiden başla kılıf üretmeye. Aynı "El-İlah" iddiasına uydurduğun yalanlar gibi, buna da yalanlar uydur, nasıl olsa mesleğin yalancılık. Ama telaşlanma, beyinleri daha bebekken yıkadığın için, senin cahilleştirdiğin müşterilerin benim bu yazdığım gerçeklere değil, senin yalanlarına inanmak için programlanmış. İşin o kadar da zor değil yani. Devam edelim: Nitekim bu "Ella" veya "Alla" sözcüğü, pek fazla kullanılmayan bir sözcük olsa bile halen İbranice'de manası "tanrıça" olarak kalmıştır: "La ilahe il Allah" diyenler aslında "tanrıçadan başka tanrıça yoktur" diyorlar. Çünkü Al-Lah zaten üniversal dilde tanrıça demektir. "İlahe" ise Arapça'da tanrıça demektir. Kimileri "tanrıça" kelimesinin Arapça'da karşılığının "elahim" olduğu yalanını söylese de, elahim, İbranice'deki "Elohim" kelimesidir ve her iki dilde de "tanrılar" manasına gelmektedir. Bu cümledeki manasızlığın sebebi ise, Al-La kelimesinin Arapça'ya en az 500-600 yıl ara ile iki


kere girmiş olmasıdır. İlk girişinde değişime uğradı ve sonra başka bir kelimeymiş gibi gibi tekrar girdi ve o dönemin Arapça'sına uygun olarak tekrar değişime uğradı. Allah kelimesinin manasının tanrıça olduğunu anlattık. Pekiyi ama onun bir de simgesi olması gerekmiyor mu? Evet gerekiyor. Yukarıda ne demiştik? "İlk tanrılar Ay ve güneş idi" demiştik değil mi? Allah bir tanrıça olduğuna göre, onun simgesi ne olabilirdi? Elbette ki çoğu tanrıça figürlerinde olduğu gibi, onun da simgesi Ay olacaktı. Çünkü ilkel insanlardan başlamak üzere binlerce yıl güneş ve Ay'ı canlı sandılar, ve Ay'ın dişi, Güneş'in ise erkek olduğunu, yıldızların ise onların çocukları olduğunu düşündüler. İşte bu yüzden Allah'ın simgesi Ay'dır. Allah da aslında Ay kökenli bir tanrıçaydı. Çünkü Mezapotamya ve anadolu'nun ay tanrıçası Kıbele(Kıble)'den devşirmedir. Daha sonraları ataerkil dinlerin etkisiyle melezleştirilerek cinsiyeti yok edildi. Özellikle İslamın gelişiyle tamamen erkek hüviyetine büründürüldü ve cinsiyeti de inkar edilmeye başlandı. Neden Allah'ın simgesi Ay'dır? Çünkü o bir Ay tanrıçasıdır da ondan. Tanrıçaların hepsi Ay kökenlidir. Tanrıların ise hepsi Güneş kökenlidir. İneğin boynuzları da Ay'ı simgeler. Çünkü iki boynuzu tek parça olarak düşündüğünüzde hilal şeklindedir. Bazı dinlerde ineğin kutsal olmasının sebebi de budur. Bazı simgelerde hem boynuz(Hilal olarak) hem de daire şeklinde dolunay birlikte verilir. Dua ederken elleri avuçları yukarı doğru açmanın kökeni de Ay tanrıçalarının dinlerindendir. Ay'ın ışığına nur denirdi. Avuçlar açık ve yukarıya bakacak şekilde dua edilirdi ki; avuçların içi Ay'dan gelen nur ile dolsun. Sonra da avuçlarda toplanan nur, yüze sürülür. Yani nur ile yüz yıkayıp, günahlardan arınmak.Duadan sonra Ammon(Museviler amene, müslümanlar ise amine çevirdi lafı) derler. ------------------------------------Cebr; İbranicede kul anlamına gelir; Cebra-il, Tanrının kulu demektir. Azrail, İsrafil, Mikail, İsmail, İsrail, İncil vs. benzer şekildedir. İs-Ra-El = İsrail à İs (Mısır tanrıçası İsis), Ra (Mısırın baş tanrısı), El yada İl (Tanrı) Son olarak;Abd El Lah = Abd ul lah; Tanrının Kölesi anlamındadır.Yani Muhammedin babası bir put adı taşıyor zaten islam öncesi Mekkede putperestlik yaygındı ve o dönem deki çocuklara put isimleri vardı ve Muhammedin babası ise bir putperest olarak öldü.Bunu neden anlattım onu söyleyeyim yani islamın kurucusunun babası bile müslüman olmadan ölmüş demekki islam ademden değil 6. yy.dan sonra çıkagelmiş. Ayrıca son olarak dikkat ederseniz din adamları daha doğrusu din tüccarları Muhammedin babasını ve annesini anlatmazlar ama halbu kianlatmaları lazım değil mi? Anlatmazlar çünkü onlar müslüman değiller çünkü onlar hakkında müslümanlık adına yapaılan hiç birşey yok.Yani çıkıp tvlere Muhammedin babası putperest idi deseler tabikide cepleri yanacak. Kur'an'da geçen "Allah" şayet gerçek olsaydı... 3-4 ayrı kitapla kafaları karıştıracağı yerde..." hatasız", "çelişkisiz" aynı netlikte anlayabileceği "Bir kitapla" işi bitirmez miydi? Koca kainatı yaratabilen bir " gücün", bu kadarını düşünememiş olmasını akıl mantık kabul etmez... İslam Öncesi Araplarda Allah İnanışı Araplar İslamiyet öncesi dönemde Kabe'deki 360 tane put arasından en yükseği, en güçlüsü olarak ay tanrısını görüyor ve buna Al-ilah (en güçlü ilah) diyor, ellerini iki yana açarak ona dua ediyorlardı. İngilteredeki British Museumun Babil Bölümü B kısmında bulunan aşağıdaki heykeller arap paganlarının bu inancını gösteren önemli bulgulardandır: Arapçada "ilah" olan tanrı kelimesi İslamiyetle beraber "Allah" a dönüştürüldü.(Southern Arabia, Carleton S. Coon, Washington, D.C. Smithsonian, 1944, p.399) Ay tanrısı Al-ilah erkek kabul ediliyordu ve dişi güneş tanrıçası ile evliydi. Üç kızı vardı. Bunların adları Al-lat, Al-Uzzat ve Al-Menat idi. Muhammed, şeytan ayetleri diye bilinen olayda önce bu Lat, Uzza, Menat adlı tanrıçaları gaf yaparak övmüş ancak daha sonra pişman olmuş ve o sözleri kendisine şeytanın söylettiğini ileri sürmüştü. Çeşitli Arap kabileleri aslında bu ay tanrısına değişik adlar veriyordu bunlardan bazıları Sin, Hubal ve Kureyşte Al-ilah. Dilbilimciler "Allah" kelimesinin "Al-ilah" tan türediğini söylerler.(İslam Muhammed and His Religion, Arthur Jeffery, 1958, p 85, Muhammad at Mecca, W. Montgomery Watt, 1953, p 23-29) Muhammedin babasının adı Abdullah, arapçada "Allahın kulu" anlamına geliyordu ( abd= kul, ullah=allah) Muhammed, Kabedeki 360 puttan en güçlüsü kabul edilen ay tanrısının ismini alıp tek olduğunu söylüyordu. "Al-ilah tan başka ilah yoktur" (The hajj, F. E. Peters, p 3-41, 1994) Muhammed böylece Al-İlah' ı tek tanrı olarak ilan etti ve diğer putlara tapınmayı yasakladı. İslamiyet öncesi arap


paganlarının (müşriklerin) ilginç gelenekleri vardı. Bunlar Ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, Mekke'ye Hacca gidip Kabe'nin etrafında yedi kez dönerler, "Kara Taş" ı ( Hacerül Esved) kutsal sayar onu öper ve günde dört veya beş vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. (Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah) Muhammed böyle ce al-ilahı tek tanrı olarak ilan etti ve diğer putlara tapınmayı yasakladı... Arab'ın Tanrısı -Allah- Neye Benzer? Tanrı'nın Biçimi Ve Boyu Şura Suresi'nin 11.ayetinde bir parçanın, Diyanet'in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir; "... O'nun (Tanrı'nın) benzeri hiç bir şey yoktur..."Parçanın sözlerinin tam karşılığı şöyle:"... O'nun (Tanrı'nın) benzeri gibi bir şey yoktur..."Bu şöyle yorumlanır: "O'nun kendisinin benzeri bulunması şöyle dursun, benzerinin bile benzeri yoktur...” "Tanrının benzerinin olmadığı" anlatılmak isteniyor. Daha doğrusu böyle demek istendiği savunuluyor yorumlarda. Bununla birlikte "Tanrı'nın benzeri yoktur" sözü, Kur'an'ın bütününde ve hadislerde tanıtılan "Tanrı"ya pek uymuyor. Çünkü gerek ayetlerde, gerek hadislerde "Tanrı"nın nasıl tanıtıldığına, O'na uygun görülen niteliklere bakıldığında, bu Tanrı'nın "tıpkı insana benzediği" görülür. Yani "insan" da bulunan nitelikler bu "Tanrı"da da vardır. Örneğin: İnsan görür, işitir; bu Tanrı da görür, işitir. İnsan konuşur; bu Tanrı da öyle... İnsan gelir, gider; bu Tanrı da... İnsan kızar, öfkelenir; bu Tanrı'da... İnsan öç alma yoluna gider; bu Tanrı da...İnsan yatışır, düşünür, acır, bağışlar; bu Tanrı da... İnsan gibi "efendi"dir (Rabb), "kral"dır (Melik), "ev"i (Kabe...), "tahtı, sarayı" (ARŞ) vardır. Güçlüdür kimi insan gibi (Aziz). "Ezici"dir (Kahhar), "zorba"dır (Cebbar), "sevecen"dir (Vedud)... Dost, düşman edinir... BİÇİMİ de insan gibidir bu "Tanrı"nın: İnsan gibi "yüz"ü vardır. Birçok ayette, Tanrı'nın "vech"inden, yani "yüz"ünden söz edilir (örneğin bkz. Bakara Suresi, 115.ayet; Rahman Suresi, 27.ayet...). "El"inden, "iki el"inden söz edilir. Adem için "iki elimle yarattım diyor (bkz. Sad Suresi, 75.ayet). Kendisi için "iki eli açık" denir (bkz. Maide Suresi, 64.ayet). "İki göz"ünden söz edilir. Kimi zaman "ayni", yani "gözüm"der (bkz. Ta-Ha Suresi, 39.ayet), kimi zaman kendi "gözler"inden "a'yunina", yani "gözlerimiz" diye söz eder (bkz. Hud Suresi, 37.ayet; Mü'minun Suresi, 27.ayet; Tur Suresi, 48.ayet...) Bütün bunları, yani Tanrı'nın Kur'an'daki biçimini, kafalarındaki Tanrı kavramına uygun bulmayan yorumcular, kelamcılar ve usulu'l-fıkıhçılar (İslam hukukçuları), kendi görüşlerine uydurmak için sözleri, sözcükleri gerçek anlamlarının dışına çıkarıp yorumlar yaparlar. Eskiler (selef) ve eskilerin görüşünü benimseyenler (Selefiyye) ise, "yorum" (te'vil) yolunu benimsemez; "Ne demek istendiğini ancak Tanrı bilir" derler. İbn Teyemiyye buna da karşı çıkar, "yalnızca Tanrı bilir" görüşünü kabul etmez. Gerçek anlamın dışında yorumlar yapmayı benimsemese de... Kaynak: Turan Dursun Din Bu-1: Tanrı ve Kur'an 29-30.sayfalar. (2000'e Doğru 24 Eylül 1989, yıl 3, sayı 39) Taştan Put • Bana öyle bir taştan put söyleyin binlerce kilometre yol gitsinler…. • Bana öyle bir taştan put söyleyin • Bana öyle bir taştan put söyleyin • Bana öyle bir taştan put söyleyin tanrıya yakınlaşma vesilesi saysınlar… • Bana öyle bir taştan put söyleyin • Bana öyle bir taştan put söyleyin • Bana öyle bir taştan put söyleyin • Bana öyle bir taştan put söyleyin harcasınlar… • Bana öyle bir taştan put söyleyin namına hiçbir faydası olmasın…

ki insanlar onu ziyaret etmek için her sene ki insanlar ona dokunmak için birbirini ezsinler… ki ona tanrının evi desinler… ki insan tıpkı diğer taştan putlar gibi onuda ki ki ki ki

o putun etrafında döneni adam saysınlar… tanrısı için önünde beklesinler… onu ziyaret etmek için sıraya girsinler… ona ulaşmak için binlerce TL parasını

ki etrafında topladığı insanların dünya insanlık


• Bana öyle bir taştan put söyleyin ki etrafında topladığı insanların hiçbirinin yüzü gülmesin huzuru olmasın… Şimdi bu soruyu vicdanı olan azıcık aklı olan herkese soruyorum… Varmı bütün inandıklarını yıkarak bu soruya cevap verebilecek…

Selam ben Vajina “Üzerimde hiçbir hakkınız kesinlikle saklı değildir. Bir değerim ve kimliğim kesinlikle yok. Bazen bir et parçası çoğu zaman boşalacak bir kabım. Örümceklerin ağ ördüğü beyinlerin hayattaki tek amacıyım. Bazılarının tecavüzle övündüğü ama adımı söylerken utandığı o bacak arası kavramların hepsiyim… Bir çok kesim için yalnızca ıstıraptan ibaretim. Vücudun bir parçası değil, ahlakın bitmek bilmez izdüşümüyüm. Anlamı asla bilinmediği halde üç paraya satılan etik değerlerinin bütünüyüm. Saygıya kesinlikle uzağım. Değer bilmek, saygı görmek ve araç olmak asla benim işim değil. Yaşamın bir parçası değilim, benim gibi bir utanç organının yaşamsal bir bağlantısı olabilmesi asla mümkün değil. Dediğim gibi, ben o et parçalı beyinlilerin yegane hayat amacıyım, daha fazlası değil. Utanç duyulan tüm değersizliklerin, aşağılanmaların, yoksunlaştırılmanın sebebiyim. Aslında elin, kolun, bacağın kadar seninim, sana ait. Ama benim bir bütünün parçası olduğumu kabul etmek ve nefes alan bir bedenin tüm değerlerinin içinde olduğumu kabullenmek işten bile değil. Ben, yalnızca sizin o kadın dediğiniz değersiz varlığın değersiz döl yoluyum. Bir kadının onuru değil en büyük utancıyım. Asla özgür değilim, ya ucuzum ya tamamen yasak. Anatomik, psikolojik, biyolojik bir değerim kuşkusuz ki yok. Ben, bugün kadınları kadınlığından utandırıyor oluşunuzun bilinçaltı kaynağıyım.” Ahlakınız Batsın

Sünnet olmanın kısa tarihçesi “Sünnetli erkeklerin” Müslüman olduklarına dair inanış vardır. Günümüzde polis ve asker olsun güvenlik kuvvetleri ile yargı içinde kimliği belirsiz cesetlerin veya şüpheli kişilerin kimlik tespitinde kullanılan yöntemlerden birisi de “Sünnet”ine bakmaktır. Osmanlı’dan kalma bir gelenektir. “sünnet” çok eski bir gelenektir ve Yahudilik’ten daha önce M.Ö. 2500’lerde bile Mısır’da Ra dini dönemlerinde sünnet gelenekleri vardı. Sünnet olma Müslümanlara Tevrat’ta, Yaratılış Kitabı 17. Bölüm’de “Sünnet;Anlaşma Simgesi” Başlığıyla verilir. 17.Bölümün 8.9.ve 10 İbrahim’e, Levant/Filistin topraklarının soyuna verilmesi, soyunun bu topraklara hakim olmasının koşulu olarak “Erkeklerin “Sünnet” olması şartı getirilir; Sünnet: Antlaşma Simgesi BÖLÜM 17 Yar.17: 8 Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim.Onların Tanrısı olacağım.” Yar.17: 9 Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi, Yar.17: 10 “Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur:Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek.” Hristiyan dini araştırmacılarına göre, peygamber İbrahim M.Ö. 2000-1800 yılları arasında yaşamıştır. Aynı bölüm 23,24,25,26,27 Sünnet: Antlaşma Simgesi BÖLÜM 17 Yar.17: 23 İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail’i,evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini- Tanrı’nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi. Yar.17: 24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı. Yar.17: 25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu. Yar.17: 26 İbrahim, oğlu İsmail’le aynı gün sünnet edildi. Yar.17: 27 İbrahim’in evindeki bütün erkekler -evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar- onunla birlikte sünnet oldu.” ” Tevrat Mısırdan Çıkış/Exodus bölümünde, Musa’ya “Sen bana kanlı bir güveysin” der. Mısırdan Çıkış/Exodus Musa’ya inen “4.Kitap, 24.,25.,26. ayetler;


Rab Musa’ya Belirtiler Gösteriyor BÖLÜM 4 Çık.4: 24 RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa’ylakarşılaştı, onu öldürmek istedi. D Not 4:24 “Musa’yla”: İbranice “Onunla”. Çık.4: 25 O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti, derisini Musa’nın ayaklarına dokundurdu.”Gerçekten sen bana kanlı güveysin” dedi. D Not 4:25 “Musa’nın”: İbranice “Onun”. Çık.4: 26 Böylece RAB Musa’yı esirgedi. Sippora, Musa’ya sünnetten ötürü “Kanlı güveysin” demişti.” Yahudiler sekiz günlük iken sünnet olurlar. Sippora’nın bildiği konu bu olaylardan sonra Tevrat’a geçmiş olan, “Allah’ın krallığına, sünnetsiz olarak girilmez” ayetidir. Sünnet de Tevrat’tan İslam’a kalmış bir mirastır. Yukarıda verdiğim ayetler sebebiyle olsa gerek ki Kur’an’da “Müslüman olanların veya Müslüman doğan çocukların Sünnet edilmelerine dair bir ayet yer almamaktadır. Bu Tevrat ayetleri gereğince Hristiyanlardan da, Tevrat okuyan Yezidi Kürtlerde, Araplarda, Tevrat okuyan Sabi Araplarında da Sünnet olan vardır. Her sünnetli Müslüman değildir. Irak’tan Afrika ülkelerine kadar bir çok gayrimüslüm kavimde hem erkek hem de kadın sünneti vardır. Örnek olarak Irak ve Suriye’de yaşayan Yezidi Kürtleri kızları da sünnet etmektedirler. Sünnetli olan herkesi Müslüman sayma alışkanlığını terk etmeliyiz. SÜNNET OLMAK ALLAH'A ORTAK KOŞMAKTIR! https://www.youtube.com/watch?v=DEX...

Hac ve araplar ARAPLAR İÇİN DİN BİR TİCARİ ARAÇTIR!… + Araplar Umre hariç, sadece hac’dan yılda 20 milyar dolar kazanmaktadırlar. Umre’yi de katınca bu rakam 2-3 misline çıkmaktadır. Alış-veriş ve sair harcamalarla birlikte Arapların toplam hac gelirlerinin yılda 100 milyar dolar olduğu hesaplanmaktadır. Arap düğünü böyle olur aga www.youtube.com%2Fwatch%3Fv%3DpT34aRykjMw&h=7AQEF0BVv + Arabistan’a yılda toplam 10 milyon hacı gitmekte ve bu hacılardan her birisi ortalama 10 bin dolar harcama yapmaktadır. Türkiye’den giden hacı sayısı 100 bin civarındadır ve bu sayı sırada bekleyen 750 bin kişinin içinden Diyanet’çe seçilen şanslı olanlardır. Diyanet’nin hac paket ücreti, kurban hariç 2.500.- ila 6.000.- euro arasında değişmektedir. Özel şirketlerin paket fiyatları ise 10 – 15 bin euro arasındadır. Hacılarımızın % 60’ı Diyanet vasıtası ile hacca gitmektedirler. Türkler hac’ca yılda toplam, yaklaşık 500 bin euro harcamaktadırlar ki bu sadece Diyanet ve özel şirket aracılarına ödenen paradır. Tüm harcamalar bu rakamı rahatlıkla 2 misline çıkarmaktadır. halkımızın büyük bir çoğunluğunun bu parayı kıt kaynaklarından, tarlasını, karısının altın bileziklerini satarak veya ömür boyu birikimlerini bu uğurda harcayarak yapmakta olduğunu unutmamamız gerekir. + Bilindiği üzere süfli Araplar, Müslüman olmadan önce “Putperest-Pagan”dılar. Yani çok tanrılı din mensubu idiler ve bu tanrıları da putlarla simgeler ve bu putlara tapardılar. Bu tanrılardan sadece 360 tanesi Kabe’de bulunmakta idi. Taptıkları toplam put sayısı binleri geçmekte idi. Bunların en klasikleri; Mekke’deki Lat, Uzza ve Menat’tır ki bu günkü “Şeytan Taşlama” Ritüelinin uzantısı bu putlara tapınmaktan gelmektedir. Araplar salt bu saçma sapan Şeytan Taşlama ritüelinden yılda en az 500 milyon dolar kazanmaktadırlar. Bu kazancın nedeni Arapların bu taşları hacılara tanesi 1 dolardan satıyor olmalarıdır. Şeytan Taşlıyorlar İlk gün sadece “Büyük Şeytan”a taş atılır. Bu hacı başına 7 taş demektir. İkinci ve üçüncü günler ise 3 şeytana birden taş atılır ki bu şeytan başına 7 taştan hacı başına 21 taş demektir. Etti mi hacı başına 49 taş yani 49 dolar… Bu sayı’ya +1 gün Mina’da (Şeytan taşlanan yer) geceleyenlerin atması gereken 7 taşı da eklediğinizde eder size hacı başına 70 taş. 10 milyon hacı çarpı 49 dolar, hadi tamamı son 7 taşı atmadığına göre, diyelim ortalama adam başı 60 dolardan yılda toplam 600 milyon dolar sadece taş satmaktan


süfli Arabın kasasına girmektedir. Bu taşlar yukarıda gördüğünüz konik kuyunun dibinden toplanır ve tekrar tekrar satılır hacılara… "BEN HACCA VE UMREYE GİTMEM" "Kim ne isterse onu yapsın ben hacca ve umreye gitmem, Araplara para vermek istemiyorum." "ARAPLAR BU İŞİ KAZANÇ HALİNE GETİRDİ" Leman Sam "Araplar bu işi kazanç haline getirdi. Ben buna karşıyım. Zaten ülkemiz fazla parası olan ülke değil. Gidip de Araplar'a para kaptırmak benim için ters. Hac yapılan yerde büyük büyük oteller yapıldı. Kabe'yi görenler çok pahalı, insanlar lüks elbiseleriyle mücevherleriyle gidip orada bir birlerine hava atıyorlar. Bu artık dini inanç olmaktan çıkmış gibi görünüyor. "Boşver araplara para kaptırma." Önder Sav

Ensest (İncest-Lat.)kardeş kardeşle evlilik • ENSEST İLİŞKİ ÜZERİNE: Ensest (İncest-Lat.) yani, Ensest, bir kişinin annesi, babası, kardeşi, amcası, dayısı, halası, teyzesi, torunları ile olan cinsel ilişkisidir. /kardeş kardeşle evliliklerle üreme varmıdır? Kur’an buna nasıl bakar? Ey insanlar! Babanız birdir. İslam'da insanlar eşittir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Veda Hutbesi Muhammed Yaratilis .2: 22 “Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın Yaratarak onu Adem'e getirdi.” Yaratılış 19: 36 “Böylece Lut'un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.” Âdem ve Havva efsanesi Çünkü iki din kitabının yaratılış efsaneleri de birbirleri ile aynı sayılmaktadır. Örneğin Hale/Defne/Zeytin dalından Çelenk/Yeşil sarığın, çarığın, cübbenin, sağ elin, vaftizin, abdestin, yıldız falcılığının, büyünün, temellerinin kökenleri bu kitaptaki Evren Yaratılışı/Doğumu (Kozmoceni) mitlerinde yer alır. Bu değerler aynen İncil ve Kur’an’a da geçmiştir. Adem’in üç erkek çocuğundan Habil’i Kabil öldürdüğünden, Kabil ve Şit’ten soyu üremiştir. Kız alacak başka soyları olmadığından hepsi birbirlerinin kızları, anaları, teyzeleri, halaları, yengeleriyle evlenmişlerdir. Aile içi tıbben “incest/ensest” şekilde üremişlerdir. • Müslümanların genel inançı budur. Üreme kardeş kardeşle olmuştur ilk insan ve onun çocukları yoluyla insanlık çoğalmıştır! Kur’an Nisa Suresi 4:22 Diyanet İşleri: Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur.. Kur’an Nisa Suresi 4:23 Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız… Kur’an Nisa Suresi 4:24. “Mâlik olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar haram kılınmıştır.” DENİLİYOR Kİ ÖNCE BÖYLEYDİ SONRA DEĞİŞTİ ALLAH BAŞKA İNSAN MI YARATAMADI? HANİ YASADA DEĞİŞME OLMAZ DI? Kur’an – Ahzab 62 “Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.” Erkeğe haram olanlar: Babanın hala ve teyzesi, kardeş çocuklarının torunları, kardeşinin çocuklarının kızları, ana babasının hala ve teyzeleri, Öz ablamın kızı Abla kızı da, aynen abla gibidir. Kardeş torunu, Gelin, insanın kendi kızı gibidir. 1- Anası 2- Büyük analar 3- Kızı, oğlunun ve kızının kızları


4- Bacısı 5- Bacısının ve biraderinin kızları 6- Halası 7- Teyzesi. 8- Kayınvalideler: 9- Üvey kızlar: 10- Gelinler: 11- Üvey analar: • Aynı soydan kişiyle ya da öz kardeşle ensest, İsveç yasalarınca yasaklanmıştır. • Türkyede 3 aydan 2 yıla kadar hapis olurlar. Halk nasıl bakar? Sapıklık der. varlığnı kabul eder ama nedense hiç konuşulmaz. Müslüman ülkedir, ensest olmaz der geçiştirir. Kutsalı ne der? Ordan geldik der. Diyanet'ten fetva: Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil! Ensest ilişki ve bunlardan doğan çocuk konusunda ilk sıralarda yer alıyoruz.! Son 20 yılda aile içinde ensest istismara uğrayan çocuk sayısı 400 bine yakın. sokaklarda yaşayan 50.000 çocuktan 30.000'i cinsel istismara ve tecavüze uğruyor. Aile içi şiddette ilk sıralardayız. Kadına yönelik şiddette ilk sıralardayız. Ensest saldırganlarının %57'sini öz babalar, %4'ünü öz ağabeyler, %13'ünü yakın akrabalar, %26'sını ise ikinci dereceden akrabalar oluşturmaktadır. Bir çok şeyde olduğu gibi ensest’tede; Yine bunda da temele indiğimizde dinlerden gelen bir salğın sapıklık türüdür. • Fıkıh kitaplarında bu bölümleri varken hemde; Ademin çocukları evlenmiştir inanışı büyük bir çelişki değil midir? • Hani “erkeğe haram” olanların arasında kimler vardı? • DÜŞÜN -SORGULA! İncil bedava, Kuran parayla [Kuran 3.199] “Ehl-i Kitab'tan öyleleri vardır ki; Kitap verilenlerden de Allah'a, size ve kendilerine indirilene, Allah'a boyun eğerek inananlar ve Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükafatları vardır. Şüphe yok ki, Allah hesabını çabuk yapar.” Kilise önlerinde bedava incil veriliyor.Oysa kuranı para ile satılmaktalar, hatta ucuzlatması için pazarlığı bile yapılmakta, ancak aşağısı kurtarmaz denilerek müşteri almadan geri gider. Üstelik satılmasını yasaklayan maddeler olmasına rağmen En karlı ticarettir “din” ! Din, sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir alet. – Napolyon

En karlı ticarettir “din” ! Din, sıradan insanlar tarafından doğru, zeki insanlar tarafından sahte, liderler tarafından kullanışlı kabul edilir. – Seneca

Putların, Kabenin istediği: Kölelik; Çanların, ezanın dilediği: Kölelik; Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti, Nedir hepsinin özlediği? Kölelik. – Ömer Hayyam ‘Tarikatler sektör haline geldi’ • Günümüzde tarikatların sektör haline geldi, din ticareti yapan, din üzerinden kazanan ve dünyaya yatıran oluşumlara dönüştü. Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Eğer Tanrı konuştuysa, niye herkes ikna olmadı? – Percy Bysshe Shelley


• Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim, en karlısının "din ticareti" olduğunu gördüm. Osman Bölükbaşı Dünyadaki en karlı ticaret din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan müşterisi cahildir!!.. Aziz Nesin "Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa belki o zaman ona umut besleyebiliriz." Arthur Schopenhauer • KUR’AN’DA KUR’AN SATANA CEZA VARVEN ANLAMAK İÇİN OKUMADIKLARI İÇİN, YİNEDE SATILIR! HEMDE BÜYÜK PARALARA: [Kuran 2.41] / bi âyâtî ve lâ teşterû semenen : ve âyetlerimi : bedel, ücrete satmayın …”ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin” .. [Kuran 2.79] / li yeşterû : satmak için/ “ Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!” [Kuran 2.174] /semenen: bedel, ücret, değer/ … “onu birkaç para karşılığında satanlar var ya, onlar karınlarına ateşten başka birşey indirmiyorlar… Onlara sadece acı veren bir azab vardır. Onlara elem verici azab vardır.” [Kuran 3.187] /ve eşterav bi-hî: ve onu sattılar / ... “onu arkalarına atıp az bir para karşılığında sattılar. Satın aldıkları şey ne kötüdür.” [Kuran 5.44] /semenen kalîlen : az bir pahaya, değere/ … “Âyetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler. “ [Kuran 9. 9] 1.işterev....................: sattılar 2.bi âyâti allâhi.........: Allah'ın âyetlerini 3.semenen.................: bedel 4.kalîlen....................: az “Onlar, Allah'ın ayetlerini az bir değere değişip O'nun yolundan alıkoydular. Gerçekten bunlar, ne kötü şeyler yapmaktalar! “ [Kuran 16.95] “Allah’a verdiğiniz sözü değersiz bir menfaat karşılığında satmayın. Zira âhirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır.” Bknz..[3.77][5.106] • KUR’AN’DA ALLAH PEYGAMBER DİN SATMAYANA ÖDÜL VAR EHL-İ KİTAP /YAHUDİLER VE HRISTIYANLAR PEKİ BUNA MÜSLÜMANLAR DAHİL Mİ? DEĞİL Mİ? 3/199 KURANA İNANANLARI BAĞLAMAZ MI?: [Kuran 3.199] Ehl-i Kitab'tan öyleleri vardır ki; “Kitap verilenlerden de Allah'a, size ve kendilerine indirilene, Allah'a boyun eğerek inananlar ve Allah'ın ayetlerini birkaç paraya satmayanlar vardır. İşte onların, Rablerinin katında mükafatları vardır. Şüphe yok ki, Allah hesabını çabuk yapar.” Üç kutsalları var RTE Ensar Para gerisi laf-ı güzaf. Orhan Aydın Evet Karabekir, Arapoğlu nun saçmalıklarını Türk oğullarına öğretmek için Kuran ı Türkçe ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler. Mustafa Kemal Atatürk

Tarikat Putları! Cemaat ve tarikatlarda birey yoktur. Aklı ipotek altına alınmış, özgür iradesini yitirmiş ve kolayca yönlendirilebilen yığınlar vardır. "Bir de, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde, tüm tekkeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla kapatılmıştır. Tarikatlar kaldırılmıştır. Şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vesaire yasaktır. Çünkü bunlar gericiliğin kaynakları ve cehaletin damgalarıdır. Türk milleti, böyle müesseselere ve onların mensuplarına katlanamazdı ve katlanmadı.”1930 Mustafa Kemal Atatürk


Müslüman olmak arap gibi düşünmek ve yaşamaktır. Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan ikinci bir millet yoktur. Mirza Fetali Ahundov Güce tapma; putperestliğin ve kölelik ruhunun en alçakça biçimlerinden birisidir. Karl Popper Kahramana tapınma, özgürlüklere saygının en az derecede bulunduğu yerlerde en güçlü seviyededir.Herbert Spencer Tanrı adına işlenen cinayetlerin sayısı, şeytan adına işlenenlerden çok daha fazladır. Erica Jong Size şah damarından daha yakınım diyen bir tanrıya şunu diyorum "şah damarından bile yakın olduğunu söylüyorsun, peki neden elçi gönderiyorsun?" Clarence Darrow Eğer bir din insan öldürülmesini emrediyorsa, asıl öldürülmesi gereken o dinin ta kendisidir.! Eğer dinin başkalarını öldürecek kadar değerliyse ; kendinden başla! Gerry Duggan Din, sıradan insanlar tarafından doğru, zeki insanlar tarafından sahte, liderler tarafından kullanışlı kabul edilir. Seneca Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim, en karlısının "din ticareti" olduğunu gördüm. Osman Bölükbaşı Dünyadaki en karlı ticaret din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan müşterisi cahildir!!.. Aziz Nesin Putların, Kabenin istediği: Kölelik; Çanların, ezanın dilediği: Kölelik; Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti, Nedir hepsinin özlediği? Kölelik. Ömer Hayam ‘Tarikatler sektör haline geldi’ Günümüzde tarikatların sektör haline geldi, din ticareti yapan, din üzerinden kazanan ve dünyaya yatıran oluşumlara dönüştü. Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu

İşleri yok Üretime katkıları yok sadaka, fitre ve zekatla geçiniyorlar jeeplere biniyorlar villalarda oturuyorlar korumalarla geziniyorlar. Peki bunu nasıl yapıyorlar? AHMAKLARA DİN SATIYORLAR. Türkiye'nin en büyük cemaati hangisi? CEMAATLERİN PROFİLİ GÜLEN: Cemaatin lideri Fethullah Gülen 1999 yılından beri ABD’de yaşıyor. SÜLEYMANCILAR: Kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan. Siyasette etkili cemaatlerden. MENZİL: Nakşibendiliğin kolu. Adını Adıyaman’ın Menzil Köyü’nden alıyor. İSMAİLAĞA: Kurucusu Ebuishak İsmail Efendi. Cemaat İstanbul Fatih’te, en dikkat çeken İslami gettoyu oluşturdu. AZİZ MAHMUT HÜDAİ: Osmanlı devri velilerinden. Asıl adı Mahmut. Peygamber soyundan. YAHYALI: Kayseri’de en güçlü dini gruplardan. Adını Yahyalı Hacı Hasan Efendi’den alıyor. ALVARLI EFE CEMAATİ: Asıl adı Muhammed Lütfi. Erzurum’da “Alvarlı Efe” diye bilinir. İSKENDER PAŞA: Mehmet Zahit Kotku şeyh olduktan sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii cemaate de isim oldu. KIRKINCI HOCA: Said-i Nursi’nin ölümüyle Nurcular 10’u aşkın gruba bölündü. Biri de Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı. IŞIKÇILAR: Seyit Abdülhalim Arvasi’ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık’ın cemaati. Bugunkü lideri Enver Ören. CERRAHİ: Halveti tarikatına dayanıyor. Dergâhı, Karagümrük’te. TEBLİĞ: Kurucusu Hindistan’da dünyaya gelen Şeyh Muhammed İlyas Kandehlevi. HAYDAR BAŞ: Cemaatin lideri Haydar Baş, Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’ndan. KIBRISİ: Cemaat lideri Mehmet Nazım Adil KKTC’de yaşıyor. YENİ ASYACILAR: Nurcuların ikinci büyük kolu. Lideri Mehmet Kutlular. Yeni Asya Gazetesi cemaatin yayın kuruluşu. HAKİKATÇİLER: Tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadeleyle tanınan Hakikatçıler’in şeyhi Ömer Öngüt. Sakarya, Düzce, Bursa ve Ankara’da güçlü. ERENKÖY: Kökleri Kelami Dergâhı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a dayanıyor. FETHULLAH GÜLEN CEMAATİ Peki bir cemaate üye olduğunu söyleyenler arasında ilk sıraları hangi cemaatler alıyor? Bu soruya yanıt verenlerin yüzde 61.8'i "Fethullah Gülen Cemaati" derken, onu yüzde 16.3 ile Süleymancılar ve yine aynı oranla Menzil Cemaati takip ediyor.


Fethullah Gülen Cemaati %61.8 Süleymancılar %16.3 Menzil Cemaati %16.3 Nakşıbendi Cemaati %15.2 İsmailağa Cemaati %7.3 Aziz Mahmut Hüdai Cemaati %6.7 Yahyalı Cemaati %3.4 Alvarlı Efe Cemaati %3.4 İskender Paşa Cemaati %3.4 Kırkıncı Hoca Cemaati %2.8 Işıkçılar Cemaati %2.2 Cerrahi Cemaati %1.7 Tebliğ Cemaati %1.7 Haydar Baş Cemaati %1.1 Kıbrısi Cemaati %0.6 Yavuz Selim Cemaati %0.6 Yeni Asyacılar %0.6 Hakikatçiler Cemaati %0.6 Hayrat Cemaati %0.6 Erenköy Cemaati%0.6 Diğer %3.9 En çok cemaat üyesi Doğu'da Peki Türkiye'nin bölgelere göre cemaat üyeliği nasıl bir seyir izliyor? Araştırmanın sonuçlarına göre Batı'dan Doğu'ya doğru gidildikçe cemaat üyeliğinde artış gözleniyor. Batı'da cemaat üyeliği yüzde 5.2 iken bu oran Doğu'da 10.2'ye yükseliyor. Doğu %10.2 Batı %5.2 Orta %4 Cemaate üye olanların oranı 6.2 Halkın nabzını tutan Konsensus ankete katılanlara "Herhangi bir cemaate üye misiniz?" sorusunu yöneltti. "Üyeyim" diyenlerin oranı yüzde 6.2 çıktı. Üye değilim %93.8 Üyeyim % 6.2 En çok cemaat mensubu AK Parti'de Araştırmada cemaat üyelerinin parti seçmenlerine göre dağlımı da yer aldı. Buna göre en yüksek oranda cemaat üyeliği sıralamasında zirvede "AK Parti" ve "Diğer" partiler yer alıyor. AK Parti %9 MHP %4.5 BDP %1.9 CHP % 1.3 Diğer %11.4 Bugün Türkiye’de bırakın her şehir ya da semtte, her mahallede adına İslam denen farklı farklı dinlerin mevcut olacağıydı!19. yüzyıldaki Tekke ve Zaviyeler hem emperyalizmin hem de din bezirganlarının kontrolüne geçmişti.. Bürokrasideki müritler! AKP öncesine kadar cemaatlerin yüzde 70’i İslâmcı partilere oy vermezdi. Bugün AKP’ye militanlık yapan pek çok cemaat ve İslâmcı gurup 90’lı yıllarda Tayyip Erdoğan’ın küfürde olduğuna inanır ve bunu kendi müritlerine açıktan söylerlerdi. Bugün ise bu cemaat ve tarikatların yüzde 90’ı Erdoğan’ın militanı konumundadır.

NAKŞİBENDİ TARİKATI Bir Nakşibendiler ülkesi olan Türkiye’de bu tarikatın günümüzde önemli birçok merkezleri vardır. Tarikatlar yasaklı olmalarına rağmen bu merkezler çok canlı ve hareketli biçimde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Hatta bunlardan bazıları derin devletin desteğinde resmi ideolojiye büyük hizmetlerde bile bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, yalnızca cemaat şeyhinin adıyla, bazıları ise bulunduğu mekânın adıyla ünlenmiştir. Türkiye’deki başlıca 16 Nakşibendi Merkez ve cemaati vardır, bunların adları Şöyledir: 1) Palulu Şeyh Said ve Cemaati; 2) Arvasiler: 3) Tağiler Ailesi: 4) Küfreviler: 5) Süleymancılar: 6) İskender Paşalılar: 7) Darendeli Osman Hulusi’nin cemaati. 8) Ahıskalı Ali Haydar’ın cemaati. 9) Şeyh Said Seyda el-Cezeri. Cizreli Şeh Sayda olarak ünlendi. 10) İsmail Hakkı Ehramcıoğlu. 11) Zilanlılar 12) Hazinoğulları: 13) Yahyalı Cemaati: 14) Mahmut Sami Ramazanoğlu Cemaati: 15) Akfırat Cemaati: 16) Derin Sofular Cemaati: . TÜRKİYE’DEKİ NAKŞİLER 1) Gümüşhanevi Tekkesi: 2) İsmet Efendi Tekkesi: 3) Kelami Dergáhı: 4) Kaşgari Tekkesi: HALİD-İ BAĞDADİ Nakşibendi – Halid-i Şeyhliği ; Şeyh Halid-i Bağdadi, 1779’da Kuzey Irak-Süleymaniye’de doğdu. Babası Pir Mikail bölgenin en büyük Kürt aşireti Caf’a mensuptu. Bağdadi’nin soyunun baba tarafından Hz. Osman’a ulaştığı rivayet ediliyordu. Gelelim Türkiye’deki tarikat ve cemaat guruplarının belli başlılarına: 1) İsmail Ağa Cemaati (Önderi Mahmut Ustaosmanoğlu) 2) Fetullah Gülen Gurubu 3) İskender Paşa Cemaati. (Zahit Koktu, Esat Coşan ve şimdi oğlu Nurettin Coşan) 4) Erenköy Cemaati (Muradiye Vakfı) Önderleri: Tahir Büyükkörükçü-(Gazeteci) Ahmet Taşgetiren ve Topbaşlar 5) Süleymancılar. Önderleri: Kemal Kaçar’ın torunları Denizongun kardeşler. 6) İhlascılar (Enver Ören) 7) Kırkıncı Hoca ve Yazıcılar gibi diğer Nurcu guruplar 8) Nakşibendi Yahyalı Cemaatı…. Önderi Ramazan Dinç. 9) Melamiler. Önderi: Ahmet Arslan. 10) Hakikatçiler: Önderi: Ömer Öngüt. 11) Hazneviler: Önderi: Muhammet Muta Haznevi 12) Menzilciler: Önderi: Abdulbaki Erol. 13) İcmalciler. Önderi: Prof. Haydar Baş. 14) Uşşakiler. Önderi: Fatih Nurullah. 15) Cerrahiler Önderi: Ahmet Misbah Ermenkul. 16) Kadiri Muhammediye: Önderi Muhammet Ustaoğlu.


17) Hizbül Tahrir. 18) Tillocular 19) Galibiler. Önderleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu 20) Halveti Tarikatının Şabaniye kolu Ülkemizde bir çok ünlünün müridi olduğu Cerrahi Tarikatı’nın bilinen özellikleri… Cerrahiler Türkiye’deki 12 tarikattan birinin kolu. Cerrahi Cemaati’nin lideri, Şeyh Nurettin Cerrahi… Dünyada yaklaşık 30 bin, Türkiye’de 5 bin müridi bulunuyor. Müslümanların bugün İslam adı altında yaşadıkları din, büyük ölçüde Arap-Emevî yapımı bu 'saltanat dini'dir. DİNCİLİK, İslam'ın değerlerini Allah'ın rızasını elde etmek için değil, dünyalık, siyasal ve ekonomik çıkar, özellikle yönetim erki elde etmek için devreye sokan tarihî bir sektördür. Bu sektör, Arap-Emevî hanedanının oluşturduğu, işlettiği, örneklendirdiği, kurumsallaştırıp sonraki kuşaklara bıraktığı dehşet verici bir sektördür. Emevî, bu sektörü kalıcı ve dokunulmaz kılmak için, anlayışını dinin akait sistemi içine sokmuş, dini bu anlayışa göre sistemleştirip dondurmuştur. Müslümanların bugün İslam adı altında yaşadıkları din, büyük ölçüde Arap-Emevî yapımı bu 'saltanat dini'dir.vHE Hayırlı pazarlar mubarek yobaz şakirt zındıklar bugünde yepyeni bir paylaşımla buradayız.. İSLAMDA BÖLÜCÜLÜK YOKTUR! İslam varlığını, 1- İnsanları ötekiletirerek, 2- Düşman yaratarak, 3- Bölücülük yaparak, 4 -Yetmedi öldürerek sürdürür. Mümin/Müslüman/Kafir/Müşrik/Münafık/Mürted/Zındık/Ehlikitap/Köle/Esir/Cariye/Zimmi/Sun ni/Şii/Caferi/Hanefi/Maliki/Şafii/Eşari/ Maturidi/Muhacir/Ensar, Bunlar ne? Sonrada islamda bölücülük yoktur derler hadi ordan şakirt, zındıklar, sizi.! İSLAM BU Her müslüman katildir.! "Dünyada ki kötülükler ona seyirci kalanların yüzünden yayılıyor." "Yobazın olduğu her yer cehennemdir." "Bir insanı çok büyük görmek “KORKAKLIKTIR”. "Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, “CAHİL BİR KİŞİDEN KAYNAKLANIR” Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada 3.672 personelin görevlerinden uzaklaştırıldığı belirtildi. *** Bu kişilerin hepsi imam hatipli veya ilahıyatçı değil mi? Askeri okulları kapattığınız gibi İmam Hatipleri de kapatsanıza!!

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeye yaptığı en büyük hizmetlerinden biri nedir diye sorsanız, Tekke ve Zaviyeleri kaldırmasıdır

İnsanlar putperesttir ve bakıp öpebileceği ya da önlerinde diz çökebileceği bir şeylerin olmasını isterler; her zaman böyle yapmışlardır ve yapacaklardır; eğer bu putu tahtadan yapmazsanız, sözcüklerden inşa edebilirsiniz. -Oliver Wendell Holmes

Kur’an’da “Öldürme hakkı” kimindir? (Kaf:43) Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir. Kim, bir canlıyı acımayıp o canlıyı öldürürse, bütün canlıları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün canlıları yaşatmış gibi olur. Haksız yere canlıların hayatına yaşam hakkına kıymayın. Her canlı kendi eceliyle ölümü tadacaktır. Şü bir gerçektir ki; Canlıları öldürmek muhakkak büyük bir suçtur. Ne sebeb olursa olsun, hiçbir canlıyı öldürmeyin. Yeryüzünde canlıları öldürmenin, hiçbir haklı tarafı yoktur. Canlıya ölüm kendiliğinden zaten geliyor. Sen öldürme, sende öleceksin… Ölüm size yetişecektir. Onları “YARATAN ALLAH’DIR” derler. Bir canlıyı öldürme hakkını kendine neden verdin dediğimizde. Bunu Allah bize tanıdı derler…


O halde yaşatan kim? Allah dersiniz. Yaratan kim? Allah dersiniz? Öldüren kim? Biziz biz mi diyeceksiniz? Öldürme hakkı Allah’ın değilmidir? Kim canlıları Allah gibi öldürüyorsa işte o Tarrılaşmak isteyen zalim zorba tağut’un kendisidir. Siz de hiç akıl yok mu? Be ey! Aptal insanlar! (Hicr:23) Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız. (Maide:95) Ey iman edenler! Siz hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse kendisine bir ceza vardır… Senin öldürdüğün ölüyor da, sen ölümsüz baki mi kalıyorsun? Şüpesiz ki; Yaratmak da, Öldürmek de Allah’a mahsusdur… Kim ki bir canlıyı öldürmek ister o Allah’ın hakkını gasbetmiştir… (Secde:11) De ki: «Size tayin edilmiş olan “ölüm meleği canınızı alacak”, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz!» Burada öldürme fiilini kendisinde gören bir insan tanrılık iddiasında bulunmuş olur! Öldürme hakkı kendisine hiçbir zaman verilmemiştir…! (Sebe:14) Süleyman'ın canını aldığımızda… Burada can alma hakkı insana verilmemiştir… Kim can almak öldürmek istiyorsa o ben de allah’ım demek istiyor! (Zumer:42) Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında “canlarını alır”. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. (Zumer:30) Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Öldürme yine vakte zamana ecele birakılmıştır… Her kes zamanı zaten gelince ölüyor… O halde kimse bir canlıyı öldürmesin! (Kaf:19) Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir, ey insan, işte bu senin öteden beri korkup kaçtığın şeydir. (Hac: 66) Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür. (Vakı’a:60) Sizin aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Biz önüne geçilmiş olanlar değiliz. (Cuma:8) De ki: «Doğrusu kendisinden kaçtığınız ölüm mutlaka karşınıza çıkacaktır; sonra; görüleni de görülmeyeni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz, O size işlediklerinizi haber verecektir.» (Munafikun: 10) Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin. (Mulk:2) O ki, ölümü ve dirimi yarattı, sizi imtihana çekip hanginizin davranış bakımından daha güzel olduğunu bildirmek için. O öyle güçlü, bağışlayandır. (Al-i İmran :156)…Dirilten de öldüren de Allah'tır… (Muddesir:47) Nihayet ölüm bize gelip çattı. (Bakara:28) Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz? (Bakara:72) Hani, siz bir kişiyi öldürmüştünüz de; sonra o konuda birbirinizle çekişmeye başlamıştınız. Allah ise sizin gizlediğinizi açığa çıkarıcıdır. (Bakara:258) Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: «Rabbim, dirilten ve öldürendir» demişti. «Ben de diriltir ve öldürürüm» dedi; İbrahim, «Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene» dedi. İnkar eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez. (Al-i İmran :156)…Dirilten de öldüren de Allah'tır… (Nisa:92) Bir müminin diğer mümini yanlışlık dışında öldürmesi asla caiz değildir… (Nisa:93) Kim bir mümini öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır.


(Necm:44) Gerçekten O'dur öldüren de, dirilten de. (Maide:28-30-32) «Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, Alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. “Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu.” “«Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur». (En'am:60) O'dur, geceleyin sizi kendinizden geçiren. Gündüzün de ne yaptığınızı bilir. Sonra sizi oraya geri dönderir ki, belirli bir ecelin hükmü yerine gelsin. Sonra sizin dönüşünüz O'nadır. Sonra da ne yaptığınızı size haber verecektir. (A'raf: 77) Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar… CANLI ÖLDÜRENLER FİRAVUNDUR: (A'raf: 127) …Firavun: «Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz» dedi. (Tevbe:116) Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur. (Hicr:23) Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız. ( Nahl:70) Allah sizi yaratmıştır, sonra öldürecektir, içinizden bir kısmı da ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bilmez olurlar. Doğrusu Allah bilendir, her şeye Kadir'dir. (İsra:31) Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır. (Yunus:56) Dirilten ve öldüren O'dur. O'na döneceksiniz. (İsra:33) Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin… (Kehf:74) Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu öldürdü. Musa: «Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın» dedi. (Hac: 66) Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür. (Mu'minun:80) Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz? (Şuara:81) Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur. (Mumin:68) Dirilten, öldüren O'dur…. (Duhan:8) Ondan başka Tanrı yoktur, hem diriltir hem öldürür, hem sizin rabbınız hem de evvelki atalarınızın rabbı (Casiye:26) De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde biraraya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Kaf:43) Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir. (Yunus:56) Dirilten ve öldüren O'dur. O'na döneceksiniz. (Tevbe:116) Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur. (Necm:44) Gerçekten O'dur öldüren de, dirilten de. (Hadid:2) Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir. (En'am:162) … “Hayatım ve ölümüm”, alemlerin Rabbi Allah içindir. Görüldüğü gibi Kur’an-a göre öldürme hakkı Allah’a aittir. Kendisine “HAS” kılıyor.! Kim bu “öldürme” hakkını kendine verir, tanırsa! Allah’a şirk koşmuş olup İslam dininden çıkar!!! … Bu kişi ben Allah’ım demese bile öldürerek Allah’laşmış olur.. (Furkan:3) Böyle iken O'ndan başka bir takım tanrılar edindiler ki, hiçbir şey yaratamazlar, bilakis kendileri yaratılıp duruyorlar; kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahiptirler; ne öldürmeye, ne de öldükten sonra diriltmeye güçleri yeter.


(Rum:40) Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir. (Al-i İmran :102) Ey inananlar! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak “can verin”. İslam = SLM Barıştır.. Kim Savaşı öldürmeyi kutsuyorsa! O Kişi insanlık düşmanı asıl “şeytan” odur. Kim olursa olsun... Esas olan Barıştır.. Yaşamdır.. Hayatı öldürmeyi emir verenler en zalim, en kötü insan türleridir. Savaşmak Canlıları öldürmek, Doğaya aykırıdır.!

Kur’an Mezhebe, cemaate, tarikatlara, izin vermiyor! Neye izin veriyor? Kur’an Mezhebe, cemaate, tarikatlara, izin vermiyor! (En’am: 159) Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. Peki Bu kadar cemaat, tarikat, mezhep, neden var? Hepsi din satıyor çıkar elde ediyorlar! Bu na Rağmen hepsi birer puttur. O zaman Putlarınızı yıkın! Yeryüzündeki tüm kötülüklerin anası cehalet, ve cehaletin ağa babası da din ticaretidir. ASLINDA KUR'AN DİN TÜCCARLARINA GEÇİT VERMİYOR! (Rum:32) Dinlerini parçalayan ve gruplara/, /cemaat cemaat/ tarikat tarikat /mezhep mezhep/ grup grup ayrılanlardan olmayınız! Her grup, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. Kuran’dan Mutluluk barış esenlik huzur hikmet damlaları :) KİN VE NEFRET MAİDE-14 / Kuran-ı Kerim ... Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık, kin ve nefret saldık. DÜŞMANLIK BAKARA Suresi 98.kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır. TEHDİT ENFÂL Suresi 30. âyet - tuzak kurarlarken Allah da karşılığını kuruyordu, öyle ya Allah tuzakların hayırlısını kurar KORKU HAŞR-18 - Allahdan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır. ENDİŞE TAHA Suresi 77 - Doğrusu Musa'ya şöyle vahyettik: «Kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç; yetişilmekten korkmaz ve endişe etmezsin. ÖDÜL Nisa Suresi 74 İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz CEZA TEVBE-14-Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin BEDDUA Abese 17. Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o! HAKARET MÜDDESSİR (51) : Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler. LANET


[Bakara 89] (Allah’ın lâneti inkâr edenlerine üzerine olsun)ZÂRİYÂT (11) : Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun! CİHAD Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. SAVAŞ BAKARA-216: Hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. GANİMET /ENFÂL-1: (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah'a ve Resûlüne aittir. ÖLDÜR Bakara Suresi 191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; YAGMALA ENFAL-69..Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir. ESİR ET Nisa Suresi 24. Ayet: ''Savaş esiri evli kadınlarla ilişki helal kılındı'' KÖLE ET nisa / 25: inanmış hür kadınları nikahlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin. AZGIN BAKARA (15) : Gerçekte Allah onlarla alay eder (alaylarından dolayı onları cezalandırır); azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir. AKILSIZ BAKARA (13) : Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. SAPIK FÂTİHA (7) : Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. CARİYE Nisa-3 .Eğer (birden çok evlilikte kadınlar arasında) adaleti gerçekleştirmekten endişe ederseniz, bir kadınla veya eliniz altında olan cariyelerle yetinin” HURİ NEBE (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.

Bizi kim öldürecek? Öldürme hakkı kimindir? 1-Allah öldürüyor! (Zumer:42) Allah, ölümleri vaktinde canları alır; (Yunus:56) Dirilten ve öldüren O'dur. O'na döneceksiniz. 2-Normal vaktinde ölüyoruz! (Ankebut: 57) Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Bize döneceksiniz. (Al-i İmran 185) Her insan ölümü tadacaktır… (Al-i İmran :102) Ey inananlar! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak “can verin”. 3-İnsanlar birbirini öldürüyor! (Bakara: 85) Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz … 4-Çekirgeler, böcekler, kurbağalar öldürüyor! (A’raf:133) Artık Biz onların üzerine ayrı ayrı harikalar olmak üzere tufanı, çekirgeleri, böcekleri, kurbağaları, kan gönderdik. Yine böbürlendiler ve günahkârlar olan bir kavim oldular. 5-Ebabil kuşları öldürüyor! (Fil:3) Onların üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. 6-Su boğarak öldürüyor! (Zuhruf:55) Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk. 7-Şiddetli Sarsıntı öldürüyor! (Ankebut:37) Buna karşı, onu tekzib ettiler. Derken onları şiddetli sarsıntı yakalayıverdi de yurdlarında dizleri üstü çökekaldılar (öldüler).


8-Müslümanlar öldürüyor (Tevbe:5) Haram aylar çıkınca; artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün... 9- Melekler öldürüyor! (Secde:11) De ki: «Size tayin edilmiş olan “/Melekük-mevt/ ölüm meleği canınızı alacak”, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz!» Bİ KARAR VER BİZİ KİM ÖLDÜRECEK? BU ÖLDÜRME HAKKI GERÇEK ANLAMDA KİMİN? ALLAHIN MI? MELEĞİN Mİ? İNSANIN MI? ECELİN Mİ? Esma-ül Hüsna “El-Mümit “: Öldüren / Eğer sadece Öldürme hakkı allahın ise ki sıfatı var pe ki İnsanların özellikle Müslümanların diğer insanları öldürme hakkı olmaması gerekir. Öldürerek şirk koşmuş olmuyorlar mı? Bende Allah gibi öldürürüm demiş olmuyorlar mı ? Allaha aid, hakkı, yetkiyi, sıfatı, kendilerine vermek suretiyle tanrılaşmış ve şirk koşarak kafir olmuyorlar mı? “Dirilten ve öldüren O'dur” Bakınız: (Duhân:8) (Mü’min.68) (A’raf:158) (ÂI-i İmran:156) (Bakara:258) (Bakara:28) (Sebe:14) (Zumer:42) (Vakı’a:60) (Tevbe:116) (Hicr:23) (Hac: 66) (Mu'minun:80) (Şuara:81) (Casiye:26) (Kaf:43) (Yunus:56) (Necm:44) (Hadid:2) Şirk: Allaha aid hak, yetki, sıfatı allahdan alıp kişi kendisine verirse o kişi şirk koşmuş olur… Allaha inanıyor olması durumunu değiştirmez.. Bu ayetlere göre öldürmeyi kutsayan öldüren savaşan insanları katleden herkes şirk koşmuştur kafir olmuştur… Çünkü Öldürme hakkı sadece Allaha aid bir sıfattır. Yetkidir. Bu duruma kim girmişse sonuçu aynıdır.. Akhenaton dinlerin temelidir “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühu” dediğimizde İslam dininin ilk şartını yerine getirmiş oluyoruz. Anlamı da; “Şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur, ve Muhammed de onun kulu ve elçisidir.” Şimdi M.S. 600’lerde ortaya çıkan ya da çıktığını zannettiğimiz bu sözün, biraz farklı da olsa, ortaya çıkmasından tam 2000 sene önceki halini görelim: “Aton’dan başka Tanrı yoktur, Akhenaton onun elçisidir ve ışığını bize ulaştırır.” AKHENATON Akhenaton tahta çıktığındaki adı 4. Amenhotep(Amenofis)’ti. Diğer firavunlarla karşılaştırdığımız zaman, hakkında çok az şey biliyoruz. Çünkü Akhenaton’un adı ardılları tarafından tarihten silindi. Hatta, bu eski Mısır’da en kötü ceza olarak bilinse de, mezarından bile silindi.. Resmi tarihe göre Akhenaton, 18. hanedanın son firavunlarından biri olarak, M.Ö. 1353–1336 yılları arasında, 17 yıl hüküm sürdü. Babası 3. Amenhotep’in son dönemlerinde bir süre kral naipliği yaptı ve babasının ölümünün ardından tahta çıktı. Annesi Tiya soylu bir ailenin kızı olmayan, halktan gelen ilk kraliçedir. Tiya bazı kaynaklara göre 3. Amenhotep’in veziri olan, yaşamı sırasında Mısır’ı etkin bir şekilde yönettiği için çok onurlandıran ve Mısır tarihinde ilk kez Kral Vadisi’ne gömülen sıradan ölümlü olan Yuya’nın kız kardeşi, bazılarına göre de kızıdır. Halktan gelmesine rağmen döneminde firavuna denk bir güç olarak ülke yönetiminde yer almıştır. 4. Amenhotep adıyla tahta çıkan genç firavun, iktidarının ilk yıllarında “Amon mutludur” anlamına gelen adını, “Aton’un ruhu ya da Aton’un hizmetkârı” anlamına gelen Akhenaton olarak değiştirdi. Ve bilinen tarihte ilk kez, tek Tanrıya inanan bir din kurdu. Bu dinin kurallarını birazdan inceleyeceğiz. Çok Tanrılı Mısır’da bu büyük devrimi gerçekleştirebilmek için, o zamanki başkent olan Teb’den300 kilometre uzakta, bugünkü adıyla Tel el Amarna’da Akhetaton(Aton’un ufku) adlı yeni bir başkent kurdu. Bu şehirde ilk kez tek Tanrı için bir mabet inşa etti. İktidarda kaldığı süre içinde, kurduğu bu yeni dinin yayılmasına ağırlık verdi. Tıpkı babası gibi o da diplomasi ağırlıklı ve barışçı bir dış politika izledi. Kiya ve Nefertiti isimli iki eşi oldu. Kiya’dan, kesin olmamakla birlikte, 2 oğlu, Nefertiti’den 6 kızı dünyaya geldi. Nedeni bilinmeyen ama oldukça şüpheli ölümünden sonra, olanlar da kesin bilinmemektedir. Ancak kendisinden sonra tahta çıkanların tahtta kalış süreleri ve kimlikleri konusu daha da karışıktır. Hemen ardından tahta çıkan Semenkare’nin babası, yaşı, hatta cinsiyeti bile belirsizdir. Bazılarına göre Akhenaton’un kardeşi, bazılarına göre eşi Kiya’dan oğludur. Bazıları ise onun bir kadın olduğunu iddia ederler. Akhenaton’un kızı Meritaton’la evlenmiş, ve çok kısa süren iktidarından sonra –ki bu konu da kesin değildir- Meritaton tahta geçmiş, arkasından vezir Ay kendisini firavun ilan etmiş, son olarak yine akrabalıkları konusunda çok az şey bildiğimiz, ancak bozulmamış mezarı sayesinde Mısır hakkında çok şey öğrendiğimiz meşhur Tutankamon tahta geçmiştir. Tahta geçiş ismi


Tutankaton’dur, ancak daha sonra Amon rahipleri tarafından adının değişmesine ikna edilmiştir. Sonra iktidara gelen, ordunun başındaki general Horemheb’tir. Horemheb ve ardılları, Akhenaton ve Horemheb’e kadarki bütün firavunları tarihten silmiş ve kraliyet kayıtlarına göre, 3. Amenofis’ten sonra iktidara Horemheb gelmiş gibi düzenlemeler yapmışlardır. http://tr.wikipedia.org/wiki/Akhenaton

Müslüman mantığı! Adam allaha inanmıyorsa kafirdir, öldürülür, ve o cehennemliktir. Diyorlar! (Sen cehennemi ona yaşatma yeter!) Bir insan düşünün allaha inanmıyor. Ama hep ömrü iyilik yapmakla geçti, kötülük hiç yapmadı, insan öldürmedi, çocuk tecavüz etmedi, yalan söylemedi, hırsızlık yapmadı, savaşı desteklemedi, insan kesmedi, insan yakmadı, kadınları taşlamadı dövmedi, barıştan yana oldu, hayvanları korudu, fabrika kurdu yüzlerce insana oradan barınma sağladı. Tek hatası kanıtlanmadığı için allaha inanmadı insan ürünü olduğu için dinlere inanmadı bu adam ateist yani… 1- Kimin kötü, kimin cehenneme gideceğine kim karar verebiliyor? 2- Diyelim ki Allah var ahirette bu insanı sırf inanmadığı için yaptığı iyilikleri görmezden mi gelecek?( EL- ADL adalet sahibi, adil, asla zulmetmeyen..) Şunu mu diyecek neden bana inanmadın seni bundan dolayı sonsuza kadar ateşte yakaçağım mı diyecek? Yaptığın iyilikleri yok saydım ama kötülükte göremedim mi diyecek? İnanmayı tek kötülük görüyorum al sana cehennem mi diyecek? Bu insanı yaratan kim? Kendisi, inanmama aklını veren kim ? Kendisi, Peki adil sıfatı ne olacak? Ayrıca Mülk: 2 de “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. “ dediği halde Hem Müslümanlar hem Allah buna ters davranmış olmuyormu? Bu itikat ve inanç Müslümanları haklı çıkarmıyor tam tersidir. İyilik yapan kötülük yapmayan ateisti haklı çıkarıyor Müslümanlar Sünni takım IŞİD kafasında olanlar, allaha ait yetkiyi kendilerinde gördükleri için onun rolünü çaldıkları için ters hüküm verdikleri için yaptıklarına göre asıl şeytan kafir bunlardır. Bir insan şu cehenneme gider der ise o kafir olur inançı vardır. Kişiyi öldürmekle bunu demiş olmuyorlar mı? Ve yaptıkları kötülüklerle nasıl kurtulacaklarına karar verebiliyorlar sırf inandıkları için Allah bu kötürlüklerini yok mu sayacak? Es mi gececek? Torpil mi yapacak? Mülk:2 Yi iptal mi edecek? Sen gaybı bildiğini iddia etmiş olmuyor musun? Ateistin cehenneme kesin gideceğine inancını kendi dinin yalanlıyor. Bunu yapmakla Allah!lık tasladığının farkında mısın? Buna sen mı karar vereceksin? yoksa Allah mı? Böyle yetkin olmadığı halde, hangi hakla şu kafir dir! Şu Müslüman diyerek kesin konuşup allah’a ait yetkiyi kendine veriyorsun ? Asıl bunu yapanlar islama göre kafirdirler…! Bu sıfat kimin ? Allahın Şu halde kurana göre: “Ölümün hayatın asıl nedeni iyilik” olduğuna göre kurtulan iyiler olacaktır. Kaybeden kötülük yapanlar olacaktır. Şuna karar veriniz kötülük ve iyilik nedir? Çocuk tecavüzü kötülük müdür? “kötülük” bunu Müslümanlar yapıyor mu? “yapıyor..” savaşmak, insan öldürmek, yakmak yıkmak işkence etmek, çalmak , yalan söylemek, kadını dövmek çocukları dövmek, kalpleri kırmak, tehdit etmek, korkutmak, kötülükler mi? İnsanı sırf inanmadığı için yakmak boğazını kesmek, kötülük mü? Kötülük vs. vb. Soru şu Cehennemi dünyada iyi insanlara yaşatan kimler? Ateistler mi? Yoksa Müslümanlar mı? Şöyle ortadoğuya bakın Türkiyeye bakın canlı bombalar kimlerden çıkıyor? Ateistler mi bunlar? Güzel ameller nelerdir? Bu gün müslümanların yaptıklarına bakın ve düşünün? Sadece inanıyor ama pis ameller işliyorlar allahı kandıracaklarını sanıyorlar bunu yapmakla ! Adam inanmasa da kötülük yapmıyor senin gibi dünyayı cehenneme cevirmiyor. Sen kendini kurtulan ilan ediyorsun oysa kendi kitabına göre kaybeden yine sensin farkında değilsin! Çünkü sen akıl mantık ile bakmıyorsun sen düşünmüyorsun bir inanma modu ile hiç bir kaide kuralı takmıyor ahlaka ihtiyaçın olmadığını düşünüyorsun. Tutup insan yakıyor insanları katlediyorsun ve sonunda cennetlikte yine kendini ilan ediyorsun? Sen var ya


sen süzme aptal salahsın hem cahil hemde yaptıklarının asıl şeytanı sensin! Hem allahlık yapıyorsun hemde kibirli bir eda ile dünyayı cehennem yerine ceviriyorsun dünyanın en şerli en illetli en kötülük abidesi sensin İnanıyorsun ama geregi gibi dürüst değilsin ahlaksız vicdansızsın kaide kural tanımıyorsun, sen insanlık düşmanısın... İnsanlığa zararından başka hiç bir şey vermiyor katmıyorsun... Çok şeye inanıyor olmanız, sizin iyi, doğru ve haklı olduğunuzu göstermez!" İnanıp inanmamanız gerçeği değiştirmez. -Al Kersha Övmek ve Övülmek istemi nereden geliyor? Övmek Tevrat’tan geliyor... Tevrat Özdeyişler 27 / 2 “Seni kendi ağzın değil, başkaları övsün. Kendi dudakların değil, yabancı övsün.” Tevrat Yeşaya 42 / 10 Övgü İlahisi “Ey denizlere açılanlar ve denizlerdeki her şey, kıyılar ve kıyı halkları, rab'be yeni bir ilahi söyleyin. Dünyanın dört bucağından o'nu ezgilerle övün. İslam da övme daha tezat durumdur: İslami bir siteden alıntı : Övmek ve övünmek Sual: Haklı olarak birini yüzüne karşı övmek uygun mudur? CEVAP Haklı olarak da birini yüzüne karşı övmek, onun felaketine sebep olabilir. Resulullah efendimizin yanında birisini övdüler. Övene, (Onun boynunu kestin, duyarsa iflah olmaz) buyurdu. (Buhari, Müslim) Birbirinizi övmekten sakının. Çünkü övmek onu boğazlamaktır. [İbni Mace] Kişiyi yüzüne karşı övmek, onu boğazlamaktır. [İ. Ebiddünya] Yakarmak, yalvarmak, yalvatmak, sığıntılar sığınmak nedir? dualar tövbeler ne iş ? Fâsık övüldüğü zaman Allahü teâlâ gazaplanır. [İbni Ebiddünya, Beyheki] Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur. [Deylemi] Övmek ve övülmekten uzak durun. Çünkü o, kişiyi manen boğazlamaktır! (Ramuz) Peki allah’ı, peygamberi, şeyhini, tapılan kralları, liderleri, reisleri, vs vb’lerini yüzüne karşı övmek nedir? Bilim adamları ne demiş, din ne demiş, insan neden över, neden övülme istemi vardır.? Bu gün özellikle Türkleri övgü dolu sözlere baktım... Peki bugün bu övgüler ile yapılanlar karşılaştırıldığında tam tersi görülüyor. Acaba kasıtlı mı söylenmiş bütün bunlar? Kur-an’da bile Türkler övülmüş güya Dünyada Türkleri herkes övmüş... Övmeyen yok nerde ise.. Peki bu gerçek mi? Gerçekleri yansıtır mı? !!! Resim nasıl:? 2017 Türkler nasıl? Akşam Televizyon Haberlerine, Sabahda gazetelerin sayfalarına bakınca bu övülmeler, övgüler, tezat bir durumla karşı karşıya kalıyor insan! Hırsızlıklar, soygunlar, tecavüzler, kadın cinayetleri, kavgalar, saldırılar, yaralamalar, kazalar, savaşlar, yetimler, ölümler, acılar acılar… Övmek iyi bir şey midir? “GERÇEKLER” Çelişkide yatar. Bazıları : “Ecdatları”yla çok övünürler; oysa “Övmeyeceksin. Göklere çıkarmak övdüğünden kopmak ayrılmak demektir,” uyarısını unuturlar Eugene Guillevic’ -Kafası karışmış insanlara yardım edip onları sakinleştirmenin en iyi yolu övgüdür. -Seni övdükleri sürece, kendi yolunda gittiğini sanma sakın. Başkasının yolunda gidiyorsun. Friedrich Nietzsche Yaptığını öven, yaptığını yıkar. William Shakespeare Övmenin durumu hakkında söylenen sözler: Akıllı insanlar kendilerini gereğinden çok övenlerden nefret ederler. Pasteur Atalarından başka övünecek şeyi olmayan adam, patatese benzer, çünkü kendine ait olan biricik varlığı toprağın altındadır. Brooksd Akinson Beni daha az övseydin, seni daha çok överdim. Louis XIV Birisi saadetiyle veya faziletiyle övünüyor, böbürleniyorsa, onda bunun ikisi de yok demektir. Hermann Hesse


Boş kafalı insanla mütevazı insanı birbirinden ayırmak kolaydır, birinciler hep kendilerinden bahseder. La Bruyere Çirkin ve zarafetten yoksun bazı kadınlar, gerektiği gibi övmesini bildiklerinden, ömür boyunca sevilmişlerdir. Andre Mouiris Dedelerinin iyilikleriyle övünenler, dalda yetişen yemişleri, ağacın dibinde arayanlar gibidir. ısaac barrow Kendi kitaplarından bahseden bir yazar, sürekli kendi çocuklarından bahseden bir anne kadar kötüdür. Benjamin Disraelli Ne kadar yerinde olursa olsun, büyüklere hitap eden her övgü şarlatanlıktır. Schiller Övgü kolonya gibidir. Koklanmalı ama yutulmamalıdır. John Billings Övmenin değeri, tıpkı altın ve pırlantada olduğu gibi az olmasındandır. Samuel Johnson Övmenin en iyisi, iyi insanların ağzından çıkandır. Beydeba Övülmeye ve sevgiye ancak korkaklar, ben herkesin bildiğinden daha iyiyim diyebilmek için düşkündürler. Ebner von Eschenbach Öyle sitemler vardır ki, bir övüştür ve öyle övmeler vardır ki, kötülemedir. La Rochefoucauld Birçok kimseler kendilerinde bulunduğu halde, başkalarındaki övünme ve gururu sevmezler.Benjamin Franklin İnsan umumiyetle, övülmek için över.La Rochefaucauld Hakkımızda söylenen takdirleri kabul etmek istemeyişimiz, iki kere övülmek arzusundan başka bir şey değildir. La Rochefaucauld Bizi ne kadar överlerse övsünler, kendimiz hakkında bize yeni bir şey öğretmiş olmazlar. La Rochefoucauld Herkes kalbinin iyiliğinden söz eder, ama kimse akıl ve zekâsıyla övünmeye cesaret edemez. La Rochefoucauld Bazen övülmekten nefret ettiğimizi sanırız ama aslında kızgınlığımız, yapılan övgünün şeklidir. La Rochefoucauld Sinsi övmelere faydalı yermeleri tercih edecek kadar aklı başında adam azdır. La Rochefoucauld Övünmek fırsatını bulamadığımız zaman, az konuşuruz. La Rochefoucauld İdarecileri sahip olmadıkları erdemlerden dolayı övmek, ceza görmeden onlara hakaret etmek demektir. La Rochefoucauld Övünerek yaşayanlar, dövünerek ölürler. Ali Suad Övgü; iyi adamı daha iyi, kötü adamı daha kötü yapar. Thomas Fuller Aklıyla övünen kişi, hücresinin genişliği ile gururlanan mahkûma benzer. Simone Weil Erkekler kadınları övmek istediler mi, övgüden yola çıkar, yergiyle bitirirler. Goethe Övme, asıl fikirlerini gizleyenlerin söyledikleri bir yalandır. Eflatun Birisi mutluluğuyla ya da erdemiyle övünüyor, böbürleniyorsa; onda bunun ikisi de yok demektir. Herman Hesse Herkesin sizden iyi bir şekilde bahsetmesini mi istiyorsunuz? Öyleyse kendinizi övmeyin. Blaise Pascal Övülme, tahta kaplamaların hem parlamasını sağlayan, hem de ömrünü uzatan cilaya benzer. Francis Bacon Övme, onun zevkini tadanları ifsat etmekten başka bir işe yaramaz. Jean-Jacques Rousseau Sana senden gelmemiş özelliklerle, asla öğünme. Epiktetos Dünya sevgisinin alâmeti ikidir; Övülmek ve yerilmek korkusu. Alexandre Vinet Onurlu biri başkalarının şükranlarını duyduğunda kendisini yaralanmış hisseder. İngiliz Atasözü Eşeği üç kuruş, semeri beş kuruş. Özbek Atasözü Kendisini övenin ipi çürük olur. Türkmen Atasözü Dünyada başarmakla övüneceğin her ne varsa, onu senden daha iyi yapmış biri vardır. Afrika Kültürü Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin. Basit bir adamı dost edinmek isterseniz, methedin. Sadi Çuvaldız Övgüye karşı cevap vermek kadar güç bir şey yoktur. Carmiggelt Her seyyar satıcı kendi lüzumsuz mallarını över. Portekiz Atasözü Birisi tavsiyeni istiyorsa genel olarak övgünü de istiyordur.Lord Chesterfield


Sizi kimin övdüğüne bakmayın ama sizi kimin suçladığına çok dikkat edin. Edmund Gosse Övgüyü nasıl aldıklarını gördüğünde, her insanın karakterini anlatabilirsin. Seneca Seni övdükleri sürece kendi yolundan gittiğini sanma sakın; başkasının yolunda gidiyorsun. Nietzsche Övülmek isterseniz, alçakgönüllülüğü yem olarak kullanabilirsiniz.Lord Chesterfield Başkasından övgü bekleyenler, mutluluklarını başkalarının eline bırakmış zavallılardır. Oliver Goldsmith İyi kalpli sersemler, varını yoğunu iltifat toplamak uğrana harcarlar. William Shakespeare İnsanlar sizden kendilerini eleştirmelerini istedikleri zaman bile, gerçekten sizden övülme bekliyorlardır. Somerset Maugham İnsanın çocuğu ile övünmesi, kendisiyle övünmesi demektir. Somerset Maugham İnsanlar sizden kendilerini eleştirmenizi istedikleri zaman bile, gerçekte sizden övülme bekliyorlardır. Somerset Maugham Övmek ve övülme istemi bilim adamları tarafından pek hoş karşılanmadı... Toplu olarak bakılınca bu görülüyor.. Ben övünülecek bir şey yapmadım. Mustafa Kemal Atatürk Kuranın Kökeni Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Ve ortaya bir ceylan çıktı,yüreğimi aldı,ve sonra kaçtı. Bembeyaz,kaliteli,uykulu gözleri,festival zamanı önümden geçti. Süslenip sanki beni vurdu ve bakışlarıda işe koyulup,birer ok gibi beni kesip geçti. Ve benden uzağa,ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı. Benden tek saat bile uzaklaşması,o an bana acı ve ağır bir yük gibi geldi. Güzellik yanaklarının her yanına,tıpkı keskin bir maskarayla yazılmış. Ay yine karanlığın içine yolculuk ediyor ve ayla birlikte gecenin seyehatini görüyorum. Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsunki,herşey ortaya çıktı. Yağmurlar yanaklarımdan süzülürken,kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Bu ifadeler Kur’an’da harfi harfine geçer: Şiir:Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Sure:Kamer=1:Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Şiir:Süslenip sanki beni vurdu ve bakışlarıda işe koyulup,birer ok gibi beni kesip geçti. Sure:Kamer=29: Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. Şiir:Ve benden uzağa,ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı. Sure:Kamer=31:Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular. Şiir:Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsunki,herşey ortaya çıktı Sure: Duha=1-2: Kasem olsun kuşluk vaktine. Ve sâkin olduğu zaman geceye ki, Kur’an kaynağı vahiy mi,yoksa İslam’dan 30 yıl önce yaşamış İmrul Kays Kur’an’ın etkilendiği isimlerden biri mi?Görüldüğü gibi Kamer Suresi’nin kaynağı İmrul Kays’dır.İmrul Kays İslam’dan 30 yıl önce yaşamış bir şairdir. Devam Edelim: Şahsın bir diğer şiiri: Yaklaşırken arkasında aşıklar vardır, Bunlar önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler, Süslü bir şekilde festivale gelirler, İşte çalışanlar böylesi için çalışırlar. Şiir:Bunlar önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler, Sure:Enbiya=96:Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. Şiir:İşte çalışanlar böylesi için çalışırlar. Sure:Saffat=61:Çalışanlar böylesi için çalışsınlar! Görüldüğü gibi bunlar kelimesi kelimesine aynı. Tabi Muhammed’in etkilendiği tek şair İmruul değildir. Diğerleri: Omi’ah Ibn Abe-Alsalat’ın şiirlerinden de çok etkilenmiştir.Bunun hakkında bir hadis de var: Sahih Müslim’de bu konuda 3 rivayet geçer:6022, 6023 ve 6024 numaralı rivayetler: Bir adam ve Muhammed karşılıklı otururlar,Muhammed adama sorar: Omi’ah Ibn AbeAlsalat’ın şiirlerini bilir misin? Adam:Evet. Muhammed söylemesi için ısrar edince O’da şiirden bir cümle okur.Muhammed devam etmesini söyler.Bunun üstüne adam şiirden 100 cümle okur.


Muhammed şiiri o kadar beğenmiştir ki,sonunda şiiri Kur’an’a koyarlar. Bir Örnek: Evrenin,yeryüzünün ve dağların Rabbi,Gökleri yarattı. Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı. Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi. Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi. Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki, Onların ışıkları oklardan da yücedir. Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi. Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki, Onların ışıkları oklardan da yücedir. Bu Omiah’ın bir şiiri,şimdi bu şiirin Kur’an’daki yerlerine bakalım: Şiir:Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı. Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi. Sure:Lokman=10:Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. Gördüğünüz gibi Kur’an’daki yerlerini de bulduk. Şimdi şahsın bir diğer şiirine bakıp Kur’an’daki yerlerini bulalım: Yücelik,zafer ve egemenlik üstüne olsun Rabbim, Çünkü seni yücelikte hiç kimse geçemez. Sen kendinden başka hiçbir kral bulunmayan bir kralsın Sana yüzler eğilir ve etrafında bir ışık perdesi arkasından tapınılır Ve seni ışıklar çevreler ve ışık nehirleri etrafındadır. Seni gözler idrak edemez Tahtının ayaklarındaki ve çevrendeki melekler seni hamd etmekten yorgun düşerler Çünkü O yaratan ve yoktan var edendir. Haşr=23: O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. Şura=51:Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ve böyle devam eder,İslam öncesi yazılmış bu şiirler ne kadar da Kur’an’a benziyor değil mi? Muhammed devrin büyük dinlerinden biri olan ”Sabilik”ten de alıntılar yapmıştır: Sabiler günde 5 kere dua ederlerdi, Kabe’yi yüceltirlerdi, 1 ay oruç tutarlardı,ay çıkınca orucu bozarlardı.(Sabahtan akşama kadar oruç). Ölülerin ardından yere çökmeden ayakta dua ederlerdi. Bayramları vardı. İslam’daki öğretişlerin aynısı. Bir kaç tane de Turan Dursun’un ”Allah” adlı eserinden örnek vermek isterim: “Yedi Askı” (“el muailekatu’s.-Seb’a”) şairlerinden kimine göre islam dönemine kavuştuğu halde (ileri sürülen ölm. tarihi: 627) müslüman olmayan, kimine göre Müslümanlık’tan kısa bir süre önce ölen (Bkz. Dr. Şevki Dayf, El Asru’l-Cahili, s. 302.) Zübeyr İbn Ebi Sülma’nın bir şiiri: İçinizde olanı sakın ha, “Allah’tan” gizlemeye çabalamayın. Gizli kalsın diye çaba göstermeyin. Ne denli gizlenirse gizlensin; “Allah onu bilir” Cezası ertelenir; bir “kitap”a konur; “hesap günü”ne (Kıyamete) biriktirilir, ya da ivedilik gösterilip öç alınır. (Bkz. Zevzeni, Şerhu Mual-lekati’s-Seb’, Beyrut, s. 81; Dr. Şevki Dayf, El Asru’l-Cahili, Mısır, s. 303; Dr Toshihiko Izutsu, a.g.k., s. 84.) Kur’an ayetlerine ne kadar çok benziyor değil mi? İslam öncesinin “hutbe”lerinde, yani “söz ustalığı”na örnek gösterilen seslenişlerde de “Allah” adına yer verildiğini görmekteyiz: Ünlü söz ustalarından Kus İbn Saide’nin (ölm. yak. 600.) ünlü “hulbe”si: “Ey halk! Dinleyin, belleyin: Yaşayan ölür. Başa gelen gelir. Gece, karanlık; gündüz, durağan; gök, burçları olan; yıldızlar parlar; denizler kabarır; dağlar birer çivi; yer yayılıp döşenmiş; ırmaklar akağında akmakta. Gökte haber, yerde ‘ibret’ var. insanlar gidiyorlar (ölüyorlar) ve dönmüyorlar. Öyle istedikleri için mi kalıyorlar, yoksa uyusunlar diye mi bırakılıyorlar? Ey güçlü topluluk! Nerde Semûd (toplumu), nerde Ad (toplumu)? Nerede babalar, atalar? Şükürle karşılanmayan iyilik nerede, ne oldu? Yadırganmayan zülüm nerede, ne oldu? Kus gerçek ve içinde günah bulunmayan bir antla ant içer ki, üzerinde bulunduğunuz dininizden daha sevgili bir din vardır ‘Allah kalında.’ (Ali Muhammed Hasen, e’t-Tarihu’l.Ebedi, 1964, s. 115.) Burada da gördüğümüz üzere,çivi olan dağlar mucize değilmiş,İslam öncesi şiirlerde geçiyormuş.


Tüm bunlar Kur’an’a benzeri yazılamaz nitelemelerinde bulunanlara tokat gibi çarpıyor olsa gerek,Kur’an benzeri yazılamaz bir kitap değil,benzerlerden alıntı bir kitap. Yazının büyük bir bölümü: http://www.fatherzak….net/books/qaf/ … pisode.pdf sitesinden alıntıdır. –//– İmrul Kays – Türkçe ve Imru’al Qais – İngilizce Wiki kaynakları… Bir de yine kaynağı şiir olan hemde Mısır firavunu Akhenaton’dan alınmış olan ezan var. Kaynak : http://baysungur.blo…com/akhenaton-u … ir/3748133 –//– Tanrı, uludur, birdir, tektir. Ondan başkası yoktur. Bir tanedir, O’dur her varlığı yaratan. Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh… Ta başlangıçta vardı Tanrı. Tek varlıktı o. Hiçbir şey yokken o vardı. Herşeyi o yarattı… Ezelden beri gelen varlığı, Ebediyete kadar sürecek. Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu. İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman… –//– agnostik.net Kur’an’ın birden fazla kökeni vardır. Meseller, öykü ve masallar, efsaneler ve şiirler, Kur’an’ın kökenini oluştururlar. Muhammed yaşamamıştır. Kur’an yüzlerce yıl içinde ortaya çıkmış ve çok sonraları bir kitap olarak derlenmiştir. Kur’an’ın nasıl derlendiği bilinmemektedir. Bilinemeyecektir de. Çünkü elde delil yoktur. Ayrıca öyle ayetler var ki Muhammed “şimdi bu da nereden çıktı” gibi bir çaresizlik içine düşüyor. Özellikle 100 e yakın mucize ayeti incelendiğinde Muhammed in ne kadar zorlandığı görülür. Tek seferde yazılmış bir kitap da olmaması yine yaşadığını destekler nitelikte. Coşmuş Nisa 82 de meydan okumuş resti görülünce de Ali İmran 7 gelmiş (Mızımış http://www.hayatinanlaminedir.com/r...). http://www.ateistforum.org/index.ph... . III – İmruü’l-Kays Kimdi: Asıl Adı Adi, Muleyka Ya Da Hunduç Olan (497-545), Arap Şair. Muhammed, Dördüncühalife Ali Ve Eski Basra Okulu Eleştirmenleri Tarafından, İslam Öncesinin En Seçkin Şairi Olarak Nitelenmiştir. İmruü’l-Kays İmruü’l-Kays, asıl adı Adi, Muleyka ya da Hunduç olan (497-545), Arap şair. Muhammed, dördüncühalife Ali ve eski Basra okulu eleştirmenleri tarafından, İslam öncesinin en seçkin şairi olarak nitelenmiştir. Muallakatü’s-Seba (Yedi Askı, 1943, 1985) adlı yapıttaki ünlü yedi şiirden biri onundur. Tanrı’nın kölesi anlamına gelen İmruü’l-Kays dışında Zülküruh (delik deşik yüzlü), el-Meliküddildil(serseri kral) lakaplarıyla da anıldı. Geçmişi konusunda tam bir görüş birliğine varılamamışsa da, son Kinde kabilesinin kralı Hucr’un en küçük oğlu olduğu varsayımı ağır basmaktadır. Çocukluğunu babasının sarayında geçirdi. Sürdüğü başıboş yaşam, şiir yazmaya duyduğu aşırı istek, yazdığı erotik şiirler ve bu arada Beni Uzra kabilesinden Fatime adlı kıza yazdığı aşk şiiri yüzünden babası tarafından saraydan kovuldu. Söylentiye göre, babası, kölesi Rebia’ya onu öldürüp gözlerini kendisine getirmesini emretti. Ancak, Rebia, onun yerine bir karacayı kesip gözlerini Hucr’a götürdü. Bir süre sonra Hucr durumu anlayarak pişman oldu ve oğlunu yeniden saraya aldıysa da İmruü’lKays çok geçmeden yeniden çöllere kaçtı ve bir serseri grubunun başına geçerek günlerini içki, müzik, avlanmak ve şiir yazmakla geçirdi. Bu arada Esed kabilesi ayaklanıp babasını öldürünce, öç almaya karar verdi. Beni Bekr ve Beni Taglib kabilelerinin de yardımlarıyla onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Başkaldırıp babasını öldüren kabileye saldırarak bozguna uğrattıysa da bu öcü az bulması ve daha da sürdürmek istemesi üzerine kendisine yardım etmiş olan kabileler tarafından yalnız bırakıldı. Daha fazla yardım almak amacıyla başka kabileleri dolaştı ancak başka kabilelerden de yardım göremeyince yarı Hıristiyan yarı Yahudi bir inancı taşıyan Teyma emiri es-Semevel’e sığındı. Es-Semevel de onu Gassanikralı el-Haris’e gönderdi. El-Haris de düşmanlarını yıpratır düşüncesiyle İmruü’l-Kays’ın, Bizansimparatoru I. Justinianos‘a yanına gitmesini sağladı. Justinianos Arap şairini iyi karşıladığı gibi ona, ülkesini yönetebilmesi için gerekli askeri gücü vermeyi vaat etti. İmruü’l-Kays’ın, Arabistan‘a dönerken, onun armağan olarak gönderdiği zehirli bir pelerini giymesi sonucunda Ankyra‘da (Ankara) öldüğü anlatılır..[1] Bazı Arap kaynaklarında Bizans’ta bulunduğu sırada Justinianos’un kızını baştan çıkardığı için zehirli bir gömlekle öldürüldüğü öne sürülürse de, bu gerçek değildir; çünkü Bizans imparatorunun kızı yoktu.Hıristiyanlığı kabul ettiği yolundaki iddialar da gerçekle bağdaşmaz. Şiiri Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Ve ortaya bir ceylan çıktı, yüreğimi aldı ve sonra kaçtı.


Bembeyaz, kaliteli, uykulu gözleri, festival zamanı önümden geçti. Süslenip sanki beni vurdu ve bakışları da işe koyulup, birer ok gibi beni kesip geçti. Ve benden uzağa, ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı. Benden tek saat bile uzaklaşması, o an bana acı ve ağır bir yük gibi geldi. Güzellik yanaklarının her yanına, tıpkı keskin bir maskarayla yazılmış. Ay yine karanlığın içine yolculuk ediyor ve ayla birlikte gecenin seyahatini görüyorum. Karanlığın çöktüğü vakit geceye ant olsun ki her şey ortaya çıktı. Yağmurlar yanaklarımdan süzülürken, kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Basra okulu filologları, İmruü’l-Kays’ı Muallakatü’s-Seba şairlerinin en büyüğü ve kaside türünün yaratıcısı kabul etmişlerdir. Cahiliye Dönemi Arap edebiyatının önde gelen yedi şairi arasında yer alan İmruü’l-Kays, Arap edebiyatına doğa temasını ve kafiye yeniliklerini getiren bir şair olarak kabul edilir. Orta Çağ’da Arap edebiyatı bilginlerinin VIII. yy’da onun yapıtlarından hazırladığı en az üç divan vardır. Divanlardaki 68 şiirin çoğunun ona ait olmadığı sanılmaktadır. Kasidelerinin en ünlüsü, Muallakat’ın başında yer alır. Muallakatü’s-Seba’da yer alan ünlü kasidesinin birçok şerhi (örn. İmruü’l-Kays Kaside-i Muallakasının Şerhi, 1898) vardır. Bu kaside 1958’de Türkçeye de çevrilmiştir http://tr.wikipedia.org/wiki/İmru�...’l-Kays

Cihad : Öldürmedir! 'Cihat' müfredatta... Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, yeni müfredat ile ilgili düzenlenen basın toplantısında 'cihat' kavramının fıkıh temel dini bilgilerde yer alacağını söyledi. /18 Temmuz 2017[1] Cihad : Arap ırkının geleneklerini zorla kabul ettirmek için insanları öldürmenin adıdır. Savaştır kandır cinayettir kesme yok etme içerir… Din adına yapılan cinayetlerin sayısı fazladır. Cihat (Arapça: ‫" جهاد‬cihad" ), İslami bir terim. Arapça "mücadele" kökünden gelir ve güncel Türkçede çoğunlukla "İslam uğruna savaşma" anlamında kullanılır. Arapçada cihad sözcüğü c-h-d kökünden türemiştir. ... Dördüncüsü ise inançsızlarla ve İslam düşmanları ile fiziksel savaş anlamına gelir. [2]

Talkan katliamı arapların islamı yaymak için 40.000 türkü katlettiği soykırımdır. Ve buna benzer terör örgütlerinin işlediği cinayetlerin sayısına ulaşılamıyor Dünya genelinde Ladın kaç kişiyi öldürdü cihad adı altında. Işid kaç kişiyi yaktı yok etti.? Muhammed kaç insanı kaç savaşda canını aldı? Din cinayettir katlamdır. Tanrı adına işlenen cinayetlerin sayısı, şeytan adına işlenenlerden çok daha fazladır. Erica Jong Kaynak1- http://www.hurriyet.com.tr/son-daki... 2- https://www.turkcebilgi.com/cihad

Hangi ülke hangi dine inanıyor? Animist İnançlar Ataist Budizm Hindu Hristiyan Musevilik Müslümanlık Taoculuk İşte Ülkeler ve En Çok inanılan dinler (190 Ülke) Liberya Animist İnançlar Namibya Animist İnançlar Orta Afrika Cumhuriyeti Animist İnançlar Swaziland Animist İnançlar


Çek Cumhuriyeti Ataist Estonya Ataist Butan Budizm Güney Kore Budizm Japonya Budizm Kamboçya Budizm Kore Halk Cumhuriyeti Budizm Laos Budizm Moğolistan Budizm Myanmar Budizm Singapur Budizm Sri Lanka Budizm Tayland Budizm Hindistan Hindu Mauritius Hindu Nepal Hindu Almanya Hristiyan Amerika Birleşik Devletleri Hristiyan Andorra Hristiyan Angola Hristiyan Antigua ve Barbuda Hristiyan Arjantin Hristiyan Avustralya Hristiyan Avusturya Hristiyan Bahamalar Hristiyan Barbados Hristiyan Belçika Hristiyan Belize Hristiyan Beyaz Rusya Hristiyan Bolivya Hristiyan Botsvana Hristiyan Brezilya Hristiyan Bulgaristan Hristiyan Burundi Hristiyan Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hristiyan Danimarka Hristiyan Demokratik Kongo Cumhuriyeti Hristiyan Doğu Timor Hristiyan Dominika Hristiyan Dominik Cumhuriyeti Hristiyan Ekvador Hristiyan Ekvator Ginesi Hristiyan El Salvador Hristiyan Ermenistan Hristiyan Etiyopya Hristiyan Fiji Hristiyan Filipinler Hristiyan Finlandiya Hristiyan Fransa Hristiyan Gana Hristiyan Grenada Hristiyan Guatemala Hristiyan Güney Afrika Hristiyan Gürcistan Hristiyan Haiti Hristiyan Hırvatistan Hristiyan Hollanda Hristiyan Honduras Hristiyan İrlanda Hristiyan İspanya Hristiyan İsveç Hristiyan İsviçre Hristiyan İtalya Hristiyan İzlanda Hristiyan Jamaika Hristiyan Kanada Hristiyan Karadağ Hristiyan Kenya hristiyan Kıbrıs hristiyan Kiribati Hristiyan Kolombiya Hristiyan Kongo Cumhuriyeti Hristiyan Kosta Rika Hristiyan Küba Hristiyan Letonya Hristiyan Lesoto Hristiyan Lihtenştayn Hristiyan Litvanya Hristiyan Lüksemburg Hristiyan Macaristan Hristiyan Madagaskar Hristiyan Malavi Hristiyan Malta Hristiyan Marşal Adaları Hristiyan Meksika Hristiyan Moldova Hristiyan Monako Hristiyan Nauru Hristiyan Nikaragua Hristiyan Norveç Hristiyan Palau Hristiyan Panama Hristiyan Papua Yeni Gine Hristiyan Paraguay Hristiyan Peru Hristiyan Polonya Hristiyan Portekiz Hristiyan Romanya Hristiyan Ruanda Hristiyan Rusya hristiyan Saint Lucia Hristiyan Saint Vincent ve Grenadinler Hristiyan Samoa Hristiyan San Marino Hristiyan Sao Tome ve Principe Hristiyan Seyşel Adaları Hristiyan Sırbistan Hristiyan Slovakya Hristiyan Slovenya Hristiyan Solomon Adaları Hristiyan Şili Hristiyan Tanzanya hristiyan Tonga Hristiyan Trinidad ve Tobago Hristiyan Tuvalu Hristiyan Ukrayna Hristiyan Uruguay Hristiyan Vanuatu Hristiyan Venezuela Bolivarcı Cumhuriyeti Hristiyan Yeni Zelanda Hristiyan Yunanistan Hristiyan Zambiya Hristiyan Zimbabve Hristiyan İsrail Musevilik Arnavutluk Müslüman Azerbaycan Müslüman Bahreyn Müslüman Bangladeş Müslüman Benin Müslüman Birleşik Arap Emirlikleri Müslüman Bosna-Hersek Müslüman Brunei Müslüman Burkina Faso Müslüman Cezayir Müslüman Cibuti Müslüman Çad Müslüman Endonezya Müslüman Eritre Müslüman Fas Müslüman Fildişi Sahili Müslüman Gabon Müslüman Gambiya Müslüman Gine Müslüman Guyana Müslüman Gine Bissau Müslüman Güney Sudan Müslüman Irak Müslüman İran Müslüman Kamerun Müslüman Katar Müslüman Kazakistan Müslüman Kırgızistan Müslüman Komor Müslüman Kuveyt Müslüman Libya Müslüman Lübnan Müslüman Makedonya Müslüman Maldivler Müslüman Malezya Müslüman Mali Müslüman Mısır Müslüman Moritanya Müslüman Mozambik Müslüman Nijer Müslüman Nijerya Müslüman Özbekistan Müslüman Pakistan Müslüman Senegal Müslüman Sierra Leone Müslüman Somali Müslüman Sudan Müslüman Surinam Müslüman Suriye Müslüman Suudi Arabistan Müslüman Tacikistan Müslüman Togo Müslüman Tunus Müslüman Türkiye Cumhuriyeti Müslüman Türkmenistan Müslüman Uganda Müslüman Umman Müslüman Ürdün Müslüman Yemen Müslüman Çin Halk Cumhuriyeti Taoculuk Vietnam Taoculuk Kaynak : http://www.bilgiufku.com/hangi-ulke... Atatürk Ateist Miydi? Kaynaklarla İnceleyelim Atatürk’ün dinler hakkında 1926’ya kadar olumlu sözleri de vardır. Ancak 1926 yılından sonra olumsuz sözleri olmuştur. Kaynakları incelediğimizde dinlere inanmayan net tavrı ortaya çıkmaktadır. Atatürk; türkiyenin üniversitelerine ilk olarak sümeroloji bölümünü


açan kişidir, hatta bunun için özel olarak avrupadan profesörler getirtmiştir. Bildiğimiz üzere semavi dinlerdeki olan ritüeller (yazıtlar, inançlar); sümerlerde de vardı; zaten bilmekteyiz ki sümer efsanelerinin (adapa, çamurdan ilk insan yaratma, nuh tufanı vb.) hikayelerini, semavi dinlerde de görmekteyiz. Şimdi Atatürk’ün kendi sözlerine kulak verelim. Mustafa Kemal Atatürk’ün dinler hakkındaki görüşü, kendine has şu cümlelerde ifade edilmiştir; Atatürk’ümüzün 1926’da söylediği şu sözler Mango’nun Atatürk adlı kitabına geçmiştir; • “Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum.” KAYNAK; Mustafa Kemal Atatürk, 1926, Andrew Mango, Atatürk, s.447. Metnin Tamamı; Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir; adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır. Atatürk’ümüz kendi yazdığı kitaplarda, söylev ve demeçlerde Şunları söylemiştir; • “Din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.” KAYNAK; ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı • “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir. İslam ananesinde bu ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur. Muhammed birdenbire Allah’ın Resulüyüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve iptidai ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları islah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.” KAYNAK; ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı • “Prensiplerimiz, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” KAYNAK: ATATÜRK, Cumhuriyet Halk Partisi programı, Söylev ve Demeçleri / Cilt 1 / Syf. 389 1937 meclis konuşması • “Türk’ler Arap’ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk’lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi lisanında değil Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.” KAYNAK: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı • “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini (uydurmalarını) Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.” KAYNAK: ATATÜRK, Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası • “Hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.” KAYNAK: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı • “Arabistan’ın muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve nebat resim ve suretlerinden ibaret ağaçtan ve taştan putların muhafazasına mahsup yerler vardı. Muhammed’in


neş’et etmiş olduğu Mekke’de ki Kabe denilen mabet bu yerlerin en büyüklerinden idi. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o zaman beyaz ve mücella olan Haceriesvedi getirmişti, bu taş sonradan günahkarların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.” KAYNAK: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı • “Medineliler ile Mekkeliler arasında derin bir düşmanlık ta vardı. Muhammet te Mekke’den kalkıp Medine’ye kaçtı. Buna Hicret denildi.” KAYNAK: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı • “Muhammet uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri luzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.” KAYNAK: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Tarih kitabı Ve son olarak: “Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali” Bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle, 1928 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında Aklı Selim adıyla yayımlandı ve basımı İstanbul’da, Devlet Matbaası’nda eski harflerle gerçekleştirildi. Genç Cumhuriyet’in Aydınlanma savaşçılarından Dr. Abdullah Cevdet’in bu çevirisi, 1929’da Latin harfleriyle yeniden yayımlandı. Aydınlanma Çağı’nın filozoflarına esin kaynağı olan Jean Meslier bir rahipti. Yani, Fransa’nın Turan Dursun’u…Tüm dinleri kıyasıyla eleştirdi. İnsan düşüncesiyle temas ettiği her noktada dini idelojiyi yerle bir etti. "Aklı Selim" bir Aydınlanma İlmihali sunuyor. https://www.facebook.com/notes/jean... 8 Kasım Salı günü saat 18.30'da ikinci koma başladı. Bu sırada Atatürk gözlerini açıyor ve yavaşça soruyordu: ' 'Saat kaç?...'' Atatürk'e cevap verdiler. Sustu ve bir daha konuşmadı. Son sözleri bunlar olmuştu... 10 Kasım 1938 sabahı acı haber tüm yurda yayıldı. Önemli kısa bir açıklama: Atatürk'ün iki dönemi vardır. Dini öven yazılarını, sözlerini orda burda görürseniz, şaşırmayın tarihde bu şekilde çok düşünür vardır. Atatürk dinlerin yalan uydurma olduğunu fark etmiş, ve gereğini yapmış ve söylemiştir. Aydınlanmış bir insanın, tekrar karanlığa dönmesi onu övüp inanması düşünülebilir mi? Bazı araplaşmış sözde Türk müslümanların onu hakkıyla tanımamalarından kaynaklı düşmanlıkları ve karalamaları onun geldiği son noktadandır. Kişinin geldiği son nokta esastır. Türk ve dünya aydınlarına göre Atatürk bir aydın, bilim insanı filozoftur. Bu şekilde bilinecek ve öyle kalaçaktır. Küçük azınlıkta olan araplaşmış Sözde Türk müslümanları istemesede.! Atatürk'ün dini övücü sözlerini çöpe at. Daha öncesi dindar rahip olan Jean meslier de daha sonra 'tanrısızlık ilmihal' kitabını ölmeden önce yazmış. Bu kitabı ilk tercüme ettiren kişi de Atatürk'tür. İnsanın geldiği son nokta onun gerçeğidir. Şu ortaya çıktı ki; Atatürk’ü “arap müslümanı” gibi gösterme çabalarından kaynaklı ona isnaden “uydurma sözlerde” söylemişlerdir. https://tr.wikiquote.org/wiki/Musta... Sitesinde ki; Din içerikteki sözler hepsi aynı anda söylenmiş sözler değildir. Altta KAYNAKÇA: Bölümüne de bakarsanız farklı farklı yıllarda söylenmiş sözlerdir. Ve o sözler farklı kişiler eliyle yazıldı, derlendi. Bir arada sunuldu.Hem kabul edici hem eleştiri yönü gözden kaçmaz, bunun nedeni yukarda da izah ettim iki dönemin olmasıdır.. Son dönem söyledikleri önceki dönemle çelişik gözükür, ancak son söyledikleri önceki sözlerine bir reddiyedir... Asıl olan kişinin aşkınlığı, derinliği geldiği ulaştığı son halidir. Bağlayıcı olması örnek alınması gereken yönüde bu son durumdur. Ey Türkiye’deki İslamcılar; Gerçekleri görebilmek için illaki, Ortadoğu’da olanların sizinde başınıza gelmesi mi lazım? Eninde sonun geleceğiniz nokta şudur. Atatürk’ün ilkelerine sıkı sıkı sarılmaktır. Bu gerçeği görebilmek için illa acı çekip büyük bedellermi vermen gerekiyor? Şimdiden gerçekle yüzleş ve anla artık! Bazı şeyler var ki; İlla denemek gerekmez. O gözünün önünde zaten deneniyor. Görmez misin? Atatürk ve Çocuk


"Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır." M.Kemal Atatürk 1. "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." 2. "Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz." 3. "Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır." 4. "Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır." 5. "Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim." 6. "Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir." 7. "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istiklaline, temeli benliğine, milli geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir." 8. "Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir." 9. "Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eser (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak." 10. "Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır." 11. "Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!.. Bu belli. Fakat zekanı unut!.. Daima çalışkan ol!” 12. “Gençler! Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile, insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız.” 13. “Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.” 14. “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.” 15. “Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.” M.Kemal Atatürk


Gelecek nesiller nasıl yetişiyor? Bir anne babanın en büyük sorunu, umudu, arzusu, çocuklarının mutluluğu, başarısı değil mi? Bunun yolu da iyi bir eğitim almaktan geçiyor. Herkesin parasız ve iyi bir eğitim alma hakkı, anayasamızda yazıyor. Devlet bunun için çalışıyor, parası olan yardım ediyor, yine de çocukların eğitim düzeyi çok başarılı değil. 15 yıldır iktidarda olan AKP’nin her milli eğitim bakanı, yeni bir program, yeni hedefler belirliyor. Yapılanları kendi deyimleriyle “kindar ve dindar bir nesil yaratmak” olarak özetlemek mümkün. Bunun için de din eksenli bir eğitim programı, 4+4+4 ile orta ve liselerin tümünün imam hatiplere dönüşmesi, proje okullar uygulaması ile en başarılı bilinen liselerin eğitim kadrolarının dağıtılması, içinin boşaltılması uygulamasıyla karşılaştık.

FETÖ’nün izleri Eğitimciler, veliler ve sivil toplumdan oluşan Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu (25 kurum) hafta sonu düzenlediği bir toplantıda bilgi paylaştı. Tek tek bildiklerimizi toplu olarak görünce durumun ne kadar vahim olduğu tokat gibi çarpıyor.

MEB’nın gelecek yıl uygulayacağı ve fikir almak için paylaştığı yeni program taslağının esin kaynağının FETÖ’nün Uzakdoğu imamı olan bir öğretmenin yazdığı “Eğitimde Anadolu Modeli” kitabı olduğunu duyduğum zaman, “Neye niyet neye kısmet” diyorum! Cebinde 1 dolar çıktı diye FETÖ’cülükle suçlanıp aylarca hapis yatan insanlar acı çekerken FETÖ’nün zihniyeti iktidarda. Prof. Dilek Gözütok’un aktardığına göre laiklik, satanizm ve sahte peygamberlik gibi “bazı inanç problemleri” başlığı altında verilmiş; biyolojiden “Hayatın Başlangıcı

İMAM HATİPE MECBUR KALMAK Büyük bir başarı olarak gösterilen imam hatipli öğrenci sayısındaki artış, bir buçuk milyon öğrenciyle, 15 yıl içinde 20 katın üstünde! Demek ki veliler ve öğrenciler istiyor, çocuklarını imam hatip okullarına gönderiyor. Yanıtı bu kadar basit değil. Devlet kendi okulları arasında ayırım yapıyor. Düz liseler imam hatip okullarına dönüştürülürken, bu okullara servis ve yemek ücreti ya yok, ya çok düşük. Sınıf mevcutları az.

Veliler, evlerine yakın, servis ve yemek ücreti ödemeyecekleri bir imam hatiple kalabalık sınıflı, uzakta ve servis ve yemek parası ödeyecekleri bir düz lise arasında seçim yapmak zorunda kalıyor! 4+4+4 uygulanmaya başladıktan sonra özellikle kız öğrenciler normal eğitimden uzaklaşıp açık öğretimde okumaya başlıyor. Herşeye rağmen çocuğunun iyi bir eğitim almasını isteyen veliler, her şeyden kısarak özel okullara yöneliyor! ………. Yazgülü Aldoğan


SORULAR? İnsanların ne giyeceklerine kim karar veriyor? “Tek tip” olması tek renk seçimi o bireylere soruluyor mu? Acaba o kızlar aynı renklerden mi hoşlanıyorlar? Fikirleri alındı mı? Baskı kurmak, dediğim dedik bunu ye, bunu giyi, bunu yaşa, bu dikta yönetim değilde nedir? Sana ne! insan ne giyer giyer ne renk seçer seçer sen buna neden karışıyorsun?... İşte bu anlayış bu zihniyet yanlıştır. Biz kapanmaya karşı değiliz, din seçede bilir. Kapanada bilir. Hatta kişi sabaha kadar süğüt dalından medette umar o kendi seçimi olsun isteriz ... Sabahlara kadar kırem peynirine dualarda edebilir. Kendi seçsin aklı yok mu var? Birisi buna karışmasın bu “tanrılıkdır rabliktir”. İnsanın insana! kulluğudur...! İnsanlar özgür olsun, özgür düşünsün, sorgulasın seçsin, dayatma, zorlama, baskı, kurma tek tip nedir? Zorlamadır. İradeleri baskılamaktır... ! İnsanı yok saymaktır. Bu insanın onuruna en büyük darbe olmaz mı? Kadın cinsellik aşk üzerine bir kaç söz Kadına; Tapma sonra ayaklarının altına cenneti korsun. Sahiplenince namus meselesi der bir kalemde katledersin olmadı taşlar öldürürsün olmadı bicaklarsın Kadına cinsel obje olarak bakma, o bir birey, senin malın değil, Tapınılacak bir tanrıda değil... Kutsanacak bir varlıkda değil, o İnsan sende ondan doğan insanoğlusun o bakar.... Müslüman ülkeler bakış acısı dinden geliyor.... Din kadını yok sayar, mal olarak görür, erkege hizmetci görür, eve kapatır, hayatın dışına iter... Bu acıdan bu yanlış algıdan kurtulmak onu bir insan görmekle başlar seninle aynı yaşam haklarına sahip sen erkek olarak ondan üstün değilsin, zira seni o dünyaya getirdi o zaman boşuna üstünüm, güclüyüm diyede orda burda havalı eday ile caka satma ...!!! Kadın sever arada ki; Fark bana göre şöyle: O sahiplenmez hayatın merkezine sevdiğini koymaz ona tapmaz! Erkek tersini yapar kıskanır güvenmediği için kendine onu affetmez, ona her şeyi çok görür, sahiplenir cinsel içgüdüleri ile hareket eder, onsuz yapamaz, bu onu yer bitirir, onu bitiren kadın değil bizzat kendisidir, sonra bir çoğu şiire filime kitaba dükülür vs vs... Çoğu yazar olur çoğu şarapçı olur vs vs .. Bu kendi aşmazıdır erkeklerin çoğu malesef bu çukura düşerler oysa az ötesii kendisi bilgeligi vardı düşünmek görmekti düşünmeden uzak kadında ki o cinsellik, sahiplenme, durtüsü, güdüsü ile kendini heder eder erkekler. Aradaki fark bu... Erkekler son notumdur: Eğer cinsellik olmasın kadına zerre kadar değer vermez... Sevgi aşk kelimeleride bu cinsel arzu şehvetin bir yansımasıydı ... Bu tür erkeklere gidin KUMRU kuşların hayatını öğrenin derim. Ordan dersler alın.. Kendinize yazık ediyorsunuz derim hoşçakalın..

Seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş kişiye entelektüel denir. Aldous Huxley Kadın; İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. Emma Goldman Seks maddeciliğin mistisizmidir. Ve maddeci bir toplumda yegane dindir. Malcolm Muggeridge

KADIN: -Cinsel bir obje, -Kapitalizme meta, -Seks kölesi, -Üreme makinesi,


-kimsenin namusu DEĞİLDİR! Bir kadın için tehlike, en yakınlarından gelir! Akla gelen "Allahu Akbar" sözü sonrası artık insanlar tehlike beklemeye başladı. İnsanlar "Allahu Akbar"I duyduktan sonra bomba patlayacağını sanar hale geldi. İnsanlar "Allahu Akbar" ı duyduktan sonra "Acaba kimin kafasını kesiyorlar" diye düşünmeye başladı. İnsanlar "Allahu Akbar"ı duyduklarında "Yine mi kadın taşlıyorlar?" diye düşünmeye başladı. İnsanlar "Allahu Akbar"ı duyunca "Bakalım bu sefer kimi yakmışlar?" diye düşünmeye başladı. İnsanlar "Allahu Akbar"ı duyduktan sonra yere yatıp kendini korumaya başladı. İnsanlar "Allahu Akbar"ı duyduktan sonra "Ölecek miyim?" korkusu duymaya başladı. İnsanların aklına "Allahu Akbar" denince artık kan, ölüm ve gözyaşı geliyor.

İşte, batının "Allahu Akbar" için düşündüklerini yansıtan bir karikatür.

Öyle bir düşünün ki bütün dünya da ki insanlara korku salsın. ... https://www.facebook.com/4645450470...

Türkçü Turancı çizgide siyaset yapanlar Türklerin nasıl müslüman olduğu konusunda gerçeği gizlemeleri çok ilginçtir. Hem Türkçü geçinip hem de Türklerin tarihinde uğradıkları en büyük vahşet ve katliamdan bahsetmemelerine anlam vermek mümkün değildir. 70 yıl süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları ; 1- 100.000’in üstünde türk katledilmiştir. 2- 50.000’in üstünde türk genci köle ve cariye yapılmıştır. 3- Şehirler yağmalanmış , ganimet diye halkın herşeyi talan edilmiştir. 4- Tüm zenginlikler , tarihi eserler yokedilmiş , yakılmış , yıkılmıştır. 5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “talkan katliamında” 40.000 türkün kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.( tarihte örneği çok azdır.) 6- Aynı şekilde “curcan katliamında da esir alınan 40.000 türk’ün nehir kenarında kafaları kesilmiş , nehrin suyu kıpkızıl olmuş , cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır. 7- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş , “şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir. 8- araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir. 9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi çinlilerden dahi görmemişlerdir.


10- bu tarihi gerçekler “islam etkilenmesin” düşüncesiyle gizlenmekte , bahsedilmemektedir.

ARAPLARDA TÜRK DÜŞMANLIĞININ KÖKENİ Türk'e husumet beslemeyen ve hatta Türk'ü öven Arap ve Müslüman yazar ve düşünürler yok değildir. İbn Hallikan, İbn Haldun, Biruni buna örnektir. Arap edebiyatının en ünlülerinden sayılan Cahiz'i de bu kategoriye soksak da, Türkleri İslam için yararlı göstermeye çalışsa da, fikirleri arasında Türk'ü yerici izlenimler kolaylıkla göze çarpar. Keza… İşte İmam Gazali… Türk'e en ağır hakaretleri uygun bulmuş olmasına karşın, bugüne dek Türk'ün en çok yücelttiği bir kişi olmuştur! İşte İbn Teymiye… Türkleri, İslam dinine en büyük kötülüğü yapmış olanlar arasında kabul eder: “Muhammed dinine karşı bunların (yani Şiilerin) yaptıkları kötülükler, kâfirlerin, Türklerin Frenklerin ve benzerlerinin yaptıklarından çok daha fazladır.” AKP iktidarının Türk adına tahammülsüzlüğünü burada aramak gerekir. Örnekler: Ibn al-Mukaffâ (724-759), Çinlileri, Bizanslıları, Hintlileri, Arapları, Türkleri değer ölçeğine vurur ve kıyaslar. İranlılar, büyük çapta bilim adamı yetiştirir. Çinliler sanatkardır. Vs. Türkler ise, “başkalarına saldırmak için yaratılmış yırtıcı, vahşi hayvanlardır!” Araplar ise kutsal halktır! Ebu Süleyman al-Sicistani'ye (912-985) göre, “Türkler, Araplardan çok aşağı olup tıpkı zenciler gibi hayvan niteliğinde kimselerdir.” Yine 10. yüzyılda; Abû Zeyit al-Balhî'ye göre; Türkler, “yayvan ve geniş suratlı, basık burunlu, küçük gözlü, Araplara felaket getirici, gaddar” idi. Keza… Balhî'nin bildirdiğine göre, Kur'an'da sözü edilen Ye'cûc-Me'cûclar Türklerdi! İdrisi al-Mahmut'a (1100-1166) göre Türkler; “zalim, haşin, kaba güç temsilcisi, intikamcı, bencil”dir. Aynı 12. yüzyıl Arap alimlerden Yâkut al-Hamavî şöyle yazdı: “Kana susamış yağmacı Türkler kentin çeşitli semtlerine saldırdılar; rastladıkları her insanı, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin kestiler, daha sonra kenti yakıp hak ve yeksan eylediler. Allah bizi buna benzer felaketlerden korusun, çünkü bu şimdiye dek İslam'a karşı girişilmiş en korkunç davranıştır.” Söz konusu yer; Arap ordularının en hunhar usullerle saldırıp ele geçirdikleri Nişabur kentiydi! İbn Şaşrâ (1257-1322), Türklerin, Allah tarafından mezar sakinleri arasına yerleştirildiklerini ve Araplara felaket getiren çete olduklarını yazdı. Uzatmaya gerek yok… Bu kaynaklardan beslenen kimi AKP'lilerin Türk adını Anayasa'dan sildirmek istemesine pek şaşırmamak gerek!.. -Yazı Alıntıdırİki Soru? 1- Araplar Türkler hakkında ne düşünüyorlar? 2-Türkler islamı nasıl kabul ettiler?

Akp’nin ağaç düşmanlığı bitmez! • 3'üncü köprü için 5 milyondan fazla ağaç kesildi. • Urfa'da AKP’li Eyyubiye İlçe Belediyesi, tarihi Gümrük Hanı’ndaki 400 yıllık ağaçları restorasyon gerekçesiyle katletti. • Samatya sahilinde tüm ağaçlar sebepsiz kesildi.


• Çaldağı mevkiinde 250 bin ağaç kestildikten sonra 700 bin ağacın daha kesileceği açıklandı. • ODTÜ Ormanı’na gece yarısı operasyonu ile giren Ankara Büyükşehir Belediyesi 5 bine yakın ağacı katletti. • Çekmeköy, Madenler'de mahallenin ilk yeşil alanlarından olan bir parktaki ağaçlar AKP’li belediye çalışanları tarafından adeta testereyle doğrandı. • Türkiye dünyanın en pahalı zeytinyağını tüketirken Muğla'da 80 bin zeytin ağacı katledildi. • Melih Gökçek gece yarısı operasyonu ile Gezi olaylarının yıldönümü nedeniyle Ankara Celal Bayar Caddesi üzerinde bulunan tüm ağaçları kestirdi. • Atatürk’ün talimatıyla Yalova’ya dikilen anıt çınarlar kesildi. • Yassıada’daki ağaçlar birer birer kesilmeye başladı. Kesilme sebebi olarak; "orada zaten ağacın mağacın olmadığı" gösterildi. • Antalya Hisançandır’da açılan bir mermer ocağı nedeniyle 800 yıllık sedir ağaçlarının katledildi. • AKP’li Erzurum Belediyesi yeni düzenleme gerekçesiyle yarım asırlık ağaçları katletti. • Kozluören köyünde bir gecede 5 bin ağaç kesildi. • Akhisar’da elektrikli demir dikimi bahanesiyle 40 yıllık ağaçlar katledildi. • Amasya’da 4 bin metrekarelik alanda bulunan tüm ağaçlar kesildi. • Karadeniz Ereğli Belediyesinde 100 yıllık ağaçlar yeni oturma alanları açmak içın katledildi. • İlyaslı Köyü'nde ormanlık alandaki 'seyreltme' çalışması nedeniyle binlerce ağaç kesildi. • AKP’li Denizli Belediyesi üst geçit yapıyorum diyerek yıllanmış çam ağaçlarını katletti. • Kuzey Ormanlarında onbinlerce ağaç katledildi. • Elazığ Belediyesi Fen İşleri ekipleri Zübeyde Hanım Caddesinde trafiği rahatlatmak için bir gece yarısı operasyonuyla sayısız ağacı katletti. • Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için çalışma ofisi olarak hazırlanan tarihi köşkün bahçesindeki 300'e yakın ağaç kesildi. • AKP meclise Ege ve Güney’deki tüm zeytinlikleri yok etme teklifini sundu. • Manisa Soma’ya bağlı Yırca Köyü'nde yapılmak istenen termik santral için 6 bin zeytin ağacı kesilmiş, yaşananlar ülke genelinde büyük tepki çekmişti. Köylülerin uzun süren direnişi ve mücadelesi sonucunda termik santral yapımı durdurulunca Yırcalılar Kolin ve AKP'ye karşı zafer kazanmıştı.

Kuran’ın Mekkeli Araplar dışındaki insanlarla alakası yoktur İSLAM TÜRK DİN’İ DEĞİLDİR. KURAN’DA İSLAM MEKKELİ ARAPLAR İÇİNDİR YAZIYOR. Müslüman olabilmek için aşağıdaki üç şartın bir arada gerçekleşmesi zorunluluktur. Çünkü kuran ve İslam bu koşulları taşıyanlara gönderildiğini yazmaktadır. 1-Arap ırkından olmak 2-Mekke ili sınırları içinde ikamet etmek(Kureyş kabilesinden olmak) 3-Kuranı düşünebilecek kadar iyi Arapça ile okuyarak anlayabilmek A-Her Millete kendi Dilinde kitap ve Milletinden peygamber zorunluluğu vardır. Kuran da açıkça her Millete sadece kendi dilini konuşan kendi milletinden olan bir peygamber atarım yazar. Bir başka şeklide, hiç bir Millete o kavmin kendi dilinde olmayan bir Kitap ve Peygamber göndermem der. Bu durumda Kurana göre; Türklere, Türkçe bir kitap ve Türkçe konuşan Türk bir peygamber atanması zorunludur. İBRAHİM-4. Her Millete sadece o milletin kendi diliyle seslenir. O kavimden olan birini peygamber yollarız YUNUS-47“ Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Peygamberleri kendilerine gelince, adaletle hükmedilir, NAHL-36. Yemin ederim ki: biz her Millete "Allah’a kulluk edin" diyen peygamber göndermişizdir. NAHL: 63 - Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok milletlere peygamberler gönderdik SEBE-44. Onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik. senden önce hiçbir peygamber de göndermedik. FATIR-24“ kâfirler uyaran bir


elçi olarak gönderdik. Zaten uyaran bir peygamber olmayan hiçbir millet yoktur” FURKAN51. Şayet dileseydik, elbet her kabileye bir peygamber gönderirdik. İbrahim 4 ayetini açıklarsak: “Türklere sadece Türkçe seslenir. Sadece Türklerden bir peygamber yollarız” Anlamının olduğu görülür. Türklere Arap peygamber atanamayacağı gibi Türklerin Kutsal kitabının Arapça olamayacağı çok açık olarak görülebilmektedir. Türklere Arap kavminin diliyle inen kitap olan Kuran ve Kendi milletinden olmayan bir peygamber olan Muhammed geçerli değildir. Yukarıdaki Ayetler Kurandan olmasına rağmen, Kuranda bunların karşılığı olarak Türklere bir peygamber gelmiş olduğu ve isminin ne olduğu yazmaz. Bu durum sadece Türkler’e özgü de değildir. Arap ve İsrail oğlu dışında bir peygamber yoktur. Çinlilere, inkalara, Wikinglere, Mayalara, Pigmelere ve aborjinlere de peygamber olduğu ne görülmüş nede duyulmuş bir şeydir. FUSİLET-3. Bir Millet için indirdiğimiz Ayetleri detaylıca açıklanmış Arapça bir Kurandır. Fusilet 3 ayetinde bir Millet için olduğu açıktır ve bunlar Türkler değildir. Kuranın bakış açısına göre olması gereken budur. Arapça bir kuran ve Arap peygamber Türkler için uygun değildir. Türklere Türkçe kitap ve Türk peygamber olması gerekir. Mealciler veya Kuranı çevirenler Fussilet-3 Ayetinde olduğu gibi, ”bir kavim için” yazmak yerine “bilen bir toplum için” yazılarak anlam saklama sahtekarlığı yaparlar. Mealciler başka kelimeyi değil de BİR KAVİM İÇİN kelimelerini atlama gereği duymuşlarsa onlarında Kuranın tek kavme özel oluşunu bildikleri kavradıklarını gösterir. Saklamaları ise Türkleri enayi yerine koyduklarının kanıtıdır. Yoksa anlamını saklama ve atlama gereği duymazlardı. NAHL-103. Andolsun ki biz onların,“Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır. Nahl-103 ayeti Arapçadan başka bir dile tahammül olmadığı göstermek açısından önemlidir. Muhammed’e Arapça dışında bir Dilin yabancı olması normaldir. Ancak Kuranın Allahtan gelme olduğunu iddia eden İslamcılar, Arapça dışındaki diller neden Allah için yabancı dil olmaktadır açıklamak zorundadırlar. Allaha göre Arapça dışında diller yabancı ise, Tevrat ve incil nasıl Allahın kitabı olabilir? "Mekke'de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklı idiler. Adları Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, "Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah'ı ise işini sağlama almak için kullanıyor" demeye başladılar. Bu yüzden, nahl Suresi'nin 103. ayeti cevap olarak indi."(Müslüm) "Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed, peygamberlikle görevlendirilince, ona muhalif olanlar, "Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de, adı geçen demirci köleden almış" demeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi'nin 103.ayeti indi.(Taberi) Kuranda bildirilenlerin başka dilde bildirilmesinin mümkün olmadığı söylenerek sadece arapça bilen Arapların anlayabileceğini anlatan bir ayettir. Bu durumda Araplardan başka milletlere de geldi diyerek yalan söylemenin ne anlamı vardır. Bile bile bir Türkün bunu yapması Türk milletine ihanetten başka bir şey değildir. B-Kuranı anlayarak bilerek okumak ve öğrenmek zorunluluğu vardır. Bir insandan Okuduğunda anlayamadığı yabancı dilde bir kitabı okumasını istemek anlamsızdır. O nedenle herkes kendi dilinde olan okuduğunda anlayacağı kitabı okumalıdır. Yüz Yıllarca biz Türkleri salak yerine koymuşlar ve okuduğumuzda hiç anlamadığımız kitabı bülbül gibi ezberletip okutmuşlar. Ne söylediğimizi bile bilmediğimiz dualar ettirmişler. İslam ın biz Türklere gelmediğini bile bile yükümlü olmadığımız şeylerle oyalayarak bizi ahmak yerine koymuşlar. Arapların Allahtan geldiğini iddia ettikleri Kuran’ın, kendi dillerinde olması ile anlayarak okumaları normaldir. Bir Türkün anlamadan Arapça okuması neden dini bir zorunluluk olsun? Eğer anlayarak okuma mecburiyeti mantıklıysa, Ben bir Türk olarak neden binlerce yıldır atalarımdan yadigar olan Anadilim Türkçeyi değiştirerek Dilimi Arapça yapmak zorunda olayım? Neden bir Türk olarak ben Araplaşmak zorunda kalayım? Kuranda herkese kendi dilinde olan onun anlayacağı kitabı gönderirim diye Araplara söylemiş. Öyleyse nerede benim Türkçe kitabım? Kuranı anlayarak okuyan Türk İslamcılar. İslam’ın


Türkler için olmadığını bildikleri halde, Arap emperyalizminin uşaklığını yaparlar. İşte kurandan Enam98 i Arapça anlayan toplum Türkler olabilir mi? ENAM-98. O, sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. YUSUF-2. Kuran’ı anlamanız için Arapça indirdik Zuhruf, 3: Biz, ANLAYIP DÜŞÜNMENİZ İÇİN onu Arapça bir Kur’an kıldık. Bu ayeti Türklere uygularsak,” Ey Türkler Kuranı anlayabilmeniz ve düşünebilmeniz için Arapça indirdik” anlamı çıkar. Türkçe konuşan biz Türklere anlayabilmemiz için Arapça bir Kuran verilmesi normal olabilir mi? Bir Dilde düşünebilmek ancak ana dil olursa mümkündür. Yabancı dili anlayabilmek le yabancı dilde düşünebilmek çok farklı şeylerdir. Kuranın tek kavme özel oluşunu bir kenara bırakalım. Tüm Dünyaya olduğunu kabul edelim. Böyle bir durumda, Allah'ın Kuranın Arap olmayanlar için dil sorunu yaratacağını hesaba katmadığı sonucu ortaya çıkar. Yani karmaşık Arapça bir kitabı bütün insanlara yollama acemiliği yapmış sa, Kendinden beklenen Tanrısallığı gösterememiştir. Arapça konuşmayanlar için dil sorunu doğacağını tahmin edememiş demektir. Bütün dillere çevrilemeyen, hatta Arap olmayanların doğru şekilde okuması imkansız olan bir kitabı bütün insanlara yollamış olabilir mi? Kuran bunumu iddia ediyor? Hayır,Kuran tam tersini söylüyor. Kuran sadece Arapça konuşan Arap kavmi için geldiğini söyler. Bütün kavimlere ve bütün dillere geldim demez. Kuran her kavme sadece o kavmin kendi dilinde inen mesajla seslenmek gerektiğini düşünüyor. Yabancı bir peygamberle ve yabancı dilde inen kitapla değil. Yabancı Dil’de mesaj olmamalıdır. Kuran yabancı Dil’de inen kitaba itiraz etmeyi meşru görüyor FUSSİLET-44. Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: «Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?» derlerdi. Sen de ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır.» İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar. Araplar hesap sorar diye korkan bir Allah olduğu ayetten anlaşılıyor. Arap sorabiliyor ise, biz Türkler “Türklere hiç Arapça bir Kuran gönderilir mi “diye neden sormuyoruz? Biz salakmıyız? Yoksa Türklerin kayda değecek bir Millet olmadığını mı kabul edeceğiz? Şimdi bu ayete göre biz Türklerin;Türk olana yabancı dilde inen kitap olur mu? Dilimizde inmeliydi deme hakkımız neden olamıyor? Bu aşağıdaki ayet nedeniyle olabilir mi? Kuran sana ve kavmine geldi dediği için? NAHL-64. 'Kendi aralarında ihtilafa düşmüş olan bir kavmi,içine düştükleri bu ihtilaflardan kurtarman için Kuranı indirdik. Başka hiç bir sebeple indirmedik. ZUHRUF-44. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Bu ayette “bütün kavimler ondan sorumludur” unutulmuştur. Türkler Gördüğünüz gibi sorumlu değil! Kuranın olma nedeninin tek kavmin sorunlarını çözmekten ibaret olduğu ayette açıkça söylemiştir. Tek kavme olduğu ne kadar da açık, Çünkü “Kendi aralarındaki anlaşmazlıklar için” yazıyor. C-İslam ve kuran sadece Mekke ve çevre ilçelerini uyarmak içindir. ‘Mekke ve çevresine hitap ediyor. Bu ayetteki ‘Ümmü’l-kura’, Mekke’nin diğer adıdır. Kuranı bilen ve anlayarak okuyan bir çok Türk bunu mutlaka görmüştür. İslam’ın Türklerle alakasının olmadığı konusunda İnsanları neden uyarmamıştır? Sizi şu anda ben uyarıyorum, ne yapmayı düşündünüz? Uyarmaya çalışanlarlardan Turan Dursun’u duydunuz mu? Bazı insanlar Osmanlı padişahlarının İslamı çıkarları için kullandıkları devrinde bunu söyleselerdi ne olur du? Düşünelim. ŞURA-7. Şehirlerin anası (Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. ENAM-92. İşte bu da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Kuranın Mekke’deki Arap Kureyş kabilesine hitap ettiği ayetlerde açık olarak görülmektedir. Zuhruf, 44: Doğrusu Kur’an, sana ve KAVMİNE bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Burada sana dediği Muhammed olduğu söylendiğine göre: Muhammedin kavminin Türkler olmadığı açıkça bilinmektedir. Kuranda gerçekte olmayan bir çok fayalı ve iyi şeyi var diyen İslamcılar bu ayetleri görmemiş olabilir mi?


Amaçlarının ne olduğunu anlamanız ve islamın ne olduğunu gözlerinizle görmeniz açısından çok önemlidir. İslamın şartları denilerek konulmuş her şey “İslam sadece Mekke ve çevresi içindir” denilen kurandaki ayetleri destekler niteliktedir. İslamın Dünya için olmadığının sadece Mekke ve çevresinde olan Arap milleti için olduğunun tüm kanıtları İslam ve Kurandadır. Ancak Tüm Dünyadan haraç alıncaya kadar savaşmak da! İslamcılar İslam’ın Dünyanın Din’i olduğunu söylerler. Kurana göre sadece Mekke ve çevresinin dini olduğu ortadadır. İslam ın şartıyla ilgili düzenlemeler de bu düşüncenin kanıtlarını daha da sağlamlaştırırlar. Yasin-40 da Kuranda gece gündüz birbirine eşittir yazmaktadır. Oysa sadece Mekke civarında gece gündüz uzunluğu birbirine yakındır. İslamın tüm ibadet ve kuralları gece gündüzün eşit zannedilmesine göre düzenlenmiştir. Bunlar daAy takvimine göre belirlenmiştir. İslam dünyasının sembolü Ay’dır. Tüm Dünyaya hitap edecek olsa, Ay takvimi yerine tüm Dünyanın kullandığı Güneş takvimini kullanması gerekmez mi? İslamın Dünyaya değil, sadece Kureşys kabilesine hitab ettiğinin kanıtlarından biri de Ay takvimidir.Mekke de gece gündüz farkı az olduğundan Namaz vakitleri Mekke çevresinde oluşur.Fakat Kutuplarda namaz yapılamaz. Sabah namazını yerine getirdiğinizi düşünsek bile, akşam namazını altı ay sonra yerine getirebilirsiniz. Mekke dışında kıble ararsanız yüzünüzü Dünyanın yuvarlak olması nedeniyle Kabe yerine uzaya dönmüş olursunuz. Oruç kutuplarda tutulamaz bakara suresinde orucun nasıl tutulacağı bellidir. Mekke ve çevresinde oruç sıkılmadan zorlanmadan tutulabilir. Kutuplarda akşam altı ay sonradır. Başlayan oruç bitirilemez. İslam’ın sadece Mekkede yaşayan Araplar için geçerli olduğunun en büyük kanıtlarının biri de”Hac” emridir. Hac, 27: İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek YAYA OLARAK, gerekse nice uzak yoldan gelen argın DEVELER ÜZERİNDE sana gelsinler. İslam ve Kuranın yalnızca Mekke çevresinde yaşayan kureyş kabilesine hitap ettiği bu kadar açık ortadadır. Buna rağmen bir itirazınız varsa, Hac,27 Ayetinin bir Brezilyalı Müslüman’a farz olduğunu gözünüzde bir canlandırın lütfen. Atlas okyanusunu yüzerek geçen bir Deve bulmasının imkansız olduğunu anlayabilmenizi bekliyorum. Yürüyerek okyanusu geçmekten hiç söz etmiyorum. Yukarıdaki ayete daha dikkatli bakarsak, İslamın kapsama alanının yaya ve Deve ile gelinebilecek uzaklıklar olduğu rahatlıkla anlaşılabilecektir. Kurana göre islamın geçerlilik alanı en fazla deve ile yolculuk mesafesidir. Hatta daha mantıklı gerçekçi bir yaklaşımla “At ile seyahat eden Milletler için islam geçerli değildir “ görüşünü savunabilirim. Daha akıllı bir insan ise, Kuran Allahtan gelen bir kitap olsaydı Hac.27 ayeti “ Çeşitli ulaşım araçlarıyla gelsinler” şeklinde olurdu. Kuranı oluşturan insanlar biraz dikkatli olabilselerdi, kuranda rüzgarla giden gemilerden sözedildiğine göre, en azından gemilerle gelin diye yazması gerekirdi. Hac ibadetine gitmenin Kuran da yürüyerek veya deveyle yapılması söylenir. Bir Rus yada Viking deve bulup hacca gidemez. Burada deve olmayan yerlere hitap edilmediği ortadadır. Başı bozukluğun haydutluğun kol gezdiği eski dönemlerde seyahat güvenliği yoktur. İspanyadan Kabe ye Gidecek insanlar o devirde yaya yada deveyle gidebilir miydi? Gidebilse geri dönebilir miydi? İslam tüm Dünyaya gelmiş olsa Amerika ve Asya kıtalarının varlığının kuranda belirtilmesi ve Muhammedin bu kıtaları keşfetmesi beklenirdi. Çünkü oradaki insanlara anlatılma görevi vardı. Kuranda Coğrafi olarak meyve ve yiyeceklerin Mekke ve çevresinden örnek verildiği görülür. Portakal ve mandalinadan söz edilmez. Kabak, Domates, patates, Fasulye, Mısır, Ayçiçeği Amerika’nın keşfinden sonra Asya kıtasına gelmiştir. Kuranda bu sebzelerden sözedildiğini göremezsiniz. Bu mealci ve Kuran bilenler Allahtan korkmuyor mu? Korkmuyorlar çünkü kendilerinin İslam konusunda sorumlu olmadığını en iyi onlar biliyorlar. İslam’cılar, Kuran ın bir Kavim e değil bütün kavimlere gönderildiğini anlatmak için bir ayet getirirler. ENBİYA-107. biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Yukarda saydığımız o kadar ayet ve delil karşısında, bir tek bu ayete sarılarak her şeyi kurtarma çabasına girerler. Bu ayetteki Alem Arapça dır. Ayeti gördüğünüz gibi ayetin her yeri çevrilirken, sadece Alem kelimesi Arapça olarak bırakılmıştır. Alem kelimesi Kuranda bir çok yerde “bilenkişi “ anlamında çevrilirken burada öylece bırakılır. Diyelim ki, Doğru ve bir şekilde Alem lafı herkes anlamındadır. Bu kurtarmaya yeterli olmuyor. Dil ve anlatımlarda ancak Dünya alem kelimesi herkesi ifade eder. Alem olarak Mekke alemini kastetmeniz de mümkündür. Kuranın geldi dendiği dönemde Araplar için Alem Mekke ve Medine dir. Muhammed söyle bir emir gönder se,”cümle alem gelin” diye, en fazla Mekke


nin hepsi gelir. Yada kime söylediyse söylediği kişinin ailecek hepsinin gelmesini istemiştir. Buradan tüm Dünya anlamı çıkmaz. Kuranı anlayarak okumak ve düşünebilmek zorunluluğu vardır. Kuranı okuyan Türk, İranlı, Afganlı Müslüman olamaz. Bu Milletler kendilerine ait olmayan bir dinle kandırılmışlardır. İslam Din’i Emperyalist bir özellik taşıdığı için islamı kabul eden toplulukların kültürlerini yok eder.Türkler açısından bakıldığında islam Türk geleneklerine göreneklerine uygun olmayan bir dindir. Bu nedenle İslam Türklerin üzerinde başarı sağlayamamıştır. İslamda kadın erkek bir arada bulunması günah olsada, Türklere Haremlik selamlık uygulatılamamıştır. İslamda kadının sokağa çıkması yasak olsada, Türklerde Kadın erkek halk oyununu engelleyememiştir. İslamda müzik yasak ve günah olsada, Türkler için halk Türküleri ve ozanlar vazgeçilmez olmuştur. İslamda Yönetici halife yada dini lider kuralı olsada, Türkler asırlar boyu Meclis kurultaylar yaparlar. İslamda kadınların ev yönetme hakkı olamazken, Türklerde asırlar boyu kadınlar meclislerde yar alırlar. Türklere uygun olmayan İslam dini, Türklüğe ihanet edenler tarafından geleneklerimize uydurulmaya çalışılmıştır. Türklerin Araplara efendim demesini sağlayabilmek için islam dini Türklere göre yorumlanmaya başlanmıştır.Bu yeni Din’in islam’la hiçbir ilgisi yoktur. Adı İslam olarak söylenen bambaşka bir dindir. İslamın kurallarının Uygulandığı Kuran geçersizleştirilmiştir. Türklerde iş öyle bir dereceye gelmiş ki, “Siz Müslümanlığı bilmiyorsunuz kurana uymuyorsunuz” diyen yobazlar doğru söylediği halde, Yobazların Müslüman olmadığını düşünen bir Türk halkı oluşturulmuştur. Mezhepler, tarikatlar ve cemaatlerle asıl Müslümanın ne olduğu anlaşılmaz hale gelmiştir. Yönetme gücünü elinde tutan kesim halkı koyun gibi yönetebilmek için Türk e göre bir Müslümanlık uydurmuştur. Ancak okuduğunuz gibi İslamın Türklerle hiçbir ilgisi yoktur. Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, için sana arabça okunan bir Kitap.! Şura : 7 İslam arabın dinidir. Muhammed arabın Peygamberidir. Kuran da arabın kitabıdır. Kaynak: Eş-Şatibi, Ebu ishak, el- muavafakat fi Usuli" ş-Şeria (Ö.790/1388)

Ateistim Peki sen nesin? Yalan sölemem ki dürüstüm ve doğru sözlüyüm. Vicdanım var, enpati yeteneğim çok yüksek. Elimden geldiği kadar insanlara saygı göstermeye çalışırım. İnsanlar arasında ayrımcılık yapmam, Kimsenin namusunda, parasında ve pulunda gözüm yok. Hırsızlık yapmam, hak yemem, çocukları asla üzmem! Kadınlara, kızlara ve çocuklara; Asla el kaldırmam! Hiçbir kadına kıza çocuğa ve hayvana taciz ve tecavüz etmem! Doğayı severim, hayvanları severim, Hiçbir hayvanı öldürmem, onları sömürmem! Kimsenin canını sırf benim gibi düşünmediği için yakmadım yakmam da, insan öldürmem, kafa kesmem! Kimseye, sırf benim gibi inanmadığı için sonsuza dek işkence göreceğini söylemedim söylemem de. Bütün dinleri veya kişileri eleştiririm ki buna ifade özgürlüğü denir! İnsan Hakları Evrensel bildirgesi kurallarına uyarım! Kitap okurum, araştırırım, Hayatı anlamaya, evreni de incelemeye çalışırım, belesel izlerim, öğrenirim, öğretirim! Dünyaya değer veririm. Savaşlara karşıyım, aç insanları doyurmak isterim. Ben iyilik yaparım, ve iyilik yapmak için herhangi bir kitaba ihtiyaç duymuyorum. Kılavuzum Bilimdir. Ben bir Ateistim. Tek derdim, Cennete gitmek değil, cenneti, Dünya'da yaşatmaktır. Bunu kabullen yada kabullenme. Kısaca Ben sevgi dolu bir Ateistim. Peki sen nesin?


Seri katil kimdir? Özellikleri nelerdir? 3 çeşit seri katil profili vardır. Organize seri katiller, Organize olmayan seri katiller, ruhsal rahatsızlıklarından dolayı seri cinayet işleyenler. - Organize seri katiller: *IQ seviyeleri 120'nin üzerindedir. *İnanılmaz planlar yaparlar. *Arkalarından özel izler bırakırlar. Buna seri katilin "imzası" denir. *Farklı bir misyonları vardır. *İşledikleri cinayetleri bir oyun gibi görürler. *Sosyopatlık ve asosyallik yönleri ön plandadır. *Empati duyguları yoktur. *Narsizm duyguları gelişmiştir. - Organize olmayan seri katiller: *Geçmişten kalan bir intikam duygusuyla hareket ederler *Özel misyonları yoktur, ancak belirli, keskin hedefleri vardır *Tatmin olmak isterler *Hedeflerine ulaştıklarında dururlar. -Üçüncü profil ise, sağlık sisteminde tanımlanmış ruhsal rahatsızlıklarından dolayı seri cinayet işleyenlerdir. Bazılarının ceza sorumluluğu bile yoktur.

Eksilerek yaşıyoruz… Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz. Woody Allen Eksilerek ya da eksilterek, nedense hiçbir şeyi tam olarak yaşatmayı ya da yaşamayı beceremiyoruz. İşte sorunumuz bu aslında. Hepimizin kötülüklere suç ortağı olabileceğinin farkına varmak, hepimizin kötülüklere karşı çıkabileceğimizin farkına varmaktır aynı zamanda.. …çayı dostluk deminde içmeli insan. Ama olmuyor, yine kan, yine ölümler, yine yetim çocuklar, kocasız eşler, boynu bükük evler….

“Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür.” Tolstoy İnsanın doğal besini

İNSANIN DOĞAL BESİNİ İnsanın vejetaryen olmasını güçlendiren kanıtlar sanıldığından daha açık ve hissedilir şekildedir. Her şeyden önce doğaya bir göz atacak olursak, bu mahir kimyagerin yeryüzünde ki her yarlığın yiyeceğini kılı kırk yaran bir bilimsellik içinde onun bünyesine uygun olarak hazırlayıp sunduğunu görürüz. "Öyle ki bunlar, onun sırları karşısında saygı ve temkinle başımızı eğmek zorunda bırakır bizi. Mesela bir bitki bataklık için, diğeri çöl için yaratılırken, bir hayvanın ağzı otlamak, diğerinin dişleri parçalamak için yaratılmıştır. Yani her biri bünyesine ve bedensel gereksinimlerine yaraşır şekilde ve binlerce yüzyıl


sürecinde bir yiyeceği kabul etmiştir. Bir kamış bataklıktan alınıp çöle dikilirse derhal kurur; meyve yiyen bir maymuna et yedirilirse çok geçmeden kılları dökülür ve hastalanır. Aynı şekilde her yiyecek değişikliği daima düzen bozukluğu, rahatsızlık ve ölüm getirir. Çünkü doğanın değişmez yasalarına aykırıdır. İnsan, yapısı itibarıyla yasalar dışında kalan ve diğer canlıların yaşamlarını düzenleyen bir varlık değildir. O da tabiattan doğmuş ve hayvanların evrimi sonucunda ortaya çıkmıştır Bu nedenle yakından bağlıdır onlara. Her bakımdan diğer canlılarla karşılaştırılacak olursa, insanın ne yırtıcı, ne de otlayıcı hayvanlara benzediğini görürüz. İnsanın bedeni et yiyecek şekilde yaratılmış olsaydı, yırtıcı hayvanlar gibi vahşi hayvanların peşinden koşup, canlı avı pençe ve dişleriyle parçalayarak ham eti, damarı, siniri, derisi ve kemiği ile birlikte yiyebilmesi gerekirdi. Oysa o kendini, yetiştirilip öldürülen, hazırlanıp pişirilen hayvan kaslarını yemeye ikna etmiştir. Bunların tümü doğaya aykırıdır. İnsan, yapay yiyeceğin bedeninin bir parçası olması amacıyla bir hazım cihazı geliştirmeyi de unutmuştur. Çünkü insanın bünyesi tümüyle meyve yiyen maymunların bünyesine benzer. Sindirim sistemi, dişler, mide, bağırsak ve tüm iç yapısı tıpkı büyük maymunlarınki gibidir. Hatta maymunun köpek dişleri insanınkinden daha uzundur. Bununla birlikte onların yiyecekleri sadece meyve ve bitkilerle sınırlanmıştır. Şu halde insanın kendi yiyeceğini doğrudan doğruya doğanın elinden alması gerek. Gerçekten doğa, yaşam kaynağı güneşin ışınları altında olgunlaşan lezzetli meyve şeklinde sunmaktadır besini. İnsanın öldürülmüş hayvan leşlerini allayıp pullayarak ve doğal yiyecekleri hazırlayarak tat almaya çalışmasına gerek yoktur (Bu bölüm, bu satırların yazarının La Bete Humaine adlı eserinden bir parçadır ve Mayıs 1926'da Protection dergisinde basılmıştır). İnsan bünyesinin etobur olduğu ve her şeyi yiyebilecek şekilde yaratıldığı sanılmış ve durmadan tekrarlanmış, bütün insanlar da bu konuda biraz olsun düşünmeden, inanmışlardır. Oysa bu, gerçekle ilgisi olmayan saçma bir masaldır. İnsan yirmi yüzyıl boyunca yapay ve bozuk besin kullanılmasına, yanılgı ve hata dolu geleneklerine bakıp besinlere canının istediği gibi güvenemez. Tabii bilimler, fizyoloji vs bilim dallarında yapılan araştırmalar, sağlıklı ve doğal yiyeceğimizi saptamakta bize yol göstermektedir. Antropoloji bugünkü doğal olmayan alışkanlıklarımızın tersine, bu konuda bize açık ve dakik bilgiler vermektedir. Bu da umutlanmamız için bir nedendir. Çünkü veriler eski geleneksel besinlerimizi onaylasaydı,şimdiki durmumuz asla iyiye gitmez, rahatsızlıklar ve ahlaki çöküntü yerli yerinde kalırdı. Ünlü anatomi bilgini Kuviye, Le Cours d'Anatomie Camparee adlı eserinde şöyle der: "İnsanın doğal besini onun bünyesine uygun olup, genellikle meyveler, kökler ve bitkilerin sulu kısımlarıdır. Eller bunları rahatça toplamaya yarar. Bir yandan çeneler kısa ve güçsüzken, öte yandan köpekdişleri diğer dişlerden uzun değildir. Bu dişler jnsanın et yemesine ya da hayvan etini parçalamasına izin vermez. " Bir başka yerde de şöyle yazmıştır: "Bir hayvanın bağırsakları taze eti hazmedecek şekilde yaratılmışsa, çene yapısının da yemi yutacak şekilde olması gerekir. Yani pençeleri yakalayıp parçalamak, dişleri kesmek ve parçalara ayırmak, bütün hareket organları kovalayıp yakalamak ve duyuları da avı uzaktan görmek için. Yine gizlenmek ve kurbanını hile ile yakalamak için doğanın onun beynine gereken istekleri yerleştirmiş olması gerekir. İlk insan büyük maymunlara benziyor bitki taneleri ve meyvelerle yaşıyordu. Nitekim tırnakları, dişleri, kasları ve anatomik yapısı bize bunu ispat eder." Darvin, Hekel, Huksley, Florens gibi büyük tabiat tarihi bilginleri bu konuda görüş birliği içindedirler ve her biri insanın meyve yiyen bir canlı olduğunu kanıtlamışlardır (Bu satırların yazarının İnsan u Heyvan [İnsan ile Hayvan], Tahran, birinci baskı, s.47-66 adlı eserine bakınız). Şimdi insanın sindirim sistemini etobur, otobur ve her şeyi yiyen hayvanlarla karşılaştırarak bunlardan hangisine benzediğini görelim: Her şeyden önce insanın dişleri meyve yiyen iri maymunların dişlerine benzer.Çünkü yırtıcı hayvanlarda kesici dişler çok kücüktür. Köpekdişleri ise bunun aksine kalın ve uzundur. Öğütücüdişler sivri ve keskindir. Böylece avladıkları hayvanları parçalayıp etlerini parça parça ederek yutarlar. Otoburların uzun kesicidişleri vardır ve köpekdişleri diğer dişlerden uzun değildir. Öğütücüdişler geniş ve düzdür. Kısaca, meyve yiyenler, maymunlarla aynı seviyede dişe sahiptir ve sadece köpekdişleri belli belirsiz yükselir, ancak parçalama işlemini gerçekleştiremez. Öğütücüdişler ne keskindir, ne de yaygın. Yani ne eti parçalamaya ne otu çiğnemeye yarar. Sadece tane ve meyveleri yemek için kullanılır.


Köpek gibi etobur bir hayvanın dişleri, atın çenesi ve her şeyi yiyebilen domuzun ağzı asla insanınkine benzemez.. İnsan midesi etobur hayvanların midesinden çok daha ince ve güçsüzdür. Oysa etobur hayvan, çiğnenmemiş et parçasını derhal yutar ve ezerek hazmeder. Etoburların dişleri yaygın ve bir sırada olmadığı için çiğ eti çiğnemeden yutarlar ve bunun hazmını mide kaslarına bırakırlar. İnsan midesindeki salgı bezi, ette bulunan fazla azotu etoburlarda olduğu gibi amonyağa dönüştüremez. Mide salgıları ve pankreas bezi eti çözündüremez. İnsan karaciğerinin etteki azotu uzaklaştıramaması gut, romatizma ve sinir hastalıklarına yol açar. Öte yandan etoburların bağırsakları kısadır ve bozuşmuş et orada durmaz. İnsan bağırsaklarının uzunluğu onun etobur olmadığının bir başka delilidir. Çünkü insan bağırsaklarında kalan et kokuşur ve öldürücü mikroplar üretir. Aynı şekilde bağırsaklarda bozulmaya yol açar. Nitekim bağırsak rahatsızlıkları ve apandisit bu bozulmanın sonucunda ortaya çıkar. Tırnaklarımızı aslan pençesiyle karıştırmamalıdır. İnsanın eti kemiksiz olarak yemesi, kemiği ayırdıktan sonra yediği kasların doğal bir yiyecek olmadığını gösterir. Çünkü beden için madensel tuz çok önemlidir ve etoburlar bu gereksinimi kemikten karşılar. Tam olarak besinimizi etten almak istersek, yırtıcı hayvanlar gibi kemikleri de yemeliyiz ki vücudumuz fosfat alsın. Her şey insanın etobur olmadığını göstermektedir. Yalnız iç yapısı meyve yiyici olarak yaratılmakla kalmadığı gibi, dış yapısı, yaşama tarzı, gelenekleri, davranış ve aklı da etobur olmadığını kanıtlamaktadır. İnsanın ağzı, avını yutabilmek için etoburların ağzı gibi açılmaz. Dili yumuşaktır. Suyu yalayarak içmez. Elleri pençesizdir. Köpekdişleri diğer dişlerden yüksek değildir. Gözü, etoburlarda olduğu gibi alacaranlıkta görmez. Canlı hayvan kokusunu uzaktan almaz. Bırakılsa, uzayan tırnaklarıyla en küçük bir kuş ya da hayvanı bile parçalayamaz. Kolayca ağaca tırmanıp meyve toplayabilir. Ama sıçrayarak vahşi hayvanları koşarken yakalayamaz. Çiğ veya kokmuş eti yiyemez. Öldürmekten ve kan dökmekten doğal olarak kaçınır. Yırtıcı hayvanlar avladıkları hayvanı canlı olarak, derisi, damarı, yağı ve sakatatıyla birlikte yer, dişlerini avın bağırsaklarına geçirirler. Otlayan hayvanlar ona alışırlar. Oysa insan yırtıcı hayvanlardan kaçar. İnsanın duyguları meyveden tat alır. Gözü görmekten, burnu kokusundan, tat alma duyusu tadından haz duyar. İnsan içgüdüsel olarak ölüm görmekten ve kanlı yiyeceklerden nefret eder. Tat alma duygusu henüz bozulmamış çocuk, eti nefretle uzaklaştırır kendinden. Fırsatını buldu mu, meyveyi aşırır. Yiyecekleri arasında meyve az olunca, bu tatlı ve sade yiyecek yerine ona benzeyen veya şekerleme, pasta gibi onun tadını andıran ne varsa hırsla ele geçirip tat alma duygularını aldatır. Bu istek köpek veya kedi yavrularının bir parça kemik için birbirlerine hırlayıp onu zevkle yutmaları kadar doğaldır. Ama insan yavrusuna et yedirilirse, o da etobur olur. Moris Fozi, İnsanlığın Düşüşü adlı kitabında şöyle yazar: Büyük bir maymunun anatomisi, diş yapısı, içgüdüleri tümüyle bize benzer. İnsan kanıyla sadece onun kanı akrabadır. Öte yandan bir etobur, otobur ve tane yiyen bir hayvanın anatomisi, dişleri, kanı ve içgüdüleri bizimkinden farklıdır. Acaba, en basit mantık bile, bizim doğal yiyeceğimizin, büyük maymunların yediklerinden, yani çiğ meyvadan oluştuğunu yadsınamaz şekilde apaçık göstermiyor mu?" Sadece insanın içgüdüsü onu olgun, çiğ, güzel kokulu, hoş ve leziz meyvelere doğru çeker. Bunlar onun bedenini daha güçlü ve sağlıklı kıldığı gibi, bedenindeki hücreleri onarıp kemikleri kuvvetlendirir. Doğa, içinde yaşayan hayvanlar ve insanlar için kurulmuş bir ziyafet sofrasıdır. İnsan dışında hiçbir varlık kendi besinini hazırlamaya gereksinim duymaz. Oysa insan doğal olmayan bu gereksinimi icat etmiştir, uydurma ve yapay yiyecekler yemektedir. İşte bu yüzden sürekli hasta ve zavallı hale gelmiş, yaşamı baştan başa dayanılmaz kâbus ve korkunç kaygılarla dolmuştur. Bu gerçekler bu kadar açıkken neden buna göre davranmazlar? Çünkü bu mide meselesidir ve şimdiki insan tüm canlılardan çok ilgi duymaktadır bu konuya. İlk hayvan, doymak bilmeyen bir oburdu ve hayatını sindirim sistemi uğruna feda eder de sofrasından bir şey eksilsin istemezdi. Bugünün uygar insanı ve yine, derbeder vahşiler, mideleri ve şehvetten başka bir şey görmezler. Korku, ölüm korkusudur ve bünyesinden bir şey eksilip ölüme bir adım daha yaklaşmaktan korkar. Oysa, büyük bir zahmetle, vaktini hazırlamak için harcadığı yaşlandırmayan yiyeceklerin(!) onun bedbahtlığının nedeni olacağını bilmez. İnsan, bilgisizlik ve gevşeklik içinde kendisine hazırladığı yapay zevkten elini çekmek istemez. Sonunda bu, onun kendi uygarlığına ve üstünlüğüne indirdiği bir darbedir. Her şeyi yemek ister. Bindiği dalı kesse bile özgür olmak arzusundadır. Bu korkunç uygarlığı, bu zavallı yaşamı gönül kanıyla kendisi için icat etmiştir ve bu yüzden korkmaktadır.


Aslında meyve ve bitki yiyen, ama hevesleri ve böbürlenmesi nedeniyle her şeyi yiyen bir varlık haline gelen insan ya doğal besinini yiyecek ya da yok olacaktır. Cannes, 22 Aralık 1926 Vejetaryenliğin faydaları Sadık HİDAYET

Din eksenli ve çağdışı eğitim Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi var, Kuzey ve Güney Amerika'da yedi milyon, Asya'da beş milyon, Avrupa'da iki milyon ve Afrika'da 100,000 kişi. Tek bir Yahudi’ye 100 tane Müslüman düşmektedir. Buna rağmen Yahudiler tüm Müslümanların toplamından yüz kez daha güçlüdürler. Nedenini hiç merak ettiniz mi? Tüm zamanların en etkin bilim adamı ve Time dergisi tarafından " Yüzyıl'ın Adamı " seçilen* Albert Einstein bir Yahudi’ydi.Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudi’ydi. Karl Marx, Paul Samuelson ve Milton Friedman da öyle. İşte size ürettikleriyle tüm insanlığa zenginlik katmış olan Yahudilerden bazıları:Benjamin Rubin insanlığa aşı iğnesini verdi. Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi. Albert Sabin çocuk felci aşısını daha da geliştirdi. Gertrude Elion lösemiye karşı ilacı verdi. Baruch Blumberg Hepatit B aşısını geliştirdi. Paul Ehrlich frengiye karşı bir tedavi buldu. (cinsel temasla bulaşan bir hastalık). Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalarıyla Nobel ödülü kazandı. Bernard Katz nöromüsküler iletişim ( kas -sinir sistemi arası iletişim ) alanında Nobel ödülü kazandı. Andrew Schally endokrinoloji ( metabolik sistem rahatsızlıkları, diabet, hipertiroid ) Müslümanlar da dahil tüm hastalar Yahudilerin bu buluşlarından yararlanıyor, sağlığına kavuşuyor. Son 105 yılda 14 milyon Yahudi bilim dalında 100’ün üzerinde Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman yalnızca üç Nobel kazandı.

Soru: Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür? Cevap: Eğitim (Sorgulayıcı, Araştırıcı, Yaratıcı) Soru: Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür? Cevap: Yanlış Eğitim veya Sıfır Eğitim (Din Eksenli, Sorgusuz, Araştırmasız, Ezberci) Gezegenimizde yaklaşık 1 476 233 470 Müslüman yaşamaktadır. Asya'da 1 milyar, 400 milyon Afrika'da, 44 milyon Avrupa’da ve 6 milyon Amerika kıtasında. Toplam dünya nüfusu içinde her beş kişiden biri Müslüman’dır. Her bir Hindu'ya iki Müslüman düşmektedir, her bir Budist'e karşılık iki Müslüman vardır ve her bir Yahudi'ye karşılık 100 adet Müslüman bulunmaktadır. Neden Müslümanların bu kadar kalabalığa rağmen Neden güçsüz olduklarını hiç merak ettiniz mi ? Hristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı neredeyse % 90 ve bunlardan 15 Hristiyan çoğunluğa sahip ülkede okuma-yazma oranı % 100 dür. Müslüman dünyasında buna çok zıt bir durum olarak bir ülkenin okumayazma oranı yaklaşık* % 40 olup, % 100 okur-yazar oranına sahip bir Müslüman ülke yoktur. Hristiyan dünyasındaki "okur-yazar" ın % 98 i ilkokulu bitirmişken, Müslüman dünyasında bu oran % 50dir.* Hristiyan dünyadaki okur-yazarların % 40 ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında %2 'yi geçememektedir. Din ve mantık kadar birbiriyle çelişen başka iki şey yoktur. BARON D'HOLBACH Sonuç: İslam dünyası bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır. Neden Müslümanlar güçsüzdür? Çünkü bilgi üretmiyor. Neden Müslümanlar güçsüzdür? Çünkü bilgiyi yayamıyor. Neden Müslümanlar güçsüzdür? Çünkü bilgiyi uygulamıyor. O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür? • Cevap: Eğitim Yoksunluğu Tam anlamıyla söylersek kaliteli eğitim yoksunluğu. • Çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan, din eksenli ve çağdışı eğitim.


Din akla karşıdır; insanlığın mutluluğa ulaşmasını engeller; siyasal zorbalığa elverişli zemin hazırlar. Dinleri bilgisizlik ve korku doğurmuş. Paul-Henri Thiry, Baron d'Holbach Dine 20 soru? 1- Tanrı size cennet vaat etmese ve cehennemle korkutmasa bu kadar dindar olur muydunuz? 2- Dinin teorisi onun pratiğinden koparılabilir mi? Bir dini, onun gerçekte sebep olduklarından bağımsız değerlendirmek doğru mu? Dinin gerçekte bir karşılığı var mı, varsa nasıldır diye bakmayacak mıyız? 3- Ben bir kadın olsam niye İslam’ı seçeyim? 4- Diyelim ki evrenin düzeni bir düzen koyucunun varlığını gösteriyor olsun. Buradan diğer şeylere nasıl ulaşıyorsunuz? 5- Diyelim ki seninle çok iyi bir şey yapıyoruz ama sen ödül umarak yapıyorsun bense hiçbir şey beklemeden. Sence hangimiz daha ahlaklı veya vicdanlıyız? O halde ateistin Müslümandan daha yüksek bir ahlak ve vicdan seviyesini temsil edebileceğini kabul eder misiniz? O halde ateisti neden yakıyor dininiz? Neden vicdana, ahlaka, sevgiye değil de bir güce tapınıp onu övmeye değer veriyor? Tanrının kendisi acaba ne kadar ahlaklı? (Çünkü Kuran’da Allah’a inanmayanların iyi amellerinin de boşa gideceği yazıyor. Bu zihniyet bize Kuran’ın Tanrısının sevgi, vicdan ve ahlaka değil kendisine boyun eğilmesine önem verdiğini gösteriyor. Tanrı biraz megaloman veya kibirli olabilir mi acaba?) Tanrının emriyle vicdanın çelişse ne yaparsın? 6- Kendi dininizin ayetlerini yorumluyorsunuz, hem de çok esnek biçimde; peki, başka dinin kitabını nasıl eleştiriyorsunuz? 7- Dinde yorum olmaz. Kitabı okursun ve ne anlıyorsan odur. Aksi halde, doğru yorum içeren açıklama metniyle gelmeli veya kendisi bu açıklıkla yazılmalıydı. Pek çok yorum yapılabilir, biz hangisinin doğru olduğunu nereden bileceğiz? 8- İnanırların, Allah’ın sürekli kendileriyle hemfikir olduğunu düşünmelerini nasıl açıklarsınız? 9- Afrika’nın köyünde doğan bir yerlinin İslam’dan haberi bile yok. Bu kişinin sınavı nedir? Boşuna mı yaratıldı? Sizin sınavınız olurken o bir tür figüran görevi mi gördü? Bu çok bencilce bir yaklaşım değil mi? 10- Ben kendi inançlarımı yeni veriler ışığında gözden geçirebilirim, siz bunu yapabilir misiniz? Yoksa yeni verileri de inancınıza göre yorumlamaya mı kalkarsınız? Bana biraz ikincisi gibi geldi. O halde ben neden sizinle konuşarak vakit öldüreyim? Size Kuran’dan açıkça yanlış veya vicdana aykırı bir ayet göstersem onunla gerçekten yüzleşip dininizi bırakabilir misiniz? Yoksa ‘’aslında orada mecaz yapılıyor’’ v.b. mazeretlerle yine bildiğinizi mi okursunuz? 11- Niye çok eşlilik var? Kocası ölen kadınlara yardım etmenin başka yolu yok muydu? İlla nikahına alıp aynı yatağa mı girmen gerekiyor? Niye cariyelik var? Muhammed madem köleliği kaldırmak istiyordu neden savaşlarda köle ve cariye alımını kaldırmadı, kendi de yenilerini almaya devam etti? Cariye, savaş esiri değil midir? Savaştığın düşmanın karısına, kızına, kız kardeşine el uzatmak yakışır mı? O kadın senden nefret edecektir, aynı yatağa nasıl gireceksin? Cariyeye tecavüz meşru mu yoksa? 12- İslam’ı gaza, yağma, ganimet üçlüsü ve egemen olunan yerde millet-i hakime düzeni kurmaktan ayrı düşünebilir miyiz? İslam sömürgeciliği içinde barındırmıyor mu? Neden farklı inançlara, onların kendisine davranmasını istemeyeceği şekilde davranıyor? Bu durum İslam’ın yayılma stratejisini de çok olumsuz etkilemedi mi? Yani Müslümanların kendilerinden farklı olanlara agresif ve nefret dolu olmalarının altında, yayılmak için gönülleri kazanmak yerine fethedip hakim olmak ve baskıyla, sömürerek inancını benimsetmeye çalışmak yatmıyor mu? Sahi, neden böyle bir ikiyüzlülük var? 13- Yaratıcı bir Tanrı inancı mantıklı mı? Tanrı iyidir ama yarattığında iyi kadar kötü de var. İyi olan bir varlıktan kötü nasıl ortaya çıkmıştır? Burada kötülük derken ölümlülük ve eksikliği, geçiciliği de kast ettim. Ruhtan nasıl olur da madde çıkar? 14- Bilim kesin biçimde düşünme, mantık yürütme, karakter özellikleri, görme, algılama v.b.’nin maddesel bir organ olan beynin gereği olduğunu kanıtlamıştır. O halde ruha ne kalıyor?


15- Allah konuşuyor diyorsunuz, ses telleri mi var? Yoksa nasıl konuşabilir? Dinin akla ve bilime uygun olduğunu söyleyip de beri yandan bu iddialarda bulunmak tutarsızlık değil midir? Bilim ise açık biçimde beyin olmadan düşünülemeyeceğini ve ses telleri olmadan konuşulamayacağını söylüyor. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir insanın kalbi atıyor, hala canlı, peki ya ruhu? Ruh gitmiş midir orada mıdır? Eğer gitmişse, canlılık için ruh gerekmiyor demektir, insanın ruhu olduğunun kanıtı nedir? Yok eğer ruh da hala bedende ise karanlıklara gömülmüş bir ruhun kendine ne hayrı vardır? İçki içiyoruz, aklımız gidiyor. Maddesel bir sıvı, maddeden bağımsız olduğu ve madde beden ölünce de yaşadığı söylenen aklı nasıl olur da etkiler? Yok eğer ruh aklı içermiyorsa ruh nedir, boşluk mu? Hafıza kaybını nasıl açıklıyorsunuz peki? Allah ruha bilgisayar gibi bir süre için reset mi atıyor? 16- Tanrı neden Havva’yı Adem’den çıkarmıştır da onu da topraktan yapmamıştır? Neden ilk insan Adem’dir? Tek başına yaratıldıysa neden testisleri var? Neden ilk olarak kadını yaratıp erkeği ondan normal biçimde doğurtmadı? Adem’i çıkaran toprak da bir tür rahim olup anne mi sayılacak? İlk olanın erkek olup kadının ondan çıkması, yani kadının erkeğin parçası sayılması hayata erkeğin gözünden bakmayı gerektirmez mi (nitekim yaşanan bu oldu)? Havva Adem’den çıktıysa Adem Havva’nın babası olmuyor mu? Baba kız mı ilişkiye girmişler? Adem ve Havva’nın çocukları neden enseste zorlanmış? Neden başka insan çiftleri yaratmamış Tanrı? Tanrı neden kadını erkekten fiziken daha güçsüz yarattı? Erkek rahatça dövebilsin diye mi? Neden ‘kızlık zarı’ koydu? Erkek rahatça baskı kurabilsin diye mi? Neden acı çekerek doğurtuyor? Kadına eziyet olsun diye mi? Neden gebeliği ve emzirmeyi sadece kadın yapacak şekilde tasarlamış? Kadın eve kapansın ve erkeğe bağımlı olsun diye mi? Bunlar hep kadın için dezavantaj olmuş tarihte, Tanrı hakikaten de kadını erkek için mi yarattı? Bu fikri kadınlar nasıl kabul edebiliyor? 17- Allah’ın güvenilir olduğundan nasıl emin olabiliriz? Aslında tek olmama veya çok güçlü olmama olasılığı yok mu? Veya bize vaat ettiklerinden cayma olasılığı yok mu? Ona nasıl güvenebiliriz? Eğer iki Tanrı olsa, biri caydığında diğerine güvenebilirdik veya biri için diğerinden bilgi alabilirdik. Ama tek Tanrı varsa kendi hakkında söylediklerine bile güvenemeyiz. ‘’Ben doğru sözlüyüm’’ dese örneğin, şahidi var mı? Yine kendinden başka şahidi olmayacak. Belki o bir tür cindi ve bizi yanıltmak için kendini Tanrı diye tanıttı, olamaz mı? Allah’ın tuzak kurabildiğini de biliyoruz üstelik. Bakınız: ''Allah tuzak kuranların en iyisidir.'' (Enfal/30) Acaba bize de kurmuş olabilir mi, nasıl güveneceğiz? 18- Kadın mirastan erkeğin yarısı kadar pay alıyor ama zina ederse erkekle aynı cezayı alıyor. Ödülü yarı yarıya ama cezayı tam veren bir anlayış sizce adil midir? 19- İslam’ın kitap ehli dediği dinleri diğer dinlerden ayrıcalıklı tutmasının mantığı nedir? 20- Dinde sevginin yeri var mı? Muhammed; Böyle birisi yaşamışsa eğer yaptığı yanlışlar nelerdir? Kur'an'a göre eğer hayali karakter değilse ki hiç resmi yok. Muhammed; Böyle birisi yaşamışsa eğer yağtığı yanlışlar nelerdir? 1- İlk öncesi barış dedi. sonra: Kendi görüşünü kabul ettirmek için zorla Savaşı teşfik etmesi. Bizzat kendiside bu savaşları yapması. 2- Kadın ile erkeği eşit görmemesi. 3- 6 yaşında kız çocuğuyla evlenmesi. 4- Evlatlığı olan bir geline aşık olup kendine eş alması. Kocasını da savaşta öldürtmesi. 5- İnsanın elinin kesilmesine müsade etmesi bunu yasasına koyması. 6- Köleliği kaldırmayıp meşru görmesi.Kuran hiçbir yerinde, köle ve cariyeliği kaldırdım dememiştir. 7- Önceleri zinayı yasaklarken, Sonra sınırsız kadınla, çok eşliliği bizzat kendiside yaparak ve cariyelikle bunu meşru etmesi.

8- Kıbela adında bir putu allah yaratıcı diye kabul ettirmesi. 9- Önceden tapınma evi olan kabeyi yine tapılır hale koyması. 10- Rüşveti önce yasaklayıp, sonra cizye, zekat adı altında haraç olarak toplamayı meşru kılması.


11- Arapları arapçayı üstün gösterip ırkçılık yapması. 12- Hayali dost ve düşmanları kurgulaması ve bunlara insanları "korku" yoluyla inanmaya zorlaması. Bunlar allah, cin, melek, şeytan, cennet, cehennem, günah sevap, kader, dua, tevbe, ödül, ceza vs... 13- Kur'an-ı önceki kitaplardan alıntılar yaparak hazırlaması. 14- Paganizm ve putperestliğe ait ibadet ve tapınma şekillerini: Hayvan kesimini kurbanı meşrulaştırmıştır. ve namazı oruçu vs. devam etirmesi... 15- İnsanları birbirine düşman yaparak, müslüman, kafir, mümin, münafık, mürted, vs. ayırması, bölmesi, parça, parça etmesi.

İnsanlar putperesttir ve bakıp öpebileceği ya da önlerinde diz çökebileceği bir şeylerin olmasını isterler; her zaman böyle yapmışlardır ve yapacaklardır; eğer bu putu tahtadan yapmazsanız, sözcüklerden inşa edebilirsiniz. Oliver Wendell Holmes Gerçekler? GERÇEK : Var olan, doğal olan anlamında kullanılır. Aslında kaşık vardır, ama kaşığın bükülmesi eylemi yoktur. Bu bir illüzyondur yalnızca beyinde öyleymiş gibi algılanmaktadır. Ama öyleymiş gibi algılandığı için, onu algılayanın gözünde “gerçek” olarak nitelenebilir. İşte manipülasyon da böyle birşeydir, tıpkı kaşık gibi gerçeğin bükülmüş ve başka birşeye dönüşmüş şekliyle gösterilmesidir.

Dehanın ilk ve en büyük şartı gerçeği sevmektir. Johann Wolfgang von Goethe GERÇEK... İnsanın bir hayvan olduğu. Dinlerin bir masal olduğu, Ölümden sonrasının olmadığı tıpkı doğumdan öncesi olmadığı gibi. Ölüncede doğmadan önce neysen o olacağın Aklın var olduğu, iyiliğin var olduğu, savaşın yanlış olduğu, barışın doğru olduğu, Hayvanları öldürmenin cinayet olduğu, Bilim ilerleme sağladığı, dinin yok ettiği, gerilettiği zorbalığı cinayetleri savaşları körüklediği, doğayı korumamız gerektiği, en degerli şeyin canlıların yaşam hakkının olduğu, karıncaların konuşmadığı, kutsalın olmadığı, vicdanın olduğu, gerçektir. GERÇEK... Özgürlüğün olması, sınırların yanlış olması, yöneticilerin varlığının yanlış olması, vatan değil önce insan canının önemli olması, Dinlerin çıkışı korkuya dayandığı, dünyada iki sınıfın var olduğu, ezenler ezilenler, vicdanlılar vicdansızlar, iyiler kötüler, akıllılar dini olmayanlar, akılsızlar dini olanlar, savaşanlar barışanlar, zenginler yoksullar, düşünenler düşünemeyenler, güdülenler güdenler, direnenler boyun egenler, itaat edenler baş kaldıranlar, yalanlar gerçekler, gerçektir. GERÇEK... Ben kimim ? Ne için varım? Nerden geldim ? Nereye gidiyorum? Haytın anlamı nedir? Anlam aramaya çalıştıkça anlam üretirsin bana göre şu bana göre bu olur uzar gider... !!! Hayata yüklediğimiz diğer tüm anlamlar bizden kaynaklıdır. Çünkü hayatın kendinden kaynaklanan bir anlamı yoktur... Bu sorularla insan tanrıyı, ahireti, cenneti, cehennemi yarattı cevap olarak. Ve buna inanmaya zorladı insanları bunun için insanlık öldürüldü sömürüldü. işkence gördü katledildi çocuklar yetim kaldı analar ağladı. Canlılar telef oldu. Asırlar sürdü halende masallara inananlar var. Canlı bonba olacak kadar inanmış insan, Annesini kardeşin babasını öldürecek kadar vahşi oldu bunun için, Dünyayı ateşe verdiler bunu yaymak kabul ettirmek için.


Halk için tek çözüm yolu bilmektir. Bir kere gerçeği öğrenir öğrenmez baskı altına alınamazlar artık. Yarısı bile bilse gerçeği, tüm savaş kazanılmış demektir. Carson McCullers Diger canlılar diyorlar mı? ben kimim? niçin varım? nerden geldim? nere gidiyorum diye? Geldin insanlaşman yeterli değil mi? öleceksin vicdanın bulman gerekmez mi? Doğmadan önce var mıydın? Ki; ölüdükten sonra yaşam arıyorsun?. Yüz yıllar milyarlarca yıl önce neysen ‘O’ olacaksın. Kendini bul insan ol ebedi hayat yok bu hayat var.

Cehalet ne kadar fazla ise dogmatizm de o kadar büyüktür. Sir William Osler Buradan sorumlusun. İyilik yaparsan karşılığını yine bu dünyada görürsün kötülük yaparsan karşılığını yine bu dünyada görürsün doğanın yasası işler. Acı çektirirsen sende er yada geç acıyı çekeceksin... Kaçışı yok! İlahi adalet diye bir şey yoktur. Mevsimler gibi doğanın degişmez kuralları işler dünyada. Renkler var türler var kabul et ve birlikte yaşa. Birak idolojileri hepsini terk et. Sen sen ol Kendin ol. Özgür ol. Özgürleş sen düşün kendin düşün. Düşünceyi keşfet, doğrulardan ol. Kötülüğü terk edeceğin gün vicdanını keşfettğin gündür. İşte ozaman dünya güzel olur senin için seversin her şeyi hayvanları dahi öldürmezsin doğal olursun. Evrimini bütün dinlerden idolojilerden kendini soyutladığında tamamlarsın... Aksi halde sen sen degildin hangi dine kendini hapsettiysen osun. hangi idolojiye bağlıysan osun hangi kişiye bağlıysan osun.

Soyutlan hepsinden Sen kendinle kendin ol kendini içide benliğinde özünde vicdanında ara düşünmek yeterli soruları kendine sor cevabı vicdanın verecektir orası arındığında temizlendiğinde yanılmaz doğa yasası gibi işler mevsimler gibi ağaçlar gibi çiçekler gibi... Hayvanların leşini yemeyi terk ettiğinde merhameti keşfedersin işte o zaman insansın gerçek insan hırsın bittiği öfkenin söndüğü savaşan degil barıştan yana olduğunu anlıyacaksın... Kendini test edebilirsin yine yaptıklarınla karşılaştırarak Vicdanı olana ne yasa gerek, ne polis ne lider ne din ne idoloji... İnsan kendini ancak felseyle düşünerek özüne döndüğünde içinde aradığında yakalar. Bulur Anlar Bunun için yanlızlaşmak gerekir. Terk etmek gerekir. Birakmak gerekir. Her şeyi olduğu gibi kabullenmek gerekir... Sevgiyi iyiliği karşılıksız yaparsın. Bekletmez beklemezsin. Bu gerçektir GERÇEK...

Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer, ama kötü insanlar yüzünden değil, bununla ilgili hiçbir şey yapmayan insanlar yüzünden. Albert Einstein

Kısa kısa sor? Ölüm son mu? Platon: hayır Augustinus: hayır Gazzali: hayır Kant: bilemem Hegel: yani… Nietzsche: evet Heidegger: evet Aristoteles: evet Kaç yaşındayken babasını kaybetti?


Platon: 1 Aristoteles: 9 Newton: 1 Leibniz: 6 Hume: 2 Nietzsche: 5 Camus: 2 Sartre: 2 Evlendi mi? Platon: hayır Descartes: hayır Spinoza: hayır Leibniz: hayır Hume: hayır Newton: hayır Kant: hayır Nietzsche:hayır Sartre: hayır Schopenhauer: hayır Toplum nedir? Schopenhauer: Ateştir Nietzsche: Hastalıktır Sartre: Sıradanlıktır Loke: Toplum yaratıdır Devlet nedir? Platon: Adalet Aristoteles: Medeniyet Farabi: Fazilet Hobbes: Canavar Hegel: Tin Marx: Burjuvazi Foucault: Kontrol Nietzsche: Soğuk canavarların en soğuğu Suçlu kim? Marx: Zengin Rand: Fakir Freud: Annem S. de Beauvoir: Babam Nietzsche: İsa Sartre: Kendin İyimserlik: Bardağın yarısı dolu. Karamsarlık: Bardağın yarısı boş. Görecelik: Kime göre? neye göre? Nihilizm: Kimin umurunda? Varoluşçuluk: iç! Stoacılık: Siktir et Hayatın anlamı nedir? J.S Mill: Mutluluk Schopenhauer: Acı Nietzsche: Güç Marx: İdeoloji Camus: Saçma


Nereye gidelim? Thoreau: Ormana Nietzsche: Dağlara Hegel: Denize Heidegger: Çöle Freud: Yatağa SALAT "Namaz" Demek Mi?! ... Ve / Veya Yaratıcı Yarattığı Kula, Görevlendirdiği Bir Elçiye SALAT Eder Mi?! ==>>> Kur'anın KIRILMA noktalarından biri de bu ayettir..

Allah ve meleklerinin peygambere salatı: • Ahzab-56. "İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen)." 1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah 2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri 3. yusallûne : salât ederler 4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere 5. yâ eyyuhâ : ey 6. ellezîne : onlar, o kimseler 7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi 8. sallû : salat edin 9. aleyhi : ona 10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin 11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek +++ Cuma namazlarına gidenler bu ayeti iyi bilir. İmam mimbere çıkarken okunur.

Türkçe Meali; • "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin," Böyle bir ZIRVALIK olur mu?! Olur tabi ki! Şizofren birileri yazarsa olur?! Ne diyor bu ayet hakkında Diyanet ve İlahiyatçılar; Efendim; "Peygambere Allah'ın SALAT etmesi; RAHMET etmesi, Meleklerin SALAT etmesi; ŞANININ yüceltilmesini dilemeleri, Müminlerin - yani inanan insanların SALAT etmesi ise, DUA etmeleri anlamını" İFADE ediyormuş!. İyi de kardeşim SALAT kelimesini sizler, Kur'anın Türkçe meallerine NAMAZ olarak çevirmiyor musunuz?!. Salat namaz ise o zaman;

Allah ve Melekleri Muhammed'e SECDE etmiş olmuyor mu?!. • Ve Allah kullarına; Ben ve meleklerim Muhammed'e NAMAZ/kılıyor, sizde ona muhammed’ namaz kılın demiyor mu bu ayet de?! Peki ya şu ayette ne diyor; Bakara-43. "Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiîn(râkiîne)" 1. ve ekîmû : ve ikame edin, gereği üzere yerine getirin 2. es salâte : namaz 3. ve âtû : ve verin 4. ez zekâte : zekât 5. ve erkeû : ve rükû edin 6. mea : beraber


7. er râkiîne : rukû edenler Türkçe Meali; • "Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle beraber rükû edin." +++ Yine bu ayetteki salat kelimesi bildiğimiz şekilsel namaz olmuş olsa, neden araya zekatı koyduktan sonra rüku edin desin?!

Namaz kötülüklerden alıkor, uzaklaştırır, deniliyor. Neden bunca kötülük yapanlar hep namaz kılanların arasından çıkıyor? Hiç düşündünüz mü? İSLÂM'DA SALÂT VARDIR, ŞU AN KILINAN NAMAZLAR PUTPEREST İBADETİDİR! https://www.youtube.com/watch?v=YPr...

Diyanet işleri ve milli eğitim’e Vicdanlı çocuklar yetiştirelim. Çocuklarımıza, başka insanların farklılıklarıyla ya da dış görünüşüyle alay etmenin yanlış olduğunu öğretelim. Türkiye'de toplam da 67. bin okul 16 milyon öğrenci 950 bin öğretmen 90. bin cami 90 bin İmam-Hatip görev yapmakta iken: Ne var ki toplumsal suç oranları bu rakamlara göre azımsanmayacak kadar fazladır. Neden dürüst insan sayımızı artıramıyoruz? Suç oranları nasıl bir yöntem izlersek yok olur? Yada insanda eksik olan ne var ki; Rahatlıkla suç işlemeye yönelebiliyor? Eğitimle bilincini verebilsek kişi kendi aklıyla kendisine yeterdi. Düşünebilen bireylerden müteşekkil bir topluluk düşünün vicanı ona yargıctır… Eksik olan şudur ki; İnsanların çoğunluğu düşünme yetisinden bilicten uzak yetişiyorlar… Farkında olmadan hayatı yaşıyorlar… Birey aklını bulabilsin, düşünceyi keşfedebilsin. Toplumlardaki derin kapanmaz gibi gözüken yaraların çözümü buradan başlanılarak daha küçük yaşlarda insana felsefeyi vermek öğretmekti. Felsefe insanın insanca yaşamasını kendini bulması için bir yoldur yöntemdir. Düşünmeyi öğreten yağane sistemdir. Düşünen bireyler vicdanlı olurlar ve bu bireylerden oluşan toplumlarda suç oranları yukarı çıkmaz aşağı iner hatta yok olur. Bu yöntemi uygulayan ülkeler kısa zamanda meyvasını alıyor gelişiyorlar. Düşünen insan bilime, akıla, emege, insan,a canlıya, saygı gösterir. Bakarken iyi bakar yürükten ezmez. Kırmaz incitmez. Hayatını dikkatli geçirir. Vicdanını uyandırmak eğitimci ögretici insanlara kalmıştır. Bu bir sorumluluktur. Görevli insanların bunu yapmaları onların görevidir. Eğer bunu bilen insanlar yapmazlarsa toplumlarda işlenen her olumsuluktan kendilerinede bir pay vardır… Suça ortak olmamak ve vicdanı sorumluluk gereği aydınların bu konuyu işlemleri onların boyunlarının borcudur. Yoksa başka türlü nasıl karanlıklardan aydınlığa çıkılabilinirdi ki? İnsanın özgür iradeli düşünceli özgürlüğüne kavuşması hiç kimseye muhtac olmuyacak biçimde bu hayatı yaşmasına ona yardımcı olmak kadar daha erdemli bir davranış olamazdı. Bunun için Öğretmenlere imamlara büyük iş düşmektedir. Her ferde kendi akıllarını özgürce kullanabilmeleri yönünde düşünce geliştirmeleri felsefeye, bilim adamlarına, kulak verme yönünde bir eğitim kampanyası başlatabilirler. Top yekün hızlı bir biçimde bu süreci gecebilirsek uygar toplumları kavuşabiliriz zira onların ilerlemesi bu yönden olmuştur… Bizim ülkemizin insanı bundan mahrum birakılması vicdanımızı yaralıyor… Biz bir ulus olarak bundan uzak olamayız kişinin düşüncesini keşfetmesi ona ne kazandırır. En azından arta kalan ömrünü mutlu, huzurlu, verimli yaşar. Hırsını, öfkesini, cehaletini, yener kişi kendisinden bir nevi kendi aşmazlarından uzak yaşamayı öğrenerek yaşar bu da azımsanacak bir şey değildir. Bilinçli toplumlar savaşmazlar, öldürmezler!. Yaşatırlar, yardımlaşır, paylaşırlar. Akılını kullanmak toplumu fert fert kendisine getiren en öncelikli konudur… Düzelmenin suçların yok olmasının en büyük amili buradan geçiyor… Yoksa “sadece” güvenlik tedbirleri, silah, savaş, şiddet, kaos, cinayetler kargaşa, ayrımcılık, düşman üretmek gibi hayatı zehir eden unsurlarla boğuşuruz.. Bir düşüşün mutlaka bir çıkışı acılarla alınan dersler sonucu olsada çok insan heba olup heder olup gitmektedir. Şu kısa ömürleri acılar, korkular, içinde yaşamaktansa bilince ulaşarak mutlu huzurlu sevgi dolu yaşamak tamamen bizim elimizdedir…


Çok değil bu yöntem toplumun bütün katmanlarından aynı anda başlanılsa ben inanıyorum ki birkaç yılda bu gönül bağını kurabilir erdemli, bilincli, akıllı insana ulaşabiliriz. Her sorumlu insana görev düşüyor katkı vermek, omuz vermek Devletin Diyanetin bütün imamlar aracılığıyla camilerden ve özellikle milli eğitimi bu konuya duyarlıklık göstermesi gelişimi hızlandıracaktır.. Tekrar ediyorum felsefe ile insanoğlunun kendi içine dönüp kendi aklını vicdanını keşfetmesi öğretisini sağlamak bu konuda yardımcı olmak. Düzelme kendiliğinden gelecektir. Saygı, sevgi, biribirimizi anlayabilen, ileşim kurabilen, bir toplum olması yönünde bir temel atmış olunur. “Aklını ve vicdanını kullanamayanlar; Özgür düşünceden, özgür iradeden yoksundurlar.” “Bilinç, bir insanın başına gelebilecek en yüce, en erdemli beladır.” Tolstoy “En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.” Friedrich Nietzsche “Filozofların aydınlatmadığı toplumu, şarlatanlar aldatır.” Marquis de Condorcet “Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner.” Alexander Everett “Eğitimin kökleri acı fakat meyveleri tatlıdır.” Aristotle “En iyi eğitimli kişi, yaşadığı hayat en iyi anlayandır.” Hellen Keller “Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.” Konfüçyüs “Birini eğitmenin asıl amacı, onu sürekli sorular soran biri haline getirmektir.” Mandell Creighton Peki ölüm nedir? Neden korkarız? Ölüm Yoktur! Tanrı da, Cennet ve Cehennem de! HAYIR. Ölümden korkmuyorum. Zira ölüme inanmıyorum. Ne tanrı var, ne cennet ne de cehennem! Ölüm dediğimiz şey algısal olarak insan olarak yarattığımız kalıp ve tabulardan sadece bir tanesi. Sonuçta karbon döngüsü içerisinde farklı formasyonlara girip evren içerisinde farklı şekillerde var olmaya devam etmekten başka da birşey yaşamayacağız. Peki ölüm nedir? Neden korkarız? Ölüm bir bilinmezliktir ve insan da bilmediği şeyden doğal olarak korkar. Karanlıktan korkar zira ne olduğunu göremez. Hükmedemediği doğadan korktuğu için onu tanrılaştırmış, sonra algılamaya başlayınca da altını herkesin farklı doldurduğu sanal tanrılara sığınmıştır. O yüzden, niye korkarız ki?! Ne var ölünce? Neden bilmediğimiz birşeyden korkuyoruz ki? Bildiğini iddia eden şarlatanlara inanmayı neden tercih eder ki sağlıklı bir insan? Korkma be güzel kardeşim. Hepimiz farklı formlara giricez ve çıkıcaz. Sonsuza kadar. Mutlak ben ve mutlak insan da yoktur zaten. Sen her 33 yılda bir tüm vucudundaki hücreleri değiştirip dünya ile etkileşimle ki fiziksel, algısal olarak artık sen de değilsin zaten. Biraz daha radikal bir değişiklik olacak bu döngüde o kadar. “Gerçek soru, ölümden sonra yaşamın var olup olmadığı değil, ölümden önce senin hayatta olup olmadığındır.” OSHO Cehalet mutluluk mudur? Bilgi, bilen acı çeker. Diyorlar, düşünceyi birileri baltalamak istiyor. Bu acı çeken kesim tanrısını kaybetme acısı yaşayan zavallı korkaklar zümresinden başkası değil, boşluğa düşüyor bilinçe henüz ulaşmamış desitler, agnostiklerde bu katokoriye dahildir. Şüpheler içinde bocalayanlardır bunların kişiliği oturmamış acıyı bu inanç çemberinden kalanlar çeker ve yaşarlar. Bilgi huzur getirir. Eminlik- vicdan rahatlığı getirir. Bilgili olduğundan şikayet eden bir düşünür bilmiyorum ... Varsada o henüz evrimini tamamlayamayan safhada olandan başkası değildir. Her yandan «düşünmeyin! Aklınızı kullanmayın!» diye bağırıyorlar. Subay, düşünme, eğitimini yap! », maliyeci düşünme, vergini öde!, din adamı düşünme, inan! Diyorlar. İmmanuel Kant Cehalet ne güzel şey lan, her şeyi biliyorsun. Albert Einstein


Sen de güneş gibi ol, beklenilen iyiliği istenilmeden yap. Epiktetos

Doğruyu gördüğü halde düşüncelerini değiştirmeyenler, cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar. .... Albert Einstein

Bilginin amacı; insanı bilgisizlik ve boş inançlardan tanrı ve ölüm korkusundan kurtarmaktır. Ve bu olmadan mutlu olmaya imkan yoktur. Epikuros

Alevi'ler Ali'yi ne kadar tanıyor? Ali mürtedleri taş çukurlarına atıp diri diri yakarak öldürmüştür. Kureyza katlıyamında cellatlık yapmıştır.Çocukların bile başını kesmiştir. ----- Ali, Yahudi Beni Kureyza Kabilesinin BÜTÜN erkeklerini idam etmekle görevlendirilmişti: Ali: "Ya Resulullah! On saattir kafa kesiyorum kolum yoruldu!" Muhammed: "Ya Ali! Sağ kolun yorulduysa Zülfikar kılıcını sağ eline alıp idamlara devam edersen sana cennet var." {Kaynak: Kütübü Sitte; Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Nesai.} ALi MUHAMMEDİN CELLADIYDI

Kütb-i Sitte sırası 1023 – Semure Ibnu Cündeb (radiyallahu anh) anlatiyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Müşriklerin yaşlılarını öldürün, fakat tıfıllarına (şerh) yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın.” Ben-i Kureyza katliamını ne şekilde olacağına karar veren Muhammed’in adamlarından Sa’d İbnu Muaz çocuklar dışında kalanların öldürülmesine hükmediyor ve kimin çocuk olup olmadığını kontrol etmek için “tüy” kontolü yapıyorlar, yani hangi çocuk bluğ çağına ermiş onun kontrolü yapılıyor ve bluğ çağına girmiş çocuklar dahil hepsi katlediliyor; yani 12-13 yaşından itibaren kafalar kılıçla kesiliyor. Toplam sayı 700-900 arası insan ve kesme işlemi Ali ve Zübeyr tarafından gerçekleştiriliyor. Herbirine 350-450 arası insan düşüyor. Hadislerden anladığımız kadarı ile diğer kadınlar ve çocuklar ağlayarak ve dövünerek bu katliamı seyretmişler. Yani babaları, abileri katledilen çocuklar ile kocaları, abileri, babaları katledilen kadınlar feryat figan bir haldeler. Hadi birazda olayı gözümüde canlandıralım : Her kılıç darbesi “Allah-u Ekber” nidası ile yapılıyor çünkü “tek vuruş.” Eğer kesme olsa bu “bismillahirahmanirrahim”dir. Ali ve Zübeyr her vuruştan önce Allah-ü Ekber, diye bağırıyorlar ve seyredenler sadece katledilenlerin hanımları ve çocukları değil aynı zamanda Muhammed’in ashabı da orada ve bu Allah-u Ekber nidalarına onlar da katılıyor. Katliam adeta toplu zikir ayinine dönüşüyor. Tabii fışkırarak oluk oluk akan kanları ve o kanların oluşturduğu havuzu da bir düşün veya inleyenler, tek vuruşta ölmeyenler, hala can çekişenler…..

Ha Ali/işid; Ha işid/Ali.. Ali'yi savunmakla, işidi savunmak pek farklı değil. Ali de, Muhammed'in baş celladıydı... Muhammed, barış yaptığı zengin bir yahudi aşiretinin ganimetine konmak için, baskın yapılarak tüm aşiret mensuplarının çoluk-çocuk öldürülmesini emretti. Yüzlerce kişinin "infazını" kılıçla kafa keserek bizzat Ali yaptı. İlk defa, kılıç sallamaktan kolları yorulmuştu... Bazı Facebook'luların yaptığı; hem "devrimciyim" deyip, Kuran'ın ilkelliğini teşhir ederek bir tutarsızlıktır!.. Ali'nin


muaviye'yle, Hüseyin'in yezitle yaptığı savaşlar, "Hak mucadelesi" değil, iktidar savaşıydı.... Ayrıca Kuran’da bu katliam Ahzap 26-27 ‘de geçiyor : Ahzap 26 : Allah; Ehl-i Kitaptan, müşrik ordularına yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah’ın her şeye gücü yeter. Ahzap 27. Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah’ın her şeye gücü yeter. Yani katliamın ve de ganimetin Kuran’da da ispatı var. Peki hemen peşinden gelen Ahzap 28’de ne var bakalım : Ahzap 28 : Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Nasıl ama ? Efendim, Kureyza da katliam yapılıp ganimetler ele geçirilince Muhammed’in eşleri ve müminlerin mübarek anaları Muhammed’e tavır koyuyorlar “O kadar ganimet topluyorsun bize yok mu ?” diye. Bu durum Muhammed’in o kadar canını sıkıyor ki, hemen ayet indiriveriyor ve onları da Allah ile korkutuyor. Eeee dünya malına düşkünlük sadece Muhammed’e mahsus değil ya, hamımlarına da sirayet etmiş…. İşte böyle Pante dostum, bir yandan katliam ve bir yandan akbabalar gibi ganimete üşüşme tarihidir Muhammed’in başlattığı İslam tarihi. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Nesai.} Ahzap Suresi 26-27-28 Bu konu hakkinda ne düsunüyorsunuz?Aleviler neden kilic taşir,can degerli ise...! Arap Ali ile Aleviligin ilgisi ne...! Arap ali sunnidir,eee nasil alevierin lideri olabilir? Ülkedeki Alevilerde çok büyük bir Ali hayranlığı var ancak Ali insan öldürmekten haz duyan bir cellattır.

Ülkedeki Alevilerde çok büyük bir Ali hayranlığı var ancak Ali insan öldürmekten haz duyan bir cellattır. Kılıç Ne işer yarardı? Gül değil herhalde kolye niye yapılıyor. O zaman Araplığın bir reklamını yapmış olmaz mısın? Ne farkı var? (Not ; Alıntıdır) Deniliyor ki; Ateizm de bir "Dindir." ! Ateizm de bir "Dindir." Yanlış bir önermedir.! Ateizm nedir? Din nedir? Arasında ki farklar nelerdir? Ateizm nedir? Ateizm,Tanrı inancının reddidir.Tanrı fikrine dayalı “Teist”dünya görüşünü kabul etmemek demektir. Yani “Tanrı’ya inanmamak,”yada “Tanrı inancının yokluğu”anlamına geldiği söylenebilir.

Ateist düşünce, bir anda sahip olabileceğiniz bir fikir değil. Okudukça, araştırdıkça, düşündükçe ulaşmak zorunda kaldığınız bir sonuç. Dinler mitolojilere dayanır ve belirli kurallar getirir; ödül ve cezalar vaadeder. ateizm, görüşte ise dayatma yoktur. Bütün dinler, ahlakı itaate dayandırır, yani gönüllü köleliğe dayanır. Ya Ateizm de bunlar var mıdır? Ateizm, tapınmayı kökten ret eder.Din ise tapınmayı gerektirir. bu bağlamda ateizm bir din olamaz. Ateizm türkçe ye çeviriliş olarak tanrı tanımazlık veya bir tanrının olmadığını savunmaktır. Ateizm din değildir herhangi bir yaradıcının olmadığını öne süren bir görüştür. Din kelimesini Türk dil kurumundaki tanımıyla ele alırsak Ateizm'in dinle hiç alakası yoktur. Ateizm bir din değildir. bir düşünce sistemidir. "Dinsizlik bir dinse, sağlıklı olmak da bir hastalıktır."


DİN NEDİR ? *Din insanın ciddiyetine ve saygınlığına bir hakarettir." Steven Weinberg *Din bir zehirdir. Mao Zedong *Din insan vahşiliğinin son sığınağıdır. Alfred North Whitehead *Din, bence, ilk ve temel olarak korku üzerine kuruludur. Bertrand Russell *Din köleler içindir: Onlara, yaşamın veremediği teselliyi verir. Elbert Green Hubbard *Din, hükümdarlar için, kavimleri daha sağlam bir şekilde boyunduruk altında tutmanın özel bir aracından başka bir şey değildir. Din, sözde “erdem"leriyle insanları aldatmaktan başka bir şey yapmamıştır. Her din bir saçmalıktır. Jean Meslier *Din, seksten sonra, zihinlerini uçurmak için insanların sahip olduğu belki de en eski ikinci kaynaktır. Susan Sontag *Dinler neyi yitirtmiştir? Bana göre dinler insana gözyaşı getirtmiştir, ölümler getirmiştir. İslam da bunların arasındadır.Turan Dursun ATEİST, ATEİZM? *Ateist olmayı ben seçmedim. Ben sadece doğruları arıyorum. Ateist olmak bu çabanın bir yan etkisi. JD Stockman *Ateist olmak için gerekli kalp iyiliği ve zihin kudreti, ancak on binde bir insanda görülür. Samuel Taylor Coleridge *Ateist hiçbir görünmez desteğe sahip olmayan insandır. John Buchan *Bir ateist, insanlığı yeniden doğaya, deneyime ve akla yönlendirmek için, insanlığa zarar veren ejderhaları yok eden kişidir. Baron d'Holbach *Ateizm peygambersiz bir organizasyondur. George Carlin *Ateizm, insanları, dışadönük bir ahlaki erdem sağlamada yol gösterebilecek olan sezgiye, felsefeye, doğaya saygıya, yasalara ve saygınlığa yöneltirken, din bunu yapmaz. Batıl inanç bütün bunları parçalarına ayırıp insanlığın zihninde mutlak bir monarşi kurar. Francis Bacon *Dünyada bilinen tüm tanrısal inançları inceledim ve hepsi masallara ve mitolojilere dayanıyor. Thomas Jefferson Ateizm'e din demek, şu iddada bulunmaktır. Onunda masalı mitolojisi, afyonu, zehri, köleliği, korkutması, cezası, ödülü, var demek anlamına gelir! Bu meseleyi tam anlıyamamaktan ileri gelen bir yanlış önermedir.!!!

Cahilden ‘Ateist’ olmaz. Bir ateistin en önemli sorumluluğu kendine karşıdır. Bir ateist kendi kişisel gelişimini sürdürmeli, donanımını arttırmalıdır. Peki neden? Ateistin karşısında çok büyük güçlükler vardır; - Zor anlarında sığınacağı bir tanrısı yoktur, dua edemez, yardım bekleyemez Ölümden korkmamayı öğrenmesi gerekir. Bunu hazmetmek gerçekten kolay değildir. Haksızlıklara karşı beddua edemez. "Allah belalarını verecek nasıl olsa" diyemez. Eğer bir haksızlık karşısında samimi olarak endişe duyuyorsa bizzat eyleme geçmek zorundadır. Bu yüzden sorunları iyi analiz edecek bir düşünsel yapıya sahip olmalıdır. Zira yanlış koyulmuş teşhisler sadece bunalıma yol açar. İnsan kendini çıkmazda hisseder. - Doğayı tanımak ve kabullenmek zorundadır. Hayat acıdır, acımasızdır. Ölüm, evrimin vazgeçmediği bir enstrümanıdır. Evrim ölümsüz canlılar tasarlamaz. Evrimin temeli doğanın seçmesidir. - Sevgi, bağlılık, aşk, tutku ve erdemlerin kaynağını nerede arayacağını bilmesi gerek. Bu konuda en ufak bir şüphesi olmamalı. Yani insanın evrildiğini kabul edip sonra sevginin kaynağını ilahi, spiritüel vs. nedenlere bağlayan biri ateist olamaz. • Ateizm insanın kendisiyle mücadelesi sonucunda ulaştığı bir noktadır. Ateistliğini ideolojisinden alan biri ateist olamaz. Bir doktrine inanıp onun gereğince tanrı kavramını reddeden biri tanım olarak ateist sayılsa da gerçekte ateist değildir. Önce bir dine bağlı olup sonradan ateist olmak bir iç hesaplaşmanın sonucudur. Bu hesaplaşmayı herkes kişisel olarak yapmak zorundadır. • Ateizm bir kabul değildir. "Tanrı'yı bir reddedelim, sonra neden reddettiğimizi düşünürüz" şeklinde bir düşünce hastalıklıdır.


Tüm bu güçlükleri düşündüğümüzde bir ateistin ayakları yere basar bir hale gelebilmesi için kendini geliştirmesi gerektiğini görürüz. Kendi düşünce bütünlüğünü oluşturamamış birinin başkalarına faydası olamaz. • İdeolojisi emretti diye ateist olanlar - Takdir ettiği, sevdiği bilim adamı ateist diye ateist olanlar - Umutsuzluktan, psikolojik sarsıntılardan dolayı ateist olanlar - Cool olmak için ateist olanlar - Ateist bir ortamda büyüyüp ateizmi anlamadan ateist olanlar vs. vs. • Bu insanlar, - Dayanakları çökünce (ideolojileri çökünce, sevdikleri bilimadamı teist olunca vs.) çözülürler. - Paranormal deneyim sandıkları birşey karşısında çözülürler - Bir yakınlarını kaybettiklerinde çözülürler - Ölümle yüzyüze gelince çözülürler vs. vs. O yüzden ateistim diyen kişi oturup kendi ile adam akıllı hesaplaşmalı. Bu hesaplaşma da ezber bilgilerle olmaz, kendiniz kandırıp "ben ateistim, çünkü ateist olmalıyım" demeyin. Kendini kandıran ateist olamaz. Özetle, cahilden ateist olmaz. Ateist olmak için gerekli kalp iyiliği ve zihin kudreti, ancak on binde bir insanda görülür. Samuel Taylor Coleridge Aydınlanma Aydınlanma, insanı yaşama, topluma ve doğaya bağlayan bir işleve de sahiptir, çünkü kendi varlığını aydınlatan birey, kendi dışındaki varlıkları da anlar ve onlarla birlikte var olduğunun farkına varır. Bu nedenle aydınlanma, bir tür farkındalıktır. Böylece her tür küreselleşme ve evrenselleştirme projeleri karşısında varlığını korur ve geliştirir. Sonuçta aydınlanma, insana insan olma olanağını veren bir var olma sürecidir. Doğruyu gördüğü halde Düşüncelerini değiştirmeyenler Cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar. Albert Einstein

Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Aydınlanmanın ve ilerlemenin özünü eleştiri kültürü oluşturur.

Kızılderililerin ilkeleri 1 – Yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, cahil bir kişiden kaynaklanır. 2 – Kendini, kendi kendine araştır, keşfet. Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez. 3 – Misafirlerine evinde saygıyla davran. Onlara en iyi yiyeceklerini ver, en iyi yatağı ver ve onlara saygı ve onurla muamele et. 4 – Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma. O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir. 5– Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol – ister insan, ister hayvan veya bitki olsun. 6 –Başka birinin sözünü asla kesme, Herkese kişisel ifadeleri için izin ver. 7 – Başkalarına asla kötü bir şekilde konuşma. Evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner. 8 – Kötü düşünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. İyimser ol. 9 – Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır. 10 – Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Onların yüreklerine sevgi ek ve bilgelik ve hayatın dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak. 11 – Başkalarının canlarını incitmekten kaçın. Verdiğin acının zehiri sana geri döner. 12 – Her zaman dürüst ol. 13 – Zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır.


14 – Kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli kararlar ver. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al. 15 – Başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol. Başkalarının kişisel eşyalarına dokunma. 16 – İyi yaşantını başkaları ile paylaş. 17– Önce kendine karşı dürüst ol. Önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen, başkalarını besleyemezsin ve onlara yardım edemezsin. 18- Dinle, yoksa dilin seni sağır eder, Yüzleş, yoksa duyguların seni esir eder, Anla, yoksa zihnin seni deli eder . 19- Cesaret ve hoşgörü ancak samimiyet varsa bir arada yürür. Eğer samimiyet yoksa cesaret kabalığa, hoşgörü umursamazlığa dönüşür. 20- Ormandaki tüm sesleri dinle. Ağaçları izle, hayvanları ve tüm yaşayan şeyleri... Kitaplardan öğrendiklerinden fazlasını bulacaksın. Yükün dürüstlükse; Gücün düşer belki ama başın düşmez... Bilim, insan etobur hayvan mıdır? Mezbaha iki ayaklı hayvanın icadıdır. Hiçbir yırtıcı canlı, yemini bu kadar rezilce yemez. İnsan, kurtların ve yeryüzündeki kan dökücü canlıların yüzünü ağartmıştır. Her devirde en zeki bilginler, inanç önderleri, insanlığın ahlâksal yükselişine ilgi duyan, insanlığın zihinsel ilerlemesi için çalışanların tümü, vejetaryen olarak tanınmışlar, insanlara etoburluktan kaçınmayı salık vermişlerdir. Dahi düşünürlerden Eflatun tahıl, meyve ve özellikle kuru incirle beslenirdi. Pisagor'un izinden gidenler incir, sebze, meyve, bal ve ekmekle yaşamışlardır. 100 yaşında ölen Pisagor, etoburluk hakkında şöyle demiştir: 'Ey ölümlüler! Böyle pis bir yiyeceğe bulaşmaktan korkun!' Hazreti Ali, etoburluk hakkında şöyle buyurmuştur: 'Midelerinizi hayvan mezarlığı yapmayın!' Yunan filozoflarından Plutarkhos şöyle der: 'Siz masum ve sakin hayvanların kanına susamışsınız. Oysa onların hiç kimseye zararı yoktur. Size alışıyorlar, sizin için çalışıyorlar ve hizmetlerinin karşılığında siz onları yutuyorsunuz.' Ünlü Rus yazarı ve büyük filozof Tolstoy şöyle yazar: 'Et yeme alışkanlığı barbarlık zamanlarından kalmıştır. Vejetaryenliğin ortaya çıkışı eğitimin ilk tesiri sayılır.' Profesör Şarl Rişe 'Hayvansal besin gerekli mi?' sorusunu şöyle yanıtlar: 'Binlerce hayır... Anatominin alfabesi bu...' Profesör Buşar'a göre: 'Et yiyenlerin dilleri kirlidir. Nefesleri kokar, dışkıları pis ve düzensizdir. Aynı zamanda mide ve bağırsak rahatsızlıkları, cilt yaraları, baş ağrısı, romatizma, aşırı derecede şişmanlık ve zayıflık onlarda görülür.' Bilim, ahlak, duygular ve doğa el ele vermiş, vejetaryenliğin insan soyunun kurtarıcısı olduğunda birleşmiştir. Bir gün gelecek ve insanın yiyeceği o kadar değişecek ki, gelecek kuşaklar atalarının böylesine sağlıksız, çirkin ve vahşice bir besini yediklerine inanmayacaklardır. İnsanoğlu günün birinde evriminin doruğuna ulaşırsa, doğal bir ortamda bitkisel yiyeceklerle birlikte olacaktır. Oysa et yemesi ve yapay uygarlığı onu fasitleştirmiştir ve yok olma uçurumuna doğru sürüklemektedir. Doğa yasalarına göre yaşayan, sağlıklı ve yeni bir kuşak onun yerini almazsa, insan soyu utanç verici bir şekilde kaybolup gidecektir. Etin Zararları İnsan yiyeceği üzerine kapsamlı araştırmalar yapan birçok doktor etin insan bedeni için gerekli olmadığına, aksine öldürücü nice hastalığın müsebbibi olduğuna inanmaktadır. Bu hastalıkların tedavisi için etten uzak durulması yeterlidir. Gut, ishal, romatizma, kanser, verem, apandisit vs hastalıklar özellikle et tüketimiyle ortaya çıkar. İnsan için kaçınılmaz ve yararlı olduğu sanılan bu besinin yiyeceklerin en yararsızı olduğu ve bedendeki


hücreleri öldürdüğü kanıtlanmıştır. Kasapların insanlık onurunu ayaklar altına alan kesim işine göz yumsak bile hayvanlar bu yolla intikam alırlar. Özgürce yaşayan hayvanların hastalandıkları az görülmüştür. Onlarda çürük diş yoktur. Ama insanın evcilleştirdiği, yani kendisi gibi soyunu bozduğu hayvanlarda çürük diş vardır. İlk insanların çeneleri, dişlerinin çok işlemiş olduğunu ama çürük bulunmadığını göstermektedir. Bu da besinlerinin oldukça basit ama sert olduğuna, kuru meyve ve bitki tanesi gibi çok çiğnenmesi gerektiğine, ancak besinlerin sağlıklı ve doğal olduğuna delalet etmektedir. Bodvan bu konuda şöyle der: "Mağara insanını etobur olarak gösterenlerin görüşlerini kabul etmemek gerekir. Onlar besinlerini özellikle bitkilerden sağlıyorlarmış."Et erken yaşlanmaya neden olur. Çünkü et insan bedenin den olağanüstü çalışma bekler. Üstelik içindeki zehirin bir kısmını bedende bırakır. Bu zehir zamanla vücutta her türlü hastalığı doğuracak ortamı hazırlar. Dr. Oldfild şöyle yazar: "Bugün bilim, insanın etobur hayvanlardan olmadığını, aksine meyve yiyen canlı olduğunu kanıtlamıştır. Kimyasal işlemlerle ortaya çıkmıştır ki bitkilerin insan bedeni için gereken maddeleri bulundurduğunu kimse inkâr edemez. Et doğal bir yiyecek değildir ve yeni uygarlıkta tüketildiği şekliyle bedensel işlevlerde kargaşaya yol açar. Et, insana kolayca geçebilen ve kanser, verem, ateş, bağırsak kurtlanması gibi korkunç hastalıklara neden olan çok fazla mikroskopik canlı ihtiva eder. Aynı şekilde et yeme alışkanlığının insanların yüzde doksan dokuzunda görülen hastalıklara yol açtığına şaşılmamalıdır." Dr. Bonjuy kendi üzerinde yaptığı deneylerden sonra görüşünü şöyle açıklar: "On beş yıl önce bende bir çıban çıkmıştı. Buna karşı eczacılıkta kullanılan zehirleri boşu boşuna kullanıyordum. İyot, ava, brom, arsenik ve bunların bileşiklerini çok kullandımsa da hastalık kökünden kazınmadı. Mikrop sürekli çoğalıyor, hastalık, mikrop ve ilaçlardan dolayı hep kuvvetten düşüyordum. Umutsuzluk içinde değişik yiyecekleri denedim ve vejetaryenlik sayesinde çabucak iyileşmeme çok şaşırdım. Bu en etkili ilaçtı. Çünkü ilaçlan kullanmadığım zaman etkisini gösteriyor ve et yer yemez hastalık nüksediyordu." Et kuvvet verici bir gıda değildir ve sanıldığı gibi kasları kuvvetlendirmez. Et yer yemez bir kuvvet hissedilse de bu yapay bir heyecanlanmadan ileri gelir. Sinirleri harekete geçiren alkol kadar tehlikelidir. Halk inancının aksine et, bedeni zehirleyen bir maddedir. Bağırsaklarda bozularak türlü mikroplar üretir. Hemen hemen sindirim sistemi ile ilgili tüm hastalıklar etin bozulması ile bağlantılıdır. Dr. Gaston Dorvil der ki: "Tıbbi deneyler etin zararlarını tamamen kanıtlamıştır. Hemen hemen sindirim organlarındaki hastalıkların yegâne müsebbibi ettir. Hazımsızlık, bağırsak iltihabı ve apandisite yol açtığı gibi tifüsün gelişmesine yardım eder. Verem ve kanser parazitlerini güçlendirir. Karaciğer ve bağırsak hastalıkları ile veremde et perhizi yapmak hastalığın geçmesinin en önemli şartıdır." Alkol ve et tüketimi birbiriyle iç içedir. Dr. Huşyar, "Vejetaryenlik taraftan olmak alkol alışkanlığı ile mücadele etmekle aynıdır. Bu, günümüz dünyası için bir afettir" demiştir. Şimdi de bazı doktorların etoburluk hakkındaki düşüncelerini kısaca açıklayalım: Dr. Ceyms, "İnsanın sinir sistemini et kadar anormal bir şekilde tahrik eden bir yiyecek bilmiyorum" der. Dr. Paskul, "Aldanmayalım. Et daha çok uyarıcıdır. Besleyici olmadığı gibi zehirlidir de" der. Dr. Lö Gran, "Şunu bilmeliyiz ki, ölü eti ancak bir murdardır ve etoburluk yoluyla ve isteyerek bir miktar toksini bedenimize sokuyoruz" der. Dr. Viktor Puşe, "Vejetaryen birinin hiçbir zaman apandisit olmayacağından ve et yemenin buna yol açacağından emin olabiliriz" demiştir. Dr. Papus, "Çiftçiler her gün et yemeye başladıklarından beri gut hastalıklarının sayısı arttı ve aynı şekilde şehirliler bir tabak mercimek yemeği ve güzel bir çorba yerine patatesli biftek yemeye başladıktan sonra mide rahatsızlıkları ve romatizma çoğaldı" der. Dr. Dak, "Ne kadar sade yaşarsak hastalıklara ve mikroplara karşı direncimiz o kadar artacak, aynı şekilde organlarımız daha iyi çalışacaktır" der.


Profesör Buşar görüşlerini, "Et yiyenlerin dilleri kirlidir,nefesleri kokar, dışkıları pis ve düzensizdir. Aynı zamanda mide ve bağırsak rahatsızlıkları, cilt yaraları, baş ağrısı, romatizma, aşırı derecede şişmanlık ve zayıflık onlarda görülür" şeklinde açıklar. Çoğu zaman, satışa çıkarılan hayvanlar canlı hastalar topluluğudur. Bunlar doğal olarak ölmedikleri sürece, kesim zamanına kadar da öyle kalırlar ve hastalıkları kolayca kaparlar. İki soyun aynı iklimde farklı besinlerle yaşadığı yerlerde et yiyenlerin kansere yakalandığı, oysa vejetaryenlerin bu hastalıktan uzak kaldıkları görülür. Hindistan'da vejetaryen insanlar arasında kanser nadir görülür, ama et yiyenler sürekli bu hastalığa yakalanırlar. Mısır'da şehirli Kiptiler et yer; fellahlar vejetaryendir. İrlanda'da güneydoğu halkı vejetaryenken, Ulster halkı İngilizlerin yiyeceğini yer ve kanser yaygındır onlarda.Yiyeceklerindeki bu kuraldışılık yüzünden ağır kayıplar verirler. Çok et yiyen ülkelerle İngiltere'de kanser kurbanlarının sayısı milyonları aşmıştır ve doktorlara göre bu durum et ve bozuk yiyeceklerden kaynaklanmaktadır. İngiliz doktor Robert Bel der ki: "Çiğ sebze ve meyvelerle buna eklenen cevizden oluşan bir besinin ne kadar önemli olduğuna öylesine inandım ki, yiyeceklerimiz arasında çiğ sebze ve meyve miktarının mümkün olduğu kadar arttırılması halinde çok kısa bir sürede kanserden geriye sadece tarihi bir anı kalacağını söylemekte kuşkuya düşmem." Dr. C. Blak da şöyle yazar: "Meyve, tahıl ve sebzelerle kanser hastalarının tümünü ya da önemli bir kısmını hastalığın acı ve ızdırabından kurtarmak mümkündür. Ben bu yiyecekleri birçok kez denedim. Bu tarz besini ortaya çıkardıktan sonra mutluluk verici bir tablo ile karşılaştım. "Rahatsızlıkların önüne geçmek için en iyi yöntem az yemek ve özellikle bitkisel kökenli besinlerle perhiz yapmaktır.Açık hava, spor, banyo ve huzur insanı daima sağlıklı, zinde ve iyimser yapar. İnsan yapay ve uydurma yiyeceklerle sağlığını yitirerek bedensel olarak çökmeye başlar. Kısa zamanda türlü hastalıkların tohumlan gelişme gösterir, beden fizyolojik yönden uyumunu yitirir. Yaban hayvanının güzelliği ile evcil hayvanın çirkinliğine ise, şehirli uygar insan ile doğanın kucağında yaşayan köylü insan arasındaki oran da o ölçüdedir. Bazı kişiler görürsünüz.Küp gibi şişmişlerdir. Yüzlerinden kan damlar. Gözlerinin çevresinde mor halkalar oluşmuştur. Başları kel, karınları sarkmıştır ve yürüyemezler. Terlerler ve nefes nefesedirler. Ya da kansızlıktan yüzlerinde renk yoktur ve mezar kaçkını gibidirler. Eski zamanlarda insanlar gösterişsiz köy hayatı sürdürürlerdi. Uğraşır, didinirler, açık havada soluk alıp verirler, güne sin doğusuyla kalkar, gurup vakti yatarlardı. Göğüs hastalıkları yoktu. Tuhaf tuhaf ilaçlar kullanmaz en iyi şekilde yaşarlardı.Kadın, erkek bir arada, çıplak ayakla çiftçilik yaparlardı. Onların çocukları da sağlıklı, zinde ve mutluydu. Yaban hayvanlarının nasıl mamaya ihtiyaçları yoksa onların da yoktu. Huksley, Florance, Heckell ve Darwin gibi büyük doğa tarihi bilginleri şu görüşte buluştular: “İnsan biyolojik yapısı gereği, meyve ve sebze ile beslenen bir canlıdır.”Etin gerekli ve vazgeçilmez bir besin olduğunu söyleyenler için, gerekli cevabı bilim fazlasıyla veriyor ama birkaç alıntı ekleyelim!Bademin içerdiği besleyiciler etten fazladır. Tahıl, bakliyat, kuru meyveler, etin iki katı oranında fosforik asit ve on katı da demir ihtiva eder, etten daha fazla besleyici ve sağ- lıklı olduğunu gösterir. (Sadık Hidayet – Vejetaryen Beslenme, Sayfa 26, YKY Yayınları) Et yemek insan türü için doğal bir gereksinim değildir, bizim varlık kanunlarımızdan sapmamızdır. Dr. Gaston Dorvil, “Sebze ve tahıl insan vücudu için yeterlidir, oysa et yiyenlerin sağlıklı kalmaları imkansızdır” der. Dr. Viktor Puche, Dr. Le Grande, Prof. Dr. Bushard etin başta bağışıklık sistemi olmak üzere, kolon ve meme kanserinden, kalp damar hastalıklarına, böbrek ve eklem hastalıklarından tüm metabolizmayı etkileyerek yaşam kalitesini düşüren pek çok rahatsızlığın sebebi olduğunu kanıtlamışlardır. Yurtdışı Geliştirme Konseyi’nden Lester Brown, Amerikalıların yıllık et tüketimlerini sadece % 10 azaltmaları halinde mera sahalarının tarım için kullanılacağı ve fazladan 12 milyon ton, yani 60 milyon kişiyi doyuracak miktarda tahı- lın insanların tüketimine sunulacağını açıklamıştı. İnekler günde ortalama 500 litre metan gazı salıyor. Bu da sera etkisinin ve iklim değişikliklerinin en önemli nedenlerinden biri! Eski ABD Tarım Bakanı yardımcısı Don Pearlberg, ABD’deki çiftlik hayvan sayı- sını yarıya indirmenin dünyadaki açlık sorunu bir yana yetersiz beslenme sorununu bile çözeceğini söylemişti. (Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi, Sayfa 222, Ayrıntı Yayınları)


Çağımızın en büyük sorunlarından biri hiç kuşkusuz “susuzluktur.” Sanal suyu göz önüne alırsak, bir kilo et üretmek için, bir kilo buğday üretimine gerekenden 50 kat fazla su gerekiyor. Örneğin, gözümüzde canlandırmak için şu örneği vermek mümkün; 350 kiloluk bir sığır için harcanan suyun içinde bir destroyer yüzdürülebilir. Hayvanlar verimi artırmak adına her türlü işkenceye maruz kalıyorlar, ayrıca bir çok yeni ortaya çıkan hastalık (deli dana, ebola, kuş gribi) hayvan ürünlerinden bulaşmaktadır. Dünya çapında çevresel kirlilik ve küresel ısınmada, et endüstrisi otomotiv sanayinden fazla kirlilik yaratmaktadır. Worldwatch Institute araştırmacısı Alan Durning, besi ünitesinde yetiştirilen danalardan elde edilen bir kilogram bifteğin, 5 kilo tahıla, 20 bin litre suya, 8 litre benzine ve 35 kilo erozyona uğ- ramış yüzey toprağına mal olduğunu hesaplamıştır. Bu bilinçteki insan sayısı her geçen gün artıyor. Sadece Almanya’daki vejetaryen sayısının 7 milyon olduğu tahmin ediliyor. İsveç’te ise her 10 kişiden biri eti ağzına sokmuyor. Ama elbette vejetaryenlerin en yaygın olduğu ülke % 40 oranı ile Hindistan. Sahalarında “birer üstat” olan vejetaryenleri tek tek sayarken, vejetaryenlerin zeka ve becerisinin eksik kalacağı yorumunu sizin değerlendirmenizi isteyeceğim. Albert Einstein, G. Bernard Shaw, Hz. Ali, Pisagor, Tolstoy, Thomas Edison, Leonardo Da Vinci, Wagner, Mevlana, James Caan, Alec Baldwin, Samuel Jackson, Michelle Pfeizer, Lady Diana, Platon, Van Gogh, Buda, Paul Mc. Cartey, Franz Kafka, Jean Jacque Rousseau, Bill Walton, Pisagor, M. Gandhi, Benjamin Franklin, Albert Schweitzer ve bu liste uzadıkça uzuyor. Hayvanların Tamamının Yaşama hakkı vardır Ayrım yapmaksızın hepsinin canı aynıdır. "Kim bir canlıyı incitirse onun acısının zehri geri o kişilere döner". Hayavansal gıda diye bir şey yoktur. Bugün ortaya çıktı ki; İnsanlara çeşitli hastalıklar bulaşmaktadır. Kanser bunların başında gelir. Bir hayvan severin iki yüzlü olmaması esastır. Sadece kedi, köpeği sevip koyun, keçi, kuzu etini yemek görenlerden hayvan savuncusu sevgisi olamaz yokturda. Bizler nasıl aslanların, zebraların, kedilerin, yılların etini sütünü içmiyor! yemiyorsak! koyunun, keçinin, tavuğun, kuzuların, ineklerinde etini! sütünü! içemeyiz! yiyemeyiz! Doğa ile uyum içinde huzurlu mutlu vicdanımızın rahat olmasını istiyorsak yapmamız gereken budur. Her türlü hayvan sümürüsü yanlıştır. Derilerini yüzüp çeşitli giyecek filan yapmak doğru degildir. Boğa güreşleri at yarışları yanlıştır. Hayvan savuncuları meseleye bu şekilde geniş bakmıyorsa onlara boş yere itibar edip paranızı kaptırmayın! bir çok dernek vakıf var ama bir işe yaramıyor. Hayvan deneyleri onlara zulümdür. Hayavan öldürmek etini yemekde büyük bir vahşilik ve cinayettir. İnsanoğlu hayvanları evcilleştirmeden, ateşi keşfetmeden önce sadece doğada meyvalarla bitkilerle sebzelerle gerekli yeterli gidasını alıyordu. vede daha sağlıklıydı vicdanlıydı, Savaşların kazaların hastalıkların nedeni budur. Bunu yüzyıllar önce gören düşünürlerde vardı çıkmıştırda. Ama insan alışkanlıklarından damak tadından geleneklerinden vaz geçmeyerek bu yanlış alışkanlığını bakış acısını terk edememiştir. Kişiliği oturmuş olanlar vicdanen daha huzurlu sağlıklı mutlu hayat yaşıyorlar. Şöyle pazara dezgahlarına bak yüzlerce meyva sebze görürsün bütün bunlar insana yeterlidir yiyecek olarak. Bizler martıların, yılanların, kartalların, yumurtalarını nasıl yemiyorsak, tavuklarında yumurtasını aynı şekilde yememeliyiz. aynıdır. Her canlı yumurtasın üremek için birakır. Her canlı sütü kendi yavrusu içindir. Siz çocuğunuza develerin, zebraların, aslanların, fillerin, sütünü nasıl içirmiyorsanız sizde ineklerin koyunların keçilerin sütünü içmeyi uyğun görmemelisiniz aynı şeydir. Aralarında bir fark yoktur. Doğru düşünmek, dürüt olmak, bunu gerektirir.Vicdan bunu gerektirir. İnsan olmak bunu gerektirir. Yıllar önce bu konuda söz söyleyen fikir üreten filozoflar haklıydılar doğru düşünmüşlerdir. Ve her dönem onların görüşlerini doğru bulan insanlar çıkacaktır çıkmıştırda. İnsanlar, hayvanlara ne acı veriyorsa! doğada aynısı kendisine göri döneceğini bilsinler. Seyirci kalmayın uyğulayın. Canlıların yaşam alanlarına karışmayın onlara zulüm yapmayın,


sömürüyü terk edin. Aksi halde her türlü hastalığı, kazayı, savaşları, zulümleri, sizde bekleyin.!!! Yaşar görürsünüz merak etmeyin doğa kanunları işler tabiat yasası affetmez. Vicdanı insanın doğa ile canlılarla uyum içinde olmayı gerekli kılıyor. Yeterki insan düşünsün sorgulasın. Aklını başına alsın... Barışı savunan insanlar Hayvanların cinayetlerinede sesiz kalmaması gerekir. Ağaçların kesimi nasıl yanlışsa ve buna şiddetli ses çıkaranlar! öğlen, akşam, sabah, kavaltısında canlı acısını yiyecek görmemelidirler. Her gün kesim hanelerdeki katliyamlarıda görmeniz gerekir. Bu hafife alınacak bir şey değildir. İnsanlar arası hırsın haksızlıkların asıl temel nedeni budur. Canlıları sömürmek zulüm etmek onları öldürmek etlerini yemek sütlerini içmek. Nasıl ki? Akrep, hamam böceklerini yiyenlerden tiksiniyorsunuz ama balıkları yerkende tiksinmeliyiz onları öldürmemeliyiz düşünmeksizin onları yememelyiz. Yoksa bu durum ikiyüzlülük olmazmı? Aynıdır ha çekirge yemişsin, ha balık yemişsin, ha yılan yemişsin, ha balık yemişsin, acı aynıdır. Can aynıdır. Bakış acını oturt! Huzura kavuş! sağlıklı ol! ama önce hayvanların sağlığını düşün!. Biz ne hissediyorsak onlarda onu hissediyorlar. Canlılar arası ayrım yanlıştır. Üstünlük yoktur. Sevinclerimiz acılarımız birdir. Hanği gerekcelerle aslan, fil, yılan, köpek, kedi, eti yemiyorsanız o gerekceyi etini yediğiniz canlılarada döndürün koyunu, kuzuyu, boğaları, keçileri, tavukları aynı görmeliyin. Aynıdır da... İnsanlar buna evrilmezse insanlaşamaz vahşi olduğunu bozuk bir canlı türü olduğunu bilsinler. Ya adil oluruz ya vahşi doğada ayrım yapmadan egomuzu yenip ve özümüze gerçeğe dönmeliyiz. Hür, özgür, vicdanlı, olup yüklerimizi atmalıyız vicdanımızı sıkıntı, bela, hastalık gereksiz hırslardan korumalıyız. Bunun da yolu zor degil yukarıda anlatılmak istenenlerdir. Cinayetsiz, sömürüsüz, savaşsız, sağlıklı, zulümsüz günlere... Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarını bile getirmezler. Samuel Johnson Hayvanları yemeyi reddediyorum; çünkü, başka canlıların çektiği acı ve ölümle beslenemem. Böyle yapmayı reddediyorum; çünkü o kadar çok acı çektim ki, kendi acılarımı hatırlayarak başka canlıların acılarını hissedebiliyorum. Edgar Kupfer Koberwitz Hayvanlar, İnsanlar için var olmamıştır; siyahların beyazlar için, kadınların erkekler için var olmadığı gibi. Alice Paul Walker Hayvanlar İnsanlardan daha üstündür: Hayvanlar beslenme ve uyku alışkanlıkları açısından bizden daha üstündür. Şimdi daha alçak bir güdü olan cinsellik arzusu, tatminiyet isteği, İnekler, mandalar veya aslanlar, penguenler, kumrular yılda bir kez nesillerinin devamlılığını sağlamak için çiftleşirler. Ayrıca birçok hayvan kendilerine tek bir eş seçer ve hayatları boyunca ona sadık kalırlar. Aldatma gibi bir özellikleri de yoktur. Oysa insan, neredeyse tüm hayatını bu tür zevklerini tatmin etmek için harcar ve böylece bedenini, zihnini, aklını ve canını mahveder. Halbuki hiçbir hayvan kendi türünü öldürmez ve diğer hayvanları da öldürürse bile, bunu sadece acıktığında, karnını doyurmak için yapar. Ama insanlar böyle değiliz. Lüzumsuz yere, sadece zevklerimizi tatmin etmek için diğer canlı varlıkların hayatlarına son veriyoruz. Buna rağmen, tüm uydurma masal kitapları, oybirliği ile "insanın" ayrıcalığını tüm canlı varlıkların en yücesi olduğu ilan eder. Ve bu ezber sürer gider! Neden? Hayvan eti yiyenler insan eti de yiyebilirler. Diyojen Penguenler ve tek eşli kumrular: Genelde yılda bir kez çiftleşir ve bir yumurta yumurtlarlar. KUMRU: Eşlerine bağlı kuşlardır. Kumru; Asla eş değiştirmez. Hiçbir zaman başka bir kuşun yuvasına girmez. Eşlerden biri ölecek olursa, kalan eş ömür boyu başkasıyla eşleşmez. Aldatma gibi bir özellikleri de yoktur. Dal parçalarından basit bir yuva yaparlar. Senede "SADECE" iki yumurta yumurtlarlar.


Edebi, ahlakı, sadakatı, adaleti, hakkı, iktisatı. dengeyi bundan öğrensek işte o zaman insanlaşırız. özümüze döneriz. "bozulmamış kumrular gibi"! Ey Türkiye’deki İslamcılar; Gerçekleri görebilmek için illaki, Ortadoğu’da olanların sizinde başınıza gelmesi mi lazım? Eninde sonun geleceğiniz nokta şudur. Atatürk’ün ilkelerine sıkı sıkı sarılmaktır. Bu gerçeği görebilmek için illa acı çekip büyük bedellermi vermen gerekiyor? Şimdiden gerçekle yüzleş ve anla artık! Bazı şeyler var ki; İlla denemek gerekmez. O gözünün önünde zaten deneniyor. Görmez misin?” Cahil İnsanların En Belirgin Özellikleri 1. Her şeyi bilirler! 2. Menfaat, onlar için birçok şeyden önce gelir. 3. Şiddetle savunurlar. 4. Dünyayı yalnızca kendileri için olarak görürler. 5. Kendilerinden bahsetmeyi severler. 6. 'Cahil' sözcüğü duyarlarsa çok kırılırlar. 7. Az düşünüp çok konuşmak. 8. Sizi cahillikle itham edebilirler. 9. Değişime kapalıdırlar. 10. Din ve milliyet gibi bütünleştirici özelliklere sırtını dayamaları. 11. Kendine dayatılan düşünceleri size dayatmaya çalışırlar. 12. ve kahramanımızın klasik bitirişi; 'çok düşünme bunları, kurcalama. Boşver!'

Döneklere Edemi içine sindirememiş, zaaflarının esiri düşmüş bireyler her dönem olagelmiştir. Yüksek düzeyde bir bilinçe ulaşamadıkları için, mevcud köle sistemlerinin sözde varlık gücü karşısında dönerler ve henüz farkında olmadıklarını varoluşun, özgürlüğün tadını alıp mücadele etmedikleri için, para, kadın, zaafları uğruna bu erdemli yoldan kaçarlar. Zaaflar insanı korkutur. Aklı köreltir. Kalabalık güc karşısında onlar gerçekmiş zahabına kapılıp eziklik gösterip, mevcud sürünün carkının dişlileri arasında, zorbaların, zalimlerin, döktatöryel, kapitalist yönetimlere adeta gönüllü birer nefer gibi canla başla başlarlar o safda yer almaya. Katkı sunmaya mazeretler gerekçeler sunmaya... Bunlara aslında dönek bile denmez. Zira olmamışlardı, o özgürlük yolun ne olduğunu dahi kavramamış zayıf karekterli, içten çıkarlarına yenik düşmüş, zaaflarının kölesi, kuru görültülerdi...


Hele ki; bunların hiç ama hiç şikayet etme hakları yoktur. Emek vermediler, bedel ödemediler ancak korkup pısırıkca, aptalca kaçtılar... İnsanlığa en büyük zararıda bu tipler vermiştir. İleride yine bu tipler verecektir... Gerçeğin, doğrunun yanında değil gücün, kapitalin, zaafların, menfaatlerinin, çıkarlarının yanına koşanlardır!!! Günümüzde Amerika Birle ş ik Devletleri’nden para alanlara pek ho ş bakılmıyor. Buna karşın, ABD emperyalistlerinden do ğ rudan veya dolaylı olarak (Soros, CIA denetimindeki baz ı vak ı flar, v.b.) para alanlar hâlâ var. Avrupa Birliği emperyalistlerinden para alanlar ise her tarafta. Bunlar ı n bir bölümü açıkça dönekler cephesine katıldı ; bir bölümü hâlâ utanmadan sosyalistlik taslıyor, hatta sosyalistleri temsil ettiğini iddia ediyor. Para alan emir de alır. Ben yine iyiniyetli davranayım ve emperyalistlere hizmet edenlerin sonunun Mussolini’nin sonu gibi olmamasını dileyeyim. Seviyesiz döneklerde ne insan sevgisi, ne ana sevgisi, ne baba saygısı, ne çocuk sevgisi, ne arkadaş muhabbeti vardır. Ne vefa, ne sadakat! Sevgiye ve saygıya ilişkin bütün değerlerini terk ettikleri yuvalarında bırakmışlardır. Onlar için tek ihtiyaç, Efendilerinin merhamet ve şefkati biricik sermayeleridir. Bu nedenle seviyesiz döneklerin en çok geliştirdikleri organları dilleridir. Dillerini efendileri için kullanacaklardır. Bu macerada çizme yalayacaklardır; tükürdüklerini yalayacaklardır. Yapılan gözlemlere göre, döneklik bazılarına kolay geliyor. Çünkü onur dediğimiz, vicdan dediğimiz kişilik unsurları gelişmemiş. Bu gibiler bütün hafiflikleriyle devrim cephesinden ihanet konumuna hop diye zıplayıp geçebiliyorlar. Yüzlerine iyi bakınız, bütün değerleri yitirdikten sonra hâlâ yılışık yılışık gülebilmeleri, vicdanlarının eskiden de yüklü olmamasından ileri gelir.. Sisteme yaranmak için sadakatsizliği, vefasızlığı, ihaneti bir meslek haline getirmiştir. Öbür yarısı, aynaya bakınca ona "hain, şerefsiz, alçak" diye bağırır. Döneklikte tutarlılaşmak için, vicdan kırıntılarına karşı daha acımasız oluyorlar. Ailesine, anasına, babasına, eşine, eski arkadaşlarına dizginsiz ihanetle ruhsal yarılmadan kurtulmak istiyorlar. Türkiye'de mafyalaşan hâkim sınıflar, zaptiye ruhlu yılışık döneğe daha çok maaş veriyorlar. Çünkü sistem oturmuş değil ve çarkı çeviremiyor. Hâkimiyetini ideolojik hegemonyadan çok açık yalanlarla, kısa vadeli aldatmacalarla, kurnazlıklarla sürdürmeye bakıyor. Tarikatlara muhtaç olması da buradan geliyor. “Yüreği para diye çarpanlar, şaşılacak derecede kolay kandırılır. Ciğerleri beş para etmez onların. Bire yüz getirecek bir iş öner, oltanın ucundaki solucana saldıran çaylak kesilirler. Bire bin getiren bir iş öner, resmen çılgına dönerler. Jack London Cahilden ‘Ateist’ olmaz Bir ateistin en önemli sorumluluğu kendine karşıdır. Bir ateist kendi kişisel gelişimini sürdürmeli, donanımını arttırmalıdır. Peki neden? Ateistin karşısında çok büyük güçlükler vardır; - Zor anlarında sığınacağı bir tanrısı yoktur, dua edemez, yardım bekleyemez Ölümden korkmamayı öğrenmesi gerekir. Bunu hazmetmek gerçekten kolay değildir. - Haksızlıklara karşı beddua edemez. "Allah belalarını verecek nasıl olsa" diyemez. Eğer bir haksızlık karşısında samimi olarak endişe duyuyorsa bizzat eyleme geçmek zorundadır. Bu yüzden sorunları iyi analiz edecek bir düşünsel yapıya sahip olmalıdır. Zira yanlış koyulmuş teşhisler sadece bunalıma yol açar. İnsan kendini çıkmazda hisseder. - Doğayı tanımak ve kabullenmek zorundadır. Hayat acıdır, acımasızdır. Ölüm, evrimin vazgeçmediği bir enstrümanıdır. Evrim ölümsüz canlılar tasarlamaz. Evrimin temeli doğanın seçmesidir. - Sevgi, bağlılık, aşk, tutku ve erdemlerin kaynağını nerede arayacağını bilmesi gerek. Bu konuda en ufak bir şüphesi olmamalı. Yani insanın evrildiğini kabul edip sonra sevginin kaynağını ilahi, spiritüel vs. nedenlere bağlayan biri ateist olamaz. • Ateizm insanın kendisiyle mücadelesi sonucunda ulaştığı bir noktadır.


Ateistliğini ideolojisinden alan biri ateist olamaz. Bir doktrine inanıp onun gereğince tanrı kavramını reddeden biri tanım olarak ateist sayılsa da gerçekte ateist değildir. Önce bir dine bağlı olup sonradan ateist olmak bir iç hesaplaşmanın sonucudur. Bu hesaplaşmayı herkes kişisel olarak yapmak zorundadır. • Ateizm bir kabul değildir. "Tanrı'yı bir reddedelim, sonra neden reddettiğimizi düşünürüz" şeklinde bir düşünce hastalıklıdır. Tüm bu güçlükleri düşündüğümüzde bir ateistin ayakları yere basar bir hale gelebilmesi için kendini geliştirmesi gerektiğini görürüz. Kendi düşünce bütünlüğünü oluşturamamış birinin başkalarına faydası olamaz. • İdeolojisi emretti diye ateist olanlar - Takdir ettiği, sevdiği bilim adamı ateist diye ateist olanlar - Umutsuzluktan, psikolojik sarsıntılardan dolayı ateist olanlar - Cool olmak için ateist olanlar - Ateist bir ortamda büyüyüp ateizmi anlamadan ateist olanlar vs. vs. • Bu insanlar, - Dayanakları çökünce (ideolojileri çökünce, sevdikleri bilimadamı teist olunca vs.) çözülürler. - Paranormal deneyim sandıkları birşey karşısında çözülürler - Bir yakınlarını kaybettiklerinde çözülürler - Ölümle yüzyüze gelince çözülürler vs. vs. O yüzden ateistim diyen kişi oturup kendi ile adam akıllı hesaplaşmalı. Bu hesaplaşma da ezber bilgilerle olmaz, kendiniz kandırıp "ben ateistim, çünkü ateist olmalıyım" demeyin. Kendini kandıran ateist olamaz. Özetle, cahilden ateist olmaz. Ateist olmak için gerekli kalp iyiliği ve zihin kudreti, ancak on binde bir insanda görülür. Samuel Taylor Coleridge Aydınlanma Aydınlanma, insanı yaşama, topluma ve doğaya bağlayan bir işleve de sahiptir, çünkü kendi varlığını aydınlatan birey, kendi dışındaki varlıkları da anlar ve onlarla birlikte var olduğunun farkına varır. Bu nedenle aydınlanma, bir tür farkındalıktır. Böylece her tür küreselleşme ve evrenselleştirme projeleri karşısında varlığını korur ve geliştirir. Sonuçta aydınlanma, insana insan olma olanağını veren bir var olma sürecidir. Doğruyu gördüğü halde Düşüncelerini değiştirmeyenler Cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar. Albert Einstein Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Aydınlanmanın ve ilerlemenin özünü eleştiri kültürü oluşturur. İstenilen “Demokrasi” nedir? Demokrasi denilince ne anlaşılmalıdır? Hukukun, adaletin en üstün değer olarak görülmesi, Barış içinde olmak, hiç kimse farklılığından dolayı dışlanmaması, eşit haklara sahip olmak, her düşüncenin özgürce dile getirilebilme özgürlüğünün olması, Canlı hayatının korunma altına alınması, her türlü öldürmenin şiddetin, savaşların yasaklanması, bütün dillerin serbest olması, devletin her hangi bir dini mezhebi kabul etmemesi, tüm bireylerin sağlık haklarının eşit olması, insanların doğal yaşamdaki haklarından üçret alınmaması, iletişim hakkı seyhat etme hakının doğal bir hak olması, eğitim hakkının özgür eşit tüm insanlara aynı olması, yoldan, köprüden, sağlıktan, eğitimden, sudan, hizmetlerden üçret alınmaması, herhanği bir üçret ödemeden istifade edilmesi, tüm hayvanların ayrım yapılmaksızın hayatlarının yaşam haklarının korunma altına alınması, kadına şiddetin devlet eliyle yasak edilmesi, çocukları her türlü istismardan uzaklaştırıcı tedbir onların dokunulmaz hakları olması. Çocuk gelinlerin kesinlikle yasaklanması, tarımın desteklenmesi, ağaç dikmenin yayğınlaştırılması, felsefenin, bilimin, ve bilim adamlarına saygının eğitiminin ilk okullarda başlatılması, din adına katlıyamların savaşların yasak edilmesi, din edinme işinin vicdani olup isteyen istediği dini secmede serbest birakılması, hiçbir dincinin bir başkasına fikrini zorla dayatmaması, devletin insan ayrımı yapmadan tüm insanlara aynı mesafade olması eşit davranması, devletin yönetimin herhangi bir dini kabul etmemesi layik olması, Yapılacak yada mevcud anayasada bunların kanun olması, uygulamaya konurken hakka ögretilmesi, devletin asli görevi dışına çıkmaması, hatalı olduğunda istifa edebilmesi, yargılanması, kurallara uyulması halkın bilinçlendirilmesi, cehaletin yok edilim bilinçli bir toplumun dışardan değil zorlamadan felsefeyle verilebilmesini sağlamak, her türlü çıkar amaçlı din sömürüsünün şiddetle yasaklanması, halkı aldatan, sömüren, kandıran, gereksiz dernek


vakıfların mafya vari tüm yapıların odakların kapatılması, bu tür faliyetlere ilk başta izin verilmemesi, 1-Halkın aklının korunması, 2- Halkın, can ve mal güvenliğinin korunması, 3- Doğanın ve hayvanların hepsinin korunma altına alınması… Para Tek başına huzur, sevinç mutluluk olur mu? Paraya tapmak, sosyal yaraları derinleştirir. Parayı öpemez, koklayamazsınız, para biriktirmek için var değildir. En iyi para sorun gideren, bankada tutmayıp ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, huzur, sevinç, mutluluk getirir. Ayrıca kendinizin hastalıklarına da iyi gelir. Paran varsa; Her şeyin var, o huzur getirir. Varsa paran her şeyin de var deniliyor. Para çalınsa her şey yok mu olacak? Bitecek mi? Paranın dışında hayatın olacağınıda hayal etmelisin… Eğer bilgi ve onu kullanacak aklın yoksa ve nasıl kullanılacağını bilmiyorsan ki; Paran elden gittiğinde MUTLULUK VE O HER ŞEYİNDE GİTMİŞ Mİ OLUYOR YANİ? Seni koruyan para değil, bilgidir. Sen ise parayı korursun, Kadının huyu para yokken, erkeğin huyu para çokken anlaşılır. Eskiden bir insan Bilgi uğruna para harcardı. Şimdi ise insanlar bilgi sayesinde para kazanıyorlar. Para; İlaçtır ama sağlık alamaz, Yiyecekler alır ama iştah alamaz, Yataklar alır ama uyku alamaz, Bir ev alır ama bir yuva alamaz, Lüks şeyler alır ama kültür alamaz, Eğlence alır ama mutluluk alamaz. Hayatta en iyi şeyler parayla alınmayanlardır... İnsan malı ve parayı üretir. ardından mal ve para, insanı eşya kılar. Kendisini eşya için satar. Kendisi, eşya için tüketim eşyası olur. Para bazılarına göre mabut, bankalar ise mabettir. Yaşamımızı para kazanarak kaybediyoruz.. Kaliteli mekanlara giderek kaliteli insan olamazsınız. Sadece çok para harcarsınız.Kim bilgiye sahipse, paraya sahip değildir. Kim paraya sahipse, bilgiye sahip değildir..! Kapitalist sistemi yıkmanın en iyi yolu “para”yı geçersiz kılmaktır. John Maynard Keynes Ya ırk, din, para gibi sosyal ayraçların hükmünü ortadan kaldıracağız, ya da bunların hükümleriyle birbirimizi ortadan kaldıracağız.. Quaris Quarty Para Mabud ve bankalar mabed. Abdülhak Hamid Tarhan Kapitalizm dindir.Bankalar kilise, bankacılar rahip, zenginlik cennet, fakirlik cehennem, zenginler aziz, fakirler günahkar, mülkiyet kutsaldır, PARA İSE TANRIDIR..!!! Miguel D Lewis Yeni güç kaynağı çok az kişinin elinde olan para değil, çoğu insanın elinde olan bilgidir. John Naisbitt Para insanların kendine biçtiği kıymete haiz değildir. Benim bütün param deneylere yatırılmıştır. Bunlarla yeni keşiflerde bulunup insanoğlunun yaşamını biraz daha kolaylaştırmasını sağlıyorum. Nikola Tesla Üstün adam neyin doğru olduğunu anlar, aşağı adam neyin para edeceğini. Üstün adam bilinçini sever, aşağı adam malını mülkünü. Konfüçyus Para sadece bencilliğe hitap eder ve sahiplerini karşı konulamaz bir şekilde suistimal etmeye kışkırtır. Albert Einstein Para: bayağılık,baskı ve zulümdür ! Dostoyevski Parasız düşünür; paralı iki misli düşünür. Dostoyevski Para konusuna gelindiğinde herkes aynı dindendir. Voltaire Para hiç bir zaman insanı mutlu etmemiştir ve etmeyecektir, doğasında mutluluk yaratan hiç bir şey yoktur. Bir insan ne kadar çok para kazanırsa, o kadar fazlasını isteyecektir. Benjamin Franklin Paranın öldürdüğü kişilik, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. Walter Scott Hiç kimse avucunda para, elinde banka defteri ile doğmamıştır. Dale Carnegie Hayatı, sadece birkaç ev, araba, bankada yüklüce bir para olarak görüyorsanız eğer, başarılı olabilirsiniz. Bunun için insanlara sırtınızı dönmeniz ve insan olmamanız yeterli. Mary Higgins Clark Para için evlenmek legal fahişeli. Mary Wollstonecraft Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa ise yaramaz. Francis Bacon Para hayatı satın alamaz. Bob Marley İnsan mı paraya bağlı, para mı insana bağlı? Bu, insana bağlı. Özdemir Asaf


Para, tarihin ilk aldatmacasıdır. Bu heriflerin ilk dalaverelerinden biri oldu para; onlar bu para dalaveresiyle canımızı satın aldılar! Bütün paralar sahtedir! Elsa Morante 'Para her yere sızıyor. Geleneksel bütün bağları koparıyor. Mevcut bütün ilişkileri değiştiriyor. Her şeyin bir fiyatı vardır. İnsan artık sadece gelirlerine göre değerlendiriliyor. Para ekonomisinin hakim olmasıyla birlikte genel bir ahlaksızlık başlıyor.' Ernest Mandel Para asla çoğaltılmayacak, ne paranın ardından koşulacak, ne de para sahibi olmak istenecek Albert Camus Bu çağda itibarını para ile koruyamazsın. George Bernard Shaw Para bir mübadele aracıdır. Adam Smith Para bir araçtır. Sizi istediği yere götürür ama hiçbir zaman sürücü koltuğuna oturtmaz. Ayn Rand Paranın tüm kötülüklerin kaynağı olduğunu söylüyorsunuz. Pek hiç tüm bu paranın kaynağının ne olduğunu sordunuz mu? Ayn Rand Para için bir şey yapmayın! Öyle bir şey yapın ki, para etsin... Cem Yılmaz Sahibi olduğumuz para özgürlüğün; peşinden koştuğumuz para köleliğin aracıdır. Jean Jacques Rousseau Cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın! Nazım Hikmet Para eroin gibidir. Pazartesi yeten bir doz Cuma yetmez. William Seward Burroughs Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapan adamdır. Benjamin Franklin İnsan, giyinip kuşanmak için para kazanan tek hayvan. Cesare Pavese Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır. Lucius Annaeus Seneca Şöhret de, para da ölümden öteye geçemez. Hanri Benazus Para arttıkça para sevgisi de artar. Juvenal Zenginler para; fakirler çocuk yapar. Francis Scott Key Fitzgerald Para ve güç, güvensizliğin ürünleridir. Hermann Hesse Yüreği para diye çarpanlar, şaşılacak derecede kolay kandırılır. Ciğerleri beş para etmez onların. Jack London Para ile her şeye sahip olunacağı söylenir.! Yiyecek satın alabilirsin, ama iştah satın alamazsın. İlaç alırsın ama sağlık alamazsın. Bilgi alırsın ama bilgelik alamazsın. Gösteriş alırsın ama güzellik alamazsın. Eğlence alırsın ama neşe alamazsın. Tanıdık alırsın ama dost alamazsın. Hizmetçi alırsın ama sadakat alamazsın. Boş vakit alırsın ama huzur alamazsın. Para ile her şeyin kabuğunu alır ; Hiçbir şeyin çekirdeğini alamazsın..! Arne Garborg İnsan. para kazanmak için sağlığını harcıyor. Sonra sağlığını geri kazanmak için para harcıyor.Sonra bir de gelecek için o kadar endişeli ki; anı yaşayamıyor; sonuç olarak, ne şimdide yaşıyor ne gelecekte; hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor, ve aslında hiç yaşamadan ölüyor. Dalai Lama Bir budala para kazanabilir, ama onu sarfetmek için akıllı olmak lazımdır. Charles Haddon Spurgeon Başlıca üç çeşit insan vardır. Bilgisever, ünsever ve para sever. Platon Para size arkadaş satın alınamaz ama daha kaliteli düşmanlar getirebilir. Spike Milligan Sahip olan değil, bağışlayan zengindir. Erich Fromm Gelin anlayışımızı, bakış acımızı normala gerçeğe döndürüp çıkaralım. Ve zihnimizden putları bir bir kıralım Dinden bize bulaşan bazı masalların gerçek sanılmasına dönük … Her çocuk inançsız doğar; -Camiye bırakılırsa müslüman, -Kiliseye bırakılırsa hristiyan, -Sinagoga bırakılırsa musevi, olarak büyür. Ve ömürünün geri kalanını, tek doğru dinin kendi dini olduğunu, diğer dinlerin tamamen uydurma olduğunu düşünerek geçirir… Hiç bir zaman karıncalar konuşmadı. Gökten sofra, bildircın, helva, vahy inmedi. (Uzayda gök diye bir yerde yoktur) Rahime erkek spermi gitmeden hiç bir dişi yavruya hamile kalmaz. Kutsal kitap, kutsal yer, gün, gece, vakit, toprak, yoktur.


Kuşlar, karıncalar, ağaçlar, ve hiçbir hayvan konuşmadı konuşamaz. Ateş yakar. Su üzerinde hiç kimse yürümedi. Beşikte hiçbir çocuk konuşmadı. Bulutsuz yağmur yağmaz. Hiç bir yılan sopaya dönüşmedi. Hiç bir ölü dirilmedi Hiç bir insan 950 yıl 300 yıl yaşamadı. Mucize denilen şey yalandır. Böyle bir şey yoktur. Ay ve deniz hiç bir zaman ikiye bölünüp ayrılmadı. Karga mezar kazmadı. Örümçek bekçilik yapmadı. Hiçbir insan duvarın arkasını görmedi. Cin, şeytan, melek, tanrı, cennet, cehennem, sevap, günah, azap, helak, kıyamet, ahiret, yoktur. Kıyamet kopmuyacak. Şehitlerde öldüler. Ölümsüzlük yaktur. Ölümün ayrısı gayrısı yoktur hepsi aynıdır. Her canlı ölecektir. Hayat burada Dünya'dadır. Ötesi hayal. Nazar, sihir, büyü yoktur. Kalp akletmez, düşünmez, görmez. Hiç bir dua, beddua geçmez. İbadetlerin hepsi puta tapma ayinidir. Putperestliktir. İlk insan topraktan oldu sözü yalandır. Her canlı ciftleşerek çoğalmıştır. Gelmiş geşmiş binlerce tanrıyı insanlar çıkarmıştır. Hepsi insandı. Dinlerin tamamı hayaldir, uydurmadır. Kralların ben peygamberim diyerek halklarını kandırması sonucu yazılmıştır. Kalpten bir şey geçmez, kan geçer. Hiç bir öldürme meşru değildir. Suçtur. İnsanlık suçu. Savaşmak doğaya aykırıdır. İlk savaşı çıkaran halkına karşı kötülük yapmış kralın, korkması sonuçu, kendi çıkarı için uydurduğu şehit kavramıyla kutsal kılıfı giyidirilmiştir. Peygamber denilen kişiler halkı aldatan o dönem ki, çobanlardır. Hiç bir at kanatlanıp uçmadı, Kutsal denilen kitaplarda ki konular masallardan, hayallerden ibarettir. Gerçek bilgi paylaşın, etrafınızdakilere öğretiniz.

Halife allah’ın yeryüzündeki gölgesi demek/ allah’ın temsilcisi ne demektir? PADİŞAH: Ben Zillullah’ım, yani allah’ın yeryüzündeki GÖLGESİYİM/ temsilcisiyim demek, ha İsa allah’ın oğludur demek gibidir. Osmanlı padişahlarının halife oldukları için kendilerine uygun gördüğü ünvan. Kişi kendisini bu şekilde kabul ettirmesi. Mutlak itaati gerektirir. Diğer tarafdan itiraz edemezsin edersen direk allah’a itiraz etmiş gibi olursun! Bu kişi allah adına her istediğini yapma yetkisine sahip oluyor. Manevi olarak artık o allah’ın yerine geçirilmiş oluyor. Yanlışta yapsa kimse dur diyemez. Astığı astık, kestiği kestik olacak. Bu zaten islamda; Şirkin, küfrün, tanrılık iddiasından başkada bir şey değildir. allah gölgesi dediğin vakit orası artık yüceltilmiş kutsanmış olacaktı, ne yapsa yeridir kişiler kul olacak itaat edecek köleliğin kullara kulluğun asıl küfrün kapsının ağzına kadar açıldığı bir alan sağlanmış kişi kutsanmış olacaktır. Kişiye yapılan her yanlış yada eleştiri direk allaha yapılmış gibi algılanacaktı ve gereği yapılacaktı. Şimdi İslamcı yapı bunu şiddetle arzu ediyor.! Bu nedir? Kula kulluk kişiyi allah gibi görme fiilinden şikten başkada bir şey değildir. İslam’a göre bu! Ortak koşma, allah’dan başka tanrı edinme, ilah edinme, rab edinmektir. allah’ın oğlu demek gibi bir dokunulmaz kılma kılıfından başka bir şey değildir. Ve bundan farkı yoktur…!!! Paradosksal İnançlı


Yeryüzündeki sözde inançlı olduğunu iddia edenler. Dini, inançı sadece bir tabela olarak kullanırlar. Aslında inandığı şeyin tersini yaparlar. Din onlara: Öldürme der, o öldürür. Yalan söyleme der o yalan söyler. Hırsızlık yapma der o yapar. Ver paylaş der, o hiç vermez paylaşmaz. Mülk tanrının der, o eve arabaya arsaya sahiplik yapar, onlara tapar. Sadece ona itaat kul ol der, o lidere şeyhine kul olup tapar. Adalet yap der o zulüm yapar. Merhametli ol der o gider kuzuları danaları keser leşini yer. Aklını kullan çok düşün der, o hiç düşünmez akletmez, düşünene düşmanlık eder onları yok sayar. Sadece “inanma modun” da kalır yobazlık yapar böyle ikende kurtulacağını en üstün varlık kendisi olduğunu sanır, “inanandığı için” hiç “ahlaka, akıla, vicdana” ihtiyaçı olmadığını düşünerek gider çocuklara dahi tecavüz eder, azar şimarır dünyayı akıllı düşünenlere dürüst iyi insanlara karşı cehenneme çevirir. Bir de onlara; gavur, dinsiz, imansız, ateist, kitapsız, kafir, müşrik, münafık, sıfatı takarak küfür, tehdit, pusu, şiddet uygular, savaşır kan akıtır… Hemen hemen bütün inançlı kesimde bunlar var mı? Yok mu? Kutsal kitaplarında sözde inandıkları Tanrıları da der ki; /Kur’an Mülk: 2/ “Hanginizin daha “iyi iş işlediğini belirtmek için”, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.” Tanrının olmasını ve cehennemin olmasını çok isterdim...! Görüyorum ki ikiside fiili olarak zaten var... Bundan ala cehennem bundan ala tanrımı olur...?! Dünyayı kadınlar yönetiyor! Oysa bina yapması, ayakkabını cilalaması, saçını düzeltmesi, dişlerini fırçalaması, araba alması, yine bu kadının cinselliğinden istifade edebilmek içindi, erkeklerin kadın tapıcılığının en somut tezehürleridir. Dünyayı kadın olmasa, bir de öyle hayal edin. Erkek dünyası hiçtir kadın varsa her şey var, kadın yoksa hiçbir şey yoktur. Erkeklerin en büyük zaafı tapınış formu bu alanda kendisini gösteriyor. Ne var ki, çok azı bu alandan yara alarak çıkabilir kurtulur. Belki de 100 bin kişiden bir kişi. Kadın şiddetinin artmasının tek nedeni bu kaybediş reddedilişi hazmedemeyiş tahammülsüzlüğüdür. Hayatının merkezinde kadın olanlar. Çıkarları sürdükçe tapıçılığı sürer çıkarları bittimi o da bitti demektir… Gör o masum yüzlü canavarın gerçek yüzünü şimdi nasılda saldırıyor kırıyor döküyor vuruyor yok ediyor. Gözlerinde cinsellik zihin cazibenin etkisindedir. Bu modu bilenler kadını boşunamı sex kölesi gibi kullanırlar erkeklere yem gibi mal gibi eşya gibi sunarlar. Bunun dahi arkasında yine bu kafa yatar. Başkalarını elde etme isteği… Bütün bunlar kadının suçu değil di. Erkeğin; kadına yönelişin deki bitip tükenmeyen o “elde etme, sahiplenme” modundandır! Cahil insan CAHİL İNSAN: Cahil insan anlamaz. Cahil insan düşünemez. Cahil insan okumayı sevmez. Cahil insan inatcıdır. Cahil insan bilmez. Cahil insan yobazdır. Cahil insanla konuşamazsınız. Cahil insan vicdansızdır. Cahil insan tüketir. Cahil insan bencildir. Paylaşmaz. Cahil insan İnanır tapar. Cahil insan arzularının kölesidir. Cahil insan tutkularının esiridir. Cahil insan çıkarcıdır. Cahil insan yalancıdır. Cahil insan aldatır yalan söyler. Cahil insan çoktur. Cahil insan taklidcidir. Cahil insan varada yokada alkış tutar. Cahil insan güven vermez. Cahil insan putperesttir. Cahil insan tecavüzcudur. Cahil insan doğruya değil, kişiye bakar! Cahil insan sorunludur. Cahil insan hastadır. Virüs taşır zararlıdır! Cahil insanla etme sohbet hal bilmez, halden anlamaz, der bir söz üzülürsün'! Ben deli mi-yim?! Şizofreni serzenişler


Kahrolsun Bağzı Şeyler. İsteklerin başka, hayellerin başka, yaşantın başka, hiç ama hiç kimse memnun kalmadı bu hayattan. Bir şeyi arzu edersin, ya “din” yasaklar. Ya “hükümet”! İyiniyetten isteklerini bile duymuyordu insanın yarattığı tanrısı. Barış dedik, duymuyor. Adalet dedik, duymuyor. Eşitlik dedik, duymuyor. Sokak da insan yaşamasın dedik görmüyor. Çocuklar ölmesin dedik, duymuyor. Kadınlara şiddet son bulsun dedik, duymuyor. Olması gerekenleri istemek, artık suç artık olaganüstülük olmuş. Cesaret örneğiymiş artık… Birde bizi gören duyan merhametli olanlar var mış bir yerlerde, her şeyede gücü yetiyormuş derler ya! Neyse! Canın bir şey ister, onu yersin o şey sana dokunur. Doktor yasaklar. Ne tam mutlu olduk, ne tem sağlıklı. Ne tam insan! Bir şey okur anlarsın. Toplumlar onu yok sayar dışlar. Galiba ben deliyim, şizofreniye tutulmuşum. Bu halk bu toplum çok iyi ayak uyduramıyorum! İyi olayım dersin, Alay konusu olursun. Benide aranıza alın dedik, duyan olmadı. Olduğum gibi kabul etseniz dedik, kabul görmedi… Dedim ya ey “insan”!?; Ne b*ktan bir hayat bu. Kim kurduysa bu düzeni bana göre, sana göre, ona göre, hiç değildi..! Baktım aslında hiç kimsede menun değildi. Şarkılara, şiirlere, Türkülere, filimlere, dizlere, baktım. Romanlara yazılara baktım hep acı, hep şikayet, hep dert yanmalar, oy anamlar, yandımlar, kahrolsunlar vardı.. Gerçektende Kahrolsun(!) bazı şeyler.. Olacağıda yok ya neyse…!!! Sövsen olmuyor, bağırsan olmuyor, sussan hiç olmuyor. Konuşsan yine olmuyor. Çelişkiler, yanlışlar, algılar, önyargılar, önkabuller, şartlanmışlıklar, alışkanlıklar, inançlar, cezalar, korkutmalar, tehditler, egolar, YASAKLAR, KISITLAMALAR, paralar, makamlar!!! Gerçekten kahrolsun bazı şeyler.. Cidden kahrolsun.! OLACAĞIDA YOK YA NEYSE…!!! Ahh Arzular; Aklı kilitleyen birer perde Ahh Arzular; Acıları doğuran yegane haz verileri…” Uzun yıllar bir dostum vardı. Uyarılara henüz hazır olmadığı için çok kez düşündüm söyleyim söylemeyim diye acaba alınır kırılır mı? kırılacağı yönü ağır bastığından hep erteledim üzmek istemedim dostumu. Fakat demezsem ona da kötülük yapmış olacağım düşüncesi vardı bu bana ağırlık- yük gibi geldi. Ve söylemek zorunda kaldım. Dostumun henüz bastırılmadık duygu ve hislerinin olduğunu görüyordum. Bununla birlikte birkaç alışkanlık bana uzakdan ters geliyordu. Bundan dolayı hayata olumsuz bakıyor. Yeryerde acı çekiyordu. Ben kahroluyordum. Kurtulmasını istiyordum ama zamanı vardı sanki, tercübe etmesi gerekiyordu, bu duyguları nedeniyle karşı tarafı duymuyor önemsemiyordu. Zihin işkal edilmiş gibi dostum sanki gitti yerine bir başkası gelmişti. Yaşı nedeniyle eksikliktir yerinde durmuyordu. Durmadığı içinde dinlemiyor ciddiye almıyordu… Belki de bunlar olması gerekiyordu bilmiyorum. Kendini olğunlaştırması açısından, kendisi için birer deneyimdi bilmiyorum. Gel gör ki; Buna sevgi buna aşk demişler birileri bir kere… Olmasa insan da bir şey eksikmiş gibi algılanılıyordu. Ben yinede anlatacaklarımı not ettim. Umurlur ki, dinlene, iyi anlaşıla, uyğulana, üzerinde düşünüle… Bilinçli insanı en çok ne etkiler? Bazen hata, iki yönlü olabiliyor. Kendi içinde, kendi dışında. Dışında ki, genelde zorluklar karşısında yenik düşme, pes etme, duygusuna kapılma, bu durum genelde karşı tarafı çok güçlü görme zaafiyetinden kaynaklıdır. Ben kimim ki? Bu kadar güçlüye ne yaparım?


diyerekten geri çekilme, kaçma durumu olur. Düşün 10 bin kişi böyle düşse! düşe düşe güç gidiyor. Kendi düş’ün de gidiyor! Herkes pes ediyor sorunda çözülmüyor. Tek kalıp, kurtarıcı aramadan, sorunların üstesinden gelmeye çalışırsın pes etmezsin. Bazen de bunu yaptığın halde olmaya bilir. Soru şu Sen birinciyi denedin mi? Kendine sor! kendini yokla! Senin iç hastalığını söyledim sen düzelmek istiyormusun istemiyormusun? Bunun için topluma sorumluğunun olduğunu unutma. Yok bana ne, diyorsan? O zaman kimseye bilinçli olduğundan söz etme… Sıradan olduğunu bil cesedinin dünyada gömülmesini bekle. Zihnen ölmüşsün demektir… Bu bazende kişiliğe alışkanlığa dönüşebiliyor hastalığın kanser boyutu öyle düşün. Olmuş demektir! İnançlı insanların en büyük Hastalığı nedir? İnanç modunda ki tüm bireylerde bu var. Düşünmüyor mantığını kullanmıyor. Bu kimselerle hiçbir konuyu konuşamazsın. İnanç bagımsız aklı kapatmış Hapse mahkum etmiştir. Peki istese bu durumdan çıkabilir mi? Çıkar iki şey lazım bir cesaret iki merak. Cesaret korkuyu aşmaya merakda bilgiyi kavramaya yarar iki amildir. Peki bilgi için ne lazım? “Felsefe” bunu kabullenmedikçe kişi, ne düşünebilir, ne mantığını kullana bilir! Böylesi bireylerden ne bir buluş, ne bir üretim, ne bir ahlak, ne bir erdem, ne bir vicdanlı sağduyu çıkmaz. Burada bol sürü, yobaz, tapuları tavan yapar. Kabalık, zorbalık, baş gösterir. Barış, sevgi, buralarda barınmaz. Tecavüz, saldırganlık, kan gözyaşı hakim olur. İnançlı topraklara şöyle bir bakmak yetiyor. Sami mi, isen!? Akıl hasatalığını düşünen insanlara kapatanlar hal t ettiler Ortalık akıl hastasından geçilmiyor…. Tutulma, bağlanma ele geçirme, tutukularının, dökülmesi çukurlarını yaşarlar. Kitapları, şarkıları yok satıyor muş. Alanları , Okuyucusu , Alkışcıısı, da onun gibi de ondan. İnsanoğlu Şarkıları Şiirleri, Türküleri hangi neden den dolayı yazmış ve söylemiştir? Ayrılık acısı, kaybediş acısı, ölüm acısından abarttığı duygularının dışa vurumudur. Bazı şeyleri aşka-meşke cinselliğe yorumlamak, yada o şekilde cağrışım yapan şiir, edebiyat, öykü, sinama, şarkı, türkü, roman, filim gerçek anlamda bir felsefe kültür değildir! Bu duyguların, hislerin, iç güdülerin dışa vurumundan başka bir şey değildir. Ne yazık ki insanlık 1000 yılı aşkın bunun kıskancından çıkamadığı için şiddeti, kaosu, savaşı, cinayetleri, yaşıyor acılar çekiyor kıvranıyor. İşte böylesi ortadoğu kültüründen tabiki düşünen bilim insanı filozof çıkmaz çıkmıyor da… Aşk aklı düşünceyi perdeler. Kişi aşık olduğuna tapınır, “taptığı” yok olduğunda bir boşluk sarhoşluğudur yaşadığı… Sonrası gelsin şiirler türküler şarkılar… Al sana yazar sür piyasaya paket yap nasıl olsa dışarısı onlarla dolu tüketirler. Baskını yap satışını artır ikide aşk dizisi çek dönsün çark ağına yenilerini ekle sürsün gelenek… Birileri buna edebiyat demiş ben niye şehvet kokusu alıyorum? Arzuların dışa vurumu bu değil de başka nedir ki? Bıradan arabesk kültürü kadın cinayeti çıkar çünkü beslenen nefsin şehevi şiddetli duyguları hisleri güdüleridir. Bu mudur yani? Oysa canlılar sadece yavru için cinsel lik yapıyordu insansa keşfettiği bunu cazip bulup tapıyordu kitaplara bakın bunlarla doludur şiirler hakeza romanlar diziler hepsinin içi budur. Ayrıldım yandım kavuşursam yakarım ya benimsin ya kara toprağın sahip olma ele geçirme hastalığından başkada bir şey değildir…. Örnek Şiirde ;) Arta Kalan Olusum Geceleri rüyalarima dalma be can. Hasretin kamciladigi askinda, Köreltme sehvetini. Hinca hinc kasintiyla Bogdurtma kendini. Orgazmdaymiscasina birakiver,


Rüzgarin lüleli saclarina bedenini. Vicdanlı ateistlerden rahatsız olmasının nedeni? Ahlaksızlıkta sorumsuzca olmak isteyişleridir. Daha çok ahlaksızlığı ve kütülüğü serbestçe yapabilme isteğidir. Bunun için onları görmek, duymak dahi istemezler… Tahammülsüzlüklerinin arkasında bu güdüler saklıdır. Kinleri, öfkeleri, düşmanlıkları hep buradan geliyor… Ateistlere salya -sümük demediklerini birakmazlar. Öyle kendilerini her türlü pisliği yapmada özgür hissetmiyorlar. Onlara sadece vicdanı hatırlatıyor. Halbu ki bireysel hiç müdehale etmezler bile, ama hatırlatmak yetiyor cılğına dönerler. Ateistler fiili müdehale mi ediyorlar? Onları tehdit mi ediyorlar? Onları yanacaksın diye korkutuyorlar mı? Hayır Hiç biri! Sözüm ona bir çok kendisini ateist diye takdim edenler bile onlara demediklerini birakmazlar. Bu ateist tiplerinin en bariz birkaç özelliği vardır. Aşırı içki, ve hayvan ceseti tüketimi, kadın zaafı şehvet düşüklüğüdür. Bu birkaç şeyi için o kadar söz kelam etmeleri o kadar kin nefret dolmalarını varın siz karar verin değer mi? Sanki adam sabaha kadar içki içecek te ateist geliyor o şişeyi elinden alıyor. Sanki evinde gizli gizli kuzu bilmem ne yiyecekte ateist mani oluyor? Alakası yok, Sanki gece kulübü barlarda sabahlara kadar tepinmelerine fiili müdehale eden Ateisttir. Birkaç zaafı var özellikle hayvan ceseti yenmez diyenlere tepkileri daha ağır oluyor… Ama bunlar bazı olaylara çok duyarlılar çok eşliliğe çocuk tacizlerine imam hatip çokluğuna…. O hayvanların her gün 11 eylül yaşadığını akıllarına bile getirmezler… Bir çocuk yediklerini unuturlar. Bir çok filozofdan alıntı yaparlar ama hayvan haklarına dönük sözlerini görmezler hiç paylaşmazlar neden? Çünkü adamın zaafı pis alışkanlıkları var terk edemiyor. Gidiyor onlarla olmadık laf kalabalığı yaparak güya aşağılamak istiyorlar önce kendilerini düzelte bilseler keşke sonra da sıkılmadan utanmadan kalkıp bizi bir inançlı yobaz gibide takdim ederler. Ve o vicdansız hayvan cesetlerini kuzuları danaları yani çocukları tüketmeyi sürdürürler. Bu konuya neden eğilmiyorsun kardeşim? O kadar bilgin var neden o bilim insanlarının vegan vejeteryan sözlerine kulak tıkıyor üç maymunu oynuyorsun? “Kinin – Öfken – Nefretin” niye? O adam iki şeyden ötürü hatırlatıyor o hayvanın sağlığı ikincisi de senin sağlığın. Destek olsana savaşların çıkış nedenini araştırsana? Kanın dökülmesine engel olsana, canlıları ayrım yapmadan yaşam hakkını savunsana, sana ayna tutan duyarlı vicdanlı insanlara salyalarını akıtacağına biraz da bunlara kafa yorsana he şehvetperest Egosu tavan yapmış nefis düşkünü… Alışkanlıklarına yenik düşmüş, gönüllü köle olmuş vicdanını yok sayan aldanmış, evrimini henüz tamamlayamayan insan görünümlü varlıklar!!! Onlara son olarak şunu hatırlatıyor ve bitiriyorum. O çok sık paylaştığın filozof, bilge, aydın, yazar, düşünür, bilim insanlarının hayvanların et mi? yiyecek mi? Yaşama hakları konusunda ne dediklerine de bakmalarıdır. “Kölemiz yaptığımız hayvanları, eşitimiz olarak görmek istemiyoruz. Zevk ve acıyı, mutluluğu ve ıstırabı hissetme kabiliyetleri esas alındığında, insanlar ve hayvanlar arasında fark yoktur.” Charles Darwin “Kendilerine nasıl yaşayacaklarını buyuracak mutlak ahlak kuralları isteyenlerin asıl istedikleri şey, karaktersizliğe bahanedir.” Friedrich Hegel "İyi bir ateist; çocukların, kadınların, doğanın, zihnin, toplumların yaşam hakkını savunduğu gibi dostlarımız olan hayvanlarında yaşam hakkını ayrım yapmaksızın savunandır. Ayrıca; Çevreye duyarlı olduğu kadar, dinlere ve savaşların tümüne birden hayır diyebilendir."


Faklı düşünene karşı yobaz tavırları Bir insan; Gerçeklerin, doğruların, yada yalanların, saçmalıkların, zırvaların, Ortaya çıkmasını ve kutsal sanılan şeylerin, gerçek yüzünün ortaya çıkmasından neden bu kadar korkar? Ve salgırlaşır? Her türlü pisliği yapmayı göze alır, tiranlaşır, zorbalaşır? Benim inançsız oluşum bazılarını çok fena kızdırıyor! Ulan ahmak aptal adam, istersen evindeki paspasa tap ve sabaha kadar ona ayinler getir tepin bilmem zikir adına paspasa yüzünü sür, bana ne! Sanki adamın kutsalını tanrılarını çuvala koyup büyük dağı aşırıyormuşum gibi davranıyor. Madem inanıyorsun inançından da çok eminsin. Ee benim inançsız olmam seni niye böyle telaşa kaptırıyor kudurtuyor? Karşı tarafdan saygı bekliyecegine önce sen karşı tarafa saygılı olsana hee zalim insan görünümlü yavşak -yobaz! Pislik makinesı söyleyim o zaman, öfkenden kudur, geber, ölüver… Karşı tatarafın fikirine değil de kişiliğine saldırma hafifliğini de terk et…Eder mi dersiniz etmez bu onun karekteridir kimliğidir bunları bu halinden tanırsınız. Çoğu sizi yeterince anlamayınca küfür bile eder. Bunu böyle kudurtan nedir? Sadece şu senin farklı düşünüyor olmandır. Başkada bir nedeni yoktur… Çünkü adamı tanımazsın bile borcunda yoktur. Herhangi bir zararda vermiş değilsin. Böylelerine açtığın sadece kendi görüşlerin düşüncelerindi aldığın tepki bu tutum ve davranışlara ne gerek var dı ki? Şunu diye bilme onurunu bunlarda bulamıyorusun ne yazık k; O senin düşüncen katılmıyorum bitti. Bunu derse sanki sanrıları yıkılıyor inançı çer çöp olacak. Diyemezler demiyorlar bilmiyorum diye bilmek içinde yine bilmek gerekiyordu. Bilgi yoksunu avuntu peşinde koşan sanrılarına sekiz elle sarılmış yobaz bagnaz kafalardan böyle bir erdem beklemek elbette imkansızdır. Benim fikrime saygısı olmayan, ve yazarları hafife alan kişi kitap okuduğunu söylüyor. Bu tipler yeni düşünceleri görünce, duyunca, okuyunca burun kıvırıyor, kuşlayıp bir kağıt gibi çöpe atabiliyorlar. Bu bir kaçıştır. Egonun basit bir dışa vurumudur. “Akıllı insan odur ki, başkalarının düşüncelerinden de bir şeyler öğrenebilendir.” Yeni düşüncelere kapalı insan gelişim gösteremez. Kendi sıg dünyasına kendisini hapseder oracıkda debelenir durur. Kendisinide bulunmaz hint kumaşından sayar havalara girer. Ne zaman birisi ona ayna tutsa, onun kendi vicdanı olsa, bu kişi fikre değilde kişiyi rencide etme peşine koşar, sataşır kırıcı uslup kullanır. Öfkesini diline taşır. Ağzına alınmadık hakaretleri salya sümük havkururda havkurur. Bu kıskançlık mı dersiniz? Cehaletin tavan yapması mı dersiniz? Egonun şişmesi mi dersiniz? Bilmiyorum belki biri, belki de hepsi… Bu durum, belki bir çoğunun başına gelmiştir. Halen de geliyordur. Böyle olanlarla hiçbir düşünceyi ciddi olarak konuşamaz, sorgulayamazsınız. Çünkü düşmanca tavırlar içine girmiştir karşı tarafı ötekileştirme, sindirme adına ne kadar yavşaklık varsa hepsine bir bir başvuracaktır. Topluma başka türlü seni yansıtma alçaklığını bile denerler, söylemediklerini söylemişsin gibi ifitira dahi atarlar. Sanki; adamın sanrılarını, tapu ve putlarını, elinden alıyorsun çıldırıyorlar. Bu tipler asılında kitapları okumazlar kitaplar onları okurlar. Bu tipler; çok okuduklarını sırf hava olsun diye söylerler… Aynı kişilerin o kitaplardan örneklemeleri görünce kuduruyor olmalarını başka türlü nasıl izah edebilirsiniz ki? Aslında en çok darbeyi bizler: Bizden miş sandığımız, dar görüşlü, kendisi olmayan, sıradan insanlardan yeriz. Bunlarla hiçbir şey yapma düşünceni açıkla yetiyor. Karşına bir iki ayaklı canavar çıkmıştır. Nasıl saldıracağını kestirmek imkansızdır. Düşünüyorum ulan senden borç para mı istedim? Yok, Evini ateşlere mi verdim yok, karını kaçırıp kızınımı öldürdüm yok, Derdin ne ozaman niye benden daha üste faklı bir düşünceye sahipsin bütün sucun budur. Piyasa hatta dünya böyle alçaklarla ne yazık ki doludur. Bunlar sanrı sahibi, putperest kafatascı, bir o kadar cahil ve yobaz varlıklardır. Tek yaptıkları, karşı tarafa küfür, hakaret, sataşma, alay, hafife alma, şerefsizliği ve omurgasızlığıdır, aymazlığıdır. Aslında bunları gördüğünüzde uzaklaşmak gerekiyor. Ama tanıyamıyorsunuz ne zaman hangi delikten çıkacakları belli olmuyor. Ucundan az dokununca. Gerçek iğrenç yüzlerini henen orada belli ederler. Bütün bu olup bitenlere; yobazın kindarlığı da diye bilirsiniz. Böylelerinden toplum içerisinde sizi küçük düşürücü tavır ve omurgasızlığı hep göreceksiniz. Bunlarla karşılaştığınız da size tavsiyem susun uzaklaşın ve o kişiyle bir daha böyle munazaraya girişmemenizdir. O gardını alır yine kaldığı yerden sataşır kudurmuşluğunu her seferinde belli eder. Bunların bilgi aramdıklarını bil.


Bunlar avuntu ahyel, yalan, masal ararlar inanma modunda kalmak bunların iliklerine sinmiştir. Kötü insanlar vicdansızlar hep bu tiplerden çıkar. Dünyanın en büyük zararlı mahluku bu tiplerdir… Genelde şu olur; Farklı düşünüyorsanız yalnızlığa terk edilirsiniz. Son olarak şunu da söylemek gerekirse, İçindeki dehayi keşfedene, yada düşünceye ulaşana kadar sıradan insanların saldırısına, dil sataşmalarına hep maruz kalacaksınız. Bu yaşantı ile test edilmiş bir gerçekliktir. Düşünen; ancak düşünen insanları anlar, dinler, saygı gösterir, onları saygısızlık etmezler. İnanma modunda olanlarda bu asla olmuyacaktır… Bir gilge insanın sözüne bile tahmmül edemediklerinin nedeni budur. Yapabileçeğimiz en güzel şey ne kadar gerçekleri haykıran söz varsa paylaşmak, ve yaymaktır. Bazıları bundan odak budak - korksa ürkse bile. “En büyük cahillik, hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir şeyi, incelemeyi ve araştırmayı reddetmektir.” -İnsanların sana nasıl davrandığı kendi karmalarıdır, senin karmanı belirleyense onlara verdiğin cevaptır.. -İnsanların size karşı davranışları kendi değerlerini belirler, sizin değerinizi değil. - İçinizde ne hissediyorsanız yaşamınıza onu davet edersiniz. - Zeki insanlar sinir krizi geçirmezler, çünkü kendilerine hakimdirler. Depresyon yerine mutluluğu nasıl seçeceklerini bilirler, çünkü yaşamlarında ortaya çıkan sorunlarla başa çıkmayı öğrenmişlerdir. Wayne Dyer Kadın erkek ilişkileri üzerine bir değini Kadın erkek ilişkilerinde “Din” erkekleri daha çok azırır. “arabesk kültürde” edebiyat yoktur. Magazin vardır! aşk meşk tüketilir. Sadece aşk ve sevgi, Orjini bozulmuş kullanılan bir iki kavramdır. Bahsi geçen şeyler “para, aşk, sevgi, özlem, arzu, istek, şehvet, cinsellik seks, tek çümlede özetlenebilir erkeğin kadını ele geçirimesi, sahiplenebilme özlemi, arzusu, şehveti, bitmek bilmeyen seks, isteği cinsel tutkusu, bütün bunlar eğer orada odaklanırsa erkeklerin yapmıyacağı yoktur. Bu yönüyle erkekler düşmüştür. Zavallıdır, sıradandırlar ancak ne var ki bunun bir ileriside var nedir o? Düşe olaşmak, aş-kın-lık derin analiz sonucu bu güdü ve hisleri aşarak dünyaya oradan bakabilme hadisesi işte bunu başaran dehadır ve geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu tür (insanların) olması mümkündür. Elimizde geniş metaryaller bilgi ağı varken neden olmasın? deha hep geçmişte olacak diyemeyiz Tıpkı deli varlığı gibi o da her dönem olacak olmalıdırda ama şu var ki; Her genelleme yanlıştır. Top yekün erkekleri zavallı ilan etmekte yanlış fakat kadının büyük avantajı sıradan insanları av-lamaya yarayan vajinasının olması erkeklerinden bu yönde zaafıdır onları esir ve tutsak eden aşamadıkları nokta burasıdır. Özetle “arabesk kültürde, edebiyat yoktur, magazin vardır! aşk meşk tüketilir orjini bozulmuş kullanılan bir iki kavramdır sadece romanlara konu hep bu olmuştur dizilere şiirlere türkülere hikayelere masallar… Bunu aşamadıkları sürece acı gelir yatak odasında dışa fışkırır bunun adıda edebiyat olmaz kültür olmaz, felsefe olmaz, cinselliğin kaybedişi olur. Yıllardır süre gelen insanın içinde var olan bu duygu ve hislerin en doğal tabi yollardan giderilmesi elbette olasıdır. Kısaca erkeklerin sıradanı kadını elde etmek için köle gibidir yapmayacağı bir haltı yoktur. Çok sahip olma güdüsü kaybedişinde şiddeti cinayeti doğurdu. Bu yönüyle dünyayı kadınlar yönetiyor da denilebilir. Öyle ki, kadın onun için sadece bir “seks objesidir” tapılan bir nesne, ele gecirileçek zevk aracı, vs vs bunun için erkek saçlarını düzenler, spor yapar, araba alır, ev alır, hatta ayakkabısını bunun için boyar, eğer bu olmasaydı erkekler ne yapardı? Bir çoğu malum içkiye şiirlere şarkılara verirdi kendisini gelsin acılar gitsin arabesk bu hep böyle sürüp gidiyor… Tarihde bunu aşanlara filozof denmiş günümüzde yaşayanlara ise “şizofren –deli” diyorlar. Yıllar sonra ne olur bilinmez ama Nesilden nesile sürüp gidecek bir durumdur bu zira hem erkeğin içinde bu var hem kadının içinde bu duygu ve his var bu alışkanlığa sonrada ihtiyaça düşünmüş vaziyettedir. Doğadaki diğer canlı türleri sadece bu ihtiyacını yıl da bir kez oda yavru yapmak için çiftleşme geregi duyarlar peki insan ne yaptı haddini sınırları aşmış kendisini sıradanlaştırdı lackalaştırdı heder etti kendisini. Zavallı duruma bunun için düşmesı tabiki normaldır. Bu nasıl aşılacak? Erkek içindeki bu durumdan nasıl kurtulabilir? Basit bilgi ile düşe düşünceye vicdana ulaşmakla bu dışardan değil kişinin bizzat içinden dönüşüm ile buda


felsefe ile mümkündür. Din ile bunu aşmak imkansızdır. “Din daha çok azdırır, kudurtur” ölüm sonrasına dahi seks pazarlığı yapar, genç kızları teklif eder, işlerin başı din kurgusu değil midir? Bu konuda tek bir şey daha söylene bilir boş olan erkeklerin işidir aşk. Tarih de bir çok düşünür hiç seks yapmadan da yaşamış ölmüştür onların boş zamanı yoktu deha olmak böyle bir şeydir işte sıradan insanlar deha filozof olamazlar çünkü onların keşfettiği sadece sekstir ötesi onları boşluğa sokar, eksiklik hisederler kendilerini yarım hatta yok sayarlar onlara sunulan hayat budur onlarda hiç okumadıkları yada işlerine öyle geldiği için kolayı sectiler düşünmek ağır işçiliktir, çoğunu sıkar, tabi gider köleliği kula kulluğu tapınmayı seçerler.! Bu onların terçihidir seçimidir. Köle alışmıştır zincilerini kazanım görür atmayı kırmayı birak daha çok sahiplenirler, zor olan da bunu fark edemeyişleridir… Bu durumda olanlara yol gösteremezsiniz yol verin gitsinler, Birakın zincilerini 9 lara katlasınlar. Artık şehveti, ve kadını putudur, taptığıdır size rahatlıkla bunun için saldırabilirler acımazlarda. Bir ömür buna adanmıştır yer içer ciftleşir başka işleri olmaz .. Var olan işleride bunu elde etmek içindir hedef budur seks seks ye iç zevk için zınırsızca seks yap…İşte bunlara biz aptal sıradan canlı diyoruz canlıdır ama yaşamazlar çünkü düşünemezler henüz evrilmemiştir. Az ilerici acıdır ölümdür. Bilmezler. Yaşadıklarından yüzleşenler olacaktır… Sözle anlamazlar onlara lazım acıdır ciledir kazadır sarsıntıdır depremdir. Başka türlüsü boştur.. Akıllı olduğu ile övünen insan aslında pekde akıllı davranmadığını görüyoruz Akıllı mısın? Bu savaşlar ne oluyor? Canlıları yiyecek görme alışkanlığı nedir? Hala! İnsanları öldürmekde neyin nesi? Neden dünyada adaleti sağlamıyorsunuz? Akıllı olduğunuzu sadece söylüyorsunuz! Sütün olduğunuzu sanıyorsunuz! İddia her şey sizin için var sanıyorsunuz sanıdır! Zandır Kuruntudur.! Sen canlıların içinde en acizisin, kendi türünü yok eden iki ayaklı bir canavarsın. Cana kıyan vicdansızın tekisin. Sen kendine düşmansın başkasına nasıl dost olacaksın ki? Çocukları hala döverek eğiteceğinizi düşünüyorsunuz yanılıyorsunuz! Hala hapishaneler dolu bu ne? Durmadan tapınak inşaa ediyorsunuz? Bu ne? Durmadan kadın öldürüyorsunuz ! Bu ne? Çocuklara tecavüz etmeniz sizin nemenem pislik yığını olduğunuzu zaten ortaya koymuyor mu? Siz akıllıysanız ben, akılsızım deliyim.!!! Siz çok dindarsanız, ben dinsizim! Şu yapıp ettiklerinizi görün, üzerinde düşünün, sonra gelin bir mesele hakkında konuşalım... Yoksa sizi muhatap bile almak bilgiye züldür akla ziyandır! Siz insan bile değilsiniz hala... Birak akıllı olmayı?! O övdüğün Ateistlere şunu sor “hayvan eti yiyor musunuz? Yiyorlarsa onlarıda geç! Daha çok yol katetmeleri lazım. Olduğunu bil! O öve öve bitiremediğin isimlerinide verdiğin kişilere şunu sormak lazım? Nasıl ateistsiniz, vicdanınız yok mu sizin de? Vahşete karşısınız ama bu hayvanlar olunca saklanıyorsunuz üç maymunu oynuyorsunuz! Niye işlerine gelmiyor çünkü kıvırırlar. Zevklerine düşkündürler damaktadı alışkanlıkları terk etmek için savaşım vermeleri gerekiyor kendileriyle bizzat yine kendileri…


En iyi ateist evrimini tamamlamış çok yüzlü olmayan kendine dürüst olan her tür caniliğin karşısında duran vicdanlı olandır. Her konuda duyarlı olup da bu canlı yeme durumunda saklananların en büyük açmazıdır, sorunudur.!!! Eğer bir Ateist hala hayvanların kesiminden yana ise o kişide ciddi eksiklik var demektir. Daha kendisini aşamamış, kendisine gelememiş demektir. Dünyada en zor şeylerden biridir bu… 10 bin kişi içinden birine denk düşer. İnsanlaşmak emek caba cesaret merak ilgi derin analizler bir de her konuya bir hastalık gibi eğilmeyi gerekli kılar…! Ateist insan; Her konuda fikri olan yanlışların hepsinde sözü olan eleştiri yapan, bilen aydın sorumluluk sahbi vicdanlı bir kişiliktir. Ateist insan; Pısırık, suskun, kenara çekilen, gören duyan bilen olduğu halde üç maymunu oynayan insan değildir. Ateist insan; Çocuk tacizlerine sesini yükselttiği gibi, Mezbehanelerde pirzola olsun diye kıyılan kuzuların danaların cinaeytlerinide şiddetle karşı çıkan vicdan sahibi bireylerdir. Ateist insan hayatın içinde aktif insanlardır. Ve toplumlara ışık tutan aydın bilge kişilikleri olan bireylerdir. Ateist insanların Dinlere karşı yaptığı en büyük saygısızlıkları kelime ve sözcüklerinden ibarettir. Ama dincilerin yaptığı gibi insanlık sucu işlemezler canlıların kanını akıtmazlar boğazlarını kesmezler, büyük binalara canlı bomba olup patlatmazlar. Cocuklara tecavüz etmezler, Kadınları döverek onları öldürmezler, Kadınları meta tarla ganimet olarak görmezler, kadını cinsel obje görmezler, Onları satmazlar, Din adına işlenen çinyaetlerin listesi çiltler dolusu kitap olacak şekilde çok fazladır. Eğer insanlar konuşuyor olmasaydılar. Kendi aralarıda , Nasıl anlaşırlardı? Konuşmak üstünlük müdür? ayrıcalık mıdır? Konuşunca insanlar daha çok mu anlıyorlar? Dili olmayan, bir insan konuşamayışı onu eksik mi yapar? Yazmak mı, konuşmak mı, daha etkilidir? Yazılmış kitaplar mı, yoksa konuşan canlı insan mı, daha çok kitleleri etkiliyor? Bir insan Mesajını konuşmanın dışında da verebilir mi? Sinama da şarlo hiç konuşmadan sessiz sima çekmiş ve binlerc efilimi bu şekilde tamamladı dünya ülkeleri bunları izledi mesaj söz yazılım olarak birakmıştır. Bu insan hata mı yapmış oldu? Asırlar önce yüzünü dahi göremediğimiz kitabını okuduğumuz bir bilim insanı yazarın yazdığı eserde kendisinin konuşmasını duymadığımız halde kitaba nasıl itibar ediyoruz doğrusunu yanlışını nasıl çıkarabiliyoruz? Konuşanın ne konuştuğunu yazarın ne yazdığına bakılır konuşana yazana daha çok bakılmaz. Sonra gelen toplumlar ayı gösteren parmağa bakar olduğu için aya bakan azalmıştır. Kişilere itibar edildiği için kişinin eserine sözüne yazdıklarına bakılmıyor bu büyük bir sapma ve hatadır. Asıl olan kişiden ziyade kişinin vermek istediğidir.. Konuşmaların belden aşağı küfür dolu pis adi şeyler ve boş şeyler oldukdan sonra, böylesi sussa daha iyi yapmaz mı? Şunu hiç kimse iddia edemez. Ben bu kitabın yazarını görmeden tanışmadan konuşmasını duymadan ne yazdığına itibar etmem önce duyacam görecem güvenecem sonra okuyacağım …. Be kardeşim yazdıklarından tanıman yetmiyor mu? Adamı alıp ne yapcan? Adam öleli asılar olmuş ? kaşına gözüne bakınca sözlerine bakınca güvenmi geliyor sana. Senin aklın yok mu? Oku zaten adamı anlarsın ne olduğunu ne olmadığını… Sıradan toplumun deger yargısı değişmiştir. Kişi odaklı karar veriyorlar o da yetmez cebindeki parasına göre o da yetmiyor makamına o da yetmez şanına oda yetmez şöhretine o da yetmez kariyerine o da yetmez kilotunun rengine göre karekter belirleniyor Devam edin doğru yolsasınız…!!! Ahiret inançı Zalimlerin zorbaların dünyada süresiz korunmasıdır. Adaleti yok eden tek şey budur. Zayıflar hakkı yenilenleri uyutan en büyük beşiktir ahiret inancı. Ertelenen adalet adaletmidir? Burada olmadı bari orada olsun diyor adam vaz geciyor.


Bunu sorgulayı aşmadıkca dünya düzene girmez. Halk gücünün fakında olmalı bir kişiye karşı milyonların hakkı yok sayılamaz! Bana bu dünyada adalet lazım toprağın altında olmayan yerlerde değil.! Ahiret inançı; “Soyanı katili kötüleri koruyan” en büyük maskedir, Adalet Eşitlenmektir. Kimse üstün değil secilmi özel değil. Yaptığının karşılığını almalı geçiktirilmeden bu dünyada. Yoksa düzen nasıl olur? Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki? Aurelius Augustinus Kitleleri susturmanın en kestirme yolu ahiret inancıdır. Hakkını mı kaybettin bak ötede alacaksın aldatmasıdır! Burada olmayan adaleti ötede kim ne yapsın? Öte dedikleri nedir? Kılıf aldatmakdan başa da bir şey değil, “Adalet en üstün değer olarak kabul edilmezse, başka alanlarda ki başarılar pek fayda vermez.” Gotama Buda “İnsanları kandırmak,kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır.” Mark Twain Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Sokrates İnsanlık yalanı ve adaletsizliği kılıçla değil, kitapla yenecektir. Emile Zola Ahlakın dine bağlı olduğu ve adaletin ulu bir yetkeye bağımlı hale getirildiği yerde en ahlaksız, en adaletsiz, en kepaze şeyler meşrulaştırılabilir ve yerleştirilebilir. Ludwig Andreas Feuerbach Ahlakın temeli ne zaman ilahiyata dayandırılırsa, halklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale getirilirse, en ahlaksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir. Ludwig Andreas Feuerbach İnsan düzeni düzensizlikten başka bir şey değildir; adaletsizdir, derme çatmadır, cinayet işlenir, açlıktan ölünür bu düzende. Jean Paul Sartre Var olan tüm dinsel, politik, ekonomik ve sosyal kurumlar yıkılmalı. Özgürlük, akıl, adalet ve emek temelinde evrensel toplum kurulmalı. Mihail Bakunin Herkesin özgürlüğü yalnızca herkesin eşitliği halinde gerçekleşebilir. Özgürlüğün eşitlikle gerçekleşmesi, hem ilkece hem de gerçekte, adalettir. Mihail Bakunin Adaleti aklın yardımı olmadan kullanmak imkansızdır. Sigmund Freud Medeniyetin ilk şartı adalettir. Sigmund Freud Adaletin en büyük düşmanları kendi hallerinden memnun olan kölelerdir. Che Guevara İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır. Voltaire Özgürlük adaletten başka bir şey değildir. Voltaire Zayıf bir hükümet kadar baskıcı ve adaletsiz olanı yoktur. Edmund Burke Kaybolan şeyler.. Barış ve adalet haykırarak doğan yirminci yüzyıl kanın içinde boğulmuş olarak öldü ve bulduğundan çok daha adaletsiz bir dünya bıraktı arkasında.. Eduardo Galeano Adalet gerekenleri yapmamızdır. Demokritos Adaletsizlik eden, adaletsizliğe uğrayandan daha mutsuzdur. Demokritos Taklidin, biçimciliğin olduğu yerde, çoğunluğun doğru düşündüğü varsayılan yerde adalet olamaz. Jiddu Krishnamurti Hayvanlara saygı göstermek, bir nezaket meselesi değildir, bir adalet meselesidir. Tom Regan EĞER bir çocuk dürüst hareket eden insanlar içinde yaşarsa, adaletin ne olduğunu öğrenir. Ann Landers İnsanlar adaletsizliği sadece kendi başlarına gelince düşünüyorlar. Charles Bukowski Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir. Aristoteles Zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler. Güçlülerse bunların hiçbirini takmaz. Aristoteles Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir. Mahatma Gandhi Haksızlık yapıp tüm insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir. Mahatma Gandhi Adalet yuvarlandıkça, dünya yerinde sayıyor. Ve dünyanın yerinde saydığı noktada; körleşiyor gözlerimiz, duyarsızlığın girdabındayız..! William Shakespeare Adalet sadece gerçekten, mutluluk ise sadece adaletten doğabilir. Emile Zola Adalet yoksa barış ta yok. Tupac Amaru Shakur


Umut etmek; İyiyi, güzeli, adaleti, hakça paylaşımı. Sabahattin Ali Dünyada yoksulluğunu çektiğimiz şey ; Hayırseverlik değil, ADALETTİR…! Mary Wollstonecraft Adalet yokken bağımsızlık organize soygundan başka nedir? Aurelius Augustinus Bence önce insan, daha sonra uyruk olmalı ve yasaya değil adalete saygıyı esas almalıyız. Hannah Arendt Benim dinim adalet, hak, vicdan. Buna göre yaşayanlarla aynı dindeniz. İhsan Eliaçık Darüsselam bir idealdir. Adalet ve barış yurdu kurma idealidir. Sınırlar kalkacak sınıf olmayacak sömürü ortadan kalkacak saldırganlık olmayacak ve savaş olmayacak. İhsan Eliaçık Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez. Michel De Montaigne Dinsizler, tarihin her çağında insan hakları için savaştı, ve her zaman özgürlüğün ve adaletin korkusuz avukatı oldular. Robert Ingersoll Bu benim inancım: Mutluluk tek iyilik; akıl tek meşale; adalet tek ibadet, insanlık tek din ve sevgi tek rahip. Robert Ingersoll Eğer tanrısal adalet buysa, benim adaletim bundan farklıdır ve benimki daha üstündür. Bertrand Russell Evrende hiçbir tanrı, millet, para, insan hakkı, yasa ve adalet insanların ortak hayal gücü dışında var olamaz. Yuval Noah Harari Bir toplumda adalet yitirildiğinde, törenler merasimler ortalığı kaplar… Lao Tzu Tarih boyunca dinler ve ideolojiler, yaşamın kendisine değer atfetmediler. Yuval Noah Harari Adaletsizlik sonsuza kadar hükmedemez. Seneca Darwin ve sevdiği kızı Annie Darwin, 5 çocuk babası idi ve 2 tane çocuğu da daha bebekken ölmüştü. Çocuklarının ölümünü ve canından çok sevdiği kızı Annie’deki ciddi hastalığı, aynı zamanda kuzeni olan karısı Emma ile olan evliliklerine bağlıyordu ve çok kritik, bilimsel bir hata yapıp yapmadığını sorguluyordu. Bir yandan aklında bu ölümlerin kendisine bir uyarı ya da bir ceza olduğunu düşünüyor, bir yandan da, bir bilim insanına yakışır bir şekilde bu ölümlerin Emma'nın yakın bir akrabası olup olmamasıyla ilgisini sorguluyordu. Belki de tüm çocuklarından daha fazla (çünkü Annie, daha çok küçük yaşında, çok sıkı bir bilim aşığıydı), çok ağır bir şekilde hastaydı ve 23 Mart 1851 günü, 10 yaşında iken, hidroterapi gördüğü Malvern kasabasında hastalığa yenik düşerek öldü. Bu, Darwin için ağır bir darbe olmuştu ve çalışmalarını ciddi bir şekilde etkiledi. Bu ölüm, Tanrı’ya olan sorgulamalarını arttırdı ve Tanrı’nın varlığı ile ilgili çok daha derin şüpheler duymasına yol açtı. Artık kiliseye gitmeyi bırakmıştı ve kökten Hristiyan olan inancını tamamen yitirdi.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.