KARL
MARKS
KAPÝTAL
BÝRÝNCÝ CÝLT
ERÝÞ YAYINLARI
Karl Marks
Kapital I
1
ÜÇÜNCÜ BASKI
KAPÝTAL
KAPÝTALÝST ÜRETÝMÝN ELEÞTÝREL BÝR TAHLÝLÝ
KARL MARX
Karl Marxýn Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume 1, (Lawrence
ande Wishart, London, 1971) adlý yapýtýný Ýngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiþ, ve
kitap, Kapital, Kapitalist Üretimin Eleþtirel Bir Tahlili, Birinci Cilt, adý ile, Sol Yayýnlarý tarafýndan
1986 (Birinci Baský: Temmuz 1975; Ýkinci Baský: Mart 1978) tarihinde yayýnlanmýþtýr.
Eriþ Yayýnlarý tarafýndan düzenlenmiþtir. 2003.
erisyay@kurtuluscephesi.com
http://www.kurtuluscephesi.com
http://www.kurtuluscephesi.org
http://www.kurtuluscephesi.net
ÝÇÝNDEKÝLER
15
20
28
28
29
30
33
37
Almanca Birinci Baskýya Önsöz, Karl Marks
Almanca Ýkinci Baskýya Sonsöz, Karl Marks
Fransýzca Baskýya Önsöz ve Sonsöz
Fransýzca Baskýya Önsöz, Karl Marks
Fransýzca Baskýya Sonsöz, Karl Marks
Almanca Üçüncü Baskýya Onsöz, Friedrich Engels
Ýngilizce Baskýya Önsöz, Friedrich Engels
Almanca Dördüncü Baskýya Onsöz, Friedrich Engels
BÝRÝNCÝ KÝTAP
SERMAYENÝN ÜRETÝM SÜRECÝ
43
BÝRÝNCÝ KISIM
META VE PARA
45
45
45
50
55
56
56
57
57
60
62
67
68
69
69
70
71
71
BÝRÝNCÝ BÖLÜM M e t a
Birinci Kesim. Metaýn Ýki Öðesi. Kullaným-Deðeri ve Deðer
(Deðerin Özü ve Deðerin Büyüklüðü)
Ýkinci Kesim. Metada Somutlaþan Emeðin Ýki Yönlü Niteliði
Üçüncü Kesim. Deðerin Biçimi ya da Deðiþim-Deðeri
A. Deðerin Basit ya da Raslansal Biçimi
1. Deðer Ýfadesinin Ýki Kutbu: Nispi Biçim ve Eþdeðer Biçim
2. Deðerin Nispi Biçimi
(a) Bu biçimin niteliði ve anlamý
(b) Nispi deðerin nicel belirlenmesi
3. Deðerin Eþdeðer Biçimi
4. Bir Bütün Olarak Deðerin Basit Biçimi
B. Toplam ya da Geniþlemiþ Deðer-Biçimi
1. Geniþlemiþ Nispi Deðer-Biçimi
2. Özel Eþdeðer Biçimi
3. Toplam ya da Geniþlemiþ Deðer-Biçiminin Eksiklikleri
C. Deðerin Genel Biçimi
1. Deðer-Biçiminin Deðiþmiþ Niteliði
73
74
75
75
87
96
96
104
104
113
121
125
125
129
135
2. Deðerin Nispi Biçimi ile Eþdeðer Biçiminin Birbirine Baðlý
Geliþmesi
3. Deðerin Genel Biçiminden Para-Biçimine Geçiþ
D. Para-Biçimi
Dördüncü Kesim. Metalarýn Fetiþizmi ve Bunun Sýrrý
ÝKÝNCÝ BÖLÜM Deðiþim
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Para ya da Meta Dolaþýmý
Birinci Kesim. Deðerlerin Ölçüsü
Ýkinci Kesim. Dolaþým Aracý
a. Metalarýn Baþkalaþýmý
b. Paranýn Devinmesi
c. Sikke ve Deðer Simgeleri
Üçüncü Kesim. Para
a. Para-Yýðma (Ýddihar)
b. Ödeme Aracý
c. Evrensel Para
ÝKÝNCÝ KISIM
PARANIN SERMAYEYE DÖNÜÞÜMÜ
138
138
146
156
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Sermayenin Genel Formülü
BEÞÝNCÝ BÖLÜM Sermayenin Genel Formülündeki Çeliþkiler
ALTINCI BÖLÜM Emek-Gücünün Alým ve Satýmý
ÜÇÜNCÜ KISIM
MUTLAK ARTI-DEÐERÝN ÜRETÝMÝ
165
165
165
172
183
193
193
200
203
207
208
208
212
218
229
235
YEDÝNCÝ BÖLÜM Emek-Süreci ve Artý-Deðer Üretim Süreci
Birinci Kesim. Emek-Süreci ya da Kullaným-Deðerlerinin
Üretimi
Ýkinci Kesim. Artý-Deðer Üretimi
SEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Deðiþmeyen Sermaye ve Deðiþen Sermaye
DOKUZUNCU BÖLÜM Artý-Deðer Oraný
Birinci Kesim. Emek-Gücünün Sömürülme Derecesi
Ýkinci Kesim. Ürünün Deðerini Oluþturan Parçalarýn Ürünün Bu
Parçalara Tekabül Eden Orantýlý Kýsýmlarý ile Temsil Edilmesi
Üçüncü Kesim. Seniorün Son Saati
Dördüncü Kesim. Artý-Ürün
ONUNCU BÖLÜM Ýþgünü
Birinci Kesim. Ýþgününün Sýnýrlarý
Ýkinci Kesim. Artý-Emek Hýrsý Ýmalâtcý ve Boyar
Üçüncü Kesim. Sömürüye Yasal Sýnýrlar Konulmayan Ýngiliz
Sanayi Kollarý
Dördüncü Kesim. Gündüz ve Gece Ýþi. Vardiya Sistemi
Beþinci Kesim. Normal Bir Ýþgünü Ýçin Savaþým. Ýþgününün
246
263
267
Uzatýlmasý Ýçin 4. Yüzyýlýn Ortasýndan 17. Yüzyýlýn Sonuna
Kadar Çýkartýlan Zorunlu Yasalar
Altýncý Kesim. Normal Ýþgünü Ýçin Savaþým. Emek-Zamaný
Yasasýyla Zorunlu Sýnýrlandýrma. Ýngiliz Fabrika Yasalarý,
1833ten 1864e
Yedinci Kesim. Normal Ýþgünü Ýçin Savaþým. Ýngiliz Fabrika
Yasalarýnýn Baþka Ülkelerdeki Tepkisi
ONBÝRÝNCÝ BÖLÜM Artý-Deðerin Oraný ve Kitlesi
DÖRDÜNCÜ KISIM
NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
275
275
284
296
296
299
301
308
314
ONÝKÝNCÝ BÖLÜM Nispi Artý-Deðer Kavramý
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM Elbirliði
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Ýþbölümü ve Manüfaktür
Birinci Kesim Manüfaktürün Ýki Yanlý Kökeni
Ýkinci Kesim Parça-Ýþçi ve Onun Aletleri
Üçüncü Kesim Manüfaktürün Ýki Temel Biçimi: Heterojen
Manüfaktür, Seri Manüfaktür
Dördüncü Kesim Manüfaktürde Ýþbölümü ve Toplumda
Ýþbölümü
Beþinci Kesim Manüfaktürün Kapitalist Niteliði
KAPÝTALÝST ÜRETÝM
323
DÖRDÜNCÜ KISIM
(DEVAM)
NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
325
325
325
337
343
343
350
355
363
370
378
385
ONBEÞÝNCÝ BÖLÜM Makine ve Büyük Sanayi
Birinci Kesim. Makinenin Geliþmesi
Ýkinci Kesim. Makineyle Ürüne Aktarýlan Deðer
Üçüncü Kesim. Makinenin Ýþçi Üzerindeki Dolaysýz Etkileri
a. Sermayenin Ek Emek-gücüne Elkoymasý Kadýnlarla
Çocuklarýn Çalýþtýrýlmalarý
b. Ýþgününün Uzatýlmasý
c. Emeðin Yoðunlaþtýrýlmasý
Dördüncü Kesim. Fabrika
Beþinci Kesim. Ýþçi ile Makine Arasýndaki Çekiþme
Altýncý Kesim. Makinelerin Ýþsiz Býraktýðý Ýþçilerle Ýlgili Telâfi
Teorisi
Yedinci Kesim. Ýþçilerin Fabrika Sistemi Tarafýndan Ýtilmeleri
ve Çekilmeleri Pamuklu Sanayiinde Bunalýmlar
395
395
397
398
400
404
412
432
Sekizinci Kesim. Büyük Sanayiin Manüfaktürde, Elzanaatlarýnda
ve Ev Sanayiinde Yolaçtýðý Devrim
a. Elzanaatlarý ile Ýþbölümüne Dayanan Elbirliðinin Ortadan
Kalkmasý
b. Fabrika Sisteminin Manüfaktür ve Ev Sanayii Üzerindeki
Etkisi
c. Modern Manüfaktür
d. Modern Ev Sanayii
e. Modern Manüfaktürden ve Ev Sanayiinden Büyük Modern
Makine Sanayiine Geçiþ. Fabrika Yasalarýnýn Bu Sanayilere
Uygulanmasý ile Bu Devrimin Hýzlandýrýlmasý
Dokuzuncu Kesim. Fabrika Yasalarý. Bu Yasanýn Saðlýk ve Eðitim
ile Ýlgili Maddeleri. Bunlarýn Ýngilterede Yaygýnlaþmasý
Onuncu Kesim. Büyük Sanayi ve Tarým
BEÞÝNCÝ KISIM
MUTLAK VE NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
435
435
444
445
448
449
451
451
453
454
ONALTINCI BÖLÜM Mutlak ve Nispi Artý-Deðer
ONYEDÝNCÝ BÖLÜM Emek-Gücü Fiyatýnda ve Artý-Deðerde Büyüklük
Deðiþmeleri
I. Ýþgünü Uzunluðu ile Emek Yoðunluðu Deðiþmiyor. Emeðin
Üretkenliði Deðiþiyor
II. Ýþgünü Deðiþmiyor. Emeðin Üretkenliði Deðiþiyor. Emeðin
Yoðunluðu Deðiþiyor
III. Emeðin Üretkenliði ve Yoðunluðu Deðiþmiyor. Ýþgünü Uzunluðu
Deðiþiyor
IV. Emeðin Süresinde, Üretkenliðinde ve Yoðunluðunda Ayný Anda
Deðiþmeler
(1.) Emeðin üretkenliðindeki azalmayla ayný anda iþgününün
uzamasý
(2.) Emeðin yoðunluðunda ve üretkenliðinde artmayla ayný
anda iþgününün kýsalmasý
ONSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM Artý-Deðer Oraný Ýçin Çeþitli Formüller
ALTINCI KISIM
ÜCRET
458
458
465
472
480
ONDOKUZUNCU BÖLÜM Emek-Gücü Deðerinin ya da Fiyatýnýn
Ücrete Dönüþmesi
YÝRMÝNCÝ BÖLÜM Zamana Göre Ücret
YÝRMÝBÝRÝNCÝ BÖLÜM Parça-Baþý Ücret
YÝRMÝÝKÝNCÝ BÖLÜM Ücretlerdeki Ulusal Farklýlýklar
YEDÝNCÝ KISIM
SERMAYE BÝRÝKÝMÝ
485
485
487
499
499
507
510
516
524
528
528
536
542
552
558
558
563
571
574
579
590
590
591
591
592
592
592
593
593
593
GÝRÝÞ
YÝRMÝÜÇÜNCÜ BÖLÜM Basit Yeniden Üretim
YÝRMÝDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Artý-Deðerin Sermayeye Dönüþmesi
Birinci Kesim. Boyutlarý Gittikçe Büyüyen Kapitalist Üretim.
Meta Üretimine Özgü Mülkiyet Yasalarýnýn Kapitalist Elkoyma
Yasalarýna Geçiþi
Ýkinci Kesim. Gittikçe Artan Ölçüde Yeniden-Üretimin
Ekonomi Politik Tarafýndan Yanlýþ Anlaþýlmasý
Üçüncü Kesim Artý-Deðerin Sermaye ve Gelire Ayrýlmasý.
Perhiz Teorisi
Dördüncü Kesim. Birikimin Miktarýný, Artý-Deðerin Sermaye ve
Gelire Orantýlý Bölüþümünden Baðýmsýz Olarak Belirleyen
Koþullar. Emek-Gücünün Sömürü Derecesi. Emeðin
Üretkenliði. Kullanýlan Sermaye ile Tüketilen Sermaye
Arasýndaki Farkýn Büyümesi. Yatýrýlan Sermayenin Büyüklüðü
Beþinci Kesim. Sözde Emek-Fonu
YÝRMÝBEÞÝNCÝ BÖLÜM Kapitalist Birikimin Genel Yasasý
Birinci Kesim. Sermayenin Bileþimi Ayný Kalýrken, Birikimle
Birlikte Emek-Gücüne Duyulan Talebin Artmasý
Ýkinci Kesim. Birikim Ýlerler ve Bununla Birlikte Yoðunluk
Artarken, Sermayenin Deðiþen Kýsmýnýn Nispi Azalmasý
Üçüncü Kesim. Gittikçe Artan Ölçüde Nispi Artý-Nüfus Üretimi
ya da Yedek Sanayi Ordusu
Dördüncü Kesim. Nispi Artý-Nüfusun Farklý Biçimleri. Genel
Kapitalist Birikim Yasasý
Beþinci Kesim. Genel Kapitalist Birikim Yasasýnýn
Örneklendirilmesi
(a) 1846-1866 Arasýnda Ýngiltere
(b) Ýngiliz Sanayi Ýþçi Sýnýfýnýn Çok Düþük Ücret Alan Tabakasý
(c) Göçebe Nüfus
(d) Bunalýmlarýn Ýþçi Sýnýfýnýn En Ýyi Ücret Alan Kesimi
Üzerindeki Etkisi
(e) Ýngiliz Tarým Proletaryasý
(1.) Bedfordshire
(2.) Berkshire
(3.) Buckinghamshire
(4.) Cambridgeshire
(5.) Essex
(6.) Herefordshire
(7.) Huntingdonshire
(8.) Lincolnshire
(9.) Kent
(10.) Northamptonshire
594
594
599
(11.) Wiltshire
(12.) Worcestershire
(f) Ýrlanda
SEKÝZÝNCÝ KISIM
ÝLKEL BÝRÝKÝM
611
611
615
630
638
641
646
656
659
YÝRMÝALTINCI BÖLÜM Ýlkel Birikimin Sýrrý
YÝRMÝYEDÝNCÝ BÖLÜM Tarýmsal Nüfusun Topraksýzlaþtýrýlmasý
YÝRMÝSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM 15. Yüzyýlýn Sonundan Baþlayarak
Mülksüzleþtirilenlere Karþý Kanlý Yasalar. Ücretlerin, Parlamento
Yasalarýyla Düþürülmeye Zorlanmasý
YÝRMÝDOKUZUNCU BÖLÜM Kapitalist Çiftçinin Doðuþu
OTUZUNCU BÖLÜM Tarýmsal Devrimin Sanayi Üzerindeki Tepkisi.
Sanayi Sermayesi Ýçin Ýç Pazarin Yaratýlmasý
OTUZBÝRÝNCÝ BÖLÜM Sanayici Kapitalistin Doðuþu
OTUZÝKÝNCÝ BÖLÜM Kapitalist Birikim Tarihsel Eðilimi
OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM Modern Sömürgecilik Teorisi
DÝZÝNLER
668
669
671
672
Yazýnsal, Ýncilsel ve Mitolojik Adlar
Aðýrlýk, Uzunluk, Alan, Sýða ve Para Ölçüleri
Kýsaltmalar
KAPÝTAL
KAPÝTALÝST ÜRETÝMÝN ELEÞTÝREL BÝR TAHLÝLÝ
KARL MARX
ÇEVÝREN
ALAATTÝN BÝLGÝ
PROLETARYANIN YÝÐÝT, VEFALI VE YÜCE
SAVUNUCUSU
UNUTULMAZ DOSTUM
WILHELM
W O L F F A
SUNULMUÞTUR
21 HAZÝRAN 1809DA TARNAUDA DOÐDU
9 MAYIS 1864TE MANCHESTERDE SÜRGÜNDE ÖLDÜ
ALMANCA BÝRÝNCÝ BASKIYA ÖNSÖZ
ÞÝMDÝ birinci cildini kamuoyuna sunduðum yapýt, 1859da yayýmlanan Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký adlý yapýtýmýn devamýný oluþturur. Birinci kýsým ile onun devamý arasýndaki uzun aralýk, çalýþmamý
tekrar tekrar kesen, uzun yýllar süren bir hastalýktan ötürüdür.
Daha önce yapýtýn içeriði, bu cildin ilk üç bölümünde özetlenmiþtir. Bu, yalnýzca, aradaki iliþki ve bütünlük yönünden yapýlmamýþtýr.
Konunun sunuluþu da. geliþtirilmiþtir. Daha önceki kitapta yalnýzca dokunulup geçilen birçok nokta, koþullarýn elverdiði ölçüde, burada, daha
tam olarak iþlenmiþken; öte yandan, orada ayrýntýlý olarak ele alýnan
noktalara bu ciltte yalnýzca deðinilmiþtir. Nitekim, deðer ve para teorileri
tarihi üzerine olan bölümler, tamamen dýþarda býrakýlmýþtýr. Bununla
birlikte, daha önceki yapýtýn okuru, birinci bölümün dipnotlarýnda, bu
teorilerin tarihi [sayfa 15] ile ilgili ek baþvurma kaynaklarý bulacaktýr.
Karl Marks
Kapital I
15
Her baþlangýcýn güçlüðü, bütün bilimler için geçerlidir. Bu yüzden, birinci bölümün, özellikle de metaýn tahlilini kapsayan kesimin
anlaþýlmasý, daha zor olacaktýr. Özellikle deðerin özü ve deðerin büyüklüðünün tahlili ile ilgili yerleri, elden geldiðince herkesin anlayabileceði
gibi yazdým.1 Tam geliþmiþ hali para-biçimi olan deðer-biçimi, son derece
kolay ve yalýndýr. Bununla birlikte, insan aklý, iki bin yýldan fazla zamandan beri boþ yere bunun sýrrýný kavramaya çalýþýrken, öte yandan, çok
daha karýþýk ve karmaþýk biçimlerin baþarýlý tahliline, hiç deðilse bir
yaklaþým saðlanmýþtýr. Niçin? Çünkü, organik bir bütün olarak bir cisim,
bu cismin hücrelerinden daha kolay incelenir de ondan. Ayrýca, ekonomi
biçimlerinin tahlilinde ne mikroskoptan yararlanýlabilir, ne de kimyasal
ayýraçlardan. Her ikisinin de yerini, soyutlama gücü almalýdýr. Ancak,
burjuva toplumda emek ürününün meta-biçimi ya da metaýn deðerbiçimi ekonomik hücre-biçimidir. Bu biçimlerin tahlili, sýð bir gözlemciye, küçük ayrýntýlar gibi gelebilir. Aslýnda da, küçük ayrýntýlar üzerinde durulmaktadýr, ama týpký mikroskobik anatomide yapýldýðý gibi.
Bu nedenle, deðer-biçimi üzerine olan kesim dýþýnda bu cilt, zor
anlaþýlýyor diye suçlanamaz. Ben, burada, elbette, yeni bir þey öðrenmek
isteyen, dolayýsýyla da kendi baþýna düþünme çabasýnda olan okuru
kastediyorum.
Fizikçi, fiziksel olgularý, ya en, tipik biçimde olduklarý, bozucu
etkilerden en uzak bulunduklarý yerlerde gözlemler, ya da olanaklýysa,
olayýn en normal biçimde geçmesini saðlayacak koþullar altýnda deneyler yapar. Ben, bu yapýtta, kapitalist üretim tarzýný ve bu tarza tekabül
eden üretim ve deðiþim koþullarýný inceleyeceðim. Bugüne kadar, Ýngiltere, bunlarýn klasik yurdu olmuþtur. Teorik düþüncelerimin geliþmesi
içinde, Ýngilterenin baþlýca örnek olarak gösterilmesinin nedeni iþte
budur. Ancak eðer [sayfa 16] Alman okur, Ýngiliz sanayi ve tarým iþçilerinin
durumuna omuz silker, ya da iyimser bir biçimde Almanyada iþlerin
bu kadar kötü olmadýðý düþüncesiyle kendini avutursa, ona açýkça þunu
söylemeliyim: De te fabula narratur!2
Aslýna bakýlýrsa, konu, kapitalist üretimin doðal yasalarýnýn sonucu olan toplumsal uzlaþmaz karþýtlýklarýn þu ya da bu derecede geliþmiþ
olmalarý deðildir. Burada sözkonusu olan, bu yasalarýn kendileridir, kaçýnýlmaz sonuçlara doðru katý bir zorunlulukla iþleyen bu eðilimlerdir.
1
Ferdinand Lassalleýn Schulze-Delitzshe karþý yazdýðý yapýtýn benim bu konular üzerindeki
açýklamalarýmýn entelektüel özünü verdiðini iddia ettiði kýsmýnda bile önemli yanlýþlar olduðuna
bakýlýrsa, bu, daha da gerekli oluyor. Ferdinand Lassalleýn iktisat üzerine olan yapýtlarýndaki
bütün genel teorik önermelerinde, örneðin sermayenin tarihsel karakteri, üretim koþullarý ile
üretim biçimi arasýndaki iliþki vb. üzerine olan önermeleri, benim koyduðum terminolojiye
varýncaya kadar, kaynak belirtmeksizin, hemen hemen sözcüðü sözcüðüne benim yazýlarýmdan
almasý herhalde propaganda amacý için yapýlmýþ olabilir. Benimle hiç bir ilgisi olmadýðý için,
onun bu önermeleri ayrýntýlarý ile nasýl iþlediði ve uyguladýðý konusunda elbette hiç bir þey
söylemiyorum.
2
Bu öyküde senin sözün ediliyor. (Horace) -ç.
16
Karl Marks
Kapital I
Sanayi yönünden daha çok geliþmiþ bir ülke, daha az geliþmiþ olan ülkeye ancak kendi geleceðinin imgesini gösterir.
Ama bunu bir yana býrakalým. Kapitalist üretimin Almanlar arasýnda iyice yerleþtiði yerlerde (örneðin fabrikalarda) içinde bulunulan
koþullar, Fabrika Yasalarýna benzer yasalarýn bizde bulunmamalarý nedeniyle, Ýngiltereden daha da kötüdür. Öteki bütün alanlarda, biz, Batý Kýta Avrupasýnýn tüm geriye kalan yerlerinde olduðu gibi, yalnýzca kapitalist
üretimin geliþmesinin deðil, bu geliþmenin tamamlanmamýþ olmasýnýn
da acýsýný çekiyoruz. Modern kötülüklerin yanýsýra, dünün mirasý olan
bir sürü kötülüklerin; çok eski üretim biçimlerinin alttan alta hâlâ sürüp
gitmelerinden doðan ve bunlarýn kaçýnýlmaz olarak beraberinde getirdikleri çaðdýþý toplumsal ve siyasal iliþkilerin altýnda eziliyoruz. Yalnýzca
yaþayanlardan deðil, ölülerden de acý çekiyoruz. Le mort saisit le vif!3
Almanyanýn ve geriye kalan Batý Kýta Avrupasýnýn toplumsal istatistikleri, Ýngilteredekilere oranla acýnacak durumdadýr. Ama gene de,
arkasýndaki meduza baþýný þöyle bir görmemize yetecek kadar perdeyi
aralýyorlar. Hükümetlerimiz ve parlamentolarýmýz, Ýngilteredeki gibi, zaman zaman, ekonomik koþullarý inceleyecek komisyonlar kursa; bu
komisyonlara gerçeði araþtýrmak için ayný biçimde tam yetkiler verilse;
bu görevler için Ýngilterenin fabrika denetmenleri, halk saðlýðý konusundaki saðlýk raportörleri, kadýnlar ile çocuklarýn sömürülmesi, konut ve
beslenme konularýný inceleyen komiserler gibi yetenekli, tarafsýz ve
saygýn insanlar bulunabilse; bizdeki durumu görüp dehþete düþerdik.
Perseus, avladýðý devler kendisini görmesin diye sihirli bir baþlýk giyerdi.
Biz ise, devlerin varlýðýný görmemek için, sihirli baþlýðý gözlerimize [sayfa
17] ve kulaklarýmýza kadar indiriyoruz.
Bu konuda kendimizi aldatmayalým. Amerikan baðýmsýzlýk savaþý,
18. yüzyýlda, Avrupa orta sýnýfý için uyarý çanýný nasýl çaldýysa, Amerikan
iç savaþý da, 19. yüzyýlda, Avrupa iþçi sýnýfý için ayný þeyi yaptý. Ýngilterede
toplumsal kargaþanýn gidiþi gözle görülür haldedir. Bu durum, belli bir
noktaya ulaþtýðýnda, Kýta Avrupasýný da ister istemez etkileyecektir. Orada, bu, iþçi sýnýfýnýn kendisinin geliþme derecesine göre, ya daha yabanýl ya da daha insancýl bir biçim alacaktýr. Bunun için, yüksek insancýl
düþüncelerden ayrý olarak, bugün egemen olan sýnýflarýn en önemli çýkarlarý, onlara, iþçi sýnýfýnýn serbestçe geliþmesini engelleyen, yasal olarak
kaldýrýlabilir bütün engellerin kaldýrýlmasýný buyuruyor. Bu nedenle de,
bu ciltte, öteki þeyler yanýnda, Ýngiliz fabrika mevzuatýnýn tarihine, ayrýntýlarýna ve sonuçlarýna geniþ yer verdim. Bir ulus, öteki uluslardan birçok
þeyler öðrenebilir ve öðrenmelidir de. Bir toplum, kendi hareketinin
doðal yasalarýný ortaya çýkarmak için doðru yola girmiþ olsa bile bu yapýtýn son amacý da, zaten modern toplumun ekonomik hareket yasasýný
ortaya çýkarmaktýr bu toplum, normal geliþmesinin birbirini izleyen
3
Ölüm, yaþayaný yakalar. -ç.
Karl Marks
Kapital I
17
aþamalarýnýn ortaya koyduðu engelleri, ne gözüpek sýçrayýþlarla temizleyebilir, ne de meþru yasalarla ortadan kaldýrabilir. Ancak doðum sancýlarýný kýsaltabilir ve azaltabilir.
Olasý bir yanlýþ anlamayý önlemek için bir noktayý belirtmek isterim. Kapitalisti ve toprakbeyini, hiç bir þekilde pembeye boyamadým.
Ama burada kiþiler, ekonomik kategorilerin temsilcileri olduklarý, belirli
sýnýf iliþkileri ile sýnýf çýkarlarýný kiþiliklerinde topladýklarý ölçüde ele alýnýp
incelenirler. Toplumun, iktisadi biçimleniþinin evrimini doðal tarihin bir
süreci olarak gören benim görüþüm, bireyi, o kendini öznel olarak bu
iliþkilerin üzerine ne denli çok çýkarýrsa çýkarsýn, toplumsal olarak yaratýðý
kaldýðý bu iliþkilerden, herhangi bir baþka görüþten daha az sorumlu
tutar.
Ekonomi politik alanýnda özgür bilimsel araþtýrma, yalnýzca öteki
bütün alanlarda karþýlaþýlan düþmanlarla yüzyüze gelmekle kalmaz. Ele
alýnan malzemenin kendine özgü niteliði, insan yüreðinin en azgýn, en
bayaðý ve en uðursuz tutkularýný, özel çýkar çýlgýnlýklarýný, düþman olarak
savaþ alanýna aktarýr. Resmi Ýngiliz Kilisesi, 39 kuralýn 38ine karþý yapýlan
saldýrýyý, gelirinin 1/39una yapýlan saldýrýdan daha kolay baðýþlar. Bugün
bizzat tanrýtanýmazlýk, mevcut mülkiyet iliþkilerinin eleþtirisi ile karþýlaþtýrýlýrsa, [sayfa 18] culpa levistir.4 Bununla birlikte, gene de kabul edilmesi
gerekli bir geliþme var. Örneðin son haftalarda yayýnlanan Mavi kitabý
gösterebilirim: Correspondance with Her Majestys Missions Abroad,
regarding Industrial Questions and Trades Unions.5 Ýngiliz tahtýnýn dýþ
ülkelerdeki temsilcileri, Almanyada, Fransada, kýsacasý Kýta Avrupasýnýn
bütün uygar devletlerinde, sermaye ile emek arasýndaki mevcut iliþkilerde köklü bir deðiþikliðin Ýngilteredeki kadar apaçýk ve kaçýnýlmaz olduðunu uzun uzun anlatmaktadýrlar. Ayný zamanda, Atlantik Okyanusunun
öteki kýyýsýnda, Amerika Birleþik Devletleri Baþkan Yardýmcýsý Bay Wade,
halk topluluðu önünde yaptýðý konuþmada, köleliðin kaldýrýlmasýndan
sonra, sermaye ile toprak mülkiyeti iliþkilerinde köklü bir deðiþiklik yapýlmasýnýn günün baþlýca sorunu olduðunu ilân etmiþtir. Bunlar, çaðýn,
mor þallar ya da kara bürüklerle gizlenemeyecek belirtileridir. Bu sözler,
yarýn bir mucize olacaðý anlamýna gelmez. Bu sözler, bizzat egemen
sýnýflar içinde, bugünkü toplumun kaskatý bir kristal olmayýp, deðiþebilen
ve sürekli olarak deðiþen bir organizma olduðu konusunda bir sezginin
doðduðunu göstermektedir.
Bu yapýtýn ikinci cildi sermayenin dolaþým sürecini6 (II. Kitap), ve
sermayenin geliþme seyri içinde aldýðý çeþitli biçimleri (III. Kitap), üçüncü
ve son cilt (IV. Kitap) ise teorinin tarihini ele alacaktýr.
Bilimsel eleþtiriye dayanan her görüþü memnunlukla karþýlarým.
Küçük günah. -ç.
Sanayý Sorunlarý ile Sendikalar Konusunda Majestelerinin Dýþ Ülkelerdeki Temsilcileri ile
Yazýþmalar. -ç.
6
Yazar, 579uncu sayfada, bu baþlýk altýnda neyi istediðini açýklamaktadýr. -Ed.
4
5
18
Karl Marks
Kapital I
Kamuoyu denilen þeyin hiç bir zaman ödün vermediðim önyargýlarýna
gelince, önceden olduðu gibi, þimdi de büyük Floransalýnýn özdeyiþini
benimsiyorum:
Segui il tuo corso, e lascia dir le genti7 [sayfa 19]
Londra, 25 Temmuz 1867
7
KARL MARX
Sen yolunda yürü ve býrak ne derlerse desinler! Dante, Ýlâhi Komedya, Araf, 5. þarký. -
ç.
Karl Marks
Kapital I
19
ALMANCA ÝKÝNCÝ BASKIYA SONSÖZ
SÖZLERÝME, birinci baskýnýn okurlarýna, ikinci baskýda yapýlan
deðiþiklikler konusunda bilgi vermekle baþlamalýyým. Kitabýn düzenlenmesinde daha bir açýklýða varýldýðý hemen dikkati çekecektir. Ek notlar,
her yerde, ikinci baskýya not diye gösterilmiþtir. Metinle ilgili en önemli
noktalar ise þunlardýr:
Birinci Bölüm Birinci Kesimde her deðiþim-deðerinin ifade edildiði eþitliklerin tahlilinden elde edilen deðer türetimi, daha büyük bir
bilimsel titizlikle ele alýnmýþ ve iþlenmiþtir; ayný biçimde, birinci baskýda, þöyle bir deðinilen, deðerin özü ile deðer büyüklüðünün toplumsal
olarak gerekli emek-zamanýna göre belirleniþi arasýndaki baðýntý üzerinde þimdi daha geniþ ölçüde durulmuþtur. Birinci Bölüm Üçüncü Kesim (Deðerin Biçimi), baþka bir neden olmasa bile, birinci baskýda iki
kez yer aldýðý için, tümüyle gözden geçirilmiþtir. Geçerken belirteyim
ki, bu yinelemeyi [sayfa 20] Hanoverdeki dostum Dr. L. Kugelmanna
20
Karl Marks
Kapital I
borçluyum. Hamburgdan ilk provalar geldiði sýrada, 1867 yýlý ilkyazýnda
kendisini ziyaret ediyordum. Beni, okurlarýn çoðunun, deðer-biçimi konusunda tamamlayýcý, daha öðretici bir açýklamaya gereksinme duyacaklarýna ikna etmiþti. Birinci Bölümün son kesimi, Metalarýn Fetiþ
Karakteri, vb. geniþ ölçüde deðiþtirildi. Üçüncü Bölüm Birinci Kesim
(Deðerin Ölçüsü) özenle gözden geçirildi, çünkü okura, Zur Kritik der
Politischen Ökonomie, Berlin 1859da verilmiþ bulunan açýklamalara
baþvurmasý belirtilerek bu kesim yeteri kadar titizlikle ele alýnmamýþtý.
Yedinci Bölüm, özellikle Ýkinci Kýsým1 geniþ ölçüde yeniden yazýldý.
Metinde yer yer ve çoðu zaman yalnýzca üslup ile ilgili bütün
deðiþiklikler üzerinde durmak için zaman yitirmenin gereði yoktur. Bütün
kitap boyunca böyle deðiþiklikler olmuþtur. Gene de, Pariste çýkacak
Fransýzca çeviriyi gözden geçirdiðim þu sýra, Almanca esas metnin bazý
yerlerinin üslup bakýmýndan büyük ölçüde düzeltilmesine, bazý yerlerde ise gözden kaçmýþ hatalarýn ayýklanmasýna gerek olduðunu gördüm. Ancak bunun için zaman yoktu. Çünkü, bana, ancak 1871 güzünde
çok acil bir çalýþma içinde bulunduðum sýrada, kitabýn tükendiðini ve
ikinci baskýsýna 1872 Ocaðýnda baþlanacaðýný haber vermiþlerdi.
Alman iþçi sýnýfýnýn geniþ çevrelerinde Das Kapitalin böylesine
hýzla beðeni kazanmasý, emeklerimin en iyi ödülü olmuþtur. Ekonomik
konularda burjuva görüþ açýsýný yansýtan Viyanalý bir fabrikatör olan
Bay Mayer, Fransýz-Alman savaþý sýrasýnda yayýnlanan bir broþürde, Almanlarýn geleneksel bir tutkusu diye kabul edilen güçlü teorik düþünme
yeteneklerinin, Almanyada kültürlü denilen sýnýflar arasýnda tamamýyla kaybolduðu, oysa tersine iþçi sýnýfý arasýnda bu yeteneðin yeni bir
canlýlýk gösterdiði düþüncesini, çok yerinde olarak ortaya koymuþtu.
Almanyada, ekonomi politik, þu ana kadar, yabancý bir bilim
olarak kaldý. Gustav von Gülich, Geschichtliche Darstellung des Handels, der Gewerbe usw2 adlý yapýtýnýn özellikle 1830 da yayýnlanan ilk
iki cildinde, Almanyada kapitalist üretim tarzýnýn geliþmesini ve dolayýsýyla, bu ülkede modern burjuva toplumunun oluþmasýný önleyen tarihsel koþullarý uzun uzun incelemiþtir. Demek ki, [sayfa 21] ekonomi politiðin
yeþereceði toprak yoktu. Bu bilim, Ýngiltere ve Fransadan hazýr mal
olarak ithal edilmek zorundaydý; ve Alman [ekonomi politik -ç.] profesörleri öðrenci olarak kaldýlar Yabancý bir gerçeðin teorik ifadesi, bunlarýn elinde, bir dogmalar demeti haline geldi ve çevrelerindeki küçük
ticaret âleminin terimleriyle yorumlandý ve bunun için de yanlýþ yorumlandý. Bilimse iktidarsýzlýk duygusunu, tümüyle bastýramadýklarý bu duyguyu, gerçekten yabancýsý olduklarý bir konuya dokunmuþ olmanýn
bilinçaltý rahatsýzlýðýný, ya tarih ve yazýn alanlarýnda allamelik taslayaBu baskýda: Dokuzuncu Bölüm, Ýkinci Kesim. -Ed.
Geschichtliche Darstellung des Handels, der Gewerbe und des Ackerbaus, etc., von
Gustav von Gülich. 5 cilt, Jena 1830-45. Geschichtliche Darstellung des Handels, der Gewerbe
und des Ackerbaus, etc., von Gustav von Gülich. 5 cilt, Jena 1830-45.
1
2
Karl Marks
Kapital I
21
rak, ya da Kameral bilimler denilen ve Alman bürokrasisinin arafý
geçmek zorunda olan umutsuz adaylarýnýn laf kalabalýðýndan alýnmýþ
yabancý malzeme karýþýmý ile beceriksizce örtmeye çalýþtýlar.
Almanyada, 1848den bu yana kapitalist üretim, hýzla geliþmektedir ve bugün spekülasyon ve dolandýrýcýlýk içersinde açýlýp saçýlmýþtýr.
Ama ne var ki, profesyonel iktisatçýlarýmýza kader gene gülmüyor.
Ekonomi politiði dürüst bir biçimde ele alabilecekleri sýrada, modern
ekonomik koþullar Almanyada fiilen yoktu. Ve bu koþullar ortaya çýkar
çýkmaz da, onlar öyle bir ortam içindeydiler ki, artýk burjuva ufkunun
sýnýrlarý içersinde, bunlarý gerçekten ve tarafsýzca incelemek olanaðý
yoktu. Ekonomi politik bu sýnýrlar içinde kaldýðý sürece, yani kapitalist
yönetim, evriminin geçiþ halinde tarihsel bir evresi olmasý yerine, toplumsal üretimin mutlak son biçimi olarak görüldüðü sürece, sýnýf savaþýmý su yüzüne çýkmadýðý ya da kendisini ancak daðýnýk ve tek tek olaylarla
ortaya koyduðu sürece, ekonomi politik, bir bilim olarak kalabilir.
Ýngiltereyi alalým. Orada ekonomi politik, sýnýf savaþýmýnýn henüz
az geliþtiði dönemde doðmuþtur. Onun son büyük temsilcisi Ricardo,
sonunda, bilinçli olarak, sýnýf çýkarlarýnýn, ücret ve kârýn, kâr ve rantýn
karþýtlýðýný, bu karþýtlýðý, safça, doðanýn toplumsal bir yasasý kabul ederek,
araþtýrmalarýnýn hareket noktasý yapar. Ancak, buradan hareketle, burjuva ekonomi bilimi, aþamayacaðý sýnýrlara gelip dayanmýþtýr. Bu bilim,
Ricardo daha hayattayken ve ona karþý olarak Sismondinin kiþiliðinde
eleþtiri ile karþý karþýya geldi.3
Bunu izleyen 1820-1830 dönemi, Ýngilterede ekonomi politik [sayfa 22] alanýnda bilimsel faaliyetlerle dikkati çeker. Ricardonun teorisinin
vulgarize edildiði, ve yayýldýðý kadar, bu teorinin eski okula karþý savaþým
verdiði bir dönemdi. Parlak karþýlaþmalar yapýldý. O sýralarda olup bitenleri Avrupa pek az bilir, çünkü polemiklerin çoðu, yazýlarda, incelemelerde, arasýra çýkan kitap ve broþürlerde daðýnýk olarak kalmýþtýr. Bu
polemiðin tarafsýz nitelikte oluþu her ne kadar Ricardonun teorisi,
bazý istisnai durumlarda burjuva ekonomisine karþý bir saldýrý silahý
olarak kullanýlmýþ ise de zamanýn koþullarýyla açýklanabilir. Bu yandan,
büyük sanayi, 1825 bunalýmý ile modern yaþamýnýn devresel çevrimini
ilk kez açarak kendini gösterdiði gibi, çocukluk çaðýndan kurtulmak
üzereydi. Öte yandan, sermaye ile emek arasýndaki sýnýf savaþýmý, siyasal bakýmdan, bir yanda Kutsal Ýttifak çevresinde toplanan hükümetler
ve feodal aristokrasi, öte yanda burjuvazinin öncülük ettiði halk kitleleri
arasýndaki uyuþmazlýk; ekonomik bakýmdan, sanayi sermayesi ile aristokrat toprak mülkiyeti arasýndaki çatýþma bu çatýþma, Fransada küçük
ve büyük toprak mülkiyeti arasýndaki karþýtlýðýn gerisinde saklý kalýyor,
Ýngilterede Tahýl Yasalarýndan sonra açýða çýkýyordu sonucu arka plana
3
Yapýtýna bkz: Zur Kritik.... s. 39 [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Sol Yayýnlarý, Ankara
1976, s. 85 vd.]
22
Karl Marks
Kapital I
itilmiþ bulunuyordu. Bu sýrada, Ýngilterede, ekonomi politik yazýný Fransada, Dr. Quesnaynin ölümünü izleyen fýrtýnalý ileri atýlýþ hareketini
anýmsatýr, ama týpký kocakarý fýrtýnasýnýn ilkyazý anýmsatmasý gibi. Ve
1830 yýlýyla birlikte tam bir bunalým patlak verdi.
Fransa ile Ýngilterede, burjuvazi, siyasal iktidarý ele geçirmiþti.
Bundan sonra sýnýf savaþýmý, pratik olduðu kadar teorik olarak da gitgide daha açýk ve tehdit edici biçimler aldý. Bilimsel burjuva ekonomisinin ölüm çanýný çalýyordu. Artýk bundan sonra bu ya da þu teoremin
doðru olup olmamasý deðil, ama sermayeye yararlý mý yoksa zararlý mý,
gerekli mi yoksa gereksiz mi, siyasal bakýmdan tehlikeli mi tehlikesiz
mi olduðu sözkonusuydu. Tarafsýz incelemelerin yerini ücretli yarýþmalar,
gerçek bilimsel araþtýrmalarýn yerini kara vicdanlý ve þeytanca mazur
gösterme eðilimleri almýþtý. Bununla birlikte Cobden ve Bright gibi
imalâtçýlarýn baþýçektiði Tahýl Yasalarýna Karþý Birliðin yayýnladýðý dünyayý
kaplayan yerliyersiz broþürlerin, bilimsel olmasa bile, toprak aristokrasisine karþý giriþtikleri polemik yönünden tarihsel bir deðeri vardý. Ne
var ki, ondan sonra, Sir Robert Peelin yürürlüðe koyduðu serbest ticaret
mevzuatý, vülger ekonomiyi bu son dikenden de yoksun býraktý. [sayfa 23]
Kýta Avrupasýndaki 1848-1849 devrimi, Ýngilterede de etkisini
göstermiþti. Bilimsel bir deðeri olduðunu hâlâ öne süren ve egemen
sýnýflarýn lafebeleri ve dalkavuklarý olmaktan ötede bir þey olduklarýný
öne sürenler, sermayenin emrindeki ekonomi politik ile, proletaryanýn
artýk daha fazla görmemezlikten gelinemeyen istekleri arasýnda uyum
saðlama çabasýna düþtüler. Ýþte böylece, John Stuart Millin en iyi temsilciliðini yaptýðý sýð uzlaþtýrma [doðdu -ç.]. Bu, burjuva ekonomisinin
iflasýnýn ilanýydý ve, büyük Rus bilgini ve eleþtiricisi N. Çerniþevskinin
Mille Göre Ekonomi Politiðin Anaçizgileri adlý yapýtýnda ustaca aydýnlýða çýkarttýðý bir olguydu.
Böylece, Almanyada, kapitalist üretim tarzý, daha önce, Fransada
ve Ýngilterede, þiddetli sýnýf çatýþmalarý ile uzlaþmaz niteliðini gösterdikten sonra olgunluða ulaþtý. Ve üstelik, bu arada, Alman proletaryasý,
Alman burjuvazisinden çok daha açýk bir sýnýf bilincine ulaþmýþtý. Böylelikle, bir burjuva ekonomi politik bilimin, ensonu Almanyada tam
olasý göründüðü anda, gerçekte yeniden olanaksýz duruma gelmiþti.
Bu koþullar altýnda, onun sözcüleri, iki gruba ayrýldýlar. Becerikli,
iþbilir kimselerden oluþan bir bölüm, en yavan ve bunun için de vül-ger
ekonominin mazur gösterici en uygun temsilcisi olan Bastiatnýn bayraðý altýna toplandýlar; ötekiler, bilimlerinin profesörlük yüceliðinin gururuyla uzlaþmazlarý uzlaþtýrma çabasýnda olan John Stuart Milli izlediler.
Týpký burjuva ekonomisinin klasik döneminde olduðu gibi onun çöküþü
sýrasýnda da Almanlar ancak öðrenci, taklitçi ve izleyici kaldýlar, yabancý büyük toptancýlarýn hizmetinde çalýþan küçük perakendeci ve seyyar
satýcý olmaktan kurtulamadýlar.
Bunun için, Alman toplumunun kendine özgü tarihsel geliþmesi,
Karl Marks
Kapital I
23
bu ülkede, burjuva ekonomisi konusunda her türlü özgün yapýtý önlüyor, ama bu ekonominin eleþtirisine açýk bulunuyordu. Böyle bir eleþtiri
bir sýnýf adýna yapýlacaksa, bu, ancak, tarihsel görevi kapitalist üretim
tarzýný yýkmak ve bütün sýnýflarý büsbütün ortadan kaldýrmak olan sýnýf,
yani proletarya adýna yapýlabilir
Alman burjuvazisinin bilirbilmez sözcüleri, önce Das Kapitali,
daha önceki yazýlarýma yaptýklarý gibi, sessizlikle öldürmeyi denediler.
Bu taktiðin, zamanýn koþullarý ile artýk uyuþmadýðýný görür görmez, kitabýmý eleþtirme bahanesi altýnda, burjuvazinin kafasýný huzura kavuþturmak için reçeteler yazdýlar. Ne var ki, [sayfa 24] iþçi basýnýnda örneðin,
Joseph Dietzgenin Volksstaattaki makalelerine bakýnýz kendilerinden
daha güçlü hasýmlarý karþýlarýnda buldular, ki onlara borçlu olduklarý
yanýtý (bugüne kadar hâlâ) verememiþlerdir.4
1872 ilkyazýnda Das Kapitalin mükemmel bir Rusça çevirisi çýktý.
3.000 tane basýlan kitap nerdeyse tükenmek üzere. Daha 1871 yýlýnda
Kiev üniversitesinde ekonomi politik profesörü N. Ziber, Teoriya tsennosti i kapitala D. Ricardo (D. Ricardonun Deðer ve Sermaye Teorisi
vb.) adlý yapýtýnda, benim, deðer, para ve sermaye teorimden, temelleri bakýmýndan, Smith ve Ricardonun öðretilerinin zorunlu bir devamý
olarak sözediyordu. Bu mükemmel yapýtý okurken Batý Avrupalýyý þaþýrtan
þey, yazarýn yalýn teorik tutumundaki tutarlýlýk ve saðlamlýktýr.
Das Kapitalde kullanýlan yöntem, birbiriyle çeliþen çeþitli
anlayýþlarýn ortaya koyduðu gibi pek az anlaþýlmýþtýr. Öyle ki, Pariste
yayýnlanan Revue Positiviste, beni, bir yandan, ekonomi politiði metafizik açýdan ele aldýðým için, öte yandan da düþününüz! geleceðin aþçý
dükkanlarý için (komtçu vari?) tarifeler düzecek yerde, salt güncel gerçeklerin eleþtirel tahlillerini yaptýðým için suçluyor. Metafiziklik suçlamasýna karþý Profesör Ziber þöyle diyor: Gerçek teori sözkonusu olduðu
sürece, Marxýn yöntemi, kusur ve erdemleri ortak olan en iyi teorik
iktisatçýlarýn bir okulunun, bütün Ýngiliz okulunun tümdengelim yöntemidir.5 M. Block Les Théoriciens du Socialisme en Allemagne,
extrait du Journal des Economistes, Juillet et Août 1872 yöntemimin
analitik olduðu konusunda bir keþifte bulunuyor ve þöyle diyor: Parcet
ouvrage M. Marx se classe parmit les esprits analytiques les plus émi4
Alman vülger ekonomisinin zevzek lafazanlarý, kitabýmýn üslubunu yermiþlerdir. Das
Kapitaldeki yazýnsal kusurlarý kimse benden daha fazla hissedemez. Bununla birlikte, bu baylarla
okurlarýnýn yararlanmasý ve zevklenmesi için, biri Ýngilizce biri Rusça iki yazýyý kaydedeceðim.
Görüþlerime her zaman karþý olan Saturday Review, birinci baský ile ilgili yazýsýnda þöyle diyordu:
Konunun sunuluþ biçimi, en kuru ekonomik sorunlara bile kendine özgü bir sevimlilik veriyor.
S.-P. Vyedomosti (St. Petersburg Postasý) 20 Nisan 1872 tarihli sayýsýnda diyor ki: Konunun
sunuluþu, bir ya da iki büyük özelliði olan bölüm dýþýnda, herkesçe anlaþýlabilir olmasý, açýklýðý,
ve konunun bilimsel karmaþýklýðýna karþýn olaðanüstü canlýlýðý ile dikkati çekiyor. Bu bakýmdan
yazar, ... son derece kuru ve karanlýk bir dille yazdýklarý kitaplarý, sýradan ölümlülerin kafalarýný
çatlatan ... Alman bilginlerinin çoðunluðuna hiç benzemiyor.
5
N. Ziber, Teoriya tsennosti i kapitala D. Ricardo vý sývyazi sý poztneyþimi dopolneniyami i
razyasneniyami, Kiev 1871, s. 170. -Ed.
24
Karl Marks
Kapital I
nents.6 Alman eleþtiriciler, elbette, hegelci sofistik [sayfa 25] diye feryat
ediyorlar. St. Petersburgda yayýnlanan Vyestnik Yevropi (Avrupa Postasý) yalnýzca Das Kapitalin yöntemine ayýrdýðý bir makalede (Mayýs
1872 sayýsý, s. 427-436) benim araþtýrma yöntemimi katý gerçekçi, ama
sunuþ yöntemimi, yazýk ki, Almanvari diyalektik buluyor. Þöyle diyor:
Ýlk bakýþta, eðer konunun sunuluþunun dýþ biçimine dayanarak bir
yargýya varýlýrsa, Marx, sözcüðün Almanca anlamýnda, yani kötü
anlamýnda, ideal filozoflarýn en idealidir. Oysa aslýnda, ekonomik eleþtiri
konusunda kendisinden önce gelenlerin hepsinden son derece fazla
gerçekçidir. Hiç bir bakýmdan kendisine idealist denilemez. Ben, yazara,
en iyi yanýtý, Rusça özgün metni saðlayamayacak bazý okurlarýmýn da
ilgisini çekebileceðini umduðum kendi eleþtirisinden alacaðým bazý
pasajlarla verebilirim.
Yöntemimin materyalist temelini tartýþtýðým Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katkýnýn Önsözünden (Berlin 1859, s. IV-VII)7 aktarma
yaptýktan sonra yazar þöyle devam ediyor: Marx için önemli olan tek
þey, incelediði olgularýn yasasýný bulmaktýr; bu olgular, belli bir tarihsel
dönemde belirli bir biçim ve karþýlýklý iliþkiler içersinde olduklarý sürece, onun için önemli olan, yalnýzca onlara egemen olan yasa deðildir.
Onun için daha da önemli olan, bunlarýn deðiþmelerinin ve geliþmelerinin, yani bir biçimden baþka bir biçime, bir iliþkiler düzeninden,
farklý bir iliþkiler düzenine geçiþlerinin yasasýdýr. Bu yasa, bir kez bulunduktan sonra, bunun toplumsal yaþamda ortaya çýkan etkilerini ayrýntýlarýyla inceler. Bunun sonucu olarak, Marx, ancak bir tek þeyi dert
edinir: Katý bilimsel incelemelerle toplumsal koþullarýn birbirini izleyen
sýralarýnýn zorunluluðunu göstermek, ve kendisine temel çýkýþ noktalarý
görevini yapacak gerçekleri elden geldiðince tarafsýz saptamak. Bunun
için, ayný zamanda, hem þeylerin bugünkü düzeninin zorunluluðunu ve
hem de insanlar inansýnlar ya da inanmasýnlar, onun bilincinde olsunlar
ya da olmasýnlar, hepsi ayný þeydir, kaçýnýlmaz olarak içinden geçeceði
bir baþka düzenin zorunluluðunu tanýtlamasý yeter. Marx, toplumsal
hareketi, yalnýzca insan iradesinden, bilincinden ve düþüncesinden
baðýmsýz olmakla kalmayan, tersine, onlarýn iradesini, bilincini ve düþüncesini belirleyen yasalarýn yönettiði bir doðal tarihsel süreç olarak ele
alýr. ... Eðer uygarlýk tarihinde bilinçli öðe ikincil olabilecek bir rol oynuyorsa, o [sayfa 26] zaman açýktýr ki, konusu uygarlýk olan eleþtirel bir inceleme,
bilincin herhangi bir biçimini ya da sonucunu, herhangi baþka bir þeyden
daha az temel alabilir. Yani fikir deðil, ancak tek baþýna maddi olgu,
onun çýkýþ noktasý olabilir. Böyle bir inceleme, bir olguyu, fikir ile deðil,
olguyla, baþka bir olguyla karþý karþýya getirerek ve karþýlaþtýrarak
kendisini sýnýrlandýrýr. Bu incelemede önemli olan, incelenecek her iki
6
7
Bu yapýtla Bay Marx, en önemli analitik düþünürler arasýna giriyor. -ç.
Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 23-28. -Ed.
Karl Marks
Kapital I
25
olgunun olabildiðince kusursuz olmasý, ve gerçekten herbiri bir ötekine
göre, bir evrimin farklý anlarýný oluþturmalarýdýr; ama hepsinden de
önemlisi, ardarda dizilerin, sýralarýn ve böyle bir evrimin farklý aþamalarýnýn içersinde kendilerini gösterdikleri sonuçlarýn sýralanmasýnýn kesin
olarak tahlil edilmesidir. Ama denecektir ki, ekonomik yaþamýn genel
yasalarý, birdir ve aynýdýr, ister bugüne, ister düne uygulansýnlar bir þey
deðiþmez. Marx, bunu açýkça reddeder. Ona göre böyle soyut yasalar
yoktur. Tersine, onun düþüncesine göre, her tarihsel dönemin kendi
yasalarý vardýr. ... Toplum belirli bir geliþme dönemini tamamlar tamamlamaz, belirli bir aþamadan bir ötekine geçerken, baþka yasalarýn da etkisi altýna girmeye baþlar. Kýsacasý ekonomik yaþam, karþýmýza, biyolojinin öteki kollarýndaki evrim tarihine benzer bir olgu sunar. Eski iktisatçýlar, ekonomi yasalarý ile fizik ve kimya yasalarý arasýnda iliþki kurduklarý
için, bu yasalarýn niteliklerini yanlýþ anlamýþlardýr. Olgularýn daha derinlemesine bir tahlili, toplumsal organizmalarýn kendi aralarýnda, bitkiler
ya da hayvanlar kadar, temelden farklý olduðunu gösterir. Dahasý var,
bir tüm olarak bu organizmalarýn yapýlarýnýn farklý olmasý, tek tek organlarýnýn gösterdiði deðiþiklikler, bu organlarýn içinde iþledikleri koþullarýn
farklý olmasý sonucu, bir ve ayný olgu, tamamýyla farklý yasalarýn
egemenliði altýna girer. Marx, örneðin, nüfus yasasýnýn, her zaman ve
her yerde ayný olmasýný reddeder. Tersine, her geliþme aþamasýnýn,
kendine özgü nüfus yasasý olduðunu öne sürer. ... Üretici güçlerin deðiþik
derecelerde geliþmeleri ile, toplumsal koþullar ve bunlara yön veren
yasalar da deðiþir. Marx, bu görüþ açýsýndan, serma- yenin aðýrlýðý ile
kurulan ekonomik düzeni, araþtýrma ve açýklamayý amaçlarken, o, yalnýzca, son derece bilimsel bir biçimde ekonomik yaþamýn içinde her
saðlýklý incelemenin amacýný formüle etmiþ oluyor. Böyle bir incelemenin bilimsel deðeri, belirli bir toplumsal organizmanýn, kökeni, varoluþu,
geliþmesi ve ölümü ile onun yerini bir baþka ve daha yüksek bir organizmanýn alýþýný düzenleyen özel yasalarýn [sayfa 27] açýklanmasýndadýr. Ýþte
aslýnda da, Marxýn kitabýnýn deðeri buradan gelir.
Yazar, benim yöntemim olarak kabul ettiði þeyi, bu derece çarpýcý
ve, benim uygulamam yönünden, cömertçe ortaya koyarken, diyalektik yöntemden baþka neyi anlatmýþ oluyor?
Kuþkusuz, sunuþ yönteminin, biçim yönünden, araþtýrma yönteminden farklý olmasý gerekir. Araþtýrma yöntemi, iþlenecek malzeme-yi
ayrýntýlarýyla ele almalý, onun geliþmesinin farklý biçimlerini tahlil etmeli, iç baðýntýlarýn esasýný bulmalýdýr. Ancak bu yapýldýktan sonra, gerçek hareket yeterince anlatýlabilir. Eðer bu baþarýyla yapýlýrsa, eðer ele
alýnan konunun yaþamý týpký bir aynada olduðu gibi ideal bir biçimde
yansýtýlýrsa, karþýmýzda salt a priori8 bir yapý varmýþ gibi gelebilir.
Benim diyalektik yöntemim, hegelci yöntemden yalnýzca farklý
deðil, onun tam karþýtýdýr da. Hegel için insan beyninin yaþam-süreci,
yani düþünme süreci Hegel bunu Fikir (Idea) adý altýnda baðýmsýz
26
Karl Marks
Kapital I
bir özneye dönüþtürür gerçek dünyanýn yaratýcýsý ve mimarý olup, gerçek dünya, yalnýzca Fikirin dýþsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanýn insan aklýnda yansýmasýndan ve düþünce biçimlerine dönüþmesinden baþka bir þey deðildir.
Hegel diyalektiðinin mistik yönünü, otuz yýl kadar önce, henüz
daha moda olduðu bir sýrada eleþtirmiþtim. Ama tam da Das Kapitalin
birinci cildi üzerinde çalýþtýðým sýrada, kültürlü Almanyada gevezelik
eden hýrçýn, küstah ve bayaðý Epigouoi,9 Lessing zamanýnda Spinoza
ya ölmüþ köpek diyen kahraman Moses Mendelssohnun yaptýðý gibi,
Hegele saldýrmanýn tadýný çýkartýyorlardý. Bu yüzden ben, açýkça bu
güçlü düþünürün öðrencisi olduðumu itiraf ettim ve hatta, deðer teorisi
bölümünde yer yer ona özgü ifade b!çimlerine de kur yaptýðým oldu.
Hegelin elinde diyalektiðin mistisizmle bozulmasý, ayrýntýlý ve bilinçli
bir biçimde diyalektiðin genel iþleyiþ biçimini, ilk kez onun sunmuþ
olduðu gerçeðini örtemez. Hegelde diyalektik baþaþaðý duruyor. Mistik
kabuk içersindeki aklauygun özü bulmak istiyorsanýz, onun yeniden
ayaklarý üzerine oturtulmasý gerekir.
Mistikleþtirilmiþ biçimi ile diyalektik, Almanyada moda olmuþtu,
çünkü þeylerin mevcut durumunu yüceltiyor ve ululuyor gibi [sayfa 28]
görünüyordu. Oysa aklauygun biçimiyle diyalektik, burjuvazi ile onun
doktriner sözcüleri için bir rezalet ve iðrençliktir, çünkü þeylerin mevcut bugünkü durumunu olumlu yanlarýyla kavrar, ayný zamanda da, bu
durumun yadsýnmasýný, onun kaçýnýlmaz çöküþünün anlaþýlmasýný içerir;
çünkü diyalektik, tarihsel olarak geliþmiþ olan her toplumsal biçimi
akýþan bir hareket içinde görür ve bu yüzden, onun geçici niteliðini,
onun anlýk varlýðýndan daha az olmamak üzere hesaba katar; hiç bir
þeyin zorla kabul ettirilmesine izin vermez, özünde eleþtirici ve devrimcidir.
Kapitalist topluma özgü çeliþkiler, içinde büyük sanayiin yaþadýðý
ve doruk noktasý genel bunalýmlar olan dönemsel çevrim deðiþiklikleri
içersinde, en çarpýcý biçimde, deneyimli burjuvayý etkiler. Henüz
baþlangýç aþamasýnda olsa da, böyle bir bunalým bir kez daha yaklaþýyor;
alanýnýn evrenselliði ve hareketinin yoðunluðu, diyalektiði, yeni, kutsal
Prusya-Alman imparatorluðunun baþýndaki türedi asalaklarýnýn kafalarýna bile sokacaktýr. [sayfa 29]
Londra, 24 Ocak 1873
8
9
KARL MARX
Önsel. -ç.
Epigonentum, mukallitler. -ç.
Karl Marks
Kapital I
27
FRANSIZCA BASKIYA ÖNSÖZ VE SONSÖZ
FRANSIZCA BASKIYA ÖNSÖZ
Yurttaþ Maurice La Châtrea
Deðerli Yurttaþ,
Das Kapitalin çevirisini bir dizi kitap halinde yayýnlama fikrinizi
sevinçle karþýlýyorum. Böylece kitap, iþçi sýnýfýna daha kolay ulaþacaktýr;
bu, benim için her þeyden önemlidir.
Bu, önerinizin güzel yanýdýr, ama madalyonun bir de öteki yüzü
var: benim kullandýðým ve ekonomik konulara daha önce uygulanmayan tahlil yöntemi, baþlangýçtaki bölümlerin okunmasýný epeyce güçleþtirmekte, ve bu yöntemin, sonuca varmakta daima sabýrsýz davranan,
genel ilkeler ile tutkularýný harekete getiren acil sorunlar arasýndaki
iliþkiyi hemen anlamaya meraklý Fransýz halkýný, bu arzusuna hemen
ulaþmayacaðý için hayal kýrýklýðýna uðratmasýndan korkulur.
Gerçek ardýnda koþan giriþken okurlarý önceden uyarmak ve
[sayfa 30] hazýrlýklý olmalarýna dikkatlerini çekmek dýþýnda, bu güçlüðün
28
Karl Marks
Kapital I
yenilmesi konusunda elimden bir þey gelmez. Bilime giden düz yol
yoktur, ve ancak onun dik patikalarýnda yorucu týrmanmalarý göze alanlar aydýnlýk doruklarýna ulaþabilirler.
Ýnanýnýz bana, deðerli yurttaþ,
En içten duygularýmla.
Londra, 18 Mart 1872
KARL MARX
FRANSIZCA BASKIYA SONSÖZ
Bay J. Roy, elden geldiðince tam ve hatta sözcüðü sözcüðüne bir
çeviri yapmayý amaç edinmiþ ve bu amacýný büyük bir titizlikle
tamamlamýþtýr. Ýþte onun bu titizliði, beni, okurun daha iyi anlamasý
için, metinde bazý deðiþiklikler yapmaya zorladý. Kitap, kýsýmlar halinde
yayýnlandýðý için, günü gününe yapýlan bu deðiþiklikler, ayný özenle
olmamýþ, bu yüzden üslupta bir uyum saðlanamamýþtýr.
Bir kez, bu gözden geçirme iþine giriþince, bunu, esas alýnan
özgün metinde de (Almanca ikinci baský) yapmaya yöneldim, yani bazý
tartýþmalarý yalýnlaþtýrmak, bazýlarýný tamamlamak, ek tarihsel ve istatistik malzeme vermek, eleþtirici görüþler eklemek vb. gibi. Bunun için,
Fransýzca bu baskýnýn yazýnsal kusurlarý ne olursa olsun, aslýnda baðýmsýz, bilimsel bir deðeri vardýr ve Almanca bilen okurlar tarafýndan bile,
bu baskýya baþvurulmalýdýr.
Aþaðýda, Almanca ikinci baskýnýn sonsözünden, ekonomi politiðin Almanyada geliþmesi ve bu yapýtta kullanýlan yöntemle ilgili pasajlarý veriyorum. [sayfa 31]
Londra, 28 Nisan 1875
KARL MARX
Karl Marks
Kapital I
29
ALMANCA ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
BU üçüncü baskýyý hazýrlamak Marxa kýsmet olmadý. Þimdi, büyüklüðü karþýsýnda hasýmlarýnýn bile saygý ile eðildikleri bu güçlü düþünür, 14 Mart 1883te öldü.
Bu üçüncü baskýyý olduðu kadar, Marxýn müsvedde halinde býraktýðý ikinci cildi hazýrlama görevi de, Marxýn kiþiliðinde kýrk yýllýk en
iyi ve en gerçek dostunu yitiren, ona sözle anlatýlamayacak kadar çok
þey borçlu olan, bana düþüyor. Burada görevimin birinci bölümünü
nasýl yerine getirdiðimi okura anlatmam gerekiyor.
Marx, birinci cildin büyük bir kýsmýný yeniden yazmak, birçok
teorik noktayý daha tam formüle etmek, yenilerini katmak, tarihsel ve
istatistik malzemeyi en son bilgilerle tamamlamak istiyordu. Ama, saðlýk
durumunun bozulmasi ve ikinci cildin baskýya hazýrlanmasý gibi ivedi
zorunluluklar, onu bu düþünceden caymak [sayfa 32] zorunda býraktý. Yal-
30
Karl Marks
Kapital I
nýzca en gerekli deðiþiklikler yapýlacak, Fransýzca baskýda (Le Capital,
par Karl Marx, Paris, Lachâtre 1873) zaten bulunan ekler konulacaktý.
Marxýn býraktýðý kitaplar arasýnda yer yer düzelttiði ve üzerinde
Fransýzca baskýya atýflar yaptýðý Almanca bir nüsha ile, kesinlikle kullanacaðý pasajlarý iþaretlediði Fransýzca bir nüsha vardý. Bu deðiþiklikler
ve ekler, birkaç, istisna dýþýnda kitabýn son kýsmýnda [bu baskýda sondan ikinci kýsmýnda], Sermaye Birikiminde yapýlmýþtý. Bundan önceki kýsýmlar daha derinlemesine elden geçirilmiþken, burada, bir önceki
metin, özgün müsveddeyi baþka herhangi bir yerde olduðundan daha
yakýndan izlemiþtir. Bu yüzden anlatým daha canlý, amaç daha kýsa
yoldan anlatýlmýþ, ama ayný zamanda daha özensiz, Ýngilizce deyimlerle dolu, zaman zaman bulanýktý; kanýtlarýn sunuluþunda yer yer boþluklar
vardý, bazý önemli ayrýntýlara yalnýzca dokunulmakla yetinilmiþti.
Marx, anlatým yönünden birçok kýsýmlarý, baþtan sona deðiþtirmiþ
ve hem metin üzerinde, hem de çeþitli konuþmalarýmýzda, Ýngilizce
teknik terimler ile Ýngilizceye özgü terimlerin ayýklanmasýnda, nereye
kadar gidebileceðimi bana göstermiþti. Marx, ekler ve tamamlayýcý metinler üzerinde her fýrsatta duracaktý ve Fransýzcanýn yumuþaklýðýný kendi
özlü Almancasý ile deðiþtirecekti; ben, bunlarý aktarýrken, asýl metinle
elden geldiðince uyum saðlamakla yetinmek zorunda kaldým.
Böylece, bu üçüncü baskýda, bizzat yazarýn deðiþtireceðinden
kesinlikle emin olmadýkça, bir tek sözcük deðiþtirilmedi. Das Kapitale
Alman iktisatçýlarýnýn kullanmak alýþkanlýðýnda olduklarý çapraþýk ifadeyi sokmak aklýmýn ucundan bile geçmedi; örneðin bu karmakarýþýk
dilde, peþin parayla, baþkalarýnýn emeðini satýn almýþ olana iþ-veren
(Arbeitgeber), ücret karþýlýðý emeði satýn alýnmýþ olana da iþ-alan (Arbeitnehmer) deniyor. Fransýzcada da, travail sözcüðü günlük yaþamda
iþ anlamýnda kullanýlýr. Ama, kapitaliste donneur de travail (iþ-veren)
ya da iþçiye receveur de travail (iþ-alan) diyen bir iktisatçýya Fransýzlar
haklý olarak deli gözüyle bakarlar.
Ayný biçimde, metin boyunca kullanýlan Ýngiliz para, uzunluk ve
aðýrlýk ölçülerini þimdiki Alman eþdeðerlerine çevirmeye de kalkýþmadým. Birinci baský yayýnlandýðý sýrada Almanyada, yýlda kaç gün varsa, hemen hemen bir o kadar da uzunluk ve aðýrlýk ölçüsü vardý. Bundan
baþka, iki çeþit mark (Reichsmark o sýrada, [sayfa 33] 1830larýn sonlarýnda
yalnýzca onu icat eden Soetbeerin hayalinde mevcuttu), iki çeþit Gulden
ve en az üç çeþit taler vardý ki, bunlarýn bir tanesine neue Zweidrittel
deniyordu. Doðabilimlerinde metrik sistem, dünya piyasasýnda Ýngiliz
uzunluk ve aðýrlýk birimleri egemendi. Bu durumda, neredeyse bütün
verilerini, Ýngiliz sanayi iliþkilerinden alan bir kitap için Ýngiliz ölçü birimleri oldukça doðaldý. Dünya piyasasýndaki koþullar pek az deðiþtiði, demir
ve pamuk gibi kilit sanayilerde Ýngiliz aðýrlýk ve uzunluk birimleri hemen
hemen tamamen egemen olduðu için sözü edilen son neden, bugün
için de geçerlidir.
Karl Marks
Kapital I
31
Son olarak, pek az anlaþýlmýþ olan Marxýn aktarmalar konusunda uyguladýðý yöntem üzerine birkaç söz söylemek isterim. Yalnýzca bir
olayýn anlatýldýðý ya da açýklandýðý durumlarda, diyelim ki, Ýngiliz Mavi
kitaplarýndan yapýlan aktarmalar, kuþkusuz yalnýz belgesel kanýt iþini
görürler. Oysa, baþka iktisatçýlarýn teorik görüþlerinin alýrdýðý yerlerde
durum böyle deðildir. Burada, aktarmanýn amacý, ekonomik bir fikrin,
geliþme süreci içinde ilk kez ne zaman ve kimin tarafýndan açýk ve
seçik bir biçimde ortaya konulduðunu belirtmektir. Burada tek kaygý,
sözkonusu ekonomik kavramýn, bilim tarihi yönünden bir deðer taþýmasý
ve zamanýn ekonomik durumunun azçok uygun bir biçimde teorik bir
ifadesi olmasýdýr. Yoksa, bu kavramýn, yazarýn görüþ açýsýndan, hâlâ
mutlak ya da nispi bir geçerliliðe sahip olmasý, ya da bütünüyle tarihe
karýþmýþ bulunmasý sözkonusu deðildir. Demek ki, bu aktarmalar, yalnýzca metne eklenilen devamlý bir yorum, iktisat biliminin tarihinden
alýnan bir yorum oluyor ve ekonomi teorisindeki önemli ilerlemelerin
tarihleri ile bu ilerlemeleri saðlayanlarý saptýyor. Ve bu, o güne kadar
tarihiçileri, ancak kariyeristlerin özelliði olan cehalet eðilimleriyle sivrilmiþ
bulunan bir bilim için pek gerekliydi. Ýkinci baskýnýn sonsözünden de
anlaþýlacaðý üzere Marxýn niçin ancak istisnai durumlarda Alman iktisatçýlarýndan aktarmalar yaptýðý þimdi aydýnlanmýþ oluyor.
Ýkinci cildin 1884 yýlý içinde yayýnlanabileceðini umuyoruz. [sayfa
34]
Londra, 7 Kasým 1883
32
Karl Marks
Kapital I
FRÝEDRÝCH ENGELS
ÝNGÝLÝZCE BASKIYA ÖNSÖZ
DAS KAPÝTALin Ýngilizce bir baskýsýnýn yayýnlanmasý için bir gerekçe göstermenin gereði yoktur. Tersine, bu kitapta savunulan teorilerin, hem Ýngiliz, hem Amerikan süreli yayýnlarýnda ve yazýnýnda sürekli
olarak sözü edildiði, bazan saldýrýya uðradýðý, bazan savunulduðu, yorumlandýðý ve yanlýþ yorumlandýðý gözönüne alýnýrsa, bu Ýngilizce baskýnýn
bugüne kadar niçin geciktiðinin açýklanmasý bile beklenebilir.
Yazarýn 1883te ölümünden hemen sonra, bu yapýtýn Ýngilizce bir
baskýsýnýn gerçekten gerekli olduðu ortaya çýktýðý zaman, Marx ile bu
satýrlarýn yazarýnýn uzun yýllardýr dostu olan ve kitapla belki de herkesten fazla yakýnlýðý bulunan Mr. Samuel Moore, Marxýn yazýnsal varislerinin bir an önce halka ulaþtýrmak istedikleri çeviriyi yapmayý kabul etti.
Müsveddeleri, yapýtýn aslý ile karþýlaþtýracak ve tavsiyeye deðer gördüðüm
deðiþiklikleri [sayfa 35] önerecektim. Ancak, çok geçmeden, Mr. Mooreun
Karl Marks
Kapital I
33
iþleri çeviriyi hepimizin istediði hýzda bitirmesine engel olunca, Dr. Avelingin, yapýtýn bir bölümünü üzerine alma önerisini sevinerek kabul ettik. Ayný zamanda, Marxýn en küçük kýzý Bayan Aveling, aktarmalarý
gözden geçirmeyi ve Ýngiliz yazarlarý ile Mavi kitaplardan alýnmýþ ve
Marx tarafýndan Almancaya çevrilmiþ pek çok pasajýn yerine asýllarýný
koymayý önerdi. Birkaç kaçýnýlmaz istisna dýþýnda bu, bütünüyle yapýlmýþ
bulunuyor.
Kitabýn aþaðýdaki kýsýmlarý Dr. Aveling tarafýndan çevrilmiþtir: (1)
Onuncu Bölüm (Ýþgünü), ve Onbirinci Bölüm (Artý-deðer Oraný ve Kitlesi); (2) Altýncý Kýsým (Ücret, Ondokuzuncu Bölümden Yirmiikinci Bölüme kadar); (3) Yirmidördüncü Bölümün son kýsmýný, Yirmibeþinci
Bölümü ve Sekizinci Kýsmýn tamamýný (Yirmialtýncý-Otuzüçüncü Bölümler) kapsamak üzere, Yirmidördüncü Bölümün Dördüncü kesiminden
(Birikimin Miktarýný vb.) kitabýn sonuna kadar olan kýsým; (4) yazarýn iki
önsözü. Kitabýn geri kalan kýsmý Mr. Moore tarafýndan çevrilmiþtir. Çevirmenlerin herbiri, yalnýzca kendi payýna düþen kýsýmlardan sorumlu olduðu halde, ben, yapýtýn tümünün ortak sorumluluðunu taþýyorum.
Çalýþmamýz boyunca esas alýnmýþ olan Almanca üçüncü baskýsý
Marxýn býraktýðý ve ikinci baskýnýn, 1873te yayýnlanmýþ Fransýzca metindeki iþaretli pasajlar ile deðiþtirilecek pasajlarýný gösteren notlarýn
yardýmýyla, 1883te ben hazýrlamýþtým.1 Böylece ikinci baskýnýn metninde yapýlan deðiþiklikler, on yýl kadar önce Amerikada tasarlanan, ama
yeterli ve uygun bir çevirmen bulunamamasý nedeniyle vazgeçilen Ýngilizce çeviri için Marxýn hazýrladýðý müsveddelerde öngörülen deðiþikliklere genellikle uygun düþmüþtür. Bu müsveddeleri, bize, yararlanmamýz
için eski dostumuz Hoboken, N[ew] J[ersey]den Bay. F. A. Sorge verdi.
Bu müsveddelerde, Fransýzca baskýya dayanýlarak yapýlacak daha baþka
deðiþikliklere de iþaret ediliyor; ama üçüncü baský için elde bulunan
son talimattan epeyce eski olduklarýndan, bunlarý, özellikle güçlükleri
yenmemize yardýmcý olduðu durumlar dýþýnda, serbestçe kullanmaya
kendimi yetkili görmedim. Ayný þekilde, güç pasajlarýn çoðunun çevirisi
sýrasýnda, aslýndaki tam anlamdan bir þeyler feda edilmek zorunda kalýndýðýnda, bizzat yazarýn neleri [sayfa 36] feda edebileceðinin bir ölçüsü
olarak Fransýzca metne baþvurulmuþtur.
Bununla birlikte, okuru, gene de bir güçlükten kurtarabilmiþ deðiliz: bazý terimlerin yalnýz günlük yaþamda deðil, ekonomi politikte kullanýlan anlamýndan farklý anlamda kullanýlmasý. Ama bu, kaçýnýlmazdý.
Bir bilimin her yeni yönü, bu bilimin teknik terimlerinde bir devrim içerir. Hemen hemen her yirmi yýlda bir, terminolojisinin tümü köklü olarak deðiþen ve bir dizi farklý adlar almamýþ tek bir organik bileþim bul1
Le Capital, par Karl Marx. Traduction de M. J. Roy, entiérement revisée par Lauteur.
Paris. Lachâtre. Bu çeviri, özellikle kitabýn son kýsmýnda, Almanca ikinci baskýnýn metnindeki
önemli deðiþiklikleri ve ekleri içermektedir.
34
Karl Marks
Kapital I
manýzýn zor olduðu kimya biliminde, bu, en iyi biçimde görülür. Ekonomi politik, genellikle, ticaret ve sanayi yaþamýnýn terimlerini olduklarý
gibi almakla ve bunlarla iþ görmekle yetinmiþ, böyle yaparak, bu terimlerin ifade ettikleri dar çerçeve içersine kendisini hapsettiðini tamamen
gözden kaçýrmýþtýr. Böylece, hem kârýn ve hem de rantýn, emekçinin
iþverenine saðlamak zorunda kaldýðý ürünün ödenmemiþ bölümünün
parçalarý (son ve tek sahibi olmamakla birlikte ona ilk elkoyan kimsedir) olduðunun tamamen farkýnda bulunulmasýna karþýn, henüz Ýngiliz
klasik ekonomi politiði bile, kâr ve rantlarýn kabul edilmiþ kavramlarýnýn
ötesine asla gidemedi, ürünün bu karþýlýðý ödenmemiþ kýsmýný (Marx,
buna, artý-ürün diyor) bir tüm olarak bütünlüðü içersinde hiç incelemedi ve bunun için de, bunun ne kaynaðý, ne niteliði, ne de deðerinin daha sonraki bölüþümünü düzenleyen yasalar üzerinde açýk bir kavrayýþa
ulaþamadý. Ayný biçimde, tarýmsal ya da el zanaatlarý dýþýnda kalan bütün sanayi, hiç bir ayrým gözetilmeksizin manüfaktür terimi içersinde
toplanmýþ, böylece iktisat tarihinin büyük ve temelden farklý iki dönemi,
yani el iþçiliði çerçevesi içinde iþbölümüne dayanan asýl manüfaktür
dönemi ile makineye dayanan büyük sanayi dönemi arasýndaki ayrým
gözden kaçýrýlmýþtýr. Ayrýca, modern kapitalist üretimi, insanlýðýn iktisat
tarihinde yalnýzca bir geçiþ aþamasý olarak gören bir teorinin, bu üretim
biçimine deðiþmez ve sonsuz gözüyle bakan yazarlarýn alýþkýn olduklarý
terimlerden farklý terimler kullanmak zorunda kalacaðý apaçýktýr.
Yazarýn aktarmalar yaparken uyguladýðý yöntem konusunda birkaç söz söylemek yersiz olmasa gerekir. Çoðu zaman, baþka kaynaklardan yapýlan aktarmalar, bilindiði gibi, metinde öne sürülen olumlamalarý desteklemek için belgesel kanýt olarak kullanýlýrlar. Ama birçok durumda, belli bir düþüncenin ilkönce ne zaman, nerede ve kim tarafýndan açýk-seçik öne sürüldüðünü [sayfa 37] göstermek için iktisatçý yazarlardan pasajlar aktarýlýr. Bu görüþ belli bir zamanda egemen olan toplumsal üretim ve deðiþim koþullarýnýn azçok yeterli bir ifadesi olarak
önem taþýyorsa, Marxýn bu görüþü kabul edip etmemesine ya da genel
olarak geçerli olup olmamasýna bakýlmaksýzýn, aktarýlýr. Bu aktarmalar,
bu nedenle, bilim tarihinden alýnmýþ sürekli bir açýmlama olarak metni
tamamlarlar.
Çevirimiz, yapýtýn yalnýzca Birinci Kitabýný [cildini] kapsýyor. Ama
bu ilk kitap, geniþ ölçüde kendi baþýna bir bütündür ve yirmi yýldýr baðýmsýz bir yapýt olarak kabul edilmiþtir. 1885te Almanca olarak benim
yayýmladýðým Ýkinci Kitap [cilt], 1887nin sonundan önce yayýmlanmasý
olanaðý bulunmayan Üçüncü Kitap [cilt] olmaksýzýn mutlaka noksan
olacaktýr. Üçüncü Kitabýn özgün Almancasý yayýnlandýðý zaman, bunlarýn her ikisinin de Ýngilizce baskýsýný hazýrlamayý düþünmek zamaný
gelmiþ olacaktýr.
Das Kapitale Kara Avrupasýnda çoðu zaman iþçi sýnýfýnýn Ýncili
denir. Bu yapýtta ulaþýlan sonuçlarýn, yalnýzca Almanya ve Ýsviçrede
Karl Marks
Kapital I
35
deðil, Fransada, Hollandada, Belçikada, Amerikada ve hatta Ýtalyada
ve Ýspanyada her geçen gün giderek artan ölçüde büyük iþçi sýnýfý hareketinin temel ilkeleri haline geldiðini; her yerde, iþçi sýnýfýnýn, varýlan
bu sonuçlarda, kendi durumunun ve özlemlerinin en uygun ifadesini
bulduðunu gitgide daha çok farkettiðini, bu hareketi yakýndan bilen hiç
kimse yadsýmayacaktýr. Ve Ýngilterede de Marxýn teorileri, þu anda bile, iþçi sýnýfý saflarýnda olduðu kadar kültürlü kimseler arasýnda da yayýlmakta olan sosyalist hareket üzerinde güçlü bir etki yapmaktadýr.
Ama hepsi bu deðil, Ýngilterenin ekonomik durumunun esaslý bir incelemeye tâbi tutulmasý gereðinin karþý konulmaz ulusal bir zorunluluk olarak duyulacaðý zaman hýzla yaklaþmaktadýr. Üretimin sürekli ve hýzlý
geniþlemesi ve bu nedenle de pazarlar olmadan iþlemesi mümkün olmayan Ýngiliz sanayi sistemi, bir durgunluða giriyor. Serbest ticaret kaynaklarýný tüketmiþ durumda; ve Manchester bile, kendi eski ekonomik
inançlarýndan þüphe eder durumda.2 Hýzla geliþen yabancý sanayi, her
yerde, yalnýzca [sayfa 38] gümrük duvarlarýyla korunan pazarlarda deðil,
açýk pazarlarda da ve hatta Manþýn bu tarafýnda bile Ýngiliz üretiminin
karþýsýna dikilmiþ bulunuyor. Üretici güç, geometrik oranla arttýðý halde, pazarlar olsa olsa aritmetik oranla büyüyor. 1825ten 1867ye kadar
durmadan yinelenegelen onar yýllýk durgunluk, gönenç, aþýrý üretim ve
bunalým dönemleri, gerçekten ömrünü tamamlamýþ gibi görünüyor;
ama yalnýzca bizi devamlý ve süreðen bir depresyonun bataklýðýna býrakmak için. Özlemle beklenen gönenç dönemi gelmeyecek; bunu haber veren belirtileri görmemizle bunlarýn ufukta kaybolmalarý bir oluyor.
Bu arada, birbirini izleyen her kýþ, bu iþsizleri ne yapmalý? büyük sorununu yeniden ortaya çýkarýyor, ama iþsizlerin sayýsý yýldan yýla kabarýrken, bu soruyu yanýtlayacak kimse yok; ve biz, sabýrlarý tükenen iþsizlerin, yazgýlarýný kendi ellerine alacaklarý aný neredeyse hesap edecek
hale geldik. Kuþkusuz, teorisinin tümü, Ýngilterenin ekonomik tarihinin
ve koþullarýný bir ömür boyu incelenmesinin sonucu olan ve bu çalýþmada, hiç deðilse Avrupada, Ýngilterenin barýþçý ve yasal yollarla kaçýnýlmaz toplumsal devrimin tümüyle etkilenebileceði biricik ülke olacaðý
sonucuna varan bir adamýn sesine, böyle bir anda, kulak vermek gerekir.
O, ayný zamanda, bu barýþçý ve yasal devrime, Ýngiliz egemen sýnýflarýnýn
köle yanlýsý bir isyan olmaksýzýn boyun eðeceklerini pek ummadýðýný
da sözlerine eklemeyi kuþku yok ki hiç unutmadý. [sayfa 39]
5 Kasým 1886
FRÝEDRÝCH ENGELS
2
Manchester Ticaret Odasýnýn bugün öðleden sonra yapýlan üç aylýk toplantýsýnda, serbest
ticaret konusunda ateþli bir tartýþma oldu. Ýngilterenin serbest ticaret örneðini baþka ülkelerin
izlemesi için 40 yýl boþu boþuna bekleyen bu oda, bu durumun yeniden gözden geçirilmesi
zamanýnýn geldiði düþüncesindedir anlamýnda bir karar tasarýsý önerildi. Karar tasarýsý 21e
karþý 22 oyla, yani bir oy farký ile reddedildi. - Evening Standard, 1 Kasým 1886.
36
Karl Marks
Kapital I
ALMANCA DÖRDÜNCÜ BASKIYA ONSÖZ
DÖRDÜNCÜ baský, hem metne hem de dipnotlara son biçimlerini
vermemi gerektiriyordu. Aþaðýdaki kýsa açýklama, bu görevi nasýl yerine
getirdiðimi gösterecektir.
Fransýzca baský ile Marxýn müsvedde notlarýný bir kez daha
karþýlaþtýrdýktan sonra, Almanca metne, bu çeviriden bazý eklemeler
daha yaptým. Bunlar þu sayfalardadýr: s. 80 (3. baskýda s. 88) [bu baskýda s. 131], s. 458-60 (3. baskýda s. 509-10) [bu baskýda s. 502], s. 547-51
(3. baskýda s. 600) [bu baskýda s. 600-604] s. 591-93 (3. baskýda s. 644)
[bu baskýda s. 644-646] ve s. 596 (3. baskýda s. 648) [bu baskýda s. 648649] dipnot 1 [bu baskýda not 86]. Ayrýca, Fransýzca ve Ýngilizce baskýlarý örnek alarak, maden iþçileri ile ilgili uzun dipnotu metne kattým (3.
baskýda s. 509-15, 4. baskýda s. 461-67) [bu baskýda s. 506-514]. Öteki
küçük deðiþiklikler, tamamen teknik niteliktedir. [sayfa 40]
Karl Marks
Kapital I
37
Bunlardan baþka, özellikle tarihsel koþullarýn gerektirdiði yerlerde birkaç açýklayýcý not daha ekledim. Bütün bu ek dipnotlar köþeli
parantez içine alýnmýþ ya da adýmýn ilk harfleriyle ya da D. H. harfleri
ile gösterilmiþtir.3
Bu arada, Ýngilizce baskýnýn yayýnlanmasý ile birçok aktarmalarýn
baþtan sona gözden geçirilmesi zorunlu duruma gelmiþti. Bu baský için
Marxýn en küçük kýzý Eleanor, bütün aktarmalarý asýllarýyla karþýlaþtýrmak
iþini üzerine aldý ve böylece Ýngilizce kaynaklardan alýnan ve büyük
çoðunluðu oluþturan aktarmalarýn, Almancadan tekrar çevirileri deðil,
Ýngilizce asýllarý verilmiþ oldu. Dördüncü baskýyý hazýrlarken bu metne
baþvurmak iþi de, bana düþüyordu. Bu karþýlaþtýrma çeþitli küçük
yanlýþlýklarý ortaya çýkarttý. Kýsmen not defterinden kopya edilirken yapýlan yanlýþlýklar yüzünden, kýsmen de üç baskýnýn birikmiþ baský
yanlýþlýklarý yüzünden bazý sayfa numaralarý yanlýþ gösterilmiþti; böylesine büyük aktarmalar not defterinden alýnýrken kaçýnýlmaz olarak yanlýþ
yerlere konmuþ ya da iþaretler atlanmýþtý; yer yer bazý sözcükler isabetsiz çevrilmiþ; Marxýn henüz Ýngilizce bilmediði ve Ýngiliz iktisatçýlarýný
Fransýzca çevirilerinden okuduðu, 1843-45 yýllarýna ait Pariste tutulmuþ
eski not defterlerinden alýnan pasajlarda, örneðin þimdi Ýngilizce asýllarýndan yararlanýlan Steuart, Ure vb. yazarlardan alýnan pasajlarda, dilden dile yapýlan iki çeviriden dolayý ufak-tefek anlam farklarý ortaya
çýkmýþ ve buna benzer bazý küçük yanlýþlar ya da ihmaller olmuþtu.
Ancak, dördüncü baskýyý daha öncekilerle karþýlaþtýran herkes, bütün
bu yorucu gözden geçirme ve düzeltmelerin yapýtta sözü edilmeye
deðer en küçük bir deðiþiklik yapmadýðý kanýsýna varacaktýr. Yapýtta
yalnýzca bir tek aktarmanýn, Richard Jonestan yapýlan aktarmanýn asýl
metindeki yeri bulunamamýþtýr (4. baský; s. 562, dipnot 47). Marx, belki
de kitabýn adýný yazarken atlamýþ olacak4 Öteki bütün aktarmalar inandýrýcýlýk deðerini aynen korumakla ya da bugünkü tam biçimleriyle bu
deðeri daha da artýrmaktadýrlar.
Bununla birlikte, þimdi burada eski bir öyküye dönmek gereðini
duyuyorum. [sayfa 41]
Benim bildiðim kadarýyla, Marx tarafýndan yapýlan aktarmalardan
yalnýz bir tanesinin doðruluðu þüphe konusu olmuþtur. Bu konu onun
ölümünden sonra da devam ettiði için burada onu bilmemezlikten
gelmem yerinde olmaz.
17 Mart 1872 tarihinde Alman Sanayiciler Birliðinin, Berlinde yayýnlanan organý Concordiada Karl Marx Nasýl Aktarýr? baþlýklý imzasýz
bir yazý çýktý. Yazýda, ahlâka sýðmayan ve yakýþýksýz bir dille, Gladstoneun
16 Nisan 1863 tarihli Bütçe Konuþmasýndan yapýlan aktarmanýn (Ulus3
Ýngilizce ve Türkçe çeviride köþeli parantez [ ] içinde verilmiþ ve F.E. harfleri ile
simgelenmiþtir. -Ed.
4
Marx, kitabýn adýnda deðil, sayfa numarasýnda yanlýþlýk yapmýþtýr. Sayfa 37 yerine 36
yazmýþtýr. (Bu baskýda s. 615.) -Ed.
38
Karl Marks
Kapital I
lararasý Ýþçi Birliðinin 1864 yýlý Açýþ Konuþmasýnda ve sonra tekrar Kapitalin I. cilt, s. 617, 4. baský; s. 671, 3. baský) [bu baskýda s. 669] tahrif
edildiði iddia ediliyor ve, bu baþdöndürücü servet ve kudret artýþý ...
tamamýyla mülk sahibi sýnýflarla sýnýrlý bir artýþtýr tümcesindeki tek bir
sözcüðün bile Hansardý5 stenoyla tutulmuþ (yarý-resmi) raporunda bulunmadýðý öne sürülüyordu. Ama bu tümce Gladstoneun konuþmasýnýn
hiç bir yerinde yok. Orada, tam karþýtý ifade edilmiþtir. (Altý çizilerek
devam ediliyor): Bu tümce, hem biçim, hem öz olarak, Marx tarafýndan araya sýkýþtýrýlmýþ bir yalandýr.
Concordianýn bu sayýsý; Marxa Mayýsta gönderilmiþti; Marx, 1
Haziran tarihli Volksstaatda adsýz yazara karþýlýk verdi. Aktarma için
hangi gazete haberinden yararlandýðýný anýmsayamadýðý için önce iki
Ýngilizce yayýnda çýkmýþ ayný anlamdaki parçayý, sonra da The Timesta
çýkan haberi belirtmekle yetindi. Bu gazeteye göre Gladstone þöyle
söylemiþti:
That is the state of the case as regards the wealth of this country. I must say for one, I should look almost with apprehension and
with pain upon this intoxicating augmentation of wealth and power, if
it were my belief that it was confined to classes who are in easy
circumstances. This takes no cognizance at all of the condition of the
labouring population. The augmentation I have described and which is
founded, I think, upon accurate returns, is an augmentation entirely
confined to classes possessed of property.6 [sayfa 42]
Görüldüðü gibi, Gladstone, burada, böyle olsaydý üzülürdüm, diyor, oysa böyledir: bu baþdöndürücü servet ve kudret artýþý tamamen
mülk sahibi sýnýfa inhisar ediyor. Yarý-resmi Hansarda gelince Marx
þöyle devam ediyor: Daha sonra üzerinde oynanan metinde [zurechtgestümpert], Bay Gladstone, bir Ýngiliz maliye bakanýnýn aðzýndan çýktýðýnda, kuþkusuz, saygýnlýðýný yitirecek bu pasajý deðiþtirecek [wegzupfuschen] kadar kurnazdý. Aslýnda bu, Ýngiliz parlamentosunda gelenekselleþmiþ bir usuldür ve hiç de küçük Laskerin, Bebele karþý bir buluþu
deðildir.
Adsýz yazar kýzdýkça kýzýyor. 4 Temmuz tarihli Concordiada çýkan yanýtýnda, ikinci elden kaynaklarý bir yana itiyor ve parlamentoda
yapýlan konuþmalarý, steno ile tutulan tutanaklardan almanýn âdet
olduðunu alçakgönüllülükle belirtiyor; bununla birlikte, The Timesta
çýkan haber ile (tahrif edilmiþ tümceyi içeren haber) Hansardýn metninin (bu tümceyi almayan) esasta birbirine tamamen uyduðunu,
oysa, ayný biçimde The Timesýn haberinin, Açýþ konuþmasýndaki o
Ýngiliz parlamentosundaki konuþmalarýn resmi olarak yayýnlandýðý tutanaklar. -ç.
Bu ülkenin zenginliði yönünden iþte durum böyle. Ben kendi payýma, bu baþ döndurücü
servet ve kudret artýþýnýn varlýklý sýnýflarla sýnýrlý olduðu inancýnda olsaydým, bunu kaygýyla ve acýyla karþýlardým. Bu, çalýþan halkýn durumunu hiç dikkate almýyor. Belirttiðim ve sanýrým doðru
hesaplara dayanan bu artýþ, tamamýyla mülk sahibi sýnýflarla sýnýrlý bir artýþtýr. -ç.
5
6
Karl Marks
Kapital I
39
mahut pasajýn tam karþýtýný içerdiðini de sözlerine ekliyor. Bu adam,
The Timesýn haberinin, o mahut pasaj ile birlikte onun karþýtýný da
açýkça içerdiði gerçeðini özenle gizliyor. Bütün bunlara karþý gene de
adsýz yazar bataða saplanýp kaldýðýný ve ancak yeni bir hilenin kendisini
kurtarabileceðini hissediyor. Böylece, yukarda gösterdiðimiz gibi kendi
makalesi küstahça yalanlarla dolu olduðu, ve kötü niyet, hilekârlýk, uydurma beyan, þu uydurma aktarma, küstahça yalancýlýk,
tamamýyla tahrif edilmiþ bir aktarma, bu tahrifat, tek sözcükle rezilce vb. gibi yüce sövgülerle süslü bulunduðu halde, konuyu baþka bir
alana kaydýrmayý gerekli görüyor ve bunun için ikinci bir makalede biz
(yani yalancý olmayan adsýz yazar), Gladstoneun sözlerine atfettiðimiz
anlamý açýklayacaðýz vaadinde bulunuyor. Sanki hiç bir deðer taþýmayan
özel düþüncesinin konuyla herhangi bir iliþkisi varmýþ gibi. Bu ikinci
makale, 11 Temmuz tarihli Concordiada çýktý.
Marx, gene 7 Aðustos tarihli Volksstaatta karþýlýk verdi ve bu kez
de sözkonusu pasajýn 17 Nisan 1863 tarihli Morning Star ve Mor-ning
Advertiserin haberlerindeki metnini yayýnladý. Her iki habere göre de,
Gladstone, bu baþdöndürücü servet ve kudret artýþýnýn varlýklý sýnýflara inhisar ettiðine inanmýþ olsaydý, bunu kaygý verici vb. bir durum
olarak kabul edeceðini söylüyordu. [sayfa 43] Ama bu artýþ, gerçekten
tamamen mülk sahibi sýnýflara inhisar ediyordu. Böylece bu haberler
de sözcüðü sözcüðüne uydurularak metne katýlmýþ tümceyi yineliyorlardý. Marx, ayrýca, The Times ve Hansardýn metinlerini karþýlaþtýrarak,
birbirlerinden ayrý olarak ertesi sabah çýkan üç gazetenin haberlerinin
içeriklerinin eþdeðer olmasýyla bu tümcenin gerçekten söylendiðini,
Hansardýn bilinen âdetlere göre gözden geçirilen metninde bulunmadýðýný ve Gladstoneun bu tümcesinin Marxýn sözleriyle sonradan
kayýplara karýþmýþ olduðunu bir kez daha saptýyor. Ensonu, Marx, bu
adý belirsiz yazarlarla daha fazla uðraþacak zamaný olmadýðýný bildiriyor. Yazara da herhalde bu kadarý yetmiþ olmalý ki, Marxa Concordianýn
baþka sayýsý gönderilmiyor.
Bununla sorun kapanmýþ gibi görünüyordu. Gerçi sonralarý bir
iki kez Cambridge Üniversitesi ile iliþkisi olan kimselerden, Marxýn Kapitalde tariflere sýðmaz bir yazýnsal cinayet iþlediði yolunda esrarengiz
söylentiler bize kadar ulaþtý. Ancak bütün araþtýrmalarýmýza karþýn, kesin
hiç bir þey öðrenilemedi. Ardýndan, Kasým 1883te Marxýn ölümünden
sekiz ay sonra, The Timesta Trinity College, Cambridge baþlýklý ve Sedley
Taylor imzalý mektup çýktý. En tatlý cinsten þirket iþleriyle gönül eðlendiren
bu küçük adam, durup dururken bizi ensonu yalnýz Cambridge nakli
rivayetler konusunda deðil, Concordiadaki adsýz yazar konusunda da
aydýnlatmýþ oldu.
Son derece garip görünen þey, diyordu Trinity Collegein küçük
adamý, Gladstoneun [Açýþ] konuþmasýndan açýkça kötü niyetle yapýlan aktarmayý ... teþhir etmek iþinin Profesör Brentanoya (o sýrada
40
Karl Marks
Kapital I
Breslau, þimdi Strasburg Üniversitesinden) ait olmasýdýr. Bay Karl Marx
... önce aktarmayý savunmaya çalýþmýþ, ama, Brentanonun ustaca yürüttüðü saldýrýlarýn kendisini düþürdüðü öldürücü acz içersinde, Bay
Gladstoneun 17 Nisan 1863 tarihli The Timesta çýkan metnini, Hansardda yayýnlanmadan önce, bir Ýngiliz maliye bakaný için kuþkusuz,
saygýnlýðýný yitirecek olan pasajýný yoketmek için üzerinde oynadýðýný öne sürmek küstahlýðýný göstermiþtir. Brentano, metinleri ayrýntýlý
bir biçimde karþýlaþtýrarak Bay Gladstoneun sözlerine dayandýrýlan kurnazca seçilip biraraya getirilmiþ aktarmalarý tamamen dýþtaladýktan sonra, The Times ve Hansardýn metinlerinin birbirleriyle baðdaþtýklarýný
göstermesi üzerine Marx, zamaný olmadýðý bahanesi ile daha fazla
tartýþmaktan çekildi. [sayfa 44]
Demek ki, iþin aslý buydu! Ve Bay Brentanonun Concordiadaki
adsýz kampanyasý, Cambridgein verimli iþ ortaklýðýnýn imgeleminde
böyle görkemle yansýyordu. Demek, Alman Sanayiciler Birliðinin bu St.
Georgeu, kýlýç elde dimdik duruyor, ve saldýrýdaki yönetim ustalýðýyla
böylece savaþýyordu, oysa cehennem zebanisi Marx öldürücü acz içinde ayaklarýnýn dibinde hemen son nefesini veriyordu.
Ne var ki, bütün bu þiirsel savaþ sahnesi, bizim St. Georgeumuzun hilesini gizlemekten baþka bir iþe yaramaz. Artýk, burada, uydurma sokuþturma ya da tahrifat deðil, yalnýzca kurnazca seçilip biraraya
getirilmiþ aktarma sözkonusudur. Konu bütünüyle baþka bir yöne
kaydýrýlmýþtýr ve bunun nedenini St. George ile onun Cambridgeli uþaðý
çok iyi bilirler.
Eleanor Marx, The Times, mektubunu yayýnlamayý reddettiði için,
aylýk Today dergisinde (Þubat 1884) karþýlýk verdi. Tartýþmayý, tekrar
sözkonusu tek soruya getirdi: Marx bu tümceyi uydurarak metne
sokuþturmuþ muydu, sokuþturmamýþ mýydý? Bay Sedley Taylor, buna
verdiði yanýtta, ona göre, belirli bir tümcenin Bay Gladstoneun konuþmasýnda geçip geçmediði sorunu Brentano-Marx tartýþmasýnda tartýþma
konusu aktarmanýn, Bay Gladstoneun kastettiði anlamý ver-mek ya da
buna engel olmak niyetiyle yapýlýp yapýlmamasý sorunu ile karþýlaþtýrýlýrsa
çok önemsiz kalýr diyordu. Ardýndan, The Timesýn haberindeki
sözlerde çeliþkiler olduðunu kabul ediyor, ama bütünüyle doðru olarak
yorumlanýrsa, yani gladstoncu liberal anlamda, Bay Gladstoneun
kastýnýn ne olduðunu gösterdiðini söylüyordu. (Today, Mart 1884.) Burada
en gülünç nokta da, artýk bizim Cambridgeli küçük adamýn, sözkonusu
konuþmayý, adsýz Brentanoya göre âdet olduðu üzere Hansarddan
deðil de, ayný Brentanonun beceriksizce dediði The Timesýn haberinden aktarmakta ýsrar etmesidir. Böyle olmasý da doðaldýr, çünkü o cansýkýcý tümce Hansardda yoktur.
Eleanor Marx, Today dergisinin ayný sayýsýnda bütün bu iddialarý
çürütmekte hiç de güçlük çekmedi. Bay Taylor, ya 1872deki tartýþmayý
okumuþtur ve þimdi yalnýz uydurma eklemeler yapmakla kalmayýp
Karl Marks
Kapital I
41
sahtekârlýðý da gizlemiþ oluyordu, ya da bu tartýþmayý okumadýðý için
susmalýydý. Her iki durumda da þurasý kesindi ki, dostu Brentano nun,
Marxýn uydurma ekleme yaptýðý suçlamasýna bir an bile katýlmaya
cesaret edemedi. [sayfa 45]
Tersine, þimdi anlaþýlan, Marx uydurma ekleme yapmak þöyle
dursun, önemli bir tümceyi atlýyordu. Oysa bu ayný tümce Açýþ
Konuþmasýnýn 5. sayfasýnda, uydurma eklemeden birkaç satýr önce
verilmiþtir. Gladstoneun konuþmasýndaki çeliþkiye gelince, Kapital
in 618. sayfasýnda (3. baský, s. 672),. dipnot 105de [bu baskýda, s. 669670, dipnot 113], Gladstoneun 1863 ve 1864 bütçe konuþmalarýndaki
sürekli ve apaçýk çeliþkilerine iþaret eden Marxýn kendisi deðil midir?
Ne var ki, o, bunlarý, Bay Sedley Taylorvari liberal duygularý okþayacak
biçimde çözümlemek cesaretini göstermiyordu. Eleanor Marx, yanýtýnýn sonunda durumu þöyle özetliyordu:
Marx, aktarýlmaya deðer hiç bir þeyi atlamadýðý gibi uydurma
hiç bir þey de eklememiþtir. Ama o, Bay Gladstoneun konuþmasýndaki
belirli bir tümceyi, söylendiðine hiç kuþku bulunmayan, ama her nasýlsa bir yolunu bulup Hansarddan çýkýp giden bir tümceyi yerine
yerleþtirmiþ, yokolup gitmekten kurtarmýþtýr.
Bay Sedley Taylor da böylece aðzýnýn payýný aldý ve bütün bu
profesörsel dalaverenin sonucu, yirmi yýl boyunca ve iki büyük ülke
arasýnda uzun uzun konuþuldu, o günden bu yana, hiç kimse, Marxýn
bilimsel dürüstlüðüne dil uzatmak cesaretini gösteremedi; bir de, kuþkusuz Bay Sedley Taylor, bundan böyle, Bay Brentanonun yazýnsal savaþ bildirilerine, týpký Bay Brentanonun, Hansardýn kutsal yanýlmazlýðýna
duyduðu güven kadar inanacaktýr. [sayfa 46]
Londra, 25 Haziran 1890
42
Karl Marks
Kapital I
FRÝEDRÝCH ENGELS
BÝRÝNCÝ KÝTAP
SERMAYENÝN ÜRETÝM SÜRECÝ
BÝRÝNCÝ KISIM
META VE PARA
BÝRÝNCÝ BÖLÜM
META
BÝRÝNCÝ KESIM. METAIN ÝKÝ ÖÐESÝ
KULLANIM-DEÐERÝ VE DEÐER
(DEÐERÝN ÖZÜ VE DEÐERÝN BÜYÜKLÜÐÜ)
Kapitalist üretim tarzýnýn egemen olduðu toplumlarýn zenginliði,
muazzam bir meta birikimi1 olarak kendini gösterir, bunun birimi tek
bir metadýr. Araþtýrmalarýmýzýn, bu nedenle, metaýn tahlili ile baþlamasý
gerekir.
Meta, her þeyden önce, bizim dýþýmýzda bir nesnedir ve, taþýdýðý
özellikleriyle, þu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir
þeydir. Bu gereksinmelerin niteliði, örneðin ister mideden, ister hayalden
çýkmýþ olsun, bir þey deðiþtirmez.2 Burada nesnenin, bu gereksinmeleri,
geçim aracý olarak doðrudan doðruya [sayfa 49] mý, yoksa üretim aracý
olarak dolaylý yoldan mý, nasýl giderdiði de bizi ilgilendirmemektedir.
1
Karl Marx, Zur Kritik der Politischen Ökonomie, Berlin 1859, s. 3. [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, s. 45]
2
Ýstek, gereksinme demektir; o, ruhun iþtahýdýr ve týpký vücudun açlýðý gibi doðaldýr. ...
Þeylerin çok büyük kýsmý, ruhun gereksinmelerini karþýladýðý için deðerlidir. Nicolas Barbon, A
Discourse Concerning Coining the New Money Lighter. In Answer to Mr. Lockes Conside-rations,
etc.. London 1696, s. 2. 3.
Karl Marks
Kapital I
45
Demir, kaðýt vb. gibi her yararlý þeye, iki görüþ açýsýndan, nitelik
ve nicelik açýsýndan bakýlabilir. Her yararlý þey, birçok özelliklerin bir
bütünüdür ve bunun için çeþitli yönlerden yararlý olabilir. Þeylerin çeþitli
kullanýmlarýný bulup ortaya çýkarmak tarihin iþidir.3 Yararlý nesnelerin
niceliðini ölçmek için toplumca benimsenen ölçüleri saptamak da böyledir. Bu ölçülerin farklý oluþunun nedeni, kýsmen ölçülecek nesnelerin
niteliklerinin farklý oluþu, kýsmen de alýþkanlýklardýr.
Bir þeyin yararlýlýðý, onu, bir kullaným-deðeri haline getirir.4 Ama
bu yararlýlýk, belirsiz bir þey deðildir. Metaýn fiziksel özellikleriyle sýnýrlý
olduðu için, o, metadan ayrý bir varlýða sahip deðildir. Demir olsun, buðday olsun ya da elmas olsun, bir meta, bu nedenle, maddi bir þey olduðu için, bir kullaným-deðeridir, yararlý bir þeydir. Metaýn bu özelliði, o
metaýn yararlý niteliklerinden yararlanmak için gerekli olan emek miktarýna baðýmlý deðildir.
Kullaným-deðeri ele alýnýrken, biz, her zaman, þu kadar düzine
saat, þu kadar metre keten ya da þu kadar ton kömür gibi belirli niceliklerden sözettiðimizi varsayarýz . Metalarýn kullaným-deðerleri özel bir
bilgi alanýnýn, metalarýn ticari bilgisinin malzemesini oluþturur.5 Kullaným-deðerleri, ancak kullaným ya da tüketim ile bir gerçek haline gelir:
bunlar, ayrýca, toplumsal biçimi ne olursa olsun, her türlü servetin özünü oluþtururlar. Ýncelemek üzere olduðumuz toplum biçiminde, bunlar, ayrýca, deðiþim-deðerinin maddi taþýyýcýlarýdýr.
Deðiþim-deðeri, ilk bakýþta, bir nicel iliþki olarak birbirleriyle deðiþilen deðiþik türden kullaným-deðerlerindeki oran olarak6 [sayfa 50] zamana
ve yere göre durmadan deðiþen bir iliþki olarak görünür. Böyle olunca
deðiþim-deðeri, raslantýya baðlý, tamamen göreli, ve bunun sonucu metaýn özünde bulunan bir deðer olarak görünür; metadan ayrýlamayan
ve onun özünde bulunan bir deðiþim-deðeri ise, terimlerde bir çeliþki
gibi gelir.7 Konuyu biraz daha yakýndan ele alalým.
Belli bir meta, örneðin bir quarter buðday, x kadar ayakkabý boyasýyla, y kadar ipekle, ya da z kadar altýnla vb., kýsacasý, çok farklý
3
Þeylerin kendilerine özgü bir özellikleri (bu, Barbonun kullaným-deðeri için özel terimidir)
vardýr; týpký mýknatýsýn demiri çekmesi gibi, her yerde bu özellik aynýdýr (l.c., s. 6). Mýknatýsýn
demiri çekme özelliðinden ancak, bu özelliðin yardýmý ile manyetik kutuplaþma bulunduktan
sonra yararlanýlmaya baþlanýlmýþtýr.
4
Herhangi bir þeyin doðal deðeri, zorunlu gereksinmeleri karþýlamaya uygunluðundan, ya
da insan yaþamýna kolaylýk ve rahatlýk saðlayýcý olmasýndan ibarettir. (John Locke, Some
Considerations on the Consequences of the Lowering of Interest. 1691, Worksta Edit. Lond.
1777, v. 2, s. 23.) 17. yüzyýl Ýngiliz yazarlarýnda sýk sýk, worth sözcüðünün kullaným-deðeri,
value sözcüðünün deðiþim-deðeri anlamýnda kullanýldýðýný görürüz. Bu, gerçekten varolan bir
þey için Cermen kökenli, onun zihinde yansýyaný için Latin asýllý bir sözcük kullanmaktan
hoþlanan bir dil anlayýþýna tamamýyla uyan bir durumdur.
5
Burjuva toplumunda, her insanýn alýcý olarak, ansiklopedik meta bilgisine sahip olduðu
yolunda ekonomik bir fictio juris [varsayým -ç.] egemendir.
6
Deðer, bir þey ile diðer bir þey, bir ürün miktari ile diðer bir ürün miktarý arasýndaki
deðiþim oranýndan ibarettir. (Le Trosne, De 1Intérêt Social, Physiocrates[ta] Ed. Daire, Paris
1846, s. 889.)
46
Karl Marks
Kapital I
oranlardaki baþka metalarla deðiþiliyor. Bu durumda, buðdayýn, bir deðil
birçok deðiþim oraný var demektir. Ama, x kadar ayakkabý boyasý, y
kadar ipek ya da z kadar altýn vb. hep bir quarter buðdayýn deðiþimdeðerini temsil ettiklerinden, x kadar ayakkabý boyasýnýn, y kadar ipeðin,
z kadar altýnýn vb. Deðiþim-deðeri olarak, ya birbirlerinin yerlerini alabilmeleri, ya da birbirlerine eþit olmalarý gerekir. Bunun için, birincisi:
belli bir metaýn geçerli deðiþim-deðerleri eþit bir þeyi ifade eder; ikincisi: deðiþim-deðeri, genellikle yalnýzca bir anlatým biçimi, metada bulunan, ama ondan ayýrdedilebilen görüngüsel (phenomenal) bir biçimdir.
Örneðin, buðday ve demir gibi iki meta alalým. Bunlarýn arasýndaki deðiþim oraný ne olursa olsun, bu daima belli bir miktar buðdayý,
bir miktar demire eþit kýlan bir denklemle gösterilebilir: diyelim, 1 quarter buðday = x ton demir olsun. Bu denklem bize ne anlatýr? Bu denklem, bize, iki farklý þeyde, bir quarter buðday ile x ton demirde, her
ikisinde de eþit miktarlarda ortak bir þeyin var olduðunu anlatýr. Öyleyse
bu iki þeyin, ne biri ne de ötekisi olmayan üçüncü bir þeye eþit olmasý
gerekir. Bunun için de, bunlarýn herbirinin, deðiþim-deðeri olarak, bu
üçüncü þeye indirgenebilir olmasý gerekir.
Basit bir geometrik örnek bunu aydýnlatacaktýr. Çokgenlerin alanlarýný hesaplamak ve karþýlaþtýrmak için, bunlarý üçgenlere ayýrýrýz. Ama
üçgenin alaný, onun görünen biçiminden tamamen farklý bir þeyle, yani
tabaný ile yüksekliðinin çarpýmýnýn yarýsý ile ifade edilir. Ayný þekilde,
metalarýn deðiþim-deðerlerinin de [sayfa 51] kendilerinde az ya da çok
miktarda bulunan ortak terimlerle ifade edilebilmesi gerekir.
Bu ortak þey, metalarýn geometrik, kimyasal ya da baþka bir
doðal özelliði olamaz. Bu gibi özellikler, ancak onlara bir yarallýlýk saðladýklarý, onlarý kullaným-deðeri haline getirdikleri zaman bizim için önemli
olurlar. Ama metalarýn deðiþimi, kuþkusuz, kullaným-deðerinden tamamen soyutlanarak karakterize edilen bir iþtir. Öyleyse, bir kullaným-deðeri, ancak yeterli miktarda olmak kaydýyla, bir baþka kullaným-deðerinden farksýzdýr. Ya da, yaþlý Barbonun dediði gibi, De-ðerleri eþitse, bir
tür eþya, hemen hemen baþka bir tür eþyadýr. Eþit deðerdeki þeyler arasýnda fark ya da ayrýlýk yoktur. ... Yüz pound deðerindeki kurþun ya da
demir, yüz pound deðerindeki gümüþ ya da altýn kadar deðerlidir.8
Kullaným-deðeri olarak metalar, her þeyden önce birbirinden farklý niteliklerdir; ama deðiþim-deðerleri olarak yalnýzca farklý miktarlardýr ve dolayýsýyla zerre kadar kullaným-deðeri içermezler.
Demek ki, metalarýn kullaným-deðerini bir yana býrakýrsak, geri7
Hiç bir þey yaratýlýþýnda deðere sahip deðildir. (N. Barbon, l.c.. s. 6.), ya da Butlerin söylediði gibi.
Bir þeyin deðeri
Getireceði þey kadardýr.
8
One sort of wares are as good as another, if the values be equal. There is no difference
or distinction in things of equal value.... An hundred pounds worth of lead or iron, is of as great
value as one hundred pounds worth of silver or gold. N. Barbon, l.c., s. 53 ve 7.
Karl Marks
Kapital I
47
ye ortak tek bir özellikleri, emek ürünleri olmalarý özelliði kalýr. Ancak,
emek ürününün kendisi bile elimizde bir deðiþikliðe uðramýþtýr. Emek
ürününü, kullaným-deðerinden soyutlarsak, ayný zamanda, onu kullaným-deðeri yapan maddi öðelerden ve biçimlerden de soyutlamýþ oluruz;
artýk o, masa, ev, iplik ya da herhangi yararlý bir þey deðildir. Maddi bir
þey olarak varlýðý, yokolmuþtur. Ve artýk kendisine, bir doðramacýnýn,
duvarcýnýn, eðiricinin ya da baþka türden belirli bir üretici emeðin ürünü
olarak bakýlamaz. Ürünlerin yararlý nitelikleri ile birlikte, hem bunlarda
þekillenmiþ çeþit çeþit emeðin yararlý niteliðini, hem de bu emeðin somut biçimlerini yoketmiþ oluruz; hepsinde ortak olandan baþka bir þey
kalmamýþtýr; hepsi de tek ve ayný tür emeðe, soyut insan emeðine indirgenmiþtir.
Þimdi de bu ürünlerin herbirinden arta kalan þeyi alalým; bu,
herbirinde, ayný düþsel bir gerçekten, türdeþ insan emeðinin salt billurlaþmasýndan, harcanýþ biçimi ne olursa olsun, harcanmýþ emek-gücünden
ibarettir. Bütün bu þeyler, þimdi bize þunu anlatýyorlar: bunlarýn üretimleri
sýrasýnda, insan emek-gücü harcanmýþtýr, [sayfa 52] ve bunlarda insan emeði cisimleþmiþtir. Hepsinde ortak olan bu toplumsal özün kristalleri olarak
bakýldýðýnda, bunlar Deðerdir.
Metalar deðiþildikleri zaman bunlarýn deðiþim-deðerlerinin kendisini, kullaným-deðerlerinden tamamen baðýmsýz bir þey olarak ortaya
koyduðunu görmüþtük. Ama bunlarýn kullaným-deðerini soyutlarsak, geriye yukarda açýklandýðý gibi, Deðer kalýr. Bunun için, metalar deðiþildiklerinde, kendisini, deðiþim-deðeri olarak ortaya koyan ortak öz, onlarýn
deðeridir. Ýncelememiz ilerledikçe, deðiþim-deðerinin, içersinde metalarýn deðerinin kendisini gösterebildiði ya da ifade edilebildiði tek biçim
olduðu görülecektir. Bununla birlikte, þimdilik, deðerin niteliðini onun
biçiminden baðýmsýz olarak ele almak zorundayýz.
Bir kullaným-deðeri ya da yararlý bir madde, bu nedenle, ancak,
içersinde soyut insan emeðinin somutlaþtýðý ya da maddeleþtiði için bir
deðere sahiptir. Peki öyleyse bu deðerin büyüklüðü nasýl ölçülecek?
Besbelli ki, malýn içerdiði, deðer yaratýcý özün, yani emeðin niceliðiyle
ölçülür. Emeðin niceliði, onun süresiyle ölçülür, ve emek-zamanýnýn
ölçütü de hafta, gün ve saat olarak ifade edilir.
Bazýlarý, bir metaýn deðeri, onun için harcanan emeðin niceliðiyle
belirlendiðine göre, iþçi ne kadar tembel ya da beceriksiz olursa, metaýn
üretimi için o kadar fazla zaman gerekeceðinden, onun metaýnýn o kadar deðerli olacaðýný sanabilirler. Oysa, deðerin özünü oluþturan emek,
türdeþ insan emeðidir, bir biçimli (uniform) emek-gücü harcamasýdýr.
Bir toplumun, ürettiði tüm metalarýn toplam deðerinde somutlaþan toplam emek-gücü birçok tek tek birimlerden meydana gelmekle birlikte,
burada, türdeþ insan emek-gücü kitlesi olarak kabul edilir. Bu birimlerin
herbiri, toplumsal ortalama emek-gücü niteliðini taþýdýklarý ve bu nitelikleri ile etkili olduklarý sürece, birbirlerinin aynýdýr; yani bir metaýn üretimi
48
Karl Marks
Kapital I
için ortalama olarak gerekli ya da toplumsal olarak gerekli zamandan
daha fazlasýna gereksinme göstermedikleri sürece, biri diðerinin aynýdýr.
Toplumsal olarak gerekli emek-zamaný, bir malý, normal üretim koþullarý
altýnda, o sýradaki ortalama hüner derecesi ve yoðunluðu ile elde
edebilmek için gerekli zamandýr. Ýngilterede buharla iþleyen dokuma
tezgâhlarýnýn kullanýlmaya baþlanmasýndan sonra, belirli bir miktar ipliði
kumaþ haline getirmek için gerekli emek-zamaný belki de yarýya inmiþti.
Oysa el tezgâhýnda çalýþan dokumacýlar, ayný iþi, eskisi kadar ayný zamanda [sayfa 53] yapmaya devam etmiþlerdir; ama bu deðiþiklikten sonra,
emeklerinin bir saatlik ürünü yalnýzca yarým saatlik toplumsal emeði
temsil etmiþ ve bunun sonucu olarak da eski deðerinin yarýsýna düþmüþtür.
Öyleyse görüyoruz ki, herhangi bir malýn deðerinin büyüklüðünü,
toplumsal olarak gerekli-emek miktarý ya da onun elde edilmesi için
toplumsal bakýmdan gerekli emek-zamaný belirler.9 Buna baðlý olarak
tek tek her meta kendi türünün ortalama örneði olarak kabul edilmelidir.10 Bunun için, eþit nicelikte emek içeren ya da ayný sürede üretilebilen
metalarýn deðerleri, aynýdýr. Bir metaýn deðeri ile baþka bir metaýn deðeri
arasýndaki iliþki, birincisinin üretimi için gerekli emek-zamaný ile ikincisinin üretimi için gerekli emek-zamaný arasýndaki iliþki gibidir. Deðer
olarak, bütün metalar, donmuþ emek-zamanýnýn belirli kitlelerinden
baþka bir þey deðildir.11
Bu nedenle, bir metaýn üretimi için gerekli olan emek-zamaný
sabit tutulursa, o metaýn deðeri de sabit kalýr. Ama, emek-zamaný, emeðin üretkenliðinde meydana gelen her deðiþmeyle birlikte deðiþir. Bu
üretkenlik çeþitli koþullar tarafýndan belirlenir; öteki þeyler yanýnda, iþçilerin ortalama beceri düzeyi, bilimin durumu, ve onun pratikte uygulanma
derecesi, üretimin toplumsal örgütlenmesi, üretim araçlarýnýn boyutlarý
ve etkililiði ve fiziksel koþullar sayýlabilir. Örneðin uygun mevsimlerde
ayný emek miktarý 8 kile buðdayda maddeleþtiði halde, uygun gitmeyen
mevsimlerde yalnýzca dört kilede maddeleþir. Ayný emek, zengin madenden, zengin olmayan madene göre, daha çok maden cevheri çýkartýr.
Elmas yeryüzünde az raslanan bir þeydir, bu yüzden bulunup çýkartýlmasý
ortalama olarak çok emek-zamanýna malolur. Öyle ki, küçük bir hacmi,
çok büyük emek temsil eder. Jacop, altýn acaba [sayfa 54] hiç tam deðerini
9
The value of them (the necessaries of life) when they are exchanged the one for another
is regulated by the quantity of labour necessarily required, and commonly taken in producing
them. Yaþamak için gerekli þeylerin deðeri, birbirleriyle deðiþildikleri zaman, bunlarýn üretimleri
için zorunlu ve normal sayýlan emeðin niceliðine baðlýdýr. (Some Thoughts on the Interest of
Money in General, and Particularly in the Public Funds, etc., London, s. 36.) Geçen yüzyýlda
yazýlan ve yazarý belli olmayan bu dikkat çekici yapýtýn baský tarihi de bulunmuyor. Bununla
birlikte, içeriðine bakýlýrsa, George II zamanýnda, aþaðý yukarý 1739 ya da 1740 yýllarýnda
yayýnlandýðý anlaþýlýyor.
10
Ayný türden bütün ürünler, gerçekte, fiyatýn genel olarak belirlenrriesine ve özel koþullara
bakýlmaksýzýn belirlenen tek bir kitle meydana getirirler. (Le Trosne, l.c., s. 893.)
11
K. Marx, l.c., s. 6. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 49.]
Karl Marks
Kapital I
49
bulmuþ mudur diye kuþku duyar. Bu sözler elmas için daha da geçerlidir.
Eschwegeye göre, Brezilyanýn 1823 yýlýnda sona eren seksen yýllýk elmas
madeni toplam üretimi, elmas daha çok emeðe malolduðu ve çok
daha fazla deðeri temsil ettiði halde, ayný ülkenin birbuçuk yýllýk ortalama
þeker ve kahve ürününün fiyatýna ulaþamamýþtýr. Daha zengin madenlerde, ayný nicelikteki emek, daha çok elmasta maddeleþebilir ve elmasýn deðeri düþebilir. Eðer biz, az emek harcayarak, kömürü elmasa dönüþtürmeyi baþarabilseydik, elmasýn deðeri, tuðlanýn deðerinin altýna
düþebilirdi. Genel olarak, emeðin üretkenliði ne kadar büyük olursa, bir
malýn üretimi için gerekli emek-zamaný o kadar kýsa, o malda billurlaþan
emek miktarý o kadar az, ve deðeri de o kadar küçük olur; tersine,
emeðin üretkenliði ne kadar azsa, bir malýn üretimi için gerekli olan
emek-zamaný o kadar çok, malýn deðeri o kadar büyük olur. Bu nedenle,
bir metaýn deðeri, o metada maddeleþmiþ emeðin miktarý ile doðru
orantýlý, üretkenliði ile ters orantýlý olarak deðiþir.
Bir þey, deðere sahip olmadan da bir kullaným-deðerine sahip
olabilir. Bu, o þeyin insana yararlýlýðý emeðe baðlý olmadýðý zaman sözkonusudur. Hava, iþlenmemiþ toprak, doðal çayýrlar ve otlaklar vb. böyledir. Bir þey, meta olmadan da, yararlý ve insan emeði ürünü olabilir.
Gereksinmelerini kendi emeðinin ürünü ile doðrudan doðruya karþýlayan
kimse, gerçekte, kullaným-deðeri yaratýr, ama meta yaratmamýþtýr. Meta
üretmek için, o kimsenin yalnýzca kullaným-deðerleri deðil, baþkalarý
için kullaným-deðerleri, toplumsal kullaným-deðerleri üretmesi gerekir.
(Ve salt baþkasý için üretmesi de yetmez. Ortaçað köylüsü, feodal bey
için ürün-rant-tahýl, papaz için öþür-tahýl üretirdi. Ama, ne bu ürün-ranttahýl, ne de öþür-tahýl, bir baþkasý için üretilmiþ olmalarý gerçeðine karþýn,
meta haline gelmemiþlerdi. Bir ürünün meta olabilmesi için, kullanýmdeðeri olacaðý baþka bir kimseye, deðiþim yoluyla devredilmesi gerekir.) 11a Ensonu, hiç bir nesne, yararlý bir þey deðilse, deðere sahip olamaz.
Eðer o þey yararsýz ise, onda bulunan emek de yararsýzdýr; bu emek,
emek sayýlmaz ve bu yüzden deðer yaratmaz. [sayfa 55]
ÝKÝNCÝ KESÝM. METADA SOMUTLAÞAN
EMEÐÝN ÝKÝ YÖNLÜ NÝTELÝÐÝ
Ýlk bakýþta, bir meta, kendini, bize, iki þeyin karmaþýðý olarak
göstermiþti: kullaným-deðeri ve deðiþim-deðeri. Daha sonra, emeðin de
iki yönlü niteliði olduðunu gördük; çünkü, deðerde ifadesini bulduðuna
göre, emek de, kullaným-deðerlerinin bir yaratýcýsý olarak taþýdýðý ayný
niteliklere sahip deðildir. Metalarda bulunan emeðin bu ikili niteliðine
11a
[4. Almanca baskýya not: Bu parantez içindeki metni eklememin nedeni, çoðu zaman
üretici tarafýndan tüketilmeyen her ürünü, Marxýn meta saydýðý gibi bir yanlýþ anlayýþa
düþülmesindendir. -F.E.]
50
Karl Marks
Kapital I
ilkönce iþaret eden ve eleþtirici bir yaklaþýmla inceleyen ben oldum.12
Bu nokta, ekonomi politiðin berrak bir þekilde anlaþýlmasýnda eksen
olduðu için, daha fazla ayrýntýlara inmek zorundayýz.
Bir ceket ile 10 yarda keten bezi gibi iki meta alalým; bunlardan
birincisinin deðeri, ikincisinin deðerinin iki katý olsun; yani 10 yarda
keten bezi = 2W ise, ceket 2Wdir.
Ceket, belli bir gereksinmeyi karþýlayan bir kullaným-deðeridir.
Onun varlýðý, özel bir üretici faaliyet türünün sonucudur; bu faaliyetin
niteliði, amacý, çalýþma biçimi, malzemesi, araçlarý ve vardýðý sonuçla
belirlenir. Yararlýlýðý ürünün kullanýlarak deðerlenmesi ile ya da bu ürünün kullaným-deðeri haline gelmesiyle kendisini gösteren emeðe, biz,
yararlý emek diyoruz. Bu açýdan bakýlýnca, biz, emeðin yalnýzca yararlý
iþlevini gözönünde bulunduruyoruz.
Ceket ile keten bezi, nitelik bakýmýndan farklý iki kullaným-deðeri
olduðu gibi, bunlarý üreten emeðin iki biçimi de, terzilik ve dokumacýlýk,
farklýdýr. Bu iki nesne nitelik bakýmýndan farklý olmasalardý, farklý türden
emeklerin ürünü olmasalardý, birbirleriyle metalarýn iliþkisi içinde karþý
karþýya gelmezlerdi. Ceket ceket ile deðiþilmez; bir kullaným-deðeri, ayný cinsten baþka bir kullaným-deðeri ile deðiþilmez.
Tüm farklý kullaným-deðerlerinin her çeþidine, eþit farklýlýkta yararlý
emek tekabül eder ve bunlar, toplumsal iþbölümünde ait olduklarý sýraya, cinse ve türe göre sýnýflandýrýlýrlar. Emeðin bu iþbölümü, metalarýn
üretimi için zorunlu bir koþuldur, ama tersi doðru deðildir, yani metalarýn üretimi, iþbölümü için zorunlu koþul deðildir. Ýlkel Hint topluluklarýnda, meta üretimi olmaksýzýn toplumsal iþbölümü vardýr. Ya da daha
yakýnýmýzdan bir örnek vermek gerekirse, her fabrikada emek (iþ), bir
sisteme göre [sayfa 56] bölünmüþtür, ama bu bölünme, iþçilerin, kendi
yaptýklarý ürünlerin birbirleri arasýnda karþýlýklý deðiþimi iþlemine
yolaçmamýþtýr. Böyle ürünler, ancak, herbiri birbirinden baðýmsýz olarak oluþan ve bireylerin kiþisel emeðine dayanan farklý türdeki emeklerin bir sonucu olarak metalar haline gelebilirler.
Öyleyse özetlersek: her metaýn kullaným-deðerinde bulunan yararlý emek, yani belirli bir türde ve belirli bir amaca yönelmiþ üretken faaliyet vardýr. Ýçlerinde somutlaþan yararlý emek, herbirinde nitel olarak
farklý olmadýðý sürece, kullaným-deðerleri, birbirlerinin karþýsýnda meta
olarak duramazlar. Ürünleri genel olarak meta biçimini alan bir toplulukta, yani bir meta üreticileri topluluðunda, herbiri kendi hesabýna çalýþan
tek tek üreticilerin baðýmsýz olarak yürüttükleri yararlý emekler arasýndaki
bu nitelik farký, karmaþýk bir sistem, bir toplumsal iþbölümü meydana
getirecek biçimde geliþir.
Ne var ki, örneðimizdeki ceketi ister terzi giysin isterse müþterisi,
her iki durumda da, ceket bir kullaným-deðeri olarak iþ görür. Ayrýca
12
Zur Kritik.... s. 12, 13 ve passim. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 45 vd..]
Karl Marks
Kapital I
51
terziliðin, özel bir meslek, toplumsal iþbölümünün baðýmsýz bir kolu
haline gelmesiyle de, ceket ile onu meydana getiren emek arasýndaki
iliþki deðiþmiþ olmaz. Giyinme gereksinmesi insanoðlunu zorladýðýndan
beri, insanoðlu, binlerce yýl, tek bir kiþi bile terzi haline gelmeden, giyeceðini yapmýþtýr. Ancak, ceket ile keten bezi, doðanýn kendiliðinden
üretmediði maddi servetin bütün öteki unsurlarý gibi, varlýklarýný, daima
belirli bir amaçla yerine getirilen bir özel üretken faaliyete, belli doða
vergisi malzemelerin, belli gereksinmeler için kullanýlmasý faaliyetine
borçlu olmalýdýr. Bunun için, kullaným-deðerinin yaratýcýsý olarak emek,
yararlý emektir, bütün toplum biçimlerinden baðýmsýz olarak, insanoðlunun varlýðý için zorunlu bir koþuldur; bu ezeli ve ebedi doðal zorunluluk
olmaksýzýn insan ile doða arasýnda madde alýþveriþi, ve dolayýsýyla da
yaþam olamazdý.
Kullaným-deðerleri, ceket, keten bezi vb., yani metalarýn madde
olarak varlýklarý, iki öðenin birleþmesinden meydana gelir: madde ve
emek. Bunlar üzerinde harcanan yararlý emeði kaldýrýrsak, geriye, insanýn yardýmý olmaksýzýn doða tarafýndan konmuþ olan maddi tortu kalýr.
Ýnsan, ancak týpký doðanýn yaptýðý gibi iþ görür, yani maddenin biçimini
deðiþtirir.13 Ne var ki, bu biçim [sayfa 57] deðiþtirme iþinde doðal güçler
kendisine durmadan yardým eder. Öyleyse görüyoruz ki, emek, maddi
servetin, ürettiði kullaným-deðerlerinin tek kaynaðý deðildir. William
Pettynin dediði gibi, maddi servetin babasý emek, anasý da topraktýr.
Kullaným-deðeri olarak ele alýnan metalardan, þimdi de metalarýn deðerine geçelim.
Varsayýmýmýza göre, ceket, keten bezinin iki katý deðere sahiptir.
Ama bu, þimdilik bizi ilgilendirmeyen yalnýzca bir nicel farklýlýktýr. Ancak þu kadarýný akýlda tutuyoruz ki, eðer bir ceketin deðeri 10 yarda
keten bezinin iki katý ise, 20 yarda keten bezi, bir ceket ile ayný deðerde
olur. Deðer olarak ceket ile keten bezi, ayný özün þeyleridir, temelde
özdeþ emeðin nesnel ifadeleridir. Ama terzilik ile dokumacýlýk, nitelik
yönünden farklý emek türleridir. Bununla birlikte, öyle toplum durumlarý vardýr ki, ayný kiþi, terzilik ve dokumacýlýðý ayný zamanda sýrayla yürütür;
bu gibi durumlarda, bu iki tür emek biçimi, ayný bireyin çalýþmasýnýn
salt iki deðiþik biçimidir ve farklý kiþilerin özel ve belirlenmiþ uðraþlarý
deðildir; terzimizin bir gün ceket, ertesi gün pantolon dikmesi, ayný kiþinin, yalnýzca emeðindeki bir deðiþmeyi göstermesi gibidir. Ayrýca, kapi13
Ýster insan elinin, ister genel fizik yasalarýnýn eseri olsunlar, evrendeki bütün olgular,
aslýnda yeniden yaratýlmýþ þeyler deðil, yalnýzca maddenin biçim deðiþtirmesidir. Ýnsan aklýnýn,
yeniden-üretim üzerinde düþünürken ve tahlilde bulunurken, daima karþýlaþtýðý iki öðe, birleþtirme
ve ayýrmadýr; aslýnda bu, topraðýn, havanýn ve suyun, buðday tanesine dönüþmesi, insan eliyle
bir böceðe ipek yaptýrýlmasý, ya da devamlý çalýþan bir saat yapmak üzere birkaç madeni parçaya biçim verilmesi gibi deðer (Verri, burada, fizyokratlara karþý giriþtiði polemikte ne tür deðerden sözettiðini kendisi de iyice bilmemekle birlikte kullaným-deðerini kasteder) ve zenginliðin
yeniden üretimidir. (Pietro Verri, Meditazion sulla Economia Politica, -ilkin 1771de basýlmýþtýr, Custodinin Ýtalyan Ýktisatçýlarý baskýsýnda, Parte Moderna, t. XV, s. 21, 22.)
52
Karl Marks
Kapital I
talist toplumumuzda, belli miktarda bir insan emeðinin deðiþen talebe
göre, bir zaman terzilik, baþka bir zaman da dokumacýlýk biçiminde
kullanýldýðý daha göze çarpar. Emeðin bu biçim deðiþtirmesi, sürtünmesiz
olmayabilir, ama olmak zorundadýr.
Üretici faaliyet, aldýðý özel biçimi, yani emeðin yararlý niteliðini
bir yana korsak, insan emek-gücünün harcanmasýndan baþka bir þey
deðildir. Terzilik ve dokumacýlýk, nitelik bakýmýndan farklý üretici faaliyetler olmakla birlikte, her ikisi de, insan beyninin, sinirlerinin ve kaslarýnýn üretici harcamasýdýr ve bu anlamda, bunlar, insan emeði olarak
aynýdýr. Bunlar, insan emek-gücünün farklý iki harcanma biçiminden
baþka bir þey deðildir. Kuþkusuz, bütün deðiþiklikler içinde ayný kalan
bu emek-gücünün, biçimlerin [sayfa 58] çeþitliliði içinde harcanamadan
önce, belli bir geliþme düzeyine ulaþmasý gerekir. Ama bir metaýn deðeri,
soyut insan emeðini, genel olarak insan emeðinin harcanmasýný temsil
eder. Týpký toplumda sýradan bir insan iken önemsiz bir rol oynadýðý
halde, bir general ya da bir banker olarak büyük bir rol oynamasý gibi,14
salt insan emeðinin rolü de buna benzer. Yalýn emek-gücü-nün harcanmasýdýr, yani, ortalama olarak. özel bir geliþme sözkonusu olmaksýzýn
sýradan her insanýn organizmasýnda mevcut olan emek-gücünün
harcanmasýdýr. Ortalama yalýn emeðin, çeþitli ülkelerde ve deðiþik
zamanlarda niteliðinin deðiþtiði doðrudur, ama belli bir toplumda o da
belirlidir. Vasýflý emek, yalnýzca yoðunlaþtýrýlmýþ yalýn emek, ya da daha
doðrusu, çoðaltýlmýþ yalýn emek demektir; belli miktarda vasýflý emek,
daha çok miktarda yalýn emeðe eþit olarak kabul edilir. Deneyim bu
indirgemenin sürekli olarak yapýldýðýný göstermektedir. Bir meta, en vasýflý bir emeðin ürünü olabilir, ama deðeri, vasýfsýz yalýn emeðin ürünü
ile eþitlenirse, bu, yalnýzca yalýn emeðin belirli bir miktarýný temsil eder.15
Onlarýn ölçü birimleri olarak, farklý emek türlerinin, vasýfsýz emeðe indirgenmesindeki farklý oranlar, üreticilerin gerisinde devam edip giden
bir toplumsal süreç tarafýndan ortaya konur ve dolayýsýyla, bunlar gelenek
ve alýþkanlýklar tarafýndan saptanmýþ gibi görünür. Ýþimizi basitleþtirmek
için, bundan böyle emeðin her türünü, vasýfsýz emek, yalýn emek olarak
kabul edeceðiz; böylece, devamlý indirgeme yapmak zahmetinden
kurtulmuþ olacaðýz.
Ceket ile keten bezini deðer olarak ele aldýðýmýz zaman bunlarý
farklý kullaným-deðerlerinden soyutladýðýmýz gibi, bu deðerlerin temsil
ettiði emek için de ayný þeyi yapýyoruz: onun yararlý biçimleri arasýndaki, dokumacýlýk ve terzilik arasýndaki farký dikkate almýyoruz. Kullanýmdeðeri olarak ceket ve keten bezi, özel üretici faaliyetlerin kumaþ ve
iplikle birleþmesidir, oysa ceket ile keten bezi, deðer olarak, birbirlerinKarþ: Hegel, Philosophie des Rechs, Berlin 1840, s. 250, § 190.
Okur, burada, iþçinin belirli bir emek-zamaný için aldýðý ücretin ya da deðerin deðil, bu
emek-zamanýnýn somutlaþtýðý metaýn deðerinin sözkonusu edildiðine dikkat etmelidir. Ücret,
bir kategori olarak, incelememizin bu aþamasýnda henüz mevcut deðildir.
14
15
Karl Marks
Kapital I
53
den ayrýlmamýþ emeðin salt türdeþ donmuþ halidir ve bu deðerlerde
somutlaþmýþ olan emek, kumaþ ve iplik ile iliþkili üretici faaliyetler açýsýndan deðil, yalnýzca insan emek-gücünün harcanmasý olarak hesaba
katýlýrlar. Terzilik ve dokumacýlýk, ceket ve keten bezinin kullanýmdeðerlerinin [sayfa 59] yaratýlmasýnda, yalnýz bu iki emek türü farklý nitelikte olduklarý için zorunlu etkenlerdir; ama bunlar kendi özel niteliklerinden soyutlandýðý ve her ikisinin de ayný nitelikte insan emeðine sahip
olduðu gözönüne alýnýrsa, bu iki emek türü, terzilik ve dokumacýlýk,
ayný mallarýn deðerlerinin özünü oluþtururlar.
Ancak, ceket ile keten bezi, yalnýzca deðerler deðil, belirli büyüklükte deðerlerdir, ve bizim varsayýmýmýza göre, ceket, on yardalýk keten
bezinin iki katý deðerindedir. Peki ama, deðerleri arasýndaki bu fark nereden geliyor? Bu fark, keten bezinin içerdiði emeðin, ceketin içerdiði
emeðin ancak yarýsý kadar olmasýndan, ve dolayýsýyla ikincinin üretimi
sýrasýnda, birincinin üretimi için gerekli olan zamanýn iki katý emekgücü harcanmasýndan ileri gelmektedir.
Öyleyse, kullaným-deðeri esas alýndýðýnda, bir metaýn içerdiði
emek, yalnýzca nitel olarak hesaba katýlýr, deðer esas alýndýðýnda, yalnýzca nicelik hesaba katýlýr ve ilkönce, yalýn ve saf insan emeðine indirgenmesi gerekir. Sözkonusu olan, birincisinde Nasýl ve Ne?, ikincisinde Ne
kadar? ve Ne sürede? sorularýdýr. Bir metaýn deðerinin büyüklüðü, kendisinde somutlaþan emeði temsil ettiðine göre, belli oranlarda alýnan
bütün metalarýn deðer olarak eþit olmasý gerekir.
Bir ceketin yapýlmasý için gerekli her türlü yararlý emeðin üretkenlik gücü ayný kalýyorsa, yapýlan ceketlerin deðerlerinin toplamý, sayýsý ile
birlikte artar. Yani her ceket, x günlük emeði temsil ediyorsa, iki ceket
2x günlük emeði temsil eder ve bu böyle devam edip gider. Ama varsayalým ki, bir ceketin üretimi için gerekli emek-zamaný iki katýna yükselsin
ya da yapýya insin. Birinci durumda bir ceket, daha önceki iki ceket deðerinde olur; ikinci durumda ise iki ceket, önceki bir ceket deðerinde
olur: oysa her iki durumda da ceket ayný iþi görür ve içinde somutlaþan
yararlý emek ayný niteliktedir. Ancak, üretimi için harcanan emeðin niceliði deðiþmiþtir.
Kullaným-deðerinin niceliðindeki artýþ, maddi servette bir artýþ
demektir. Ýki ceketle iki insaný giydirebilirsiniz, bir ceketle ancak bir insaný. Bununla birlikte, maddi servetin niceliðindeki artýþ, ayný anda onun
deðer büyüklüðünde bir düþmeye tekabül edebilir. Bu karþýt hareket,
kökenini, emeðin iki yönlü niteliðinden alýr. Üretici güç, kuþkusuz, yalnýzca yararlý, somut emek biçimi ile ilgilidir ve belli bir zaman süresinde üretkenliðine baðýmlý olarak [sayfa 60] herhangi bir özel üretici faaliyetin
etkinliðidir. Bu nedenle, yararlý emek, üretkenliðindeki artma ya da eksilmeyle orantýlý olarak, az ya da çok, ürünlerin bereket kaynaðý olur.
Öte yandan, bu üretkenlikteki hiç bir deðiþme, deðerle temsil edilen
emeði etkilemez. Üretici güç, emeðin somut yararlý biçimlerinin bir
54
Karl Marks
Kapital I
niteliði olduðu için, emeði bu yararlý somut biçimlerden soyutladýðýmýz
anda, kuþkusuz, emekle artýk bir ilgisi kalmaz. Bununla birlikte, üretici
güç deðiþse bile, eþit zaman dönemleri süresince kullanýlan ayný emek,
daima eþit miktarlarda deðer meydana getirir. Ama eþit zaman
dönemleri süresince farklý nicelikte kullaným-deðerleri yaratýr; üretkenlik gücü arttýkça bu miktar yükselir, azaldýkça düþer. Emeðin verimliliðini ve dolayýsýyla da bu emeðin ürettiði kullaným-de-ðerlerinin niceliðini
artýran üretken güçte meydana gelen bu ayný deðiþme, böyle bir deðiþme, onlarýn üretimi için gerekli toplam emek-zamanýný kýsaltmasý koþuluyla, kullaným-deðerlerinin bu artan niceliðinin toplam deðerini azaltýr;
ve bunun tersi de doðrudur.
Bir yandan, her türlü emek, fizyolojik anlamda, insan emek-gücü harcanmasýdýr; ve bu, özdeþ soyut insan emeði özelliðinde oluþu ile,
metalarýn deðerini yaratýr ve ona biçim verir. Öte yandan, her türlü
emek, insan emek-gücünün, özel bir biçimde ve belirli bir amaca dönük
olarak harcanmasýdýr, ve bu somut yararlý emek özelliði ile, kullanýmdeðerlerini üretir.16 [sayfa 61]
ÜÇÜNCÜ KESÝM. DEÐERÝN BÝÇÝMÝ YA DA
DEÐÝÞÝM-DEÐERÝ
Metalar, dünyaya, kullaným-deðerleri ya da demir, keten bezi,
buðday vb. gibi ticari mallar olarak gelirler. Bu, onlarýn, sade, yalýn,
maddi biçimidir. Bununla birlikte, bunlar, yalnýzca iki yanlý bir þey olduklarý, hem yararlýlýðýn nesneleri ve hem de deðerin taþýyýcýlarý olduklarý
için metadýrlar. Birisi fiziksel ya da doðal biçim, birisi de deðer-biçim
16
Emeðin, her çeþit metaýn deðerini her zaman ölçmeye ve karþýlaþtýrmaya yarayan yeterli
ve gerçek tek ölçü olduðunu tanýtlamak için Adam Smith diyor ki, Eþit emek miktarlarýnýn, her
zaman ve her yerde emekçi için ayný deðeri taþýmasý gerekir. Normal saðlýk, güç ve faaliyet
halinde, sahip olduðu ortalama beceri derecesi ile, dinlenmesinden, özgürlüðünden ve
mutluluðundan daima ayný ölçüde fedakârlik etmek zorundadýr. (Wealth of Nations, b. I, ch.
V, [s. 104-105].) Adam Smith, burada (ama her yerde deðil), bir yandan deðerin, metalarýn
üretimi sýrasýnda harcanan emek miktarý yoluyla saptanmasýný, ayný þeyin, emeðin deðeri
vasýtasýyla saptanmasýyla karýþtýrýyor ve bunun sonucu olarak da, eþit miktarda emeðin daima
ayný deðere sahip olmasý gerektiðini tanýtlamaya çalýþýyor. Öte yandan da, bir önseziyle, metalarýn
deðerinde kendisini ortaya koyan emeði, yalnýzca emek-gücünün harcanmasý olarak kabul
ediyor ve bunu, canlýlarýn ayný zamanda normal faaliyetleri olarak deðil de, dinlenmekten,
özgürlükten ve mutluluktan fedakârlýk olarak görüyor. Gözönünde tuttuðu, herhalde modern
ücretli iþçi oluyor. Adam Smithin yukarda, s. 39, dipnot 1de, sözü edilen eski ve adsýz meslektaþý,
daha yerinde olarak þöyle diyor: bir insan, yaþamasý için gerekli þeyleri saðlamak için bir
haftalýðýna kendisini bir baþkasýnýn hizmetine veriyor ... ve bu adama emeði karþýlýðý baþka bir
þey veren kimse, bu þeyin gerçek eþdeðerinin ne olduðunu, bunun kendisine ne kadar emeðe
ve zamana malolduðunu hesaplamak yoluyla ancak doðru bir tahminde bulunabilir: aslýnda bu,
bir kimsenin bir nesne için belirli bir sürede harcadýðý emeðin bir baþkasýnýn ayný sürede bir
baþka þey için harcadýðý emekle deðiþiminden baþka bir þey deðildir. (l.c., s. 39.) [Ýngilizcenin,
burada sözkonusu edilen emeðin iki farklý yönü için, iki farklý sözcüðe sahip olmak gibi bir
üstünlüðü var. Kullaným-deðeri yaratan ve nitel olarak dikkate alýnan, Labour [emek] deðil,
Work [iþ]tir; oysa Deðer yaratan ve nicel olarak dikkate alýnan, Work [iþ) deðil, Labour
[emek]tir. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
55
olmak üzere, iki biçime sahip olduklarý sürece, ancak meta olarak görünürler, ya da meta biçimine bürünürler.
Metalarýn deðerinin gerçek varlýðý, onu nerede ele geçireceðimizi
bilmememiz yönünden Gönüllü Yosmadan* ayrýlýr. Metalarýn deðeri,
onlarýn özlerinin kaba maddiliðinin tam karþýtýdýr, maddenin bir atomu
bile bileþimine girmez. Bir metaý kendi baþýna elimize alýp istediðimiz
gibi evirip çevirelim, deðerin bir nesnesi olarak kaldýðýna göre, kavranýlmasý olanaksýz gibi görünür. Ama bir de, metalarýn deðerinin salt toplumsal bir gerçeðe sahip olduðunu aklýmýzdan çýkartmaz ve bu gerçekliði,
yalnýzca, özdeþ bir toplumsal özü, yani insan emeðini ifade ettiði ya da
taþýdýðý sürece kazandýðýný gözönünde bulundurursak, deðerin, ancak,
metaýn meta ile toplumsal iliþki içersinde kendini gösterebileceði sonucuna kolayca ulaþmýþ oluruz. Gerçekte biz, metalarýn ardýnda gizlenmiþ deðere ulaþmak için, metalarýn deðiþim-deðerlerinden ya da deðiþim
iliþkilerinden hareket etmiþtik. Þimdi yeniden, deðerin bize ilk kez yüzünü gösterdiði bu biçime dönmemiz gerekiyor.
Baþka bir þey bilmese bile, herkes, metalarýn, hepsinde ortak
olan bir deðer biçimine sahip olduðunu, ve bunun, kullaným-deðerlerinin
çeþitli maddi biçimleri ile tam bir karþýtlýk gösterdiðini bilir. Bunlarýn para-biçimini kastediyorum.
Burada, bize, burjuva iktisadýnýn bugüne kadar elini bile sürmediði bir görev, para-biçiminin doðuþunun kaynaðýný, metalarýn deðeriliþkisi içindeki deðeri belirten ifadesinin geliþmesinin kaynaðýný, en yalýn ve hemen hemen farkedilemeyecek biçiminden, gözkamaþtýrýcý parabiçimine gelinceye kadar incelemek görevi [sayfa 62] bize düþüyor. Bunu
yaparken, ayný zamanda, paranýn ne olduðu bilmecesini de çözeceðiz.
En basit deðer-iliþkisinin, bir metaýn, baþka türden bir meta ile
olan iliþkisi olduðu besbellidir. Bunun için, iki metaýn deðerleri arasýndaki iliþki, bize, tek bir metaýn deðerinin en basit ifadesini saðlar.
A. DEÐERÝN BASÝT YA DA RASLANSAL
BÝÇÝMÝ
x kadar A metaý = y kadar B metaý, ya da
x kadar A metaý, y kadar B metaý deðerindedir.
20 yarda keten bezi = 1 ceket, ya da
20 yarda keten bezi, 1 ceket deðerindedir.
1. Deðer Ýfadesinin Ýki Kutbu:
Nispi Biçim ve Eþdeðer Biçim
Deðer biçiminin bütün sýrrý, bu basit biçimde gizlidir. Bu neden* Shakespearein, Windsorun Þen Kadýnlarý oyunundaki Dame Quicly. -Ed.
56
Karl Marks
Kapital I
le, bunun tahlili oldukça güçtür.
Burada iki farklý türden metaýn (örneðimizde keten bezi ile ceket),
iki deðiþik rol oynadýklarý açýktýr. Keten bezinin deðeri ceket ile ifade
edilir; ceket bu deðerin ifade edildiði araç hizmetini görür. Birincisi
aktif, ikincisi pasif bir rol oynar. Keten bezinin deðeri, nispi deðer olarak
ifade edilir, ya da nispi biçimiyle ortaya çýkar. Ceket eþdeðer görevindedir,
ya da eþdeðer biçimiyle görünür.
Nispi biçim ile eþdeðer biçim, deðer ifadesinin, birbiriyle sýký sýkýya baðlý, karþýlýklý birbirine baðýmlý ve ayrýlmaz iki öðesidir; ama ayný
zamanda da, herbiri ötekisini dýþtalayan karþýt uçlardýr, yani ayný ifadenin kutuplarýdýr. Bunlar, bu ifade yoluyla iliþki içine giren iki farklý metaya
aittirler. Keten bezinin deðerini keten bezi olarak ifade etmek olanaksýzdýr. 20 yarda keten bezi 20 yarda keten bezi, deðerin ifadesi deðildir.
Tersine, böyle bir denklem, sadece 20 yarda keten bezinin, 20 yarda
keten bezinden baþka bir þey olmadýðýný, kullaným-deðeri olan keten
bezinin belirli bir niceliði olduðunu ifade etmekten öte bir anlam taþýmaz.
Bunun için, keten bezinin deðeri ancak nispi olarak, yani baþka bir
meta ile oranlanarak ölçülebilir. Keten bezinin deðerinin nispi biçimi,
bu yüzden, eþdeðer bir biçimde baþka herhangi bir metaýn varlýðýný
burada ceket öngörür. Öte yandan, eþdeðer olarak düþünülen meta,
ayný zamanda, nispi biçimini alamaz. Bu ikinci [sayfa 63] meta, deðeri ifade edilen meta deðildir. Onun görevi, yalnýzca birinci metaýn deðerinin
ifade edildiði araç olarak hizmet etmektir.
Kuþkusuz, 20 yarda keten bezi = 1 ceket, ya da 20 yarda keten
bezi, 1 ceket deðerindedir ifadeleri, karþýt baðýntýyý da gösterir: 1 ceket
= 20 yarda keten bezi, ya da 1 ceket, 20 yarda keten bezi deðerindedir.
Ama bu durumda, ceketin deðerini nispi olarak ifade etmek için denklemi tersine çevirmem gerekir; ve bunu yaptýðým anda keten bezi, ceket
yerine eþdeðer haline gelir. Bu nedenle, tek bir meta, deðerin ayný ifadesi içinde her iki biçimi ayný anda alamaz. Bu biçimlerin karþýt kutuplar
olmasý nedeniyle, daima birbirlerini dýþtalarlar.
Bu durumda, bir metaýn nispi biçimine mi, yoksa onun karþýtý
eþdeðer biçimine mi bürüneceði, tamamen bu metaýn deðer ifadesindeki raslansal durumuna baðlýdýr; yani deðeri ifade olunan meta oluþuna,
ya da içersinde deðerin ifade edildiði meta oluþuna baðlýdýr.
2. Deðerin Nispi Biçimi
(a) Bu biçimin niteliði ve anlamý
Ýki metaýn deðer-iliþkisi içinde saklý bulunan bir metaýn deðerinin
basit ifadesini bulabilmek için, ilkönce bu iliþkiyi, nicel yönden tümüyle
farklý bir biçimde ele almak zorundayýz. Genellikle tutulan yol bunun
tersidir ve deðer-iliþkisinde, birbirine eþit olarak kabul edilen iki farklý
türden metaýn belirli nicelikleri arasýndaki orandan baþka bir þey dikkate
Karl Marks
Kapital I
57
alýnmamýþtýr. Þeylerin farklý büyüklükleri, ancak bunlarýn büyüklükleri
ayný birim ile ifade edildiklerinde, birbirleriyle nicel olarak karþýlaþtýrýlabileceði unutulmamalýdýr. Yalnýzca böyle bir birimle ifade edildikleri zaman, onlar, ayný ad altýnda toplanýrlar ve bu yüzden kýyaslanabilirler.17
Ýster 20 yarda keten bezi = 1 ceket ya da = 20 ceket ya da x ceket olsun, yani ister belli bir miktar keten bezi, birkaç ya da pek çok ceket deðerinde olsun, bu ifadelerin hepsi, keten bezi ile ceketlerin, deðer
büyüklükleri olarak, ayný birimin ifadeleri, [sayfa 64] ayný türden þeyler olduklarý anlamýna gelir. Keten bezi = ceket denklemin temelidir.
Ancak, nitelikleri böyle eþit varsayýlan iki meta, ayný rolü oynamazlar. Burada ifade edilmiþ olan, yalnýz keten bezinin deðeridir. Ama nasýl?
Eþdeðer olarak, kendisi ile deðiþilebilir bir þey olarak ceket, esas alýnmýþtýr. Bu iliþkide ceket, deðerin varoluþ biçimi içersinde somutlaþan deðer,
ancak böylece keten bezi ile ayný olur. Öte yandan, keten bezinin kendi
deðeri önplana çýkar, baðýmsýz bir ifade kazanýr; artýk o, eþit deðerde
bir nesne olarak, ceketle karþýlaþtýrýlabilecek ya da onunla deðiþtirilebilecek bir varlýktýr. Kimyadan bir örnek alýrsak, bütrik asit, propil formattan
öz olarak farklýdýr. Ama her ikisi de, ayný kimyasal maddelerden,
karbondan (C), hidrojenden (H) ve oksijenden (O) yapýlmýþtýr, ve üstelik
oranlarý da aynýdýr: yani C4H8O2. Þimdi eðer biz bütrik asidi, propil formata
eþitlersek, önce propil format, bu iliþkide, yalnýzca C4H8O2nin bir varoluþ
biçimi olacaktýr; sonra da biz, bütrik asidin de C4H8O2den oluþtuðunu
söylemiþ olacaðýz. Demek oluyor ki, iki öz, böylece eþitlenerek, farklý
fiziksel biçimleri bir yana býrakýlarak kimyasal bileþimleri ifade edebiliyor.
Eðer, biz, deðer olarak metalarýn, yalnýzca donmuþ insan emeði
olduðunu söylersek, bunlarý, tahlilimizle soyutlaþtýrýlmýþ bir þeye, deðere indirgediðimiz doðrudur; ancak biz, bu deðere, kendi fiziksel biçimi
dýþýnda bir biçim vermiþ olmuyoruz. Bir metaýn baþka bir meta ile
deðer iliþkisinde durum böyle deðildir. Burada bir tanesi, diðerine olan
iliþkisi yönünden, deðer niteliði içinde önplandadýr,
Ceket ile keten bezini eþdeðer hale getirmekle, birincide somutlaþan emeði, ikincide somutlaþan emek ile eþitlemiþ oluyoruz. Burada,
ceketi yapan terziliðin, keten bezini yapan dokumacýlýktan farklý türlerden somut bir emek olduðu gerçektir. Ama terzilik, dokumacýlýða eþitlenmekle, her iki tür emekte de gerçekten eþit olan bir þeye, ortak nitelikteki
insan emeðine indirgenmiþ oluyor. Öyleyse bu dolaylý yoldan, dokumacýlýðýn da, deðer dokuduðu sürece, terzilikten farklý bir þey olmadýðý ve
dolayýsýyla soyut insan emeði olduðu ifade edilmiþ oluyor. Deðer yaratan emeðin özgül niteliðini ortaya koyan, ancak farklý türden metalar
17
Aralarýnda S. Bailey de olmak üzere, deðer biçiminin tahlili ile uðraþan bir avuç iktisatçý
hiç bir sonuca ulaþamamýþlardýr. Bunun ilk nedeni, deðerin biçimi ile deðeri birbiriyle karþýlaþtýrmalarý, ikincisi, deneyimli burjuvazinin kaba etkisi altýnda bütün dikkatlerini sorunun nicel
yönünde toplamýþ olmalarýdýr. Nicelik üzerindeki egemenlik... deðeri oluþturur. (S. Bailey,
Money and its Vicissitudes, London 1837, s. 11.)
58
Karl Marks
Kapital I
arasýndaki eþdeðer ifadesidir, ve bunu, farklý türden metalarda somutlaþan emekleri, ortak nitelikleri olan soyut insan emeðine fiilen indirgemek suretiyle yapar.18 [sayfa 65]
Bununla birlikte, keten bezinin deðerini oluþturan emeðin özgül
niteliðinin ifadesinde baþka bir þey daha gereklidir. Akýþkan halindeki
insan emek-gücü ya da insan emeði deðer yaratýr, ama kendisi deðer
deðildir. Ancak, bir nesne biçiminde somutlaþtýðý zaman, donmuþ durumda iken deðer halini alýr. Keten bezinin deðerini, donmuþ insan
emeði olarak ifade etmek için, bu deðer nesnel bir varlýða sahipmiþ
gibi, hem keten bezinden farklý maddi bir varlýk, hem de bütün keten
bezleri ile öteki her türlü metada ortak bir þeymiþ gibi ifade edilmelidir.
Bu problem, artýk çözülmüþtür.
Deðer denkleminde, eþdeðer duruma geldiðinde ceket, deðeri
nedeniyle, nitel olarak keten bezine eþitmiþ gibi, sanki ayný cinsten bir
þeymiþ gibidir. Bu durumda biz, onda yalnýzca deðeri görürüz, ya da
onun elle dokunulur fiziksel biçimi, deðeri temsil eder. Oysa ceketin
kendisi, metaýn cismidir, ceket yalnýzca bir kullaným-deðeridir. Bu durumuyla ceket, deðer konusunda, elimize geçen herhangi bir keten
bezi parçasýndan fazla bir þey ifade etmez. Bu da gösteriyor ki, keten
bezi ile deðer-iliþkisi içine konulduðu zaman ceket, bu iliþki dýþýnda
olduðu zamankinden çok daha fazla þey ifade ediyor; bu týpký, gösteriþli
üniformasý içinde çalým satan bir insanýn, sivil elbise içinde olduðundan daha önemli sayýlmasýna benzer.
Ceketin üretimi sýrasýnda, insan emek-gücü, terzilik biçiminde
fiilen harcanmak zorundadýr. Öyleyse insan emeði, onda birikmiþtir. Bu
bakýmdan, ceket, deðer taþýyýcýsýdýr, ama lime lime olana kadar giyildiði
halde bu gerçeði açýða vurmaz. Oysa, deðer denkleminde, keten bezinin
eþdeðeri olarak, yalnýz bu yönüyle vardýr, somutlaþmýþ deðer, deðer
olan bir cisim olarak hesaba katýlýr. Anýn, örneðin B için, saygýdeðer
efendimiz olabilmesi, Bnin gözünde Anýn fiziksel biçimine girmesi
gerekir; üstelik, halkýn her yeni babasý ile birlikte, yüzünü, saçlarýný ve
daha pek çok þeyi de hemen deðiþtirmesi gerekir.
Demek oluyor ki, ceketin keten bezine eþdeðer olduðu deðer
denkleminde, ceket, deðer-biçimi görevini görüyor. Keten bezi [sayfa 66]
metaýnýn deðeri, ceket metaýnýn maddi biçimiyle ifade ediliyor; yani
birinin deðeri, ötekinin kullaným-deðeri ile ifade ediliyor. Kullaným-deðeri
olarak keten bezi, gözle görülür elle tutulur biçimde ceketten farklý bir
18
William Pettyden sonra, deðerin niteliðini farkedebilen ilk iktisatçýlardan birisi olan ünlü
Franklin þöyle diyor: Ticaret, genel olarak, emeðin emekle deðiþiminden baþka bir þey olmadýðý
için bütün þeylerin deðeri ... çok yerinde olarak emekle ölçülür. (The Works of B. Franklin,
etc., edited by Sparks, Boston 1836, v. II. s. 267.) Franklin, her þeyin deðerini emekle ölçerken
bilinçsizdir; deðiþim konusu olan emeðin farklýlýðýndan soyutlama yapmakta ve böylece hepsini
eþit insan emeðine indirgemektedir. Bunun farkýnda olmamakla birlikte, gene de bunu
söyleyebiliyor. Önce bir emekten sözediyor, sonra baþka bir emekten, ve ensonu baþka bir
niteleme yapmaksýzýn, her þeyin deðerinin özü olarak emek diyor.
Karl Marks
Kapital I
59
þeydir; deðer olarak ise, ceket ile aynýdýr ve bu durumda, ceketin görünümüne sahiptir. Böylece keten bezi, kendi fiziksel biçiminden farklý bir
deðer-biçimine bürünür. Deðeri, ceket ile eþitlenmesiyle ortaya çýkar,
ve bu, týpký bir hýristiyanýn koyun niteliðinin Tanrýnýn Kuzusuna benzeþmesinde olduðu gibidir.
Görüyoruz ki, metalarýn deðeri üzerindeki tahlilimizde de ortaya
çýktýðý gibi, keten bezi de bir baþka meta ile, ceket ile arasýnda baðlantý
kurulur kurulmaz ayný þeyi dile getiriyor. Ancak, keten bezi, düþüncelerini, bir tek kendisinin bildiði bir dille, metaýn diliyle açýða vuruyor. Kendi deðerinin, insan emeðinin soyut niteliði içersindeki emeðiyle yaratýldýðýný bize anlatmak için, ceketin keten bezi deðerinde olduðunu, yani
deðer olduðunu, keten bezinin ayný emekten oluþtuðunu söylüyor. Deðer
olarak yüce varlýðýnýn, kabasaba maddesinden farklý olduðunu bize
bildirmek için, deðerin ceket görünüþünde olduðunu, ve dolayýsýyla
keten bezi de deðer olduðu sürece, birbirlerine iki bezelye gibi benzediklerini söylüyor. Burada belirtebiliriz ki, metalarýn Ýbraniceden baþka,
þu ya da bu derecede doðru daha birçok dili vardýr. Örneðin, Almanca
deðerinde olma anlamýna gelen Wertsein sözcüðü, Latin kökenli valere, valer, valoir fiillerinden, yani B metaý A metaýna eþitlenirken, Anýn
deðerinin kendi ifade tarzýndan daha az çarpýcý bir anlatým tarzýna sahiptir. Paris vaut bien une messe.*
Bunun için, denklemimizde ifade edilen deðer-iliþkisi aracýlýðýyla
B metaýnýn maddi biçimi, A metaýnýn deðer-biçimi haline geliyor, ya da
B metaýnýn maddesi, A metaýnýn deðerinin yansýdýðý ayna oluyor.19 A
metaý, in propriâ personâ** deðer olarak, insan emeðinin meydana
geldiði bir madde olarak, kendini, B metaý ile iliþki içersine koyarak, A
metaý, kullaným-deðerini, Byi, [sayfa 67] kendi deðer ifadesinin maddesine dönüþtürüyor. Böylece Bnin kullaným-deðeri ile ifade edilen Anýn
deðeri, nispi deðer biçimini alýyor.
(b) Nispi deðerin nicel belirlenmesi
Deðeri ifade edilmek istenen her meta, belli nicelikte yararlý bir
nesnedir. 15 kile buðday, 100 libre kahve gibi. Ve herhangi bir metaýn
belli bir niceliði, belirli nicelikte insan emeði içerir. Deðer-biçiminin yalnýzca genel olarak deðeri deðil, ayný zamanda, belirli nicelikte deðeri
ifade etmesi gerekir. Demek ki, A metaý ile B metaý, keten bezi ile ceket arasýndaki deðer-iliþkisinde, ceket keten bezine, genel anlamda de19
Bir bakýma bu, insan için de, metalarda olduðu gibidir. Ýnsanoðlu dünyaya elinde aynayla,
ya da ben benim diyen fihteci bir filozof olarak gelmediði için, kendisini önce baþka insanlarda
gürür ve tanýr. Peter kendi kimliðini insan olarak, önce benzeri Paul ile kýyaslayarak saptar.
Böylece kendi kiþiliði içinde durmakta olan Paul, Peter için yalnýzca insan türünün bir tipidir.
* Paris bir ayine deðer. -ç.
* * Bizzat. -ç.
60
Karl Marks
Kapital I
ðer maddesi olarak nitelik bakýmýndan eþitlenmemiþ, ayný zamanda
belirli miktarda ceket (1 ceket) belirli miktarda (20 yarda) keten bezine
eþdeðer yapýlmýþtýr.
20 yarda keten bezi 1 ceket denklemi, ya da 20 yarda keten bezi
bir ceket deðerindedir ifadesi, her ikisinin de ayný miktarda deðerözünün (donmuþ emeðin) somutlaþtýðýný anlatýr; yani iki meta da, ayný
miktar emeðe ve ayný nicelikte emek-zamanýna malolmuþtur. Ancak,
20 yarda keten bezi ya da 1 ceketin üretimi için gerekli emek-zamaný,
dokumacýlýk ya da terzilikteki üretkenlikte meydana gelen her deðiþme
ile deðiþecektir. Ýþte þimdi biz, deðerin nispi ifadesinin nicel yaný üzerindeki bu gibi deðiþikliklerin etkisini gözönüne almak zorundayýz.
I. Ceketin deðeri sabit kalýrken, keten bezinin deðeri deðiþmiþ
olsun.20 Keten üretimi için gerekli emek-zamaný, diyelim keten yetiþtiren
toprakta verimsizlik sonucu, iki katýna çýkmýþ olsun, ketenin deðeri de
iki katý olacaktýr. 20 yarda keten bezi = 1 ceket denklemi yerine, 20
yarda keten bezi = 2 ceket denklemini bulacaðýz, çünkü artýk bir ceket,
20 yarda keten bezinde somutlaþan emek-zamanýnýn yalnýzca yarýsýný
içerecektir. Öte yandan, diyelim ki, dokuma tezgâhlarýnýn geliþmesi sonucu bu emek-zamaný yarý yarýya kýsalsýn, keten bezinin deðeri de yarý
yarýya azalacaktýr. Böylece, 20 yarda keten bezi = ½ ceket [denklemini
-ç.] elde edeceðiz. A metaýnýn nispi deðeri, yani B metaýnda ifade edilen
deðeri, B metal sabit sayýlýrsa, Anýn deðeri ile doðru orantýlý olarak
yükselir ve düþer. [sayfa 68]
II. Ceketin deðeri deðiþirken, keten bezinin deðeri sabit kalmýþ
olsun. Bu koþullar altýnda, örneðin yün üretimindeki verimsizlik nedeniyle, ceket yapýmý için gerekli emek-zamaný iki katýna çýksýn, 20 yarda keten bezi = 1 ceket yerine, 20 yarda keten bezi = ½ ceket [denklemini
-ç.1 yazabileceðiz. Öte yandan, eðer ceketin deðeri yarýya düþse, 20 yarda keten bezi = 2 ceket olur. Demek ki, A metaýnýn deðeri sabit kalýrsa,
B metaýnda ifade edilen nispi deðeri, Bnin deðeri ile ters orantýlý olarak
yükselir ve düþer.
I ve IIdeki farklý durumlarý karþýlaþtýrýrsak, nispi deðerin büyüklüðündeki ayný deðiþmenin, tamamen karþýt nedenlerden ileri gelebileceðini görürüz. Böylece, 20 yarda keten bezi = 1 ceket, ya keten bezinin
deðerinin iki katýna çýkmasý, ya da ceketin deðerinin yarýya inmesi
nedeniyle 20 yarda keten bezi = 2 ceket halini alýr; ve keten bezinin
deðerinin yarýya düþmesi ya da ceketin deðerinin iki katýna çýkmasý
sonucu da, 20 yarda keten bezi = ½ ceket olur.
III. Diyelim ki, keten bezi ile ceketin üretimi için gerekli emekzamanýnýn niceliði, ayný anda, ayný yönde ve ayný oranda deðiþsin. Bu
durumda 20 yarda keten bezi, deðerleri ne kadar deðiþirse deðiþsin, 1
20
Burada deðer, daha önceki sayfalarda da arasýra olduðu gibi, nicel olarak belirlenen
deðer, ya da deðer-büyüklüðü anlamýnda kullanýlmýþtýr.
Karl Marks
Kapital I
61
cekete eþit olmaya devam eder. Bunlarýn deðerlerindeki deðiþiklik
deðeri, sabit kalan üçüncü bir meta ile karþýlaþtýrýldýðý zaman görülür.
Bütün metalarýn deðerleri, ayný anda ve ayný oranda yükselse ya da
düþse, bunlarýn nispi deðerleri deðiþmeden kalýr. Bunlardaki gerçek
deðer deðiþmesi, belli bir süre üretilen metalarýn niceliklerindeki artma
ya da azalma ile anlaþýlýr.
IV. Keten bezi ile ceketin üretimi için gerekli emek-zamaný ve
dolayýsýyla bu metalarýn deðerleri, ayný anda, ayný yönde, ama deðiþik
oranlarda, ya da karþýt yönlerde, veya baþka biçimlerde deðiþebilir. Bütün bu olasý farklý deðiþmelerin, bir metaýn nispi deðeri üzerindeki etkisi,
I., II. ve III. durumlarýn sonuçlarýndan çýkartýlabilir.
Demek ki, deðerin büyüklüðündeki gerçek deðiþmeler, ne nispi
deðer ifadelerinde, ne de nispi deðerin büyüklüðünü ifade eden
denklemde tam ve kesin olarak yansýr. Bir metaýn nispi deðeri, deðeri
sabit kaldýðý halde deðiþebilir. Deðeri deðiþse bile nispi deðeri sabit kalabilir, ve ensonu, deðerin büyüklüðü ile bu deðerin nispi ifadesinde ayný zamanda ortaya çýkan deðiþmelerin miktar olarak birbirlerine tekabül
etmeleri gerekmez.21 [sayfa 69]
3. Deðerin Eþdeðer Biçimi
A metaýnýn (keten bezi), farklý türden bir metaýn (ceket) kullanýmdeðeriyle ifade edilirken, ayný zamanda ikinci metaya özgül bir deðerbiçimi, yani eþdeðer biçimi verdiðini görmüþ bulunuyoruz. Keten bezi
metaý bir deðere sahip bulunma niteliðini, ceketin kendi maddi biçiminden farklý bir deðer-biçimine girmeden, keten bezine eþitlenmesiyle
ortaya koyar. Keten bezi, kendisinin bir deðer olduðunu, doðrudan
doðruya ceket ile deðiþilebilir olmasý ile ifade etmiþ olur. Bir metaýn eþdeðer biçimde olduðunu söylerken, demek ki, onun diðer metalar ile
deðiþilebilir olduðunu ifade etmiþ oluyoruz.
21
Deðerin büyüklüðü ile nispi ifadesi arasýndaki bu aykýrýlýðý her zamanki kaynaklarý ile
vülger iktisatçýlar kendi görüþleri doðrultusunda istismara çalýþmýþlardýr. Örneðin: Anýn,
karþýlýðýnda deðiþildiði Bnin deðeri yükseldiði ve ayný zamanda Aya daha az emek harcanmadýðý
halde, Anýn deðerinin düþtüðünü kabul ederseniz, genel deðer ilkeniz yere serilmiþ olur. ...
Eðer o [Ricardo], Anýn deðerinin Bye oranla yükseldiðini, Bnin deðerinin Aya oranla düþtüðünü
kabul ederse, bir metaýn deðerinin daima kendisinde somutlaþan emekle belirlendiðini öne
süren kendi yüce önermesini dayandýrdýðý temeli yýkmýþ olur; çünkü, eðer Anýn maliyetindeki
bir deðiþme, yalnýzca deðiþildiði B ile iliþkisi yönünden kendi deðerinde bir deðiþiklik yapmakla
kalmaz, Bnin üretimi için gerekli emek miktarýnda bir farklýlýk olmadýðý halde, A ile iliþkisi
yönünden Bnin deðerini de deðiþtirir: böylece, bir nesnenin deðerinin, ona harcanan emek
miktarý ile belirlendiðini öne süren öðreti yere serilmekle kalmaz, bir malýn maliyetinin onun
deðerini belirlediðini savunan öðreti de yýkýlmýþ olur. (J. Broadhurst, Political Economy, London 1842, s. 11 ve 14.)
Bay Broadhurst þöyle de diyebilirdi: 10/20, 10/50, 10/l00 vb. kesirlerini ele alalým, 10 sayýsý
deðiþmiyor ama nispi büyüklükleri, 20, 50, 100 vb. sayýlarýna oranla durmadan küçülüyor. Öyleyse,
10 gibi bir tam sayýnýn büyüklüðü, kendisindeki ünitelerin sayýsýyla belirlenir diyen büyük ilke
de yere serilmiþ olur. [Yazar, bu bölümün dördüncü kesiminde s. 80-81, dipnot 2de [bu baskýda,
s. 96, dipnot 33te] Vülger Ekonomi deyiminden ne anladiðýný açýklamaktadýr. -F.E.]
62
Karl Marks
Kapital I
Ceket gibi bir meta, keten bezi gibi baþka bir meta için eþdeðer
hizmetini görüyorsa., ve dolayýsýyla ceketler, keten bezi ile doðrudan
doðruya deðiþilebilir olmak gibi karakteristik bir özellik kazanýyorlar ise,
biz, bu iki metaýn hangi oranlarda deðiþilebildiðini bilmekten uzaðýz.
Keten bezinin deðeri büyüklük olarak verildiðinden, bu oran ceketin
deðerine baðlýdýr. Ýster ceket eþdeðer, keten bezi nispi deðer olsun, ya
da keten bezi eþdeðer, ceket nispi deðer olsun, ceketin deðerinin büyüklüðü, deðer-biçiminden baðýmsýz olarak, üretimi için gerekli emek-zamaný ile belirlenir. Ama ceket, ne zaman ki, deðer denkleminde eþdeðer
durumuna girerse, kendi deðeri nicel bir ifadeye sahip deðildir; tersine,
ceket metaý, þimdi yalnýzca belirli nicelikte bir mal olarak hesaba katýlýr. Örneðin, 40 yarda keten bezinin deðeri [sayfa 70] nedir? 2 ceket. Burada ceket metaý eþdeðer rolü oynadýðý için ve kullaným-deðeri ceket,
keten bezinin karþýsýnda, deðerin somutlaþmasý olarak sayýldýðý için,
keten bezindeki belirli nicelikteki deðeri ifade etmek için belirli sayýda
ceket yeter. Demek ki, iki ceket, 40 yarda keten bezinin deðer niceliðini
ifade edebilir ama, kendi deðer niceliðini asla ifade edemez. Bu gerçeði, yani deðer denkleminde, herhangi bir malýn, herhangi bir kullanýmdeðerinin basit niceliði olarak eþdeðer sayýlar gerçeðini yüzeysel bir
gözlemleme, kendisinden önce ve sonra gelenleri olduðu gibi Baileyi
de, deðer ifadesini yalnýzca nicel bir iliþki gibi görmek yanýlgýsýna götürdü. Oysa gerçekte, bir meta eþdeðer durumunda ise, deðerinin nicel
olarak belirleniþi ifade edilmez.
Eþdeðer biçimini incelerken gözümüze ilk çarpan þey þudur: kullaným-deðeri, karþýtýnýn, yani deðerin, kendini belli ediþ biçimi, görünürdeki biçimidir.
Metaýn maddi biçimi, onun deðer-biçimi halini alýr. Ama, dikkat
edilsin, bu, quid pro quo,* bir B metaýnýn yalnýzca baþka bir A metaý ile
bir deðer-iliþkisi içersine girmesi halinde ve yalnýzca bu iliþkinin sýnýrlarý
içersinde vardýr. Hiç bir meta, kendisi ile eþdeðerlik iliþkisi içine giremeyeceði ve böylece kendi maddi biçimini kendi deðerinin ifadesi haline getiremeyeceði için, her metaýn eþdeðer olarak baþka bir meta
seçmesi, ve onun kullaným-deðerini, yani maddi biçimini, kendi deðerbiçimi olarak kabul etmesi gerekir.
Metalara, maddi özler, kullaným-deðerleri olarak uygulayacaðýmýz ölçülerden birisi, bu noktayý aydýnlatmaya yarayacaktýr. Bir kesme
þeker cisim olduðu için aðýrdýr, ve bu nedenle bir aðýrlýðý vardýr: ama
biz bu aðýrlýðý ne görebiliriz, ne de ona dokunabiliriz. Sonra, aðýrlýklarý
önceden saptanan çeþitli demir parçalarý alalým. Demir, demir olarak
bir kesme þekerden daha fazla aðýrlýðýn görünüþ biçimi deðildir. Ne var
ki, þekerin þu kadar aðýrlýðý olduðunu ifade etmek için, onunla demir
arasýnda bir aðýrlýk iliþkisi kurarýz. Bu iliþkide demir, aðýrlýktan baþka hiç
* Bir þeyin, bir baþka þeyin yerini tutmasý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
63
bir þey temsil etmeyen bir cisim olarak iþ görür. Bu nedenle, belli bir nicelikte demir, þekerin aðýrlýðýnýn ölçülmesine yarar ve kesme þeker ile
iliþkisinde, aðýrlýðýn somutlaþmasýný, aðýrlýðýn ortaya çýkýþ biçimini temsil eder. Demir, bu rolü ancak bu iliþki [sayfa 71] içersinde, aðýrlýðý belirlenecek olan þekerin ya da herhangi bir cismin demir ile girmiþ olduðu
iliþki içersinde oynar. Her ikisi de aðýrlýk olmasaydý, bu iliþki içine giremezlerdi ve biri ötekinin aðýrlýk ifadesi olarak iþe yarayamazdý. Her ikisini de teraziye koyduðumuz zaman, aðýrlýk olarak her ikisinin de ayný
olduðunu ve bunun için de belirli oranlarda alýndýklarý zaman, ayný
aðýrlýkta olduklarýný gerçekten görürüz. Nasýl demir maddesi bir aðýrlýk
ölçüsü olarak þekerle iliþkisinde yalnýz aðýrlýðý temsil ederse, bizim deðer ifademizde de ceket maddi nesnesi, keten bezi karþýsýnda yalnýzca
deðeri temsil eder.
Ne var ki, benzeþme burada sona erer. Demir, þekerin aðýrlýk
ifadesinde, her iki cisimde de ortak doðal bir özelliði, yani aðýrlýklarýný
temsil eder; ama keten bezinin deðer ifadesinde ceket, her ikisi için de
doðal olmayan bir özelliði, tamamen toplumsal bir þeyi, yani deðerlerini
temsil eder.
Bir metaýn örneðin keten bezinin nispi deðer-biçimi, bu metaýn deðerini kendi maddesi ve özelliklerinden tamamen farklý bir þey
olarak, örneðin ceket gibi bir þey olarak ifade edildiði için, bu ifadenin
kendisinin, onun altýnda yatan toplumsal bir iliþkiyi gösterdiðini görürüz. Eþdeðer biçimde ise tam tersidir. Bu biçimin asýl özü, maddi metaýn kendisidir cekettir, ve bu haliyle, deðer ifade eder, ve deðer-bi-çimini doðadan almýþtýr. Kuþkusuz bu, yalnýzca ceketin, keten bezi ile eþdeðer durumda bulunduðu deðer-iliþkisi varolduðu sürece geçerlidir.22
Bununla birlikte, bir þeyin özellikleri, o þeyin baþka þeylerle iliþkilerinin
sonucu olmadýðýna göre, yalnýzca kendilerini bu gibi iliþkiler içersinde
belli ettiklerine göre, ceketin aldýðý eþdeðer biçim, doðrudan deðiþilebilir
bir þey olma özelliði, doðanýn vermiþ olduðu aðýrlýðý olmak ya da bizi
ýsýtmak kadar bir özelliktir. Bunun için, eþdeðer biçiminin bu karýþýk
niteliði, bu biçim tamamen geliþip para biçiminde onlarýn karþýsýna
çýkana kadar, burjuva ekonomi politikçilerinin dikkatlerinden kaçýyor.
Bundan sonra da, altýn ve gümüþün gizemli niteliðini, bunlarýn yerine
daha az gözkamaþtýran metalarý koyarak ve, þu ya da bu zamanda eþdeðer rolü oynamýþ her türlü metaý tam bir gönül rahatlýðýyla sayýp dökerek [sayfa 72] açýklamaya çalýþýyorlar. 20 yarda keten bezi = 1 ceket gibi
çok basit bir deðer ifadesinin, eþdeðer bilmecesinin, çözümünü zaten
içinde taþýdýðýný bunlar akýllarýnýn ucuna bile getirmiyorlar.
Eþdeðer ödevini gören metaýn maddesi, soyut insan emeðinin
22
Hegelin yansýma-kategorisi dediði bu gibi genel iliþki ifadeleri çok garip bir sýnýf oluþtururlar. Örneðin, bir adam, yalnýzca, baþka insanlar ona göre uyruk durumunda olduklarý için
kraldýr. Ötekiler ise, tersine, o, kral olduðu için kendilerini uyruk sayarlar.
64
Karl Marks
Kapital I
maddeleþmiþ görünüþüdür ve ayný zamanda özgül olarak yararlý somut
emeðin ürünüdür. Bu somut emek, bu yüzden, soyut insan emeðinin
ifade edilmesi için bir araç oluyor. Eðer, bir yandan, ceket soyut insan
emeðinin, maddeleþmesinden baþka bir þey deðilse, öte yandan onda
somutlaþan terzilik de, bu soyut emeðin gerçekleþme biçiminden baþka
bir þey deðildir. Keten bezinin deðer ifadesinde, terziliðin yararlýlýðý,
elbise yapmasýnda deðil, hemen ilk bakýþta Deðer olduðunu farkettiðimiz bir nesne meydana getirmesinde ve dolayýsýyla donmuþ bir emek
olmakla birlikte, bu emeðin, keten bezinin deðerinde gerçekleþen emekten ayýrdedilebilir olmasýndadýr. Deðerin böyle bir aynasý olma görevini
yapabilmesi için, terzilik emeðinin, genel olarak insan emeði olma somut
niteliðinden baþka bir þeyi yansýtmamasý gerekir.
Terzilikte olduðu gibi dokumacýlýkta da insan emek-gücü harcanmýþtýr. Bu nedenle her ikisi de, insan emeði olma genel özelliðine sahiptir
ve böylece de bazý durumlarda, deðer üretilmesinde olduðu gibi yalnýz
bu yönüyle dikkate alýnmalýdýr. Bunda, gizemli hiç bir yan yoktur. Ama,
deðer ifadesinde durum büsbütün farklýdýr. Örneðin, dokumacýlýðýn,
bizatihi dokumacýlýk olduðu için deðil de, insan emeði olma genel özelliði
nedeniyle, keten bezinin deðerini yaratmasý olgusu nasýl ifade edilebilir?
Dokumacýlýðýn karþýsýna, onun ürününün eþdeðerini üreten, baþka bir
özel somut emek biçimini (örneðimizde terziliði) koymak suretiyle ifade
edilir. Týpký ceketin maddi biçimi içinde, doðrudan doðruya deðer ifadesi
halini almasý gibi, þimdi de somut emek biçimi terzilik, genel anlamda
insan emeðinin düpedüz ve elle dokunulur mad-deleþmesidir.
Demek ki, eþdeðer biçimin ikinci özelliði, somut emeðin, kendi
karþýtýnýn, yani soyut insan emeðinin ortaya çýkýþ biçimi halini almasýdýr.
Ancak, bu somut emek, bizim örneðimizde terzilik, farklýlaþtýrýlmamýþ insan emeðiyle doðrudan tanýndýðý için herhangi türden bir emekle eþdeðerdir ve bu nedenle keten bezinde somutlaþmýþ emekle de bir
ve aynýdýr. Bütün diðer meta üreten emekler [sayfa 73] gibi bireylerin özel
emekleri olmakla birlikte, ayný zamanda doðrudan doðruya toplumsal
nitelikte emektir. Öteki metalarla doðrudan deðiþilebilen bir üründe
sonuç vermesinin nedeni budur. Öyleyse, eþdeðer biçimin üçüncü bir
özelliði daha ortaya çýkýyor: bireylerin özel emekleri, karþýtlarýnýn biçimini, yani doðrudan doðruya toplumsal emeðin biçimini alýyor.
Eþdeðer biçimin son iki özelliði, düþüncede de olsa, toplum,
Doða gibi birçok biçimi, ve bunlar arasýnda deðer-biçimini de ilk kez
tahlil eden o büyük düþünüre dönersek, daha anlaþýlýr hale gelecektir.
Aristotelesi kastediyorum.
Ýlkin, o, metalarýn para-biçiminin, yalnýzca, deðerin basit biçiminin daha ileri bir geliþmesi olduðunu, yani bir metaýn deðerinin,
geliþigüzel alýnan baþka bir meta ile ifadesi olduðunu açýkça söylüyor;
çünkü,
Karl Marks
Kapital I
65
5 yatak = 1 ev
(clinai pene anti oiciax)
ifadesinin
5 yatak = þu kadar para
(clinai pene anti ... oson ai pene clinai)
ifadesinden ayýrdedilemeyeceðini söylüyor.
Aristoteles, ayrýca, bu deðer ifadesine yolaçan deðer-iliþkisinin,
evin nitel bakýmdan yataða eþitlenmesini gerektirdiðini, böyle bir eþitleme olmaksýzýn bu iki farklý þeyin, ölçülebilir nicelikler olarak birbirleriyle karþýlaþtýrýlmalarýnýn mümkün olamayacaðýný da görüyor. Eþitlik
olmadan deðiþim, ortak bir ölçü ile ölçülebilme olmadan eþitlik olamaz.
(ont isothz m o nshz snmmetriaz) diyor. Ne var ki, Aristoteles bu noktada
duruyor, deðer-biçiminin tahlilini daha ileri götürmekten vazgeçiyor.
Bununla birlikte, bu kadar farklý þeylerin, ayný ölçü ile ölçülebilir olmalarý
gerçekte mümkün deðildir. th men alhqeia adunaton diyor. Yani nitel
bakýmdan eþit olmalarý mümkün deðildir, diyor. Böyle bir eþitleme, eþyanýn gerçek niteliðine yabancý bir þeydir ve, dolayýsýyla, ancak pratik
amaçlar için geçici bir çare olabilir.*
Aristoteles, böylece, tahlile devam etme yolunu týkayan þeyin ne
olduðunu kendisi söylüyor, onu devamdan alýkoyan þey, deðer kavramýndan yoksunluktur. Bu ortak þey, yataklarýn deðerinin [sayfa 74] bir evin
deðeri ile ifade edilmesini saðlayan bu ortak öz nedir? Aristoteles, böyle
bir þey gerçekte varolmaz diyor. Ama niçin? Yataklar ile karþýlaþtýrmada
ev, onlara eþit bir þeyi temsil ediyor; böylece hem yataklarda hem evde
gerçekten eþit olan bir þey temsil edilmiþ oluyor. Ve bu insan emeðidir.
Bununla birlikte, Aristotelesi metalara deðer atfetmenin, aslýnda, her emeði eþit insan emeði olarak ve bunun sonucu da eþit nitelikte emek olarak ifade etmenin bir biçimi olduðunu farketmekten alýkoyan
önemli bir gerçek vardý. Bunun doðal temeli, Yunan toplumu kölelik
üzerine kurulduðu için, insanlarýn ve onlarýn emek-güçlerinin eþit- sizliðiydi. Deðer ifadesinin sýrrý, yani her tür emeðin genel anlamda insan
emeði olduklarý için eþit ve eþdeðer bulunmalarý, insanlarýn eþitliði düþüncesi, halkýn önyargýlarý arasýnda yerleþmedikçe çözümlenemez. Bu, ancak, emek ürününün büyük kütlesinin meta biçimini aldýðý ve bunun
sonucu olarak da, metalarýn, insanla insan arasýnda, meta sahipleri
arasýnda egemen iliþki halini aldýðý bir toplumda mümkündür. Yalnýzca
metalarýn deðeri ifadesinde bir eþitlik iliþkisi bulmuþ olmasý bile,
Aristotelesin dehasýnýn parlaklýðýný göstermektedir. Bu eþitliðin temelinde gerçekte ne bulunduðunu ortaya çýkarmaktan onu alýkoyan tek
þey, içinde yaþadýðý toplumun özel koþullarýdýr.
* Marx, burada, Aristotelesin Ethica Nicamachea adlý yapýtýný anýyor. Bkz: Aristoteles opera
ex recensione Immanuelis Bekkeri, Bd. 9, Oxinii 1837, s. 99-100. -Ed.
66
Karl Marks
Kapital I
4. Bir Bütün Olarak Deðerin Basit Biçimi
Bir metaýn deðerinin basit biçimi, baþka türden bir meta ile olan
deðer-iliþkisini, ya da ayný türden bir meta ile deðiþim-iliþkisini ifade
eden denklemde bulunur. A metal, nitel olarak, B metaý ile doðrudan
deðiþilebilir olmasý gerçeði ile ifade edilir. Nicel olarak deðeri, Bnin
belirli bir niceliðinin, Anýn belirli bir niceliði ile deðiþilebilir olmasý ile
ifade edilir. Baþka bir deyiþle, bir metaýn deðeri, deðiþim-deðeri biçimini almakla baðýmsýz ve belirli bir ifadeye kavuþur. Bu bölümün baþýnda,
günlük konuþma diliyle, bir metaýn hem kullaným-deðeri hem de
deðiþim-deðeri olduðunu söylememiz, doðrusunu söylemek gerekirse,
yanlýþtý. Bir meta, bir kullaným-deðeri ya da yararlýlýk nesnesi, ve bir
deðerdir. Meta, kendisini, bu iki yaný ile, deðeri, baðýmsýz biçimini, yani
deðiþim-deðeri biçimini alýr almaz gösterir. Yalýtýlmýþ halde bu biçimi
hiç bir zaman almaz; ama ancak farklý [sayfa 75] türden baþka bir meta
ile, bir deðer ya da deðiþim-iliþkisi içine girince bu biçime bürünür. Biz
bunu bildikten sonra, bu anlatým þeklinin zararý olmaz ve ancak kýsaltmak bakýmýndan yararý vardýr.
Tahlilimiz, bir metaýn deðerinin biçimi ya da ifadesinin, deðerin
niteliðinden doðduðunu, yoksa bu deðer ile deðer büyüklüðünün, deðiþim-deðeri olarak ifade edilme biçiminden ortaya çýkmadýðýný göstermiþtir. Ne var ki bu, merkantilistler ile bunlarýn yakýn zamandaki izleyicileri
Ferrier, Ganilh23 ve benzerlerinin olduðu kadar, bunlarýn karþýtlarýnýn,
Bastiat gibi modern serbest ticaret iþportacýlarýnýn yanýldýklarý nokta
olmuþtur. Merkantilistler, deðer ifadesinin nitel yönüne özel bir aðýrlýk
vermiþler ve bunun sonucu, en yetkin biçimini parada bulan, metalarýn
eþdeðer birimi üzerinde durmuþlardýr. Öte yandan, mallarýný ne pahasýna
olursa olsun elden çýkartmamak zorunda olan modern serbest ticaret
iþportacýlarý, deðerin-nispi biçiminin, nicel yanýna çok büyük bir önem
vermiþlerdir. Bunlar için, metalarýn deðiþim-iliþkisinde, yani günlük cari
fiyat listesinde ifade edilenin dýþýnda, ne deðer vardýr, ne de deðer büyüklüðü. Lombard Streetin karmakarýþýk fikirlerine, pek ince bir bilimsellik içinde çekidüzen vermeyi üzerine alan Macleod, batýl inançlý merkantilistler ile çokbilmiþ serbest ticaret iþportacýlarý arasýnda baþarýlý bir
aracý olmuþtur.
A ile B arasýndaki deðer-iliþkisini ifade eden denklemde, Anýn B
cinsinden deðer ifadesinin yakýndan incelenmesi, bu iliþki içersinde,
Anýn maddi biçiminin yalnýzca kullaným-deðeri olarak, Bnin maddi biçiminin yalnýzca deðer-biçimi ya da yaný olarak yer aldýðýný bize göstermiþ
bulunuyor. Her meta içersinde varolan kullaným-deðeri ile deðer arasýndaki karþýtlýk ya da zýtlýk, iki metaýn birbirleri ile böyle bir iliþki içine
23
F. L. A. Ferrier (gümrük müfettiþ muavini), Du gouvernement considéeré dans ses rapports
avec le commerce, Paris 1805; ve Charies Ganilh, Des Systémes dEconomie Politique, 2. baský,
Paris 1821.
Karl Marks
Kapital I
67
girmesiyle, yani deðeri ifade edilecek metaýn, doðrudan doðruya yalnýz
kullaným-deðeri, bu deðerin kendisi ile ifade edileceði meta ise, doðrudan doðruya yalnýz deðiþim-deðeri olarak yer aldýðý zaman açýða çýkmýþ
olur. Böylece, bir metaýn deðerinin basit biçimi, bu metaýn içerdiði kullaným-deðeri ile deðer arasýndaki karþýtlýðýn ortaya çýktýðý basit biçimdir.
[sayfa 76]
Emeðin her ürünü, her toplumsal durumda, bir kullaným-deðeridir; ama ancak bir toplumun geliþmesinin belirli bir tarihsel çaðýnda bu
ürün, meta halini alýr; bu çað, yararlý bir nesnenin üretimi için harcanan
emeðin, bu nesnenin nesnel niteliklerinden birisi, yani onun deðeri
olarak ifade edildiði çaðdýr. Bundan þu sonuç çýkar ki, basit deðer-biçimi, ayný zamanda, bir emek ürününün, tarih içinde meta olarak ortaya
çýktýðý ilkel biçimdir, ve bu ürünlerin metalara dönüþmesi, deðer-biçiminin geliþmesi ile pari passu* ilerler.
Deðerin basit biçiminin eksikliklerini ilk bakýþta farkederiz: o,
fiyat-biçimi halinde olgunlaþana kadar, bir dizi deðiþmelerden geçmesi
gereken bir tohumdan baþka bir þey deðildir.
A metaýnýn deðerinin, herhangi bir baþka B metaý ile ifadesi,
ancak Ayý deðer-biçimi ve kullaným-deðeri olarak ayýrdeder, ve bu nedenle Ayý, kendisinden farklý tek bir meta ile, B ile deðiþim-iliþkisi içersine sokar; ama hâlâ Anýn bütün metalara göre nitel eþitliði ve nicel
oranlýlýðý ifade edilmekten uzaktýr. Bir metaýn basit nispi deðer-biçimine,
baþka bir metaýn tek bir eþdeðer biçimi tekabül eder. Böyle olunca, keten bezinin deðerinin nispi ifadesinde, ceket, bu tek meta ile, keten bezi ile iliþki halinde olmasý nedeniyle, eþdeðer biçimine, ya da doðrudan
deðiþilebilme biçimine sahip olur.
Ne var ki, deðerin basit biçimi, kolay bir geçiþle daha tam bir
biçime geçer. Basit biçim aracýlýðý ile A metaýnýn deðerinin, yalnýzca tek
bir baþka meta ile ifade edildiði doðrudur. Ancak, bu öteki tek meta,
herhangi bir þey, ceket, demir, buðday ya da baþka bir þey olabilir. Bunun için, A ile, þu ya da bu meta arasýnda iliþki kurmakla, bir ve ayný
meta için farklý basit deðer ifadesi elde ederiz.24 Bu metaýn olabilecek
deðer ifadelerinin sayýsý, ancak kendisinden farklý meta türlerinin sayýsý
ile sýnýrlýdýr. Bu nedenle, Anýn yalýtýlmýþ deðer ifadesi, bu deðerin farklý
basit ifadelerinin istenilen uzunluktaki bir dizisine çevrilebilir. [sayfa 77]
B. TOPLAM YA DA GENÝÞLEMÝÞ DEÐER-BÝÇÝMÝ
z kadar A metal = u kadar B, ya da = v kadar C, ya da = w kadar D,
ya da = x kadar E, ya da = vb..
(20 yarda keten bezi = 1 ceket, ya da = 10 libre çay, ya da = 40 libre kahve, ya da =
* Ayný hýzla. -ç.
Örneðin Homerosta bir þeyin deðeri, birbirinden farklý bir dizi þeyle ifade edilir. II., VII.
472 475.
24
68
Karl Marks
Kapital I
1 kile buðday, ya da = 2 ons altýn, ya da = ½ ton demir, ya da = vb..)
1. Geniþlemiþ Nispi Deðer-Biçimi
Tek bir metaýn deðeri, örneðin keten bezinin deðeri, þimdi, metalar dünyasýnýn sayýsýz baþka unsurlarýyla ifade edilmektedir. Öteki her
metaýn deðeri, þimdi keten bezinin deðerinin aynasý haline gelmiþtir.25
Böylece, ilk kez, bu deðer, kendisini, farklýlaþmamýþ insan emeðinin
donmuþ hali olarak gerçek yüzüyle göstermiþ oluyor. Çünkü kendisini
yaratan emeðin, hangi biçimde olursa olsun, ister terzilik, ister çiftçilik,
madencilik vb. biçiminde olsun, her türlü insan emeði ile eþit durumda
olduðu ve bu nedenle de, cekette, buðdayda, demirde ya da altýnda
somutlaþmasýnýn hiç bir önemi olmadýðý apaçýk ortaya çýkmýþ oluyor.
Keten bezi, deðer-biçimi aracýlýðýyla þimdi artýk tek bir meta ile deðil,
bütün metalar âlemiyle toplumsal iliþki içersine girmiþ oluyor. Meta
olarak o, artýk dünya yurttaþýdýr. Ayný zamanda, deðerin bitmez tükenmez denklemleri dizisi, kullaným-deðerinin, hangi özel biçimi ya da türü altýnda olursa olsun, bir fark gözetmeksizin, metaýn deðerini gösterir.
Ýlk biçimde, 20 yarda keten bezi = 1 ceket ifadesinde, bu iki metaýn belirli niceliklerde deðiþilebilir olmasý salt raslansal olabilir. Ýkinci
biçimde, bunun tersine, derhal, bu raslansal görünüþü belirleyen ve onda esasta farklý olan temeli görürüz. Ceketle [sayfa 78] de, kahveyle de, demirle de ya da sayýsýz farklý metalarla da ifade edilse, bu metalarýn sahipleri, çok farklý insanlar da olsa, keten bezinin deðeri, büyüklük olarak deðiþmeden kalýr. Meta sahibi iki birey arasýndaki raslansal iliþki
kaybolur. Bunlarýn deðerlerinin büyüklüðünü düzenleyen þeyin, metalarýn deðiþimi olmadýðý açýk-seçik hale gelir; ama tersine, bunlarýn deðiþim oranlarýný denetleyen þey, bunlarýn deðerlerinin büyüklükleridir.
2. Özel Eþdeðer Biçimi
Ceket, çay, buðday, demir vb. gibi her meta, keten bezinin deðer
25
Bu nedenle, deðer, ceketle ifade edildiði zaman keten bezinin ceket-deðerinden, buðdayla ifade edildiði zaman buðday-deðerinden vb. sözedebiliriz. Bu ifadelerin herbiri, bize,
kullaným-deðerinde görülen þeyin, ceketin, buðdayýn vb. keten bezinin deðeri olduðunu anlatmýþ
oluyor. Her metaýn deðeri, onun deðiþimdeki iliþkisini gösterdiðinden, kýyaslandýðý metaya
göre ... buðday-deðeri, kumaþ-deðeri ... diyebiliriz; öyleyse, binlerce farklý türden deðer, dünyada
ne kadar meta varsa o kadar çeþitli deðer olduðu gibi, bunlarýn hepsi de ayný derecede gerçek
hem de ayný derecede itibaridir. (A Critical Dissertation on the Nature, Measures and Causes
of Value: chiefly in reference to the writings of Mr. Ricardo and his followers. By the authar of
Essays on the Formation, etc., of Opinions, London 1825, s. 39.) Zamanýnda Ýngilterede epeyce
gürültü koparan bu adsýz yapýtýn yazarý S. Bailey, bir ve ayný deðerin çeþitli nispi ifadelerine
böylece iþaret etmekle, deðer kavramýnýn belirlenmesinin olanaksýzlýðýný tanýtladýðýný sanýr. Kendi
görüþleri ne kadar dar olursa olsun, rikardocu teorinin bazý ciddi kusurlarýna parmak basmýþ
olmasý, Ricardonun izleyicilerinin kendisine karþý giriþtikleri düþmanca saldýrýlardan da anlaþýlýr.
Örneðin Westminster Reviewa bakýnýz.
Karl Marks
Kapital I
69
ifadesinde bir eþdeðer olarak ve dolayýsýyla da deðer olan bir þey olarak
yer alýr. Bu metalarýn herbirinin maddi biçimi, þimdi artýk birçok meta
içinde tek bir özel eþdeðer biçimdir. Ayný þekilde, bu farklý metalarda
somutlaþan emeðin çok yanlý somut yararlý türleri, þimdi artýk farklýlaþmamýþ insan emeðinin bu çok farklý gerçekleþme biçimleri ya da ortaya
çýkýþ biçimleri kadar kendini gösterir.
3. Toplam ya da Geniþlemiþ Deðer-Biçiminin Eksiklikleri
Ýlkönce, deðerin nispi ifadesi, onu temsil eden dizinin sonsuz olmasý nedeniyle noksandýr. Her deðer denkleminin bir halkasýný oluþturduðu zincir, her yeni bir meta türünün ortaya çýkmasý ve deðerin yeni
bir ifadesi için malzeme saðlamasýyla her an uzayabilir. Ýkinci olarak,
birbirinden farklý ve baðýmsýz deðer ifadelerinin oluþturduklarý alacalýbulacalý bir mozayik görünümündedir. Ensonu, her metaýn nispi deðeri,
sýrayla bu geniþlemiþ biçim içinde ifade edilirse ki böyle olmasý gerekir
, bunlarýn herbiri için birbirinden farklý bir nispi deðer elde ettiðimiz
gibi, deðer ifadeleri dizisi sonsuza doðru uzar gider. Bu geniþlemiþ nispi
deðer-biçiminin eksikleri, buna tekabül eden eþdeðer biçimde yansýrlar.
Her tek metaýn maddi biçimi, sayýsýz meta arasýnda yalnýz bir tane özel
eþdeðer olduðu için, bütün olarak ancak herbiri diðerini dýþtalayan parça
parça eþdeðer biçimler elde etmiþ oluruz. Ayný þekilde, her özel eþdeðerde maddeleþmiþ, özel, somut, yararlý emek türü, yalnýzca özel
türde emek olarak temsil edilmiþtir ve bunun için de genel olarak insan emeðinin eksiksiz bir temsilcisi deðildir. Ýnsan emeði, gerçekte,
çok yanlý [sayfa 79] özel ve somut biçimlerin bütünlüðü içinde, eksiksiz bir
ifadeye kavuþur. Ama o zaman da, sonsuz dizi içindeki ifade daima
noksan ve birlikten yoksun olacaktýr.
Geniþlemiþ nispi deðer-biçimi, basit nispi deðer ifadelerinin veya
ilk türdeki denklemlerin toplamýndan baþka bir þey deðildir; yani:
20 yarda keten bezi = 1 ceket
20 yarda keten bezi = 10 libre çay, vb. gibi.
Bunlarýn herbiri, taraflarýn yer deðiþtirdiði denklemler anlamýna
da gelir:
1 ceket = 20 yarda keten bezi
10 libre çay = 20 yarda keten bezi, vb..
Gerçekten de, bir kimse keten bezini baþka birçok meta ile
deðiþir ve malýnýn deðerini bu bir dizi öteki metalar ile ifade ettiði zaman, bu metalarýn deðiþik sahiplerinin de mallarýný keten bezi ile deðiþmeleri ve bu çeþitli metalarýn deðerini, tek ve ayný üçüncü meta ile,
yani keten bezi ile ifade etmeleri gerekir. Bu durumda diziyi tersine çevirir, 20 yarda keten bezi = 1 ceket, ya da = 10 libre çay vb. þekline sokarsak, yani dizide zaten görülen ters iliþkiyi ifade edersek þu sonuca
ulaþýrýz:
70
Karl Marks
Kapital I
C. DEÐERÝN GENEL BÝÇÝMÝ
1 ceket =
10 libre çay =
40 libre kahve =
1 kile buðday =
2 ons altýn =
½ ton demir =
x kadar A metaý vb. =
}
20 yarda keten bezi
1. Deðer-Biçiminin Deðiþmiþ Niteliði
Bütün metalar, artýk deðerlerini, (1) tek bir meta ile olduðu için,
basit bir biçimde; (2) bir ve ayný meta ile olduðu için birlik halinde ifade etmektedirler. Bu deðer-biçimi, hepsi için ayný ve basit olduðundan
geneldir.
A ve B biçimleri, ancak bir metaýn deðerini, onun kullaným-deðerinden ya da maddi biçiminden farklý bir þey olarak ifade etmek için
uygundu. [sayfa 80]
Birinci biçim A, þöyle denklemler verir: 1 ceket = 20 yarda keten
bezi, 10 libre çay = ½ ton demir. Burada ceketin deðeri, keten bezine,
çayýn deðeri demire eþitlenmiþtir. Ama önce keten bezine eþitlemek ve
tekrar demire eþitlemek, keten bezi ile demirin farklý olduðu kadar
farklý þeylerdir. Bu biçim, açýktýr ki, pratikte, ancak emek ürünleri
raslansal ve geliþigüzel deðiþimlerle metalara dönüþtüklerinde, ilk
baþlangýçta olur.
Ýkinci biçim B, bir metaýn deðerini onun kullaným-deðerinden,
ilk birincisinden daha uygun bir tarzda ayýrdeder; çünkü burada ceketin deðeri, mümkün olan bütün biçimler altýnda ceketin maddi biçimine karþýt olarak konmuþtur; keten bezine, demire, çaya, kýsacasý kendisi
dýþýnda, ceket dýþýnda, her þeye eþitlenmiþtir. Öte yandan, hepsinde
ortak herhangi bir genel deðer ifadesi, doðrudan dýþtalanmýþtýr; çünkü,
her metaýn deðer denkleminde, bütün öteki metalar þimdi, yalnýzca
eþdeðerler biçiminde görülür. Geniþlemiþ deðer-biçiminin ilk kez gerçek
olarak ortaya çýkýþý, özel bir emek ürününün, diyelim sýðýr sürüsünün
artýk istisnai deðil de olaðan bir biçimde, öteki çeþitli metalar ile deðiþilmeye baþlanmasý ile olur.
Üçüncü ve son olarak geliþmiþ biçim, bütün metalar dünyasýndaki deðerleri, bu amaç için seçilmiþ tek bir meta ile, yani keten bezi
ile ifade eder ve böylece bunlarýn deðerlerini, bize, keten bezi ile eþitliði
aracýlýðýyla bildirir. Þimdi artýk her metaýn deðeri ketene eþitlenmekle,
yalnýzca kendi kullaným-deðerinden ayrýlmakla kalmaz, genellikle bütün
öteki kullaným-deðerlerinden de farklýlaþtýrýlmýþ olur ve iþte bu nedenle
Karl Marks
Kapital I
71
bütün metalarda ortak olan bir þeyle ifade edilir. Bu biçim ile metalar,
ilk kez birbirleriyle deðer olarak iliþki içersine sokulmuþtur, ya da
deðiþim-deðeri görünüþüne bürünmüþlerdir.
Ýlk iki biçim, her metaýn deðerini, ya farklý türden tek bir meta ile
ya da böyle birçok metaýn bir dizisi ile ifade eder. Her iki durumda da,
kendi deðeri için bir ifade bulmasý, sözgeliþi, her metaýn özel iþiydi ve
bunu ötekilerin yardýmý olmaksýzýn yapýyordu. Bu ötekiler, ilkine göre
pasif eþdeðer rolünde idiler. Deðerin genel biçimi C, tüm meta âleminin ortak hareketinden, bir tek bundan kaynaklanýr. Bir meta, genel
deðer ifadesini ancak tüm öteki metalar ile kazanýr ve ayný anda bu
metalarýn deðerleri de ayný eþdeðerde ifadesini bulmuþ olur; ve her
yeni meta ayný yolu izlemek zorundadýr. Böylece þu gerçek ortaya çýkar
[sayfa 81] ki, metalarýn deðer olarak varlýðý tamamen toplumsal olduðu
için, bu toplumsal varlýk ancak kendi toplumsal iliþkilerinin toplamýyla
ifade edilebilir ve bunun sonucu olarak, deðerlerinin biçiminin toplumsal olarak kabul edilen bir biçim olmasý zorunludur.
Keten bezine eþitlenen bütün metalar, þimdi artýk yalnýzca genel
deðerler olmalarý yönünden nitelikçe eþit olmakla kalmazlar, ayný zamanda büyüklükleri karþýlaþtýrýlabilir duruma gelirler. Deðerlerinin
büyüklüðü bir ve ayný maddeyle, keten beziyle ifade edilmekle, bu
büyüklükler de birbirleri ile karþýlaþtýrýlabilirler. Örneðin, 10 libre çay =
20 yarda keten bezi, ve 40 libre kahve = 20 yarda keten bezi olursa, 10
libre çay = 40 libre kahve olur. Þöyle de söyleyebiliriz, 1 libre kahvede,
1 libre çayda bulunanýn ancak ¼ü kadar deðer özü emek vardýr.
Tüm metalar âlemini kapsayan nispi deðerin genel biçimi, geri
kalanlarýn içinden seçilip ayrýlan ve kendisine eþdeðer rolü verilen tek
bir metaý burada keten bezini, evrensel eþdeðer haline getirir. Keten
bezinin maddi biçimi, þimdi artýk, bütün metalarýn deðerlerinde ortak
bir biçime bürünmüþtür; ve bunun için de hepsiyle ve her biriyle deðiþilebilir duruma gelmiþtir. Keten bezinin maddesi, her türlü insan emeðinin
görülür duruma gelmesi, toplumsal kozasý durumuna gelmesidir. Belli
bir mal, keten bezi üreten belli özel bireyin emeði olan dokumacýlýk,
sonuçta, toplumsal bir niteliðe, bütün öteki türden emeklerle eþit bir
niteliðe bürünmüþ oluyor. Genel deðer-biçimini meydana getiren sayýsýz denklemler, keten bezinde somutlaþan emeði, öteki bütün metalarda somutlaþanlara eþit kýlýyor ve böylece dokumacýlýðý, ayýrdedilmemiþ
insan emeðini, genel görünüm biçimi haline sokuyor. Bu yolla, metalarýn deðerlerinde gerçekleþen emek, fiili iþin her türlü somut þekli ile
yararlý özelliklerinden soyutlanmýþ bir emek olarak yalnýzca olumsuz
yönüyle gösterilmiþ olmaz, ama olumlu niteliðinin de açýkça kendisini
göstermesi saptanmýþ olur. Genel deðer-biçimi, her türlü fiili emeði,
hepsinde bulunan ortak özelliðe, yani genel insan emeði, ve insan emekgücünün harcanmasý olma niteliðine indirgenmesidir.
Bütün emek ürünlerini, ayýrdedilmemiþ insan emeðinin donmasý
72
Karl Marks
Kapital I
olarak gösteren genel deðer-biçimi, metalar âleminin toplumsal özeti
olduðunu bizzat kendi yapýsý ile gösterir. Bu biçim, sonuç olarak, açýkça ortaya koymaktadýr ki, metalar âleminde her emeðin sahip olduðu
niteliðin insan emeði olmasý, onun özgül [sayfa 82] toplumsal niteliðini
meydana getirmektedir.
2. Deðerin Nispi Biçimi ile Eþdeðer Biçiminin
Birbirine Baðlý Geliþmesi
Deðerin nispi biçiminin geliþme derecesi, eþdeðer biçiminin
geliþme derecesine tekabül eder. Ama þurasýný da unutmamak gerekir
ki, ikincinin geliþmesi, birincinin geliþmesinin yalnýzca sonucu ve ifadesidir.
Bir metaýn deðerinin birincil ya da yalýtýk nispi biçimi, bir diðer
metaý yalýtýk bir eþdeðer haline getirir. Bir metaýn deðerinin tüm öteki
metalarla ifadesi demek olan nispi deðerin geniþletilmiþ biçimi, bu öteki metalara, farklý türden özel eþdeðer nitelikler verir. Ve son olarak,
metaýn özel bir türü, tüm öteki metalar, onu, içersinde deðerlerini daima ayný biçimde ifade ettikleri bir madde haline getirdikleri için, evrensel
eþdeðer niteliðini kazanýr.
Deðer-biçiminin iki kutbu olan deðerin eþdeðer biçimi ile nispi
biçimi arasýndaki karþýtlýk bu biçimin kendisiyle birlikte geliþir.
Birinci biçim, 20 yarda keten bezi = 1 ceket eþitliðinde bile bu
karþýtlýk vardýr, ama henüz sabitleþmemiþtir. Bu eþitliði soldan saða ya
da saðdan sola okumanýza göre, ceket ile keten bezinin oynadýðý rol
farklýdýr. Bir durumda, keten bezinin nispi deðeri ceket ile, öteki durumda, ceketin nispi deðeri keten bezi ile ifade edilmiþtir. Bunun için,
deðerin bu ilk biçiminde, kutupsal karþýtlýðý kavramak zordur.
B biçimi, bir defada ancak tek bir metaýn kendi nispi deðerini
bütünüyle geniþletebileceðini ve, ancak, tüm öteki metalar onun karþýsýnda eþdeðerler olduðu için ve böyle olmakta devam ettikleri sürece,
bu geniþlemiþ biçimi alabileceðini gösterir. Burada, biz, 20 yarda keten
bezi = 1 ceket denkleminde yaptýðýmýz gibi, eþitliði, genel niteliðini
bozmadan ve deðerin geniþlemiþ biçimini deðerin genel biçimine
dönüþtürmeden tersine çeviremeyiz.
Ensonu C biçimi, tek bir istisna ile bütün metalar eþdeðer biçimin dýþýnda tutulduðu için ve tutulduðu sürece, metalar âlemine deðerin genel toplumsal nispi biçimini verir. Demek ki, tek bir meta, keten
bezi, öteki bütün metalardan bu nitelik esirgendiði için ve sürece, bunlarýn herbiri ile doðrudan doðruya [sayfa 83] deðiþilebilir bir nitelik kazanmýþ
gibidir.26
26
Bu doðudan doðruya ve genel deðiþilebilir olma özelliðinin, bir kutba benzetilmesi ve
karþýt kutupla, yani doðrudan deðiþilebilmenin olanaksýz olduðu durumla baðýntýlý görünmesi,
Karl Marks
Kapital I
73
Evrensel eþdeðer görevindeki meta, öte yandan nispi deðer-biçiminin dýþýnda kalmýþtýr. Eðer keten bezi ya da evrensel eþdeðer görevindeki baþka bir meta, ayný zamanda, deðerin nispi biçimini de paylaþmýþ olsaydý, kendi eþdeðeri olarak da iþ görebilirdi. Bu durumda,
yalnýzca 20 yarda keten bezi = 20 yarda keten bezi gibi, ne deðeri, ne
de deðer büyüklüðünü ifade etmeyen boþ bir yineleme elde etmiþ
oluruz. Öyleyse evrensel eþdeðerin nispi deðerini ifade etmek için, C
biçimini tersine çevirmemiz gerekir. Bu eþdeðer, öteki metalarýn ortak
deðerin nispi biçimi olmamakla birlikte. deðeri, öteki metalarýn sonu
gelmeyen dizisi ile nispi olarak ifade edilir. Böylece, nispi deðerin
geniþlemiþ biçimi ya da B biçimi, þimdi kendisini, eþdeðer metaýn özgül nispi deðer-biçimi olarak ortaya koyar.
3. Deðerin Genel Biçiminden Para-Biçimine Geçiþ
Evrensel eþdeðer biçimi, genel anlamda, bir deðer-biçimidir. Bunun için her meta, bu biçime girebilir. Öte yandan eðer bir meta, bu
evrensel eþdeðer biçimine (C biçimi) girmiþse, bu, ancak eþdeðer olarak öteki bütün metalarýn dýþýnda tutulduðu için ve sürece olanaklýdýr.
Bu dýþtalama, ensonu, belirli bir meta ile sýnýrlandýðý andan sonra, ancak bu andan sonra, metalar âleminin nispi deðerin genel biçimi gerçek bir tutarlýlýk ve genel toplumsal geçerlilik kazanýr.
Eþdeðer biçim, kendi maddi biçimi ile böylece toplumsal bir nitelik kazanan o belirli meta, þimdi artýk para-meta durumuna [sayfa 84]
gelir, ya da para olarak iþ görür. Bu, artýk, o metaýn özel toplumsal
iþlevidir ve bu nedenle, metalar âleminde evrensel eþdeðer rolü oynamak, onun toplumsal tekelindedir. B biçiminde keten bezinin özel
eþdeðerleri ve C biçimindeki nispi deðerlerini ortakça keten bezi ile
ifade eden metalar arasýnda bu seçkin yere belli bir meta ulaþabilmiþtir:
altýn. Öyleyse, C biçimindeki keten bezinin yerine altýný koyarsak þu
sonucu elde ederiz:
bir mýknatýsýn pozitif kutbunun negatif ile baðlý olmasý gibi apaçýk deðildir. Bütün metalarýn ayný
anda kendilerine yükletilen bu özelliðe sahip olabileceklerini düþünmek, bütün katolikler
toplanýrsa papa ederler sözü kadar hayal olur. Meta üretimini insan özgürlüðünün ve bireysel
baðýmsýzýiðýn doruðu gibi gören küçük-burjuva için, metadaki bu doðrudan deðiþebilir olmama
özelliðinden doðan güçlüklerin ortadan kalkmasý, kuþkusuz, çok arzu edilir bir þeydir. Proudhon sosyalizmi, bu dargörüþlü ütopyanýn iþlenmiþ bir biçimidir ve baþka bir yerde de gösterdiðim
gibi özgün olma niteliðinden de yoksundur. Ondan çok daha önce, bu iþe, Gray, Bray ve
baþkalarý çok daha baþarýlý bir þekilde teþebbüs etmiþlerdir. Ama gene de, böylesine bir bilgeliðin
þimdi bile bazý çevrelerde bilim adý altýnda çiçeklendiði gürülüyor. Hiç bir okul, bilim sözü ile,
Proudhon kadar oynamamýþtýr, çünkü,
Wo Begriffe fehlen,
da stelt zur rechten Zeit ein wort sich ein.*
* Kavram olmadýðý yerde, hemen bir söz onun yerine hazýrdýr. (Gthe, Faust Birinci
Kýsým, Mefistofelesin sözleri.) -ç.
74
Karl Marks
Kapital I
D. PARA-BÝÇÝMÝ
20 yarda keten bezi =
1 ceket =
10 libre çay =
40 libre kahve =
1 kile buðday =
½ ton demir =
x kadar A metaý vb. =
}
2 ons altýn
A biçiminden B biçimine ve B biçiminden C biçimine geçiþteki
deðiþiklikler temel niteliktedir. Öte yandan, C ile D biçimleri arasýnda,
keten bezi yerine eþdeðerliði altýnýn almasýndan baþka bir deðiþiklik
yoktur. C biçiminde keten bezi neyse, D biçiminde altýn odur: genel
eþdeðer. Geliþme, yalnýzca doðrudan doðruya ve evrensel deðiþilebilme
niteliðinin baþka bir deyimle evrensel eþdeðer biçiminin þimdi artýk,
toplumsal bir alýþkanlýkla, ensonu bir maddeyle, altýnla özdeþ duruma
gelmiþ olmasýndandýr.
Altýn, þimdi, tüm öteki metalarýn karþýsýna, zaten daha önce onlarýn karþýsýnda basit bir meta olarak yer aldýðý için, para olarak çýkar.
Tüm öteki metalar gibi, altýn da, ya tek tek deðiþimlerde basit bir eþdeðer
olarak, ya da ötekilerin yanýnda özel bir eþdeðer olarak iþ görüyordu.
Giderek, deðiþen sýnýrlar içersinde evrensel eþdeðer olarak iþ görmeye
baþladý. Metalar âleminde deðerin ifadesinde bu konumu kendi tekeline alýr almaz, altýn, para-meta durumunu alýr ve iþte ancak o zaman D
biçimi, C biçiminden farklýlaþýr, ve deðerin genel biçimi, para-biçimine
dönüþür.
Keten bezi gibi tek bir metaýn nispi deðerinin, para rolündeki
altýn gibi bir meta ile basit ifadesi, o metaýn fiyat-biçimidir. Bu nedenle
keten bezinin fiyat-biçimi þöyledir:
20 yarda keten bezi = 2 ons altýn, ya da, eðer 2 onsluk altýn sikke
olarak 2 sterlin ise, 20 yarda keten bezi = 2 sterlindir.
Para-biçimi kavramýnýn oluþumundaki güçlük, evrensel eþdeðer
biçiminin ve bunun zorunlu sonucu deðerin genel biçiminin, C
biçiminin açýk-seçik anlaþýlmasýnda yatar. Bu son biçim, deðerin
geniþlemiþ biçiminden, yani B biçiminden çýkartýlabilir ki, bunun da
temel öðesi, gördüðümüz gibi A biçimidir: 20 yarda keten bezi = 1
ceket, veya x kadar A metaý = y kadar B metaý, bu nedenle, basit metabiçimi, para-biçiminin çekirdeðidir.
[sayfa 85]
DÖRDÜNCÜ KESÝM. METALARIN FETÝÞÝZMÝ
VE BUNUN SIRRI
Karl Marks
Kapital I
75
Ýlk bakýþta bir meta, çok önemsiz ve kolayca anlaþýlýr bir þey gibi
gelir. Oysa metaýn tahlili, aslýnda onun metafizik incelikler ve teolojik
süslerle dolu pek garip bir þey olduðunu göstermiþtir. Kullaným-deðeri
olduðu sürece, o ister insan gereksinmelerini karþýlayabilen özellikleri
açýsýndan, ister bu özelliklerin insan emeðinin ürünü olmasý yönünden
ele alýnsýn, gizemli bir yaný yoktur. Ýnsan, çalýþmasýyla, Doðanýn saðladýðý maddelerin biçimini, kendisine yararlý olacak þekilde deðiþtirdiði gün
gibi açýktýr. Sözgeliþi aðacýn biçimi, masa yapýlarak deðiþtirilir. Ama gene de masa, o alelâde günlük þey olmakta, aðaç olmakta devam eder.
Ne var ki, meta olarak ilk adýmýný atar atmaz, tamamen baþka bir þey
olur. Yalnýz ayaklarý üzerinde yerde durmakla kalmaz, tüm öteki metalarla iliþki içersinde amuda kalkar ve o aðaç beyninden, masa yürütmekten çok daha çarpýcý, parlak fikirler saçar. 26a
Bu yüzden, metalarýn mistik özelliði onlarýn kullaným-deðerinden doðmuyor. Týpký, deðerin belirleyici etkenlerinin niteliðinden de
gelmediði gibi. Çünkü her þeyden önce, emeðin yararlý türleri ya da
üretken, faaliyetler ne kadar çeþitli olursa olsun, bunlarýn, insan organizmasýnýn iþlevleri olduðu, fizyolojik bir gerçektir, ve bu gibi iþlevlerin
herbiri, niteliði ve biçimi ne olursa olsun, aslýnda, insan beyninin, sinirlerinin, kaslarýnýn vb. harcanmasýdýr. Ýkinci olarak, deðerin nicel belirlenmesi için temel [sayfa 86] oluþturan þey, yani bu harcamanýn süresi, ya
da emeðin niceliði dikkate alýnýrsa, emeðin niceliði ile niteliði arasýndaki farlýlýk apaçýk olarak görülür. Toplumun her durumunda, yaþam araçlarýnýn üretimi için gerekli emek-zamaný, geliþmenin farklý aþamalarýnda
eþit ölçüde ilgi çekmemekle birlikte, insanlýðýn zorunlu olarak ilgilendiði bir konu olmasý gerekir.27 Ve ensonu, insanlar, herhangi bir biçimde, baþkalarý için çalýþmaya baþladýklarý andan itibaren, emekleri,
toplumsal bir biçim alýr.
Öyleyse, emek ürününün anlaþýlmaz özelliði, meta biçimine girer girmez, niçin ortaya çýkýyor? Kuþkusuz bu, biçimin kendisinden geliyor. Her türlü insan emeðinin eþitliði, bu emek ürünlerinin hepsinin eþit
deðerde olmalarý ile nesnel olarak ifade edilir; harcanan emek-gücünün, bu harcanma suresi ile ölçümü, emek ürünlerinin deðerinin niceliði biçimini alýr; ve ensonu, üreticilerin içersinde emeklerinin toplumsal
26a
Arta kalan bütün dünya kýmýldamadan durur görünürken Çinin ve masalarýn dansa
baþladýðý anýmsanýr* pour encourager les autres [diðerlerini yüreklendirmek için ç.]. [Bu
not, Almanca baskýdan alýnmýþtýr.]
27
Eski Cermenler arasýnda toprak ölçüsünün birimi, bir günlük hasada göre hesaplanýrdý
ve bunun için de Tagwerk, Tagwanne, Mannsmaad, (jurnale, ya da terre jurnale, ya da diornalis)
vb. gibi terimler kullanýlýrdý. (Bkz: G. L. von Maurer, Einleitung zur Geschichte der Mark-, msw
Verafassung, München 1854, s. 129 sq..)
* 1848-49 devriminin yenilgisinden sonra Avrupada en karanlýk bir siyasal gericilik dönemi
baþladý. O sýrada Avrupanýn aristokrat ve burjuva çevrelerinde ruh-çaðýrma, özellikle masa yürütme heyecan uyandýrýrken, Çinde özellikle köylüler arasýnda, tarihe Taiping-devrimi olarak
geçen pek büyük bir anti-feodal özgürlük hareketi yayýlýyordu. Marx, çindeki devrim ile Avrupadaki ruh-çaðýrma tutkusu arasýndaki farklýlýðý anýmsatan bir benzetmeye baþvuruyor. -Ed.
76
Karl Marks
Kapital I
niteliðinin kendini gösterdiði karþýlýklý iliþkiler, ürünler arasýnda bir toplumsal iliþki biçimini alýr.
Demek ki, metaýn gizemli bir þey olmasýnýn basit nedeni, onun
içinde insan emeðinin toplumsal niteliði, insana, bu emeðin ürününe
nesnel bir nitelik damgalamýþ olarak görünmesine dayanmaktadýr; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile iliþkileri, onlarla kendi aralarýnda bir iliþki olarak deðil de, emek ürünleri arasýnda kurulan toplumsal
bir iliþki olarak görünmesindedir. Emeðin ürünlerinin, metalar haline,
niteliklerinin duyularla hem kavranabilir hem de kavranamaz toplumsal þeyler haline gelmelerinin nedeni budur. Bunun gibi, bir nesneden
algýlanan ýþýn, bize, görme sinirimizin öznel etkilenmesi olarak deðil de,
gözün dýþýnda bir þeyin nesnel biçimi gibi geliyor. Oysa, görme olayýnda her zaman, ýþýnýn bir þeyden baþka bir þeye, dýþtaki bir nesneden
göze fiilen geçmesi sözkonusudur. Fiziksel þeyler arasýnda, fiziksel bir
iliþki vardýr. Ama metalarda, bu farklýdýr. Þeylerin, quâ* metalarýn varlýðý, ve bunlara meta damgasýný vuran emek ürünleri arasýndaki deðeriliþkisi ile bunlarýn fiziksel özellikleri ve bu özelliklerden doðan maddi
iliþkiler arasýnda mutlak olarak bað yoktur. Burada, insanlar arasýndaki
belirli toplumsal iliþki, onlarýn gözünde, þeyler arasýnda düþsel bir iliþki
biçimine bürünüyor. Bu nedenle, [sayfa 87] benzer bir örnek vermek için,
din âleminin sislerle kaplý katlarýný dolaþmamýz gerekir. Bu âlemde,
insan beyninin ürünleri, baðýmsýz canlý varlýklar gibi görünür, ve hem
birbirleriyle, hem de insanoðlu ile iliþki içine girerler. Ýþte metalar âleminde de, insan elinin yarattýðý ürünler için durum aynýdýr. Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapýþýveren ve bu, nedenle meta
üretiminden ayrýlmasý olanaksýz olan þeye, ben, Fetiþizm diyorum.
Tahlilimizin de gösterdiði gibi, metalardaki bu fetiþizmin kökeni,
bunlarý üreten emeðin özel toplumsal niteliðindedir.
Genel. kural olarak, kullanýlýr mallar, yalnýzca, iþlerini birbirlerinden baðýmsýz olarak yürüten özel bireylerin ya da birey gruplarýnýn
emeklerinin ürünleri olduklarý için meta haline geliyorlar. Bütün bu
özel bireysel emeklerin genel toplamý, toplumun emeðinin tümünü
oluþturuyor. Üreticiler ürünlerini deðiþinceye kadar, birbirleri ile toplumsal
temasa gelmedikleri için, her üreticinin emeðinin özgül toplumsal niteliði, kendisini ancak deðiþim iþinde ortaya koyar. Baþka bir deyiþle,
bireyin emeði, toplum emeðinin bir parçasý olarak, kendisini, ancak,
doðrudan doðruya ürünler arasýnda, ve dolaylý olarak bunlar aracýlýðýyla
üreticiler arasýnda kurulmuþ olan deðiþim eylemi olan iliþkiler aracýlýðýyla
açýða vurur. Bunun için, bir bireyin emeðini öteki üreticilerin emeklerine baðlayan iliþkiler, üreticilere, aslýnda olduðu gibi, çalýþan bireyler
arasýnda doðrudan toplumsal bir iliþki olarak deðil, tersine, kiþiler arasýnda maddi iliþkiler ve þeyler arasýnda toplumsal iliþkiler olarak görünür.
* Ki bu. -ç.
Karl Marks
Kapital I
77
Ancak deðiþilmeleri sayesindedir ki, emeðin ürünleri, yararlanýlan nesneler olarak, deðiþik varoluþ biçimlerinden ayrý olarak bir tekdüze toplumsal biçimde deðer alýrlar. Bir ürünün bu þekilde, yararlý bir þey ve bir
deðer olarak ayrýlmasý, ancak deðiþimin, yararlý mallarýn deðiþim amacýyla üretilmesi ve bu nedenle de özelliklerinin her þeyden önce üretimleri sýrasýnda deðer olarak hesaba katýlmasý boyutlarýna ulaþmasýyla
pratik önem kazanýr. Bu andan itibaren üreticilerin kiþisel emeði, iki
yönlü toplumsal bir niteliðe bürünür. Bir yandan, emeðin belirli bir yararlý türü olarak, belirli bir toplumsal gereði karþýlamak ve böylece, kolektif emeðin ayrýlmaz bir parçasý, kendiliðinden oluþan toplumsal iþbölümünün bir kolu olmak durumundadýr. Öte yandan, üretici bireyin
çeþitli gereksinmelerini karþýlayabilmesi için, her türden yararlý bireysel
emeðin karþýlýklý olarak deðiþilebilmelerinin yerleþmiþ bir toplumsal olgu
olmasý ve bunun [sayfa 88] için de, her üreticinin özel yararlý emeðinin
bütün ötekilerin yararlý emekleriyle eþit sayýlmasý gerekir. En farklý türden emeklerin eþitlenmesi, ancak, bunlarýn eþitsizliklerinden soyutlanmasý ya da bunlarýn ortak bir paydaya, yani insan emek-gücü harcamasý
ya da soyut insan emeðine indirgenmesi sonucu olabilir. Bireyin emeðinin iki yönlü toplumsal niteliði, ona, ancak ürünlerin deðiþimi ile günlük pratik içersindeki emeði etkileyen biçimler altýnda beyninde yansýdýðý
zaman görünür. Böylece, onun kendi emeði, toplumsal nitelikte yararlý
olmasý koþulunu, yani ürünün yalnýzca yararlý deðil, ama baþkalarý için
yararlý olmasý koþulunu alýr, ve onun özel emeðinin, öteki bütün özel
emek türlerine eþit olmakla kazandýðý toplumsal nitelik, tüm emek
ürünlerinin fiziksel olarak farklý mallarýn ortak nitelik taþýmasý, yani bir
deðere sahip olmasý þekline girer.
Demek ki, emek ürünlerini deðer olarak birbirleriyle iliþki içersine sokmamýzýn nedeni, bu mallarda türdeþ insan emeðinin maddi halde birikmesini görmemiz deðildir. Tam tersine: farklý ürünlerimizi deðiþimle deðer olarak eþitlediðimiz zaman, bu davranýþýmýzla, ayný zamanda, biz, bunlara harcanan farklý türden emekleri de, insan emeði
olarak eþitlemiþ oluyoruz. Bunun farkýnda olmayýz, ama gene de yaparýz.28 Bu nedenle deðer, göðsünde ne olduðunu anlatan bir yafta ile
ortalýkta dolaþmaz. Aslýnda her ürünü, toplumsal bir hiyeroglif yazýsýna
çeviren, daha çok deðerdir. Kendi toplumsal ürünlerimizin ardýnda yatan
sýrrý aydýnlatmak için, daha sonra, biz bu hiyeroglifi çözmeye çalýþýrýz;
çünkü yararlý bir nesneyi deðer olarak damgalamak, dil gibi toplumsal
bir üründür. Emek ürünlerinin, deðer olduklarý sürece, bunlarýn üretimi
için harcanan insan emeðinin maddi ifadeleri olduðunu ortaya koyan
son bilimsel buluþ, gerçekte, insan soyunun geliþme tarihinde bir çaðý
28
Bunun için. Galiani, Deðer, kiþiler arasýnda bir iliþkidir. La Ricchezza è una Ragione
tra due persone. (Galiani, Della Moneta, s. 221, Custodi koleksiyonu, t. IIIte. Scrittori classici
Italiani di Economia Politica. Parte Modrna, Milano 1803), dediði zaman þunu eklemesi
gerekirdi: þeyler arasýnda bir iliþki gibi ifade edilen, aslýnda kiþiler arasýnda bir iliþkidir.
78
Karl Marks
Kapital I
belirlemiþtir ama, emeðin toplumsal niteliðini, bize ürünlerin bizatihi
kendilerinin nesnel niteliði gibi gösteren sisi daðýtamamýþtýr. Ele aldýðýmýz
özel üretim biçiminde, yani meta üretiminde, baðýmsýz olarak yürütülen özel emeðin özgül toplumsal niteliði, her çeþit emeðin, insan emeði
olmasý nedeniyle, eþitliði gerçeðine dayanýr; bunun için bu özellik, üründe [sayfa 89] deðer-biçimine bürünür; bu olgu, yukarda sözü edilen buluþa
karþýn üreticiye tamamen gerçek ve sonal gibi gelir; bu, týpký, havayý
oluþturan gazlarýn bulunuþundan sonra da atmosferin yapýsýnýn ayný
kalmasý olgusuna benzer.
Deðiþim sýrasýnda üreticiyi ilkin ilgilendiren þey, kendi ürünleri
karþýlýðýnda ne kadar baþka ürün alabilecekleri sorusudur: ürünlerini
hangi oranlarda deðiþebileceklerdir? Bu oranlar, âdetler yoluyla belli bir
kararlýlýða eriþince, bunlar sanki ürünlerin niteliklerinin sonucu gibi görünür ve böylece, örneðin bir ton demir ile iki ons altýn pek doðal olarak eþit deðerde imiþ gibi gelir; bu, týpký bir libre altýn ile bir libre demirin, farklý fiziksel ve kimyasal niteliklerine karþýn, eþit aðýrlýkta görünmesine benzer. Ürünlerin üzerine etiket gibi yapýþan deðer olma özelliði,
birbirleri karþýsýna tekrar tekrar deðer nicelikleri olarak çýkmalarý ile
kararlýlýk kazanýr. Bu nicelikler, üreticilerin iradeleri, öngörüleri ve davranýþlarýndan baðýmsýz olarak durmadan deðiþir. Bunlar için, kendi toplumsal faaliyetleri, nesnelerin faaliyetleri biçimini alýr ve onlar nesneleri
yöneteceðine, nesneler onlarý yönetir. Birbirinden baðýmsýz yürütülen
ve gene de toplumsal iþbölümünün ayný anda geliþen kollarýný oluþturan
farklý türdeki bütün özel emeðin, devamlý olarak toplumun gerektirdiði
oranlara indirgenerek, biriken deneyimlere dayanýlarak bilimsel bir kaný
halini alabilmesi için meta üretiminin, esaslý bir geliþme düzeyine ulaþmasý gerekir. Niçin böyledir? Çünkü, ürünler arasýndaki her türlü raslansal
ve durmadan dalgalanan deðiþim iliþkileri ortasýnda, üretim için toplumsal olarak gerekli emek-zamaný, kendisini, önüne geçilmez bir doða
yasasý gibi zorla kabul ettirir. Bu, týpký, yerçekimi yasasýnýn, evin baþýmýza
çökmesi ile kendini göstermesi ve kabul ettirmesi gibidir.29 Deðerin
büyüklüðünün emek-zamaný ile saptanmasý, iþte bu nedenle, metalarýn nispi deðerlerinde görünürdeki dalgalanmalarýn altýnda yatan bir
sýrdýr. Bunun keþfi, emek ürünlerinin deðer büyüklüklerinin belirlenmelerinin salt raslantýya baðlý bir þeydir sanýsýna son vermekle birlikte
bu belirlemenin içinde yer aldýðý biçimi hiç deðiþtirmez. [sayfa 90]
Ýnsanýn toplumsal yaþam biçimleri üzerindeki düþünme ve incelemeleri ve dolayýsýyla bu biçimlerin bilimsel tahlilleri, bunlarýn fiili tarih29
Kendisini yalnýzca dönenssel karýþýklýklar yoluyla ortaya koyabilen bir yasa konusunda
nasýl bir kanýya sahip olabiliriz ki? Bu, kesinlikle, ona katýlanlarýn bilinçsizliklerine dayanan
doðal bir yasadýr. (Friedrich Engels, Umrisse zu einer Kritik der Nationalöko-nomie. s. 103,
Arnold Ruge ve Karl Marx tarafýndan yayýnlanmýþ olan Deutsch-Französishie Jahrbücherde.
Paris 1844. [Friedrich Engels, Bir Ekonomi Politik Eleþtirisi Denemesi, bkz: Karl Marx, 1844
Elyazmalarý, Sol Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 419].)
Karl Marks
Kapital I
79
sel geliþmelerine tamamen ters düþen bir yol izler. Ýþe post festum*
önünde hazýr duran geliþme süreci sonuçlarý ile baþlar. Ürünlere meta
damgasýný vuran ve dolaþýmlarý için belirli hale gelmeleri zorunlu bir
baþlangýç olan nitelikler, insan, kendi gözünde, bunlarý deðiþmez özellikler olarak kabul ettiði için, tarihsel niteliklerini deðil de anlamlarýný
çözmeye kalkýþmadan önce, zaten toplumsal yaþamýný doðal ve kendiliðinden anlaþýlýr biçimlerin kararlýlýðýný kazanmýþ bulunurlar. Ýþte bunun için, deðer büyüklüðünün belirlenmesine ancak meta fiyatlarýnýn
tahlili ile varýlmýþ, ve ancak tüm metalarýn para-biçiminde ortak ifadesi,
onlarýn deðer olarak özelliklerinin ortaya konmasýna yolaçmýþtýr. Ne var
ki, metalar âleminin iþte bu sonal para-biçimi, aslýnda, özel emeðin
toplumsal niteliðini ve tek tek üreticiler arasýndaki toplumsal iliþkiyi aydýnlatmak ve açýklýða kavuþturmak yerine, örtbas eden öðe olmuþtur.
Ceketler ya da ayakkabýlar ile, salt soyut insan emeðinin evrensel cisimleþmesi nedeniyle, keten bezi arasýnda iliþki vardýr dediðim zaman, bu
önermenin saçmalýðý besbellidir. Ayný þekilde, ceket ve ayakkabý üreticileri, bu mallarý, evrensel eþdeðer olarak keten beziyle ya da ayný þey
olan altýnla ya da gümüþle oranladýklarý zaman, kendi özel emekleri ve
toplumun ortaklaþa emeði arasýndaki iliþkiyi ayný saçma biçimde ifade
etmiþ olurlar.
Burjuva iktisadýnýn kategorileri, böylesine saçma biçimlerden
oluþmuþtur. Bunlar, tarihsel olarak belirlenmiþ belirli bir üretim tarzýnýn,
koþullarýný ve iliþkilerini, yani meta üretimini, toplumsal geçerlik ile
ifade eden düþünce biçimleridir. Metalarýn bütün gizemi ve emek ürünlerinin metalar biçimini aldýðý anda çevresini saran büyü ve sihir, öteki
üretim biçimlerine geçer geçmez, bu yüzden yokolur.
Robinson Crusoe denemesi, ekonomi politikçiler30 için gözde bir
tema olduðundan, Robinsona, adasýnda bir gözatalým. Ne [sayfa 91] denli
mütevazi olsa da, o, bazý gereksinmeleri karþýlamak zorundadýr ve bu
nedenle de, alet ve eþya yapmak gibi, keçileri ehlileþtirmek gibi, balýk
tutmak ve avlanmak gibi, deðiþik türden biraz yararlý iþ yapmasý gerekir. Dua ve benzeri þeyleri, kendisine zevk verdiði ve bunlara dinlenme
gözüyle baktýðý için, hiç hesaba katmýyoruz. Ýþlerinin çeþitli olmasýna
karþýn, þekli ne olursa olsun, emeðinin, bir ve ayný Robinson un faaliyeti
olduðunu ve dolayýsýyla bir çalýþmalarýn insan emeðinin farklý biçimlerinden baþka bir þey olmadýðýný bilir. Zorunluluk, onu, zamanýný, deðiþik
türden iþlerine kusursuz olarak bölmeye zorlar. Genel faaliyeti içinde,
* Ýþ iþten geçtikten sonra. -ç.
Ricardonun bile Robinsonvari hikayeleri vardýr. Meta sahibi saydýðý ilkel avcý ile balýkçýya,
o [Ricardo], deðiþim-deðerlerinde maddeleþmiþ emek zamanýyla orantýlý olarak, balýk ile av
hayvanýný deðiþtirir. O, burada, ilkel balýkçý ile avcýyý, onlarýn kullandýklarý aletlerin hesabýný
yapmakla 1817 yýlýnda, Londra Borsasýnda yürürlükte olan yýllýk temettü tablolarýný dikkate alan
kimseler haline getirirken, bir zaman tutarsýzlýðýna düþme hatasý iþler. Öyle görünüyor ki, çok iyi
tanýdýðý burjuva toplumu dýþýnda bildiði tek toplum biçimi, Bay Owenýn paralelkenarlarýdýr.
(Karl Marx, Zur Kritik..., s. 38, 39. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 86.])
30
80
Karl Marks
Kapital I
eðer bir iþ ötekisinden daha fazla yer tutuyorsa, bu, amaç edinilen
yarara ulaþmak için yenilmesi gerekli güçlüðün az ya da çok olmasýna
dayanýr. Dostumuz Robinson, bunu, çok geçmeden deneyimleriyle öðrenir ve batan gemiden bir saat, kayýt defteri, mürekkep ve kalem
kurtararak halis bir Ýngiliz olarak derhal muhasebe tutmaya koyulur.
Envanterinde, kendisine ait yararlý eþyalarýn, bu eþyalarý yapmak için
gerekli iþlerin ve ensonu bu eþyalarýn belirli niceliðini elde etmek için
harcadýðý ortalama emek-zamanýnýn bir listesi bulunur. Robinson ile,
kendi yarattýðý bu serveti oluþturan eþyalar arasýndaki iliþki, o kadar basit ve açýktýr ki, bunu, büyük bir çaba harcamaksýzýn Bay Sedley Taylor
bile anlayabilir. Ve gene de bu iliþkiler, deðerin belirlenmesi için esas
olan her þeyi içermektedir.
Þimdi Robinsonun aydýnlýk adasýndan, karanlýklara gömülmüþ
ortaçað Avrupasýna geçelim. Burada baðýmsýz insan yerine herkesin
baðýmlý olduðunu görürüz: serfler ve senyörler, vasallar ve süzerenler,
rahipler ve rahip olmayanlar. Burada kiþisel baðýmlýlýk, toplumsal üretimin toplumsal iliþkileri karakterize etmesi gibi, bu üretime dayanýlarak
örgütlenmiþ yaþamýn öteki alanlarýnda da ayný etkiyi gösterir. Salt kiþisel
baðýmlýlýk, ama toplumun temelini kiþisel baðýmlýlýðýn oluþturmasý nedeniyle, emeðin ve emek ürünlerinin kendi gerçeklikleri dýþýnda hayali
bir biçime bürünmelerine gerek yoktur. Toplumun iþleyiþi içersinde,
bunlar, ayný hizmetler ve ayný ödemeler biçimini alýrlar. Burada, emeðin
özel ve doðal biçimi, meta üretimine dayanan toplumlarda olduðu gibi
deðil de, onun genel soyut biçimi, emeðin mevcut toplumsal biçimidir.
Yükümlü emek, meta-üreten emek gibi, zamanla ölçülür; ama her
serf, senyörünün hizmetinde harcadýðý þeyin, kendi kiþisel emek-gücünün [sayfa 92] belirli bir niceliði olduðunu bilir. Papaza verilen öþür, onun
kutsamalarýndan daha gerçektir. Bu toplumdaki farklý sýnýflara mensup
insanlarýn oynadýklarý rol konusunda ne düþünürsek düþünelim, emek
harcarken, bireyler arasýndaki toplumsal iliþkiler, her durum, ve koþulda,
her zaman kendi karþýlýklý kiþisel iliþkileri olarak görünür, ve emek ürünleri arasýnda toplumsal iliþkiler kýlýðýna bürünmezler.
Ortak ya da doðrudan birleþmiþ bir emeðe örnek vermek için,
bütün uygar kavimlerin tarihlerinin eþiðinde gördüðümüz o kendiliðinden geliþen biçime kadar geri gitmemize gerek yoktur.31 Kendi gereksinmesi için, hububat, hayvan, iplik, keten bezi ve giyecek üreten bir
köylü ailesinin ataerkil sanayii hemen yakýnýmýzdadýr. Bu çeþitli mallar,
ailenin karþýsýna, [aile üyelerinin -ç.] emeklerinin çeþitli ürünleri olarak
çýkarlar, ama kendi aralarýnda bunlar meta deðildirler. Topraðýn sürülmesi, hayvan yetiþtirme, iplik eðirme, dokuma, elbise dikme gibi çeþitli
31
Ýlkel kolektif mülkiyetin özgül olarak bir Ýslav, hatta özellikle Rus mülkiyet biçimi olduðunu
sanmak, son zamanlarda çok yaygýn olan gülünç bir önyargýdýr. Ýlkel biçimi, Romenlerde,
Cermenlerde, Keltlerde saptamak niümkündür, ama bunun kalýntý halinde olsa bile, Hindistanda
Karl Marks
Kapital I
81
ürünlerde yer alan farklý türde emekler, bizatihi ve o halleriyle dolaysýz
toplumsal iþlevlerdir: Çünkü ailenin iþlevi de týpký meta üretimine dayanan toplumda olduðu gibi kendiliðinden doðup geliþmiþ bir iþbölümü
düzeyine sahiptir. Aile içinde iþin daðýlýmý, üyelerinin emek-zamanlarýnýn düzenlenmesi mevsimlere göre deðiþen doðal koþullara baðlý olduðu kadar, yaþ ve cinsiyet farkýna da baðlýdýr. Her bireyin emek-gücü, bu
durumda, zaten ailenin tüm emek-gücünün yalnýzca belirli bir bölümüdür, ve bu nedenle, bireysel emek-gücü harcanmasýnýn süresine göre
ölçülmesi, haliyle emeklerinin toplumsal niteliði olarak ortaya çýkar.
Þimdi de bir deðiþiklik olsun diye, kendi iþlerini ortak üretim
araçlarý ile gören ve bütün bireylerin kendi emek-güçlerini bilinçli olarak o topluluðun birleþik emek-gücü olarak kullanan, özgür insanlardan kurulmuþ bir topluluk tablosu çizelim. Robinsonun emeðindeki
bütün ayýrýcý özellikler burada da yinelenir, [sayfa 93] ama þu farkla ki,
buradaki emek, bireysel deðil, toplumsaldýr. Robinsonun ürettiði her
þey, yalnýz kendi kiþisel emeðinin sonucuydu ve bunun için de yalnýz
kendisi için bir kullaným nesnesiydi. Bizim toplumumuzun toplam ürünü, toplumsal bir üründür. Bunun bir kýsmý yeni üretim araçlarý olarak
iþ görür ve toplumsallýðý devam eder. Ama öteki kýsmý, üyelerce yaþamý
sürdürme aracý olarak tüketilir. Bu ikinci kýsmýn üyeler arasýnda daðýlýmý bu nedenle zorunludur. Bu daðýlým biçimi, topluluðun üretken örgütlenmesine ve üreticilerin ulaþtýklarý tarihsel geliþmenin derecesine
baðlý olarak deðiþir. Salt metalarýn üretimi ile bir paralellik kurmuþ olmak için yaþamlarýný sürdürme araçlarýnda tek tek her üreticinin payýnýn,
onun emek-zamaný ile belirlendiðini varsayacaðýz. Bu durumda emekzamaný ikili bir rol oynamaktadýr. Belirli bir toplumsal plana uygun olarak bunun bölüþümü, yapýlacak olan farklý iþ türleri ile topluluðun çeþitli
gereksinmeleri arasýnda uygun bir oran kurar. Öte yandan bu, ayný
zamanda, her birey tarafýndan ortaya konan ortak emeðin payýnýn vb.
ve bireysel tüketim için ayrýlan toplam üründeki payýnýn ölçüsü olarak
iþ görür. Tek tek üreticilerin, hem kendi emekleri ve hem de emek
ürünleri yönünden, toplumsal iliþkileri, bu örnekte, yalnýz üretim bakýmýndan deðil, bölüþüm bakýmýndan da çok basit ve kolay anlaþýlýr durumdadýr.
Din dünyasý, gerçek dünyanýn yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Üreticilerin, genel olarak, ürünlerini meta ve deðer olarak ele alarak birbirleriyle toplumsal iliþkilere girdikleri ve böylece kendi bireysel
özel emeklerini türdeþ insan emeði ölçütüne indirgedikleri meta üretibirçok çeþitleririe hâlâ raslanmaktadýr. Asyada ve özeilikle Hindistanda, kolektif mülkiyet
biçimlerinin ayrýntýlý bir incelemesi, bu çeþitli ilkel kolektif mülkiyet biçimlerinin daðýlmakla
deðiþik mülkiyet biçimlerini doðurduklarýný gösterirdi. Böylece, örneðin Romada ve
Cermenlerdeki deðiþik özgün tipteki özel mülkiyeti, Hindistanda bulunan çeþitli kolektif mülkiyet
biçimlerinden tümdengelim yoluyla bulmak mümkündür. (Karl Marx, Zur Kritik..., s. 1 0.
[Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 53, not].)
82
Karl Marks
Kapital I
mine dayanan bir toplum için böyle bir toplum için, soyut insan
cultusu ile hýristiyanlýk, ve hele onun burjuva geliþmesi olan protestanlýk, yaradancýlýk vb. en uygun din biçimiydi. Eski Asyatik ve öteki eskiçað üretim biçimlerinde, ürünlerin metalara dönüþtürülmesi ve bu
nedenle de insanlarýn metalar üreticilerine dönüþmeleri ikincil bir yer
tutar; ne var ki, bu ilkel topluluklar daðýlmaya yüztuttukça bunun önemi
de artar. Gerçek tüccar kavimler, Epikürosun tanrýlarýnýn küreler arasýnda ya da Yahudilerin, Polonya toplumunun gözeneklerinde yaþamasý
gibi, eski. dünyanýn ancak çatlaklarýnda yaþarlardý. Bu eski toplumsal
üretim organizmalarý, burjuva toplumuyla karþýlaþtýrýldýðýnda, son derece basit ve saydamdý. Ama bunlar, ya ilkel kabile topluluðu içersinde
birlikte yaþadýðý [sayfa 94] kimselerle göbekbaðýný henüz kesip atamamýþ
olan insanýn, birey olarak henüz olgunluða ulaþmamýþ geliþmesi üzerine ya da doðrudan zorbalýk ve kölelik iliþkileri üzerine kurulur. Ancak
bunlar, emeðin üretkenlik gücünün geliþmesi düþük bir aþamanýn üstüne
çýkmadýðý ve bu nedenle de maddi yaþam alanýnda insan ile insan ve
insan ile doða arasýndaki toplumsal iliþkilerin karþýlýklý olarak sýnýrlý olduðu zamanlarda ortaya çýkabilir ve varolabilir. Bu sýnýrlýlýk, eskinin doðaya tapýnmasýnda ve halk arasýnda yaygýn dinlerin öteki öðelerinde
yansýr. Gerçek dünyanýn, dinsel yansýmasý, kaçýnýlmaz olarak, günlük
yaþamýn pratik iliþkilerinin insana, onun öteki insanlar ve doða ile iliþkilerini tam anlamýyla anlaþýlýr ve aklauygun bir iliþki olmaktan öte bir
þey sunmadýðý zaman, ancak o zaman yitip gider.
Maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaþam süreci, kendisini saran mistik tülü, üretimin, serbestçe biraraya gelen insanlar tarafýndan ve saptanmýþ bir plana uygun olarak bilinçli bir biçimde düzenlenmesi saðlanmadýkça, soyulup atýlamaz. Ne var ki bu da toplum
için, belli bir maddi temeli, ya da kendileri de uzun ve zahmetli bir geliþme sürecinin kendiliðinden oluþmuþ ürünleri olan bir dizi varoluþ koþulunun bulunmasýný öngörür.
Ekonomi politik ne denli eksik olursa olsun,32 deðer ve deðer
32
Deðer büyüklüðü üzerine Ricardonun yaptýðý tahlilin yetersizliði bu konuda yapýlanlarýn
en iyisi olmakla birlikte-, bu yapýtýn 3. ve 4. kitaplarýnda görülecektir. Genel anlamda deðerle
ilgili olarak klasik ekonomi politik okulunun en zayýf noktasý þudur, bir ürünün deðerinde
göründüðü biçimiyle emek ile ayný emeðin o ürünün kullaným-deðeri olarak görüntüsü arasýndaki
farký açýk-seçik ve bilinçli bir biçimde ortaya koyamamasýdýr. Bu okul, emeði, bir defasýnda
nicel, baþka bir defasýnda nitel yönüyle ele aldýðýna göre, bu ayrým, pratikte kuþkusuz yapýlmýþtýr.
Ama, çeþitli emek türleri arasýndaki fark salt miktar olarak ele alýndýðý zaman, bunlarýn nitel
birliði ya da eþitliði, ve dolayýsýyla soyut insan emeðine indirgenmesi hiç düþünülmemiþtir.
Örneðin Ricardo þu önermede Destutt de Tracy ile ayný fikirde olduðunu söyler: Bizim bedensel
ve düþünsel yeteneklerimiz, kuþkusuz, bizim en aslî zenginliklerimiz olduklarýna göre, bu
yeteneklerimizin kullanýlmasý, yani bir tür emek, bizim tek ve aslî hazinemizdir, ve iþte zenginlik
dediðimiz her þey daima bu yetilerimizin kullanýlmasýyla yaratýlmýþtýr. ... Þurasý da kesindir ki,
bütün bu þeyler, yalnýzca kendilerini yaratan emeði temsil ederler ve eðer bunlarýn bir ya da
hatta iki farklý deðerleri varsa, bunlarý ancak doðduklarý emeðin (deðerinden) almýþ olabilirler.
(Ricar-do, The Principles of Pol. Econ., 3. baský, Lond., 1821, s. 334.) Þurasýný da belirtelim ki,
Ricardo, burada, kendi çok daha derin yorumlarýný Destuttnün sözlerine katýyor, Aslýnda
Karl Marks
Kapital I
83
büyüklüðünü gerçekten tahlil etmiþ ve bu biçimlerin altýnda [sayfa 95] yatan þeyi açýða çýkarmýþtýr. Ama bir kez olsun, emeðin, niçin onun ürün
deðeri ile ve emek-zamanýnýn bu deðerin büyüklüðü ile temsil edildiði
sorusunu sormamýþtýr.33 Üretim sürecinin insan tarafýndan denetimi yerine insana egemen olduðu bir toplum durumuna ait bulunduklarý üzerlerine silinmez harflerle damgalanmýþ bulunan bu formüller, burjuva
anlayýþýna, týpký üretken emek olarak, doðanýn yüklediði apaçýk zorunluluk olarak görünür. Bu nedenle, burjuva-öncesi toplumsal üretim
biçimleri, burjuvalarca, kilise babalarýnýn, hýristiyanlýk-öncesi dinleri ele
aldýklarý gibi incelenir.34
Destuttnün söylediði, bir yandan serveti oluþturan her þey, bunlarý yaratan emeði temsil etmeleri,
ama öte yandan, bunlar iki farklý deðerlerini (kullaným-deðeri ve deðiþim-deðeri) emeðin
deðerinden almalarýdýr. O da böylece geriye kalanlarýn deðerlerini saptayabilmek için bir metaýn
(burada emeðin) deðerinin belli olduðunu kabul eden vülger iktisatçýlarýn düþtükleri yanýlgýya
düþüyor. Ricardo, emeðin (emeðin deðerinin deðil), hem kullaným-deðerinde, hem de deðiþimdeðerin-de somutlaþtýðýný sanki o söylemiþ gibi dile getiriyor. Bununla birlikte, Ricardonun
kendisi de emeðin iki yanlý somutlaþmasý olan ikili niteliðine o kader az önem veriyor ki, Deðer
ve Zenginlikler, Bunlarý Farklýlaþtýran Özellikler baþlýklý bir bölümünü, J. B. Sayýn saçmalýklarýnýn
ciddi ciddi incelenmesine ayýrýyor. Ve sonunda, Destuttnün bir yandan, deðerin kaynaðýnýn
emek olduðu konusunda kendisiyle, öte yandan da deðer kavramý üzerinde J. B. Say ile ayný
fikirde olduðunu görerek hayrete düþüyor.
33
Klasik ekonominin baþlýca kusurlarýndan birisi de, metalarýn ve özellikle bunlarýn
deðerlerinin tahliliyle, deðerin, deðiþim-deðeri halini aldýðý biçimi ortaya çýkartmamasý olmuþtur.
Bu okulun en iyi temsilcileri Adam Smith ile Ricardo bile, deðer-biçimini, önemsiz bir þey;
metalarýn niteliði ile ilgisiz bir þey gibi ele almýþlardýr. Bunun nedeni, yalnýzca, dikkatlerinin,
tamamiyla deðerin büyüklüðünün tahliline yönelmiþ olmasý deðildir. Bunun daha derin nederderi
vardýr. Emek ürününün deðer-biçimi, burjuva üretimde ürünün aldýðý en soyut biçim deðil, ayný
zamanda en genel biçimdir, ve ürüne toplumsal üretimin özel bir türü damgasýný vurur ve böylece ona özel tarihsel niteliðini verir. Bu durumda, eðer biz, bu üretim tarzýna, toplumun her
hali için doða tarafýndan saptanýlmýþ tek ve ebedî biçim gözüyle bakarsak, deðer-biçiminin,
meta-biçiminin, onun daha sonraki geliþmeleri olan para-biçiminin, sermaye-biçiminin, vb.
ayýrdedici niteliðini zorunlu olarak ihmal etmiþ oluruz. Ýþte bunun için, deðer büyüklüðünün ölçülmesinde emek-zamanýnýn kabul edilmesini benimseyen iktisatçýlarda, genel eþdeðerin en
yetkin biçimi olan para konusunda çok garip ve çeliþik düþüncelere raslýyoruz. Paranýn bilinen
tanýmlarýnýn artýk geçerli olmadýðý bankacýlýðý ele aldýklarý zaman, bu durum en göze çarpýcý
biçimde ortaya çýkar. Bu, deðerde toplumsal biçimden ya da bu biçiminin maddi özden yoksun
bir hayaletinden baþka bir þey görmeyen, restore edilmiþ bir merkantil sistemin (Ganilh. vb.)
doðmasýna yolaçmýþtýr. Ýlk ve son kez burada belirtmek isterim ki, ben klasik ekonomi politik
deyince, yalnýzca görünüþleri ele alan, bilimsel ekonominin uzun süre önce saðladýðý malzemeyi
durup dinlenmeden aðzýnda geveleyip duran ve burjuvazinin günlük kullanýmý için en münasebetsiz olaylarýn en aklauygun açýklamalarýný arayan, bunun dýþýnda da tuzukuru burjuvazinin
onlar için dünyalarýn en iyisi olan kendi dünyalarý ile ilgili bayaðý düþüncelerini bilgiççe sistemleþtinmeye ve bunlarý ebedî gerçeklermiþ gibi ilan ettmeye kalkýþan vülger ekonomiye karþýlýk, W.
Pettyden beri, burjuva toplumundaki gerçek üretim iliþkilerini araþtýran bir ekonomi bilimini
anlýyorum.
34
Ýktisatçýlarýn bir tek iþlem biçimi vardýr. Onlar için ancak iki tür kurum vardýr: yapay ve
doðal. Feodalizmin kurumlarý yapay kurumlar, burjuvazininkiler ise doðal kurumlardýr. Bu
durumlarýyla, kendileri gibi iki tür din kuran tanrýbilimcilere benziyorlar. Kendilerinin olmayan
her din insan icadý, kendilerininki ise Tanrýdan çýkma. ... Ýþte bundan ötürüdür ki, bir zamanlar
varolan tarih bundan böyle yoktur. (Karl Marx, Misère de la Philosophie, Reponse à la Philosophie de la Misère pur M. Proudhon, 1847. s. 113 [Felsefenin Sefaleti, Sol Yayýnlarý, Ankara 1975,
s. 126-127].) Eski Yunanlýlarýn ve Romalýlarýn yalnýzca yaðma ile geçindikIerini tasavvur etmekle
M. Bastiat gerçekten gülünç oluyor. Ne var ki, insanoðlu yüzlerce yýl yaðmacýlýk ettiðine göre,
ortada daima yaðma edilecek bir þeylerin bulunmasý gerekir; yaðma edilecek þeylerin durmadan
üretilmesi gerekir. Böyle olunca, Yunanlýlar ile Romalýlarýn bile bazý üretim süreçleri olduðu
84
Karl Marks
Kapital I
Bazý iktisatçýlarýn metalarda bulunan fetiþizm ya da emeðin toplumsal niteliklerinin nesnel görünüþü ile ne ölçüde yanýlgýlara [sayfa 96]
düþtüklerini, öteki þeyler yanýnda, deðiþim-deðerinin oluþumunda doðanýn oynadýðý rol üzerinde giriþtikleri yavan ve cansýkýcý tartýþmalar da
gösterir. Deðiþim-deðeri, bir nesne üzerinde harcanan emek miktarýnýn
belirli bir toplumsal ifade þekli olduðuna göre, doðanýn bununla iliþkisi,
kambiyo kurlarýnýn saptanmasýyla olan iliþkisinden fazla deðildir.
Ürünün meta þeklini aldýðý üretim biçimi, ya da doðrudan deðiþim
için üretilmesi, burjuva üretim biçiminin en genel ve en ilkel biçimdir.
Bunun için, bugünkü egemen ve karakteristik biçimiyle olmamakla
birlikte, epeyce eski bir tarihte ortaya çýkmýþtýr. Böylece fetiþ karakter,
nispeten daha kolay kavranýlabilir. Ama daha somut biçimlere geldiðimizde bu basit görünüm bile kaybolur. Parasal sistemin yanýlsamalarý nereden gelir? Bu sistem için altýn ve gümüþ, para olarak iþ görürken,
üreticiler arasýnda toplumsal bir iliþkiyi temsil etmiyorlardý, ama garip
toplumsal özellikleriyle doðal nesnelerdi. Parasal sisteme küçümseyerek bakan modern ekonomi, sermaye ile ilgilenir ilgilenmez kendi
batýl inancýný gün gibi ortaya koymuyor mu? Rantýn toplumdan deðil
topraktan doðduðunu söyleyen fizyokratça yanýlsamayý, [sayfa 97] ekonominin bir yana itmesinden bu yana ne kadar zaman geçti?
Bu konuya daha sonra geleceðimiz için, burada, meta biçimi ile
ilgili bir baþka örnek vermekle yetineceðiz. Metalarýn dili olsaydý þöyle
derlerdi: kullaným-deðerimiz insanlarý ilgilendirebilir. Nesne olarak o
bizim bir parçamýz deðildir. Nesne olarak bize ait olan þey deðerimizdir. Meta olarak doðal iliþkilerimiz bunu tanýtlar. Birbirimizin gözünde,
deðiþim-deðerinden baþka bir þey deðiliz. Þimdi de bu metalarýn, iktisatçýlarýn aðzýndan nasýl konuþtuklarýný dinleyelim: Deðer (yani deðiþimanlaþýlýyor, dolayýsýyla da, týpký bizim modern toplumumuzun maddi temelini burjuva ekonomisinin oluþturmasý gibi, onlarýn toplumlarýnýn maddi temelini oluþturan bir ekonomileri olmasý
gerekir. Belki de Bastiat, köleliðe dayanan üretim biçiminin bir yaðma sistemine dayandýðýný
söylemek istiyor. Öyleyse tehlikeli bir yerde yürüyor demektir. Aristoteles gibi dev bir düþünür
köle emeðini deðerlendirmede yanýldýktan sonra Bastiat gibi cüce bir iktisatçý, ücretli emeði
deðerlendirmede niçin doðru düþünüyor olsun? Bu fýrsattan yararlanarak, Amerikada yayýnlanan
bir Alman gazetesinde, benim Zur Kritik der Pol. Ökonomie, 1859, yapýtýma yöneltilen bir itirazý
kýsaca yanýtlamak istiyorum. O gazetenin deðerlendirmesine göre, her özel üretim tarzý ve ona
tekabül eden toplumsal iliþkiler, kýsacasý toplumun ekonomik yapýsý, hukuksal ve siyasal
üstyapýnýn gerçek temelidir, ve buna belirli toplumsal biçimler tekabül eder; üretim tarzý,
toplumsal, siyasal ve genel olarak entelektüel yaþamýn niteliðini belirler [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, Önsöz, s. 25, 26] þeklindeki görüþlerimin, maddi çýkarlarýn egemen olduðu
zamanýmýz için çok doðru olduklarý, ama hýristiyanlýðýn egemen olduðu ortaçað için, politikanýn
egemen olduðu Atina ve Roma için geçerli olmadýðý öne sürülüyor. Her þeyden önce, ortaçað
ile eski dünya konusundaki bu kokuþmuþ laflarý bir baþkasýnýn bilmediðini sanmasý insana garip geliyor. Bununla birlikte, þu kadarý besbellidir ki, ne ortaçað katoliklik ile, ne de eski dünya
politika ile karnýný doyurabilirdi. Tam tersine, þurada katolikliðin, burada politikanýn niçin baþrolü
oynadýðýný açýklayan þey, orada yaþayan insanlarýn yaþamlarýný kazanma biçimidir. Bundan
baþka, örneðin, onun gizemli tarihini, toprak mülkiyeti tarihinin meydana getirdiðini bilmek için
Roma Cumhuriyetinin tarihi ile biraz tanýþýklýk yeter. Üstelik gezginci þövalyeliðin toplumun her
türlü ekonomik biçimleri ile baðdaþabileceðini sanmakla yaptýðý yanýlgýnýn cezasýný Don Kiþot
uzun zaman önce çekmiþ bulunuyor.
Karl Marks
Kapital I
85
deðeri) þeylerin bir özelliðidir, zenginlik (yani kullaným-deðeri) ise insanýn. Deðer, bu anlamda, zorunlu olarak deðiþimi varsayar, zenginlik ise
varsaymaz.35 Zenginlik (kullaným-deðeri) insanýn sýfatýdýr, deðer ise
metalarýn sýfatý. Bir insan ya da bir topluluk zengindir, bir inci ya da elmas deðerlidir. ... Bir inci ya da bir elmas inci ya da elmas olarak deðerlidir.36 Þimdiye kadar hiç bir kimyager, ne incide, ne de elmasta,
deðiþim-deðeri keþfedemedi. Keskin eleþtirel ferasete her gün daha
çok özel olarak sahip çýkan bu kimyasal elemanýn iktisadi kâþifleri,
gene de nesnelerin kullaným-deðerinin, maddi özelliklerinden baðýmsýz olarak kendilerine ait olduðunu, oysa öte yandan deðerlerinin, nesne olarak bir parçalarýný oluþturduklarýný ortaya koyuyorlar. Onlarýn
görüþlerini tanýtlayan þey, nesnelerin kullaným-deðerlerinin deðiþim olmaksýzýn, nesne ile insan arasýndaki doðrudan bir iliþki yoluyla gerçekleþmesi, oysa öte yandan deðerlerinin yalnýzca deðiþimle, yani toplumsal bir süreç yoluyla gerçekleþmesi özel koþuludur. Burada sevgili
dostumuz Dogberrynin komþusu Seacoala söylediði þu sözleri nasýl
anýmsamazsýnýz: Yakýþýklý insan olmak talih iþidir, ama okuma-yazma
doðadan gelir.37 [sayfa 98]
35
Value is a property of things, riches of man. Value, in this sense,. necessarily implies
exchanges,. riches do not. (Observations on some verbal disputes in Pol. Econ., particularly
relating to value, and to supply and demand, London 1821, s. 16)
36
Riches are the attribute of man, value is the attribute of commodities. A man or a
community is rich, a pearl or a diamond is valuable ... A pearl or a diamond is valuable as a
pearl or diamond. (S. Bailey, l.c., s. 165, sq)
37
Observations yazarý ile S. Bailey, Ricardoyu, deðiþim-deðerini nispî bir þey olmaktan
çýkartýp mutlak bir þey haline getirmekle suçlar. Gerçek olan bunun tersidir. Ricardo, örneðin
elmas ile inci gibi nesneler arasýndaki, deðiþim-deðeri olarak görünen iliþkiyi açýklamýþ ve
görünüþlerin ardýndaki gizli gerçek iliþkiyi, yani bunlarýn birbirleriyle yalnýzca insan emeðinin
ifadeleri olarak iliþki içinde olduklarýný aydýnlýða kavuþturmuþtur. Eðer Ricardonun izleyicileri
Baileye biraz sertçe, ama hiç de kandýrýcý biçimde karþýlýk veremiyorlarsa, bu, bunlarýn
Ricardonun yapýtlarýnda, deðer ile deðer-biçimi, ya da deðiþim-deðeri arasýndaki gizli iliþkiyi
çözümlemeye yarayacak bir anahtar bulamamalarýndan ileri geliyor.
86
Karl Marks
Kapital I
ÝKÝNCÝ BÖLÜM
DEÐÝÞÝM
AÇIKTIR KÝ, metalar pazara kendi baþlarýna gidemezler ve kendi
hesaplarýna deðiþim yapamazlar. Bu yüzden, ayný zamanda sahipleri
olan koruyucularýný da tanýmamýz gerekir. Metalar, þeylerdir, bunun
için de insana karþý direnme güçleri yoktur. Böyle yumuþakbaþlý olmasalar bile, insanoðlu zora baþvurabilir; bir baþka deyiþle insan, bunlara
zorla sahip olabilir.38 Bu nesnelerin, birbirleriyle meta olarak iliþki içine
girebilmeleri için, koruyucularýn, iradeleri bu nesnelere yerleþmiþ kimseler olarak birbirleriyle karþý karþýya gelmeleri ve karþýlýklý rýzaya dayanan bir anlaþma olmaksýzýn, birisi diðerinin metaýna elkoymayacak
[sayfa 99] ve kendi isteði ile ondan ayrýlacak biçimde hareket etmelidirler.
38
Dindarlýðý dillere destan 12. yüzyýlda, çok zarif ve ince þeyler de metadan sayýlýrdý. Ýþte
bunun için o dönemde bir Fransýz ozaný, Landit pazarýnda bulunabilecek mallar arasýnda,
glyecek eþyasý, ayakkabý, deri, tarým aletlerinin vb. yanýsýra, femmes folles de leur corps
[ateþli dilberleri] de sayýyor.
Karl Marks
Kapital I
87
Bu nedenle, bu kiþilerin, birbirlerinin özel sahiplik haklarýný karþýlýk olarak tanýmalarý gerekir. Böylece, bir sözleþmede ifadesini bulan bu hukuksal iliþki, bu sözleþme, geliþmiþ bir yasal sistemin bir parçasý olsun ya
da olmasýn, iki irade arasýndaki bir iliþkidir ve bu haliyle iki insan arasýndaki, gerçek ekonomik iliþkinin yansýmasýndan baþka bir þey deðildir.
Bunun gibi her hukuksal sözleþmenin konusunu belirleyen þey, iþte bu
ekonomik iliþkidir.39 Burada kiþiler birbirleri için yalnýzca metalarýn
temsilcileri ve dolayýsýyla sahipleri olarak vardýr. Araþtýrmamýz ilerledikçe,
ekonomi sahnesinde görülen kimselerin, genellikle aralarýnda bulunan
ekonomik iliþkilerin bir kiþiliðe bürünmesinden baþka bir þey olmadýklarýný göreceðiz.
Bir metaý sahibinden ayýran baþlýca þey, her baþka metaya, onun
kendi deðerinin görünüþ biçiminden baþka bir þey olmadýðý gözüyle
bakmasýdýr. Doðuþtan eþitlikçi ve sinik olduðu için, bunlar Maritorneden
daha da iðrenç bir þey olsalar bile, her çeþitten meta ile, yalnýz ruhunu
deðil, vücudunu da deðiþtirmeye daima hazýrdýr. Metalarda eksik olan
bu somutluk duygusunu, mal sahipleri kendi beþ ya da daha çok duyusu
ile giderirler, Meta, sahibi için doðrudan bir kullaným-deðerine sahip
deðildir. Yoksa onu pazara getirmezdi. Ondaki kullaným-deðeri baþkalarý
içindir; kendisi için dolaysýz kullaným-deðeri olmasý, yalnýzca deðiþimdeðeri taþýyýcýsý olmasý, dolayýsýyla deðiþim aracý olmasýndadýr.40 Bu nedenle mal sahibi, metaýný, kullaným-deðeri [sayfa 100] kendisine yararý olacak metalar ile deðiþtirmeye karar verir. Bütün metalar, sahipleri için
kullaným-deðeri deðildir, ama kendilerine sahip olmayanlar için kullaným-deðerleridir. Bunun için, hepsi de, eldeðiþtirmek zorundadýrlar. Ama
bu eldeðiþtirme, bunlarýn deðiþimlerini oluþturan þeydir, ve böylece birbirlerinin karþýsýna deðer olarak çýkarlar ve deðer olarak gerçeklik kazanýrlar. Demek ki, metalar, kullaným-deðeri olarak gerçekleþmeden önce,
deðer olarak gerçekleþmek durumundadýr.
39
Proudhon, kafasýndaki adalet idealini, justice éternellei [ebedi adaleti] meta üretimine
uygun düþen hukuk iliþkilerinden çýkartmakla iþe baþlar: böylece de, hemen belirtelim, meta
üretimi biçiminin adalet kadar ebedi olduðunu bütün iyi yurttaþlara huzur verecek þekilde
tanýtlamýþ olur. Ardýndan, geriye döner ve yürürlükteki meta üretim biçimini ve buna tekabül
eden hukuk sistemini bu ideale uygun olarak yeniden düzenlemenin yollarýný araþtýrýr. Maddenin
bileþimindeki ve ayrýþýmýndaki molekül deðiþmelerinin yürürlükteki yasalarýný inceleyerek bu
temel üzerinde belirli sorunlarý çözeceði yerde, bir kimyacý tutarak, maddenin bileþimi ve
ayrýþýmýný, ewigen Ideen [ebedi Ýdeler], naturalite [doðal durum] ve affinite [yakýnlýk]
aracýlýðý ile düzenlemek iddiasýnda bulunsa, bu adam hakkýnda ne düþünürdük? Tefecilik,
justice éternelle [ebedi adalete], équité éternellee [ebedi hakkaniyete], mutualité éternellee
[ebedi dayanýþmaya] ve öteki vé rités éternellese [ebedi gerçeklere] aykýrýdýr dediðimiz
zaman, kilise babalarýnýn, tefeciliðin, grâce éternellele [ebedi inayetle], foi éterullele [ebedi
inançla] ve la volonté éternelle de Dieuyle [Tanrýnýn sonsuz iradesiyle] baðdaþamayacaðýný
söylemelerinden aslýnda fazla bir þey bilmiþ olur muyuz?
40
Çünkü her nesnenin kullanýmý iki yönlüdür. ... Bunlardan bir tanesi nesneye özgüdür,
diðeri deðildir; bir sandaletin giyilebilmesi ya da deðiþilebilmesi gibi. Her ikisi de sandaletin
kullaným-biçimidir. Çünkü gereksinmesi olan parayla ya da yiyecekle sandaleti deðiþen kimse
de, sandaletten sandalet olarak yararlanmýþtýr. Ama bu, sandaletin doðal kullanýmý gibi olmamýþtýr.
Çünkü sandalet, deðiþilmek için yapýlmamýþtýr. (Aristoteles, De Rep, l. I, c. 9.)
88
Karl Marks
Kapital I
Öte yandan metalar, deðer olarak gerçekleþmeden önce, kullaným-deðerleri olduklarýný göstermek zorundadýrlar. Onlara harcanan
emeðin etkin olarak kabul edilebilmesi, ancak bu emeðin, baþkalarý
için yararlý olabilecek bir biçimde harcanmasýyla mümkündür. Bu emeðin baþkalarý için yararlý olup olmadýðý ve dolayýsýyla. emeðin ürününün
baþkalarýnýn gereksinmesini karþýlayabilmesi, ancak deðiþim ile tanýtlanabilir.
Her meta sahibi, malýný, yalnýzca bir kýsým gereksinmesini giderecek kullaným-deðeri olan meta karþýlýðýnda deðiþtirerek elden çýkarmak
ister. Bu açýdan bakýlýnca, onun için deðiþim, yalnýzca özel bir iþtir. Öte
yandan, meta sahibi, metaýnýn, karþýsýndaki meta sahibi için herhangi
bir kullaným-deðeri olup olmadýðýna bakmaksýzýn, eþit deðerde olan
herhangi bir uygun metaya çevirerek metaýnýn deðerini gerçekleþtirmek
ister. Bu görüþ açýsýndan deðiþim, onun için genel nitelikte toplumsal
bir iþlemdir. Ne var ki, bir ve ayný iþlemler dizisi, bütün meta sahipleri
için ayný anda hem tamamen özel, hem tamamen toplumsal ve genel
olamaz.
Konuya biraz daha yakýndan bakalým. Bir meta sahibi için bütün
öteki metalar, kendisininkine göre özel bir eþdeðerdir, ve dolayýsýyla
kendi metaý bütün ötekiler için genel eþdeðerdir. Ama bu, her meta sahibi için geçerli olduðuna göre, gerçekte ortada genel eþdeðer görevini
yapan hiç bir meta yoktur, ve metalarýn nispi deðerleri, deðer olarak
eþitlenebilecek ve deðerlerinin büyüklüðü karþýlaþtýrýlabilecek genel biçime sahip deðildirler. Öyleyse bunlar, birbirlerinin karþýsýna, metalar olarak deðil, yalnýzca ürünler olarak ya da kullaným-deðerleri olarak çýkmaktadýrlar. Bu güçlükler karþýsýnda meta sahiplerimiz Faust gibi düþünürler: Im Anfang war die Tat.* Bunun için de hiç [sayfa 101] düþünmeden hemen harekete geçip iþe baþladýlar. Böylece, metalarýn niteliðinden
gelen yasalara içgüdüleriyle uydular. Ellerindeki metalarý evrensel eþdeðer olan baþka bir meta ile kýyaslamadan, metalarýný deðerler olarak
iliþki içersine sokamazlar ve dolayýsýyla da metalar haline getiremezler.
Biz, bunu, metaýn tahlilinden biliyoruz. Ama ancak toplumsal bir fiil olmaksýzýn, belli metaýn evrensel eþdeðer haline gelmesi de olanaksýzdýr.
Bunun için. bütün öteki metalarýn toplumsal hareketi, kendi deðerlerini
ifade edecekleri o belli metaý bir yana býrakýr. Böylece bu metaýn maddi
biçimi, toplumsal olarak kabul edilmiþ evrensel eþdeðer biçimini alýr.
Bu toplumsal süreçle, evrensel eþdeðer olmak, geri kalan metalar tarafýndan böylece dýþtalanan metaýn özgül iþlevi haline gelir. Yani o meta
böylece para olur. Illi unum consilium habent et virtutem et potestatem suam bestiae tradunt. Et ne quis possit emere aut vendere, nisi
qui habet characterem aut nomen bestiae, aut numerum nominis ejus.
(Apocalypse.)**
* Baþlangýçta eylem vardý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
89
Para, deðiþim sýrasýnda, zorunluluðun oluþturduðu kristaldir, böylece farklý emek ürünleri fiilen birbirlerine eþitlenir ve bu uygulama sonucu metalara dönüþürler. Tarihsel ilerleme ve deðiþimin geniþlemesi,
metalarda saklý bulunan kullaným-deðeri ile deðer arasýndaki karþýtlýðý
geliþtirir. Ticari iliþkiler amacýyla bu karþýtlýða dýþsal bir ifade verilmesi
zorunluluðu, deðerin baðýmsýz bir biçiminin saptanmasýný gerektirir, ve
bu durum, metalarýn, metalar ve para olarak farklýlaþmasý, kesin biçimini alana kadar devam eder. O zaman, ürünlerin metalara dönüþümü
ile tek bir özel metaýn paraya dönüþümü de ayni ölçüde gerçekleþmiþ
olur.41
Ürünlerin doðrudan doðruya trampasý, bir bakýma, deðerin nispi
ifadesinin basit biçimini alýr, ama bir bakýma da almaz. Bu biçim, x
kadar A metaý = y kadar B metaýdýr. Dolaysýz trampa biçimi ise, x
kadar A kullaným-deðeri = y kadar [sayfa 102] B kullaným-deðeri biçimindedir.42 A ve B mallarý, bu durumda henüz meta deðildirler, ancak
trampa fiili ile meta olabilirler. Bir kullaným nesnesinin, deðiþim-deðeri
olmaya doðru attýðý ilk adým, sahibi için kullaným-deðeri olmamasýdýr,
ki bu da, ancak sahibinin gereksinmelerinden arta kalan bir kýsým olmasýyla mümkündür. Nesneler aslýnda insanýn dýþýndadýr ve dolayýsýyla
elden çýkartýlabilir þeylerdir. Bu elden çýkarmanýn karþýlýklý olabilmesi
için, insanlar için gerekli tek þey, sözsüz bir anlaþma ile birbirlerini, bu
elden çýkarýlabilir nesnelerin özel sahipleri olarak, ve böylece birbirlerinden baðýmsýz bireyler olarak kabul etmeleridir. Ama, ortak mülkiyet
üzerine kurulan ilkel bir toplumda, bu toplum, ister ataerkil bir aile
biçimini alsýn, ister eski bir Hint topluluðu ya da Perulu Ýnka Devleti
olsun, böyle birbirine karþýlýklý baðýmsýz bir durum görülmez. Bunun
için, metalarýn deðiþimi önce bu gibi topluluklarýn sýnýrlarýnda, benzer
öteki topluluklar ile temas noktalarýnda, ya da baþka topluluklarýn bireyleriyle temasla baþlar. Ne var ki, ürünler, bir topluluðun dýþ iliþkileri
ile bir kez metalar halini alýnca, bunlar gerisin geriye toplum içi iliþkilerde
de meta halini alýrlar. Bunlarýn arasýndaki deðiþim oraný, baþlangýçta
oldukça bir raslantý iþidir. Bunlarý deðiþilebilir yapan þey, sahiplerinin
bunlarý elden çýkarma konusundaki karþýlýklý istekleridir. Bu arada yararlý
yabancý nesne gereksinmesi giderek yerleþir. Deðiþimin durmadan yi** Bunlarýn düþünceleri birdir, güçlerini ve kuvvetlerini canavarca verirler. (Apocalypse,
XVII, 13.) Ve canavarýn mührünü, adýna ya da adýnýn sayýsýna sahip olmayan kimse ne alabilir,
ne de satabilir. (Apocalypse, XIII, 17. Trad. Lemaistre de Sacy.) -Ed.
41
Buna bakarak, bir yandan meta üretimini devam ettirirken, para ile meta arasýndaki
karþýtlaþmayý kaldýrmayý amaç edinen ve böylece, salt bu karþýtlýk sonucu varolan parayý da
ortadan kaldýrmak isteyen küçük-burjuva sosyalizminin kurnazlýðý konusunda bir fikir edinebiliriz.
Yani, papa olmaksýzýn da hýristiyanlýðý pekâlâ sürdürebiliriz diye düþünülüyordu. Bu konuda
daha fazla bilgi için bkz: Zur Kritik der Pol. Ökon., s. 61 sqq. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine
Katký, s. 115 vd..]
42
Ýki farklý kullaným-deðeri deðiþilmek yerine, vahþiler arasýnda çoðu zaman olduðu gibi,
tek bir eþyanýn eþdeðeri olarak bir yýðýn öteberi öne sürüldüðü sürece, ürünler arasý dolaysýz
trampa bile, ilk aþamasýnda bulunuyor demektir.
90
Karl Marks
Kapital I
nelenmesi, bunu, olaðan toplumsal bir fiil haline getirir. Bu nedenle,
zamanla, emek ürünlerinin hiç deðilse bir kýsmý özel bir deðiþim amacýyla üretilmek zorundadýr. Ýþte o andan itibaren, bir nesnenin tüketim
amacý için yararlýlýðý ile, deðiþim amaçlarý için yararlýlýðý arasýndaki fark
kesinlik kazanýr. Artýk kullaným-deðeri, deðiþim-deðerinden farklý hale
gelmiþtir. Öte yandan, mallarýn içersinde deðiþilebildiði nicel oran, bundan böyle onlarýn üretimine baðlý hale gelir. Adetler, bunlarýn üzerine,
belirli büyüklükte deðer damgasýný vurur.
Ürünlerin dolaysýz trampasýnda her meta, sahibi için doðrudan
doðruya bir deðiþim aracý, baþka herkes için ise, ancak onlar için bir
kullaným-deðeri olduðu sürece, bir eþdeðerdir. Bu aþamada, deðiþim
konusu olan mallar, demek ki, kendi [sayfa 103] kullaným-deðerlerinden,
ya da deðiþim yapanlarýn bireysel gereksinmelerinden baðýmsýz bir deðer-biçimi alamazlar. Deðer-biçiminin zorunluluðu, deðiþilen metalarýn
sayý ve türündeki artýþla birlikte büyür. Problem ile çözüm yollarý ayný
anda ortaya çýkar. Çeþitli biçimlere ait farklý türden metalar, tek ve ayný
özel bir nesne ile deðiþilebilir ve deðer olarak eþitlenebilir hale gelmedikçe, meta sahiplerinin bunlarý baþkalarýnýn metalarý ile eþitlemesi, ve
geniþ ölçüde deðiþime giriþmesi sözkonusu olamaz. Bu üçüncü meta,
öteki çeþitli metalarýn eþdeðeri haline gelmekle, dar sýnýrlar içersinde
kalmakla birlikte, derhal genel toplumsal bir eþdeðer niteliðine bürünür. Bu nitelik, kendisini yaratan geçici toplumsal hareketle doðar ve
kaybolur. Sýrayla ve geçici bir süre için bu nitelik, önce þu, ardýndan da
bu metaya baðlanýr. Ama deðiþimdeki geliþme ile yalnýzca belli türden
metalara sýký sýkýya yerleþir, ve para-biçimini alarak kristalleþir. Üzerine
yapýþtýðý belli türdeki meta, baþlangýçta raslansaldýr. Gene de etkisi kesin olan iki durum vardýr. Para-biçimi, ya dýþardan gelen en önemli deðiþim mallarýna baðlanýr; bunlar gerçekte dahili ürünlerin ifade edildikleri
deðiþim-deðerlerinin ilkel ve doðal biçimleridir; ya da sýðýr sürüsü gibi,
elden çýkarýlabilir yerli servetin bellibaþlý kýsmýný oluþturan bir kullaným
nesnesine baðlanýr. Bütün dünyevi mallarý taþýnabilir nesnelerden oluþan
ve bu yüzden doðrudan elden çýkarýlabilen nesnelerden oluþmasý nedeniyle, göçebe kavimlerde para-biçimi daha önce geliþmiþtir; ayrýca
yaþayýþ biçimleri bunlarý devamlý olarak yabancý topluluklarla temasa
getirdiði için ürünlerin deðiþimi kolaylaþmýþtýr. Ýnsanlar, çoðu zaman,
insanlarý, kölelik biçimi altýnda ilkel para malzemesi olarak kullanmýþlar,
ama topraðý bu amaçla hiç kullanmamýþlardýr. Böyle bir düþünce, ancak iyice geliþmiþ burjuva toplumunda ortaya çýkabilmiþtir. Bu, 17. yüzyýlýn son otuz yýlýna raslar ve ulus ölçüsünde ilk uygulanma giriþimi bir
yüzyýl sonra, Fransýz burjuva devrimi sýrasýnda görülür.
Deðiþimin yerel baðlarýný kopardýðý ve metalarýn deðeri gitgide
soyut insan emeðinin maddeleþmesine doðru geniþlediði ölçüde, paranýn niteliði de, evrensel eþdeðer toplumsal iþlevini yerine getirmek için,
doðal haliyle en uygun metalara baðlanýr. Bu metalar da deðerli ma-
Karl Marks
Kapital I
91
denlerdir.
Altýn ve gümüþ, doðasý gereði para deðildir, ama para doðasý
gereði altýn ve gümüþtür,43 önermesinin doðruluðu bu [sayfa 104] madenlerin fiziksel özelliklerinin paranýn iþlevleriyle uygunluk halinde olmasýyla görülmüþtür.44 Ne var ki, bu noktaya kadar biz, paranýn yalnýzca bir
iþlevini, yani meta deðerinin ortaya çýkýþ biçimi olarak, ya da bunlarýn
deðer büyüklüklerinin toplumsal yönden ifade edildiði madde olarak iþ
görmesini biliyoruz. Deðerin uygun bir ortaya konuþ biçimi, soyutun,
uygun bir cisimleniþi, farklýlaþmamýþ ve bunun için de eþit insan
emeðinin uygun bir maddesi, ancak bütün örnekleri ayný tekdüze nitelikleri gösteren bir þey olabilir. Öte yandan da, deðer büyüklükleri arasýndaki fark, salt nicel olduðu için, para-metaýn nicel farklýlaþtýrmaya uygun
olmasý, istenildiði gibi bölünebilmesi ve gene istenildiði zaman yeniden
birleþtirilmesi mümkün olmalýdýr. Altýn ve gümüþ bu özelliklere doðal
olarak sahiptirler.
Para-metaýn kullaným-deðeri iki yönlü hale gelir. Meta olarak
özel kullaným-deðerine ilaveten (örneðin altýn, diþçilikte dolgu için, lüks
eþyalarýn hammaddesi olarak vb. kullanýlýr), özgül toplumsal iþlevinden
doðan resmi bir kullaným-deðeri niteliði kazanýr.
Bütün metalar, yalnýzca paranýn özel eþdeðerleri olduklarý için,
para bunlarýn evrensel eþdeðerleri olduðu için, evrensel meta olarak
para yönünden bunlar özel meta rolü oynarlar.45
Para-biçiminin, öteki bütün metalar arasýndaki deðer iliþkilerinin
tek bir meta üzerinde toplanmýþ yansýmasýndan baþka bir þey olmadýðýný görmüþtük. Paranýn bir meta oluþu,46 para tahliline tam geliþmiþ
biçiminden baþlayanlar için yepyeni bir buluþtur. Deðiþim süreci, paraya dönüþen metaya deðerini deðil, [sayfa 105] özgül deðer-biçimini verir.
Bu iki farklý þeyi birbirine karýþtýran bazý yazarlar, altýn ve gümüþün
deðerlerinin sanal olduðu sonucuna varmýþlardýr.47 Bazý iþlevleri yerine
43
Karl Marx, l.c., s. 135 [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 200]. Madenler, ... doðal
halleriyle paradýr. (Galiani, Della Moneta, Custodi basýmý, Parte Moderna, c. III, s. 137.)
44
Bu konuda daha fazla ayrýntý için yukarda adý geçen yapýtýmýn, deðerli madenler
bölümüne bakýnýz. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 197 vd.]
45
Para evrensel metadýr. (Verri, l. c., s. 16)
46
Gümüþ ile altýn (biz bunlara genel olarak deðerli cevherler diyoruz) ... deðerleri ...
yükselen ve düþen ... metalardir. ... Küçük aðýrlýklý bir cevherle, bir ülkenin ürün ya da
mamullerinin büyük bir kýsmý satýn alýnabilirse bu cevherin deðeri yüksek sayýlabilir. ([S.
Clement,] A Discourse of the General Notions of Money, Trade and Exchange, as They Stand in
Relations to each other, By a Merchant, Lond., 1695, s. 7.) Sikke haline getirilmiþ olsun ya da
olmasýn gümüþ ile altýn, diðer þeylerin deðerlerinin ölçülmesi için kullanýlsalar da, kendileri de
týpký þarap, yað, tütün, kumaþ ya da öteberi gibi metadýrlar. ([J. Child,] A Discourse concerning
Trade, and that in particular of the East-Indies, London 1689, s. 2.) Krallýðýn mal ve zenginlikleri
yalnýzca parayla sýnýrlý olmadýðý gibi altýn ile gümüþ de onun mallarýnýn dýþýnda býrakýlamaz.
([Th. Papiuon,] The East-India Trade a Most Profitable Trade, London 1677, s. 4.)
47
Altýn ve gümüþ, para olmazdan önce maden olarak deðere sahiptiler. (Galiani, l.c., [s.
72.]) Locke diyor ki, Ýnsanlann genel rýzalarý ile gümüþe, para olmaya uygun nitelikleri nedeniyle
imgesel bir deðer verildi. [John Locke, Somme Considerations, etc, 1691, Vorksta, ed. 1777,
v. II, s. 15.] Öte yandan Law da þöyle diyor: Farklý uluslar, herhangi tek bir þeye nasýl olur da
92
Karl Marks
Kapital I
getirirken paranýn yerine yalnýzca simgelerin kullanýlmasý, baþka bir
yanlýþ düþüncenin uyanmasýna, paranýn kendisinin yalnýzca bir simge
olduðu düþüncesinin doðmasýna yolaçtý. Ne var ki, bu yanlýþýn ardýnda,
bir nesnenin para-biçiminin, bu nesnenin ayrýlamaz bir unsuru olmadýðý, yalnýzca içersinde belli toplumsal iliþkilerin kendilerini ortaya koyduklarý bir biçim olduðu önsezisi yatýyordu. Bu anlamda her meta bir
deðer olduðuna göre, bir simgedir, ancak kendisi için harcanan insan
emeðinin maddi bir zarfýdýr.48 Ama, nesnelerin kazandýklarý toplumsal
niteliklerin, ya da belirli bir üretim tarzýnýn rejimi altýnda emeðin toplumsal niteliklerinin büründüðü maddi biçimlerin simgeden baþka bir þey
olmadýklarý söylenirse, bunlar için, ayný anda, insanlýðýn evrensel onayý
adý verilen keyfi imgeler olduðu da ifade edilmiþ olur. Bu, 18. yüzyýlda
geçerli olan açýklama biçimine uygun düþüyordu. Ýnsanla insan arasýndaki toplumsal iliþkilerin aldýðý þaþýrtýcý biçimlerin kökenini kestiremeyen kimseler, bunlara insanlararasý uydurma bir köken yakýþtýrarak
bu garip görünüþlerinden onlarý sýyýrma yollarýný arýyorlardý. [sayfa 106]
Bir metaýn eþdeðer biçiminin, onun deðer büyüklüðünün belirlenmesi anlamýna gelmediðine yukarda deðinilmiþti. Demek ki, altýnýn
para olduðunu ve dolayýsýyla öteki bütün metalar ile dolaysýz deðiþilebildiðini bilebiliriz, ama bundan, örneðin, 10 libre altýnýn ne kadar ettiðini çýkaramayýz. Para da öteki her meta gibi, deðerinin büyüklüðünü
öteki bütün metalarla kýyaslanmadýðý sürece ifade edemez. Bu deðer,
üretimi için gerekli emek-zamaný ile belirlenir, ve ayný nicelikte emek-
hayali bir deðer verebilirler ... ya da bu hayali deðer nasýl olur da sürüp gidebilir? Ama aþaðýdaki
sözler, kendisinin de konuyu ne kadar az anladýðýný gösterir: Gümüþ sahip olduðu kullanýmdeðeri ile orantýlý olarak, yani gerçek deðerine göre deðiþiliyordu. Para olarak kabul edilmesiyle
ek bir deðer (une valeur additionalle) kazandý. (Jean Law, Considérations sur le numéraire et
le commerce, E. Dairenin Economistes Financiers du XVIII. siècle baskýsýnda, s. 469, 470.)
48
Para onlarýn (zahirelerin) simgeleridir. (V. de Forbonnais, Eléments du Commerce,
Nouv. Edit. Leyde 1766, t. II, s. 143.) Zahireler simge olarak para kýlýðýna bürünürler. (l.c., s.
155.) Para bir þeyin simgesidir ve onu temsil eder. (Montesquieu, Esprit des Lois uvres,
Lond., 1767, t. II. s. 2.) Para yalnýzca simge deðildir, kendisi bizatihi zenginliktir; para, deðerleri
temsil etmez, o, eþdeðerdir. (Le Trosne, l.c., s. 910.) Deðer kavramý, deðerli þeyleri yalnýzca
simge olarak görür; oysa ne olduðu için deðil, ne kadar ettiði için hesaba katýlýr. (Hegel, l.c., s.
100.) Paranýn yalnýzca bir simge olduðu düþüncesini, deðerli madenlerin deðerlerinin yalnýzca
imgesel olduðu düþüncesini hukukçular iktisatçýlardan çok daha önce baþlatmýþlardýr. Bunu,
bütün ortaçað boyunca paranýn ayarýný bozma haklarýný Roma Ýmparatorluðunun geleneklerine
ve Pandektlerdeki para kavramýna Quaucun puisse ni doive faire doute dayanarak
destekledikleri taçlý kafalara dalkavukluk hizmeti olarak yapmýþlardýr. Aklýevvel bilim adamlari,
Philippe de Valois, 1346 tarihli bir bildiride þöyle diyor: Para iþlerinin, darp iþinin, ayar ve
þeklinin saptanmasýnýn, stok edilmesinin ve para ile ilgili bütün tüzük ve kararlarýn, ve nasýl
istersek ve uygun görürsek, o fiyatla. piyasaya çýkarýlacaðýnýn yalnýz bizi ve hükümranlýk hakkýmýzý
ilgilendiren þeyler olduðundan kimse kuþku duyamaz ve kuþku duymaya yetkili deðildir. Paranýn
deðerinin imparatorun buyruðu ile belirleneceði, Roma Hukukunda deðiþmez bir kuraldý. Paranýn
meta olarak iþlem görmesi, açýk olarak yasaklanmýþtý. Para her ne kadar satýn alýnabilir bir þey
ise de, buna kimse yetkili deðildir, çünkü genel kullaným için varolmuþtur, meta olamaz. Bu
sorunlar üzerinde G. F. Pagnininin iyi çalýþmalarý vardýr: Saggio sopra il giusto pregio delle cose,
1751; Custodi, Parte Moderna, t. II. yapýtýnýn ikinci kýsmýnda Pagnini, özellikle hukukçulara karþý
polemiðe giriþir.
Karl Marks
Kapital I
93
zamanýna malolan baþka bir metaýn miktarý ile ifade edilir.49 Nispi deðerin bu þekilde nicel belirlenmesi, üretildiði kaynakta trampa yoluyla
olur. Para olarak dolaþýma adým attýðýnda, artýk deðeri belli olmuþtur.
17. yüzyýlýn son on yýllarýnda, paranýn daha o zaman bir meta olduðu
gösterilmiþ bulunuyordu, ama atýlan bu adým, tahlillerin henüz emekleme döneminde olduðuna iþaret ediyordu. Güçlük, paranýn bir meta
olduðunu anlamak deðil, bir metaýn nasýl, niçin ve hangi yollardan para
halini aldýðýný ortaya çýkartmaktý.50
Deðerin en basit ifadesi olan, x kadar A metaý = y kadar B metaý
eþitliðinde, baþka bir nesnenin deðer büyüklüðünü temsil eden nesnenin bu iliþkilerden baðýmsýz olarak, sanki doða [sayfa 107] tarafýndan kendisine verilmiþ toplumsal bir özellik gibi eþdeðer biçime sahip olma görüntüsünü taþýdýðýný görmüþtük. Bu sahte görünüþü en son tamamlanýþýna kadar izledik; ki bu tamamlanýþ, özel bir metaýn maddi biçimi ile
belirlenerek evrensel eþdeðer biçimi alýr almaz, ve böylece para-biçimi
halinde kristalleþir kristalleþmez sona erer. Görünürde olan, altýnýn, tüm
öteki metalarýn deðerlerini onda ifade etmeleri sonucu para halini almasý deðil, tam tersine, altýn para olduðu için tüm öteki metalarýn deðerlerini, evrensel olarak altýnda ifade etmeleridir. Sürecin ara adýmlarý
sonuçta ortadan kaybolur ve arkalarýnda bir iz býrakmazlar, Metalar,
kendi paylarýna hiç bir giriþkenlikleri olmaksýzýn, deðerlerinin, yanlarýnda bulunan baþka bir meta ile tamamen temsil edildiðini görürler. Bu
nesneler, altýn ile gümüþ, topraðýn baðrýndan çýktýklarý haliyle bundan
böyle bütün insan emeðinin doðrudan cisimleþmiþ þekilleridir. Ýþte paranýn gizemi burdadýr. Ýncelediðimiz toplum biçiminde, toplumsal üretim sürecinde insanlarýn davranýþlarýnýn etkisi çok küçüktür. Bunun
için de, üretim sürecinde birbirlerine karþý iliþkileri, kendi denetimlerinden ve bilinçli bireysel hareketlerinden baðýmsýz maddi bir nitelik alýr.
Bu olgular, genel bir kural olarak, ilkönce, meta biçimini alan ürünler
yoluyla kendilerini gösterirler. Meta üreticilerinden kurulu bir toplumun
giderek geliþmesinin ayrýcalýklý bir metaya para damgasýný nasýl vur49
Eðer bir kimse, bir kile buðday üretebileceði zaman içersinde, Peruda, topraktan bir
ons gümüþ çýkartýp Londraya getirebiliyorsa, bunlardan birisi ötekinin doðal fiyatý olur; þimdi,
eðer ayný kimse, yeni ya da daha kolay bir madenden bir yerine iki ons gümüþ elde edecek
olsa, öteki koþullar ayný kalmak kaydýyla, daha önce beþ þilin olan buðdayýn kilesi þimdi on þilin
olur. William Petty, A Treatise of Taxes and Contributions, Lond., 1667, s. 31.
50
Bilgili Profesör Roscher, bize, önce, paranýn yanlýþ tanýmlarý iki ana gruba ayrýlabilir: onu
metadan daha çok ve daha az yapanlar diye haber verdikten sonra, paranýn niteliði üzerine
uzun ve karýþýk bir yapýt listesi sunuyor, ve bundan da, teorinin tarihi üzerine en küçük bir
bilgisi olmadýðý görülüyor. Sonra da þu yargýya varýyor: Þurasý da yadsýnamaz ki, yeni iktisatçýlarýn
çoðu, parayý öteki metalardan ayýran özellikleri yeterince akýlda tutmuyorlar. (Bu özellikler
topu topu, metadan çok ya da az olma deðil miydi?) Bu yönden Ganilhin yarý-merkantilist
tepkisi tamamen temelsiz deðildir. (Wilhelm Roscher, Die Grundlagen der Nationaökonomie,
3. baský, 1858. s. 207-210.) Daha fazla! daha az! yeteri kadar deðil! Bu yönden! tamamen deðil!
Düþüncelerdeki ve anlatýmdaki açýklýða ve kesinliðe bakýnýz! Ve bu gibi eklektik kürsü boþboðazlýklarýna Bay Roscher, büyük bir alçakgönüllülükle, ekonomi politiðin, anatomik-fizyolojik
yöntemi adýný takar! Bununla birlikte, bir buluþu yadsýnýmaz: Para hoþ bir metadýr.
94
Karl Marks
Kapital I
duðunu gördük. Öyleyse paradaki bilmece metalardaki bilmeceden
baþka bir þey deðildir; ne var ki, þimdi en gözalýcý biçimiyle gözlerimizi
kamaþtýrýyor. [sayfa 108]
Karl Marks
Kapital I
95
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PARA YA DA META DOLAÞIMI
BÝRÝNCÝ KESÝM. DEÐERLERÝN ÖLÇÜSÜ
Bütün bu yapýt boyunca, kolaylýk olsun diye, altýný para-meta
olarak kabul ediyorum.
Altýnýn ilk esas iþlevi, metalara deðerlerinin ifadesi için gerekli
malzemeyi saðlamak, ya da ayný ad altýnda, bunlarýn deðerlerini nitel
olarak eþit, nicel olarak karþýlaþtýrýlabilir büyüklükler olarak temsil etmektir. Böylece altýn, deðerin evrensel bir ölçüsü olarak iþ görür. Ve salt bu
iþlevi ile altýn, bu par excellence * eþdeðer meta, para haline gelir.
Metalarý ortak bir ölçü ile ölçülebilir hale getiren, para deðildir.
Tam tersine, tüm metalar deðer olarak insan emeðini gerçekleþtirdikleri
ve bu nedenle de ayný ölçü ile ölçülebilir olduklarý içindir ki, bunlarýn
deðeri bir ve ayný özel meta ile [sayfa 109] ölçülebilir ve bu meta da, deðerlerinin ortak ölçüsüne, yani paraya dönüþtürülebilir. Para, bir deðer öl* En üstün derecede. -ç.
96
Karl Marks
Kapital I
çüsü olarak, metalarda içkin deðerin ölçüsüne, emek-zamanýna bir
zorunluluk sonucu verilmiþ dýþsal bir biçimdir.51
Bir metaýn deðerinin altýn olarak ifadesi x kadar A metaý y kadar para-meta onun para-biçimi ya da fiyatýdýr. 1 ton demir = 2 ons
altýn gibi tek bir denklem, artýk, demirin deðerinin, toplumsal olarak
geçerli bir biçimde ifade edilmesine yetecektir. Bundan böyle, bu denklemi, tüm öteki metalarýn deðerlerini ifade eden denklemler zincirinde
bir halka gibi göstermeye gerek kalmamýþtýr, çünkü eþdeðer meta, altýn, þimdi para özelliðine sahiptir. Genel nispi deðerin genel biçimi, ilk
biçimi, yalýn ya da yalýtýlmýþ ilk biçimini almýþtýr. Öte yandan, nispi
deðerin geniþlemiþ ifadesi, o sonsuz denklemler dizisi, þimdi artýk parametaýnýn nispi deðerine özgü biçimi almýþtýr. Dizi de þimdi belirlidir ve
fiili meta fiyatlarý ile toplumsal bir gerçeklik kazanmýþtýr. Paranýn her tür
meta ile ifade edilen deðer büyüklüðünü bulmak için, fiyat listelerindeki satýrlarý geriye doðru okumamýz yeter. Ama paranýn kendisi fiyata
sahip deðildir. Bu yönden onu öteki metalar ile eþit bir yere koymak
için, kendi eþdeðeri olarak bizzat kendisine eþitlememiz gerekirdi.
Metalarýn fiyatý ya da para-biçimi, genellikle kendi deðer-biçimleri gibi, onlarýn elle tutulur maddi biçimlerinden oldukça farklý bir
biçimdir; bu nedenle, tamamen düþünsel ya da zihinsel bir biçimdir.
Gözle görülmemekle birlikte, demirin, keten bezinin ve buðdayýn deðeri
bu mallarda fiilen mevcuttur: onlar altýn ile eþitlenmekle, düþünsel olarak algýlanýr bir iliþki, yani yalnýzca [sayfa 110] onlarýn kafalarýnda mevcut
bir iliþki haline getirilmiþtir. Bunun için de, fiyatlarýnýn dýþ dünyayla iliþki
içersine sokulmasýndan önce, sahiplerinin ya dilini onlara kiralamasý ya
da üzerlerine bir etiket asmasý gerekir.52 Metalarýn altýn ile deðerlerinin
51
Paranýn niçin doðrudan doðruya emek-zamanýný temsil etmediði sorusu böylece, bir
kaðýt parçasý, örneðin x kadar emek-zamanýný temsil edebilirdi aslýnda bizi þu soruya götürür:
meta üretimi ele alýndýðý zaman, emek ürünleri niçin meta biçimini almak zorundadýrlar? Çünkü
bunlarýn meta biçimini almalarý, bunlarýn meta ve para diye farklýlaþmalarýný gerektirir de ondan.
Bunun gibi bir soru daha: özel emek özel kiþilerin hesabýna emek onun karþýtý olan toplumsal
emek gibi niçin ele alýnmasýn? Meta üretimi üzerine kurulu bir toplumda ütopik emek-para
düþüncesini baþka bir yerde ayrýntýlarý ile incelemiþtim. (l.c., s. 61 sqq. [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, s. 115 vd.].) Bu noktada yalnýzca þunu eklemek isterim ki, örneðin Owenýn
emek-parasý tiyatro bileti ne kadar para sayýlýrsa, o kadar paradýr. Owen, meta üretimi ile hiç
baðdaþmayan bir üretim biçimi olan dolaysýz ortak emeði önceden kabul eder. Emek belgeleri,
yalnýzca, bireyin ortak emekte yer aldýðýný, ve tüketim için ayrýlan ortak üretimdeki belli payýný
gösterir. Ama Owenýn aklýna, meta üretimini önceden kabul etmek ve ayný zamanda para ile
de hokkabazlýk ederek, bu üretim için gerekli koþullardan kaçýnmaya çalýþmak hiç gelmiyor.
52
Vahþiler ile yarý-uygar kavimler bu dili farklý þekilde kullanýyorlar. Kaptan Parry, Baffin
körfezinin batý kýyýsýnda oturan yerliler için þöyle diyor: Bu durumda (trampa sýrasýnda) onu
(kendilerine verilen þeyi) iki kez yaladýlar, ve bundan sonra pazarlýðýn tatmin edici bir þekilde
sonuçlandýðýný belirtir bir tavýr takýndýlar. Bunun gibi Doðu Eskimolarý da deðiþimle aldýklarý
þeyi yalarlardý. Böylece, Kuzeyde. dil, devir-teslim organý olarak kullanýlýyorsa , Güneyde de,
mide, birikmiþ mülkiyet organý ödevi görür, ve kâfirler, bir insanýn servetini göbeðinin büyüklüðü
ile tahmin eder. Bu kâfirlerin bayaðý akýllý adamlar olduðu þu örnekten de görülür: 1864 tarihli
resmi bir Ýngiliz Saðlýk Raporu, iþçi sýnýfýnýn büyük bir kesiminde yaðlý besinler noksanlýðý
olduðunu açýkladýðý sýrada, Dr. Harvey adýnda biri (kan dolaþýmýný bulan ünlü kiþi deðil elbette),
burjuvalar ile aristokratlarýn fazla yaðlarýný eritmek için reçeteler yazarak dünyalýðýný doðrutmuþtu.
Karl Marks
Kapital I
97
ifadesi salt düþünsel bir iþ olduðuna göre, bu amaç için sanal ya da
düþünsel parayý kullanabiliriz. Her tüccar, mallarýnýn deðerlerini bir fiyatla ya da sanal parayla ifade ettiðinde, bunlarýn paraya çevrilmiþ olmadýklarýný, ve milyonlar kýymetindeki malýn deðerini altýn olarak takdir
etmek için, bir zerre bile gerçek altýna gerek bulunmadýðýný çok iyi bilir.
Bunun için para, deðer ölçüsü olarak iþ gördüðünde, o, yalnýzca sanal
ya da düþünsel para olarak kullanýlmýþ olur. Bu durum, en aþýrý teorilerin dogmasýna yolaçmýþtýr.53 Deðer ölçüsü olma iþlevlerini yerine getiren yalnýzca düþünsel para olmakla birlikte, fiyat tamamýyla paranýn fiili
varlýðýna baðlýdýr. Deðer, ya da baþka bir deyiþle, bir ton demirin içerdiði insan emeði niceliði, demirin içerdiði emek miktarý kadar parametaýn niceliðiyle düþüncede ifadesini bulur. Bu yüzden, deðerin ölçüsü
olarak, altýn, gümüþ ya da bakýr olmasýna göre, bir ton demirin deðeri
birbirinden çok farklý fiyatlarla ifade edilecek, ya da bu madenlerin
herbirinin çok farklý nicelikleriyle temsil edilecektir.
Bunun için, eðer altýn ve gümüþ gibi iki farklý meta, ayný anda,
deðerin ölçüsü olursa, metalarýn, iki fiyatý olur birisi altýn-fiyatý, öteki
gümüþ-fiyatý. Gümüþün deðerinin oraný, altýna göre ayný kaldýðý, diyelim
ki, 1 : 15 olduðu sürece, bu iki fiyat yanyana sessiz sedasýz bulunabilir.
Bu orandaki her deðiþme, metalarýn altýn-fiyatý ile gümüþ-fiyatý arasýndaki
oraný bozar ve bu da, bize, deðerin ikili ölçütünün, ölçüt olma iþleviyle
baðdaþmadýðýný [sayfa 111] tanýtlamýþ olur.54
Belirli fiyatlarý ile metalar, kendilerini þöyle ortaya koyarlar: a
53
Bkz: Karl Marx, Zur Kritik etc., Theorien von der Masseinheit des Geldes, s. 53 vd.
[Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Paranýn Ölçü Birimi Üzerine Teoriler, s. 104 vd..]
54
Altýn ve gümüþün, birbirinin yanýnda yasal madeni para olarak, yani deðer ölçüsü olarak
bulunduklarý yerde, bu ikisini, tek ve ayný madde sayma yolunda boþuna çaba harcanmýþ
olmasý bu yüzdendir. Ayný gümüþ ve altýn oranlarýnda deðiþmez þekilde ayný emek-zamanýnýn
maddeleþtiðini varsaymak, gerçekte gümüþ ile altýnýn ayný madde olduðunu ve daha az deðer
taþýyan maden olan gümüþün de altýnýn deðiþmez bir kesri olduðunu varsaymaktýr. Edward III
zamanýndan George II zamanýna kadar Ýngiliz parasýnýn tarihi, yasal olarak saptanan altýn ve gümüþün deðer iliþkisiyle, bu iki madenin gerçek deðerinde meydana gelen dalgalanmalarýn
çatýþmasýndan doðan devamlý karýþýklýklar tarihidir. Bazan altýnýn deðeri gereðinden fazla olarak
saptanmýþtýr, bazan da gümüþün. Deðeri gereðinden düþük olarak saptanan maden, dolaþýmdan
çekilir, eritilip ihraç edilir. Bu durumda, iki madenin deðer iliþkisi, yasayla yeniden deðiþtiriliyordu,
ama kýsa bir süre sonra yeni itibari deðer, gerçek deðer iliþkisiyle, týpký eskiden olduðu gibi
çeliþiyordu. Bugün bile, Hindistanda ve Çinde gümüþ talebinin artmasýndan ileri gelen altýn
deðerinin gümüþe oranla hafif ve geçici olarak düþmesi durumu, Fransada, ayný olaya, gümüþün
ihracýna ve bu madenin, dolaþýmda, büyük ölçülerde altýnýn yerini almasýna neden oldu.
Fransada, 1855, 1856, 1857 yýllarýnda, altýn ithali, bu madenin ihracatýný 41.580.000 sterlin aþýyordu;
gümüþ ihracý ise, bu madenin ithalini 14.704.000 sterlin aþmaktaydý. Gerçekte, Fransa gibi, bu
iki madenin yasal olarak deðer ölçüleri sayýldýðý ve her ikisinin de zorunlu geçerliði bulunduðu,
ama ödemelerin isteðe baðlý olarak altýn ya da gümüþ ile yapýlabileceði ülkelerde, deðeri yükselen
maden, herhangi bir diðer meta gibi iktisadi akýþý dumura uðratan bir etken haline gelir ve bu
meta, kendi fiyatýný, itibari deðeri, gerçek deðerinden yüksek takdir edilen öteki maden ile
ölçer ve bu durumda, yalnýzca ve böylelikle, deðeri yükselmeyen maden, biricik deðer ölçüsü
olarak kalýr. Tarihin bu alanda saðlamýþ olduðu bütün deneyimler þu sonuca varýr ki, iki metaýn
yasal olarak deðer ölçüsü görevini yerine getirdikleri yerde, pratikte bu görevi fiilen yerine
getiren, yalnýzca bu metalardan bir tanesidir. (Karl Marx, l.c., s. 52, 53 [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, s. 102-103].)
98
Karl Marks
Kapital I
kadar A metaý = x kadar altýn; b kadar B metaý = z kadar altýn; c kadar
C metaý = y kadar altýn vb.. a, b, c, burada, A, B, C, metalarýnýn belirli
niceliklerini, ve x, y, z belirli niceliklerde altýný temsil ederler. Bu metalarýn deðerleri, demek ki, düþüncede, birbirinden çok farklý niceliklerdeki altýnla deðiþilir. Böylece, metalarýn karmakarýþýk çeþitliliðine karþýn,
bunlarýn deðerleri, ayný adý taþýyan büyüklükler, altýn-büyüklükleri halini alýrlar. Þimdi artýk bunlar birbirleriyle karþýlaþtýrýlabilir ve ölçülebilirler, ve bunlarýn, birim ölçüsü olarak sabit bir miktarda altýnla kýyaslanmasý teknik bir gereksinme haline gelir. Bu birim, daha alt küçük bölümlere bölünerek, ölçüt ya da ölçek haline gelir. Altýn, gümüþ ve bakýr,
para haline gelmeden önce de, kendi aðýrlýklarýnýn ölçütleri içersinde
böyle ayarlý ölçütlere sahiptirler; örneðin, birim olarak kullanýlan bir libre aðýrlýk, bir yandan onslara bölünür, öte yandan da, yüz librelik aðýrlýklarý meydana getirmek üzere birleþebilirler.55 Ýþte bunun içindir ki,
bütün [sayfa 112] madeni paralarda, paranýn ya da fiyatýn ölçütlerine verilen adlar, ilkin aðýrlýk ölçütlerinin önce varolan adlarýndan alýnmýþtýr.
Deðerin ölçüsü ve fiyatýn ölçütü olarak paranýn birbirinden tamamen farklý iki iþlevi vardýr. Para, insan emeðinin cisimleþmesinin toplumsal olarak kabul edilmesi yönünden ele alýnýrsa deðerin ölçüsüdür,
belirlenmiþ bir madeni aðýrlýk olmasý yönünden fiyatýn ölçütüdür. Deðerin
ölçüsü olarak, her türden metalarýn deðerlerini fiyatlara, sanal altýn niceliðine çevirmeye hizmet eder; fiyatýn ölçütü olarak ise, bu altýnýn niceliðini ölçer. Deðerlerin ölçüsü, deðer olarak kabul edilen metalarý ölçer; fiyatlarýn ölçütü ise, tersine, bir baþka aðýrlýk ile altýnýn bir niceliðinin deðerini deðil, altýnýn birim niceliðiyle, altýnýn niceliklerini ölçer. Altýný fiyatýn ölçütü yapmak için, belli bir aðýrlýðýn birim olarak saptanmasý
gerekir. Ayný adý taþýyan niceliklerin ölçülmesi ile ilgili bütün durumlarda olduðu gibi, burada da, deðiþmeyen bir ölçü biriminin saptanmasý
çok önemlidir. Yani bu birim ne kadar az deðiþirse, fiyat ölçütü de görevini o kadar iyi yerine getirmiþ olur. Altýnýn kendisi de bir emek ürünü
olmasý dolayýsýyla deðeri deðiþebilir olduðu için, deðerin bir ölçüsü olarak iþ görebilir.56
Oldukça açýktýr ki, her þeyden önce altýnýn deðerindeki bir deðiþme, fiyatýn ölçütü olarak iþlevinde herhangi bir deðiþiklik yapmaz. Bu
deðer ne kadar deðiþirse deðiþsin, madenlerin farklý niceliklerinin deðerleri arasýndaki oran sabit kalýr. Deðerindeki düþme ne kadar büyük
olursa olsun, 12 ons altýnýn deðeri, 1 ons altýnýn deðerinden daima 12
55
Ýngilterede bir ons altýnýn, para ölçütü birimi olarak hizmet ettiði halde, sterlinin bunun
bir parçasýný oluþturmamasý gibi garip durum söyle açýklanýr: Bizim sikke sistemimiz aslýnda
yalnýz gümüþün kullanýlmasýna göre düzenlendiði için bir ons gümüþ daima belli sayýda ufak
paraya bölünebilir; oysa altýnýn, yalnýzca gümüþe göre düzenlenmiþ sikke sistemine daha sonraki
bir dönemde girmesi nedeniyle bir ons altýn, kesirsiz ufak paralar halinde darbedilemez.
Maclaren, A Sketch of the History of the Currency, London 1858, s. 16.
56
Ýngiliz yazarlarýnda, deðer ölçüsü ile fiyat ölçütü (deðerin ölçütü) üzerindeki karýþýklýk
anlatýlamayacak derecededir. Bunlarýn, adlarý da görevleri de durmadan yer deðiþtirir.
Karl Marks
Kapital I
99
kat büyüktür; ve fiyatlarda dikkate alýnan tek þey, farklý altýn miktarlarý
arasýndaki baðýntýdýr. Ayrýca, bir ons altýnýn deðerindeki yükselme ya da
düþme, aðýrlýðýný deðiþtirmeyeceðine göre, daha küçük bölümlerinin
aðýrlýðý da deðiþmez. Böylece altýn, deðeri ne kadar deðiþirse deðiþsin,
deðiþmeyen fiyat ölçütü olarak ayný iþi görür.
Sonra, altýnýn deðerindeki deðiþme, deðer ölçüsü olma iþlevine
karýþmaz. Deðiþme, bütün metalarý ayný anda etkiler, ve deðerleri þimdi
daha yüksek ya da daha düþük altýn-fiyatlarý ile [sayfa 113] ifade edilseler
de, bu yüzden caeteris paribus*, bunlarýn nispi deðerlerini, inter se,
olduðu gibi býrakýr.
Herhangi bir metaýn deðerini, bir baþka metaýn kullaným-deðerinin belirli bir niceliði ile gösterdiðimiz gibi, bu ilk metaýn deðerinin altýn
ile gösterilmesinde de, biz, belli bir nicelikte altýnýn üretiminin, belli bir
süredeki, belli bir miktar emeðe malolduðunu varsaymýþ oluyoruz. Genel fiyat dalgalanmalarý ise, bir önceki bölümde incelenen basit nispi
deðer yasalarýna tâbidir.
Meta fiyatlarýndaki genel yükselme, ancak, paranýn deðeri sabit
kalýrken ya bunlarýn deðerlerinin yükselmesinin, ya da meta deðerleri
sabit kaldýðý halde paranýn deðerindeki bir düþüþün sonucu olabilir.
Öte yandan, fiyatlardaki genel bir düþme, ancak, para deðeri sabit
kalýrken ya da meta fiyatlarýndaki bir düþmenin, ya da meta deðerleri
sabit kalýrken para deðerindeki bir yükselmenin sonucu olabilir. Bunun
için, para deðerindeki bir yükselmenin, zorunlu olarak, meta fiyatlarýnda orantýlý bir düþüþe ya da para deðerindeki bir düþmenin fiyatlarda
gene orantýlý bir yükseliþe yolaçacaðý sonucu kesinlikle çýkartýlamaz.
Bu gibi fiyat deðiþiklikleri, ancak deðerleri sabit kalan metalar için geçerlidir. Deðerleri para ile ayný zamanda ve onunla orantýlý olarak yükselen
metalarýn fiyatlarýnda bir deðiþiklik olmaz. Eðer metalarýn deðeri paranýn deðerinden daha yavaþ ya da daha hýzlý yükseliyor ise, fiyatlarýndaki
düþüþ ya da yükseliþ, bunlarýn deðeri ile paranýn deðerindeki deðiþme
arasýndaki farka baðlý olarak belirlenir; vb., vb..
Þimdi fiyat-biçimi konusundaki incelememize dönelim.
Para olarak kullanýlan deðerli madenlerin çeþitli aðýrlýklarýnýn yürürlükteki para-adlarý ile bu adlarýn baþlangýçta temsil ettikleri fiili aðýrlýklar arasýnda yavaþ yavaþ bir tutarsýzlýk ortaya çýkar. Bu tutarsýzlýk, tarihsel
nedenlerin sonucudur ve bu nedenlerin bellibaþlýlarý þunlardýr: (1)
Geliþmesi eksik kalmýþ topluluklara yabancý paranýn girmesi. Buna, altýn ve gümüþ sikkelerin baþlangýçta yabancý meta olarak dolaþýma girdiði Romanýn ilk günlerinde raslanýr. Bu yabancý sikkelerin adlarý, yerli
aðýrlýk ölçülerinin adlarýndan daima farklý olmuþtur. (2) Servet arttýkça,
bir deðer ölçüsü olarak, daha az deðerli madenlerin yerini, daha deðerli
madenler alýr; þairane sýralanýþa ne kadar aykýrý düþse de, bakýrýn yerini
* Her þey ayný kalmak koþuluyla. -ç.
100
Karl Marks
Kapital I
gümüþ, gümüþün yerini altýn alýr.57 Örneðin [sayfa 114] pound sözcüðü
gerçekten bir pound (libre) aðýrlýðýndaki gümüþe takýlan para-ad idi.
Altýn, bir deðer ölçüsü olarak gümüþün yerine geçince, ayný ad, gümüþ
ile altýnýn deðerleri arasýndaki orana göre, belki de bir poundun 1/15i
kadar altýna verildi. Pound sözcüðü, para-ad olarak, böylece, bir aðýrlýk
adý olan ayný sözcükten farklýlaþmýþ oldu.58 (3) Krallar ile prenslerin
yüzyýllar boyu para ayarýný bozmalarý sonucu, sikkelerin baþlangýçtaki
aðýrlýklarýndan geriye yalnýzca adlarý kalmýþtýr.59
Bu tarihsel nedenler, para-adýn, aðýrlýk-addan ayrýlmasýný toplulukta yerleþmiþ bir âdete dönüþtürmüþtür. Paranýn ölçütü, bir yandan,
insanlar arasý yerleþmiþ âdetlere baðlý olduðu, öte yandan da herkesçe
kabul edilmek zorunluluðu taþýdýðý için, sonunda yasayla düzenlenmiþtir.
Deðerli madenlerden birinin belli bir aðýrlýðý, örneðin bir ons altýn, yasalarla verilen pound, dolar vb. gibi adlar, resmi olarak, küçük alt-bölgelere bölünürler. Böylece para birimi hizmetini gören bu küçük bölümler,
þilin, peni vb., gibi yasal adlarla yeniden daha küçük birimlere ayrýlýr.60
Ne var ki, bu bölünmelerden önce de, sonra da, madenin belirli aðýrlýðý
madeni paranýn ölçütüdür. Yapýlan tek deðiþiklik, küçük birimlere bölünmesi ve yeni adlar verilmesidir.
Meta deðerlerinin düþünsel olarak dönüþtürüldüðü bu fiyatlar, ya
da altýn nicelikleriyle, þimdi artýk, sikkelerin adlarýyla ya da altýn ölçütünün alt-bölümlerinin yasal geçerli adlarýyla ifade edilir. Bir kile buðday,
bir ons altýn eder yerine, 3 sterlin 17 þilin 10,5 peni eder diyoruz. Bu
suretle, metalar ne deðerde olduklarýný fiyatlarý ile ifade ederler, ve para
da, bir malýn deðerini kendi para-biçimi ile belirlerken hesap parasý
olarak hizmet eder.61 [sayfa 115]
Bir þeyin adý, onun niteliklerinden farklý olan bir þeydir. Bir insanýn adýnýn Yakup olduðunu bilmekle, o adam hakkýnda hiç bir þey öðrenmiþ olmam. Bunun gibi, parada da, pound, dolar, frank, düka vb.
adlarýnda, bir deðer iliþkisinin bütün izleri kaybolur. Para-adlarý hem
metalarýn deðerlerini ve hem de paranýn ölçütü olan madenin aðýrlýðýnýn alt-bölümlerini ifade ettikleri için bu gizemli simgelere verilen
Ayrýca, genel tarihsel bir geçerliði de yoktur.
Öyle ki, Ýngilizcede pound sterlin, özgün aðýrlýðýnýn üçte-birinden azýný; birleþmeden
önce Ýskoç poundu yalnýzca 1/36 kadarýný; Fransýz livrei 1/74ünü, Ýspanyol madavedisý 1/1.000den
azýný; ve Portekiz reisi ise çok daha küçük bir kesri gösterir.
59
Bugün yalnýzca adlarý aklýmýzda kalan sikkeler, bütün ülkelerde en eski olanlardýr;
bunlarýn hepsi de bir zamanlar gerçek idiler, ve iþte bu nederde, hesaplar bunlarla yapýlmýþtýr.
(Galiani, Della Moneta, l.c., s. 153.)
60
David Urquhart, Familiar Words adlý yapýtýnda bazý canavarlýklara (!) deðinir: bugünlerde,
Ýngiliz para ölçütü birimi olan bir pound (sterlin) aþaðý yukarý bir geyrek altýna eþittir. Bu, bir
ölçütün saptanmasý deðil, düpedüz bir ölçünün tahrif edilmesidir. Altýn aðýrlýðýnýn böylece
sahte adlandýrýlýþinda, her þeyde olduðu gibi, uygarlýðýn yozlaþtýrýcý elini görür.
61
Anakarsise, Yunanlýlarýn parayý hangi amaçla kullandýklarý sorulunca, Hesap yapmak
için diye karþýlýk vermiþtir. (Athen[aeus], Deipn., 1. IV, 49, v. 2 [s. 110]. ed. Schweighäuser,
Stras-bourg 1802.)
57
58
Karl Marks
Kapital I
101
gizli anlamlar bu konudaki karýþýklýðý büsbütün artýrmaktadýr.62 Öte yandan, deðerin metalarýn çeþitli maddi biçimlerinden ayýrdedilebilmesi
için, bu maddi ve anlamsýz, ama ayný zamanda da tamamen toplumsal
biçime bürünmesi mutlaka gerekir.63
Fiyat, metada gerçekleþen emeðin para-adýdýr. Bunun için, bir
metaýn eþdeðerini, onun fiyatýný oluþturan para ile ifade etmek, ayný
sözü boþ bir yineleme olur,64 ve týpký, genel olarak, bir metaýn nispi deðer ifadesinin, iki metaýn eþitliðini belirtmesine benzer. Fiyat, metaýn
deðer büyüklüðünün göstergesi olarak, onun parayla deðiþim-oranýný
da temsil eder, ama bu deðiþim-oraný göstergesinin, metaýn deðer büyüklüðünü mutlaka belirlemesi gerekmez. Toplumsal olarak gerekli iki
eþit emek niceliðinin 1 kile buðday ve 2 sterlin (yaklaþýk olarak 2 ons altýn) ile temsil edildiðini düþünürsek, burada, 2 sterlin, 1 kile buðdayýn
deðer [sayfa 116] büyüklüðünün para ile ifadesi ya da fiyatýdýr. Diyelim ki,
deðiþen koþullara göre bu fiyat 3 sterline yükselsin ya da 1 sterline düþmüþ olsun, þimdi 1 sterlin ve 3 sterlin, buðdayýn deðer büyüklüðünü
tam tamýna ifade etmek için fazla küçük ya da fazla büyük olabilir,
ama gene de onun fiyatlarýdýr; çünkü, önce buðdayýn deðerinin ortaya
çýktýðý biçimdir, yani paradýr; sonra da para ile deðiþim oranýnýn örneðidir. Eðer üretim koþullarý, baþka bir deyiþle emeðin üretkenlik gücü
sabit kalýyorsa, fiyattaki deðiþiklikten önce de sonra da bir kile buðdayýn yeniden üretimi için ayný miktar toplumsal emek-zamanýnýn harcanmasý gerekir. Bu durum, ne buðday üreticisinin, ne de öteki meta
sahiplerinin isteðine baðlý deðildir.
Deðer büyüklüðü, bir toplumsal üretim iliþkisi ifadesidir ve belli
62
Fiyatlar ölçütü olarak altýn, týpký metalann fiyatlarý gibi, ayný itibari adlarla ifade
edildiðinden, ve böylece, örneðin, týpký 1 ton demir gibi, 1 ons altýn da 3 sterlin 17 þilin 101/2
peni olarak ifade edildiðinden, altýnýn bu itibari adlarýna, altýnýn darp-fiyatý* denmiþtir. Altýnýn
kendi maddesiyle deðerinin ölçüldüðü ve, bu bakýmdan öteki metalardan farklý olarak, altýnýn
fiyatýnýn devlet tarafýndan saptandýðý yolundaki garip düþünce, buradan doðmuþtur. Buradaki
yanýlgý belirli altýn aðýrlýklarýnýn itibari adlarýnýn saptanmasýyla bu aðýrlýklarýn deðerinin
saptanmasýnýn birbirine karýþtýrýlmasýdýr. (Karl Marx, l.c., s. 52 [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine
Katký, s. 102].)
63
Bkz: Theorien von der Masseinheit des Geldes, Zur Kritik der Pol. Ökon., s. 53, vd.
[Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, Paranýn Ölçü Birimi Üzerine Teoriler, s. 104 vd.]. Altýnýn
ya da gümüþün daha büyük ya da daha küçük aðýrlýklarýna, bu madenlerin belirli aðýrlýklarýna
yasa ile verilmiþ bulunan adlarýn aktarýlmasý ile paranýn darp-fiyatýnýn yükseltilebileceði ya da
düþürülebileceði konusundaki garip düþünceler; bu düþüncelerin, kamu ve özel kiþi alacaklarýna
karþý giriþilmiþ beceriksizce mali iþlemler olarak deðil de þarlatanca ekonomik önlemler gibi
uygulandýðý haller, Wm. Pettynin Quantulumcunque concerning money: To the lord Marquis of
Halifax, 1682, adlý yapýtýnda öylesine enine-boyuna iþlenmiþtir ki, kendisinden hemen sonra
gelen Sir Dudley North ile John Lockeun, diðerlerini saymýyoruz, yaptýklarý tek þey, onun söylediklerini sulandýrmak olmuþtur. Wm. Petty þöyle diyor: Eðer bir ulusun zenginliði bir buyrukla on
katýna çýkartýlabiliyorsa, böyle bir buyruðu hükümdarlarýmýzýn çoktan çýkartmamýþ olmasý doðrusu
çok garip. (l.c., s. 36.)
64
Ya da para biçimindeki bir milyonun ayný büyüklükte meta biçimindeki bir deðerden
daha deðerli olduðu (Le Trosne, l.c., s. 919.) yani, bir deðerin. ayný büyüklükteki bir baþka
deðerden daha deðerli olduðu kabul edilmelidir.
* Fransýzca baskýda prix de monnaie, Ýngilizce baskýda mint-price, Almanca baskýda
Münzpreis. -ç.
102
Karl Marks
Kapital I
bir mal ve onu üretmek için gerekli olan toplumsal emek-zamaný bölümü arasýnda var olan zorunlu baðýntýyý ifade eder. Deðer büyüklüðü
fiyata çevrilir çevrilmez, bu zorunlu iliþki, tek bir meta ile bir deðeri,
para-meta arasýndaki az ya da çok raslansal deðiþim-oraný biçimini alýr.
Ama bu deðiþim-oraný, ya o metaýn deðerinin gerçek büyüklüðünü
ifade edebilir ya da koþullarýn zoruyla bu deðerden sapan altýn niceliðini ifade edebilir. Demek ki, fiyatla deðer büyüklüðü arasýndaki nicel
uyumsuzluk olasýlýðý, ya da fiyatýn deðer büyüklüðünden sapma olasýlýðý, fiyat-biçiminin kendisinde varolan bir þeydir. Bu bir kusur deðil,
ama tersine, fiyat-biçiminin, iç yasalarý birbirini gideren açýk yasasýz
düzensizliklerin bir ortalamasý olarak kendisini gösteren bir üretim biçimine çok iyi bir biçimde uyumlanmasýdýr.
Fiyat-biçimi, bununla birlikte, yalnýzca, deðer büyüklüðü ile fiyat,
yani bu büyüklükle onun para olarak ifadesi arasýnda nicel bir
uyuþmazlýk olasýlýðý ile baðdaþmakla kalmaz, ayný zamanda, nitel bir
tutarsýzlýðý da gizleyebilir, ve bu, o dereceye ulaþýr ki, para, metalarýn
deðer-biçiminden baþka bir þey olmadýðý halde, fiyat, deðeri ifade etmez olur. Kendileri meta olmayan vicdan, onur vb. gibi þeyler, sahipleri
tarafýndan satýþa çýkarýlýr hale gelirler ve böylece bir fiyatlarý olduðu için
meta biçimini alýrlar. Demek ki, bir þeyin deðeri olmadýðý halde, bir
fiyatý olabilir. Bu durumda fiyat, matematikteki bazý nicelikler gibi sanaldýr. Ayrýca, bu sanal fiyat-biçimi, bazan dolaysýz ya da dolaylý bir
gerçek deðer-iliþkisini gizleyebilir; örneðin, insan emeði katýlmadýðý için
deðeri olmayan iþlenmemiþ topraðýn fiyatý gibi. [sayfa 117]
Fiyat, genellikle nispi deðeri gibi bir metaýn (diyelim bir ton demirin) deðerini, belli miktarda bir eþdeðerin (diyelim bir ons altýnýn)
demir ile. doðrudan doðruya deðiþilebileceðini belirtmek suretiyle ifade
eder. Ama bunun tersini, yani demirin altýnla doðrudan doðruya
deðiþilebileceðini asla ifade etmez. Bu nedenle, bir metaýn uygulamada deðiþim-deðeri olarak etkili bir biçimde iþ görebilmesi için maddi
biçimden sýyrýlmasý, salt sanal olmaktan çýkýp gerçek altýna dönüþmesi
gerekir; meta için bu öz deðiþtirme, her ne kadar hegelci kavram
için, zorunluluktan özgürlüke dönüþümden, istakoz için kabuðundan çýkmaktan, ya da Aziz Jerome için Adem babadan65 kurtulmaktan
daha güç ise de, bunu yapmasý zorunludur.
Bir meta (diyelim demir) imgemizde kendi gerçek biçimi ve
altýn biçimiyle yanyana yer alabilir, ama bu, ayný zamanda, fiilen hem
demir, hem de altýn olamaz. Deðerini saptamak için, imgemizde onu
altýna eþitlememiz yeter. Ama sahibine, evrensel eþdeðer hizmeti göre65
Aziz Jerome, yalnýz gençliðinde, hayalinde yarattýðý güzel kadýnlara karþý çölde savaþým
vermesinin de gösterdiði gibi bedeniyle çetin savaþlara tutuþmakla kalmamýþ, yaþlýlýðýnda da
manevi tutkularýna karþý da savaþmak zorunda kalmýþtýr. Ruhumla, Yüce Yargýcýn önüne çýktýðýmý
zannettim, der. Kimsiri sen? diye sordu bir ses, Bir hýristiyaným, dedim. Yalan
söylüyorsun, sen yalnýzca bir çiçeroncusun diye gürledi Yüce Yargýç.
Karl Marks
Kapital I
103
bilmesi için, onun yerine, fiilen altýnýn geçmesi gerekir. Eðer demirin
sahibi, deðiþim için sunulan baþka bir metaýn sahibine gidip de, demirin fiyatýnýn daha þimdiden para olmasýnýn kanýtý olduðunu söyleseydi,
cennette amentüyü ezbere okuyan Danteye, St. Peterin verdiði karþýlýðý
alýrdý:
Assai bena é trasconsa
Desta moneta giâ lega el peso;
Ma dimmi se tu lhai nella tua borsa.*
Bunun için bir fiyat, hem bir metaýn para ile deðiþilebilir olduðunu, hem de bu fiyatla deðiþilmesi gerektiði anlamlarýna geliyor. Öte
yandan, altýn, deðiþim sürecinde kendisini zaten para-meta olarak kabul ettirdiði için, ideal bir deðer ölçüsü olarak hizmet eder. Ýþte deðerlerin bu ideal ölçüleri ardýnda, gerçek para yatar. [sayfa 118]
ÝKÝNCÝ KESÝM. DOLAÞIM ARACI
a. Metalarýn Baþkalaþýmý
Bundan önceki bölümde, metalarýn deðiþiminin, çeliþik ve birbirlerini karþýlýklý dýþtalayan koþullarý içerdiðini görmüþ bulunuyoruz.
Metalarýn böylece meta ve para olarak farklýlaþmasý, bu tutarsýzlýklarý
ortadan kaldýrmaz, ama içinde bunlarýn yanyana varolabilecekleri bir
biçim, bir modus vivendi** yaratýr. Bu, genel olarak, gerçek çeliþkilerin
uzlaþtýðý yoldur. Örneðin, bir cismin sürekli olarak bir baþka cisme doðru
düþtüðünü, ama ayný zamanda da durmadan ondan uzaklaþtýðýný söylemek bir çeliþkidir. Elips, hem bir çeliþkinin sürüp gitmesini, hem de
uzlaþmasýný saptayan bir devinim biçimidir.
Deðiþim, metalarýn kullaným-deðerleri olmadýklarý ellerden, kullaným-deðerleri olacaklarý ellere aktarýlmasýný saðlayan bir süreç olduðu
kadar, maddenin toplumsal bir dolaþýmýdýr da. Bir yararlý emeðin bir biçiminin ürünü, bir baþkasýnýn yerini alýr. Bir meta, kullaným-deðeri olarak iþe yarayacaðý bir durak-noktasý bulunca, deðiþim alanýndan çýkýp
tüketim alanýna girmiþ olur. Ama bizi burada þimdilik yalnýz deðiþim
alaný ilgilendirmektedir. Bunun için de, þimdi deðiþimi biçimsel bir açýdan incelemek durumundayýz; yani maddenin toplumsal dolaþýmýný
saðlayan biçim deðiþikliðini ya da metalarýn baþkalaþmasýný inceleyeceðiz.
Bu biçim deðiþikliðinin kavranmasý, bir kural olarak çok eksiktir.
* Bu sikkenin karýþýmý ile aðýrlýðýný iyi bildin. Ama söyle bakalým, bu sikkeden senin
kesende var mý? (Dante, Ýlâhi Komedya, Cennet, Yirmidördüncü Manzume, MEB Yayýnlarý,
1956, s. 217.) -ç.
** Geçici anlaþma, -ç.
104
Karl Marks
Kapital I
Bu eksikliðin nedeni, deðer kavramýndaki belirsizlik bir yana, bir metadaki her türlü biçim deðiþikliðinin, biri meta, öteki para-meta olmak
üzere iki metaýn deðiþiminden gelir. Yalnýz bir maddi olguyu, yani bir
metaýn altýn ile deðiþilmesi olgusunu gözönünde bulundurursak, asýl
gözlemlememiz gereken þeyi, yani metaýn biçimine ne olduðu hususunu
gözden kaçýrýrýz. Altýnýn salt meta olarak para olmadýðý, ve öteki metalarýn fiyatlarýný altýn ile ifade ettiði zaman, bu altýnýn yalnýzca o metalarýn para-biçimi olduðu gerçeðini gözden kaçýrýrýz.
Metalar deðiþim sürecine, her þeyden önce, ne iseler öyle girerler. Deðiþim süreci, bunlarý meta ve para diye farklýlaþtýrýr, ve böylece
içlerinde taþýdýklarý karþýtlýða, yani ayný zamanda hem [sayfa 119] kullanýmdeðeri ve hem de deðer olmalarýndan ileri gelen iç karþýtlýða uygun
düþen bir dýþ karþýtlýk yaratýr. Kullaným-deðeri olarak metalar, þimdi paranýn karþýsýnda deðiþim-deðeri olarak yer alýr. Öte yandan, her iki karþýt
yan da metadýr, kullaným-deðerinin ve deðerin birliðidir. Ama farklýlýðýn
bu birliði, iki karþýt kutupta kendini gösterir, ve her kutupta karþýt bir
yöndedirler. Kutuplar olarak birbirine baðlý olduklarý kadar zorunlu olarak karþýttýrlar da. Denklemin bir yanýnda, gerçekte bir kullaným-deðeri
olan bayaðý bir meta vardýr. Deðeri, ancak düþünsel olarak fiyatýyla
ifade edilmiþ ve bu fiyat ile karþýtýna, ve deðerinin gerçekten somutlaþtýðý
altýna eþitlenmiþtir. Öte yandan da, altýn, madenî gerçekliði içersinde,
deðerin somutlaþmasý olarak, para olarak bir aþamaya ulaþýr. Altýn, altýn
olarak kendisi deðiþim-deðeridir. Kullaným-deðeri olarak altýn, içersinde öteki bütün metalarla yüzyüze geldiði nispî deðerin ifade dizileriyle
temsil edilen yalnýzca düþünsel bir varlýða sahiptir, ve bu metalarýn kullaným-deðerlerinin toplamý, altýnýn çeþitli kullaným-deðerlerinin toplamýný oluþturur. Metalarýn bu karþýt biçimleri, içlerinde onlarýn deðiþim
sürecinin hareket ettiði ve yer aldýðý gerçek biçimlerdir.
Þimdi herhangi bir meta sahibi ile, diyelim eski dostumuz keten
bezi dokuyucusu ile, olaylarýn geçtiði yere, pazara gelelim. Onun 20
yarda keten bezinin belirli bir fiyatý vardýr: 2 sterlin. O, malýný 2 sterline
deðiþir ve sonra, dini bütün bir adam olarak, bu 2 sterlini ayný fiyattaki
bir aile Ýnciline yatýrýr. Onun gözünde yalnýzca bir meta, bir deðer taþýyýcýsý olan keten bezi, metaýn deðer-biçimi olan altýn karþýlýðýnda elden
çýkar, ve bu biçimi de, yeniden, evine kullaným nesnesi gibi girecek ve
aile üyelerini manevî yönden donatacak baþka bir meta ile, Ýncil ile
deðiþir. Deðiþim, birbirine karþýt, ama birbirini tamamlayan nitelikte iki
baþkalaþým ile tamamlanmýþ bir olgu oluyor metaýn paraya dönüþmesi
ve paranýn yeniden metaya dönüþmesi.66 Bu baþkalaþýmýn iki aþamasý,
66
Ec oe tou ... purz antameeibeaqai panta, jhsin o¢Hracleitoz, cai pur apantwn, woper
crnson crhmata cai crhatwn crusoz. (Herakleitos, her þey ateþten ... olur, ve ateþ her þeyden,
demiþti. Týpký bunun gibi, altýndan metalar ve metalardan altýn olur.) (F. Lassalle, Die Philosophie Herakleitos des Dunkeln, Berlin 1858, Bd. I, s. 222.) Lassalle bu pasajdaki notunda (s. 224,
n. 3) yanlýþ olarak, altýný, yalnýzca deðer simgesi yapar.
Karl Marks
Kapital I
105
dokumacýmýzýn yaptýðý iki farklý alýþveriþtir satýþ ya da metaýn para ile
deðiþimi; satýnalma, ya da paranýn bir meta ile deðiþimi; ve iki eylemin
birliði: satýnalma için satýþ. [sayfa 120]
Dokumacý yönünden bütün alýþveriþlerin sonucu, keten bezi yerine þimdi Ýncile sahip olmaktýr; ilk metaý yerine, þimdi elinde ayný
deðerde ama farklý kullanýmda baþka bir meta vardýr. Ayný biçimde,
yaþamasý için gerekli öteki araçlarý ve üretim araçlarýný da edinir. Onun
görüþ açýsýndan, bütün bu süreç, emek ürününün bir baþkasýnýn emek
ürünü ile deðiþiminden, yani ürünlerin deðiþiminden baþka bir þey deðildir.
Demek ki, metalarýn deðiþimi, biçimlerindeki þu deðiþiklikle birlikte olmaktadýr.
MetaParaMeta
MPM
Salt nesneleri ilgilendirdiði kadarýyla, tüm sürecin sonucu, MM,
bir metaýn bir baþkasý ile deðiþimi, maddeleþmiþ toplumsal emeðin
dolaþýmýdýr. Bu sonuca ulaþýldýðýnda süreç bir sona ermiþtir.
MP. Ýlk Baþkalaþým ya da Satýþ
Deðerin, metaýn bedeninden çýkýp altýnýn bedenine sýçramasý,
baþka bir yerde de söylediðim gibi, metaýn salto mortalesidir.* Bu iþi
beceremedi mi metaya pek bir þey olmaz, ama sahibi hapý yutar. Emeðin
toplumsal iþbölümü, gereksinmelerinin çok yönlü olmasýna karþýlýk,
emeðinin tek yönlü olmasýna yolaçar. Emeðinin ürününün ona salt
deðiþim-deðeri olarak hizmet etmesinin nedeni de zaten budur. Ama,
bu emek, paraya dönüþmedikçe, toplumsal geçerlikte evrensel eþdeðer
özelliðini kazanamaz. Ne var ki, bu para da bir baþkasýnýn cebindedir.
Bu parayý ayartýp cepten çýkartmak için bizim meta dostumuzun her
þeyden önce para sahibi için bir kullaným-deðeri olmasý gerekir. Bunun
için de, meta üzerinde harcanan emeðin, toplumsal yararlý türden, toplumsal iþbölümünün bir dalýný oluþturan bir türden olmasý gerekir. Ama
iþbölümü, kendiliðinden geliþen ve üreticilerin ardýnda geliþmesini sürdüren bir üretim sistemidir. Deðiþilecek meta, yeni ortaya çýkan gereksinmeleri karþýlayan, yeni türden bir emeðin ürünü olabileceði gibi,
kendisi de yepyeni gereksinmelerin doðmasýna pekâlâ neden olabilir.
Düne kadar, belli bir metaýn yaratýlmasýnda tek bir üretici tarafýndan
yönetilen ve birçok iþlemlerden birini [sayfa 121] oluþturan özel bir iþlem,
bugün belki de kendisini bu baðýntýdan ayýrarak emeðin baðýmsýz bir
kolu olarak ortaya koyabilir ve henüz tamamlanmamýþ ürününü pazara
baðýmsýz bir meta olarak arzedebilir. Koþullar böylesine bir ayrýlýþ için
olgunlaþmýþ olabilir ya da olmayabilir. Ürün bugün toplumsal bir gerek* Ölüm parendesi. -ç.
106
Karl Marks
Kapital I
sinmeyi karþýlamaktadýr. Yarýn, onun yerini, ya kýsmen ya da tamamen
baþka uygun bir ürün alacaktýr. Üstelik, bizim dokumacýnýn emeði,
toplumsal iþbölümünün kabul edilmiþ bir dalý olsa bile, bu durum, 20
yarda keten bezinin yararlýlýðýný yeterince güvence altýna alamaz. Eðer
toplumun keten bezine olan gereksinmesi, böyle bir gereksinme de
öteki bütün gereksinmeler gibi sýnýrlý olduðuna göre, rakip dokumacýlarýn ürünleri ile doymuþ duruma gelirse, dostumuzun ürünü, gereksiz,
gereksinmeden fazla ve dolayýsýyla yararsýz hale gelir. Her ne kadar
insanoðlu bahþiþ atýn diþine bakmazsa da, dostumuz, pazarýn yolunu,
armaðan vermek için aþýndýrmaz. Ama kabul edelim ki, ürünü, gerçekten kullaným-deðeri taþýyor ve hâlâ para ediyor olsun. Þimdi de, ne kadar para ediyor sorusu ortaya çýkar. Sorunun karþýlýðý, kuþkusuz malýn
fiyatýyla, deðer büyüklüðünün göstergesiyle verilmiþ bulunur. Dostumuzun deðer konusunda yaptýðý raslansal bir hesap yanlýþýný burada dikkate almýyoruz; bu yanlýþ nasýl olsa çok geçmeden pazarda düzeltilecektir. Biz, onun, ürünü üzerinde, yalnýzca toplumsal olarak gerekli ortalama emek-zamaný kadar zaman harcadýðýný, varsayýyoruz. Öyleyse
fiyat, yalnýzca dokumacýnýn metaýnda gerçekleþen toplumsal emek niceliðinin para-adýdýr. Ama, dokumacýmýzýn ne izni ne de haberi olmadan, eski moda dokumacýlýk bir deðiþikliðe uðruyor. Dün bir yarda keten bezinin üretimi için toplumsal olarak gerekli emek-zamaný bugün
artýk ayný deðildir; rakipleri tarafýndan verilen fiyatlarla, para sahipleri,
bu gerçeði ona tanýtlamaya canatarlar. Onun için bir þanssýzlýk da, dokumacýlarýn az ve ender olmayýþlarýdýr. Son olarak, bir de, pazardaki
her keten bezi parçasýnýn, toplumsal olarak gerekli olan emek-zamanýndan fazlasýný içermediðini düþünelim. Buna karþýn, bütün bu parçalar, bir tüm olarak ele alýndýðýnda, bunlar için, gereðinden fazla emekzamaný harcanmýþ olabilir. Eðer pazar tüm keten bezini normal fiyattan, yardasý 2 þilinden yutamazsa, bu, toplumdaki toplam emeðin gereðinden büyük bir bölümünün dokumacýlýk biçiminde harcandýðýný
tanýtlar. Sanki her dokumacý, kendi özel ürününe toplumsal olarak gerekli olandan daha çok emek-zamaný [sayfa 122] harcamýþ gibidir. Burada
bir Alman atasözünü yineleyebiliriz: birlikte tutulan birlikte asýlýr. Pazardaki bütün keten bezlerinin her parçasý yalnýzca bütünün bir kýsmý
olur, tek bir ticarî mal olarak deðerlendirilir. Ve aslýnda, herbir yardasýnýn deðeri de, ayný belirli ve toplumsal olarak sabit türdeþ insan emeði
niceliðinin maddeleþmiþ biçiminden baþka bir þey deðildir.*
Görüyoruz ki, metalar paraya âþýktýr, ama the course of true
* N. F. Danielsona yazdýðý 28 Kasým 1878 tarihli mektubunda Marx, bu tümcenin þu
þekilde düzeltilmesini önermiþtir: Ve aslýnda, her yarda bezin fiyatý, bütün yardalar üzerinde
harcanmýþ toplumsal emeðin bir kýsmýnýn maddeleþmiþ biçiminden baþka bir þey deðildir.
Kapitalin Birinci Cildinin Almanca ikinci baskýsýnýn Marxaait bir nüshasý üzerinde de benzer
bir düzeltme yapýlmýþtýr, ama yazý, Marxýn elyazýsý deðildir. Rusça baskýya Marksizm-Leninizm
Enstitüsünün notu.
Karl Marks
Kapital I
107
love never does run smooth.* Emeðin nicel bölünmesi de týpký nitel
bölünmesi gibi kendiliðinden ve raslansal bir biçimde olur. Bundan
dolayý, meta sahipleri, kendilerini baðýmsýz özel üreticiler haline getiren
ayný iþbölümünün, toplumsal üretim süreci ile onlarýn bu süreç içersindeki iliþkilerini, kendi ifadelerinden baðýmsýzlaþtýrdýðýný, ve bireyler
arasýnda görünüþteki bu karþýlýklý baðýmsýzlýðýn, ürünleri içinde ya da
ürünler aracýyla karþýlýklý bir baðýmlýlýk sistemiyle tamamlandýðýný göreceklerdir.
Ýþbölümü, emeðin ürününü metaya çevirir ve böylece, daha sonra
paraya dönüþümünü zorunlu hale getirir. Ayný zamanda da, bu bir baþka
þeye dönüþme olayýnýn gerçekleþmesini de raslantýya býrakýr. Ne var ki,
biz, burada, olguyu bütünlüðü içersinde ele aldýðýmýz için, bu geliþmeyi
normal kabul ediyoruz. Ayrýca, bu dönüþüm mutlaka olacaksa, yani
eðer meta satýlmasý büsbütün olanaksýz bir þey deðilse, gerçekleþen
fiyat, deðerin çok üzerinde ya da altýnda olsa bile, metaýn baþkalaþýmý
daima gerçekleþir.
Satýcýnýn eline meta yerine altýn, alýcýnýn eline altýn yerine meta
geçer. Burada, yüzyüze geldiðimiz gerçek, bir meta ile altýnýn, 20 yarda
keten bezi ile 2 sterlinin, el ve yer deðiþtirmesi, bir baþka deyiþle, bunlarýn birbirleriyle deðiþilmeleridir. Ama meta ne ile deðiþiliyor? Kendi deðerinin aldýðý biçimle, evrensel eþdeðerle. Peki altýn ne ile deðiþiliyor? Kendi
kullaným-deðerinin özel bir biçimi ile. Altýn, keten bezi karþýsýnda niçin
para biçimini alýyor? Keten bezinin 2 sterlinlik fiyatý, yani para olarak
ifadesi, para olarak keten bezini altýna zaten eþitlemiþ olduðu için. Bir
meta, baþlangýcýndaki meta biçiminden, elden çýkarýldýðý [sayfa 123] anda
sýyrýlýr; yani kullaným-deðeri, daha önce yalnýzca fiyatýnda düþünsel olarak var olan altýný çektiði zaman. Bir metaýn fiyatýnýn ya da düþünsel deðer-biçiminin gerçekleþmesi, bunun için, ayný zamanda, paranýn düþünsel kullaným-deðerinin de gerçekleþmesi demektir; bir metaýn paraya
dönüþmesi ayný anda paranýn metaya dönüþmesidir. Görünüþteki tek
süreç, gerçekte ikili bir süreçtir. Bu, meta sahibinin bulunduðu ku-tuptan bir satýþ, para sahibinin bulunduðu karþý kutuptan bir satýnalýþtýr. Bir
baþka deyiþle, her satýþ, bir satýnalmadýr, MP ayný zamanda PMdir.67
Bu noktaya kadar, insanlarý, biz, yalnýzca bir ekonomik konum,
meta sahibi olma konumu içersinde ele almýþ bulunuyoruz;bu konum
içersinde insanlar, kendi emek ürünlerini elden çýkarmak suretiyle,
baþkalarýnýn emek ürünlerini elde ediyorlar. Bir meta sahibinin, parasý
olan bir baþkasý ile karþý karþýya gelebilmesi için, ya bu alýcýnýn emek
ürününün para ya da parayý içeren madde, altýn olmasý, ya da bu ürü* Gerçek aþkýn yolu hiç bir zaman dikensiz deðildir, (Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Düþü,
l. perde, 1. sahne). -Ed.
67
Her satýþ, bir satýnalýþtýr. (Dr. Quesnay. Dialogues sur le Commerce et les Travaux des
Artisans, Physiocrates [ta]. ed. Daire, I. Partie. Paris 1846. s. 170) ya da Quesnaynin Maximes
Generalesin de dediði gibi, Satmak, satýnalmaktýr.
108
Karl Marks
Kapital I
nün derisini zaten deðiþtirmiþ baþlangýç biçimi olan yararlý nesne þeklinden soyunmuþ bulunmasý gerekir. Para rolünü oynayabilmesi için,
altýnýn, kuþkusuz, þu ya da bu noktada pazara girmesi de zorunludur.
Bu nokta, emeðin doðrudan ürünü olarak altýnýn eþit deðerde baþka bir
ürünle deðiþildiði yer olan madenin üretiminin kaynaðýnda bulunur. Bu
andan baþlayarak altýn, daima herhangi bir metaýn gerçekleþmiþ fiyatýný temsil eder.68 Üretim kaynaðýnda diðer metalar ile deðiþiminden ayrý
olarak altýn, kimin elinde olursa olsun, sahibinin elden çýkardýðý bir
metaýn dönüþmüþ biçimidir; bir satýþýn ya da ilk baþkalaþýmýn, MP, sonucudur.69 Gördüðümüz gibi altýn, bütün metalarýn deðerlerini onunla
ölçmelerinin sonucu olarak, ve böylece onlarýn yararlý nesneler halindeki doðal biçimleriyle onu düþünsel olarak yadsýyarak ve onu deðerlerinin biçimi haline getirerek, düþünsel para ya da deðer ölçüsü haline,
gelmiþtir. Altýn, metalarýn genel satýþý ile, yararlý nesneler olarak bunlarýn doðal biçimleri ile fiilen yerlerini deðiþtirerek, gerçekte, bunlarýn
deðerlerinin somutlaþmasý haline gelerek, gerçek para kimliðini [sayfa 124]
kazanmýþtýr. Para biçimine büründüðü anda metalar, kendilerini tekdüze, toplumsal olarak kabul edilmiþ türdeþ insan emeðinin cisimleþmiþ
haline dönüþtürmek için, doðal kullaným-deðerle-rinin ve yaratýlmalarýný borçlu olduklarý özel emek türünün bütün izlerinden sýyrýlýrlar. Bir
para parçasýna þöyle bir gözatmakla, hangi meta ile deðiþildiðini anlayamayýz. Para biçimi altýnda bütün metalar birbirine benzerler. Demek
ki, para pis olabilir ama pislik para olamaz. Dokumacýmýzýn keten bezi
karþýlýðýnda aldýðý iki parça altýnýn, bir kile buðdayýn baþkalaþmýþ biçimi
olduðunu kabul edelim. Keten bezinin satýþý, MP, ayný zamanda onun
satýnalýnmasý, PMdir. Ama, keten bezinin satýþý, karþýt nitelikte bir
alýþveriþle sonuçlanan bir sürecin ilk hareketidir, yani Ýncilin satýnalýnmasýdýr; öte yandan, keten bezinin satýnalýnmasý, karþýt nitelikte bir
alýþveriþle, yani buðdayýn satýþý ile baþlayan bir hareketi sona erdirir. M
P (keten bezi-para), MPM (keten beziparaÝncil) sürecinin ilk evresi
olduðu gibi PM (paraketen bezi) diðer bir MPM (buðdaypara
keten bezi) hareketinin son evresidir. Bunun için, bir metaýn ilk
baþkalaþýmý, meta halinden para haline dönüþmesi, ayný zamanda da,
deðiþmez olarak diðer bir metaýn ikinci baþkalaþýmý, para biçiminden
gerisingeriye metaya dönüþümüdür.70
MP, ya da Satýnalma
Metaýn Ýkinci ve Sonal Baþkalaþýmý
Para, tüm öteki metalarýn baþkalaþmýþ biçimi, bunlarýn genel
68
Bir metaýn fiyatý, ancak bir baþka metaýn fiyatý ile ödenebilir. (Mercier de la Riviere.
LOrdre naturel et essentiel des societes politiques, Phsiocrates(ta), ed. Daire, II. Partie, s. 554.)
69
Bu paraya sahip olmak için, bir þey satýlmýþ olmasý gerekir. (l. c. , s. 543.)
70
Daha önce de iþaret edildiði gibi, altýný ya da gümüþü fiilen üreten kiþi bir istisnadýr. O,
ürününü, ilk kez satmaksýzýn, doðrudan doðruya baþka bir meta ile deðiþir.
Karl Marks
Kapital I
109
satýþýnýn sonucu olduðu için, bu nedenle hiç bir sýnýrý ya da koþulu olmaksýzýn bizzat devredilebilir bir þeydir. Bütün fiyatlarý geriye doðru sayar ve böylece, deyim yerindeyse, kullaným-deðerinin gerçekleþmesi
için malzeme olabilecek tüm öteki metalarda kendisini ortaya koyar.
Ayný zamanda fiyatlar, metalarýn paraya yönelttiði bu ayartýcý bakýþlar,
onun dönüþülebilirliðinin sýnýrlarýný, onun niceliðini göstererek belirler.
Her meta, para haline gelir gelmez bir meta olarak gözden kaybolduðu
için, bizzat parayla, sahibinin eline nasýl geçtiðini, ya, da ona dönüþen
malýn ne olduðunu söylemek olanaksýzdýr. Hangi kaynaktan gelirse gelsin, non olet.* Bir yandan satýlmýþ bir metaý temsil ederken, öte yandan
71
[sayfa 125] satýnalýnacak bir metaý da temsil eder.
PM, satýnalma, ayný zamanda, MP, satýþtýr; bir metaýn son
baþkalaþýmý, bir diðerinin ilk baþkalaþýmýdýr. Dokumacýmýzýn metaýnýn
ömrü, 2 sterline dönüþtürdüðü Ýncil ile sona erer. Ama kabul edelim ki,
Ýncil satýcýsý, dokumacýdan aldýðý 2 sterlini kanyaða, PM, çeviriyor, M
PM (keten beziparaÝncil) hareketinin son evresi, MPde ayný zamanda, MPM (Ýncilparakanyak) hareketinin birinci evresidir. Özel
bir meta üreticisi yalnýzca bu malý sunmak durumundadýr; bunu çoðu
zaman büyük miktarlarda satar, ama çok ve çeþitli gereksinmeleri, onu,
bu gerçekleþen fiyata aldýðý parayý deðiþik satýnalmalar için parçalamaya zorlar. Böylece bir satýþ, çeþitli mallarýn satýnalýnmasýna yolaçar. Demek ki, bir metaýn son baþkalaþýmý, diðer çeþitli metalarýn ilk baþkalaþýmýnýn bir toplamýný meydana getirir.
Þimdi eðer bir metaýn tamamlanmýþ baþkalaþýmýný bir bütün
olarak ele alýrsak, bunun, her þeyden önce iki karþýt ve birbirini tamamlayan hareketten, MP ve PM, meydana geldiði görülür. Metaýn bu iki
karþýt dönüþümü, mal sahibi açýsýndan iki karþýt toplumsal fiille meydana gelir ve bu fiiller onun oynadýðý ekonomik rolün niteliðini belirler.
Satýþ yapan kimse olarak satýcý; satýnalan biri olarak satýnalýcýdýr. Ama
týpký bir metaýn buna benzer her dönüþümünde iki biçiminin, metabiçimi ile para-biçiminin ayný anda, ama karþýt kutuplarda varolmasý
gibi, her satýcýya karþýt bir alýcý, her alýcýya karþýt bir satýcý bulunur. Belli
bir meta, ardarda bu iki dönüþümünden, metadan paraya ve paradan
bir baþka metaya geçerken, meta sahibi de, sýrasýyla satýcý rolünden
alýcý rolüne geçmiþ olur. Demek ki, satýcýnýn ve alýcýnýn bu nitelikleri
daimî deðildir, ama meta dolaþýmýnda sýrasýyla farklý kalýplara girerler.
Bir metaýn tam baþkalaþýmý, en yalýn halinde, dört ucu ve üç
dramatis personayi ** gerektirir. Önce, meta para ile yüzyüze gelir; burada ikinci birincinin deðerinin aldýðý biçimdir ve bütün katý gerçekliði ile
* Pis kokmaz. (Roma Ýmparatoru Vespasiyan (69-79), oðlu ayakyollarýnýn vergilendirmesini
önerdiði zamanparadan böyle sözetmiþti.) -ç.
** Oyundaki kiþiler, pazarlýða giriþen kiþiler. -ç.
71
Elimizdeki, para, satýnalmayý isteyebileceðimiz þeyleri temsil ederken, ayný zamanda bu
para, karþýlýðýnda satmýþ oldugumuz þeyleri de temsil eder. (Mercier de la Riviere, l. c. , s. 586.)
110
Karl Marks
Kapital I
alýcýnýn cebinde vardýr. Meta sahibi böylece para sahibi ile temasa getirilmiþtir. Þimdi, meta, paraya dönüþür dönüþmez, para onun geçici eþdeðer
biçim halini alýr, ve [sayfa 126] bu eþdeðer biçiminin kullaným-deðeri öteki
metalarýn varlýklarýnda bulunur. Birinci baþkalaþýmýn sonucu olan para,
ayný zamanda ikincinin baþlangýç noktasýdýr. Ýlk alýþveriþte satýcý olan
kimse böylece ikincide alýcý durumuna girer, ve bu ikinci alýþveriþte
üçüncü bir meta sahibi, satýcý olarak sahneye çýkar.72
Bir metaýn baþkalaþýmýný meydana getiren birbirine ters olan iki
evre, birlikte, dairesel bir hareket, bir devre oluþtururlar: meta biçimi,
bu biçimden sýyrýlýþ ve meta biçimine dönüþ. Kuþkusuz, burada meta,
iki farklý yaný ile görünür. Baþlangýç noktasýnda sahibi için bir kullanýmdeðeri deðildir, ama bitiþ noktasýnda kullaným-deðeridir. Böylece para
da ilk evrede, deðerin katý bir kristali, içersinde metaýn isteyerek
katýlaþtýðý bir kristal olarak görülür, ama ikinci evrede ise, çok geçmeden yerini kullaným-deðerine býrakarak geçici eþdeðer biçim içersinde
çözülür.
Devreyi oluþturan iki baþkalaþým, ayný zamanda, öteki iki metaýn
karþýt yönlü ters iki kýsmî baþkalaþýmýdýr. Bir ve ayný meta, keten bezi,
kendi baþkalaþým dizisini açar, ve bir diðerinin (buðdayýn) baþkalaþýmýný
tamamlar. Ýlk evrede, ya da satýþta, keten bezi, bu iki rolü kendi
kiþiliðinde oynar. Ama ardýndan altýn haline gelince, kendi ikinci ve son
baþkalaþýmýný tamamlar ve ayný zamanda, üçüncü bir metaýn ilk
baþkalaþýmýnýn tamamlanmasýna yardým eder. O halde, bir metaýn kendi
baþkalaþým döneminde meydana getirdiði devre, öteki metalarýn devreleriyle kördüðüm gibi karýþmýþtýr. Ýþte bütün bu farklý devrelerin toplamý, metalarýn dolaþýmýný oluþturur.
Metalarýn dolaþýmý, ürünlerin dolaysýz deðiþiminden (trampadan)
yalnýzca biçim yönünden deðil, öz yönünden de farklýdýr. Olaylarýn
geliþmesine bir gözatalým. Dokumacý, aslýnda, keten bezini Ýncil ile,
kendi metaýný bir baþkasýnýn metaý ile deðiþmiþti. Ne var ki, bu ifade
yalnýzca onun açýsýndan doðrudur. Ýçini ýsýtacak birþeyi yeðleyen Ýncil
satýcýsý, dokumacý nasýl kendi keten bezinin buðdayla deðiþildiðini bilmiyorsa, Ýncilin keten bezi ile deðiþileceðini düþünmemiþti. Bnin metaý, Anýn metaýnýn yerini almýþtýr, ama A ile B, bu metalarý, karþýlýklý
olarak deðiþmemiþlerdir. Kuþkusuz A ile B, birbirlerinden ayný anda satýnalmada bulunabilirler, ama böyle özel bir durum, hiç bir þekilde meta dolaþýmýnýn genel koþullarýnýn zorunlu bir sonucu deðildir. Burada,
biz, bir yandan, [sayfa 127] meta deðiþiminin, dolaysýz trampadan ayrýlmaz
olan bütün yerel ve kiþisel baðlarý nasýl kopardýðýný ve toplumsal emek
ürünlerinin dolaþýmýný nasýl geliþtirdiðini, öbür yandan da, geliþmelerinde
baðýmsýz, bu iþte rol oynayan kiþilerin tamamen denetimlerinden uzak
72
Buna göre dört uç, ve birisi ilk kez iþe karýþan üç sözleþmeci kiþi vardýr.(Le Trosne, l. c.
, s. 909.)
Karl Marks
Kapital I
111
toplumsal iliþkiler aðýnýn bütününün nasýl geliþtiðini görüyoruz. Ancak
çiftçi buðdayýný satabildiði içindir ki dokumacý keten bezini satabilmektedir, ancak dokumacý keten bezini satabildiði için bizim ehlikeyf,
Ýncilini satabilmektedir, ve ancak sonuncusu ebedî hayat iksirini sattýðý
içindir ki, içki yapýmcýsý, eau-de-viesini* satabilmektedir ve vb..
Dolaþým süreci bu nedenle, ürünlerin dolaysýz trampasý gibi, kullaným-deðerlerinin yer ve el deðiþtirmeleri ile sona ermiþ olmaz. Para,
belli bir metaýn baþkalaþým devresinin dýþýna düþmekle kaybolmaz.
Dolaþým alanýnda öteki metalarýn boþ býraktýðý yeni yerleri sürekli olarak doldurur. Örneðin keten bezinin baþkalaþýmýnýn tamamlanmasýnda, keten beziparaÝncil, dolaþýmdan, ilk kez keten bezi çýkar, onun
yerini para alýr. Daha sonra Ýncil dolaþýmdan çýkar ve yerini yeniden
para alýr. Bir meta ötekinin yerini alýrken, para-meta daima bir üçüncü
þahsýn eline yapýþýr.73 Dolaþým, parayý su gibi terletir.
Her satýþ bir satýnalma, her satýnalma bir satýþtýr diye, meta dolaþýmýnýn, satýþ ile satýnalma arasýndaki zorunlu bir dengeyi gösterdiðini
söylemek kadar çocukça bir dogma olamaz. Eðer bu, fiilî satýþ sayýsýnýn
satýnalma sayýsýna eþit olduðu anlamda söyleniyorsa, boþ bir yinelemedir. Ama bu sözün asýl amacý, her satýcýnýn pazara alýcýsýný da birlikte
getirdiðini tanýtlamaktýr. Ama durum hiç de böyle deðildir. Satýþ ve satýnalma tek bir özdeþ hareket oluþtururlar; metâ sahibi ile para sahibi,
mýknatýsýn iki kutbu gibi birbirine karþýt iki kiþi arasýnda bir deðiþim hareketidir. Bir tek kiþi tarafýndan yapýldýðý zaman, kutupsal ve karþýt nitelikte farklý iki hareket oluþtururlar. Bu nedenle, satýþ ile satýnalmanýn
özdeþliði, gizemli dolaþým imbiðinden geçtiði zaman, eðer oradan tekrar para biçiminde çýkmýyorsa; bir baþka deyiþle, eðer sahibi tarafýndan satýlamýyorsa ve bunun için de para sahibi tarafýndan satýnalýnmýyorsa, bu, o metaýn yararsýz olduðunu anlatýr. Bu özdeþlik, ayrýca, gerçekleþmesi halinde, deðiþimin, metaýn [sayfa 128] yaþamýnda, uzun ya da
kýsa bir arayý, bir duraklama dönemini oluþturduðunu gösterir. Bir metaýn
ilk baþkalaþýmý, bir anda hem satýþ hem satýnalma olduðu için, ayný
zamanda bizzat baðýmsýz bir süreçtir de. Satýnalanýn elinde meta, satanýn
elinde para, yani her an dolaþýma girmeye hazýr bir meta vardýr. Ortada
alýcý olmadan, kimse satamaz. Ama salt o satýyor diye de, karþýsýndakiler
almak zorunda deðildir. Dolaþým, doðrudan trampanýn koyduðu, zaman,
yer ve bireylere baðlý bütün sýnýrlamalarý ortadan kaldýrýr, ve bunu trampadaki, birisinin kendi ürününü elden çýkarmasý ve bir baþkasýnýn bu
ürünü elde etmesiyle ortaya çýkan dolaysýz özdeþliði, satýþ ve alýþ antitezlerine parçalayarak yapar. Bu iki baðýmsýz ve karþýt fiilin, bir iç birlik
(unity) olduðunu söylemek, aslýnda, bu iç birliðin (oneness) bir dýþ antitezle kendini ifade ettiðini söylemekle ayný þeydir. Eðer bir metaýn tam
* Ýspirtolu içki. Etimolojik anlamýnda yaþam suyu. -ç.
Bu apaçýk bir þey gibi gelir, ama çoðu zaman baþta, serbest ticaret çýðýrtkanlarý olmak
üzere, ekonomi politikçilerin gözünden kaçmýþtýr.
73
112
Karl Marks
Kapital I
baþkalaþýmýnýn birbirini tamamlayan iki evresi arasýndaki zaman aralýðý
pek büyük ise ve satýþ ile satýnalma arasýndaki bölünme çok belirli hale
gelmiþse, aralarýndaki iç bað, yani bunlarýn iç birliði; kendisini bir bunalým
yaratarak ortaya koyar. Kullaným-deðeri ve deðer; antitez; özel emeðe
baðlý olarak kendisini dolaysýz toplumsal emek olarak ortaya koyan,
soyut insan emeðine geçmek için özelleþmiþ somut türde bir emek
çeliþkileri; nesnelerin kiþileþtirilmesi ve kiþilerin þeyler tarafýndan temsil
edilmesi arasýndaki çeliþki; iþte metalarda var olan bütün bu antitezler
ve çeliþkiler su yüzüne çýkarlar ve bir metaýn baþkalaþýmýnýn karþýt
evrelerinde hareket biçimlerini geliþtirirler. Bu nedenle bu biçimler; bir
bunalým olasýlýðýna evet yalnýzca olasýlýðýna iþaret ederler. Bu olasýlýðýn
gerçeðe dönüþmesi, uzun bir dizi iliþkilerin sonucudur, ve bizim þimdiki
basit dolaþým açýsýndan varlýklarý henüz sözkonusu olamaz.74 [sayfa 129]
b. Paranýn Devinmesi *
Emeðin maddî ürünlerinin dolaþýmlarýný saðlayan deðiþme biçimi, MPM, meta biçiminde belli bir deðiþim süreci baþlatmasýný, ve
gene bir meta biçiminde o süreci sona erdirmesini gerektiriyor. Bu nedenle, metaýn hareketi bir devredir. Öte yandan, bu hareket biçimi, parayla yapýlan bir devreyi engeller. Sonuçta, paranýn, çýkýþ noktasýna dönmesi þöyle dursun, ondan sürekli olarak daha çok uzaklaþýr. Satýcý, paraya, metaýnýn bu dönüþmüþ biçimine, sýký sýkýya sarýldýðý sürece, bu
meta hâlâ baþkalaþýmýnýn birinci evresindedir ve yolunun ancak ilk
yarýsýný tamamlamýþ haldedir. Satýcý, süreci tamamlar tamamlamaz,
satýþýný bir satýnalmayla bütünler bütünlemez, para, tekrar sahibinin
elinden çýkar gider. Dokumacýnýn Ýncili satýnaldýktan sonra daha fazla
keten bezi satmasý halinde, paranýn tekrar eline döneceði gerçektir.
Ama bu dönüþ, ilk 20 yarda keten bezinin dolaþýmý nedeniyle deðildir;
bu dolaþým, paranýn Ýncil satýcýsýnýn eline geçmesiyle sonuçlanmýþtýr.
Paranýn dokumacýnýn eline dönüþü, dolaþým sürecinin yeni bir meta ile
yenilenmesi ya da yinelenmesi ile olmuþtur, ve yenilenen bu süreç, bir
74
Zur Kritik etc. , s. 74-76da [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 128-130] James Mill
üzerindeki gözlemlerime bakýnýz. Bu konu ile ilgili olarak mazeretçi ekonomiye özgü iki yönteme
deðinilebilir. Bunlarýn ilki, metalarýn dolaþýmýnýn, aradaki farklý noktalardan soyutlanarak,
ürünlerin dolaysýz trampasý ile özdeþ hale getirilmesidir; ikincisi, kapitalist üretimin çeliþkilerinin,
bu üretime katýlan kiþiler arasýndaki iliþkilerin, metalarýn dolaþýmýndan doðan basit iliþkilere
indirgenmek suretiyleaçýklanmaya giriþilmesidir. Meta üretimi ve dolaþýmý, büyüklükleri ve
boyutlarý farklýolsalar bile, birbirinden çok farklý üretim biçimlerinde de görülür. Eðer biz
yalnýzcabu dolaþýmýn bütün bu üretim biçimlerinde ortak soyut kategorilerini biliyorsak, bu
üretim biçimleri arasýndaki belirli ayrýlýk noktalarý konusunda hiç bir þey bilmiyoruz, ve bu
konuda yargýlar vermemiz de olanaksýz demektir. Hiç bir bilim dalýnda, ekonomi politikte
olduðu kadar sýradan farklarla kuru gürültü kopartýlmamýþtýr. Örneðin, metaýn bir ürün olduðunu
bilen J. B. Say bir de bakýyorsunuz bunalýmlar konusunda ahkam kesmeye kalkýyor.
* Devinme sözcüðü, elden ele geçen paranýn izlediði yolu ya da izi anlatmak için
kullanýlmýþtýr; bu devinme, dolaþýmdan farklý bir hareket biçimidir. -ç.
Karl Marks
Kapital I
113
öncekinin varmýþ olduðu ayný sonuçla sona erer. Demek ki, metalarýn
dolaþýmý ile paraya doðrudan verilen hareket, baþlangýç noktasýndan
sürekli olarak uzaklaþan bir hareket biçimini alýr, ve bir meta sahibinin
elinden bir diðerinin eline geçecek þekilde bir yol izler. Ýþte izlediði bu
yol, onun devinmesidir (currency, cours de la monnaie).
Paranýn devinmesi, ayný sürecin sürekli ve tekdüze yinelenmesidir. Meta daima satýcýnýn elindedir; para, satýnalma aracý olarak daima
alýcýnýn elindedir. Ve para, metaýn fiyatýný gerçekleþtirmekle, satýn-alma
aracý olarak hizmet eder. Bu gerçekleþme, metaý, satýcýdan alýcýya devreder ve parayý, alýcýnýn elinden satýcýnýn eline geçirir; ve orada da yeniden ayný süreç bir baþka meta ile devam eder. Paranýn devinmesinin
bu tek yönlü niteliðinin, metaýn hareketinin iki yönlü niteliðinden ileri
gelmesi gerçeði, ilk anda görülmeyen bir durumdur. Meta dolaþýmýnýn
kendi niteliði; bu karþýt görünüþü doðurur. Metaýn ilk baþkalaþýmý, yalnýz paranýn hareketi ile deðil, metaýn kendi hareketi ile de açýkça görüldüðü halde, ikinci baþkalaþýmda hareket, tersine bize yalnýz paranýn
[sayfa 130] hareketi olarak görünür. Dolaþýmýnýn ilk evresinde meta, para
ile yer deðiþtirir. Bunun üzerine, meta, yararlý nesne niteliði ile dolaþým
alanýndan çýkar, tüketim alanýna girer.75 Þimdi onun yerine elimizde,
deðer-biçimi olan para vardýr. Dolaþýmýn ikinci evresine artýk kendi doðal
biçimi altýnda deðil, para-biçimi altýnda devam eder. Bunun için, hareketin sürekliliði yalnýzca para tarafýndan saðlanýyor ve meta yönünden
bir karþýt niteliðin iki sürecinden oluþan ayný hareket, paranýn hareketi
sözkonusu olduðu zaman, daima bir ve ayný süreçtir, her yeni meta ile
sürekli bir yer deðiþtirmedir. Böylece, metalarýn dolaþýmýnýn meydana
getirdiði sonuç, yani bir metaýn yerini bir baþkasýnýn almasý, metalarýn
biçim deðiþtirmesi yoluyla deðil de, daha çok kendi içlerinde hareketsiz görünmelerine karþýn, bir dolaþým aracý olarak iþ yapan para yoluyla, metalarý dolaþtýran ve bunlarý kullaným-deðeri olmadýklarý ellerden
kullaným-deðeri olduklarý ellere aktaran ve paranýn doðrultusuna sürekli olarak karþýt doðrultudaki bir eylemle gerçekleþiyormuþ gibi görüntü
alýr. Aslýnda para, sürekli olarak, metalarý dolaþýmdan çeker ve onlarýn
yerine geçer, ve bu yolla sürekli olarak baþlangýç noktasýndan daha çok
uzaklaþýr. Ýþte bunun için, aslýnda paranýn hareketi metalarýn dolaþýmýnýn
bir ifadesi olduðu halde, gerçekte bunun tersi oluyormuþ gibi gelir; metalarýn dolaþýmý, paranýn hareketinin sonucu imiþ gibi görünür.76
Gene, dolaþým aracý olarak paranýn iþlevleri, yalnýzca metalarýnýn
deðerlerinin onda baðýmsýz gerçeðe sahip olmalarýndan ötürüdür. Bundan dolayý, dolaþým aracý olarak onun hareketi, gerçekte, yalnýzca biçim
75
Bir meta, tekrar tekrar satýldýðý zaman bile, bizim için halen varolmayan bir olgu ortaya
çýkar; son defa kesin olarak satýldýðýnda, dolaþým alanýndan çýkarak tüketim alanýna girer ve
burada, ya tüketim ya da üretim aracý olarak hizmet eder.
76
[Paranýn] biricik hareket biçimi, ürünlerin ona emrettiði biçimdir. (Le Trosne, l. c., s.
885.)
114
Karl Marks
Kapital I
deðiþtirmekte olan metalarýn hareketidir. Paranýn devinmesinde bu gerçeðin kendisini açýkça göstermesi gerekir.* Örneðin keten bezi, böylece, her þeyden önce, kendi meta-biçimini, para-biçimine dönüþtürür.
Ýlk baþkalaþýmýnýn ikinci ucu, MP, para-biçimi, daha sonra son
baþkalaþýmýnýn ilk ucu, PM, gerisin geriye Ýncile dönüþüm halini, alýr.
Ama biçimin bu iki deðiþiminden herbiri, meta ile para arasýndaki bir
deðiþim ile, bunlarýn [sayfa 131] karþýlýklý yer deðiþtirmeleri ile gerçekleþir.
Ayný paralar satýcýnýn eline, metaýn elden çýkartýlmýþ biçimleri olarak
gelirler ve onu, gene o metaýn mutlak olarak elden çýkartýlabilir biçimi
olarak terkederler. Böylece iki kez yer deðiþtirirler. Keten bezinin ilk
baþkalaþýmý bu paralarý dokumacýnýn cebine koyar, ikincisi ise cebinden çýkartýr. Ayný metaýn geçirdiði iki ters deðiþme, ayný paranýn karþýt
yönlerde iki kez yinelenen yer deðiþtirmesinde yansýr.
Tersine, baþkalaþýmýn yalnýzca bir evresi gerçekleþse, ortada yalnýzca satýþlar ya da yalnýzca satýnalmalar olsa, ayný para, yalnýzca bir
kez yer deðiþtirir. Ýkinci yer deðiþtirmesi daima metalarýn ikinci baþkalaþýmýný, para biçiminden geriye dönüþünü ifade eder. Ayný paranýn yer
deðiþtirmesinin sýk sýk yinelenmesi, yalnýzca tek bir metaýn geçirdiði
baþkalaþýmlar dizisini yansýtmakla kalmaz, ama ayný zamanda genellikle metalar âlemindeki sayýsýz baþkalaþýmlarýn birbirini sarmalamasýný
da yansýtýr. Bütün bunlar, kuþkusuz, yalnýzca incelemekte olduðumuz
metalarýn basit dolaþýmý için sözkonusudur.
Dolaþýma ilk adýmýný atan ve ilk biçim deðiþikliðini geçiren her
meta, bunu, yalnýzca tekrar dolaþýmýn dýþýna düþmek ve yerini baþka
metalara býrakmak için yapar. Para ise, tersine, dolaþým aracý olarak,
sürekli olarak bu dolaþým alanýnýn içinde kalýr ve bu alan içersinde hareket eder. Burada þöyle bir soru ortaya çýkar: bu alan sürekli olarak ne
kadar parayý emer?
Belli bir ülkede, her gün ayný anda ama farklý yerlerde sayýsýz tek
yönlü meta baþkalaþýmlarý, ya da bir baþka deyiþle, sayýsýz satýþ ve sayýsýz alýþ olur. Metalar, her þeyden önce tasarýmda, fiyatlarýyla belirli para
niceliklerine eþitlenmiþtir. Ve para ile metalar þimdi incelemekte olduðumuz dolaþým biçimi içersinde, bir tanesi satýnalmanýn olumlu kutbunda,
diðeri satýþýn olumsuz kutbunda olmak üzere her zaman maddî olarak
yüzyüze geldikleri için, gerekli dolaþým aracý miktarýnýn, bütün bu meta
fiyatlarýnýn toplamý ile önceden belirlendiði açýktýr. Aslýnda para, gerçekte,
meta fiyatlarýnýn toplamýyla önceden düþünsel olarak ifade edilmiþ
bulunan altýn niceliðini ya da toplamýný temsil eder. Bu iki toplamýn
eþitliði bu nedenle apaçýktýr. Bununla birlikte, metalarýn deðeri sabit
kaldýðý halde, onlarýn fiyatlarýnýn (paranýn maddesi) altýnýn deðeri ile
deðiþtiðini, altýnýn deðerinin düþmesine orantýlý olarak yükseldiðini, altýnýn
* Burada (Örneðin keten bezi böylece...den ... birbirini sarmalamasýný da yansýtýr.a
kadar) Ýngilizce metin, 4. Almanca baskýya uygun olarak deðiþtirilmiþtir. -Ed.
Karl Marks
Kapital I
115
deðerinin yükselmesine orantýlý olarak düþtüðünü biliyoruz. Þimdi, eðer
altýnýn deðerindeki bu gibi [sayfa 132] yükselmeler ya da düþmeler sonucu
meta fiyatlarýnýn toplamýnda düþ-me ya da yükselme olursa, dolaþýmdaki
para miktarýnýn da ayný ölçüde artmasý ya da eksilmesi gerekir. Bu
durumda dolaþým aracýnýn niceliðindeki deðiþikliðe, bizzat para neden
olmaktadýr, gene de bu, onun dolaþým aracý olma iþlevinden dolayý deðil, deðer ölçüsü olma iþlevinden ileri gelmektedir. Önce, meta fiyatlarý,
paranýn deðeriyle ters yönde deðiþir ve daha sonra da dolaþým aracý
miktarý, meta fiyatlarý ile ayný yönde deðiþir. Örneðin, eðer, altýnýn deðerinin düþmesi yerine, deðer ölçüsü olarak gümüþ onun yerine geçseydi,
ya da gümüþün deðerinin yükselmesi yerine altýn onu deðer ölçüsü
olmaktan sürüp çýkarsaydý, tamamen ayný þey olurdu. Bir durumda, eskiden dolaþýmda olan altýndan daha fazla gümüþ, öteki durumda, eskiden dolaþýmda olan gümüþten daha az altýn dolaþýmda yer alýrdý. Her
durumda da, para maddesinin deðeri, yani deðer ölçüsü olarak hizmet
eden metaýn deðeri bir deðiþiklik geçirir, ve buna baðlý olarak da deðerlerini parayla ifade eden meta fiyatlarý ile, iþlevi bu fiyat-larý gerçekleþtirmek
olan dolaþýmdaki para miktarý da deðiþirdi. Dolaþým alanýnda, altýnýn
(ya da genellikle para maddesinin) belli deðerde bir meta gibi girebileceði bir aralýk bulunduðunu görmüþ bulunuyoruz. Bunun için, deðerin
bir ölçüsü olarak para, iþlevine baþladýðýnda, fiyatlarý ifade ettiðinde,
deðeri zaten belirlenmiþtir. Þimdi, eðer deðeri düþerse, bu gerçek, ilk
kez, üretimlerinin kaynaðýnda deðerli madenlerle doðrudan trampa edilen meta fiyatlarýnda meydana gelen deðiþme ile kendini belli eder.
Bütün diðer metalarýn büyük bir kýsmý, özellikle uygar toplumlarýn iyice
geliþmemiþ aþamalarýnda daha uzun süre deðer ölçüsünün artýk eskimiþ
ve hayalî deðerleri ile belirlenmeye devam edeceklerdir. Ne var ki, bir
meta ötekini ortak deðer-iliþkisi içersinde etkiler ve böylece, altýn ya da
gümüþle ifade edilen deðerleri giderek nispî deðerleri ile belirlenen
oranlarda yerleþir ve bu, bütün meta deðerlerinin, parayý oluþturan
madenin yeni deðeri ile saptanmasýna kadar sürer gider. Bu sürecin yanýsýra, deðerli madenlerin niceliðinde sürekli bir artýþ olur; bu artýþýn nedeni, bu madenlerin, üretim kaynaklarýnda doðrudan trampa edildikleri
mallarýn yerini doldurmak üzere durmaksýzýn akmalarýdýr. Bundan dolayý,
genellikle metalarýn gerçek fiyatlarýna ulaþmalarý oranýnda, deðerlerinin
deðerli madenlerin düþen deðerlerine uygun þekilde belirlenmesi oranýnda, bu yeni [sayfa 133] fiyatlarýn ger-çekleþmesi için gerekli miktarda
maden ayný oranda saðlanmýþ olur. Yeni altýn ve gümüþ kaynaklarýnýn
bulunmasýný izleyen tek yanlý bir gözlemin sonucu, 17. ve özellikle 18.
yüzyýlda, kimi iktisatçýlarýn, meta fiyatlarýnýn, dolaþým aracý olarak hizmet
eden altýn ile gümüþün miktarýndaki artýþýn sonucu olarak yükseldiði
gibi yanlýþ bir sonuca varmalarýna yolaçmýþtýr. Bundan böyle, biz de,
altýnýn deðerinin belirli olduðunu kabul edeceðiz; aslýnda ise bir metaya
fiyat biçtiðimiz zaman, bu deðer, o an içindir.
116
Karl Marks
Kapital I
Bu varsayýma göre, dolaþým aracýnýn miktarý, gerçekleþecek olan
fiyatlarýn toplamý ile belirlenir. Þimdi eðer bir adým daha atarak her
metaýn fiyatýnýn belli olduðunu varsayarsak, fiyatlarýn toplamý, kuþkusuz,
dolaþýmdaki metalar kitlesine baðlý olur. 1 kile buðday 2 sterlin, 100 kile
200 sterlin, 200 kile 400 sterlin vb. iken, satýldýðý zaman buðday ile yer
deðiþtirecek para miktarýnýn, buðdayýn miktarýyla artmasý zorunluluðunu kavramak için öyle pek fazla kafa yormaya gerek yoktur.
Eðer metalarýn kitlesi sabit kalýrsa, dolaþýmdaki para miktarý, bu
meta fiyatlarýndaki dalgalanmalara göre deðiþir. Fiyat deðiþikliði sonucu toplam fiyatlardaki artýþ ya da düþüþ yüzünden para da artar ve
eksilir. Bu sonucun ortaya çýkmasý için bütün meta fiyatlarýnýn ayný
anda yükselmesi ya da düþmesi de gerekmez. Önde gelen bir kýsým
metaýn fiyatlarýndaki yükselme ya da düþme, bütün metalarýn toplam
fiyatlarýnýn artmasýna ya da azalmasýna yettiði gibi, dolaþýmda daha çok
ya da daha az para bulunmasýna yolaçar. Fiyatlardaki deðiþme, ister
meta deðerlerindeki fiili deðiþmeye tekabül etsin ya da yalnýzca piyasafiyatlarýndaki bir dalgalanmanýn sonucu olsun, dolaþým aracý miktarý
üzerindeki etkisi ayný kalýr.
Diyelim ki, aþaðýdaki mallar ayný anda farklý yerlerde satýlýyor ya
da kýsmen baþkalaþýyorlar: bir kile buðday, 20 yarda keten bezi, bir Ýncil
ve dört galon kanyak. Eðer her kalem eþyanýn fiyatý 2 sterlin ise
gerçekleþen fiyat toplamý 8 sterlin olur ve dolayýsýyla 8 sterlinlik bir para
dolaþýma girmek zorundadýr. Öte yandan, eðer bu ayný mallar bildiðimiz
baþkalaþýmlar dizisinin, yani 1 kile buðday2 sterlin20 yarda keten
bezi2 sterlin1 Ýncil2 sterlin4 galon kanyak2 sterlin, bizce çok iyi
bilinen bir zincir ise, bu durumda 2 sterlin, deðiþik metalarý birini ötekinin arkasýnda dolaþtýrýr ve bunlarýn 8 sterlinlik toplam [sayfa 134] fiyatlarýný
ardýþýk olarak gerçekleþtirdikten sonra, ensonu kanyakçýnýn cebinde
istirahate çekilir. 2 sterlin böylece dört hareket yapmýþtýr. Ayný madenî
paranýn bu yinelenen yer deðiþtirmesi, metalarýn biçimindeki ikili
deðiþikliðe, iki dolaþým aþamasýndan geçerek karþýt yönlerde hareketlerine ve farklý metalarýn baþkalaþýmlarýndaki içiçeliðe tekabül eder.77
Baþkalaþým sürecini oluþturan sürecin bu karþýt ve birbirini tamamlayýcý evreleri, ayný anda deðil, ama ardýþýk olarak geçmiþlerdir. Dizinin
tamamlanmasý için bu nedenle zamana gereksinme vardýr. Demek ki,
paranýn devinme hýzý, belli bir madenî paranýn belli bir zamanda yaptýðý hareketlerin sayýsý ile ölçülür. Dört parça malýn dolaþýmý, diyelim ki,
bir gün alsýn. Bir günde gerçekleþen fiyatlarýn toplamý 8 sterlin, iki madenî paranýn yaptýðý hareket sayýsý dört, ve dolaþan para miktarý 2 sterlindir. Bu durumda, dolaþým süreci sýrasýnda belli bir zaman aralýðý için
77
Ürünler onu (parayý) devindirirler ve dolaþýmda yer aldýrýrlar. ... (Paranýn) devinme
hýzý i1e miktarý tamamlanýr. Gerektiði sürece, bir an bile durmadan, bir elden diðerine geçer.
(Le Trosne, l. c. , s. 915, 916.)
Karl Marks
Kapital I
117
þu iliþkileri elde ederiz: dolaþým aracý olarak iþlev gören para miktarý,
meta fiyatlarý toplamýnýn, ayný ad altýndaki paranýn yaptýðý hareket sayýsýyla bölünmesinden çýkacak sonuca eþittir. Bu yasa, genel geçerliðe
sahiptir.
Bir ülkede belli bir zaman aralýðýndaki toplam meta dolaþýmý, bir
yandan, birçok yalýtýk ve eþzamanlý kýsmi baþkalaþmalardan, her para
parçasýnýn, yerini yalnýzca bir kez deðiþtirdiði ya da yalnýzca bir kez hareket ettiði, ayný zamanda satýnalma olan satýþlardan meydana gelmiþtir;
öte yandan da, bazan yanyana bazan içiçe geçmiþ birçok farklý
baþkalaþým dizilerinden meydana gelmiþtir; bu dizilerin herbirinde herbir sikke belli sayýda hareket yapar ve bu sayý, koþullara göre daha
büyük ya da küçük olabilir. Ayný ad altýnda dolaþýmda bulunan bütün
sikkelerin yapmýþ olduklarý hareketin toplam sayýsý bilinirse, o addaki
tek bir sikkenin yaptýðý ortalama hareket sayýsýný ya da para devinmesinin ortalama hýzýný bulabiliriz. Her günün baþlangýcýnda dolaþýma sokulan para miktarý, kuþkusuz, ayný anda yanyana dolaþýmda bulunan bütün
metalarýn fiyatlarýnýn toplamý ile belirlenir. Ama dolaþýma giren sikkeler, deyim yerindeyse, birbirinden sorumlu hale gelirler. Ýçlerinden birisi hýzýný artýrýrsa, diðeri ya hýzýný azaltýr ya da dolaþýmdan büsbütün
çýkar; çünkü dolaþým, tek bir [sayfa 135] sikkenin ya da unsurun yaptýðý
ortalama devir sayýsý ile çarpýmýnýn, gerçekleþtirilecek fiyatlar toplamýna eþit olan altýn miktarýný ancak emebilir. Bunun için, eðer ayrý ayrý
madenî paralarýn yaptýðý hareket sayýsý artarsa, bu madenî paralarýn
dolaþýmdaki toplam sayýsý azalýr. Eðer hareket sayýsý azalýrsa, toplam
para sayýsý artar. Dolaþýmýn emebileceði para miktarý belli bir ortalama
dolaþým hýzý için bilindiðine göre, belli miktarda bir sterlin altýn paranýn
bu dolaþýmdan çekilmesi için ayný miktarda kaðýt paranýn dolaþýma
sokulmasý yeterlidir, ve bu marifeti bütün bankerler çok iyi bilirler.
Paranýn devinmesi, genel anlamda, nasýl metalarýn dolaþýmýnýn
ya da onlarýn geçirdikleri karþýt baþkalaþýmlarýnýn bir yansýmasýndan
baþka bir þey deðilse, ayný þekilde, bu devinmenin hýzý da, metalarýn
biçim deðiþtirme hýzýný, bir dizi baþkalaþýmýn bir diðeriyle sürekli içiçe
geçiþini, maddenin hýzlý toplumsal deðiþimini, metalarýn dolaþým alanýndan hýzla çekilmesini ve yerlerine ayný hýzla yenilerinin geçmesini
yansýtýr. Demek ki, devinmenin hýzýnda, karþýt ve ayný zamanda birbirini tamamlayan evrelerin akýcý birliðini, metalarýn kullaným-deðeri biçiminden deðer biçimine dönüþmesinin birliðini, deðer biçiminden çýkýp
tekrar kullaným-deðerine dönüþmesini, ya da satma ve satýnalma gibi
iki sürecin birliðini görüyoruz. Öte yandan, devinmenin yavaþlamasý,
bu iki sürecin yalýtýk karþýt evrelere ayrýlmasýný, biçim deðiþtirmesinde
ve dolayýsýyla maddenin toplumsal deðiþimindeki týkanmayý yansýtýr.
Dolaþým, tek baþýna, kuþkusuz bu týkanýklýðýn kaynaðý konusunda bize
bir ipucu veremez; yalnýzca olguyu açýða çýkarýr. Kamuoyu, devinmedeki yavaþlama ile birlikte dolaþýmýn çevresinde paranýn ortaya çýkýþýný
118
Karl Marks
Kapital I
ve kayboluþunu daha seyrek olarak görür, bu yavaþlamayý, doðal olarak, dolaþým aracýndaki nicel eksikliðe baðlar.78 [sayfa 136]
Belli bir dönemde dolaþým aracý iþlevini yerine getiren toplam
para miktarý, bir yandan dolaþýmdaki meta fiyatlarýnýn toplamý, öte yandan, baþkalaþýmýn karþýt evrelerinin birbirlerini izleme hýzlarýyla belirlenir. Toplam fiyatlarýn ortalama olarak her tek sikkeyle ne oranda
gerçekleþebileceði, bu hýza baðlýdýr. Ama, dolaþýmdaki metalarýn fiyat
toplamý ise, metalarýn miktarýna olduðu kadar fiyatlarýna da baðlýdýr. Ne
var ki, bu üç etmen de, fiyatlarýn durumu, dolaþýmdaki meta miktarý ve
paranýn devinme hýzý deðiþebilir. Bundan dolayý, gerçekleþecek fiyatlarýn toplamý ile bu toplama baðlý olan dolaþým aracý miktarý, bu üç etmenin çeþitli þekillerde biraraya gelmesine göre deðiþecektir. Bu deðiþmeler
içersinde, biz, yalnýzca fiyat tarihinde en büyük önem taþýyanlarý gözden geçireceðiz.
Fiyatlar sabit kalýrken, dolaþým aracýnýn niceliði, ya dolaþýmdaki
metalarýn sayýsýnýn artýþý ya da devinme hýzýndaki düþüþ, ya da her ikisinin birlikte olmasýyla yükselebilir. Öte yandan, dolaþým aracý miktarý,
meta sayýsýndaki azalýþ ya da bunlarýn dolaþým hýzýndaki yükseliþ ile
birlikte azalabilir.
Meta fiyatlarýnýn genel yükselmesi ile, dolaþýmdaki metalarýn kitlesi, bu metalarýn fiyatlarýnýn artmasý oranýnda azalmasý kaydýyla, ya da
dolaþýmdaki metalarýn kitlesi sabit kalýrken, devinme hýzýnýn, fiyatlardaki yükseliþ ölçüsünde artmasý kaydýyla, dolaþým aracý miktarý sabit kalýr. Dolaþým aracý miktarý, daha çabuk azalan meta sayýsýna ya da fiyat
yükselmelerinden daha çabuk artan para hýzýna baðlý olarak azalabilir.
Metalarýn fiyatlarýndaki bir genel düþme ile, meta kitlesinin artýþý,
fiyatlarýnýn düþmesine orantýlý olmak kaydýyla ya da dolaþýmdaki para78
Para ... alým ve satýmýn ortak ölçüsü olduðu için; elinde satacak bir þeyiolup da alýcý bulamayan herkes, malýný elinden çýkartamamanýn nedenini krallýkta ya da ülkedeki para eksikliðinde görmeye ve düþünmeye eðilimlidir; ve böylece herkesin yakýnmasý; yeter para bulunmamasýndandýr, ama bu büyük bir yanýlgýdýr. ... Para diye feryat eden bu insanlarýn istedikleri
nedir? ... Çiftçi yakýnýr ... ülkede dahafazla para olsa mallarýna bir fiyat elde edebileceðini sanýr.
Bu durumda, öyle görünüyor ki, onun gereksinme duyduðu þey para deðil, satmak isteyip de
satamadýðý hububat ve hayvanlarý için fiyattýr. ... Peki niçin bir fiyat elde edemez? ... (1) Ya
ülkede çok fazla hububat ve hayvan vardýr ve bu yüzden pazara gelenlerin çoðu onun gibi
malýný satmak ve pek az satýnalmak gereksinmesi duyar; ya da (2) dýþarýyaher zamanki ihraç
yolu týkanmýþtýr ...; ya da (3) yoksulluk nedeniyle insanlarýn ev gereksinmeleri için eskisi kadar
para harcayamamalarý yüzünden tüketim azalmýþtýr; bunun için, çiftçinin mallarýnýn satýþýný
saðlamanýn yolu para miktarýnýn artýrýlmasýdeðil, aslýnda piyasayý durgunlaþtýran bu üç nedenin
ortadan kaldýrýlmasýdýr. ... Tüccar ile küçük esnaf da parayý ayný þekilde isterler, yani piyasa
týkandýðý için, ellerindeki mallara bir çýkýþ noktasý ararlar. ... (Bir ulus) hiç bir zaman, servetin
elden ele geçtiði zamanki kadar gönençli olamaz. (Sir Dudley, North Discoursesupon Trade,
Lond. 1691, s. 11-15 passim.) Herrenschwandýn hayal ürünü düþünceleri de þuna gelir dayanýr:
metalarýn niteliðinden doðan ve dolaþýmlarýyla ortaya çýkan çeliþkiler, dolaþým aracý miktarýnýn
artýrýlmasý ile ortadan kaldýrýlabilir. Bir yandan, halk arasýnda, üretim ve dolaþýmdaki durgunluðu,
dolaþým aracýndaki yetersizliðe baðlamak gibi yanlýþ bir kaný olmakla birlikte, bu, öte yandan
hiç bir zaman paranýn dolaþýmýnýn düzenlenmesine bazý acemice yasal müdahaleler sonucu
dolaþýmaraçlarýnda meydana gelen kýtlýk, böylesi durgunluklara yolaçma anlamýna gelmez.
Karl Marks
Kapital I
119
nýn hýzýnýn azalýþýnýn ayný oranda olmasý kaydýyla, dolaþým aracý miktarý
sabit kalýr. Metalarýn kitlesinin daha hýzlý artmasý ya da dolaþým hýzýnýn
azalmasý, fiyat düþmelerinden daha [sayfa 137] çabuk olmasý kaydýyla,
dolaþým aracýnýn miktarý artar.
Çeþitli etmenlerdeki deðiþmeler karþýlýklý olarak birbirlerini yokedebilirler ve böylece bunlardaki sürekli kararsýzlýða karþýn, fiyatlarýn
gerçekleþecek genel toplamý ile dolaþýmdaki para miktarý sabit kalýr;
bu nedenle, özellikle uzun dönemleri dikkate alýrsak, herhangi bir ülkede dolaþýmdaki para miktarýnýn ortalama düzeyindeki sapmalar ilk
bakýþta umduðumuzdan çok daha küçüktür. Sýnaî ve ticarî bunalýmlardan ileri gelen devresel aþýrý bozulmalar ve daha ender olarak da para
deðerindeki dalgalanmalar, kuþkusuz bu kuralýn dýþýndadýr.
Dolaþým aracý miktarýnýn, dolaþýmdaki metalarýn fiyatlarýnýn toplamý ile ortalama dolaþým hýzý79 tarafýndan belirleneceði yasasý, þöyle de
ifade edilebilir: metalarýn deðerlerinin toplamý ile bunlarýn. baþkalaþýmlarýnýn ortalama hýzý belli ise, para olarak dolaþýmda bulunan deðerli
madenin miktarý bu madenin deðerine baðlýdýr. Bunun tersine, fiyatlarýn, dolaþým aracýnýn miktarý ile belirlendiði ve bunun da ülkedeki deðerli
madenlerin miktarýna baðlý olduðu düþüncesi yanlýþtýr;80 bu düþünce,
79
Bir ulusun ticaretini yürütmek için gerekli olan para, belli bir ölçü ve orandadýr; bunun
fazlasý da azý da iþin yürütülmesine zarar verir. Bu aynen, küçük perakende ticarette gümüþ
parayý bozmak ve hatta en küçük gümüþ sikkelerle bile yapýlamayan hesaplarýn ödenebilmesi
için belirli bir oranda paraya gereksinme olduðu gibidir. ... Ve gene ticaret için gerekli bozuk
paranýn miktarý, alýþveriþ yapan insanlarýn sayýsý ve bunlarýn yaptýklarý alýþveriþin sýklýðýna; ve
ayný zamanda ve özellikle en küçük gümüþ paranýn deðerine baðlý ise; ayný þekilde bizim
ticaretimiz için gerekliparanýn [altýn ve gümüþ sikkelerin] oraný da yapýlan alýþveriþin sýklýðý ve
ödemelerin büyüklüðü ile belirlenir. (William Petty, A Treatise of Taxes and Contributions,
Lond. 1667, s. 17.) Humeun teorisi. J. Steuart ile diðerlerinin saldýrýlarýna karþý, A. Young tarafýndan
Political Arithmetic, Lond., 1774te savunulmuþtur; bu yapýtta, Fiyatlar Para Miktarýna Baðlýdýr
baþlýklý özel bir bölüm (s. 112) bulunmaktadýr. Zur Kritik etc. , s. 149da [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, s. 216] þunu belirtmiþtim: Dolaþýmdaki sikkelerin miktarýna gelince, bunu,
sözünü etmeden geçiþtirir ve tamamen yanlýþ bir tutumla parayý basit meta gibi ele alarak bu
konuyu dokunmaksýzýn geçiþtirir. Bu ifade, ancak, Adam Smith, parayý, ex officio [mesleði
açýsýndan -ç. ] e1e aldýðý sürece geçerlidir. Bununla birlikte, arasýra daha önceki ekonomi
politik sistemlerinin eleþtirisinde yaptýðý gibi doðru görüþleri de benimser: Her ülkedeki sikke
miktarý, dolaþýmlarýna aracýlýk ettiði metalarýn deðeriyle düzenlenir. ... Herhangi bir ülkede yýlda
alýnýp satýlan mallarýn deðeri, bunlarýn dolaþýmlarý ve asýl tüketicileri arasýnda daðýlýmlarý için
belli bir miktar parayý gerektirir, ama fazlasý için bir kullaným yaratmaz. Dolaþým kanalý, zorunlu
olarak, kendisine, onu doldurmaya yetecek kadar bir miktarý çeker. (Wealth of Nations, [vol.
III.] I. IV. ch. I. [s. 87, 89.]) Ayný þekilde, o, yapýtýna, ex officio, iþbölümünü kutsallaþtýrmayla
baþlar. Daha sonra, kamu gelirlerinin kaynaklarýný ele aldýðý son ciltte, hocasý A. Fergusonun
yaptýðý iþbölümü yermelerini arasýra yineler.
80
Halk arasýnda altýn ile gümüþ çoðaldýkça her ulusta mutlaka þeylerin fiyatlarý yükselecektir;
ve bunun için, bir ulusta, altýn ile gümüþ azalýnca her þeyin fiyatýnýn, paranýn bu azalýþýna uygun
olarak düþmesi zorunludur. (Jacob Vanderlint, Money Answers all Things, Lond. 1734. s. 5.) Bu
kitap ile Humeun Essaysý arasýndayapýlan dikkatli bir karþýlaþtýrma bana, kuþkusuz, Humeun,
Vanderlintin gerçekten önemli olan bu yapýtýndan haberli olduðu ve ondan yararlandýðý kanýsýný
veriyor. Fiyatlarýn, dolaþým aracýnýn miktarý ile belirlendiði fikri, Barbon ve çok daha önceki
baþka yazarlarca da benimsenmiþtir.Sýnýrlandýrýlmamýþ bir ticaretten hiç bir sakýnca doðmaz
der Vanderlint, tersine büyük yararlar saðlanýr; çünkü, eðer ulusun sahip olduðu nakit para
ticaretle azalacak olursa koruyucu önlemlerle, bu, önlenmek istenir külçe paranýn aktýðý
120
Karl Marks
Kapital I
onu ilk benimseyenler [sayfa 138] tarafýndan þu saçma varsayýma dayandýrýlmýþtý: dolaþýma ilk girdikleri zaman metalar fiyattan yoksundu, para da
deðerden; meta yýðýnýndan belli bir kýsým, deðerli maden yýðýnýndan
belli kýsýmla deðiþilir.81
c. Sikke ve Deðer Simgeleri
Paranýn sikke biçimini almasý, dolaþým aracý olarak iþlev görmesinden çýkmýþtýr. Metalarýn fiyatlarý ya da para-adlarý ile imgelemde temsil
edilen altýn aðýrlýðýnýn, dolaþým içinde bu metalarýn karþýþýna, belli adlar
altýnda sikke ya da altýnýn para biçiminde çýkmasý gerekir. Fiyat ölçütünün saptanmasý gibi sikke basmak da devletin iþidir. Altýn ile gümüþün,
sikke olarak ülke içersinde giydikleri çeþitli ulusal üniformalarý dünya
pazarýnda soyunup atmalarý, metalarýn, iç ya da ulusal dolaþým alanlarý
ile evrensel alanlarý arasýndaki ayrýlýðý gösterir.
Bu nedenle sikke ile külçe arasýndaki tek fark, biçim yönündendir ve altýn daima bir biçimden diðerine geçebilir.82 Sikke, darphanenin
ülkelerde, sahip bulunduklarý nakit para miktarý arttýðý oranda her þeyin fiyatý yükselir. Ve ...
bizim mamul maddelerimiz ile diðer her þey, ticaret dengesini bizim lehimize çevirecek derecede
ucuzlayacak ve böylece tekrar para bize geri dönecektir. (l. c., s. 43. 44.)
81
Herbir tür meta fiyatýnýn, dolaþýmdaki bütün metalarýn fiyatlarý toplamýnýn bir parçasýný
oluþturduðu apaçýk bir gerçektir. Ama kendi aralarýnda ölçülemez þeyler olan kullaným
deðerlerinin kitle olarak, bir ülkedeki altýn ve gümüþün toplam miktarý ile nasýl deðiþilebileceði
tamamen anlaþýlmaz bir þeydir. Eðer biz, bütün metalarýn biraraya gelerek tek bir meta
oluþturduðu ve herbir metaýn da bu bütünün bir parçasý olduðu düþüncesinden hareket edersek þu güzel sonuca ulaþmýþ oluruz: Toplam meta = x ton altýn; A metaý = toplam metalarýn bir
kýsmý = x ton altýnýn bu kýsým büyüklüðünde bir parçasý. Bunu Montesquieu tam bir ciddiyetle
ifade etmiþtir: Yeryüzündeki altýn ve gümüþ kütlesi gene yeryüzünde var olan metalar toplamý
ile karþýlaþtýrýlacak olsa, mutlaka herbir ürün özellikle meta, belli bir para miktarý ile karþýlaþtýrýlmýþ
olur. Diyelim ki, dünyada ancak ve yalnýz bir ürün ve özellikle bir tek meta vardýr, ya da yalnýzca
bir tek meta satýnalýnmaktadýr ve bu da para gibi küçük parçalara bölünmektedir: bu durumda,
bu metaýn belli bir miktarý bir kýsým para kitlesine, metalarýn toplamýnýn yarýsý, toplam para
kitlesinin yarýsýna tekabül eder vb. ... Meta fiyatlarýnýn belirlenmesi, temelinde daima metalarýn
toplam kitlesi ile para simgelerinin toplam kitlesi arasýndaki orana baðlýdýr. (Montesquieu. l. c.,
t. III, s. 12, 13.) Bu teorinin Ricardo ile izleyicileri, James Mill, Lord Overstone ve diðerleri
tarafýndan daha da geliþtirilmesi konusunda bkz: Zur Kritik etc. . s. 140-146 ve s. 150 vd. [Ekonomi
Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 217-240]. John Stuart Mill o her zamanki seçmeci mantýký ile, ayný
zamanda hem babasý James Millin ve hem de karþýt görüþlerin sahibi olabilmeyi becermiþtir.
Düþüncelerinin özeti olan Principles of Pol. Econ.nin metni ile, kendisini zamanýnýn Adam
Smithi ilan ettiði birinci baskýnýn önsözü karþýlaþtýrýldýðýnda. Ýnsan, adamýn saflýðýna mý, yoksa
bu ilana bakarak, iyi niyetle, onu, Adam Smith diye kabul eden halkýn saflýðýna mý daha çok
hayran olacaðýný bilmez; oysa onun Adam Smithe benzerliði örneðin, ancak General Williams
Karl von Karsýn. Wellington düküne benzerliði gibidir. Bay J. S. Millin ekonomi politik alanýnda
geniþlikten de, derinlikten de yoksun özgün araþtýrmalarýnýn hepsi, 1844te yayýnlanan küçük
yapýtý, Some Unsettled Questions of Political Economyde bulunur. Locke, düpedüz , altýn ve
gümüþün deðerden yoksunluðu ile, bunlarýn deðerlerinin yalnýz miktarlarý ile belirlenmesi
arasýndaki iliþkiyi öne sürer. Ýnsanlar altýn ile gümüþe imgesel bir deðer verme konusunda
anlaþtýklarý için ... bu madenlerde görülen aslýnda var olan deðer, miktardan baþka bir þey
deðildir. (Some Considerations, etc. 1691, Works[ta]. ed. 1777, vol. II. s. 15.)
82
Darp üzerinden vergi hakký gibi ayrýntýlar üzerinde durmak kuþkusuz benim amacým
dýþýndadýr. Bununla birlikte, Ýngiliz hükümetinin hiç bir karþýlýk gözetmeksizin para basmakla
gösterdiði cömertçe liberalliðe hayran olan romantik dalkavuk Adam Müllerin yararlanmasý
Karl Marks
Kapital I
121
kapýsýndan çýkar çýkmaz, kendisini erime potasýnýn yolunda bulur. Dolaþýmlarý sýrasýnda sikkeler, kimi az kimi çok, aþýnýrlar. Ad ve öz, itibari
aðýrlýk ve gerçek aðýrlýk, birbirinden ayrýlma sürecine baþlarlar. Ayný adý
taþýyan sikkeler, aðýrlýklarýndaki farklýlýk nedeniyle, farklý deðerde olmaya baþlarlar. Fiyatlarýn ölçütü olarak saptanýlan altýn aðýrlýðý, dolaþým
aracý olarak hizmet eden aðýrlýktan sapar ve artýk fiyatlarýný gerçekleþtirdiði metalarýn gerçek eþdeðeri olmaktan çýkar. Ortaçaðdan 18. yüzyýla kadar, sikke basma tarihi, bu nedenden ileri gelen devamlý karýþýklýklarla doludur. Sikkeleri yalnýzca taþýdýklarý anlam yönünden deðerlendirme ve resmen kabul edilen maden aðýrlýklarýnýn birer simgesi
haline getirme konusundaki dolaþýmýn doðal eðilimi, modern yasalarla
kabul edilmiþ ve bir altýn sikkenin para olma özelliðini ya da yasayla
kabul edilmiþ para olma niteliðini yitireceði aðýrlýk kayýplarý saptanmýþtýr.
Bizzat sikkenin devinimi, bir yandan yalnýzca basit bir maden
parçasý olarak ve öte yandan da belirli bir iþlevle sikkeler olarak aralarýnda bir fark yaratarak, itibarî ve gerçek aðýrlýðý arasýnda bir ayrým yapma etkisi gerçeði, madenî sikkeler yerine, sikkeler olarak ayný amaca
hizmet eden simgeler ya da herhangi bir baþka maddenin konmasý
olanaðýný sakladýðýný gösterir. Çok [sayfa 140] küçük altýn ve gümüþ miktarlarda sikke yapmanýn pratik güçlükleri ile, baþlangýçta deðer ölçüsü
olarak deðeri yüksek madenler yerine daha az deðerli madenlerin,
gümüþ yerine bakýrýn altýn yerine gümüþün kullanýlmasý ve bu halin,
deðerli madenlerin bunlarý tahttan indirmesine kadar sürmesi gibi olaylar, tarihte gümüþ ve bakýr ufaklýklarýn, altýn sikkelerin yerini tutmada
oynadýklarý rolü açýklar. Gümüþ ve bakýr ufaklýklar, sikkelerin elden ele
hýzla dolaþtýðý ve dolayýsýyla en fazla aþýnma ve ufalanmayla karþý karþýya
kaldýðý dolaþým alanlarýnda altýnýn yerini almýþtýr. Bu, çok küçük çapta
alýþveriþlerin devamlý olduðu yerlerde olur. Bu uydularýn altýnýn yerine
sürekli olarak yerleþmelerini önlemek için ödemelerde altýn yerine bunlardan hangi miktarlarda kabul edilebileceði yasalarla saptanmýþtýr. Devinim halindeki farklý sikke türlerinin izlemiþ olduklarý özel yollar, doðal
olarak, birbirleriyle karþýlaþýr. Gümüþ ve bakýr ufaklýklar, en küçük altýn
sikkelerin kesirlerini ödemek için altýn ile kolkola girer; altýn bir yandan
durmadan perakende dolaþýma akar, öte yandan da ufaklýklar ile
deðiþilerek durmadan tekrar dýþarý atýlýr.83
için, Sir Dudley Northun, þu görüþlerini buraya alacaðým: Gümüþ ile altýnda diðer bütün metalar
gibi yükselmeler ve alçalmalar olur. ... Ýspanyadan bunlar geldiðinde... Towere taþýnýrlar ve
darpedilirler. Çok geçmeden,ihraç edilmek üzere külçeye talep doðar. Eger elde külçe yoksa ve
hepsi sikke haline getirilmiþ ise ne olacak? Tekrar eritilecektir; sikkelerin darbedilmesi sahibine
hiç bir þeye malolmadýðý için bunda bir kayýp yoktur. Ama böylece ulus zarar görür;eþeðin
yiyeceði otu hasýr gibi örmenin bedelini o öder. Eðer tüccar madeni parabasýmý için para ödemeye yükümlü tutulsa, gümüþünü, Towere, düþünüp taþýnmadan göndermez; ve sikke haline
getirilmiþ para daima külçe gümüþten daha fazla deðere sahip olur. (North, l.c., s. 18.) North,
Charles II zamanýnda ileri gelen tüccarlardan biriydi.
83
Eðer gümüþ hiç bir zaman küçük ödemeler için gerektiðinden fazla olmasa, daha büyük
122
Karl Marks
Kapital I
Gümüþ ve bakýr ufaklýklarýn madeni aðýrlýðý, keyfi olarak, yasalarla
saptanýr. Bunlar devinirken altýn sikkelerden de çabuk aþýnýrlar. Bundan
dolayý iþlevleri, aðýrlýklarýndan ve dolayýsýyla bütün deðerlerinden tamamen baðýmsýzdýr. Sikke olarak altýnýn iþlevi, altýnýn madeni deðerinden tamamen baðýmsýz hale gelir. Bu nedenle, kâðýt paralar gibi nispeten
deðersiz þeyler, onun yerine sikke görevini görebilirler. Bu salt simgesel
özellik, belli bir ölçüde madenî ufaklýklarda maskelenmiþtir. Kâðýt parada
ise iyice sýrýtýr. Aslýnda, ce nest que le premier pas qui coûte.*
Burada sözünü ettiðimiz, yalnýzca, devlet tarafýndan basýlan, ve
zorunlu dolaþýma sahip, karþýlýksýz kâðýt paradýr. En yakýn kökeni madenî para devinimindedir. Buna karþýlýk krediye dayanan para, metalarýn basit dolaþýmý açýsýndan bize henüz tamamen [sayfa 141] yabancý olan
koþullarý gerektirmektedir. Ama bu konuda þu kadarý söylenebilir ki,
nasýl asýl kâðýt para, paranýn dolaþým aracý olmasý iþlevinden doðuyorsa; kredi parasý da kaynaðýný, paranýn ödeme aracý olma iþlevinden
kendiliðinden alýr.84
Devlet, üzerlerinde 1 sterlin, 5 sterlin vb. gibi adlar bulunan kâðýt
parçalarýný dolaþýma sokar. Ayný miktarda altýnýn yerini fiilen aldýklarý
sürece, bunlar da, bizzat paranýn devinmesini düzenleyen yasalara tâbidir. Kâðýt paranýn dolaþýmýna özgü bir yasa, ancak, bu kâðýt paranýn
altýný temsil oranýndan doðabilir. Böyle bir yasa vardýr ve basitçe söylemek gerekirse þöyledir: çýkartýlacak kâðýt paranýn miktarýnýn yerine simgeler konmadan bizzat dolaþýma girecek olan altýn (ya da gümüþ)
miktarýný geçmemesi gerekir. Dolaþýmýn emebileceði altýn miktarý, belli
bir düzeyde durmadan dalgalanýr. Böyle olmakla birlikte, bir ülkedeki
dolaþým aracý kitlesi, fiili deneylerle doðruluðu kolayca anlaþýlabilecek
belli bir asgarî düzeyin altýna düþmez. Bu asgarî kitleyi oluþturan kýsýmlarda durmadan süregelen deðiþiklikler gerçeði ya da içindeki altýn
ödemeler için yeterli miktarý biraraya toplanamaz. ... Büyük ödemeler için altýnýn kullanýlmasý,
onun zorunlu olarak perakende ticarette de kullanýlmasýný gerektirir: küçük alýþveriþlerde altýn
sikke veren kimse, satýnaldýðý malla birlikte parasýnýn üzerini gümüþ sikkeler ile alýr; böylece,
bir baþka durumda perakendeci tüccar için yük olacak olan fazla gümüþ, çekilmiþ ve genel
dolaþýma sokulmuþ olur. Ama eðer, küçük ödemelerin, altýndan ayrý olarak yapýlmasýna yetecek
kadar gümüþ bulunursa, perakendeci tüccar, ufak satýnalmalar için gümüþ almak durumunda
kalýr ve sonuçta, bu gümüþler, zorunlu olarak elinde birikir. (David Buchanan, Inquiry into the
Taxation and Commercial Policy of Great Britain, Edinburgh 1844, s. 248. 249.)
84
Çin maliye bakaný, mandarin Van Mao-in bir gün Göklerin Oðluna (imparatora)hazine
tahvillerini konvertible banknota çevirme gizli amacýný güden bir proje sunmayý kafasýna koyar.
Hazine Komitesi, Nisan 1854 tarihli raporunda, kendisine þiddetli bir zýlgýt çeker. Ayrýca geleneksel
kamýþ sopasý yiyip yemediði belirtilmiyor. Raporunson bölümü þöyle: Komite, bakanýn raporunu
dikkatle incelemiþ ve bunun tamamýyla tüccarlarýn çýkarýna olacaðý ve krallýðýn bundan hiç bir
yararý olamayacaðý sonucuna varmýþtýr. (Arbeiten der Kaiserlich Russichen Gesandtschaft zu
Pekin über China, Rusçadan çevirenler: Dr. K. Abel ve F. A. Meckenburg. Erster Bank, Berlin
1858, s. 54.) Ýngiltere Bankasýnýn yöneticilerinden birisi, Lordlar Kamarasý Komitesinde, dolaþým
sýrasýnda altýn sikkelerin aþýnmalarý konusunda verdiði ifadede þöyle diyor: Her yýl bir grup
sikke çok hafif hale geliyor. Bir yýlý tam aðýrlýklarý ile geçirenler, ertesi yýl aþýnma sonucu ölçüye
uymayacak derecede aðýrlýklarýndan kaybederler. (Lordlar Kamarasý Komitesi. 1848, no 429)
* Yalnýzca ilk adým bir deðer taþýr. -ç.
Karl Marks
Kapital I
123
paralarýnýn sürekli olarak yenileriyle deðiþtirilmesi, kuþkusuz ne onun
miktarýný ne de onun dolaþýmýnýn sürekliliðini deðiþtirmeye yolaçmaz.
Ýþte bunun için yerini kâðýt simgeler alabilir. Buna karþýlýk, dolaþýmýn
bütün kanallarý, bugün, para emme kapasitelerinin sonuna kadar kâðýt
para ile dolu olsa, yarýn, meta dolaþýmýndaki bir dalgalanma sonucu,
taþacak hale gelebilirler. Bu durumda artýk ölçüt diye bir þey kalmaz.
Eðer ayný ad altýnda fiilen dolaþýma girebilecek altýn sikkesi yerine konan kâðýt para gerçek sýnýrýný aþarsa, genel itibarsýzlýk tehlikesi bir yana,
metalarýn dolaþým yasalarý gereðince, salt kâðýt para ile temsil edilebilecek kadar bir altýn miktarýný ancak temsil edebilir. Çýkartýlan kâðýt para
miktarý, gereken miktarýn iki katý olsa, 1 sterlin, [sayfa 142] 1/4 onsluk altýnýn
deðil, 1/8 ons altýnýn para adý olur. Bunun etkisi, týpký, fiyatlarýn bir ölçütü
olarak altýnýn iþlevinde sanki bir deðiþme oluyormuþ gibi olur. Daha
önce 1 sterlinlik fiyatla ifade edilen deðerler, þimdi artýk 2 sterlinlik fiyatla ifade edilebilir.
Kâðýt para, altýný ya da parayý temsil eden bir simgedir. Onunla
metalarýn deðerleri arasýndaki iliþki, metalarýn kâðýt para tarafýndan simge olarak temsil edilen ayný altýn miktarý ile düþünsel olarak ifade edilmesinden ibarettir. Kâðýt para, yalnýzca, diðer bütün metalar gibi bir
deðere sahip olan altýný temsil ettiði sürece deðerin bir simgesidir.85
Ensonu þu soru sorulabilir: nasýl oluyor da altýnýn yerini kendileri
bir deðer taþýmayan simgeler alabiliyor? Ama, daha önce de görmüþ
olduðumuz gibi, altýn ancak sikke ya da dolaþým aracý olmaktan baþka
bir iþlevde bulunmadýðý sürece bu yer deðiþtirme olanaklýdýr. Þimdi
paranýn bunun yanýnda baþka iþlevleri de vardýr, ve salt dolaþým aracý
olarak hizmet etme iþlevi hâlâ devinmesini sürdüren aþýnmýþ sikkelerin
bulunmasýna karþýn, altýn sikkeyle sýnýrlanmýþ deðildir. Her para parçasý, fiilen devinmede bulunduðu sürece sikkedir ya da dolaþým aracýdýr. Ama bu, yerini kâðýt paraya býrakabilecek çok küçük altýn kütleler
için sözkonusudur. Bu kütle, sürekli dolaþým alanýnda kalýr, sürekli olarak dolaþým aracý iþlevini yapar, ve salt bu amaçla vardýr. Hareketi, bu
nedenle, yalnýzca, baþkalaþýmýn sürekli deðiþen ters evrelerini, MPM,
metalarýn deðer-biçimlerinde yalnýzca tekrar ve hemen kaybolmasý için
karþý karþýya gelmeleri evrelerini temsil eder. Burada metalarýn deðiþimdeðerlerinin baðýmsýz varlýklarý geçici bir görüntüdür ve yerini derhal
85
Para konusunda en iyi yazarlarýn bile, çeþitli iþlevlerini kavramada açýklýktan uzak
olduklarýný Fullartondan alýnan þu pasaj göstermektedir: Ýç deðiþim iþlemlerimiz sözkonusu
olduðu sürece, paranýn, bugüne kadar genellikle altýn ve gümüþ sikkelerce yerine getirilen
bütün görevleri, ayný etkinlikle, genel kabule dayanan, yapayve yasayla belirlenen deðerlerinden
baþka deðerleri bulunmayan, konvertible olmayan kâgýt paralarýn dolaþýmlarýyla da yerine
getirilebileceði sanýrým yadsýnamayacak bir olgudur. Bu tür bir deðer, emisyon miktarý gerekli
sýnýrlar içersinde tutulmak koþuluyla aslen var olan bir iç deðerin bütün amaçlarýný karþýlayabilir
ve hatta varlýðý zorunlu bir deðer ölçüsünün yerini bile alabilir. (Fullarton, Regulation of
Currrencies, 2. ed.. London 1845, s. 21.) Para olarak iþ gören bir metaýn dolaþýmda yerini salt bir
deðer simgesinin alabilmesi karþýsýnda demek oluyor ki, onun deðer ölçüsü ve fiyat ölçütü
olma görevleri gereksiz hale geliyorlar!
124
Karl Marks
Kapital I
bir baþka metaya býrakýr. Paranýn durmadan elden ele dolaþmasýna
yolaçan bu süreçte, paranýn salt simgesel bir varlýða sahip olmasý yeterlidir. Deyim yerindeyse, burada paranýn iþlevsel varlýðý, maddî varlýðýný
[sayfa 143] yutmaktadýr. Meta fiyatlarýnýn geçici ve nesnel bir yansýmasý
olmasý nedeniyle, bizzat kendisinin bir simgesi olarak hizmet etmektedir ve dolayýsýyla yerini bir simgeye býrakabilmektedir.86 Burada tek
zorunluluk, bu simgelerin kendi baþýna nesnel toplumsal bir geçerliðe
sahip olmasý gerekir ki, kâðýt simge bunu da zora dayanan devinmesi
ile kazanýr. Devletin bu zorunlu eylemi, toplumun sýnýrlarý ile çakýþan
ülke için dolaþýmda geçerli olabilir, ama ayný zamanda da, ancak bu
alan içersinde para, dolaþým aracý olma iþlevini tümüyle yerine getirir
ya da sikke halini alýr.
ÜÇÜNCÜ KESÝM. PARA
Deðer ölçüsü iþlevini yerine getiren ve ister kendi kiþiliðinde ister
bir temsilci ile dolaþým aracý olarak hizmet eden meta, paradýr. Altýn
(ya da gümüþ) iþte bunun için paradýr. Bir yandan, kendi altýn kiþiliði
içinde varolmasý gerektiði zaman para olarak iþlev görür. O zaman, deðer ölçüsü iþlevinde olduðu gibi ne yalnýzca düþünseldir, ne de dolaþým
iþlevindeki gibi temsil edilmeye uygun para-metadýr. Öte yandan, iþlevini,
ister kendisi, ister bir temsilci aracýlýðý ile yerine getirsin, bu iþlevi gereði, para olarak da iþlev görür, bütün öteki metalarýn temsil ettiði kullaným-deðerleri karþýsýnda biricik deðiþim-deðerinin uygun biçimi olarak
bir tek deðer-biçimi halinde pýhtýlaþýr.
a. Para-Yýðma (Ýddihar)
Metalarýn iki karþýt baþkalaþýmýnýn devrelerindeki sürekli hareket,
ya da satýþ ve satýnalmanýn hiç bitmeyen deðiþmesi, paranýn dinmeyen
devrinde ya da paranýn devinmesinde oynadýðý perpetuum mobile* iþlevinde yansýr. Ne var ki, baþkalaþým dizileri kesilir kesilmez, satýþlar
kendisini izleyecek satýnalmalarla tamamlanmadýðý anda para hareketli
olmaktan çýkar; [sayfa 144] Boisguillebertin dediði gibi, meubleden immeubleye, hareketlilikten hareketsizliðe dönüþür, sikke iken para olur.
Metalarýn daha ilk dolaþýmý ile birlikte, ilk baþkalaþýmýnýn ürününü sýký sýkýya elde tutma zorunluluðu ve tutkusu ortaya çýkmýþtýr. Bu
86
Altýn ile gümüþün sikke olarak ya da özellikle dolaþým aracý olarak hizmet etmeleri ile
kendi kendilerine salt simge haline gelmeleri olgusundan, Nicholas Barbon, hükümetlerin
paranýn deðerini yükseltme hakký olduðunu çýkarýr; yani örneðin kuruþ adýndaki bir gümüþ
niceliðine, daha büyük bir gümüþ niceliðinin (taler gibi) adý verilir ve böylece taler yerine
güvenilir kuruþ ödenir. Para eskir; aþýnýr ve çok fazla sayýlýp el deðiþtirerek hafifleþir. ... Alýþveriþ
sýrasýnda insanlarýn önem verdikleri. paranýn adý ve rayicidir, yoksa gümüþün miktarý deðildir. ...
Madeni para yapan, üzerindeki devlet otoritesidir. (N. Barbon, l.c., s. 29. 30, 25.)
* Tükenmez hareket. -ç.
Karl Marks
Kapital I
125
ürün, metaýn dönüþmüþ , þekli ya da altýn-krizalit biçimidir.87 Artýk metalar, baþka metalarý satýnalmak için deðil, bunlarýn meta-biçimini, parabiçimi ile deðiþtirmek için satýlmýþtýr. Metalarýn dolaþýmýný etkileyen salt
amaçlar olmalarýndan, bu biçim deðiþikliði kendi baþýna bir amaç, bir
hedef halini almýþtýr. Metaýn bu deðiþmiþ biçiminin, hiç bir koþula baðlý
olmadan elden çýkarýlabilir biçim olarak ya da yalnýzca geçici parabiçimi olarak iþlevini yerine getirmesi, böylece önlenmiþ oluyordu. Yani
para, bir küme halinde taþlaþýyor ve satýcý, para yýðýcýsý oluyordu.
Metalarýn dolaþýmýnýn ilk aþamalarýnda, yalnýzca kullaným deðerleri fazlalarý paraya çevrilirdi. Altýn ile gümüþ, böylece, fazlalýðýn ya da
servetin toplumsal ifadeleri halini almýþlardýr. Para yýðýcýlýðýn bu ilkel
biçimi, geleneksel üretim biçiminin sabit ve sýnýrlý bir aile çevresi gereksinmelerini karþýlamak için sürdürüldüðü topluluklarda süreklilik
kazanmýþtýr. Asya halkýnda, özellikle Hintlilerde durum böyledir. Bir ülkedeki meta fiyatlarýnýn, orada bulunan altýn ve gümüþ miktarý ile belirlendiði sanýsýna kapýlan Vanderlint, Hint mallarýnýn niçin bu kadar ucuz
olduðunu kendi kendine sorar. Yanýt þudur: Hintliler paralarýný gömerler
de ondan. 1602 ilâ 1734 yýllarý arasýnda, aslýnda Amerikadan Avrupaya
gelmiþ olan 150 milyon gümüþ sterlini gömdüklerini belirtir.88 1856 ile
1866 yýllarý arasýndaki 10 yýlda Ýngiltere, Hindistana ve Çine, aldýðý Avustralya altýnýna karþýlýk 120.000.000 gümüþ sterlin ihraç etmiþtir. Çine ihraç edilen gümüþün büyük kýsmý, sonradan Hindistana akýyor.
Meta üretimi geliþtikçe, her meta üreticisi, nevrus rerumdan* ya
da toplumsal güvenceden emin olmak zorundadýr.89 Gereksinmeleri
sürekli olarak kendisini hissettirir ve onu durmadan baþkalarýna ait metalarý satýnalmaya zorlar; oysa kendi öz [sayfa 145] mallarýnýn üretimi ve satýþý, zaman gerektirir ve koþullara baðlýdýr. Satmadan satýnalabilmek
için, satýnalmadan önce satmýþ olmasý gerekir. Bu iþlem genel ölçüde
ele alýndýðýnda bir çeliþki taþýyormuþ gibi görünür. Ama, deðerli madenler, üretim kaynaklarýnda, öteki metalar ile dolaysýz olarak deðiþilir.
Ve iþte burada, meta sahipleri tarafýndan yapýlan satýþ, (altýn ya da
gümüþ sahipleri tarafýndan) satýnalma olmadan yapýlmýþtýr.90 Diðer üreticilerin ardýndan satýnalmayý izlemeyen satýþlar, yeni yeni üretilen deðerli madenlerin meta sahipleri arasýnda daðýlýmýný saðlar. Böylece, bütün
deðiþim çizgisi boyunca çeþitli miktarlarda altýn ve gümüþ kümeleri
87
Paraca zenginlik... paraya çevrilmiþ ürünce zenginlikten baþka bir þey deðildir. (Mercier
de la Riviere, l.c., 573.) Ürün þeklinde bir deðer, yalnýzca þekil deðiþtirmiþ bir deðerdir. (Id., s.
486.)
88
Ýþte bu önlemle, ellerindeki bütün mallarýn fiyatlarýný, bu kadar düþük düzeyde tutarlar.
(Vanderlint, l.c., s. 95, 96.)
89
Para ... bir taahhüttür. (John Bellers, Essays about, the Poor, Manufactures, Trade,
Plantations, and Immorality, Lond. 1699, s.13.)
90
Satýnalma, kategorik anlamda, altýn ile gümüþün, metalarýn zaten deðiþmiþ þekilleri ya
da bir satýþýn ürünü olduðu anlamýna gelir.
* Eþyanýn siniri. ç.
126
Karl Marks
Kapital I
birikir. Deðiþim-deðerini belli bir meta biçiminde elde tutma ve biriktirme olanaðý ile birlikte altýn hýrsý da artar. Dolaþýmdaki geniþlemeyle
birlikte paranýn gücü, her an kullanýlmaya hazýr bu mutlak toplumsal
servet biçiminin gücü de artar. Altýn harika bir þeydir! Ona sahip olan
arzuladýðý her þeyi elde eder. Altýnla bir kimse ruhlar cennetinin kapýlarýný bile açar. (Colombusun 1503te Jamaikadan yazdýðý mektup.)
Altýn, kendisine dönüþen þeyleri açýða vurmadýðý için, her þey, meta
olsun ya da olmasýn, altýna dönüþtürülebilir. Her þey, satýlabilir ve satýnalýnabilir hale gelir. Dolaþým, her þeyin içine atýlabileceði ve altýn-kristali olarak tekrar çýkacaðý büyük bir toplumsal imbik olur. Bu simya
ilmine azizlerin kemikleri bile dayanamadýktan sonra, res sacrosancta,
extra commercium hominum* nasýl dayansýn.91
Metalar arasýndaki her nitel farklýlýk parada nasýl kayboluyorsa,
para da, kendi payýna, radikal eþitçiler gibi bütün farklýlýklarý yokeder.92
Ne var ki, paranýn kendisi de bir meta, dýþsal bir nesne, herkesin özel
malý olabilecek bir þeydir. Böylece toplumsal güç, özel kiþilerin özel
güçleri halini alýr. Eskiler, bu yüzden parayý, ekonominin ve þeylerin ahlâkî düzeninin yýkýcýsý olarak lânetlemiþlerdir.93 Modern toplum doðar
doðmaz, Plutusu saçlarýndan [sayfa 146] tutarak topraðýn karnýndan94
* Ýnsanlarýn alýþveriþi dýþýnda kutsallaþmýþ þeyler. -ç.
Fransanýn dini bütün kralý Henry III, manastýrlardaki kutsal emanetleri soymuþ ve bunlarý
paraya çevirmiþti. Delfi Tapýnaðýnýn Foçalýlar tarafýndan soyulmasýnýn Yunan tarihinde oynadýðý
rol herkesçe bilinir. Eski insanlar arasýnda tapýnaklar mal tanrýlarýnýn oturduklarý yerler sayýlýrdý.
Buralar kutsal bankalardý. Yetkin tüccar bir halk olan Fenikeliler için para, her þeyin biçim
deðiþtirmiþ þekliydi. Bunun için, Aþk Tanrýçalarý adýna yapýlan þölenlerde, kendilerini yabancýlara
teslim eden bakirelerin aldýklarý paralarý tanrýçaya sunmalarý çok doðaldý.
92
Altýn, sarý, gözkamaþtýrýcý, deðerli altýn!
Bunun þu kadarý, karayý ak, çirkini güzel,
Eðriyi doðru, adiyi soylu, yaþlýyý genç, korkaðý yiðit yapar.
... Ah tanrýlar nedir bu? Niçin bu
Rahiplerinizi, uþaklarýnýzý yanýnýzdan kaçýrýr;
Çeker güçlü insanlarýn yastýklarýný baþlarýnýn altýndan;
Bu sarý köle
Din de kurar, din de bozar, kutsar lanetliyi;
Hayran eder herkesi kocamýþ cüzzamlýya;
Hýrsýzlara yer, senatörlere kürsüde
Ün, þan, saygýnlýk kazandýrýr;
Odur geçkin dullara yeniden koca bulan;
... Gel lanetli maden.
Orta malý orospusu insanlýðýn.
(Shakespeare, Atinalý Timon.)
93
Ouden gar anqrwpoisin oin arguroz,
Kacon nomisma eblaste touto cai poleiz,
Horqei, tod andraz exanisthsin domwu,
Tod ecdidascei cai paraggassei jrenaz,
Crhstaz proz aiascra anqrwpoiz eceig,
Kai pantoz ergon dussebeian eioenai.
Çünkü insanoðlunun hiç bir icadý para kadar kötülük saçýcý deðildir. Ülkeleri harap ve
yerlebir eden odur: dessaslýðý öðreterek mertliði bozar ve böylece asil ruhlarý fenalýðýn iðrenç
yoluna saptýrýr. Ýnsanlarý her türlü hileye baþvurdurur ve onlara her günahý iþletir. (Sofokles,
Antigone, [MEB Yayýnlarý, Ankara 1941, s: 24].)
91
Karl Marks
Kapital I
127
çýkarmýþ ve altýný, Kutsal Kâse* olarak, kendi öz yaþamýnýn gerçek ilkesinin parýltýlý cisimleþmesi olarak selâmlamýþtýr.
Meta, içerdiði kullaným-deðeriyle belli bir gereksinmeyi karþýlar
ve maddî servetin belli bir öðesidir. Ama bir metaýn deðeri, maddî
servetin diðer bütün öðeleri için taþýdýðý çekim gücünün derecesini ve
bu nedenle sahibinin toplumsal servetini ölçer. Metalarýn sahibi olan
bir barbar ve hatta bir Batý Avrupa köylüsü için, deðer, deðer-biçimi ile
ayný þeydir, ve bundan dolayý, ona göre, altýn ve gümüþ istifindeki artýþ,
deðerde bir artýþ demektir. Paranýn deðerinin, bazan kendi deðerindeki
deðiþmenin, bazan da metalarýn deðerlerinde bir deðiþmenin sonucu
olarak deðiþtiði doðrudur. Ama bu, bir yandan, 200 ons altýnýn 100 ons
altýndan daha fazla deðer taþýmasýna engel olamayacaðý gibi, öte yandan da bu malýn o andaki madenî biçiminin, diðer bütün metalarýn
evrensel eþdeðer biçimi ve insan emeðinin doðrudan toplumsal
cisimleþmesi olmasýný da önleyemez. Para-yýðma hýrsý, [sayfa 147] doðasý
gereði doymak bilmez. Nitelik ya da biçim açýsýndan paranýn yararlýlýðýnýn sýnýrý yoktur, yani her metaya doðrudan doðruya çevrilebildiði
için maddî servetin evrensel temsilcisidir. Ama ayný zamanda, her fiilî
para toplamý miktar olarak sýnýrlýdýr, dolayýsýyla, satýnalma aracý olarak
sýnýrlý bir yararlýlýðý vardýr. Paranýn nicel sýnýrlýlýðý ile nitel sýnýrsýzlýðý arasýndaki bu karþýtlýk, istifçi için, Sisyphus-benzeri** emek biriktirmesinde,
para yýðýcýsý için, sürekli bir mahmuz olur. Bu, týpký, aldýðý her yeni
ülkede,yalnýzca yeni bir sýnýr gören bir fatihi andýrýr.
Altýnýn para olarak elde tutulmasý ve istiflenmesi için, dolaþýmýna
ya da zevk aracýna dönüþmesine engel olunmasý gerekir. Para yýðýcý,
bunun için, altýn fetiþi adýna, bedenî zevklerden fedakârlýk yapar. Kutsal kitabýn perhiz bahsine büyük bir içtenlikle uyar. Öte yandan,
dolaþýmdan, ona metalar biçiminde katmýþ olduðundan fazlasýný çekemez. Ne kadar çok üretirse o kadar çok satabilir. Çok çalýþmak,
tutumluluk ve hasislik onun baþlýca üç erdemidir, ve çok satýp, az satýnalmak ekonomi politiðin özetidir.95
Para yýðýcýlýðýn kaba biçiminin yanýsýra, altýn ve gümüþ eþyalara
sahip olma þeklinde, estetik bir biçimini de görüyoruz. Bu, uygar toplumun serveti ile birlikte geliþir. Soyons riches ou paraissons riches***
(Diderot). Böylece, bir yandan, altýn ve gümüþ için, para iþlevlerinden
kopuk, durmadan geniþleyen bir pazar doðar, ve öte yandan, bunalým
* Ýsanýn son akþam yemeðini yediði kase ya da tabak. -ç.
** Ölüler diyarýnda sarp bir tepeye büyük bir kayayý iterek çýkarmaya mahkum edilen, ama
kayayý tepeye her yaklaþtýrdýðýnda, kayanýn yuvarlanmasýyla birlikte aþaðý inen ve bunu sürekli
olarak yineleyen Korentin masal kahramaný. -ç.
*** Zengin olalým ya da zengin görünelim. -ç.
94
Pluton kendisini yerin derinliklerinden sýnýrsýz hýrsýnýn çekip çýkartacaðýný umar.
(Athen[aeus], Deipnos[ophistarum, 1802, t. II, s. 397].)
95
Her metaýn satýcýlarýnýn sayýsýný mümkün olduðu kadar çoðaltmak, alýcýlarýn sayýsýný
mümkün olduðu kadar azaltmak, iþte, ekonomi politiðin iþlemlerinin özeti. (Verri, l.c., s. 52,53.)
128
Karl Marks
Kapital I
ve toplumsal çalkantýlar sýrasýnda baþvurulabilecek bir kaynak doðar.
Para yýðýcýlýðý, madeni dolaþým ekonomisinde çeþitli amaçlara
hizmet eder. Ýlk iþlevi, altýn ve gümüþ sikkelerin devinmelerinin tâbi
olduðu koþullarda doðar. Metalarýn dolaþýmý ve fiyatlarýnýn büyüklüðü
ve hýzýndaki sürekli dalgalanmalarýnýn yanýsýra, dolaþýmdaki para miktarýnýn durmaksýzýn nasýl yükseldiðini ya da alçaldýðýný görmüþ bulunuyoruz. Demek ki, bu kitlenin geniþleyebilir ve daralabilir olmasý gerekir.
Bazan para, dolaþan sikke olarak iþ görmek üzere çekilmek, bazan da
dolaþan sikke, az ya da çok durgun para olarak iþ görmek üzere itilmek
zorundadýr. [sayfa 148] Fiilen dolaþýmdaki para kitlesinin, dolaþýmýn emme
gücünü sürekli doyum noktasýnda tutabilmesi için, ülkedeki altýn ve
gümüþ miktarýnýn, sikke olarak iþlev yapmasý, gerekli miktardan daha
fazla olmasý zorunludur. Bu koþul, yýðýlý para biçimini alan para tarafýndan yerine getirilir. Bu rezervler, dolaþýma para çýkarmak ya da dolaþýmdan para çekmek için kanal hizmetini görürler ve böylece kanallarýndan
dolup taþmalarý önlenmiþ olur.96
b. Ödeme Aracý
Metalarýn þimdiye kadar gözönünde tuttuðumuz basit dolaþýmý
biçiminde, belli bir deðerin, daima iki biçimde karþýmýza çýktýðýný görmüþtük: bir kutupta meta, karþý kutupta para. Meta sahipleri bu nedenle, zaten eþdeðer þeylerin temsilcileri olarak temasa gelirler. Ama dolaþým
geliþtikçe, metalarýn elden çýkarýlmasýný saðlayan koþullar, bir zaman
aralýðý ile fiyatlarýnýn gerçekleþmesinden ayrý hale gelir. Burada, bu koþullarýn en basitine iþaret etmek yetecektir. Bir çeþit malýn üretimi için
daha uzun zaman, bir baþka malýn üretimi için daha kýsa zaman gerekir. Gene, farklý metalarýn üretimi yýlýn çeþitli mevsimlerine baðlýdýr. Bir
tür meta kendi pazar yerinde doðabilir, bir diðerinin pazara gitmesi için
uzun bir yolculuk yapmasý gerekir. Bunun için 1 numaralý meta sahibi,
2 numaralý satýnalmaya hazýr olmadan önce, satýþa hazýr olabilir. Ayný
kiþiler arasýnda ayný alýþveriþler sürekli yinelenince, satýþ koþullarý, üretim koþullarýna göre düzenlenir. Öte yandan, belli bir metaýn, örneðin,
96
Bir ulusun ticaretini yürütmek için, içinde bulunulan koþullara göre deðiþen, bazan
büyüyen, bazan küçülen, belirli miktarda paraya gereksinme vardýr. ... Paranýn bu yükselmesi
ve alçalmasý olayý, politikacýlarýn herhangi bir yardýmý olmaksýzýnkendi kendisini düzenler. ...
Kepçeler sýrasýyla çalýþýr; para azalýnca külçeler sikke haline getirilir, külçe azalýnca sikkeler
eritilir. (Sir D. North, l.c., [Postscript], s.3:) Uzun süre Doðu Hindistan Kumpanyasýnýn ileri
gelenlerinden olan John StuartMill Hindistanda gümüþ süs eþyalarýnýn hâlâ, doðrudan doðruya
para-yýðma görevini görmeye devam ettiði olayýný doðrular. Bu gümüþ süs eþyalarý, faiz oraný
yükseldiði zaman ortaya çýkar ve sikke haline getirilir, faiz oraný düþünce de eski haline dönerler.
(J. S. Millin kanýtý, Reports on Bank Acts, 1857, 2084, 2011.) Hindistanýn altýn ve gümüþ ithali ve
ihracý konusunda 1864 tarihli bir parlamento belgesine göre, 1863 yýlýnda altýn ve Gümüþ ithalatý,
ihracatý 19.367.764 sterlin aþmýþtýr, 1864 yýlýný hemen izleyen 8 yýl süresince, deðerli madenler
ithali, ihracýný 109.652.917 sterlin aþmýþtýr. Bu yüzyýl boyunca, Hindistanda, 200 milyon sterlinden çok daha fazla miktarda sikke basýlmýþtýr.
Karl Marks
Kapital I
129
bir evin kullanýmý, belirli bir süre için satýlýr (halk dilinde kiralanýr). Burada ancak bu sürenin sonunda, alýcý, o metaýn kullaným-deðerini fiilen
elde [sayfa 149] etmiþ olur. Bunun için o, bedelini ödemeden önce satýnalmýþtýr. Satýcý varolan bir malý satar, alýcý yalnýzca paranýn, ya da daha
doðrusu gelecekteki paranýn temsilcisi olarak satýnalýr. Satýcý alacaklý,
satýnalan borçlu olur. Burada, metalarýn baþkalaþýmý ya da deðer-biçimlerinin geliþmesi yeni bir yönüyle ortaya çýktýðý için, para da yeni bir
iþlev yüklenir, ödeme aracý olur.
Alacaklý ya da borçlu olma niteliði, burada basit dolaþýmdan
gelmektedir. Bu dolaþýmýn biçimindeki deðiþme, alýcý ve satýcýya bu
yeni damgayý vurur. Baþlangýçta bunlar, týpký satýcýnýn ve alýcýnýn geçici
ve birbiri ardýna gelen yeni rolleriydi ve ayný aktörler tarafýndan sýrayla
oynanýrdý. Ama þimdi bu karþýtlýk eskisi kadar hoþ olmadýðý gibi,
kristalleþmeye daha da yatkýndýr.97 Bununla birlikte, ayný özellikler, meta
dolaþýmýndan baðýmsýz olarak da kabul edilebilir. Eski dünyada sýnýf
savaþýmlarý, borçlu ile alacaklý arasýnda bir savaþým biçimini almýþ ve
Romada borçlu pleblerin mahvolmasý ile sona ermiþtir. Köleler, bunlarýn yerlerini almýþtýr. Ortaçaðda, çatýþma, ekonomik temeli ile birlikte
onun üzerine kurulan siyasal güçlerini de yitiren borçlu feodallerin mahvolmasý ile sonuçlanmýþtý. Ne var ki, bu iki dönemdeki borçlular ile
alacaklýlar arasýndaki para iliþkisi, yalnýzca, sözkonusu sýnýflarýn dayandýklarý genel ekonomik koþullar arasýndaki derin uzlaþmaz karþýtlýðý
yansýtýr.
Þimdi tekrar metalarýn dolaþýmýna dönelim. Satýþ sürecinin iki
kutbunda iki eþdeðerin, meta ile paranýn ayný anda yeralmasý artýk sona ermiþtir. Þimdi artýk, para, ilkönce, satýlan metaýn fiyatýnýn belirlenmesinde deðer ölçüsü olarak iþlev yapmaktadýr; sözleþme ile saptanýlan
fiyat, borçlunun yükümlülüðünü, ya da saptanýlan tarihte ödemek zorunda olduðu para miktarýný gösterir. Ýkinci olarak para, düþünsel satýnalma aracý olarak hizmet eder; alýcýnýn, ödeme konusunda yalnýzca verdiði
sözde varolmakla birlikte, metaýn el deðiþtirmesini saðlar. Ödeme için
saptanýlan günden önce, ödeme aracý, dolaþýma adýmýný atmaz, alýcýnýn
elinden çýkýp satýcýnýn eline geçmez. Dolaþým aracýnýn, bu yýðýlmýþ hale
dönüþmesinin nedeni, ilk evreden sonra sürecin kesilmesi, metaýn
dönüþmüþ þeklinin, yani paranýn dolaþýmdan çekilmesiydi. Ödeme [sayfa
150] aracý, dolaþýma, ancak meta onu terkettikten sonra girer. Para artýk
dolaþým sürecini meydana getiren araç olmaktan çýkmýþtýr. O, ancak
onu; deðiþim-deðerinin mutlak varlýk biçimi olarak ya da evrensel meta
olarak, dolaþýma adýmýný atmak suretiyle sona erdirir. Satýcý, metaýný,
bazý gereksinmelerini karþýlamak için paraya çevirmiþtir, oysa para yýðýcý,
97
Aþaðýdaki satýrlar, I8. yüzyýlýn baþýnda Ýngiliz tüccarlarý arasýnda mevcut olan borçlualacaklý iliþkisini gösterir. Burada, Ýngilterede, ticaret erbabý arasýnda öylesine bir insafsýzlýk
duygusu egemendir ki, buna ne bir baþka toplumda ne de dünyanýn baþka bir krallýðýnda
raslamak mümkündür. (An Essay on Credit and the Bankrupt Act, Lond.1707, s. 2.)
130
Karl Marks
Kapital I
ayný þeyi, metaýný para biçiminde elde tutmak, için yapmýþ, borçlu ise
borcunu ödemek amacýyla ayný yola baþvurmuþtur; zaten borcunu ödemese, onun mallarý, icra dairesi tarafýndan satýlacaktýr. Metalarýn deðerbiçimi para, þimdi artýk, satýþýn bir sonu ve amacýdýr, ve bizzat dolaþým
sürecinden toplumsal bir zorunluluk olarak ortaya çýkmaktadýr.
Alýcý, metalarý paraya çevirmeden önce, parayý tekrar metaya çevirir; bir baþka deyiþle, metalarýn ikinci baþkalaþýmýný birinciden önce
tamamlar. Satýcýnýn metaý dolaþýma girer, fiyatýný gerçekleþtirir, ama
bu, ancak, para üzerinde yasal bir hak þeklinde olur. Meta, paraya dönüþmeden önce kullaným-deðerine dönüþmüþtür. Birinci baþkalaþýmýnýn
tamamlanmasý, ancak daha sonraki bir dönemde olur.98
Belli bir dönemde, vadesi gelen borç ödemesi, satýþlarý ile bu
borçlarý meydana getiren metalarýn toplam fiyatlarýný temsil ederler. Bu
fiyat toplamýnýn gerçekleþmesi için gerekli altýn miktarý, her þeyden
önce, ödeme aracýnýn dolaþým hýzýna baðlýdýr. Bu miktar iki durumla
koþullanýr: birincisi, borçlular ile alacaklýlar arasýndaki iliþkiler öyle bir
zincir oluþtururlar ki, A, borçlusu Bden para aldýðýnda, bunu hemen
alacaklýsý Cye devreder, ve bu böyle devam eder gider; ikincisi, çeþitli
ödeme günleri arasýndaki aralýklarýn uzunluðudur. Sürekli ödemeler
zinciri ya da gecikmiþ ilk baþkalaþýmlar, daha önceki sayfalarda gözden
geçirdiðimiz, iç içe geçmiþ baþkalaþýmlar dizisinden büsbütün farklýdýr.
Dolaþým aracýnýn dolaþýmý ile, alýcýlar ile satýcýlar arasýndaki bað yalnýzca ifade edilmiþ olmaz, bu bað, yalnýz dolaþým sýrasýnda doðmuþtur ve
onunla vardýr. Buna karþýlýk ödeme aracýnýn hareketi, çok [sayfa 151] daha
önceden varolan toplumsal bir iliþkiyi ifade eder.
Birkaç satýþýn ayný anda ve yanyana olmasý olgusu, dolaþým hýzýnýn, sikkenin yerini hangi ölçüde alabileceðini sýnýrlar. Öte yandan bu
olgu ödeme araçlarýnda tasarruf saðlayýcý yeni bir kaldýraçtýr. Ödemelerin tek bir noktada toplanmasý ölçüsünde, bunlarýn tasfiyesi (liquidation) için özel kurumlar ve yöntemler geliþtirilir. Ortaçaðlarda Lyon da
virementler* böyleydi. Anýn Bden, Bnin Cden ve Cnin Adan vb. alacaklarýnýn pozitif ve negatif miktarlar olarak bir ölçüde birbirlerini yok
etmek üzere karþý karþýya getirilmeleri yeter. Böylece geriye, ödenecek
tek bir bakiye kalýr. Bir merkezde toplanan ödemeler miktarý ne kadar
büyük olursa, bu borç bakiyesi o kadar az olur ve dolaþýmdaki ödeme
aracý kitlesi o kadar küçük olur.
98
1859da yayýmlanan kitabýmdan alýnan aþaðýdaki bir pasajdan, metinde karþýt biçimi
niçin dikkate almadýðým görülecektir: Tersine PM sürecinde para, gerçek satýnalma aracý
olarak elden çýkartýlabilir ve bu þekilde, meta fiyatý, paranýn kullaným-deðerinden ya da meta
elden çýkartýlmadan önce gerçekleþtirilebilir. Bu, günlük yaþamda, önceden ödeme (peþin
verme) þeklinde daima olur. Ve Ýngiliz hükümeti de Hintli çiftçiden afyonu iþte bu þekil altýnda
alýr. ... Gene de, bu durumlarda para, daima satýnalma aracý olarak iþ görür. ... Sermaye de,
kuþkusuz, para þeklinde yatýrýlmýþtýr... Bu görüþ, ne var ki, basit dolaþýmýn ufku içersine girmez.
(Zur Kritik..., s. 119, l20. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. I81, 182.])
* Borç aktarmasý, hesap aktarmasý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
131
Paranýn ödeme aracý iþlevi, sýnýrsýz bir çeliþkinin varlýðýna iþaret
eder. Ödemeler birbirlerini dengeledikleri sürece, para, yalnýzca, bir
hesap parasý, bir deðer ölçüsü olarak düþünsel bir iþlevi yerine getirir.
Fiili ödemeler yapýlmasý gerektiði sürece, para, artýk bir dolaþým aracý,
ürünlerin deðiþiminde geçici bir etken olarak hizmet etmez, toplumsal
emeðin bireysel cisimleþmesi, deðiþim-deðerinin baðýmsýz varlýk biçimi, evrensel meta olarak iþ görür. Bu çeliþki, para bunalýmý diye bilinen
iktisadi ve ticari bunalýmlarýn bu evrelerinde açýkça görülür.99 Bu gibi
bunalýmlar, ancak, uzayýp giden ödemeler zincirinin ve bunlarýn kapanmasý için yapay bir sistemin iyice geliþtiði yerlerde görülür. Bu mekanizmada genel ve yaygýn bir bozukluk olduðu zaman, bunun nedeni ne
olursa olsun, para, birdenbire ve doðrudan, hesap parasýnýn düþünsel
biçiminden çýkar ve nakit para halini alýr. Sýradan mallar artýk onun yerini alamaz. Metalarýn kullaným-deðeri deðersiz hale gelir, ve onlarýn
deðeri de, kendi baðýmsýz biçiminin varlýðý içersinde kaybolur. Bunalým
öngününde, burjuvazi,bolluðun verdiði sarhoþlukla, kendine güven içersinde, parayý boþ bir hayal ilân eder. Yalnýzca meta paradýr. Ama þimdi
her yerde þu çýðlýk: Yalnýzca para metadýr. Karacanýn su peþinde koþmasý
[sayfa 152] gibi, onun ruhu da para, o biricik servet peþinde nefes nefesedir.100 Bunalým sýrasýnda, metalarla onlarýn deðer-biçimi, para arasýndaki zýtlýk, mutlak çeliþki düzeyine yükselir. Bu gibi durumlarda,para hangi
biçimde görünürse görünsün hiç önemi yoktur. Ödemeler ister altýn ile
ister banknot gibi kredi parasýyla yapýlsýn, para kýtlýðý devam eder.101
Eðer þimdi belli bir dönemde dolaþýmdaki paranýn toplam miktarýný gözönünde tutacak olursak, dolaþým ve ödeme aracýnýn verilen
devinme hýzýnýn, gerçekleþebilecek fiyatlarýn toplamý, artý, günü gelmiþ
ödemelerin toplamý, eksi, birbirini götüren ödemeler, son olarak, eksi,
99
Metinde iþaret edilen para bunalýmý, her genel bunalýmýn bir aþamasý olarak, kendilerine
gene para bunalýmý adý verilen, ama kendi baþlarýna ortaya çýkabilen ve böylece ticaret ve
sanayi üzerinde ancak dolaylý bir etki yapan özel tür bunalýmlardan açýkça ayýrdedilmelidir. Bu
bunalýmlar, para sermayesi ekseni etrafýnda döndüðü için, doðrudan doðruya hareket alaný da,
bu sermaye, yani bankalar, borsalar ve mali çevrelerdir.
100
Kredi sisteminden birdenbire nakit sisteme geçilmesi, teorik olan korkuyu paniðe çevirir;
ve dolaþým süreci içersinde aracýlýk yapan kimseler, kendi ekonomik iliþkilerindeki anlaþýlmasý
olanaksýz gizem karþýlýðýnda ürperirler. (Karl Marx, l.c., s. 126. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine
Katký, s. 189.]) Yoksullar boþ dururlar, çünkü zenginlerin elinde bunlarý çalýþtýracak para yoktur,
oysa yiyecek ve giyecek saðlamakiçin, týpký eskiden olduðu kadar topraklarý ve iþçileri vardýr;
ulusun gerçek zenginliði de budur, yoksa para deðil. (John Bellers, Proposals for Raising a
College of Indtustry, Lond.1696, s. 3. 4.)
101
Böyle bir zamanýn amis du commerce [ticaret dostlarý -ç.] tarafýndan nasýl
sömürüldüðünü aþaðýdaki pasaj göstermektedir: Bir seferinde (1839 yýlýnda)(o kentin) yaþlý
tamahkâr bir bankeri, özel odasýnda oturduðu masanýn kapaðýnýkaldýrdý ve bir dostuna bir
tomar banknotu gösterdi; 600.000 sterlin olduðunu büyük bir zevkle söylediði bu paralar, para
sýkýntýsý yaratmak için burada tutuluyordu ve ayný gün saat üçten sonra hepsi de piyasaya
sürülecekti. ([H. Roy,] The Theory of Exchanges. The Bank Charter Act of 1844, Lond. 1864, s.
81.) Yarý resmi hükümet organý The Observer gazetesinde, 24 Nisan 1864 tarihinde þu paragraf
yer alýyordu: Banknot kýtlýðý yaratmak için baþvurulan yollar üzerine çok acayip söylentiler
dolaþýyor... Böylesine hilelere baþvurulduðunu kabul etmek her ne kadar kuþkulu görülse de,
haberler öylesine yaygýnlaþmýþtýr ki, üzerinde gerçekten durulmaya deðer.
132
Karl Marks
Kapital I
ayný sikke parçasýnýn sýra ile dolaþým ve ödeme aracý olarak hizmet
gördüðü devreler sayýsý sonucuna eþit olduðunu görürüz. Bundan dolayý, fiyatlar ile devinme hýzý ve ödemelerinin hacmi bilinmiþ olsa bile,
belirli bir sürede, diyeli m bir günde, dolaþýmdaki para miktarý ile dolaþýmdaki metalar kitlesi artýk birbirine tekabül etmez. Çoktandýr dolaþýmdan çýkmýþ olan metalarý temsil eden para, devinmesini sürdürür. Eþdeðeri para olan dolaþýmdaki metalar ilerdeki bir tarihe dek sahnede
görünmezler. Ayrýca, her gün sözleþmeye baðlanan borçlar ile ayný gün
vadeleri gelen ödemeler tamamen kýyas kabul etmez niceliklerdir.102
[sayfa 153]
Kredi-para, ödeme aracý olarak paranýn iþlevinden doðrudan ortaya çýkar. Satýnalýnmýþ metalar için düzenlenen borç belgeleri, bu borç/
larýn baþkalarýna devredilmesi amacýyla dolaþýr. Öte yandan, kredi sis/
teminin geliþmesi ölçüsünde, ödeme aracý olarak paranýn iþlevi de büyür.
Bu niteliði ile, kendine özgü çeþitli biçimlere girerek, büyük ticari
alýþveriþler alanýnda kendi evindeymiþ gibi hareket eder. Buna karþýlýk
altýn ve gümüþ sikkeler perakende ticaret alanýna sürülür.103
Meta üretimi kendisini yeterince yaygýnlaþtýrýnca, para, metalarýn
dolaþým alaný ötesinde ödeme aracý olarak hizmet etmeye baþlar. Bütün
sözleþmelerin evrensel konusu olan meta halini alýr.104 Rantlar, vergiler
102
Belli bir gün boyunca yapýlmýþ bulunan satýþ ve sözleþmeler, o gün dolaþan para miktarýný
etkilemezler, ve ama çoðu durumlarda daha sonraki azçok uzak bir tarihte, dolaþýmda olacak
para miktarý üzerinde çok sayýda poliçe çekilmesine yolaçarlar. ... Bugün verilen poliçeler ya da
açýlan krediler, sayýca, miktarca ya da sürece yarýn veya daha sonra verilecek ya da açýlacak
olanlara herhangi bir benzerlik göstermezler; ayrýca, bugünkü poliçe ya da kredilerin bir çoðu
vadeleri gelince, dahaönceki tarihlerde ne zaman ortaya çýktýklarý belirsiz bir dizi alacak ve
verecekle takas edilirler: 12, 6. 3 ya da 1 ay süreleri dolan alacak dereceleri büyük bir miktara
ulaþabilirler. (The Currency Theory Reviewed; in a Letter to the Scottish people. By a Banker in
England, Edinburgh 1845, s. 29, 30 passim.)
103
Gerçek ticari iþlemlerde ne kadar az hazýr para kullanýldýðýný bir örnekle göstermek için
Londranýn en büyük kurumlarýndan birisinin yýllýk gelir ve giderlerini gösteren tabloyu aþaðýya
alýyorum. 1856 yýlýndaki, milyonlarca sterline ulaþan ticari iþlemler burada bir milyona indirgenmiþtir:
Tahsilât (£)
Banker ve tüccarlardan alýnmýþ vadeli poliçeler
533. 596
Bankerin vb. talebi üzerine ödenecek çekler
357. 715
Eyalet tahvilleri
9. 627
Ýngiltere Bankasý tahvilleri
68. 554
Altýn
28. 089
Gümüþ ve bakýr
1. 486
Posta havaleleri
933
Toplam
1. 000. 000
Ödemeler (£)
Vadeli poliçeler
302. 674
Londra bankerlerine ödenecek çekler
663. 672
Ýngiltere Bankasý tahvilleri
22, 743
Altýn
9. 427
Gümüþ ve bakýr
1. 484
Toplam
1. 000. 000
(Report form the Select Committee on the Bank Acts, July 1858, s. LXXI.)
Karl Marks
Kapital I
133
ve benzeri ödemeler, aynî ödemeler halinden çýkýp nakdi ödemelere
dönüþürler. Bu dönüþümün, üretimin genel koþullarýna ne ölçüde dayandýðýný, örneðin, Roma Ýmparatorluðunun, devlete yapýlan bütün ödemelerin para olarak ödenmesi için yaptýðý giriþimin iki kez baþarýsýzlýkla
sonuçlanmasý çok iyi gösterir. Fransýz tarým nüfusunun Louis XIV zamanýndaki korkunç sefaleti, Boisguillebert, Marshal Vau-ban ve baþkalarýnýn açýk bir dille yerdikleri bu sefalet, yalnýz vergilerin yüksekliði
[sayfa 154] yüzünden deðil, aynî vergilerin nakdî vergilere çevrilmesi yüzünden de ileri gelmiþti.105 Öte yandan Asyada devlet vergilerinin esasta
aynî olarak ödenen rantlardan ibaret oluþu, doðal olay düzenliliði ile
yeniden ortaya çýkan üretim koþullarýna baðlýdýr. Ve bu ödeme biçimi
de eski üretim biçiminin devamýný saðlýyordu. Osmanlý Ýmparatorluðunun ayakta kalmasýnýn sýrlarýndan birisi de budur. Avrupanýn Japonyaya
zorla kabul ettirdiði dýþ ticaret, aynî rant yerine nakdî rantýn geçmesine
yolaçarsa, bu, ülkenin örnek tarýmýnýn sonu olacaktýr. Bu tarýmýn
sürdürüldüðü dar ekonomik koþullar yokolup gidecektir.
Her ülkede yýlýn belli günleri törelerle, çeþitli büyük ve devamlý
borçlarýn kapatýlmasý günleri olarak kabul edilir. Bu tarihler, yenidenüretim çarkýndaki devrimlerin yanýsýra, mevsimlerle sýký iliþki halindeki
koþullara baðlýdýr. Bunlar, ayný zamanda, vergiler, rantlar vb. gibi, metalarýn dolaþýmý ile doðrudan baðlantýsý bulunmayan ödemelerin, tarihlerini de düzenler. Bütün ülkede bu tarihlere raslayan ödemeler için
gerekli para miktarý, ödeme aracý ekonomisinde dönemsel ama tamamen yapay bozukluklara yolaçar.106
Ödeme aracýnýn devinme hýzý yasasýndan þu sonuç çýkar ki,
kaynaðý ne olursa olsun, bütün dönemsel ödemeler için gerekli ödeme
aracý miktarý, bu dönemlerin uzunluðu ile ters orantýlýdýr.107 [sayfa 155]
104
Ticaret iþlemleri öylesine bir deðiþikliðe uðramýþtýr ki, malýn malla deðiþimi ya da mal
teslimi ve kabulü þimdi yerini satýþa ve ödemeye býrakmýþ bulunuyor ve bütün alýþveriþler þimdi
para olarak bir fiyat üzerinde belirleniyor.(An Essay upon Public Credit, 3.ed.,London 1710,s.8.)
105
Para ... her þeyin celladý haline geldi. Maliye, bu belgin uðursuzu elde etmek için,
þeylerin ve mallarýn korkunç bir yýðýnýnýn buharlaþtýðý bir imbiktir. Para bütün insanlýða karþý
savaþ açmýþ bulunuyor. (Boisguillebert, Dissertati on sur la nature des richesses, de 1argent et
des tributs, edit. Daire, Economistes financiers, Paris 1843. t. I, s. 413, 419, 417, 418.)
106
Mr. Craig, 1826 tarihli Avam Kamarasý Komitesi önünde þöyle diyordu: 1824 yýlýnda,
Paskalya yortusu sonunda, Edinburgh bankalarýnda banknot talebi öylesine artmýþtý ki, saat
11de bunlarýn elinde tek bir banknot kalmadý. Ödünç almak içinçevredeki bütün bankalara
baþvuruldu, ama boþuna; iþlemlerin çogu yalnýzca makbuzlar ile yapýlabildi; ama saat üç
sýralarýnda, bütün banknotlar, çýkartýldýklarý bankalara geri dönmüþ bulunuyordu! Yalnýzca elden
ele geçmiþlerdi.Ýskoçyada ortalama efektif banknot dolaþýmý, üç milyon sterlinden az olmakla
birlikte, yýlýn belirli ödeme günlerinde, bankerlerin elinde bulunan ve hepsi aþaðý yukarý 7.000.000
sterlin tutan banknotlar görev baþýna çaðrýlýr. Bu gibi durumlarda banknotlarýn tek ve belirli bir
görevleri vardýr ve bunu yerine getirir getirmez tekrar gene çýktýklarý bankalara dönerler (Bkz:
John Fullarton, Regulation of Currencies, 2. ed., Lond. 1845, s. 86, not.) Açýklamak için þunu
belirtmek gerekir ki, Ýskoçyada Fullartonun yapýtýnýn yayýnlandýðý tarihte, mevduatýn çekilmesi,
çekle deðil, senetle oluyordu.
107
Yýlda, 40 milyonluk iþlemi yürütmek durumu ortaya çýksa, ticaretin gerektirdiði devir ve
dolaþýmlar için bunun 6 milyonu (altýn) yeter mi acaba? sorusuna Petty her zamanki usta
134
Karl Marks
Kapital I
Paranýn ödeme aracý olarak geliþmesi, borçlanýlmýþ miktarlarýn
ödenme tarihi için para biriktirilmesini gerektirir. Zenginliðe kavuþmanýn
belli bir yolu olarak para-yýðma, uygar toplumun ilerlemesiyle ortadan
kalkarken, ödeme aracý rezervlerinin oluþumu bu ilerlemeyle birlikte
artar.
c. Evrensel Para
Para, iç dolaþým alanýndan çýktýðý anda, orada büründüðü, fiyatlarýn ölçütü, sikke, iþaret ve deðer simgesi gibi yerel giysilerinden soyunur
ve ilk biçimi külçe haline döner. Dünya pazarlarý arasýndaki ticarette,
metalarýn deðeri, evrensel olarak kabul edilebilecek biçimlerde ifade
edilir. Bu nedenle, onlarýn baðýmsýz deðer-biçimleri de, bu durumlarda,
evrensel para biçiminde onlarýn karþýsýna çýkarlar. Para, maddî biçimi
ayný zamanda soyut insan emeðinin doðrudan doðruya toplumsal cisimleþmiþ biçimi olan meta niteliðini, tam anlamýyla, ancak dünya pazarlarýnda kazanýr. Bu alandaki gerçek varoluþ biçimi, onun düþünsel kavramýna en uygun þekilde tekabül eder.
Ýç dolaþým alanýnda, ancak tek bir meta deðer ölçüsü olarak
hizmet etmekle para haline gelir. Dünya pazarlarýnda deðerin çift ölçüsü hüküm sürer, altýn ve gümüþ.108 [sayfa 156]
Dünya parasý, evrensel ödeme aracý, evrensel satýnalma aracý,
ve her türlü servetin evrensel olarak kabul edilen somutlaþmýþ þekli gibi
haliyle karþýlýk verir: Yanýtým evettir: 40 milyonluk bir toplam için, eðer devirler kýsa vadeli ise,
yani her cumartesi ücret alan ve borçlarýný ödeyen yoksul zanaatçýlar ile iþçiler arasýnda olduðu
gibi haftalýk ise, bir milyonluk paranýn 40/52si bunun için yeterlidir; yok eðer devreler üçer yýllýk
ise, bizim kira ödeme ve vergi toplama âdetlerimiz gereðince 10 milyona gerek vardýr. Bun un
için, çeþitli süredeki ödemelerin genel olarak 1 ilâ 13 hafta arasýnda yapýldýðýný varsayarsak, 10
milyonun 40/52ye eklenmesi gerekir ve bunun yarýsý 5½ milyon eder ki, 5½ milyonumuz olursa
yetecek demektir. (William Petty, Political Anatomy of Ireland 1672, Lond.1691, s.13,14.)
108
Bir ülkenin bankalarýnýn yedek fonlarýnýn yalnýzca ülke içinde dolaþýmda bulunan deðerli
madenden meydana getirilmesini öngören yasalarýn saçmalýðý buradan gelir. Ýngiltere Bankasýnýn,
kendi kendine yarattýðý tatlý güçlükler çok ünlüdür. Altýnve gümüþün nispi deðer deðiþimlerinin
büyük tarihsel dönemleri konusunda bkz: Karl Marx, l.c., s. 136 sq. [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine
Katký, s. 199 vd.] Sir RobertPeel, 1844 tarihli Banka Yasasý ile, Ýngiltere Bankasýna, altýn
mevcudunun dörtte-birini aþmamak üzere gümüþ yedek fonu bulundurma ve külçe gümüþ
karþýlýðýndabanknot çýkarma yetkisi vererek güçlüðü yenmeye çalýþtý. Bu amaç için, gümüþün
deðeri, Londra piyasasýndaki fiyatýna göre takdir edildi. [Dördüncü Almanca baskýya ek: Bir kez
daha kendimizi altýn ile gümüþün nispî deðerlerinde ciddi bir deðiþiklik döneminde buluyoruz.
25 yýl kadar önce, altýn ile gümüþün nispi degerlerini ifade eden oran = 15½ : 1 idi; þimdi aþaðý
yukarý = 22 : 1 ve gümüþün altýna göre deðeri de devamlý düþüyor. Bunun baþlýca nedeni, her
iki madenin üretim biçimindeki köklü deðiþikliklerdir. Altýn, eskiden, hemen tamamen havanýn
etkisiyle ufalanmýþ taþlarýn meydana getirdiði, içinde altýn bulunan alüvyonlu topraklarýn yýkanmasý yoluyla elde edilirdi. Þimdi bu yöntem yetersiz hale gelmiþ ve eski insanlarýn çok iyi bildikleri, ama sonralarý yalnýzca ikinci derecede önem verilen altýnlý kuars damarlarýnýn doðrudan
doðruya iþlenmesi ile arka plana itilmiþtir. (Diodorus, III, 12-14) (Diodors, v. Sicilien, Historische
Bibliothek, book III, 12-14. Stuttgart 1828, s. 258-261). Ayrýca, yalnýz Kuzey Amerika ile Kayalýk
Daðlarýn batý kesiminde zengin gümüþ yataklarý bulunmakla kalmamýþ, bu nedenlerle Meksikadaki gümüþ madenlerinde, modern makinelerle yakýt taþýnmasýný kolaylaþtýran demiryollarýnýn döþenmesiyle, az masraflarla büyük ölçülerde ve gerçek anlamýyla gümüþ madenciliði
baþlamýþtýr. Bununla birlikte, iki madenin kuars damarlarýndaki bulunuþ þekilleri arasýnda büyük
Karl Marks
Kapital I
135
hizmet eder. Onun baþlýca iþlevi, uluslararasý bakiyelerin tasfiyesinde
ödeme aracý iþlevidir. Merkantilistlerin ticaret dengesi sloganý, iþte
buradan gelir.109 Altýn ile gümüþ, çeþitli uluslar arasýndaki ürün deðiþiminde alýþýlagelen dengenin birdenbire bozulduðu dönemlerde, baþlýca
ve zorunlu uluslararasý satýnalma aracý olarak hizmet ederler. Ve ensonu,
satýnalma ya da ödemenin sözkonusu olmadýðý, ama servetin bir ülkeden diðerine aktarýlmasý gerektiði ve bu aktarmanýn, ya dünya pazarýnýn
[sayfa 157] o andaki konumu, ya da güdülen özel amaçlar nedeniyle metalar
biçiminde yapýlmasýnýn olanaksýz olduðu durumlarda, bu, toplumsal
servetin evrensel somutlaþmýþ þekli olarak hizmet eder.110
Her ülkenin iç dolaþým için bir para rezervine gereksinmesi olduðu
gibi, dünya pazarlarýndaki dýþ dolaþým için de böyle bir rezerve gereksinme vardýr. Demek ki, para-yýðmanýn iþlevleri, paranýn kýsmen iç dolaþým
ve iç ödeme aracý iþlevinden, kýsmen de dünya parasý olma iþlevinden
doðmuþ oluyor.111 Bu son iþlev için, gerçek para-meta, gerçek altýn ve
bir fark vardýr. Altýn saf halde olmakla birlikte, kuars damarlarý içersinde ufak zerrecikler halinde
daðýlmýþ durumdadýr. Bunun için, kütle halindeki damarýn bütünüyle parçalanmasý ve altýnýn,
ya yýkanýp ayýklanmasý ya da cýva ile temizlenmesi gerekir. Çoðu kez 1.000.000 gram kuarstan
ancak 1-3 ya da nadiren 30-60 gram altýn elde edilir. Gümüþ saf halde pek seyrek bulunmakla
birlikte özel kuars yataklarýnda raslanýr ve damardan nispeten kolay ayrýlýr, çoðu kez de %40-90
gümüþ içerir; ya da daha az miktarlarda bakýrda, kurþunda iþlenmeleri zaten kârlý olan diðer
cevherlerde bulunur. Yalnýzca bu açýklamadan da anlaþýlmaktadýr ki, altýn üretimi için harcanan
emek, artmýþ olduðu halde, gümüþ üretimi için harcanan emekte bir azalma olmuþtur ve bu
durumda gümüþün deðerinde de bir düþme görülmesi doðaldýr. Bu deðer düþmesi, eðer, bugün
bile gümüþ fiyatlarý yapay yollardan yüksek tutulmamýþ olsa, gümüþ fiyatlarýnda daha fazla
düþmelere yolaçabilirdi. Ama Amerikanýn zengin gümüþ yataklarý þimdiye kadar pek fazla
iþlenmemiþ olduðu için bu madenin deðerinin daha uzun zaman düþmeye devam edeceði tahmin olunur. Bundan daha büyük bir etmen de, her gün kullanýlan lüks eþya için gümüþe olan
talepte nispi bir azalma olmasý, bu gibi eþyalarýn artýk kaplamalar ve alüminyum gibi madenlerle
karþýlanmasýdýr. Uluslararasý zorunlu bir kur ile gümüþün tekrar eski 1:15½ oranýnýn yükseltilebileceðini düþünen çifte maden ütopyacýlýðýnýn buna göredeðerlendirilmesi yerinde olur.
Gümüþün dünya pazarýndaki para iþlevini gitgide yitirmesi daha büyük bir olasýlýktýr. -F.E.]
109
Ticaret bilançosunun altýn ve gümüþ olarak fazlalýkla kapanmasýný uluslararasý ticaretin
amacý olarak gören merkantilist sistemin karþýsýnda olanlar bile, dünya parasýnýn görevlerini
tamamen yanlýþ anlamýþlardýr. Ricardo örneðiyle, bunlarýn dolaþým aracý miktarýný düzenleyen
yasalar hakkýndaki yanlýþ düþüncelerin, deðerli madenlerin uluslararasý hareketleri konusunda
ayný derecede hatalý düþüncesinde ne þekilde yansýdýðýný göstermiþtim. (l.c., s. 150 sqq.) [Ekonomi
Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 2 23 vd..] Onun Aleyhte bir ticaret bilançosu ancak para bolluðundan
ileri gelir. ... Sikke ihracý, sikkenin ucuzlamasýndan dolayý olur ve bu, aleyhte bir bilançonun
sonucu deðil nedenidir. þeklindeki yanlýþ dogma daha önce Barbonda görülür: Ticaret
bilançosu, eðer böyle bir þey varsa, paranýn ülke dýþýna gönderilmesinin nedeni deðildir; bu,
deðerli madenlerin her ülkedeki deðerleri arasýndaki farktan ileri gelmektedir. (N. Barbon, l.c.,
s. 59-60.) MacCulloch, The Literature of Political Economy: a classified catalogue, Lond. 1845,
adlý yapýtýnda bu öngörüþü nedeniyle Barbonu över, ama dolaþým ilkelerinin dayandýðý saçma
varsayýmlara Barbonun verdiði safça biçimlerin adýný anmadan geçmeyi de ihmal etmez. Bu
katologdaki gerçek eleþtiri ve hatta dürüstlük yoksunluðu, para teorisi tarihine ayrýlan bölümde
doruða ulaþýr, çünkü MacCulloch; yapýtýnýn bu bölümünde, facile princeps argentariorum
[para âleminin ünlü lideri -ç.] adýný verdiði Lord Overstonea dalkavukluk etmektedir.
110
Örneðin, subvansiyonlarda, savaþlarý yürütmek ya da bankalarý yeniden nakit ödemeler
yapabilecek duruma getirmek için vb. yapýlan ikrazlarda, deðer, baþka hiç bir þekilde deðil,
para þeklinde isteniyor olabilir.
111
Madeni para ile ödeme yapan ülkelerde para-yýðma mekanizmasýnýn, genel dolaþýmdan
gelen herhangi hissedilir bir yardým olmaksýzýn, uluslararasý dengeleþmede gerekli her görevi
136
Karl Marks
Kapital I
gümüþ gereklidir. Bu nedenle, Sir James Steuart, altýn ile gümüþe, bunlarý, salt yerel temsilcilerinden ayýrdetmek için dünya parasý
demektedir.
Altýn ile gümüþün akýmý iki yönlüdür. Bir yandan, kaynaðýndan
çýkarak yeryüzünün bütün pazarlarýna yayýlýr, çeþitli ulusal dolaþým alanlarýnda farklý ölçülerde emilir, dolaþým kanallarýný doldurur, altýn ve gümüþ sikkelerin aþýnmalarýnýn yerine geçer, lüks eþyalara malzeme olur,
para-yýðma þeklinde donar.112 Bu ilk akým, metalarda gerçekleþmiþ
emekleri, altýn ve gümüþ üreten ülkelerin deðerli madenlerde somutlaþan emekleriyle deðiþmeleri ile baþlar. Öte yandan, altýn ile gümüþ,
çeþitli ülkelerin dolaþým alanlarýnda durmadan bir ileri bir geri akar, ve
bu akýmýn hareketi, kambiyo kurlarýndaki bitmez tükenmez dalgalanmalara baðlýdýr.113 [sayfa 158]
Burjuva üretim biçiminin belli bir boyuta ulaþtýðý ülkeler, bankalarýn kasa dairelerinde biriken altýn ve gümüþ miktarýný, kendilerine
özgü iþlevleri, gereði gibi yerine getirebilecekleri asgari ölçüde tutabilmek için sýnýrlandýrýrlar.114 Birikmiþ bu miktarlarýn ortalama düzeylerinin üzerine göze batacak derecede çýkmalarý bazý istisnalar dýþýnda
meta dolaþýmýndaki bir durgunluðun, baþkalaþýmlarýndaki düzenli akýþta
kesintinin bir belirtisidir.115 [sayfa 159]
yerine getirmede, yýkýcý bir yabancý istilânýn felaketli sonuçlarýndan kurtulmaya çalýþan Fransanýn,
27 ay gibi bir sürede müttefik devletlere, sýrtýna yüklenmiþ bulunan yaklaþýk 20 milyonluk
tazminatý, hem de büyük kýsmýný madeni para olarak, ülke içi para dolaþýmýnda hissedilir bir
daralma ya da bozulma ve hatta kambiyosunda kaygý verici herhangi bir dalgalanma olmaksýzýn,
ödeyebilme kolaylýðýndan daha inandýrýcý bir kanýt gerçekten olamaz. (Fullarton, l.c., s, 141.)
[Dördüncü Almanca baskýya ek: Bundan daha da çarpýcý bir örnek, gene ayný Fransanýn, 187173 arasýnda, 30 ay içersinde bundan on kez daha fazla bir savaþ tazminatýný, gene büyük bir
kýsmý madeni para olmak üzere ödeyebilmesiyle karþýmýza çýkar. -F.E.]
112
Para, ülkeler arasýnda, gereksinmeleri oranýnda daðýlýr... ve daima ürünlerin para kýlýðýna
bürünmesiyle olur. (Le Trosne, l.c., s. 916.) Sürekli altýn ve gümüþ veren maden ocaklarý, her
ulusa gerekli miktarýn saðlanmasýna yetecek kadarýný vermiþ olurlar. (J. Vanderlint, l.c., s. 40.)
113
Kambiyo kurlarý, her hafta yükselir ve düþer, ve yýlýn bazý belirli zamanlarýnda bir
ulusun zararýna yükselirler ve baþka zamanlarda ise bu yükseliþ tam tersine sonuç verir. (N.
Barbon, l.c., s. 39.)
114
Bu çeþitli iþlevlerin, altýn ile gümüþün, banknotlarýn konversiyonu için bir fon olarak da
iþ görmeleri halinde birbirleriyle tehlikeli çatýþmalara düþmeleri olasýlýðý vardýr.
115
Para iç ticaret için mutlak zorunlu bir þey olmaktan daha fazla, ölü bir sermaye demektir...
ve onu bulunduran ülkeye, ihraç ve ithal edilmesi dýþýnda hiç bir kâr saðlamaz. (John Bellers,
Essays, s. 13.) Elimizde çok fazla sikke olursa ne olur? En aðýrlarýný eritir ve altýn ya da gümüþten
görkemli tabaklar, vazolar ya da eþyalar yapabiliriz; ya da gereksinme duyulan ya da istenilen
yerlere meta olarakgönderebiliriz. (W. Petty, Quantulumcunque, s. 39.) Para, devlet gövdesinde
yaðdan baþka bir þey deðildir, bunun için fazlasý çevikliðini önlediði gibi azý da onu hasta eder...
yaðýn, kaslarýn hareketini saðlamasý, besin yetersizliðini tamamlamasý, boþluklarý doldurmasý ve
bedeni güzelleþtirmesi gibi; para da, devletin hareketini kolaylaþtýrýr, ülkede kýtlýk olunca dýþarýdan
onu besler; hesaplarý öder... ve her þeyi güzelleþtirir; hele özellikle ona bolca sahip olan kiþileri.
(W. Petty, Political Anatomy of Ireland, s.14,15.)
Karl Marks
Kapital I
137
ÝKÝNCÝ KISIM
PARANIN SERMAYEYE DÖNÜÞÜMÜ
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SERMAYENÝN GENEL FORMÜLÜ
META dolaþýmý, sermayenin çýkýþ noktasýdýr. Meta üretimi dolaþýmý ve ticaret denen daha geliþmiþ dolaþým biçimi, sermayenin doðup
büyüdüðü tarihsel temeli oluþtururlar. 16. yüzyýlda dünyayý saran ticaret
ile yeryüzüne yayýlan pazar, sermayenin modern tarihinin baþlangýcý
olmuþtur.
Meta dolaþýmýnýn maddi özünü, yani çeþitli kullaným-deðerlerinin deðiþimini bir yana býrakýr ve yalnýzca bu dolaþým sürecinin yarattýðý ekonomik þekilleri dikkate alýrsak, bunun sonal sonucunun para
olduðunu görürüz: meta dolaþýmýnýn bu son ürünü, sermayenin göründüðü ilk biçimidir.
Tarih açýsýndan sermaye, toprak mülkiyetinin tersine, her zaman
baþlangýçta para biçimini alýyor; paradan oluþan servet, tüccar ve tefeci
sermayesi olarak ortaya çýkýyor.1 Ne var ki, sermayenin ilk ortaya çýkýþ
biçiminin para olduðunu keþfetmek için, [sayfa 160] sermayenin kökenine
1
Toprak mülkiyetinden gelen ve kiþisel efendilik ve serflik iliþkilerine dayanan güç ile
paranýn saðladýðý kiþisel olmayan güç arasýndaki karþýtlýðý iki Fransýz atasözü pek güzel ifade
eder, Nulle terre sans seigneur [Efendisiz toprak olmaz] ve Largent na pas de maitre
[Paranýn efendisi yoktur].
138
Karl Marks
Kapital I
kadar inmemize hiç de gerek yoktur. Bunu her gün kendi gözümüzle
görüyoruz. Her yeni sermaye, baþlangýçta sahneye, yani pazara, ister
meta, ister emek ya da ister para piyasasýna, günümüzde bile, belirli bir
süreçle sermayeye dönüþeceði para biçiminde çýkýyor.
Para ile, yani yalnýzca para ile sermaye olan para arasýndaki
gözümüze çarpan ilk fark, dolaþýmýn biçimlerindeki ayrýlýktan baþka bir
þey deðildir.
Metaýn en basit dolaþým biçimi MPM, metaýn paraya dönüþmesi,
ve paranýn gerisin geriye meta haline gelmesidir; ya da satýnal-mak için
satmaktýr. Ama, bu biçimin yanýsýra ondan tamamen farklý baþka bir
biçim görüyoruz: PMP, paranýn metaya dönüþümü ve tekrar para
halini alýþý; ya da satmak için satýnalmak. Bu ikinci biçimde dolaþýmýný
tamamlayan para, böylece sermayeye dönüþür, sermaye halini alýr, ve
zaten aslýnda sermaye olma özelliðindedir.
Þimdi PMP devresini biraz daha yakýndan inceleyelim. Bu da,
öteki gibi, iki karþýt evreyi kapsar. Ýlk evrede, PM, ya da satýnalmada,
para, metaya dönüþmüþtür. Ýkinci evrede, MP, ya da satýþla meta, tekrar para halini almýþtýr. Bu iki evrenin birleþmesi, paranýn bir meta ile ve
ayný metaýn tekrar parayla deðiþildiði tek bir hareket meydana getirir;
burada meta, satýlmak için satýnalýnmýþtýr, ya da satýnalma ile satma
arasýndaki biçim farkýný bir yana býrakýrsak, metaýn para ile, ve ardýndan paranýn meta ile satýnalýndýðýný söyleyebiliriz.2 Sürecin evrelerinin
yokolduðu sonuç, paranýn parayla deðiþilmesi, PPdir. 2.000 libre
pamuðu 100 sterline alýrsam ve 2.000 libre pamuðu 110 sterline yeniden satarsam, aslýnda 100 sterlini 110 sterlinle, parayý para ile deðiþmiþ
olurum.
Bu yolla, þimdi, birbirine eþit iki miktar para, 100 sterlin ile 100
sterlin, birbiriyle deðiþilmek istense, açýktýr ki, PMP devresi, saçma ve
anlamsýz bir þey olurdu. Cimrinin uyguladýðý plan daha sade ve daha
güvenliydi; 100 sterlinini dolaþýmýn tehlikesine atacaðýna, ona sýký sýkýya
sarýlýyordu. Öte yandan, tüccar 100 [sayfa 161] sterline aldýðý pamuðu, ister
110 sterline, ister 100, ve hatta ister 50 sterline satsýn, onun parasý, tahýl
satarak elde ettiði parayla kendisine elbise satýnalan köylünün parasýnýn hareketinden nitelik ve ilk hareket yönünden tamamen farklýdýr.
Bunun için, bizim, ilkönce, PMP ile MPM dolaþým biçimleri arasýndaki ayýrdedici niteliði incelememiz gerekir; böylece yalnýzca biçim
farklarýnýn ardýnda yatan gerçek durum da ortaya çýkmýþ olur.
Öyleyse ilkin iki biçimin ortak yanlarýný görelim.
Her iki dolaþým da, ayný iki karþýt evreye ayrýlabilir: MP, satýþ, ve
PM, satýnalma. Her iki evrede de ayný maddi öðeler, meta ve para, ve
ayný ekonomik dramatis personæ alýcý ve satýcý, birbirleriyle karþý karþýya
2
Para ile metalar ve metalar ile para satýnalýnýr. (Mercier de la Riviére, Lordre naturel et
essentiell des sociétés politiques, s. 543.)
Karl Marks
Kapital I
139
gelirler. Her dolaþým, ayný iki karþýt aþamanýn birliðidir, ve her iki durumda da bu birlik, alýþveriþe dahil olan üç ayrý tarafýn iþlemleri ile meydana gelir: bunlardan birisi yalnýzca satar, öteki yalnýzca satýnalýr, üçüncüsü ise hem satýnalýr hem satar.
Bununla birlikte, MPM ile PMP devrelerini birbirinden ayýran
baþlýca þey, iki evrenin ardarda geliþ sýrasýnýn tersine çevrilmiþ olmalarýdýr. Basit meta dolaþýmý, bir satýþ ile baþlar ve bir satýnalma ile sona
erer, oysa paranýn sermaye olara dolaþýmý bir satýnalma ile baþlar ve
satýþla sona erer. Bir durumda, hem çýkýþ noktasý, hem amaç, metadýr,
ötekinde paradýr. Ýlk biçimde hareketi meydana getiren paradýr, ikincide metadýr.
MPM devresinde para, sonunda kullaným-deðeri olarak hizmet eden bir metaya dönüþür, büsbütün harcanmýþ olur. Tersine dönmüþ biçim olan PMPde, tersine, alýcý, sonra da satýcý olarak parayý
yeniden ele geçirmek üzere elden çýkartýr. Meta satýnalmakla parayý
dolaþýma sokar, ayný metaý satarak parayý tekrar çeker. Parayý elden
çýkartýr, ama bunu, tekrar ele geçirmek gibi kurnazca bir amaçla yapar.
Demek ki, para harcanmamýþ oluyor, yalnýzca sürülmüþ oluyor.3 MP
M biçiminde ayný para parçasý iki kez yer deðiþtirir. Satýcý, onu alýcýdan
alýr, baþka bir satýcýya öder. Tam dolaþým, meta için paranýn alýnmasý
ile baþlar ve baþka meta için para ödemekle son erer. PMP devresinde ise durum tersinedir. [sayfa 162]
Burada iki kez yer deðiþtiren þey, para deðil metadýr. Alýcý, onu
satýcýnýn elinden alýr ve baþka bir alýcýya devreder. Týpký basit meta dolaþýmýnda ayný para parçasýnýn iki kez yer deðiþtirerek bir erden diðerine geçmesini saðlýyorsa, burada da ayný metaýn iki kez yer deðiþtirmesi,
paranýn ilk çýkýþ noktasýna dönmesini saðlýyor.
Bu geri dönüþ, kendisi için ödenenden daha fazlasýna satýlan
metaya baðlý deðildir. Bu durum, ancak geriye dönen paranýn miktarýný
etkiler. Geriye dönüþ, satýnalýnan meta satýlýr satýlmaz, bir baþka deyiþle,
PMP devresi tamamlanýr tamamlanmaz olur. Burada, paranýn sermaye olarak dolaþýmý ile salt para olarak dolaþýmý arasýndaki fark açýkça görülür.
Bir metaýn satýþý ile ele geçen para, bir baþkasýnýn alýnmasýyla
elden çýkar çýkmaz MPM devresi tamamlanmýþ olur.
Bununla birlikte, eðer para, tekrar çýkýþ noktasýna dönüyorsa,
bu, ancak iþlemin yenilenmesi ya da yinelenmesi ile olur. Eðer bir kile
buðdayý 3 sterline satarsam ve bu 3 sterlinle elbise alýrsam, benim yönümden bu para harcanýp bitmiþtir. Artýk o, elbise tüccarýna aittir. Hem
þimdi, ikinci bir kile buðday daha satarsam, para bana gelir, ama bu ilk
alýþveriþin sonucu deðil, onun yinelenmesinin sonucudur. Bu ikinci
3
Bir þey tekrar satmak için satýnalýnmýþsa, kullanýlan meblaða para denir: tekrar satmak
için satýnalýnmamýþ ise, bu, meblaða harcanmýþtýr denebilin. (James Steuart, Works etc., edited
by General Sir James Steuart, yazarýn oðlu, Lond. 1805, v. l., s. 274.)
140
Karl Marks
Kapital I
alýþveriþi yeni bir satýnalmayla tamamlar tamamlamaz, para tek-rar elimden çýkar. Bu nedenle, MPM devresinde paranýn harcanmasý ile paranýn geri dönüþü arasýnda hiç bir ilgi yoktur. Öte yandan, PMP
devresinde paranýn dönüþü, harcanýþ þekli ile koþullanmýþtýr. Bu dönüþ
olmaksýzýn, tamamlayýcý ve sonal aþamanýn, yani satýþýn bulunmamasý
nedeniyle bu iþlem noksan kalmýþ ya da süreç kesintiye uðramýþ ve
tamamlanmamýþtýr.
MPM devresi, bir meta ile baþlar ve, dolaþýmdan çýkýp tüketim
alanýna giren baþka bir meta ile sona erer. Tüketim, gereksinmelerin
karþýlanmasý, tek sözcükle kullaným-deðeri, bu devrenin sonu ve amacýdýr. PMP devresi, tersine, parayla baþlar, parayla biter. Bunun için,
onu harekete getiren þey, onu çeken amaç, yalnýzca deðiþim deðildir.
Metaýn basit dolaþýmýnda, devrenin iki ucunda da ayný ekonomik biçim vardýr. Bunlarýn her ikisi de meta, ve eþit deðerde metadýr.
Ama bunlar, ayný zamanda, örneðin buðday ve giyside olduðu gibi,
farklý nitelikte kullaným-deðerleridir. Ürünlerin, toplum emeðinin
cisimleþtiði farklý maddelerin deðiþimi, burada [sayfa 163] hareketin temelini oluþturur. PMP dolaþýmýnda durum farklýdýr; salt bir yineleme olduðu için ilk bakýþta amaçsýz gibi görünür. Her iki uçta da ayný ekonomik
biçim vardýr. Ýkisi de paradýr ve bu nedenle nitelikçe farklý kullanýmdeðerleri deðildir; çünkü para, özel kullaným-deðerlerinin içinde kaybolduðu metalarýn dönüþmüþ biçiminden baþka bir þey deðildir. 100
sterlini pamuk ile deðiþmek ve ardýndan tekrar ayný pamuðu 100 sterlinle deðiþmek, parayý parayla, ayný þeyi ayný þeyle deðiþmenin yalnýzca
dolaylý bir yoludur ve, saçma olduðu kadar amaçsýz bir iþlem gibi
görünür.4 Para miktarý, birbirlerinden ancak büyüklükleri ile ayýrde-dilebilir. Demek ki, PMP sürecinin özelliði ve eðilimi, her ikisi de para olduðu için, uçlarý arasýndaki herhangi bir nitel farktan deðil, yalnýz bunlarýn
nicel farklarýndan ileri geliyor. Dolaþýmdan, sonuçta, baþlangýçta konulduðundan daha fazla çekilmiþ oluyor. 100 sterline alýnan pamuk, belki
4
Mercier de la Rivière, merkantilistlere, Para, para ile deðiþilmez diyor. (l.c., s. 486.)
Ticaret ve spekülasyon konularýný ex professo inceleyen bir yapýtta þunlar söylenmektedir:
Bütün ticaret, farklý türden þeylerin deðiþilmesinden ibarettir; saðlanan avantaj (tüccara mý?)
bu farktan ileri gelir. Bir libre ekmeði bir libre ekmekle deðiþmek ... hiç bir avantaj saðlamayabilir,
... ticaretin yalnýzca para ile deðiþimi demek olan kumara karþýlýk avantajlý olmasý bundandýr.
(Th. Corbet, An Inquiry into the Causes and Modes of the Wealth of Individuals; or the Principles
of Trade and Speculation explained, Lond. 1841, s. 5.) Corbet, P-Pnin, paranýn para ile deðiþiminin, yalnýz tüccar sermayesinin deðil bütün sermayenin karakteristik dolaþým þekli olduðunu
görmemekle birlikte, hiç deðilse bu þeklin kumar ve bir tür ticaret olan spekülasyonda ortak bir
þekil olduðunu kabul etmektedir; ama arkasýndan MacCulloch gelir ve satmak için satýnalmanýn
spekülasyon olduðunu keþfeder ve böylece spekülasyon ile ticaret arasýndaki fark kaybolur
gider. Bir kimsenin, satmak için bir ürünü satýnaldýðý her iþlem aslýnda bir spekülasyondur.
(MacCulloch, A Dictionary Practical etc. of Commerce, Lond. 1847, s. 1.009.) Amsterdam Borsasý
Pindari Pinto, daha büyük bir saflýkla þöyle der: Ticaret bir kumardýr; (bu, Locktan alýnmýþtýr)
ve dilenciler ile oynanýrsa hiç bir þey kazandýrmaz. Uzun bir süre herkesin elindeki alýnmýþ
olsaydý, oyuna tekrar baþlayabilmek için bu kârýn büyük bir kýsmýnýn isteyerek geriye verilmesi
gerekirdi. (Pinto, Traité de la Circulation et du Crédit, Amsterdam 1771, s. 231.)
Karl Marks
Kapital I
141
de 100+10 ya da 110 sterline tekrar satýlýyor. Bu sürecin doðru biçimi,
bu nedenle, PMPdür ki, burada P = P + DP = ilk sürülen para, artý,
bir fazlalýk. Ýþte ilk deðerinin üstünde bu artýþa ya da fazlalýða ben artýdeðer diyorum. Baþlangýçta sürülen deðer, demek ki, do-laþýmda ilk
haliyle kalmak þöyle dursun, kendisine bir artý-deðer katar ya da kendisini çoðaltýr. Ýþte onu sermayeye çeviren þey, bu harekettir.
Kuþkusuz, MPM devresindeki iki uç, MM, diyelim buðday ile
giysi, pekâlâ farklý deðerin farklý niceliklerini temsil edebilirler. Çiftçi
buðdayýný deðerinin üzerinde satabilir ya da giysiyi [sayfa 164] deðerinin
altýnda satýnalabilir.. Ya da giysi tüccarý tarafýndan kazýklanabilir. Böyle de olsa, incelediðimiz dolaþým biçiminde bu gibi deðer farklarý tamamen raslansaldýr. Buðday ile giysinin eþdeðer olmalarý gerçeði, PMP
devresinde olduðu gibi süreci anlamsýz hale getirmez. Deðerlerinin
eþdeðerlikleri burada, daha çok, sürecin normal gidiþinin zorunlu bir
koþuludur.
Satýnalmak için satmak iþinin yinelenmesi ya da, yenilenmesi,
bu hareketin amacýyla, yani tüketim ya da belirli gereksinmelerin karþýlanmasýyla sýnýrlýdýr; bu sonal amaç, dolaþým alanýnýn dýþýnda kalýr.
Ama satmak için tersine, ayný þeyle, parayla, deðiþim-deðeriyle baþlar,
ayný þeyle bitiririz; ve böylece hareket bitmez tükenmez hale gelir. Kuþkusuz, P, P + DP olur, 100 sterlin 110 sterlin olur. Ama yalnýz onlarýn nitel yanlarýna bakýldýðýnda, 110 sterlin, 100 sterlinin aynýsýdýr, yani paradýr,
ve miktar yönünden ele alýnýrsa, 110 sterlin de 100 sterlin gibi belirli ve
sýnýrlý bir deðer toplamýdýr. Eðer þimdi 110 sterlin para olarak harcanýrsa, rolünü býrakmýþ olur; artýk sermaye deðildir. Dolaþýmdan çekilirse
yýðýlmýþ para halinde donup kalýr, ve bu durumda kýyamete kadar beklese bir kuruþ bile artmaz. Öyleyse, deðerin geniþlemesi bir kez amaç
edinilirse, 100 sterlinin olduðu gibi, 110 sterlinin de deðerinin artmasý
için ayný neden sözonusudur; her ikisi de, nicel artýþla mutlak servete
mümkün olduðu kadar yaklaþmak için deðiþim-deðerlerinin sýnýrlý ifadesinden baþka bir þey olmamalarý nedeniyle ayný amaca yönelmiþlerdir.
Baþlangýçta sürülen 100 sterlin, daha sonra dolaþým sýrasýnda kendisine
eklenen 10 sterlinlik artý-deðerden geçici olarak farklýymýþ gibi görünür,
ama bu fark derhal kaybolur. Sürecin sonunda, bir elimizle ilk 100
sterlini, öteki elimizle artý-deðer olan 10 sterlin almayýz. Biz, yalnýzca,
çoðalma sürecine baþlamak için ilk 100 sterlinin sahip olduðu ayný
koþullara ve uygunluða sahip olan 110 sterlinlik bir deðer elde ederiz.
Para, hareketini, ancak yeniden baþlamak üzere sona erdirir.5 Bu nedenle, bir satýnalma ve dolayýsýyla bir satma ile tamamlanan her tek tek
5
... sermaye bir kez daha baþlangýç sermayesi ve kâr ... pratikte, kâr, derhal sermaye ile
birleþtirilir ve onunla birlikte harekete geçirilir olarak bölünür. (F. Engels, Umrisse zu einer
Kritik der Nationalökonomie Deutsch-Französische Jahrbücher, Herausgegeben von Arnold
Ruge und Karl Marx, Paris 1844, s. 99. [Bir Ekonomi Politik Eleþtirisi Denemesi, 1844
Elyazmalarýnda, s. 414-415.])
142
Karl Marks
Kapital I
dolaþýmýn sonal sonucu, bizzat yeni bir dolaþýmýn çýkýþ noktasýný meydana getirir. Metalarýn basit dolaþýmý satýnalmak için satmak, dolaþýmla
baðýntýsý olmayan. bir amacý yerine [sayfa 165] getirmek, yani kullanýmdeðerlerine sahip olmak, gereksinmeleri gidermek yoludur. Oysa paranýn sermaye olarak dolaþýmý, tersine, kendi baþýna bir amaçtýr, çünkü
deðerin büyümesi ancak bu hareketin sürekli yenilenmesiyle olur. Bu
yüzden, sermayenin hareketinin sýnýrý yoktur.6
Bu hareketin bilinçli temsilcisi olarak para sahibi, kapitalist haline gelir. Kiþiliði, ya da daha doðrusu cüzdaný, paranýn yola çýktýðý ve
dönüp dolaþýp geldiði noktadýr. PMP dolaþýmýnýn nesnel ya da esas
kaynaðý olan deðerin büyümesi, kapitalistin öznel amacý halini alýr; gitgide daha fazla soyut servete sahip olma faaliyetlerinin tek dürtüsü
haline geldiði ölçüde o, bir kapitalist olarak, yani bir kiþiliðe bürünmüþ,
bilinç ve iradeye sahip sermaye olarak iþlev yapar. Kullaným-deðerine,
bunun için, kapitalistin gerçek amacý gözüyle bakýlmamasý gerekir;7
tek bir alýþveriþteki kârý için de ayný þey geçerlidir. Onun biricik amacý
kâr etmenin, durup dinlenmeyen, bitip tükenmeyen sürecidir.8 Bu [sayfa
9
166] sýnýrsýz zenginlik hýrsý, bu deðiþim-deðeri avcýlýðý tutkusu, kapitalist
6
Aristoteles, ekonomiki krematistikin karþýsýna koyar. Ve ilkinden hareket eder. Ýnsanýn
geçimini kazanma sanatý olduðu sürece, varolmak için gerekli ve, ya ev idaresi için ya da devlet
için yararlý nesnelerin saðlanmasý ile sýnýrlýdýr. Gerçek zenginlik (o alhdinoz ploutoz) bu gibi
kullaným-deðerlerinden meydana gelir; çünkü, yaþamý, tatlý ve hoþ hale getiren bu türlü þeylerin
sahip olunabilecek miktarý sýnýrsýz deðildir. Bununla birlikte, tercihan ve doðru olarak krematistik
diyebileceðimiz ikinci tür bir sahip olma þekli daha vardýr ve bu durumda zenginliðe de, sahip
olunan þeylere de hiç bir sýnýr yokmuþ gibi görünür. Ticaret (hk aphlikh tam karþýlýðý, perakende
ticarettir ve Aristoteles, kullaným-deðeri egemen olduðu için bu tür ticareti alýyor) niteliði gereði
krematistike girmez. çünkü, deðiþim, burada, onlarýn (alýcý ile satýcýnýn) kendileri için gerekli
þeyler üzerinde olur. Burada da Aristoteles, ticaretin ilk þeklinin trampa olduðunu ama bunun
geliþmesiyle de para gereðinin ortaya çýkýþýný gösterir. Paranýn bulunmasý üzerine, trampanýn
zorunlu olarak kaphlikh meta ticareti þeklinde geliþmesi ve bunun da baþlangýçtaki eðilimin
tersine krematistik, yani servet toplama sanatý haline gelmesi gerekir. Þimdi krema-tistik,
ekonomikten þu þekilde ayrýlýr, Krematistikte dolaþým, zenginliðin kaynaðýdýr (poihtikh
crhmatwn ... dia crhmatwn metabolhz). Ve o paranýn etrafýnda dolanýr görünür, çünkü para, bu
tip dolaþýmýn hem baþlangýcý hem de sonudur (to gar nomisma stoiceion kai peraz thz allaghz
estin). Bu nedenle. krematistikin peþinde koþtuðu zenginlik de sýnýrsýzdýr. Bir amaca araçlýk
etmeyen, ama kendi baþýna amaç olan her sanatýn, her an bu amaca biraz daha yaklaþma
peþinde olmasý nedeniyle, erekleri yönünden sýnýrsýz olmalarýna karþýn, bir amaca ulaþmak için
araç kullanan sanatlarýn, bizzat ereðin kendisine bir sýnýr cismesi sonucu, sýnýrsýz olmamasý
gibi, krematistik için de, amaçlarý yönünden hiç bir sýnýr mevcut deðildir ve bu amaçlar mutlak
zenginliktir. Krematistikin deðil ama ekonomikin bir sýnýrý vardýr ... ikincinin amacý paradan
baþka bir þeydir, birincinin amacý ise paranýn çoðaltýlmasýdýr. ... Birbiri üzerine gelen bu iki
biçimin b.rbirine karýþtýrýlmasý, bazý kimselerin, paranýn sonsuz bir þekilde muhafaza edilmsi ve
çoðaltýlmasý iþini, ekonomikin ereði ve amacý saymalarýna yolaçmýþtýr. (Aristoteles, De Republica,
edit. Bekker, lib. l, c. 8 ve 9 passim.)
7
Metalar (burada kullaným-deðerleri anlamýnda kullanýlmýþtýr) ticaret yapan kapitalistin
son amacý deðildir, onun son amacý paradýr. (Th. Chalrners, On Politic. Econ. etc., 2. edit..
Glasgow 1832, s. 165, 166.)
8
Tüccar halen elde ettiði kârý az bulmuyorsa da, gözü, daha ilerde elde edeceði kârdadýr.
(A. Genovesi, Lezioni di Economia civile, (1765), Custodinin Ýtalyan Ýktisatcýlarý baskýsý. Parte
Moderna, t. VIII. s. 139.)
9
Bitip tükenmez kâr tutkusu, auri sacra fames [altýna duyulan lanetli hýrs. -ç.] kapitaliste
Karl Marks
Kapital I
143
ile cimride ortak bir yandýr; ne var ki, cimri, çýlgýn bir kapitalist olduðu
halde, kapitalist akýllý bir cimridir. Cimrinin parasýný dolaþýmdan çekmek suretiyle sonu gelmez deðiþim-deðeri biriktirme10 amacýný, ondan
daha akýllý ve kurnaz kapitalist, parayý tekrar tekrar dolaþýma sokmak
suretiyle gerçekleþtirir.11
Baðýmsýz biçim, yani basit dolaþým durumunda meta deðerinin
büründüðü para-biçimi, yalnýz tek bir amaca, yani metalarýn deðiþimine
hizmet eder ve hareketin sonunda ortadan kaybolur. Öte yandan, P
MP dolaþýmýnda, para da, meta da, yalnýzca deðerin kendi çeþitli varlýk biçimlerini temsil ederler; bunlardan para, deðerin genel biçimini,
meta ise, özel, ya da deyim yerindeyse kýlýk deðiþtirmiþ biçimini temsil
eder.12 Hiç kaybolmadan sürekli olarak biçimden biçime girer ve böylece otomatik olarak etkin bir nitelik kazanýr. Eðer þimdi de, biz, kendiliðinden büyüyen deðerin yaþama seyrinde ardarda girdiði iki farklý
biçimin herbirini sýrasýyla ele alýrsak, þu iki önermeye varýrýz: sermaye
paradýr: sermaye metadýr.13 Ama gerçekte deðer, burada bir sürecin
etkin etmenidir; bir yandan durmadan sýrasýyla para ve meta biçimlerine girerken, ayný zamanda da, kendi büyüklüðünü deðiþtirir, artý-deðeri
üzerinden atarak kendini farklýlaþtýrýr; bir baþka deyiþle, baþlangýçtaki
deðer kendiliðinden büyür. Çünkü kendisine artý-deðer kattýðý hareket,
kendi hareketi olduðu için de, büyümesi, otomatik büyümedir. Deðer
olmasý nedeniyle, kendisine deðer katabilecek gizli bir nitelik kazanmýþ
oluyor. Canlý [sayfa 167] döller yavruluyor, ya da hiç deðilse altýn yumurtalar yumurtluyor.
Deðer bu yüzden, böyle bir süreçte etkin bir etmen olur, ve bazan para, bazan meta biçimine girer, ama bütün bu deðiþiklikler boyunca
kendisini korurken ve geniþlerken her zaman kimliðinin saptanabileceði baðýmsýz bir biçime sahip olmasý gerekir. Ýþte bu biçime, o, ancak
para biçiminde sahip olabiliyor. Deðer, her kendiliðinden doðuþuna
para-biçimi altýnda baþlar, sona erer ve yeniden baþlar. Ýþe 100 sterlin
olarak baþlamýþtý, þimdi 110 sterlindir vb.. Ama paranýn kendisi, deðerin
iki biçiminden yalnýzca bir tanesidir. Meta biçimine girmedikçe, para,
daima yol gösterecektir. (MacCulloch, The Principles of Polit. Econ., Lond. 1830, s. 179.) Bu
görüþ ayný MacCulloch ve benzerlerini, teorik güçlük çektikleri zaman, örneðin, aþýrý üretim gibi
sorunlarda, ayný kapitalisti, tek amacý kullaným-deðeri olan ve hatta kendisinden çizme, þapka,
yumurta, basma ve diðer çok bilinen türden kullaným-deðerleri için doyumsuz bir açlýk duygusu
geliþen ahlaklý bir yurttaþa dönüþtümekten kuþkusuz alokoyamaz.
10
Swzein [kurtarmak. -ç.]. para-yýðma için kullanýlan karakteristik bir Grek terimidir.
Ýngilizcede de, to save fiilinin gene iki anlamý vardýr: kurtarmak ve biriktirmek.
11
Þeyler oluþ halinde iken sahip olmadýklarý sonsuzluða, dolaþýmda sahip olurlar. (Galiani,
[l.c., s. 156].)
12
Ce nest pas la matière qui fait le capital, mais la valeur de ces matières. [Sermayeyi
meydana getiren madde deðil, bu maddenin deðeridir. -ç.] (J. B. Say, ,Troité dEcon. Polit., 3.
èd.. Paris 1817, t. II., s. 429.)
13
Nesnelerin üretiminde kullanýlan dolaþým aracý (!) ... sermayedir. (Macleod, The Theory
and Practice of Banking, Lond. 1855. v. I. ch. 1. s. 55.) Sermaye metadýr. (James Mill, Elements of Polit. Econ., Lond. 1821. s. 74.)
144
Karl Marks
Kapital I
sermayeye dönüþmez. Ama burada, para ile meta arasýnda, para yýðmada olduðu gibi bir uzlaþmaz karþýtlýk yoktur. Kapitalist, bütün metalarýn, ne denli çirkin görünse de, ne denli pis koksa da, imanda ve
gerçekte para olduðunu, gerçekten sünnetli Yahudi olduðunu çok iyi
bilir; üstelik bu, paradan para yapan harika araçtýr.
Basit dolaþýmda, PMP biçiminde, metalarýn deðeri, en fazla,
kullaným-deðerlerinden baðýmsýz bir biçime, yani para biçimine ulaþabiliyordu; oysa ayný deðer, þimdi, PMP dolaþýmýnda ya da sermaye
dolaþýmýnda, birdenbire, kendine özgü hareketi olan, kendi yaþamýný
yaþayan baðýmsýz bir varlýk olarak ortaya çýktýðý gibi, bu yaþam sürecinde, para da meta da onun büründüðü ve soyunduðu biçimlerden baþka
bir þey deðildir. Dahasý da var: deðer, artýk, metalar arasýndaki iliþkileri
yalnýzca temsil etmek yerine, deyim yerindeyse, kendi kendisiyle özel
iliþki içersine girer. Tanrýnýn (babanýn) kendisini, tanrýnýn oðlu olarak
kendisinden ayýrdetmesi, ve ikisinin de ayný yaþta olmasý ve gerçekte
bir tek kiþi oluþturmasý gibi, baþlangýçtaki deðer olarak, kendini artý-deðer olarak kendisinden ayýrdeder; ilkönce öne sürülen 100 sterlin, ancak 10 sterlinlik artý-deðerle sermaye olur, ve sermaye olur olmaz, oðul
ve onunla birlikte baba doðar doðmaz farklarý yeniden kaybolur, ikisi
birdir, 110 sterlindir.
Demek ki, deðer, þimdi, süreç içersinde deðer, süreç içersinde
para, ve böylece sermaye oluyor. Deðer dolaþýmdan çýkýyor, tekrar giriyor, süreç boyunca kendisini koruyor ve çoðaltýyor, daha gençleþmiþ
olarak dolaþýmdan çýkýyor ve ayný devre yeniden baþlýyor.14 PP, para,
paradan doðar, iþte ilk yorumcularýn, merkantilistlerin aðzýyla sermayenin açýklanmasý böyledir. [sayfa 168]
Satmak için satýnalmak ya da daha doðrusu, daha pahalý satmak için satýnalmak, PMP, yalnýz tek bir tür sermayeye, tüccar sermayesine özgü bir biçim gibi görünür. Ama sanayi sermayesi de paradýr;
yani para, metalara ve bu metalarýn satýþýyla da yeniden daha fazla
paraya dönüþür. Dolaþým alaný dýþýnda kalan ve satýnalma ile satma
arasýndaki sürede geçen olaylar, bu hareketin biçimini etkilemez. Ensonu, faiz getiren sermayenin sözkonusu olduðu durumlarda, PMP
dolaþýmý kýsaltýlmýþ olarak belirir. Ara aþama olmaksýzýn, PP biçiminde sonuca ulaþýrýz, deyim yerindeyse, en style lapidaire* para daha
fazla deðerde para, deðer kendisinden daha büyük deðerdir.
Demek ki, PMP, dolaþým alanýnda prima facie** görüldüðü
gibi, gerçekte sermayenin genel formülüdür. [sayfa 169]
14
Sermaye: birikmiþ servetin üretken kýsmý... durmadan çoðalan deðer. (Sismondi,
Nouveaux Principes dEcon. Polit.. [Paris 1819] t. I., s. 88, 89.)
* Özlü anlatýmýyla. -ç.
** Ýlk bakýþta. ç.
Karl Marks
Kapital I
145
BEÞÝNCÝ BÖLÜM
SERMAYENÝN GENEL FORMÜLÜNDEKÝ
ÇELÝÞKÝLER
PARA, sermayeye dönüþürken dolaþýmýn aldýðý biçim, metalarýn,
deðerin, paranýn ve hatta bizzat dolaþýmýn niteliðiyle ilgili olarak þimdiye
kadar incelediðimiz bütün yasalara karþýttýr. Bu biçimi, metalarýn basit
dolaþýmýndan ayýran þey, iki karþýt sürecin, birbirini izleyen tersine dönmüþ sýrasýdýr, satýþ ve satýnalmadýr. Bu iki süreç arasýnda böylesine tamamen biçimsel bir fark nasýl olur da, sanki sihirli bir el dokunmuþ gibi
bunlarýn niteliklerini deðiþtirir?
Hepsi bu kadar da deðil. Süreçlerin bu ters yönü birbirleriyle
alýþveriþte bulunan üç kiþiden ikisi için sözkonusu bile deðildir. Kapitalist olarak, Adan metalar satýn alýrým ve bunlarý tekrar Bye satarým,
ama basit bir meta sahibi olarak, bunlarý Bye satar ve ardýndan, Adan
yenilerini satýn alýrým. A ile B için, iki alýþveriþ arasýnda hiç bir fark
yoktur. Bunlar, yalnýzca alýcý ya [sayfa 170] da satýcýdýr. Ve ben, her fýrsatta,
146
Karl Marks
Kapital I
onlarla, ya para ya meta sahibi olarak, alýcý ya da satýcý olarak karþý
karþýya gelirim, ve üstelik her iki alýþveriþte de Anýn karþýsýnda yalnýzca
alýcý, Bnin karþýsýnda yalnýzca satýcý olarak bulunurum ve bunlardan
birisi için yalnýz param, diðeri için yalnýz metalarým önemlidir, ikisinin
de karþýsýnda ne sermaye ve ne de kapitalist olarak yer almadýðým gibi,
para ve metalardan daha fazla bir þeyin temsilcisi ya da para ve metalarýn ötesinde bir etki yaratacak kimse gibi de bulunmam. Benim için
Adan satýnalma ve Bye satýþ, bir dizinin bölümleridir. Ama iki fiil arasýndaki bað, yalnýzca benim için vardýr. Ne A, B ile alýþveriþim konusunda,
ne de B, A ile iþ iliþkimden bir sýkýntý duyar. Ve ben sýralanýþ düzenini
tersine çevirme hareketimin yararlarýndan söz açmaya kalksam, belki
de onlar sýralanýþ düzeni konusunda yanýldýðýmý, bütün alýþveriþin bir
satýnalmayla baþlayýp bir satýþla sona ermesi yerine, tersine, bir satýþla
baþlayýp bir satýnalma ile bittiðine parmak basarlar. Gerçekten de, ilk
hareketim satýnalma, A bakýmýndan bir satýþ, ve ikinci hareketim satýþ,
B bakýmýndan bir satýnalmadýr: Bununla da yetinmeyen A ile B bütün
bu iþlerin gereksizliðini, bir Hokus Pokustan baþka bir þey olmadýðýný
öne sürebilirler ve bundan böyle Anýn doðrudan doðruya Bden satýnalacaðýný ve Bnin doðrudan Aya satacaðýný söyleyebilirler. Böylece
bütün alýþveriþ, sýradan meta dolaþýmýnýn, tek tek ve tamamlanmamýþ
bir evresini oluþturan tek bir fiile indirgenmiþ olur; A açýsýndan yalnýzca
bir satýþ, B açýsýndan yalnýzca bir satýnalma haline gelir. Sýralanýþ düzenini tersine çevirmekle, demek ki, basit meta dolaþýmý alanýndan çýkýlmýþ
olmuyor, ve asýl bizim dikkat etmemiz gereken nokta, bu basit
dolaþýmda, devreye giren deðerin büyümesine, dolayýsýyla da bir artýdeðerin doðmasýna elveriþli bir yanýn bulunup bulunmadýðýdýr.
Dolaþým sürecini, kendini basit ve dolaysýz meta deðiþimi biçimi
altýnda ortaya koyuyor diye kabul edelim. Ýki meta sahibinin birbirleriyle alýþveriþ yaptýklarý ve hesap gününde borçlu olduklarý miktarlarýn
eþit ve birbirini götürdükleri durumlarda, bu, her zaman böyledir. Bu
durumda para, hesap parasýdýr ve metalarýn deðerlerini fiyatlarý ile ifade etmeye yarar, ama metalarýn karsýsýna bizzat nakit para olarak çýkmaz. Kullaným-deðerleri yönünden her iki tarafýn da bazý yararlar
saðlayabileceði açýktýr. Her ikisi de, kullaným-deðeri olarak iþlerine yaramayan mallarý elden çýkartýp, kullanabilecekleri mallarý alýrlar. Daha
baþka [sayfa 171] kazançlar da olabilir. Þarap satýp buðday satýnalan A,
belki de, belli bir emek-zamanýnda çiftçi Bden daha fazla þarap üretebilir, öte Yandan B, þarap üreticisi Adan daha fazla buðday üretebilir.
Bu nedenle, herbiri kendi þarabýný ve kendi buðdayýný üreterek, herhangi bir deðiþim olmaksýzýn elde edeceklerinden, ayný deðiþim-deðeri
karþýlýðýnda A daha fazla buðday, B daha fazla þarap alabilir. Öyleyse,
kullaným-deðeri konusunda þu sözü söylemek yerinde olur: Deðiþim,
her iki tarafýn da kazandýðý bir alýþveriþtir.15 Deðiþim-deðeri için durum
böyle deðildir. Elinde bol þarabý olup hiç buðdayý olmayan bir kimse,
Karl Marks
Kapital I
147
elinde buðdayý bol ama þarabý olmayan birisiyle alýþveriþe giriþir, aralarýnda 50 deðerinde buðday ile ayný deðerde þarap için bir deðiþim yapýlýr. Bu iþlem, her ikisi için de deðiþim-deðerinde bir artýþ saðlayamaz;
çünkü her ikisi de, bu iþlem aracýlýðý ile elde ettiklerine eþit bir deðere,
deðiþimden önce de zaten sahip bulunuyorlardý.16 Paranýn, metalar
arasýnda dolaþým aracý olarak iþe dahil edilmesi ve satýþ ile satýnalmanýn birbirinden farklý iki hareket haline getirilmesiyle sonuç deðiþmez.17
Bir metaýn deðeri, dolaþýma girmeden önce fiyatýyla ifade edilir, ve bu
nedenle de dolaþýmýn sonucu deðil, bir önkoþuludur.18
Soyut olarak düþünüldüðünde, yani metalarýn basit dolaþýmý yasalarýndan doðrudan doðmuþ olmayan koþullar bir yana býrakýlacak
olursa, dolaþýmda (bir kullaným-deðerinin yerini bir baþkasýnýn almasýný
konu dýþý býrakýrsak), bir baþkalaþýmdan, metaýn biçiminin basit deðiþiminden baþka bir þey olmayan bir deðiþim vardýr. Ayný deðiþim-deðeri,
yani ayný miktarda gerçekleþmiþ toplumsal emek, önce kendi metaý
biçiminde, sonra deðiþtirdiði para biçiminde ve ensonu, bu parayla
satýnaldýðý meta biçiminde olmak üzere, daima meta sahibinin elinde
kalmaktadýr. Bu biçim deðiþikliði, deðer büyüklüðünde bir deðiþikliði
gerektirmiyor. Ama [sayfa 172] bu süreç içersinde metaýn geçirdiði deðer
deðiþmesi, onun para biçimindeki bir deðiþmesiyle sýnýrlýdýr. Bu biçim,
önce, satýþa sunulan metaýn fiyatý, sonra, zaten fiyatla ifade edilmiþ bulunan bir para miktarý ve ensonu, eþdeðer bir metaýn fiyatý olarak mevcuttur. Bu biçim deðiþikliði, tek baþýna alýndýðýnda, 5 sterlinlik bir banknot, Ýngiliz altýn liralarýna, yarým Ýngiliz altýn liralarýna ve þilinlere bozdurulduðu zaman, ne gibi bir deðer deðiþikliði geçirirse, deðerin miktarýnda
öyle bir deðiþmeye tanýklýk eder. Bunun için, metalarýn dolaþýmý, yalnýz
deðerlerinin biçiminde bir deðiþiklik meydana getirdiði ve yan etkilerden
serbest olduðu sürece, eþdeðer þeylerin deðiþimi demektir. Vülger ekonomi, deðerin niteliði hakkýnda pek az þey bildiði için, ne zaman dolaþým
olayýný saf þekliyle ele almak istese, arz ve tale- bin eþit olduðunu varsayar
ki, bu da etkilerinin sýfýr olduðu anlamýna gelir. Demek ki, kullaným-deðerlerinin deðiþimi sözkonusu olduðu sürece, hem alýcý hem satýcý bir
þeyler kazanabilir, ama deðiþim-deðerleri için durum böyle deðildir.
Burada þunu söyleyebiliriz: Eþitliðin varolduðu yerde kazanç olamaz.19
15
Deðiþim, sözleþme taraflarýnýn toujours [daima, her zaman. -ç.] (!) kârlý çýktýklarý harika
bir iþlemdir. (Destutt de Tracy, Traité de la Volonté et de ses effets, Paris 1826, s. 68.) Bu yapýt
daha sonra, Traité dEcon. Polit. adý altýnda yayýnlanmýþtýr.
16
Mercier de la Rivière, l.c., s. 544.
17
Que lune de ces deux vaieurs soit argent, ou quelles soient toutes deux marchandises
usuebes, rien de plus indifférent en soi. [Bu iki deðerden biri ister para olsun, ya da ister ikisi
de herhangi iki meta olsun, bu, aslýnda hiç bir þeyi deðiþtirmez.] (Mercier de la Rivière, l.c., s.
543.)
18
Ce ne sont pas les contractants qui prononcent sur la valeur; elle est décidée avant la
convention. [Deðer üzerinde karar verenler sözleþme taraflarý deðildir; deðer anlaþmadan
önce saptanmýþtýr.] (Le Trosne, l.c., s. 906.)
19
Dove è egualità, non è lucro. [Eþitliðin kazançlý olmadýðý yer.] (Galiani, Della Moneta,
Custodide, Parte Moderna, t. iv, s. 244.)
148
Karl Marks
Kapital I
Metalarýn, deðerlerinden sapmýþ fiyatlarla satýlabileceði doðrudur, ama
bu sapmalarýn, deðiþim yasalarýnýn bir ihlali gibi görülmesi gerekir;20
normal durumunda, eþdeðerlerin deði-þimidir, ve bu nedenle de deðer
artmasýnýn bir yolu deðildir.21
Böylece, artý-deðerin kaynaðý olarak meta dolaþýmýný gösterme
çabalarýnýn ardýnda bir quid pro quo*, kullaným-deðeri ile deðiþim-deðerinin karýþtýrýlmasýnýn yattýðýný görüyoruz. Örneðin, Condillac diyor ki:
Metalarýn deðiþimi sýrasýnda, deðer karþýlýðýnda, deðer verdiðimiz doðru
deðildir. Tersine, taraflardan birisi, daima, daha büyük bir deðere karþýlýk
daha küçük bir deðer verir. ... Eðer biz, gerçekten eþit deðerleri deðiþirsek
taraflardan [sayfa 173] hiç birisi kâr edemez. Oysa, her ikisi de kazanýr, ya
da kazanmalarý gerekir. Niçin? Bir þeyin deðeri, yalnýzca, gereksinmelerimiz ile iliþkisinde yatar. Birisi için fazla olan diðeri için azdýr, ve vice
versâ.** ... Kendi tüketimimiz için gerekli malý satýþa arzettiðimiz düþünülemez. ... Gereksinmemiz olan bir þeyi almak için yararsýz bir þeyi
elden çýkarmak isteriz; daha fazla için daha az vermek isteriz. ... Bir deðiþim sýrasýnda, deðiþilen her iki malýn ayný miktar altýn ile eþit deðerde
olmalarý halinde, deðer karþýlýðýnda deðer verildiðini düþünmek doðaldý.
... Ama bizim hesabýmýzda dikkate alýnmasý gerekli bir nokta daha var.
Sorun, her ikimizin de, gerekli bir þey karþýlýðýnda, gereksiz bir þeyi deðiþip deðiþmediðimizdir.22 Bu pasajda, Condillacýn, yalnýzca kullanýmdeðeri ile deðiþim-deðerini karýþtýrmakla kalmayýp, gerçekten çocukça
bir tutumla, meta üretiminin epeyce geliþtiði bir toplumda, her üreticinin,
kendi yaþamý için gerekli þeyleri ürettiðini ve yalnýzca gereksinme fazlalarýný dolaþým alanýna sürdüðünü varsaydýðýný görüyoruz.23 Böyle olmakla
birlikte, Condillac ýn uslamlamasý modern iktisatçýlar tarafýndan sýk sýk
20
Léchange devient désavantageux pour lune des parties, lorsque quelque chose
etrangère vient diminuer ou exagérer le prix; alors 1égalité est blessée, mais la lésion procède
de cette cause et non de 1éichange. [Herhangi bir etki, fiyatý düþürür ya da yükseltirse,
deðiþim, taraftardan birisi için elveriþsiz hale gelir; denge bu durumda bozulmuþ olur; ama bu
bozulma herhangi bir nedenden ileri gelebilir, deðiþim yüzünden olmaz.] (Le Trosne, l.c., s.
904.)
21
Léchange est de sa nature un contrat dégalité qui se fait de valeur pour valeur égale. Il
nest done pas un moyen de senrichir, puisque lon donne autant que lon revoit. [Deðiþim,
niteliði bakýmýndan, eþitlik üzerine kurulan, yani birbirine eþit iki deðer arasýnda yapýlan bir
sözleþmedir. O halde deðiþim, verilen kadar karþýlýk bir þey alýndýðý için, zenginleþme aracý
olamaz.] (Le Trosne, l.c., s. 903.)
22
Condillac, Le Commerce et la Gouvernement (1776), Edit. Daire et Molinari, Mélanges
dEconomie Politique, Paris 1847, s. 267, 291.
23
Le Trosne, bu nedenle, dostu Condillaca haklý olarak þu karþýlýðý verir: Dans une ...
société, formée il ny a pas de surabondant en aucun genre. [Geliþmiþ bir toplumda ... hiç bir
meta türü için fazlalýk sözkonusu olamaz.] Ayný zamanda alaylý bir biçimde ekler: Deðiþimde
bulunan kimselerin eline, biri diðerinin eksik aldýðý kadar fazla geçmiþ olsa bile, her ikisi de
ayný þeyi alýrlar. Condillac, deðiþim-deðerinin niteliði konusunda en küçük bir fikre sahip olmadýðý
içindir ki, Herr Profesör Wilhelm Roscher, onu, kendi çocukça kavramlarýnýn doðruluðuna
destek olabilecek uygun bir kimse olarak seçmiþtir. Bkz: Roscher, Die Grzindlagen der Nationalökonomie, Dritte Auflage, 1858.
* Bir þeyin, bir baþka þeyin yerini tutmasý. -ç.
** Tersi. -ç.
Karl Marks
Kapital I
149
kullanýlýr; özellikle, geliþmiþ biçimiyle meta deðiþiminin, yani ticaretin,
artý-deðerin yaratýcýsý olduðunu göstermek için bu yola baþvurulur.
Örneðin, Ticaret ... ürüne deðer katar, çünkü tüketicinin elindeki ayný
ürün, üreticinin elindekinden daha deðerlidir, ve bu nedenle ticaretin
mutlaka bir üretim faaliyeti olarak kabul edilmesi gerekir.24 Ne var ki,
metaya, bir kez kullaným-deðeri için, bir kez de deðeri için, iki kez ödeme yapýlmaz. Ve bir metaýn kullaným-deðeri, alýcý için, satýcýdan daha
yararlý ise de, para-biçimi, satýcý için daha yararlýdýr. Böyle olmasa onu
satar mýydý? Bu nedenle, ayný biçimde, alýcýnýn da, sözgeliþi çorabý
paraya dönüþtürürken, mutlak bir üretim faaliyeti içersinde bulunduðunu söyleyebilirdik. [sayfa 174]
Eþit deðiþim-deðerindeki ve dolayýsýyla eþdeðer metalar ya da
metalar ile para birbirleri ile deðiþildiði takdirde, dolaþýmdan kimsenin,
oraya koyduðundan fazla deðer çekemeyeceði açýktýr. Burada artý-deðer yaratýlmamýþtýr. Ve normal þekliyle meta dolaþýmý eþdeðerlerin
deðiþimini gerektirir. Ama uygulamada süreç normal biçimini koruyamýyor. Bu durumda, eþdeðer olmayan þeylerin deðiþimini düþünelim.
Her zaman, meta piyasasýna yalnýzca meta sahipleri gidip gelirler, ve bu kiþilerin birbirleri üzerindeki kudretleri, ellerindeki metalarýn
kudretinden baþka bir þey deðildir. Bu metalarýn maddi çeþitliliði, deðiþim
hareketinin maddi dürtüsüdür ve alýcý ile satýcýyý karþýlýklý baðýmlý hale
getirir; çünkü bunlarýn hiç birisinin elinde kendi gereksinmesini
karþýlayacak eþya yoktur, ve herbirinin elinde bir baþkasýnýn gereksindiði eþyalar vardýr. Metalarýn kullaným-deðerlerinin bu maddi farklýlýðýndan baþka, bunlar arasýnda baþka bir fark daha vardýr; bu da, onlarýn
fizik biçimleri ile, satýþ sonucu dönüþtükleri biçim arasmdaki, metalar
ile para arasýndaki farktýr. Dolayýsýyla meta sahipleri birbirlerinden ancak, meta sahibi satýcýlar, ve para sahibi alýcýlar diye ayrýlabilirler.
Þimdi, satýcýya, açýklanmasý mümkün olmayan bir ayrýcalýkla,
metalarýný, deðerinin üzerinde bir deðerle, 100 deðerinde bir metaý 110a,
yani %10luk bir nominal fiyat fazlasýyla satma olanaðýnýn verilmiþ olduðunu düþünelim. Satýcý, böylece 10luk bir artý-deðeri cebe indirir.
Ama sattýktan sonra alýcý haline gelir. Üçüncü bir meta sahibi þimdi
onun karþýsýna satýcý olarak çýkar, ve onun da elindeki metalarýn %10
daha pahalý ayrýcalýðý vardýr. Dostumuz, satýcý olarak kazandýðý 10u,
alýcý olarak yeniden yitirmektedir.25 Sonuç þu oluyor ki, bütün meta
sahipleri, mallarýný birbirlerine deðerlerinin %10 fazlasý ile sattýklarý için,
týpký gerçek fiyatlarý üzerinden satmýþ gibi bir sonuca varýyorlar. Fiyatlardaki böyle genel ve nominal bir artýþ, deðerlerin, gümüþün aðýrlýðý
yerine altýnýn aðýrlýðý ile ifade edilmesi gibi bir etki yaratýr. Metalarýn
S. P. Newman: Elements of Polit. Econ., Andover and New York 1835, s. 175.
Üretimin nominal deðerini artýrarak... satýcýlar zenginleþemez... çünkü satýcý olarak
kazandýklarýný, alýcý olarak aynen harcarlar. ([J. Gray,] The Essential Principles of the Wealth of
Nations etc., Lond. 1797, s. 66.)
24
25
150
Karl Marks
Kapital I
nominal fiyatlarý yükselir, ama deðerleri arasýndaki gerçek iliþki öylece
kalýr.
Þimdi de tersini düþünelim: alýcýnýn, metalarý deðerlerinin [sayfa
175] altýnda satmalma ayrýcalýðý olsun. Bu durumda, onun, sonradan
satýcý olacaðýný akýlda tutmaya gerek yoktur. Alýcý olmadan önce satýcýydý, ve, alýcý olarak %10u kazanmadan önce, satýcý olarak %10u zaten yitirmiþti.26 Burada da her þey týpký eskisi gibidir.
Artý-deðerin yaratýlmasý ve dolayýsýyla paranýn sermayeye
dönüþmesi, ne metalarýn deðerlerinin üzerinde satýlmasýný, ne de bunlarýn deðerlerinin altýnda satýnalýnmasýný varsaymakla açýlanamaz.27
Sorun, Torrensin yaptýðý gibi birtakým gereksiz öðelerin iþe
karýþtýrýlmasýyla basitleþtirilmiþ de olmuyor: Fiili talep, tüketicilerin, dolaysýz ya da dolaylý trampa yoluyla, metalar karþýlýðýnda, bu metalarýn
üretim maliyetinden daha fazla, ... sermaye parçasý verme gücünde ve
eðiliminde (!) olmalarýndan ibarettir.28 Dolaþým iliþkisinde, üreticiler ile
tüketiciler, ancak alýcý ve satýcý olarak karþý karþýya gelirler. Üreticilerin
elde ettikleri artý-deðerin kaynaðýný, tüketicilerin metalara deðerinden
fazla para ödemelerinden geldiðini ileri sürmek, þu sözcükleri sýralamaktan baþka bir þey deðildir: meta sahipleri, satýcý olarak mallarýný deðerinden daha pahalýya satmak ayrýcalýðýna sahiptirler. Satýcý, ya metalarý
kendisi üretmiþtir, ya da o metalarýn üreticisini temsil etmektedir, ama
alýcý da, parasýyla temsil olunan mallarý en az onun kadar üretmiþtir ya
da üreticileri temsil etmektedir. Bunlar arasýndaki ayrým, birisinin alýcý,
birisinin satýcý olmalarýdýr. Meta sahibinin, üretici adý altýnda, bunlar deðerlerinin üzerinde satmasý, ve tüketici adý altýnda bunlar için deðerlerinden fazla para ödemesi olayý, bizi, bir adým bile ileriye götürmez.29
Bu nedenle, artý-deðerin kökeninin, fiyatlardaki nominal yükselmede ya da satýcýnýn da pahalý satma ayrýcalýðýnda olduðu hayalini
savunanlar, tutarlý olabilmek için, yalnýzca satýnalýp hiç satmayan, yani
yalnýzca tüketip hiç üretmeyen bir sýnýfýn varlýðýný [sayfa 176] varsaymak
zorundadýrlar. Böyle bir sýnýfýn varlýðý, þimdiye kadar ulaþtýðýmýz noktadan, yani basit dolaþým açýsýndan açýklanamaz. Ama böyle bir þey olabilir diyelim. Böyle bir sýnýfýn devamlý olarak satýnalmada kullanacaðý
paranýn, ortada ne deðiþim ne de baðýþ olmaksýzýn, keyfi bir hak ya da
zor yoluyla meta sahiplerinin ceplerinden kendi ceplerine akmasý gere26
Belirli bir ürünün 24 livre deðerinde olan bir miktarýný 18 livreye satmak zorunda kalýnca,
ayný para baþka þeyler satýnalmak için kullanýldýðýnda, gene 18 livreye, 24 livre ile satýnalýnan
kadar þey elde edilir. (Le Trosne, l.c., s. 897.)
27
Hiç bir satýcý bu nedenle, kendisi de diðer satýcýlarýn metalarýna daha çok bir bedel
ödemek zorunda kalmaksýzýn mallarýn fiyatýný, kural olarak yükseltemez; ve ayný nedenle, hiç
bir tüketici, kendi sattýðý mallarýn fiyatýný düþürmek zorunda kalmaksýzýn, satýnldýðý þeyleri, kural
olarak, daha ucuza satýnalamaz. (Mercier de la Riviére, l.c., s. 555.)
28
R. Torrens, An Essay the Production of Wealth, London 1821. s. 349.
29
Kârlarýn tüketiciler tarafýndan ödendiði düþüncesi, kuþkusuz çok saçmadýr. Tüketiciler
kimlerdir? (G. Ramsay, An Essay on the Distribution of Wealth, Edinburgh 1836, s. 183.)
Karl Marks
Kapital I
151
kir. Böyle bir sýnýfa metalarý deðerinden fazlaya satmak, kendilerine
daha önceden verilen paranýn bir kýsmýnýn tekrar aþýrýlmasý demektir.30
Küçük Asya kasabalarý, eski Romaya böyle bir yýllýk haraç verirlerdi. Bu
parayla, Roma, onlardan mal alýr, hem de oldukça pahalýya alýrdý. Bu
kasabalarýn halký, Romalýlarý kandýrýrlar ve alýþveriþ sýrasýnda haracýn
bir kýsmýný böylece efendilerinden sýzdýrmýþ olurlardý. Ama ne olursa
olsun kazýðý gene bu kasabalýlar yemiþ olurdu. Mallarý karþýlýðý aldýklarý
para, zaten kendi paralarýydý. Zengin olmanýn ya da artý-deðer yaratmanýn yolu bu deðildir.
Öyleyse biz, satýcýnýn ayný zamanda alýcý, alýcýnýn da satýcý olduðu deðiþim sýnýrlarý içersinde kalalým. Karþýlaþtýðýmýz güçlük, belki
de, [dolaþýmýn. -ç.] tek tek öðelerini, kiþileþtirilmiþ öðeler olarak ele
alýþýmýzdan geliyor.
A, belki de, B ya da Cnin misilleme yapma yeteneðinden yoksun
olmalarýndan yararlanacak kadar kurnaz olabilir. A, 40 sterlin deðerinde þarabý Bye satýyor ve ondan karþýlýk olarak 50 sterlin deðerinde
buðday alýyor. A, 40 sterlini 50 sterline çevirmiþtir, parasýný çoðaltmýþtýr,
ve metaýný sermayeye çevirmiþtir. Þimdi bu olayý biraz daha yakýndan
inceleyelim. Deðiþimden önce Anýn elinde 40 sterlinlik þarap, Bnin
elinde 50 sterlinlik buðday vardý ve bunlarýn toplam deðeri 90 sterlindi.
Deðiþimden sonra gene ayný toplam 90 sterlinimiz vardýr. Dolaþýmdaki
deðer, zerre kadar artmamýþtýr, yalnýzca A ile B arasýnda farklý bir þekilde
daðýlmýþtýr. B için deðer kaybý, A için artý-deðerdir; birisi için eksi
olan, diðeri için artýdýr. Eðer A, deðiþim iþlemine girmeksizin 10 sterlini doðrudan doðruya Bden çalsaydý, gene ayný deðiþme olurdu.
Dolaþýmdaki deðer toplamýnýn, bunlarýn daðýlýmýndaki bir deðiþme ile
artmayacaðý apaçýktýr; týpký, Kraliçe Anne [sayfa 177] zamanýndan kalma
bir meteliði, Yahudinin bir altýn liraya satmasýyla, bir ülkedeki deðerli
maden miktarýnýn çoðalmamasý gibi. Bir ülkenin kapitalist sýnýfýnýn tümü,
kendi kendisinden kâr saðlayamaz.31
Ýstediðimiz kadar eðip bükelim, olgu deðiþmeden kalýr. Eðer eþdeðerler deðiþilse, bundan artý-deðer çýkmaz, ve eðer eþdeðer olmayanlar
deðiþilse gene artý-deðer yoktur.32 Dolaþým ya da metalarýn deðiþimi,
30
Çömezi rahip Chaimers gibi bu basit alýcý ya da tüketici sýnýfý, ekonomik bakýmdan
göklere çýkaran Malthusa, öfkeli bir rikardocu bu soruyu sorar: Metalarýna talep olmadýðý
zaman bir adama Bay Malthus, bir baþkasýna metalarýný almasý için para vermesini mi tavsiye
ediyor? (Bkz: An Inquiry into those Principles, Respecting the Nature of Demand and the
Necessity of Consumption, lately advocated by Mr. Malthus, etc., London 1821, s. 55.)
31
Destutt de Tracy, Enstitü üyesi olmasýna karþýn ya da belki de Enstitü üyesi olduðu için
karþýt görüþtedir. Sanayici kapitalistlerin kâr etme nedeninin, her þeyi kendilerine malolduðundan
daha yüksek fiyata satmalarý, olduðunu söyler. Ve bunlarý kime satarlar? Önce birbirlerine.
(l.c., s. 239.)
32
Birbirlerine eþit iki deðer arasýnda yapýlan deðiþim, toplumda bulunan deðerler kitlesini
ne büyütür, ne de küçültür. Birbirine eþit olmayan deðerler arasýndaki deðiþim de ... ayný
þekilde, toplumsal deðerler toplamýnda hiç bir deðiþiklik meydana getirmez, çünkü deðiþim,
burada, taraflardan birinin varlýðýnda ne kadar bir artýþa yolaçmýþsa. diðerinin varlýðýnda o kadar
152
Karl Marks
Kapital I
hiç bir deðer doðurmaz.33
Bundan dolayý, sermayenin standart biçimini, modern toplumun
ekonomik yapýsýný belirleyen bu biçimi tahlil ederken, herkesin bildiði
ve deyim yerindeyse Nuh tufanýndan kalma biçimleri olan tüccar sermayesi ve tefeci sermayesini tamamen inceleme dýþýnda býrakmamýzýn nedeni þimdi açýklýða kavuþmuþ oluyor.
PMP devresi, daha pahalý satmak için satýnalmak, hakiki tüccar sermayesinde en açýk biçimde görülür. Ama hareket, bütünüyle
dolaþým alaný içersinde yer alýr. Bununla birlikte, paranýn sermayeye
dönüþmesi, artý-deðerin oluþumu, yalnýzca dolaþým ile açýklanamayacaðýna göre, eþdeðerler deðiþildiði sürece tüccar sermayesinin olanaksýz bir þey olduðu görülür;34 öyleyse, bunun kökeni, ancak, hem satýcý
hem alýcý üreticinin arasýna bir asalak gibi sokulan tüccarýn sakladýðý iki
yönlü kazançtadýr. Franklin [sayfa 178] þu sözleri, bu anlamda söylemiþtir:
Savaþ soygunculuktur, ticaret genellikle dolandýrýcýlýktýr.35 Tüccar parasýnýn sermayeye dönüþmesi, üreticilerin düpedüz dolandýrýlmasýndan
baþka bir þekilde açýklanmak gerekirse, uzun bir ara aþamalar dizisi
gerekli olacaktýr ki, hallen metalarýn basit dolaþýmý bizim tek varsayýmýmýz olduðuna göre, þimdilik bunlar tümüyle ortada yoktur.
Tüccar sermayesi ile ilgili olarak söylediðimiz þeyler tefeci sermayesi için daha da gererlidir. Tüccar sermayesinde, iki uç, piyasaya
sürülen para ile oradan artmýþ olarak çekilen para hiç deðilse satýnalma ve satýþla, bir baþka deyiþle, dolaþým hareketi ile iliþkilidir. Tefeci
sermayesi biçimi, MMP bir ara terim olmaksýzýn iki uç terime
indirgenmiþtir, PP; paranýn para ile deðiþildiði bu biçim, paranýn doðasý
ile baðdaþmadýðý için, metalarýn dolaþýmý açýsýndan açýklanamaz bir
durum gösterir. Bu yüzden Aristoteles þöyle der: Krematistik, [Servet
toplama. -ç.] bir yönü ticarete, diðer yönü ise ekonomiye baðlý iki yönlü
bir bilim olduðu için, ekonomiye iliþkin yönü gerekli ve deðerli, ticarete
iliþkin yönü ise dolaþýma dayanýr ve haklý olarak hoþgörülmez (çünkü
bir azalmaya neden olmuþtur. (J. B. Say, l.c., t. ii, s. 443, 444.) Say, bu ifadenin sonuçlarýyla hiç
ilgilenmeden, onu neredeyse sözcüðü sözcüðüne fizyokratlardan aktarmýþtýr. Aþaðýdaki örnek
Mösyö Sayýn, kendi deðerini büyütme amacýyla, fizyokratlarýn, onun zamanýnda tamamen
unutulmuþ yazýlarýna nasýl baþvurduðunu gösterecektir. Onun ünlü, On nachéte des proquits
quevec des produits. [Ürünler ancak ürünlerle satýnalýnabilir,] (l.c., t. II, s. 441.) sözünün
fizyokratlardaki aslý þöyledir: Les productions ne se paient quavec des productions. [Ürünler
ancak ürünlerle ödenir.] (Le Trosne, l.c., s. 899.)
33
Deðiþim, ürünlere hiç bir deðer katmaz. (F. Wayland, The Elements of Political Economy,
Boston 1843, s. 169.)
34
Deðiþmeyen eþdeðerlerin egemenliði altýnda ticaret olanaksýz olabilirdi. (G. Opdyke, A
Treatise on Polit. Economy, New York 1851, s. 66-69.) Gerçek deðer ile deðiþim-deðeri arasýndaki
fark bir olguya dayanmaktadýr yani bir þeyin deðerinin, ticarette bu þeye karþýlýk verilen ve
eþdeðer denilen þeyden farklý olduðu olgusuna; yani bu eþdeðerin bir eþdeðer olmadýðý olgusuna.
(F. Engels, Umrisse zu einer Kritik der Nationalökonomie, l.c., s. 95, 96. [Bir Ekonomi Politik
Eleþtirisi Denemesi, 1844 Elyazmalarýnda, s. 409].)
35
Benjamin Franklin, Works, II. edit. Sparks, Positions to be examined concerning National
Wealth, s. 376.
Karl Marks
Kapital I
153
bu, doðaya deðil karþýlýklý aldatmaya dayanýr); bu nedenle tefeci pek
haklý olarak nefret edilen bir kimsedir, çünkü paranýn kendisi, onun
kazanç kaynaðýdýr ve icat edildiði amaçlar için kullanýlmamaktadýr. Para,
metalarýn deðiþimi için meydana geldiði halde, faiz, paradan daha çok
para yapar. Bu yüzden de adý buradan gelir (tocoz faiz ve döl). Çünkü,
doðanlar doðurana benzerler. Ama faiz, paranýn parasýdýr ve insanýn
yaþamýný kazanma biçimleri içersinde doðaya en karþýt olanýdýr.36
Ýncelememiz sýrasýnda, tüccar sermayesi ile faiz getiren sermayenin, türevsel biçimler olduðunu göreceðiz ve ayný zamanda, bu iki biçimin tarihin akýþý içersinde, standart modern sermaye biçiminden önce
niçin ortaya çýktýklarý açýklýða kavuþmuþ olacaktýr.
Artý-deðerin dolaþým tarafýndan yaratýlamayacaðýný, ve onun
oluþmasý için, bizzat dolaþýmda görülmeyen, ama arka planda yer alan
bir þeyin var olmasý gerektiðini göstermiþ bulunuyoruz.37 Ama, artý-deðer,
meta sahiplerinin metalarý tarafýndan belirlenen [sayfa 179] karþýlýklý iliþkilerinin toplamý olan dolaþýmýn dýþýnda nereden gelebilir? Dolaþým dýþýnda meta sahipleri yalnýzca kendi metalarý ile iliþki halindedirler. Deðer
bakýmýndan ise bu iliþki, o metada sahibinin belirli bir toplumsal ölçüt
ile ölçülen bir miktar emeðinin bulunmasý ile sýnýrlýdýr. Bu emek miktarý,
metaýn deðeri ile ifade edildiðine ve deðer de hesap parasý ile hesaplandýðýna göre, bu miktar, fiyat ile de ifade edilir; biz, buna, 10 sterlin diyelim, Ama onun emeði, hem metaýn deðeri, hem bu deðerin üzerindeki
bir fazlalýkla temsil edilmez; hem 10 fiyatýyla, hem 11 fiyatýyla, yani
kendisinden daha büyük olan bir deðerle gösterilemez. Meta sahibi
kendi emeði ile deðer yaratabilir, ama kendiliðinden büyüyen bir deðer
yaratamaz. Elindeki metaýn deðerini ona yeni emek katarak artýrabilir,
örneðin deriyi çizme yaparak, elindeki deðere daha çok deðer katabilir.
Ayný malzeme, daha büyük bir miktarda emek içerdiði için þimdi daha
çok deðere sahiptir. Çizme, deriden daha çok deðere sahiptir, ama
derinin deðeri eskiden neyse þimdi de aynýdýr; kendisini büyütmemiþ,
çizme yapýmý sýrasýnda artý-deðer katmamýþtýr. Ýþte bunun için, dolaþým
alaný dýþýnda, meta üreticisi, diðer meta sahipleri ile temasa gelmeden,
deðeri büyütemez ve dolayýsýyla parayý ya da metalarý sermayeye dönüþtüremez.
O halde sermayenin dolaþýmdan doðmasý olanaksýz olduðu gibi,
dolaþýmdan ayrý olarak oluþmasý da ayný ölçüde olanaksýzdýr. Sermayenin kökeni ayný zamanda hem dolaþýmýn içinde, hem de dýþýnda olmak gerekir.
Böylece, çifte bir sonuca ulaþmýþ oluyoruz.
Paranýn sermayeye dönüþmesi, meta deðiþimini düzenleyen yaArist[oteles], l.c., c. 10, [s. 17].
Kâr, piyasanýn olaðan koþullarý altýnda, deðiþimle saðlanamaz. Daha önce varolmasaydý,
bu iþlemden sonra da varolamazdý. (Ramsay, l.c., s. 184.)
36
37
154
Karl Marks
Kapital I
salara dayanýlarak, çýkýþ noktasý, eþdeðerlerin deðiþimi olacak biçimde
açýklanmalýdýr.38 Dostumuz parababasýnýn, bu henüz [sayfa 180] çekirdek
halindeki kapitalistin, metalarý deðerlerine satýnalmasý ve tekrar deðerlerine satmasý, ama gene de sürecin sonunda, dolaþýma koyduðundan
daha fazla deðeri oradan çekmesi gerekmektedir. Palazlanmýþ bir kapitalist haline geliþi, hem dolaþýmýn içinde, hem de dýþýnda olacaktýr.
Çözümlenmesi gerekli sorunun koþullarý iþte bunlardýr. Hic Rhodus, hic
salta!* [sayfa 181]
38
Buraya kadarki incelemelerimizden, okur, bu sözün, yalnýzca, bir metaýn fiyatý ile deðeri
ayný olsa bile sermaye oluþumunun mümkün olacaðý anlamýna geldiðini görecektir; çünkü
sermayenin oluþumu, bu ikisinin birbirinden sapmasýna baðlanamaz. Eðer fiyatlar, fiilen
deðerlerden sapma gösterirlerse, her þeyden önce, fiyatlarýn deðerlere indirgenmeleri gerekir;
yani bu olgunun en saf þekilde gözlenebilmesi ve gözlemlerimizin, sonusu süreçle bir ilgisi
bulunmayan yanýltýcý durumlarla bulandýrýlmamasý için bu sapma raslansalmýþ gibi ele alýnýr.
Biz, ayrýca, bu indirgemenin salt bilimsel bir iþlem olmadýðýný da biliyoruz. Fiyatlardaki sürekli
dalgalanmalar, yükselmeler ve düþmeler birbirlerini telafi ederler ve gizli düzenleyicileri olan
ortalama bir fiyata kendilerini indirgerler. Bu, tüccara ve sanayiciye, uzun zamana gerek gösteren
her giriþimde, yol gösterici yýldýz görevini görür. Bunlar, uzun bir sürede metalarýn ne yüksek ve
ne de alçak deðil, ortalama fiyatlarý ile satýlacaðýný bilirler. Bu nedenle, eðer bu konu üzerinde
kafa yoracak olursa, sermaye oluþumunu þöyle formüle ettiði tahmin edilir: Sermayenin kökenini,
fiyatlarýn ortalama fiyatla, yani sonal olarak metalarýn deðerleriyle düzenlendiði varsayýmýna
dayanarak nasýl açýklayabiliriz? Sonal olarak diyorum, çünkü ortalama fiyatlar, Adam Smith,
Ricardo ve diðerlerinin inandýklarý gibi, metalarýn deðerleriyle doðrudan doðruya çakýþmazlar.
* Ýþte hendek, iþte deve! (Ezopun bir fablýndan. Bu masalda, bir palavracý, bir zamanlar
Rodosta olaðandýþý uzun bir atlayýþ yaptýðýný öne sürer.) -ç.
Karl Marks
Kapital I
155
ALTINCI BÖLÜM
EMEK-GÜCÜNÜN ALIM VE SATIMI
PARANIN sermayeye dönüþtürülmesi sözkonusu olduðunda, deðer deðiþikliði, paranýn kendisinde olamaz; çünkü paranýn, satýnalma ve
ödeme aracý göreviyle, satýnalýnan ya da bedeli ödenen metaýn fiyatýný
gerçekleþtirmekten öte bir rolü yoktur; nakit olarak ise, hiç deðiþmeyen
katýlaþmýþ deðerdir.39 Deðer deðiþikliði, dolaþýmýn ikinci aþamasýndan,
metaýn yeniden satýþýndan da ileri gelmiþ olamaz, çünkü burada da,
mal, yalnýzca maddi biçiminden çýkýp tekrar para-biçimine dönüþmektedir. Deðiþiklik, öyleyse, eþdeðerler deðiþildiðinden ve metaýn tüm deðeri
için ödeme yapýlmýþ olduðundan, deðerde deðil, ilk iþlem ile, PM,
satýnalýnan metada olmalýdýr. Bundan da, zorunlu olarak, þu sonuca
varmýþ oluyoruz ki, deðiþiklik, metaýn kullaným-deðerinden, yani tüketiminden [sayfa 182] ileri gelmektedir. Metaýn tüketiminden deðer sýzdýrabil39
156
Para þeklinde iken ... sermaye kâr üretmez. (Ricardo, Princ. of Pol. Econ., s. 267.)
Karl Marks
Kapital I
mek için dostumuz parababasý, dolaþým alanýnda, piyasada, kullanýmdeðeri deðer kaynaðý olmak gibi özel bir niteliðe sahip bulunan ve bunun için de fiilen tüketimi bizzat emeðin maddeleþmiþ þekli ve dolayýsýyla
da deðer yaratmasý olan bir metaý bulacak kadar þanslý olmalýdýr. Ve
gerçekten de para sahibi, emek kapasitesi (capasity for labour) ya da
emek-gücü (labour-pover) niteliði taþýyan böyle özel bir metaý piyasada
bulur.
Emek-gücü ya da emek kapasitesi sözünden, insanýn, kendisinde bulunan ve hangi türden olursa olsun bir kullaným-deðeri üretirken
harcadýðý ussal ve fiziksel yeteneklerin bütünü anlaþýlmalýdýr.
Ama, bizim para sahibinin, meta olarak satýþa çýkartýlmýþ emekgücü bulabilmesi için, önce çeþitli koþullarýn yerine getirilmiþ olmasý
gerekir. Meta deðiþiminin kendisi, kendi niteliðinden ileri gelenlerin
dýþýnda, bir baðýmlýlýk iliþkisini gerektirmez. Bu varsayýma göre, emekgücü, meta olarak piyasada, ancak, ona sahip olan kimsenin emekgücünü bir meta olarak satýþa sunmasý ya da satmasý halinde görülebilir.
Bunu yapabilmesi için bu kimsenin, kendi emek-gücü üzerinde tasarrufta bulunabilmesi, emek kapasitesinin, yani kendi kiþiliðinin kayýtsýz
þartsýz sahibi olmasý gerekir.40 Emek sahibi ile para sahibi, pazarda
karþý karþýya gelirler, eþit haklara sahip kimseler olarak temasa geçerler, aralarýndaki tek fark birisinin satýcý, diðerinin alýcý olmasýdýr; bu
yönden yasalar karþýsýnda her ikisi de eþittir. Bu iliþkinin sürekli olabilmesi için, emek-gücü sahibinin, bunu, yalnýzca, belirli bir süre için
satmasý gereklidir, çünkü eðer onu toptan ve süresiz satacak olursa,
kendini satmýþ, kendini özgür bir insan olmaktan çýkartýp köleye, meta
sahibi olmaktan çýkartýp meta haline dönüþtürmüþ olur. Emek-gücüne
daima kendi öz malý, kendi metaý gözüyle bakmasý gerekir, ve bunu da
ancak, onu, alýcýnýn emri altýna geçici bir süre için, belirli bir zaman
süresi için vermekle yapabilir. Ancak bu yolla, emek-gücü üzerindeki
mülkiyet hakkýndan feragat [sayfa 183] etmemiþ olur.41 Para sahibinin pa40
Klasik çaðlar ansiklopedilerinde þöyle budalalýklar görülür: Eski dünyada sermaye tam
anlamýyla geliþmiþti ama, serbest iþçi ve kredi sistemi yoktu. Mommsen bile, Roma Tarihinde,
bu konuda pot üstüne pot kýrar.
41
Bunun için, çeþitli ülkelerde yasakoyucu, iþ sözleþmeleri için bir üst sýnýr koyar. Emeðin
özgür olduðu yerlerde, yasalar bu sözleþmeye son verme biçimini bir düzene baðlar. Bazý
devletlerde, özellikle Meksikada (Amerikan iç savaþýndan önce Meksikadan alýnan topraklarda
ve gene gerçekte, Kusa ayaklanmasýna kadar Tuna eyaletlerinde) kölelik, peonage adýný taþýyan
bir biçim altýnda gizlidir. Karþýlýðý emekle ödenmek üzere verilen ve kuþaktan kuþakla geçen
avanslarla yalnýz tek tek iþçiler deðil, aileleri de, de facto [fiilen -ç.] baþka insanlarýn ve onlarýn
ailelerinin mallarý haline geldiler. Juarez, peonageý kaldýrdý. Sözümona Ýmparator Maximilian,
bunu tekrar buyrukla kurdu ve Washingtonda Temsilciler Meclisinde, bu, haklý olarak. Meksikada köleliðin yeniden kuruluþu diye kýnandý. Özel bedensel ve ussal olanak ve yeteneklerimi,
sýnýrlý bir süre için bir baþkasýnýn kullanýmýna býrakýlabilirim: bu sýnýrlýlýk sonucu, bunlar, benim
bütünlüðüm yönünden yabancý bir nitelik kazanýrlar. Ama, bütün çalýþma zamanýmý ve bütün
iþimi elden çýkartmakla, kendi özümü, diðer bir deyiþle, genel faaliyet gerçekliðimi, kiþiliðimi,
bir baþkasýnýn mülkiyeti haline getirmiþ olurum. (Hegel, Philosophie des Rechts, Berlin 1840, s.
104, § 67.)
Karl Marks
Kapital I
157
zarda emek-gücünü meta olarak bulabilmesi için ikinci temel koþul
þudur: emekçi, kendi emeðinin gerçekleþtirdiði metalarý satacak durumda olmayýp, kendi benliðinde var olan emek-gücünü bir meta olarak satýþa sunmak zorunda kalmalýdýr.
Bir kimsenin, emek-gücü dýþýnda meta satabilmesi için, kuþkusuz,
üretim araçlarýna, hammaddeye, birtakým gereçlere vb. sahip bulunmasý gerekir. Derisiz çizme yapýlmaz. Üstelik yaþamýný sürdürebilmesi
için de bazý þeylere gereksinmesi vardýr. Hiç kimse geleceðin müzisyeni bile geleceðin ürünleri ile ya da bitmemiþ durumdaki kullanýmdeðerleri ile yaþayamaz; ve yeryüzüne ilk adýmýný attýðý andan beri
insanoðlu, üretmeden önce de, üretirken de, daima bir tüketici olmuþtur
ve olmakta devam etmek zorundadýr. Bütün ürünlerin meta biçimine
büründükleri bir toplumda, bu metalar üretildikten sonra satýlmak zorundadýr; ancak bunlarýn satýþýndan sonradýr ki, üreticilerin gereksinmelerini karþýlamaya hizmet ederler. Bunlarýn satýþý için geçen zaman,
üretimleri için gerekli zamana eklenir.
Paranýn sermayeye çevrilebilmesi için, demek ki, para sahibinin
özgür emekçi ile karþý karþýya gelmesi gerekir; bu, emekçinin iki anlamda özgür olmasý demektir: hem emek-gücünü kendi öz metaý gibi
satabilecek durumda özgür bir insan olmasý gerekir, hem de satmak
için elinde baþka bir meta olmamasý, emek-gücünü gerçekleþtirmesi
için gerekli her þeyden yoksun bulunmasý gerekir.
Bu özgür emekçinin pazarda onun karþýsýna niçin çýktýðý sorunu,
emek-pazarýný, genel meta pazarýnýn bir dalý olarak gören para sahibini
hiç ilgilendirmez. Aslýnda þu anda bizi de pek az ilgilendirir. Bu konu
para sahibini nasýl pratik olarak ilgilendiriyorsa, biz de bu konuya teorik
yönden yaklaþýyoruz. Gene de bir nokta apaçýk ortada: doða, bir yanda
para ya da meta sahibi, öte yanda emek-gücünden baþka bir þeyi olmayan insanlar üretmiyor. Bu [sayfa 184] iliþkinin doðal bir temeli olmadýðý
gibi, bütün tarihsel dönemler için ortak toplumsal bir yaný da yoktur.
Bunun geçmiþ tarihsel geliþmelerin sonucu, ve çeþitli ekonomik devrimler ile bir dizi eski toplumsal üretim biçimlerinin yokolup gitmesinin bir ürünü olduðu açýk bir þeydir.
Daha önce incelediðimiz ekonomik kategoriler de, ayný biçimde, tarihin damgasýný taþýr. Bir ürünün meta halini alabilmesi için, belirli tarihsel koþullar gereklidir. Bunlarýn, üreticinin bizzat kendi gereksinmelerinin karþýlanmasý için üretilmiþ olmamasý gerekir. Daha da ileri
gider, bütün ya da hatta ürünlerin çoðunun hangi koþullar altýnda metalar biçimini aldýðýný araþtýrýrsak, bunun, ancak çok özgül türde bir
üretim biçiminde, kapitalist üretim biçiminde olabileceðini görürüz. Ne
var ki, böyle bir inceleme, metalarýn tahliline yabancý bir þey olurdu.
Üretilen nesnelerin büyük kitlesi, üreticilerin kendi gereksinmelerini
karþýladýðý ve metalara dönüþmediði, dolayýsýyla toplumsal üretimin
henüz derinliðine ve geniþliðine daha uzun süre deðiþim-deðerinin ege-
158
Karl Marks
Kapital I
menliði altýna giremeyeceði zamanlarda bile meta üretimi ve dolaþýmý
yer alabilir. Ürünlerin metalar olarak ortaya çýkmasý, toplumsal iþbölümünün geliþmesini, kullaným-deðerinin deðiþim-deðerinden ayrýlmasýný,
ilkönce trampayla baþlayan bu ayrýlmanýn tamamlanmýþ olmasýný öngörür. Ama böyle bir geliþme derecesi, baþka bakýmlardan çok farklý
tarihsel özellikler gösteren pek çok toplum biçimlerinin ortak yanýdýr.
Öte yandan, parayý ele alsak, varlýðý, meta deðiþiminde belirli bir aþamaya
iþaret eder. Paranýn kendine özgü iþlevleri, ister metalarýn eþdeðeri olsun, ister dolaþým ya da ödeme aracý olsun, ister yýðýlmýþ ya da evrensel
para olsun, bir iþlevin diðerine bakarak büyüklüðü ve nispi önceliðine
göre, toplumsal üretim sürecinin çok çeþitli aþamalarýna iþaret ederler.
Bununla birlikte, daha ilkel meta dolaþýmýnýn bile, bütün bu biçimlerin
ortaya çýkmasýna yettiðini deneyimlerimizle biliyoruz. Sermayede ise
böyle olmuyor. Yalnýz baþýna para ve meta dolaþýmý, sermayenin varoluþunun tarihsel koþullarýnýn doðmasýna yetmiyor. Onun doðabilmesi
için, ancak üretim ve tüketim araçlarýný elinde bulunduran kimse ile
emek-gücü satan özgür emekçilerin pazarda karþý karþýya gelmesi gerekiyor. Ve bu tek tarihsel koþul, bir dünya tarihini kapsýyor. Onun için
sermaye, ilk ortaya çýkýþý ile, toplumsal üretim sürecinde yeni bir çaðýn
baþladýðýný ilan ediyor.42 [sayfa 185]
Emek-gücü denilen bu özel metaý þimdi biraz daha yakýndan
incelememiz gerekiyor. Bütün ötekiler gibi, o da bir deðere sahiptir.43
Bu deðer nasýl belirlenir?
Emek-gücünün deðeri, öteki her metada olduðu gibi, bu özel
nesnenin üretimi ve dolayýsýyla yeniden-üretimi için gerekli emek-zamaný ile belirlenir. Emek-gücü bir deðere sahip olduðuna göre, kendisinde maddeleþmiþ ortalama toplumsal emeðin belirli bir niceliðinden
daha fazlasýný temsil etmez. Emek-gücü, yalnýzca, bir. kapasite, ya da
canlý bireyin gücü olarak vardýr. Bunun sonucu olarak, emek-gücünün
üretimi, bu bireyin varlýðýný öngörür. Belli bir bireyin emek-gücü üretimi, onun kendisini yeniden üretmesinden ya da varlýðýnýn devamýndan
oluþur. Bireyin varlýðýný sürdürebilmesi için, belli miktarda geçim aracýna gereksinmesi vardýr. Bu nedenle, emek-gücünün üretimi için gerekli emek-zamaný, kendini bu geçinme araçlarýnýn üretimi için gerekli
zamana indirgiyor; baþka bir deyiþle, emek-gücünün deðeri, emekçinin. varlýðýný sürdürmesi için gerekli olan geçim araçlarýnýn deðeridir.
Ne var ki, emek-gücü, ancak kullanýlmakla gerçekleþir; ancak çalýþma
ile kendini faaliyete sokar. Bu arada belirli miktarda insan adalesi, sini42
Demek ki, kapitalist döneme niteliðini kazandýran þey, emek-gücünün, iþçinin kendi
gözünde, kendi malý olan bir meta þeklini almasý ve dolayýsýyla emeðinin, ücretli emeðe
dönüþmesidir. Öte yandan, emek ürününün genel olarak meta halini almasý ancak bu andan
sonra olur.
43
Bir adamýn deðeri ya da kýymeti, diðer bütün þeylerde olduðu gibi fiyatýdýr: yani onun
gücünün kullanýlmasý karþýlýðýnda ödenen miktar demektir. (Th. Hobbes, Leviathan, Worksta,
Ed. Molesworth, Lond. 1839-44, v. III. s. 76.)
Karl Marks
Kapital I
159
ri, beyni vb. harcanmýþ olur, ve bunlarýn yerine konmasý gerekir. Bu
masraf artýþý, daha fazla bir gelir ister.44 Emek-gücü sahibi, bugün çalýþýyorsa, yarýn da, ayný süreci, saðlýk ve kuvvet yönünden ayný koþullarla
yineleyebilmelidir. Öyleyse geçim araçlarý, onun, çalýþan bir insan olarak normal durumunu sürdürmesine yeterli olmalýdýr. Yiyecek; giyecek, yakýt, barýnak gibi doðal gereksinmeler, yaþadýðý ülkenin iklimi ile
diðer fiziksel koþullara göre deðiþir. Öte yandan, zorunlu denilen gereksinmelerinin çeþidi ve büyüklüðü, týpký bunlarý karþýlama þekilleri gibi,
bizzat kendileri tarihsel bir geliþmenin ürünleri olduðu için, ve bu yüzden geniþ ölçüde o ülkenin uygarlýk düzeyine ve özellikle de, özgür
emekçiler sýnýfýnýn (class of free labourers) oluþtuðu [sayfa 186] koþullara
ve alýþtýklarý rahatlýk derecesine baðlýdýr.45 Bu nedenle, diðer metalarda
olduðunun tersine, emek-gücü deðerinin belirlenmesine, tarihsel ve
manevi bir öðe de giriyor. Bununla birlikte, belli bir ülkede, belli bir
dönemde, emekçi için gerekli olan geçim araçlarýnýn ortalama miktarý
pratik olarak bilinir.
Emek-gücü sahibi de ölümlüdür. Öyleyse, pazardaki varlýðýnýn
sürekli olabilmesi için ki, paranýn durmadan sermayeye dönüþmesi
bunu gerektirir emek-gücü satýcýsýnýn, yaþayan her bireyin kendisini
sürdürdüðü þekilde, yani döllenerek46 varlýðýný sürdürmesi gerekir.
Aþýnma, yýpranma ve ölüm nedeniyle, pazardan çekilen emek-gücünün yerini, hiç deðilse ayný miktarda yeni emek-gücünün sürekli olarak
doldurmasý gerekir. Böylece, bu özel meta sahiplerinin soyunun pazarda varlýklarýný sürdürmeleri için, emek-gücü üretimi için gerekli geçim
araçlarýnýn toplamý, emekçinin yerini dolduracak olanlarýn, yani çocuklarýnýn gereksinmelerini de karþýlayacak þekilde olmalýdýr.47
Ýnsan organizmasýnýn belli bir sanayi dalýnda hüner ve beceri
kazanabileceði þekilde deðiþikliðe uðramasýný ve özel türde bir emekgücü olabilmesini saðlamak için, özel bir öðrenim ya da eðitim gereklidir; bu da, az ya da çok bir meta eþdeðerine malolur. Bu miktar, emekgücünün az ya da çok karmaþýk olma niteliðine göre deðiþir. Bu eðitim
masraflarý (basit emek-gücü için pek küçüktür) üretim için harcanan
toplam deðerin içersinde pro tanto,* yer alýr.
Bu durumda, emek-gücünün deðeri, kendisini belirli bir miktarda geçim aracýnýn deðerine indirgiyor. Bu nedenle de, araçlarýn deðeri,
44
Bu nedenle Romalý Villicus, tarým kölelerinin gözcüsü olarak, iþi daha hafif olduðu için,
çalýþan kölelerden çok daha az bir ücret alýyordu. (Th. Mommsen, Röm. Geschichte, 1856, s.
810.)
45
Karþýlaþtýrýnýz: W. Th. Thornton, Over-population and its Remedy, Lond. 1846.
46
Petty.
47
Onun (emeðin) doðal fiyatý ... iklimin niteliði ve ülkenin adetlerine göre, iþçiyi
geçindirebilecek ve piyasada eksilmeyen bir emek arzýný sürdürecek bir aileyi besleyebilecek
miktarda gereki tüketim maddeleri ile huzuru saðlayabilecek þeylerden ibarettir. (R. Torrens,
An Essay on the External Corn Trade, London 1815, s. 62.) Burada emek-gücü yerine yanlýþ
olarak emek sözcüðü kullanýlmýþtýr.
* O ölçüde. -ç.
160
Karl Marks
Kapital I
bunlarýn üretilmeleri için gerekli emek miktarýna baðlý olarak deðiþir.
Yiyecek ve yakacak gibi bazý geçim araçlarý, günü gününe tüketildiði için, her gün yeniden saðlanmasý gerekir. Elbise ve ev eþyasý gibi
diðer þeyler, daha uzun süre gider ve bunlarýn daha uzun zaman aralýklarý ile yenilenmeleri gerekir. Bazý mallarý her gün, bazýlarýný haftada,
üç ayda bir vb. satýnalma durumu [sayfa 187] vardýr. Bunlar için harcanan
toplam miktar, yýl boyunca nasýl daðýlýrsa daðýlsýn, her günü bir diðeri
gibi olmak üzere, ortalama gelirle karþýlanmasý gerekir. Emek-gücü üretimi için gerekli günlük meta toplamý = A, haftalýk = B, üç aylýk = C,
vb. olsa, bu metalarýn günlük ortalamasý = 365A+52B+4C+vb/365 olur.
Ortalama bir gün için gerekli metalar kitlesinde, diyelim 6 saatlik
toplumsal emek cisimleþmiþ bulunsun, bu durumda, günlük emekgücünde, ortalama yarým günlük toplumsal emek maddeleþmiþ olarak
vardýr, bir baþka deyiþle, günlük emek-gücü üretimi için yarým günlük
emek gereklidir. Bu emek miktarý, bir günlük emek-gücünün deðerini
ya da her gün üretilen emek-gücünün deðerini meydana getirir. Eðer
bir günlük ortalama toplumsal emek üç þilinde maddeleþmiþ ise, bu üç
þilin, bir günlük emek-gücünün deðerine tekabül eden fiyatýdýr. Sahibi,
bunu, günde üç þiline satýþa çýkarsa, bu satýþ fiyatý, onun deðerine
eþittir ve bizim varsayýmýmýza göre, bu üç þilini sermayeye dönüþtürmek
niyetinde olan Parababasý dostumuz bu deðeri ödemektedir.
Emek-gücü deðerinin asgari sýnýrý, iþçinin, her gün almadýðý takdirde hayati enerjisini yenileyemeyeceði meta deðeri ile, yani fiziksel
bakýmdan vazgeçilmesi olanaksýz geçim araçlarýnýn deðeri ile belirlenir. Eðer emek-gücünün fiyatý, bu alt sýnýra düþerse, bu koþullar altýnda
varlýðýný ancak kötürüm bir durumda koruyup sürdürebileceði için,
deðerinin altýna düþmüþ olur. Ama, her metaýn deðeri, o metaýn normal nitelikte olacak þekilde üretilmesi için gerekli emek-zamaný ile
belirlenir.
Emek-gücü deðerinin bu þekilde belirlenmesi yöntemini, konunun niteliði gereði ortaya çýkan bu yöntemi, merhametsiz bir yöntem
olarak ilan etmek ve Rossi ile birlikte þu yaygarayý koparmak çok ucuz
bir duygululuk olur: Emek kapasitesini (puissance de travail), üretim
süreci sýrasýnda emekçilerin geçim araçlarýndan soyutlayarak düþünmek,
bir hayaleti (etre de raison) düþünmek demektir. Emekten ya da emek
kapasitesinden sözaçtýðýmýz zaman, ayný zamanda, emekçiden ve onun
geçim araçlarýndan, iþçiden ve ücretten de sözetmiþ oluyoruz.48 Emek
kapasitesi dediðimiz zaman, emekten sözetmiþ olmuyoruz; týpký sindirim kapasitesi denildiði zaman, sindirimden sözedilmiþ olmayacaðý gibi.
[sayfa 188] Bu son süreç, saðlam bir mideden daha fazla bir þeyler gerektirir Emek kapasitesi derken, biz, [onu -ç.] gerekli geçim araçlarýndan
soyutlamýþ olmuyoruz. Tersine, bunlarýn deðeri, onun deðerinin içer48
Rossi, Cours dÉcon-Polit., Bruxelles 1842, s. 370, 371.
Karl Marks
Kapital I
161
sinde ifade edilir. Emek kapasitesi eðer satýlmazsa, bundan hiç bir
yarar saðlayamayacak olan emekçi, üretimi belirli miktarda geçim aracýna malolan ve yeniden-üretimi için bunun durmadan gerekli olacaðýný düþünür ve bu kapasiteyi, zalim bir doðal zorunluluk diye kabul
eder. Ýþte o zaman Sismondi ile ayný görüþü paylaþýr: emek kapasitesi
... satýlmadýðý sürece bir hiçtir.49
Emek-gücününün bir meta olarak kendine özgü niteliðinden çýkan sonuçlardan birisi, kullaným-deðerinin, alýcý ile satýcý arasýndaki
sözleþmenin tamamlanmasýyla, alýcýnýn eline doðrudan doðruya geçmemesidir. Üzerinde belli miktarda bir toplumsal emek harcandýðý için
öteki her meta gibi onun deðeri de dolaþýma girmeden önce belirlenmiþ
haldedir; ama onun kullaným-deðeri ancak daha sonra bu gücün harcanmasý ile ortaya çýkar. Emek-gücünün. elden çýkartýlmasý ve alýcý
tarafýndan fiilen ele geçirilmesi, onun kullaným-deðeri olarak kullanýlmasý, bir zaman aralýðýyla ayrýlmýþtýr. Ama, bir metaýn kullaným-deðerinin
satýþý yoluyla resmen elden çýkartýlmasýnýn, alýcýya fiilen teslim edilmesi
ile ayný zamana raslamadýðý durumlarda, alýcýnýn parasý, genellikle ödeme aracý olarak iþ görür.50 Kapitalist üretim biçiminin egemen olduðu
her ülkede, sözleþmeyle belirlenen süre içersinde, emek-gücü kullanýlmadan önce ödemenin yapýlmamasý bir gelenektir, örneðin her hafta
sonunda ödenir. Bunun için, her zaman, emek-gücünün kullaným-deðeri,
kapitaliste avans olarak verilir: emekçi, henüz karþýlýðýný almadýðý emekgücünün satýnalýcý tarafýndan tüketilmesine izin vermekte, ve her yerde
kapitaliste kredi açmaktadýr. Bu kredinin bir hayal ürünü olmadýðý, yalnýz
kapitalistin iflasý51 üzerine zaman zaman iþçinin uðradýðý ücret kayýplarý
ile deðil, bir dizi uzun süreli sonuç- larla da görülür.52 Bununla birlikte,
Sismondi, Nouv. Princ., etc., t. I, s. 112.
Her iþ, yapýlýp bittikten sonra ödenir. (An Inquiry into those Principles Respecting the
Nature of Demand, etc., s. 104.) Ticari kredi, üretimin ilk yaratýcýsý iþçinin, tasarruflarý nedeniyle,
yaptýðý iþin ücretini haftanýn, onbeþ günün, ayýn, üç ayýn sonuna kadar bekleyebilecek hale
gelmesiyle baþlamýþ olmalýdýr. (Ch. Ganilh, Des Systémes dÉcon. Polit., 2. édit., Paris 1821, t. II,
s. 150.)
51
Ýþçi çaba ve hünerini ödünç verir, ama, Storch kurnazca þunu ekler: o ücretini
yitirmekten baþka hiç bir þeyini tehlikeye sokmamýþtýr ... iþçi kendisinden maddi olarak hiç
bir þey vermez. (Storch, Cours dÉcon. Polit., Petersbourg 1815, t. II, s. 37.)
52
Bir örnek: Londrada iki çeþit fýrýncý vardýr; ekmeði tam deðeri üzerinden satan tam
fiyatlý fýrýncýlar, deðerinin altýnda satan, düþük fiyatlý fýrýncýlar. Bu sonuncular, toplam fýrýncý
sayýsýnýn dörtte-üçünden fazlasýný meydana getirirler. (Fýrýncý kalfanýn þikayetlerini incelemekle
görevli hükümet komiseri H. S. Tremenheerein Reportu, xxxii, Lond. 1862.) Ucuzcularýn hemen
hepsi, beslenmeye ve saðlýða zararlý þap, sabun potas, tebeþir, Derbyshire-tozu ve benzeri þeylerle
karýþtýrýlmýþ bozuk ekmek satarlar. (Yukarda sözü edilen Mavi kitap ile, Hileli ekmek konusunda
1855 tarihli komitenin hazýrladýðý rapora ve Dr. Hassallin, Adulterations Detected, 2. edit.,
London 1661, yapýtýna bakýnýz.) 1855 tarihli komitede verdiði ifadede Sir John Gordan þöyle
diyordu: Yapýlan bu karýþtýrma ve hileler sonucu, günde iki libre ekmekle karnýný doyuran
yoksul bir insan, saðlýðý üzerindeki bozucu etkileri bir yana, besleyici maddelerden ancak dörttebirini alabilmektedir. Tremenheere (l.c., s. xlviii) iþçi sýnýfýnýn büyük bir kýsmýnýn bu hilenin
pekâlâ farkýnda olduklarý halde, þap, toz-toprak gibi þeyleri niçin satýn aldýmlarý konusunda
þöyle diyor: Fýrýncýlarýndan ya da bakkaldan keyiflerince yaptýklarý ya da sattýklarý ekmeði
satýnalmak onlar için bir zorunluluktur. Hafta sonundan önce ücretlerini alamadýklarý için,
49
50
162
Karl Marks
Kapital I
para, [sayfa 189] ister satýnalma, ister ödeme aracý olarak iþ görsün, bu,
meta deðiþiminin niteliði üzerinde hiç bir deðiþiklik yapmaz. Emek-gücünün fiyatý, sonuna kadar gerçek-leþtirilmemesine karþýn, konut kiralarýnda olduðu gibi, sözleþme ile saptanýlýr. Emek-gücü, karþýlýðý ancak
daha sonra ödenmesine karþýn satýlmýþ olur. Taraflar arasýndaki iliþkinin
açýk olarak kavranabilmesi için, emek-gücü sahibinin her satýþta, sözleþmede belirtilen karþýlýðý derhal aldýðýný geçici olarak kabul etmek yararlý
olacaktýr.
Þimdi artýk bu özel metaýn, emek-gücünün sahibine, satýnalan
tarafýndan ödenen deðerin nasýl belirlendiðini biliyoruz. Satýnalanýn
deðiþimle elde ettiði kullaným-deðeri, kendisini, ancak fiilen kullanýlmakla, emek-gücünün tüketimi ile ortaya koyar. Para sahibi bu amaç
için hammadde gibi her þeyi piyasadan satýnalýr ve [sayfa 190] bunlarýn
tam deðerlerini öder. Emek-gücünün tüketimi, metalarýn ve artý-deðerin birlikte ve ayný zamanda üretimidir. Emek-gücünün tüketimi, diðer
her türlü metada olduðu gibi, piyasanýn ya da dolaþým alanýnýn sýnýrlarý
dýþýnda tamamlanýr. Bay Parababasýný ve emek-gücü sahibini birlikte
yanýmýza alarak bir süre için, her þeyin ortada ve herkesin gözüönünde
geçtiði bu gürültülü alaný býrakýyoruz ve hep birlikte kapýsýnda, iþi olmayan giremez! levhasý ile bizi karþýlayan, gizli kapaklý üretim alanýna
geçiyoruz. Burada biz, sermayenin, yalnýz nasýl ürettiðini deðil, ama
nasýl üretildiðini de göreceðiz. Ve ensonu, kâr saðlamanýn sýrlarýný da
zorlayacaðýz.
Sýnýrlarý içersinde emek-gücü satým ve alýmýnýn sürüp gittiði ayrýldýðýmýz bu alan, aslýnda, insanýn doðuþtan varolan haklarýnýn tam bir
cenneti idi. Burada egemen olan yalnýzca, Özgürlük, Eþitlik, Mülkiyet ve
ailelerinin hafta boyunca yedikleri ekmeðin parasýný, hafta sonundan önce ödeyemezler ve
Tremenheere, tanýklarýn ifadeleri konusunda þunlarý ekliyor: Bu karýþtýrmalardan meydana
gelen ekmeðin, salt bu þekilde satýlmak üzere yapýldýðý esef edilecek bir gerçektir. Birçok
Ýngiliz ve daha da çok Ýskoç tarým bölgelerinde ücretler onbeþ günde bir ve hatta ayda bir
ödenir; ödemeler arasýndaki bu uzun aralýklar sonucu tarým iþçileri veresiye alýþveriþ yapmak
zorunda kalýrlar. Daha yüksek fiyatla satýnalma zorunda olduklarý gibi aslýnda ona veresiye
veren dükkana da baðlanmýþ durumdadýrlar. Böylece örneðin, ücretlerin aylýk ödendiði Wiltsteki
Horninghamda, baþka yerde bir stone için 1 þilin 10 peni ödediði ayný unu, buralarda 2 þilin 4
peniye ancak satýnalabilir. (Medical Officer of Privy Councilin Halk Saðlýðý konusunda Sixth
Reportu, 1864, s. 264.) Paisley ve Kilmarnocktaki mürettipler, greve gitmek suretiyle, ücretlerin
aylýk olarak ödenmesi yerine onbeþ günde bir ödenmesini zorla kabul ettirirler. (Reports of the
Inspectors of Factories for 31st, Oct. 1853, s. 34.) Ýþçinin kapitaliste açtýðý kredinin daha güzel bir
sonucu olarak da, pek çok Ýngiliz kömür madenlerinde kullanýlmakta olan bir yönteme iþaret
edebiliriz; buralarda iþçiye ancak ay sonunda ücret ödenir ve bu arada madenci, çoðu kez mal
þeklinde olan ve bedelini sonradan piyasa fiyatýnýn üzerinde ödemek zorunda kaldýðý þeyleri
kapitalistten avans olarak alýr (Truck-system, [takas sistemi -ç.]). Ýþçilere ücretlerini ayda bir
kez ödemek ve her hafta sonunda avans vermek, kömür madeni patronlarý arasýnda uygulana
gelen bir usuldür. Avanslar dükkanda ödenir: (Yani, patronlara ait dükkanda) iþçiler bir eliyle
aldýklarýný diðeriyle buralara yatýrýrlar. (Childrens Employment Commission, Ill. Report, Lond.
1864, s. 38, n. 192.)
* Jeremy Bentham, Ýngiliz hukuk yazarý, faydacýlýðýn kurucusu. Bu yapýtýn Artý-deðerin
Sermayeye Dönüþümü bölümünde, Marx, ona ayýrdýðý uzun bir notta (69 nolu notta), onu
þöyle adlandýrýr: burjuva budalalýðýnýn dehasý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
163
Benthamdýr* Özgürlüktür, çünkü, metaýn, diyelim emek-gücünün hem
alýcýsý hem satýcýsý yalnýzca kendi serbest iradelerinin etkisi altýndadýrlar. Serbest taraflar olarak sözleþme yaparlar ve vardýklarý anlaþma, ortak
iradelerinin yasal ifadesinden baþka bir þey deðildir. Eþitliktir, çünkü
birbirleriyle basit meta sahipleri olarak iliþki içine girerler ve eþdeðeri
eþdeðerle deðiþirler. Mülkiyettir, çünkü taraflar, kendi malý olan þeyler
üzerinde tasarrufta bulunur. Ve Benthamdýr, çünkü her iki taraf da
yalnýz kendisini düþünür. Bunlarý biraraya getiren ve iliþki içersine sokan
tek güç, bencillik, kazanç ve özel kiþisel çýkardýr. Herkes yalnýz kendini
düþünür, kimse geri kalana kulak asmaz, ve böyle yaptýklarý için de,
þeylerin önceden düzenlenmiþ uyumu gereði ya da kâdiri mutlak ve
takdiri ilâhi ile hepsi de, herkesin mutluluðu ve yararý adýna, kendi
karþýlýklý çýkarlarý adýna elbirliði ile çalýþýrlar.
Vülger serbest ticaretçilerin görüþlerini, fikirlerini ve sermaye
ile ücrete dayanan toplum hakkýndaki yargýlarýnýn ölçüsünü aldýklarý bu
basit dolaþým ve meta deðiþimi alanýndan çýkarýrken, dramatis
personæmizin* yüzlerinde bir deðiþiklik olduðunu görüyoruz. Eski para
sahibi, þimdi kapitalist olarak önde çalýmla yürüyor; emek-gücü sahibi
onun emekçisi olarak peþisýra onu [sayfa 191] izliyor. Biri önemli insan pozunda, sýrýtkan, iþbilir; öteki sýkýlgan, çekingen, kendi derisini pazara
götüren ve yüzülmekten baþka umudu olmayan bir kimse gibi. [sayfa 192]
* Oyundaki kiþiIer, pazarlýða giriþen kiþiler. -ç.
164
Karl Marks
Kapital I
ÜÇÜNCÜ KISIM
MUTLAK ARTI-DEÐERÝN
ÜRETÝMÝ
YEDÝNCÝ BÖLÜM
EMEK-SÜRECÝ VE ARTI-DEÐER ÜRETÝM SÜRECÝ
BÝRÝNCÝ KESÝM. EMEK-SÜRECÝ YA DA
KULLANIM-DEÐERLERÝNÝN ÜRETÝMÝ
Kapitalist, emek-gücünü, kullanmak için satýnalýr; kullanýlan bu
emek-gücü, emeðin kendisidir. Emek-gücünü satýnalan, satýcýyý çalýþtýrarak bu emek-gücünü tüketir. Çalýþarak, emek-gücü sahibi, daha önce
yalnýzca potansiyel olan emek-gücünü fiili eyleme geçirir, iþçi olur.
Emeðinin bir metada yeniden ortaya çýkmasý için, her þeyden önce,
onu, yararlý bir iþ üzerinde, herhangi bir gereksinmeyi karþýlayabilecek
bir þey üzerinde harcamasý gerekir. Demek ki, kapitalistin, iþçiye ürettirdiði belli bir kullaným-deðeri, belirli bir nesnedir. Kullaným-deðerlerinin ya da mallarýn üretiminin kapitalistin denetimi altýnda ve onun
adýna yapýlmasý olgusu, bu üretimin genel niteliðini deðiþtirmez. Bu nedenle, biz, ilkönce, emek-sürecini, belli toplumsal koþullar altýnda aldýðý özel biçimlerden baðýmsýz olarak incelemek durumundayýz.
Ýþ, her þeyden önce, hem insanýn hem doðanýn katýldýðý ve [sayfa
Karl Marks
Kapital I
165
193] insanýn kendisi ile doða arasýndaki maddi tepkimeleri dilediði þekilde
baþlattýðý, düzenlediði ve denetlediði bir süreçtir. Doðanýn ürünlerini
kendi gereksinmelerine uygun bir birimde ele geçirebilmek için, kollarýný, bacaklarýný, kafasýný, ellerini ve vücudunun doðal güçlerini harekete geçirerek, doða güçlerinden birisi olarak onun karþýsýna geçer. Dýþ
dünya üzerinde bu þekilde etki yaparak onu deðiþtirmekle, ayný zamanda kendi doðasýný da deðiþtirir. Uyuklamakta olan güçlerini geliþtirir
ve bunlarý dilediði gibi hareket etmeye zorlar. Biz, þimdi burada, bize
hayvaný anýmsatan ilkel içgüdüsel iþ biçimleri ile ilgili deðiliz. Ýnsanýn
emek-gücünü pazara bir meta olarak satmak için getirdiði durum ile
baþlangýçtaki içgüdüsel aþamasýnda olan insan emeðinin durumunu
birbirinden ayýran çok büyük bir zaman aralýðý vardýr. Biz, emeði, salt
insana özgü biçimi içersinde ele alýyoruz. Örümcek, iþini dokumacýya
benzer þekilde gördüðü gibi, arý da peteðini yapmada pek çok mimarý
utandýrýr. Ne var ki, en kötü mimarý en iyi arýdan ayýran þey, mimarýn,
yapýsýný gerçekte kurmadan önce, onu imgesinde kurabilmesidir. Her
emek-sürecinin sonunda, daha önceden iþçinin imgeleminde baþlangýç
halinde varolan bir sonuç elde ederiz. Ýþçi, üzerinde çalýþtýðý malzemede yalnýzca bir biçim deðiþikliði yapmakla kalmaz, ayný zamanda, onun
modus operandisini* bir yasa haline getiren kendi amacýný da
gerçekleþtirir ve kendi iradesini bu amaca tâbi kýlmak zorundadýr. Bu
tâbi oluþ, geçici bir þey de deðildir. Bu süreç, organlarýnýn çalýþmasýnýn
yanýsýra, bütün iþ boyunca, iþçinin iradesinin amacýyla sürekli olarak
uyum halinde olmasýný gerektirir. Bu, sýký bir özen demektir. Ýþin niteliði
ve yapýlma biçimi onun için ne kadar az çekici ise ve bu nedenle de
hem beden hem kafa gücünü kullanma yönünden ne kadar az zevk
alýrsa o derece dikkatli olmak zorundadýr.
Emek-sürecinin basit öðeleri þunlardýr: 1. insanýn kiþisel faaliyeti,
yani bizzat iþ; 2. iþin konusu, ve 3. araçlarý.
Ýnsana gerekli þeyleri ya da yaþama araçlarýný kullanýma hazýr
olarak sunduðu1 bakir toprak (ekonomik bakýþ açýsýndan su da ona
dahildir) insandan baðýmsýz olarak vardýr ve insan emeðinin evrensel
konusudur. Çevresiyle yakýn baðlarýný ancak emeðin [sayfa 194] çözdüðü
her þey, doðanýn kendiliðinden saðladýðý ve emeðin iþlediði konulardýr.
Yakaladýðýmýz ve yaþadýðý ortamdan çekip aldýðýmýz balýk, bakir ormanda devirdiðimiz tomruk ve maden yataklarýndan çýkardýðýmýz maden
cevherleri, bunun örnekleridir. Öte yandan, eðer emeðin konusu, deyim
yerindeyse, daha önceki bir emeðin süzgecinden geçmiþse, buna,
hammadde diyoruz; daha önce çýkartýlmýþ olan ve yýkanmaya hazýr
* Çalýþma tarzý. -ç.
1
Yeryüzünün doðal ürünleri, az miktarda ve insandan tamamen baðýmsýz olmalarýyla,
sanki, onu çalýþmaya sevketmek ve kendi servetini yaratmaya teþvik etmek üzere genç bir
insana verilen az miktarda para gibi, doða tarafýndan saðlanýyor gibidir. (James Steuart, Principles
of Polit. Econ., edit. Dublin 1770, v. I, s. 116.)
166
Karl Marks
Kapital I
maden cevheri gibi. Bütün hammaddeler emeðin konusudur, ama her
emek konusu hammadde deðildir; bu, her þey daha önce harcanan
emek yoluyla bir deðiþiklik geçirdikten sonra ancak hammadde olabilir.
Emek aracý, iþçinin kendisi ile emek konusu arasýna soktuðu ve
faaliyetinin ileticisi olarak yararlandýðý bir þey ya da þeyler bileþimidir.
Amaçlarýna uygun baþka maddeleri yapmak için bazý maddelerin mekanik, fizik ve kimyasal özelliklerinden yararlanýr.2 Ýnsanýn kendi organlarýný emek araçlarý gibi kullanarak topladýðý meyve gibi hazýr yaþama
araçlarýný bir yana býrakýrsak, iþçinin ilk sahip olduðu þey, emeðin konusu deðil, emeðin araçlarýdýr. Böylece doða onun faaliyetinin organlarýndan birisi haline geliyor, onu kendi organlarýna katýyor ve Ýncile karþýn,
kendisine yeni bir boyut eklemiþ oluyor. Toprak onun ilk kileri olduðu
gibi ilk alet deposu da oluyor. Toprak, ona, örneðin fýrlatmak, öðütmek,
basmak, kesmek için vb. taþlar saðlýyor. Toprak ken-di baþýna bizzat
emek aracýdýr, ama tarýmsal amaçlarla kullanýlmak istendiði zaman bir
dizi baþka araçlara ve oldukça geliþmiþ bir emeðe gerek duyuluyor.3
Emeðin geçirdiði çok az bir geliþme bile, hemen özel olarak hazýrlanmýþ
araçlara gerek gösteriyor. Bu yüzdendir ki, en eski maðaralarda taþtan
yapýlmýþ alet ve silahlara raslýyoruz. Ýnsanlýk tarihinin en eski dönemlerinde evcilleþtirilmiþ hayvanlar, yani belli bir amaç için yetiþtirilmiþ ve
emek verilerek bazý özellikleri deðiþtirilmiþ hayvanlar, özel olarak
hazýrlanmýþ taþlar, aðaçlar, kemikler ve hayvan kabuklarýnýn yanýsýra
bellibaþlý emek araçlarý ödevini görüyorlar.4 Bazý hayvan türleri arasýnda rüþeym halinde varolmakla birlikte, emek araçlarýnýn kullanýmý ve
yapýmý, insanýn [sayfa 195] emek-sürecinin özgül özelliðidir ve Franklin bu
nedenle insaný alet yapan hayvan diye betimliyor. Geçmiþteki emek
araçlarýnýn kalýntýlarý, toplumun artýk yokol-muþ ekonomik biçimlerinin
aydýnlýða kavuþturulmasýnda, týpký nesli tükenmiþ hayvan türlerinin saptanmasýnda fosilleþmiþ kemiklerin taþýdýðý önemi taþýyorlar. Birbirinden
farklý ekonomik çaðlarýn ayýrdedil-mesinde iþe yarayan þey, yapýlan
eþyalar deðil, bunlarýn nasýl ve hangi araçlarla yapýldýklarýdýr.5 Emek
2
Akýl, güçlü olduðu kadar kurnazdýr da. Aklýn kurnazlýðý, baþlýca nesnelerin kendi
özelliklerine uygun olarak birbirleri üzerinde etki ve tepkide bulunmasýna yolaçarak, böylece,
sürece doðrudan doðruya müdahale etmeksizin, aklýn amacýnýn yerine gelmesini saðlayan aracýlýk
faaliyetinde görülür. (Hegel, Enzyklopadie, Erster Teil. Die Logik, Berlin 1840, s. 382.)
3
Diðer yönlerden deðersiz olan yapýtýnda (Théorie de l'Écon. Polit., Paris 1815) Ganilh,
fizyokratlara karþý, gerçek anlamýyla tarýmýn baþlamasýndan önce gerekli süreçlerin uzun bir
listesini çarpýcý bir biçimde sýralar.
4
Turgot, Réflexions sur la Formation et la Distributoin des Richesses (1766) adlý yapýtýnda,
evcilleþtirilmiþ hayvanlarýn, uygarlýðýn baþlangýç dönemindeki dönemine dikkati çekmiþtir.
5
Çeþitli üretim dönemlerinin teknolojik yönden karþýlaþtýrýlmasýnda, metalar içersinde en
az önemli olaný, sözcüðün dar anlamýyla, lüks eþyalardýr. Tüm toplumsal yaþamýn ve bu nedenle
bütün gerçek tarihin temeli olan maddi üretim koþullarýndaki geliþmeyi, yazýlý tarihimiz þimdiye
deðin ne denli az dikkate alsa da, tarih-öncesi çaðlar, gene de, tarihsel denilen sonuçlara göre
deðil, materyalist araþtýrmalarýn sonuçlarýna göre sýnýflandýrýlmýþtýr. Bu dönemler, kullanýlan
aletler ile silahlarýn malzemesine göre, yani taþ, bronz ve demir çaðlarý olarak ayrýlmýþlardýr.
Karl Marks
Kapital I
167
araçlarý, yalnýz insan emeðinin ulaþtýðý geliþme düzeyinin bir ölçüsünü
vermekle kalmýyor, bunlar, ayný zamanda, iþin yapýldýðý toplumsal
koþullarýn göstergeleri de oluyorlar. Emek araçlarý içersinde, bütünüyle
alýndýðýnda üretimin kemikleri ve kaslarý diyebileceðimiz mekanik nitelikte olanlar, belli bir üretim çaðýnýn en kesin özellikleri konusunda,
genel bir deyiþle, üretimin dolaþým sistemi diyebileceðimiz ve yalnýzca
iþ malzemesini saðlamaya yarayan borulara, fýçýlara, sepetlere ve küplerle göre, daha kesin bilgiler verebilirler. Bu sonuncular, kimya sanayii
ile birlikte önemli bir rol oynamaya baþlarlar.
Daha geniþ bir anlamda, emek araçlarý arasýnda, emeði, emek
konusuna doðrudan doðruya aktarmak için kullanýlan ve bu nedenle
þu ya da bu þekilde faaliyet iletkeni ödevi yapan araçlara ek olarak,
emek-sürecinin yürütülmesi için gerekli bütün nesneleri katabiliriz. Bunlar, doðrudan sürece girmezler, ama bunlar olmaksýzýn da süreç; ya hiç
yer almaz ya da ancak bir ölçüde yer alabilir. Bu türden evrensel emek
aracý olarak yeryüzünü bir kez daha karþýmýzda görürüz: iþçiye, bir
locus standi* ve faaliyeti için bir iþ alaný saðlayan odur. Daha önceki bir
iþin sonucu olan ve ayný zamanda bu sýnýfa dahil olan araçlar arasýnda
iþlikleri, kanallarý, yollarý ve benzerlerini buluyoruz.
Emek-sürecinde, insan faaliyeti, demek ki, emek araçlarýnýn yardýmý ile üzerinde çalýþýlan malzemede, baþlangýçta tasarlanan bir
deðiþikliði meydana getiriyor. Süreç, üründe sona erer, ve ürün, bir [sayfa
196] kullaným-deðeridir. Doðanýn saðladýðý malzeme bir biçim
deðiþikliðiyle insan gereksinmelerine uyarlanýr. Emek, kendisini, konusuyla birleþtirmiþtir: emek maddeleþtirilmiþ, konu dönüþtürülmüþtür.
Ýþçide hareket olarak ortaya çýkan þey, þimdi üründe hareketsiz, sabit
bir nitelik olarak görülür. Demirci döver ve ürün dövülmüþ demirdir.
Eðer sürecin tümünü, sonucu açýsýndan, ürün açýsýndan incelersek, hem araçlarý, hem de emek konusunun üretim araçlarý olduðu,6
ve emeðin kendisinin üretken bir emek olduðu açýkça görülür.7
Bir kullaným-deðeri, emek-sürecinden ürün olarak çýkarken, öteki kullaným-deðerleri, daha önceki emeðin ürünleri, sürece, üretim
araçlarý olarak girerler. Ayný kullaným-deðeri, hem daha önceki sürecin
ürünü, hem de daha sonraki sürecin üretim aracýdýr. Bunun için, ürünler, yalnýzca sonuç deðil, ayný zamanda emeðin temel koþullarýdýr.
Ýçersinde madencilik, avcýlýk, balýkçýlýk ve tarým gibi (yalnýzca
bakir topraðýn tarýma hazýrlanmasý yönünden) doðrudan doðruya doða
tarafýndan saðlanan emek malzemesi bulunan istihraç sanayii dýþýnda,
6
Örneðin, yakalanmamýþ bir balýðýn, balýkçýlýk sanayiinde üretim aracý olarak kabul edilmesi
düþünceye aykýrý gibi görünebilir. Ama þimdiye kadar, hiç kimse, balýk olmayan sularda balýk
avlama yöntemini bulamamýþtýr.
7
Üretken emeðin ne olduðunu yalnýz emek-süreci açýsýndan belirlemeye yarayan bu
yöntem, hiç bir zaman, kapitalist üretim sürecine doðrudan doðruya uygulanamaz.
* Tesis yeri. -ç.
168
Karl Marks
Kapital I
sanayiin bütün kollarý, emeðin süzgecinden geçmiþ olan nesneler, daha
önce emeðin ürünleri olan hammaddeler üzerinde çalýþýrlar. Tarýmda
tohum böyledir. Doðanýn ürünleri olarak görmeye alýþkýn olduðumuz
hayvanlar ve bitkiler, bugünkü biçimlerinde yalnýzca, diyelim geçen
yýlýn ürünleri deðil, insanýn denetimi altýnda ve onun emeði aracýlýðý ile,
kuþaklar boyu süren tedrici bir dönüþümün sonucudur. Zaten, çoðu
zaman, emek araçlarý, en dikkatsiz gözlemciye bile, geçmiþ çaðlardaki
emeðin izlerini belli eder.
Hammadde, ürünün anamaddesi olabileceði gibi, onun yapýsýna
bir yardýmcý olarak da girebilir. Yardýmcý madde, buhar kazanýnýn altýndaki kömür, çarklarýn yaðý, yük beygirlerinin samaný gibi, emek araçlarýnca tüketileceði gibi, keten bezini aðartmada klor, demir elde etmede
kömür, yünün boyanmasýnda boya maddesinde olduðu gibi, hammadde de, bir deðiþiklik yapýlmasý için ona [sayfa 197] katýlabilir ya da iþ yerlerini ýsýtmak ve aydýnlatmak için kullanýlan malzemede olduðu gibi iþin
yürütülmesine yardýmcý olabilir. Anamadde ile yardýmcý arasýndaki fark,
gerçek kimya sanayiinde ortadan kalkar, çünkü burada hiç bir hammadde, ürünün cevherinde ilk bileþimi ile görülmez.8
Her nesne çeþitli özellikler taþýr ve bunun için de farklý yerlerde
kullanýlabilir. Bu nedenle ayný ürün, çok farklý süreçlerde, hammadde
olarak iþ görebilir. Örneðin buðday, deðirmencinin, niþasta yapýmcýsýnýn, içki damýtýcýsýnýn ve hayvan yetiþtiricisinin hammaddesidir. Ayrýca
kendi üretimine tohum halinde hammadde olarak girdiði gibi, kömür
de, kömür madenciliðinin hem bir ürünüdür, hem de bir üretim aracýdýr.
Ayrýca, belli bir ürün, ayný süreçte, hem emek aracý olarak, hem
de hammadde olarak kullanýlabilir. Örneðin hayvan beslemede, hayvan,
hem hammadde, hem de gübre üretiminin bir aracýdýr.
Derhal tüketime hazýr olmakla birlikte, bir ürün, daha sonraki
ürün için hammadde olabilir; üzümün, þarabýn hammaddesi olmasý
gibi. Öte yandan, emek, bize, ürününü yalnýzca hammadde olarak kullanabileceðimiz þekilde verebilir; pamuk, iplik, ve dokuma ipliði durumunda olduðu gibi. Kendisi ürün olmakla birlikte, böyle bir hammadde
bir dizi farklý süreçlerden geçebilir: bunlarýn herbirinde daima deðiþen
þekillerde hammadde olarak onu tam bir ürün haline getireceði son
sürece kadar, bireysel tüketime ya da emek aracý olarak kullanýlmaya
hazýr tam bir ürün olarak ortaya koyduðunu serinin son sürecine kadar
iþ görür.
Görüyoruz ki, bir kullaným-deðeri, ister hammadde, ister emek
aracý ya da ister ürün olarak alýnsýn, bu tamamýyla emek-sürecindeki
göreviyle, orada iþgal ettiði konumla belirlenir: bu deðiþtikçe, niteliði de
8
Storch, gerçek hammaddelere, matières ve yardýmcý malzemeye, matériaux der.
Cher-buliez yardýmcý maddeler için matères instrumentales terimlerini kullanýr.
Karl Marks
Kapital I
169
deðiþir.
Bu nedenle, bir ürün, yeni bir emek-sürecine üretim aracý olarak
girer girmez ürün niteliðini yitirir ve süreçte yalnýzca bir öðe halini alýr.
Ýplikçi, iði yalnýzca bir eðirme aracý olarak kullanýr, ve keten de yalnýzca
onun eðirmesi için bir malzemedir. Kuþkusuz, malzeme ve ið olmaksýzýn iplik eðirmek olanaksýzdýr; ve bunun için de. eðirme iþleminin baþlangýcýnda bu þeylerin ürün olarak var olmalarý önkoþuldur: ama sürecin
kendisinde, bunlarýn daha önceki [sayfa 198] emeðin ürünleri olmasýnýn
hiç bir önemi yoktur; bu, týpký ekmeðin, çiftçinin, deðirmencinin, fýrýncýnýn daha önceki emeklerinin ürünü olmasýnýn, sindirim süreci için
hiç bir önem taþýmamasýna benzer. Tersine, üretim araçlarý, ürün olarak tam ve yetkin olmayýþlarý yüzünden, herhangi bir süreçte kendilerini ürün nitelikleri ile ortaya koyarlar. Kör bir býçak ya da çürük bir iplik,
býçakçý Ayý ya da iplikçi Byi anýmsatýr. Tamamlanmýþ ürüne, taþýdýðý
yararlý nitelikleri kazandýran emek, artýk görünmez olur.
Emeðin amaçlarýna hizmet etmeyen bir makine yararsýzdýr. Ayrýca, bir makine, doða güçlerinin yýkýcý etkilerinden kendisini kurtaramaz. Demir paslanýr, tahta çürür. Dokunmayan, örülmeyen iplik, boþa
harcanmýþ pamuktur. Canlý emeðin bunlara el atmasý, ölüm uykusundan uyandýrmasý, yalnýzca olasý kullaným-deðerleri olmaktan çýkartýp
gerçek etken deðerler haline getirmesi gerekir. Bunlar emeðin ateþinde
yýkanarak, emek organizmasýnýn esas unsuru olarak, eskiden olduðu
gibi, süreçteki iþlevlerini yerine getirmek için canlanýrlar; gerçekte tüketilirler, ama yeni kullaným-deðerlerinin, yeni ürünlerin temel öðeleri olarak, bireysel tüketim için geçim aracý olmaya her zaman hazýr ya da yeni bir emek-süreci için üretim aracý olmaya hazýr bir amaçla-tüketilirler.
Öyleyse bir yandan tamamlanmýþ ürünler yalnýzca emek-sürecinin sonuçlarý olmayýp onun zorunlu koþullarý olduðu gibi, öte yandan
bunlarýn bu sürece girmeleri, canlý emekle temasa gelmeleri, kullanýmdeðeri niteliklerini korumalarý ve kullanýlabilmeleri için tek yol oluyor.
Emek, maddi öðelerini, konusunu ve araçlarýný kullandýðý, bunlarý tükettiði için, bir tüketim sürecidir de. Bu üretken tüketim, bireysel
tüketimden þöyle ayrýlýr: bireysel tüketimde canlý bireyin hayatta kalabilmesi için ürünler kullanýlýp bitirilir, üretken tüketim de ise, ürünler,
emeðin, canlý bireylerin emek-gücünün faaliyetlerinin devamý için tüketilir. Bunun için, bireysel tüketimin ürünü bizzat tüketicidir; üretken
tüketimin sonucu ise, tüketiciden farklý bir üründür.
Öyleyse, araçlarý da konusu da zaten ürün olan emek, ürün yaratmak amacýyla bu ürünleri tüketir, ya da baþka bir deyiþle, bir dizi
ürünü, baþka bir dizi ürünün üretim aracý haline getirmek için tüketir.
Ama nasýl ki, baþlangýçta emek-sürecine katýlanlar yalnýzca insan ve
ondan baðýmsýz olarak varolan yeryüzü ise, þimdi [sayfa 199] de biz hâlâ
doðrudan doðruya doðanýn saðladýðý ve doðal maddeler ile insan emeðinin birleþimini temsil etmeyen pek çok üretim aracý kullanmaktayýz.
170
Karl Marks
Kapital I
Yukarda yapýldýðý gibi, basit öðelerine indirgenen emek-süreci,
kullaným-deðerleri üretimi ve doðal maddelerin insan gereksinmelerini
karþýlar hale getirilmesi amacýyla giriþilen bir eylemdir; insanla doða
arasýnda madde deðiþimini saðlamanýn zorunlu koþuludur; insan varlýðýnýn doða tarafýndan zorlanan ebedi koþuludur, ve bunun için de, bu
varlýðýn her toplumsal evresinden baðýmsýz, ya da daha doðrusu böyle
her evrede ortaktýr. Bu nedenle, iþçimizi öteki iþçilerle baðýntýlý olarak
göstermek gereksizdi; bir yanda insan ile emeðini, öte yanda doða ile
onun saðladýðý maddeleri ele almakla yetindik. Çorbayý tadarak nasýl ki
yulafý kimin yetiþtirdiðini bilemezsek, bu basit süreç ile de onun hangi
toplumsal koþullar altýnda yer aldýðýný kestiremeyiz; belki köle sahibinin
zalim kamçýsý, ya da kapitalistin kuþkulu bakýþlarý altýnda, belki Cincinnatus ufacýk tarlasýný sürerken, belki de vahþi insan taþla yabanýl hayvanlarý avlarken olmuþtur.9
Þimdi biz, gene, bizim filizlenmekte olan kapitalistimize dönelim. Onu, açýk pazarda emek-süreci için gerekli bütün öðeleri, sürecin
nesnel öðelerini, üretim araçlarýný, ve öznel öðeyi, emek-gücünü satýnaldýktan sonra terketmiþtik. Bir uzmanýn keskin gözleriyle, kendi özel
ticaretine, diyelim iplikçiliðe, kunduracýlýða ya da baþka tür bir ticarete
en uygun üretim araçlarýný ve emek-gücünü seçmiþti. Daha sonra,
emeðiyle üretim araçlarýný tüketmek için bu emek-gücünü kiþiliðinde
taþýyan iþçiyi harekete geçirerek metaý, hemen satýnalmýþ olduðu emekgücünü harcamaya koyulur. Ýþçinin kendisi için deðil de kapitalist hesabýna çalýþmasý gerçeði, açýktýr ki, emek-sürecinin genel niteliðini
deðiþtirmez; ayrýca, kunduracýlýkta ya da iplikçilikte kullanýlan özel yöntemler ve iþlemler, kapitalistin iþe karýþmasýyla, doðrudan deðiþmez.
Kapitalist, pazarda bulabildiði emek-gücünü almakla baþlamak zorundadýr ve bunun sonucu olarak, kapitalizmin doðmasýndan hemen önceki
dönemde bulunabilecek türde bir emekle yetinmek zorundadýr. [sayfa
200] Emeðin sermayeye tâbi olmasýyla üretim yöntemlerinde meydana
gelen deðiþiklikler ancak daha sonraki bir dönemde yer alabilir; bu
yüzden de, daha sonraki bir bölümde ele alýnmasý doðru olacaktýr.
Kapitalistin emek-gücünün tüketilmesi haline dönüþtürdüðü iþsüreci, kendine özgü. iki olgu gösterir. Birincisi, iþçi, emeðinin ait bulunduðu kapitalistin denetimi altýnda çalýþýr; kapitalist, iþin usulüne uygun
yapýlmasýna, üretim araçlarýnýn akýllýca kullanýlmasýna büyük bir özen
gösterir. Böylece gereksiz hammadde israfý olmayacaðý gibi, araçlarýn,
zorunlu olarak iþte yýpranmasýnýn, ötesinde, yýpranma ve aþýnmasý da
önlenmiþ olur.
9
Olaðanüstü bir mantýki kavrayýþla Albay Torrens, vahþiIerin bu taþýnda sermayenin
baþlangýcýný bulur. Vahþinin ardýna düþtüðü yahanýl hayvana fýrlattýðý ilk taþta, ulaþamadýðý
meyveye vurmak için kavradýðý ilk sopada, bir eþyaya, bir diðerini elde etmeye yardýmcý olmasý
amacýyla sahip o!ma olayýna tanýk oluyoruz ve buradan da sermayenin baþlangýcýný buluyoruz.
(P. Torrens, An Essay on the Production of Wealth, etc., s. 70-71.)
Karl Marks
Kapital I
171
Ýkincisi, ürün, onu doðrudan üretenin, iþçinin deðil, kapitalistin
malýdýr. Diyelim bir kapitalist, bir günlük emek-gücünün deðerini ödüyor;
böylece bu gücü bir günlüðüne kullanma hakký herhangi bir meta gibi,
sözgeliþi bir günlüðüne kiraladýðý at gibi, ona ait oluyor. Metaý satýnalaný
onu kullanma-hakkýný satýnalýyor, ve emek-gücünü satan, emeðini vererek, aslýnda, sattýðý kullaným-deðerinden ayrýlmýþ olmaktan baþka bir
þey yapmamýþtýr. Ýþyerine adýmýný attýðý anda, emek-gücünün kullanýmdeðeri, ve bundan ötürü de emek olan onun kullanýmý artýk kapitaliste
aittir. Emek-gücünü satýn almakla kapitalist, emeði, bu canlý mayayý,
ürünün cansýz öðeleri ile birleþtirir. Onun açýsýndan emek-süreci, satýnaldýðý metaýn, yani emek-gücünün tüketiminden baþka bir þey deðildir; ne var ki, bu tüketim, ancak emek-gücünün üretim araçlarý ile
tamamlanmasýyla gerçekleþtirilebilir. Emek-süreci, kapitalistin satýnaldýðý þeyler, yani onun malý haline gelen þeyler arasýnda cereyan eden
bir süreçtir. Bu sürecin ürünü, týpký mahzende mayalanma sürecini
tamamlayan þarap gibi, gene kapitaliste aittir.10 [sayfa 201]
ÝKÝNCÝ KESÝM. ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
Kapitalistin kendisine malettiði ürün, örneðin, iplik ya da kundura gibi bir kullaným-deðeridir. Ama, her ne kadar kundura bir bakýma
bütün toplumsal ilerlemenin temeli ve kapitalistimiz de keskin bir ilerici olmakla birlikte, gene de kundurayý, sýrf kunduralara olan aþkýndan
yapmaz. Kullaným-deðeri meta üretiminde quon aime pour luimême*
bir þey deðildir. Kullaným-deðerlerini, kapitalistler, salt deðiþim-deðerinin maddi özü ve taþýyýcýsý olduklarý için ve sürece üretirler. Kapitalistimizin gözünde iki amaç vardýr: önce, deðiþim-deðeri olan bir kullanýmdeðeri üretmek ister, yani satýlacak bir mal, bir meta üretmek ister;
sonra, deðeri, üretiminde kullanýlan metalarýn toplam deðerlerinden
daha fazla olan bir meta üretmek ister; yani ürettiði þeyin deðeri, serbest
piyasadan satýnaldýðý üretim araçlarý ve emek-gücünden fazla olmalýdýr. Amacý, yalnýz kullaným-deðeri deðil, onunla birlikte meta üretmektir;
yalnýz kullaným-deðeri deðil, deðer üretmektir; yalnýz deðer deðil, ayný
10
Ürünlere, bunlar sermayeye dönüþmeden önce sahip olunur; bu dönüþme, bu gibi
sahip olunmalardan onlarý kurtaramaz. (Cherbuliez, Richesse ou Pauvreté édit. Paris, 1841, s.
54.) Proletarya, emeðini, belli miktarda gerekli tüketim maddesi karþýlýðýnda satmakla, ürün
üzerinde bir pay sahibi olmak talebinden tamamen vazgeçer. Ürünlere sahip olma biçimi gene
eskisi gibi kalýr; bu sözünü ettiðimiz anlaþma ile herhangi bir deðiþikliðe uðramaz. Ürün bütünüyle,
hammaddeyi ve gerekli tüketim maddelerini saðlayan kapitaliste ait olur; bu, maledinme
yasasýnýn kesin bir sonucu olup bu yasanýn temel ilkesi, her iþçinin ürettiði þey üzerinde mutlak
bir sahiplik hakký vardýr diyen ilkenin tam tersidir. (ibid., s. 58.) Ýþçiler emekleri karþýlýðýnda
ücret aldýklarý zaman ... kapitalist, yalnýz sermayenin (üretim araçlarýnýn demek istiyor) sahibi
olmakla kalmaz, emeðin de sahibi olur. Eðer ücret olarak ödenen þey, genellikle kabul edildiði
gibi sermaye kavramý içersine giriyorsa, sermayeden ayrý olarak emeði sözkonusu etmek
saçmadýr. Bu anlamda kullanýlan sermaye sözcüðü, emeði de, sermayeyi de kapsar. (James
Mill, Elements of Pol. Econ. etc., ed. 1821, s. 70, 71.)
* Kendisi için sevilen. -ç.
172
Karl Marks
Kapital I
zamanda artý-deðer üretmektir.
Þurasý akýlda tutulmalýdýr ki, biz, þimdi meta üretimini ele alýyoruz; oysa þimdiye deðin sürecin yalnýz bir yanýný incelemiþ bulunuyoruz.
Metalarýn, ayný zamanda her kullaným-deðeri, hem de deðer olmasý
gibi, bunlarýn üretim sürecinin de hem emek-süreci ve hem de bir
deðer yaratma süreci olmasý gerekir.*
Þimdi de, üretimi, deðerin bir yaratýlýþý olarak inceleyelim.
Her metaýn deðerinin, üzerinde harcanan ve kendisinde
maddeleþen emek miktarýyla, üretimi için belli toplumsal koþullar altýnda gerekli emek-zamaný ile belirlendiðini biliyoruz. Bu kural, kendi adýna yürütülen emek-sürecinin sonucu olarak, kapitalistimizin adýna
gerçekleþen ürün için de geçerlidir. Bu ürünün 10 libre iplik olduðunu
varsayalým, ilk iþimiz bunda gerçekleþmiþ olan emek miktarýný hesaplamak olacaktýr.
Ýplik eðirmek için hammadde gereklidir; diyelim bu 10 libre pamuk olsun. Kapitalistimizin, bunu, sözgeliþi 10 þiline, tam deðerine satýnaldýðýný varsaydýðýmýza göre, bu pamuðun deðerini þimdilik incelememize gerek yoktur. Pamuðun üretimi için gerekli [sayfa 202] emek, bu
fiyatla, toplumun ortalama emeði cinsinden ifade edilmiþ bulunmaktadýr. Gene diyelim ki, þimdilik için gerektirdiði öteki tüm araçlarý temsil
eden için aþýnmasý ve yýpranmasý da, 2 þilinlik bir deðere eþit olsun.
Eðer oniki þilinin temsil ettiði altýn kütlesini üretmek için yirmidört saat
ya da iki iþgünü gerekirse, bundan, iplikte iki iþgünlük emeðin maddeleþmiþ olduðu sonucu çýkar.
Ýðin maddesinin bir ölçüde aþýnýp yokolmasý ile pamuðun yeni
bir biçime girmiþ olmasý bizi yanýltmamalýdýr. Genel deðer yasasýna
göre, eðer, 40 libre ipliðin deðeri. = 40 libre pamuðun deðeri + tam bir
iðin deðeri ise, yani eþitliðin her iki yanýndaki metaý üretmek için ayný
emek-zamaný gerekiyorsa, 10 libre iplik, 10 libre pamuk ve dörtte-bir
iðin eþdeðeri olur. Bu durumda biz, ayný emek-zamanýnýn bir yanda 10
libre iplikte ve öte yanda 10 libre pamuk ile iðin bir kýsmýnda
maddeleþtiðini düþünüyoruz. Öyleyse, deðer, ister pamukta, ister iðde,
ister iplikte görünsün, deðerin miktarýnda deðiþen bir þey olmaz. Ýð ile
pamuk yanyana duracaklarýna, sürece birlikte katýlmýþlar, biçimleri
deðiþmiþ, ipliðe dönüþmüþlerdir; ama deðerleri, olsa olsa ancak, bunlarýn eþdeðerleri olan iplikle deðiþilmeleri olayýndaki kadar etkilenmiþtir.
Pamuðun, ipliðin hammaddesinin üretimi için gerekli olan emek,
ipliðin üretimi için gerekli olan emeðin bir kýsmýdýr ve bu nedenle iplikte zaten vardýr. Ayný þey, aþýnmaksýzýn pamuðun eðrilmesi mümkün
olmayan iðde maddeleþen emek için de sözkonusudur.
Demek ki, ipliðin deðerinin ya da üretimi için gerekli emek* [Daha önceki bir dipnotta da belirtildiði gibi, Ýngilizcede, emeðin bu iki farklý yaný için iki
ayrý deyim vardýr: Basit Emek-Sürecinde, Kullaným-Deðerleri üretim sürecinde bu Work [Ýþ]tir.
Deðer yaratma sürecinde, deyimin tam ekonomik anlamýya, Labour [Emek]tir. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
173
zamanýnýn belirlenmesinde, önce pamuk ile iðin aþýnan kýsmýnýn üretimi, sonra da pamuk ile iðin birarada ipliði eðirmek için gerekli olup,
çeþitli zamanlarda ve farklý yerlerde yürütülen bütün özel süreçlere, bir
ve ayný sürecin farklý ve birbirlerini izleyen evreleri olarak bakýlabilir.
Ýplikteki bütün emek geçmiþte kalmýþ emektir; ve onu meydana getiren öðelerin üretimi için gerekli iþlemlerin, en son eðirme iþlemine
göre çok daha eskiden yapýlmýþ olmasýnýn hiç bir önemi yoktur. Bir
evin yapýmý için eðer belli bir miktar emek, diyelim otuz gün gerekliyse,
son günün iþinin ilk günün iþinden yirmidokuz gün sonra yapýlmasý ile
eve dahil emek miktarý deðiþmiþ olmaz. Bu nedenle hammadde ile
emek araçlarýndaki emek, eðirme iþlemine baþlanmasýndan önce, eðirme sürecinin ilk aþamasýnda harcanan emek gibi ele alýnabilir. [sayfa 203]
Üretim araçlarýnýn, yani pamukla iðin oniki þilinde ifadesini bulan deðerleri, bunun için, ipliðin deðerini, ya da baþka bir deyimle ürünün deðerini oluþturan kýsýmlardýr.
Yalnýz, burada iki koþulun yerine getirilmesi gereklidir. Önce,
pamuk ile ið, bir kullaným-deðerinin üretiminde birlikte çalýþmalýdýr;
örneðimizde bunlarýn ikisinin iplik haline gelmesi gerekir. Deðer, doðmuþ
bulunduðu özel kullaným-deðerinden baðýmsýzdýr, ama bir tür kullaným-deðerinde somutlaþmýþ olmasý da gerekir. Sonra, üretim süresinde
harcanan zaman, belli toplumsal koþullar altýnda gerçekten gerekli süreyi
aþmamalýdýr. Bunun için, eðer 1 libre iplik eðirmek için 1 libre pamuk
yetiyorsa, 1 libre ipliðin üretiminde, bu aðýrlýktý pamuktan fazlasýný tüketmemek için dikkat gösterilmesi gerekir; ið için de ayný þey sözkonusudur. Kapitalist, çelik bir ið yerine altýndan yapýlma bir ið kullanma
hevesine kapýlsa bile, ipliðin deðerinin hesaplanmasýnda dikkate alýnan
emek, çelik bir iðin üretilmesi için gerekli olan emektir, çünkü belli
toplumsal koþullar altýnda bundan fazlasý gereksizdir.
Þimdi artýk, ipliðin deðerinin, ne kadarýnýn pamuktan ve ne kadarýnýn iðden geldiðini biliyoruz. Bunun toplamý oniki þilin, ya da iki
iþgününün deðerine eþittir. Bunun ardýndan inceleyeceðimiz nokta,
ipliðin deðerinde, iplikçinin pamuða katmýþ olduðu emeðin ne kadar
olduðudur.
Bizim, artýk bu emeði, emek-sürecini incelediðimiz zamankinden çok daha baþka bir yönden ele almamýz gerekiyor; biz, daha önce,
bunu, yalnýzca pamuðu ipliðe dönüþtüren belli türden bir insan emeði
açýsýndan görmüþtük; orada, diðer koþullar ayný kalmak kaydýyla, emek,
yapýlan iþe ne kadar uygun ise, o kadar iyi iplik elde edilirdi. Ýplikçinin
emeði, orada, diðer türden üretken emekten özgül olarak farklý bir iþ
olarak görülmüþtür; bir yandan, özel amacý yönünden, yani iplikçilik
yönünden farklýydý, öte yandan, faaliyetinin özel niteliði, üretim araçlarýnýn özel niteliði ve ürününün özel kullaným-deðeri yönünden farklýydý.
Ýplikçilik iþi için pamuk ile ið gerekliydi, ama top yapýmý için bunlarýn
hiç bir yararý yoktur. Burada ise, tersine, iplikçinin emeði deðer-yaratan,
174
Karl Marks
Kapital I
yani bir deðer kaynaðý olarak ele alýndýðý sürece, top dökümcüsünün
emeðinden, ya da bizi daha yakýndan ilgilendirmesi bakýmýndan, pamuk yetiþtiricisinin ve ið yapýmcýsýnýn üretim araçlarýnda geçerlilik kazanan emeklerinden hiç bir þekilde farklý deðildir. Ýþte yalnýzca bu
özdeþlik nedeniyle, pamuk yetiþtiriciliði, ið [sayfa 204] yapýmcýlýðý ve iplikçilik, birbirlerinden miktar olarak farklý olmakla birlikte, bir bütünün, yani
ipliðin deðerinin birer öðesini oluþturma niteliðine sahiptirler. Bizi burada ilgilendiren, emeðin niteliði, mahiyeti ve özgül özelliði deðil, yalnýzca
miktarýdýr. Bu da çok basit bir hesap iþlemidir. Biz, eðirmenin, basit,
beceri istemeyen bir emek, belli bir toplumsal durumun ortalama emeði
olduðu varsayýmýndan hareket ediyoruz. Bunun karþýtý varsayýmýn, hiç
bir fark yaratmadýðýný ilerde göreceðiz.
Ýþçi çalýþýrken emeði devamlý bir dönüþüm içindedir: hareket
olmaktan çýkar, hareketsiz bir eþya halini alýr; iþçinin çalýþmasý olmaktan
çýkar, üretilen bir þey halini alýr. Bir saatlik eðirmenin sonunda bu hareket, belirli miktarda iplikle temsil edilir; baþka bir deyiþle, belirli miktardaki emek, yani bir saatlik emek, pamukta somutlaþmýþ olur. Biz, emek,
yani iplikçinin harcadýðý canlý kuvvet diyoruz, eðirme iþi demiyoruz;
çünkü, özel eðirme iþi burada eðiriciye özgü bir iþ olarak deðil, genel
emek-gücünün harcanmasý olarak hesaba katýlýr.
Þimdi incelemekte olduðumuz süreçte, pamuðun ipliðe
dönüþtürülmesi iþinde, belli toplumsal koþullar altýnda gerekli olandan
fazla zaman harcanmamasý çok önemlidir. Normal koþullar altýnda,
yani ortalama toplumsal üretim koþullarý içinde, a libre pamuðun b
libre iplik haline getirilmesi için bir saatlik emek gerekiyorsa, 12a libre
pamuk 12b libre iplik haline getirilmedikçe, bir günlük emek, 12 saatlik
emek sayýlamaz; çünkü deðer yaratýmýnda yalnýzca toplumsal bakýmdan gerekli zaman hesaba katýlýr..
Yalnýz- emek deðil, hammadde ile ürün de, þimdi, bunlarý saf ve
yalýn emek-sürecinde incelediðimizden çok farklý bir ýþýk altýnda görünürler. Hammadde, burada, belli nicelikte emeði emen bir þey ödevini görür. Bu emilmeyle, o, gerçekte, eðirilmiþ olduðu için, eðirilme biçiminde
emek-gücü ona katýldýðý için, pamuk, ipliðe dönüþmüþtür; ama ürün,
iplik, þimdi, pamuðun emdiði emeðin bir ölçüsünden baþka bir þey
deðildir. Eðer bir saatte l2/3 libre pamuk, 12/3 libre iplik halinde eðiriliyorsa,
10 libre iplik, 6 saatlik emeðin emildiðini belirtir. Belirli niceliklerde
ürün bu nicelikler deneyimle belirlenmiþtir þimdi, belirli nicelikteki
emeði, kristalleþmiþ emek-zamanýnýn belirli bir kitlesinden baþka bir
þeyi temsil etmez. Bu ürünler, þu kadar saatlik ya da þu kadar günlük
toplumsal emeðin maddeleþmesinden baþka bir þey deðildirler.
Artýk bizi, burada, emeðin özel eðirme iþi olmasý, konusunun
[sayfa 205] pamuk ve ürününün iplik olmasý gerçeði, konunun kendisinin
zaten ürün ve bu nedenle de hammadde olmasý gerçeðinden fazla
ilgilendirmiyor. Ýplikçi, eðer eðirme iþinde deðil de kömür madeninde
Karl Marks
Kapital I
175
çalýþsaydý, iþinin konusu, kömür, doða tarafýndan saðlanmýþ olacaktý;
ama gene de belirli bir nicelikte çýkartýlmýþ kömür, örneðin bir kental
kömür, belirli nicelikte emilmiþ emeði temsil edecekti.
Satýþý dolayýsýyla, bir günlük emek-gücünün deðerinin üç þilin ve
altý saatlik emeðin, bu miktarda maddeleþmiþ olduðunu kabul etmiþtik;
dolayýsýyla, iþçinin, günlük yaþama araçlarýnýn ortalama miktarýný üretmesi için bu miktarda bir emek gerekmektedir. Þimdi eðer bizim eðirici bir saat çalýþmakla, 12/3 libre pamuðu, 12/3 libre ipliðe11 dönüþtürebiliyorsa, altý saatte 10 libre pamuðu, 10 libre ipliðe dönüþtürecek demektir. Bu durumda, eðirme süreci sýrasýnda pamuk altý saatlik emeði emmektedir. Üç þilin deðerindeki altýn parçasýnda da ayný nicelikte emek
somutlaþmýþtýr. Öyleyse, yalnýzca eðirme iþiyle, üç þilinlik bir deðer pamuða katýlmýþtýr.
Þimdi de, ürünün, 10 libre ipliðin toplam deðerini ele alalým. Ýkibuçuk günlük emek onda somutlaþmýþtý ve bunun iki günü pamuk ile
iðin aþýnan kýsmýnda, yarým günlük emek de eðirme süreci sýrasýnda
emilmiþti. Bu ikibuçuk günlük emek, ayrýca, onbeþ þilin deðerindeki bir
altýn parçasý ile temsil edilmiþtir. Bu durumda, onbeþ þilin, 10 libre iplik
için uygun bir fiyat, ya da bir libre ipliðin fiyatý birbuçuk þilindir.
Kapitalistimiz þaþkýnlýktan gözleri açýlmýþ bakýyor. Ürünün deðeri,
konan sermayenin deðerine tamý tamýna eþittir. Koyduðu deðer,
büyümemiþtir, artý-deðer yaratýlmamýþtýr ve sonuç olarak para, sermayeye dönüþmemiþtir. Ýpliðin fiyatý onbeþ þilindir, ve onbeþ þilin, serbest
piyasada, ürünü oluþturan öðelere, yani ayný þeyin miktarý demek olan
emek-sürecinin öðelerine harcanmýþtýr; on þilin pamuk için, iki þilin
iðin aþýnan kýsmý için, üç þilin de emek-gücü için ödenmiþtir. Ýpliðin
kabaran deðerinin, yalnýzca pamukta, iðde ve emek-gücünde önceden
varolan deðerlerin bir toplamý olduðu için hiç bir yararý yok: böylesine
varolan deðerlerin basit toplamýndan artý-deðerin çýkmayacaðý besbelli.12 Bu birbirlerinden ayrý deðerler, [sayfa 206] þimdi, hepsi birden bir þey
üzerinde toplanmýþ oluyor; ama bunlar, metalarýn satýnalýnmasýyla üç
kýsma bölünmeden önce, ayný onbeþ þilinin içersindeydiler.
Aslýnda bu sonuçta, þaþýrtýcý olan bir þey yok. Bir libre ipliðin
deðeri, birbuçuk þilin olduðuna göre, kapitalistimiz, piyasadan 10 libre
iplik alýrken, bunun için onbeþ þilin ödeyecektir. Açýktýr ki, bir insanýn,
Bu sayýlar tamamen geliþigüzel alýnmýþtýr.
Fizyokratlarýn, tarýmda harcanan emek dýþýndaki bütün emeði, üretken olmayan emek
sayan öðretilerinin dayandýðý temel önerme budur: ve bu, ortodoks iktisatçýlar için çürütülemez
bir önermedir. Bir þeyin deðerini bulmak için, onun üretimi için kullanýlan diðer þeylerin
deðerlerinin hesaba katýlmasý (örneðin, dokuma iþçisinin temel tüketim maddelerinin deðeri,
iþlediði ketene katýlýr) yani, deyim yerindeyse, farklý deðerlerin bir deðer üzerinde kat kat yýðýlmasý,
bu deðerin ayný ölçüde büyümesi sonucunu verir. ... Elzanaatlarý ürünlerinin fiyatlarýnýn nasýl
meydana geldiðini, toplama terimi çok güzel gösterir: bu fiyat, kullanýlan ve birarada sayýlan
çeþitli deðerlerin toplamýndan baþka bir sey deðildir; bununla birlikte. toplamak, çarpmak demek
deðildir. (Mercier de la Revière, l.c., s. 599.)
11
12
176
Karl Marks
Kapital I
bir evi hazýr olarak satýnalmasý ya da kendisi adýna yaptýrmýþ olmasý, o
eve sahip olmasý için gerekli para miktarýný ne artýrýr, ne eksiltir.
Ama vülger ekonomiye yatkýn kapitalistimiz þöyle haykýracaktýr:
Ama ben, paramý, daha fazla para kazanmak için yatýrmýþtým. Cehenneme giden yolun iyi niyetlerle döþenmesi gibi, o da parasýný, pekâlâ
hiç üretim yapmadan çoðaltmak niyetinde olabilir.13 Çevresine tehditler
yaðdýrmaya baþlar. Bir daha gafil avlanmayacaktýr. Artýk, metalarý, bizzat imal etmek yerine pazardan alacaktýr. Ne var ki, bütün kapitalist
kardeþleri ayný þeyi yaparlarsa, piyasada istediði metalarý nereden bulacaktýr? Ve parasýný da çýtýr çýtýr yiyemez. Karþýsýndakini inandýrmaya
çalýþýr: Yaptýðým özveriyi bir düþünün; bu onbeþ þilini pekâlâ keyfimce
harcayabilirdim; oysa ben bunu yapmadým, onu, üretken bir yolda tükettim, onunla iplik yaptým. Çok güzel, ve þimdi ödül olarak elinde
vicdan azabý yerine, epeyce iplik vardýr; ve bir cimri gibi davransaydý,
kendisini kurtaramayacaðý bir bataða saplanýrdý; böyle bir keþiþliðin nelere yolaçtýðýný daha önce görmüþ bulunuyoruz. Üstelik, hiç bir þeyin
olmadýðý yerde, kral, haklarýný yitirmiþtir; yaptýðý özverinin erdemleri ne
olursa olsun, bunlarý sýralamaya gerek yoktur, çünkü ürünün deðeri,
üretim sürecine sürülen metalarýn deðerlerinin toplamýndan ibarettir.
Býrakalým kapitalistimiz, kendisini, erdemin ödülü gene kendisidir
düþüncesiyle avutsun. Ama hayýr, sýzlanmaya devam eder. Ýplik benim ne iþime yarar, ben onu satmak için ürettim der. Öyleyse býrakýn
satsýn ya da, özel [sayfa 207] doktoru MacCullochun aþýrý üretim salgýnýna
karþý hazýrladýðý koruyucu önlemler reçetesi uyarýnca, ilerde salt kendi
gereksinmelerini giderecek þeyler üretsin. Þimdi de mýzýklamaya baþlar.
Ýþçi, ortada bir þey olmadan yalnýz kollarýný-bacaklarýný kullanarak meta
üretebilir mi? diye sorar. Emeðinin ancak onun aracýlýðý ile ve yalnýz
onun içinde somutlaþabileceði malzemeyi ona saðlayan ben deðil miyim? Ve toplumun büyük kýsmý yoksullardan oluþtuðuna göre, üretim
araçlarýmla, pamuðumla ve iðimle topluma, ve yalnýzca topluma deðil,
ayrýca, yaþmasý için gerekli þeyleri saðladýðým iþçiye de büyük bir hizmette bulunmuþ olmuyor muyum? Yani bütün bu hizmetlerime karþý
bana bir pay verilmeyecek mi, Çok güzel, ama iþçi de, ona, pamuðu
ile iðini ipliðe geçirmekle, eþdeðer bir hizmette bulunmadý mý? Üstelik
burada hizmet diye bir þey sözkonusu deðildir.14 Hizmet, bir meta ya da
13
Böylece sermayesinin bir kýsmýný 1844-47 yýllarý arasýnda, demiryolu spekülasyonlarýna
yatýrmak için üretken þekilde kullanmaktan çekti; ve gene Amerikan iç savaþý sýrasýnda, Liverpool pamuk borsasýnda oynamak üzere fabrikasýný kapattý ve iþçilerini sokaða attý.
14
Güzel giysiler giyip, süslen, yücelt kendini ... ama her kim ki, verdiðinden daha çoðunu
ya da dahi iyisini alýr, bu tefeciliktir, ve hizmet deðil komþuya yapýlan kötülüktür, týpký hýrsýzlýk
ve soygunculuk gibi. Hizmet ve yarar denilen her þey, komþuya yapýlan hizmet ve saðlanan
yarar deðildir. Çünkü, zina eden bir kadýnla bir erkek de birbirlerine büyük hizmette bulunur ve
zevk verirler. Bir süvari, yol kesmekte, tarlalarý, evleri yaðmalamakta yardýmcý olduðu bir fesatçýya
büyük hizmet etmiþ olur. Papacýlar bizimkilere, bunlarý baðlamadýklarý, yakmadýklarý ve hepsini
öldürmedikleri ya da zindanlarda çürütmedikleri, ve ama hayatta býrakarak yalnýzca ülkeden
sürdükleri ya da ellerindekilerini almakla yetindikleri için büyük bir hizmette bulunuyorlar.
Karl Marks
Kapital I
177
emek olsun, bir kullaným-deðerinin yararlý etkisinden baþka bir þey deðildir.15 Ama bizim burada ele aldýðýmýz þey, deðiþim-deðeridir. Kapitalist, iþçiye üç þilinlik bir deðer ödedi ve iþçi de, pamuða kattýðý üç þilinlik
deðerle tam bir eþdeðeri geri verdi: deðere karþýlýk, deðer vermiþ oldu.
Þimdiye kadar kesesi ile öðünen dostumuz birden iþçinin mütevazi
tavrýna bürünür ve yaygarayý basar: Bizzat ben de çalýþmadým mý? Ýplikçinin baþýnda denetleyicilik ve gözetleyicilik iþini yapan ben deðil
miyim? Bu iþ de deðer yaratmýyor mu? Gözcüsü ile yöneticisi bu sözlere býyýk altýndan gülerler. Bu arada o, yürekten bir kahkaha attýktan
sonra, her zamanki tavrýný yeniden takýnýr. Bize iktisatçýlarýn tüm amentüsünü okumakla birlikte, bunun, aslýnda beþ para etmeyeceðini söyler. O, bu ve buna benzer uyduruk bahaneleri ve [sayfa 208] laf cambazlýklarýný, bu iþten para kazanan ekonomi politik profesörlerine býrakýr.
O, pratik bir adamdýr; iþi dýþýnda söylediklerini gerçi daima düþünerek
söylemez, ama iþ içersinde ne yaptýðýný çok iyi bilir.
Konuyu biraz daha yakýndan inceleyelim. Bir günlük emek-gücünün deðeri, 3 þilin ediyor, çünkü bizim varsayýmýmýza göre, yarým günlük emek, bu miktar emek-gücünde somutlaþýyor; çünkü emek-gücünün
üretimi için gerekli günlük tüketim aracý, yarým günlük emeðe maloluyor. Ama, emek-gücünde somutlaþmýþ geçmiþteki emekle bunun harekete getirdiði canlý emek, emek-gücünün günlük muhafaza ve bakým
giderleri ile bunun iþ baþýnda harcanmasý, birbirinden tamamen farklý
iki þeydir. Bunlardan ilki, emek-gücünün deðiþim-deðerini belirler, ikincisi ise onun kullaným-deðeridir. Ýþçiyi 94 saat süreyle canlý tutmak için
yarým günlük emeðin gerekli oluþu, onun bütün gün çalýþmasýna engel
oluþturmaz. Bu nedenle, emek-gücü deðeri ile bu emek-gücünün emeksüreci içersinde yarattýðý deðer, birbirinden tamamen farklý büyüklüklerdir; kapitalistin, emek-gücünü satýnalýrken gözönünde bulundurduðu
þey, iþte iki deðer arasýndaki bu farktýr. Emek-gücünün taþýdýðý yararlý
nitelikler ve iplik ile kunduranýn bu nitelikler sayesinde yapýlmýþ olmasý,
onun için bir conditio sine qua nondan* fazla bir þey deðildir; çünkü
deðer yaratmak için emeðin yararlý bir þekilde harcanmasý gerekir. Onu
gerçekten etkileyen þey, bu metaýn, yalnýzca bir deðer kaynaðýna sahip
olmasý deðil, onun sahip olduðundan daha fazla deðerin kaynaðý olmasý, özgül kullaným-deðerine sahip olmasýdýr. Kapitalistin, emek-gücünden beklediði özel hizmet budur ve bu alýþveriþte o, meta deðiþimi konusundaki ebedi yasalar uyarýnca hareket eder. Emek-gücü satýcýsý,
baþka herhangi bir meta satýcýsý gibi, deðiþim-deðerini gerçekleþtirir ve
Þeytan da kendi hizmetkârlarýna paha biçilmez hizmette bulunur. ... Özetle, dünya, büyük,
kusursuz ve günlük hizmet ve yararlarla doludur. (Martin Luther, An die Pfarrherrn, wider den
Wucher zu predigen, etc., Wittenberg 1540.)
15
Zur Kritik der Pol. Ök., s. 14te [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 57n] bu noktada
þuna iþaret ediyorum: J. B. Say ve F. Bastiat gibi iktisatçýlara, hizmet kategorisinin, nasýl büyük
bir hizmette bulunduðu takdir edilebilir.
* Vazgeçilmez koþul. -ç.
178
Karl Marks
Kapital I
onun kullaným-deðerin-den ayrýlmýþ olur. Bunlardan birini vermeden
diðerini alamaz. Emek-gücünün kullaným-deðeri ya da bir baþka deyiþle
emek, satýlmýþ bulunan yaðýn kullaným-deðeri, ne ölçüde yaðcýya ait
bulunursa, o kadar satýcýsýna ait olur. Para sahibi bir günlük emek-gücünün deðerini ödemiþtir; bunun için onun bir günlük kullanýmý, bir
günlük emek ona aittir. Emek-gücünün günlük tüketimi yarým günlük
çalýþmaya malolmasýna karþýlýk ayný emek-gücünün tam bir gün çalýþabilmesi ve dolayýsýyla bir gün zarfýnda kendisi için ödenenin iki katý
deðer yaratmasý, kuþkusuz [sayfa 209] satýnalan için iyi bir þanstýr, ama
satýcý için hiç de bir haksýzlýk deðildir.
Kapitalistimiz iþte bu durumu önceden görmüþtür ve kahkahasýnýn nedeni de budur. Ýþçi, iþyerinde, bu nedenle, yalnýz altý saat deðil,
oniki saat süreyle çalýþmak için gerekli üretim araçlarýný hazýr bulur.
Týpký, altý saatlik iþ sýrasýnda 10 librelik pamuðumuzun altý saatlik emekle
emilmesi ve 10 librelik iplik olmasý gibi, þimdi 20 libre pamuk 12 saatlik
emeði emecek ve 20 libre ipliðe dönüþecektir. Öyleyse þimdi biz de bu
uzatýlmýþ sürecin ürününü inceleyelim. 20 libre iplikte beþ günlük emek
maddeleþmiþtir ve bunun dört günü pamuða ve iðin aþýnan çeliðine
tekabül eder, geri kalan bir gün ise eðirme süreci sýrasýnda pamuk
tarafýndan emilmiþ bulunur. Altýn ile ifade edilirse, beþ günlük emek,
otuz þilindir. Bu, ayný zamanda, 20 libre ipliðin, daha önce olduðu gibi,
libresi birbuçuk þilinden fiyatýdýr. Ama sürece giren metalarýn deðerlerinin toplamý, 27 þilin tutmaktadýr. Ýpliðin deðeri ise, 30 þilindir. Bu durumda ürünün deðeri, onun üretimi için yatýrýlan deðerden 1/9 daha
büyüktür; yani 27 þilin, 30 þilin haline dönüþmüþtür, ve üç þilinlik bir
artý-deðer yaratýlmýþtýr. Oyun, ensonu meyvesini veriyor: para, sermayeye dönüþmüþ oluyor.
Metalarýn deðiþimini düzenleyen yasalar hiç bir þekilde çiðnenmeden, sorunun bütün koþullarý yerine getirilmiþtir. Eþdeðer, eþdeðerle
deðiþilmiþtir. Kapitalist, alýcý olarak, her metaýn, pamuðun, iðin ve emekgücünün tam deðerini ödemiþtir. Ardýndan, her meta satýnalanýn yaptýðý gibi, bunlarýn kullaným-deðerini tüketmiþtir. Ayný zamanda üretilen
metalarýn süreci de olan emek-gücünün tüketimi sonunda, 30 þilin
deðerinde 20 libre iplik elde edilmiþtir.
Eskiden alýcý durumundaki kapitalist, þimdi pazara bir satýcý olarak, meta satýcýsý olarak döner. Ýpliðini, tam deðeri olan, libresi birbuçuk þilinden satmaktadýr. Gene de dolaþýmdan, baþlangýçta koyduðundan üç þilin fazla çekmektedir. Bu deðiþim, paranýn sermayeye dönüþümü, hem dolaþým alanýnýn için de, hem de dýþýnda olmaktadýr; dolaþýmýn içindedir, çünkü emek-gücünün pazardan satýnalýnmasýyla koþullanmýþtýr; dolaþýmýn dýþýndadýr, çünkü, onun içersinde yapýlan tek
þey, artý-deðer üretimine, yani tamamen üretim alanýna giren sürece
yalnýzca bir sýçrama tahtasý oluþturmasýdýr. Böylece tout est pour le
mieux dans le meilleur des mondes possibles.* [sayfa 210]
Karl Marks
Kapital I
179
Kapitalist, parasýný, yeni ürününün maddi öðeleri ve emek-sürecinin öðeleri olarak hizmet edecek metalara geçirmekle, canlý emeði
bunlarýn ölü cevherleri ile birleþtirmekle, ayný zamanda, deðere
dönüþtürür, yani geçmiþ, maddeleþmiþ ve ölü emeði, sermayeye, kendi
kendinin deðerini artýran bir deðere, üreyip çoðalan canlý bir canavara
dönüþtürür.
Eðer þimdi biz, deðer üretmenin ve artý-deðer yaratmanýn iki
sürecini karþýlaþtýrýrsak, ikincisinin belirli bir noktadan sonra birincinin
devamýndan baþka bir þey olmadýðýný görürüz. Eðer bir yandan, süreç,
o noktadan, yani emek-gücü için kapitalistin ödediði deðerin yerini tam
eþdeðerinin aldýðý noktadan sonra sürdürülmezse, bu, yalnýzca bir deðer yaratma sürecidir, eðer öte yandan, bu noktadan öteye devam ederse artý-deðer yaratma süreci halini alýr.
Bir adým daha atar ve deðer üretme süreci ile saf ve basit emeksürecini karþýlaþtýrýrsak, bunlardan ikincisinin, kullaným-deðerleri üreten yararlý emeði, çalýþmayý içerdiðini görürüz. Burada, biz, emeði, belli
bir malý üreten iþ olarak düþünüyoruz; onu yalnýzca nitel yönüyle, sonucu ve amacý bakýmýndan görüyoruz. Ama, deðer yaratma süreci olarak
bakarsak, ayný emek-süreci, kendisini, yalnýzca nicel yönüyle sunar.
Burada sözkonusu olan, yalnýzca iþ yaparken iþçinin harcadýðý zaman,
emek-gücünün yararlý olarak harcandýðý süredir. Burada sürece katýlan
metalar, artýk belirli ve yararlý bir nesnenin üretiminde, emek-gücünün
gerekli parçalarý olarak hesaba katýlmazlar. Bunlar, yalnýzca, su kadar
miktardaki emilmiþ ya da maddeleþmiþ emeðin taþýyýcýlarýdýr; üretim
araçlarýnda daha önce somutlaþmýþ olsun, ya da, süreç sýrasýnda emekgücünün faaliyeti ile bunlara ilk kez katýlmýþ olsun, her iki durumda da
ancak süresine göre hesaba katýlýr; duruma göre, þu kadar saat ya da
gün harcanmýþtýr denir.
Bundan baþka, herhangi bir malýn üretimi için harcanan emeðin
miktarý, belli toplumsal koþullar altýnda gerekli olduðu kadarýyla hesaba
katýlýr. Bunun sonuçlarý çeþitlidir. Her þeyden önce, iþin, normal koþullar
altýnda yapýlmasý gerekir. Eðer iplik eðirme ve bükme makinesi bu iþte
yaygýn bir kullaným aracý ise, iplikçinin eline öreke ya da elçýkrýðý vermek anlamsýz olur. Pamuðun da, çalýþýrken zaman kaybýna yolaçacak
cinsten döküntü deðil, bu ise uygun nitelikte olmasý gerekir. Yoksa
iplikçi, bir libre iplik üretmek için toplumsal olarak gerekli olandan
daha fazla [sayfa 211] zaman harcayacak ve bu zaman fazlasýnda, ne deðer, ne de para yaratmýþ olacaktýr. Ne var ki, sürecin maddi öðelerinin
normal nitelikte olup olmamasý, iþçiye deðil, bütünüyle kapitaliste baðlý
bir husustur, ayrýca, emek-gücünün de ortalama yeterlikte olmasý gerekir. Kullanýldýðý iþkolunda yaygýn ortalama hüner derecesine, yatkýnlýða
ve çevikliðe sahip olmasý gerekir; zaten kapitalistimiz de, böyle normal
* Mümkün olan dünyalarýn en iyisinde, her þey, daha iyi içindir. -ç.
180
Karl Marks
Kapital I
nitelikte emek-gücü satýnalmak için gözünü dört açar. Bu gücün, normal sayýlan ortalama bir çaba, toplumda yaygýn bir yoðunluk derecesinde uygulanmasý gerekir; ve kapitalist de, zaten bunun böyle olmasýna,
iþçinin bir an bile boþ kalmamasýna, gerekli özeni gösterir. Emek-gücünün kullanýlmasýný belirli bir dönem için satýnalmýþtýr ve bu hakkýný
kullanmada kararlýdýr. Soyulmaya hiç niyeti yoktur. Ensonu, ve bu amaçla
dostumuzun kendine özgü bir ceza yasasý vardýr, hammaddenin ya da
üretim aletlerinin israf edilmesi kesinlikle yasaklanmýþtýr, çünkü böylece israf edilen þey, boþuna harcanan emek demektir, bu emek, üründe
yer almaz ya da ürünün deðerine dahil olmaz.16
Þimdi görüyoruz ki, emeðin, bir yandan yararlýlýk üretmesi, öte
yandan da deðer yaratmasý arasýndaki fark, bizim, metaýn [sayfa 212] tahliliyle bulmuþ olduðumuz bu fark, kendini üretim sürecinin iki yani arasýndaki bir ayrýlýða indirgemektedir.
Bir yandan emek-sürecinin birliði ve deðer yaratma süreci kabul
edilen üretim süreci, metalarýn üretimidir; öte yandan, emek-sürecinin
birliði ve artý-deðer üretme süreci olarak kabul edilen üretim süreci,
üretimin kapitalist süreci ya da kapitalist meta üretimidir.
Biz, yukarda, kapitalist tarafýndan alýnýp kullanýlan emeðin, ortalama nitelikte basit hünersiz emek ya da daha karmaþýk hünerli emek
olup olmamasýnýn artý-deðer yaratýlmasýnda en ufak bir önemi bulunmadýðýný belirtmiþtik. Ortalama emekten daha üstün ya da daha karmaþýk
nitelikteki her türlü emek, daha pahalý türden bir emek-gücü harcanmasýdýr, üretimi daha fazla zamana ve emeðe malolan emek-gücü, bu
yüzden de, hünersiz ya da basit emek-gücüne göre daha yüksek
16
Bu, köle emeðine dayanan üretimin pahalýlaþmasýna yolaçan durumlardan bir tanesidir.
Ýþçi, burada, eskilerin kullandýklarý çarpýcý bir deyimle, yarý-sesli alet olan hayvan ile sessiz bir
alet olan emek araçlarýndan, ancak sesli bir alet olmasý ile ayrýlýr. Ama o, hem emek aracýna,
hem de hayvana, onlardan birisi olmayýp insan olduðunu duyurur, hissettirir. Bunlardan birisine
acýmasýzca davranarak, diðerini ise kýrýp dökerek, kendisinin onlardan farklý bir yaratýk olduðuna,
büyük bir zevkle gene kendisini inandýrýr. Bundan dolayý, bu üretim yönteminde, en kabave en
aðýr araçlarýn salt kabalýk ve hantallýklarý yüzünden daha zor kýrýlýp dökülmeleri nedeniyle
kullanýlmalarý genellikle uygulanan bir ilkedir. Meksika körfezini çevreleyen köle devletlerinde,
iç savaþa kadar, toprakta iz açmak yerine, onu domuz ya da köstebek gibi altüst eden eski çin
tipi sabanlarýn kullanýldýðý görülür. Bkz: J. E. Cairnes, The Slave Power, London 1862, s. 40 vd.
Sea Board Slave States adlý yapýtýnda, Olmsted, bize þunlarý anlatýyor: Bana, burada, öyle
adetler gösterdiler ki, bizde aklýbaþýnda hiç kimse, ücret ödediði iþçisini, bunlara karþý savaþým
verip, engellemek istemez; bana kalýrsa bunlarýn fazla aðýrlýðý ve hantallýðý yüzünden iþçi, bizde
kullanýlanlara göre yüzde-on daha büyük bir çaba harcar. Beni inandýrmak için söylediklerine
göre, kölelerin bu aletleri, umursamaz ve hoyratça kullanmalarý yüzünden, daha hafif ya da
daha az kaba olanlarýn kullanýlmasý hiç bir tasarruf saðlamayacaðý gibi, bizim, iþçilerimize
vermekle kârlý çýktýðýmýz cinsten araçlar, bizimkinden daha yumuþak ve taþsýz olan Virginia
buðday tarlalarýnda bir gün bile dayanmazmýþ. Ve gene, çiftliklerde genellikle at yerine niçin
katýr kullanýldýðýný sorduðum zaman, bunun ilk ve en önemli nedeninin, atlarýn zencilerden
gördükleri aðýr ve eziyetli muameleye dayanamayacaklarý olmuþtur; atlar daima kýsa zamanda
sakat ya da kötürüm býrakýlmaktaydý. Oysa katýrlar sopaya dayanýklý olduklarý gibi, arasýra yem
yemeseler de oluyor, kolayca sakatlanmýyorlar. Bakýlmadýklarý ya da çalýþtýklarý zaman soðuk
alýp hastalanmýyorlardý. Hayvanlara reva görülen ve kuzeyde bir çiftçinin bakýçýlarýna derhal yol
vermesine neden olabilecek muameleleri her an görebilmek için, þu satýrlarý yazmakta olduðum
odanýn penceresinden öteye geçmeme hiç gerek yok.
Karl Marks
Kapital I
181
deðerdedir. Bu gücün deðeri daha yüksek olduðu için, tüketimi daha
yüksek düzeyde bir emektir, ve bu emek, hünersiz emeðin eþit zamanda
yaratmýþ olduðundan daha yüksek deðerler yaratýr. Ýplikçi ile kuyumcunun hünerleri arasýndaki fark ne olursa olsun, kuyumcunun, kendi
emek-gücünün deðerine karþýlýk harcadýðý emek parçasý ile artý-deðer
yaratmak için harcadýðý ek bir emek parçasý, nitel bakýmdan birbirinden
hiç farklý deðildir. Kuyumculukta da, iplikçilikte olduðu gibi, artý-deðer
yalnýzca fazladan harcanan emek miktarý ile, bir ve ayný emek-sürecinin
uzatýlmasýndan doðar; bu, birisinde mücevher yapma sürecinde, diðerinde iplik eðirme sürecinde. olur.17 [sayfa 213]
Ama bir yandan da, her deðer yaratma sürecinde, hünerli emeðin
ortalama toplumsal emeðe indirgenmesi, örneðin bir günlük hünerli
emeðin altý günlük hünersiz emek sayýlmasý kaçýnýlmazdýr.18 Biz, bu
yüzden, gereksiz iþlemlerden kendimizi kurtarýyoruz, tahlillerimizi, kapitalistin kullandýðý iþçi emeðinin, hünersiz ortalama emek olduðu varsayýmýna dayandýrarak basitleþtiriyoruz. [sayfa 214]
17
Hünerli ve hünersiz emek arasýndaki ayrým, kýsmen salt hayali bir nedene dayanmakta
ya da en azýndan, gerçekliðini çoktan yitirmiþ ve ancak geleneksel töreler olma niteliði yüzünden
yaþayabilen ayrýmlara, kýsmen de, iþçi sýnýfýnýn bazý kesimlerinin içinde bulunduklarý ve emekgüçlerinin karþýlýðýný diðerleri ile eþit deðer üzerinden almalarýný önleyen çaresiz duruma
dayanmaktadýr. Raslansal koþullar burada o kadar büyük bir rol oynar ki, bu iki çeþit emek,
bazan yer deðiþtirir. Örneðin kapitalist üretimin iyice geliþtiði bütün ülkelerde görüldüðü gibi,
iþçi sýnýfýnýn fizik yönden bozulduðu ve nispi bir tükenme gösterdiði yerlerde, büyük adale
gücünü gerektiren düþük nitelikte emek, çok daha ince bir emeðe göre, genellikle hünerli
emek sayýlýr ve diðerleri ise hünersiz emek düzeyine iner. Sözgeliþi Ýngilterede duvarcý ustasýnýn
iþi, Þam ipeklisi dokuyucusundan çok daha yüksek düzeyde bir yer tutar. Buna karþýlýk, kadife
biçicisinin iþi büyük beden gücüne gerek gösterdiði ve ayný zamanda saðlýða zararlý olduðu
halde, bu iþ, yalnýzca hünersiz iþ sayýlýr. Ve gene, þunu da unutmamak gerekir ki, sözde hünerli
emek, ulusal emek alanýnda geniþ bir yer tutmamaktadýr. Laing, Ýngilterede (Galler dahil)
11.300.000 kiþinin geçiminin, hünersiz emeðe dayandýðýný tahmin etmektedir. Onun bu hesabý
yaptýðý sýrada, buralarda yaþayan toplam 18.000.000 nüfustan soylular için 1.000.000, dilenciler,
serseriler, suçlular, orospular vb. için 1.500.000, orta sýnýf için 4.600.000 düþersek, yukardaki
11.000,000 sayýsýný buluruz. Ama o, bu orta sýnýfa, küçük yatýrýmlarýnýn faizleriyIe geçinenleri,
devlet memurlarýný, yazarlarý, sanatçýlarý, öðretmenleri ve benzerlerini de katmakta ve sayýyý
kabartmak için bu 4.650.000 sayýsýna, fabrika iþçilerinin iyi ücret alan kesimini de eklemektedir!
Duvarcý iþçileri de bunlar arasýnda sayýlmaktadýr. (S. Laing, National Distress etc., London 1844.)
Yiyecek karþýlýðýnda bildiðimiz emekten baþka verecek þeyleri olmayan büyük sýnýf, halkýn
büyük çoðunluðudur. (James Mill, Colony, Supplement to the Encyclop. Brit., 1831.)
18
Emek, deðer ölçüsü olarak sözkonusu edildiði zaman, bu, zorunlu olarak, belli türde bir
emek anlamýný taþýr... diðer türden emeklerin buna oraný kolaylýkla saptanabilir. ([J. Cazenove,]
Outlines of Polit. Economy, London 1832, s. 22, 23.)
182
Karl Marks
Kapital I
SEKÝZÝNCÝ BÖLÜM
DEÐÝÞMEYEN SERMAYE VE DEÐÝÞEN SERMAYE
EMEK-SÜRECÝNÝN çeþitli öðeleri, ürünün deðerinin oluþmasýnda
farklý roller oynarlar.
Ýþçi, emeðinin özgül niteliði ve yararlýlýðý ne olursa olsun, emeðinin
konusu üzerinde ek bir emek harcayarak ona yeni bir deðer katar. Öte
yandan süreçte kullanýlmýþ olan tüketim araçlarýnýn deðerleri aynen
korunmuþtur ve ürünün deðerini oluþturan parçalar olarak yeniden
karþýmýza çýkarlar; örneðin pamuk ile iðin deðerleri, ipliðin deðerinde
yeniden ortaya çýkar. Üretim araçlarýnýn deðeri, demek ki, ürüne aktarýlmakla aynen korunmuþ oluyor. Bu aktarma, o araçlarýn ürüne
dönüþmesi sýrasýnda, ya da bir baþka deyiþle, emek-süreci sýrasýnda
olmaktadýr. Bunu yapan emektir, ama nasýl?
Ýþçi, birisi pamuða deðer eklemek, diðeri üretim araçlarýnýn deðerini korumak için iki iþi birbiri ardýsýra ayný zamanda yapmaz; [sayfa 215]
Karl Marks
Kapital I
183
yani üzerinde çalýþtýðý pamuðun deðeri ile iðin deðerinin bir kýsmýný
ipliðe, ürüne aktaracak þekilde çalýþmaz. Ama iþçi yeni deðer katma
faaliyeti ile bunlarýn eski deðerlerini muhafaza etmiþ olur. Bununla birlikte, emeðin konusuna yeni bir deðer katmak ve onun eski deðerini
korumak. iþçinin bir iþlem sýrasýnda ayný zamanda ürettiði birbirinden
tamamen ayrý sonuçlar olduðu için, açýktýr ki, sonucun bu iki yönlü
niteliði, ancak emeðinin iki yönlü niteliði ile açýklanabilir; bir ve ayný
zamanda, bir özelliði ile deðer yaratmakta, diðer özelliði ile de deðeri
korumakta ya da deðer aktarmaktadýr.
Öyleyse, her iþçi, yeni emeði ve dolayýsýyla yeni deðeri ürüne
nasýl katar? Açýktýr ki, ancak belli bir yolda üretken biçimde çalýþarak;
iplikçi eðirerek, dokumacý dokuyarak, demirci döverek. Ama böylece
genel olarak katýlan emek, yani deðer, ancak emeðin özel biçimi ile,
eðirmekle, dokumakla ve dövmekle, üretim araçlarý, pamuk ve ið, iplik
ve dokuma tezgahý, demir ve örs, ürünün, bu yeni kullaným-deðerinin
öðeleri haline gelirler.19 Her kullaným-deðeri, yeni kullaným-deðerinde
yeni biçimde yeniden ortaya çýkmak üzere yokolur. Deðer yaratma
sürecini incelerken, eðer bir kullaným-deðeri, yeni bir kullaným-deðerinin üretiminde gereði gibi tüketiliyorsa, bu tüketilen þeyin üretimi için
harcanan emek miktarýnýn, yeni bir kullaným-deðerini üretmek için gerekli olan emek miktarýnýn bir kýsmýný oluþturduðunu görmüþtük; bu
kýsým, öyleyse, üretim aracýndan yeni ürüne aktarýlan emektir. Demek
oluyor ki, iþçinin, tüketilen üretim araçlarýnýn deðerlerini muhafaza etmesi ya da bunlarý deðerlerinin kýsýmlarý olarak ürüne aktarmasý, soyut
olarak düþünüldüðü zaman, emeðini katmasýyla deðil, bu emeðin özel
yararlý niteliði, özel üretken biçimi dolayýsýyla olmaktadýr. Öyleyse,
emeðin bu özgül üretken faaliyeti, dokumayla, eðirmeyle ya da dövmeyle, þöyle bir dokunma sonucu, üretim araçlarýný ölüm uykusundan
kaldýrmakta, bunlarý emek-sürecinin yaþayan öðeleri haline getirmekte, ve yeni ürünler meydana getirmek üzere onlarla birleþmektedir.
Eðer iþçinin özel üretici emeði eðirmek olmasaydý, pamuðu ipliði
dönüþtüremez, pamukla iðin deðerini ipliðe aktaramazdý. Diyelim ayný
iþçi, iþini deðiþtirip doðramacý olsun, o, gene, bir günlük emeði ile üzerinde çalýþtýðý malzemeye deðer ekleyecektir. [sayfa 216] Öyleyse önce,
yeni deðer ilavesinin, emeðinin özel olarak iplikçilik ya da özel olarak
doðramacýlýk olmasýndan deðil, emeðin soyut bir emek, toplumun toplam emeðinin bir kýsmý olmasýndan ileri geldiðini görüyoruz. Bundan
sonra da, belirli miktarda eklenen deðerin, onun emeðinin özel bir
yararlýlýkta olmasýndan deðil, belirli bir süre harcanmasýndan ileri geldiðini görüyoruz. Öyleyse, bu bir yandan, soyut insan emek-gücünün
harcanmasý açýsýndan genel niteliði sayesinde eðirme, pamuk ile iðe
19
Emek, yok olanýn yerine, yeni bir yaratma verir. (An Essay on the Polit. Econ. of
Nations, London 1821, s. 13.)
184
Karl Marks
Kapital I
yeni bir deðer katmakta; öte yandan da, somut ve yararlý bir emeksüreci olmasý açýsýndan özel niteliði sayesinde, ayný eðirme iþi, hem
üretim araçlarýnýn deðerlerini ürüne aktarmakta ve hem de bunlarý
üründe muhafaza etmektedir. Yani bir ve ayný zamanda, iki yanlý bir
sonuç elde edilmektedir.
Yalnýzca belli nicelikte emeðin basit katýlýþýyla, yeni deðer eklenmekte ve katýlan bu emeðin niteliðiyle, üretim araçlarýnýn ilk deðerleri
üründe muhafaza edilmiþ olmaktadýr. Emeðin iki yönlü niteliðinden
doðan bu iki yanlý etki, çeþitli olgularda izlenebilecek, durumdadýr.
Yeni bir buluþun, iplik eðiricisine, eskiden 36 saatte ipliðe çevirebildiði pamuðu þimdi 6 saatte çevirebilme olanaðýný saðladýðýný varsayalým. Emeði, þimdi eskisine göre, yararlý üretim amacý yönünden altý
kez daha fazla etkin hale gelmiþtir. Altý saatlik çalýþmasýnýn ürünü altý
kat artmýþ, 6 libreden 36 libreye yükselmiþtir. Ama þimdi, 36 libre pamuk, yalnýzca eskiden 6 libre pamuðun emdiði kadar emek miktarýný
emmektedir. Þimdi her libre pamuk, eskisinin altýda-biri kadar yeni
emek emmekte, dolayýsýyla emeðin her libre pamuða kattýðý deðer
yalnýzca eskinin altýda-biri kadar olmaktadýr. Öte yandan, ürüne, 36
libre ipliðe, pamuktan aktarýlan deðer, öncekinden altý kez daha büyüktür. Altý saatlik eðirmeyle, muhafaza edilen ve ürüne aktarýlan hammaddenin deðeri, ayný hammaddenin her libresine iplikçinin emeðiyle katýlan
yeni deðer, eskisinin altýda-biri kadar olduðu halde, daha öncekinin altý
katýdýr.
Bu, bize, bir durumda deðeri muhafaza etmeyi ve bir baþka
durumda deðeri yaratmayý mümkün kýlan emeðin iki özelliðinin esasta
farklý olduðunu gösterir. Bir yandan belli aðýrlýkta pamuðun iplik halinde eðirilmesi için gerekli zaman ne kadar uzun olursa, malzemeye
eklenen yeni deðer o kadar büyük olur, öte yandan, belli bir sürede
eðirilen pamuðun aðýrlýðý ne kadar fazla [sayfa 217] olursa, ondan ürüne
aktarýlan korunmuþ deðer o kadar büyük olur.
Þimdi de varsayalým ki, iplikçinin emeðinin üretkenliði deðiþmiyor,
sabit kalýyor, bu nedenle, bir libre pamuðu ipliðe çevirmek için eskiden
olduðu kadar zamana gereksinme gösteriyor, ama pamuðun deðiþimdeðeri, ya eski deðerinin altý katý kadar yükselerek, ya da altýda-bire
kadar düþerek deðiþiyor. Her iki durumda da, iplikçi, bir libre pamuða
ayný miktar emek veriyor ve bu nedenle, deðerdeki deðiþmeden önce
kattýðý kadar deðer katmýþ oluyor; ayný zamanda, o, daha öncekinin
aynýsý bir sürede, belli aðýrlýkta iplik üretiyor. Bununla birlikte, pamuktan ipliðe aktardýðý deðer, duruma göre ya deðiþiklikten öncekinin altýda-biri, ya da eskisinin altý kati fazla oluyor. Emek araçlarýnýn süreçteki
yararlý etkinlikleri deðiþmediði halde, bu araçlarýn deðerlerindeki yükselme ya da düþüþ de ayný sonuçlarý verir.
Eðer, eðirme sürecinin teknik koþullarý deðiþmezse ve üretim
araçlarýnýn deðerlerinde de herhangi bir deðiþiklik olmazsa, iplikçi, eþit
Karl Marks
Kapital I
185
çalýþma-sürelerinde eþit miktarda hammadde ve deðeri deðiþmeyen
eþit miktarda makine tüketmeye devam eder. Üründe muhafaza ettiði
deðer, ürüne kattýðý yeni deðerle doðru orantýlýdýr. Ýki haftada verdiði
emek ve kattýðý deðer, bir haftadakinin iki katý olduðu gibi, ayný sürede
tükettiði malzeme ve aþýnan makine de iki katýdýr. Bu durumda, üründe muhafaza ettiði deðer de, bir haftadakinin iki katý olur. Üretim koþullarý ayný kaldýðý sürece, iþçi, yeni emek sarfýyla ürüne daha fazla deðer
kattýðý gibi, daha fazla deðeri aktarmýþ ve muhafaza etmiþ olur; ama
bunu, o, yeni deðer katkýsý, deðiþmeyen koþullar altýnda olduðu ve kendi emeðinden baðýmsýz bulunduðu için yapar. Elbette, bir bakýma, iþçinin, üründe, ona kattýðý yeni deðer oranýnda eski deðeri koruduðu söylenebilir. Pamuðun deðeri, bir þilinden ister iki þiline yükselsin, ister
yarým þiline düþsün, iþçi, bir saatlik üründe daima iki saattekinin ancak
yarýsý kadar deðeri muhafaza etmiþ olacaktýr. Ayný þekilde, kendi
emeðinin üretkenliði de, yükselmek ya da düþmek suretiyle deðiþecek
olursa, bir saat içersinde eskisine göre daha çok ya da daha az iplik
eðirecektir; dolayýsýyla o bir saatlik üründe daha çok ya da daha az
pamuðun deðerini korumuþ olacaktýr. Ama ne olursa olsun, iki saatlik
emekle, bir saattekinin iki katý deðeri korumuþ olacaktýr.
Deðer, yalnýz kullanýma yararlý mallarda ve nesnelerde mevcuttur; deðerin itibari paralarda tamamen simgesel olarak [sayfa 218] temsilini
biz burada konu dýþý býrakýyoruz. (Ýnsana, eðer, emek-gücünün kiþileþmiþ
temsilcisi gözüyle bakýlýrsa, insan, bizzat, yaþayan ve bilinçli bir þey
olmakla birlikte, doðal bir nesne, bir þeydir; ve emek de onda bulunan
bu gücün ortaya çýkýþý, belirmesidir.) Bu nedenle, eðer bir mal yararlýlýðýný yitirirse, deðerini de yitirir. Üretim araçlarýnýn, kullaným-deðerlerini
yitirirlerken, deðerlerini yitirmeyiþlerinin nedeni þudur: Emek-süreci içersinde kullaným-deðerlerinin ilk biçimini, yalnýzca, üründe yeni kullaným-deðeri biçimine girmek üzere yitirmeleridir. Ama deðer için önemi
ne olursa olsun, bizzat içinde bazý kullaným nesnelerinin somutlaþmýþ
olmasý gerekir, gene de hangi özel nesnenin bu amaca hizmet ettiðinin
hiç bir önemi yoktur; metalarýn baþkalaþýmýný ele alýrken bunu görmüþtük. Bundan dolayý, emek-sürecinde üretim araçlarýnýn deðeri, ürüne,
ancak kendi kullaným-deðerleri ile birlikte deðiþim-deðerini de yitirmesiyle aktarýlýr. Onlar, ürüne, yalnýzca üretim aracý olarak yitirdikleri
deðeri verirler. Ama bu bakýmdan, emek-sürecinin maddi öðeleri her
zaman ayný þekilde davranmazlar.
Kazanýn altýnda yakýlan kömür, iz býrakmaksýzýn kaybolur gider;
dingilleri yaðlamak için kullanýlan yað da öyle. Boyalar ile diðer yardýmcý maddeler de ortadan kaybolur, ama ürünün özellikleri olarak yeniden ortaya çýkarlar. Hammaddeler, ürünün cevherini, ancak kendi biçimlerini deðiþtirdikten sonra oluþtururlar. Öyleyse hammadde ile yardýmcý
maddeler, emek-sürecine girerken taþýdýklarý kendilerine özgü biçimi
yitirirler. Emek araçlarýnda ise, durum böyle deðildir. Araçlar, makine-
186
Karl Marks
Kapital I
ler, iþyerleri ve kaplar, emek-sürecinde, ancak, ilk biçimlerini koruduklarý ve her sabah deðiþmeyen bu biçimleriyle süreci yinelemeye hazýr
olduklarý sürece yararlýdýrlar. Ömürleri boyunca, yani hizmet ettikleri
emek-sürecinin devamý boyunca, üründen baðýmsýz olarak þekillerini
koruduklarý gibi, ölümlerinden sonra da bu böyledir. Makinelerin, araçlarýn, iþyerlerinin vb. cesetleri, daima, oluþmalarýna yardým ettikleri üründen ayrý ve farklýdýr. Herhangi bir emek aracýnýn, iþyerine girdiði günden
hurdalýða atýlana kadar tüm hizmet süresince durumunu incelersek,
bu süre boyunca kullaným-deðerinin tamamýyla tüketildiðini ve dolayýsýyla deðiþim-deðerinin tümüyle ürüne aktarýldýðýný görürüz. Örneðin,
eðer bir eðirme makinesinin ömrü 10 yýl ise, bu çalýþma süreci içersinde, toplam deðerinin 10 yýllýk ürüne yavaþ yavaþ aktarýldýðý açýktýr. Bir
emek aracýnýn [sayfa 219] ömrü bu nedenle benzer iþlemlerin þu ya da bu
sayýda yinelenmesiyle tükenir. Emek aracýnýn ömrü, bu yönden insanýn
ömrü ile kýyaslanabilir. Her geçen gün, insaný, mezarýna 24 saat daha
yaklaþtýrýr: ama bu yolda daha kaç gün yolculuk yapacaðýný kimse kendisine bakarak kesenkes söyleyemez. Gene de bu güçlük yaþam sigortasý yapan þirketleri, ortalama insan ömrü teorisine dayanarak son derece
güvenli, ayný zamanda epeyce de kârlý sonuçlara ulaþmaktan alýkoymaz. Bu, emek araçlarý için de böyledir. Özel türdeki bir makinenin
ortalama yaþýný deneyimlerimize dayanarak biliriz. Diyelim emek-sürecindeki kullaným-deðeri ancak altý günlüktür. Bu durumda, ortalama
olarak her gün kullaným-deðerinin altýda-birini kaybetmekte ve deðerinin altýda-birini her gün ürüne vermektedir. Bütün aletlerin aþýnmasý ve
yýpranmasý, günlük kullaným-deðeri kaybý ve buna karþýlýk ürüne aktardýklarý deðer, bu esasa dayanýlarak hesaplanýr.
Þurasý apaçýktýr ki, üretim araçlarý, ürüne, emek-süreci sýrasýnda
kendi kullaným-deðerlerinin aþýnýp yýpranmasýyla yitirdiklerinden daha
fazla deðer aktarmýþ olmazlar. Eðer böyle bir aracýn yitirecek deðeri
yoksa, bir baþka deyiþle eðer insan emeði ürünü deðilse, ürüne de
deðer aktaramaz. Deðiþim-deðerinin oluþmasýna katkýda bulunmaksýzýn kullaným-deðerinin yaratýlmasýna yardým ederler. Bu sýnýfa, toprak,
rüzgar, su, yataðýndaki madenler, bakir ormandaki tomruklar gibi, insanýn yardýmý olmaksýzýn doðanýn saðladýðý bütün üretim araçlarý girer.
Burada karþýmýza ilginç bir olgu daha çýkýyor. Diyelim bir makinenin deðeri 1.000 sterlin olsun ve 1.000 günde aþýnsýn. Bu durumda,
her gün, günlük üretime, makinenin deðerinin binde-biri kadarý aktarýlmaktadýr. Ayný zamanda, azalan bir yaþama gücüyle de olsa, makine, bütünüyle emek-sürecinde yer almaya devam eder. Görülüyor ki,
emek-sürecinin bir öðesi olan üretim aracý, bütünüyle bir sürece devamlý olarak girmekle birlikte, deðer yaratma sürecine ancak parça
parça katýlmaktadýr. Ýki süreç arasýndaki fark, burada, maddi öðelerinin
içersinde yansýmaktadýr: ayný üretim aracý, emek-sürecinde bütünüyle
yer aldýðý halde, deðerin oluþmasýna ancak bir öðe olarak katýlmakta-
Karl Marks
Kapital I
187
dýr.20 [sayfa 220]
Öte yandan bir üretim aracý, deðerin oluþmasýnda bütünüyle yer
aldýðý halde, emek-sürecine parça parça girebilir. Pamuðun eðirilmesinde her 115 libre pamuktan 15 libresinin ziyan edildiðini kabul edelim; bu, 15 libre iplik haline deðil, þeytan tozu haline gelmiþ olsun. Bu
15 libre pamuk hiç bir zaman ipliðin bir öðesini oluþturmamakla birlikte, biz, eðer bu miktarý normal bir eðirme iþleminin ortalama koþullarý
altýnda kaçýnýlmaz diye kabul edersek, onun deðeri de týpký ipliðin deðerine aktarýlan ve onun maddesini oluþturan 100 libre pamuðun deðeri
gibi ipliðe aktarýlmýþ demektir. Bu durumda, bu miktarda pamuðun
boþa gitmesi iplik üretiminde zorunlu bir koþul oluyor. Baþka bir nedenle deðil, salt bu zorunlu koþul nedeniyle, pamuðun deðeri ürüne
aktarýlmýþtýr. Emek-sürecinden çýkan her türlü döküntü için ayný þey
geçerlidir, yeter ki, bu gibi döküntü yeni ve baþka kullaným-deðerlerinin
üretiminde kullanýlmasýnlar. Buna benzer döküntü kullanýlmasý,
Manchesterdeki büyük makine fabrikalarýnda görülebilir; burada daðlar gibi demir döküntü, geceleri ocaklara taþýnýr ve ertesi sabah
iþyerlerinde demir kütleleri halinde tekrar ortaya çýkarlar.
Üretim araçlarýnýn emek-süreci sýrasýnda, eski kullaným-deðeri
þeklinde kaybettikleri deðer kadar, yeni ürünlere deðer aktardýklarýný
görmüþ bulunuyoruz. Süreç sýrasýnda uðrayabilecekleri azami deðer
kaybý, kuþkusuz, sürece girdikleri sýrada taþýdýklarý deðer miktarý ya da
baþka bir deyiþle, üretimleri için gerekli emek-zamaný ile sýnýrlýdýr. Bunun için, üretim araçlarý, ürüne, yardýmcý olarak katýldýklarý sürece,
girerken sahip bulunduklarý deðerden daha fazlasýný katamazlar. Belli
türden bir hammadde ya da [sayfa 221] makine ya da baþka bir üretim
aracý, ne kadar yararlý olursa olsun, 150 sterlin deðerinde ya da 500
iþgünü deðerinde ise, hiç bir koþul altýnda ürünün deðerine 150 sterlin20
Emek araçlarýnýn onarýlmasý bizi burada ilgilendimiyor, Onarýlmakta olan bir makine, o
anda bir aracý rolünü oynamamakta, ama bir emeðin konusu olmaktadýr. Artýk onunla iþ yapýlmamakta, ama onun üzerinde çalýþýlmaktadýr. Emek araçlarýnýn onarýlmasý için harcanan emeðin,
bunlarýn ilk üretinileri için gerekli emekte sayýlmasýnýn, bizim amacýmýz yönünden tamamen
geçerli olduðu kabul edilebilir. Ama bizim burada ele aldýðýmýz aþýnma ve yýpranma, hiç bir
doktorun çare bulamadýðý ve hastayý her an ölüme yaklaþtýran bir durumdur: ve zaman zaman
onarýmý olanaksýz türden bu aþýnma ve yýpranma, býçak kullanýldýðý anda, onu, cerrahýn, yeni
bir býçaðýn kullanýlmasýna deðmez dediði duruma düþürecek bir duruma getirecektir. Bir makinenin, her emek sürecine, ayrýlmaz bir parça olarak katýldýðý halde, ayný andaki deðer yaratma
sürecine parça parça girdiðini metinde göstermiþ bulunuyoruz. Bu durumda, aþaðýya aldýðýmýz
parçada gözler önüne serilen fikir karýþýklýðý ne kadar büyüktür! Mr. Ricardo, çorap makinesinin
yapýmýnda mühendisin emeðinin bir kýsmýnýn, örneðin, bir çift çorabýn deðerinde içerildiðini
söylüyor. Oysa, her çift çorabý üreten toplam emek ... mühendisin emeðinin bir bölümünü
deðil tümünü içerir; çünkü bir tek makine, birçok çift çorap yapar ve bu çoraplardan hiç birisi,
makinenin bir parçasý olmaksýzýn yapýlamazdý. (Obs. an Certain Verbal Disputes in Pol. Econ.,
Particularly Relating to Value, s. 54.) Kendini beðenmiþ lafebesi yazar, düþtüðü þaþkýnlýkla ve
dolayýsýyla bir ölçüye kadar da öne sürdüðü savda haklýdýr, çünkü, ne Ricardo, ne de ondan
önce ve sonra herhangi bir iktisatçý, emeðin bu iki yönlülüðünü doðru olarak birbirlerinden
ayýrdedemedikleri gibi, deðerin oluþumunda bunlarýn herbirinin oynadýklarý rolü de
farkedememiþlerdir.
188
Karl Marks
Kapital I
den fazla katamazlar. Deðeri, üretim aracý olarak katýldýðý emek-süreciyle deðil, kendisinin ürün olarak üretildiði emek-süreciyle belirlenir.
Emek-sürecinde, yalnýzca kullaným-deðeri, yararlý özellikleri olan bir þey
olarak hizmet eder, ve daha önce böyle bir deðere sahip olmadýkça
ürüne herhangi bir deðer aktaramaz.21
Üretken emek, üretim araçlarýný, yeni bir ürünün onu oluþturan
öðelerine dönüþtürürken, kendi deðerleri de bir ruh göçümüne uðrarlar. Tükenmiþ bedenden ayrýlýp, yeni yaratýlmýþ olana geçerler. Ama bu
göç iþlemi, emekçinin dýþýnda olur. Ýþçi, eski deðerleri korumadan, buna
yeni emek katamaz, yeni deðer yaratamaz, çünkü kattýðý bu emeðin
belirli yararlý türden bir emek olmasý gerekir; ürünleri, yeni bir ürünün
üretim araçlarý olarak kullanmadan ve böylece deðerlerini yeni bir ürüne aktarmadan, yararlý türden bir iþ göremez. Demek ki, hareket halindeki emek-gücünün, canlý emeðin, deðer koruma ve ayný zamanda da
deðer katma özelliði, iþçiye hiç bir þeye malolmayan, ama kapitalist
için sermayesinin mevcut deðerini korumasýndan ötürü çok yararlý olan
bir doða vergisidir.22 Ticareti yolunda gittiði sürece, [sayfa 222] kapitalist,
kendisini para kazanma hýrsýna öylesine kaptýrmýþtýr ki, emeðin bu lütfunun farkýna bile varmaz. Bunun farkýna ancak, emek-sürecinde, bir
bunalým yarattýðý þiddetli bir duraklama ile varýr.23
21
Artý-deðeri (Faiz, Kâr, Rant), üretim araçlarý, topnak, aletler ve hammaddenin emeksürecinde kullaným-deðerleri aracýlýðý ile yapmýþ olduklarý services productifsden [üretken
hizmetliler. -ç.] çýkarmaya uðraþan J. B. Sayýn saçmalýðýný buradan anlayabiliriz. Marifetli mazur
gösterme hayallerini, yazýyla kayda geçirme fýrsatýný hiç kaçýrmayan Bay Wilhelm Roscher ise
aþaðýdaki örnekleri veriyor: J. B. Say (Traité, t. I, ch. 4) doðru olarak iþaret ediyor: bir yaðhanede
üretilen deðer, bütün masraflar çýkarýldýktan sonra, yeni bir þey, yaðhanenin kendisinin yapýldýðý
emekten tamamen farklý bir þeydir. (l.c., s. 82, not.) Çok doðru Bay Profesör! Yaðhanede
üretilen yað, yaðhanenin yapýmýnda harcanan emekten gerçekten farklý bir þeydir! Deðer
sözünden Bay Roscher, yað gibi bir maddeyi anlýyor, çünkü yaðýn bir deðeri vardýr, oysa,
nispeten az miktarda olsa bile doða petrol üretmektedir; daha sonraki gözlemlerinde de bu
olguya iþaret eder gibidir: O (doða) nadiren bir deðiþim deðeri üretir. Bay Roscherin doðasý
ile, ürettiði deðiþim-deðeri, bir çocuðu olduðunu itiraf eden ama o kadar minicikti ki diyen saf
bakireyi andýrýyor. Bu savant sérieux [âlim kiþi. -ç.] devamla þöyle diyor: Rikardocu okul,
sermayeyi de, biriktirilmiþ emek olarak, emek baþlýðý altýna koyma alýþkanlýðýndadýr. Bu
beceriksizce [!] bir iþtir, çünkü [!] sermaye sahibi [!], hiç deðilse [!], salt [?!] ayný þeyi yaratma
[?] ve muhafazadan [??] fazla bir þey yapar: yani [?!?] onu keyfi için kullanmaktan kaçýnýr ve
bunun için, örneðin [!!!] faiz talep eder. (l.c., [s. 82.]) Gerçekten, salt bir isteði hiç degilse
bir deðer kaynaðý haline çeviren bu anatomiko-fizyolojik ekonomi politik yöntemi, doðrusu
çok beceriklicedir.
22
Çiftçilikte emek araçlarý içersinde insan emeði ... çiftçinin sermayesini geri almada en
çok güvendiði araçtýr. Diðer ikisi ... Ýþ hayvanlarý ile ... arabalar, sabanlar, kürekler ve diðer
þeyler, belirli miktarda insan emeði olmaksýzýn hiç bir iþe yaramazlar. (Edmund Burke, Thoughts
and Details on Scarcity, originally Presented 1 to the Right Hon. W. Pitt, in the month November 1795, edit. London 1800, s. 10.)
23
26 Kasým 1862 tarihli The Timesta, fabrikasýnda 800 iþçi çalýþtýran ve ortalama 150 balya
Doðu Hindistan ya da 130 balya Amerikan pamuðu iþleyen bir fabrikatör, fabrikasýnýn çalýþmadýðý
zamanki devamlý masraflarýndan hüzünlü bir þekilde yakýnýr. Tahminen bu masraf yýlda 6.000
sterlindir. Bunlar arasýnda bizi burada ilgilendirmeyen, kira, faiz, vergiler, sigorta, yönetici, sayman
ve mühendis aylýklarý gibi harcamalar vardýr. Daha sonra, arasýra fabrikayý ýsýtmak ve motoru
çalýþtýrmak için 150 sterlin de kömüre koyar. Bundan baþka, makineleri çalýþýr durumda tutmak
için belirsiz zamanlarda çalýþtýrýlan kimselerin ücretlerini de hesaba katar. Ensonu, makinelerin
Karl Marks
Kapital I
189
Üretim araçlarý yönünden asýl tüketilen þey, bunlarýn kullanýmdeðeridir, ve bu kullaným-deðerinin emek aracýlýðý ile tüketimi, ürünü
meydana getirir. Üretim araçlarýnýn deðerlerinin tüketilmesi24 diye bir
þey olmadýðý gibi, bu deðerlerinin yeniden üretildiklerinin söylenmesi
de doðru deðildir. Bu deðer, korunmuþtur; nedeni, süreçte kendisinin
bir iþlem geçirmesi deðil, baþlangýçta içinde mevcut olduðu malýn gerçekten yokolmasý, ama bir baþka mal içersinde yokolmasýdýr. Öyleyse,
ürünün deðerinde üretim aracýnýn deðeri yeniden ortaya çýkar, ama bu
deðerin yeniden üretilmesi diye bir þey sözkonusu deðildir. Üretilen
þey, eski deðiþim-deðerinin yeniden ortaya çýktýðý yeni bir kullanýmdeðeridir.25
Emek-gücünün faal olduðu emek-sürecinin nesnel etkeni sözkonusu [sayfa 223] olduðundan, durum deðiþir. Ýþçi, özel bir amaca yönelmiþ
özelleþmiþ türden emeði sayesinde, üretim araçlarýnýn deðerini korur
ve ürüne aktarýr, ayný zamanda, o, yalnýzca çalýþmasýyla her an ek ya
da yeni bir deðer yaratýr. Diyelim ki, iþçinin tam emek-gücünün deðerinin eþdeðeri kadar üretim yaptýðý anda üretim süreci kesilmiþ olsun;
sözgeliþi altý saatlik emekle iþçi üç þilinlik bir deðer katmýþ olsun. Bu
deðer, ürünün toplam deðerinin üretim araçlarýndan gelen deðerin
dýþýndaki fazlalýktýr. Bu deðer, bu süreç sýrasýnda doðmuþ olan biricik
özgün deðerdir; ürünün bu süreçte yaratýlan biricik deðer kýsmýdýr. Kuþkusuz bu yeni deðerin ancak kapitalistin emek-gücünü satýnalmak için
yatýrdýðý paranýn yerine geçtiðini ve yaþamasý için gerekli þeyleri satýnalmak için iþçi tarafýndan harcandýðýný unutmuyoruz. Harcanan bu para
yönünden yeni deðer yalnýzca bir yeniden-üretimdir, ama gerçekten bir
yeniden-üretimdir, yoksa üretim araçlarýnýn deðenlerinin sözkonusu olduðu zamandaki gibi, görünüþte bir yeniden-üretim deðildir. Bir deðer
yerine, bir baþkasýnýn geçmesi, burada yeni bir deðerin yaratýlmasýyla
gerçekleþtirilmiþtir.
aþýnma paylarý olarak, 1.200 sterlin daha ekler, çünkü, buhar makineleri çalýþmalarýný tatil etti
diye, iklim ve doða koþullarý da faaliyetlerini tatil etmemektedirler. Sonra acýklý bir eda ile,
makineleri zaten eski olduðu için, bu 1.200 sterlin gibi küçük miktardan fazla bir aþýnma payý
tahmini yapmadýðýný da sözlerine ekler.
24
Üretken tüketim ... bir metaýn tüketiminin, üretim sürecinin bir parçasý olduðu durumlarda.
... Bu gibi durumlarda, deðer tüketimi diye bir þey yoktur. (S. P. Newman, l.c., s. 296.)
25
Belki yirmi baskýsý yapýlan bir Amerikan yýlýðýnda þu pasaj yer alýr: Sermayenin hangi
þekli altýnda yeniden ortaya çýkacaðý önemli deðildir; bunun ardýndan, üretimin, deðerleri
üründe yeniden kendini gösteren olasý bütün öðeleri uzun uzadýya sayýlýp döküldükten sonna
pasaj þöyle sona eriyor: Ýnsanoðlunun varlýðý ve rahatý için gerekli çeþitli türde yiyecekler,
giysiler ve barýnaklar da deðiþikliðe uðrar. Bunlar zaman zaman tüketilirler ve taþýdýklarý deðerler
insanýn vücuduna ve ruhuna katýlan yeni bir güç olarak tekrar ortaya çýkarlar ve üretim içinde
yeniden kullanýlacak yeni bir sermaye oluþtururlar. (F. Wayland, l.c., s. 31, 32.) Öteki acayiplikler
bir yana, þuna dikkati çekmekle yetinelim: yeni güçte tekrar kendini gösteren, ekmeðin fiyatý
deðil de onun kan yapýcý özü oluyor. Oysa, bu güçte tekrar kendini gösteren deðer, tüketim
maddeleri deðil, bunlarýn deðerleridir. Yarý fiyatýna saðlanan ayný gerekli tüketim maddeleri,
gene ayný eti, kemiði ve gücü yaratýr, ama bu gücün deðeri ayný olmaz. Deðer ile gücün
böyle birbirine karýþtýrýlmasý, yazarýmýzdaki ikiyüzlü belirsizlikle birlikte, artý-deðerin açýklanmasýný,
salt daha önce varolan deðerlerin tekrar çýkmasýna dayandýrmak gibi boþ bir çabaya iþarettir.
190
Karl Marks
Kapital I
Daha önce olup bitenlerden, emek-sürecinin, üründe yalnýzca
emek-gücünün deðerini karþýlayacak eþdeðerin yeniden-üretilmesi ve
ürüne katýlmasý için gerekli zamanýn ötesinde de devam edeceðini
biliyoruz. Bu amacýn karþýlanmasý için altý saat yettiði halde, süreç oniki
saat devam edebilir. Emek-gücünün faaliyeti bu nedenle yalnýzca kendi deðerini yeniden üretmekle kalmaz, onun üzerinde ve ötesinde de
üretimde bulunur. Bu artý-deðer, ürünün deðeriyle, bu ürünün oluþmasý
için tüketilen öðelerin deðeri arasýndaki farktýr; bir baþka deyiþle, üretim araçlarý ile emek-gücü arasýndaki farktýr.
Ürünün, deðerinin oluþmasýnda emek-sürecinin çeþitli etkenlerinin oynadýklarý çeþitli rolleri anlatýrken, aslýnda, biz, sermayenin kendi
deðerini geniþletme sürecinde çeþitli öðelere verilen farklý iþlevlerin özelliklerini aydýnlýða kavuþturmuþ olduk. Ürünü meydana getiren etmenlerin deðerlerinin toplamýný aþan toplam deðerin fazlasý, geniþlemiþ
sermayenin, iþin baþýnda yatýrýlan sermayeyi aþan fazladýr. Bir yanda
üretim araçlarý, öte yanda emek-gücü, yalnýzca baþlangýçta sermayenin
deðerinin para þeklinde çýkýp, emek-sürecinin çeþitli etmenlerine dönüþtüðü anda büründüðü çeþitli varlaþma biçimleridir. Bu durumda, sermayenin üretim araçlarý, hammadde, yardýmcý malzemeler ve iþ aletlerince temsil [sayfa 224] edilen kýsmý, üretim süreci sýrasýnda nicel bakýmdan
bir deðer deðiþimine uðramaz. Bu nedenle, bu kýsma, ben, sermayenin
deðiþmeyen kýsmý, ya da kýsaca deðiþmeyen sermaye adýný veriyorum.
Öte yandan, sermayenin, emek-gücü tarafýndan temsil edilen
kýsmý, üretim sürecinde bir deðer deðiþimine uðrar. Bu, kendi deðerinin eþdeðerini yeniden ürettiði gibi, bir fazlalýðý da, deðiþen koþullara
göre az ya da çok olabilen bir artý-deðeri de üretir. Sermayenin bu
kýsmý, durmadan, deðiþmeyen bir büyüklükten deðiþen bir büyüklüðe
dönüþür. Bu nedenle ben, buna, sermayenin deðiþen kýsmý, ya da kýsaca deðiþen sermaye diyorum. Sermayenin ayný öðeleri, emek-süreci
açýsýndan kendilerini, nesnel ve öznel öðeler, üretim araçlarý ve emeksüreci olarak, artý-deðer yaratan süreç açýsýndan, deðiþmeyen ve deðiþen
sermaye olarak ortaya koyuyorlar.
Yukarda verilen deðiþmeyen sermaye tanýmý, onu oluþturan öðelerin deðerindeki bir deðiþme olanaðýný hiç bir zaman dýþtalamaz. Diyelim ki, bir libre pamuðun fiyatý bir gün yarým þilin olsun, ertesi gün pamuk ürünündeki azalma sonucu bir þiline yükselsin. Yarým þiline satýnalýnan ve deðer yükselmesinden sonra iþlenen her libre pamuk, ürüne
bir þilinlik bir deðer aktarýr; fiyat yükselmesinden önce eðirilmiþ bulunan ve belki de piyasada iplik olarak dolaþan pamuk ayný þekilde ürüne ilk deðerinin iki katý deðer aktarmýþ olur. Açýktýr ki, bu deðer deðiþmesinin, pamuðun eðirilmesiyle deðerine eklenen artýþla ya da artý-deðerle bir iliþkisi yoktur. Eðer eski pamuk eðirilmemiþ olsaydý, fiyat yükselmesinden sonra gene de libresi yarým þilin yerine bir þiline tekrar
satýlabilirdi. Üstelik, pamuk süreçten ne kadar az geçmiþ olunsa, bu
Karl Marks
Kapital I
191
sonuç o kadar kesin demektir. Ýþte bu nedenle, spekülatörler böyle ani
deðer deðiþimleri halinde, üzerinde en az emek harcanmýþ maddelerde spekülasyon yapmayý bir kural haline getirmiþlerdir; kumaþ yerine
iplik, iplik yerine pamuk üzerinde spekülasyon yapmak gibi. Ýncelemekte olduðumuz durumda deðer deðiþimi, pamuðun üretim aracý
olarak rol oynadýðý ve bunun için de deðiþmeyen sermaye iþlevini yerine getirdiði süreçten deðil, pamuðun kendisinin üretildiði süreçten
doðmaktadýr. Gerçi bir metaýn deðeri, içerdiði emek miktarýyla belirlenir, ama bu miktarý da sýnýrlayan þey toplumsal koþullardýr. Herhangi
bir metaýn üretimi için toplumsal bakýmdan gerekli zamanda bir deðiþme [sayfa 225] olursa ve belli aðýrlýktaki pamuk, kötü bir hasattan sonra,
iyi bir hasattan sonrakine göre daha fazla emeði temsil eder ayný
sýnýfa dahil daha önce varolan bütün metalar bunun etkisinde kalýr,
çünkü bütün bunlar ayný türe ait bireyler olup,26 belirli zamanlardaki
deðerleri, toplumsal bakýmdan gerekli-emekle, yani o sýrada mevcut
toplumsal koþullar altýnda üretilmesi için gerekli-emekle ölçülür.
Hammaddenin deðeri deðiþebileceði gibi, süreçte kullanýlan iþ
araçlarýnýn, makinelerin vb. deðerleri de deðiþebilir; dolayýsýyla bunlardan ürüne aktarýlan deðer kýsmý da deðiþebilir. Yeni bir buluþ sonucu
ayný tip makineler daha az emek harcanmasý ile üretilebilir olsalar, eski
makineler azçok bir deðer kaybýna uðrarlar ve sonuçta ürüne o oranda
az deðer aktarýrlar. Ama burada da, deðerdeki deðiþme, gene, makinenin üretim aracý olarak iþ gördüðü sürecin dýþýnda olmaktadýr. Makine bu sürece girdikten sonra, bu süreçten ayrý olarak sahip olduðu
deðerden daha fazlasýný ürüne aktaramaz.
Nasýl ki, üretim aracý emek-sürecine girdikten sonra deðerindeki
deðiþme, deðiþmeyen sermaye olma niteliðini etkilemezse, deðiþmeyen
sermayenin deðiþen sermayeye olan oranýndaki bir deðiþiklik de bu iki
tür sermayenin iþlevlerini etkilemez. Emek-sürecinin teknik koþullarýnda
öylesine köklü bir deðiþiklik olabilir ki, eskiden on iþçi düþük deðerde
on alet kullanarak nispeten küçük miktarda hammadde iþlerken, þimdi
bir iþin pahalý bir makineyle yüz katý fazla hammadde iþleyebilir. Bu
durumda, kullanýlmakta olan üretim araçlarýnýn toplam deðerlerinin
temsil ettiði deðiþmeyen sermaye son derece büyür, oysa emek-gücüne yatýrýlmýþ deðiþen sermaye büyük ölçüde azalýr. Bununla birlikte,
böyle bir devrim, yalnýzca deðiþmeyen ve deðiþen sermaye arasýndaki
nicel iliþkiyi, ya da toplam sermayenin, deðiþmeyen ve deðiþen sermaye öðelerine bölünme oranýný deðiþtirir; buna karþýlýk, bu iki sermaye arasýndaki temel ayrým üzerinde en ufak bir etki yapmaz. [sayfa 226]
26
Ayný türden bütün ürünler, arasýnda yalnýzca bir kitle meydana getirirler ve bunun fiyatý
özel durum ve koþullara bakýlmaksýzýn genel olarak belirlenir. (Le Trosne, l.c.. a. 893.)
192
Karl Marks
Kapital I
DOKUZUNCU BÖLÜM
ARTI-DEÐER ORANI
BÝRÝNCÝ KESÝM. EMEK-GÜCÜNÜN
SÖMÜRÜLME DERECESÝ
Yatýrýlan sermaye, S, ile üretim sürecinde doðan artý-deðer, ya da
baþka bir deyiþle, sermayenin, S, deðerini büyütmesi, her þeyden önce
karþýmýza bir fazlalýk, ürün deðerinin, onu meydana getiren öðelerin
deðerleri toplamýný aþan bir miktarý olarak çýkar.*
Sermaye S, iki kýsýmdan oluþur, birincisi, üretim araçlarýna yatýrýlan para miktarý s, ve ikincisi, emek-gücü için harcanan para miktarý
d; bunlardan s, deðiþmeyen sermayeye dönüþen kýsmý, d de deðiþen
sermayeye dönüþen kýsmý temsil ederler. Öyleyse. baþlangýçta, S =
s+ddir, örneðin yatýrýlan sermaye 500 sterlin ise, bölünüþü þöyle de
olabilir: 500 sterlin = 410 sterlin deðiþmeyen sermaye + 90 sterlin deðiþen
sermayedir. Üretim süreci bittiðinde, deðeri = (s+d)+a olan bir meta
elde edilir, burada [sayfa 227] a, artý-deðerdir; ya da daha önceki rakamla* Yatýrýlan sermaye S, deðiþmeyen sermaye s, deðiþen sermaye d, artý-deðer a harfleri ile
simgelenmiþtir. -ç.
Karl Marks
Kapital I
193
rýmýzý alýrsak bu metaýn deðeri = (410 sterlin s + 90 sterlin d) + 90
sterlin a olur. Baþlangýçtaki sermaye S, þimdi S olmuþtur, 500 sterlin
590 sterlin haline gelmiþtir. Aradaki fark a, yani 90 sterlin artý-deðerdir.
Ürünü meydana getiren öðelerin deðeri, yatýrýlan sermayenin deðerine
eþit olduðu için, ürünün deðerinin, onu meydana getiren öðelerin deðerini aþan kýsmýnýn, yatýrýlan sermayenin geniþleme miktarýna ya da üretilen artý-deðere eþit olduðunu söylemek, yalnýzca boþ bir yineleme olur.
Bununla birlikte, bizim, gene de bu boþ yinelemeyi biraz daha
yakýndan incelememiz gerekiyor. Karþýlaþtýrýlan iki þey, ürünün deðeri
ile ürünün üretim sürecinde tüketilen kýsýmlarýnýn deðeridir. Deðiþmeyen
sermayenin emek araçlarýndaki kýsmýnýn, ürüne, ancak deðerinin küçük
parçalarý halinde aktarýldýðý halde, bu deðerin geriye kalan kýsmýnýn
emek araçlarýnda varolmaya nasýl devam ettiklerini görmüþ bulunuyoruz. Bu geri kalan kýsmý, deðerin oluþmasýnda hiç bir rol oynamadýðý
için, biz, þimdilik bir yana býrakýyoruz. Bunun hesaba katýlmasý zaten
bir þey deðiþtirmez. Daha önceki örneðimizi alalým, s = 410 sterlin: bu
miktar, 312 sterlin deðerinde hammaddenin, 44 sterlin deðerinde yardýmcý malzemenin ve 54 sterlin deðerinde makinenin süreçte aþýnan
kýsmýnýn toplamý olsun; ve gene diyelim ki, kullanýlan makinenin toplam deðeri 1.054 sterlindir. Bu son miktardan, yalnýzca ürün deðerinin
meydana getirilmesi için yatýrýlmýþ deðer olarak, makinelerin süreçteki
aþýnma ve yýpranma sonucu yitirdikleri ve dolayýsýyla ürüne geçirdikleri
54 sterlinlik miktarý hesaba katarýz. Eðer biz, ayný zamanda, hâlâ makinede bulunan geri kalan 1.000 sterlini de ürüne aktarýlmýþ olarak sayarsak, onu da yatýrýlan deðerin bir kýsmý olarak kabul etmemiz ve
hesabýmýzýn iki yanýnda göstermemiz gerekirdi.27 Böylece bir yanda
1.500 sterlin, öte yanda 1.590 sterlin miktarlarýný elde etmiþ olurduk. Bu
iki miktar arasýndaki fark ya da artý-deðer, gene 90 sterlin olurdu. Bundan dolayýdýr ki, bu kitap boyunca, biz, deðer üretimi için yatýrýlan
deðiþmeyen sermaye kavramý ile, daima, eðer orada tersi kastedilmiyorsa, yalnýz süreçte fiilen tüketilen üretim araçlarýnýn deðerini ifade
etmiþ olacaðýz. [sayfa 228]
Bunu belirttikten sonra, S = s+d formülümüze dönelim; bu formülün S = (s+d)+a haline dönüþtüðünü, Snin S olduðunu görmüþtük.
Deðiþmeyen sermayenin deðerinin ürüne aktarýldýðýný, onda yeniden
ortaya çýktýðýný biliyoruz. Süreçte fiilen yaratýlan yeni deðer, üretilen
deðer, ya da deðer-ürün, bu nedenle ürünün deðeri ile ayný þey deðildir; ilk bakýþta sanýldýðý gibi (s+d)+a ya da 410 sterlin deðiþmeyen
sermaye + 90 sterlin deðiþen sermaye + 90 sterlin artý-deðer þeklinde
deðil; d+a ya da, 90 sterlin deðiþen sermaye + 90 sterlin artý-deðerdir.
27
Kullanýlan sabit sermayenin deðerini, eðer yatýrýlmýþ olan sermayenin bir kýsmý olarak
düþünürsek, yýl sonunda bu sermayenin geriye kalan deðerini, yýllýk gelirin bir parçasý olarak
hesaba katmamýz gerekir. (Malthus, Princ. of Pol. Econ.. 2. baský, London 1836, s. 269.)
194
Karl Marks
Kapital I
590 sterlin deðil, ama 180 sterlindir. Eðer s = 0 olsaydý, bir baþka deyiþle,
kapitalistin, hammadde olsun, yardýmcý malzeme ya da emek araçlarý
olsun, daha önceki örneðin oluþturduðu her türlü üretim aracýndan
vazgeçebileceði bir sanayi kolu olsaydý, yalnýz emek-gücünü ve doðanýn saðladýðý malzemeleri kullanmakla yetinseydi; bu durumda, ürüne
aktarýlacak deðiþmeyen sermaye de olmazdý. Ürün deðerinin bu öðesi,
yani örneðimizde 410 sterlin, dýþtalanacaktý, ama 90 sterlinlik artý-deðeri
de içeren ve, yaratýlan yeni deðerin ya da üretilen deðerin karþýlýðý olan
180 sterlin, s, düþünülebilecek en yüksek deðeri temsil ediyormuþ gibi,
eski büyüklüðünde kalýrdý. S = (0 + d) = d ya da geniþlemiþ sermaye
S = d + a olacaktýr; bu nedenle de, daha önce olduðu gibi S-S = adýr.
Öte yandan eðer a = 0 ise, ya da baþka bir deyiþle, deðeri, deðiþen sermaye þeklinde yatýrýlmýþ olan emek-gücü ancak kendi eþdeðerini üretiyorsa, S = s + d olur, ya da ürün deðeri, S = (s + d) + 0 ya da S = S
olurdu. Bu durumda yatýrýlan sermaye kendisini geniþletmemiþ olurdu.
Daha önceki incelemelerimizden biliyoruz ki, artý-deðer, salt d
deðerindeki, emek-gücüne dönüþen sermaye kýsmýndaki bir deðiþmenin
sonucudur, ve dolayýsýyla d+a = d+d ya da d artý dnin bir fazlalýðýdýr.
Yalnýz dnin deðiþmesi ve bu deðiþmenin koþullarýný saðlayan iliþki,
sermayenin deðiþen kýsmýnýn büyümesiyle yatýrýlan sermayenin toplamýnda da bir artýþ olmasý nedeniyle açýkça görülmez. Baþlangýçta bu
500 sterlin idi, sonra 590 sterlin oluyor. Bu nedenle, araþtýrmamýzýn
doðru sonuçlara ulaþabilmesi için ürünün deðerinde yalnýz deðiþmeyen
sermayenin görüldüðü kýsmýndan soyutlanarak deðiþmeyen sermayeyi
sýfýra eþitlemeliyiz ya da s = 0 demeliyiz. Bu, yalnýzca birbirleriyle yalnýz
artý ve eksi iþaretleriyle iliþki halinde olan deðiþmeyen ve deðiþen
büyüklüklerle iþlem yaparken kullandýðýmýz bir matematik kuralýn [sayfa
229] uygulanmasýdýr.
Bir baþka güçlük de, deðiþen sermayenin baþlangýçtaki biçiminden doðar. Örneðimizde, S = 410 sterlin deðiþmeyen + 90 sterlin deðiþen + 90 sterlin artý-deðerdir; ama 90 sterlin, belirli ve bunun için deðiþmeyen bir miktardýr; bu durumda onu deðiþen olarak ele almak saçma
görünebilir. Ama aslýnda, 90 sterlinlik deðiþen deðer, burada yalnýz bu
deðerin geçirdiði süreci temsil eden bir simgedir. Sermayenin emekgücü satýnalýnmasý için yatýrýlan kýsmý, belirli bir miktarda maddeleþmiþ
emek, satýnalýnan emek-gücünün deðeri gibi deðiþmeyen bir deðerdir.
Ama üretim sürecinde, 90 sterlinin yerini faal emek-gücü alýyor; ölü
emeðin yerine canlý emek, donmuþ bir þeyin yerine akýcý bir þey,
deðiþmeyen bir þeyin yerine deðiþen bir þey geçiyor. Sonuç, dnin artý
ddeki küçük bir fazlalýðýn yeniden-üretimidir. Öyleyse kapitalist üretim
açýsýndan bütün süreç, emek-gücüne dönüþen aslýnda deðiþmeyen
deðerin kendiliðinden deðiþmesi gibi görünüyor. Sanki hem süreç ve
hem de onun sonucu bu deðere baðlýymýþ gibi görünür. Bu nedenle,
eðer, 90 sterlinlik deðiþen sermaye ya da þu kadarlýk kendini geniþ-
Karl Marks
Kapital I
195
leten deðer ifadeleri çeliþik gibi gözüküyorlarsa, bu, yalnýzca kapitalist
üretimde yatan bir çeliþkiyi suyüzüne çýkarmalarý nedeniyledir.
Deðiþmeyen sermayeyi sýfýra eþitlemek, ilk bakýþta acayip bir
iþlem gibi gelebilir. Ama bu, bizim her gün yaptýðýmýz bir þeydir. Örneðin, Ýngilterenin pamuklu sanayiinden saðladýðý kâr miktarýný hesaplarken, önce pamuk için, Birleþik Devletlere, Hindistana, Mýsýra ve
öteki ülkelere ödenen miktarlarý düþüyoruz; bir baþka deyiþle, ürünün
deðerinde tekrar ortaya çýkan sermaye deðerini sýfýra eþit kýlýyoruz.
Kuþkusuz, artý-deðer oraný, yalnýzca, sermayenin doðrudan
doðruya kendisinden çýktýðý ve deðerindeki deðiþmeyi temsil ettiði kýsmý ile iliþkili deðildir, yatýrýlmýþ toplam sermaye de ekonomik bakýmdan büyük önem taþýr. Biz, bu nedenle, üçüncü kitapta bu oraný
enine-boyuna ele alacaðýz. Sermayenin bir bölümünün, emek-gücüne
çevirmekle deðerini geniþletebilmesi için, diðer bir kýsmýnýn üretim
araçlarýna çevrilmesi gerekir. Deðiþen sermayenin görevini yerine getirebilmesi için, deðiþmeyen sermayenin uygun oranda yatýrýlmasý gerekir ve bu oran her emek-sürecinin özel teknik koþullarýnca belirlenir.
Bir kimyasal süreç için imbik ve diðer kaplara gereksinme duyulmasý,
kimyacýyý, tahlil sonucunda bunlarý [sayfa 230] hesaba katmaya zorlayamaz. Eðer biz, üretim araçlarýna, deðer yaratma iliþkileri açýsýndan, ve
her þeyden ayrý olarak deðerin miktarýndaki deðiþmeler yönünden bakacak olursak, bunlar, yalnýzca emek-gücünün, deðer yaratýcýsýnýn
maddeleþtiði malzeme gibi görünürler. Ne doðanýn, ne de bu malzemenin bir önemi vardýr. Gerekli olan tek þey, üretim sýrasýnda harcanan emeði emecek miktarda malzemenin bulunmasýdýr. Bu miktar
varsa, malzemenin deðerinin yükselmesinin ya da düþmesinin, veya
toprak ya da deniz gibi hiç bir deðer taþýmamasýnýn, deðerin yaratýlmasý ya da miktarýnýn deðiþmesi üzerinde herhangi bir etkisi olamaz.28
Öyleyse önce deðiþmeyen sermayeyi sýfýra eþitleyeceðiz. Böylece, yatýrýlmýþ sermaye s+ddan dye indirgenmiþ olur ve ürün deðeri
(s+d) + a yerine þimdi üretilen deðeri d+a elde etmiþ oluruz. Süreç
boyunca harcanan bütün emeði temsil eden üretilen yeni deðer = 180
sterlin olsa, bundan, deðiþen sermayenin deðeri 90 sterlini çýkarýrsak,
geriye 90 sterlinlik bir artý-deðer miktarý kalýr. Bu 90 sterlin ya da a,
üretilmiþ olan artý-deðerin mutlak miktarýný ifade eder. Üretilen nispi
miktar büyüklük ya da deðiþen sermayenin artýþ yüzdesi, kuþkusuz artýdeðerin deðiþen sermaye oraný ile belirlenir ya da a : d ile ifade edilir.
Örneðimizde bu oran 90 : 90 olup %100 bir artýþ verir. Deðiþen sermayenin deðerindeki bu nispi artýþa ya da artý-deðerin nispi büyüklüðüne,
ben, artý-deðer oraný adýný veriyorum.29
28
Lucretiusun söylediði söz apaçýktýr: nil posse creari de nihilo, yoktan hiç bir þey
yaratýlamaz. Deðer yaratýmý, emek-gücünün emeðe çevrilmesidir. Emek-gücünün kendisi ise,
besleyici maddeler aracýlýðý ile insan organizmasýna aktarýlan enerjidir. [Lucretius, De Rerum
Natura, I, 149, 205: 11, 287.]
196
Karl Marks
Kapital I
Ýþçinin, emek-sürecinin bir kýsmýnda yalnýzca kendi emek-gücünün deðerini, yani yaþamasý için gerekli tüketim araçlarýný ürettiðini
görmüþ bulunuyoruz. Ama onun çalýþmasý, toplumsal iþbölümüne dayanan sistemin bir kýsmýný oluþturduðu için, o, tükettiði bu gerekli maddeleri doðrudan doðruya kendisi üretmez; o, belli bir meta, diyelim
iplik üretir ve bu ürünün deðeri, bu gerekli maddelerin ya da bunlarý
satýnalabileceði paranýn deðerine eþittir. Günlük emeðinin bu amaca
ayrýlan bölümü, kendisine ortalama olarak günde gerekli olan maddelerin deðeriyle ya da ayný þey demek olan, bunlarýn üretimi için gerekli
olan emek-zamanýyla orantýlý [sayfa 231] olarak çok ya da az olabilir. Eðer
bu gerekli maddelerin deðeri ortalama altý saatlik emek sarfýný temsil
ederse, iþçinin bu deðeri üretmek için ortalama altý saat çalýþmasý gerekir. Ýþçi, kapitalist hesabýna çalýþmayýp da kendi adýna baðýmsýz
çalýþsaydý, diðer þeyler ayný kalmak üzere, gene de emek-gücünün
deðerini üretmek ve böylece varlýðýnýn korunmasý ya da üretime devam edebilmesi için gerekli tüketim maddelerini saðlayabilmek için
ayný saat süresince çalýþmak zorunda kalacaktý. Ama biz gördük ki,
emek-gücünün deðerini, diyelim üç þilini, ürettiði günlük emeðinin bu
bölümü sýrasýnda yalnýzca kapitalist tarafýndan zaten yatýrýlmýþ* bulunan emek-gücü deðerinin eþdeðerini üretmektedir; yaratýlan yeni deðer, ancak yatýrýlan deðiþen sermayenin verini almaktadýr. Ýþte bunun
için, üç þilin deðerindeki yeni üretim, salt bir yeniden-üretim görünüþünü
alýr. Ýþgü- nünün bu yeniden-üretimin yapýldýðý kýsmýna ben gerekli
emek-zama-ný ve bu sürede harcanan emeðe gerekli-emek diyorum.30 Ýþçi yönünden, emeðinin özel toplumsal biçiminden baðýmsýz
olduðu için gereklidir; sermaye açýsýndan ve kapitalist dünya açýsýndan,
iþçinin devamlý olarak varolmasý onlarýn varlýðýnýn da temel koþulu
olduðu için gereklidir.
Emek-sürecinin, emeðinin artýk gerekli olmadýðý ikinci dönemi
boyunca da iþçinin çalýþtýðý ve emek-gücü harcadýðý doðrudur, ama
onun emeði artýk gerekli-emek olmadýðýndan kendisi için bir deðer
yaratmaz. Bu dönemde, kapitalist için, hiç yoktan yaratmanýn bütün
güzelliklerini taþýyan artý-deðeri yaratýr. Ýþgününün bu kýsmýna ben artýemek zamaný ve bu zamanda harcanan emeðe artý-emek adýný veriyor29
Bunu, Ýngilizlerin, kâr oraný (rate of profit) ve faiz orani (rate of interest) ifadelerini
kullandýklarý þekilde kullanýyorum. Üçüncü Ciltte, artý-deðer yasalarý bilindikten sonra, kâr oranýnýn
bir sýr olmadýðý görülecektir. Eðer süreci tersinden alýrsak, ne birini, ne de ötekini anlýyabiliriz.
30
Biz, bu yapýtta þimdiye kadar, herhangi bir metaýn üretimi için belli toplumsal koþullar
altýnda gerekli olan zamaný belirtmek için gerekli-emek zamaný terimini kullandýk. Bundan
sonra, özel bir meta olan emek-gücünün üretimi için gerekli zamaný belirtmek üzere de bu
terimi kullanacaðýz. Bir ve ayný teknik terimi farklý anlamlarda kullanmak, sakýncalý olabilir,
ama bundan büsbütün kaçýnmak hiç bir bilimde mümkün deðildir. Örneðin, matematiðin yüksek
dallarý ile alçak dallarýný karþýlaþtýrýnýz.
* [Üçüncü Almanca baskýya ek not: Yazar, burada, günlük yaþamda kullanýlan ekonomik
dile baþvuruyor. Anýmsanacaðý gibi, gerçekte, kapitalist iþçiye deðil, iþçi kapitaliste avans
vermektedir. - F.E.]
Karl Marks
Kapital I
197
um. Deðerin niteliðinin iyice kavranmasý için nasýl ki onun, salt þu kadar saatlik emeðin maddeleþmiþ þekli olduðu, ve bu madde haline gelmiþ emekten baþka bir þey olmadýðýnýn anlaþýlmasý önemliyse, artý-deðerin doðru bir þekilde kavranmasý için de, onun salt artý-emek zamanýnýn madde haline gelmiþ þekli, salt [sayfa 232] maddeleþmiþ artý-emek
olduðunun anlaþýlmasý da o kadar önemlidir. Toplumun çeþitli ekonomik biçimleri arasýndaki temel ayrým, örneðin, köle emeðine dayanan
toplum ile ücretli emeðe dayanan toplum arasýndaki ayrým, bu artýemeðin fiili üreticisinden, iþçiden sýzdýrýlmasý biçimine dayanýr.31
Bir yandan, deðiþen sermayenin deðeri ile, bu sermayeyle satýnalýnan emek-gücünün deðeri eþit olduðuna, ve bu emek-gücünün deðeri,
iþgününün gerekli kýsmýný belirlediðine göre; öte yandan da iþgününün
artý kýsmý artý-deðeri belirlediðine göre: artý-emeðin gerekli-emeðe oraný ne ise, artý-deðerin deðiþen sermayeye oraný odur, ya da baþka bir
deyiþle, artý-deðerin oraný a/d=artý-emek/gerekli-emekdir. Her iki orantýda, a/d ile
artý-emek
/gerekli-emek, ayný þeyi deðiþik biçimlerde ifade ederler; birinde somutlaþmýþ, maddeleþmiþ emek, diðerinde canlý, akýcý emek biçiminde.
Artý-deðer oraný, bu nedenle, emek-gücünün sermaye, ya da
iþçinin kapitalist tarafýndan sömürülme derecesinin tam ve kesin ifadesidir.32
Bizim örneðimizde, ürünün deðeri = 410 sterlin deðiþmeyen +
90 sterlin deðiþen + 90 sterlin artý-deðer ve yatýrýlmýþ sermaye = 500
sterlindi. Artý-deðer = 90 sterlin ve yatýrýlmýþ sermaye = 500 sterlin olduðuna göre, her zamanki hesaplarýmýzla (çoðu zaman kâr oraný ile
karýþtýrýlan) artý-deðer oraný olarak %18i buluruz; bulunan bu oran o
kadar düþüktür ki, Bay Carey ile diðer telifçilere herhalde hoþ bir sürpriz gibi gelecektir. Ama aslýnda artý-deðer oraný, a/S ya da a/s+dye deðil,
a
/dye eþittir: böylece 900/500 deðil, 90/90 ya da %100dür, ve görünüþte sömürü
derecesinin [sayfa 233] beþ katýndan fazladýr. Ele aldýðýmýz durumda,
iþgününün fiili uzunluðunu, emek-sürecinin gün ya da hafta olarak süresini, kullanýlan iþçi sayýsýný bilmemekle birlikte, artý-deðer oraný a/d
eþdeðer ifadesi olan, artý-emek/gerekli-emek oraný aracýlýðý ile, bize, iþgününün
31
Bay Wilhelm Thucydides Roscher, boþa giden bir buluþ yaptý. Önemli buluþu þuydu: bir
yandan, artý-deðerin ya da artý-ürünün meydana gelmesi ve dolayýsýyla sermaye birikimi, bugün
artýk kapitalistin tutumluluðu sayesinde olurken, öte yandan, uygarlýðýn baþlangýç aþamalarýnda,
güçsüzleri tasarrufa zorlayan güçlükler oluyordu (l.c., s. 78). Neden tasarrufa? Emekten mi?
Yoksa, zaten varolmayan fazla servetten mi? Roscher ve benzerlerini, kapitalistin artý-deðere
elkoymasýný, azçok aklauygun göstermek amacýyla bulduklarý mazur gösterme nedenlerini,
artý-deðerin kökeni þeklinde tersine çevirmeye zorlayan þey nedir? Gerçek bilisizliklerinin yaný
sýra, mazur gösterme korkusu içersinde, deðer ve artý-deðeri, bilimsel þekilde incelemekten ve
büyük olasýlýkla, güçlülerin hoþuna gitmeyecek sonuçlara ulaþmaktan kaçýnmak istemektedirler.
32
Artý-deðer oraný, emek-gücünün sömürü derecesini gösteren kesin bir ifade olmakla
birlikte, sömürünün mutlak büyüklüðünü hiç bir zaman ifade edemez. Örneðin, gerekli-emek
= 5 saat ve artý-emek = 5 saat ise, sömürü derecesi %l00dür. Sömürme büyüklüðü burada 5
saat ile ölçülmüþtür. Oysa gerekli-emek = 6 saat, artý-emek = 6 saat olsaydý, sömürme derecesi
gene eskisi gibi %100 olurdu, ama fiili sömürü miktarý %20 artmýþ olurdu, yani beþ saatten altý
saate çýkardý.
198
Karl Marks
Kapital I
iki kýsmý arasýndaki iliþkiyi doðru olarak açýklamaktadýr. Oran %100
olmakla buradaki iliþki tam bir eþitlik iliþkisidir. Yani örneðimizdeki
iþçinin, günün yarýsýnda kendisi için, öbür yarýsýnda kapitalist için çalýþtýðý
açýktýr.
Artý-deðer oranýný hesaplama yöntemi bu nedenle kýsaca þöyledir:
Ürünün toplam deðerini alýr, bu deðerde salt tekrar görünen deðiþmeyen
sermayeyi sýfýra eþitleriz. Geriye kalan, meta üretimi sürecinde fiilen
yaratýlan biricik deðerdir. Eðer artý-deðer miktarý verilmiþse, deðiþen
sermayeyi bulmak için yapýlacak. tek þey, bu artý-deðeri geriye kalan
deðer-üründen çýkarmaktýr. Yok eðer deðiþen sermaye verilmiþse ve
biz artý-deðeri bulmak istiyorsak, iþlemi ters yönden yaparýz. Eðer her
ikisi de verilmiþse, bizim yalnýzca son iþlemi yapmamýz gerekir, yani
artý-deðerin deðiþen sermayeye oranýný a/dyi hesaplamak.
Yöntem çok basit olmakla birlikte, birkaç örnek vererek okuru
bunun temelinde yatan yeni ilkenin uygulanmasýna alýþtýrmak yerinde
olacaktýr.
Önce, içinde 10.000 iplik eðirme ve bükme makinesi olan, Amerikan pamuðundan 32 numara iplik eðiren ve ið baþýna haftada bir libre
iplik üreten bir iplik fabrikasýný alalým. Diyelim ki, %6 fire veriliyor: bu
koþullar altýnda, haftada 10.600 libre pamuk tüketilmekte, bunun 600
libresi fireye gitmektedir. 1871 Nisanýnda, pamuðun libresi, 7 ¾ peni idi;
bu durumda hammadde yuvarlak hesap 342 sterlindir. 10.000 ið, hazýrlayýcý makineler ve güç, kaynaðý ile birlikte, diyelim her ið için 1 sterlin
hesabýyla 10.000 sterlin olsun. Yýpranma ve aþýnma payý olarak %10
hesabýyla, yýllýk 1.000 sterlin, haftalýk 20 sterlin koyalým. Bina kirasý,
diyelim yýlda.300 sterlin ya da haftada 6 sterlindir. Tüketilen kömür
(haftada 60 saat, her saat beygirgücü baþýna 4 libreden 100 beygirgücü
için, ve fabrikanýn ýsýtýlmasý için tüketilen de dahil olmak üzere) tonu 8
þilin 6 peniden, haftada 11 ton, yani haftada yaklaþýk 4,5 sterlin; gaz
haftada 1 sterlin,. yað vb. haftada 4,5 sterlin. Yukarda sayýlan malzemenin toplam masrafý haftada 10 sterlin. Bunun sonucu haftalýk ürünün
deðerinin deðiþmeyen kýsmý 378 sterlin. [sayfa 234] Ödenen ücret haftada
52 sterlin. Ýpliðin fiyatý, libresi 12¼ peniden, 10.000 librenin deðeri 512
sterlin. Bu durumda artý-deðer 510 - 430 = 80 sterlin. Ürün deðerinin
deðiþmeyen kýsmýný, deðer yaratmamýzda bir rol oynamadýðý için sýfýra
eþitliyoruz. Geriye haftalýk yaratýlan deðer olarak 132 sterlin kalýyor, bunun 52 sterlini deðiþen sermaye, 80 sterlini artý-deðerdir. Öyleyse artýdeðer oraný 80/52 = %15311/13 olur. Ortalama emek 10 saatlik bir iþ gününde
sonuç,: gerekli-emek = 331/33 saat, ve artý-emek = 62/33 saattir.33
Bir örnek daha, Yakup, 1815 yýlý için þu hesabý veriyor. Hesap
daha önce birkaç kez yapýlan düzeltmeler nedeniyle epeyce hatalýdýr,
33
Güvenilebileceðini sandýðým yukardaki bilgiyi Manchesterli bir iplikçi vermiþtir. Ýngilterede
bir makinenin beygirgücü, eskiden silindirinin çapý ile ölçülürdü, þimdi göstergenin gösterdiði
fiili beygirgücü alýnýyor.
Karl Marks
Kapital I
199
ama bizim amacýmýzý belirtmek için yeterlidir. Hesapta o, buðdayýn 25
libresi için 8 þilin ve acre baþýna ortalama mahsul 22 kile diyor.
Tohum
Gübre
Ücretler
Toplam
ACRE BAÞINA ÜRETÝLEN DEÐER
1 sterlin 1 þilin
1 sterlin 9 þilin
Ondalýk ve vergiler
2 sterlin 10 þilin
Kira
1 sterlin 8 þilin
3 sterlin 10 þilin
Çiftçinin kârý ve faiz
1 sterlin 2 þilin
7 sterlin 9 þilin
Toplam 3 sterlin 11 þilin
Ürünün fiyatýnýn, deðeri ile ayný olduðu varsayýmý ile, artý-deðerin kâr, faiz, kira vb. gibi çeþitli koþullar altýnda daðýldýðýný görürüz.
Bu ayrýntýlar ile bizim ilgimiz yoktur; biz, yalnýzca, bunlarý biraraya topluyoruz ve sonuç 3 sterlin 11 þilinlik bir artý-deðer oluyor. Tohum ile gübreye ödenen 3 sterlin 19 þilin deðiþmeyen sermayedir ve
biz, bunu, sýfýra eþitliyoruz. Geriye, önceden yatýrýlan deðiþen sermaye 3
sterlin 10 þilin kalýyor: ve görüyoruz ki, onun yerine, 3 sterlin 10 þilin + 3
sterlin 11 þilin yeni bir deðer üretilmiþtir. Öyleyse a/d = 3 sterlin 11 þilin/3 sterlin 10
olur ki, burada artý-deðer oraný %100den fazladýr. Bu durumda, iþçi,
þilin
iþgününün yarýsýndan fazlasýný artý-deðer üretmek için kullanýyor, ve
bunu çeþitli kimseler, çeþitli bahanelerle aralarýnda bölüþüyorlar.34 [sayfa
235]
ÝKÝNCÝ KESÝM. ÜRÜNÜN DEÐERÝNÝ OLUÞTURAN PARÇALARIN
ÜRÜNÜN BU PARÇALARA TEKABÜL EDEN
ORANTILI KISIMLARI ÝLE TEMSÝL EDÝLMESÝ
Þimdi, kapitalistin parayý sermayeye nasýl dönüþtürdüðünü bize
göstermiþ alan örneðe dönelim.
Oniki saatlik bir iþgününün ürünü, 20 libre aðýrlýðýnda, 30 þilin
deðerinde ipliktir. Bu deðerin 8/l0inden, 24 þilinden az olmayan kýsmý,
üretim araçlarýnýn (20 þilinlik 20 libre pamuk, 4 þilinlik aþýnan ið) üründe yalnýzca tekrar görünen deðerlerdir, bu nedenle deðiþmeyen sermayedir. Geriye kalan 8/10lik kýsým ya da 6 þilin, eðirme süreci sýrasýnda
yaratýlan yeni deðerdir: bunun yarýsý, günlük emek-gücünün deðerini,
yani deðiþen sermayeyi, geri kalan yarýsý, 3 þilinlik artý-deðeri karþýlar.
Bu durumda 20 libre ipliðin toplam deðeri þöyle oluþur:
30 þilin iplik deðeri = 24 þilin deðiþmeyen + 3 þilin deðiþen + 3
þilin artý-deðer.
Bu deðerin tümü, üretilen 25 libre iplikte bulunduðuna göre, bu
deðerin çeþitli öðelerinin de, ürünün buna tekabül eden kýsýmlarýnda
bulunuyormuþ gibi temsil edilebilmesi gerekir.
34
Metindeki hesaplar, salt örnek olsun diye verilmiþtir. Biz, aslýnda, fiyatlar = deðerler
varsayýmýna dayandýk. Ne var ki, ortalama fiyatlar sözkonusu olduðu zamanlar bile, varsayýmýn
böyle çok basit þekilde yapýlamayacaðýný Üçüncü Kitapta [ciltte -ç.] göreceðiz.
200
Karl Marks
Kapital I
Eðer 30 þilinlik bir deðer 20 libre iplikte bulunuyorsa, bu deðerin
/l0ü ya da bunun 24 þilinlik deðiþmeyen kýsmý, ürünün 8/10inde, ya da
16 libre iplikte bulunuyor demektir. Bunun 13 ¼ libresi, hammaddenin
deðerini, yani eðirilen 20 þilin deðerindeki pamuðu, ve 22/3 libresi, sürçte aþýnan iðin vb. 4 þilinlik deðerini temsil eder.
Bu durumda, 131/3 libre iplik, 20 libre ipliðin tamamý için harcanan bütün pamuðu temsil etmektedir. Bu miktar iplikte, gerçi aðýrlýk
olarak yalnýz 131/3 þilin deðerinde, 131/3 libreden fazla pamuk yoktur
ama ortada bulunan 62/3 þilinlik ek deðer, geri kalan 62/3 libre ipliðin
eðirilmesinde kullanýlan pamuðun eþdeðeridir. Ama öyle bir izlenim
býrakýr ki, sanki bu 62/3 libre iplik hiç pamuk taþýmamaktadýr, ve sanki
20 libre aðýrlýðýndaki tüm pamuk 13½ libre iplikte yoðunlaþmýþtýr. Öte
yandan bu son aðýrlýk, yardýmcý malzemeler ile emek araçlarýnýn deðerinden tek bir zerre bile taþýmadýðý gibi, süreçte yaratýlmýþ bulunan yeni
deðerden de bir þey taþýmaz.
Ayný þekilde, deðiþmeyen sermayeden geride kalan 4 þilinini
taþýyan 22/3 libre iplik, 20 libre ipliðin üretim sýrasýnda tüketilen [sayfa 236]
yardýmcý maddeler ile emek araçlarýnýn deðerinden baþka bir þeyi temsil etmez.
Bu durumda þöyle bir sonuca ulaþmýþ oluyoruz: ürünün ondasekizi, yani 16 libre iplik, bir kullaným-deðeri niteliðiyle, týpký ürünün
geri kalan kýsmý gibi iplikçinin emeðinin yarattýðý bir þey olmakla birlikte, biraz önce belirtilen açýdan bakýldýðý zaman, eðirme sürecinde harcanan emekten hiç bir þey taþýmamýþtýr ve hiç bir þey emmemiþtir.
Sanki dýþardan hiç bir yardým görmeksizin pamuk kendi baþýna ipliðe
dönüþmüþtür: sanki büründüðü bu þekil, bir hokkabazlýk ve hile sonucudur: çünkü kapitalistimiz, bunu, 24 þiline satýp da bu para ile üretim
araçlarýný yenileyince, bu 16 libre ipliðin yalnýzca kýlýk deðiþtirmiþ pamuk ile aþýnan iðden baþka bir þey olmadýðý gün gibi açýða çýkar.
Öte yandan, ürünün geri kalan 2/10si ya da 4 libre iplik, 12 saatlik
eðirme süreci sýrasýnda yaratýlmýþ 6 þilinlik yeni deðer temsil eder. Bu
dört libre ipliðe hammadde ile tüketilen emek araçlarýndan aktarýlan
tüm deðer, deyim yerindeyse, ilk eðirilen 16 libreye dahil edilmek için
alýkonulmuþtur. Bu durumda sanki iplikçi 4 libre ipliði havadan eðirmiþ,
ya da bunu doða vergisi pamuk ile iðin yardýmýyla eðirmiþtir de, bu
yüzden ürüne hiç bir deðer aktarmamýþtýr.
Süreç sýrasýnda yeni yaratýlan deðerin bütününün yoðunlaþtýðý
bu 4 libre ipliðin yarýsý, tüketilen emeðin eþdeðerini ya da 3 þilinlik
deðiþen sermayeyi, diðer yarýsý 3 þilinlik artý-deðeri temsil eder.
Eðiricinin 12 iþsaati 6 þilinde maddeleþtiði için, 30 þilin deðerindeki iplikte 60 iþsaatinin cisimleþmesi gerekir. Ve gerçekten de 20 libre
iplikte, bu miktarda emek-zamaný vardýr: çünkü bunun 8/10inde ya da
16 libresinde, eðirme sürecinin baþlamasýndan önce, üretim aracý üzerinde harcanan 48 saatlik emek maddeleþmiþtir; ve geriye kalan 2/10sin-
3
Karl Marks
Kapital I
201
de ya da 4 libresinde, sürecin kendisinde yapýlan 12 saatlik emek
maddeleþmiþtir.
Daha önce gördük ki, ipliðin deðeri, üretimi sýrasýnda yaratýlan
yeni deðer ile üretim araçlarýnda önceden varolan deðerin toplamýna
eþittir.
Þimdi, ürünün deðerini oluþturan bölümlerin, birbirinden iþlevsel
olarak farklý olan bölümlerin ürünün kendisinin bunlara tekabül eden
orantýlý kýsýmlarýyla nasýl temsil edilebildikleri gösterilmiþ oluyor.
Ürünün bu biçimde farklý parçalara bölünmesi ve bunlardan [sayfa 237] birisinin, yalnýzca üretim araçlarý üzerinde önceden harcanan emeði
ya da deðiþmeyen sermayeyi, diðerinin salt üretim süreci sýrasýnda harcanan gerekli-emeði ya da deðiþen sermayeyi, ve ensonu bir diðerinin
de yalnýz ayný süreç sýrasýnda harcanan artý-emeði ya da artý-deðeri
temsil etmesi, bunun daha sonraki karmaþýk ve henüz çözümlenmemiþ
problemlere uygulanmasýndan görüleceði gibi, basit, ama önemli bir
þeydir.
Biz, bu incelememizde, toplam ürünü, 12 saatlik iþgününün sonunda kullanýma hazýr ürün olarak ele aldýk. Bununla birlikte, biz, bu
toplam ürünü, üretimin bütün aþamalarý boyunca izleyebiliriz; farklý
üretim aþamalarýnda elde edilen kýsýmlarý, son ve toplam ürünün iþlevsel
olarak farklý bölümleri olarak temsil edersek gene ayný sonuca ulaþmýþ
oluruz.
Ýplikçi 12 saatte 20 libre, ya da saatte 12/3 libre iplik üretir; dolayýsýyla 8 saatte ürettiði 132/3 libre iplik, bir tam iþgününde ipliðe çevrilen
pamuðun toplam deðerine eþit deðerden bir parça üründür. Ayný þekilde,
bunu izleyen 1 saat 36 dakikada üretilen parça ürün 22/3 libre ipliktir: bu
miktar, 12 saatte tüketilen emek araçlarýnýn deðerini temsil eder. Bundan sonraki 1 saat 12 dakikada iplikçi üç þilin deðerinde 2 libre iplik
üretmektedir ve bu deðer onun 6 saatlik gerekli-emeði boyunca yarattýðý bütün deðere eþittir. Ensonu, son 1 saat 12 dakikada tekrar 2 libre
iplik üretir, ve bunun deðeri, yarým gün süresince artý-emeði ile yarattýðý
artý-deðere eþittir. Bu hesaplama yöntemi, Ýngiliz imalatçýlarýnýn kullanageldikleri hesaplama yöntemidir; bunlar, iþgününün ilk 8 saatinde,
ya da 2/3sinde pamuðun deðerini elde ettiklerini söylerler; ve geri kalan
saatler de diðerlerini karþýlar. Bu, gerçekten de mükemmel bir yöntemdir: aslýnda yukarda verilen ilk yöntemden ancak þu farkla ayrýlýr ki,
ürünün tamamlanmýþ kýsýmlarýnýn yanyana bulunduklarý mekan yerine, bu parçalarýn birbiri ardýna üretildikleri zaman ele alýnmýþ oluyor.
Ne var ki, böylece, deðer büyümesine, deðere deðer katma sürecine
pratik olarak ilgi duyan ve ama ayný süreci teorik olarak yanlýþ anlayan
kimselerin kafalarýnda çok barbarca düþünceleri de birlikte getirebilir.
Bu gibi kimseler, örneðin bizim iplikçinin, iþgününün ilk 8 saatinde
pamuðun deðerini, bunu izleyen 1 saat 36 dakikada aþýnan emek araçlarýnýn deðerini, daha sonraki 1 saat 12 dakikada da ödenen ücretlerin
202
Karl Marks
Kapital I
deðerini ürettiðini ya. da yerine koyduðunu; fabrikada sahibi için ürettiði artý-deðere de yalnýzca o çok ünlü son saati [sayfa 238] ayýrdýðýný
kafalarýna koyabilirler. Böylece zavallý iplikçiden iki mucizeyi birarada
yaratmasý beklenir; hem pamuðu, iði, buhar makinesini, kömürü, yaðý
vb. üretecek, hem de, bunlarla ipliði eðirdikten baþka, bir iþgününü beþ
iþgünü haline getirecek; çünkü ele aldýðýmýz örnekte, hammadde ile iþ
araçlarýnýn üretimi, herbiri oniki saatlik dört iþgününü gerektirdiði gibi
bunlarýn ipliðe çevrilmesi için de böyle bir gün daha gerekmektedir.
Para sevdasý insaný böylesine mucizelere kolayca inandýrabilir ve bunlarýn doðruluðunu tanýtlamaya yeltenen dalkavuk doktrinerler, tarihte
þu ünlü olayýn da gösterdiði gibi hiç de nadir deðildir.
ÜÇÜNCÜ KESÝM. SENÝORÜN SON SAATÝ
1836 yýlýnýn güzel bir sabahý, kendisine Ýngiliz iktisatçýlarýnýn en
esprilisi denilebilecek, ayrýca ekonomi bilimi ve güzel üslubu ile de
ünlü Nassau W. Senior, Oxfordda öðrettiði ekonomi politiði öðrensin
diye Manchestere çaðrýldý. Ýmalatçýlar, onu, yalnýz yeni çýkmýþ olan
Factory Acta karþý deðil, ayný zamanda daha da tehdit edici On Saatlik
[iþgünü -ç.] kýþkýrtmasýna karþý savunucu olarak seçmiþlerdi. Her zamanki pratik zekalarýyla, bilge profesörün, daha epeyce derse gereksinmesi olduðunu keþfettiler, ve bu nedenle onu çaðýrdýlar. Profesörün
yanýnda, Manchesterli imalatçýlardan aldýðý dersi içeren, Letters on the
Factory Act, as it affects the cotton manufacture, London 1837, baþlýklý
bir kitapçýk vardý. Bu kitapçýkta, diðerleri arasýnda þu öðretici bölümü
buluyoruz: Bugünkü yasaya göre, 18 yaþýndan küçük kimseleri kullanan hiç bir fabrika, ... günde 11,5 saatten fazla, yani haftada 5 gün için
12 saatten fazla ve cumartesi de 9 saatten fazla çalýþtýramaz.
Þimdi aþaðýdaki tahlil [!], böyle çalýþan bir fabrikada bütün net
kârýn son saatten elde edileceðini gösterecektir. 80.000 sterlini fabrikaya makineler, 20.000 sterlini hammadde ile ücretler olmak üzere, bir
imalatçýnýn 100.000 sterlin yatýrýmda bulunduðunu varsayýyorum. Sermayenin yýlda bir kez devrettiði gayri safi kârýn yüzde-onbeþ olduðu
hesabýyla fabrikanýn yýllýk gelirinin 115.000 sterliri deðerinde malýn satýþý
ile meydana gelmesi gerekir. ... Bu 115.000 sterlinin, 23 yarým iþsaatinin
herbiri, 5/115ini ya da 1/23ini üretir. 115.000 sterlinin tümünü meydana
getiren bu 23/23ün 20/23si, yani 115.000 sterlinin 100.000 sterlini, yalnýzca
sermayeyi yerine [sayfa 239] koyar; 1/23i (ya da 115.000 sterlinin 5.000 sterlini) fabrika ile makinelerdeki aþýnma payýný karþýlar. Geriye kalan 2/23si,
yani her günün yirmiüç yarým saatinin son ikisi, %10luk net kârý üretir.
Bu durumda, (fiyatlar ayný kalmak üzere) fabrika, 11½ saat yerine 13
saat çalýþtýrýlýrsa, aþaðý yukarý 2.600 sterlinlik döner sermaye ilavesiyle
net kâr iki katýndan fazla olur. Öte yandan, eðer iþsaati, günde 1 saat
azaltýlýrsa (fiyatlar ayný kalmak üzere) net kârýn hepsi, 1½ saat azaltýlýr-
Karl Marks
Kapital I
203
sa gayri safi kârýn tamamý yokedilmiþ olur.35
Ýþte profesörün tahlil dediði þey bu. Eðer imalatçýlarýn þamatasýna güvenerek, iþçinin günün en iyi kýsmýný üretimde, yani binalarýn,
makinelerin, pamuðun, kömürün vb. yeniden-üretimi ya da yerine konulmasý için harcadýðýna inandýysa, yaptýðý bu tahlil gereksizdi. Bu durumda vereceði yanýt hemen þu olacaktý: Baylar! eðer fabrikanýzý onbirbuçuk saat yerine on saat çalýþtýrýrsanýz, diðer þeyler eþit olmak üzere,
pamuðun, makinenin vb. günlük tüketimi ayný oranda azalacaktýr. Bu
durumda kazancýnýz, tam kaybýnýz kadar olur. Ýþçileriniz ilerde, yatýrýlan
sermayenin yeniden-üretimi, ya da yerine konulmasý için birkuçuk saat
daha az zaman harcayacaktýr. Yok eðer, daha fazla soruþturmaksýzýn
onlara inanmayýp da bu konularýn uzmaný olarak bir tahlili gerekli gördüyse, o zaman da yalnýzca net kâr ile iþgünü uzunluðu arasýndaki [sayfa
240] iliþkilerle ilgili bir sorunda, her þeyden ünce imalatçýlara, makineleri, iþyerini, hammaddeyi ve emeði üstüste yýðmamalarýný, ve binalara,
makinelere, hammaddeye vb. yatýrýlan deðiþ-meyen sermayeyi hesabýn bir yanýna, ücretlere yatýrýlan sermayeyi ise öteki yanýna koymaya
dikkat etmelerini öðütlemesi gerekirdi. Eðer o zaman profesör, imalatçýlarýn hesabi gereðince iþçinin ücretini 2 yarým saatte, yeniden ürettiðini ya da yerine koyduðunu görürse tahliline þöyle devam etmesi gerekirdi:
Sizin rakamlarýnýza göre, iþçi, sondan bir saat önce ücretini, son
saatte de artý-deðerinizi ya da net kârý üretmektedir. Öyleyse, eþit sürelerde eþit deðerler üreteceðine göre, sondan bir önceki saatin ürünü ile
son saatin ürününün ayný olmasý gerekir. Ayrýca iþçi, ancak, çalýþtýðý
sürece deðer üretebilir ve bu emeðin miktarý emek-zamaný ile ölçülür.
35
Senior, l.c., s. 12, 31. Amaçlarýmýz bakýmýndan önem taþýmayan bu garip düþünceler
üzerinde durmayacaðýz; örneðin, fabrikatorün, makinelerin yýpranma ve aþýnmalarýný karþýlamak,
ya da bir baþka deyiþle sermayenin bir kýsmýný yerine koymak için gerekli meblaðý, brüt ya da
net kârýnýn bir kýsmý olarak hesaba katma iddiasý bunlardan bir tanesidir. Ayný þekilde, verdiði
rakamlarýn doðruluðu üzerinde de durmayacaðýz. Leonard Horner, A Letter to Mr. Senior etc.,
London 1837de, bunlarýn, sözde Tahlilden öte bir deðer taþýmadýklarýný göstermiþtir. Leonard
Horner, 1833 yýlýnda kurulan Fabrika Araþtýrma Komisyonu üyelerinden biriydi ve 1859 yýlýna
kadar fabrika denetmeni, ya da daha doðrusu fabrika sansürcüsü idi. Ýngiliz iþçi sýnýfý için
ölümsüz hizmetlerde bulunmuþtur. Yaþamý boyunca yalnýz candüþmaný fabrikatörlere karþý
savaþým vermekle kalmamýþ, patronlarýn Avam Kamarasýnda verecekleri oylarýn sayýsý,
fabrikalardaki iþçilerin çalýþma saatlerinin sayýsýndan çok daha önemli olan kabineye karþý da
savaþým vermiþtir.
Ýlke yanlýþlýklarýndan baþka, Seniorün ifadesi karýþýktýr. Söylemek istediði aslýnda þudur:
Fabrikatör, iþçileri, günde, 11 ½ tam saat ya da 23 yarým saat çalýþtýrmaktadýr. Ýþgünü gibi iþ
yýlýnýn da 11 ½ tam ya da 23 yarým saatten meydana geldiði düþünülebilir, ama bunlarýn, bir
yýldaki iþ günleri ile çarpýlmalarý gerekir. Bu varsayýma göre, 23 yarým iþsaati, yýlda 115.000
sterlin deðerinde ürün üretir; yarým iþsaati 1/23 x 115.000 sterlin; 20 yarým iþsaati 20/23 x 115.000
= 100.000 sterlin deðerinde ürün üretir, yani bunlar yatýrýlan sermayeyi yerine koymuþ olurlar.
Geriye, 3 yarým iþsaati kalýr ki, bu da, 3/23 x 115.000 = 15.000 sterlin ya da brüt kârý üretir. Bu, 3
yarým iþsaatinden birisi 1/23 x 115.000 = 5,000 sterlin, yani makinelerin yýpranma ve aþýnmalarýný
karþýlayan bir meblað üretir; geriye kalan 2 yarým iþsaati, yani son saat, 2/23 x 115.000 = 10.000
sterlin, ya da net kârý üretir. Senior metinde, ürünün son 2/33sini, bizzat emek-gücünün
kýsýmlarýna dönüþtürür.
204
Karl Marks
Kapital I
Söylediðinize göre, bu süre, günde 11½ saattir. O, bu 11½ saatin bir
kýsmýný ücretini üretmek ya da yerine koymak, geri kalan kýsmýný sizin
net kârýnýzý üretmek için kullanýyor. Bunun ötesinde bir þey yaptýðý yok.
Ama sizin varsayýmýnýz gereði, ücreti ile ürettiði artý-deðer eþit deðerler
olduðuna göre, ücretini 5¾ saatte, ve sizin net kârýnýzý öteki 5¾ saatte
üretmesi gerekir. Gene, 2 saatte üretilen ipliðin deðeri, ücretler ile net
kârýnýzýn deðerleri toplamýna eþit olduðuna göre, bu ipliðin deðer ölçüsünün 11½ iþsaati olmasý gerekir; bu iþaatinin, 5¾ saati son saatte
üretilen ipliðin deðerini ölçer. Þimdi çok nazik bir noktaya geldik, aman
dikkat! Sondan bir önceki iþsaati, týpký ilki gibi, olaðan bir iþsaatidir; ne
eksik, ne de fazla. Öyleyse nasýl olur da, bir iplikçi, 1 saatte iplik þeklinde,
5¾ saatlik emeðin maddeleþtiði bir deðer üretebilir? Aslýnda onun böyle bir mucize falan gösterdiði yok. Onun 1 saatte ürettiði kullanýmdeðeri, belirli miktarda ipliktir. Bu ipliðin deðeri, 5¾ iþsaati ile ölçülür,
ve bunun 4¾ü onun hiç rolü olmadan üretim araçlarýnda, pamukta,
makinede vb. daha önce maddeleþen kýsýmdýr, yalnýz geriye kalan 1
saati o katmýþtýr. Bu nedenle, onun ücreti 5¾ saatte üretildiðine ve ayný
zamanda 1 saatte üretilen iplik de 5¾ saatlik emeði içerdiðine göre,
sonuçta, 5¾ saatlik eðirmeyle yarattýðý deðerin, bir saatte ürettiði deðerle eþit olmasý gibi bir büyücülük de yoktur. Eðer siz onun, pamuðun,
makinenin vb. yeniden-üretimi ya da yerine konmasý için emek-gücünün bir anýný bile yitirdiðini sanýyorsanýz, tamamen aldanýyorsunuz. Tersine, onun emeði, pamuk ile iði ipliðe çevirdiði ve o, bu eðirme iþini
yaptýðý için, pamuk ile iðin [sayfa 241] deðerleri, ipliðe, kendiliðinden geçmektedir. Bu sonuç, iþçinin emeðinin niteliði ile meydana gelir, niceliði
ile deðil. Onun bir saatte pamuk biçiminde, ipliðe kattýðý deðerin, yarým
saatte kattýðý deðerden daha fazla olduðu doðrudur; ama bu, yalnýzca
bir saatte, yarým saatte olduðundan daha çok pamuk eðirdiði içindir.
Görüyorsunuz ki, sizin, iþçinin sondan bir önceki saatte ücretinin deðerini
ve son saatte de sizin net kârýnýzý ürettiði yolundaki iddianýz yalnýzca þu
anlama geliyor: onun 2 iþsaatinde ürettiði iplikte, bu 2 saat, ister
iþgününün baþýnda, ister sonunda olsun, bu iplikte, 11½ iþaatlik emek
ya da tam bir günlük çalýþma somutlaþmýþtýr, yani onun çalýþmasýnýn
iki saati ile baþka kimselerin çalýþmasýnýn 9½ saati. Ve gene benim, iþçi
ilk 5¾ saatte kendi ücretini, ve son 5¾ saatte sizin net kârýnýzý üretir
biçimdeki tezim, siz bunun ancak ilk kýsmýnýn karþýlýðýný ödüyorsunuz,
ama son kýsmýnýn karþýlýðýný ödemiyorsunuz anlamýna gelir. Sizin dilinizi kullanarak, emek-gücünün karþýlýðýnýn ödenmesi yerine, emeðin
karþýlýðýnýn ödenmesi diyorum. Þimdi baylar, karþýlýðýný ödediðiniz emekzamaný ile karþýlýðýný ödemediðiniz emek-zamanýný karþýlaþtýrýrsanýz,
bunun, yarým güne yarým gün olduðunu göreceksiniz, bu %100 gibi bir
oraný verir ve çok iyi bir yüzde oranýdýr. Üstelik þunda da en küçük bir
kuþku yoktur ki, eðer siz, iþçilerinize (hands) 11½ saat yerine 13
saat ter döktürürseniz ve sizlerden umulacaðý gibi bu fazladan 1½ saat-
Karl Marks
Kapital I
205
lik emeði salt artý-deðer olarak ele alýrsanýz, son bölüm 5¾ iþsaatinden
7¼ iþsaatine, artý-deðer de, %100den %1262/23e yükselecektir. Ýþgününe
1½ saatlik bir ekleme yapmakla, eðer siz, bu oranýn %100den %200e
ve daha fazlasýna, ya da baþka bir deyimle iki katýndan fazlasýna
çýkacaðýný umuyorsanýz, pek heyecanlý bir tip sayýlýrsýnýz. Öte yandan,
hele kesesinde taþýrsa insan kalbi ne kadar fevkalade bir þeydir
iþsaatinin 11½den 10a indirilmesiyle bütün net kârýnýzýn uçup gideceðinden korkuyorsanýz, o zaman,da siz, çok kötümsersiniz demektir.
Bu kadar da deðil. Bütün öteki koþullar ayný kalmak üzere, artý-emek 5
¾ saatten 4¾ saate düþecek, ve bu süre %8214/23 gibi çok kârlý bir artýdeðer oraný verecektir. Ama üzerinde, bin yýl sonra Ýsanýn tekrar yeryüzüne ineceði kýyamet gününden daha fazla masallar uydurduðunuz o
korkunç son saat ise all bosh.* Böyle olsa bile, siz ne net kârýnýzdan
olursunuz, ne de kullandýðýnýz kýzlar ile oðlanlar [sayfa 242] ruh
temizliklerinden.36 Günü gelip de sizin son saatiniz gerçekten çaldý* Baþtan sona zýrva. -ç.
Bir yandan Senior, fabrikatörlerin net kârlarýnýn, Ýngiliz pamuklu sanayinin varlýðýnýn,
Ýngilterenin dünya piyasasý üzerindeki egemenliðinin, sonuncu iþsaatine, baðlý olduðunu
tanýtlamýþ, öte yandan da, Dr. Andrew Ure çocuklar ile 18 yaþýndan küçük delikanlýlarýn fabrikanýn
sýcak ve temiz moral havasý içersinde tam 12 saat tutulma yerine, kalpsiz ve anlamsýz dýþ
dünyaya bir saat önce salýverilmeleri halinde, aylaklýk ve kötü alýþkanlýklar yüzünden, ruhlarýnýn
kurtuluþ umudunun büsbütün yoksun býrakýlmýþ olacaklarýný göstermiþtir. 1848 yýlýndan beri
fabrika denetmenleri, bu sonuncu, bu öldürücü saat konusunda patronlarla çekiþmekten
býkýp usanmamýþlardýr. Mr. Hovell, 31 Mayýs 1855 tarihli raporunda þöyle diyor: Eðer aþaðýdaki
dahice hesap (Seniorün hesaplarý) doðru olsaydý, Birleþik Krallýktaki bütün pamuklu fabrikalarý,
1850den beri zararýna çalýþmýþ olurlardý. (Reports of the Insp. of Fact., for the half-year, ending
30th April, 1855, s. 19, 20.) 1848 yýlýnda, 10 saatlik çalýþmanýn yasalaþmasýndan sonra, Dorset ve
Somerset sýnýrlarýnda birbirlerinden uzak bölgeler üzerinde daðýlmýþ bulunan bazý keten dokuma
fabrikalarýnýn patronlarý, bu yasaya karþý bir dilekçe vermeyi iþçilerinden birkaçýnýn omuzlarýna
yýkmýþlardý. Bu dilekçenin maddelerinden bir tanesi þöyle: Biz dilekçe sahipleri, ana ve baba
olarak, boþ geçen bir ek saatin, çocuklarýn ahlakýný bozmaktan baþka bir iþe yaramayacaðýna
inanýyoruz, çünkü aylaklýk her türlü kötülüðün kaynaðýdýr. Bu konuda, 31 Ekim 1848 tarihli
rapor þöyle diyor: Bu erdemli ve þefkatli ana-babalarýn çocuklarýnýn çalýþtýklarý keten dokuma
fabrikalarýndaki hava, hammaddeden çýkan toz ve liflerle o kadar doludur ki, iplikhanelerde 10
dakika kalmak bile son derece güçtür: çünkü, gözlere, kulaklara, burun deliklerine ve aðza
derhal dolan ve kaçýnýlmasý olanaksýz keten tozu bulutlarý dayanýlmaz bir acý verir. Ýþin kendini
de, makinelerin korkunç hýz nedeniyle, yorulmak nedir bilmeyen bir denetim altýnda, sürekli
bir hüner ve hareketliliði gerektirir; böyle bir hava içersinde, böyle bir iþte, yemek saatleri
dýþýnda tam 10 saat çalýþan kendi öz çocuklarýna ana-babalarýn aylaklýk sözünü yakýþtýrmalarý
doðrusu çok yersiz görülüyor. ... Bu çocuklar çevre köylerdeki tarým iþçilerinden daha uzun
süre çalýþýyorlar. ... Aylaklýk ve kötü alýþkanlýklar gibi bu zalimce sözleri, katýksýz bir mürailik
ve en yüzsüzce ikiyüzlülük damgasýyla damgalamak gerekir. ... Oniki yýl kadar önce halkýn bir
kýsmý, yüksek bir otoriteye dayanýlarak, fabrikatörlerin bütün net kârlarýnýn sonuncu saatteki
emekten doðduðu ve bu nedenle, iþgününde yapýlacak bir saatlik kýsaltmanýn fabrikatörün bu
net kârýný yokedeceðinin açýkça ve büyük bir ciddilikle ilan edilmesi üzerine o kadar etkilenmiþti
ki, þimdi halkýn bu kesimi, eðer sonuncu saatin erdemleri konusundaki bu özgün buluþun o
zamandan beri, kârla birlikte ahlaki yönleri de kapsayacak biçimde bir geliþme gösterdiðini bir
görecek olsalar kendi gözlerine bile inanmazlar: öyle ki, eðer çocuklarýn çalýþma süresi tam 10
saate indirilecek olsa, net kârla birlikte çocuklarýn ahlaklarý da, her ikisi de bu sonuncu ve
hayati önem taþýyan saate baðlý olduklarýndan, mahvolup gidecektir. (Bkz: Repts., Insp. of Fact.,
for 31st Oct., 1848, s. 101.) Ayný rapor daha sonra bu temiz yürekli fabrikatörlerin ahlak ve
erdemlerinden örnekler vererek, önce birkaç zavallý iþçiye böyle bir dilekçeyi zorla imzalatmak,
ardýndan da bunu, Parlamentoya, bütün sanayi kollarýnýn ya da ülkenin dileðiymiþ gibi, kabul
36
206
Karl Marks
Kapital I
ðýnda, Oxfordlu profesörü anýmsayýnýz. Ve þimdi baylar, Elveda, daha
iyi bir dünyada tekrar görüþmek üzere, ama daha önce deðil.
1836 yýlýnda Seniorün icadettiði son saat borusu iþte bu.37 [sayfa
243] 15 Nisan 1848 tarihli Economist dergisinde ayný çiðlik bu sefer de
sözü geçen bir iktisatçý tarafýndan atýldý: þimdi de, 10 saatlik yasaya
karþý.
DÖRDÜNCÜ KESÝM. ARTI-ÜRÜN
Ürünün, artý-deðeri temsil eden kýsmýna (kesim 2de verilen örnekte, 20 libre ipliðin onda-birine, ya da 2 libresine) biz artý-ürün adýný
veriyoruz. Týpký, artý-deðer oranýnýn, sermayenin toplamý ile deðil, onun
deðiþen kýsmýyla orantýlý olmasý gibi, artý-ürünün nispi miktarý da ayný
þekilde, bu ürünün, geri kalan kýsmý ile deðil, gerekli-emeðin somutlaþtýðý
kýsmý ile orantýlý olarak belirlenir. Artý-deðerin üretimi, kapitalist üretimin baþlýca ereði ve amacý olduðuna göre, insanýn ya da ulusun servetinin büyüklüðünün, ürünün mutlak büyüklüðü ile deðil, artý-ürünün
nispi büyüklüðü ile ölçülmesi gerekir.38
Gerekli-emek ile artý-emeðin toplamý, yani iþçinin, kendi emekgücünün deðeri ile artý-deðeri ürettiði zaman süreleri, onun fiilen çalýþtýðý
zamaný, yani iþgününü meydana getirir. [sayfa 244]
ettirmek için baþvurduklarý hileleri, çevirdikleri dolaplarý, aldatmalarý, tehditleri ve sahtekârlýklarý
anlatir. Ne daha sonraki dönemde -lehine olarak kaydetmek gerekir ki- fabrika yönetmeliðini
canlabaþla destekleyen Seniorün kendisinin ve ne de baþtan sona kadar ona karþý çýkmýþ
olanlarýn, bu özgün buluþun yanlýþ sonuçlarý konusunda bir açýklama yapmamýþ olmalarý,
sözde iktisat biliminin bugünkü durumunu gösteren oldukça karakteristik bir noktadýr. Bunlar
fiili deneyimlerin sözünü ediyorlar, ama niçin ve neden sorularý bir sýr olarak kalýyor.
37
Ne olursa olsun, âlim profesör, Manchester gezisinden hayli yararlandý. Letters on the
Factory Actýnda tüm net kazancýn, kâr, faiz ve hatta iþçinin karþýlýðý ödenmeyen tek bir
iþsaatine dayanan bir fazlalýðý içerdiði sonucuna vardý. Bir yýl önce, Oxford öðrencilerinin ve
dargörüþlü aydýnlarýn yetiþmesi için yazýlan Outlines of Political Economy adlý yapýtýnda ayrýca
bir de Ricardonun, deðerin emekle belirlenmesi görüþüne karþý, kârýn, kapitalistin emeðinden,
faizin, onun tutumluluðundan, yani abstinence [perhiz]inden ileri geldiðini keþfetmiþti.
Yaptýðý düzenbazlýk eskiydi, ama abstinence sözcüðü yeniydi. Herr Roscher, bunu, doðru
olarak Enthaltung sözcüðü ile çevirdi. Latinceden onun kadar haberdar olmayan Brown,
Jones ve Robinson gibi bazý yurttaþlarý, buna, rahiplere yakýþan bir sözcükle karþýlayýp Entsagung [dünyadan vazgeçime -ç.] dediler.
38
Yýllýk kârý 2.000sterlin olan 20.000 sterlinlik sermayeye sahip bir kimse için, bu sermaye
ile 100 ya da 1.000 kiþi çalýþtýrmasý, ürettiði metaýn 10.000 ya da 20.000 sterline satýlmýþ olmasý,
bütün bu durumlarda saðladýðý kâr 2.000 sterlinin altýna düþmemek koþuluyla hiç bir þey
farkettirmez. Bir ulusun gerçek çýkarý da böyle deðil midir? Net gerçek geliri, rantý ve kârlarý ayný
olmak koþuluyla bir ulusun nüfusunun 10 ya da 12 milyon olmasý hiç bir önem taþýmaz.
(Ricardo, l.c., s. 416.) Fanatik bir artý-ürün taraflýsý olmasý dýþýnda, geveze ve ünlü meziyetleri ile
ters orantýlý, eleþtiri gücünden yoksun bir yazar olan Arthur Young, Ricardodan çok daha önce
þöyle diyordu: Modern bir krallýkta bütün bu eyaletin eski Romadaki gibi küçük baðýmsýz
köylüler arasýnda böylece bölüþtürülmesinin, bu topraklar ne kadar iyi iþlense de, tek baþýna
alýndýðýnda son derece yararsýz bir amaç olan, salt insan yetiþtirme ve beslenme amacý dýþýnda
ne yararý olabilir? (Arthur Young, Political Arithmetic, etc., London 1774, s. 47.)
Net olmasý nedeniyle yararýna olmadýðý apaçýk iken ... net serveti iþçi sýnýfýnýn yararýna gibi
gösterme yolundaki ... güçlü eðilim. çok gariptir. (Th. Hopkins, On Rent of Land, etc., London
1823, s. 126.)
Karl Marks
Kapital I
207
ONUNCU BÖLÜM
ÝÞGÜNÜ
BÝRÝNCÝ KESÝM. ÝÞGÜNÜNÜN SINIRLARI
Emek-gücününün deðerine alýnýp satýldýðý varsayýmýyla hareket
etmiþtik. Onun deðeri de diðer bütün metalar gibi, üretimi için gerekli
emek-zamaný ile belirlenir. Eðer iþçinin günlük ortalama yaþamý için
gerekli þeylerin üretimi 6 saat alýyorsa, günlük emek-gücünü üretmesi
ya da onun satýþý sonucu elde ettiði deðeri yeniden üretmesi için ortalama günde 6 saat çalýþmasý gerekir. Ýþgününün gerekli kýsmý 6 saattir ve
bu nedenle, caeteris paribus, * bu bilinen bir niceliktir. Ama bununla,
iþgününün boyutu henüz verilmemiþtir.
Diyelim ki, A _______ B doðrusu, 6 saatlik gerekli emek-zamanýnýn uzunluðunu temsil etsin. Eðer iþ, AB doðrusunun ötesinde 1, 3 ya
da 6 saat uzarsa, üç ayrý doðru daha vardýr: [sayfa 245]
Ýþgünü I
Ýþgünü II
A________B__C A__________B_____C
* Her þey ayný kalmak koþuluyla. -ç.
208
Karl Marks
Kapital I
Ýþgünü III
A__________B__________C
ve, 7, 9 ve 12 saatlik üç ayrý iþgününü temsil eder. AB doðrusunun uzantýsý BC, artý-emeðin uzunluðunu temsil eder. Ýþgünü AB+BC
ya da AC olduðuna göre, büyüklüðü, deðiþken büyüklük BCye göre
deðiþir. AB deðiþmediði için, BCnin, ABye oraný daima hesaplanabilir.
Bu, iþgünü Ide ABnin 1/6i, IIde 3/6ü, IIIte 6/6sidir. Bundan baþka, artýemek
/gerekli emek zamaný oraný, artý-deðerin oranýný belirlediðine göre, bu
oran BCnin ABye oraný ile elde edilir. Bu, üç farklý iþgününde sýrasýyla,
%162/3, 50 ve 100dür. Buna karþýlýk, artý-deðer oraný tek baþýna bize
iþgününün uzunluðunu veremez. Diyelim bu oran, %100 olsa, iþgünü, 8,
10, 12, ya da daha fazla saat olabilir. Demek ki, artý-deðer oraný, iþgününün iki öðesinin, gerekli-emek ile artý-emeðin ayný büyüklükte olduðunu gösterir, ama bunlarýn herbirinin ne büyüklükte olduklarýný göstermez.
Görülüyor ki, iþgünü, deðiþmeyen deðil, deðiþken bir niceliktir.
Onun bir kýsmý, kuþkusuz, iþçinin kendisinin emek-gücünün yenidenüretimi için gerekli emek-zamanýyla belirlenir. Ama onun toplam miktarý,
artý emek-zamanýna baðlý olarak deðiþir. Öyleyse, iþgünü belirlenebilir
ama, per se.* belirsiz bir þeydir.39
Ýþgünü sabit olmamasýna karþýn, akýcý bir niceliktir, öte yandan
da ancak belli sýnýrlar içersinde deðiþebilir. Ne var ki, asgari gene de
belirsizdir; kuþkusuz, eðer BC doðrusunun uzantýsý ya da artý-emek = 0
dersek, bir asgari sýnýr elde ederiz; bu, günün, iþçinin kendi yaþamýný
sürdürmek için zorunlu olarak çalýþmasý gerektiði kýsýmdýr. Bununla
birlikte, kapitalist üretime dayanan sistemde, bu gerekli-emek, iþgününün ancak bir kýsmýný oluþturabilir; iþgününün kendisi, hiç bir zaman
bu asgariye indirgenemez. Öte yandan, iþgününün bir de azami sýnýrý
vardýr, ve belli bir noktanýn ötesinde uzatýlamaz. Bu azami sýnýr, iki þeyle koþullanmýþtýr. Birincisi, emek-gücünün fiziksel sýnýrlarýyla. Doðal bir
günün 24 saatinde, bir kimse, hayati gücünün ancak belirli bir miktarýný
harcayabilir. Ayný þekilde, bir beygir, üstüste her gün ancak 8 saat çalýþabilir. Günün bir kýsmýnda bu gücün dinlenmesi, uyumasý; diðer kýsmýnda,
beslenme, yýkanma ve giyinme gibi diðer fizik gereksinmelerini karþýlamasý gerekir. Bu salt fizik [sayfa 246] sýnýrlamalardan baþka, iþgününün
uzatýlmasý, moral sýnýrlamalar ile karþýlaþýr. Ýþçinin, entelektüel ve toplumsal gereksinmelerini karþýlamak için zamana gereksinmesi vardýr; bu
gereksinmelerin büyüklüðü ile sayýsýný toplumsal ilerlemenin genel durumu belirler. Demek oluyor ki, iþgününün uzunluðundaki deðiþmeler,
fizik ve toplumsal sýnýrlar içersinde dalgalanmalar gösterir. Ne var ki, bu
sýnýrlayýcý koþullarýn her ikisi de çok esnek niteliktedir ve çok büyük deðiþmelere uygundur. Bu yüzden, 8, 10, 12, 14, 16, 18 saat gibi çok farklý
uzunlukta iþgünleri ile karþýlaþýrýz.
39
Bir günlük emek belirsizdir, uzun ya da kýsa, olabilir. (An Essay on Trade and Commerce,
Containing Observations on Taxation, etc., London 1770, s. 73.)
* Kendisi. -ç.
Karl Marks
Kapital I
209
Kapitalist, emek-gücünü, günlük deðeri üzerinden satýnalmýþtýr.
Bir iþgünü süresince kullaným-deðeri ona aittir. Böylece iþçiyi, kendi
adýna, bir gün boyunca çalýþtýrma hakkýný elde etmiþtir. Ama bu iþgünü
nedir?40
Doðal bir günden herhalde daha az bir þey. Ama ne kadar az?
Kapitalistin bu ultima Thulesi,* iþgününün zorunlu sýnýrý konusunda
kendine göre görüþleri vardýr. Kapitalist olarak o, ancak kiþileþmiþ sermayedir. Onun ruhu, sermayenin ruhudur. Ama sermayenin bir tek yaþam dürtüsü vardýr, deðer ve artý-deðer yaratmak, üretim araçlarýný mümkün olduðu kadar büyük miktarda artý-emeði emebilecek deðiþmeyen
etmen haline getirmek eðilimi.41
Sermaye, ölü emektir ve ancak vampir gibi canlý emeði emmekle yaþayabilir, ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaþar. Ýþçinin
çalýþtýðý süre, kapitalistin ondan satýnaldýðý emek-gücünü harcadýðý süredir.42
Ýþçi, eðer bu süreyi kendisi için harcarsa, kapitalisti soymuþ olur.43
[sayfa 247]
Öyleyse, kapitalist, metalarýn deðiþimi yasasýna dayanmaktadýr.
O da, bütün alýcýlar gibi, metaýnýn kullaným-deðerinden mümkün olduðu kadar büyük yarar saðlama peþindedir. Ama birdenbire iþçinin,
üretim sürecinin gürültü-patýrtýsý arasýnda bastýrýlmýþ olan sesi yükselir:
Benim sana sattýðým meta, bütün öteki metalardan farklýdýr; onun
kullanýmý deðer yaratýr, kendisinden daha büyük olan bir deðer. Zaten
sen de, onu, bunun için satýn almýþtýn. Senin yönünden sermayenin
kendiliðinden geniþlemesi gibi görünen þey, benim için, fazla emekgücü harcanmasýdýr. Sen de, ben de, piyasada tek bir yasa tanýrýz, metalarýn deðiþim yasasý. Metaýn tüketimi, onu elden çýkartan satýcýya deðil,
onu ele geçiren alýcýya aittir. Benim günlük emek-gücüm, iþte bu yüzden, sana ait oluyor. Onun için her gün ödediðin fiyatla, onu her gün
40
Bu soru, Sir Robert Peelin, Birmingham Ticaret Odasýna yönelttiði ünlü, What is a
pound? [Bir pound nedir?] sorusundan çok daha önemlidir. Bu soru, ancak, Peelin de
paranýn niteliði konusunda, Birminghamýn küçük þilin adamlarý kadar karanlýkta olmasý
nedeniyle sorulabilecek bir soruydu.
41
Harcanmiþ sermayesi ile elden geldiðince çok miktarda emek elde etmek kapitalistin
amacýdýr. (Doptenir du capital dépensé la plus forte somme de travail Possible.) J.-G.
Courcelle-Seneuil, Traité théorique et pratique des entreprises industrielles, 2. édit., Paris 1857,
s. 63.
42
Günde bir saatlik iþ kaybý, ticari bir devlet için sýnýrsýz bir zarardýr. ... Bu krallýðýn yoksul
emekçileri. özellikle sanayi nüfusu arasýnda, çok büyük bir lüks tüketim vardýr: böylece bunlar,
zamanlarý da tüketmiþ oluyorlar ki, bu. tüketimlerin en yýkýcý olanýdýr. An Essay on Trade and
Commerce, etc., s. 47 ve 153.
43
Si 1e manouvrier libre prend un instant de repos, léconomic sordide qui le suit des
yeux avec inquétude, prétend quil la vole. [Özgür gündelikçi bir an dinlenmeye dalsa, kaygýlý
gözlerle onu izleyen iðrenç iktisat, bunu çaldýðýný ileri sürer.] N. Linguet, Théorie des Lois
Civiles, etc., London 1767, t. II. s. 466.
* Azami sýnýr. - Kuzey Avrupada bir adaya, belki de Shetland takýmadalarýndan birine,
Romalýlar tarafýndan Thule adý verilmiþti ve bu adayý dünyanýn sýnýrý (sonu) olarak düþünüyorlardý. -ç.
210
Karl Marks
Kapital I
yeniden üretebilmen ve tekrar satabilmen gerekiyor. Benim, yaþlýlýk ve
benzeri doðal tükenmeler dýþýnda, yarýn, gene týpký bugünkü gibi ayný
normal güçle, saðlýkla ve zindelikle çalýþabilmem gerek. Sen, bana,
durmadan tutumluluk ve perhizkârlýk konusunda vaizler verirsin.
Güzel! Ben de akýllý bir mal sahibi gibi, tek servetim olan emek-gücüme gözkulak olacak ve onun her türlü israfýndan kaçýnacaðým. Her
gün, yalnýzca onun normal ömrü ve saðlýklý geliþmesine uygun düþecek
kadarýný harcayacak, harekete geçirecek ve eyleme sokacaðým. Ýþgününü sýnýrsýz olarak büyütmekle, sen bir gün içinde, benim üç günde yerine koyamayacaðým kadar emek-gücünü kullanabilirsin. Senin emekten
kazandýðýný ben özden yitiriyorum. Emek-gücünün kullanýlmasý ile, yaðma edilmesi birbirinden çok farklý þeylerdir. Ortalama bir iþçinin (normal
miktarda iþ görerek) yaratabileceði ortalama zaman süresi 30 yýl ise,
senin bana emek-gücümün karþýlýðý olarak günde ödediðin miktar,
emek-gücümün toplam deðerinin 1/365x30 ya da 1/10.950i olur. Ama sen
bunu 10 yýlda tüketirsen, onun toplam deðeri olan 1/3.650si yerine
günde 1/10.950sini ödemiþ olursun; yani benim metanýn günlük
deðerinin ancak 2/3ini ödemekle, sattýðým metaýn her gün 2/3sini çalmýþ
olursun. Bir günlük emek-gücü için bana para ödediðin halde, onu üç
gün kullanmýþ olursun. Bu, hem aramýzdaki sözleþmeye, hem de deðiþim yasasýna aykýrýdýr. Bu nedenlerle hem normal uzunlukta bir iþgünü
istiyorum, ve bunu da kalbini iþe karýþtýrmadan yapýyorum, çünkü para
konularýnda duygularýn yeri yoktur. Örnek bir yurttaþ olabilirsiniz, belki
de Hayvanlarý Koruma [sayfa 248] Derneði üyesi, dindarlýðýnýzla ün yapmýþ
bir kiþisinizdir; sizin benim karþýmda temsil ettiðiniz þeyin, göðsünde
kalbi yoktur. Orada çarpar gibi görünen benim kalp atýþlarýmdýr. Normal
bir iþgünü istiyorum, çünkü ben de diðer bütün satýcýlar gibi malýmýn
deðerini talep ediyorum.44
Görüyorsunuz ki, çok esnek sýnýrlarý olmasýndan baþka, meta
deðiþiminin niteliðinin kendisi de, ne iþgünü için, ne de artý-deðer için
sýnýr tanýyor. Kapitalist, alýcý kiþiliði içinde iþgününü mümkün olduðu
kadar uzatmaya, ve elinden gelse bir iþgününden iki iþgünü çýkartmaya
çabalama hakkýný kendisinde görmektedir. Buna karþýlýk, satýlmýþ olan
metaýn özel niteliði, onu satýnalanýn tüketme isteðine bir sýnýr konulmasýný gerektirmekte ve iþçi, iþgününün belirli normal bir süreye indirilmesini isterken, satýcý olmaktan gelen hakkýný kullanmaktadýr. Öyleyse burada bir karþýtlýk, her ikisi de deðiþim yasasýnýn damgasýný taþýyan iki hak
arasýnda bir çatýþma vardýr. Eþit haklar arasýnda son sözü kuvvet söyler.
Ve bunun için de, kapitalist üretim tarihinde, bir iþgününün belirlenmesi,
44
Ýþgününün 9 saate indirilmesi için yapýlan 1860-61 Londra inþaat iþçileri büyük grevi
sýrasýnda, grev komitesi, bir ölçüde iþçilerimizin dileklerini içeren bir bildiri yayýnlamýþtý. Bildiride,
inþaat patronlarý arasýnda en büyük kârý saðlayan bezirganýn, Sir M. Peto adýnda dini bütün bir
kiþi olduðu alaycý bir dille belirtilmiþti. (Bu ayný Peto, 1867den sonra, Strousberg biçimi bir
akibete uðradý.)
Karl Marks
Kapital I
211
sürüp giden bir savaþýmýn kolektif sermaye, yani kapitalist sýnýf ile kolektif
emek, yani iþçi sýnýfý arasýndaki savaþýmýnýn bir sonucu olarak kendisini
gösterir.
ÝKÝNCÝ KESÝM. ARTI-EMEK HIRSI
ÝMALÂTCI VE BOYAR
Sermaye, artý-emeði icat etmemiþtir. Toplumun bir kesiminin
üretim araçlarý üzerinde tekele sahip olduðu her yerde, iþçi, özgür olsun
olmasýn, kendi varlýðýný sürdürmek için gerekli emek-zamanýna, üretim
araçlarýna sahip olanlarýn yaþamalarý için gerekli tüketim maddelerini
üretmek için de45 fazladan bir emek-zamaný eklemek zorunda kalmýþtýr;
üretim araçlarýnýn tekelini elinde bulunduran bir kimse ister Atinalý
kaloz k'agadoz,* Etrüsklü teokrat, Romalý yurttaþ, Norman baronu,
Amerikalý köle sahibi, Eflaklý boyar, modern toprak sahibi ya da kapitalist
olsun, bu, [sayfa 249] hep böyledir.46 Bununla birlikte, þurasý da açýktýr ki,
ürünlerin deðiþim-deðerinin deðil, kullaným-deðerinin egemen olduðu
toplumun herhangi bir belli ekonomik oluþumunda, artý-emek, az ya
da çok olabilen belirli gereksinmeler grubu ile sýnýrlý olur, ve üretimin
kendi niteliðinden, artý-emeðe karþý sýnýrsýz bir açlýk doðmaz. Bu nedenle,
antikçaðda, ancak özgül baðýmsýz para biçiminde deðiþim-deðeri elde
etmek amacýyla, altýn ve gümüþ üretiminde,aþýrý-çalýþma korkunç bir
hal almýþtýr. Ölesiye zorla çalýþma, burada, kabul edilmiþ aþýrý-çalýþma
þekli idi. Bu konuda yalnýz Diodorus Siculusu okumak yeter.47 Gene de
bunlar, antikçaðda istisnalardýr. Ama, üretimleri, henüz köle emeði ve
angarya vb. gibi aþaðý þekiller içinde dönüp duran halk, kapitalist üretim
tarzýnýn aðýr bastýðý uluslararasý piyasanýn girdabýna kapýlýp da ürünlerinin
satýþýnýn ihracata yönelmesi baþlýca kaygýlarý haline gelince, kölelik,
serflik vb. gibi barbarca aþýrý-çalýþma dehþetine, bir de uygar aþýrý-çalýþma
dehþeti eklendi. Amerika Birleþik Devletlerinin Güney eyaletlerinde zenci
emeði, üretim, esas olarak doðrudan doðruya yerel tüketime yöneldiði
sürece, ataerkil özelliðini korumuþtur. Ama pamuk ihracýnýn bu eyaletlerin hayati çýkarlarý halini almasý ölçüsünde, zencilerin aþýrý-çalýþtýrýlmasý
ve bazan yaþamlarýnýn 7 iþ-yýlýnda tükenip gitmesi, bu hesaplý kitaplý
* Aristokrat. -ç.
45
Çalýþanlar ... aslýnda [zengin denilen] emeklileri de, kendilerini de ... beslerler. Edmund Burke, l.c., s. 2.)
46
Niebuhr Roma Tarihinde çok safça þöyle der: Kalýntýlarý bizleri þaþkýnlýða uðratan Etrüsk
yapýtlarý gibi yapýtlarýn, küçük (!) devletlerde efendiler ile kölelerin varlýðýný gerektirdiði apaçýktýr.
Sorunu daha yakýndan kavrayan Sismondi, Brüksel dantelasýnýn ücret ödeyen efendiler ile
ücret alan köleleri gerektirdiðini söyler.
47
Vücutlarýný bile temizleyemeyen ya da çýplaklýklarýný örtemeyen (Mýsýrla, Etiyopya ve
Arabistan arasýnda altýn madenlerinde çalýþan) bu talihsiz kimselere, bu zavallý yazgýlarýna,
insan acý duymadan bakamaz. Hastalara. zayýflara, yaþlýlara. kadýnlarýn güçsüz1üðüne karþý en
küçük bir gözyumma ve acýma yoktur. Ölüm, ýstýrap ve yazgýlarýna bir son verinceye kadar
herkes kýrbaç altýnda çalýþma zorundadýr. (Diod. Sic., Bibl. Hist., Buch 3, c. 13, [s. 260].)
212
Karl Marks
Kapital I
sistemin bir öðesi halini aldý. Artýk sorun, köleden belli miktarda yararlý
ürün saðlanmasý deðil, bizzat artý-emeðin üretilmesi idi. Örneðin Tuna
Prensliklerinde (þimdi Romanya) angarya için de durum böyleydi.
Tuna Prensliklerindeki artý-emek hýrsýnýn Ýngiliz fabrikalarýndaki
artý-emek hýrsý ile bir karþýlaþtýrmasýný yapmanýn özel, ilginç bir yaný
vardýr, çünkü angaryada artý-emek baðýmsýz ve gözle görülür bir biçimdedir.
Ýþgünü, diyelim ki, 6 saat gerekli-emekle, 6 saat artý-emeði içersin. Bu durumda, özgür iþçi her hafta kapitaliste 6 x 6 = 36 saat [sayfa 250]
artý-emek verir. Haftada üç gün kendisi için, üç gün de kapitalist için
çalýþsa ayný þey olurdu. Ama bu durum, yüzeyde görülmez. Artý-emek
ile gerekli-emek birbirine karýþmýþ durumdadýr. Bunun için de ben ayný
iliþkiyi, örneðin, iþçi her dakikada 30 saniye kendisi için, 30 saniye de
kapitalist için çalýþýyor diye ifade edebilirim. Ama angarya için böyle
deðil. Eflâklý köylünün kendi yaþamý için harcadýðý gerekli-emek, boyar
için harcadýðý artý-emekten belirli þekilde ayrýlmýþtýr. Bunlardan birincisini kendi tarlasýnda harcar, diðerini efendisinin malikanesinde. Emekzamanýnýn her iki kýsmý da bu nedenle birbirinden baðýmsýz, ama yanyana vardýr. Angaryada artý-emek, gerekli-emekten kesinlikle ayrýlmýþtýr.
Ne var ki, bu durum, artý-emeðin gerekli-emekle miktar yönünden iliþkisi
bakýmýndan hiç bir deðiþiklik yapmaz. Haftada üç günlük artý-emek, ister buna angarya, ister ücretli-emek densin, iþçinin kendisine bir eþdeðer
saðlamaz. Ama kapitalist için artý-emek hýrsý, iþgününün sýnýrsýz olarak
uzatýlmasý yolunda bir baský olarak kendini gösterir, boyarda ise daha
basitinden doðrudan doðruya angarya günleri avcýlýðý þeklindedir.48
Tuna Prensliklerinde angarya, ayný rant ve köleliðin diðer yükümlülükleri ile karýþmýþtý, ama egemen sýnýfa ödenen en önemli haracý
teþkil ediyordu. Böyle durumlarda, angarya ender olarak serflik sisteminden doðuyordu; tersine, serflik çoðu zaman angaryadan doðuyordu.* Romanya eyaletlerinde durum böyle olmuþtur. Özgün üretim biçimleri, topraðýn ortaklýðýna dayanýyordu, ama bu, Ýslav ya da Hint biçiminde
deðildi. Topraklarýn bir kýsmý, serbest özel mülkiyet olarak topluluðun
üyeleri tarafýndan, diðer kýsmý ager publicus** ortaklaþa ekilirdi. Bu
ortak emeðin ürünü, kýsmen kötü ürün ve diðer olasýlýklar hesaba katýlarak yedek fon olarak, kýsmen de savaþ harcamalarýný, dinsel giderle48
Bundan sonra söylenenler, Romanya eyaletlerinde, Kýrým savaþýndan sonra görülen
deðiþikliklerden öncesiyle ilgilidir.
* [Bu, ayný þekilde, Almanya ile, özellikle Prusyanýn Elbenin doðusunda kalan kesimi için
geçerlidir. 15. yüzyýlda, Alman köylüsü, her yerde ürün ya da emek olarak yaptýðý, bazý aynî
ödemeler dýþýnda, hiç deðilse fiilen özgür bir insandý. Brandenburg, Pomeranya, Silezya ve
Doðu Prusyadaki Alman koloni halký, hatta yasa ile özgür insan olarak kabul edilmiþti. Köylü
savaþlarýnda, soylularýn zaferi, bu duruma bir son verdi. Yalnýz, yenilen Güney Almanya köylüleri
tekrar köleleþtirilmekle kalmadý, 16. Yüzyýlýn ortasýndan sonra, Doðu Prusya, Brandenburg,
Pomeranya ve Silezya köylüleri, serf durumuna indirildiler. (Maurer, Fronhöfe, IV. Band, - Meitzen,
Der Boden des Preussischen Staats, - Hanssen, Leibeigenschaft in Schleswigholstein.) - F.E.]
* * Kamu topraðý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
213
ri ve diðer ortak [sayfa 251] harcamalarý karþýlamak üzere kamu geliri olarak kullanýlýrdý. Zamanla askeri ve dinsel bakýmdan ileri gelenler, topluluða ait ortak topraklarla birlikte, bunlar üzerinde harcanan emeðe de
elkoydular. Özgür köylülerin ortak toprak üzerindeki emeði, bu ortak
topraðýn hýrsýzlarý hesabýna angaryaya dönüþtü. Bu angarya, çok geçmeden serflik iliþkileri halinde geliþti ve, dünyanýn kurtarýcýsý rolündeki
Rusya, serfliði ortadan kaldýrma bahanesi altýnda buna yasal bir biçim
verene kadar hukuken deðil ama fiilen devam etti. Rus generali Kisselefin 1831de yayýnladýðý angarya kanunnamesi, kuþkusuz, boyarlar tarafýndan dikte ettirilmiþtir. Böylece Rusya, bir vuruþta Tuna eyaletlerini
kendine çekiyor, ve bütün, Avrupanýn budala liberallerinin alkýþlarýný
kazanýyordu.
Angarya kanunnamesinin adý olan Réglement orgaiziquee göre,
Eflâklý her köylü, sözde-toprak sahibine, bir yýðýn ayný ödemeler dýþýnda:
(1) 12 gün genel hizmet; (2) bir gün tarlada çalýþma; (3) bir gün de
odun taþýma, hizmetini yerine getirecekti. Hepsi yýlda 14 gündü. Ne var
ki, ekonomi politiðe olan derin bir kavrayýþla bu iþgünleri olaðan anlamda deðil, ortalama günlük ürünün üretilmesi için gerekli iþgünü diye
alýnmýþ, ve bu ortalama günlük ürün de o kadar kurnazca belirlenmiþtir
ki, hiç bir Tepegözün bu iþin üstesinden 24. saatte gelmesine olanak
býrakýlmamýþtý. Réglement, kuru sözcüklerle ve gerçek bir Rus alaycýlýðý
ile, 12 iþgününden, 36 günlük el emeði ürününün, 1 günlük tarla çalýþmasýndan 3 günün, ve 1 gün odun taþýnmasýndan gene üç katýnýn anlaþýlmasý gerektiðini ilan eder. Yani toplam 42 günlük angarya. Buna, bir de,
olaðanüstü zamanlarda efendiye saðlanacak Jobaji denilen hizmetin
eklenmesi gerekiyor. Nüfusuyla orantýlý olarak, her köyün, yýlda, bu Jobaji için belli bir miktar ayýrmasý gerekiyordu. Bu ek angaryanýn her Eflâklý köylüye 14 gün yüklediði tahmin ediliyor. Böylece yasayla belirli
angarya, yýlda 56 iþgünü oluyordu. Ama Eflâkta tarým yýlý sert iklim
nedeniyle yalnýzca 210 gündü ve bunun da 40 günü pazar ve bayramlar,
ortalama 30 günü kötü havalar olmak üzere 70 günü sayýlmazsa, geriye
140 iþgünü kalýyordu. Angaryanýn gerekli-emeðe oraný 56/84 ya da %662/3,
Ýngiliz tarým veya sanayi iþçisininkinden çok daha küçük bir artý-deðer
oraný ifade eder. Ne var ki, bu, yalnýzca yasa ile belirlenmiþ angaryadýr.
Ýngiliz Fabrika Yasalarýndan daha liberal bir görünüþ altýnda olmasýna
karþýn, Réglement organique, kendi getirdiði hükümlerden kaçýnmanýn
yollarýný da açmýþtý. 12 günden [sayfa 252] 56 gün çýkarttýktan sonra, bu 56
angarya gününün herbirinin itibari günlük çalýþmasý yeniden öyle düzenlenmiþti ki, bunun bir bölümü, ertesi güne düþecek þekildeydi. Örneðin,
bir günde yabanýl otlardan temizlenecek toprak parçasýnýn büyüklüðü
öylesine olurdu ki, özellikle mýsýr tarlalarýnda bu iþin yapýlmasý için iki
kat zaman gerekirdi. Bazý tarýmsal iþlerde yasayla belirli günlük çalýþma
öyle yorumlanýrdý ki, gün mayýs ayýnda baþlar, ekim ayýnda biterdi.
Moldavyada koþullar daha da aðýrdýr. Zafer sarhoþluðu içersinde bir
214
Karl Marks
Kapital I
boyar, Réglement organiqueteki 12 angarya günü, yýlda 365 gün eder
diye baðýrmýþtý.49
Eðer Tuna eyaletlerinin Réglement organiquei, her paragrafý
yasalaþmýþ artý-emeðin hýrsýnýn olumlu ifadesi idiyse, Ýngiliz Fabrika Yasalarý da, ayný açgözlülüðün olumsuz ifadesidir. Bu yasalar, sermayenin,
emek-gücünü sýnýrsýz bir þekilde soðurmasý tutkusunu, kapitalistler ile
toprak sahiplerinin yönettiði bir devlet tarafýndan yapýlan düzenlemelerle
iþgününe zorunlu sýnýrlamalar koyarak önlüyordu. Her gün daha tehlikeli
hal alan iþçi sýnýfý hareketinden ayrý olarak, fabrikada çalýþmanýn sýnýrlandýrýlmasý, Ýngilterede tarlalarýn kuvvetli bir biçimde gübrelenmesini
kaçýnýlmaz hale getiren ayný zorunluluk ile dikte edilmiþtir. Ayný kör
yaðma hýrsý, birinde topraðý tüketiyor, diðerinde ulusun yaþayan gücünü
kökünden söküyordu. Devresel salgýn hastalýklar, Almanya ile Fransada
askeri gücün azalmasýný açýkladýðý gibi, bu noktayý da açýkça gözler
önüne seriyordu.50
Þimdi (1867) yürürlükte olan 1850 tarihli Fabrika Yasasý ortalama
iþgünü için 10 saate izin veriyor; ilk 5 gün için sabah altýdan [sayfa 253] akþam-altýya kadar 12 saat, buna yarým saatlik kahvaltý paydosu ile bir saatlik öðle yemeði paydosu dahil olup geriye 10½ kalýyordu; cumartesileri
sabah 6dan öðleden sonra 2ye kadar 8 saattir, buna yarým saatlik kahvaltý paydosu dahildir. Böylece, ilk 5 gün için 10½ saat ve son gün için
7½ saat olmak üzere toplam 60 iþsaati oluyordu.51 Bu yasalarýn uygulanmasýný denetlemek üzere doðrudan Ýçiþleri Bakanlýðýna baðlý fabrika
deneticileri atandý ve bunlarýn raporlarý, diðer parlamento raporlarý ile
birlikte altý ayda bir yayýmlandý. Bunlar, artý-deðer konusunda kapitalistlerin doymak bilmez oburluklarýný gösteren düzenli ve resmi istatistikleri
içeriyordu.
Þimdi bir an fabrika denetmenlerine kulak verelim.52 Hilekâr
49
Daha fazla ayrýntý, E. Regnaultun, Histoire Politique et sociale des Principautès
Danubiennes, Paris 1855, [s. 340 sqq.] adlý yapýtýnda bulunabilir.
50
Türünün ortalama büyüklüðünü genellikle ve belli sýnýrlar içersinde aþma, organik
varlýklarýn geliþmesinin kanýtýdýr. Ýnsanda boy uzunluðu, eðer geliþmesi fizik ya da toplumsal
koþullarla engellenirse küçülür. Askerliðin zorunlu olduðu bütün Avrupa ülkelerinde, bu usulün
uygulanmasýndan beri, ergin erkeklerin ortalama boyu ve genellikle askerlik hizmetine uygunluk
koþullarý azalmýþtýr. Devrimden (1789) önce Fransada piyade için en alt sýnýr 165 cm. idi.
1818de (10 Mart tarihli yasa) 157 cm.; 21 Mart 1832 tarihli yasa ile 156 cm.; ortalama olarak
Fransada baþvuranlarýn yarýsýndan çoðu boy kýsalýðý ya da vücut zayýflýðý nedeniyle askere
alýnlamýþlardýr. Saksonyada 1870 yýlýnda konulan askeri ölçüt 178 cm. idi. Þimdi 155 cm..
Prusyada 157 cm.. Dr. Meyerin, 9 Mayýs 1862 tarihli Bavarian Gazettedeki demecine göre, 9
yýlýn ortalama sonuçlarý, Prusyada askerlik için baþvuran 1.000 kiþiden 716sý askerlik için uygun
bulunmamýþ, bunlarýn 317si boy kýsalýðý, 399u vücut yetersizliði nedeniyle geri çevrilmiþtir. ...
Berlin, 1858 yýlýnda, askere alýnma sayýsýný dolduramamýþtý. 156 kiþi eksik kalmýþtý. J. von
Liebig, Die Chemie in ihrer Anwendung auf Agrikultur und Physiologie, 1862, Band I, 7. baský. s.
117, 118.
51
1850 tarihli fabrika yasasýnýn öyküsü bu bölüm boyunca görülecektir.
52
Ýngilterede modern sanayiin baþlangýcýndan 1845e kadar olan dönem üzerinde ben
ancak yer yer duruyorum. Bu dönem için okura Friedrich Engelsin Die lage der arbeitenden
Klasse in England, Leipzig 1845, yapýtýný öðütlüyorum. Engelsin kapitalist üretim tarzýnýn niteliðini
Karl Marks
Kapital I
215
fabrika sahipleri, iþe, sabah saat altýdan bir çeyrek saat önce (bazan
daha fazla, bazan daha az) baþlýyorlar ve akþam saat altýdan bir çeyrek
saat sonra (bazan daha çok, bazan daha az) son veriyorlar. Kahvaltý
için itibari olarak izin verilen yarým saatin baþlangýcýndan da sonundan
da 5 dakika aldýklarý gibi, öðle yemeði için itibari olarak izin verilen bir
saatin gene baþlangýcýndan ve sonundan 10ar dakikasýný almaktadýrlar. Cumartesileri saat 2den sonra bir çeyrek saat (bazan daha fazla,
bazan daha az) fazla çalýþmaktadýr. Kazancý böylece þuna ulaþýyor.
Sabah altýdan önce
Aksam altýdan sonra
Kahvaltý zamanýnda
Öðle yemeði zamanýnda
..............................
..............................
..............................
..............................
Beþ günde:
Cumartesi sabah altýdan önce ..............................
Kahvaltý zamanýnda
..............................
Öðleden sonrasý 2den sonra ..............................
Haftalýk toplam:
15 dakika
15 dakika
10 dakika
20 dakika
60 dakika
300 dakika
15 dakika
10 dakika
15 dakika
40 dakika
340 dakika
Haftalýk 5 saat 40 dakika, yýlda 50 çalýþma haftasý ile (iki hafta
tatiller ve beklenmeyen olaylar için çýkýnca) çarpýldýðýnda, sonuç [sayfa
53
254] 27 iþgününe eþit olur.
Her gün 5 dakikalýk fazla çalýþma, haftalarýn sayýsý ile çarpýlýnca
yýlda ikibuçuk günlük üretime eþit olur.54
Sabah 6dan önce ve akþam 6dan sonra ve yemek zamaný için
saptanan sürenin baþýnda ve sonunda günde ufak parçalar halinde
kazanýlan bir saat, yýlda neredeyse 13 ay çalýþmaya eþittir.55
Üretimin kesintiye uðradýðý ve fabrikalarý kýsa süre, yani haftanýn yalnýzca bir bölümünde çalýþtýðý bunalýmlar, doðaldýr ki, iþgününü
uzatma eðilimini etkilemez. Ýþin azlýðý ölçüsünde yapýlan iþten saðlanan
ne kadar ayrýntýlý bir biçimde kavradýðý, 1845ten beri yayýmlanan fabrika raporlarý ile madenler
vb. üzerine raporlardan anlaþýldýðý gibi, durumu ayrýntýlarý ile ne denli hayret edecek biçimde
canlandýrdýðý, adý geçen yapýtýn 18-20 yýl sonra (1863-1867) yayýmlanan Çocuklarýn Çalýþtýrýlmasý
Komisyonunun resmi raporlarý ile þöyle bir karþýlaþtýrýlmasý bile ortaya koymaktadýr. Bu raporlar,
özellikle, fabrika yasalarýnýn 1862ye kadar uygulanmadýðý ve aslýnda, hâlâ da uygulanmamakta
olduðu sanayi kollarýný ele almaktadýr. Öyleyse, buralarda, Engelsin çizmiþ olduðu durumlarda,
yetkili makamlarca ya az deðiþiklik yapýlmýþ ya da hiç yapýlmamýþtýr. Ben, baþlýca örneklerimi
1848den sonraki, Serbest Ticaret döneminden alýyorum; bu cennet çaðýnýn büyük Serbest
Ticaret þirketlerinin gezginci çýðýrtkanlarý, bilisizlikleri ölçüsünde yüksek perdeden bu gibi
inanýlmaz öyküler anlatýyorlar. Bütün bunlardan baþka, Ýngilterenin burada ön planda yer
almasýnýn nedeni, kapitalist üretimin klasik temsilcisi ve bizim incelemekte olduðumuz konularda
devamlý resmi istatistiklere sahip tek ülke olmasýdýr.
53
Suggestions etc., by Mr. L. Horner, Inspector of Factories, Factories Regitlation Act.
Ordered ky the House of Commons to be printed, 9 Aug. 1859da, s. 4, 5.
54
Reports of the Insp. of Fact. for the half year, Oct. 1856, s. 35.
55
Reports etc., 30th April 1858. s. 9.
216
Karl Marks
Kapital I
kârýn da büyük olmasý gerekir. Ýþe harcanan zaman ne kadar azsa, bu
zamanýn o kadar büyük kýsmý fazla emek-zamanýna çevrilmelidir.
1857den 1858e kadarki bunalým dönemi konusunda fabrika denetmeni raporu þöyle:
Ticaretin böyle bozuk gittiði bir zamanda, herhangi bir þekilde
aþýrý-çalýþma tutarsýz görünebilir, ama iþlerdeki bu bozukluk vicdansýz
kimseleri aþýrýlýklara götürür, ve bunlar, bundan fazladan bir kâr saðlarlar. ... Leonard Horner, son altý ay içersinde, diyor, bölgemde 122 fabrika tamamen iþten çekildi, 143ü de iþlerini durdurdu ama aþýrý-çalýþma
gene de yasal saatler ötesinde sürdürülmektedir.56
Bay Howell, Ticaretteki bunalým yüzünden diyor, fabrikalarýn
çoðu çok uzun bir süre için tümüyle kapandý, daha büyük bir kýsmý da
kýsa süreli olarak çalýþýyor. Bununla birlikte, ben, gene de iþçilerin yasayla
tanýnmýþ dinlenme ve yemek zamanlarýndan her gün yarým ya da üç
çeyrek saatinin çalýndýðý konusunda [sayfa 255] gene eskisi gibi þikayetler
almaya devam ediyorum.57 Ayný durum, 1861-1865teki korkunç pamuk bunalýmý sýrasýnda da daha küçük ölçüde olmak üzere yinelendi.58 Yemek saatinde ya da yasalarda belirlenmiþ saatler dýþýnda, fabrikada çalýþýr durumda kimseler görüldüðü zaman, bunlarýn fabrikayý
belirlenmiþ saatte terketmeyecekleri, özellikle cumartesi günleri öðleden sonra (makinelerini temizlemek ve benzeri) iþleri býrakmamalarý
için kendilerini zorlayacak yükümlülükler konmasý gerektiði, bazan özür
yollu ileri sürülmüþtür. Ama, iþçiler, eðer makineler durduktan sonra da
fabrikada kalýyorlarsa... cumartesi günleri sabah 6dan önce [sic!*] ya
da öðleden sonra 2den önce temizlik ve benzeri iþler için kendilerine
yeterli zaman ayrýlmadýðý içindir.59
* Týpký böyle. -ç.
Reports etc., l.c., s. 10.
57
Reports etc., l.c., s. 25.
58
Reports etc., for the half year ending 30th, April 1861. Bkz: Appendix n° 2; Reports etc.. 31st
Octob. 1862, s. 7, 52, 53. 1863 yýlýnýn son altý ayýnda yasalara uyulmamasý olaylarý yaygýnlaþtý.
Karþ: Reports etc., ending 31st. Oct. 1863, s. 7.
59
Reports etc., 31st Oct. 1860, s. 23. Fabrikatörlerin mahkemedeki ifadelerine göre, iþçilerin,
fabrikadaki herhangi bir iþ duraklamasý halinde, nasýl bir fanatiklikle buna karþý çýktýklarýný
aþaðýdaki garip durum göstermektedir. 1863 Haziran baþlarýnde Dewsbury (Yorkshire) yargýçlýðýna,
Batley yörelerinde, 8 büyük fabrika sahibinin, fabrika yasalarýna uymadýklan haberi ulaþtý. Bu
baylardan bazýlarý, 12 ile 15 yaþ arasýnda 5 erkek çocuðunu, cuma günü sabahý saat 6dan,
cumartesi günü öðleden sonra saat 4e kadar, yemek zamanlarý ile gece yarýsý bir saatlik uyku
dýþýnda herhangi bir dinlenme aralýðý tanýmadan çalýþtýrmakla suçlanýyorlardý. Ve bu çocuklar,
bu 30 saatlik aralýksýz iþi, yünlü paçavralarýn didiklendiði ve havadaki yoðun toz, iplik vb. yüzünden
büyüklerin bile ciðerlerini korumak için aðýzlarýný devamlý þekilde mendille kapatmak zorunda
kaldýklarý, süprüntü ini adý verilen yerlerde yapmaktadýrlar! Bu suçlanan baylar, yemin etmek
yerine -Quaker olarak bunlar, yemin etmeye gerek duymayacak kadar sýký dindardýrlar- bu
umutsuz çocuklara karþý duyduklarý büyük sevgi nedeniyle dört saat uyumalarýna izin verdiklerini,
ama inatçý çocuklarýn yatmamakta ayak dirediklerini doðrulamýþlardýr. Quaker baylara 20 sterlin
aðýr para cezasý verildi. Anlaþýlan Dryden bu soylu baylarýn geleceklerini önceden görmüþtü:
Sözde kutsalýk içinde yüzen tilki,
Korkardý yeminden, ama iblis gibiydi yalancýlýkta,
56
Karl Marks
Kapital I
217
Böyle (yasayý ihlal ederek aþýrý çalýþtýrma yoluyla) elde edilen
kazanç, birçok kimse için karþý konulamayacak kadar çekici bir þey
gibi geliyor; daima, yakalanmama olasýlýðýný hesaba katýyorlar; ve üstelik, yakalanýp da mahkum olanlarýn ödedikleri ceza miktarýnýn küçüklüðünü görünce, yaptýklarý iþ farkedilse bile bundan gene kârlý çýkacaklarýný
düþünüyorlar.60 Bu ek zamanýn, gün boyunca yapýlan küçük miktarlardaki hýrsýzlýklarýn tamamýyla [sayfa 256] elde edildiði durumlarda, durumu saptama konusunda deneticilerin karþýsýna büyük güçlükler
çýkarmaktadýr.61
Sermayenin, iþçinin yemek ve dinlenme zamanýnda yaptýðý bu
küçük hýrsýzlýklarý fabrika deneticileri, dakikalarýn aþýrýlmasý62 birkaç
dakikanýn týrtýklanmasý63 diye adlandýrdýklarý gibi, iþçilerin kullandýklarý
teknik terim de, yemek zamanlarýnýn kemirilmesidir.64
Görülüyor ki, böyle bir ortamda, artý-deðerin, artý-emekle yaratýlmasý artýk sýr olmaktan çýkmýþtýr. Çok saygýdeðer bir bay, bana, Günde
bana on dakikalýk aþýrý çalýþma izni verecek olsanýz, cebime yýlda fazladan bin sterlin koymuþ olursunuz.65 demiþti. Anlar kârýn öðeleridir.66
Tam gün çalýþan iþçilere, tam-zamanlýlar, 13 yaþýndan küçük
olup da ancak 6 saat çalýþmalarýna izin verilen çocuklara yarý-zamanlýlar denmesi kadar karakteristik bir ifade olamaz. Ýþçi, burada,
kiþileþmiþ emek-zamanýndan baþka bir þey deðildir. Bütün bireysel farklýlýklar, tam-zamanlýlar ve yarý-zamanlýlar içinde eriyip gitmiþtir.67
ÜÇÜNCÜ KESÝM. SÖMÜRÜYE YASAL SINIRLAR
KONULMAYAN ÝNGÝLÝZ SANAYÝ KOLLARI
Biz, iþgününün uzatýlmasý konusundaki eðilimin, bir Ýngiliz burjuva iktisatçýsýnýn belirttiði gibi, Amerikan Kýzýlderililerine68 Ýspanyollarýn
yaptýklarý vahþetin bile eriþemediði sermayenin neden olduðu canavarPaskalya perhizinde sanýrdýnýz kutsal þehvet içinde,
Ama iþlemezdi hiç günah, duasýný etmeden!
[Dryden, The cock and the fox... (Horoz ve Tilki), dize 480-483. -Ed.]
60
Rep. etc., 31st Oct. 1856, s. 34.
61
l.c., s. 35.
62
l.c., s. 48.
63
l.c., s. 48.
64
l.c., s. 48.
65
l.c., s. 48.
66
Reports of the Insp. etc.. 30th April 1860, s. 56.
67
Bu deyim, hem fabrikalarda, hem raporlarda resmi deyimdir.
68
Açgözlü fabrika sahiplerinin kazanç peþinde koþarken yaptýklarý zulümler, Ýspanyollarýn
altýn elde etmek amacýyla Amerikayý ele geçirmeleri sýrasýnda giriþtikleri insafsýzca hareketleri
neredeyse geride býrakýr. (John Wade, History of the Middle and Working Classes, 3. ed., Lond.
1835, s. 114) Bu kitabýn, bir tür ekonomi politik elkitabý olan teorik bölümü, yayým tarihi dikkate
alýndýðýnda, yer yer, örneðin ticari bunalýmlar konusunda, özgün bir nitelik taþýr. Oysa tarih
bölümü, büyük ölçüde, Sir F. M. Edenin, The State of the Poor, London 1797, adlý yapýtýnýn
utanmazca bir aþýrmasýdýr.
218
Karl Marks
Kapital I
ca zorbalýklar alanýndaki artý-emeðe duyulan kurt gibi açlýðýn, yasal
düzenlemelerin zincirleriyle sonunda sýnýrlandýðýný gözden geçirmiþ bulunuyoruz. Þimdi de, emeðin sömürülmesinin, bugüne ya da daha düne
kadar her türlü engelden uzak [sayfa 257] kaldýðý bazý üretim kollarýna bir
gözatalým.
Nottingham kent meclisi salonunda 14 Ocak 1860da yapýlan bir
toplantýya baþkanlýk eden il yargýcý Bay Broughton Charlton þöyle diyordu: Dantela yapýmý ile uðraþan halk arasýnda, krallýðýn diðer yerlerinde
ve hatta uygar dünyada görülmemiþ bir sefalet ve ýstýrap vardýr. ... Dokuz-on yaþýndaki çocuklar, sabahýn ikisinde, üçünde ya da dördünde
çul yataklarýndan zorla kaldýrýlmakta, bir dilim ekmek için gece saat
ona, onbire, onikiye kadar çalýþtýrýlmaktadýr. Elleri ayaklarý yorgunluktan bitkin, vücutlarý kavruk, yüzleri kireç gibi, insanlýklarý taþ gibi bir
uyuþukluða dönüþmüþ; düþünmek bile insana dehþet veriyor. ... Bay
Haltet ya da baþka bir imalatçýnýn ileri fýrlayýp bu tartýþmalara karþý
çýkmalarýna þaþmýyoruz. ... Sistem, Rahip Montagu Valpynin belirttiði
gibi tam bir kölelik düzeni; hem toplumsal, hem fizik, hem ahlak ve
hem de manevi yönden. ... Erkeklerin günlük çalýþmalarý, onsekiz saate
indirilsin diye öneride bulunmak amacýyla toplantý düzenleyen bir kasaba
hakkýnda ne düþünülür? ... Virginia ile Carolinalý pamuk yetiþtiricilerini
yeriyoruz. Oysa, onlarýn zenci pazarlarýndan, kamçýlarýndan, insan eti
bezirganlýðýndan, kapitalistlerin kâr ve kazançlarý uðruna tüller ve yataklýk danteller örmek için sürdürülen insanlýðýn bu yavaþ yavaþ kýrýmý
daha mý az lanetliktir?69
Staffordshiredeki seramikçilik, son 22 yýlda, üç parlamento soruþturmasýna konu olmuþtur. Soruþturmalarýn sonuçlarý, Bay Scriven in
1841 tarihli Childrens Employment Commissionerse* sunduðu raporla;
Dr. Greenhowun 1860 tarihli, Privy Councilin emriyle yayýnlanan raporuyla (Public Health, 3rd Report, I, 112-113); ve ensonu Bay Longeun
1862 tarihli First Report of the Childrens Employment Commission, 13
Haziran 1863, raporuyla açýklanmýþtýr. Benim için, 1860 ve 1863 tarihli
raporlardan, sömürülen çocuklarýn kendi ifadelerinden bazý kýsýmlarý
buraya almak yetecektir. Çocuklarýn söylediklerinden, yetiþkinler, özellikle kýzlarla kadýnlar için bir fikre ulaþabiliriz, ve üstelik bu iþkolunun
yanýnda pamuk eðirme sanayii, kabul edilebilir ve saðlýklý bir iþtir.70
Willliam Wood, dokuz yaþýnda, 7 yýl 10 aylýkken iþe baþlamýþ.
[sayfa 258] Baþlangýçta kalýp taþýma iþinde çalýþtý, hazýrlanmýþ kalýplarý
kurutma odasýna götürür, sonra da boþ kalýplarý geri taþýrdý. Haftanýn
altý günü iþe sabah altýda gelir, gece dokuzda iþten çýkardý. Haftanýn
altý günü gece saat dokuza kadar çalýþýrdým. Yedi ya da sekiz hafta bu
London Daily Telegraph, 17th January, 1860.
Karþ: F. Engels, Lage etc., s. 249-51.
* Çocuk Çalýþtýrma Komisyonu. -ç.
69
70
Karl Marks
Kapital I
219
böyle sürdü. Yedi yaþýnda bir çocuðun günde onbeþ saat çalýþmasý! 12
yaþýndaki J. Murray þöyle diyor: Tornayý çevirir, kalýp dökerim. Sabah
altýda, bazan dörtte gelirim. Akþamdan bu sabahýn altýsýna kadar bütün
gece çalýþtým. Önceki geceden beri yataða yatmadým. Dün gece benimle
birlikte çalýþan sekiz-dokuz çocuk daha vardý. Bu sabah birisi dýþýnda
hepsi geldiler. Ben üçbuçuk þilin alýyorum. Gece çalýþtýðým için fazladan
bir þey almýyorum. Geçen hafta iki gece çalýþtým. On yaþýndaki Fernyhough: Öðle yemeði için her zaman bir saat paydos olmaz. Bazan
ancak yarým saat olur: perþembe, cuma, cumartesi günleri.71
Dr. Greenhov, Stoke-on-Trent ve Wolstanton çömlekçilik bölgelerinde yaþ ortalamasýnýn son derece düþük olduðunu söylüyor. Yirmi
yaþýn üzerinde yetiþkin erkek nüfusun Stoke bölgesinde yalnýz %36,6
sý, Wolstantonda %30,4ü çömlekçilikte çalýþmakla birlikte, birinci bölgede bu yaþtaki erkekler arasýndaki ölümlerin yarýsý, ikincide ise 2/5si
akciðer hastalýklarýndan ileri gelmektedir. Hanleyde pratisyen hekimlik
yapan Dr. Boothroyd þöyle diyor: Her yeni çömlekçi kuþaðý bir öncekinden daha çelimsiz ve cýlýz oluyor. Ayný þekilde, bir baþka doktor
Bay MBean diyor ki: Yirmibeþ yýldýr çömlekçiler arasýnda hekimlik yaparým, vücut yapýsý ve aðýrlýk bakýmýndan açýkça görülen bir yozlaþmaya
tanýk oldum. Bütün bu sözler, Dr. Greenhowun 1860 tarihli raporundan
alýnmýþtýr.72
Aþaðýdakiler de 1863 tarihli Komisyon raporundan alýnmýþtýr: Kuzey Staffordshire, Kliniði baþhekimi Dr. J. T. Arledge diyor ki: Çömlekçiler bir sýnýf olarak, hem kadýn, hem erkek, hem fizik, hem moral bakýmýndan yozlaþmýþ bir topluluðu temsil ediyorlar. Genellikle çelimsiz,
biçimsiz yapýda, sýk sýk da dar göðüslüdürler: zamanýndan önce yaþlanýrlar ve kýsa ömürlüdürler; aðýr tabiatlý ve kansýzdýrlar; bu zayýflýklarý
nedeniyle, hazýmsýzlýk, karaciðer ve böbrek hastalýklarý arasýnda en fazla
göðüs hastalýklarýna, zatürreye, vereme, bronþit ve astýma yatkýndýrlar.
[sayfa 259] Bunlara musallat olan bir tür hastalýk vardýr ki, çömlekçi astýmý
ya da gömlekçi veremi denilmektedir. Bademciklere, kemiklere ya da
vücudun öteki organlarýna musallat olan sýraca, çömlekçilerin üçteikisinin ya da daha fazlasýnýn yakalandýðý yaygýn bir hastalýktýr. ... Bu
bölge nüfusu içersinde yozlaþmanýn daha da fazla olmamasýnýn nedeni;
çevre köylerden devamlý insan akýmý olmasý ve daha saðlýklý soylarla
yapýlan evlenmelerdir.73
Ayný hastanenin eski operatörü olan Dr. Charles Parsons, komisyon üyesi Longea yazdýðý mektupta, diðer þeyler arasýnda, þöyle diyor:
Ben, istatistik verilerden deðil, ancak kendi gözlemlerimden sözedebilirim, ama saðlýklarý, ya ana-babalarýnýn. ya da iþverenlerin kazanç
Childrens Employment Commission, First Report etc., 1863, Evidence, s. 16, 19, 18.
Public Health, 3rd. Report etc., s. 102, 104, 105.
73
Childrens Empleyment Commissien, I. Report, s. 24.
71
72
220
Karl Marks
Kapital I
hýrslarýna kurban edilen zavallý çocuklar karþýsýnda her seferinde büyük
bir azap duyduðumu derhal söyleyebilirim. Çömlekçilerin arasýndaki
hastalýklarýn nedenlerini saydýktan sonra, bunlarý þu sözlerle özetliyor:
uzun saatler [çalýþma]. Komisyonun raporunda þu umut dile getirilir:
Bütün dünyada böylesine seçkin bir yere ulaþan bir sanayi kolunun,
bu büyük baþarýsýnýn yanýsýra, emek ve hünerleri ile önemli sonuçlar
elde eden iþçilerinin, fizik bakýmdan yozlaþmasý, yaygýn hale gelen bedensel ýstýraplarý ve zamanýndan önce ölümleri ile birarada anýlmasýna
artýk bir son verme zamaný gelmiþtir.74 Ve Ýngiltere,de çömlekçiler için
söylenen bütün bunlar, Ýskoçya için de aynen geçerlidir.75
Kibrit yapýmý, fosforun kibrit çöpüne yapýþtýrýlmasý usulünün bulunduðu 1833 tarihinde baþlar. 1845ten beri bu iþkolu, Ýngilterede hýzla
geliþmiþ ve özellikle Londranýn yoðun nüfuslu bölgeleri ile Manchester,
Birmingham, Liverpool, Bristol, Norwich, NewCastle ve Glasgowda yaygýn hale gelmiþtir. Bununla, ayný zamanda, Viyanalý bir doktorun 1845te
keþfettiði ve kibrit yapanlara özgü tetanoz hastalýðý da yayýlmýþtýr. Ýþçilerin
yarýsý, onüç yaþýndan küçük çocuklar ile onsekizden küçük delikanlýlardýr. Kibrit yapýmý saðlýða zararlý ve kötü kokusu nedeniyle o kadar tatsýz
bir iþtir ki, ancak çalýþan sýnýfýn en sefil kesimi, yarý-aç dullarla benzerleri,
çocuklarýný, paçavralar içinde, açlýktan bitkin, alfabesiz çocuklarýný76
bu iþe vermektedirler. [sayfa 260]
Komisyon üyesi Whiteýn dinlediði (1863) tanýklarýn, 270i 18
yaþýndan, 50si 10 yaþýndan küçük, 10 tanesi ancak 8, ve 5 tanesi yalnýzca
6 yaþýndaydý. 12 ile 14 saate, bazan da 15 saate varan bir iþgünü, gece
iþi, düzensiz yemek zamanlarý, çoðu zaman fosforla soluk alýnamaz
iþyerlerinde yenen yemek. Dante, kendi cehennemindeki en korkunç
betimlemelerin herhalde bu iþyerinden geri kaldýðýný kabul ederdi.
Duvar kaðýdý yapýmýnda, kaba türler makineyle basýlýr, daha zarifleri elle basýlýr (block printing). En civcivli iþ aylarý, ekim baþý ile nisan
sonudur. Bu zaman aralýðý içinde, iþler, sabah saat 6dan gece 10a kadar ve hatta bütün gece büyük bir hýzla devam eder.
J. Leach yeminli ifadesinde diyor ki: Geçen kýþ, aþýrý çalýþmadan
ötürü, ondokuz kýzdan altýsý saðlýklarýnýn bozulmasý yüzünden iþdýþý
kaldýlar. Onlarý uyanýk tutmam için onlara baðýrýp çaðýrmam gerekiyordu. W. Duffy: Ýþbaþýnda, tüm çocuklarýn gözlerini açýk tutamadýklarý
zamanlar olduðunu gördüm; gerçekten hepimiz böyleydik. J. Lightbourne: 13ündeyim. ... Geçen kýþ, (gece) dokuza kadar çalýþtýk, daha
önceki kýþ ona kadar. Geçen kýþ ayaklarýmýn sýzlamasýndan hemen her
gece aðlardým. G. Apsten: Þu benim oðlumu ... daha yedi yaþýndayken,
karda-kýþta gidip gelirken sýrtýmda taþýrdým, günde onaltý saat çalýþýrdý.
Childrens Employment Commission, s. 24, 22 ve xý.
l.c., s. xlvýý.
76
l.c., s.lýv.
74
75
Karl Marks
Kapital I
221
... Makinenin önünde ayakta doyurmak için çoðu zaman diz çökerdim,
çünkü ne makinenin baþýndan ayrýlabilirdi, ne de onu durdurabilirdi.
Manchesterde bir fabrikanýn yönetici ortaðý Smith: Biz (kendileri hesabýna çalýþan iþçiler demek istiyor) yemek için hiç aralýk vermeden
çalýþýrýz, böylece 10½ saatlik günlük iþ, öðleden sonra saat 4.30da biter,
bundan sonraki süre fazla mesai demektir.77 (Acaba bu Bay Smith, bu
10½ saat sürede hiç yemek yemiyor mu?) Biz, (yani ayný Bay Smith)
öðleden sonra saat 6dan önce iþten pek çýkmayýz, (bizim emekgücü makinelerinin tüketimi o zaman son bulur demek istiyor) böylece biz (iterum Crispinus*) gerçekten bütün yýl fazla mesai [sayfa 261] yapýyoruz demektir. ... Bunlarýn hepsi de, çocuklar da, yetiþkinler de (152
çocuk ile delikanlý, 140 yetiþkin) son 18 ay süreyle ortalama çalýþma,
haftada en az 7 gün 5 saat, ya da 78 ½ saat idi. Bu yýlýn (1862) 2 Mayýsýnda sona eren altý hafta için, ortalama daha yüksekti: 8 gün, yani
haftada 84 saat! Kendinden pluralis majestatis bahsetmeye pek meraklý olan ayný Bay Smith, gülümseyerek ekliyor: Makine iþi yorucu deðil.
Elle yapýlan baský içinde çalýþanlar ise þöyle diyorlar: Elle çalýþma,
makineyle çalýþmaktan daha saðlýklý bir iþtir. Bütünüyle alýnýrsa, fabrikatörler, makinelerin hiç deðilse yemek zamanýnda durdurulmasý önerisine öfkeyle karþý çýkýyorlar. Borough daki duvar kaðýdý fabrikasýnýn
müdürü Bay Otley, Sabah 6dan akþam 9a kadar çalýþmaya izin veren
bir madde ... bizim çok iþimize gelirdi, ama sabah 6dan akþam 6ya
kadar çalýþma saatleri hiç uygun deðil. Makinelerimiz öðle yemeði saatinde hep duruyor. (Ne alicenaplýk!) Sözü edilecek kadar kaðýt ve
boya israfý yok. Sevimli bir tavýrla ifade ediyor: Ama bu zaman kaybý
da hoþ bir þey deðil. Komisyonun raporu, bazý ileri gelen firmalarýn
zaman kaybý konusundaki korkularýný safça dikkate alýyor, yani baþkalarýnýn emeðine elkoymak için zaman kaybý; böylece 13 yaþýndan küçük
çocuklarla, 18 yaþýna basmamýþ gençlerin her gün 12-16 saat çalýþarak
yemek saatlerini kaybetmeleri, ve týpký buhar kazanýna su ve kömür
atar, pamuða sabun katar, çarklara yað koyarmýþ gibi yani sanki iþ
araçlarý yardýmcý malzeme ile beslenmiþ gibi üretim süreci sýrasýnda
bir þeyler atýþtýrmalarý için yeter neden olup olmadýðýný dikkate alýyor.
Ýngilterede hiç bir sanayi kolu (yakýnda uygulanan makineyle
ekmek yapýmýný hesaba katmýyoruz) fýrýncýlýk kadar, o eski köhnemiþ
yöntemlerini bugüne kadar sürdürmemiþtir; Roma Ýmparatorluðu ozanlarýndan öðrendiðimize göre, bunun bir ucu ta hýristiyanlýk-öncesi
77
Bu, bizim artý-emek zamaný anlamýnda alýnmamalýdýr. Bu baylar, 10½ iþsaatini. normal
artý-emeði de içeren normal iþgünü olarak kabul etmektedirler. Bu süreden sonra, karþýlýðý biraz
daha iyi ödenen fazla mesai baþlamaktadýr. Sözde normal iþgünü sýrasýnda harcanan emeðin
karþýlýðýnýn, deðerinin altýnda ödendiði ilerde görülecektir; böylece fazla mesainin daha fazla
artý-emek sýzdýrmak için salt bir kapitalist hilesi olduðu anlaþýlýyor, çünkü normal iþgünü boyunca
harcanan emeðe gerçekten karþýlýðý ödense bile, zaten içersinde artý-emek vardýr.
* Gene mi sen Crispinus! (Crispinus, Ýtalyan komedisinin küstah ve kuruntulu uþaðý.) -ç.
222
Karl Marks
Kapital I
döneme kadar gidiyor. Ne var ki, sermaye, daha önce de belirtildiði
gibi, baþlangýçta emek-sürecinin teknik niteliðiyle ilgilenmez; nasýl bulduysa iþe öyle baþlar.78
Baþta Londra olmak üzere, ekmeðe karýþtýrýlan hileli akýlalmaz
maddeler, ilk kez, Avam Kamarasýnýn, yiyecek maddelerine karýþtýrýlan
hileler konusunda kurduðu komitenin araþtýrmasý (1855-56) ve Dr. Hassallýn Adulterations detected adlý yapýtýnda [sayfa 262] açýklanmýþtýr.79 Bu
açýklamalarýn sonucu, 6 Aðustos 1860 tarihli, for preventing the adulteration of articles of food and drink* konusundaki yasa oldu. Baþlangýçta
ölü doðan bu yasa, to turn an honest penny** hileli mallarýn alýmý ve
satýmýyla uðraþan serbest ticaret erbabýna her türlü anlayýþý gösteriyordu.80 Komitenin kendisi, biraz da bönce bir tutumla, serbest ticaretin,
aslýnda hileli, ya da Ýngiliz kurnazlýðýyla söylendiði gibi sofistik (katýþýk)
mallarýn ticareti olduðu inancýný belirtiyordu. Gerçekten de bu tür sofistlik, aký kara, karayý ak yapmayý Protasgorastan daha iyi bildiði gibi, her
þeyin görüntüden ibaret olduðunu, nasýl ad oculos*** serileceðini Elealýlardan daha iyi bilir.81
Ne olursa olsun komite, halkýn dikkatini, günlük ekmeðine ve
dolayýsýyla fýrýncýlýða çekti. Ayný anda, Londralý fýrýncý kalfalarýnýn açýk
hava toplantýlarý ve parlamentoya verdikleri dilekçeler ile aþýrý-çalýþmaya
karþý yükselttikleri çýðlýklar ortalýðý sardý. Þikayetler o derece yaygýndý ki,
daha önce birkaç kez adý geçen 1863 Komisyonunda da üye bulunan
Bay H. S. Tremenheere, Krallýk Araþtýrma Komisyonuna atandý. Hazýrladýðý rapor,82 toplanan kanýtlarla birlikte, halkýn kalbini deðil ama midesini altüst etti. Ýncil ile her zaman büyük yakýnlýklarý olan Ýngilizler, bir
kapitalist, bir toprak sahibi ya da koltuksuz bir bakan gibi ilahi lütfa
l.c., Evidence, s. 123. 124, 125, 140 ve LXIV.
Ýnce çekilen ya da tuzla karýþtýrýlan þap, bakers stuff [fýrýncý malý -ç.] gibi anlamlý bir
ad taþýyan normal bir ticaret metaýdýr.
80
Kurum, karbonun pek saf ve enerji saðlayan bir biçimidir, kapitalist baca temizleyicilerin
Ýngiliz çifçisine sattýklarý bir gübreyi oluþturur. Þimdi, 1862 yýlýnda, Ýngiliz Juryman, [jüri üyesi
-ç.] açýlan bir davada, alýcýnýn haberi olmaksýzýn %90 toz ve kum karýþtýrýlan kurumun, ticari
anlamda gerçek kurum mu, yoksa yasal anlamda madde karýþtýrýlmýþ kurum mu olduðunu
karara baðlamak zorunda kalmýþlardý. Bu amis du commerce [ticaret dostlarý -ç.] sonuçta
eldeki malýn gerçek ticari kurum olduðuna karar verdiler ve üstelik davacý çifçiyi mahkeme
giderlerini ödemeye mahküm ettiler.
81
Fransýz kimyacýsý Chevallier, metalarýn taðþiþi konusundaki incelemesinde, elden
geçirdiði 600 kadar maddede rasladýðý 10, 20, 30 çeþit hile yönetemlerini sýralamaktadýr. Kimyacý,
ayrýca, bu konuda bütün yöntemleri bilmediði gibi, bildiklerinin de hepsini yazmadýðýný
eklemektedir. Þekerde yapýlan 6 çeþit, zeytinyaðýnda 9 çeþit, tereyaðýnda 10 çeþit, tuzda 12
çeþit, sütte 19 çeþit, ekmekte 20 çeþit, kanyakta 23 çeþit, unda 24 çeþit, çikolatada 28 çeþit,
þarapta 30 çeþit, kahvede 32 çeþit vb., hileli karýþtýrma anlatmaktadýr. Yüce Tanrý bile kendisini
bu yazgýdan kurtaramamaktadýr. Bkz: Rouard de Card, De la falsification des substances
sacramentelles, [Kutsal Emanetlerde Yapýlan Tahrifler], Paris 1856.
82
Report etc. relating to the Grivances complained of by the Journeymen Bakers etc.,
London 1862. ve Second Report etc., London 1863.
* Yiyecek ve içecek maddelerine hile karýþtýrýlmasýný önleme. -ç.
** Namusluca bir kuruþ kazanmak için. -ç.
*** Gözler önüne. -ç.
78
79
Karl Marks
Kapital I
223
eriþmiþ olmadýkça, kiþinin ekmeðini alnýnýn teriyle kazanmasýnýn [sayfa
bir tanrý buyruðu olduðunu çok iyi bilirlerdi, ama her günkü ekmeðinde bir miktar insan teriyle birlikte, azýcýk irin, örümcek aðý, hamamböceði ölüsü, ekþimiþ Alman bira mayasý karýþýmýný da yemekte olduðunu
doðrusu bilmiyordu; bu arada biz, elbette, þap, kum ve diðer lezzetli
mineralleri saymýyoruz. Kutsallýðýna aldýrýþ etmeksizin, serbest ticaret,
yani serbest fýrýncýlýk, devlet denetimi altýna sokuldu (Parlamentonun
1863 yýlý oturumunda) ve Parlamentonun çýkardýðý ayný yasa ile, 18
yaþýndan küçük fýrýncý çýraklarýnýn gece 9dan sabah 5e kadar çalýþmalarý
yasaklandý. Bu son madde, bu eski moda ve babadan kalma iþkolundaki
aþýrý-çalýþmanýn ciltler dolusu ifadesiydi.
Londrada bir fýrýncý kalfasýnýn iþi, kural olarak, gece onbir sýralarýnda baþlar. O saatte hamuru karar, bu, unun miktarýna ya da harcanan emeðe göre, yarým saatten üç çeyreðe kadar zaman alan yorucu
bir iþtir. Ayný zamanda, hamur teknesinin kapaðý olan somun tablasýnýn
üzerine uzanýr. Altýnda bir çuval, baþýnýn altýnda gene dürülmüþ bir çuval vardýr; bir-iki saat kadar kestirir. Ardýndan bir saat kadar süren hýzlý
ve devamlý bir çalýþma baþlar: hamur yayýlýr, tartýlýr, somunlanýr, fýrýna
verilir; yuvarlak ve süslü ekmekler hazýrlanýr, piþmiþ ekmek fýrýndan
çekilir, dükkana götürülür, vb., vb.. Bir fýrýnda sýcaklýk, 75 ile 90 derece*
arasýnda deðiþir, küçük fýrýnlarda daha da yüksektir. Ekmek, francala
vb. yapýmý iþi bitince, bunlarýn daðýtýmý baþlar, ve bu iþte çalýþan kalfalarýn
çoðu, yukarda anlatýldýðý gibi gece yorucu bir çalýþmadan sonra, gündüz
de küfelerle ya da el arabalarý ile ekmek taþýyarak saatlerce ayak üzerindedirler; ve bazan tekrar fýrýna dönerek, mevsime ya da efendilerinin
iþlerinin hacmine göre, iþten, öðleyin bir ile altý arasýnda çýkarlar. Bu
arada, ötekiler, akþamýn geç saatine kadar ekmek piþirme iþine devam
ederler. ...83 Londra mevsimi denilen süre boyunca, kentin West End
mahallesindeki tam fiyatlý fýrýnlarda çalýþanlar genellikle gece saat
11de iþe baþlarlar ve bir ya da iki kýsa (bazan çok kýsa) dinlenme aralýðýyla, ertesi sabah sekize kadar ekmek yapýmýyla uðraþýrlar. Daha sonra
da, bütün gün, 4, 5, 6 ve hatta akþam 7ye kadar dýþarý ekmek taþýrlar ya
da bazý zamanlar öðleden sonra gene fýrýna dönüp peksimet yapýmýna
yardým ederler. Böylece iþlerini bitirdikten sonra ertesi gün yeniden
baþlamak [sayfa 264] üzere bazan beþ-altý saat, bazan da dört-beþ saat uyuyabilirler. Cuma günleri daima daha erken baþlarlar; bazýlarý saat on
sýralarýnda baþlayýp ekmek yapýmý ve daðýtýmý ile cumartesi gecesi saat
sekize kadar çalýþýrlar, ama çoðu zaman da iþ, pazar sabahý dördü-beþi
bulur. Pazar günleri iþçilerin, günde iki-üç kez bir-iki saat süreyle ertesi
günün ekmeði için hazýrlýk yapmasý gerekir. ... Ucuz ekmek satan patronlarýn (bunlar, ekmeklerini tam fiyatýn altýnda satan fýrýncýlardýr ve
263]
* Fahrenheit. -ç.
l.c.. First Report etc., s. VI/výý.
83
224
Karl Marks
Kapital I
daha önce belirtildiði gibi Londradaki fýrýncýlarýn dörtte-üçünü kapsarlar) emrinde çalýþanlar, ortalama olarak daha uzun süre çalýþmalarý bir
yana, iþleri, hemen daima fýrýnýn içinde geçer. Ucuz satan patronlar,
genellikle, ekmeði ... dükkanda satarlar. Bazý bakkallar dýþýnda dýþarýya
pek ekmek satmayan bu fýrýncýlar, eðer dýþarý gönderirlerse, ki bu yaygýn
deðildir, bu iþ için baþka iþçi kullanýrlar. Kapý kapý ekmek daðýtmak
adetleri deðildir. Haftanýn sonuna doðru ... iþçiler perþembe gecesi saat
onda baþlarlar, pek önemsiz aralýklarla cumartesi gecesi geç saate kadar
çalýþmaya devam ederler.84
Burjuva zekasý bile ucuzcu patronlarýn durumunu kavramaktadýr. Ýþçilerin ödenmeyen emeði, uygulanan bu rekabetin kaynaðýný
oluþturmaktadýr.85 Ve tam fiyatlý fýrýncýlar, ucuzcu rakiplerini, Soruþturma Komisyonuna, yabancý emeðin hýrsýzlarý ve hilekârlar diye suçlayarak ihbar ederler. Bunlar, ancak, önce, halký aldatarak, sonra da iþçilerini oniki saatlik ücretle onsekiz saat çalýþtýrarak varlýklarýný sürdürüyorlar.86
Ekmeðe hile karýþtýrýlmasý ve ekmeði tam fiyatýnýn altýnda satan
bir fýrýncý sýnýfýnýn meydana gelmesi, 18. yüzyýlýn baþýnda, bu iþkolunun
lonca niteliðini yitirmesiyle baþlamýþtýr, ve kapitalist deðirmenci ya da
uncu kisvesi altýnda, sözde patron olan fýrýncýnýn arkasýnda yükselmiþtir.87
Böylece bu iþkolunda kapitalist üretimin, iþgününün alabildiðine uzatýlmasýnýn ve gece iþinin gece [sayfa 265] iþinin Londrada bile ancak 1824te
ciddi olarak yerleþmesine karþýn temelleri atýlmýþ oldu.88
Bütün bu anlatýlanlardan sonra, Komisyon Raporunun, fýrýn iþçilerini, kýsa ömürlü iþçiler arasýnda saydýðý anlaþýlýyor; elbette, iþçi sýnýfýnýn çocuklarý, normal sayýlan kýrýmdan yakayý kurtarabilirse seyrek de
olsa 42 yýl yaþayabilir. Bununla birlikte, fýrýn iþçiliði için baþvuranlarýn
sayýsý, daima çok büyük olmuþtur. Londraya emek-gücü saðlayan kaynaklar, Ýskoçya, Ýngilterenin batýdaki tarým bölgeleri ve Almanya idi.
1858-60 yýllarýnda, fýrýn iþçileri, Ýrlandada, gece ve pazar çalýþmalarýna karþý, giderlerini kendileri karþýlayarak büyük mitingler düzenlediler. Halk, örneðin 1860 Mayýsýndaki Dublin mitingine, Ýrlandalýlara özgü
sýcakkanlýlýkla katýldý. Bu hareketin sonucu olarak, Wexford, Kilkenny,
Clonmel, Waterford ve baþka yerlerde, yalnýzca gündüz çalýþma, baþarýyla saðlandý. Fýrýn iþçilerinin þikayetlerinin çok fazla olduðu Limerickte,
l.c., s. lxxi.
George Read, The History of Baking, London 1848, s. 16.
86
Report (First) etc., Evidence, Tam fiyatlý fýrýncý Cheesemanýn tanýklýðý, s. 108.
87
George Read, l.c., 17. yüzyýlýn sonunda ve 18. yüzyýlýn baþýnda, akla gelebilecek her türlü
iþkoluna sýzan aracýlar (agents) kamunun huzurunu kaçýran kimseler olarak kötüleniyordu.
Böylece, Somerset eyaleti sulh yargýçlarýnýn üç aylýk toplantýsýnda Büyük Jüri, Avam Kamarasýna
sunulmak üzere bir öneri kaleme aldý ve bu öneride diðer þeyler yanýnda þöyle deniyordu:
Blackwell Halldeki bu aracýlar kamunun huzurunu kaçýrmaktadýrlar, kumaþ ticaretine zarar
vermektedirler ve bir bela olmalarý nedeniyle ezilmeleri yerinde olur. The Case of our English
Wool etc., London 1685, s. 6, 7.
88
First Report etc., s. viii.
84
85
Karl Marks
Kapital I
225
bu hareket, fýrýn sahiplerinin ve özellikle ekmek fabrikasý sahiplerinin
karþý koymalarý ile yenilgiye uðradý. Limerick örneði, Ennis ve Tipperary
de gerilemelere yolaçtý. Kýrgýnlýklarýn en þiddetli bir þekilde ortaya döküldüðü Corkta, patronlar, iþçilerin iþlerine son verme yetkilerini kullanarak
hareketi yenilgiye uðrattýlar. Dublin de, fýrýn sahipleri, harekete karþý en
kararlý tutumlarýný takýndýlar ve harekete elebaþýlýk edenleri iyice yýldýrarak, isteklerine aykýrý olarak, pazar çalýþmalarýna ve gece iþine zorla razý
ettiler.89
Ýrlandada tepeden týrnaða silahlanmýþ ve genel olarak bu gücünü göstermesini bilen Ýngiliz hükümetinin bu komitesi, Dublin, Limerick, Cork ve baþka yerlerdeki yolagelmez fýrýn sahiplerine, acýklý ama
yumuþak bir ihtarla yetindi: Komite, çalýþma saatlerinin, doðal yasalarla sýnýrlý olduðuna ve karþýlýðýnda ceza görülmeden bunun ihlal edilemeyeceðine inanmaktadýr. Fýrýn sahipleri, iþçilerini, iþlerinden atýlma
korkusu içine sokarak, dinsel ve manevi inançlarýný sarsmaya, ülkenin
yasalarýný saymamaya, halkoyunu hesaba katmamaya (bütün bunlarla pazar günü çalýþma kastediliyor) zorluyorlar ve, iþçi ile patron arasýnda
kötü duygular körükleniyor, ... ve din, ahlak ve toplumsal düzen için
tehlikeli örnekler yaratýlýyor. ... Komite, günde 12 saati geçen devamlý
çalýþmanýn, iþçinin aile ve özel yaþamýný zedeleyeceðine, ahlaki [sayfa 266]
bakýmdan felaketli sonuçlara yolaçacaðýna, ve her insanýn evine müdahale ederek evlat, kardeþ, koca ve baba olarak aile ödevlerini yerine
getirmesine engel olacaðýna inanmaktadýr. 12 saatin ötesinde çalýþma,
iþçinin saðlýðýný tehlikeye atma eðilimini taþýr ve böylece zamanýndan
önce kocamaya ve ölüme yolaçarak, aile reisinin bakým ve desteðinin
en fazla gerekli olduðu anda, bundan yoksun býrakmakla iþçi ailelerine
büyük zararlar verir.90
Biz, buraya kadar, yalnýz Ýrlandayý ele aldýk. Kanalýn öteki yakasýnda, Ýskoçyada, tarým iþçileri, çift sürücüler, en dayanýlmaz iklim koþullarý altýnda, 13-14 saatlik iþgününe, pazar günleri ek 4 saate (sabataryanlarýn* bu ülkesinde)91 karþý protestoda bulunurken, tam o sýrada, üç
demiryolu iþçisi Londrada jürinin karþýsýna çýkartýlmýþ bulunuyorlardý:
bir bekçi, bir makinist ve bir hareket memuru. Büyük bir tren kazasý,
Report of Committee on the Baking Trade in Ireland for 1861.
l.c.
91
Tarým iþçilerinin, Edinburg yakýnlarýnda Lasswadede, 5 Ocak 1866da yaptýklarý açýk
toplantý. (Bkz: Workmans Advocate, 13 Ocak 1866.) 1865ten beri tarým iþçileri arasýnda önce
Ýskoçyada bir sendika kurulmasý tarihsel bir olaydýr. Ýngilterenin en çok ezilen tarým
bölgelerinden birisi olan Buckinghamshireda iþçiler haftalýk ücretlerinin 9-10 þilinden 12 þiline
yükseltilmesi için 1867 Martýnda büyük bir grev yaptýlar. (Yukardaki satýrlardan da anlaþýlacaðý
gibi, Ýngiliz tarým proletaryasýnýn hereketi, 1830dan sonraki þiddet belirtilerinin bastýrýlmasýndan
ve özellikle yeni Yoksullar Yasasýnýn uygulanmasýndan beri tamamen ezilmiþ ve altmiþlarda
tekrar canlanarak, ensonu 1872de çýðýr açýcý duruma ulaþmýþtýr. Bu konuya ve Ýngiliz tarým
iþçilerinin durumu konusunda 1867den beri yayýinlanan Mavi kitaplara, ikinci ciltte tekrar
döneceðirn. - Üçüncü Almanca baskýya ek.)
* Sabataryan, cumartesi ya da pazar gününü kutsal kabul eden kimse. -ç.
89
90
226
Karl Marks
Kapital I
yüzlerce yolcuyu öbür dünyaya göndermiþti. Bu memurlarýn ihmali,
felaketin nedeniydi. Sanýklarýn üçü de tek bir ses gibi jüriye, on-oniki yýl
önce görevlerinin günde yalnýz sekiz saat olduðunu söylüyorlar. Son
beþ-altý yýlda, bu, basamak basamak 14, 18 ve 20 saate çýkýyor, ve
özellikle tatile gidenlerin þiddetli baskýlarý altýnda, gezi trenleri zamanýnda, çalýþmalarý çoðu zaman hiç aralýksýz. 40-50 saat sürüyor. Bunlarýn
üçü de sýradan insanoðlu, Tepegöz falan deðiller. Bir noktada emekgüçleri tükeniyor. Uyuþukluk bastýrýyor. Kafalarý çalýþmaz, gözleri görmez oluyor. Tamamen saygýdeðer Ýngiliz jüri üyeleri, buna, iþçileri
adam öldürme suçuyla bir üst mahkemeye göndermekle yanýt verdi,
ve bu yargýya baðlý nazik bir ek ile, demiryollarýný iþleten kapitalist
dev firmalarýn, bundan böyle, yeteri miktarda emek-gücü satýn-almada
daha eliaçýk olmalarýný, ve parasýný ödedikleri emek-gücünün tüketiminde daha ýlýmlý, daha fedakâr ve daha tutumlu olmalarýný [sayfa
92
267] kutsal bir dilek olarak ifade etti.
Her meslekten, her yaþtan ve her cinsiyetten, karýþýk bir iþçi kalabalýðýna, üzerimizde kýlýçtan geçirilen ruhlarýn Ulyssesýn üzerinde býraktýðý izlenimlerden daha çarpýcý etki býrakan topluluða bakar bakmaz
koltuklarýndaki Mavi kitaplarý görmesek bile aþýrý-çalýþmanýn izlerini
derhal görürüz; çarpýcý karþýtlýk, sermaye karþýsýnda bütün insanlarýn
ayný olduðu yargýsýný tanýtlayan iki kiþiyi örnek olarak alalým: bir kadýn
þapkacýsý ile bir demirciyi.
1863 Haziranýnýn son haftasýnda, Londradaki bütün günlük gazeteler sansasyonel bir baþlýk altýnda bir haber yayýnladýlar: Aþýrý-çalýþmanýn neden olduðu ölüm. Haber, çok saygýdeðer bir giysi firmasýnda
çalýþan ve Elise tatlý adýyla bir hanýmefendi tarafýndan sömürülen 20
yaþýndaki þapkacý Mary Anne Walkleyin ölümü ile ilgiliydi. Sýk sýk yinelenen o eski öykü,93 bir kez daha anlatýlýyordu. Bu kýz, ortalama 16½
saat, iþlerin hýzlý gittiði mevsimde ise aralýksýz 30 saat çalýþýyor, azalan
92
Reynolds Newspaper, [21.] Jan. 1866. - Her hafta bu ayný gazete, Fuarful and fatal
accidents [Korkunç ve feci kazalar -ç.], Appalling tragedies [Dehþet verici trajediler -ç.]
vb. gibi sentational headings [sansasyonel baþlýklar -ç.] altýnda, yeni demiryolu kazalarýnýn
uzun bir listesini yayimlýyordu. Bu konuda, North Staffordshire hattýnda çalýþan bir memur þöyle
diyordu: Bir lokomotif makinistinin ve ateþçisinin devamlý tetikte bulunmamasý halinde neler
olabileceðini herkes bilir. 29-30 saat açýk havada ve dinlenmeksizin çalýþan bir insandan böyle
bir dikkat nasýl beklenebilir? Aþaðýda çok sýk karþýlaþýlan bir örnek veriyorum: Bir ateþçi, pazartesi
sabahý çok erken sattlerde iþe baþlýyordu. Günlük çalýþma denilen þeyi tamamladýðý zaman, 14
saat 50 dakika çalýþmýþ bulunuyordu. Daha çayýný içmeden tekrar iþbaþýna çaðrýldý. ... Bu iþ
bitiminde de iþbaþýnda 14 saat 25 dakika kalmýþ oluyor ve böylece, aralýksýz toplam 29 saat 15
dakika çalýþmýþ bulunuyordu. Haftanýn geriye kalan kýsmýndaki çalýþmasý da þöyleydi: çarþamba,
15 saat; perþembe, 15 saat 35 dakika; cuma, 14 saat 30 dakika; cumartesi, 14 saat 10 dakika;
haftalýk toplam 88 Saat 40 dakika. Þimdi bayým, bu adamýn, bütün bu çalýþmasý için yalnýzca 6¼
günlük ücret aldýðý zamanki þaþkýnlýðýný düþününüz. Bir yanlýþlýk olduðunu sanarak saymana
baþvurdu ve ... bir günlük çalýþmadan ne anlaþýldýðýný sordu. Yük katarlarýnda çalýþanlar için 13
saatlik çalýþma (yani haftada 78 saat) olduðu karþýlýðýný aldý. Haftada bu 78 saatin üzerindeki
çalýþlasýnýn karþýlýðýný istedi, ama vermediler. Gene de, en sonunda kendisine bir çeyrek daha
(yani 10 peni) verebileceklerini söylediler. l. c.. 4th February, 1866.
93
Bkz: F. Engels, l.c:. s. 253. 254.
Karl Marks
Kapital I
227
emek-gücü, arasýra, likör, þarap ya da kahve ile takviye ediliyordu. Þimdi
ise mevsimin en hýzlý zamanýydý. Yeni ithal edilmiþ Gal Prensesi onuruna
verilecek baloda soylu hanýmlarýn giyecekleri süslüpüslü tuvaletlerin
gözaçýp kapayana kadar hazýrlanmasý gerekiyordu. Mary Anne Walkley, 60 kýzla birlikte hiç aralýksýz 26½ saat çalýþmýþtý; 30 kýz bir odada
oturmuþlardý ve odanýn havasý ancak bunlarýn [sayfa 268] 1/3ine yetecek
kadardý. Gece, yatak odasýnýn tahtalarla bölünmüþ havasýz bölmelerinde ikiþer ikiþer yatýyorlardý.94 Ve bu da, Londranýn en iyi modaeviydi.
Mary Anne Walkley, cuma günü hastalandý ve elindeki iþi bitiremediði
için Madam Eliseyi þaþkýn býrakýp pazar günü öldü. Ancak ölümünden
sonra çaðrýlan Dr. Bay Keys, jüri önünde dosdoðru tanýklýk etti ve þunlarý
söyledi: Mary Anne Walkley, çok kalabalýk bir odada uzun saatler
çalýþmasý ve çok küçük ve havasýz bir yatak odasýnda bulunmasý nedeniyle ölmüþtür. Doktora iyi bir nezaket dersi vermiþ olmak için jüri kararýný þöyle açýkladý:
Müteveffa inme sonucu ölmüþtür, ama kalabalýk bir odada aþýrýçalýþmasýnýn ölümünü çabuklaþtýrdýðý kaygýsýný veren nedenler de vardýr, vb. Bizim beyaz kölelerimiz diye feryat ediyordu Cobden ile
Brightin serbest ticaret organý Morning Star, Bizim beyaz kölelerimiz,
mezara girene kadar didinip dururlar ve çoðu zaman sessizce eriyip,
ölür giderler.95 [sayfa 269]
94
Saðlýk Müdürlüðü hekimlerinden Dr. Letheby þu açýklamayý yapýyor: Yetiþkin bir insan
için gerekli asgari hava miktarý, yatak odasý için 300, oturma odasý için 500 foot küptür. Londra
hastanelerinden birinde baþhekimlik yapan Dr. Richardson ise þöyle diyor: Þapkacýlar, terziler
ve dikimevlerinde çlýþanlar da dahil bütün dikiþ iþçisi kadýnlar için üç büyük felaket var: aþýrýçalýþma, hava yetersizliði ve, ya besin azlýðý ya da hazýmsýzlýk. ... Dikiþ iþi, aslýnda ... kadýnlara,
erkeklere göre, çok daha fazla uygun bir iþtir. Ama mesleðin zararlý yanlarý, özellikle baþkentte,
bu mesleðin yirmialtý kadar kapitalistin tekelinde olmasý ve bunlarýn, sermayenin verdiði
kolaylýklardan yararlanarak, emekten zorla daha fazla tasarrufta bulunmaya kalkýþmalarýdýr. Bu
güç, iþçi kadýnlardan oluþan bütün sýnýfý kucaklamaktadýr. Eðer bir terzi kadýn, küçük bir müþteri
çevresi edinse, rekabet, bunu, evinde, iþleri yürütebilmesi için ölesiye çalýþmaya zorladýðý gibi,
bu ayný aþýrý-çalýþmayý, yanýnda çalýþtýrdýklarýna da yüklemek zorunda býrakýr. Eðer bu iþi
beceremezse ya da baðýmsýz olarak çalýþmayý yürütemeyecek duruma düþerse, büyük bir
kuruluþa katýlmak zorunda kalýr, burada iþ daha az olmamakla birlikte, hiç deðilse ücreti
güvencelidir. Böylece tam bir köle haline gelerek, toplumdaki deðiþikliklerle oradan oraya
sürüklenir. Bazan evde tek bir odanýn içinde, 24 saatin 15, 16 ve hatta 18 saatini dayanýlmasý
güç bir hava içersinde geçirir; yediði yemek iyi olsa bile, temiz hava yokluðundan dolayý
sindirilemez. Tamamýyla kötü havanýn yaþattýðý verem mikrobu, bu kurbanlar üzerinde beslenir.
Dr. Richardson, Works and Over-Work, Social Science Review, 18th Juli, 1863.
95
Morning Star, 23rd June, 1863. The Times, Amerikalý köle sahipleri Bright ve diðerlerine
karþý savunmak için bu durumdan yararlanmýþtý; liderlerden birisi 2 Temmuz 1863 günlü sayýsýnda
þöyle diyordu: Çoðumuzun düþüncesi þudur ki, biz, genç kadýnlarýmýzý, zorlama aracý olarak
kamçý þakýrtýsý altýnda deðil de, açlýðýn zulmü altýnda öldürmeye çalýþýrken, doðuþtan köle
sahibi olan ve hiç deðilse kölelerini iyi besleyen, daha az çalýþtýran ailelere böylesine þiddetle
saldýrmaya hakkýmýz yoktur. Tori organý olan Standard gazetesi de, ayný þekilde rahip Newman
Hallu ayýplýyordu: Köle sahiplerini aforoz ediyor, ama Londralý otobüs þoförleri ile biletçilerini
bir köpek ücreti ile hiç acýmadan günde 16 saat çalýþtýran sayýn kiþilerle birlikte dua etmektedir.
Daha 1850 yýlýnda kendisi için, Zum Teufel ist der Genius, der Kultus ist geblieben [Dehanýn
caný cehennemde, ama yarattýðý efsane hâlâ yaþýyor -ç.] Rheinische Zeitung, Mayýs 1860 -Ed.]
diye yazdýðým* Thomas Carlyle da, ensonu kehanette bulundu. Çaðdaþ tarihin tek büyük olayý
Amerikan iç savaþýný, kýsa bir benzetmeyle þu düzeye indirgedi: Kuzeyli Peter, vargücüyle.
228
Karl Marks
Kapital I
Ölesiye çalýþma yalnýz terzi atölyelerinde deðil, baþka binlerce
yerde her gün olagelmekte; iþlerin iyi gittiði hemen her yerde de diyebilirim. ... Örnek olarak demirciyi alalým. Ozanlarýn dedikleri doðruysa,
demirciden canlý, daha keyifli insan bulunmazmýþ; sabah erkenden
kalkar, gün doðmadan kývýlcýmlar saçmaya baþlar; yemesi, içmesi, uyumasý bile baþkasýna benzemez. Normal çalýþsa, gerçekten de, fizik yönünden en iyi durumda olan insanlardan biri sayýlýr. Ama. biz, onun
ardýna takýlýp, kente ya da kasabaya inelim, bu güçlü adam üzerinde
iþin ezici aðýrlýðýný ve ülkedeki ölüm oranýndaki yerini görelim. Maryleboneda demircilerin yýllýk ölüm oraný binde 31dir, ve bu oran ülkede
toplam erkek ölüm oranýndan binde 11 daha yüksektir. Ýnsan uðraþýnýn
neredeyse içgüdüsel bir kolu olan bu meslek, çalýþma alaný olarak hiç
de kötü bir yaný olmadýðý halde, sýrf aþýrý-çalýþma yüzünden, insaný yiyip
bitiren bir iþ halini alýyor. Her gün þu kadar sayýda çekiç sallayabilir, þu
kadar adým atabilir, þu kadar nefes alabilir, þu kadar iþ yapabilir, ve
diyelim ortalama elli yýl yaþayabilir; ama, þu kadar fazla çekiç sallamaya,
nefes almaya, adým atmaya ve yaþamýný dörtte-biri kadar fazla harcamaya zorlanýr. Bu çabayý gösterir, sonuçta belli zamanda dörtte-biri kadar fazla iþ çýkartýr, ama 50 yerine de 37 yaþýnda ölür.96
DÖRDÜNCÜ KESÝM. GÜNDÜZ VE GECE ÝÞÝ.
VARDÝYA SÝSTEMÝ
Deðiþmeyen sermaye, üretim araçlarý, artý-deðer üretilmesi açýsýndan düþünüldüðünde, yalnýzca, emeði, ve emeðin her damlasý ile
birlikte, onunla orantýlý miktarda artý-emeði emmek için vardýr. Bunu
yapamadýðý sürece, onlarýn varlýðý kapitalistin nispi bir kaybýna neden
olur, çünkü, böyle âtýl yattýklarý sürece, yararsýz bir sermaye yatýrýmýný
temsil ederler. Bu sermayenin kullanýlmasýnýn sekteye uðramasý, iþin
yeniden baþlamasý için ek bir harcamayý [sayfa 270] zorunlu kýlar kýlmaz,
bu kayýp, somut ve mutlak hale gelir. Emek-gücünün, doðal günün
sýnýrlarý ötesinde, geceye geçecek þekilde uzatýlmasý, yalnýzca, geçici
bir etki yapar. Böylece ancak vampirin, emeðin canlý kanýna olan susuzluðu azýcýk giderilmiþ olur. Ýþte bunun için, günün 24 saati boyunca,
emeðe elkonulmasý, kapitalist üretimin kaçýnýlmaz eðilimidir. Ne var ki,
ayný bireysel emek-gücünü, hem gece, hem de gündüz devamlý olarak
sömürmek maddi olarak olanaksýz olduðuna göre, bu maddi engelin
Güneyli Paulun kafasýný kýrmak ister, çünkü, Kuzeyli Peter, iþçisini günlüðüne kiralar, Güneyli
Paul ise yaþam boyunca. (Macmillans Magazine, Illias Americane in nuce, Aðustos, 1863.)
Böylece, sonunda, yapmacýk tori duygudaþ1ýðý, kent iþçileri için -kýr iþçileri için asla deðilbaþladý. Bütün bunlarýn sonucu - Kölelik!
* Marx, Thomas Carlylein kitabý Latter-Day Pamphlets hakkýndaki eleþtirisini kastediyor.
Bkz: Marx-Engels, Werke, Band 7, s. 255-265. -Ed.
96
Dr. Richardson, l.c., [s. 476 vd.].
Karl Marks
Kapital I
229
üstesinden gelmek için, gündüz emek-gücü tükenen iþçilerle, gece tükenenler arasýnda bir nöbetleþme gereklidir. Bu nöbetleþme çeþitli þekillerde olabilir; örneðin iþçilerin bir kýsmý bir hafta gündüz, ertesi hafta
gece içinde çalýþtýrýlýrlar. Bu vardiya sisteminin, iki grup iþçinin böyle
nöbetleþe çalýþmasýnýn, Ýngiliz pamuklu sanayiinin en hýzlý gençlik döneminde geniþ ölçüde uygulandýðý, ve bugün de, diðerleri yanýnda,
Moskova bölgesindeki pamuk ipliði sanayiinde hâlâ uygulanmakta
olduðu çok iyi bilinmektedir. Bu 24 saatlik üretim süreci, bugün de, bir
sistem olarak, Büyük Britanyada hâlâ serbest olan birçok sanayi kollarýnda, Gal ve Ýskoçyadaki yüksek fýrýnlarda, demir fabrikalarýnda, levha ve saç fabrikalarýnda ve diðer madeni eþya tesislerinde uygulanýr.
Buralarda emek-zamaný, altý iþgününün 24er saati dýþýnda, pazar gününün 24 saatinin büyük bir kýsmýný da içine alýr. Ýþçiler, erkek ve kadýn
yetiþkinlerden ve her iki cinsiyetten çocuklardan oluþmuþtur. Çocuklarla
gençlerin yaþlarý, 8 ile (bazan 6 olabilir) 18 yaþ arasýnda deðiþen bütün
kademeleri içerir.97
Bazý sanayi kollarýnda kýzlar ve kadýnlar geceleri erkeklerle birarada çalýþýyorlardý.98
Gece iþinin genellikle yýpratýcý etkileri bir yana,99 üretim [sayfa 271]
sürecinin aralýksýz olarak 24 saat sürmesi, normal iþgününün sýnýrlarýnýn aþýlmasý için çok uygun olanaklar saðlamaktadýr; örneðin, aslýnda
çok yorucu olan adý geçen sanayi kollarýnda, resmi iþgünü her iþçi için
gündüz ya da gece genellikle 12 saat demektir. Ama bu sýnýrý aþan aþýrýçalýþma, birçok durumda, Ýngiliz resmi raporlarýnýn diliyle, gerçekten
Childrens Employment Commission. Third Report, London 1864, s. iv, v, vi.
Hem Staffordshire ve hem de South Walesde genç kýzlarla kadýnlar, kömür ocaklarýnda
ve kokkömürü yýðýnlarýnda gece-gündüz çalýþýrlar. Bu uygulama, Parlamentoya sunulan
raporlarda, büyük ve yaygýn kötülüklerin kaynaðý olarak sýk sýk belirtilmiþtir. Erkeklerle birlikte
çalýþan, giyimleri onlardan pek de farklý olmayan, kir-pas içindeki bu kadýnlar, kadýnlýða
yakýþmayan bu iþin doðal sonucu olarak kendilerine olan saygýlarýný yitirirler ve kiþilikleri yozlaþýr.
(l.c., 194, s. xxiv. Bkz: Fourth Report (1865), 6, s. xxvi.) Cam fabrikalarýnda da durum aynýdýr.
99
Gece iþinde çocuk çalýþtiran bir çelik fabrikatörü þöyle demiþti: Gece iþinde çalýþan
çocuklarýn gündüzleri uyuyup gereði gibi dinlenmek yerine saðda-solda dolaþacaklarý doðal bir
þeydir. (l.c., Fourth Report, n° 63, s. xiii.) Vücudun bakýmý ,ve geliþmesi için güneþ ýþýðýnýn
önemi konusunda bir hekim þöyle yazýyor: Güneþ ýþýðý vücut dokularý üzerinde, bunlarý
sertleþtirici ve esnekliklerini koruyucu bir etki yapar. Yeterli miktarda güne iþýðýndan yoksun
býrakýlan hayvanlarýn kaslarý gevþer ve esnekliðini yitirir, uyarým yetersizliði yüzünden sinir sistemi
gücünü kaybeder ve her türlü geliþme eksik kalýr. ... Çocuklarda ise, gündüzleri devamlý bol
aydýnlýk ve günün bir kýsmýnda doðrudan güneþ ýþýðý saðlýk için son derece önemlidir. Iþýk,
temiz kanýn oluþmasýna yardýmcý olduðu gibi, vücutta liflerin sertleþrnesini de saðlar. Görme
organlarý üzerinde uyarýcý etki yapar ve böylece beynin çeþitli iþlevlerinin faaliyetini artirir . [The
Seven Sources of] Health (1864) adlý yapýtýn yazarý ve Worcester Genel Hastanesi baþhekimi Dr.
W. Strange, yukardaki satýrlardan baþka, kornisyon üyesi Mr. Whitea yazdýðý bir mektupta þöyle
diyor: Daha önce Lancashireda çalýþtýðým sýrada, gece iþinin çocuklar üzerindeki etkilerini
gözlemleme fýrsatý bulmuþtum ve bazý iþverenlerin öne sürrnekten hoþlandýklarý iddialarýn tersine,
gece iþinin bu çocuklarin saðlýklarý üzerinde kýsa zamanda çok kötü etkileri görüldüðünü hiç
duraksamadan söyleyebilirim. (l.c., Fourth Report, 284, s. 55.) Bu gibi sorunlarýn ciddi tartýþmalara
konu olmasý, kapitalist üretimin, kapitalistler ile retainerlerinin [hizmetlilerinin. -ç] beyinsel
iþlevleri üzerinde nasýl bir etki yaptýðýný açýkça gösteriyor.
97
98
230
Karl Marks
Kapital I
korkunçtur.100
Rapor þöyle devam ediyor: Aþaðýdaki bölümlerde anlatýlan iþlerin
9 ile 12 yaþlarýndaki çocuklar tarafýndan yapýldýðýný anladýktan sonra,
ana-babalarla iþverenlerin, ellerindeki gücü bu kadar kötüye kullanmalarýna artýk bir son verilmesi zamanýnýn geldiði sonucuna varýlmamasý
mümkün deðildir.101
Çocuklarýn olaðan zamanlarda olduðu gibi sýký zamanlarda da
gece ve gündüz çalýþtýrýlmasý, bunlarýn sýk sýk aþýrý-çalýþtýrýlmalarýna ister
istemez yolaçmaktadýr. Bu saatler, bazan yalnýz düpedüz zulüm deðil,
çocuklar için inanýlmayacak derecede uzundur. Bu durum karþýsýnda
çocuklarýn bazýlarýnýn sýk sýk iþe gelmedikleri görülüyor. Bu gibi durumlarda bunlarýn yerini öteki vardiyada çalýþan çocuklar alýyor. Büyük bir
saç fabrikasý yöneticisine, iþe gelmeyen çocuklarýn yerlerinin nasýl doldurulduðunu sorduðum zaman, aldýðým yanýt, bu sistemin herkesçe
bilindiðini açýkça gösteriyordu: Affedersiniz ama efendim, bunu benim
kadar sizde biliyorsunuz; böylece gerçeði aynen kabul ediyordu.102
Normal çalýþma saatlerinin sabah 6dan akþam 5½a kadar devam ettiði bir saç levha fabrikasýnda, bir çocuk, haftanýn dört gecesi en
az akþam 8½ye kadar çalýþtý ve ... bu böyle altý ay sürdü. 9 yaþýnda diðer bir çocuk bazan 12 saatlik ardarda üç vardiya çalýþmýþ ve 10 yaþýna
geldiðinde aralýksýz iki gün iki gece [sayfa 272] çalýþmýþtý Þimdi 10 yaþýnda
olan bir üçüncüsü....... sabah 6dan gece 12ye kadar üstüste üç gece
çalýþmýþ, diðer geceler 9a kadar, çalýþmýþtý. Þimdi 13ünde olan bir
baþkasý, toplam bir hafta, akþam 6dan ertesi gün öðleyin 12ye kadar
çalýþtýðý gibi bazý zamanlarda da üç vardiya iþe devam etmiþ, yani
pazartesi sabahý baþlayýp salý gecesine kadar aralýksýz çalýþmýþtý. Þimdi
12sinde olan bir baþkasý Stavelydeki bir dökümhanede tam bir hafta
sabah altýdan gece onikiye kadar çalýþmýþ ve iþe devam edemez hale
gelmiþ. Dokuz yaþýndaki George Allinsworth, geçen cuma, kilerde çalýþmak için buraya geldi; ancak ertesi sabah 3te iþe baþlayacaðýmýz
için bütün gece burada bekledi. Beþ mil uzakta oturuyordu. Ocaðýn yanýnda yere yattým, altýma önlüðümü yaydým, üzerime ceketimi aldým.
Diðer iki gün sabah 6da buradaydým. Aman! Burasý çok sýcak. Buraya
gelmeden önce, köyde bir yýla yakýn gene böyle bir iþte çalýþtým. Orada
da, cumartesi sabahý üçte baþlardým, ama ev yakýndý, gider evde uyurdum. Diðer günler sabah altýda baþlýyordum, gece 6ya, 7ye kadar çalýþýyordum. v.b..103 [sayfa 273]
l.c., 57. s. xii.
l.c., Fourth Report (1865), 58, s. xii.
102
l.c.
103
l.c., s. xiii. Bu emek-güçlerinin kültür derecesi, komisyon üyelerinden birisi ile yapýlan
aþaðýdaki konuþmadaki gibi olmasý gerekir: Jeremiah Haynes, yaþý 12 Dört kere dört 8 eder; 4
tane dört 16 eder. Kral bütün para ve altýnlarýn sahibi olan kimsedir. Bizim bir kralýmýz var,
(kraliçemiz var diyorlar) adý Prenses Alexandradýr. Onun, kreliþenin oðluyla evli olduðunu
söylüyorlar. Kraliçenin oðlu Prenses Alexandradýr. Prenses bir erkektir. - William Turner, yaþý
100
101
Karl Marks
Kapital I
231
Þimdi de, sermayenin, bu 24 saatlik sistemi nasýl gördüðünü dinleyelim. Bu sistemin aþýrý biçimleri, iþgününün, zalimce ve inanýlmaz
ölçülerde uzatýlmasý suçlamasý, doðal olarak sessizlikle geçiþtirilmiþ.
Sermaye, sistemden yalnýzca, normal biçimi içinde sözetmekte.
Aralarýnda yalnýz yüzde-onu 18 yaþýn altýnda olan ve 18in altýnda
olanlarýn da yalnýz 20sinin gece vardiyasýnda çalýþtýðý 600 ile 700 kiþiyi
çalýþtýran çelik fabrikatörleri Naylor ile Vickers beyefendiler þunlarý anlatýyorlar: Çocuklarýn sýcaktan yana bir sýkýntýlarý yoktur; sýcaklýk olsa olsa 86° ila 90°.. .. Demirhane ile saç fabrikalarýnda iþçiler , vardiya ile gece-gündüz çalýþýrlar, ama iþin geri kalan kýsmý hepsi de gündüz iþi, yani
sabah 6 ile akþam 6 arasý çalýþmasý. Dökümhanede çalýþma saatleri
12den 12ye. Ýþçilerin bazýlarý daima gece çalýþýr; gece-gündüz çalýþmasý
diye nöbet yoktur. ... Biz, sürekli olarak, gece çalýþanlarla gündüz çalýþanlarýn saðlýk yönünden aralarýnda bir fark olduðunu görmüyoruz, ve eðer
deðiþiklik olmasa da iþçiler hep ayný zamanda dinlenseler belki de daha iyi uyuyabilirler.. .. 18 yaþýnýn altýnda 20 kadar çocuk gece vardiyasýnda
çalýþýyor. ... 18 yaþýndan küçük çocuklar gece çalýþmasa bu sonucu alamayýz. Üretim maliyetinin artmasýndan þikayetler baþlar. ... Her iþkolunda
usta iþçi bulmak zor, ama istediðiniz kadar çocuk bulabilirsiniz. ... Bizim
çalýþtýrdýðýmýz çocuklarla ilgili yönetmelik (gece iþi konusundaki
sýnýrlamalar) bizim için pek önemli deðildir.104
12: Ýngilterede yaþamýyorum. Sanýrým orasi bir ülke, ama daha önce bilmiyordum. - John
Morris, yaþý 14: Tanrýnýn dünyayý yaptýðýný söylediklerini iþittim; bir kiþi dýþýnda bütün insanlar
boðulmuþ; bir de küçük bir kuþ kalmýþ. - William Smith, yaþý 15: Tanrý erkeði yaptý, erkek de
kadýný. - Edward Taylor, yaþý 15: Londrayý bilmiyorum. - Henry Matthewman, yaþý 17. Kiliseye
gittim, ama son zamanlarda uðramadým. Dua ettiklerinden birisinin adý Hazreti Ýsa, ama ötekileri
bilmem ve onun da ne olduðunu bilmiyorum. Onu öldürmediler, o da herkes gibi öldü. Bazý
bakýmlardan öteki insanlara benzemezdi, çünkü o dindardý, baþkalarý deðil. (l.c., 74, s. xv.)
Þeytan iyi bir kimsedir. Nerede yaþadýðýný bilmiyorum. Ýsa kötü bir insandýr. Bu küçük kýz
(10 yaþýnda) Godý (Tanrýyý), dog (köpek) gibi yazdý. (Ch. Employment Comm., V. Report, 1866,
s. 55, n° 278.) Madeni eþya sanayiindeki sistem, aynen kaðýt sanayiinde de görülür. Kaðýdýn
makineyle yapýldýðý kaðýt fabrikalarýnda gece iþi, paçavra ayýklanmasý dýþýnda, bütün iþlemler
için kuraldýr. Bazý durumlarda, gece iþi, vardiyalar halinde, genellikle pazar gecesinden gelecek
cumartesi gece yarýsýna kadar bütün hafta durmadan devam eder. Gündüz vardiyasýndakiler
haftada 5 gün 12 saat ve 1 gün 18 saat çalýþýrlar, gece vardiyasýndakiler, 5 gece 12 Saat ve 1 gece
6 Saat çalýþýrlar. Diðer bazý durumlarda, her vardiya, günaþýrý 24 saat çalýþýr, vardiyalardan birisi
pazartesi 6 saat, cumartesi 18 saat olmak üzere 24 saati doldurur. Bazý durumlarda bir ara
sistem uygulanýr ve makineyle kaðýt yapým iþinde çalýþan herkes, haftanýn her günü, 15-16 saat
çalýþýr. Komisyon üyesi Lord, bu sistem için þöyle diyor: Hem 12 ve hem de 24 saatlik vardiya
sisternlerinin her ikisi de bütün kötülükleri içinde toplar gibidir. 13 yaþýndan küçük çocuklar,
18 yaþýn altýnda gençler ve kadýnlar, bu gece sisteminde çalýþýrlar. 12 saatlik sistemle çalýþanlar,
yerlerini alacak olanlarýn o gün iþe gelmemeleri nedeniyle, bazan 24 saat çalýþmak zorunda
kalýrlar. Eldeki kanýtlar, oðlanlar ile kýzlarýn çoðu zaman fazla mesai yaptýklarýný ve bunun sýk
sýk hiç durmaksýzýn 24 ve hatta 36 saate kadar uzadýðýný göstermektedir. Devamlý ve hiç deðiþiklik
göstermeyen parlatma iþinde, 12 yaþýndaki kýzlarýn, yemekler için 2 ya da en fazla 3 kez
yarýmþar saatlik paydos dýþýnda herhangi düzenli bir dinlenme ya da duraklama olmaksýzýn
günde 14 saat üzerinden tam bir ay çalýþtýklarý görülmüþtür. Düzenli gece iþinin tamamen
býrakýldýðý bazý fabrikalarda ve çoðu zaman en pis, en sýcak ve en cansýkýcý þekilde monoton
iþlerde aþýrý çalýþtýrma korkunç derecelere ulaþmaktadýr. . (Ch. Employment Comm., IV. Report, 1865, s. xxxvii, ve xxxix.)
104
Fourth Report, etc., 1865, 79, s. xvi
232
Karl Marks
Kapital I
3.000 kadar erkek ve çocuk ça1ýþtýran, demir ve aðýr çelik gibi iþlerin bir kýsmý gece ve gündüz vardiyasý ile devam eden, John Brown
ve Ortaklarý firmasýndan Bay J. Ellis, aðýr çelik iþlerinde, iki erkeðe karþýlýk bir ya da iki tane çocuk çalýþtýrýyoruz diyor. Firmalarýnda, yaþý
18in altýnda 500e yakýn çocuk çalýþýyor, bunlarýn 1/3i, yani 170 kadarý,
13 yaþýnýn altýnda. Önerilen yasa deðiþikliði konusunda Bay Ellis þöyle
diyor: 18 yaþýndan [sayfa 274] küçüklerin, 24 saatte 12 saatten fazla
çalýþmamalarýnýn istenmesine herhangi bir itiraz olacaðýný sanmýyorum.
Ama gece iþinde çalýþacaklar için 12 yaþýn üzerinde bir sýnýr çizilebileceðini biz düþünmüyoruz. Geceleri çocuk çalýþtýrmamýza izin verilmemektense, ya da hatta 14 yaþýndan küçük çocuklar, çalýþtýrmamýzýn önlenmesi daha yerinde olur. Gündüz vardiyasýnda çalýþan çocuklarýn
gece vardiyasýnda da çalýþmalarý gerekir, çünkü gece vardiyasýnda yalnýz
erkekler çalýþamaz; bu, onlarýn saðlýklarýný mahveder. Bununla birlikte,
her hafta deðiþirse gece çalýþmasýnýn zararlý olacaðýný sanmýyoruz. (Buna
karþýlýk Naylor ile Vickers beyefendiler, iþlerinin çýkarý yönünden, gece
çalýþmasýnda bu gibi nöbetleþmenin, sürekli gece çalýþmasýndan daha
zararlý olabileceði düþüncesinde idiler.) Biz, gece çalýþanlarýn da, yalnýzca
gündüz çalýþanlar kadar saðlýklý olduklarýný görüyoruz. 18inden küçük
çocuklarýn, gece çalýþtýrýlmasýna izin verilmemesine itirazýmýz, israflarýn
artmasý nedenine dayanabilir, zaten tek neden budur: (Ne de kurnazca
bir bönlük!) Bu artýþýn, iþin baþarýyla yürümesi yönünden, kaldýrýlamayacak kadar büyük olacaðý kanýsýndayýz. (Ne tatlý dilli düzmece!) Burada, emek zaten kýt, böyle bir düzen konursa daha da kýtlaþýr. (Yani,
Ellis Brown ve Ortaklarý, iþgücüne tam deðerini ödemek gibi feci bir
duruma düþebilirler.)105
Cammel ve Ortaklarý, Cyclops Çelik ve Demir Þirketi, yukarda
sözü edilen John Brown ve Ortaklarý gibi büyük bir firma. Þirketin müdürü, Hükümet Komiseri Whitea ifadesini yazýlý olarak vermiþtir. Ýfadesi, gözden geçirmesi için kendisine verilince, nedense müsveddeyi
yoketmeyi uygun bulmuþtur. Ne var ki, Bay Whiteýn belleði çok kuvvetli,
Cyclops ve Ortaklarý için çocuklarla delikanlýlarýn gece çalýþmalarýnýn
yasaklanmasýnýn, olanaksýz ve iþlerin durdurulmasýyla ayný anlama gelen bir hareket olduðunu gayet iyi anýmsýyordu. Oysa firmalarýnda, 18
yaþýnýn altýndaki çocuk oraný %6dan biraz fazla, 13 yaþýndan küçük
olanlar ise yalnýzca %1 kadardý.106
Attercliffedeki, Sanderson ve kardeþleri demir-çelik ve saç levha
fabrikasýndan Bay E. F. Sanderson ayný konuda þöyle diyor: 18 yaþýndan
küçük çocuklarýn gece çalýþmalarý önlenmekle büyük güçlükler doðacak. Bunlarýn baþlýcasý, çocuk yerine erkek [sayfa 275] çalýþtýrmakla masraflarýn artmasý olacak. Bunun ne kadar olacaðýný söyleyemem ama,
105
106
l.c., 80, s. xvi
l.c., 82, s. xvii
Karl Marks
Kapital I
233
belki de yapýmcýlarý çelik fiyatlarýný yükseltmeye yöneltecek kadar olmayabilir; bu nedenle, yetiþkin erkekler bunu yüklenmeyi kabul etmeyeceklerine göre (amma da tuhaf insanlarmýþ bunlar da!) zararý gene
biz çekmiþ olacaðýz. Bay Sanderson, çocuklara ne verdiðini bilmiyor,
daha küçük çocuklar belki haftada 4-5 þilin alýyorlardýr.. .. Çocuklarýn
yaptýðý iþler için genellikle (genellikle elbette, daima deðil) çocuklarýn
güçleri yetmekte, bu nedenle, uðranýlan kaybý karþýlamak için, erkeklerin
daha büyük olan güçleri bize bir kazanç saðlayamaz, ya da bu, ancak
madenin çok aðýr olduðu durumlarda sözkonusu olabilir. Büyükler daha
az söz dinler olduklarý için, yetiþkin iþçiler emirlerinde çocuk bulunmasýný
yeðlerler. Ama ayrýca mesleði iyi öðrenmek için çocuklarýn küçük yaþta
iþe baþlamalarý gereklidir. Yalnýz gündüz iþinin çocuklara açýk býrakýlmasý
bu amacý gerçekleþtiremez. Acaba niçin? Çocuklar zanaatý niçin gündüz
öðrenmezler acaba? Sizce neden nedir? Erkekler, bir hafta gece, bir
hafta gündüz vardiyasýnda çalýþtýklarý için, çocuklardan yarý yarýya ayrý
düþebilecekler ve bunlardan elde ettikleri kazancýn yarýsýný yitireceklerdir.
Bunlarýn çýraklarýna öðrettikleri þeyler, çocuklarýn çalýþmasýnýn bir karþýlýðý
diye kabul edilir, bu nedenle de yetiþkinler çocuk emeðini düþük bir
fiyatla elde ederler. Her yetiþkin erkek, bu fiyatýn yarýsýný isteyecektir.
Yani öyle anlaþýlýyor ki, Bay Sanderson, yetiþkin erkeklerin ücretlerinin
yarýsýný, çocuklarýn gece çalýþmalarý yerine kendi cebinden ödeme durumunda kalacaktýr. Sandersonlarýn kârlarý böylece bir ölçüde düþeceðine
göre, çocuklarýn gündüz niçin zanaatlarýný öðrenemeyeceklerinin Sandersonca bir zihniyetle açýklanýþý böylece aydýnlýða kavuþmuþ oluyor.107
Buna ek olarak, çocuklarýn býraktýklarý gece iþleri, onlarýn yerine çalýþacaklarýn omuzlarýna yüklenecektir ki, onlarýn da bunu taþýmalarý olanaksýzdýr. Ortaya çýkacak güçlükler öylesine büyük olacaktýr ki, belki de
gece iþini büsbütün býrakmalarý gerekecektir, ve E. F. Sandersonun
dediðine göre, Ýþin yürütülmesi yönünden pek de büyük önemi yoktur,
ama Ama Bay Sandersonun çelikten baþka yapacaðý þeyler de var.
[sayfa 276] Aslýnda çelik yapýmý, artý-deðer yapýmý için yalnýzca bir bahane.
Yüksek fýrýnlar, haddehaneler vb., binalar, makineler, demir, kömür
vb., çeliðe dönüþmekten daha fazla bir þey yapmak zorundadýrlar. Bütün
bunlarýn burada bulunuþ nedenleri, artý-emeði emmek; bu emme iþi
de, kuþkusuz 24 saatte, 12 saatten daha fazla olur. Ve bunlar, Tanrýnýn
ve yasalarýn baðýþlamasýyla, Sandersonlara bir miktar iþçinin, günün
bütün 24 saatini kapsayan bir emek-zamaný için senet vermiþlerdir; ve
bunlarýn emeði emme iþlevleri kesintiye uðrar uðramaz, sermaye olma
özelliklerini yitirecekleri gibi, Sandersonlar için de net bir kayýp oluþtururlar. O zaman, hem bu kadar pahalý makineler zamanýn yarýsýnda
107
Bizim düþünen ve usavuran çaðýmýzda, ne kadar kötü ya da çýlgýnca olursa olsun, her
þey için iyi ve yerinde bir neden gösteremeyen bir insan fazla deðer taþýmaz. Dünyada yanlýþ
yapýlan her þey, en iyi nedenlerle yanlýþ yapýlmýþtýr. (Hegel, l.c., s. 249.)
234
Karl Marks
Kapital I
boþ kaldýklarý için kayba uðranýr ve hem de, þimdiki sistemle üretebildiðimiz miktara ulaþmak için, binalar ile fabrikayý iki katýna çýkartmamýz,
yani masraflarý iki kat artýrmamýz gerekir. Ýyi ama, yalnýzca gündüz
çalýþan, binalarý, makineleri, hammaddeleri, geceleri boþ duran diðer
kapitalistlerin yararlanmadýklarý bir hakký, bu Sandersonlar niçin ayrýcalýk
olarak istemeye kalkýþýrlar? E. F. Sanderson bu soruya diðer bütün Sandersonlar adýna karþýlýk veriyor: Yalnýzca gündüz çalýþan fabrikalarda
boþ duran makineler nedeniyle bir kayýp olduðu doðrudur. Ama bizim
için fýrýnlarýn kullanýlmasý ayrýca bir kaybý gerektirir. Eðer yakýlmaya devam edilse, boþuna yakýt harcanmýþ olur (yani þimdi iþçilerin hayati
özlerinin harcanmasý yerine), yakýlmasa, ateþin yeniden yakýlmasý ve
sýcaklýk yükselmesi zaman kaybýna yolaçar (oysa, 8 yaþýndan küçük
çocuklarýn bile uyku zamanlarýndan verdikleri kayýp, Sanderson kabilesi
için emek-zamaný kazancýdýr), ve sýcaklýk deðiþmesi, fýrýnlar üzerinde
ayrýca olumsuz etki yapar. (Oysa, bu ayný fýrýnlar, gece-gündüz emek
deðiþiminden hiç etkilenmezler.)108 [sayfa 277]
BEÞÝNCÝ KESÝM. NORMAL BÝR ÝÞGÜNÜ ÝÇÝN SAVAÞIM
ÝÞGÜNÜNÜN UZATILMASI ÝÇÝN 14. YÜZYILIN ORTASINDAN
17. YÜZYILIN SONUNA KADAR ÇIKARTILAN ZORUNLU YASALAR
Ýþgünü nedir? Sermayenin satýnaldýðý emek-gücünün günlük
108
l.c., Fourth Report, 1865, s. xvii ve 85. Cam yapýmcýlarýnýn, ocaklardan çýkan bir miktar
ýsýnýn, boþa gideceði ya da kaybolacaðý nedeniyle, çocuklara düzenli yemek saatleri
verilemeyeceði konusundaki nazik itirazlarýna Komiser White þu karþýlýðý veriyor. Bu karþýlýk,
kapitalistlerin, altýnlarýný harcarken gösterdikleri perhizden, nefislerini yoksun býrakmaktan
ve tutumluluktan, oysa insan yaþamý sözkonusu olduðu zaman takýndýklarý timurlenkvari
hovardaca tavýrlardan duygulanan Urenin, Seniorün vb. ve onlarýn Roscher tipi küçük Alman
taklitçilerininkine hiç benzemez!. Bu gibi durumlarda, düzenli yemek paydoslarý verildiðinde,
þimdikinden daha fazla bir ýsý kaybýna yolaçýlabilir, ama halen bütün ülkede, yemeklerini rahatça
yiyebilecekleri ve ardýndan sindirim için dinlenebilecekleri vakitleri olmadýðý için yetiþme
çaðýndaki çocuklarýn cam yapým yerinde uðradýklarý hayati kayýp, parayla ölçülemeyecek kadar
büyük olsa gerektir. (l.c., s. xiv.) Ve bu, ilerleme yýlý olan 1865te oluyor! Kaldýrma ve taþýma
için harcanan güç bir yana, böyle bir çocuk, cam ve kristal yapýlan yerlerde, iþini yaptýðý sýrada,
her 6 saatte, 15-20 mil yol yürümüþ olur! Ve bu ça1ýþma, çoðu zaman, 14-15 saat sürer! Bu cam
yapým yerlerinin çoðunda, Moskova iplik fabrikalarýnda olduðu gibi, 6 saatlik vardiya sistemi
yürürlüktedir. Haftanýn çalýþmayla geçen kýsmýnda, dinlenmek için elde edilebilecek aralýksýz
en uzun süre altý saattir ve iþe gidip gelirken, yýkanýrken, giyinirken, yemek yerken geçen
zaman hep bunun içersindedir; dinlenmek için geriye pek az zaman kaldýðý gibi, temiz hava
almak ve oyun hiç zaman kalmaz; bunun için ancak, böylesine yorucu ve bunaltýcý sýcakta
yapýlan iþten sonra, genç çocuklar için çok gerekli olan uykudan fedakarlýk yapmak gerekir. ...
Bu kýsacýk uyku bile, eðer geceyse, çocuðun kendi kendini uyandýrma zorunda olmasý, gündüz
ise gürültü nedeniyle bölünür. Mr. White, bazan bir çocuðun devamlý 36 saat çalýþtýrýldýðýný ve
bazan da 12 yaþýndaki çocuklarýn sabah saat 2ye kadar çalýþtýrýldýktan sonra, iþyerinde saat 5e
kadar (yalnýz 3 saat) uyuduklarýný ve tekrar iþe koyulduklarýný anlatmaktadýr. Genel raporun
taslaðýný hazýrlayan Tremenheere ile Tufnell, Gündüz ya da gece vardiyasýnda, oðlanlarýn,
delikanlýlarýn, kýzlarýn ve kadýnlarýn çýkardýklan iþ miktan, kuþkusuz, olaðanüstüdür. (l.c., xliii
ve xliv) diyorlar. Bu arada, belki de, bir gece yarýsý, nefsini her þeyden yoksun býrakan Bay CamSermaye, porto þarabý ile kafasý dumanlý, kulüpten çýkýp, sallanarak evin yolunu tutar ve aðzýnda
budalaca bir mýrýltý gevelemektedir: Britons never, never shall be slaves! [Ýngilizler asla. asla
köle olmayacaklardýr! -ç.]
Karl Marks
Kapital I
235
deðerini tüketebileceði zamanýn uzunluðu nedir? Emek-gücünün kendisinin yeniden-üretimi için gerekli emek-zamanýnýn ötesinde, iþgünü
ne kadar uzatýlabilir? Bu sorulara sermayenin verdiði karþýlýklar görülmüþ
bulunuyor: Ýþgünü, 24 saatlik tam günün, emek-gücünün yeniden iþe
koþulabilmesi için mutlaka gerekli birkaç dinlenme saati çýktýktan sonraki kýsmýdýr. Bundan da apaçýk görülüyor ki, iþçi, bütün yaþamý boyunca emek-gücünden baþka bir þey deðildir; bu nedenle de bütün
kullanýlabilir zaman, hem doðal yönden hem de yasalarla, sermayenin
kendi büyümesine adanmýþ emek-zamanýndan ibarettir. Kiþinin eðitimi için, fikri geliþimi için, toplumsal faaliyetlerini ve toplumsal iliþkilerini
yerine getirmesi için, bedensel ve ussal faaliyetlerini serbestçe kullanmasý için zaman ve hatta pazar (üstelik sabateryanlar ülkesinde)109 dinlenme zamaný bile boþ lakýrdý! Ama, kör ve önüne [sayfa 278] geçilmez
tutkusuyla, artý-deðere duyduðu kurt açlýðý ile sermaye, iþgününün yalnýz manevi deðil, fiziksel en üst sýnýrlarýný da çiðner geçer. Ýnsan bedeninin büyümesi, serpilip geliþmesi ve saðlýðýnýn devamý için gerekli olan
zamaný gaspeder. Temiz hava ile güneþ ýþýðýnýn tüketimi için gerekli
olan zamaný bile çalar. Yemek zamanýna elkoyarak, elinden geldiðince
onu da üretim sürecine katar, böylece, ocaða kömür atýlýr, makineye
yað verilir gibi, iþçiye de, üretim aracýymýþ gibi, yiyecek verilir. Bedensel
gücün yerine gelmesi, derlenip toparlanmasý, tazelenmesi için gerekli
saðlýklý uyku süresi, tamamen tükenmiþ bir organizmanýn þöyle böyle
canlanmasý için kaçýnýlmaz birkaç saatlik uyuklamaya indirgenmiþtir.
Ýþgününün sýnýrlarýný belirleyen, emek-gücünün normal varlýðýný sürdürmesi deðildir; bu sýnýrlar, iþçinin dinlenme zamanýnýn sýnýrý ne kadar ezici, zorunlu ve acýlý olursa olsun, emek-gücünün günlük mümkün
olan en üst düzeyde harcanmasý ile belirlenir. Emek-gücünün ömrünün
uzunluðu sermayeye výz gelir. Onu ilgilendiren tek þey, bir iþgünü boyunca akýþý saðlayabilecek azami emek-gücüdür. Bu amacýna, týpký açgözlü
bir çiftçinin, topraðýn verimliliðini tüketerek ondan elden geldiðince fazla ürün koparmasý gibi, iþçinin yaþamýný kýsaltarak ulaþýr.
Kapitalist üretim tarzý (aslýnda artý-deðer üretimi, artý-emeðin emilmesi), böylece iþgününün uzatýlmasýyla, insan emek-gücünü, normal,
109
Ýngilterede, þimdi bile, kýrsal bölgelerde, bir iþçinin, pazar günü evinin ön bahçesinde
çalýþmakla, pazar gününün kutsallýðýný bozduðu için hapse atýldýðý görülür. Ayný iþçi, bir pazar
günü, dinsel nedenlerle de olsa, metal, kaðýt ya da cam fabrikasýna gitmezse sözleþmeyi bozdu
diye cezalandýrýlýr. Geleneðine baðlý Parlamento, eðer sermayenin geniþlemesi sýrasýnda olmasa,
pazar gününün kutsallýðýnýn bozulmasýna kulaklarýný týkayýverir. Londrada balýkçý ve tavukçu
dükkanlarýnda çalýþan gündelikçiler, bir muhtýra ile (Aðustos 1863) , iþlerinin, haftanýn ilk altý
gününde, günde ortalama 15 saat, pazar günleri ise 8-10 saat sürdüðünü belirterek, pazar
günleri çalýþýlmamasýný istediler. Gene bu muhtýradan, Exeter Hallun ikiyüzlü aristokratlarý
arasýndaki hassas mideli oburlarýn, pazar çalýþmasýný özellikle isteklendirdiklerini öðreniyoruz.
Maddi zevklerine düþkün bu kutsal kiþiler, hýristiyanlýklarýný, baþkalarýnýn aþýrý-çalýþmasýna,
yoksulluk ve yoksunluðuna, açlýðýna karþý gösterdikleri alçakgönüllü tahammül ile ortaya
koyuyorlar. Obsequium ventris istis (iþçiler) perniciosius est. [Zevke düþkünlük, onlar (iþçiler)
için çok zararlýdýr. -ç.]
236
Karl Marks
Kapital I
manevi ve fiziksel geliþme koþullarýný ve iþlevlerini yozlaþtýrýr. Ayný zamanda, bu emek-gücünün, zamanýndan önce tükenmesine ve ölümüne neden olur.110 Belli bir dönem içersinde emekçinin gerçek yaþam
süresini kýsaltarak, onun üretim süresini uzatýr.
Ama, emek-gücünün deðeri, iþçinin yeniden-üretimi ya da iþçi
sýnýfýnýn varlýðýný sürdürmesi için gerekli metalarýn deðerini içerir. Bu
durumda, sermayenin ölçüsüz kendini geniþletme tutkusunda,
iþgününün anormal uzatýlmasý, iþçinin ömrünü, dolayýsýyla emek-gücünün süresini kýsaltýr; böylece kullanýlýp tüketilen güçlerin yerini daha
süratli doldurma zorunluluðu ortaya çýkar ve emek-gücünün yenidenüretimi için gerekli giderler daha büyük olur. [sayfa 279] Bu, makine ne
kadar çabuk yýpranýrsa, makinenin her gün yeniden üretilmesi gereken
deðer bölümünün o kadar daha büyük olmasý gibidir.
Köle sahibi, emekçisini, at satýnalýr gibi alýr. Kölesini kaybederse,
bunu yerine koymak için köle pazarýnda yeniden para harcamasý gerekli bir sermayeyi kaybetmiþ olur. Ama, Georgianýn pirinç tarlalarý ya
da Missisippi bataklýklarý, insan saðlýðý için çok tehlikeli olabilir; ne var
ki, bu bölgelerin ekilip-biçilmesinin zorunlu kýldýðý insan kaybý, Virginia
ve Kentuckynin verimli insan kaynaklarýndan yerine konulamayacak
kadar büyük deðildir. Ekonomik kaygýlar, doðal bir sistem içersinde,
efendinin çýkarý ile kölenin yaþamýnýn sürdürülmesinin özdeþliði derecesinde ona insanca davranýlmasýnýn gerekçesi olabilir, ama köle ticareti alýp yürüyünce, gene ayný kaygý, kölenin ölçüsüzce sömürülmesi ve
ezilmesinin nedeni haline gelir; çünkü, yeri her zaman dýþ pazarlardan
doldurulabildikten sonra, ömrünün uzunluðu, yaþadýðý sürece ondan
saðlanacak verimin yanýnda önemsiz bir konu halini alýr. Buna uygun
olarak köle ithal eden ülkelerde, en etkin ekonomik yolun, köle sürüsünden mümkün olan en kýsa zamanda elden geldiðince fazla emek
sýzdýrýlmasý þeklinde bir kural vardýr. Yýllýk kârýn çoðu zaman çiftliðin
tüm sermayesine eþit olduðu tropik alanlarda zenci halkýn yaþamý hiç
düþünülmeden harcanýr. Batý Hint Adalarýnda yüzyýllardýr korkunç servetlere kaynak olan tarým, milyonlarca Afrikalýnýn yaþamýný yutan mezar olmuþtur. Bugün gelirleri milyonlarla hesaplanan ve çiftlik sahiplerinin
prensler gibi yaþadýðý Kübada, köle sýnýfýnýn, en korkunç yaþama
koþullarý, en öldürücü ve bitip tükenmez bir çalýþma içinde olduklarýný
görüyoruz; ve hatta, her yýl, bir bölümü tamamen yokolup gidiyor.111
Mutato nomine de te fabula narratur.* Köle ticareti yerine emekpazarýný, Kentucky ile Virginia yerine Ýrlanda ve Ýngilterenin tarým bölgelerini, Ýskoçya ve Galleri, Afrika yerine Almanyayý koyunuz. Aþýrý-ça110
Daha önceki raporlarýmýzda birkaç deneyimli fabrikatörün, fazla saatlerin ... kuþkusuz,
insanlarýn çalýþma gücünün vaktinden önce tükenmesine yolaçtýðý þeklindeki açýklamalarýný
vermiþ bulunuyoruz. (l.c., 64, s. xýýý.)
111
Cairnes, The Slave Power. s. 110, 111.
* Bu öyküde, bir baþka ad altýnda, senin sözün ediliyor. -ç.
Karl Marks
Kapital I
237
lýþmanýn Londrada fýrýn iþçilerinin saflarýný nasýl erittiðini gördük. Gene
de Londradaki emek-pazarý, fýrýnlarda çalýþmak için Almanya ile diðer
ülkelerden gelen ölüm adaylarý ile her zaman týklým týklým doludur.
Çömlekçilik, gördüðümüz gibi, en ömür tüketici iþkollarýndan biri. Ama
ortalýkta [sayfa 280] çömlekçi kýtlýðý mý var? Modern çömlekçiliði icat eden
ve aslýnda kendisi de sýradan bir iþçi olan Josiah Wedgwood, 1785
yýlýnda, Avam Kamarasý önünde, bu iþkolunda, 15-20 bin kiþinin çalýþtýðýný
söyledi.112 1861 yýlýnda Büyük Britanyada yalnýz bu iþle ilgili sanayi merkezlerinin nüfusu 101.302 idi. Pamuklu sanayii kurulalý doksan yýl oluyor.
... Ýngilterede üç kuþak boyunca varolan bu sanayi kolunun bu sürede,
fabrika iþçilerinin dokuz kuþaðýný mahvettiðini güvenle söyleyebilirim.113
Kuþkusuz iþlerin kýzýþtýðý bazý dönemlerde, emek-pazarýnda dikkati çekici boþluklar olmaktadýr. Örneðin 1834te böyleydi. O sýrada
imalatçýlar, hemen, Yoksullar Yasasý Komisyonuna, tarým bölgesindeki
fazla-nüfusun kuzeye gönderilmesini önerdi; açýklamalarýna göre, oradaki fabrikatörler bu fazla-nüfusu emer ve tüketebilirdi.114 Yoksulluk
Yasasý Komisyonunun onayý ile temsilciler atandý. ... Manchesterde bir
büro kuruldu, tarým bölgesinde çalýþmak isteyen iþçilerin listesi gönderildi ve bunlarýn adlarý deftere geçirildi. Ýmalatçýlar bu bürolara giderek
istedikleri kiþileri seçiyorlar ve gerekli görülenlerin Manchestere yollanmalarý için talimat veriyorlardý. Ve bunlar, eþya denkleri gibi etiketlendiler, nehir yollarý ya da arabalarla gönderildiler; kimisi de yola yayan
koyuluyorlardý, çoðu yollarýný yitirmiþ, aç-susuz durumda bulunuyordu.
Bu sistem düzenli bir ticaret halini aldý. Avam Kamarasý buna pek inanmayacaktýr, ama ben onlara diyorum ki, bu insan eti trafiði sürüp gitti,
ve bunlar , aslýnda, [Manchesterli] imalatçýlara satýlýyorlardý, týpký, Birleþik
Amerikada pamuk yetiþtiricilerine kölelerin satýldýklarý gibi. ... 1860ta
pamuk ticareti doruðuna ulaþtý. ... Ýmalatçýlar gene iþçi sýkýntýsý çekmeye
baþladýlar. ... Gene, et ajanlarý adýný taktýklarý bürolara baþvurdular. Bu
ajanlar, derhal Ýngilterenin güney vadilerine, Dorsetshire çayýrlýklarýna,
Devonshire tepelerine, Wiltshireda hayvancýlýk yapýlan yerlere daðýldýlar,
ama boþuna. Fazla-nüfus, emilmiþti. Bury Guardianýn yazdýðýna göre,
Fransýzlarla yapýlan sözleþme gereði, Lancashire rahatça daha 10.000
iþçiyi emebilirdi, ve 30.000-40.000 iþçiye daha gerek olacaktý. Tarým
bölgelerini, et ajanlarý ve yardýmcýlarý boþu boþuna taradýktan sonra,
Londraya bir heyet geldi ve [Yoksullar Yasasý [sayfa 281] Yönetim Kurulu
Baþkaný Sayýn Bay Villiersden], bazý iþevlerinde bulunan yoksul çocuklarý
Lancashire fabrikalarýnda çalýþtýrýlmak üzere istekte bulundu.115
Deneyimler, kapitaliste, genel olarak sürekli bir nüfus-fazlasý bulunduðunu göstermiþtir; bu fazlalýk, bodur, kýsa ömürlü, çabucak birbiJohn Ward, The Borough of Stoke-upon-Trent, London 1843. s. 42.
Ferrandýn Avam Kamarasýndaki konuþmasý, 27 Nisan 1863.
Bunlar, pamuklu fabrikatörlerinin kullandýklarý sözcüklerdi, l.c..
115
l.c., Mr. Villiers, bütün iyi niyetine karþýn, fabrikatörlerin isteklerini yasal bakýmdan
112
113
114
238
Karl Marks
Kapital I
rinin yerine geçen, yani olgunlaþmadan dalýndan kopartýlan insan kuþaklarýndan oluþsa bile, artý-emek emen sermayenin o andaki gereksinmelerine iliþkin bir fazlalýktý.116 Ve gerçekten de, deneyimler, aklýbaþýnda
bir gözlemciye, kapitalist üretim tarzýnýn, [sayfa 282] tarih açýsýndan daha
dün denecek kadar yeni olmasýna karþýn, insanlarýn hayati güçlerini
büyük bir elçabukluðu ile ta kökünden kavradýðýný gösterdiði gibi, sýnai
nüfusun yozlaþmasýnýn, ancak köylerden gelen ilkel ve fizik yönden bozulmamýþ öðelerin sürekli olarak emilmesiyle nasýl geciktiðini ve hatta
köy emekçilerinin bile temiz havaya ve aralarýnda güçlü etkisini sürdüren ve ancak en güçlü olanlarýn yaþamalarýna izin veren doðal seçmeye karþýn nasýl yokolmaya baþladýðýný da göstermektedir.117 Dörtbir yandan çeviren iþçi kuþaklarýnýn ýstýraplarýný görmezlikten gelmek için böylesine geçerli nedenlere sahip bulunan sermaye, uygulamada da, insan
reddetmek zorundaydý. Gene de bu baylar, amaçlarýna, bölgedeki yoksulluk yasasý yönetim
kurullarýnýn yumuþakbaþlýlýklarýndan yararlanarak ulaþtýlar. Fabrika denetmeni, Mr. A. Redgrave,
yetim, öksüz ve yoksul çocuklarýn yasal bakýmdan çýrak sayýldýklarý sistemin bu kez, eskisi
gibi kötüye kullanýlmamakla birlikte (bu kötüye kullanmalar konusunda bkz: Engels, l.c.),
Ýskoç-yanýn tarým bölgelerinden Lancashire ve Cheshirea getirilen genç kýzlar ve kadýnlar
bakýmýndan bu sistemin kötüye kullanýlmasý kuþkusuz sözkonusudur, Bu sistemde, fabrikatör,
iþevi yöneticileri ile belli bir süre için sözleþme yapar. Çocuklarý doyurur, giydirir, barýndýrýr ve
kendilerine küçük bir harçlýk verir, Ýngiliz pamuklu ticaretinin bolluk yýllarý arasýnda, 1860 yýlýnýn
eþi görülmemiþ bir yýl olmasýnýn yanýsýra, ücretlerin de olaðanüstü yüksek olduðu dikkate alýnýrsa,
Mr. Redgravein buraya alýnan sözleri çok garip görünür. Çünkü Ýrlandanýn nüfusunun azaldýðý,
Ýngiltere ve Ýskoçyanýn tarým bölgelerinden Avustralya ve Amerikaya eþi görülmemiþ göçler
olduðu, Ýngilterede bazý tarým bölgelerinde nüfusun, kýsmen iþçilerin yaþam güçlerinde fiili bir
çökme ve kýsmen de kullanýlabilir nüfusun köle tüccarlarý marifetiyle daðýtýlmasý sonucu fiilen
azalmasýyla birlikte, bu olaðanüstü emek talebinin karþýlanmasý da gerekiyordu. Bütün bunlara
karþýn, Mr. Redgrave þöyle diyor. Ne var ki, bu tür bir emek, baþka çeþit emeðin bulunamamasý
halinde aranýr, çünün bu, yüksek fiyatlý bir emektir. 13 yaþýnda bir çocuðun olaðan ücreti
haftada 4 þilin kadardýr, ama bu çocuklardan 50 ya da 100 tanesinin barýndýrýlmasý, giydirilmesi,
beslenmesi, bunlara týbbi bakým saðlanmasý, gerektiði gibi denetlenmeleri ve ücretlerinin bir
yanda biriktirilmesi, haftada adam baþýna 4 þilinle olacak iþ deðildir. (Report of the lnsp. of
Factories for 30th April 1860, s. 27.) Yalnýz burada Mr. Redgrave, bize, bir fabrikatörün 50 ya da
100 çocuðun birarada barýndýrýlmasý, beslenmesi, denetlenmesi iþini yapamamasý halinde nasýl
olup da bir iþçinin tek baþýna çocuklarý için, haftada dörder þilinlik ücretleriyle bütün bunlarý
becerebildiðini anlatmayý unutuyor. Metinden yanlýþ bir sonuç çýkartýlmasýna erýgel olmak için
burada þuna da deðinmem gerekiyor ki, Ýngiliz pamuklu sanayii, emek-zamanýný vb. düzene
baðlayan 1850 tarihli Fabrika Yasasýnýn kapsamýna alýndýðýndan beri, Ýngilterede örnek bir
sanayi olarak görülmek gerekir. Ýngiliz pamuklu iþçileri, her bakýmdan, Kýta Avrupasýndaki
sefalet içinde bulunan arkadaþlarýndan daha iyi durumdadýr. Prusyalý fabrika iþçileri, Ýngiliz
iþçilerine göre haftada en az on saat fazla çalýþmaktadýrlar ve eðer kendi tezgahý ile kendi
evinde çalýþýyorsa. bu çalýþmasý, bu ek saatlerle de sýnýrlý deðildir. (Rep. of the Insp. of Fact, 31st
October, 1855. s. 103.) Yukarda adý geçen fabrika denetmeni Redgrave, 1851 Sanayi Fuarýndan
sonra, fabrikalardaki durumu yerinde inceleme amacýyla Avrupaya, özellikle Fransaya ve
Almanyaya gitti. Prusyalý iþçiler için þöyle diyor: Alýþkýn olduðu yalýn yaþamý ve pek az konforu
saðlayacak kadar bir ücret alýyor ... bu az ücretle geçimini saðlýyor, çok çalýþýyor ve oradaki
durumu Ýngiliz iþçilerinden daha düþüktür. (Rep. of the Insp. of Fact, 31st Oct. 1855, s. 85.)
116
Aþýrý çalýþtýrýlanlar þaþýrtýcý bir hýzla ölüyorlar: ama bu yokolanlarýn yeri hemen
dolduruluyor ve insanlarýn böyle sýk sýk deðiþmesi, sahnede herhangi bir deðiþiklik yapmýyor.
(England and America, London 1833, vol. I, s. 55. By E. G. Wakefield.)
117
Bkz: Public Health. Sixth Report of the Medical Officer of the Privy Council, Londrada
1864te yayýmlanmýþtýr. Bu rapor özellikle tarým iþçilerini ele almaktadýr. Sutherland ... genellikle
çok geliþmiþ bir ilçe olarak gösterilir ... ama ... yakýnda yapýlan bir araþtýrma, bir zamanlarýn
kusursuz ve gözüpek askerleriyle ünlü bölgede bile, halkýn, zavallý ve güdük bir soy halinde
Karl Marks
Kapital I
239
soyunun adým adým yozlaþmasý ve ensonu insanlýktan çýkmasý olasýlýðý
karþýsýnda da, dünyanýn batma olasýlýðý kadar az ilgilidir. Her borsa oyununda, fýrtýnanýn ergeç kopup her þeyin altüst olacaðýný herkes bilir,
ama gene de hepsi, kendisinin altýn yaðmuru ile küplerini doldurup
onu saðlama aldýktan sonra, dünyanýn kendinin deðil, komþusunun
baþýna yýkýlabileceðini düþünür. Apres moi le déluge!* her kapitalistin
bütün kapitalist uluslarýn sloganýdýr. Demek ki, sermaye, toplumun koyduðu zorunluluklar olmaksýzýn iþçinin saðlýðýna karþý da, yaþayacaðý
ömrün uzunluðuna karþý da vurdumduymazdýr.118 Maddi ve manevi
yozlaþmaya, erken ölüme, aþýrý-çalýþma iþkencesi konusundaki feryatlara
þu karþýlýðý verir: Bizim kârlarýmýzý artýrdýðý için bunlara üzülmek mi gerek? Ama iþlere bütünü ile bakýlýrsa, bütün bunlar gerçekten de tek tek
kapitalistlerin, iyi ya kötü niyetine baðlý þeyler deðildir. Serbest rekabet,
kapitalist [sayfa 283] üretimin içinde yatan yasalarý, tek tek her kapitalist
üzerinde güce sahip zorlayýcý dýþ yasalar olarak ortaya çýkarýr.119
Normal iþgününün saptanmasý, kapitalist ile emekçi arasýnda
yüzyýllarca süren savaþýmlarýn sonucudur. Bu savaþýmýn tarihi, iki karþýt
eðilimi gösterir. Örneðin, zamanýmýzdaki Ýngiliz fabrika yönetmeliði ile,
14. yüzyýldan ta 18. yüzyýlýn ortalarýna kadar süregelen Ýngiliz Ýþ Statüleri
karþýlaþtýrýlabilir.120 Modern Fabrika Yasalarý iþgününü zorla kýsalttýðý halyozlaþtýðýný ortaya koymuþtur. Denize bakan yamaçlardaki en saðlýklý yerlerde bile, açlýktan
kavrulan çocuklarýn yüzleri, Londranýn dar sokaklarýndaki kirli havada yaþayanlar gibi soluktur.
(W. Th. Thornton, Over-population and its Remedy, l.c., s. 74, 75.) Bunlar aslýnda, Glasgow
sokaklarýyla avlularýnda, domuzlar, orospular ve hýrsýzlarla birarada bulunan 30.000 yiðit yayla
insanýna benziyorlar.
118
Halk saðlýðýnýn ulusal sermaye için bu kadar önemli bir etmen olmasýna karþýn, iþverenler
sýnýfýnýn, bu hazineyi saklamak ve geliþtirmek konusunda bir þey yapmadýðýný itiraf etmeliyiz. ...
Ýþçilerin saðlýðýnýn dikkate alýnmasý fabrika sahiplerine zorla kabul ettirilmiþtir. (Times, 5th Novbr.
1861.) Batý Riding erkekleri insanlýðýn kumaþçýsý haline geldiler. ... iþçilerin saðlýðý feda edildi
ve birkaç kuþak boyunca ýrk yozlaþacaktý. Ama derhal bir tepki görüldü. Lord Shaftesbury
yasasý, çocuklarýn çalýþma saatlerini sýnýrladý vb.. (Twenty-second annual Report of the Registrar-Genenal, for October 1862.)
119
Bu nedenle, 1863 yýlý baþýnda, Staffordshireda büyük çömlek yapýmevlerine sahip 26
firma ve bu arada Josiah Wedgwood ve oðullarý, bazý yasal önlemler için bir muhtýra verdiler.
Diðer kapitalistler ile aralarýndaki rekabet, bunlara, çocuklarýn çalýþma saatlerinin gönüllü olarak
sýnýrlandýrýlmasý olanaðýný vermemektedir. Sözü edilen kötülükler karþýsýnda üzüntümüz ne
denli büyük olursa olsun, bunlarýn fabrikatörler arasýndaki bir anlaþma ile önlenmesi olanaksýzdýr.
... Bütün bu noktalarý dikkate alarak, bazý yasal önlemlerin alýnmasý gerektiði kanýsýna varmýþ
bulunuyoruz. (Childrens Empl. Comm. Rep. 1., 1863, s. 322.) Geçenlerde çok daha çarpýcý bir
örnek görüldü. Çok hýzlý bir faaliyet dönemi sýrasýnda pamuk fiyatlarýndaki artýþ, Backburndaki
fabrikatörleri, fabrikalarýndaki çalýþma zamanýný belli bir süre için karþýlýklý anlaþma yoluyla
kýsaltmaya zorladý. Bu dönem, 187l Kasým ayý sonlarýnda bitti. Bu arada, iplikçilik ile dokumacýlýðý
birarada yürüten daha zengin fabrikatörler, bu anlaþmadan doðan üretim düþüklüðünü, kendi
iþlerini geniþletmede, ve böylece küçük iþverenlerin aleyhine büyük kârlar saðlamada kullandýlar.
Bunun üzerine küçük patronlar, çaresizlik içersinde iþçilere baþvurdular ve bunlarý, 9 saatlik
sistem için harekete geçmeye isteklendirdiler ve bu amaç için para yardýmýnda bulunmayý
vaadettiler.
120
Fransada, Hollandada ve baþka yerlerde ayný zamanda yürürlüðe konulan buna benzer
iþ yönetmelikleri, üretim yöntemlerindeki deðiþiklikler bunlarý geçersiz hale getirdikten çok
sonra, 1813 yýlýnda, Ýngilterede resmen yürürlükten kaldýrýldý.
* Benden sonra tufan. -ç.
240
Karl Marks
Kapital I
de, daha önceki yönetmelik bu süreyi zorla uzatmaya çalýþmýþtý.
Kuþkusuz, henüz çekirdek halindeki sermayenin geliþmeye baþladýðý
sýralarda, artý-emeðin bir quantum sufficitini* emme hakkýný sýrf ekonomik iliþkilerin gücüyle deðil de, devletin yardýmýyla saðlama aldýðý
zaman talepleri, sermayenin olgunluk çaðýna ulaþtýktan sonra da boðaz
boðaza verilen savaþýmlar sonucu vermek zorunda kaldýðý ödünlerle
karþýlaþtýrýlýrsa, pek masum görünürler. Özgür emekçinin, ancak kapitalist üretimin geliþmesi sayesinde, toplumsal koþullarýn baskýsýyla,
yaþamasý için gerekli þeyler karþýlýðýnda yaþamýnýn tüm faal kýsmýný,
çalýþma yeteneðinin ta kendisini satmak, bir tas çorba için doðumla
kazandýðý haklarýný devretmek zorunda bulunduðunu anlayabilmesi için
aradan yüzyýllarýn geçmesi gerekmiþtir. Böylece, sermayenin, 14. yüzyýlýn ortasýndan 17. yüzyýlýn sonuna kadar, devlet önlemleri ile yetiþkin
emekçilerin iþgünlerinin uzatýlmasýný saðlamaya çalýþmasý ile, 19. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, çocuk kanýnýn sermayeye dönüþmesini engellemek
için devletin [sayfa 284] þurada burada yürürlüðe koyduðu iþgününün kýsaltýlmasýnýn aþaðý yukarý birbirleriyle çakýþmasý doðaldýr. Örneðin yakýn
zamana kadar Kuzey Amerika Cumhuriyetinin en özgür eyaleti olan
Massachusettste bugün 12 yaþýndan küçük çocuklarýn çalýþmasýný yasaklayan yönetmelik, Ýngilterede daha 17. yüzyýlýn ortalarýnda, güçlükuvvetli zanaatçýlarýn, gürbüz iþçilerin ve atletik yapýlý demircilerin normal
iþgünüydü.121
Ýlk Statute of Labourers** için (23 Edvard III, 1349) en yakýn
bahane (neden olarak deðil, çünkü bu tür yönetmelik bahaneleri ortadan kalktýktan sonra da yüzyýllarca sürüp gider) , halký kýrýp geçiren
veba salgýný oldu; öyle ki, bir tori yazarýn dediði gibi, Aklayatkýn koþullarla
(yani iþverene aklayatkýn nicelikte artý-emek býrakacak bir fiyatla) iþçi
bulmak öylesine güçleþmiþti ki, artýk buna müsamaha gösterilmezdi.122
Bu nedenle, aklayatkýn ücretler yasayla belirlendiði gibi, iþgününün sýn121
12 yaþýndan küçük hiç bir çocuk, herhangi bir fabrikada günde 10 saatten fazla çalýþtýrýlmayacaktýr. (General Statutes of Massachusetts. ch. 60, § 3. 1836 ile 1858 yýllarý arasýnda
çeþitli yönetmelikler çýkartýlmýþtýr.) Her türlü pamuklu, yünlü, ipekli, kaðýt, cam ve keten dokuma
fabrikalarýnda ya da demir ve pirinç yapýmý yerlerinde, bir günde 10 saat süreyle yapýlan iþ, bir
günlük yasal iþ sayýlacaktýr. Bu yasanýn yürürlüðe girmesi üzerine bir fabrikada çalýþan küçük
yaþtaki kimse, bundan böyle, bir günde 10 saatten ya da bir haftada 60 saatten fazla fabrikada
alýkonamayacak ya da çalýþmasý istenemeyecektir; ve gene bundan böyle, 10 yaþýndan küçük
hiç bir kimse, bu eyalet içinde hiç bir fabrikaya iþçi olarak kabul edilemeyecektir. (State of
New Jersey. An act to limit the hours of labour etc., §1 ve 2. 18 Mart 1851 tarihli yasa.). 12 yaþýndan büyük, ama 15 yaþýndan küçük hiç bir kimse, herhangi bir yapým yerinde bir günde 12 saatten fazla çalýþtýrýlamayacaðý gibi, sabah 5ten önce ve akþam 7.30dan sonra da çalýþtýrýlamayacaktýr. (Revised Statutes of the State of Rhode Island etc., ch. 139, § 23, Ist July 1857.)
122
[J. B. Byles.], Sophisms of Free Trade, 7th edit., London 1850, s. 205; 9th edit., s. 253. Bu
ayný tori, ayrýca þunu da kabul ediyor: Ücretleri, iþçinin zararýna ve patronun çýkarýna düzenleyen
Parlamento Yasalan, 464 yýl gibi uzun bir süre devam etti. Nüfus çoðaldý. Sonra bu yasalar
gerçekten de gereksiz bir yük haline geldiler. (l.c., s. 206.)
* Yeterli nicelik. -ç.
** Ýþçiler statüsü. -ç.
Karl Marks
Kapital I
241
ýrlarý da saptandý. Burada, bizi ilgilendiren bu son nokta, 1496 tarihli
statüde de (Henry VII) yinelendi. Bütün zanaatçýlar ile toprak iþçilerinin
iþgünü, bu statüye göre (ne var ki, bu statü uygulanmadý) marttan
eylüle kadar, sabah beþten akþam 7-8e kadardý. Ama yemek zamanlarý, 1 saat kahvaltý, 1½ saat öðle yemeði ve ½ saat ikindi kahvaltýsý olarak
belirlenmiþti; bu süre bugün de yürürlükte olan fabrika yasasý hükümlerinin iki katýydý.123 Kýþ aylarýnda çalýþma, [sayfa 285] sabah 5ten akþam
hava kararana kadar sürecek ve yemek paydoslarý ayný olacaktý. Elizabeth zamanýnda 1562 tarihli statü, günlük ya da haftalýk olarak tutulan bütün iþçilerin iþsaatlerinin uzunluðunu aynen býrakýyor, ama paydos
saatlerini yazýn 2½ saatle, kýþýn ise 2 saatle sýnýrlýyordu. Öðle yemeði
yalnýz 1 saat sürecek, yarým saatlik ikindi uykusuna yalnýz mayýs ayý
ortasý ile aðustos ayý ortasý arasýnda izin verilecekti. Ýþbaþýnda bulunulmayan her saat için ücretten 1 peni kesilecekti. Bununla birlikte, uygulamada, koþullar, statü kitabýndan daha fazla iþçilerden yanaydý. Ekonomi
politiðin babasý ve bir ölçüde de istatistiðin kurucusu William Petty, 17.
Yüzyýlýn son üçte-birinde yayýnladýðý bir yapýtta þöyle diyor: Emekçi
kimseler (o zamanki tarým emekçileri) günde 10 saat çalýþýrlar ve
haftada 20 kez yemek yerler, yani her iþgününde üç kez, pazar günleri
iki kez; açýkça görülüyor ki, cuma akþamlarý oruç tutup, þimdi olduðu
gibi, onbirden [öðleden sonra -ç.] bire kadar, iki saat yerine birbuçuk
saat harcasalar ve böylece 1/20 daha fazla çalýþýp, 1/20 daha az harcasalar, yukarda sözü edilen (vergi) yükselebilirdi.124 Bu durumda, Dr.
Andrew Ure, 1833 tarihli 12 saat yasasýný, geçmiþin karanlýk çaðlarýna
dönüþ diye küçümsemekte haksýz mýydý? Pettynin sözünü ettiði statüdeki bu koþullarýn çýraklara da uygulandýðý gerçi doðruydu, ama 17.
yüzyýlýn sonunda bile çocuk emeðiyle ilgili koþullar, þu þikayetten de
açýkça görülebilir: Onlarýn oradaki (Almanyadaki) uygulamasý, bizde,
bu krallýkta olduðu gibi, çýraklýk süresini mutlaka yedi yýlla sýnýrlamamýþtýr; onlarýn ortak ölçütü üç ya da dört [yýldýr -ç.]: nedeni de onlarýn
beþikten baþlayarak iþ için eðitilmeleri ve böylece de iþe daha yatkýn,
uysal, dolayýsýyla da, mesleklerinde olgunluða ve yetkinliðe daha çabuk
ulaþmýþ olmalarýdýr. Oysa bizim gençlerimiz, burada, Ýngilterede, çýrak
olacak þekilde yetiþtirilmedikleri için, geliþmeleri çok aðýr olmakta, yetkin bir zanaatçý olabilmeleri daha fazla zaman almaktadýr.125 [sayfa 286]
123
Bu yönetmelik ile ilgili olarak J. Wade haklý olarak þöyle söylüyor: Yönetmelik konusunda
yukardaki ifadeden anlaþýldýðýna göre, 1496 yýlýnda yiyecek giderleri bir zanaatçýnýn gelirinin
üçte-biri, bir iþçinin gelirinin yarýsý oluyor ve bu da, iþçi sýnýfý arasýnda þimdikinden daha büyük
ölçüde bir baðýmsýzlýk olduðunu gösteriyor; çünkü þimdi, hem iþçilerin ve hem de zanaatçýlarýn
yiyecek giderleri, ücretlerinin daha büyük bir kýsmý olarak hesaplanmaktadýr. (J. Wade, History
of the Middle and Working Classes, s. 24, 25 ve 577.) Bu farkýn, o zaman da, þimdi de, yiyecek
ve giyecek fiyatlarý arasýndaki farktan ileri geldiði düþüncesi, Bishop Fleetwoodun Chronicon
Pretiosum etc., 1st edit., London 1707, 2nd edit., London 1745, adlý yapýtýna þöyle bir gözatmakla
çürütülebilir.
124
W. Petty, Political Anatomy of Ireland, Verbum Sapienti, 1672, edit. 1691, s. 10.
242
Karl Marks
Kapital I
Gene de, 18. yüzyýlýn büyük bir kýsmýnda, modern sanayi ve makineleþme çaðýna kadar Ýngilterede, sermaye, emek-gücünün, haftalýk
deðerini ödeyerek iþçinin bir hafta boyu emeðine elkoymayý baþaramamýþtýr; bunun tek istisnasý tarým emekçileridir. Dört günlük ücretle
bütün bir hafta yaþayabilmeleri olgusu, iþçilere, diðer iki gün de kapitalistler için çalýþmalarý gerektiði yolunda yeterli bir neden olarak görünmemiþti. Ýngiliz iktisatçýlarýndan bir bölümü, sermayenin çýkarýna, bu
küstahlýðý en aðýr biçimde yermiþler, diðer bir grup ise iþçileri savunmuþlardýr. Örneðin, o sýralarda, bugünkü MacCulloch ve MacGregorun
benzer yapýtlarý gibi ünlü olan [Universal] Dictionary of Trade [and
Commerce] adlý yapýtýn yazarý Postlethwayt ile (daha önce sözü edilen)
Essay on Trade and Commerce126 adlý yapýtýn yazarý arasýndaki þu tartýþmaya kulak verelim. [sayfa 287]
Postlethwayt baþka þeyler arasýnda þunlarý da söyler: Bu birkaç
gözlemlemeye, pek çok kimsenin aðzýnda dolaþan bayat sözlere deðinmeden son veremeyiz; onlara göre, eðer çalýþan yoksul halk, beþ günde yaþamasý için kendine yetecek kadarýný elde ederse, altýncý günü
hiç çalýþmaz. Bunlar, bu nedenle yaþamak için gerekli ve hatta zorunlu
125
A Discourse on the necessity of encouraging Mechanick Industry, London 1690, s. 13.
Ýngiltere tarihini, Whiglerle burjuvazi çýkarlarý doðrultusunda tahrif eden Macaulay þöyle diyor:
Henüz ergenlik çaðýna ulaþmamýþ çocuklarýn çalýþtýrýlmalarý ... 17. yüzyýlda geniþ ölçüde
uygulanmaktaydý ve manüfaktür sistemi ile karþýlaþtýrýldýðýnda inanýlmaz boyutlara ulaþtýðý görülür.
Kumaþ sanayiinin merkezi olan Norwichte, altý yaþýnda küçük bir yaratýk, çalýþabilecek duruma
gelmiþ sayýlýyordu. O zamanýn bazý yazarlarý ve bunlar arasýnda iyi kalplilikleri ile ün salmýþ
olanlar, bu tek bir kentte, çok körpe çaðdaki oðlan ve kýz çocuklarýnýn, kendi giderleri çýktýktan
sonra yýlda oniki bin sterlini bulan bir servet yarattýklarýný coþkun bir dille ifade etmiþlerdir.
Geçmiþteki tarihimizi ne kadar dikkatle incelersek, çaðýmýzýn yeni toplumsal kötülükler yönünden
verimli olduðunu düþünenlerden ayrýlmak için o kadar fazla neden buluruz.. ... Yeni olan,
bunlara çare bulan, zeka ve insanca davranýþlardýr: (History of England, vol. I, s. 417.) Macaulay,
ayrýca, 17. yüzyýlda çok iyi kalpli amis du commerceýn [ticaret dostlarýnýn -ç.], Hollandada
bir yoksullar yurdunda dört yaþýnda bir çocuðun nasýl çalýþtýrýldýðýný coþkuyla hikaye ettiklerini
ve bu vertu mise en pratique. [pratik olarak ortaya konan erdem -ç.] örneðinin Adam
Smithe kadar, à la Macaulay bütün insansever yapýtlarda model oIarak yer aldýðýný da
anlatabilirdi. Elzanaatlarýnýn yerine manüfaktürün geçmesiyle, çocuklarýn sömürülmesiyle ilgili
izlerin görülür hale geldiði doðrudur. Bu sömürü, köylüler arasýnda da bir ölçüde her zaman
vardý ve köylünün boynuna geçirilen boyunduruðun aðýrlaþmasý ölçüsünde de geliþmiþti.
Sermayenin eðilimi orada kuþkuya yer býrakmayacak þekilde ortadadýr; ama bu olgularýn
kendileri, henüz, ikibaþlý çocuk kadar az görülen bir yaygýnlýktadýr. Ýþte bunun için, bu olaylar,
uzak görüþlü amis du commerce tarafýndan, özel bir dikkate ve ilgiye deðer þeyler olarak
coþkuyla farkedilmiþ ve kendi zamanlarý ve kuþaklarý için model diye tavsiye edilmiþtir. Bu
ayný Ýskoçyalý asalak ve lafebesi Macaulay þöyle diyor: Biz, bugün, yalnýz gerileme sözünü
duyuyor ve yalnýz ilerlemeyi görüyoruz. Ne göz ve özellikle ne kulak!
126
Ýþçileri suçlayanlar arasýnda en öfkelisi, metinde sözü edilen, An Essay on Trade and
Commerce, containing Observations on Taxes, etc., London 1770, adlý yapýtýn adý bilinmeyen
yazarýdýr. Bu konu üzerinde daha önceki Considerations on Taxes, London, 1765, adlý yapýtýnda
da durmuþttun. Eþi bulunmaz istatistik kumkumasý Poolonius Arthur Young da ayný yolun
yolcusudur. Ýþçi sýnýfýný savunanlar arasýnda önde gelenler þunlardýr: Jacob Vanderlint, Money
Answers all Things, London 1734; Rev.Nathaniel Forster, D. D., An Inquiry into the Causes of the
Present [High] Price of Provisions, London 1767; Dr. Price ve özellikle Poslethwayt, Universal
Distionary of Trade and Commerce, adlý yapýtýnda yazdýðý ek ve, Great Britains Commercial
Interest explained and improved, 2nd. edit., London 1755, adlý yapýtýyla. Bu olgularýn kendileri,
zamanýn diðer birçok yazarlarý ve bu arada Josiah Tucker tarafýndan da doðrulanmýþtýr.
Karl Marks
Kapital I
243
yaþama araçlarýný, vergiler ya da baþka yollarla pahalýlaþtýrarak, zanaat
ve manüfaktür iþçilerini haftanýn altý gününde aralýksýz çalýþmaya zorlamayý öneriyorlar. Bu ülkenin çalýþan insanlarýnýn devamlý köleliðinden
yana olan o büyük politikacýlarýn duygularýný paylaþamadýðým için özür
dilerim; bunlar, o yaygýn atasözünü unutuyorlar: All work and no play.*
Ýngiliz mallarýna o genel ünü ve güveni saðlayan zanaatçýlar ile el iþçisinin
deha ve hüneriyle Ýngilizler öðünmüyorlar mýydý? Bunu kime borçluyuz?
Herhalde, en çok emekçi halkýn dilediði gibi eðlenme ve dinlenmesine. Bütün yýl boyunca haftada tam altý gün ayný iþi yinelemek zorunda
kalsalardý, bu yetenekleri körlenmez, canlýlýk ve hünerlerin yerini budalalýk almaz mýydý, böyle bir ebedi kölelikle, bizim iþçilerimiz, ünlerini
sürdüreceklerine yitirmezler miydi?. ... Böyle zora koþulmuþ hayvanlardan ne tür bir iþçilik beklersiniz? ... Bunlarýn çoðu, dört gün içinde, bir
Fransýzýn beþ-altý günde yapacaðý kadar iþ çýkarýr. Ama Ýngilizler böyle
ebedi köleler haline getirilirse, Fransýzlardan daha fazla yozlaþmalarýndan
korkulur. Halkýmýzýn savaþtaki kahramanlýk ününün, anayasal özgürlük
ruhunun yanýsýra, karýnlarýndaki ünlü Ýngiliz bifteði ile pastasýndan ileri
geldiðini söylemez miyiz? Öyleyse, zanaatçýlarýmýzýn ve iþçilerimizin
üstün yetileri ile becerileri, niçin diledikleri gibi kullandýklarý özgürlük
ve serbestlikten ileri gelmiþ olmasýn? Ve diliyorum ki, iþçilerimizin cesaretlerinin olduðu kadar dehalarýnýn da kaynaðý olan ayrýcalýklar ve iyi
yaþamalarýný ellerinden hiç bir zaman almayalým.127 Essay on Trade
and Commerce yazarý, buna, þu karþýlýðý verir: Eðer haftanýn yedinci
günü, öteki altý günün iþe ait olmasý (birazdan göreceðimiz gibi sermayeye ait olmasý demek istiyor) yönünden kutsal bir kurum olarak tatil
kabul edilirse, kuþkusuz bu, bir gaddarlýk olarak düþünülemez. ... Ýnsanoðlu genellikle rahata ve tembelliðe eðilimlidir; biz, bu korkunç gerçeði, gerekli tüketim maddeleri çok pahalý olmadýkça, ortalama haftada
dört günden fazla [sayfa 288] çalýþmaya yanaþmayan manüfaktür iþçisinin
davranýþlarýndan anlýyoruz. ... Yoksul halk için gerekli olan þeyleri tek
bir ad altýnda toplayalým; sözgeliþi buna buðday diyelim ve bir kile buðday da beþ þilin olsun; iþçi günlük emeðiyle bir þilin kazanýrsa, haftada
yalnýz beþ gün çalýþma zorunluluðunu duyacaktýr. Yok eðer buðdayýn
kilesi dört þilin olursa, ancak dört gün çalýþmak zorunda kalacaktýr;
ama bu krallýkta ücretler, zorunlu maddelerin fiyatlarýna oranla çok
yüksek olduðu için ... dört gün çalýþan bir iþçinin elinde, haftanýn geri
kalan kýsmýnda aylak yaþayacak kadar para kalmaktadýr. Haftada altý
gün ortalama çalýþmanýn kölelik olmadýðýný göstermek için söylediklerimin yeterli olduðunu umuyorum. Bizim tarým iþçilerimiz bunu yapýyor, ve bunlar çalýþan yoksul insanlarýmýz içinde herhalde en mutlu
olanlarýdýr.128 Ama Hollandalýlar bunu el iþçiliðinde de yapýyorlar, ve
* Hep çalýþ ve hiç oynama. -ç.
Postlethwayt, l.c., First Preliminary Discourse, s. 14.
127
244
Karl Marks
Kapital I
onlarýn da çok mutlu olduklarý görülüyor. Bayram tatilleri girmedikçe,
Fransýzlar da böyle yapýyor.129 Ama bizim halkýmýzýn edindikleri bir düþünceye göre, Ýngiliz olmakla, sanki, Avrupadaki herhangi bir ülkeden
daha fazla özgür ve baðýmsýz olmayý doðuþtan bir ayrýcalýk sayýyorlar.
Bu düþüncenin, birliklerimizin kahramanlýklarýný etkilemesi yönünden
bir yararý olabilir, ama yoksul el iþçisi, bu fikri ne kadar az benimserse,
kendisi için de, devlet için de o kadar iyi olur. Emekçi halk kendisini
hiç bir zaman üstlerinden baðýmsýz saymamalýdýr. Bizimki gibi toplam
nüfusunun sekizde-yedisinin hiç mülksüz ya da pek az mülke sahip olduðu bir ticaret devletinde ayaktakýmýný isteklendirmek son derece
tehlikelidir. Bizim yoksul el iþçilerimiz, þimdi dört günde kazandýklarý
parayla altý gün çalýþmaya razý olmadýkça bu duruma hiç bir çare kâr
etmeyecektir.130 Bu amaca ulaþmak için ve tembelliðin, oburluðun ve
aþýrýlýðýn kökünün kazýnmasý, çalýþma ruhunun isteklendirilmesi, iþyerlerinde emeðin fiyatýnýn düþürülmesi ve yoksulluk yükünün azaltýlmasý için, sermayenin sadýk dostu þu denenmiþ çareyi önerir: halkýn
yardýmýna muhtaç hale gelmiþ iþçileri, yani tek [sayfa 289] sözcükle, yoksullarý an ideal workhousea * hapsetmek. Bu ideal iþ yeri, yoksullar için
midelerini þiþirecekleri, giyinip kuþanacaklarý, azýcýk da çalýþacaklarý
bir barýnak deðil, bir Dehþet Evi olmalýdýr.131 Bu Dehþet Evinde, bu
ideal iþyerinde, yoksullar, günde 14 saat çalýþacak ve kendilerine ancak
geriye 12 saatlik net çalýþma kalmak üzere yemek paydoslarý verilecektir.132
1770 yýlýnda Dehþet Evinde, bu ideal iþyerinde, günde oniki
saat çalýþma! 63 yýl sonra, 1833te, Ýngiliz Parlamentosu, 13 ile 18
yaþýndaki çocuklarýn iþgününü, dört sanayi kolunda 12 tam saate indirdiði zaman, Ýngiliz sanayii için sanki kýyamet günü gelmiþ çatmýþtý! Ve
1852de Louis Bonaparte, burjuvaziye karþý durumunu saðlama almak
için, yasal iþgününe elattýðý zaman, Fransýz iþçisi tek bir ses gibi haykýrdý: Ýþgününü 12 saat ile sýnýrlandýran yasa, Cumhuriyet yasama döneminden bize kalan tek iyi þeydir!133 Zürichte 10 yaþýndan büyük ço* Bir ideal iþyeri. -ç.
An Essay etc.. Kendisi, 96. sayfada, daha 1770 yýlýnda Ýngiliz tarým iþçisinin mutluluðunun
ne olduðunu anlatýr. Bunlarýn güçleri daima gergin haldedir, bunlar þimdikinden ne daha ucuz
yaþayabilirler, ne de daha fazla çalýþabilirler.
129
Protestanlýk, hemen hemen bütün geleneksel tatilleri çalýþma günIerine çevirerek,
sermayenin oluþumunda önemli bir rol oynar.
130
An Essay etc., s. 15, 41, 96, 97, 55, 57, 69. - Jacop Vanderlint daha 1734 yýlýnda kapitalistlerin,
çalýþan halkýn tembelliði konusunda kopardýklarý yaygaranýn sýrrýnýn, iþçilerin, yalnýzca, ayný
ücretle, 4 gün yerine 6 günlük emek verdiklerini öne sürmeleri olduðunu söylüyordu.
131
l.c.., s. 242.
132
l.c., Fransýzlar diyor, bizim özgürlük konusundaki heyecanlý fikirlerimize gülüyorlar.
s. 78.
133
Bunlar özellikle günde 12 saatten fazla çalýþmaya karþý çýktýlar, çünkü, bu saatleri belirleyen bir yasa, Cumhuriyet yasama döneminden onlara kalan tek iyi þeydi.. (Rep. of Insp. of
Fact., 31st Octob. 1856, s. 80.) Geçici Hükümetin 2 Mart 1848 tarihli buyruðunun burjuvalaþtýrýlmýþ
bir kopyasý olan, 5 Eylül 1850 tarihli Fransýz Oniki Saat Yasasý, ayrým gözetmeksizin bütün
128
Karl Marks
Kapital I
245
cuklarýn çalýþmasý 12 saatle sýnýrlandýrýldý; 1862de Aargauda 13 ile 16
yaþ arasýndaki çocuklarýn çalýþmasý 12½ saatten 12 saate indirildi; 1860da
Avusturyata, 14 ile 16 yaþ arasýndaki çocuklar için ayný indirim yapýldý.134
1770 yýlýndan beri Ne büyük geliþme! diye sevinçle haykýrabilirdi
Macaulay!
Kapitalist ruhun 1770 yýlýnda fakir fukara için ancak hayal edilen
Dehþet Evi, birkaç yýl sonra sanayi iþçileri için dev bir Ýþevi biçiminde gerçekleþti. Bunun adýna fabrika dendi. Ve bu kez, ideal, gerçeðin
karþýsýnda solup gitti. [sayfa 290]
ALTINCI KESÝM. NORMAL ÝÞGÜNÜ ÝÇÝN SAVAÞIM
EMEK-ZAMANI YASASIYLA ZORUNLU SINIRLANDIRMA
ÝNGÝLÝZ FABRÝKA YASALARI, 1833TEN 1864E
Sermayenin, iþgününü, önce normal üst sýnýrýna kadar uzatmasý
ve ardýndan bundan da öteye, 12 saatlik doðal günün sýnýrýna135 uzatýlmasý yüzyýllarý aldýktan sonra, 18. yüzyýlýn son üçte-birinde, makineleþmenin ve modern sanayiin doðuþuyla birlikte, bunu, yoðunluðu ve
boyutlarý bakýmýndan bir çýðý andýran müthiþ bir sýnýr tanýmazlýk izledi.
Ahlakýn ve doðanýn, yaþýn ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün
sýnýrlarý yýkýldý. Eski statülerdeki o çok yalýn gündüz ve gece kavramlarý
bile, öylesine karmakarýþýk hale geldi ki, daha 1860ta bir Ýngiliz yargýcýnýn, gündüzün ve gecenin ne olduklarýný hukuken açýklayabilmesi
için tam Talmuda yaraþýr bir bilgelik göstermesi gerekmiþti.136 Sermaye
çýlgýn bir cümbüþ içindeydi.
Önceleri bu yeni üretim sisteminin gürültü patýrtýsýyla þaþkýna
iþyerlerini kapsar. Bu yasadan önce Fransada iþgünü sýnýrsýzdý. Fabrikalarda 14, 15 ya da daha
fazla saat sürerdi. Bkz: Des classes ouvrières en France, pendant lannée 1848, par M. Blanqui.
Devrimci olmayýp iktisatçý olan M. Blanquiye, hükümet, iþçi sýnýfýnýn durumunu araþtýrma görevini
vermiþti.
134
Ýþgününün düzenlenmesi konusunda Belçika, örnek bir burjuva devlettir. Ýngiliz
hükümetinin Brükseldeki tam yetkili temsilcisi Lord Howard of Welden, 12 Mayýs 1862de
Dýþiþleri Bakanlýðýna þöyle yazýyordu: Bakan M. Rogier, bana çocuklarýn çalýþmasýnýn ne genel
bir yasayla ve ne de bölgesel yönetmeliklerle sýnýrlandýrýlmýþ oimadýðýný bildirdi; hükümet son
üç yýl içinde, her oturumda, bu konuda bir yasa önerisinde bulunmaya niyetlenmiþ, ama eksiksiz
çalýþma özgürlüðü ilkesine karþýt düþen bir yasaya karþý gösterilen kýskançça direnme nedeniyle
hep aþýlamaz bir engelle yüzyüze gelmiþtir.
135
Bir sýnýftan insanlarýn bir günde 12 saat çalýþmak zorunda olmalarý, kuþkusuz çok
üzülünecek bir durumdur; bu süreye, yemek zamanlarý ile iþe gidiþ-geliþ de katýlýrsa aslýnda bu,
24 saatin 14 saati eder. ... Saðlýk sorununa hiç girmeksizin yalnýzca. ahlaki açýdan, 13 yaþýndan
ve sýnýrlamanýn sözkonusu olmadýðý mesleklerde daha da küçük yaþlardan baþlayarak, iþçi
sýnýfýnýn zamanýna hiç ara verilmeksizin bütunüyle elkonulmasýnýn son derece zararlý ve korkunç
bir fenalýk olduðunu sanýrým hiç kimse kabul etmekte duraksamayacaktýr. ... Bu riedenle, kamu
saðlýðýnýn korunmasý, düzenli bir nüfus yetiþtirilmesi ve büyük halk kitlesine aklauygun ölçüde
yaþamdan zevk alma hakkýnýn saðlanmasý için, bütün iþkollannda iþgününün bir kýsmýnýn
dinlenme ve eðlenceye ayrýlmasý çok arzu edilen bir þeydir. (Leonard Horner, Reports of Ýnsp.
fact,, 31st Dec. 1841.)
136
Bkz: Judgement of Mr. J. H. Otway, Belfast, Hilary Sessions, County Antrim. 1860.
246
Karl Marks
Kapital I
dönen iþçi sýnýfý, biraz kendine gelir gelmez, direnmeye baþladý ve bu,
ilk kez, makineleþmenin doðum yerinde, Ýngilterede oldu. Ne var ki,
çalýþan halkýn 30 yýlda koparabildiði ödünler sözden ibaret kaldý. Parlamento 1802 ve 1833 arasýnda 5 Ýþ Yasasý çýkardý, ama bunlarýn uygulanmasý, gerekli memur giderleri vb. için bir kuruþluk ödenek koymamak
kurnazlýðýný da gösterdi.137 [sayfa 291]
Bunlar kuru harfler olarak kaldýlar. 1833 Yasasýndan önce gençlerle çocuklar bütün gece, bütün gündüz ya da ad libitum,* hem gece,
hem gündüz çalýþýyordu.138
Modern sanayi için normal iþgünü, pamuklu, yünlü keten ve
ipek fabrikalarýný kapsayan 1833 tarihli Fabrika Yasasý ile baþlar. Sermayenin ruhu açýsýndan, hiç bir þey, 1833ten 1864e kadar olan Ýngiliz
Fabrika Yasalarý tarihi kadar ilginç deðildir. 1833 tarihli yasanýn belirlediðine göre, normal fabrika iþgünü, sabahýn beþbuçuðundan akþamýn
sekizbuçuðuna kadardý; 15 saat süreyle, bu sýnýrlar içersinde, genç kimselerin (yani 13 ile 18 yaþ arasýnda olan kimselerin) günün herhangi bir
zamanýnda çalýþtýrýlmasý yasaya uygundu; ancak yasada belirtilen bazý
özel durumlar dýþýnda hiç bir genç insan, bir gün içersinde 12 saatte
fazla çalýþtýrýlmayacaktý. Yasanýn 6. maddesine göre, yasada öngörülen bu gibi kiþilere, her gün boyunca birbuçuk saatten az olmamak
üzere, yemek paydosu verilecekti. Dokuz yaþýndan küçük çocuklarýn
çalýþtýrýlmalarý, daha sonra belirtilen istisnalar dýþý da yasaklanmýþtý; 9
ile l3 yaþ arasýndaki çocuklarýn çalýþmasý, günde 8 saatle sýnýrlandýrýlmýþtý.
Bu yasaya göre, gece iþi, yani akþam sekiz-buçukla sabah beþbuçuk
arasýndaki çalýþma, 9 ile 8 yaþ arasýndaki herkese yasaklanmýþtý.
Yasakoyucular, sermayenin yetiþkin insan emeðini sömürme özgürlüðüne ya da kendi deyimleri ile çalýþma özgürlüðüne bir set çekmekten o kadar uzaktýlar ki, Fabrika Yasasýnýn böylesine feci sonuçlar
vermesini engellemek için özel bir sistem yarattýlar.
Komisyon Merkez Kurulunun 28 Haziran 1833 tarihli ilk raporunda þöyle deniliyordu: Bugün uygulanan fabrika sisteminin en büyük
kötülüðü, bize göre, çocuklarýn çalýþma süresini, yetiþkinlerin çalýþma
sürelerinin en üst sýnýrýna kadar uzatma zorunluluðunu yaratmýþ olmasýdýr. Bu kötülüðün önüne geçmenin tek yolu, yetiþkinlerin çalýþma
137
Burjuva kralý Louis-Philippein hükümdarlýðý sýrasýnda çýkartýlan 22 Mart 1841 tarihli tek
fabrika yasasýnýn hiç bir zaman yürürlüðe konmamýþ olmasý, bu rejim için çok.karakteristiktir.
Ve bu yasa, yalnýz çocuklarýn çalýþmasýný ele alýyordu. Bu yasa, 8 ile 12 yaþ arasýndaki çocuklar
için günde 8 saat, 12 ile 16 yaþ arasý için 12 saat vb. çalýþmayý öngörmekle birlikte, 8 yaþýndaki
çocuklar için bile gece iþine izin veren kunal- dýþý hükümlerle doluydu. Her farenin bile polis
gözetimi altýnda bulundurulduðu bir ülkede, bu yasanýn denetimi ve yürütülmesi, amis du
commerceýn iyi niyetlerine býrakýlmýþtý. 1853 yýlýndan beri yalnýz bir bölgede -Departement du
Nord- ücretli hükümet denetmeni atanmýþtlr. Louis-Philippe yasasýnýn her konudaki bir yýðýn
Fransýz yasasý kalabalýðý arasýnda 1848 devrimine kadar tek baþýna durmasý da, Fransýz toplumunun geliþrnesini gösteren bir olgu olarak daha az karakteristik deðildir.
138
Report of Insp. of Fact., 30th April, 1860. s. 50.
* Keyfe göre. -ç.
Karl Marks
Kapital I
247
sürelerine hiç dokunulmaksýzýn çünkü böyle bir þey, bizce, çözümlenmesi istenen kötülükten daha büyük kötülük yaratabilir çocuklarýn iki
posta halinde çalýþmalarýný saptayacak bir plan olabilir. ... Bu plan
Vardiya Sistemi adý altýnda yürürlüðe kondu, ve böylece örneðin 9 ile 13
yaþ arasýndaki bir posta çocuk, sabah beþbuçuktan öðleden sonra birbuçuða kadar, bir baþka posta çocuk, öðleden sonra birbuçuktan gece
sekiz [sayfa 292] buçuða kadar iþe koþulacaktý vb..
Fabrikatörlerin son yirmiiki yýl içersinde çýkarýlmýþ olan çocuklarýn çalýþmalarý ile ilgili bütün yasalarý en vurdumduymaz biçimde görmezlikten gelmiþ olmalarýnýn ödülü olarak, yasa, daha da allanýp pullanmýþtý.
Parlamento, çýkardýðý yasalarla, 1 Mart 1834ten itibaren 11 yaþýndan
küçük, 1 Mart 1835ten itibaren 12 yaþýndan küçük, 1 Mart 1836dan itibaren 13 yaþýndan küçük çocuklarýn fabrikalarda sekiz saatten fazla
çalýþtýrýlamayacaðýný öngörüyordu. Sermayenin üzerine titreyen bu
liberalizm, Dr. Farre, Sir A. Carlisle, Sir B. Brodie, Sir C. Bell, Mr. Guthrie, vb., kýsacasý, Londranýn en seçkin doktorlarý ile operatörlerinin
Avam Kamarasý önünde gecikmenin tehlikeli olduðu konusunda tanýklýk
etmeleri üzerine, daha da dikkate deðer bir durum aldý. Dr. Farre düþüncelerini daha kabaca ortaya koydu: Her ne þekilde olursa olsun zamansýz ölümlere yolaçýlmasýný önlemek için ayný ölçüde yasalar gereklidir, ve bu yol (yani fabrikalarýn uyguladýðý yöntem) bu gibi ölümlere
yolaçan en gaddarca þekil olarak görülmelidir. 138a
Fabrikatörlere karþý beslediði þefkat duygularý ile 13 yaþýndan
küçük çocuklarý gelecek yýllar için Fabrika Cehenneminde haftada 72
saat çalýþmaya mahkum eden ayný reformcu Parlamento, öte yandan da, özgürlüðü ancak damla damla veren Kölelikten Kurtuluþ Yasasýyla, çiftlik sahiplerinin, zenci köleleri haftada 45 saatten fazla
çalýþtýrmasýný daha baþlangýçta yasaklamýþtý.
Ama, uzlaþmaya hiç niyeti olmayan sermaye, þimdi de yýllarca
sürecek olan gürültülü bir propagandaya giriþti. Bu propaganda, esas
olarak, yaþlarý bakýmýndan çocuk adý altýnda toplanan, çalýþmalarý 8
saat ile sýnýrlandýrýlan ve belli süre zorunlu öðrenim görmeleri gerekli
yaþtakilere yöneltilmiþti. Kapitalist antropolojiye göre, çocukluk yaþý,
10da, haydi bilemediniz 11de sona ererdi. Fabrika Yasasýnýn bütünüyle yürürlüðe gireceði zaman, yani o uðursuz 1836 yýlý yaklaþtýkça, imalatçýlar güruhu da þamatayý artýrýyordu. Gerçekten de, hükümetin gözünü
öylesine korkutmayý becerdiler ki, hükümet, 1835te çocukluk yaþýnýn
sýnýrýnýn 13ten 12ye indirilmesini önerdi. Bu arada, dýþtan gelen baský
daha da tehdit edici bir durum aldý. Ama Avam Kamarasý daha fazlasýna [sayfa 293] cesaret edemedi; 13 yaþýndan küçük çocuklarý, Juggernaut
138a
Legislation is equally necessary for the prevention of death, in any form in which it
can be prematurely inflicted, and certainly this must be viewed as a most cruel mode of
inflicting it.
248
Karl Marks
Kapital I
arabasýnýn* altýna günde sekiz saatten fazla atmayý reddetti, ve 1833
Yasasý tüm olarak yürürlüðe girdi. 1844 Haziranýna kadar da deðiþmedi.
Yasanýn, fabrika çalýþmasýný önce kýsmen sonra da bütünüyle
düzenlediði on yýl içersinde, fabrika denetmenlerinin resmi raporlarý,
yasanýn uygulanmasýnýn olanaksýzlýðý konusundaki þikayetleri ile doluydu. 1833 tarihli yasa, her genç kimsenin ve her çocukun, 12 ya da 8
saat çalýþmasýný, sabah beþbuçuk ile akþam sekizbuçuk arasýndaki 15
saatlik sürede, iþe baþlama, yemek aralýðý, yeniden iþe baþlama ve iþi
bitirme zamanlarýnýn belirlenmesini, sermaye aðalarýnýn keyfine býraktýðý gibi, farklý kiþilere, çeþitli zamanlarda yemek paydosu verme yetkisini de verdiði için, bu baylar çok geçmeden yeni bir vardiya sistemi
keþfettiler ve böylece yükbeygirleri belli duraklarda deðiþtirileceði yerde, yalnýzca deðiþik duraklarda durmadan yeniden iþe koþuldular. Ýlerde ayný konuya döneceðimiz için bu sistemin güzelliði üzerinde daha
fazla durmayacaðýz. Ama ilk bakýþta þurasý apaçýk görülüyor ki, bu sistem, Fabrika Yasasýnýn bütününü yalnýz ruhuyla deðil, metniyle de geçersiz hale getiriyordu. Her çocuk ya da genç insanla ilgili olarak tutulan
bu karmaþýk muhasebe sistemi karþýsýnda, fabrika denetmenleri, yasalarýn belirlediði emek-zamaný ve yemek paydoslarýný nasýl uygulayabilirlerdi? Çok geçmeden fabrikalarýn çoðunda eski vahþet yeniden hortladý ve hiç bir ceza görmedi. Ýçiþleri Bakaný ile yaptýklarý bir görüþmede
(1844) fabrika denetmenleri, bu yeni icad edilmiþ vardiya sistemi altýnda
herhangi bir denetimin olanaksýzlýðýný gösterdiler.139 Ne var ki, bu arada
koþullar epeyce deðiþmiþti. Fabrika iþçileri, özellikle 1838den beri,
Charteri politik seçim sloganý yaptýklarý gibi, On Saatlik Yasayý ekonomik
seçim sloganý haline getirdiler. Fabrikalarýný 1833 yasasýna uygun olarak
yöneten bazý fabrikatörler bile, cüretkarlýklarý ya da daha þanslý yerel
koþullarý nedeniyle, yasalara uymayan sahte biraderlerinin ahlaka
uymayan rekabetleri konusunda Parlamentoya muhtýralar yaðdýrmaya
baþladýlar. Üstelik, fabrikatörler, birey olarak, o eski kazanç hýrslarýna
gem vurmasalar da, fabrikatörler sýnýfýnýn sözcüleri ile siyasal [sayfa 294]
temsilcileri, çalýþanlara karþý bir cephe ve aðýz deðiþikliði yapýlmasýný
emretmiþlerdi. Tahýl Yasalarýnýn kaldýrýlmasý için kampanyaya giriþmiþlerdi, zafere ulaþmak için iþçilerin yardýmýna gereksinmeleri vardý. Bu
nedenle, yalnýzca ekmeklerini çifte somuna çýkartmayý deðil, serbest
ticaretin mutluluk döneminde On Saatlik Çalýþma Yasasýnýn gerçekleþtirilmesini de vaadediyorlardý.140 Böylece, 1833 yasasýný gerçekleþtirmekten öte bir amaç taþýmayan bir önleme karþý çýkmaya pek cesaret edemediler. En kutsal çýkarlarýnýn, toprak rantýnýn tehdit edilmesi karþýsýnda
* Juggernaut, ayný adý taþýyan kentin tapýnaðýnda, yýllýk ayin sýrasýnda, Hint tanrýsý Viþnunun
heykelinin üzerinde gezdirildiði ve meczuplarýnýn kendilerini altýna attýklarý araba tekerleði. -ç.
139
Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1849, s. 6.
140
Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1848, 5. 98.
Karl Marks
Kapital I
249
toriler, düþmanlarýnýn bu alçakça hareketlerine141 karþý insancýl bir
öfkeyle gürlediler.
7 Haziran 1844 tarihli ek fabrika yasasýnýn kökeni iþte buydu. Bu
yasa, 10 Eylül 1844te yürürlüðe girdi. Yeni bir iþçi grubunu, yani 18 yaþýn üzerindeki kadýnlarý himayesi altýna alýyordu. Bunlar her bakýmdan
genç iþçilere eþit duruma getiriliyordu; emek-zamanlarý oniki saat ile
sýnýrlanýyor, gece çalýþmalarý yasaklanýyordu vb.. Ýlk kez yasakoyucu,
yetiþkinlerin çalýþmasýný doðrudan doðruya ve resmen denetim altýnda
tutmaya kendini zorunlu görüyordu. 1844-1845 tarihli Fabrika Raporunda þu alaylý sözler vardý. Yetiþkin hanýmlarýn, haklarýna bu þekilde müdahale edilmiþ olmasýndan yakýndýklarý konusunda herhangi bir bilgi
bana ulaþmýþ deðildir.142 Onüç yaþýn altýndaki çocuklarýn emek-zamaný
6½ saate, ve bazý durumlarda da gene günde 7 saate indiriliyordu.143
Sözde vardiya sisteminin kötüye kullanýlmasýndan kurtulmak
için yasa, diðerleri yanýnda, þu önemli hükümleri de getiriyordu: Çocuklarýn ve gençlerin çalýþma saatleri, bu çocuk ya da gençlerin, sabah
iþe baþladýklarý zamandan itibaren hesaplanacaktýr. Böylece, örneðin,
eðer A, sabah 8de, B de 10da iþe baþlarsa, Bnin iþgününün, gene de
Anýnki ile ayný saatte sona ermesi gerekecektir. Zaman resmi saate
göre hesaplanacaktýr, örneðin, fabrikanýn saati en yakýn demiryolu
istasyonunun saatine göre ayarlanacaktý. Fabrika sahibi, iþin baþlama,
sona erme ve çeþitli yemek saatlerini gösteren okunaklý bir levha
asacaktý. Öðleyin 12den önce iþe baþlayan çocuklar, öðleyin 1den sonra,
[sayfa 295] tekrar çalýþtýrýlamayacaktý. Böylece, öðleden sonraki ekip, sabah
çalýþan çocuklar ile kurulamayacaktý. Yemek paydosu için verilen birbuçuk saatin, en az bir saati, öðleden sonra saat üçten önce verilecekti.
.. ve ayný vardiya içine isabet edecekti. Yemek zamaný için en az 30
dakikalýk bir aralýk verilmeksizin, öðleyin saat birden önce hiç bir çocuk
ya da genç beþ saatten fazla çalýþtýrýlamayacaktý. Bu sýrada (yani yemek
zamanýnda) fabrikanýn emek-sürecinin devam ettiði yerlerinde hiç bir
çocuk ya da genç erkek veya kadýn çalýþtýrýlamayacak ya da buralarda
bulunmayacaktý. vb..
Görüldüðü gibi, zaman sýnýrlarýný, paydos saatlerini, askeri bir
disiplinle saatin tik-taklarý ile düzenleyen bu hassaslýk asla parlamentonun eseri deðildi. Bütün bunlar, modern üretim biçiminin doðal yasalarý olarak, koþullardan giderek doðmuþtu. Bunlarýn biçimlenmesi, resmen
tanýnmasý ve devlet tarafýndan ilan edilmesi, sýnýflarýn uzun savaþýmlarýnýn sonucu olmuþtur. Bunlarýn ilk sonuçlarýndan biri, uygulamada, fabrikadaki yetiþkin erkeklerin iþgününün, ayný sýnýrlamalara baðlý olmasýdýr;
141
Lord Horner, kendi resmi raporunda, alçakça uygulamalar deyimini kullanmaktadýr.
(Report of Inspý. of Fact.. 31st October. 1859. s. 7.)
142
Rept. etc., 30th Sept., 1844, s. 15.
143
Yasa, her gün çalýþmayýp da gün aþýrý çalýþan çocuklarýn 10 saat çalýþtýrýlmalarýna izin
vermektedir. Aslýnda bu madde iþlemez halde kaldý.
250
Karl Marks
Kapital I
çünkü üretim süreçlerinin çoðunda, çocuklarla gençlerin ve kadýnlarýn
elbirliði vazgeçilmezdi. Bunun için, 1844ten 1847ye kadarki dönemde
12 saatlik iþgünü, Fabrika Yasasýna baðlý bütün sanayi kollarýnda genel
ve tekdüze bir uygulama olmuþtur.
Bununla birlikte, fabrikatörler , bu ilerlemeye, bunu karþýlayacak
bir gerileme olmaksýzýn izin vermediler.
Bunlarýn çabalarý ile, Avam Kamarasý, sömürülmeye uygun en
küçük çocuk yaþýný 9dan 8e indirdi; böylece, hem tanrýsal yasaya,
hem de insan yasasýna uygun olarak kapitalistlerin haklarý olan bir miktar daha fabrika çocuðu saðlanmýþ oldu.144
1846-47 yýllarý, Ýngilterenin ekonomik tarihinde, çýðýr açýcý yýllar
olmuþtur. Tahýl Yasalarý ve pamuk ile öteki hammaddelerden alýnan
ithalat vergileri kaldýrýlmýþ; serbest ticaret, yaþam için yol gösterici yýldýz
ilan edilmiþ; kýsacasý, mutluluk dönemi baþlamýþtý. Buna karþýlýk, ayný
yýllarda, çartist hareket ile 10 saatlik iþgünü savaþýmý en yüksek noktasýna ulaþmýþtý. Onlar, öç almak için fýrsat kollayan toriler arasýnda müttefikler bulmuþlardý. Baþlarýnda Bright ile Cobden olmak üzere ikiyüzlü
serbest ticaret ordusunun baðnazca direnmelerine karþýn, uzun zamandýr [sayfa 296] savaþýmý verilen On Saatlik Ýþgünü, parlamentodan geçti. 8
Haziran 1847 tarihli yeni Fabrika Yasasýna göre, 1 Temmuz 1847den itibaren genç kimseler (13 ile 18 yaþ arasý) ve bütün kadýn iþçiler için iþgünü, bir ön kýsaltma yapýlarak 11 saate indiriliyor, ve 1 Mayýs 1848den
o itibaren de iþgünü, kesin olarak, 10 saatle sýnýrlandýrýlýyordu. Diðer
yönlerden bu yasa, yalnýzca 1833 ve 1844 yasalarýný deðiþtiriyor ve tamamlýyordu.
Sermaye, þimdi de, yasanýn, 1 Mayýs 1848de tümüyle yürürlüðe
girmesini engellemek için bir hazýrlýk kampanyasýna giriþti. Ve iþçiler
de, geçirdikleri deneyimlerle çok þey öðrendiklerini sanarak, kendi eserlerini yýkmakta, onlara yardýmcý olacaklardý. Zaman kurnazca seçilmiþti.
Þurasýný da unutmamak gerekir ki, fabrika iþçileri arasýnda, 1846-47deki
korkunç bunalýmlar nedeniyle, iki yýldan fazla bir süre büyük bir ýstýrap
sürüp gitmiþti; fabrikalarýn çoðu ya kýsa süreli çalýþmýþ ya da büsbütün
kapanmýþtý. Ýþçilerin büyük bir kýsmý, bu nedenle çok güç duruma
düþmüþlerdi; çoðu borçlanmýþtý; bu yüzden, geçmiþ kayýplarýný telafi
etmek, belki de borçlarýný ödeyebilmek, eþyalarýný rehinden kurtarmak
ya da sattýklarýnýn yerine yenisini almak ya da kendileriyle ailelerine
yeni giysiler edinebilmek için, bugün artýk daha uzun süre çalýþmayý
yeðleyeceklerini düþünmek yerinde olurdu.145
Fabrikatörler, bu koþullarýn doðal etkilerini, ücretlerde genellikle
%10luk bir genel indirim yaparak iyice artýrmaya çalýþtýlar. Bu, deyim
144
Çalýþma saatlerinde yapýlacak bir kýsaltma, daha çok sayýda çocuðun çalýþtýrýlmalarýna
yolaçabileceði için, 8-9 yaþlarýnda ek bir çocuk iþçi arzýnýn artan talebi karþýlayabileceði sanýldý.
(l.c., s. 13.)
145
Rep. of Insp. of Fact.. 31st Oct., 1848. s. 16.
Karl Marks
Kapital I
251
yerindeyse, yeni serbest ticaret çaðýnýn açýlýþ kutlamasýydý. Ýþgünü 11
saate indirilir indirilmez, bunu, %81/3lik bir indirim izledi, ensonu 10
saate indirilince bu ücretlerdeki indirim de iki katýna çýkartýldý. Demek
ki, koþullarýn elverdiði anda, ücretlerde, en az %25 bir indirim yapýlmýþ
oluyordu.146 Ýþte böylesine uygun koþullar altýnda, 1847 yasasýnýn kaldýrýlmasý için fabrika iþçileri arasýnda faaliyete geçildi. Bu giriþim sýrasýnda, söylenen yalanýn, verilen rüþvetin, yapýlan tehdidin sýnýrý yoktu. Ama
hepsi boþa gitti. Yasanýn kendilerini ezdiði yolunda yarým düzine dilekçe veren iþçiler, sonradan yapýlan sözlü soruþturmada, bunlarýn; kendilerine zorla imzalatýldýðýný söylediler. Kendilerini ezilmiþ hissettikleri
doðruydu, ama onlarý asýl ezen bu yasa deðildi.147 [sayfa 297]
Fabrikatörler iþçileri diledikleri gibi konuþturmayý baþaramayýnca,
bu kez de, hem basýnda, hem parlamentoda, onlar adýna daha yüksek
perdeden feryada baþladýlar. Fabrika denetmenlerini, Fransýz Ulusal
Konvansiyonunun devrimci üyelerine benzeterek, zavallý fabrika iþçilerini
kendi sözde insancýl heveslerine acýmasýzca feda etmekle suçladýlar.
Bu manevra da baþarýsýzlýða uðradý. Fabrika denetmeni Leonard Horner, hem kendisi, hem de yardýmcýlarý aracýlýðý ile, Lancashire fabrikalarýnda birçok tanýk dinledi. Dinlenen iþçilerin %70 kadarý 10 saatlik
iþgününden, çok daha küçük bir yüzdesi, 11 saatlik iþgününden ve pek
küçük bir azýnlýðý da 12 saatlik iþgününden yana olduklarýný söylediler.148
Diðer bir dostça çýkýþ, yetiþkin erkekleri 12 ile 15 saat arasýnda
çalýþtýrmak ve bunu, proletaryanýn kalbinin ta derinliklerinde yatan bir
özlemin kanýtý olarak her yana yaymaktý. Ne var ki, acýmasýz fabrika
denetmeni Leonard Horner, gene karþýlarýndaydý. Aþýrý çalýþanlarýn
çoðunluðu þöyle diyordu: Daha düþük ücretle on saat çalýþmayý yeðleriz, ama bunu seçmek elimizde deðil; aramýzda o kadar çok iþsiz var ki
(örneðin, iplikçilerin pek çoðu baþka çýkar yol bulamadýklarý için, bölükpörçük çalýþarak çok düþük ücret alýyorlar) daha uzun süre çalýþmayý
kabul etmediðimiz zaman, bunlar hemen yerimizi alabilirler; bu durum
karþýsýnda ya daha uzun süre çalýþmaya razý olacaksýnýz, ya da büsbütün
iþten atýlmaya.149
146
Haftada 10 þilin alan iþçilerden, %10 oranýnda bir indirim için 1 þilin ve geriye kalan 9
þilinden de zaman kýsalýðý nedeniyle 1 þilin 6 peni olmak üzere toplam 2 þilin 6 peni kesildiðini
ve bu durum karþýsýnda bunlardan çoðunun günde 10 saat çalýþmayý yeðlediklerini söylediklerini
gördüm. l.c..
147
Onu [dilekçeyi] imzalamakla birlikte, daha o zaman elimi yanlýþ bir þey üzerine
koyduðumu söyledim. Öyleyse niçin bu iþe karýþtýn. Çünkü, eðer reddedecek olsam beni
iþten atardý. Böylece bu dilekçe sahibinin kendisini ezilmiþ hissetmekle birlikte bunun fabrika
yasasýndan ileri gelen bir duygu olmadýðý anlaþýlýyor. l.c, s. 102.
148
s. 17, l.c. Mr. Hornerin bölgesinde 181 fabrikada 10.270 yetiþkin erkek iþçi bu þekilde
sorguya çekilmiþtir. Bunlarýn tanýklýklarý, 1848 Ekiminde sona eren altý aylýk raporlarýn ekinde
bulunabilir. Bu sorgular, baþka konularda da deðerli malzeme içermektedir.
149
l.c., Leonard Hornerin topladýðý ifadeler, raporun 69, 70, 71, 72, 92 ve 93 numaralý
eklerinde, denetmen yardýmcýsý A.nýn topladýðý ifadeler, 54 52, 58, 59, 62 ve 70 numaralý eklerinde
görülebilir. Bir fabrikatör de, apaçýk gerçeði söylemektedir. Bkz. n° 14 ve n° 165, l.c..
252
Karl Marks
Kapital I
Böylece sermayenin hazýrlýk kampanyasý baþarýsýzlýkla sonuçlandý,
ve On Saatlik Yasa 1 Mayýs 1848de yürürlüðe girdi. Ama bu sýrada, liderleri tutuklanan ve örgütü daðýtýlan çartist partinin uðradýðý baþarýsýzlýk,
Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn kendi gücüne olan güvenini sarstý. Aradan çok
geçmemiþti ki, Paristeki Haziran ayaklanmasý ile bu ayaklanmanýn kanlý
bir biçimde bastýrýlmasý, Kýta [sayfa 298] Avrupasýnda olduðu kadar
Ýngilterede de egemen sýnýflarýn bütün fraksiyonlarýný, toprak aðalarý ile
kapitalistleri, borsa kurtlarý ile dükkancýlarý, himayeciler ile serbest ticaretçileri, hükümet ile muhalefeti, rahipler ile zýndýklarý, genç orospular
ile yaþlý rahibeleri, mülkiyetin, dinin, ailenin ve toplumun kurtarýlmasý
ortak feryadýnda birleþtirdi. Ýþçi sýnýfý, her yerde lanetlenmiþ, yasadýþý
ilan edilmiþ ve suçlanmýþtý. Artýk fabrikatörlerin elini-kolunu baðlayan
bir þey kalmamýþtý. Þimdi yalnýzca On Saatlik Yasaya karþý deðil, 1833ten
beri emek-gücünün serbestçe sömürülmesini bir ölçüde sýnýrlandýrmayý amaçlayan bütün yönetmeliðe karþý da açýkça baþkaldýrdýlar. Bu,
isyancý kapitalistlerin ellerinin derilerinden baþka kaybedecek bir
þeyleri olmadýðý için son derece ucuz, alaylý bir dikkatsizlik ve terörcü
bir enerjiyle iki yýldan fazla sürdürülen kölecilikten yana minyatür bir
isyanýydý.
Bundan sonra olanlarý anlayabilmemiz için, 1833, 1844 ve 1847
fabrika yasalarýný, biri öbürünü deðiþtirmediði sürece, her üçünün de
yürürlükte olduðunu anýmsamamýz gerekir: bunlardan hiç birisi, 18 yaþýn
üzerindeki erkek iþçilerin iþgününü sýnýrlamadýðý gibi, 1833ten beri,
sabah beþbuçuktan akþam sekizbuçuða kadar 15 saat yasal gün olarak
kalmýþtý, ve bu sýnýrlar içersinde önce 12 sonra 10 saatlik iþ, gençler ile
kadýnlarýn belirlenen koþullar altýnda çalýþma süresi olarak saptanmýþtý.
Fabrikatörler þurada burada gençlerle kadýn iþçilerin bir kýsmýný,
çoðu zaman da yarýsýný iþten çýkarmaya ve ardýndan yetiþkin erkeklerin
hemen hepsini yeniden gece iþinde çalýþtýrmaya baþladýlar. On Saatlik
Yasa baþka seçenek býrakmýyor diye haykýrýyorlardý.150
Ýkinci adýmlarý, yasalarýn tanýdýðý yemek paydoslarý ile ilgiliydi.
Þimdi bu konuda fabrika denetmenlerini dinleyelim: Çalýþma saatlerinin on saatle sýnýrlandýrýlmasýndan beri, fabrikatörler, düþüncelerini
henüz daha tam anlamýyla uygulamamakla birlikte, çalýþma saatlerinin
sabah 9dan akþam 7ye kadar olmasý karþýsýnda, yasanýn gereklerini,
sabah 9dan önce bir saat ve akþam 7den sonra yarým saat [yemek
paydosu] vermek suretiyle karþýlamayý deniyorlar. Þimdi bazý durumlarda, bir saat ya da yarým saat yemek paydosuna izin vermekle birlikte
bu birbuçuk saatin herhangi bir kýsmýný, fabrika iþgünü içinde vermek
151
[sayfa 299] zorunda olmadýklarýnda ýsrar ediyorlar.
Bu durumda fabrikatörler, 1844 yasasýnýn yemek saatleriyle ilgili çok kesin hükümlerini
150
151
Reports etc., for 31st October , 1848. s. 133, 134.
Reports etc., for 30th Apri!, 1848, s. 47.
Karl Marks
Kapital I
253
iþçilerin, fabrikaya gelmeden ve fabrikadan çýktýktan sonra yani evlerinde yemelerine içmelerine izin vermek þeklinde anlýyorlardý. Ve iþçilerin öðle yemeklerini sabah saat 9dan önce yemelerinde ne gibi bir
sakýnca olabilirdi? Ne var ki, Krallýk hukukçularý, yasada öngörülen yemek zamanlarýnýn, çalýþma saatleri sýrasýnda verilecek paydoslarda olmasý gerektiðine ve böyle bir aralýk verilmeksizin sabah 9dan akþam
7ye kadar 10 saat sürekli çalýþmanýn yasalara uygun olmadýðýna karar
verdiler.152
Sermaye, bu hoþ gösterilerden sonra, 1844 yasasýnýn lâfzýna uygun düþen ve bu nedenle de yasal olan bir adýmla ayaklanmasýna bir
giriþ yaptý.
1844 yasasý, kuþkusuz, 8 ile 13 yaþ arasýndaki çocuklarýn, öðleden önce çalýþtýrýldýklarýnda, öðleden sonra saat 1den itibaren yeniden
çalýþtýrýlmasýný yasaklýyordu. Ama, çalýþma zamaný öðleyin 12de ya da
daha sonra baþlayan çocuklarýn 6½ saatlik çalýþma sürelerini hiç bir
þekilde düzenlememiþti. Sekiz yaþýnda bir çocuk, öðleyin iþe baþlasa
12den 1e kadar bir saat, öðleden sonra 2den 4e kadar iki saat, akþam
5ten 8.30a kadar 3½ saat olmak üzere, yasaya uygun olarak, toplam
6½ saat çalýþtýrabilirdi. Ya da daha iyisi, bunlarýn çalýþmalarýný, yetiþkin
erkek iþçilerin 8.30a kadar süren çalýþmalarýyla ayný zamana raslatmak
için fabrikatörlerin, bunlarý, öðleden sonra 2ye kadar iþe baþlamamalarý
yeterdi; böylece bunlarý, hiç aralýk vermeden akþam 8.30a kadar fabrikada tutabilirlerdi. Ve þimdi açýkça kabul edilmektedir ki, Ýngilterede
fabrikatörlerin, makinelerini, günde on saatten fazla çalýþtýrma istekleri
sonucu, bütün gençlerle kadýn iþçiler fabrikadan çýktýktan sonra, çocuklarý, yetiþkin erkeklerle birlikte saat 8.30a kadar çalýþtýrmalarý yaygýn bir uygulama halini almýþtýr.153 Ýþçilerle fabrika denetmenleri, hem
saðlýk, hem de ahlak yönünden bu uygulamaya itiraz ettiler; ama Sermaye þu yanýtý verdi:
Sözleþmelerimin aðýrlýðý baþýmýn üstünde duruyor!
Ben, yasadan, senedimin cezasýný ve karþýlýðýný istirham ederim.*
[sayfa 300]
Gerçekten de, 26 Temmuz 1850 tarihinde Avam Kamarasýnýn
önüne serilen istatistiklere göre, bütün protestolara karþýn, 18 Temmuz
1850de 257 fabrikada 3.742 çocuk bu uygulamanýn konusu idi.154 Ne
var ki, bu da yetmemiþti. Sermayenin keskin gözleri, 1844 yasasýnýn, en
az yarým saatlik paydos vermeksizin öðleden önce 5 saat çalýþmaya izin
vermediði halde, öðleden sonraki çalýþma için böyle bir kayýt koymadýReports etc., for 31st Oct., 1848, s. 130.
Reports etc., l.c., s. 142.
* Shakespeare, Venedik Taciri, perde IV, sahne I, dize 204-205te insafsýz Yahudi tefeci
Shylockun sözleri. -ç.
154
Reports etc., for 31st Oct., 1850. s. 5, 6.
152
153
254
Karl Marks
Kapital I
ðýný keþfetmiþti. Böylece, 8 yaþýndaki çocuklarý hiç aralýksýz 2den 8.30a
kadar çalýþtýrma zevkinin yanýsýra, bütün bu süre içersinde aç býrakma
zevkini de tatmýþ oluyordu.
Daima onun kalbi
Böyle diyor: senet.155 *
1844 yasasýnýn çocuklarýn çalýþmasýný düzenleyen lafzýna, böylece Shylock cimriliði ile sýkýsýkýya sarýlmýþ, ama ayný yasanýn gençlerle
kadýnlarýn çalýþmasýný düzenleyen hükümlerine açýktan açýða baþkaldýrmýþtýr. Anýmsanacaðý gibi sözde vardiya sistemine son vermek bu yasanýn baþlýca hedefi ve amacýydý. Efendiler ayaklanmalarýna þu basit
bildiri ile baþladýlar: 1844 yasasýnýn, gençlerin ve çocuklarýn, iþverenin
arzusuna göre 15 saatlik günün ufak bölümlerinde ad libitum kullanýlmasýný yasaklayan hükümleri, emek-zamaný 12 saat olarak saptandýðý
sürece nispeten zararsýzdý. Ama, On Saatlik Yasa altýnda, bu ýstýrap
verici bir güçlük halini almýþtý.156 Fabrikatörler, denetmenlere, büyük
bir soðukkanlýlýkla, yasanýn lafzý üstüne çýkarak eski sistemi kendi
hesaplarýna, yeniden uygulayacaklarýný söylediler.157 Onlara daha yüksek
ücret ödeyebilmek için, kafalarýna yanlýþ düþünceler sokulmuþ iþçilerin
çýkarlarýna hareket etmiþ olacaklardý. On Saatlik Yasa altýnda, Büyük
Britanyanýn sýnai üstünlüðünü sürdürmenin mümkün olan tek planý
buydu. Vardiya sistemindeki düzensizlikleri [sayfa 301] farketmek belki
biraz güç olabilirdi; ama ne çýkar? Fabrika denetmenleri ve yardýmcýlarýný ufak-tefek güçlüklerden kurtarmak için, bu ülkenin büyük üretim
çýkarý ikincil bir konu haline mi getirilecekti?158
Bütün bu bahanelerin doðal hiç bir yararý olmadý. Fabrika denetmenleri mahkemeye baþvurdular. Ama çok geçmeden, fabrikatörler,
Ýçiþleri Bakaný Sir George Greyi öyle bir dilekçe yaðmuruna tuttular ki,
5 Aðustos 1848 tarihli genelgeyle, bakan, denetmenlere, genç iþçilerin,
yasada öngörülenden daha uzun süre fiilen çalýþtýrýldýklarýna inandýrýcý
nedenler bulunmadýkça, yasa metnine uyulmadýðý ya da bunlarýn vardiya ile çalýþtýrýldýklarý konusunda fabrika sahipleri aleyhine rapor verilmemesi için tavsiyede bulundu. Bunun üzerine fabrika denetmeni J.
155
Sermayenin niteliði, geliþmemiþ þeklinde neyse geliþmiþ þeklinde de öyle kalýr. Amerikan
iç savaþýnýn çýkmasýndan kýsa süre önce, köle sahiplerinin etkisiy!e Yeni Meksika topraklarýnda
yürürlüðe konulan yasada, iþçinin, kapitalistin onun emek-gücünü satýnaldýðý sürece onun
(kapitalistin) parasý o!duðunu söyler. Ayný görüþ, Romalý patrisyenler arasýnda da geçerliydi.
Bunlarýn borçlu pleblere avans olarak verdikleri para, tüketim maddeleri aracýlýðýyla, borçlunun
eti ve kaný haline dönüþürdü. Bu et ve kan, bunun için onlarýn parasýydý. Shylockun On Masa Yasasý iþte buydu. Alacaklý patrisyenlerin zaman zaman Tiber ýrmaðýnýn öte yakasýnda, borçlu
etleriyle þölenler düzenledikleri konusunda Linguetin iddiasý, Daumerin, hýristiyanlarýný Aþai
Rabbani Ayini gibi aydýnlanmamýþ olarak kalacaktýr.
156
Reports etc., for 30th April, 1848, s. 28.
157
Diðerleri arasýnda filantropist Ashwortlýun Leonard Hornere yazdýðý mide bulandýrýcý
mektupta böyledir. (Reports etc., April 1849, s. 4.)
158
l.c., s. 140.
* Shakespeare, ayný yapýt, dize 250-251. -ç.
Karl Marks
Kapital I
255
Stuart, bu sözde vardiya sisteminin 15 saat süreyle bütün Ýskoçyada
uygulanmasýna izin verdi, ve çok geçmeden eski duruma dönülmüþ
oldu. Ýngiliz fabrika denetmenleri; bir yandan da, Ýçiþleri Bakanýnýn yasayý
keyfi olarak yürürlükten kaldýracak yetkisi olmadýðýný açýklayarak bu
kölecilikten yana ayaklanmaya karþý yasal kovuþturmaya devam ettiler.
Mahkemeler, yani taþra sulh yargýçlarý Cobbettin deyimiyle Bu
Ücretsiz Büyük Yargýçlar beraat kararý verdikten sonra, kapitalistleri,
yargýç önüne çýkarmanýn ne gereði vardý? Bu mahkemelerde, efendiler, kendi kendilerinin yargýcý durumunda idiler. Bir örnek: Kershaw,
Leese ve Ortaklarý firmasýndan pamuk iplikçisi Eskrigge adýnda biri,
bölgesindeki fabrika denetmenine, fabrikasýnda uygulanacak vardiya
sistemi ile ilgili bir plan vermiþti. Olumsuz yanýt alýnca önce hiç ses
çýkarmadý. Birkaç ay sonra, Robinson adýnda. gene bir pamuk iplikçisi
eðer bu adam Robinsonun uþaðý Cuma deðilse bile herhalde Eskriggenin bir akrabasý olmalý Eskriggenin icat ettiði vardiya planýnýn aynýsýný uygulama suçlamasý ile Stockport sulh yargýcýnýn karþýsýna getirildi.
Mahkeme dört yargýçlýydý, bunlarýn üçü pamuk iplikçisiydi ve baþlarýnda
da ayný Eskrigge bulunuyordu. Eskrigge, Robinsonu beraat ettirdi, ve
bu durumda, Robinson için hak olan þey, Eskrigge için de elbette sözkonusu olacaktý. Ve o da kendi verdiði karardan yararlanarak, fabrikasýnda
bu sistemi hemen uygulamaya geçti.159 Bizzat bu mahkemenin bileþimi
yasanýn çiðnenmesiydi.160 Denetmen [sayfa 302] Howell bu hukuk komedilerine derhal bir çare bulunmalýdýr diye feryat eder: Ya yasalar, bu
gibi mahkeme kararlarýna uyacak þekilde deðiþtirilmelidir, ya da bu gibi davalar açýldýgý zaman ... verecekleri kararlar yasalara uygun düþecek
daha dürüst mahkemelerde görülmelidir. Bence en iyisi maaþlý yargýçlarýn atanmasýdýr.161
Krallýk hukukçularý, 1844 yasasýnýn patronlar tarafýndan yapýlan
yorumunun saçma olduðunu ilan ettiler. Ama Toplumun Kurtarýcýlarý
yollarýndan saptýrýlmalarýna gözyumacak gibi deðillerdi. Leonard Horner
raporunda þöyle diyordu: Yasanýn uygulanmasý için yedi ayrý mahkemede açtýðým on davadan, sulh yargýçlarýndan ancak birisi yasayý destekledi. ... Yasanýn böylesine uygulanmamasý karþýsýnda artýk dava açmanýn gereksizliðine karar verdim. 1844 yasasýnýn iþsaatlerinde düzeni saðlamak amacýyla konulan hükümleri ... böylece benim bölgemde (Lancashire) artýk yürürlükte deðildir. Ne ben, ne de birlikte çalýþtýðýmýz denetmen yardýmcýlarý, vardiya ile çalýþan bir fabrikayý denetlediðimiz
zaman, gençlerle kadýnlarýn günde on saatten fazla çalýþtýrýlmadýklarýndan emin deðiliz. ... 30 Nisandan beri benim bölgemde, vardiya ile çalýReports etc., for 30th April. 1849. s. 21. 22. Karþ: benzer örnekleri. ibid., s. 4, 5.
Sir John Hobhouse Fabrika Yasasý diye bilinen (l ve 2 W[illia]m IV, c. 29, s. 10) yasa ile,
bir pamuk ipliði ya da dokuma fabrikasý sahibinin ya da babasýnýn, oðlunun veya kardeþinin,
fabrika yasasý ile ilgili bir soruþturmada, sulh yargýcý olarak görev yapmasý yasaklanmýþtý.
161
l.c., [s. 22.]
159
160
256
Karl Marks
Kapital I
þan fabrikalarýn sayýsý 114e ulaþýyordu, ve bu rakam hýzla artmaktadýr.
Genellikle fabrikada çalýþma saati, sabah 6dan akþam 7½ye kadar,
13½ saate inmiþtir. ... ve bazý durumlarda da sabah 5½den akþam
8½ye kadar, 15 saate çýkmaktadýr.162 Daha 1848 Aralýðýnda, Leonard
Horneriri elinde, bu vardiya sistemi altýnda hiç bir denetim sisteminin
bu muazzam aþýrý-çalýþmaya engel olamayacaðýný oybirliði ile belirten
65 fabrikatör ile 29 fabrika gözcüsünün listesi vardý.163 15 saatlik çalýþma
sýrasýnda ayný çocuklarla genç insanlar iplik atölyesinden dokuma
atölyesine, bir fabrikadan ötekine aktarýlýyordu.164 Nasýl olur da, vardiya
sistemi adý altýnda, iþçileri sonu gelmez tertipler içersinde, bir orada
bir burada kullanan, her allahýn günü herkesin çalýþma ve dinlenme
saatlerini durmadan deðiþtiren ve böylece belli bir ekibi ayný zamanda
ayný iþyerinde bulmayý olanaksýz hale getiren bir düzende [sayfa 303]
denetim görevi yerine getirilebilir?165
Ama fiilen uygulanan bu aþýrý-çalýþtýrma bir yana býrakýlýrsa, bu
sözde vardiya sistemi, kapitalist hayalgücünün bir ürünüydü ve Fouriernin alaycý Courtes seances tablosu, bu fanteziyi, ancak, emeðin
cazibesi yerine sermayenin cazibesi sözleri konulduðu zaman geride
býrakabilirdi. Örneðin, saygýdeðer basýnýn, biraz dikkat ve iyi bir yöntemle nelerin baþarýlabileceðine örnek diye övdüðü þu fabrikatör planlarýna bir gözatalým. Çalýþan personel, bazan 12-14 kategoriye ayrýlýyor
ve bunlar da durmadan birinden diðerine aktarýlýyorlardý. Fabrikanýn 15
saatlik çalýþma süresi boyunca, sermaye, iþçiyi, bazan 30 dakika, bazan
bir saat fabrikaya çekiyor, sonra tekrar dýþarý atýyor ve onu bölük-pörçük
sürelerle tazý gibi bir oraya bir buraya koþturuyor ve 10 saatlik çalýþma
tamamlanana kadar hiç yakasýný býrakmadan bu böyle sürüp gidiyordu.
Týpký sahnede olduðu gibi, ayný kiþiler, her perdenin çeþitli sahnelerinde
sýrayla sahneye çýkýyorlardý. Ve bir aktörün oyun boyunca sahneye ait
olmasý gibi, iþçiler de, geliþ-gidiþ saatleri hesaba katýlmazsa, 15 saat süreyle fabrikaya aittir. Böylece, dinlenme saatleri, delikanlýlarý meyhaneye,
kýzlarý kerhaneye sürükleyen zoraki tembellik saatleri haline geliyordu.
Kapitalistin, çalýþtýrdýðý iþçi sayýsýný artýrmaksýzýn, makinelerini 12 ila 15
saat süreyle devamlý çalýþtýrmak için her gün icadettiði yeni bir hile ve
kurnazlýk sonucu, iþçiler, yemeklerini, bazan þu bazan da bu zaman
aralýðýnda atýþtýrmak zorunda kalýyorlardý. On saatlik iþgünü için giriþilen
hareketler sýrasýnda, patronlar, iþçi sürüsünün, 10 saatlik çalýþmaya karþýlýk 12 saatlik ücret almak amacýyla saðasola baþvurduklarýný haykýrýyorlardý. Oysa þimdi, madalyonu, tersine çevirmiþlerdi. Emek-gücü üzerindeki 12 ile 15 saatlik efendiliklerine karþýlýk, 10 saatlik ücret ödüyorlardý.166 Oyunun özü buydu; on saatlik çalýþma yasasýnýn patronca yoruReports etc., for 30th April. 1849, s. 5.
Reports etc., for 31st Oct.. 1849. s. 6.
164
Reports etc., for 30th April. 1849, s. 21.
165
Reports etc., 31st Oct. 1848. s. 95.
162
163
Karl Marks
Kapital I
257
mu böyleydi! Tahýl Yasasýna karþý giriþilen hareket sýrasýnda tam 10 yýl,
iþçilere, tahýlýn serbest ithali ve Ýngiliz sanayiinin sahip olduðu olanaklarla
10 saatlik çalýþmanýn kapitalistleri zengin etmeye yeteceðini, insanlýk
aþkýyla terler dökerek, kuruþu kuruþuna hesaplayarak anlatmaya çalýþan
iþte bu ayný numaracý serbest ticaretçilerdi.167 [sayfa 304] Sermayenin giriþtiði
bu ayaklanma, ensonu iki yýl sonra, Ýngilteredeki dört büyük mahkemeden birinin, Maliye Mahkemesinin (Court of Exchequer) verdiði bir kararla, sonunda, tacýný giydi. Bu mahkeme, 8 Þubat 1850de, bir dava sonunda, fabrikatörlerin kuþkusuz 1844 yasasýnýn ruhuna aykýrý hareket
ettiklerini, ama bizzat bu yasanýn da, onu anlamsýz hale getiren bazý
sözcükleri içerdiðine karar verdi. Bu karar ile On Saatlik Yasa yürürlükten kalkmýþ oluyordu.168 Þimdiye kadar vardiya sistemini gençlerle
kadýnlara uygulamaktan çekinen patronlar, bu karara dörtelle sarýldýlar.169
Ama sermayenin görünüþteki bu kesin yengisinin ardýndan,
derhal bir tepki doðdu. Emekçi halk, þimdiye kadar, katý ve eksilmeyen
bir direnme göstermekle birlikte pasif bir tutumdaydý. Oysa þimdi, Lancashire ve Yorkshireda tehditedici protesto toplantýlarý yapýyorlardý. Göstermelik On Saatlik Yasa düpedüz dalavereydi, parlamento aldatmasýydý
ve hiç bir zaman da varolmamýþtý! Fabrika denetmenleri, sýnýflar arasý
husumetin inanýlmaz bir gerilim noktasýna ulaþtýðý konusunda, hükümeti,
derhal uyardýlar. Patronlardan bazýlarý da kendi aralarýnda mýrýldanýyorlardý: Yargýçlarýn çeliþik kararlarý yüzünden, iþler büsbütün anormal ve
anarþik bir hal aldý. Yorkshirede ayrý yasa uygulanýr, Lancashireda ayrý;
Lancashireýn bir kasabasýnda uygulanan bir yasayla, hemen komþu
kasabada uygulananlar birbirini tutmaz. Büyük kasabalardaki fabrikatörler yasalara uymamanýn yollarýný bulurlar, oysa taþradaki fabrikatörler
vardiya sistemi için yeterli iþçi bulamadýklarý gibi, iþçileri bir fabrikadan
ötekine taþýma olanaðýna hiç sahip deðillerdir. vb.. Oysa sermayenin
doðuþtan gelen ilk hakký, emek-gücünün, bütün kapitalistlerce eþit olarak
sömürülmesidir.
Bu koþullar altýnda, patronlarla iþçiler arasýnda, 5 Aðustos 1850
tarihli ek fabrika yasasýnda, parlamentonun mührünü taþýyan bir uzlaþmaya varýldý. Gençler ve kadýnlar için iþgünü, haftanýn ilk beþ günü
için 10 saatten 10½ saate çýkarýldý, cumartesi günü için de 7½ saate
indirildi. Çalýþma sabah 6dan akþam 6ya kadar devam edecek,170 yemek
166
Bkz: Reports etc., 30th April, 1849. s. 6, ve fabrika denetmenleri Howell ile Saundersin, 31
Ekim 1848 tarihli raporlarýndaki vardiya sistemi ile ilgili ayrýntýlý açýklamalar. Ayrýca bkz: Ashton
ve çevresi din adamlarýnýn, vardiya sistemine karþý 1849 ilkyazýnda kraliçeye sunduklarý dilekçe.
167
Örnegin, The Factory Question and the Ten Hours Bill, by R. H. Greg, 1837. ile
karþýlaþtýrýnýz.
168
F. Engels, The English Ten Hours Bill (Neue Rheinishe Zeitung, Politisch-ökonomische Revue, edited by K. Marx, Nisan 1850, s, 13). Ayný Yüksek Mahkeme, Amerikan iç savaþý
sýrasýnda, korsan gemilerinin silahlandýrýlmalarýna karþý olan yasanýn anlamýný tamamýyla tersine
çeviren bir anlam belirsizliði keþfetmiþti.
169
Rep., etc., for 30th April; 1850.
258
Karl Marks
Kapital I
zamaný için 1½ saatten az olmamak [sayfa 305] üzere paydos yapýlacak ve
bu yemek zamanlan herkes için ayný anda olup 1844 yasasý koþullarýna
uygun olacaktý. Burunla, vardiya sistemine bütünüyle son verilmiþ
oluyordu.171 Çocuklarýn çalýþmalarýyla ilgili olarak 1844 Yasasý yürürlükte
kalacaktý.
Bir kýsým patronlar eskiden olduðu gibi bu kez de, proletaryanýn
çocuklarý üzerinde özel senyörlük haklarý saðlamýþlardý. Bunlar ipek
fabrikatörleri idi. 1833te kurt gibi ulumuþlardý: Eðer her yaþtan çocuklarýn günde 10 saatlik çalýþma özgürlükleri geri alýnýrsa, bu, onlarýn iþlerini durdurabilirdi.172 Yeterli sayýda 13 yaþýndan büyük çocuk satýnalmak,
onlar için olanaksýz olacaktý. Diledikleri ayrýcalýðý koparttýlar da. Öne
sürdükleri bahanenin, kasýtlý bir yalan olduðunu daha sonraki bir araþtýrma ortaya koymuþtur.173 Ne var ki, bütün bunlar, 10 yýl süreyle, iþlerini
görebilmeleri için taburelere oturmak zorunda býrakýlan küçücük çocuklarýn kanýndan günde 10 saat ipek eðirmekten onlarý alýkoymamýþtýr.174
1844 yasasý, gerçi bunlarý, 11 yaþýndan küçük çocuklarý günde 6½ saatten
fazla çalýþtýrma özgürlüðünden yoksun býrakmýþtý. Ama, öte yandan
da, bunlara, 11 ile 13 yaþlarý arasýndaki çocuklarýn günde 10 saat çalýþtýrýlma ayrýcalýðýný tanýdýðý gibi, öteki fabrika çocuklarý için zorunlu olan
öðrenimden de bu zorunluluðu kaldýrmýþtýr. Bu kez bahane þuydu: Üzerinde çalýþtýklarý kumaþýn çok ince ve narin dokusu, bu çocuklarýn ancak
bu tür fabrikalara çok küçük yaþta girmeleriyle elde edilebilecek, hafif,
kývrak bir çalýþmayý gerektirir.175 Çocuklar, týpký Güney Rusyada boynuzlu hayvanlarýn, derileriyle yaðlarý için boðazlanmalarý gibi, salt hafif
ve kývrak parmaklarý için boðazlanýyordu. Ensonu, 1850de, 1844te verilen
ayrýcalýk, ipek bükme ve ipek eðirme bölümleriyle sýnýrlandý. Ama gene,
özgürlüðü elinden alýnan sermayeye ödün vermek için, 11 ila 13 yaþýndaki çocuklarýn çalýþma zamaný 10dan 10½ saate çýkarýldý. Bahane:
Ýpek fabrikalarýnda çalýþma öteki dokuma fabrikalarýndan daha hafifti
ve diðer yönlerden de saðlýða çok daha az zararlýydý.176 Resmi saðlýk
araþtýrmalarý sonradan [sayfa 306] bunun tersini tanýtladý: Ortalama ölüm
oraný ipek bölgelerinde çok daha yüksektir, ve kadýn nüfus arasýnda
hatta Lancashire daki pamuk bölgelerinden de fazladýr.177 Fabrika deKýþýn, sabah 7 ile akþam 7 olabilir.
Bugünkü yasa (1850 tarihli) bir uzlaþma idi; bununla, iþçiler iþsaatleri sýnýrlandýrýlan
kimselerin iþe baþlama ve iþi býrakma konusunda tek bir sürenin tanýnmasýnýn sagladýðý yarardan
dolayý On Saatlik Yasanýn getirdiði yararlardan vazgeçmiþlerdi, (Reports etc.. for 30th April,
1852, s. 14.)
172
Reports etc., for Sept. 1844, s. 13.
173
l.c.
174
l.c.
175
Reports etc., for 31st Oct., 1846, s. 20.
176
Reports etc., for 31st Oct., 1861; s. 26.
177
l.c.. s. 27. Fabrika yasasýnýn kapsamýna giren çalýþan nüfus, bakýmýndan büyük bir düzelme
göstermiþtir. Bütün hekim ifadeleri bu noktada birleþmektedir ve çeþitli zamanlardaki kiþisel
gözlemlerim de beni buna inandýrdý. Gene de, çocuklar arasýnda yaþamlarýnýn ilk yýllarýnda
170
171
Karl Marks
Kapital I
259
netmenlerinin her altý ayda bir yeniledikleri protestolarýna karþýn, bu
kötülük hâlâ devam edip gitmektedir.178
1850 yasasý, sabah 6dan akþam 9a kadar 15 saatlik çalýþmayý,
yalnýz. genç kimseler ile kadýnlar için, sabah 6dan akþam 6ya, 12
saate indirdi. Bu haliyle, bu yasa, bütün çalýþma süresi 6½ saati aþmamak
üzere, bu süreden yarým saat önce ve 2½ saat sonra çalýþan çocuklarý
etkilememiþ oluyordu. Tasarý tartýþýlýrken, fabrika denetmenleri, parlamentoya bu bozukluktan doðan kötüye kullanmalar üzerine istatistikler
verdiler. Ama hiç bir iþe yaramadý. Kafalarýn içinde, bolluk yýllarýnda
yetiþkin erkeklerin iþgünlerini, çocuklarýn yardýmýyla tekrar 15 saate
çýkarmak gibi bir art niyet vardý. Bunu izleyen üç yýl içindeki denemeler, böyle bir giriþimin, yetiþkin erkek iþçilerin direnmesiyle baþarýsýzlýða
uðrayacaðýný gösteriyordu. 1850 yasasý, bu nedenle, çocuklarýn, gençler ve [sayfa 307] kadýnlarýn sabahlarý fabrikaya gelmeden, akþamlarý da
fabrikadan ayrýlmalarýndan sonra çalýþtýrýlmalarýný yasaklayarak, ensonu 1853te tamamlandý. Böylece, birkaç istisna dýþýnda, 1850 Fabrika
Yasasý, kapsadýðý sanayi kollarýndaki bütün iþçilerin iþgünlerini
düzenlemiþ oluyordu.179 Ýlk fabrika yasasýnýn kabulünün üzerinden yagörülen müthiþ ölüm oranlarý konu-dýþý býrakýlýrsa, Dr. Greenhowýn resmi raporlarý, normal
saðlýk koþullarýnraki tarýmsal bölgelere göre fabrika bölgelerindeki elveriþsiz saðlýk durumlarýný
ortaya koymaktadýr. Kanýt olarak, 1861 tarihli raporundan aþaðýdaki tablo alýnabilir.
Manüfaktürde
Çalýþtýrýlan
Yetiþkin
Erkekler
% olarak
14.9
42.6
37.3
41.9
31.0
14.9
Akçiðer
Hastalýðýndan
Ölen
Erkeklerin
Oraný
100.000de
598
708
547
611
691
588
36.6
721
30.4
726
-
305
Bölgenin Adý
Vigan
Blackburn
Halifax
Bradford
Macclesfield
Leek
Stoke-Upon
Trent
Woolstanton
Saðlýklý sekiz
tarým bölgesi
Akçiðer
Hastalýðýndan
Ölen
Kadýnlarýn
Oraný
100.000de
644
734
564
603
804
705
Manüfaktürde
Çalýþtýrýlan
Kadýnlarýn
Yetiþkin
Çalýþtýðý
Kadýnlar
Ýþkollarý
% olarak
18.0
34.9
20.4
30.0
26.0
17.2
Pamuklu
Pamuklu
Yünlü
Yünlü
Ýpekli
Ýpekli
665
19.3
Çömlekçilik
727
13.9
Çömlekçilik
340
-
178
Ýngiliz serbest ticaretçilerinin ipekli mamullerden alýnan koruyucu gümrük vergilerinin
kaldýrýlmasýna nasýl güçlükle razý olduklarý çok iyi bilinir. Fransadan yapýlan ithalata karþý koruma
yerine þimdi ayný iþi, Ýngilterede fabrikalardaki çocuklarýn korunmadan yoksun býrakýlmalarý
görmektedir.
179
Ýngiliz pamuklu sanayiinin en parlak olduðu 1859 ve 1860 yý1larýnda bazý fabrikatörler,
fazla mesai için daha yüksek ödeme yeminiyle, yetiþkin erkek iþçileri iþgününün uzatýlmasý
konusunda kandýrmaya çalýþtýlar. Elle iþletilen iplik eðirme makineleriyle otomatik makinelerde
çalýþan iþçiler, iþverenlere verdikleri bir dilekçeyle bu denemeye bir son verdiler. Bu dilekçede
þöyle diyorlardý: Açýk konuþmak gerekirse, yaþamýmýz bize bir yük haline geldi; ülkedeki diðer
iþçilere göre bizler fabrikaya haftada neredeyse iki gün daha fazla kapatýlmýþ durumdayýz ve bu
topraklar üzerinde kendimizi köle gibi hissediyor ve hem kendimize ve bem de gelecek kuþaklara
260
Karl Marks
Kapital I
rým yüzyýl geçmiþti.180
Yasakoyucu, ilk kez, baþlangýçta koyduðu sýnýrlarýn dýþýna, 1845
Basma Fabrikasý Yasasý ile çýktý. Sermayenin bu yeni aþýrýlýktan, duyduðu hoþnutsuzluk, yasanýn her satýrýndan anlaþýlýr. 8 ile 13 yaþ arasýndaki çocuklar ile kadýnlar için iþgününün sýnýrlarýný, yemek için hiç bir
yasal paydos vermeksizin, sabah 6 ve akþam 10 olmak üzere 16 saat
olarak saptýyordu. 13 yaþýndan büyük erkeklerin, gece-gündüz istenildiði gibi çalýþtýrýlmalarýna izin veriyordu.181 Bu yasa, tam bir parlamenter
baþarýsýzlýktýr.182
Bununla birlikte, konulan ilke, modern üretim biçiminin en karakteristik yaratýðý olan büyük sanayi kollarýnda zafer kazanmýþtý. Bunlarýn 1853-1860 arasýnda gösterdiði olaðanüstü geliþme, fabrika iþçilerinin
hem fizik, hem moral yönden yeniden doðuþlarý ile elele, en kör gözleri
bile açtý. Yasal sýnýrlamalar ile düzenlemelerin, yarým yüzyýl süren bir iç
savaþ sonucu kendilerinden adým adým sökülüp alýndýðý patronlar, hâlâ
serbest olan sömürü alanlarý ile kendi durumlarý arasýndaki karþýtlýðý
gereksiz bir gösteri havasý içinde belirtiyorlardý.183 Ekonomi Politikin
yalancý [sayfa 308] pehlivanlarý, þimdi, yasayla belirlenmiþ bir iþgününün
zorunluluðunu takdir etmenin, mensup olduklarý bilim dalýnýn kendine özgü yeni bir buluþu olduðunu ilan ediyordu.184 Kolayca anlaþýldýðý
gibi, fabrika kodamanlarý, kaçýnýlmaz sonuca boyun eðip onunla
uzlaþtýktan sonra, sermayenin direnme gücü gitgide zayýfladý, oysa ayný
sýralarda, iþçi sýnýfýnýn saldýrý gücü, doðrudan bu sorunla, iliþkili olmayan toplumun sýnýflarýndaki müttefiklerinin sayýsý ile birlikte arttý. 1860tan
sonraki daha hýzlý ilerlemenin nedeni budur.
Boyacýlýk ile aðartýcýlýk bütünüyle 1860 yýlýnda185 örgü ve çorap
zararlý bir sistemi yerleþtiriyor gibiyiz.. ... Bu nedenle, Noel ve yeni yýl tatillerinden sonra iþe
baþladýðýmýz zaman, haftada ancak 60 saat, yani günde birbuçuk saat hariç olmak üzere sabah
6dan akþam 6ya kadar çalýþacaðýmýzý sizlere en derin saygýlarýmýzla bildirmek isteriz. (Reports
etc., for 30th April, 1860, s. 30.)
180
Bu yasanýn kaleme alýnýþ biçiminden, bunun ihlali için bulunan olanaklar, Parliamentary
Return, Factories Regulation Act (6 Aðustos 1859)ta ve Leonard Hornerin Suggestions for
amending the Factory Acts to enable Inspectors to prevent illegal working, now becoming very
prevalent adlý yazýsýnda görülebilir.
181
Sekiz ve daha yukarý yaþtaki çocuklar sabah altýdan akþam dokuza kadar son altý ay
içersinde bölgemde çalýþtýrýlmaktadýrlar. (Reports etc., for 31st October, 1857. s. 311.)
182
Basma iþevleri yasasýnýn, hem eðitim ve hem de koruyucu önlemler yönünden baþarýsýz
olduðu kabul edilmektedir. (Reports etc., for 31st October, 1857, s. 52.)
183
Örneðin, E. Polterin Timesa yazdýðý 24 Mart 1863 tarihli mektup. Times, kendisine,
fabrikatörlerin On Saatlik Yasaya karþý ayaklanmalarýný anýmsatmýþtýr.
184
Bunu, diðerleri yanýnda, Tookeun History of Prices adlý yapýtýnýn yazýlmasýna katkýda
bulunan ve editörlüðünü yapan Mr. W. Newmarchda görürüz. Kamuoyuna korkakça ödünler
vermek bilimsel bir ilerleme midir?
185
1860 tarihinde çýkartýlan yasa ile, boyama ve aðartma iþlerinde, iþgününün 1 Aðustos
1861den baþlayarak geçici olarak 12 saat, 1 Aðustos 1862den sonra da kesin olarak 10 saat
olmasý, yani cumartesi günü 7½, diðer günler 10½ saat olmasý karara baglanmýþtýr. Ama, uðursuz
1862 yýlý gelince eski komedi gene oynandý. Üstelik fabrikatörler, genç1er ile kadýnlarýn bir yýl
daha 12 saat çalýþtýrýlmalarýna izin verilmesi için Parlamentoya baþvurdular. Sanayiin bugünkü
durumda (pamuk kýtlýðý sýrasýnda) iþçilerin günde 12 saat çalýþtmalarý ve elden geldiðince fazla
Karl Marks
Kapital I
261
yapýmý 1861de, 1850 tarihli fabrika yasasýnýn kapsamý içersine alýndý.
Çocuklarýn çalýþtýrýlmasý konusunda kurulan komisyonun (1863)
ilk raporu sonucu, (yalnýz çömlekçiler deðil) bütün seramikçiler, kibritçiler, kapsülcüler, kartuþçular, halýcýlar, kadifeciler ve daha pek çok iþkolu, iþlemecilik adý altýnda, yasanýn kapsamý içersine alýndý. 1863
yýlýnda, açýk havada yapýlan aðartýcýlýk186 ve fýrýncýlýk, [sayfa 309] özel yasalarýn
kapsamýna alýndý; adý geçen ilk iþkolunda gençler ile kadýnlarýn geceleri
(akþam 8den sabah 6ya kadar) çalýþmalarý, ikincinde 18 yaþýndan küçük
fýrýn iþçilerinin, akþam 9 ile 5 arasýnda iþe koþulmalarý yasaklanmýþtý.
Tarým, madencilik ve ulaþým araçlarý dýþýnda Ýngiliz sanayiinin bütün
önemli kollarýný, yararlandýklarý özgürlüklerden yoksun býrakmakla
ücret almalarý onlarýn çok yararýna olacaktýr. Bu yönde bir yasa tasarýsý getirilmiþ ise de, baþta
Ýskoçyalý aðartma iþçilerinin eylemleri nedeniyle, bu tasarý bir yana býrakýlmýþtýr. (Report etc.,
for 31st October. 1862, s. 14-15.) Böylece, sözde adlarýna konuþtuklarý iþçiler tarafýndan yenilgiye
uðratýlan Sermaye, avukat gözlüklerinin de yardýmýyla, emeðin korunmasý amacýyla çýkartýlan
bütün Parlamento yasalarýnda olduðu gibi kaçamaklý sözcüklerle kaleme alýnan 1860 yasasýnýn.
kendilerine, perdahçýlar ile mala son þeklini veren iþçileri, bu yasanýn kapsamý dýþýnda býrakma
olanaðýný saðladýðýný keþfettiler. Her zaman sermayeye sadýk uþaklýk eden Ýngiliz yargý organlarý,
hukuk mahkemesinde, bu küçük ve bayaðý hileye yasallýk kazandýrdý. Ýþçiler büyük hayal
kýrýklýðýna uðradýlar ... aþýrý-çalýþmadan þikayetçilerdi ve yasakoyucunun apakçýk niyetinin yanlýþ
bir taným nedeniyle hükümsüz duruma gelmesi çok üzülünecek bir durumdu. (l.c., s. 18.)
186
Açýk havada çalýþan aðartýcýlar, geceleri bu iþte hiç bir kadýn çalýþtýrýlmadýðý yalanýyla
1860 tarihli yasanýn kapsamýna girmekten kurtuldular. Bu yalan, fabrika denetmenlerince açýða
vurulduðu gibi, ayný zamanda, Parlamento da, iþçilerin verdikleri dilekçelerde, açýk havada
yapýlan aðartmalarýn sözde serin çayýr kokusu içinde yürütüldüðü inancýndan yoksun kaldý. Bu
açýk hava aðartmalarýnda, 900-100° fahrenhayt sýcaklýðýnda kurutma odalarý kullanýlýyor ve
buradaki iþler çoðunlukla kýzlar tarafýndan yapýlýyordu. Bunlarýn, bu odalardan açýk havaya
arasýra yaptýklaný kaçamaklar için. serinleme teknik terimi kullanýlýyordu. Fýrýnlarda onbeþ
kýz vardýr. Sýcaklýk, keten bezi için 80-90° derece, patiska için 100 ve daha yukarý derecelerdir.
On foot kare kadar büyüklüðünde ufacýk bir odanýn ortasýnda kapalý bir soba vardýr ve burada
oniki kýz ütü ve katlama iþini yaparlar. Kýzlar, korkunç bir sýcaklýk saçan sobanýn çevresine
dizilerek, ütücüler için patiskalarý hýzla kuruturlar. Bu iþçilerin çalýþma saatleri sýnýrsýzdýr. Ýþler
çoksa, ardarda her gece saat 9 ya da 12ye kadar çalýþýrlar. (Reports etc.. for 31st October , 1862,
s. 56.) Bir hekim þöyle diyor: Serinlemek için özel bir zaman ayrýlmamýþ, ama sýcaklýk dayanýlmaz
hale gelin ya da iþçilerin elleri terden kirlenince, birkaç dakika dýþarýya çýkartýlýrlar. Soba iþçilerinin
hastalýklarýný tedavi konusundaki geniþ deneyimlerime dayanarak þunu söyleyebilirim ki, bunlarýn
saðlýk durumlan, iplik fabrikasý iþçilerininkinden daha berbattýr (ve Sermayenin, Parlamentoya
verdiði muhtýralarda, bu kýzlar, Rubensin tablolarý örneði, çiçek gibi saðlýklý gösterilmiþtir!).
Bunlar arasýnda en yaygýn hastalýkIar, verem, bronþit, rahim hastalýklarý, þiddetli histeri ve
romatizmadýr. Kanýmca bütün bu hastalýklar doðrudan doðruya ya da dolaylý olarak, iþçilerin
çalýþtýrýldýklan küçük odalardaki pis ve aþýrý sýcak hava ile, kýþýn evlerine dönerken soðuk ve
rutubetli havadan kendilerini koruyacak yeterli giyecek eksikliðinden ileri gelmektedir. (l.c.,
s.56-57.) Fabrika denetmenleri, bu açýk hava aðartýcýlarýnýn yoksun býrakýldýklarý 1860 tarihli ek
yasa konusunda þunlarý öne sürüyorlar: Bu yasa, iþçiIere saðlar gibi göründüðü korumayý
saðlayamadýðý gibi, kaleme alýnmýþ öyle bir maddeyi de içermektedir ki, gece saat 8den sonra
çalýþan iþçilerin bulunduklarý saptanmadýkça, bunlarýn koruyucu hükümlerden yararlanmasý
olanaksýz görülmekte ve böyle bir saptama yapýlsa bile, öngörülen tanýtlama þekli öylesine
sugötürmektedir ki, bunun bir mahkumiyetle sonuçlanmasý epeyce olanaksýzdýr. (l.c., s. 52.)
Bu nedenle, bütün iyi niyetlere ve amaçlara karþýn, insancýl ya da eýitsel amaçlara yönelik bir
yasa olarak tam bir baþarýsýzlýktýr; çünkü kadýnlarla çocuklarýn, duruma göre aç ya da tok, 14
saat ve belki de daha uzun bir süre, ne yaþa, ne cinsiyete ve ne de bu gibi iþlerin (aðartma ve
boyama) yapýldýðý çevredeki ailelerin toplumsal alýþkanlýklarýna kulak asýlmaksýzýn çalýþtýrýlmalarýna izin vermek (ki bu aslýnda zorlamak demektir) herhalde insancýl bir hareket olmasa
gerektir. (Reports etc., for 30th April, 1867 , s. 40.)
262
Karl Marks
Kapital I
tehdit eden ayný komisyonun daha sonraki önerilerine ilerde deðineceðiz.187
YEDÝNCÝ KESÝM. NORMAL ÝÞGÜNÜ ÝÇÝN SAVAÞIM
ÝNGÝLÝZ FABRÝKA YASALARININ
BAÞKA ÜLKELERDEKÝ TEPKÝSÝ
Okurlarýn anýmsayacaðý gibi, artý-deðer üretimi, ya da artý-emeðin
sýzdýrýlmasý, emeðin, sermayenin egemenliði altýna girmesinden doðabilecek üretim tarzlarýndaki herhangi bir deðiþiklikten tamamen ayrý
olarak, kapitalist üretimin özgül amacý ve varoluþ nedenidir. Okur, gene
buraya kadar yaptýðýmýz incelemelerden, ancak baðýmsýz ve bu nedenle yasal yönden kendi adýna hareket etme yetkisine sahip iþçinin, bir
meta satýcýsý olarak kapitalist ile [sayfa 310] sözleþme yapabildiðini de anýmsayacaktýr. Demek ki, bizim çizdiðimiz bu tarihsel tabloda, bir yandan
modern sanayi, öte yandan hem fizik bakýmdan, hem de yasal yönden
reþit olmayan emek, önemli roller oynamaktadýr; bunlardan ilki, bizim
açýmýzdan özel bir iþ alaný, ikincisi ise, emek sömürüsünün çarpýcý bir
örneðinden baþka bir þey deðildir. Bununla birlikte, incelememizin bundan sonra ortaya çýkartacaðý geliþmeleri beklemeksizin, salt tarihsel olgular arasýndaki iliþkiden þu sonuçlara varabiliriz :
Birincisi. Sermayenin, iþgününün sýnýrsýz ve hesapsýz uzatýlmasý
konusundaki hýrsý, su gücü, buhar ve makineyle ilk devrimlerini yapan
sanayi kollarýnda, modern üretim tarzýnýn ilk yaratýklarý olan, pamuk,
yün, keten, ipek eðirme ve dokumacýlýk alanlarýnda tatmin edilmiþtir.
Maddi üretim tarzýndaki deðiþmeler ve buna tekabül eden üreticiler188
arasýndaki toplumsal iliþkilerdeki deðiþmeler, önce sýnýrsýz aþýrýlýklara,
ardýndan da, buna bir tepki olarak, iþgünü ile paydos saatlerini yasalarla sýnýrlayan, düzenleyen ve aralarýnda birlik kuran toplumsal bir denetimin doðmasýna yolaçtý. Bu denetim, bu yüzden, 19. yüzyýlýn ilk yarýsýnda
yalnýzca istisnai yönetmelik gibi görünür.189 Yeni üretim tarzýnýn bu ilkel
egemenliði aþýlýr aþýlmaz, bu arada, yalnýz diðer birçok üretim kollarýnýn
bu ayný fabrika sistemini benimsedikleri deðil, çömlekçilik camcýlýk vb.
gibi ilkel yöntemlerle çalýþan manüfaktürlerin yanýsýra fýrýncýlýk gibi eski
moda zanaatlarýn, ve ensonu mýhçýlýk gibi ev sanayilerinin190 bile, çok187
Ýkinci baskýya not. Yukardaki pasajlarý yazdýðým 1866 yýlýndan beri yeni bir tepki baþlamýþ
bulunmaktadýr.
188
Bu sýnýflarýn (kapitalistler ve iþçiler) herbirinin tutum ve davranýþý, içine sokulduklarý
durumun sonucu olmuþtur. (Reports etc., for 31st October, 1848, s. 113)
189
Sýnýrlandýrmaya tabi tutulan iþler, dokuma sanayiinde buhar ya da su gücünden
yararlanýlan manüfaktürler ile ilgiliydi. Bir iþyerinin denetlenmesini gerektirecek iki koþul vardý:
buhar ya da su gücünden yararlanýlmasý ve bazý liflerin iþlenmesi. (Reports etc., for 31st October,
1864, s. 8)
190
Ev sanayii denilen sanayiin durumu hakkýnda, Çocuklarýn Çalýþtýrýlmasý Komisyonunun
son raporlarýnda özellikle deðerli malzemeler bulunabilir.
Karl Marks
Kapital I
263
tan, fabrikalar gibi tamamen kapitalist sömürünün pençesine düþtüðü
görüldü. Böylece, yönetmelik, giderek istisnai niteliðinden sýyrýlmak
zorunda kaldý, ya da Ýngilterede olduðu gibi, Romalý Casuistlerin yaptýðý þekilde, iþ yapýlan her evin fabrika ilan edilmesi biçimini aldý.191
Ýkincisi. Ýþgününün, bazý üretim kollarýnda düzenlenmesinin tarihi, ve bu düzenlenmeye göre öteki kollarda hâlâ süregelen [sayfa 311]
savaþým, tek tek emekçinin, bu özgür emek-gücü satýcýsýnýn, kapitalist
üretimin belli bir aþamaya ulaþmasýyla, direnme gücünden tamamen
yoksun hale düþürüldüðünü tanýtlar. Normal iþgününün yaratýlmasý, bu
nedenle, kapitalist sýnýf ile iþçi sýnýfý arasýndaki azçok gizli, uzun süren
bir iç savaþýn sonucudur. Çatýþma, modern sanayi arasýnda olduðu için,
ilk kez bu sanayiin beþiðinde, Ýngilterede baþlamýþtýr.192 Ýngiliz fabrika
iþçileri, yalnýz Ýngilizlerin deðil, genel olarak modern iþçi sýnýfýnýn savunucularý olduðu gibi, bunlarýn teorisyenleri de sermaye teorisine ilk kez
meydan okuyan kimseler olmuþtur.193 Bu yüzden, fabrika filozofu Ure,
emeðin eksiksiz özgürlüðü194 uðruna mertçe savaþým veren sermayeye
karþý, bayraklarýna Fabrika Yasalarýnýn Köleliði sözlerini yazan Ýngiliz
iþçi sýnýfýný, silinmez yüzkarasý olarak lanetlemektedir.
Fransa, aðýr aksak Ýngiltereyi izledi. Ýngilteredeki aslýndan çok
daha kusurlu Oniki Saatlik Yasanýn195 doðumu için Þubat devriminin ya191
Son oturumun (1864) yasalarý ... adetlerin büyük farklýlýklar gösterdiði ve makinelere
hareket veren mekanik gücün kullanýlmasý artýk etkisi gibi, yasal bakýmdan bu iþyerinin fabrika
sayýlmasý için gerekll koþullar arasýnda bulunmadýðý çeþitli koþullarýný kapsar. (Reports etc., for
31st October , 1864, s. 8)
192
Kýta Avrupasý liberalizminin cenneti Belçikada bu hareketin izleri görillmez. Kömür ve
maden ocaklarýnda bile, her iki cinsiyetten ve her yaþtan iþçi, her dönemde ve istenildiði sürece
tam bir özgürlük içersinde tüketilirler. Buralarda çalýþtýrýlan her 1.000 kiþiden 733ü erkek, 88i
kadýn ve geriye kalanýn 135i oðlan, 44ü kýz olmak üzere 16 yaþýndan küçük çocuktur; yüksek
fýrýnlarda vb. her 1.000 kiþiden 668i erkek, 149u kadýn ve geriye kalanýn 98i oðlan ve 85i kýz
olmak üzere 16 yaþýndan küçük çocuklardýr. Buna, bir de, yetiþkin ve henüz olgunluk derecesine
ulaþmamýþ emek-gücünün pek büyük ölçüde sömürülmesine karþýlýk ödenen düþük ücretleri
ekleyiniz. Ortalama günlük ücret erkek için 2 þilin 8 peni, kadýn için 1 þilin 8 peni, erkek çocuk
için 1 þilin 2,5 penidir. Bunun sonucu olarak Belçika, 1863 yýlýnda, 1850 yýlýna göre, kömür,
demir vb. ihracatýný hem miktar ve hem de deðer olarak neredeyse iki katýna çýkartmýþtýr.
193
Robert Owen, 1810 yýlýndan hemen sonra yalnýz iþgününün sýnýrlandýrýlmasý zorunluluðunu
teori olarak benimsemekle kalmadý, 10 saatlik iþgününü, New Lanarkta kendi fabrikasýnda
fiilen uyguladý da. Bu hareketiyle, komünistçe ütopya diye alay edildiði gibi, çocuklarýn eðitiminin
üretken emekle birleþtirilmesi fikri ve ilk kez onun taratýndan kurulan Ýþçi Kooperatifleri
Dernekleri de ayný þekilde karþýlandý. Bugün birinci ütopya fabrika yasasý haline gelmiþ, ikincisi
bütün fabrika yasalarýnda resmi ifade olarak yer almýþtýr, üçüncüsü ise gericilerin elinde bir
dalavere aracý halinde kullanýlmaktadýr.
194
Ure, Philosophie des Manufactures, Fransýzca çevirisi, Paris 1836, t. II, s. 39, 40, 67, 77
vb..
195
1855 yýlýnda Pariste toplanan Uluslararasý Ýstatistik Kongresinin tutanaklarýnda þöyle
deniyor: Fabrikalar ile iþyerlerinde günlük çalýþmayý 12 saat olarak sýnýrlandýran Fransýz yasasý,
bu çalýþmayý belli saatler içersinde saptamaz. Yalnýz çocuklarýn çalýþma zamaný sabah 5 ile
akþam 9 olarak belirlenmiþtir. Ýþte bu yüzden bazý patronlar bu uðursuz boþluðun kendilerine
verdiði hakký, iþyerlerinde, belki yalnýzca pazar günü dýþýnda, çalýþmayý aralýksýz her gün
sürdürmek için kötüye kullanýrlar. Bu amaçla, iki ekip halinde iþçi çalýþtýrýrlar ve bunlardan
herbiri, ancak 12 saat iþyerinde bulunduðu halde, çalýþma gece-gündüz sürmüþ olur. Yasanýn
gerekleri yerine getirilmiþtir, ama ya insanlýðýn gerekleri? Ayrýca, gece iþinin insan organizmasý
264
Karl Marks
Kapital I
pýlmasý gerekti. Gene de, Fransýzlarýn devrimci yöntemlerinin [sayfa 312]
kendine özgü avantajlarý vardý. Ýþgününü, bütün iþyerleri ile fabrikalarda,
hiç bir ayrým tanýmadan bir defada ayný þekilde sýnýrladý, oysa bazan
þu, bazan bu noktada koþullarýn baskýsýna ister istemez boyun eðen
Ýngiliz yasa koyucularý, karmakarýþýk ve birbirleriyle çeliþen uygulamalar içersinde yollarýný yitiriyorlardý.196 Buna karþýlýk, Fransýz yasasý,
Ýngilterede, ancak çocuklar, ergin olmayanlar ve kadýnlar için kazanýlmýþ
ve ancak son zamanlarda, ilk kez genel bir hak olarak öne sürülmüþ bir
konuyu, ilke olarak ilan etmiþti.197
Kuzey Amerika Birleþik Devletlerinde, her baðýmsýz iþçi hareketi, kölelik, cumhuriyetin bir bölümünü çarpýklaþtýrdýðý için kötürümleþti.
Emeðin, kara deriye damgalandýðý yerde, beyaz deriden kendini kurtarmasý mümkün deðildir. Ne var ki, köleliðin ölümüyle birlikte derhal
yepyeni bir yaþam doðdu. Ýç savaþýn ilk meyvesi, Atlantikten Pasifiðe,
New Englanddan Californiaya soluk soluða gidip-gelen bir lokomotif
hýzýyla yayýlan sekiz saatlik çalýþma hareketi oldu. Baltimore da 6 Aðustos I866da yapýlan Genel Kongresi þu bildiriyi yayýnladý: Bugünün ilk
ve en büyük zorunluluðu, bütün Amerika Birleþik Devletlerinde, sekiz
saatlik çalýþmayý, normal iþgünü kabul eden bir yasayý yürürlüðe koyarak, bu ülkenin emeðini kapitalist kölelikten kurtarmaktýr. Bu þanlý sonuca eriþene dek bütün gücümüzle çalýþmaya kararlýyýz.198 Ayný sýralarda,
Uluslararasý Ýþçi Birliðinin, Cenevrede yaptýðý kongrede, [sayfa 313] Londra
Genel Konseyinin önerisi üzerine þu karar alýndý: Ýþgününün sýnýrlandýrýlmasý önkoþuldur, bu saðlanmadan, kurtuluþ yolunda atýlacak diðer
bütün adýmlar baþarýsýzlýða mahkumdur. ... Kongre, sekiz saatlik süreyi,
iþgününün yasal sýnýrý olarak önerir.
Böylece, Atlantiðin her iki yakasýnda, üretim koþullarýnýn kendiüzerindeki yýkýcý etkileri ile her iki cinsiyetten insanýn geceleri ayný loþ iþyerlerinde birarada
bulunmalarýnýn meþum sonuçlarý üzerinde de durulmuþtur.
196
Örneðin benim bölgemde, ayný fabrikada tek bir iþveren, Aðartýcýlýk ve Boyacýlýk Ýþleri
Yasasýna göre aðartýcý ve boyacý olduðu halde, ayný zamanda, Basmacýlýk Ýþleri Yasasýna göre
de, basmacý, Fabrika Yasasýna göre ise, iþe son þeklini veren iþçidir. (Mr. Bakerin raporu,
Reports etc.. for 31st October, 1861, s. 20) Bu yasalarýn çeþitli hükümleri ile bunlardan ileri gelen
karýþýklýklarý sýraladýktan sonra Mr. Baker þöyle diyor: Ýþverenin yasalara uymaktan kaçýndýðý
yerlerde, bu üç ayrý parlamento yasasýnýn hükümlerinin uygulanmasýný saðlamanýn ne kadar
zor olacaðý böylece görülmüþ olacaktýr. Ama böylece avukatlara da bir yýðýn dava konüsu
saðlamýþ oluyor.
197
Böylece, fabrika denetmenleri en sonunda þunu söylemeye cesaret ediyorlar: Bu itirazlar
(isgününün yasayla sýnýrlandýrýlmasý konusunda sermayenin itirazlarý) büyük çalýþma hakký
ilkesi karþýsýnda yenilgiye uðramak zorundadýr. ... Patronun, iþçisinin emeði üzerindeki hakkýnýn
sona ereceði ve yorulup tükenmek sözkonusu olmasa bile iþçinin bu süreyi kendine ayýrabileceði
bir zaman vardýr. (Reports etc., for 31st Oct., 1862, s. 54.)
198
Biz Dunkirk iþçileri, ilan ediyoruz ki, bugünkü sistem altýnda öngörülen çalýþma zamanýnýn uzunluðu çok fazladýr ve iþçiye dinlenme ve eðitim için zaman býrakmamakta ve onu kölelikten pek az farklý bir kul haline getirmektedir. Ýþte bunun için, 8 saatin bir iþgünü için yeterli
olduðu ve yasal olarak da yeterll sayý1masý gerektiði kararýna vardýk; güçlü bir araç olan basýný
yardýmýmýza çaðýrmamýzýn nedeni bu olduðu gibi ... bize bu yardýmý yapmaya yanaþmayanlara,
emek ve iþçi haklarýnda yapýlacak reformun düþmaný gözüyle bakmamýzýn nedeni de bu
olacaktýr. (Dunkirkli Ýþçilerin Kararý, New York State 1866.)
Karl Marks
Kapital I
265
lerinden içgüdüsel bir þekilde doðup büyüyen iþçi sýnýfý hareketi, Ýngiliz
Fabrika Denetmeni R. J. Saundersin þu sözlerini doðruladý: Toplumda
reformlar yapýlmasýna doðru atýlacak ileri adýmlarýn baþarýya ulaþmasý
çalýþma saatleri sýnýrlandýrýlmadan ve bu sýnýrlar sýkýsýkýya uygulanmadan asla beklenemez.199
Kabul etmek gerekir ki, iþçilerimiz, üretim sürecinden çýktýklarýnda, girdiklerinden daha farklýdýrlar. Pazarda, bir meta, emek-gücü
sahibi olarak, öteki meta sahipleri ile karþý karþýya, satýcýya karþý satýcý
olarak durmuþtu. Kapitaliste emek-gücünü sattýðý sözleþme, kendisini,
onun tasarrufuna serbestçe verdiðini, deyim yerindeyse, ak ile kara gibi
tanýtlar. Pazarlýk tamamlandýktan sonra, onun baþýna buyruk insan
olmadýðý anlaþýlýr; emek-gücünü satmak için özgür olduðu süre, onu
satmaya zorlandýðý süredir,200 ve gerçekten de, vampir, sömürülecek
tek bir adalesi, siniri, bir damla kaný olduðu sürece201 onu elinden
býrakmayacaktýr. Acýlarýnýn yýlanýna karþý korunmak için iþçilerin
baþbaþa vermeleri ve bir sýnýf olarak, bu iþçilerin bizzat kendilerinin,
sermaye ile yaptýklarý gönüllü sözleþme ile, hem kendilerini ve hem de
ailelerini köleliðe ve ölüme satmalarýný engelleyecek bir yasanýn, kudretli bir toplumsal engelin yaratýlmasýný gerçekleþtirmeleri gerekir.202 Ýnsanýn vazgeçilmez haklarýný sayýp döken cafcaflý liste yerine, yasayla
sýnýrlý iþgününün gösteriþsiz Magna Chartasý [sayfa 314] geliyor; bununla
iþçinin sattýðý zamanýn ne zaman sona ereceði, ve kendisine ait olanýn
ne zaman baþlayacaðý açýklýða kavuþmuþ olacak.203 Quantum mutatus
ab illo!* [sayfa 315]
Reports etc.. for 31st 1848, s. 112.
Ayrýca, bu gibi iþlemler (örneðin, sermeyenin 1848-50 arasý giriþtiði manevralar), iþçilerin
korunmaya gereksinmeleri olmadýðý, ama el emeði ve alýnteri gibi sahip bulunduklarý tek metaý
satan özgür kimseler olarak düþünülebilecekleri þeklinde sýk sýk öne sürülen iddialarýn
yanlýþlýðýnýn kesin kanýtlarýdýr. (Reports etc., for 30th April, 1850, s. 45) Özgür emek (eðer ona
bu ad verilebilirse) hatta özgür bir ülkede bile, kendisinin korunmasý için yasasýnýn güçlü
koluna gereksinme duyar. (Reports etc.. for 31st Oct.. 1864, s. 34.) Yemek paydosu verilerek ya
da verilmeksizin 14 saat çalýþtýrmaya izin vermek, iþçilerin zorlanmasýyla ayný anlama gelir vb..
(Reports etc.. 30th April, 1863, s. 40.)
201
Friedrich Engels, l.c.. s. 5. 202.
202
On Saatlik Yasa, kapsamýna giren sanayi kollarýnda, daha önce uzun saatler çalýþan
iþçilerin. vaktinden önce yaþlanýp elden ayaktan düþmelerine bir son verdi. (Reports etc.. for
st
31 Oct., 1859, s. 47.) Sermaye (fabrikalarda), çalýþtýrýlan iþçilerin saðlýk ve morallerinde bazý
tahriplere yolaçmaksýzýn, makineleri sýnýrlý bir zamanýn ötesinde asla hareket halinde tutamaz;
ve iþçiler kendilerini bundan koruyacak durumda deðillerdir. (l.c.. s. 8.)
203
Daha da büyük bir iyilik, ensonu, iþçinin kendisine ait zaman ile patronuna ait zaman
arasýnda bir ayrým yapýlmasýdýr. Þimdi iþçi, artýk, zamanýnýn, sattýðý kýsmý ne zaman sona eriyor,
kendisine ait olaný ne zaman baþlýyor, bunu biliyor; ve bu konuda önceden kesin bir bilgiye
sahip bulunmasý, ona, kendine ait dakikalarý kendi amacýna göre önceden düzenleme olanaðýný
veriyor. (l.c., s. 52.) Onlarý kendi zamanlarýnýn efendisi yapmakla (Fabrika Yasalarý) bunlara,
eninde sonunda siyasal iktidara sahip olma yönünde moral bir canlýlýk kazandýrdý. (l.c., s. 47.)
Belli belirsiz bir alay ve çok ölçülü sözcüklerle fabrika denetmenleri, bu yasanýn ayný zamanda,
sermayenin salt bir somutlaþmýþ þekli olan bir insan için doðal olan bazý zalimce davranýþlardan
kapitalistleri kurtardýðýna ve azýcýk kültür edinme zamaný saðladýðýna da deðinmiþlerdir.
Eskiden patronun paradan, iþçinin de çalýþmaktan baþka bir þey için vakti yoktu. (l.c., s. 48.)
* Ne büyük deðiþiklik. -ç.
199
200
266
Karl Marks
Kapital I
ONBÝRÝNCÝ BÖLÜM
ARTI-DEÐERÝN ORANI VE KÝTLESÝ
ÞÝMDÝYE kadar olduðu gibi bu bölümde de, emek-gücünün deðeri
ve bu nedenle, bu emek-gücünün yeniden-üretimi ya da sürekliliði için
iþgününün gerekli kýsmý, bilinen, sabit büyüklükler olarak kabul edilmiþtir.
Bu varsayýmla, artý-deðer oraný bilindiðine göre, ayný zamanda
tek bir iþçinin, belirli bir sürede kapitaliste saðladýðý artý-deðer kitlesi de
verilmiþ olur Örneðin, eðer bir günlük 6 saatlik gerekli emek 3 þiline eþit
bir altýnýn kitlesi ile ifade ediliyorsa, bu 3 þilin, bir emek-gücünün günlük
deðeri ya da bir emek-gücü satýnalýnmasý için yatýrýlan sermayenin deðeridir. Ayrýca, eðer bu artý-deðer oraný %100 ise, bu 3 þilinlik deðiþen
sermaye, 3 þilinlik bir artý-deðer kitlesi üretir ya da iþçi, günde 6 saatlik
bir artý-emek kitlesi saðlýyor demektir.
Ama kapitalistin deðiþen sermayesi, ayný anda kullandýðý bütün
[sayfa 316] emek-güçlerinin toplam deðerinin para cinsinden ifadesidir.
Karl Marks
Kapital I
267
Bundan dolayý, bu deðiþen sermayenin deðeri, tek bir emek-gücünün
ortalama deðerinin, kullanýlan emek-güçleri sayýsý ile çarpýmýna eþittir.
Bunun için, eðer emek-gücünün deðeri belli ise, deðiþen sermayenin
büyüklüðü, ayný anda kullanýlan iþçi sayýsý ile doðru orantýlý olarak deðiþir.
Tek bir emek-gücünün günlük deðeri 3 þilin ise, her gün 100 emekgücünü sömürmek için 300 þilin sermayenin yatýrýlmasý gerekir; yani
günde n sayýda emek-gücünün sömürülmesi için, n kadar 3 þilin yatýrýlmasý gerekir.
Ayný þekilde, tek bir emek-gücünün günlük deðeri olan 3 þilinlik
deðiþen sermaye, günde 3 þilinlik bir artý-deðer üretirse, 300 þilinlik bir
deðiþen sermaye, günde, 300 þilinlik artý-deðer üretir; yani n x 3 þilinlik
deðiþen sermaye, günde, n x 3 þilinlik artý-deðer üretir. Demek oluyor
ki, üretilen artý-deðer kitlesi, tek bir iþçinin, bir iþgününde saðladýðý artýdeðerin, kullanýlan iþçi sayýsý ile çarpýmýna eþittir. Ama ayrýca, tek bir
iþçinin ürettiði artý-deðer kitlesi, emek-gücünün deðeri verildiðine göre,
artý-deðer oraný ile belirlendiði için, þu yasa ortaya çýkýyor: üretilen artýdeðer kitlesi, yatýrýlan deðiþen sermaye miktarý ile artý-deðer oranýnýn
çarpýmýna eþittir; bir baþka deyiþle, bu, ayný kapitalistin ayný anda sömürdüðü emek-gücü sayýsý ile her emek-gücünün sömürülme derecesi
arasýndaki bileþik oranla belirlenir.
Artý-deðer kitlesi A, bir iþçinin günde ortalama olarak saðladýðý
artý-deðer a, tek bir emek-gücünün satýnalýnmasý için yatýrýlan günlük
deðiþen sermaye d, deðiþen sermaye toplamý D, ortalama emek-gücünün deðeri G, bu emek-gücünün sömürülme derecesi é/e [artý-emek/gerekli] ve kullanýlan iþçi sayýsý n ise þu denklemi elde ederiz:
emek
A=
}
a
xD
d
Gx
é
xD
e
Yalnýzca emek-gücünün ortalama deðeri sabit bir büyüklük olarak deðil, kapitalistin kullandýðý iþçinin de daima ortalama iþçiye indirgendiði varsayýlmýþtýr. Üretilen artý-deðerin, sömürülen iþçi sayýsý ile
orantýlý olarak artmadýðý, kural-dýþý durumlar vardýr, ama o zaman da,
emek-gücünün deðeri sabit kalmaz. [sayfa 317]
Belirli bir artý-deðer kitlesi üretiminde, bu nedenle, bir etmendeki azalma, bir diðerindeki artýþla karþýlanabilir. Deðiþen sermaye azalýrsa, ayný zamanda, artý-deðer oraný ayný oranda artar ve üretilen artý-deðer
kitlesi deðiþmeden kalmýþ olur. Daha önceki varsayýmýmýzda olduðu
gibi, kapitalistin günde 100 iþçiyi sömürebilmesi için 300 þilin yatýrmasý
gerekiyorsa, ve artý-deðer oraný %50 ise, bu 300 þilinlik deðiþen sermaye, 150 þilinlik, ya da 100 x 3 iþsaatlik bir artý-deðer saðlar. Eðer artýdeðer oraný iki katýna çýkarsa ya da iþgünü, 6 saatten 9 saate deðil de 12
268
Karl Marks
Kapital I
saate uzatýlýr ve ayný zamanda deðiþen sermaye yarýya, 150 þiline indirilse, gene 150 þilinlik ya da 50 x 6 iþsaatlik bir artý-deðer saðlar. Demek
oluyor ki, deðiþen sermayedeki azalma, emek-gücünün sömürülme
derecesinde orantýlý bir artýþla, ya da kullanýlan iþçi sayýsýndaki azalma,
iþgününde ayný oranda bir uzatma ile karþýlanabilir. Bu nedenle, sermayenin sömürebileceði emek arzý, belli sýnýrlar içersinde, iþçi arzýndan
baðýmsýzdýr.204 Tersine eðer deðiþen sermaye miktarý ya da kullanýlan
iþçi sayýsý ayný oranda artacak olursa, artý-deðer oranýndaki düþme, üretilen artý-deðer kitlesinde bir deðiþikliðe yolaçmaz.
Bununla birlikte, kullanýlan iþçi sayýsýndaki ya da yatýrýlan deðiþen
sermaye miktarýndaki azalmanýn, artý-deðer oranýnda bir yükselmeyle
ya da iþgününün uzatýlmasýyla karþýlanmasýnda bazý aþýlamayacak sýnýrlar vardýr. Emek-gücünün deðeri ne olursa olsun, iþçinin yaþayabilmesi
için gerekli emek-zamaný ister 2, ister 10 saat olsun, bir iþçinin günde
üretebileceði toplam deðer, 24 saatlik emeðin somutlaþtýðý deðerden
daima daha azdýr; yani diyelim 12 þilin, 24 saatte gerçekleþen emeðin
para olarak ifadesi ise, bu, 12 þilinden daima daha küçüktür. Daha önceki varsayýmýmýza göre, emek-gücünün kendisinin yeniden üretilmesi
ya da onun satýnalýnmasý için yatýrýlan sermayenin yerine konmasý için
günde 6 iþsaati gerekliyse, 500 iþçiyi %100lük bir artý-deðer oraný ile 12
saatlik iþgünü kullanan 1.500 þilinlik bir deðiþen sermaye, günde 1.500
þilinlik ya da 6 x 500 iþsaatlik bir artý-deðer üretir. Günde %200 bir artýdeðer oranýyla ya da 18 saatlik bir iþgünü ile 100 iþçi kullanan 300 þilinlik bir sermaye, ancak 600 þilinlik ya da 12 x 100 iþsaatlik [sayfa 318] bir artýdeðer kitlesi üretir; yatýrýlan deðiþen sermaye ile artý-deðerin toplamýna
eþit olan toplam deðer-ürünü hiç bir zaman 1.200 þiline ya da 24 x 100
iþsaatine ulaþamaz. Ortalama iþgününün mutlak sýnýrý doðal olarak
daima 24 saatten küçüktür deðiþen sermayedeki bir azalmanýn, artýdeðer oranýndaki bir yükselmeyle, ya da sömürülen iþçi sayýsýndaki bir
azalmanýn, iþgününün sömürülme derecesinde bir yükselme ile karþýlanmasýna mutlak bir sýnýr koymuþ oluyor. Bu canlý yasa, sermayenin,
elden geldiðince çalýþtýrdýðý iþçi sayýsýný, ya da onun emek-gücüne çevrilebilen deðiþen kýsýmlarýný azaltma eðilimi ile, buna karþýt düþen, mümkün olan en büyük artý-deðer üretme eðiliminden doðan olgularýn (bunlar
daha sonra iþlenecektir) açýklanmasý bakýmýndan büyük önem taþýr.
Öte yandan, eðer kullanýlan emek-gücü kitlesi ya da deðiþen sermaye
miktarý, artý-deðer oranýndaki düþüþ ile orantýlý olmayacak þekilde artsa,
üretilen artý-deðer kitlesi düþer.
Üretilen artý-deðerin kitlesinin iki etmen tarafýndan, yani artý-deðer
oraný ve yatýrýlan deðiþen sermaye ile belirlenmesinden, üçüncü bir
yasa çýkar. Artý-deðer oraný, ya da emek-gücünün sömürülme derecesi
204
Bu vülger iktisatçýlar, emeðin piyasa fiyatýnýn arz ve taleple belirlenmesi konusunda
Arþimeti tepetaklak ederek, dünyayý yerinden oynatmak için deðil, hareketini durdurmak için
dayanak noktasý bulduklarýný hayal etmekle, bu temel yasadan habersiz görünüyorlar.
Karl Marks
Kapital I
269
ile emek-gücü deðeri, yani gerekli emek-zamaný belli olduðuna göre,
deðiþen sermaye ne kadar büyük olursa, üretilen deðerin, ve artý-deðerin kitlesi de doðal olarak o kadar büyük olur. Ýþgünü ile bunun gerekli
kýsmýnýn sýnýrlarý belli ise, kapitalistin ürettiði deðer ile artý-deðer kitlesi,
kuþkusuz, yalnýzca harekete getirdiði emeðin kitlesine baðlýdýr. Ama
bu, yukarda varsayýlan koþullar altýnda, emek-gücü kitlesine ya da sömürdüðü iþçi sayýsýna baðlý olduðu gibi, bu sayý da, yatýrýlan deðiþen sermayenin miktarýyla belirlenmiþtir. Demek ki, artý-deðer oraný ile emek- gücü deðeri belli ise, üretilen artý-deðer kitlesi, yatýrýlan deðiþen sermayeye baðlý olarak deðiþir. Bildiðimiz gibi kapitalist, sermayesini iki kýsma ayýrmaktadýr. Bunun bir kýsmýný üretim araçlarýna yatýrýyor; bu, sermayenin deðiþmeyen kýsmýdýr. Diðer kýsmýný canlý emek-gücüne yatýrýyor; bu da, sermayenin deðiþen kýsmýdýr. Toplumsal üretim biçiminin
ayný olduðu yerde bile, sermayenin böyle deðiþmeyen ve deðiþen kýsýmlara bölünmesi, çeþitli üretim kollarýnda, farklý oranlarda olur; ve ayný
üretim kolunda dahi bu oran teknik koþullar ile, üretim sürecinin toplumsal bileþimindeki deðiþmelerle birlikte, o da deðiþir. Ama belli bir sermayenin, deðiþmeyen ve deðiþen kýsýmlara bölünme oraný ne olursa olsun,
ister 1 : 2, 1 : 10 ya da 1 : x olsun, biraz önce belirtilen [sayfa 319] yasa üzerinde hiç bir etkisi olmaz. Çünkü, daha önceki tahlillerimize göre, deðiþmeyen sermayenin deðeri, ürünün deðerinde tekrar ortaya çýkar, ama
yeni üretilen deðere, yeni yaratýlan deðer-ürüne girmez. 100 iplik iþçisi
yerine 1.000 iþçi çalýþtýrýlmasý, kuþkusuz daha fazla hammaddeye, makineye gereklilik gösterir. Bu ek üretim araçlarýnýn deðeri yükselebilir, düþebilir, ayný kalabilir, az ya da çok olabilir, ama bunun, bu makineleri
harekete getiren emek-gücü aracýlýðý ile artý-deðer yaratma süreci üzerinde hiç bir etkisi olamaz. Bunun için yukarda öne sürülen yasa, þimdi þu
þekle giriyor: farklý sermayeler tarafýndan üretilen deðer ve artý-deðer
kitleleri emek-gücünün deðeri belli ve sömürülme derecesi eþit olmak
üzere bu sermayelerin deðiþen kýsýmlarýnýn, yani canlý emek-gücüne
dönüþen kýsýmlarýnýn büyüklükleri yönünde deðiþir.
Bu yasa, görünüþe dayanan bütün deneyimlerle açýkça çeliþmektedir. Kullandýðý tüm sermayesini yüzde olarak hesaplayan bir pamuk
iplikçisinin, daha çok deðiþmeyen ve daha az deðiþen sermaye kullanmakla, ona göre daha çok deðiþen ve daha az deðiþmeyen sermaye
kullanan bir fýrýncýdan, bu nedenle daha az kârý ya da daha az artý-deðeri cebe indirmediðini herkes bilir. Bu, görünüþteki çeliþkinin çözümlenmesi için, daha birçok ara terimlerin varlýðýný gerektirir; týpký basit cebirde
0
/0ýn gerçek bir büyüklüðü temsil ettiðini anlamak için birçok ara terimlere gereksinme bulunmasý gibi. Klasik ekonomi bu yasayý formüle
edememekle birlikte, diðer yasanýn zorunlu bir sonucu olduðu için ona
içgüdüsel bir þekilde uymaktadýr. Bu yasayý, çeliþkili olgularla çatýþmadan, zoraki bir soyutlama ile kurtarmayý denemiþtir. Rikardocu okulun
bu engele tökezleyerek nasýl felakete uðradýðý ilerde205 görülecektir.
270
Karl Marks
Kapital I
Gerçekten hiç bir þey öðrenmemiþ olan* vülger ekonomi, her zaman
olduðu gibi, burada da, görünüþleri düzenleyen ve açýklayan yasalar
yerine, yalnýzca görünüþlere sarýlmýþtýr. Spinoza nýn tersine, bilisizliðin
yeterli bir neden olduðuna inanmaktadýr.
Bir toplumun toplam sermayesi tarafýndan her gün harekete geçirilen emek, bir tek ortak iþgünü olarak kabul edilebilir. Örneðin, iþçi sayýsý bir milyon ve bir iþçinin ortalama iþgünü 10 saat olsa, [sayfa 320] toplumsal iþgünü on milyon saat olur. Bu iþgününün uzunluðu belli olduðuna göre bu sýnýrlandýrma fiziksel ya da toplumsal olarak belirlenmiþ
olabilir artý-deðer kitlesi ancak iþçi sayýsýnýn, yani emekçi nüfusun artýrýlmasýyla çoðaltýlabilir. Nüfus artýþý, burada, toplam toplumsal sermaye
ile yaratýlan artý-deðer üretimi için matematik sýnýrý oluþturur. Tersine,
belli bir nüfusla, bu sýnýr, iþgününün mümkün olduðu kadar uzatýlmasýyla belirlenir.206 Bununla birlikte, bir sonraki bölümde görüleceði gibi,
bu yasa, yalnýzca, buraya kadar ele alýnmýþ artý-deðer biçimi için geçerlidir.
Artý-deðer üretimi ile ilgili olarak þimdiye kadar yapýlan incelemelerden þu sonuç çýkýyor ki, eldeki her para ya da deðer, keyfi olarak sermayeye dönüþtürülemez. Bu dönüþümün gerçekleþebilmesi için, para
ya da meta sahibi bireyin elinde, belli asgari miktarda bir para ya da deðiþim-deðerinin bulunmasý gerekir. Asgari deðiþen sermaye miktarý, artýdeðer üretimi için bütün yýl her gün çalýþtýrýlan tek bir emek-gücünün
maliyet fiyatýdýr. Eðer bu iþçi kendi üretim araçlarýna sahip olsaydý ve iþçi olarak yaþamayý yeterli görseydi, kendi üretim araçlarýnýn yenidenüretimi için gerekli süreden, diyelim 8 saatten fazla çalýþmasýna gerek
kalmazdý. Ayrýca ancak, 8 iþsaati için yetecek kadar üretim aracýna gereksinme duyardý. Oysa, bu 8 saatin yanýsýra, onu bir de 4 saatlik artýemeðe zorlayan kapitalist, ek üretim araçlarýnýn saðlanabilmesi için bir
miktar daha paraya gereksinme duyar. Bununla birlikte, bizim varsayýmýmýza göre, kapitalistin, günlük olarak elde ettiði artý-deðerle, týpký bir
iþçi gibi yaþayabilmesi, yani zorunlu gereksinmelerini karþýlayabilmesi
için iki iþçi çalýþtýrmasý gerekir. Bu durumda, servetini artýrmak deðil,
yaþamýný sürdürmek, üretiminin amacý olurdu; oysa kapitalist üretim
demek, bunlardan ilki demektir. Sýradan bir iþçinin sürdüðü yaþamýn
iki katý daha iyi bir yaþam sürmek ve bunun yanýsýra üretilen artý-deðerin
yarýsýný sermayeye çevirebilmek için, iþçi sayýsý ile birlikte, yatýrdýðý asgari
Daha fazla ayrýntý dördüncü kitapta [ciltte] verilecektir.
Bir toplumun emeði, yani ekonomik zamaný belli bir miktardýr, diyelim, bir milyon
insanýn günde on saati ya da on milyon saattir. ... Sermayenin bir artma sýnýrý vardýr. Bu sýnýra,
belli bir dönemde, kullanýlan ekonomik zamanýn fiili büyüklüðü ile ulaþýlabilir: (An Essay on
the Political of Nations. London 1821, s. 47, 49.)
* Hiç bir þey öðrenmediler ve hiç birþey unutmadýlar. - 1815 yýlýnda, Bourbor egemenliðinin
restorasyonundan sonra Fransaya geri dönen, toprak mülkiyetlerin yeniden elde etmeyi ve
köylüleri yeniden feodaÝ yükümlülüklerini üstlenmeye zorlamayý deneyen aristokrat göçmenler
hakkýnda, Talleyrand böyle diyordu. -Ed.
205
206
Karl Marks
Kapital I
271
sermayeyi de 8 katýna çýkarmasý gerekir. Kuþkusuz kendisi de, iþçileri
gibi elikolu sývayýp üretim sürecine doðrudan doðruya katýlabilir; o zaman
kapitalist ile iþçi arasýnda bir melez, ancak küçük bir patron olur. Kapitalist üretimin belli bir aþamasý, [sayfa 321] kapitalistin bütün zamanýný,
kapitalist olarak, yani kiþileþmiþ sermaye olarak, baþkalarýnýn emeklerini
elde etmeye ve dolayýsýyla denetlemeye ve bu emeðin ürünlerini satmaya vermesini gerektirir.207 Ortaçaðlardaki loncalar, bu yüzden, usta
bir zanaatçýnýn kapitaliste dö- nüþmesini, bir ustanýn kullanabileceði iþçi sayýsýný çok küçük bir azami rakamla sýnýrlandýrarak, zorla önlemeye
çalýþtý. Para ya da meta sahibinin fiilen kapitalist olabilmesi için, üretim
için yatýrýlan asgari miktarýn, orta-çaðlarýn azamisini büyük ölçüde aþmasý
gerekir Hegelin (Logicinde) keþfettiði yasanýn doðruluðu, doða bilimlerinde olduðu gibi burada da görülür: salt nicel farklýlýklar bir noktadan
sonra nitel deðiþikliklere dönüþürler. 207a
Para ya da meta sahibi bireyin, kendisini kapitaliste dönüþtürebilmesi için elde bulundurmasý gerekli asgari deðer miktarý, kapitalist üretimin farklý geliþme aþamalarýna göre deðiþtiði gibi, farklý üretim alanlarýnda içinde bulunduklarý aþamanýn kendi özel ve teknik koþullarýna
baðlý olarak deðiþiklik gösterirler. Bazý üretim alanlarý, kapitalist üretimin daha baþlangýcýnda, tek bir kiþinin elinde henüz bulunduramadýðý
asgari bir sermayeye gereksinme gösterir. Bu durum, kýsmen, Fransada
Colbert zamanýnda olduðu ve birçok Alman devletlerinde günümüze
kadar süregeldiði [sayfa 322] gibi, özel kiþilerin devletçe desteklenmesine,
ve kýsmen de, bizim modern anonim þirketlerin öncüleri olan bazý ticaret ve sanayi kollarýnýn sömürülmesi için, yasal tekelleri ellerinde bulunduran þirketlerin meydana gelmesine yolaçar.208
207
Bir çiftçi kendi emeðine güvenmemelidir, eðer güvenirse bence bundan zararlý çýkar.
Onun iþi, genel bir gözetim olmalýdýr: harmancýsýný gözetlemek zorundadýr, yoksa, ücretlerini,
harmanlanmayan tahýl olarak kaybetmiþ olur; orakçýsýnýn, biçicisinin, vb denetlenmesi gerekir;
her zaman çitlerinin etrafýný dolaþmalý, ihmal edilmiþ mi edilmemiþ mi görmelidir; tek bir yere
baðlanýrsa olacaðý budur zaten! ([J Arbuthnot,] An Inquiry into the Connexion between the
Present Price of Provisions and the Size of Farms etc., By a Farmer, London 1773, s. 12) Bu
kitap çok ilginç. Burada, kapitalist çiftçinin ya da daha açýk adýyla tüccar çiftçinin oluþumu
incelenebilir ve yalnýzca yaþamasý için gerekli þeylerle yetinmek durumunda bulunan küçük
çiftçi aleyhine kendisini yüceltmesi görülebilir. Kapitalistler sýnýfý, baþlangýçta kýsmen ve ensonu
tamamen el ile çalýþma zorunluluðundan kurtulmuþ oldular. (Textbook of Lectures on the
Political Economy of Nations, By the Rev, Richard Jones, Hertford 1852, Lecture III, s. 39)
207a
Modern kimyada, ilk kez Laurent ve Gerhardt tarafýndan geliþtirilmiþ olan molekül
teorisi de bundan baþka bir yasaya dayanmaz. [Üçüncü baskýya ek.] Kimya ile yakýndan
iliþkisi bulunmayanlar için çok açýk olmayan bir ifadeyi açýklamak amacýyla, biz, burada, yazarýn,
ilk kez 1843 yýlýnda C. Gerhardtýn homolog diziler adýný verdiði karbon bileþimlerinden sözettiðine
deðinmek isteriz; bu dizilerden herbirinin kendine özgü cebirsel formülü vardýr. Böylece, parafin
dizileri: CnH2n+2; normal alkol dizileri CnH2n+2O; norma1 yað asitleri dizileri CnH2nO2 formülü ile
gösterilir ve daha birçok böyle diziler vardýr. Yukardaki örneklerde, molekül formülüne yalnýzca
CH2 niceliklerinin eklenmesi ile her seferinde nitelikçe farklý bir cisim meydana gelmektedir.
Bu önemli olgunun saptanmasýnda Laurent ve Gerhardtýn katkýlan (Marx bunu olduðundan
büyük görmüþtür) konusunda bkz: Kopp, Entwicklung der Chemie, München 1873, s. 709, 716,
ve Schorlemmer, The Rise and Development of Organic Chemistry, London 1879, s. 54. -F.E.
208
Martin Luther bu tür kurumlara Die Gesellschaft Monopolia demektedir.
272
Karl Marks
Kapital I
________________________
Üretim süreci sýrasýnda gördüðümüz gibi, sermaye, emek üzerinde, yani çalýþan emek-gücü ya da bizzat iþçi üzerinde egemenlik
kurar. Kiþileþmiþ sermaye, kapitalist, iþçinin iþini düzenle ve uygun bir
yoðunluk derecesinde yapmasýna dikkat eder.
Sermaye, ayrýca, iþçi sýnýfýný kendi yaþamý için gerekli gereksinmelerin dar çerçevesini aþan bir çalýþmaya yönelten zorlayýcý bir iliþkiye
ulaþmýþtý. Baþkalarýnýn faaliyetinin bir üreticisi olarak, bir artý-emek soðurucusu ve emek-gücü sömürücüsü olarak, yükümlü çalýþmaya dayanan
daha önceki bütün üretim sistemlerini, enerjisi, sýnýr tanýmazlýðý, keyfîliði ve etkinliði yönünden geride býrakmýþtýr.
Sermaye, ilkin, emeði, onu tarih içinde bulduðu teknik koþullara
dayanarak kendisine baðýmlý hale getirir. Bu yüzden de, üretim tarzýný
hemen deðiþtirmez. Artý-deðer üretimi, bizim buraya kadar incelediðimiz biçimiyle yani iþgününün basit bir þekilde uzatýlmasý ile elde edilmesi, bu nedenle, üretim tarzýndaki herhangi bir deðiþiklikten baðýmsýz
olmasý gerektiðini tanýtlamýþtýr. Bu þekil, eski moda fýrýncýlýkta, bugünün
modern pamuk fabrikalarýndan daha az uygulanan bir þey de deðildi.
Eðer biz, üretim sürecini, basit emek-süreci açýsýndan ele alýrsak,
iþçi, üretim araçlarýnýn sermaye olma nitelikleriyle deðil, onlarla, yalnýzca
kendisinin bilinçli üretken faaliyetinin basit bir aracý olarak iliþki içersine
girer. Örneðin dericilikte, iþçi, deriyi, üzerinde çalýþtýðý, emek harcadýðý
basit bir nesne gibi görür. Elinde iþlediði deri, kapitalistin derisi deðildir.
Ama üretim sürecine, artý-deðer yaratma süreci açýsýndan baktýðýmýz
anda, durum deðiþir. Üretim araçlarý, burada, derhal baþkalarýnýn emeðini emen araçlar haline dönüþürler. Þimdi artýk, iþçi, üretim araçlarýný
deðil, üretim araçlarý iþçiyi kullanmaktadýr. Ýþçinin üretken faaliyetinin
maddi unsurlarý olarak tüketilmek yerine, onlar, kendi yaþam süreçleri
için gerekli maya olarak iþçiyi tüketirler; [sayfa 323] ve sermayenin yaþamsüreci, yalnýzca deðerin, devamlý olarak geniþlemesi, devamlý olarak
kendisini çoðaltmasý hareketinden ibarettir. Geceleri boþ duran ve canlý
emeði yutmayan yüksek fýrýnlar ile iþyerleri, kapitalist için düpedüz
kayýptýr. Fýrýnlar ile iþyerleri iþte bunun için, iþçinin gece emeði üzerinde
hak iddiasýnda bulunurlar. Paranýn, üretim sürecinin maddi etmenlerine,
üretim araçlarýna dönüþmesi, bu araçlarý, baþkalarýnýn emeði ve artýemeði üzerinde hak talep edecek hale getirir. Konuyu baðlarken vereceðimiz bir örnek, kapitalist üretime özgü ve onun karakteristiði olan bu
elçabukluðunun, ölü ile canlý emek arasýndaki, deðer ile deðer yaratan
güç arasýndaki iliþkinin bu tepetaklak ediliþinin, kapitalistlerin bilincinde
nasýl yansýdýðýný gösterecektir. Ýngiliz fabrika patronlarýnýn 1848-1850
arasýndaki ayaklanmalarý sýrasýnda, Batý Ýskoçyanýn en eski ve en saygýdeðer firmalarýndan olup 1752den beri faaliyetini sürdüren ve dört kuþaktýr ayný ailenin yönettiði, Paisleydeki neredeyse yüzyýllýk, keten ve
Karl Marks
Kapital I
273
pamuk ipliði fabrikasýnýn, Carlile ve Oðullarý Þirketinin baþkaný..., bu
çok akýllý centilmen, o sýrada, 25 Nisan 1849 tarihli Glasgow Daily
Maile, Vardiya Sistemi baþlýklý bir mektup gönderdi.209 Bu mektupta,
diðer þeyler yanýnda, þu pek bönce pasaj da bulunuyor: Fabrikalarýn
çalýþmasýný 10 saatle sýnýrlandýrmanýn ... birlikte getireceði kötülüklere
... bir gözatalým. ... Bu durum, fabrikatörün planlarýný, projelerini ve
mallarýný çok ciddi bir zarara uðratacaktýr. Eðer o (yani, iþçileri) daha
önce 12 saat çalýþýrken bu süre 10 saatle sýnýrlandýrýlýrsa, müessesesindeki her 12 makine ya da tezgah 10a inmiþ olacaktýr, ve eðer fabrikasýný
satmaya kalksa bunlar ancak 10 olarak deðerlendirilecektir; böylece
ülkedeki bütün fabrikalarýn deðeri altýda-bir kadar azalmýþ olacaktýr.210
Dört kuþak boyunca biriken kapitalist niteliklerin mirasçýsý bu
Batý Ýskoçyalý burjuva kafasýnda, üretim araçlarýnýn, eðirme makinelerinin vb. deðerleri, sermaye olarak kendi deðerini artýrma ve her allahýn
günü baþkalarýna ait bedeli ödenmemiþ bir miktar emeði yutma özellikleriyle öylesine karmakarýþýk hale [sayfa 324] gelmiþ ki, Carlile ve Ortaklarý Þirketinin baþkaný fabrikasýný satmaya kalksa, kendisine yalnýzca
eðirme tezgahlarýnýn deði1, ayrýca, bunlarýn artý-deðer katma güçlerinin
de, yalnýz bunlarda somutlaþan ve bu türden tezgahlarýn üretimi için
gerekli olan emeðin deðil, bu olanaklarýn her gün Paisleyli yiðit Ýskoçlardan pompaladýklarý artý-emeðin deðerinin de ödeneceðini düþünüyor,
ve iþte bu nedenle, iþgününün iki saat kýsaltýlmasý ile, 12 adet eðirme
makinesinin satýþ fiyatýnýn 10 adedinin fiyatýna düþeceðini hesaplýyor!
[sayfa 325]
Reports of Insp. of Fact.. for 30th April, 1849, 59.
l.c., s. 60. Kendisi de bir Ýskoç olan ve Ýngiliz fabrika denetmenlerinin tersine kapitalist
düþünce biçimine kendisini kaptýrmýþ bulunan Stuart, raporuna aldýðý bu mektup konusunda,
açýkça, bu mektup, vardiya sistemi ile çalýþan bir fabrika sahibinin, ayný iþle uðaþanlara saðladýðý
en yararlý belge olduðu gibi iþsaatlerinin düzenlenmesinde yapýlacak herhangi bir deðiþiklik
konusunda kaygýlarý bulunanlarýn ön yargýlarýný yok edecek son derece iyi düþünülmüþ bir
belgedir de diyor.
209
210
274
Karl Marks
Kapital I
DÖRDÜNCÜ KISIM
NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
ONÝKÝNCÝ BÖLÜM
NÝSPÝ ARTI-DEÐER KAVRAMI
ÝÞGÜNÜNÜN, kapitalistin yalnýzca emek-gücüne ödediði deðerin
eþdeðerinin üretken kýsmý, buraya kadar deðiþmeyen bir büyüklük olarak ele alýndý, ve aslýnda bu, belli üretim koþullarý altýnda ve toplumun
belli bir ekonomik geliþme aþamasýnda böyledir. Ýþçinin bu gerekli emekzamanýnýn ötesinde, daha 2, 3, 4, 6 vb. saat çalýþmaya devam edebileceðini gördük. Artý-deðer oraný ile iþgününün uzunluðu, bu uzatmanýn
büyüklüðüne baðlý bulunuyordu. Gerekli emek-zamaný deðiþmediði halde, gördüðümüz gibi, iþgünü toplamý deðiþkendi. Þimdi, uzunluðu ile,
gerekli-emek ve artý-emek arasýndaki bölünüþü ve uzunluðu belli olan
bir iþgününü ele alalým. Burada ac çizgisinin bütünü
a b c
örneðin, 12 saatlik bir iþgününü temsil etsin; ab kýsmý 10 saatlik
gerekli-emek, bc ise 2 saatlik artý-emek olsun. Bu durumda, [sayfa 326]
Karl Marks
Kapital I
275
artý-deðer üretimi nasýl artýrýlabilir: yani, ac çizgisi uzatýlmadan ya da
ondan baðýmsýz olarak artý-emek nasýl uzatýlabilir?
Burada ac çizgisinin uzunluðu belli olmakla birlikte, iþgününün
sýnýrý olan c noktasýnýn aþýlmamasý halinde bile, baþlangýç noktasý byi a
yönünde geriye kaydýrarak bcnin uzatýlmasý mümkün gibi görünüyor.
Bu örneðimizde, abbc çizgisinde b-b, bcnin yarýsýna ya da 1 saatlik
emek-zamanýna eþit olsun.
a b' b c
Þimdi eðer, 12 saatlik iþgünü ac çizgisinde b noktasýný b noktasýna
doðru kaydýrýrsak, bc, bc olur ve, iþgünü eskisi gibi 12 saat kaldýðý halde, artý-emek yarýyarýya artmýþ, 2 saatten 3 saate çýkmýþ olur. Artý emekzamanýnýn böylece, bcden bcye, 2 saatten 3 saate uzatýlmasý, hiç
kuþkusuz gerekli emek-zamanýnýn abden abne, yani 10 saatten 9 saate
indirilmesiyle ancak mümkün olabilir. Artý-emeðin uzatýlmasý, gerekliemeðin kýsaltýlmasýna tekabül edecektir; yani gerçekte iþçinin daha önce kendi yararý için tükettiði emek-zamanýnýn bir kýsmý, þimdi kapitalistin
çýkarýna emek-zamanýna dönüþmüþ olur. Ýþgününün uzunluðunda bir
deðiþme olmadýðý halde, onun gerekli emek-zamaný ve artý emek-zamaný bölünmesinde bir deðiþiklik olmuþtur.
Öte yandan, iþgününün uzunluðu ile emek-gücünün deðeri belli
ise, açýktýr ki artý emek-zamaný da bellidir. Emek-gücünün deðeri, yani
emek-gücünün üretimi için gerekli emek-zamaný, bu deðerin yenidenüretimi için gerekli emek-zamanýný belirler. Eðer bir emek-zamaný yarým þilinde (altý peniden) maddeleþmiþ olsa, ve bir günlük emek-gücünün deðeri beþ þilin etse, iþçinin, sermayenin onun emek-gücü için
ödediði deðeri yerine koymasý ya da kendi günlük yaþamý için, gerekli
deðerin eþdeðerlerini üretebilmesi için günde 10 saat çalýþmasý gerekir.
Geçim araçlarýnýn deðeri belli ise, emek-gücünün deðeri biliniyor demektir;1 ve bu emek-gücünün deðeri [sayfa 327] verilmiþse, gerekli emek-zamaný da biliniyor demektir. Artý emek-zamaný, ayrýca, toplam iþgününden
1
Onun günlük ortalama ücretinin deðeri, iþçinin yaþamasý, çalýþmasý ve çoðalmasý için gerekli olan þeylerle belirlenir. (William Petty, Political Anatomy of Ireland, 1672, s. 64.) Emeðin
fiyatý daima gerekli tüketim maddelerinin fiyatýyla belirlenir. .. ve ne zaman. .. iþçinin ücreti, emekçi bir insan olarak, düþük derece ve durumuna uyacak þekilde, çoðunun yazgýsý olan böyle
kalabalýk bir aileyi geçindirmeye yetmezse uygun ücreti almýyor demektir. (J. Vanderlint, l.c., s.
15.) Le simple mer, qui n'a que ses bras et son industrie, n'a rien qu'autant qu'il parvient à
vendre à d'autres sa peine.. .. En tout genre de travail il doit arriver en effet, que le salaire de
l'ouvrier se borne à ce qui lui est nécessaire pour lui procurer la subsistance. [Kendi kollundan ve çalýþmasýndan baþka hiç bir þeyi olmayan basit bir iþçinin, onu bir baþkasýna sattýðý zaman elde edeceði þeyden baþka hiç bir þeyi yoktur.. .. Her türden emekte, iþçi ücretinin. onun
yaþamasý için gerekli þeylerle sýnýrlý olmasý gerekir ve gerçekte de bu böyle olur.] (Turgot,
Reflexions etc., uvres ed. Daire, t. I, s. 10.) Yaþamak için gerekli tüketim maddelerinin fiyatý,
gerçekte üretici emeðin maliyetidir. (Malthus, Inquiry into the nature of Rent., London 1815, s,
48, not.)
276
Karl Marks
Kapital I
gerekli emek-zamanýnýn çýkartýlmasý ile de bulunabilir. Oniki saatten
on saat çýkartýlýrsa, geriye iki saat kalýr; belirli koþullar altýnda artý-emeðin
nasýl olup da iki saatten fazla uzatýlabileceðini görmek kolay deðildir.
Kuþkusuz, kapitalist, iþçiye, beþ þilin yerine dört þilin altý peni ya da daha azýný verebilir. Bu dört þilin altý penilik deðerin yeniden-üretimi için
dokuz saatlik emek-zamaný yetebilir; bunun sonucu olarak kapitaliste
iki yerine üç saatlik artý-emek gider, ve artý-deðer, bir þilinden bir þilin
altý peniye yükselebilir. Ne var ki, bu sonuç, yalnýzca iþçinin ücretini
emek-gücünün deðerinin altýna düþürerek de elde edilebilirdi. Dokuz
saatte ürettiði dört þilin altý peni ile öncekine göre onda-bir kadar az
tüketim aracý saðlar ve dolayýsýyla emek-gücünün gereði gibi yenidenüretimi sakatlanmýþ olur. Artý-emek, bu durumda, ancak normal sýnýrlarý
çiðnenerek uzatýlabilir; kapladýðý alan, gerekli emek-zamanýnýn alanýný
gaspederek geniþletilebilir. Uygulamada bu yolun oynadýðý önemli role
karþýn, bunu, emek-gücü de dahil bütün metalarýn, tam deðerleri üzerinden alýnýp satýldýklarý varsayýmýmýza uyarak, burada, konu-dýþý býrakýyoruz. Bu varsayýmdan hareket edilirse, emek-gücünün üretimi ya da deðerinin yeniden-üretimi için gerekli emek-zamanýnýn iþçinin ücretinin,
emek-gücünün deðerinin altýna düþürülmesiyle deðil, ancak bu deðerin
kendisinde bir düþmeyle azalabileceði sonucu çýkar. Ýþgününün uzunluðu belli olduðuna göre, artý emek-zamanýnýn uzatýlmasý, ancak gerekli
emek-zamanýnda bir kýsýntý yapmakla mümkün olabilir; bunun tersi
mümkün deðildir. Aldýðýmýz örneðe göre, gerekli emek-zamanýnýn 1/10
kadar azalmasý için, emek-gücü deðerinin 1/10 kadar düþmesi; yani gerekli emek-zamanýnýn 10 saatten 9saate inmesi sonucu artý-emeðin iki
saatten üç saate çýkmasý gerekir.
Ne var ki, emek-gücünün deðerindeki böyle bir düþüþ, eskiden
on saatte üretilen tüketim araçlarýnýn, þimdi dokuz saatte üretilebildiði
anlamýný taþýr. Ama bu, emeðin üretkenliðinde bir artma olmaksýzýn,
mümkün deðildir. Diyelim bir kunduracý, belli araçlarla, oniki saatlik bir
iþgününde, bir çift kundura yapmaktadýr. [sayfa 328]
Eðer ayný sürede iki çift kundura yapmasý gerekirse, emeðinin
üretkenliðinin iki kat olmasý zorunludur; ve bu, ya kullandýðý araçlarda,
ya çalýþma biçiminde, ya da her ikisinde bir deðiþiklik olmasý dýþýnda
olanaksýzdýr. Demek ki, üretim koþullarýnýn, yani üretim biçimi ile emeksürecinin kendisinin köklü bir deðiþime uðramasý gerekli oluyor. Emeðin
üretkenliðinde bir artýþ sözüyle, biz, genellikle, emek-sürecinde bir metaýn üretimi için toplumsal gerekli emek-zamanýnýn kýsaltýlmasý türünden bir deðiþikliði, ve belli nicelikteki emeðe, daha fazla kullaným-deðeri
üretme gücünün saðlanmasýný anlýyoruz.2 Þimdiye kadar, iþgününde
2
Quando si perfezionano le arti, che non è altro che la scopertadi nuove vie, onde si
possa compiere una manufattura con meno gente o (che é lo stesso) in minor tempo di
prima. [Sanayiin yetkinleþmesi, kendileri yardýmýyla bir iþin eskisinden daha az insan ile ya da
(ayný anlama gelmek üzere) daha az zamanla tamamlanabildiði yeni araçlarýn bulunmasýndan
Karl Marks
Kapital I
277
yapýlan basit bir uzatmadan doðan artý-deðeri ele alýrken, biz, üretim
biçiminin belli ve deðiþmez olduðunu kabul ettik. Ama artý-deðerin, gerekli emeðin artý-emeðe çevrilmesiyle üretilmesi gerektiðinde, sermayenin, emek-sürecini geçmiþteki haliyle devralmasý ve yalnýzca bu sürecin
zamanýný uzatmasý yetmez. Emeðin üretkenliðini artýrmadan önce, sürecin teknik ve toplumsal koþullarýnýn ve dolayýsýyla üretim biçiminin
kendisinin kökten deðiþtirilmesi gerekir. Ancak bu yoldan, emek-gücünün deðerinin düþürülmesi ve bu deðerin yeniden-üretimi için gerekli
iþgünü parçasýnýn kýsaltýlmasý mümkün olur.
Ýþgününün uzatýlmasýyla üretilen artý-deðere, ben, mutlak artýdeðer diyorum. Buna karþýlýk, gerekli emek-zamanýnýn kýsaltýlmasý, ve
bunun sonucu, iþgününün iki kýsmýnýn uzunluklarýndaki deðiþiklikten
doðan artý-deðere, nispi artý-deðer diyorum.
Emek-gücünün deðerinin düþürülebilmesi için, emeðin üretkenliðindeki artýþýn, ürünleri emek-gücünün deðerini belirleyen ve bunun
sonucu olarak, ya alýþýlmýþ geçim araçlarý sýnýfýna giren, ya da bunlarýn
yerlerini alabilen sanayi kollarýna yönelmesi zorunludur. Ama bir metaýn deðeri, yalnýz iþçinin doðrudan doðruya onun üzerinde harcadýðý
emek niceliðiyle deðil, ayný zamanda, üretim aralarýnda bulunan emekle
de belirlenir. Örneðin, bir çift kunduranýn deðeri, yalnýz kunduracýnýn
emeðine deðil, derinin, balmumunun, [sayfa 329] ipliðin vb. deðerlerine de
baðlýdýr. Demek ki, emek-gücünün deðerindeki düþme, emeðin üretkenliðinde bir artýþla, ve gerekli tüketim maddelerinin üretiminde kullanýlan
deðiþmeyen sermayenin maddi öðelerini oluþturan emek araçlarý ile
hammaddeleri saðlayan sanayi kollarýna ait metalarýn ucuzlatýlmasýyla
da meydana getirilebilir. Ama, ne gerekli tüketim maddelerini üreten,
ne de bunlarýn elde edilmesi için gerekli üretim araçlarýný saðlayan sanayi kollarýnda emeðin üretkenliðindeki bir artýþ, emek-gücünün deðerini
etkilemez.
Metalarýn ucuzlamasý, kuþkusuz, emek-gücünün deðerinde ancak pro tanto* bir düþme, emek-gücünün yeniden-üretiminde bunlarýn
kullanýlmasý oranýnda bir düþme meydana getirir. Örneðin, gömlek, gerekli bir geçim aracýdýr, ama birçok geçim aracýndan bir tanesidir. Ne
var ki, gerekli geçim araçlarýnýn toplamý, herbiri ayrý sanayi kollarýnýn
ürünü olan çeþitli metalardan oluþur; ve bu metalarýn herbirinin deðeri,
emek-gücünün deðerinin bir kýsmýný oluþturur. Bunlarýn yeniden üretilmeleri için gerekli emek-zamanýndaki bir azalma ile emek-gücünün
deðeri de azalýr; emek-zamanýndaki toplam azalma, çeþitli ve birbirinden ayrý sanayi kollarýndaki emek-zamanlarýnýn kýsalmalarýnýn toplamýbaþka bir þey deðildir. (Giaiani, l.c., s. 159) Leconorie zud les frais de production ne peut
donc être autre chose que leconomie sur la de quantité de travail employée pour produire.
[Öyleyse, üretim masraflarý üzerinden tasarruf üretmek için kullanýlan emek miktarý üzerinden
tasarruftan baþka bir þey olamaz.] (Sismondi, Etudes, etc., [Edition de Bruxelles. 1837] t. I. s.
22.)
* O ölçüde. -ç.
278
Karl Marks
Kapital I
na eþittir. Biz, bu genel sonucu, burada, her ayrý durumda doðrudan
doðruya hedef alýnan bir amacýn sonucuymuþ gibi ele alýyoruz. Bir kapitalist, örneðin, emeðin üretkenliðini artýrarak gömlek fiyatlarýný ucuzlatsa, bu, hiç bir zaman onun, emek-gücünün deðerini ve dolayýsýyla da
gerekli emek-zamanýný pro tanto düþürmek amacýyla hareket ettiðini
göstermez. Ama ensonu, bu sonucun doðmasýna katkýda bulunduðu
sürece, genel artý-deðer oranýnýn yükselmesine de yardým etmiþ olur.3
Sermayenin genel ve zorunlu eðilimlerini, ortaya çýkýþ biçimlerden ayýrdetmek gerekir.
Kapitalist üretim biçimine özgü yasalarýn, bireysel sermaye kitlelerinin hareketleri sýrasýnda kendilerini nasýl gösterdiklerini, rekabetin zorlayýcý yasalarý olarak nerelerde ortaya çýktýklarýný ve bireysel kapitalistlerin
kafalarýnda ve bilinçlerinde hareketlerine yön veren dürtüler olarak nasýl
yer aldýklarýný burada incelemek niyetinde deðiliz. Ama þurasý açýktýr ki.
sermayenin asýl [sayfa 330] niteliðini kavramadan, rekabetin bilimsel bir
tahlilinin yapýlmasý olanaksýzdýr; bu, týpký, gökcisimlerinin görünüþteki
hareketlerinin, ancak, duyularla doðrudan doðruya algýlanamayan gerçek
hareketlerini bilen birisi için anlaþýlýr ve açýklanabilir olmasýna benzer.
Gene de, nispi artý-deðer üretiminin daha. iyi anlaþýlmasý için, yalnýzca
buraya kadar vardýðýmýz sonuçlara dayanarak aþaðýdaki düþünceleri
ekleyebiliriz.
Eðer altý penide 1 saatlik emek somutlaþmýþ ise, altý þilinlik bir
deðer, 12 saatlik bir iþgününde üretilebilir. Diyelim ki, emeðin bugünkü
üretkenliði ile, bu 12 saatte, 12 parça mal üretilsin. Her mal için kullanýlan
üretim aracýnýn deðeri yarým þilin olsun. Bu koþullar altýnda her parça
mal bir þiline malolur: bunun altý penisi üretim araçlarýnýn deðeridir, altý
peni de bu araçlar ile çalýþýlarak eklenen yeni deðerin. Diyelim ki, þimdi
bir kapitalist, emeðin üretkenliðini iki katýna çýkarmanýn yolunu bulsun
ve 12 saatlik iþgününde, bu maldan 12 parça yerine 24 parça üretsin.
Üretim araçlarýnýn deðeri ayný kalmýþsa, her parça malýn deðeri dokuz
peniye düþecek, bunun altý penisi üretim araçlarýnýn deðeri, üç penisi
de emeðin eklediði yeni deðer olacaktýr. Emeðin üretkenliði iki katýna
çýktýðý halde, bir günlük emek, gene eskisi gibi, altý þilinlik yeni bir deðer yaratacak, ama bu deðer, þimdi eskisinin iki katý mala daðýlmýþ olacaktýr. Þimdi her parça mal, bu deðerin 1 : 12si yerine 1 : 24ünü, altý
penilik deðer yerine üç penilik bir deðer taþýmýþ olacaktýr; ya da bunu
þöyle de söyleyebiliriz: þimdi üretim araçlarýna, bunlarýn mal haline dönüþmeleri sýrasýnda, tam bir saatlik emek-zamaný yerine yalnýzca yarým
saatlik emek-zamaný katýlmýþtýr. Bu mallarýn herbirinin deðeri, þimdi
toplumsal deðerinin altýnda olur; bir baþka deyiþle, ayný malýn ortalama
toplumsal koþullar altýnda üretilen büyük yýðýnýndan daha az emek3
Diyelim ... makinelerdeki geliþmelerle fabrikatörün ... ürünleri iki katýna çýktý ... o, toplam
gelirin daha küçük bir kýsmý ile iþçilerini giydirebilecek ... ve böylece kârý artmýþ olacaktýr. Ama
bir baþka yolda etkilenmeyecektir. (Ramsa, l.c. s. 168, 169)
Karl Marks
Kapital I
279
zamanýna malolmuþtur. Her parça mal, ortalama olarak bir þiline malolur
ve iki saatlik toplumsal emeði temsil eder; ama deðiþen üretim tarzý altýnda, yalnýzca dokuz peniye malolur, ya da ancak ½ saatlik emeði içerir. Ama bir metaýn gerçek deðeri, onun bireysel deðeri deðil, toplumsal
deðeridir; yani gerçek deðer, bir malýn her ayný durumda üreticiye
malolduðu emek-zamaný ile deðil, onun üretimi için toplumsal olarak
gerekli emek-zamaný ile ölçülür. Bu nedenle, yeni yöntemi uygulayan
ve ürettiði metaý bir þilinlik [sayfa 331] toplumsal deðeri üzerinden satan
kapitalist, bu malý bireysel deðerin üç peni fazlasýna satmýþtýr ve böylece
üç penilik bir artý-deðer elde etmiþtir. Öte yandan, 12 saatlik iþgünü,
onun için, þimdi, 12 parça yerine 24 parça mal ile temsil edilmektedir.
Bu durumda, bir iþgününün ürününün elden çýkartýlabilmesi için, talebin
eskisinin iki katýna çýkmasý, yani piyasanýn iki kat daha geniþ olmasý
gerekir. Diðer koþullar ayný kalmak üzere, bu kapitalistin ürettiði metalar,
ancak fiyatlarýndaki bir azalma ile daha geniþ bir pazara egemen olabilir.
Bu yüzden, bunlarý, bireysel deðerlerinin üzerinde, ama toplumsal
deðerlerinin altýnda, diyelim on peniye satacaktýr. Böylece, gene de,
herbir parçadan bir penilik fazla artý-deðer sýzdýrmýþ olacaktýr. Bu mallar,
emek-gücünün genel deðerinin belirlenmesinde rol oynayan gerekli
geçim araçlarý sýnýfýna girsin girmesin, bu artý-deðer fazlasý, onun cebine
girmiþ olur. Demek oluyor ki, bu son koþuldan baðýmsýz olarak, her kapitalist, emeðin üretkenliðini artýrmak yoluyla metalarýnýn fiyatýný ucuzlatmak eðilimindedir.
Ama ne olursa olsun, hatta bu durumda bile, artý-deðer üretimindeki bu artýþ, gerekli emek-zamanýnýn kýsýlmasý ve buna tekabül eden
artý emek-zamanýnýn uzatýlmasýndan doðar.4 Gerekli emek-zamaný 10
saat, bir günlük emek-gücünün deðeri beþ þilin olsa, artý emek-zamaný
2 saat ve günlük artý-deðer bir þilin olur. Ama kapitalist, þimdi 24 parça
mal üretmekte, bunlarýn herbirini on peniye satmakta, toplam yirmi
þilin elde etmektedir. Üretim araçlarýnýn deðeri oniki þilin olduðuna göre, bu mallarýn 142/5 parçasý, yalnýzca yatýrýlan deðiþmeyen sermayeyi
yerine koyar. 12 saatlik iþgününde harcanan emek, geriye kalan 9 3/5
parçada temsil edilmektedir. Emek-gücü fiyatý beþ þilin olduðuna göre,
6 parça mal gerekli emek-zamanýný, 3 3/5 parça da artý-emeði temsil
eder. Ortalama toplumsal koþullar altýnda gerekli-eme-ðin artý-emeðe
oraný 5 : 1 idi; þimdi ise 5 : 3tür. Ayný sonuç, aþaðýdaki þekilde de elde
edilebilir. 12 saatlik iþgünü ürününün deðeri, yirmi þilindir. Bu miktarýn,
oniki þilini üründe yalnýzca yeniden beliren üretim araçlarýnýn deðeridir.
Geriye kalan sekiz þilin ise, o iþgününde [sayfa 332] yeniden üretilen deðerin
4
Bir insanýn kârý, baþka insanlarýn emeðinin ürünü üzerindeki kumandasýna deðil, emeðin
kendisi üzcrindeki kumadasýna baðlýdýr. Ýþçilerin ücreti ayný kaldýðý halde eðer mallarýný daha
yüksek bir fiyata satabilirse, bundan yararlanacaðý açýktýr. ... Ürettiði þeylerin küçük bir kýsmý,
emeði harekete getirmesi için yeterlidir, ve böylece daha büyük bir kýsým ona kalmýþ olur. ([J.
Cazenove.] Ouilines of Pol Econ., London 1832,s. 49, 50.)
280
Karl Marks
Kapital I
para olarak ifadesidir. Bu miktar, ayný türden ortalama toplumsal emeðin
ifade edildiði miktardan büyüktür: bu tür emeðin oniki saati yalnýzca
altý þilin ile ifade edilmiþtir. Olaðanüstü üretken emek, yoðunlaþtýrýlmýþ
emek olarak iþ görür; eþit sürelerde, ayný türden ortalama toplumsal
emekten daha büyük deðer yaratýr. (Bkz: Birinci Bölüm, Ýkinci Kesim,
s. 58-59.) Ama kapitalistimiz hâlâ, bir günlük emek-gücü deðeri olarak
eskisi gibi yalnýzca beþ þilin ödemeye devam etmektedir. Oysa, bu deðerin yaratýlmasý için, iþçinin, þimdi, 10 saat yerine 71/5 saat çalýþmasý
yetmektedir. Artý-emeði, böylece 24/5 saat artmýþ, ürettiði artý-deðer bir
þilinden üç þiline yükselmiþtir. Demek oluyor ki, geliþtirilmiþ üretim
yöntemi uygulayan kapitalist, ayný iþi yapan diðer kapitalistlere göre,
iþgününün daha büyük bir kýsmýna artý-emek olarak elkoymaktadýr.
Onun tek baþýna yaptýðý bu þey, kapitalistler grubunun nispi artý-deðer
yaratmada ortaklaþa yaptýklarýnýn aynýsýdýr. Ne var ki, öte yandan, bu
yeni üretim yöntemi yaygýnlaþýp da, bu bireysel metaýn ucuzlatýlmýþ
deðeri ile toplumsal deðeri arasýndaki fark ortadan kalkar kalkmaz, artýdeðer fazlasý da yokolup gider. Yeni üretim yöntemini uygulayan bireysel kapitalisti, malýný toplumsal deðerinin altýnda satmaya zorlayarak
egemenliði altýna alan, deðerin emek-zamaný ile belirlenmesi yasasý,
ayný zamanda rekabetin zorlayýcý yasasý olarak, rakiplerini bu yeni yöntemi benimsemeye zorlar.5 Bunun için, genel artý-deðer oranýnýn, sürecin bütününün etkisi altýna girebilmesi, ancak, emekteki üretkenlik
artýþýnýn, gerekli geçim araçlarýný kapsayan metalarýn fiyatýnda ve dolayýsýyla emek-gücünün deðerinin öðelerinde bir ucuzluk saðlayan sanayi
kollarýný içine aldýðý zaman mümkün olur.
Metalarýn deðeri, emeðin üretkenliði ile ters orantýlýdýr. Metalarýn
deðerlerine baðlý bulunmasý nedeniyle, emek-gücünün deðeri de öyledir. Oysa tersine, nispi artý-deðer bu üretkenlik ile doðru orantýlýdýr.
Üretkenliðin artmasý ile artar, düþmesi ile azalýr. Paranýn deðeri deðiþmez
kabul edilirse, 12 saatlik ortalama bir [sayfa 333] toplumsal iþgünü, ayný yeni deðeri bu miktar, artý-deðer ile ücretler arasýnda nasýl bölünmüþ
olursa olsun 6 þilinlik deðeri üretir. Ama, üretkenlikteki artýþ sonucu
gerekli tüketim maddelerinin deðeri düþer, ve bir günlük emek-gücünün deðeri beþ þilinden üç þiline inerse, artý-deðer bir þilinden üç þiline
yükselmiþ olur. Emek-gücünün deðerinin yeniden üretilmesi için gerekli on saat yerine, þimdi yalnýz altý saat gereklidir. Bu serbest hale gelen
dört saat, artý-emek alanýna rahatça katýlabilir. Demek oluyor ki, metalarý ucuzlatmak ve ucuzluk aracýlýðý ile iþçinin kendisini ucuzlatmak
5
Eðer komþum, az emekle çok þey yaparak ucuza satabilirse, ben de onun kadar ucuza
satmanýn bir yolunu aramak zorunda kalýrým. Böylece, daha az iþçinin emeði ile iþ yapan ve
dolayýsýyla daha ucuza iþ çýkaran her sanat, meslek ya da makine, diðerlerinde de, herkes ayný
düzeyde bulunsun ve hiç kimse komþusundan daha ucuza satmasýn diye, ya ayný sanatý, mesleði
ya da makineyi kullanmak ya da bunlarýn bir benzerini bulmak gibi bir zorunluluðu ve çabayý
yaratýr. (The Advantages of the East-India Trade to England. London 1720, s. 67.)
Karl Marks
Kapital I
281
için, emeðin üretkenliðini yükseltmek, sermayenin özünde bulunan bir
istek ve sürekli bir eðilimdir.6
Metaýn deðeri, kendi baþýna, kapitalisti hiç ilgilendirmez. Onu
ilgilendiren tek þey, metada yatan ve satýþý ile gerçekleþen artý-deðerdir.
Artý-deðerin gerçekleþtirilmesi, yatýrýlan deðerin yeniden elde edilmesini zorunlu olarak birlikte getirir. Þimdi, nispi artý-deðer, emeðin üretkenliðindeki geliþme ile doðru orantýlý olarak artarken, öte yandan, metalarýn
deðerleri ayný oranda azaldýðý için; bir ve ayný sürecin metalarý ucuzlattýðý
ve bu metalarda bulunan artý-deðeri artýrdýðý için; bir bilmecenin çözümü
ile yüzyüze geliyoruz: tek kaygýsý deðiþim-deðeri üretmek olan kapitalist,
niçin durmadan metalarýn deðiþim-deðerlerini düþürmeye uðraþýyor?
Ekonomi politiðin kurucularýndan biri olan Quesnaynin rakiplerine eziyet
etmek için yönelttiði ve onlarýn hiç bir yanýt veremedikleri bir bilmecedir.
Quesnay diyor ki: Siz, sanayi ürünlerinin yapýmýnda, giderlerden ve
emeðin maliyetinden, ürüne zarar vermeksizin ne kadar fazla indirim
yapýlýrsa, bu, son þeklini almýþ malýn fiyatýný düþüreceði için, o derece
yararlýdýr diyorsunuz. Ve gene de, çalýþan halkýn emeðinden doðan servet üretiminin, bu ürünlerin deðiþim-deðerlerinin birikiminden meydana
geldiðine inanýyorsunuz.7 [sayfa 334]
Kapitalist üretimde, bu nedenle, üretkenliðin artmasýyla emekten
tasarruf saðlandýðý zaman, iþgününün kýsaltýlmasý hiç bir zaman düþünülmez.8 Amaç, yalnýzca belirli miktarda metaýn üretimi için gerekli
6
Bir iþçinin giderleri hangi oranda azalýrsa, eðer sanayiin üzerindeki kýsýtlamalar ayný
zamanda kaldýrýlmýþ ise, ücretleri de ayný oranda azalmýþ olur. (Considerations Concerning
Taking off the Bounty on Corn Exported, etc., Lond., 753, s. 7.) Sanayiin çýkarý, tahýl ile diðer
bütün tüketim maddelerinin mümkün olduðu kadar ucuz olmasýný gerektirir; bunlarý
pahalýlaþtýran þey, emeði de pahalýlaþtýrýr .... sanayiin kayýt altýna alýnmadýðý bütün ülkelerde,
gerekli tüketim maddelerinin fiyatý, emeðin fiyatýný da etkilemek zorundadýr. Gerekli tüketim
maddeleri ucuzladýkça bu da daima düþecektir (l.c, s. 3.) Ücretler, üretici güçlerin artmasý
oranýnda azalýr. Makinelerin, gerekli tüketim maddelerini ucuzlattýðý doðrudur, ama o ayný
zamanda iþçiyi de ucuzlatýr. (A Prize Essay on the Comparative Merits of Competition and Cooperation, London 1834, s. 27.)
7
Ils conviennent, disait-il, que plu, on peut, sans préjudice, épargner de frais ou de
travaux dispendieux dans la fabrication des ouvrages des artisans, plus cette épargne est
profitable par la diminution du prix de ces ouvrage. Cependant ils croient que ya production de
richesse, qui resulte des travaux des artisans, consiste dans laugmentation de la valeur venale
de leurs ouvrages. [Onlar zanaatçýlarýn ürettikleri þeylerin yapýmýnda, masraflardan ya da
masraflý çalýþmalardan, zarar vermeksizin ne kadar tasarruf edebilirlerse, bu tasarrufun, o
ürünlerin fiyatýndaki düþme aracýyla, o kadar yararlý olacaðýný kabul ediyorlar, diyordu. Bununla
birlikte, zanaatçýlarýn çalýþmasýndan doðan zenginlik üretiminin, bunlarýn ürünlerinin parasal
deðerinin artýþýna dayandýðýna da inanýrlar.] (Quesnay, Dialogues sur le Commerce et les
Travaux des Artisans, s. 188, 189.)
8
Ces spéculateurs si économes du temps et du travail des ouvriers quil faudrait quils
payassent! [Ýþçilerin, ödemeleri gerekecek emek-zamanýnýn öylesine tutumlu spekülatörleri!]
(J. N. Bidaut, Du Monopole qui setablit dans les arts industriels et el commerce, Paris 1828, s.
13.) Ýþveren daima zaman ve emekten tasarruf etme peþinde olacaktýr. (Dugald Stewart,
Works, ed. by Sir W. Hamilton, Edinburgh, v. VIII, 1855. Lectures on Polit. Econ., s. 318.) Onlarýn
(kapitalistlerin) çýkarý, çalýþtýrdýklarý iþçilerin üretken güçlerinin mümkün olduðu kadar büyük
olmasýdýr. Dikkatlerini ve hem de neredeyse bütün dikkatlerini bu üretkenliðin yükseltilmesi
üzerinde toplarlar. (R. Jones, l.c., Lecture III, [s. 39].)
282
Karl Marks
Kapital I
olan emek-zamanýnýn kýsaltýlmasýdýr. Emeðindeki üretkenliðin artmasý
sonucu, iþçinin, eskisinin diyelim 10 katý meta üretmesi ve böylece herbiri üzerinde onda-bir kadar az emek-zamaný harcamasý, onu eskisi
gibi 12 saat çalýþmaktan alýkoyamayacaðý gibi, bu, 12 saatte 120 parça
yerine 1.200 parça üretmesini de engellemez. Dahasý var, iþgünü, ayný
zamanda, 14 saatte, diyelim 1.400 parça üretecek þekilde uzatýlabilir
de. Ýþte bunun için, MacCulloch, Ure, Senior ve benzeri iktisatçýlarýn
yapýtlarýnýn bir sayfasýnda, iþçinin, üretkenliðinin geliþmesi sonucu gerekli emek zamanýnýn kýsaltýlmasý nedeniyle, sermayeye þükran borçlarý olduðu yazýlýdýr, ardýndan gelen sayfada da, bu minnettarlýðýný göstermesi için gelecekte 10 saat yerine 15 saat çalýþmalarý gereði! Kapitalist
üretim sýnýrlarý içersinde, emeðin üretkenliðinin geliþmesinin tüm amacý,
iþgününde, iþçinin kendi yararýna olarak çalýþtýðý sürenin kýsaltýlmasý, ve
bu kýsaltma yoluyla, kapitalistin çýkarýna bedavadan çalýþacaðý sürenin
uzatýlmasýdýr. Metalarý ucuzlatmaksýzýn bu sonuca ne ölçüde ulaþýlabileceði, nispi artý-deðerin, þimdi incelenmesine giriþeceðimiz özel üretim
yöntemleri açýklanýrken görülecektir. [sayfa 335]
Karl Marks
Kapital I
283
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ELBÝRLÝÐÝ
KAPÝTALÝST üretim, görmüþ olduðumuz gibi, ancak her bireysel
sermayenin ayný anda oldukça çok sayýda iþçi kullanmasýyla, ve bunun
sonucu emek-sürecinin büyük ölçüde yürütülmesi ve nispeten geniþ
miktarda ürün vermesiyle baþlar. Çok sayýda iþçinin, ayný zamanda,
ayný yerde (ya da isterseniz ayný iþ alanýnda diyebilirsiniz), tek bir kapitalistin patronluðu altýnda ayný türden meta üretmek üzere birarada
çalýþmalarý, hem tarih hem mantýk açýsýndan, kapitalist üretimin çýkýþ
noktasýný meydana getirir. Üretim tarzý yönünden, manüfaktür, sözcüðün dar anlamýyla, ilk aþamalarýnda, lonca elzanaatlarýndan, bir ve ayný
bireysel sermaye tarafýndan ayný anda çok sayýda iþçi kullanýlmasý
dýþýnda güçlükle ayýrdedilebilir. Ortaçað lonca ustasýnýn iþyeri, yalnýzca
geniþlemiþtir.
Demek ki, baþlangýçta farklýlýk salt niceldi. Belli bir miktar ki [sayfa
284
Karl Marks
Kapital I
sermaye ile üretilen artý-deðerin, her iþçinin ürettiði artý-deðerin ayný
anda kullanýlan iþçi sayýsýyla çarpýmýna eþit olduðunu göstermiþ bulunuyoruz. Ýþçi sayýsý, tek baþýna, ne artý-deðer oraný, ne de emek-gücünün
sömürülme derecesi üzerinde etkilidir. 12 saatlik bir iþgünü, altý þilinde
somutlaþmýþ ise, böyle 1.200 gün, 1.200 kez altý þilinde somutlaþýr. Birinci
halde 12 x 1.200 iþsaati, diðerinde böyle 12 iþ-saati ürüne katýlmýþtýr.
Deðer üretiminde iþçi sayýsý, yalnýzca, þu miktarda tek tek iþçi demektir;
bu yüzden,1.200 kiþinin ayrý ayrý çalýþmasý ya da tek bir kapitalistin denetimi altýnda birleþmesi, deðer üretimi yönünden hiç farketmez.
Bununla birlikte, belli sýnýrlar içersinde bir deðiþiklik yer alýr. Deðerde gerçekleþmiþ emek, ortalama toplumsal nitelikte bir emektir; bunun
için de bir ortalama emek-gücü harcamasýdýr. Ne var ki, herhangi bir
ortalama büyüklük, hepsi de ayný türden, ama farklý nicelikte ayrý ayrý
büyüklüklerin yalnýzca ortalama sayýsýdýr. Her sanayide, her bireysel iþçi, Peter ya da Paul olsun, ortalama iþçiden farklýdýr. Bu bireysel farklýlýklar, ya da matematikteki adýyla hatalar birbirini giderir ve belli bir
asgari sayýda iþçinin kullanýldýðý yerlerde ortadan kalkar. Ünlü sofist ve
dalkavuk Edmund Burke, bir çiftçi olarak pratik gözlemlerine dayanarak
þu iddiayý öne sürebiliyor: beþ tarým iþçisinden kurulma küçük bir takýmda emekteki bütün bireysel farklýlýklar yokolur ve sonuçta, herhangi
beþ yetiþkin tarým iþçisi birarada alýndýðýnda, ayný sürede diðer herhangi
beþ kiþi kadar iþ yapmýþ olurlar.9 Böyle olmakla birlikte, þurasý da açýktýr
ki, ayný anda çalýþan çok sayýda iþçinin ortaklaþa iþgünü, bu iþçilerin
sayýsýna bölünürse, bir günlük ortalama toplumsal emeði verir. Tek bir
iþçinin iþgünü, örneðin 12 saat olsun. Bu durumda, ayný anda çalýþtýrýlan
12 iþçinin ortaklaþa iþgünü 144 saat olur; bu bir düzine insanýn herbirinin
emeði, ortalama toplumsal emekten az ya da çok sapmakla birlikte,
ayný iþi herbirinin, farklý zamanlarda yapmalarýna karþýn, [sayfa 337] bunlarýn
herbirinin iþgünü, 144 saatlik ortaklaþa iþgününün onikide-biri olduðu
için ortalama toplumsal iþgünü niteliðini taþýr. Bununla birlikte, bu 12
kiþiyi çalýþtýran kapitalist açýsýndan ise, iþgünü, bu bir düzine iþçinin
toplam iþgünüdür. Her iþçinin iþgünü, ortaklaþa iþgününün bölünmüþ
bir kýsmýdýr; bu 12 kiþinin çalýþma sýrasýnda birbirlerine yardýmcý olup
olmadýklarýnýn, ya da çalýþmalarý sýrasýndaki iliþkinin, bu iþçilerin hepsinin
ayný kapitalist hesabýna çalýþmaktan ibaret olmasýnýn hiç bir önemi
yoktur. Ama bu 12 iþçi altý küçük patron tarafýndan ikiþer ikiþer
336]
9
Kuþkusuz, bir insanýn emeðinin deðeri ile bir diðer kimsenin emeðinin deðeri arasýnda,
güçlülük, beceri ve dürüst çalýþma yönünden epeyce büyük farklar vardýr. Yaptýðým dikkatli
gözlemlere dayanarak, herhangi beþ insanýn, toplum olarak, belirli bir sürede, belirttiðim yaþ
dönemindeki diðer beþ kiþinin emeðine eþit bir emek saðlayacaklarýna tamamen eminim; yani
böyle bir beþ kiþi içersinde bir tanesi, iyi bir iþçinin, bir diðeri kötü bir iþçinin bütün niteliklerine
sahip bulunacak ve diðer üçü, birinciyle sonuncunun ortalamasý, orta halli nitelikleri taþýyacaktýr.
Böylece, beþ kiþilik küçük bir toplulukta bile, bütün bu beþ insanýn yapabilecekleri iþin
tamamlayýcý öðelerini bulabilirsiniz. (E. Burke, l.c., s.. 15, 16.) Ortalama birey konusunda Quételet
ile karþýlaþtýrýnýz.
Karl Marks
Kapital I
285
çalýþtýrýlmýþ olsalar, bu patronlarýn herbirinin ayný deðeri üretmeleri ve
dolayýsýyla genel artý-deðer oranýný gerçekleþtirme-leri tamamen raslansal
olurdu. Tek tek durumlarda sapmalar olabilir. Eðer bir iþçi için bir metaýn
üretiminde toplumsal olarak gerekli-zamandan oldukça fazla bir zaman
gerekiyorsa, bu durumda gerekli-emek zamaný ortalama toplumsal gerekli emek-zamanýndan büyük bir sapma gösterir; böylece, emeði, ortalama emek sayýlamayacaðý gibi, emek-gücü de ortalama emek-gücü
sayýlamaz. Bu emek-gücü ya hiç satýlamaz ya da ortalama emek-gücü
deðerinin altýnda bir fiyatla satýlabilir. Bu nedenle, her türlü emek için
saptanmýþ asgari bir etkinlik varsayýlýr, ve biz, ilerde, kapitalist üretimin
bu asgariyi saptama yollarýný saðladýðýný göreceðiz. Öte yandan, kapitalist,
ortalama emek-gücü deðerini ödeme durumunda olduðu halde, bu
asgari, gene de ortalamadan bir sapma gösterir. Ýþte bunun için, altý
küçük patrondan biri, ortalama artý-deðer oranýndan fazlasýný, diðeri
daha azýný sýzdýrabilecektir. Bu eþitsizlikler toplum ölçüsünde birbirini
götürür, ama ayný þey, tek tek patronlar için sözkonusu deðildir. Böylece,
deðer üretme yasalarý, tek üretici için, an-cak bir kapitalist gibi üretimde
bulunduðu, çok sayýda iþçiyi birarada çalýþtýrdýðý ve bunlarýn emeklerinin
ortaklaþa nitelikleri yüzünden ortalama toplumsal emek niteliðinde olmalarý nedeniyle, daha baþlangýçta, bütünüyle gerçekleþmiþ olur.10
Çok sayýda iþçinin ayný zamanda çalýþtýrmalarý, çalýþma sisteminde bir deðiþiklik olmadan bile, emek-sürecinin maddi koþullarýnda bir
devrime yolaçar. Çalýþtýklarý iþyerleri, hammadde [sayfa 338] depolarý, iþçilerin ayný anda hep birlikte ya da sýrayla kullandýklarý araç ve gereçler;
kýsacasý, üretim araçlarýnýn bir kýsmý þimdi ortaklaþa tüketilmektedir.
Bir yandan, bu üretim araçlarýnýn deðiþim-deðeri artmamýþtýr; çünkü,
bir metaýn deðiþim-deðeri, kullaným-deðerinin daha kapsamlý ve çok
daha büyük bir yararlýlýkla tüketilmesiyle yükselmiþ olmaz. Öte yandan,
bu araçlar ortaklaþa tüketildikleri için, eskisinden daha büyük ölçüde
kullanýlmýþ olurlar. Yirmi tezgah üzerinde yirmi dokumacýnýn çalýþtýðý
bir oda, tek dokumacýnýn iki çýraðý ile çalýþtýðý odadan daha büyük olmalýdýr. Ama, yirmi kiþilik bir iþyerinin yapýmý, herbirinde ikiþer dokumacýnýn çalýþtýðý on odadan daha ucuza malola-caktýr; yani, geniþ ölçüde
ve ortaklaþa kullanýlmak üzere biraraya toplanan üretim araçlarýnýn
deðeri, bu araçlarýn çoðalmasý ve yararlý etkilerinin fazlalaþmasý ile doðru
orantýlý olarak artmaz. Ortaklaþa tüketildikleri zaman, herbir tek ürüne
deðerlerinin küçük bir kýsmýný katmýþ olurlar; bunun nedeni, kýsmen
katýldýklarý deðerin çok miktarda ürüne daðýlmasý, kýsmen de bunlarýn
deðerlerinin, mutlak olarak daha büyük olmakla birlikte, süreçteki faaliyet alanlarý bakýmýndan, tek tek üretim araçlarýnýn deðerinden nispeten
10
Profesör Roscher, Bayan Roscherin iki gün süreyle çalýþtýrdýðý tek bir dikiþçi kadýnýn, bir
gün süreyle birarada çalýþtýrýlan iki dikiþçi kadýndan daha fazla iþ yaptýðýný keþfetmiþ bulunduðunu
iddia ediyor. Bilge profesör, kapitalist üretim sürecini yalnýz fidanlýkta ve baþroldeki kapitalistin
bulunmadýðý koþullar altýnda incelemese çok iyi eder.
286
Karl Marks
Kapital I
daha az olmasýdýr. Buna baðlý olarak deðiþmeyen sermayenin bir kýsmýnýn deðeri düþer ve, bu düþüþün büyüklüðü ile orantýlý olarak, metaýn
toplam deðeri de düþer. Üretim araçlarýnýn daha aza malolmasý halinde
de ayný sonuca varýlmýþ olur. Bu tür kullanýmla saðlanan tasarruf, tamamýyla, çok sayýda iþçi tarafýndan ortaklaþa tüketilmelerinden ileri gelir. Ayrýca toplumsal emeðin zorunlu koþullarýndan olan bu özellik tek
tek baðýmsýz iþçilerin ya da küçük patronlarýn daðýnýk ve nispeten daha
pahalý üretim araçlarýndan farklý olan bu özellik çok sayýda iþçinin toplu bulunduklarý halde birbirlerine yardýmcý olmadýklarý, yalnýzca yanyana
çalýþtýklarý durumlarda bile kazanýlmýþ olur. Emek araçlarýnýn bir kýsmý,
bu toplumsal niteliði, bizzat emek-süreci kazanmadan önce kazanýr.
Üretim araçlarýnýn kullanýmýndaki tasarrufun, iki bakýmdan incelenmesi gerekir. Önce meta fiyatlarýný ucuzlatmalarý ve böylece emekgücü deðerinde bir düþüþ yaratmalarý yönünden. Ýkincisi, artý-deðerin
yatýrýlan toplam sermayeye oraný, yani deðiþmeyen ve deðiþen sermayenin toplam deðerleri arasýndaki oraný deðiþtirmeleri bakýmýndan. Bu
son nokta ancak üçüncü ciltte ele alýnacaktýr; aralarýndaki yakýn iliþki
içersinde ele alýnmalarýnýn [sayfa 339] daha uygun olacaðý düþüncesiyle,
þu anda konumuzla ilgisi bulunan birçok noktayý da o cilde býrakýyoruz.
Tahlilimizin gidiþi, konunun böylece bölünmesini zorunlu kýlýyor, ve bu
bölünme, kapitalist üretimin ruhuna da çok uygun düþüyor. Çünkü bu
üretim tarzýnda, iþçi, emek aracýný, kendisinden baðýmsýz olarak baþka
birisinin mülkiyeti altýnda bulduðu için, bunlarýn kullanýlmasýndaki tasarruf, ona, kendisini ilgilendirmeyen ve bunun için de kendi kiþisel üretkenliðini artýracak yöntemlerle bir iliþkisi olmayan apayrý bir iþlem gibi
görünüyor.
Çok sayýda iþçinin, bir ve ayný, ya da farklý, ama aralarýnda iliþki
bulunan süreçlerde birarada yanyana çalýþmalarýna, elbirliði etmek ya
da elbirliði içinde çalýþmak denir.11
Týpký bir süvari taburunun saldýrý gücü ya da bir piyade alayýnýn
savunma gücü, tek tek süvari ya da piyade erlerinin ayrý ayrý saldýrý ya
da savunma güçlerinin toplamýndan büsbütün farklý olduðu gibi, iþçilerin
tek baþlarýna ortaya koyabilecekleri mekanik güçlerin toplamý da, büyük
bir aðýrlýðý kaldýrýrken, bir vincin kolunu çevirirken ya da bir engeli ortadan kaldýrýrken olduðu gibi, birçok kiþinin ayný iþe birarada katýldýklarý
zaman oluþan toplumsal güçten farklýdýr.12 Bu gibi durumlarda, sözkonusu olan bu ortaklaþa emekle alýnan sonuç, tek tek bireysel emek
tarafýndan ya hiç yaratýlamazdý, ya büyük zaman harcayarak, ya da çok
Concours des forces. (Destutt de Tracy. l.c., s. 80.)
Parçalara bölünmesi olanaksýz ve ama biraraya gelmiþ iþçilerin elbirliði olmaksýzýn
yapýlamayan, pek basit türden sayýsýz iþlemler vardýr. Büyük bir aðacýn bir arabaya yüklenmesini
örnek diye verebilirim ... kýsacasý, ayný ve tek bir iþte ve ayný anda birbirine yardýmcý olan pek
çok sayýda el olmaksýzýn yapýlamayan her þey. (E. G. Wakefield, A View of the Art of Colonisation,
London 1849. s. 168.)
11
12
Karl Marks
Kapital I
287
küçük boyutlarda elde edilebilirdi. Burada gördüðümüz þey, yalnýzca
elbirliðiyle çalýþma yoluyla bireyin üretici gücünde bir artma deðil, yepyeni bir gücün, yani kitlelerin ortak gücünün yaratýlmasýdýr.13
Birçok kuvvetin tek bir kuvvet halinde kaynaþmasýndan doðan
bu yeni güç yanýnda, doðrudan toplumsal temas, birçok sanayide, tek
tek her iþçinin etkinliðini yükselten bedensel canlýlýðýn rekabetine ve
dürtüsüne yolaçar. Böylece, birarada çalýþan bir düzine insan, 144 saatlik ortaklaþa iþgününde, ayrý ayrý çalýþan oniki kiþinin 12þer saatlik çalýþmalarýndan, ya da birbiri ardýna oniki [sayfa 340] gün çalýþan tek bir kiþiden
çok daha fazla ürün üretirler.14 Bunun nedeni, insanýn, Aristotelesin
dediði gibi politik bir hayvan15 olmasa bile, her halde toplumsal bir hayvan olmasýdýr.
Birkaç kiþi, ayný zamanda, ayný ya da benzer türden bir iþ üzerinde
birlikte çalýþabilir, ama ortaklaþa emeðin bir parçasý olarak herbirinin
yaptýðý iþ, emek-sürecinin farklý bir evresini karþýlar ve bütün bu evrelerden geçilerek elbirliði sonucu üzerinde çalýþtýklarý iþ daha büyük bir
hýzla yürür. Örneðin, bir düzine duvarcý merdivenin basamaklarýna sýrayla
dizilseler ve taþlarý yukarýya doðru elden ele geçirseler, herbiri ayný þeyi
yaparlar, ama de onlarýn ayrý ayn hareketleri, bir toplam iþlemin birbirine
baðlý kýsýmlarýný oluþturur; bunlar, her taþýn geçmek zorunda olduðu
belli evrelerdir, ve taþlar, böylece, sýrayla dizilmiþ 24 elin üzerinde, tek
bir kiþinin taþýdýðý yükle merdiveni týrmanýp inmesinden daha büyük
bir hýzla yukarýya taþýnmýþ olur.16 Nesne, ayný uzaklýða daha kýsa zamanda
13
On tonluk bir aðýrlýðý tek bir insan kaldýramazken ve ayný yükü on kiþi güçlükle
kaldýrabilirken, 100 kiþi, bunu, herbirinin tek bir parmaðýnýn gücüyle yapabilir. (John Bellers,
Proposals for Raising a Colledge of Industry, London 1696. s. 21.)
14
Çalýþtýrýlan iþçi oranýnda da (ayný sayýda iþçinin, herbiri 30 acre topraða sahip on çiftçi
yerine, 300 acre topraða sahip tek bir çiftçi tarafýndan çalýþtýrýlmasýnda) iþadamlarý dýþýnda
herkesin kolayca anlayamayacaðý bir avantaj vardýr: 1in 4e oraný neyse 3ün 12ye oraný da
ayný þeydir demek doðaldýr, ama bu, uygulamada geçerli deðildir: birçok iþçinin biraraya
getirilmesiyle bu türden bir beraberliði gerektiren hasat zamaný ve daha birçok çalýþmalarda, iþ
hem daha iyi ve hem de daha hýzlý yapýlmýþ olur: örneðin hasat zamanýnda 2 arabacý, 2 yükleyici,
2 týrmýkçý, 2 boþaltýcý ve samanlýk ya da ambarda beraberce çalýþan iþçiler, ayný sayýda iþçinin,
çeþitli çiftliklerde ayrý topluluklar halinde çýkaracaklarý iþin iki katýný çýkartýrlar. ([J. Arbuthnot,]
An lnquiry into the Connexion between the Present Price of Provisions and the Size of Farms,
By a Farmer, London 1773, s. 7, 8.)
15
Aristotelesin tanýmý, tam anlamýyla, insanýn kent yurttaþý olmasý, doðasý gereðidir.
Franklinin, insan alet yapan hayvandýr þeklindeki tanýmý, Yankeeler topluluðu için ne denli
karakteristik ise, bu taným da klasik antik toplum için o denli karkteristiktir.
16
On dolt encore remarquer que cette division partielle du travail peut se faire, quand
même les ouvriers sont occupés à une même besogne. Des macons, par exemple, font tous la
même besogne, et pourtant ile existe parmi eux une espèce de division de travail, qui consiste
en ce que chacun deux fait passer la brique par un espace donné, et que, tous ensemble, la
font pervenir beacoup plus peromptement à lendroit marqué, quils le feraient si chacun deux
portait sa brique séparement jusquà létage superieur. [Bu parçasal iþbölümünün, hatta
iþçilerin ayrý bir iþte çalýþtýrýldýklarý zaman bile yapýlabildiðine de dikkat etmeli. Örneðin, tuðlalarý
elden ele bir üst iskeleye geçirmekle meþgul duvarcýlarýn hepsi ayný iþi yaparlar, ama gene de
aralarýnda, herbirinin tuðlayý belirli bir yerden geçirmesine, ve hepsinin birarada, onu istenen
yere, içlerinden herbirinin kendi tuðlasýný tek baþýna üst kata kadar götürebileceðinden çok
daha çabuk ulaþtýrmalarýna dayanan bir çeþit iþbölümü vardýr.] (F. Skarbeck, Théorie des
288
Karl Marks
Kapital I
taþýnmýþtýr. Ayný þekilde, örneðin bir yapýya birkaç yerinden birden ayný
zamanda baþlansa, burada duvarcýlar elbirliði ile ayný ya da ayný türden
iþi yapmakla birlikte, birliði halinde bir emek sözkonusudur. 12 duvarcýnýn 144 saatlik [sayfa 341] ortaklaþa iþgününde yapýdaki ilerleme, bir
duvarcýnýn 12 günlük ya da 144 saatlik çalýþmasýndan daha fazla olur.
Bunun nedeni, bir insan grubunun uyum içersinde çalýþýrken elleri ve
gözlerinin hem arkada, hem önde olmasý ve bir ölçüde uyanýk bulunmasýdýr. Üzerinde çalýþýlan iþin çeþitli kýsýmlarý, ayný anda geliþir.
Yukardaki durumlarda, insanlarýn, ayný ya da ayný türden bir iþi
yapmalarý üzerinde durmamýzýn nedeni, bu en yalýn ortaklaþa emek
biçiminin, en geliþkin aþamalarda bile elbirliðiyle çalýþmanýn rolü olmasýdýr. Yapýlan iþ karmaþýk bile olsa, elbirliði yapan insanlarýn basit sayýsý,
çeþitli iþlemlerin farklý kimseler arasýnda daðýtýlmasý olanaðýný doðurur,
ve bunun sonucu olarak, iþ ayný zamanda, yürütülür. Bu yüzden, iþin
tamamýnýn bitirilmesi için gerekli zaman kýsalmýþ olur.17
Birçok sanayi kolunda, iþin niteliðinin belirlediði, belirli sonuçlarýn saðlanmasý gereken kritik dönemler vardýr. Diyelim, bir koyun sürüsünün kýrkýlmasý ya da bir buðday tarlasýnýn biçilip harman yapýlmasýnda
ürünün niceliði de, niteliði de, iþin belli zamanda baþlamasýna ve bitirilmesine baðlýdýr. Bu durumlarda, emek-sürecinin alacaðý zaman, týpký
ringa balýðý avýndaki gibi önceden saptanmýþtýr. Tek bir insan, doðal bir
günden, diyelim 12 saatten fazla bir iþgünü çýkartamaz, ama elbirliði
yapan 100 kiþi, iþgününü 1.200 saate uzatabilir. Eldeki iþin bitirilmesi
için zorunlu sürenin kýsalýðý, o kritik anda üretim alanýna çok miktarda
bir emek kitlesinin sürülmesi ile karþýlanýr. Ýþin uygun zamanda tamamlanmasý, birçok bileþik iþgününün ayný zamanda uygulanmasýna baðlýdýr; istenilen yeterli sonucun alýnmasý, kullanýlan iþçi sayýsýna baðlýdýr;
bununla birlikte, bu sayý, ayný iþin ayný sürede tamamlanmasý için gerekli tek tek iþçilerin sayýsýndan daima küçüktür.18 Bu tür elbirliðinin yokluðu nedeniyle, Birleþik Devletlerin batý kesiminde [sayfa 342] büyük miktarda buðday, Ýngiliz yönetiminin eski topluluklarý yokettiði Doðu Hindistanýn bazý kesimlerinde büyük miktarlarda pamuk, her yýl ziyan olur.19
richesses sociales, 2. ed., Paris 1839, t. I., s. 97, 98.)
17
Est-il question dexécuter un travail complique? Plusieurs choses doivent être faites
simultanément: lun en fait une, pendant que lautre en fait une autre, et toutes contribuent a
leffet quun seul homme naurait pu produire. Lun rame pendant que lautre tient le gouvernail,
et quun troisième jette le filet ou harponne le poisson, et la pêche a un succès impossible
sans ce concours. [Karmaþýk bir iþi yapmak mý sözkonusu? Birçok þey ayný anda yapýlmalý;
biri bir iþi yaparken, öbürü de baþka bir iþi yapar, ve hepsi, bir tek adamýn yapamayacaði bir iþin
yapýlmasýna katkýda bulunur. Biri dümeni tutarken öbürü kürek çeker, ve bir üçüncüsü de að
atar ya da balýðý zýpkýnlar, ve bu elbirliði olmadýkça balýk tutulamaz.] (Destutt De Tracy, l.c., [s.
78].)
18
Onun (tarým iþinin) kritik anlarda yapýlmasýnýn çok önemli sonuçlarý olur. (An Inquiry
into the Connexion between the Present Price, etc., [London 1773], s. 9.) Tarýmda, zamandan
daha önemli bir etmen yoktur. (Liebig, Ueber Theorie und Praxis in der Landwirtschaft, 1856,
s. 23.)
Karl Marks
Kapital I
289
Bir yandan, elbirliði, iþin geniþ ve yaygýn bir alan üzerinde yürütülmesine olanak saðlar; bunun sonucu olarak, bataklýklarýn kurutulmasý,
bentlerin yapýmý, sulama iþleri ve kanal yapýmý, yol ve demiryollarý yapýmý
gibi birtakým giriþimleri zorunlu kýlar. Öte yandan, üretimin boyutlarýný
büyütmekle birlikte, üretimin yapýlmakta olduðu alanda nispi bir daralmayý da saðlar. Üretim alanýndaki bu daralma ile birlikte boyutlarýndaki
artýþ, iþçilerin biraraya toplanmasý, çeþitli süreçlerin yanyana getirilmesi
ve üretim araçlarýnýn yoðunluk kazanmasý, bazý gereksiz harcamalardan tasarruf edilmesini saðlar.20
Birleþtirilmiþ iþgünü, eþit miktarda tek tek iþgünleri toplamýna
göre, daha büyük miktarda kullaným-deðeri üretir ve böylece belli bir
sonucun alýnmasý için gerekli emek-zamanýný kýsaltýr. Birleþtirilmiþ iþgünü, bu artan üretkenlik emek-gücünü, ister mekanik iþ kuvvetini yükseltmekle, ister çalýþma alanýný daha büyük bir alana yaymakla, ya da
üretimin boyutlarýndaki büyümeye oranla üretim alanýndaki daralmayla, ya da kritik anlarda büyük emek kitlesini iþe koþmakla, ya da bireyler arasýndaki rekabeti körükleyerek onlarýn bedensel canlýlýðýný yükseltmekle, ya da birçok kimse tarafýndan yapýlan iþlere süreklilik ve çok
yanlýlýk damgasýný vurmakla, ya da farklý iþlemleri ayný anda yürütmekle, ya da ortaklaþa kullanýlan üretim araçlarýnda tasarruf saðlamakla, ya
da bireysel emeðe ortalama toplumsal emek niteliðini kazandýrmakla
olsun yani artýþýn nedeni bunlardan hangisi olursa olsun, birleþtirilmiþ
iþgününün kendine özgü üretkenlik gücü, bütün koþullar [sayfa 343] altýnda, emeðin toplumsal üretkenlik gücü, ya da toplumsal emeðin üretme
gücüdür. Bu güç, doðrudan doðruya elbirliðinden doðmaktadýr. Ýþçi
diðer iþçiler ile sistemli bir elbirliðine girdiði anda, bireyselliðin verdiði
baðlarý parçalar, türünün yetilerini geliþtirir.21
Genel kural olarak, iþçiler, biraraya getirilmeksizin elbirliði yapamazlar: tek bir yerde toplanmalarý, elbirliðinin zorunlu bir koþuludur.
19
Belki, Çin ile Ýngiltere dýþýnda, dünyanýn herhangi bir ülkesinden daha fazla emek ihraç
eden bir ülkede karþýlaþýlmasý pek umulmayan diðer bir kötü durum da, pamuk toplanmasý için
yeteri kadar iþçi bulma olanaksýzlýðýdýr. Bunun sonucu, büyük miktarda ürünün toplanmadan
kalmasý, diðer bir kýsmýnýn ise, rengi bozulmuþ ve kýsmen çürümüþ halde düþtüðü topraktan
toplanmasý ve böylee, tam mevsiminde iþçi yokluðu nedeniyle ekicinin, Ýngilterenin büyük bir
sabýrsýzlýkla bekledigi ürünün büyük bir kýsmýnýn kaybýna göz göre göre boyun eðmek zorunda
kalmasýdýr. (Bengal Hurkaru, Bi-Monthly, Overland Summary of News, 2nd July, 1861.)
20
Tarýmýn geliþmesiyle, eskiden 500 acre toprak üzerine seyrek olarak daðýlmýþ bulunan
sermaye ile emeðin hepsi ve belki de bundan daha fazlasý þýmdi daha iyý ekilen 100 acreda
toplanmýþ bulunuyor. Kullanýlan sermaye ve emek miktarýna oranla, ekim alaný daralmakla
birlikte, bu alan, eskiden tek bir baðýmsýz üreticinin elinde bulunan ya da onun tarafýndan
iþlenen üretim alanýna göre daha geniþtir. (R. Jones, An Essay on the Distribution of Wealth,
Part I.,. On Rent, London 1831, s. 191.)
21
La forza di ciascuno uomu ê minima, ma la riunione delle minime forze forma una
forza totale maggiore anche della somma delle forze medesime fino a che le forze per essere
riunite possono diminuere il tempo ed accrescere lo spazio della loro azione. [Her tek
insanýn gücü çok küçüktür, ama küçük güçlerin biraraya gelmesi, bu güçlerin toplamýndan
daha büyük bir bütünsel güç doðurur, öyle ki, yalnýzca biraraya gelmeleri ile, eylemlerinin
zamanýný azaltýp alanýný artýrabilirler.] (G. R. Carli, Note to P. Verri, l.c., t. XV, s. 196)
290
Karl Marks
Kapital I
Ücretli iþçiler ayný sermaye, ayný kapitalist tarafýndan, ayný zamanda çalýþtýrýlmadýkça ve bunun için de emek-güçleri kapitalist tarafýndan ayný
zamanda satýn alýnmadýkça, elbirliði yapamazlar. Bu emek-güçlerinin
toplam deðeri, ya da duruma göre bu iþçilerin günlük ya da haftalýk
ücretlerinin toplamý, hangi durumda olursa olsun, iþçilerin üretim süreci
için biraraya toplanmalarýndan önce kapitalistin cebinde hazýr olmalýdýr.
Bir tek gün için bile olsa, 300 iþçinin ücretinin ödenmesi daha az sayýda
iþçinin bütün bir yýl haftadan haftaya ücretlerinin ödenmesinden daha
fazla sermayeyi gerektirir. Bu nedenle, elbirliði yapacak emekçi sayýsý,
yani elbirliðinin hacmi, her þeyden önce, bir kapitalistin emek-gücü satýnalmak için ayýrabileceði sermaye miktarýna baðlýdýr; bir baþka deyiþle,
tek bir kapitalistin, belli sayýda iþçinin gereksindiði tüketim maddelerini
saðlayabilme olanaklarýna baðlýdýr.
Deðiþen sermaye için sözkonusu olan þeyler, deðiþmeyen sermaye için de sözkonusudur. Örneðin, 300 kiþi çalýþtýran bir kapitalistin
hammadde için yatýrýmý, 10 iþçi çalýþtýran 30 kapitalistin herbirinin ayný
iþ için harcayacaðý paradan 30 kat daha fazladýr. Ortaklaþa kullanýlan
emek araçlarýnýn deðeri ve miktarý, gerçekte iþçi sayýsý ile ayný oranda
artmaz, ama gene de önemli miktarda artar. Böylece, büyük üretim
araçlarý kütlelerinin tek kapitalistin elinde toplanmasý, ücretli iþçilerin
emek birliðinin maddi koþulu olduðu gibi, emek birliðinin hacmi ya da
üretimin büyüklüðü de bu yoðunlaþmanýn derecesine baðlýdýr.
Daha önceki bölümde görmüþtük ki, çok sayýda iþçinin çalýþtýrýlmasý ve dolayýsýyla belli miktarda artý-deðer üretilmesi için belli miktarda
asgari bir sermayeye gereksinme vardýr, ve bunun [sayfa 344] sonucu olarak,
elde ettiði artý-deðer miktarý, iþvereni küçük bir patrondan bir kapitaliste
dönüþtürecek el emeðinden kurtaracak ve böylece kapitalist üretimi
açýkça kurabilecek yeterlikte olmalýdýr. Þimdi de, birbirinden ayrý ve baðýmsýz birçok sürecin birleþik tek bir toplumsal sürece çevrilmesi için
belli asgari bir miktarda sermayenin zorunlu koþul olduðunu görüyoruz.
Gene gördük ki, baþlangýçta emeðin sermayenin boyunduruðu altýna
girmesi, yalnýzca kendi hesabýna deðil, kapitalist hesabýna ve dolayýsýyla
onun egemenliði altýnda çalýþmasýnýn biçimsel sonucundan baþka bir
þey deðildir. Çok sayýda ücretli iþçinin elbirliði ile sermaye, bizzat emeksürecini gerçekleþtiren bir gereklilik, üretimin gerçek bir gerekliliði haline
gelmiþtir. Þimdi artýk kapitalistin, bir generalin komutayý savaþ alanýnda
ele almasýnýn zorunluluðu gibi, bizzat üretim alanýnda komutayý ele
almasý vazgeçilmez bir zorunluluk haline gelmiþtir.
Geniþ boyutlu her türlü ortaklaþa emek, bireysel etkinliklerinin
uyum içersinde çalýþmasýnýn saðlanmasý, ayrý ayrý organlarýn etkinliklerinden farklýlýk gösteren birleþmiþ organizmanýn çalýþmasýndan doðan
genel görevlerin yerine getirilmesi için, þu ya da bu ölçüde yönlendirici
bir otoriteye gerek duyar. Tek bir kemancý kendi kendisinin yöneticisidir,
ama orkestra için bir þefe gerek vardýr. Sermayenin denetimi altýndaki
Karl Marks
Kapital I
291
emeðin elbirliði haline geldiði andan itibaren yönlendirme, denetleme
ve düzenleme iþi, sermayenin iþlevlerinden biri haline gelir. Bu, sermayenin iþlevi olur olmaz, sermaye, özel nitelikler kazanýr.
Kapitalist üretimin baþlýca amacý ve yönlendirme dürtüsü, elden
geldiðince fazla artý-deðer sýzdýrmak,22 dolayýsýyla emek-gücünü mümkün olan en geniþ ölçüde sömürmektir. Elbirliði yapan iþçi sayýsý arttýkça, sermayenin egemenliðine karþý direnmeleri de artar, ve bununla
birlikte, sermayenin bu direnmenin üstesinden gelmesi için, karþý-baský
gereði de fazlalaþýr. Kapitalistin uyguladýðý denetim, yalnýzca, toplumsal
emek-sürecinin niteliðinden doðan ve bu sürece özgü özel bir iþlev deðildir, ayný zamanda, bu toplumsal emek-sürecinin sömürülmesi iþlevidir
ve kökleri, sömürücü ile onun sömürdüðü canlý ve çalýþan hammadde
arasýndaki kaçýnýlmaz uzlaþmaz karþýtlýkta bulunur.
Ayrýca, artýk iþçilerin deðil kapitalistin malý olan üretim [sayfa 345]
araçlarý kütlesindeki artýþla orantýlý olarak, bu araçlarýn gereði gibi kullanýlmasýný denetleme zorunluluðu da ortaya çýkar.23 Bundan baþka, ücretli
iþçilerin elbirliði tamamen bunlarý çalýþtýran sermaye tarafýndan oluþturulmuþtur. Tek bir üretici organ halinde birleþtirilmeleri ve bireysel görevleri arasýnda gerekli baðlantýnýn kurulmasý onlarýn dýþýnda ve kendilerine
yabancý konular olup, iþçileri biraraya getiren sermayeye ait bir iþtir. Bu
nedenle de, yaptýklarý çeþitli iþler arasýndaki iliþki, onlara, kapitalistin
önceden tasarladýðý bir plan, pratikte gene ayný kapitaliste ait yetkinin
bir uygulama þekli, ve bütün çalýþmalarýný kendi amaçlarýna uyduran
bir baþka insanýn güçlü iradesi gibi görünür. Eðer durum böyleyse, kapitalistin denetimi, özünde, üretim sürecinin iki yanlý niteliðinden dolayý,
bu süreç, bir yandan kullaným-deðerleri üreten toplumsal bir süreç,
öte yandan da artý-deðer yaratan bir süreçtir iki yanlýdýr ve þekil
bakýmýndan zorbacadýr. Elbirliðinin boyutlarý büyüdükçe, bu zorbalýk
da kendisine özgü biçimlere girer. Týpký baþlangýçta, sermayenin gerçek
anlamýnda kapitalist üretime baþlayabileceði asgari miktara ulaþtýðý anda,
kapitalistin elini fiilen çalýþmadan çekmesi gibi, þimdi de, iþçilerin ve
iþçi topluluklarýnýn doðrudan doðruya ve devamlý denetimim, bu tür
ücretli bir kimseye býrakýr. Bir kapitalistin komutasý altýnda sanayi iþçilerinden kurulmuþ ordu, gerçek bir ordu gibi subaylara (yöneticilere) ve
astsubaylara (ustabaþý, postabaþý) gereksinme gösterir, ve bunlar, iþin
Kâr ... iþin biricik amacýdýr. (J. Vanderlint, l.c., s. 11.)
Kültür yoksunu Spectator, Manchester Tel Kumpanyasýnda kapitalistler ile iþçiler arasýnda
bir tür ortaklýðýn kurulmasýndan sonra þöyle yazýyordu: Alýnan ilk sonuç, malzeme israfýnýn
birdenbire azalmasý oldu. Ýþçiler kendi mallarýna karþý, patronlarýn mallarýna karþý olduðundan
daha dikkatliydiler; ve malzeme israfý, belki de, tahsil olunamayacak borçlardan sonra, fabrikalar
için en büyük zarar kaynaðýdýr. Ayný gazete, Rochdale kooperatif denemesinde baþlýca kusur
olarak þunu buluyor: Bunlar, iþçi birleþmelerinin, maðazalarý, fabrikalarý ve hemen hemen
bütün sanayi þekillerini baþarýyla yönetebileceklerini gösterdi, ve bunlar insanlarýn durumlarýný
hemen düzelttiler, iyileþtirdiler; ama o zaman da bunlar, patronlar için hiç bir açýk yer
býrakmadýlar. Quelle horreur! [Ne korkunç! -ç.]
22
23
292
Karl Marks
Kapital I
yapýlmasý sýrasýnda, kapitalist adýna bu orduya komuta ederler. Denetim
ve gözetim iþi, bunlarýn yerleþmiþ ve özel görevleri olur. Ayrý ayrý köylü
ve zanaatçýlarýn üretim tarzýný, köle emeðine dayanan üretim ile karþýlaþtýrdýðýnda ekonomi politikçi, bu denetim ve gözetim emeðini, üretimin
faux fraissi* arasýnda sayar.24 Ama kapitalist üretim tarzýný incelerken,
tersine, [sayfa 346] o, emek-sürecinin elbirliði niteliðinin gerektirdiði denetim
iþini, bu sürecin kapitalist niteliði ve, kapitalist ile iþçi arasýndaki uzlaþmaz
çýkar karþýtlýðýnýn zorunlu kýldýðý farklý denetim iþiyle bir tutar.25 Bir kimse,
sanayiin lideri olduðu için kapitalist deðil; tersine, kapitalist olduðu için
sanayiin lideridir. Sanayi liderliði, sermayenin bir niteliðidir; týpký feodalite
döneminde general ve yargýçlýk görevlerinin toprak mülkiyetinin
nitelikleri olduðu gibi.26
Ýþçi, satýþý için kapitalistle pazarlýða giriþtiði ana kadar, kendi emekgücünün sahibidir; sahip olduðundan baþka bir þeyi, yani kiþisel yalýtýlmýþ
emek-gücünden fazlasýný satamaz. Kapitalistin, bir kiþinin emek-gücü
yerine, 100 kiþinin emek-gücünü satýnalmasý, bir kiþi yerine 100 tane
birbiriyle iliþkisiz insanla ayrý ayrý sözleþme yapmasý gerçeði, bu durumu
hiç bir þekilde deðiþtirmez. O, isterse bu 100 kiþiyi hiç elbirliði yapmaksýzýn da çalýþtýrabilir. Kapitalist, birleþmiþ 100 emek-gücünün deðil, 100
tane birbirinden baðýmsýz emek-gücünün deðerini ödemektedir. Birbirinden baðýmsýz olan bu iþçiler, teker teker kapitalist ile iliþki halindedir,
ama kendi aralarýnda herhangi bir iliþki yoktur. Bu elbirliði, ancak emeksüreci ile baþlamaktadýr, ama o zaman da, artýk onlar kendilerine ait olmaktan çýkmaktadýrlar. Bu sürece girmekle sermaye ile birleþir ve ona
ait olurlar. Faaliyet halindeki bir organizmanýn elbirliði halinde çalýþan
elemanlarý ve üyeleri olarak, onlar, sermayenin özel varoluþ biçimlerinden baþka bir þey deðildirler. Bu nedenle, elbirliði halinde çalýþan iþçilerin
geliþtirdikleri üretici güç, sermayenin üretici gücüdür. Ýþçiler belli koþullar
altýna sokulduðu zaman, bu güç, ücretsiz olarak geliþir, ve onlarý bu koþullarýn içersine sokan sermayenin kendisidir. Bu güç sermayeye bedavaya geldiði için, ve öte yandan iþçi de, emeði sermayeye ait olmadan
önce bu gücü harekete geçirmediði için, bu, sanki sermayeye doða tarafýndan bahþedilmiþ bir güç olarak, yani sermayenin özünde bulunan
üretici bir güçmüþ gibi görünür. [sayfa 347]
* Üretken olmadýðý halde zorunlu olan ikinci maliyetler. -ç.
Profesör Cairnes, superintendence of labour [emeðin denetiminin -ç.] Kuzey Amerikanýn güney eyaletlerinde köleler tarafýndan yapýlan üretimin baþlýca özelliklerinden olduðunu
belirttikten sonra þöyle devam ediyor: Mülk sahibi köylü (kuzeyde), emeðinin bütün ürününe
sahip olduðu için, çaba harcamasý için baþka bir dürtüye gereksinmesi yoktur. Denetim burada
tamamen ortadan kalkmýþtýr. (Cairnes, l.c., s. 48, 49.)
25
Çeþitli üretim tarzlarý arasýndaki belirleyici toplumsal. farklarý derhal kavramasýyla dikkate
deðer bir yazar olan Sir James Steuart þöyle diyor: Manüfaktürde büyük iþletmeler, özel sanayii
eðer kendi iþlerini köleliðin yalýnlýðýna yaklaþtýrmakla yýkmýyorlarsa, hangi þekilde yýkýyorlar?
(Prin. of Pol. Econ., London 1767, v. I., s. 167, 168.)
26
Bu nedenle, Auguste Comte ile okulu, sermaye beyleri için yaptýklarý gibi, ayný þekilde
feodal beylerin de ebedi bir zorunluluk olduðunu gösterebilirlerdi.
24
Karl Marks
Kapital I
293
Basit elbirliðinin yarattýðý pek büyük etkiler, eski Asyalýlarýn, Mýsýrlýlarýn, Etrüsklerin vb. dev yapýlarýnda görülebilir. Geçmiþ zamanlarda bu Doðulu devletlerin elinde, sivil ve askeri kuruluþlarýn giderlerini
karþýladýktan sonra, görkemli ya da yararlý yapýlara harcayabilecekleri
bir fazlalýk bulunabiliyordu, ve bunlarýn yapýmýnda, neredeyse tarýmdýþý bütün nüfusun elleri ve kollarý üzerindeki egemenlikleri, bunlarýn
güçlerine hâlâ tanýklýk eden görkemli anýtlarýn yapýmýný saðlýyordu. Bereketli Nil vadisi ... karýnca gibi kaynaþan tarým-dýþý nüfusun besinini üretiyor ve kral ve rahiplere ait bu yiyecekler, bütün ülkeyi dolduran dev
anýtlarýn yükselmesinin gerekli araçlarýný saðlýyordu. ... Taþýnmalarý insaný
hayrete düþüren dev heykellerin ve büyük kütlelerin hareketinde hemen
hemen yalnýzca insan emeði hovardaca harcanýyordu. ... Ýþçi sayýsý ile
bunlarýn çabalarýnýn birleþtirilmesi yetiyordu. Herbir parçasý küçük, dayanýksýz ve önemsiz olmasýna karþýn, okyanusun derinliklerinden yükselen
mercan resiflerinin oluþturduðu büyük adalar, dayanýklý karalar görüyoruz. Bir Asya hükümdarlýðýnýn tarým-dýþý iþçilerinin; bedensel çabalarý
dýþýnda iþe yarar bir þeyleri yok gibiydi, ama bunlarýn güçleri sayýlarýndaydý, ve bu kitleleri bir amaca yöneltme gücü, bugün kalýntýlarý bizi þaþkýnlýktan aðzý açýk býrakan saraylarýn, tapýnaklarýn, piramitlerin ve dev
gibi anýtlarýn yükselmesini saðlamýþtý. Ýþçilerin beslenmelerini saðlayan
gelirlerin bir ya da birkaç elde toplanmasý, bu gibi giriþimleri mümkün
kýlmýþtý.27 Asya ve Mýsýr krallarý ile Etrüsk teokratlarýnýn vb. bu gücü, modern toplumda kapitaliste aktarýlmýþtýr ve bu, tek bir kapitalist olabileceði
gibi, anonim ortaklýklarda olduðu gibi, bir kolektif kapitalist de olabilir.
Ýnsanlýðýn geliþmesinin þafaðýnda, avcýlýkla28 ya da örneðin Hint
topluluklarýndaki gibi tarýmla geçinen soylar arasýnda rasladýðýmýz bu
tür elbirliði, bir yandan üretim araçlarý üzerindeki ortak sahipliðe, öte
yandan bu gibi durumlarda bireylerin týpký arýnýn kovanýyla olan baðýndan kendisini kurtaramamasý gibi, hâlâ kendisini kabilesine ya da topluluðuna baðlayan göbek baðýndan kopartamamasý gerçeðine dayanýyordu. Bu elbirliði, kapitalist [sayfa 348] birliðinden yukardaki her iki özelliði ile
ayrýlýr. Eski zamanlarda, ortaçaðlarda ve modern sömürgelerde, yer yer
büyük ölçüde uygulanan elbirliði, boyunduruk ve kulluk iliþkilerine ve
esas olarak, köleliðe dayanýr. Kapitalist biçim ise, tersine, baþýndan sonuna kadar, emek-gücünü sermayeye satan özgür ücretli iþçinin varlýðýný öngörür. Bununla birlikte tarihsel bakýmdan bu biçim, köylü tarýmýna ve, loncalar halinde olsun olmasýn, baðýmsýz olarak yürütülen elzanaatlarýna karþý olarak geliþmiþtir.29 Bu bakýmdan kapitalist elbirliði,
27
R. Jones, Textbook of Lectures etc., s. 77, 78. Londra ile diðer Avrupa baþkentlerindeki
eski Asur, Mýsýr ve baþka koleksiyonlar, bize, bu tür ortaklaþa emeðin yürütülme biçimlerini
göstermiþ oluyorlar.
28
Linguet, Théorie des Lois Civiles adlý yapýtýnda, avcýlýðýn, elbirliðinin ilk þekli, insan
avcýlýðýnýn (savaþýn) ise, avcýlýðýn en eski þekillerinden birisi olduðunu söylemekte belki de
haklýdýr.
294
Karl Marks
Kapital I
kendisini elbirliðinin özel tarihsel bir biçimi olarak ortaya koymaz, ama
bu tür elbirliðinin kendisi, kapitalist üretim sürecine özgü ve onun ayýrdedici bir niteliði olarak görülür.
Týpký, elbirliði ile harekete geçirilen emeðin toplumsal üretken
gücünün, sermayenin üretken gücü þeklinde görünmesi gibi, elbirliði
de, tek tek baðýmsýz iþçiler, hatta küçük topluluklar tarafýndan yürütülen üretim süreci karþýsýnda, sanki kapitalist üretim sürecinin özgül bir
biçimi gibi görünür. Fiili emek-sürecinin sermayenin boyunduruðu altýna girmesiyle geçirdiði ilk deðiþiklik budur, ve bu deðiþiklik kendiliðinden olur. Çok sayýda ücretli iþçinin bir ve ayný süreçte ayný zamanda
çalýþtýrýlmalarý, deðiþikliðin zorunlu koþulu olduðu gibi, kapitalist üretimin de çýkýþ noktasýný oluþturur. Bu nokta, sermayenin kendisinin doðumu ile ayný ana raslar. Demek ki, bir yandan kapitalist üretim tarzý, kendisini, bize, tarih içersinde, emek-sürecinin toplumsal bir sürece dönüþmesinde zorunlu bir koþul olarak göstermesi gibi, ayný þekilde, öte yandan, bu toplumsal emek-süreci biçimi de, kendisini, emeðin üretkenliðini
artýrarak daha kârlý bir þekilde sömürülmesi için sermaye tarafýndan
kullanýlan bir yöntem olarak gösterir.
Þimdiye kadar incelediðimiz yolun biçimi içersinde elbirliði, geniþölçekli her üretimin zorunlu koþulu olmakla birlikte, kendi baþýna, kapitalist üretim tarzýnýn geliþmesinde belirli bir döneme özgü deðiþmez bir
þekil olarak görünmez. Olsa olsa bu, ancak, manüfaktürün elzanaatlarýna benzer baþlangýcýnda,30 ve [sayfa 349] manüfaktür çaðýna tekabül eden,
ve esas olarak, köylü tarýmýndan, ayný anda kullanýlan iþçi sayýsý ile ve
bunlarýn kullanýmlarý için biraraya getirilmiþ üretim araçlarýnýn kütlesi
ile ayrýlan geniþ-ölçekli tarým türünde sözkonusu olabilir. Basit elbirliði,
sermayenin, büyük ölçüde faaliyet gösterdiði, ama iþbölümü ile makinenin ancak ikinci derecede rol oynadýðý üretim kollarýnda daima egemen bir biçimidir.
Elbirliði, kapitalist üretim tarzýnýn temel þekillerinden birisini oluþturmakla birlikte, bu yalýn þekliyle kapitalist üretimin özel bir biçimi olarak, bu sürecin daha geliþmiþ þekilleriyle yanyana bulunmaya devam
eder. [sayfa 350]
29
Beraberce feodal fuetim tarzýnýn temelini oluþturmuþ olan ve bu sistemin çözülüp
daðýlmasýndan sonra da kapitalist üretim tarzý ile yanyana devam eden küçük çapta köylü
tarýmý ve baðýmsýz elzanaatlarý iþletmesi, ilkel ortaklaþa toprak mülkiyeti ortadan kalktýktan
sonra ve köleliðin üretimde iyice yer etmesinden önce de, klasik topluluklarýn en iyi çaðlarýnda
bunlarýn ekonomik temelini oluþturmuþlardýr.
30
Birçok kiþinin hünerini, çabasýný ve rekabet duygusunu ayný iþte biraraya getirmek, bu
iþi ilerletmenin yolu deðil midir? Ýngilterenin yünlü sanayiini böyle bir yetkinlik derecesine
ulaþtýrmak baþka türlü olabilir miydi? (Berkeley, The Querist, London 1751, s. 56, § 521.)
Karl Marks
Kapital I
295
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ÝÞBÖLÜMÜ VE MANÜFAKTÜR
BÝRÝNCÝ KESÝM - MANÜFAKTÜRÜN ÝKÝ YANLI KÖKENÝ
Ýþbölümüne dayanan elbirliði, tipik þeklini manüfaktürde kazanýr
ve asýl manüfaktür dönemi boyunca kapitalist üretim sürecinin egemen karakteristik biçimidir. Bu dönem, kabaca, 16. yüzyýlýn ortasýndan
18. yüzyýlýn son üçte-birine kadar uzanýr.
Manüfaktür iki yoldan ortaya çýkar:
(1) Çeþitli baðýmsýz elzanaatlarýna baðlý olan ama belli bir malýn
son þeklini alabilmesi için teker teker ellerinden geçmek zorunda bulunduðu, iþçilerin, tek bir kapitalistin denetimi altýnda býr iþyerinde toplanmalarý ile. Örneðin bir binek arabasý, eskiden, tekerlekçi, koþumcu,
terzi, çilingir, döþemeci, tornacý, kaytan-kordon ve püskülcü, camcý,
boyacý, cilacý, kaplamacý vb. gibi çok sayýda baðýmsýz zanaatçýnýn emeðinin ürünüydü. Binek arabasý manüfaktüründe ise, bütün bu çeþitli zanaatçýlar, birbirlerinin yaptýklarý iþi tamamlayacak þekilde çalýþtýklarý tek
bir yapý içersinde [sayfa 351] toplanmýýtýr. Bir arabanýn yapýlýp bitmesinden
296
Karl Marks
Kapital I
önce kaplamasýna geçilemeyeceði doðrudur, ama ayný zamanda birkaç
tane araba yapýlýrsa, bunlardan bir kýsmý daha önceki yapým sürecinde
olduklarý halde bazýlarý da kaplamacýlarýn elinde olabilir. Buraya kadar
biz hâlâ, insan ve diðer þeyler þeklindeki malzemeyi kullanýma hazýr
bulan basit elbirliði alanýnda bulunuyoruz. Ama çok geçmeden önemli
bir deðiþiklik olur. Þimdi salt binek arabasý yapýmýyla uðraþan terzi,
çilingir ve öteki zanaatçýlar, yavaþ yavaþ artýk eskisi gibi çalýþmadýklarý
için, asýl zanaatlarýný bütünüyle yerine getirme yeteneklerini yitirirler.
Ama öte yandan, tek bir dala yönelen bu çalýþma, bu daralmýþ iþ alanýna
en iyi uyan bir biçime girer. Baþlangýçta binek arabasý manüfaktürü,
çeþitli baðýms.ýz elzanaatlarýnýn bir birleþimi idi. Ama zamanla yavaþ yavaþ araba yapýmýnýn çeþitli ufak süreçlere parçalanmasý halini almýþ, ve
bunlardan herbiri belli bir iþçinin özel iþi halinde billurlaþarak, bütünüyle
manüfaktür, birbirlerine baðlý insanlarýn birarada yürüttükleri bir iþ alaný
olmuþtur. Ayný þekilde elbise manüfaktürü de, öteki bütün manüfaktürler
dizisi de, çeþitli elzanaatlarýnýn tek bir kapitalistin denetimi altýnda biraraya toplanmalarý ile doðmuþtur.31
(2) Manüfaktür, bunun tam tersi bir þekilde de doðabilir; yani,
diyelim, hepsi de kaðýt, hurufat ya da iðne gibi ayný ya da benzer türden
iþi yapan birçok zanaatçý, tek bir kapitalist tarafýndan bir iþyerinde ayný
zamanda çalýþtýrýlmak suretiyle. Bu, en yalýn þekliyle bir elbirliðidir. Bu
zanaatçýlarýn herbiri (belki de [sayfa 352] bir ya da iki çýraðýn yardýmý ile)
metaýn tamamýný yapar ve dolayýsýyla onun üretimi için gerekli bütün
iþlemleri sýrasýyla yerine getirir. Hâlâ eski usul elzanaatlarý þeklinde çalýþýr.
Ne var ki, çok geçmeden dýþ koþullar, iþçilerin tek bir yerde toplanmasýndan ve ayný zamanda çalýþmalarýndan baþka türlü yararlanýlmasýna yolaçar. Belli bir sürede daha çok sayýda malýn teslim edilmesi gerekebilir. Bunun için eldeki iþ, yeniden bölünür. Her zanaatçýnýn çeþitli iþlemleri ardarda yapmasý yerine, bu iþlemler, yanyana yürütülen, birbi31
Daha yeni bir örnek: Lyon ve Nimes ipek iplikçiliði, est toute patriarcale: elle emploie
beaucoup de femmes et denfants, mais sans les épuiser ni les corrompre; elle les laisse dans
leurs belles vallées de la Drôme, du Var, de lIsère, de Vaucluse, pour y élever des vers et
dévider leurs cocons; ... jamais elle nentre dans une veritable fabrique. Pour être aussi bien
observé ... le principe de la division du travail sy revêt dun caractère special. Il y a bien des
dévideuses, des moulineurs, des teinturiers, des encolleurs, puis des tisserands; mais ils nesont
pas réunis dans un même établissement, ne dépendent pas dun même maitre; tous ils sont
indépendants. [iyice ataerkildir; birçok kadýn ve çocuk çalýþtýrýr, ama onlarý tüketip bozmaksýzýn:
onlarý, ipekböceði yetiþtirmek ve kozalarýný çözüp açmak için, o güzelim Drôme, Var, Isère,
Vaucluse vadilerinde býrakýr; ... hiç bir zaman gerçek bir fabrika içine girmez. Bu kadar iyi
uymasý için, ... iþbölümu ilkesi burada özel bir niteliðe bürünür. Birçok ipek çilecisi, iplik eðiricisi,
boyacý, çiriþleyici, sonra dokumacý vardýr; ama ayný bir kurum için biraraya toplanmýþ, bir tek
efendiye baðlý deðildirler: hepsi de baðýmsýzdýr.] (A. Blanqui, Cours dEconomie Industrielle,
recueilli par A. Blaise, Paris 1838-39. s. 79.) Blanqui bunu yazdýðýndan beri, çeþitli baðýmsýz
iþçiler, bir ölçüde fabrikalarda birleþmiþlerdir. [Ve Marx yukardaki pasajý yazmýþ olduðundan
beri, makineli dokuma tezgahý, bu fabrikalarý istila etmiþtir ve þimdi [1886] el tezgahlarýnýn
yerine geçmektedir. (4. Almanca baskýya ek. Krefeld ipekli sanayiinin de bu konuda anlatacak
masalý var.) -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
297
riyle iliþkisi olmayan, tek tek iþler haline getirilir; her iþ, ayrý bir zanaatçýya
verilir ve iþin tümü, elbirliði halindeki iþçiler tarafýndan ayný zamanda
yapýlýr. Ýþin böylece rasgele parçalanmasý yinelenir, kendine göre yararlý
yanlarý geliþir ve giderek sistemli bir iþbölümü halinde yerleþir. Baðýmsýz zanaatçýnýn bireysel ürünü olmaktan çýkan meta, herbiri bütün
iþlemin yalnýz tek bir kýsmýný yapan zanaatçý topluluðunun toplumsal
ürünü halini alýr. Bir Alman loncasýna ait kaðýt yapýmýnda, ayný iþlemler,
tek bir zanaatçýnýn birbirini izleyen hareketleri halinde içiçe geçmiþken,
Hollanda kaðýt manüfaktüründe, elbirliði yapan çok sayýda iþçi tarafýndan yanyana yürütülen çok sayýda ayrý iþlemler halini almýþtýr. Nuremberg loncasýna baðlý iðne yapýmcýsý, Ýngiliz iðne manüfaktürünün üzerinde yükseldiði temel taþ olmuþtur. Ama Nurembergde tek bir zanaatçý
belki de 20 iþlemi birbiri ardýna yaptýðý halde, Ýngilterede çok geçmeden
herbiri bu yirmi iþlemden ancak bir tanesini yapan 20 iðneci yanyana
çalýþmaya baþlamýþ ve kazanýlan deneyimler sonucu, bu 20 iþlem de
tekrar parçalanmýþ ve ayrý bir iþçinin özel iþi haline gelmiþtir.
Demek ki, manüfaktürün doðuþ þekli, elzanaatlarýndan çýkýp geliþmesi, iki yanlý oluyor. Bir yandan, baðýmsýzlýklarýndan sýyrýlarak, tek bir
metaýn üretimindeki salt yardýmcý, kýsmi bir süreçte uzmanlaþan çeþitli
baðýmsýz elzanaatçýlarýnýn elbirliðinden doðuyor. Öte yandan da, bir zanaatýn zanaatçýlarýnýn elbirliðinden doðuyor; manüfaktür, bu belirli zanaatý çeþitli parça iþlemlere bölüyor ve herbiri belli bir emekçinin özel
iþi haline gelinceye kadar onlarý yalýtýyor ve birbirinden baðýmsýz hale
getiriyor. Bu nedenle manüfaktür, bir yandan bir üretim sürecine iþbölümü getiriyor ve bu bölünmeyi daha da geliþtiriyor, öte yandan da eskiden
ayrý ayrý olan elzanaatlarýný biraraya topluyor. Ama özel çýkýþ noktasý ne
olursa olsun, son biçimi, daima aynýdýr [sayfa 353] parçalarý insan olan
bir üretim mekanizmasýdýr.
Manüfaktürde iþbölümünün tam olarak anlaþýlabilmesi için,
aþaðýdaki noktalarýn iyice kavranmasý gerekir. Önce, bir üretim sürecinin,
ardýþýk çeþitli basamaklarýna ayrýþmasý, burada, elzanaatlarýnýn ardýþýk
eliþlemlerine çözülmesiyle tamamen çakýþýr. Ýster karmaþýk, ister yalýn
olsun, her iþlemin elle yapýlmasý gerekir, elzanaatý niteliðini korur, ve
bunun için de bireysel iþçinin, araçlarýný kullanmadaki gücüne, hünerine, çabukluðuna ve güvenine baðlýdýr. Elzanaatý temel olmakta devam
eder. Bu dar teknik temel, belirli bir üretim sürecinin gerçekten bilimsel
bir tahlilini dýþtalar, çünkü ürünün geçirdiði her parça iþlemin elle
yapýlabilmesi ve kendi baþýna ayrý bir zanaatýn konusu olmasý, hâlâ bir
koþul olarak karþýmýza çýkar. Zanaat hüneri, böylece, üretim sürecinin
temelini oluþturduðu için, her iþçi, yalnýzca bir bölüm iþe atanmýþ olur
ve yaþamý boyunca emek-gücü, bu parça iþlevin organý durumuna girer.
Ýkinci olarak, bu iþbölümü, özel türde bir elbirliðidir ve sakýncalarýnýn çoðu, bu özel biçiminden deðil, eýbirliðinin genel niteliðinden gelmektedir.
298
Karl Marks
Kapital I
ÝKÝNCÝ KESÝM - PARÇA-ÝÞÇÝ VE ONUN ALETLERÝ
Eðer burada daha fazla ayrýntýya girersek þurasý açýkça görülür
ki, bütün yaþamý boyunca tek ve ayný basit iþi yapan iþçi, bütün vücudunu, bu iþlemin otomatik ve özel aracý haline getirmiþtir. Bunun sonucu,
bir dizi iþlemi ardarda yapan bir zanaatçýya göre, bu iþi daha az zamanda
yapar. Ama manüfaktürün canlý mekanizmasýný oluþturan kolektif iþçi,
yalnýzca bu gibi uzmanlaþmýþ parça-iþçilerden meydana gelir. Böylece,
baðýmsýz zanaata göre, belli bir zamanda daha çok üretilir, ya da emeðin
üretken gücü artmýþtýr.32 Üstelik, bu bölünmüþ iþ, bir kez, bir kiþinin
özel iþlevi olarak yerleþince, kullandýðý yöntem yetkinleþir. Ýþçinin ayný
yalýn hareketi durmadan yinelemesi ve bütün dikkatini onun üzerinde
toplamasý, ona, denemeleriyle istenilen sonuca en az çaba harcayarak
nasýl ulaþýlabileceðini öðretir. Ama [sayfa 354] daima ayný zamanda yaþayan
ve belli bir malýn manüfaktüründe birlikte çalýþan birkaç kuþak bulunduðu için, teknik beceri ve böylece elde edilen iþin incelikleri yerleþmiþ
hale gelir, birikir ve kuþaktan kuþaða geçer.33 Manüfaktür, aslýnda, toplumda hazýr bulduðu, kendiliðinden geliþmiþ mesleki farklýlaþmayý iþyerinde yeniden oluþturmak ve sistemli bir þekilde ilerletmek yoluyla, parça-iþçinin becerisini de geliþtirir .Öte yandan, bölünmüþ iþin, bir insanýn
yaþamý boyunca sürecek bir uðraþ haline getirilmesi, daha önceki toplumlarda görülen uðraþýn kalýtsal hale getirilmesi eðilimine tekabül eder;
bu, kastlar halinde taþlaþmýþ olabileceði gibi, belirli tarihsel koþullarýn
bireyde kast düzeni ile çatýþan bir eðilim yarattýðý durumlarda, loncalar
halinde katýlaþmýþ da olabilir. Kastlar ile loncalar, bitkiler ile hayvanlarýn,
türler ve çeþitler içersinde farklýlaþmasýný düzenleyen ayný doðal yasalarýn
iþlemesiyle oluþurlar; ancak, belirli bir geliþme derecesine ulaþtýktan
sonra kastlarýn kalýtsallýðý ve loncaya dahil olmanýn tekel haline geliþi,
toplumsal bir yasa olarak belirir.34 Dakka müslinlerinin zerafetleri, Coromandel patiskalarý ile diðer mallarýnýn parlak ve dayanýklý renkleri hiç
bir zaman aþýlamamýþtýr. Böyle olmakla birlikte, bunlar, sermaye, makine, iþbölümü ya da Avrupa manüfaktürünün yararlandýðý araçlarýn hiç
32
Çok çeþitli iþleri gerektiren bir manüfaltür ne kadar fazla bölünür ve çeþitli zanaatçýlarýn
iþi haline gelirse, bu iþin, daha az zaman ve emek kaybýyla, daha iyi ve hýzlý yapýlmasý gerekir.
(The Advantages of the East-lndia Trade, London 1720, s. 71.)
33
... Kolay iþ, geçmiþten aktarýlan hünerdir. (Th. Hodgskin, Popular Palitical Economy, s.
48)
34
Sanatlar da ... Mýsýrda gerekli yetkinlik derecesine ulaþmýþtýr. Çünkü burasý, zanaatçýlarýn
herhangi bir þekilde diðer sýnýftan yurttaþlarýn iþlerine karýþmayýp, yalnýzca yasayla kendi klanlarýna
kalýtsal yolla geçmiþ bulunan mesleði izlemek zorunda olduklarý tek ülkedir. ... Öteki ülkelerde,
zanaatçýlarýn, dikkatlerini pek çok konu arasýnda daðýttýklarý görülür. Bunlar bir süre tarýmý
denerler, ardýndan ticarete geçerler ve bir baþka zaman da, iki-üç iþle birlikte uðraþýrlar. Özgür
ülkelerde bunlar sýk sýk halk meclislerine katýlýrlar. ... Mýsýrda ise tersine, bir zanaatçý eðer
devlet iþlerine karýþýrsa ya da birkaç iþi ayný zamanda yürütürse þiddetle cezalandýrýlýr. Böylece,
iþleriyle uðraþmalarýný engelleyecek hiç bir þey yoktur. ... Üstelik bunlar, atalarýndan birçok
kuralý devraldýklarýndan, yeni avantajlar bulmak için didinirler. (Dlodorus Siculus, Bibl. Hist., L.
I. ch. 74)
Karl Marks
Kapital I
299
biri olmadan üretilmiþlerdir. Dokumacý, müþterinin sipariþi üzerine, zaten
birkaç çubuðun ya da çýtanýn kabaca biraraya getirilmesinden yapýlmýþ
basit bir tezgahla bez dokuyan tek baþýna bir insandý. Kumaþýn sarýlmasý
için bir araç bulunmadýðýndan, tezgahýn boylu boyunca uzatýlmasý gerekir ve bu öylesine uzardý ki, dokumacýnýn kulübesine sýðamaz olur,
adamcaðýz iþini, elveriþsiz havalarýn sýk sýk kestiði açýk havada yapmak
zorunda kalýrdý.35 Kuþaktan [sayfa 355] kuþaða biriken ve babadan oðula
geçen özel hüner, týpký örümcekte olduðu gibi Hintlilere bu yeteneði ve
beceriyi kazandýrmýþtýr. Üstelik böyle bir Hintli dokumacýnýn yaptýðý iþ,
manüfaktür iþçisininkine göre çok daha karmaþýktýr.
Son þeklini alan bir malýn üretiminde çeþitli ufak iþlemleri birbiri
ardýna yapan bir zanaatçý, bazan yerini, bazan araçlarýný deðiþtirmek
zorunda kalýr. Bir iþlemden diðerine geçiþ, iþ akýmýnda kesintiler yapar
ve, deyim yerindeyse, iþgününde boþluklar yaratýr. Gün boyunca bir ve
ayný iþleme baðlanýrsa bu boþluklar kapanýr; iþindeki deðiþmeler ne kadar az olursa, bunlar da o ölçüde ortadan kalkarlar. Üretme gücündeki
yükselme, burada, ya belli sürede harcanan emek-gücündeki artýþ.
yani emeðin yoðunluðundaki artýþ ya da üretken olmayan biçimde
tüketilen emek-gücü miktarýndaki azalma nedeniyledir. Hareketsizlikten harekete her geçiþ sýrasýnda fazladan harcanan güç, bir kez ulaþýldýktan sonra normal hýz süresinin uzatýlmasýyla kapatýlabilir. Öte yandan,
tek bir türde sürekli çalýþma, insanýn canlýlýðýnýn yoðunluðunu ve akýþýný
bozar; çünkü bu duygu, yapýlan iþteki ufak bir deðiþiklikle yeni bir canlýlýk
kazanýr.
Emeðin üretkenliði yalnýz iþçinin yetenekli oluþuna deðil, çalýþtýðý
araçlarýn da yetkinliðine baðlýdýr. Býçak gibi, burgu gibi, zýmba gibi ayný
türden araçlar farklý süreçlerde kullanýlabileceði gibi, ayný araç, tek bir
süreçte farklý iþler için kullanýlabilir. Ama bir emek-sürecindeki çeþitli
iþlemler birbirinden ayrýlýp da her küçük iþlem, parça-iþçinin elinde
özel ve amaca uygun bir þekle girince, daha önce birden fazla amaç
için kullanýlan araçlarda deðiþiklik yapýlmasý zorunlu hale gelir. Bu deðiþikliðin ne yönde yapýlacaðýný, aracýn eski þekliyle kullanýldýðý zaman
karþýlaþýlan güçlükler belirler. Manüfaktür, emek araçlarýndaki farklýlaþmalarla karakterize edilir bu farklýlaþma sonucu, belli türdeki bu araç,
kullanýldýðý iþe uygun sabit bir þekil alýr, ve araçlardaki özelleþme sonucu,
bunlar ancak özel parça-iþçinin elinde en verimli biçimde kullanýlabilirler. Yalnýz Birminghamda 500 tür çekiç yapýlmýþtýr ve bunlarýn herbiri,
yalnýzca belirli bir iþe uygun olmakla kalmayýp çoðu zaman bir ve ayný
süreçte bunlarýn birkaç türü yalnýzca farklý iþlemler için kullanýlmaktadýr. Manüfaktür dönemi, emek araçlarýný, her parça-iþçinin özel görevine
35
Historical and descriptice account of Brit. India etc., by Hugh Murray and James Wilson,
etc., Edinburgh 1832, v. II. s 449. Hint dokuma tezgahý dik vaziyettedir, yani çözgüler diklemesine
gerilmiþtir.
300
Karl Marks
Kapital I
uygun hale getirerek bunlarý basitleþtirir, geliþtirir ve çoðaltýr.36 Böylece
[sayfa 356] manüfaktür, yalýn araçlarýn biraraya gelmesiyle oluþan makinenin
varolmasý için gerekli maddi koþullarý da yaratmýþtýr.
Parça-iþçi ile onun kullandýðý araçlar, manüfaktürün en yalýn öðeleridir. Þimdi de ona bütünüyle bir gözatalým.
ÜÇÜNCÜ KESÝM - MANÜFAKTÜRÜN ÝKÝ TEMEL BÝÇÝMÝ:
HETEROJEN MANÜFAKTÜR, SERÝ MANÜFAKTÜR
Manüfaktür örgütlenmesinin zaman zaman birbirine karýþmýþ olmasýna karþýn, iki temel biçimi vardýr; bunlar esasta farklý türdedirler
ve, ayrýca manüfaktürün daha sonra makineyle yürütülen modern sanayie dönüþmesinde, çok farklý roller oynamýþlardýr. Bu çifte özellik, üretilen
malýn niteliðinden ileri gelmektedir. Bu mal, ya baðýmsýz olarak yapýlan
parça ürünlerin yalnýzca mekanik olarak birleþtirilmesi sonucudur, ya
da son þeklini bir dizi birbiriyle iliþkili süreç ve iþlem sonunda almýþtýr.
Örneðin bir lokomotif, 5.000den fazla ayrý parçadan yapýlmýþtýr.
Ne var ki, lokomotif, gerçek manüfaktürün ilk türüne bir örnek olamaz,
çünkü yapýsý modern makine sanayiinin bir ürünüdür. Ama saat olabilir, ve William Petty de, manüfaktürde iþbölümünü göstermek için saati
kullanmýþtýr. Baþlangýçta Nurembergli bir zanaatçýnýn bireysel eseri olan
saat, çok büyük sayýda parça-iþçisinin toplumsal bir ürünü olmuþtur:
zemberek yapýmcýlarý, kadran yapýmcýlarý, helezon zemberek yapýmcýlarý, elmaslý yuva yapýmcýlarý, taþdelik yapýmcýlarý, akrep-yelkovan yapýmcýlarý, çerçeve yapýmcýlarý, vidacý, çarkçý (pirinç ve çelik ayrý olmak üzere) gibi sayýsýz çeþitleriyle kaplamacý, milci, çalýþtýrma yapýmcýlarý, acheveur de pignon (çarklarý millere takar ve yüzeyleri parlatýr vb.) mil
yataðý yapýmcýlarý, planteur de finissage (çarklarý ve yaylarý yerlerine
yerleþtirir), finisseur de barilet (çarklara diþ açar, uygun büyüklükte
yuvalar yapar vb.) rakkas çarký maþacýsý, balans çarký yapýmcýsý, saatin
hareketini düzenleyen [sayfa 357] aletin yapýmcýsý, maþacý; sonra repasseur de barillet (zemberekleri ve kutuyu parlatýr vb.), çelik parlatýcýsý,
çark parlatýcýsý, vida parlatýcýsý, rakam yazýcýsý, kadran kaplayýcýsý (bakýr
üzerine emaye kaplar), fabricant de pendats (kutunun asýldýðý halkayý
yapar), finisseur de charniere (dýþtaki kutuya pirinç çengeli takar), faiseur de secret (kutuyu açan yayý takar), kakmacý, oymacý, polisseur de
36
Darwin, türlerin kökeni konusundaki çýðýr açýcý yapýtýnda, bitki ve hayvanlarýn doðal
organlarý ile ilgili olarak þunlarý belirtir: Bir ve ayný organ çeþitli iþler yapmak durumunda
olunca onun deðiþkenliðinin bir nedeni, doðal seçmenin biçimdeki her küçük deðiþimi, o
organýn yalnýz özel bir amacý olduðu zamankinden daha az özenle saklamasýnda ya da
engellemesinde bulunabilir. Bundan ötürü, her türlü nesneyi kesmeye uyarlanmýþ bir býçak,
genellikle, birbiçimli olabilir; oysa özellikle belirli bir tarzda kullanýlmak için yapýlmýþ bir alet,
farklý her kullaným için farklý bir biçimde olmak gerekir. [Charles Darwin, Türlerin Kökeni,
Onur Yayýnlarý, Ankara 1976, s. 179. Tür!erin Kökeninin çevirisinde esas alýnan orijinal ile,
Capitalde verilen dipnotun Ýngilizce metinleri birbirinden farklýdýr. -Ed.].
Karl Marks
Kapital I
301
boîte,* vb. vb., ve ensonu bütün saati biraraya getirip çalýþtýran usta. Saatin ancak pek az parçasý birkaç elden geçer, bütün bu membra disjecta,** ilk kez, bunlarý tek bir mekanik bütün haline getiren elde toplanýrlar.
Bu son þeklini almýþ ürün ile, çeþitli ve farklý öðeleri arasýndaki dýþ iliþki,
burada olduðu gibi buna benzer bütün tamamlanmýþ mallarda, parçaiþçilerin tek bir iþyerinde biraraya getirilip getirilmemesini raslantýya
býrakmýþ olur. Parça iþlemler Vaud ve Neufchatel kantonlarýnda olduðu
gibi baðýmsýz zanaatlar olarak yürütülebilir; oysa Cenevrede parça-iþçilerin, doðrudan doðruya tek bir kapitalistin denetimi altýnda elbirliði
yaptýklarý büyük saat manüfaktürleri vardýr. Ne var ki, bu ikincisinde
bile kadran, zemberekler ve kutu, nadiren ayný fabrikada yapýlýr. Saatçilikte iþçileri biraraya toplayarak manüfaktür sanayii tarzýnda bu iþi devam
ettirmek, ancak bazý koþullar altýnda kârlý olmaktadýr, çünkü evde
çalýþmak isteyen iþçiler arasýnda rekabet daha büyük olduðu gibi, iþin
bir dizi heterojen süreçlere bölünmesi, emek araçlarýnýn ortaklaþa kullanýlmasýna pek az izin vermekte, ve iþi, böylece, daðýtmakla, kapitalist,
yalnýzca iþyeri vb. için yapacaðý masraflardan kurtulmuþ olmaktadýr.37
Gene de, evinde, kapitalist (manüfaktürcü, établisseur) hesabýna çalýþan
bu parça-iþçinin durumu, kendi [sayfa 358] müþterileri hesabýna çalýþan
baðýmsýz zanaatçýdan çok farklýdýr.38
Ýkinci tür manüfaktür, onun daha yetkin biçimi, birbiriyle iliþkili
geliþme evrelerinden geçen, bir dizi süreci adým adým tamamlayan
mallar üretir; iðne manüfaktüründe telin 72 ve bazan 92 farklý parça-iþçinin elinden geçmesi gibi.
Bu tür bir manüfaktür daha iþin baþlangýcýnda, daðýnýk zanaatlarý biraraya toplar ve üretimin çeþitli evrelerini birbirinden ayýran alaný
daraltýr. Bir aþamadan diðerine geçiþ süresi kýsaldýðý gibi, bu geçiþi gerçekleþtiren emekte de bir azalma olur.39 Elzanaatýna göre üretken güç
artar, ve bu artýþ, manüfaktürün genel elbirliði niteliðinden gelir. Öte
* Kutu cilacýsý. ç.
** Daðýnýk parçalar. ç.
37
1654te Cenevre 80.000 saat yapmýþtýr ve bu, Neufchatel kantonunda yapýlan saatlerin
beþte-biri bile deðildir. Dev bir saat fabrikasý gözüyle bakabileceðimiz La Chaux-de-Fond, tek
baþýna, yýlda, Cenevrenin iki katý saat yapmaktadýr. 1850-61 yýllarý arasýnda Cenevre 720.000
saat yapmýþtýr. Bkz: Report from Geneva on the Watch Trade, Reports by H. Ms. Secretaries
of Embassy and Legation on the Manufactures. Commerce, etc.de n° 6, 1863. Parçalarýn salt
biraraya getirilerek takýlmasýyla ortaya çýkan bir eþyanýn üretim süreçleri arasýnda bir baðlantý
olmayýþý, böyle bir manüfaktürün, makineyle yürütülen büyük bir sanayi kolu haline getirilmesini
çok güçleþtirmektedir; ama saat konusunda ayrýca iki güçlük daha vardýr: parçalarýnýn çok
küçük ve hassas olmasý ve bir lüks eþya özelliðini taþýmasý. Bu nedenle çeþitleri o kadar fazladýr
ki, Londramn kaliteli iþyerlerinde, bir yýlda birbirine benzeyen bir düzine saat hemen hemen
yapýlmaz. Makinelerin baþarýyla kullanýldýðý Messrs. Vacheron Constantin saat fabrikasýnda, en
fazla üç-dört ayrý büyüklük ve biçimde saat yapýlmaktadýr.
38
Heterojen manüfaktürün klasik örneði olan saat yapýmcýlýðýnda, elzanaatlarýnýn da altkollara bölünmesinin yolaçtýðý ve yukarda sözü edilen emek-araçlarýnýn farklýlaþ masý ve
özelleþmesi olayýný tam bir doðrulukla inceleyebiliriz.
39
Ýnsanlarýn böyle içiçe yaþadýklarý bir yerde, taþýmanýn daha az olmasý zorunluluðu vardýr.
(The Advantages of the East-India Trade, s. 106.)
302
Karl Marks
Kapital I
yandan, manüfaktürün, ayýrdedici ilkesi olan iþbölümü, üretimin çeþitli
aþamalarýnýn ayrý ayrý ve birbirinden baðýmsýz oluþunu gerektirir. Ayrý
ayrý iþlevler arasýndaki baðýn kurulmasý ve sürdürülmesi, malýn durmadan bir elden diðerine, bir süreçten ötekine taþýnmasýný zorunlu kýlar.
Modern makineleþmiþ sanayi açýsýndan bu zorunluluk, karakteristik,
masraflý ve manüfaktür ilkesinin özünde bulunan bir sakýnca olarak
kendini gösterir.40
Dikkatimizi belli bir hammadde, diyelim, kaðýt manüfaktüründe
paçavra, ya da iðne manüfaktüründe tel üzerinde toplarsak, bunlarýn
tamamlanana kadar çeþitli parça-iþçilerin elinde birbirini izleyen bir dizi
aþamadan geçtiðini görürüz. Öte yandan, iþyerine bir bütün olarak bakarsak, hammaddeyi, üretimin bütün aþamalarýnda ayný anda görürüz.
Kolektif iþçi, herbiri bir tür alet tutan çok sayýdaki ellerinden bir bölümü
ile teli çeker, baþka aletler taþýyan bir diðer bölümü ile ayný anda teli
düzeltir, bir diðeriyle keser, sivriltir ve böyle sürer gider. Zaman içersinde
birbirini izleyen çeþitli parça-süreçler, bir alan içersinde yanyana giden
eþzamanlý süreç halini alýrlar. Demek ki, belli bir sürede daha fazla
miktarda son þeklini almýþ meta elde edilir.41 [sayfa 359] Bu eþzamanlýlýðýn,
sürecin bütününün genel elbirliði þeklinde olmasýnýn bir sonucu olduðu
doðrudur, ama manüfaktür yalnýz elbirliðinin uygulanmasý için koþullarý
hazýr bulmakla kalmaz, bunlarý elzanaatý emeðinin çeþitli dallara ayrýlmasýyla bir ölçüde yaratýr da. Öte yandan da emek-sürecinin bu toplumsal örgütlenmeye ulaþmasý, ancak her iþçinin tek bir parça iþe sýkýca
baðlanmasýyla mümkün olmuþtur.
Her parça-iþçinin elindeki parça-ürün, ayný zamanda, son þeklini
almýþ bir ve, ayný malýn geliþme sürecinde yalnýzca belli bir aþama olduðu için, her iþçi ya da iþçi topluluðu, bir diðer iþçi ya da topluluk için
hammadde hazýrlayýcýsýdýr. Bir iþçinin emek-ürünü, bir diðerinin baþlangýç noktasýdýr. Bir. iþçi, bu nedenle, bir diðerinin baþlangýç noktasýdýr.
Bu nedenle, bir iþçi, bir diðerine doðrudan doðruya iþ saðlamaktadýr.
Ýstenilen sonucu elde etmek için her parça-süreç için gerekli emekzamaný, deneyimle öðrenilir; ve bir tüm olarak manüfaktürün iþleyiþi,
belli bir sürede, belli bir sonucun elde edileceði varsayýmýna dayanýr.
Ýþte ancak bu varsayýma dayanarak çeþitli tamamlayýcý emek-süreçleri,
aralýksýz, eþzamanlý ve yanyana devam eder. Ýþlemlerin ve dolayýsýyla
iþçilerin birbirlerine bu doðrudan doðruya baðýmlýlýðý, herbirini, iþi üzerinde gerekli olandan fazla zaman harcamamaya zorlayarak, baðýmsýz
40
El emeðnin kullanýlmasý sonucu manüfaktürde çeþitli aþamalarýn birbirinden ayrýlmasý,
üretimin maliyetini büyük ölçüde artýrýr ve uðranýlan kayýp, baþlýca, salt bir süreçten diðerine
geçiþten ileri gelir. (The Industry of Nations, Lond. 1855, part. II, s. 100)
41
O (iþbölümü), yapýlan iþi, hepsi de ayný anda yapýlabilecek olan çeþitli kollarýna ayýrmakla, zamandan bir tasarruf da saðlar. ... Bir bireyin ayrý ayrý yapmak zorunda olduðu çeþitli
süreçlerin hepsini bir anda yerine getirerek, tek bir iðnenin kesilebileceði ya da sivriltilebileceði
bir sürede, birçok iðnenin son biçimini almýþ olarak yapýlmasýný saðlar. (Dugald Stewart, l.c., s.
319.)
Karl Marks
Kapital I
303
elzanaatýnda ve hatta basit elbirliðinde görülenden büsbütün farklý bir
süreklilik, tekdüzelik, uyum, düzen42 ve hatta emek yoðunluðu saðlar.
Bir meta üzerinde harcanan emek-zamanýnýn, onun üretimi için toplumsal olarak gerekli miktarý aþmamasý kuralý, genellikle meta üretiminde salt rekabetin etkisiyle doðmuþ bir zorunluluk olarak görünür; çünkü,
kabaca söylemek gerekirse, her üretici, metaýný piyasa fiyatý üzerinden
satmak zorundadýr. Oysa manüfaktürde, tersine, belli miktarda ürünün
belli sürede üretilmesi, üretim sürecinin kendisinin teknik yasasýdýr.43
Ne var ki, farklý iþlemler, eþit olmayan sürelere gereksinme gösterdiði için eþit sürelerde eþit olmayan niceliklerde parça-mal [sayfa 360]
üretilmiþ olur. Bunun için de, ayný iþçi, eðer her gün ayný iþlemi yaparsa,
her iþlem için farklý sayýda iþçi bulunmasý gerekir; örneðin hurufat manüfaktüründe, bir tesviyeciye karþýlýk, dört dökümcü, iki kýrýcý vardýr: dökümcü saatte 2.000 harf döker, kýrýcý 4.000 harf kýrar ve tesviyeci 8.000
harf parlatýr, Burada gene, elbirliði ilkesini en yalýn biçimiyle görüyoruz;
ayný, þeyi yapan birçok kiþinin ayný zamanda çalýþtýrýlmasý. Ancak þimdi
bu ilke, organik bir iliþkinin ifadesidir. Manüfaktürde uygulanan iþbölümü, toplumsal kolektif iþçinin nitelik bakýmdan farklý kýsýmlarýný yalýnlaþtýrmak ve çoðaltmakla kalmaz, bu parçalarýn büyüklüklerini, yani
her parça-iþ için gerekli nispi iþçi sayýsýný ya da iþçi gruplarýnýn nispi büyüklüklerini düzenleyen sabit bir matematik iliþki ya da oran yaratýr.
Toplumsal emek-sürecinin nitelik yönünden kýsýmlara ayrýlmasýnýn
yanýsýra, bu süreç için nicel bir kural ve oranlýlýk geliþtirir.
Belli ölçüler içersinde üretim yaparken, çeþitli gruplardaki parçaiþçi sayýsý için en uygun oran bir kez denemelerle saptandýktan sonra,
bu ölçü, her özel grubun katlarý alýnarak istenildiði gibi büyütülebilir.44
Þurasýný da söylemek gerekir ki, ayný birey, belli türdeki iþleri, ölçü büyüse de, gene eskisi kadar iyi yapar; örnek olarak, gözetim ve denetim
iþi, parça-ürünlerin bir aþamadan diðerine taþýnmasý vb. gösterilebilir.
Bu gibi iþlerin ayrýlmasý ve belli iþçilere verilmesi, çalýþtýrýlan iþçi sayýsýnda belli bir artýþtan sonra ancak yararlý olabilir ; ama bu artýþýn da her
grubu ayný oranda etkilemesi gerekir.
Belli bir iþin yapýlmasýna ayrýlan tek tek iþçi gruplarý, benzeþ
öðelerden kurulmuþ olur ve toplam iþleyiþin bir parçasýný oluþturur.
42
Her manüfaktürde zanaatçýlarýn çeþidi ne kadar fazla olursa ... her iþin sýrasý ve düzeni o
kadar büyük olur; ayný þey daha az zamanda yapýlýr, emek daha az olur. (The Advantages, etc.,
s. 68.)
43
Bununla birlikte, manüfaktür sistemi, sanayiin birçok kollarýnda bu sonuca çok eksik
olarak ulaþýr, çünkü üretim sürecinin genel kimyasal ve fiziksel koþullarýnýn kesinlikle nasýl
denetlenebileceðini bilmemektedir.
44
Her manüfaktürde ürunün kendisine özgü niteliðine göre, süreç sayýsýnýn parçalara en
iyi þekilde bölünmesi ve ayný zamanda çalýþtýrýlacak iþçi sayýsýnýn da ne olacaðý saptandýðý
zaman, bu sayýnýn doðrudan doðruya katlarýný kullanmayan diðer bütün manüfaktürler, ürunü
daha büyük büyük bir maliyetle üretirler. ... Manüfaktür kuruluþlarýn büyük boyutlarda olmasýnýn
nedenlerinden birisi de iþte budur: (C Babbage, On the Economy of Machinery, 1st ed., London
1832, ch XXI, s 172 173)
304
Karl Marks
Kapital I
Bununla birlikte, çoðu manüfaktürlerde bu grubun kendisi örgütlenmiþ
bir iþ organýdýr ve, toplam iþleyiþ, bu yalýn organizmalarýn bir yinelenmesi
ya da toplanmasýdýr. Örneðin cam þiþe manüfaktürünü alalým. Bu manüfaktür, birbirinden tamamen farklý üç aþamaya ayrýlabilir. Ýlk hazýrlýk
aþamasýnda, camý oluþturan öðeler hazýrlanýr, kum ile kireç vb. karýþtýrýlýr
ve sýkýcý bir cam kütlesi halinde eritilir.45 Bu ilk aþama ile, [sayfa 361] þiþelerin
kurutma fýrýnýndan çýkartýldýðý; ayrýldýðý, paketlendiði vb. son aþamada
çeþitli parça-iþçiler kullanýlýr. Bu iki aþamanýn ortasýnda ise, asýl cam
kütlesinin eritilmesi ve bu akýcý kütlenin þekillendirilmesi yer alýr. Delik
adý verilen her fýrýnýn aðzýnda bir grup iþçi çalýþýr; bunlardan biri þiþeci
ya da þekil verici, biri üfleyici, biri toplayýcý, biri istifçi ya da soðutucu,
biri de taþýyýcýdýr. Bu beþ parça-iþçi, ancak bir bütün olarak iþ görebilen
ve bunun için de bu beþ kiþinin tamamýnýn, doðrudan elbirliði ile iþleyebilen tek bir çalýþma sisteminin çok sayýdaki özel organlarýndan biridir.
Üyelerinden tek bir kiþi eksik olsa, grup, iþ yapamaz hale gelir. Ama bir
cam fýrýnýn birkaç aðzý vardýr (Ýngilterede 4 ile 6 tanedir); herbirinde,
içi, erimiþ cam dolu toprak bir eritme kazaný bulunur ve önlerinde gene beþer kiþilik gruplar çalýþýr. Her grubun yapýsý iþbölümüne dayanýr,
ama çeþitli gruplar arasýndaki bað, basit elbirliði olup, ayný üretim aracýný,
fýrýný kullanmakla, tüketimde tasarruf saðlanmýþ olur. Dörtlü ya da altýlý
gruplarý ile böyle bir fýrýn, bir camevidir, ve bir cam manüfaktüründe,
ilk hazýrlýk aþamasý ile son aþama için gerekli araç ve iþlerle birlikte
böyle birçok camevi bulunur.
Ensonu, týpký manüfaktürün, çeþitli elzanaatlarýnýn bileþiminden
meydana gelmesi gibi, ayný þekilde gene çeþitli manüfaktürlerin bileþimi
olarak geliþir. Örneðin büyük Ýngiliz cam manüfaktürleri kendi toprak
eritme potalarýný kendileri yaparlar, çünkü sürecin baþarýsý geniþ ölçüde bu potalara baðlýdýr. Üretim araçlarýndan birisinin manüfaktürü, burada, ürünün manüfaktürü ile birleþmiþtir. Bir de, ürünün manüfaktürü,
bu ürünün hammadde olduðu ya da sonradan kendilerinin ürünleri ile
karýþacaðý manüfaktürler ile birleþebilir. Kristal manüfaktürünün, böylece, cam perdahý ve pirinç dökümcülüðü ile birleþtiðini görüyoruz; bu
sonuncusu, çeþitli cam eþyanýn madeni kýsýmlarýný yapmaktadýr. Böylece birleþtirilmiþ çeþitli manüfaktürler, geniþ bir manüfaktürün az ya da
çok ayrý kýsýmlarýný oluþturmakla birlikte, ayný zamanda, herbiri kendi
içersindeki iþbölümü ile baðýmsýz süreçlerdir. Manüfaktürün böylece
birleþmelerinin saðladýðý birtakým üstünlüklere karþýn, bu, hiç bir zaman kendi temelleri üzerinde tam bir teknik sistem halini alamaz. Bu,
ancak, makine ile yürütülen sanayie dönüþmesiyle olur. [sayfa 362]
Manüfaktür döneminin baþlangýcýnda, meta üretiminde gerekli
emek-zamanýnýn azaltýlmasý ilkesi46 benimsenmiþ ve formüle edilmiþtir:
45
Ýngilterede eritme fýrýnlarý, camýn iþlendiði cam fýrýnlarýndan farklýdýr. Belçikada, bir ve
ayný fýrýn her iki iþ için de kullanýlýr.
Karl Marks
Kapital I
305
geniþ ölçüde ve büyük kuvvetlerin uygulanmasý ile yürütülme zorunluluðu olan bazý yalýn baþlangýç süreçlerinde, þurada burada makine kullanýldýðý görülmüþtür. Böylece, kaðýt manüfaktürünün baþlangýç
döneminde, paçavralar, büyük kaðýt deðirmenleri ile parçalanmýþtýr;
metal iþlerinde, cevher, büyük merdanelerde dövülmüþtür.47 Roma Ýmparatorluðu, su çarklarý ile, bütün makinelerin ilkel biçimlerinin modelini saðlamýþtýr.48
Elzanaatlarý dönemi, bize, pusula, barut, matbaa ve otomatik
saat gibi büyük buluþlarý armaðan etmiþti. Ama bütünüyle alýndýðýnda
makine, Adam Smithin, iþbölümüne kýyasla verdiði ikinci derecede rol
oynamýþtýr.49 17. yüzyýlda makinenin daðýnýk olarak kullanýlmasý büyük
önem taþýr, çünkü zamanýn büyük matematikçilerine, mekanik bilimin
yaratýlmasýnda pratik bir temel, itici bir kuvvet saðlamýþtýr.
Çok sayýda parça-iþçinin birleþmesi ile oluþan kolektif iþçi,
manüfaktür döneminin kendine özgü makinesidir. Bir meta üreticisinin sýrayla yaptýðý ve üretim sýrasýnda birbirine eklenip karýþan çeþitli
iþlemler, onda çeþitli yeteneklerin bulunmasýný ister. Ýþlemlerin birinde
fazla güç, diðerinde fazla beceri, bir diðerinde fazla dikkat harcanmasý
gerekirdi; ama ayný bireyin bütün bu niteliklere eþit ölçüde sahip olmasý olanaksýzdý. Manüfaktürün, çeþitli iþlemleri ayýrmasýndan, baðýmsýzlaþtýrmasýndan sonra iþçiler, aðýr basan niteliklerine göre bölündüler, sýnýflandýlar ve gruplandýlar. Eðer bunlarýn doðal yetenekleri, bir yandan,
[sayfa 363] iþbölümünün üzerinde yükseldiði temel ise, öte yandan, manüfaktür ortaya çýkar çýkmaz, bunlarda, niteliði bakýmýndan uygun, ancak
sýnýrlý ve özel iþlevleri olan yeni güçler geliþtirir. Kolektif iþçi, þimdi, ayný
yetkinlik derecesinde olmak üzere, üretim faaliyetinin gerektirdiði bütün
niteliklere sahiptir ve, bunlarý, özel iþçiler ya da iþçi gruplarýndan oluþan
bütün organlarýna yalnýzca kendi özel iþlerini yaptýrmak suretiyle en
ekonomik biçimde harcar;50 Parça-iþçinin tek yanlýlýðý ile eksiklikleri,
46
Bu, baþkalarýný saymasak bile, W. Petty, John Bellers, Andrew Yarranton, The advantages
of the East-India Trade ve J. Vanderlintte görülebilir.
47
16. yüzyýlýn sonuna kadar Fransada, cevherin dövülüp yýkanmasý için hâlâ havan ve
kalbur kullanýlýyordu.
48
Makinenin geliþmesinin tüm tarihi, tahýl deðirmenlerinin tarihi ile belirlenebilir. Ýngilterede
fabrika, hâlâ mill (deðirmen)dir. Almanyada bu yüzyýlýn ilk on yýlýndaki teknolojik yapýtlarda
yer alan mühle terimi, yalnýzca doða kuvvetleriyle döndürülen bütün makineler için deðil,
ayný zamanda, aygýt yapýsý itibarýyla makinenin uygulandýðý bütün manüfaktürlerde bugün de
kullanýlmaktadýr.
49
Bu yapýtýn dördüncü kitabýnda daha ayrýntýlý olarak görüleceði gibi, Adam Smith, iþbölümü
ile ilgili tek bir önerme getirmemiþtir. Bununla birlikte, manüfaktür döneminin sözcüðün tam
anlamýyla ekonomi politikçisi olarak ona özellik kazandýran þey, iþbölümü konusuna aðýrlýk
vermesidir. Onun makineye ikinci derecede bir rol tanýmýþ olmasý, modern mekanik senayiinin
baþlangýcýnda Landerdale ve daha sonraki dönemde Ure tarafýndan polemik konusu edilmesine
yolaçmýþtýr. A. Smith, ayrýca. parça-iþçinin de bizzat faal bir rol oynadýðý, iþ aletlerinin farklýlaþmasý
ile, yeni makinelerin bulunmasýný da birbirine karýþtýnr; bu sonuncuda rol oynayan, manüfaktür
iþçileri deðil, bilgi sahibi kiþiler, zanaatçýlar ve hatta köylülerdir (Brindley)
50
Manüfaktür patronu, yapýlacak iþi, herbiri farklý derecede hüner ve güç isteyen çeþitli
süreçlere bölmekle, her sürecin tam gerektirdiði miktarda hüner ve güç satýnalabilirdi; oysa
306
Karl Marks
Kapital I
kolektif iþçinin bir parçasý haline gelince, yetkinleþir.51 Tek bir iþi yapma
alýþkanlýðý onu, hiç bir hata yapmayan bir araç haline getirirken, iþleyiþin
bütünüyle iliþkisinde, bir makine parçasýnýn düzeni ile çalýþmaya zorlar.52
Kolektif iþçinin, hem basit hem karmaþýk, hem yüksek hem düþük düzeyde iþlevleri olduðu için, üyeleri olan bireysel emek-güçlerinin
de farklý eðitim dereceleri ve dolayýsýyla farklý deðerleri olmasý gerekir.
Manüfaktür, bunun için, emek-güçlerinde bir kademelenmeye ve buna
uygun bir ücret ýskalasýnýn saptanmasýna yolaçar. Bir yandan bireysel
iþçiler, yaþamlarý boyunca sýnýrlý bir iþleve ayrýlýr ve baðlanýrken, öte
yandan da, kademelerdeki çeþitli iþlemler, bunlarýn doðal ve sonradan
edindikleri yeteneklerine göre bu iþçiler arasýnda bölüþülmüþ olur.53
Bununla birlikte, her üretim süreci, herkesin yapabileceði bazý basit el
iþlemlerini gerektirir. Bu iþlemlerin de, þimdi faaliyetin daha önemli
anlarýyla baðlarý çözülmüþtür ve özel olarak bu iþe atanmýþ iþçilerin [sayfa
364] ayrý iþlevleri içersinde katýlaþmýþtýr. Böylece manüfaktür, el attýðý bütün zanaatlarda, bu zanaatlarýn hiç barýndýrmadýðý ve adýna vasýfsýz iþçiler denilen bir sýnýf yaratýr. Tek yanlý bir uzmanlaþmayý, insanýn tüm çalýþma kapasitesi aleyhine olmak üzere yetkinleþtirdiði gibi, her türlü geliþmeden yoksunluðu da bir uzmanlýk haline getirir. Kademeli derecelenmenin yanýsýra, iþçiler arasýnda, vasýflý ve vasýfsýz diye basit bir ayrým
baþlar. Bunlarýn ikincisi için, çýraklýk gideri ortadan kalkar; birincisi için
ise, yapýlan iþin yalýnlaþmasý sonucu, elzanaatçýsýna oranla yapýlan gider
azalýr. Her iki halde de emek-gücü deðeri düþer.54 Emek-sürecinin çözülmesi sonucu, elzanaatlarýnda ya pek az yeri olan ya da hiç olmayan yeni ve ayrýntýlý görevlerin ortaya çýkmasý halinde, bu durum, sözü edilen
yasanýn dýþýnda sayýlýr. Çýraklýk dönemi eðitim giderlerinin ortadan kalkmasý ya da azalmasý sonucu emek-gücü deðerindeki düþüþ, kapitalist
yararýna artý-deðerde bir artýþ demektir; çünkü emek-gücünün yenideneðer bütün iþ tek bir iþçi tarafýndan yapýlsaydý, bu kimsenin, iþin gerektireceði en ince iþlemleri
yapabilecek hünere ve gene iþin gerektireceði en yorucu iþlemleri yapabilecek güce sahip
olmasý gerekirdi. (Ch. Babbage, l.c., ch, XIX.)
51
Örneðin, bazý kaslarýn anormal derecede geliþmesi, kemiklerin eðrilmesi vb. gibi.
52
Soruþturma kurulu üyelerinden birisinin. bir cam manüfaktürünün genel yöneticisi olan
Mr. Wm. Marshalla yönelttiði, gençlerin çalýþmalarýnda düzenliliðin nasýl saðlandýðý þeklindeki
sorusuna, yönetici çok doðru olarak þu yanýtý vermiþtir: Ýþlerini ihmal etmeleri olanaksýzdýr; bir
kez iþe baþlayýnca devam edip gitmek zorundadýrlar; bunlar týpký bir makinenin parçalarý
gibidirler. (Childrens Empl. Comm., 4th Rep., 1865, s. 247.)
53
Dr. Urc, modern makine sanayiini göklere çýkarttýðý yapýtýnda, manüfaktürün kendine
özgü niteliklerini, konuya onun polemikçi ilgisiyle yaklaþmayan daha önceki iktisatçýlardan ve
hatta matematikçi olarak kendisinden çok daha üstün olmakla birlikte, makine sanayiini yalnýz
manüfaktür açýsýndan ele alan Babbage gibi çaðdaþlarýndan daha kesin bir biçimde ortaya
koyar. Ure der ki: Bu ayrýmýn yapýlmasý ... her iþçiye kendiliðinden bir deðer ve fiyat biçilmesi,
iþbölümünün esasýný oluþturur. Öte yandan, o, bu bölünmeyi,. iþlerin, insanýn farklý
yeteneklerine uydurulmasý diye tanýmlar ve ensonu, manüfaktür sisteminin bütününü, iþbölümü
ya da iþin derecelere ayrýlmasý sistemi ve iþin beceri derecelerine bölünmesi vb. olarak
nitelendirir. (Ure, l.c, s. 1923 passim)
54
Tek bir nokta üzerinde pratik yaparak kendisini yetkinleþtirme olanaðý saðlanan ... her
zanaatçý ... daha ucuz bir iþçi haline geldi. (Ure, l.c., s. 19.)
Karl Marks
Kapital I
307
üretimi için gerekli emek-zamanýný kýsaltan her þey, artý-emek alanýný
geniþletir.
DÖRDÜNCÜ KESÝM - MANÜFAKTÜRDE ÝÞBÖLÜMÜ
VE TOPLUMDA ÝÞBÖLÜMÜ
Önce manüfaktürün kökenini, sonra onun yalýn öðelerini, daha
sonra parça-iþçi ve aletlerini ve en sonunda da iþleyiþin bütününü inceledik. Þimdi de, manüfaktürdeki iþbölümü ile, her türlü meta üretiminin temelini oluþturan toplumsal iþbölümü arasýndaki iliþkiye þöyle bir
deðineceðiz. Yalnýzca emeði gözönünde bulundurursak, toplumsal üretimin ana bölümlerine ya da generaya* yani tarýma ve sanayie ayrýlmasýna, genel iþbölümü ; ve bu ailelerin, türlere ve alt-türlere ayrýlmasýna
özel iþbölümü; iþyeri içersindeki iþbölümüne de tekil, ya da parça-iþbölümü diyebiliriz.55 [sayfa 365]
Toplumdaki iþbölümü ve buna uygun olarak bireylerin belli iþlere
baðlanmasý, týpký manüfaktürdeki iþbölümü gibi, karþýt çýkýþ noktalarýndan hareketle geliþirler. Bir aile içersinde 55a ve daha sonraki geliþmelerle
bir kabile içersindeki iþbölümü, cinslik ve yaþ farklarýna, salt fizyolojik
temele dayanan doðal bir iþbölümü meydana gelir; bu iþbölümü, alanýný, topluluðun yayýlmasý, nüfusun artmasý, ve özellikle, çeþitli kabileler arasýndaki çatýþmalar sonucu bir kabilenin diðerinin boyunduruðu
altýna girmesiyle geniþletir. Öte yandan, daha önce de belirttiðim gibi,
ürünlerin deðiþimi, çeþitli ailelerin, kabilelerin, topluluklarýn birbirleriyle
iliþki kurduklarý noktalarda baþlar; çünkü uygarlýðýn baþlangýcýnda, birbirlerinin karþýsýna baðýmsýz olarak çýkan, bireyler deðil, aileler, kabileler ve benzeri topluluklardýr. Çeþitli topluluklar, kendi doðal çevrelerinde,
* genus, cins, kýsým, takým. -ç.
Ýþbölümü, birbirinden son derece farklý iþlerin birbirlerinden ayrýlmalanyla baþlar;
manüfaktürde olduðu gibi, birkaç iþçi, bir ve ayný ürünün hazýrlanmasý iþlemini aralarýnda
bölüþürler. (Storch, Cours dEcon. Pol., Paris Edn.. t. I. s. 173.) Nous rencontrons chez les
peuples parvenus à un certain degré de civilisation, trois genres de divisions dindustrie: la
premiére, que nous nommons générale, amène la distinction des producteurs en agriculteurs,
manufacturiers et commerçants, elle se rapporte aux trois branches principales dindustrie
nationale; la seconde, que lon pourrait appeler spéciale, est la division de chaque genre
dindustrie en especes. ... La trosieme division dindustrie, celle enfin que lon devrait qualifier
du titre de division de besogne ou de travail proprement dit, est celle qui sétablit dans les arts
et les métiers séparés ... qui sétablit dans la plupart des manufactures et des ateliers. [Uygarlýðýn
belli bir derecesine eriþmiþ halklarda, üç türlü sanayi bölümü görüyoruz: genel adýný verdiðimiz
birincisi, ulusal sanayiin baþlýca üç koluna tarýmsal, elyapýmcýsý ve ticari üreticiler ayrýmýna
uygun düþer; özel ad verilebilecek olan ikincisi, her cins sanayi türünün bölünmesidir. ... Sanayiin
üçüncü, ensonu asýl çalýþma ya da iþbölümü adýyla nitelendirilebilecek olan bölümü de, ayrý
ayrý sanat ve mesleklerde ... manüfaktür ve atelyelerin çoðunda gerçekleþen bölümdür.] (F.
Skarbek; l.c., s. 84. 86.)
55a
[Üçüncü Almanca baskýya not. Ýnsanlýðýn ilkel durumlarý üzerinde daha sonra
derinlemesine yaptýðý incelemeler, yazarý, baþlangýçta ailenin geliþerek kabile halini almadýðý,
tersine, kabilenin, kan ve akrabalýða dayanan insan topluluðunun ilk ve kendiliðinden geliþmiþ
þekli olduðu ve kabile baðýnýn gevþemeye baþlamasý ile birlikte, daha sonralarý, ailenin pek çok
ve çeþitli þekillerinin geliþtiði sonucuna götürmüþtür. F.E.]
55
308
Karl Marks
Kapital I
farklý üretim araçlarý ve farklý geçim araçlarý bulurlar. Böylece, üretim
tarzlarý, yaþayýþlarý ve ürünleri farklý olur. Ýþte bu kendiliðinden geliþen
farklýlýklar, çeþitli topluluklarýn iliþki kurmalarýyla ürünlerin karþýlýklý olarak deðiþimine, ve dolayýsýyla bu ürünlerin giderek metalara dönüþmesine yolaçar. Deðiþim, üretim alanlarý arasýnda farklýlýklar yaratmaz,
yalnýzca bu çeþitli þeyler arasýnda iliþki kurarak, bunlarý, geniþlemiþ bir
toplumun ortak üretiminin azçok birbirine baðlý dallarý haline getirir.
Burada toplumsal iþbölümü, aslýnda birbirinden farklý ve baðýmsýz üretim
alanlarý arasýndaki deðiþimden doðar. Fizyolojik iþbölümünün çýkýþ noktasý olduðu durumda ise, birbirine kenetli bir bütünün özel organlarý;
her þeyden önce yabancý topluluklar ile meta alýþ-veriþi nedeniyle gevþeyerek koparlar, ve öylesine baðýmsýz duruma gelirler ki, çeþitli çalýþma
alanlarýný birbirine baðlayan tek bað, ürünlerin meta olarak birbiriyle
[sayfa 366] deðiþilmesi olur. Bu durumda, daha önce baðýmsýz olanýn baðýmlý duruma gelmesi, diðer durumda ise daha önce baðýmlý olanýn baðýmsýzlaþmasýdýr.
Ýyi geliþmiþ ve meta deðiþimi ile ortaya çýkmýþ olan her iþbölümünün temeli, kent ile kýr arasýndaki ayrýlýktýr.56 Toplumun bütün ekonomik
tarihinin, bu antitezlerin hareketinde özetlendiði söylenebilir. Bununla
birlikte, biz þimdilik bu konu üzerinde durmayacaðýz.
Nasýl ki, manüfaktürde iþbölümü için ayný zamanda çalýþtýrýlan
belli sayýda iþçi, maddi önkoþulu oluþturursa, toplumda da iþbölümünün
gerekli koþulu burada, tek bir iþyerinde çok sayýda iþçi toplanmasýna
tekabül eden nüfus büyüklüðü ve yoðunluðudur.57 Ne var ki, bu yoðunluk azçok göreli bir þeydir. Nüfusu nispeten seyrek olan, ama ulaþtýrma
ve haberleþme araçlarý geliþmiþ bir ülke, bu araçlarý geliþmemiþ daha
fazla nüfuslu bir ülkeden daha yoðun nüfusa sahip olur; bu anlamda
Amerika Birliðinin kuzey eyaletleri, örneðin, Hindistandan daha yoðun
nüfusa sahiptir.58
Meta üretimi ile dolaþýmý, kapitalist üretim tarzýnýn genel önkoþulu
olduðu için, manüfaktürde iþbölümü, toplum ölçüsündeki iþbölümünün daha önce belli bir geliþme düzeyine ulaþmasýný gerektirir. Buna
karþýlýk, manüfaktürdeki iþbölümü, toplumdaki iþbölümü üzerinde et56
Sir James Steuart, bu konuyu en iyi ele alan iktisatçýdýr. Uluslarýn Zenginliðinden on yýl
önce yayýnlanan kitabýnýn bugün bile ne kadar az tanýndýðý þu olaydan da anlaþýlmaktadýr ki,
Malthusun hayranlarý, onun nüfus konusundaki yapýtýnýn, salt büyük laflar ettiði bölüm dýþýnda,
Steuarttan ve daha az olmak üzere de Wallace ile Townsendden yaptýðý aktarmalar ile dolu
olduðunu bile bilmiyorlar.
57
Hem toplumsal iliþkiler ve hem de emeðin verimini artýrýcý bir güçler bileþimi için uygun
düþen belirli bir nüfus yoðunluðu vardýr. (James Mill, l.c., s. 50.) Ýþçi sayýsý büyüdüðü zaman,
toplumun üretken gücü, bu artýþla ayný oranda yiikselir ve iþbölümünün etkisiyle çoðalýr. (Th.
Hodgskin, l.c. s. 120.)
58
1861 yýlýndan sonra pamuða karþý artan büyük talep sonucu pamuk üretimi, Hindistanýn
nüfusu yoðun bazý bölgelerinde. pirinç yetiþtirilmesi aleyhinde geniþledi. Bu yüzden yer yer
kýtlýk baþgösterdi ve ulaþtýrma araçlarýndaki yetersizlik, bir bölgedeki pirinç yokluðunun baþka
bir bölgeden getirilecek pirinçle karþýlanmasýný engelliyordu.
Karl Marks
Kapital I
309
kili olur ve onu hem geliþtirir, hem de çoðaltýr. Ýþ aletlerinin farklýlaþmasý
ile birlikte, bu aletleri üreten sanayiler gitgide daha farklýlaþmýþ hale gelir.59 Eðer manüfaktür sistemi, daha önce ötekilerle esas ya da ikincil
sanayi olarak iliþki içersinde olan tek bir üretici ile yürütülen bir sanayie
elatarsa, bu sanayi kollarý arasýndaki iliþkiler derhal kopar ve baðýmsýz
[sayfa 367] duruma gelirler. Eðer, bir meta üretiminde, belirli bir aþamaya
elatarsa, üretimin diðer aþamalarý, bir o kadar baðýmsýz iþkolu haline
gelir. Son þeklini almýþ bir malýn, yalnýzca birkaç parçasýnýn biraraya
getirilmesiyle meydana geldiði durumlarda, bu parça parça iþlemlerin,
gerçek ve ayrý ayrý elzanaatlarý haline gelebileceði daha önce belirtilmiþti.
Manüfaktürde iþbölümünü daha yetkin biçimde yürütebilmek için, üretimin tek bir kolu, kullandýðý hammaddenin çeþitliliðine ya da, bir ve
ayný hammaddenin girebileceði çeþitli þekillere göre, birçok ve bir ölçüde
de tamamen yeni manüfaktürlere bölünür. Buna uygun olarak yalnýz
Fransada, 18. yüzyýlýn ilk yarýsýnda, 100 farklý türde ipekli kumaþ dokunmuþ ve Avignonda, her çýraðýn, kendisini yalnýz tek bir çeþit kumaþa
vermesi, birkaç çeþit kumaþýn hazýrlanmasýný ayný zamanda öðrenmemesi, yasa halini almýþtýr. Belli üretim kollarýný, ülkenin belli bölgelerinde
yoðunlaþtýran bölgesel iþbölümü, her özel olanaktan yararlanan
manüfaktür sisteminden taze bir dürtü kazanýr.60 Her ikisi de, manüfaktür
döneminin genel varoluþ koþullarý içersinde olan sömürge sistemi ile
dünya pazarlarýnýn açýlmasý, toplumda iþbölümünün geliþmesi için
zengin malzeme saðlar. Ýþbölümünün, toplumun yalnýz ekonomik deðil,
diðer alanlarýný da nasýl sardýðýný ve her yerde, insaný uzmanlaþtýrma ve
türlere ayýrma sisteminin temellerini nasýl attýðýný, ve Adam Smithin ustasý A. Fergusona, Köle bir ulus yaratýyoruz, özgür vatandaþ kalmýyor.61
diye feryat ettiren, insandaki, tek bir yetinin diðerleri aleyhine nasýl geliþtiðini göstermeye devam etmenin yeri burasý deðildir. Toplum içersindeki iþbölümü ile bir iþyeri içersindeki iþbölümü arasýnda sayýsýz
benzerlikler ve baðlar olsa bile, bunlar, yalnýz derece bakýmýndan deðil,
ama ayný zamanda tür bakýmýndan da ayrýdýrlar. Benzerliðin en tartýþma
götürmediði yer, çeþitli iþkollarýný birleþtiren görünmeyen bir baðýn
varolduðu durumlardýr. Örneðin, hayvan yetiþtirici hamderi üretir, derici
bu hamderiden deri üretir ve ayakkabýcý da kundura. Burada, herbirinin
ürettiði þey, hepsinin birleþmiþ emeklerinin ürünü olan son biçime doðru
[sayfa 368] atýlmýþ birer adýmdan baþka bir þey deðildir. Ayrýca, hayvan yetiþtiriciye, dericiye ve ayakkabýcýya, üretim araçlarý saðlayan çeþitli iþkolBöylece mekik yapýmý, daha 17. yüzyýlda Hollandada özel bir sanayi kolu halini aldý.
Ýngiliz yünlü dokuma manüfaktürü birkaç kýsma ya da kola ayrýlmýþ olup, kendilerine
özgü yerlere yerleþmiþtir ve buralarda tek ya da baþlýca iþ haline gelmiþlerdir: ince kumaþlar
Somersetshireda, kaba kumaþlar Yorkshireda, çift enli kumaþlar Exeterde, ipekliler Sudburyde,
krepler Norwichde, yarý-yünlü kumaþlar Kendalda, battaniyeler Whitneyde, vb. (Berkeley,
The Querist, 1751, § 520.)
61
A. Ferguson, History of Civil Society. Edinburgh 1767, part IV, sect. II, s. 285.
59
60
310
Karl Marks
Kapital I
larý vardýr. Þimdi burada Adam Smith ile birlikte, yukardaki toplumsal
iþbölümü ile manüfaktürdeki iþbölümü arasýndaki farkýn tamamen öznel
olduðu, manüfaktürde, bir bakýþta bir yýðýn iþlemin ayný yerde yapýldýðýný
gören bir gözlemci için, verilen örnekte olduðu gibi geniþ bir alana
yayýlmýþ ve her iþkolunda çok sayýda insanýn çalýþtýðý toplumda bu baðýn
belirsizleþmesinden ileri geldiði düþünülebilir.62 Peki öyleyse, hayvan
yetiþtiricisi ile dericinin ve ayakkabýcýnýn baðýmsýz emekleri arasýndaki
baðý oluþturan þey nedir? Bu baðý saðlayan þey, hepsinin ürününün meta olmasýdýr. Bu durumda, manüfaktürdeki iþbölümünü karakterize eden
nedir? Parça-iþçinin meta üretmemesi gerçeðidir.63 Ancak parça-iþçilerin
hepsinin ortak ürünü, meta halini almaktadýr.64 Toplumdaki iþbölümü,
çeþitli sanayi kollarýnýn ürünlerinin satýnalýnmasý ve satýþý ile doðduðu
halde, bir atölyedeki parça iþlemler arasýndaki baðlantý, çeþitli iþçilerin
emek-güçlerini, bunlarý ortak [sayfa 369] emek-gücü olarak çalýþtýracak bir
kapitaliste satýþlarý ile meydana gelir. Ýþyerinde iþbölümü, üretim araçlarýnýn tek bir kapitalistin elinde toplanmasý anlamýný taþýr; toplumda iþbölümü ise bunlarýn, baðýmsýz birçok meta üreticisi arasýnda daðýlmasý anlamýný içerir. Ýþyerinde, oranlýlýðýn tunç yasasý, belli görevlere belli sayýda
iþçinin ayrýlmasýný zorunlu kýlar, oysa iþyeri dýþýnda, toplumda, üreticiler
ile üretim araçlarýnýn çeþitli sanayi kollarý arasýndaki daðýlýmýnda raslantýlar ile keyfilik büyük rol oynar. Çeþitli üretim alanlarýnýn, aralarýnda bir
denge kurulmasý için sürekli bir eðilim gösterdikleri doðrudur: çünkü,
62
Asýl manüfaktürde iþbölümü daha fazlaymýþ gibi görünür, diyor, çünkü, çeþitli iþkollarýnda
çalýþtýrýlan herkes, çoðu kez ayný iþyerinde biraraya getirilebilir ve bir gözcünün denetimi altýna
sokulabilir. Oysa, büyük halk kitlesinin geniþ gereksinmelerini karþýlayan büyük manüfaktürlerde (!) tersine, her iþkolunda o kadar fazla iþçi çalýþtýrýlmaktadýr ki, bunlarýn ayný iþyerinde
biraraya toplanmalarý olanaksýzdýr ... iþbölümü o kadar açýk deðildir. (A. Smith, Wealth of
Nations, b. I, ch. I.) Ayný bölümde, Uygar ve ilerleme yolunda olan bir ülkede, en sýradan bir
zanaatçýnýn ya da gündelikçinin sahip olduðu þeylere bakýnýz vb. sözleri ile baþýayan ve sonra
sýradan bir iþçinin gereksinmelerini karþýlamak için ne kadar çok sayýda ve türde sanayilerin
katkýda bulunduðunu anlatan ünlü pasaj, neredeyse sözcüðü sözcüðüne, B. de Mandeviliein,
Fables of the Bees, or Private Vices, Publick Benefits yapýtýnda koyduðu notlardan kopya edilmiþtir.
(Birinci baský, notsuz, 1706; notlu baský, 1714.)
63
Artýk ortada, bireysel iþçinin emeðinin doðal karþýlýðý diyeceðimiz bir þey kalmadý. Her
iþçi bir bütünün yalnýz bir kýsmýný üretmekte ve her kýsým kendi baþýna bir deðer ya da yarar
taþýmadýðý için, iþçinin elkoyup da, iþte bu benim ürünüm, bunu ben kendime alýkoyacaðým
diyebileceði bir þey yoktur. (Labour Defended against the Claims of Capital, Lond. 1825, s. 25.)
Bu hayranlýk verici yapýtýn yazarý, yukarda sözünü ettiðim Th. Hodgskindir.
64
Toplumdaki iþbölümü ile manüfaktürdeki iþbölümü arasýndaki bu ayrýmý Yankeeler
gözleriyle de görmüþ oldular. Ýç savaþ sýrasýnda Washingtonun koyduðu vergilerden bir tanesi
de, bütün sanayi ürünlerine konulan %6 resimdi. Soru: Sanayi ürünü nedir? Yasakoyucunun
yanýtý: Bir þey yapýldýðý zaman üretilmiþ olur, ve satýþa hazýr olduðu zaman yapýlmýþ olur.
Þimdi pek çok örnekten bir tanesi New York ve Philadelphialý manüfaktürcüler eskiden þemsiyeyi
her türlü parçasý ile birlikte yaparlardý. Ama bir þemsiye, birçok parçalarýn mixtum
compositumu [karmaþýk bileþim -ç.] olduðu için, yavaþ yavaþ bu parçalar, ayrý ayrý yerlerde
baðýmsýz olarak yürütülen, çeþitli ayrý sanayilerin ürünleri haline geldiler. Ve bunlar, biraraya
takýldýklarý þemsiye manüfaktürüne ayrý metalar olarak girdiler. Yankeeler, böylece biraraya
getirilen mallara, birleþik mallar adýný verdiler ve bu ad, bir vergiler birleþimi için tam uygun
olan addý. Çünkü þemsiye birleþimi önce tek tek parçalarýnýn fiyatý üzerinden %6, sonra da
toplam fiyatý üzerinden tekrar %6 vergilendirilmiþ oluyordu.
Karl Marks
Kapital I
311
bir yandan, her meta üreticisi, belirli bir toplumsal gereksinmeyi karþýlamak için bir kullaným-deðeri üretmek durumunda iken, ve bu gereksinmelerin büyüklüðü nicel olarak deðiþirken, gene de, bunlar arasýndaki
orantýyý uygun bir sistem haline getiren bir iç bað vardýr ve bu sistem
kendiliðinden doðup geliþir; öte yandan, metalarýn deðer yasasý, toplumun elinde mevcut emek-zamanýndan ne kadarýný özel bir meta türü
için harcayabileceðini sonal olarak belirler. Ama, çeþitli üretim alanlarýnýn denge durumuna gelme yolunda gösterdiði bu sürekli eðilim, ancak
bu dengenin durmadan bo-zulmasýna karþý bir tepki biçiminde kendini
gösterir. Bir iþyerinde, iþbö- lümünün dayandýðý a priori* sistem, düzenli
olarak yürüdüðü halde, toplumdaki iþbölümünün de, doðanýn zorladýðý,
üreticilerin yasa tanýmayan keyfiliklerini denetleyen ve pazar fiyatlarýnýn
barometrik dalgalanmalarýnda kendini belli eden a posteriori** bir sistem
halini alýr. Ýþ- yerinde iþbölümü, kapitaliste ait bir iþleyiþin yalnýzca bir
parçasýndan baþka bir þey olmayan insanlar üzerinde onun tartýþma
götürmez otoritesi demektir. Toplumdaki iþbölümü ise, rekabetin otoritesinden baþka otorite, karþýlýklý çýkarlarýn yarattýðý baskýdan baþka
zorlayýcý bir güç tanýmayan baðýmsýz meta üreticilerini temasa getirir;
týpký hayvanlar aleminde bellum omnium contra omnesin,*** azçok
her türün varoluþ koþullarýný sürdürmesi gibi. Ýþçiyi, yaþamý boyunca
tek bir parça iþleme baðlayan ve onu tümüyle sermayenin boyunduruðu altýna sokan iþyerindeki iþbölümünü, üretkenliði artýran emeðin
bir örgütlenmesi olarak göklere çýkaran burjuva kafasý ki bu ayný burjuva kafasý, üretim sürecinin toplumsal bir denetim ve düzen altýna
alýnmasý yolundaki [sayfa 370] bilinçli her giriþimi, mülkiyet hakký, özgürlük
ve bireysel kapitalistin sýnýrsýz gücü gibi kutsal þeylerin çiðnenmesi olarak
yerin dibine batýrmaktadýr. Fabrika sisteminin tutkulu savunucularýnýn,
toplumsal emeðin genel bir örgütlenmesine karþý, böyle bir þeyin bütün
toplumu muazzam bir fabrikaya dönüþtüreceðini öne sürmekten öteye
bir þey bulup söylememeleri, çok ilginç bir durumdur.
Kapitalist üretim biçimine dayanan bir toplumda, toplumsal iþbölümünde anarþi, iþyerindekinde ise zorbalýk, birbirlerinin karþýlýklý koþullarý ise, iþkollarýnýn kendi geliþmeleri sonucu birbirlerinden ayrýldýðý,
billurlaþtýðý ve ensonu yasayla sürekli bir durum aldýðý çok eski toplum
biçimlerinde, tam tersine, bir yandan toplumsal iþin bir plan ve zorunlu
bir düzen içersinde yürütüldüðü bir örgütlenme örneðini, öte yandan,
iþyeri içersinde, iþbölümünün ya hiç bulunmadýðýný ya da olsa olsa,
güdük, daðýnýk ve raslansal bir geliþme düzeyinde bulunduðunu görüyoruz.65
* Önsel. -ç.
** Sonsal. -ç.
*** Herkesin herkese karþý savaþý. -ç.
65
On peut ... établir en règle générale que moins lautorité préside à la division du travail
dans lintérieur de la société, plus la division du travail se développe dans lintérieur de latelier,
312
Karl Marks
Kapital I
Bazýlarý bugüne kadar gelen küçük ve son derece eski Hint topluluklarý, ortaklaþa toprak sahipliðine, tarým ile elzanaatlarýnýn birbirine
karýþýmýna, yeni bir topluluðun kuruluþunda hazýr ve katýlaþmýþ bir plan
ve program hizmetini gören deðiþmeyen bir iþbölümüne dayanýr. 100
ile birkaç bin acrelýk bölge üzerinde herbirisi kapalý bir bütün oluþtururlar
ve kendileri için gerekli bütün þeyleri üretirler. Ürünlerin esas kýsmý topluluðun doðrudan kullanýmý içindir, ve meta biçimini almaz. Bu nedenle, buradaki üretim, bütünüyle Hint toplumunda, meta deðiþimi ile oluþan iþbölümünden baðýmsýzdýr. Ancak ürün fazlasý meta halini alabilir
ve hatta bunun bir kýsmý, bilinemeyecek kadar eski zamanlardan beri
belli bir miktarda ayni rant biçiminde devletin eline geçtikten sonra ancak meta halini alýr. Bu topluluklarýn yapýsý, Hindistanýn çeþitli bölgelerine göre deðiþir. Bunlarýn en basit biçiminde, toprak ortaklaþa iþlenir
ve ürün üyeler arasýnda bölüþülür. Ayný zamanda, [sayfa 371] iplik eðirme
ile dokuma, her ailede yardýmcý zanaatlar olarak yapýlýr. Tek ve ayný iþle uðraþan yýðýnlarýn yanýsýra, hem yargýç, hem polis ve vergi toplayýcý
görevlerini yerine getiren mukim-baþý, topraðýn ekimi ve bununla ilgili
her þeyi kaydeden bir sayman; suçlularý kovuþturan ve gezgin yabancýlarý
koruyarak bitiþik köye kadar bunlara yoldaþlýk eden bir görevli memur;
sýnýrlarý komþu topluluklara karþý koruyan bir sýnýr koruyucusu; sulama
iþleri için ortak depolardan su daðýtan bir su-gözcüsü; dinsel hizmetleri,
yürüten bir budist rahip; kum üzerinde çocuklara okuma-yazma öðreten bir öðretmen; tohum ekme ile hasat ve her türlü tarýmsal iþler için
uðurlu ve uðursuz günleri ilan eden bir takvim rahibi ya da müneccim;
tarým araçlarýný yapan ve onaran bir demirci ile marangoz; köyün bütün
toprak kaplarýný yapan bir çömlekçi; bir berber ile giyecekleri yýkayan,
bir çamaþýrcý; bir kuyumcu ile, bazý topluluklarda kuyumcunun, bazýlarýnda öðretmenin yerini alan bir ozan bulunur. Bu bir düzine insanýn
bakýmý, bütün toplum tarafýndan saðlanýr. Nüfus artýnca, boþ bir toprak
üzerinde ayný modele uygun yeni bir topluluk kurulur. Bütün iþleyiþ,
sistemli bir iþbölümü gösterir, ama manüfaktürde olduðu gibi bir
iþbölümü olanaksýzdýr, çünkü demirci ile marangoz vb. ancak deðiþmeyen bir pazar bulabilir, ve olsa olsa köyün büyüklüðüne göre, bu zanaatçýlardan bir yerine iki-üç kiþi olabilir.66 Toplulukta iþbölümünü düzenleyen
yasa, bir doða yasasýnýn karþý konulmaz otoritesi ile iþler, ayný zamanda,
et plus elle y est soumise à lautorité dun seul Ainsi lautorité dans latelier et ceile dans 1a
société, par rapport à la division du travail, sont en raison inverse lune de lautre. [Hatta
genel kural olarak denilebilir ki, toplum içindeki iþbölümü ne kadar az otoriteyle yapýlýrsa,
atelye içindeki iþbölümü de o kadar geliþir ve o kadar tek kiþinin otoritesi altýna girer. Demek ki
atelyedeki otorite ile toplumdaki otorite, iþbölümü bakýmýndan, birbirleriyle ters orantýlýdýr.]
(Karl Marx, Misére de la philosophie, s. 130, 131, [Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayýnlarý
Ankara 1975, s. 141.]
66
Lieut.-Col. Maý:k Wilks, Historical Sketches of the South of India. Lond. 1810-17, v. I., s.
118-20. Hint topluluklarýnýn çeþitli biçimlerinin iyi bir betimlemesi George Campbellin Modern
India, Lond. 1852, adlý yapýtýnda bulunabilir.
Karl Marks
Kapital I
313
her zanaatçý, demirci, marangoz ve diðerleri, iþyerlerini, zanaatçýlarýnýn
bütün iþlerini, zorlayýcý, geleneksel olarak, ama baðýmsýz ve üstlerinde
herhangi bir otorite olmaksýzýn yürütürler. Durmadan kendisini ayný
biçim içersinde üreten ve raslansal olarak yokedildiði zaman da ayný
yerde ve ayný adla67 yeniden türeyen bu kendi kendine yeterli topluluklardaki üretim için örgütlenme sadeliði bu sadelik, asyatik toplumlarýn
deðiþmezliðinin sýrrýnýn anahtarýný verir; bu deðiþmezlik, asyatik [sayfa 372]
devletin sürüp giden daðýlmalarý, yeniden kurulmalarý ve bitip tükenmez
hanedan deðiþiklikleri ile çarpýcý bir karþýtlýk oluþturur. Toplumun ekonomik öðelerinin yapýsý, politik gökyüzündeki fýrtýna bulutlarýnýn etkisi
dýþýndadýr.
Lonca kurallarý, daha önce de belirttiðim gibi, tek bir ustanýn çalýþtýrabileceði çýrak ve kalfa sayýsýný sýnýrlayarak, onun kapitalist haline
gelmesini önlemiþti. Üstelik, bu usta, ustasý olduðu zanaat dýþýndaki
alanlardan kalfa çalýþtýramazdý. Loncalar, temasa geldikleri tek özgür
sermaye biçimi olan tüccar sermayesinin her iþe karýþmasýný þiddetle
geri itmiþlerdir. Bir tüccar, her türlü metaý satýnalabilirdi, ama bir meta
olarak emek satýnalamazdý. Ona, yalnýzca elzanaatý ürünlerinin bir daðýtýcýsý olarak gözyumuluyordu. Koþullar eðer daha fazla bir iþbölümünü
gerektirirse, varolan loncalar, ya aralarýnda türlere bölünüyor ya da eskilerin yanýsýra yeni loncalar kuruluyordu; ama bütün bunlar, çeþitli elzanaatlarýný tek bir iþyerinde toplamaksýzýn oluyordu. Demek oluyor ki,
lonca örgütü, manüfaktürün varolmasý için maddi koþullarý yaratmada,
elzanaatlarýnýn ayrýlmasýna, ve yetkinleþmesine ne kadar yardýmcý olursa
olsun, iþyerinde iþbölümüne olanak vermemiþtir. Tümüyle alýnýrsa,
emekçi ve onun üretim araçlarý, salyangoz ile kabuðu gibi, yakýn bir
birlik içersinde. kalmýþlar ve böylece manüfaktürün baþlýca temeli olan,
emekçiyi onun üretim araçlarýndan ayýrma ve bu araçlarý sermayeye
dönüþtürme olayý ortaya çýkmamýþtýr.
Toplum ölçüsünde iþbölümü, meta deðiþimi ile meydana gelsin
ya da gelmesin, birbirinden çok farklý toplumsal ekonomik kuruluþlarda
ortak bir þekildir, oysa manüfaktürde uygulandýðý þekliyle, iþyerindeki
iþbölümü ancak kapitalist üretim tarzýna özgü bir durumdur.
BEÞÝNCÝ KESÝM - MANÜFAKTÜRÜN KAPÝTALÝST NÝTELÝÐÝ
Daha fazla sayýda iþçinin tek bir kapitalistin denetimi altýnda bu67
Bu ülkenin yerlileri bu basit biçim altýnda ... çok eski zamanlardan beri yaþamýþlardýr.
Köylerin sýnýrlarý ancak pek az hallerde deðiþrniþtir; köyler, zaman zaman, savaþ, kýtlýk ve hastalýk
nedeniyle hasar görmüþ ve hatta yanýp yýkýlýmþsa da, ayný ad, ayný sýnýrlar, ayný iliþkiler ve hatta
ayný aileler yüzyýllarca sürüp gitrniþtir. Krallýklarýn parçalanmasý ve bölünmesi köy halkýný hiç
ilgilendirmez; köy bütünüyle kaldýðý sürece köyün hangi iktidara býrakýldýðý ya da hangi
hükümdarýn eline geçtiði hiç umurlarýnda deðildir; iþ ekonornisi aynen devam eder. (Th.
Stamford Raffles, Cava valisi müteveffa yardýmcýsý, The History of Java, London 1817, c. I, s.
285.)
314
Karl Marks
Kapital I
lunmasý, genellikle elbirliðinin olduðu gibi özellikle manüfaktürün de
doðal baþlangýç noktasýdýr. Ama manüfaktürdeki iþbölümü, iþçi sayýsýndaki bu artýþý teknik bir zorunluluk haline getirir. Bir kapitalistin çalýþtýrmak zorunda olduðu asgari iþçi sayýsý, burada, daha önce yerleþmiþ
iþbölümü ile belirlenir. Öte yandan, daha ileri [sayfa 373] bir iþbölümünün
saðlayacaðý üstünlüklerden yararlanmak için, yalnýzca iþçi sayýsýný artýrmak yetecektir ve bu da ancak çeþitli parça gruplarýna eklenen katlarla
yapýlabilir Ama, kullanýlan sermayenin deðiþen kýsmýndaki artýþ, deðiþmeyen kýsmýnda da bir artýþý zorunlu kýlar; iþyerlerinde, araç ve gereçlerde vb ve özellikle hammaddeye duyulan gereksinme, iþçi sayýsýndan
daha büyük bir hýzla artýþ gösterir. Belli bir sürede, belli büyüklükte
emek tarafýndan tüketilen hammadde miktarý, emeðin iþbölümü sonucu
artan üretkenliði oranýnda fazlalaþýr. Bu durumda, her kapitalistin, elinde
bulundurmak zorunda olduðu asgari sermaye miktarýnýn durmadan
artma zorunluluðu, manüfaktürün yapýsýndan doðan bir yasa olur; bir
baþka deyiþle, toplumsal üretim araçlarý ile gerekli geçim araçlarýnýn
sermayeye dönüþmesi, sürekli geniþlemek zorundadýr.68
Basit elbirliðinde olduðu gibi manüfaktürde de kolektif çalýþma
organizmasý, sermayenin bir varoluþ biçimidir. Çok sayýda parça iþçilerden oluþan iþleyiþ, kapitaliste aittir Bunun için de, emeðin bir birleþiminden doðan üretken güç de, sermayenin üretken gücüymüþ gibi görünür.
Tam anlamýyla manüfaktür, daha önce baðýmsýz olan iþçileri sermayenin
emir ve komutasý altýna sokmakla kalmaz, ayrýca iþçilerin de kendi aralarýnda kademeli bir derecelenmesine yolaçar. Basit elbirliði, bireylerin
çalýþma biçimini büyük ölçüde deðiþikliðe uðratmadýðý halde, manüfaktür, bunu, baþtan sona altüst eder, emek-gücünü ta kökünden kavrar.
Ýþçinin tek bir iþteki becerisini, bir yýðýn üretici yetenekleri ve içgüdüleri
aleyhine zorlayarak, onu, çoðu organlarýndan yoksun, garip bir yaratýk
haline getirir; bu, týpký La Plata devletlerinde, salt derisi ya da yaðý için
koca hayvanýn boðazlanmasýna benzer. Yalnýzca parça-iþler, farklý bireyler arasýnda daðýtýlmakla kalmaz, bireyin kendisi [sayfa 374] de, bir parçaiþlemin otomatik motoru haline getirilir69 ve, insaný kendi vücudunun
yalnýzca bir parçasý yapan Menenius Agrippanýn saçma masalýný gerçek68
Elzanaatlarýnýn, alt-bölümlere ayrýlmasý için gerekli sermayenin (yazarýn, gerekli tüketim
maddeleri ve üretim araçlarý demesi gerekirdi) toplumda, hazýr bulunmuþ olmasý yetmez; bu
sermayenin ayný zamanda, iþverenlerin elinde, büyük boyutlu iþleri yürütebilmelerine yetecek
miktarda birikmiþ olmasý gerekir. ... Bölünme ne kadar fazla olursa, belli sayýda iþçinin sürekli
olarak çalýþtýrýlmalarý, alet, hammadde vb. için daha büyük sermaye yatýrýmýný gerektirir. (Storch.
Cours dEcon. Polit., Paris Ed., t. I. s. 250, 251.) La concentration des instruments de production
et la division du travail sont aussi inséparables lune de lautre que le sont, dans le régime
politique la concentration des pouvoirs publics et la division des intérêst privés.. [Siyasal
rejimde, kamu otoritesinin yoðunlaþmasý ile özel çýkarlarýn bölünmesi ne kadar birbirlerinden
ayrýlmazlar ise, üretim araçlarýnýn yoðunlaþmasý ve iþbölümü de o kadar birbirlerinden
ayrýlmazlar.] (Karl Marx, l.c., s. 134. [Felsefenin Sefaleti, s. 144.].)
69
Dugald Stewart, manüfaktür iþçilerine, parça iþlerinde kullanýlan ... canlý otomatlar
adýný verir. (l.c., s. 318)
Karl Marks
Kapital I
315
leþtirmiþ olur.70 Baþlangýçta iþçi, salt meta üretimi için gerekli maddi
araçlara sahip olmadýðýndan emek-gücünü sermayeye satýyordu, oysa
þimdi ayný emek-gücü, sermayeye satýlmadýkça iþgörmez hale gelir.
Ýþlevlerini, ancak satýþtan sonra kapitaliste ait iþyerinde bulunan bir çevrede yerine getirebilir. Kendi yaratýlýþýna göre baðýmsýz bir þey yapma
yeteneðini yitiren manüfaktür iþçisi, üretken faaliyetini yalnýzca kapitaliste
ait iþyerinin bir parçasý olarak geliþtirir.71 Seçkin kimselerin yüzlerinde
yehovanýn elyazýsýyla imzasýný taþýmalarý gibi, iþbölümü de, manüfaktür
iþçisine, sermayenin malý damgasýný vurur.
Vahþilerin tüm savaþ sanatýný kendi kiþisel kurnazlýðýný kullanma
haline getirmeleri gibi, baðýmsýz köylülerle zanaatçýlarýn az da olsa uyguladýklarý bilgi, yargý ve irade gibi yetiler, þimdi yalnýzca iþyerinin bütünü için gerekli þeyler olur. Üretimde zeka tek yönde geliþir, çünkü diðer
birçok yönlerde yokolmuþtur. Parça-iþçilerin yitirdikleri, onlarý çalýþtýran
sermayede toplanmýþtýr.72 Ýþçilerin karþýsýna bir baþkasýnýn malý ve, egemen bir güç olarak çýkan maddi üretim sürecinin akýl ve zeka ile ilgili
yönleri, manüfaktürdeki iþbölümünün bir sonucudur. Bu ayrýlma, kapitalistin tek bir iþçinin karþýsýna, birleþtirilmiþ emeðin bütünlüðünün ve
iradesinin temsilcisi olarak çýktýðý basit elbirliði ile baþlar. Ýþçiyi, parçaiþçi halinde bölük bölük eden manüfaktür içersinde geliþir. Ve bilimi,
emekten farklý üretken bir güç haline getirerek sermayenin hizmetine
veren modern sanayi. içersinde tamamlanýr.73 [sayfa 375]
Kolektif iþçiyi ve onun aracýlýðý ile sermayeyi toplumsal üretme
gücü bakýmýndan zenginleþtirmek için, manüfaktürde her iþçinin bireysel üretme gücü yönünden yoksullaþmasý gerekir. Bilisizlik, boþinanlarýn olduðu gibi sanayiin de anasýdýr. Düþünme ve tasarým gücü her zaman yanýlabilir, ama eli ya da ayaðý hareket ettirme alýþkanlýðý bunlarýn
her ikisinden de baðýmsýzdýr. Buna uygun olarak manüfaktürler, akýla,
düþünceye en az yer verilen ve iþyerinin ... parçalarý insan olan bir makine gibi görüldüðü yerlerde en iyi þekilde geliþirler.74 Gerçekten de,
70
Mercanlarda her birey, aslýnda, bütün topluluðun midesidir; ama o topluluða yiyecek
maddesi saðlar, yoksa Romalý patrisyen gibi ondan yiyecek maddesi çekmez.
71
Louvrier qui porte dans son bras tout un métier, peut aller u exercer son industrie et
trouver des moyens de subsister; lautre [manüfaktür iþçisi] nest quun accessoire qui, séparé
de ses confrères, na plus ni capacité, ni indépendance, et qui se trouve forcé daccepter la loi
quon juge à propos de lui imposer. [Kolunda tüm bir mesleði taþýyan iþçi, becerisini uygulamak
ve geçim araçlarý bulmak için her yere gidebilir; öbürü [manüfaktür iþçisi), iþ arkadaþlarýnda
ayrýldýktan sonra, artýk ne yeteneði, ne de baðýmsýzlýðý kalan, ve kendisine yüklenmesi uygun
görülen yasayý kabul etme zorunda bulunan bir aksesuardan baþka bir þey deðildir] (Storch,
l.c., edit Petersb. 1815, t. I, s 204)
72
A Ferguson, l.c., s. 281: Diðerinin yitirdiðini, birincisi kazanmýþ olur.
73
Bilim adamý ve üretken iþçi, birbirinden çok uzaklaþmýþ hale geldiler, ve bilim, iþçinin
elinde, üretken gücünü artýrmasýna hizmet eden bir araç olarak kalmak yerine ... hemen her
yerde emeðin karþýsýnda yer aldý ... adale güçlerini tamamamýyla mekanik ve boyun eðici hale
sokmak için sistemli olarak onlarý (iþçileri) yanlýþ yollara saptýrdý ve ayarttý. (W. Thompson, An
Inquiry into the Principles of the Distribution of Wealth. London 1824, s. 274.)
74
A. Ferguson, l.c., s. 280.
316
Karl Marks
Kapital I
18. yüzyýlýn ortalarýnda bazý manüfaktürlerde, meslek sýrrý sayýlan belirli
iþler için, yarý-aptal kimselerin çalýþtýrýlmasý yeðlenilmiþtir.75
Ýnsan kavrayýþýnýn büyük bir bölümü diyor Adam Smith, zorunlu olarak, onlarýn günlük uðraþýlarýndan oluþur. Tüm yaþamý, birkaç basit iþlemi yapmakla geçen insanýn önünde ... kavrayýþýný kullanacak fýrsat yoktur. ... Genellikle böyle bir kimse, bir insanoðlunun olabileceði
kadar aptal ve bilisiz kalýr. Parça-iþçinin budalalýðýný anlattýktan sonra
þöyle devam ediyor: Durgun yaþamýnýn tekdüzeliði doðal olarak zihinsel atýlganlýðýný da yozlaþtýrýr. ... Bedensel etkinliðini bile kýsýrlaþtýrarak,
onu, alýþkýn olduðu iþin dýþýndaki çalýþmalarda, gücünü, canlý ve azimli
bir biçimde kullanamaz hale getirir. Böylece, özel zanaatýnda gösterdiði
beceri, onun ussal, toplumsal ve savaþýmcý yetenekleri pahasýna geliþmiþ
gibidir. Ama bu, her geliþmiþ ve uygar toplumda çalýþan yoksul halkýn,
yani halkýn büyük çoðunluðunun, içine zorunlu olarak yuvarlandýðý bir
durumdur.76 Halkýn büyük kýsmýnýn iþbölümü ile tamamen yozlaþmasýnýn önüne geçmek için A. Smith, halkýn devlet tarafýndan eðitilmesini
öðütler; ama bu eðitim çok dikkatli ve yeter dozlarda olacaktýr. A. Smith
in Fransýzca çevirmeni ve yorumcusu olup Birinci Fransýz Ýmparatorluðu sýrasýnda [sayfa 376] doðal olarak senatörlüðe yükselen G. Garnier,
gene çok doðal olarak bu noktada ona karþý çýkýyor. Kitlelerin eðitiminin, iþbölümünün ilk yasasý ile birlikte bütün toplumsal sistemimize
aykýrý olduðunu þiddetle savunuyor. Diðer bütün iþbölümlerinde olduðu gibi diyor G. Garnier, el-iþi ile kafa-iþi77 arasýndaki iþbölümü, toplum (sermaye, toprak mülkiyeti ve onlarýn devleti için haklý olarak bu
terimi kullanýyor) zenginleþtiði oranda belirgin ve kesin hal alýr. Bu iþbölümü de, diðerleri gibi, geçmiþin bir sonucu, gelecekteki ilerlemenin
bir nedenidir ... durum böyleyken, hükümetin bu iþbölümüne karþý çýkmasý, onun doðal akýþýný engellemesi yerinde olur mu? Birbirinden ayrýlma ve bölünme çabasý içersinde olan bu iki sýnýf emeðin birbirine katýlýp kaynaþtýrýlmasý giriþimi için hükümetin, halkýn parasýnýn bir kýsmýný
harcamasý doðru mudur?78
Bazý beden ve zihin cýlýzlýklarý, toplumdaki iþbölümünden bile,
bütün olarak ayrýlmaz durumdadýr. Ama, manüfaktür, iþkollarýndaki bu
75
J. D. Tuckett, A History of the Past and Present State of the Labouring Population,
London 1846, V. 1, s. 148.
76
A, Smith, Wealth of Nations. b. V., ch. I, art. II. Ýþbölümünün sakýncalý etkilerini göstermiþ
bulunan A. Fergusonun öðrencisi olarak Adam Smith bu nokta üzerinde çok açýktýr. Ýþbölümünü
ex professo övdüðü yapýtýnýn giriþ bölümünde, ancak bunun toplumsal eþitsizliðin kaynaðý
olduðunu üstünkörü bir biçimde belirtir. Ancak, Devlet Gelirleri üzerine olan 5. kitapta Ferguson
yeniden konuþturulmaya baþlanýr. Felsefenin Sefaletinde, iþbölümünü eleþtirmeleri yönünden
Ferguson ile A. Smith, Lemontey ve Say arasýndaki tarihsel baðýntýyý yeterince açýkladým ve
manüfaktürde uygulanan iþbölümünün, kapitalist üretim tarzýnýn özel bir biçimi olduðunu ilk
kez ortaya koymuþ oldum. (l.c., s. 122 vd. [Felsefenin Sefaleti, s. 143 vd.].)
77
Ferguson þöyle diyordu, l.c., s. 281: Ve düþünmenin kendisi, bu bölünmeler çaðýnda
özel bir zanaat haline gelebilir.
78
G. Garnierin A. Smith çevirisi, t. V. s. 4-5.
Karl Marks
Kapital I
317
toplumsal bölünmeyi o derece ileri götürmekte, ve aynýca kendisine
özgü iþbölümü ile bireyin tam candamarýna saldýrmaktadýr ki, sanayi
patolojisine ilk malzemeyi veren ve bu hastalýðý bulaþtýran o olmaktadýr.79
Bir insaný bölümlere ayýrmak, eðer haketmiþse onu ölüme mahkum etmek, eðer haketmemiþse onu katletmektir. ... Emeðinin bölümlere ayrýlmasý, bir halkýn katledilmesidir.80
Ýþbölümüne dayanan elbirliði, bir baþka deyiþle manüfaktür, [sayfa
377] kendiliðinden bir oluþum olarak baþlar. Bir dereceye kadar tutarlýlýk
ve geniþlik kazanýr kazanmaz, kapitalist üretimin kabul edilen yöntemli
ve sistemli bir biçimi halini alýr. Gerçek anlamýyla manüfaktüre özgü
iþbölümünün, baþlangýçta, sanki onda rol çýlan aktörlerin ardýnda cereyan ediyormuþ gibi, denemelerle kendisine en uygun biçime girdiðini,
ardýndan da, lonca elzanaatlarýnda olduðu gibi bu biçime nasýl sýký sýkýya sarýldýðýný, ve þurada burada bu þekli yüzyýllarca korumayý baþardýðýný
tarih bize göstermektedir. Ufak tefek konular dýþýnda, bu biçimde herhangi bir deðiþiklik, ancak emek araçlarýndaki köklü bir deðiþmeyle
olur. Modern manüfaktür (burada sözkonusu ettiðim, makineye dayanan
modern sanayi deðildir), doðup geliþtiði her yerde, ya disjecta membra
poettæyý,* büyük kentlerde elbise manüfaktüründe olduðu gibi biraraya
toparlamayý bekler durumda, hazýr bulmuþ, ya da (ciltçilikte olduðu gibi) bir elzanaatýnýn çeþitli iþlemlerini belirli kimselere daðýtarak, iþbölümü
ilkesini kolayca uygulayabilmiþtir. Bu gibi durumlarda, çeþitli iþlevler
için genel iþçi sayýsý arasýndaki oranýn saptanmasýnda, bir haftalýk deneyim yeter.81
Elzanaatlannýn çözüþmesiyle, emek araçlarýnýn özelleþmesiyle,
parça-iþçilerin oluþmasýyla ve bunlarýn tek bir iþleyiþ içersinde gruplandýrýlmasý ve birleþtirilmesiyle manüfaktürdeki iþbölümü, toplumsal üre* Ozanýn daðýnýk dizeleri. - (Horaceýn taþlamalarýndan, 1. kitap, 4. taþlama). -ç.
Paduada pratik týp profesörü olan Ramazzininin yapýtý De morbis artificum, 1713te
yayýnlandý ve 1781 yýlýnda Fransýzcaya çevrildi ve 1841 yýlýnda Encyclopedie res Sciences Médicales,
7. Dis. Auteurs Classiqueste yeniden basýldý. Modern makine sanayii dönemi, kuþkusuz, onun
iç hastalýklarý kataloðunu epeyce geniþletti. Bkz: Hygiéne physique et morale de louvrier dans
les grandes vi!les en général et dansla ville Lyon en particulier, Par le Dr. A. L. Fonteret, Paris
1858, ve Die Krankheiten, welche verschiednen Ständen, Altern und Geschlechtern eigenthümlich
sind. 6 vol, Ulm, 1860, ve diðerleri, 1854 yýlýnda Society of Arts, sýnai patoloji konusunda bir
komisyonu kurdu. Bu komisyonun topladýðý belgelerin listesi Twickenham Economic Museumun
katoloðunda görülebilir. Reports on Public Health da çok önemlidir. Ayrýca bkz: Eduard Reich.
M. D., Ueber die Entartung des Menschen, Erlangen 1868.
80
To subdivide a man is to execute him, if be deserves the sentence, to assassnate him, if
be does not ... the subdivision of labour is the assassination of a people (D. Urquhart, Familiar
Words, Lond. 1855, s 119.) Ýþbölümü konusunda Hegerin epeyce aykýrý görüþleri vardýr. Rechtsphilosophie adlý yapýtýnda þöyle der: Ýyi eðitimli insan sürüsünden, biz, her þeyden önce,
baþkalarýnýn yaptýðý her þeyi yapabileri insaný anlarýz.
81
Ýþbölümü konusunda, bireysel kapitalistin, a priori olarak gösterdiði yaratýcý dehaya karþý
duyulan safça inanç, bugün, ancak, Herr Roscher tipinde Alman profesörler arasýnda görülmektedir; o Roscher ki, Jupitere benzeyen kafasýndan iþbölümünün hazýr olarak fýrladýðý kapitaliste,
teselli mükafatý olarak çeþitli ücretler (diverse Arbeitslöhne) adar. Ýþbölümünün az ya da
çok ölçüde uygulanmasý, dehanýn büyüklüðüne deðil, kesenin büyüklüðüne baðlýdýr.
79
318
Karl Marks
Kapital I
tim sürecinde nitel bir derecelenme ve nicel bir oran yaratýr; ve böylece toplumsal emeði belli bir örgütlenmeye kavuþturarak, toplumdaki
yeni üretici güçleri geliþtirir. Özgül kapitalist biçimi içersinde ve belli
koþullar altýnda, kapitalist biçimden baþka bir biçim alamazdý manüfaktür, nis-pi artý-deðer elde etmenin, ya da iþçiler aleyhine sermayenin
kendi kendisini geniþleterek büyütmesinin genellikle buna toplumsal
servet, Uluslarýn Zenginliði vb. deniyor özel bir yönteminden baþka
bir þey deðildir. Emeðin toplumsal üretken gücünü, iþçi adýna deðil kapitalist adýna artýrmakla kalmaz, üstelik bunu, bireysel iþçiyi güdükleþtirerek yapar. Sermayenin emek üzerindeki üstünlüðü için yeni koþullar
yaratýr. Bu yüzden de, bir yandan, kendisini, tarihsel [sayfa 378] olarak, toplumun ekonomik geliþmesinde bir ilerleme ve bir zorunlu evre olarak
gösterir. Ôte yandan da o, inceltilmiþ ve uygarlaþtýrýlmýþ bir sömürü
yöntemidir.
Manüfaktür dönemi sýrasýnda ilk kez bir bilim olarak ortaya çýkan
ekonomi politik, toplumsal iþbölümüne yalnýzca manüfaktür82 açýsýndan bakmakta ve onda, ancak, belli miktarda emekle daha fazla meta
üretmenin, ve dolayýsýyla metalarýn ucuzlatýlmasýnýn, sermaye birikiminin hýzlanmasýnýn yollarýný görmektedir. Bu nicelik ve deðiþim-deðeri
üzerinde durmanýn en çarpýcý çeliþkisi, klasik antikçað yazarlarýnýn nitelik
ve kullaným-deðerine özel bir aðýrlýk vermiþ o1malarýdýr.83 Toplumsal
üretim kollarýnýn ayrýlmasý sonucu, metalar daha iyi yapýlýr, insanýn çeþitli
eðilim ve yetenekleri daha uygun alanlarý seçer,84 ve bazý sýnýrlamalar
olmaksýzýn hiç bir yerde önemli sonuçlar alýnamaz.85 Demek oluyor
82
Petty ve Advantages of the East-India Tradein adsýz yazarý gibi eski yazarlar, manüfaktürde
uygulanan iþbölümünün kapitalist niteliðini, A. Smithten daha iyi ortaya koyarlar.
83
Ýþbölümü konusunda nerdeyse eskilerin izinden giden Beccaria ve James Harris gibi
birkaç 18. yüzyýl yazarý, modern yazarlar arasýnda belki de istisna sayýlabilirler. Beccaria þöyle
diyor: Ciascuno prova collesperienza, che applicando la mano e lingegno sempre allo stesso
genere di opere e di produtte, egli piu facili, piu abbondanti e migliori ne traca risultati, di
quello che se ciascuno isolatamente le cose tutte a se necessaire soltanto facesse. ... Dividendosi
in tal maniera per la comune e privata utilità gli uomini in varie classi e condizioni. [Herkes
kendi denemesiyle bilir ki, el ve kafa daima ayný tür iþler ve ürünler için kullanýlýrsa, bu iþ ve
ürünler, herkesin gereksindiði þeyi kendisinin yapmasýndan daha kolay, daha bol ve dana iyi
yapýlýr ve elde edilir. ... Böylece insanlar, herkesin ve kendilerinin yararlarýna, çeþitli sýnýf ve
katlara bölünürler.] (Cesare Beccaria, Elementi di Econ. Pubblica, ed. Custodi, Parte Moderna.
t. XI, 5. 29.) St. Petersburg elçiliði Anýlarý ile ünlü ve daha sonralarý Malmesbury kontu olan
James Harris, Dialogue Concerning Happiness, Lond. 1841, adlý yapýtýnda (bu yapýt, daha sonra,
Three Treatises, etc., 3 Ed., Lond. 1772, adýyla basýlmýþtýr) yazdýðý bir notta, der ki: Toplumun
doðal olduðunu, (yani, iþbölümüyle oluþtuðunu) tanýtlamak için öne sürülen savlar ... Platonun
Cumhuriyetinin [Devlet] ikinci kitabýndan alýnmýþtýr.
84
Odyssey, XIV, 228de [Homeros, Odysseia, Sander Yayýnlarý, Ýstanbul 1970] þöyle denir:
Allos gar t alloisin aner epiterpetai ergois. (Her insanýn hoþlandýðý þeyler baþka baþka.)
ve Sextus Empiricusta [Adversus Mathematicos, XI Ed. Bekker, s. 555, 1, 5] Arþilokus þöyle der:
allos allo ep ergo kardien iainetai (Herkes kendi iþinde ve tüm insanlar memnun.)
85
Poll epistaio ergo, kakos dhpistano panta (Ýki karpuz bir koltuða sýðmaz.) Her
Atinalý kendisini, meta üretiminde bir Ýspartalýdan üstün görüyordu: çünkü, bir savaþ sýrasýnda
Ýspartalý, elinin altýnda yeteri kadar adam bulunduruyordu ama paraya kumanda edemezdi;
týpký, Atinalýlarý, Peloponez savaþýna kýþkýrtmak için Thucydidesin Periklese söylediði söylev
Karl Marks
Kapital I
319
[sayfa 379] ki, iþbölümü ile hem ürün hem de üretici daha iyi hale gelmiþtir.
Üretilen miktardaki büyüme, eðer yer yer sözkonusu edilmiþse, bu,
yalnýzca daha bol kullaným-deðerleri üretilmesi bakýmýndan yapýlmýþtýr.
Deðiþim-deðeri ya da metalarýn ucuzlatýlmasý konusunda tek sözcük
söylenmemiþtir. Yalnýz kullaným-deðeri açýsýndan konunun bu yönü,
iþbölümünü, toplumun sýnýflara bölünmesinin temeli olarak alan Platon
ile,86 karakteristik bir burjuva önsezisi ile iþyerindeki iþbölümüne daha
fazla yaklaþan Ksenefon87 tarafýndan ele alýnmýþtýr. Platonun Cumhuriyeti, iþbölümü devletin biçimleniþ ilkesi olarak ele alýndýðý ölçüde,
Mýsýrlýlarýn kast sistemlerinin, Atina tarafýndan idealleþtirilmesinden baþka
bir þey deðildir. Mýsýr, bir sanayi ülkesinin modeli olarak, Platonun pek
çok çaðdaþýna ve bu arada Ýsokratese88 hizmet ettiði gibi, Roma [sayfa 380]
gibi: Swmasi te etoimoteroi oi autourgoi ton anthropon e kremasi polemein (Ve elleriyle çalýþan
insanlar, savaþý, mallarýndan çok bedenleriyle yapmaya yatkýndýrlar.) (Thuc., 1, l.c., c. 41.)
Bununla birlikte, maddi üretim yönünden bile, iþbölümünün karþýsýnda yer alan Iautarkeia
(öz yeterliði) Atinalýlarýn ideali olarak kaldý, par wn gar to, eu, para touton kai to autarkes
(Onlar kendi kendilerine yetebilme nimetine sahipler.). Burada þunu da söylemek gerekir ki,
30 Tiranýn yýkýldýðý tarihte, toprak mülkiyeti sahibi olmayan 5.000 Atinalý bile yoktu.
86
Platona göre, toplum içindeki iþbölümü, gereksirmelerir çeþitliliðinden ve bireylerin
yeteneklerinin sýýnrlýlýðýndan doðar ve geliþir. Onun için önemli olan son nokta, iþçinin kendisini
iþe uydurmasýdýr, yoksa iþin iþçiye uydurulmasý deðil; eðer iþçi birkaç zanaatý birden yürütür ve
bunlardan birini ikinci plana atarsa, bu son durum kaçýnýlmaz olur. Çünkü iþ, iþçinin boþ
vaktini beklemez; tam tersine, iþçi iþe ayak uydurmak zorundadýr. ... Böylece herkes, baþka
iþleri býrakýp yeteneðine uygun tek bir iþle uðraþýrsa, bunu da zamanýnda yaparsa, hem daha
çok, hem daha iyi, hem de daha kolay iþ çýkarýr. (Rep., 2 Ed Bailer, Orelli, etc., [Eflatun, Devlet,
Hürriyet Yayýnlan, Ýstanbul 1973, s. 76] Thucydideste þöyle der (l. c., c. 142): Denizcilik de
diðerleri gibi bir zanaattýr ve durum gereðý, ikinci býr uðraþ olarak yürütülemez; ayrýca, baþka
ikinci uðraþlar da bunun yanýsýra yürütülemez. Bir iþin zamaný geçirildi mi, diyor Platon, o iþ
yapýlmamýþ olur. (ergou kairon diollytai) [Devlet, s. 76.] Ayný platoncu fikir, Ýngiliz aðartmacý
patronlarýnýn, fabrika yasasýnýn, bütün iþçilere belirli yemek paydoslarý verilmesini öngören
maddesine karþý giriþtikleri protestoda gene karþýmýza çýkar. Bunlarýn iþleri, iþçinin uygun
zamanýný bekleyemez, çünkü ütüleme, yýkama, aðartma, silindirden geçirme, ve boyama gibi
çeþitli iþlemlerin hiç birisi, iþin bozulmasý tehlikesi göze alýnmaksýzýn ayný anda durdurulamaz
... bütün iþçilere ayný yemek saatinin tanýnmasý, yarým kalan iþlemler yüzünden sýk sýk deðerli
mallarýn tehlikeye atýlmasý demektir. Le platonisme où va-t-il se nicher! [Platonculuk nereye
yuva yapacak! -ç.]
87
Ksenefon, Pers kralýnýn sofrasýnda yemek yemenin yalnýzca bir onur olmayýp bu
yemeklerin diðerlerinden çok daha lezzetli olduðunu da söylüyor, Ve bunda da olaðanüstü bir
yan yoktur, çünkü öteki sanatlarýn büyük kentlerde özel bir yetkinliðe ulaþtýrmasý gibi, kralýn
yemekleri de özel bir biçimde hazýrlanýyordu. Çünkü küçük kentlerde ayný adam hem kerevet
yapar, hem de kapý, saban ve masa: çoðu kez üstelik ev bile yapar ve geçimini saðlayacak
kadar müþteri bulursa yaþamýndan memnundur. Bu kadar çok þey yapan bir insanýn hepsini de
iyi yapmasý elbette olanaksýzdýr. Ama büyük kentlerde. her eþyanýn pek çok alýcýsý olduðu için.
tek bir zanaat bir insaný geçindirmeye yeter. Üstelik, çoðu kez bir insanýn iþin tamamýný yapmasý
da gerekmez, bir kiþi erkek ayakkabýsý yapar, bir baþkasý kadýn. Þurada birisi deriyi keserek,
burada bir diðeri dikerek yaþamýný kazanýr; birisi yalnýzca kumaþ keser, bir diðeri bu parçalarý
biraraya getirip diker. Bundan da zorunlu olarak þu sonuç çýkar ki, en basitinden bir iþ yapan
insan, kuþkusuz bunu baþkalarýndan daha iyi yapar. Ýþte aþçýlýk sanatý için de böyle. (Xenophon,
Cyrop, 1. VIII. c. 2.) Ýþbölümünün geliþmesinin pazarýn büyüklüðüne baðlý bulunduðunu pekala
bildiði halde, Ksenefon, burada, yalnýzca kullaným-deðerinde ulaþýlacak yetkinlik üzerinde
duruyor.
88
O. (Busiris) hepsini özel kastlara ayýrdý ... ayný kimselerin daima ayný iþleri yapmalarýný
emretti, çünkü o, uðraþým deðiþtiren insanlarýn bunlarýn hiç birinde hüner kazanamayacaðýný
biliyordu; oysa, tek bir iþe sürekli olarak sarýlanlar onu en üst yetkinliðe ulaþtýrýrlardý. Gerçekten
320
Karl Marks
Kapital I
Ýmparatorluðundaki Yunanlýlar için de bu önemini korumaya devam
etmiþtir.89
Gerçek manüfaktür döneminde, yani manüfaktürün, kapitalist
üretimin egemen biçimi olduðu sürece, kendisine özgü eðilimlerin iyice
geliþmesine karþý koyan pek çok engeller çýkar. Manüfaktür, daha önce
gördüðümüz gibi, iþçilerin, vasýflý ve vasýfsýz diye basit bir ayrýmýna ve,
bununla birlikte sýnýflar halinde kademeli bir derecelenmeye uðramasýna yolaçmakla birlikte, bu vasýfsýz iþçilerin sayýsý, vasýflýlarýn daha baskýn
olan etkisiyle, çok sýnýrlý kalýr. Parça-iþlemler, canlý emek araçlarýnýn
çeþitli derecelerdeki olgunluðuna, gücüne ve geliþmesine göre ayarlanmakla, ve böylece kadýnlarla çocuklarýn sömürülmelerini saðlamakla
birlikte, bu eðilim, bütünüyle alýnýrsa, erkek iþçilerin, alýþkanlýklarý, gelenekleri ve direnmeleri ile karþýlaþýr ve kýrýlýr. Elzanaatlarýnýn bölünüp
parçalanmasý, iþçinin yetiþme giderlerini azaltarak deðerini düþürmekle
birlikte, daha güç parça-iþler için daha uzun bir çýraklýk ve yetiþme devresi gerekir, ve bu dönemin o kadar uzamasýnýn gereksiz olduðu durumlarda bile iþçiler bu konuda kýskançlýkla ayak direrler. Örneðin, Ýngilterede yedi yýllýk çýraklýk dönemini öngören çýraklýk yasalarýnýn, manüfaktür döneminin sonuna kadar yürürlükte kaldýðýný ve bunlarýn ancak
modern sanayiin ilerlemesiyle bir yana itildiðini görüyoruz. El becerisi,
manüfaktürün temeli oldu. El becerisinin manüfaktürün temeli olmasý
yüzünden ve bir tüm olarak manüfaktür iþleyiþinin iþçilerin kendilerinden baþka bir çerçevesi olmamasý nedeniyle, sermaye, sürekli olarak
iþçilerin baþkaldýrmalarý ile uðraþmak zorunda kalýr. Dostumuz Ure,
Ýnsan doðasýndaki zayýflýk nedeniyle diyor, iþçi ne derece becerili
olursa, baþýna buyrukluðu ve dikkafalýlýðý o kadar artar; böyle olunca
da, tümüne büyük zararlar verebileceði mekanik, sisteme o derece az
uyan bir öðe halini alýr.90 Böylece bütün manüfaktür dönemi boyunca,
iþçiler arasýnda disiplin eksikliði þikayet konusu olur.91 Çaðdaþ yazarlarýn tanýklýklarý [sayfa 381] olmasaydý bile, 16. yüzyýl ile büyük sanayi çaðý
arasýndaki dönemde, sermayenin, manüfaktür iþçilerinin çalýþma zamanlarýnýn bütünü üzerinde tam bir egemenlik kuramadýklarý, bütün
manüfaktürlerin kýsa ömürlü olduklarý ve dýþardan gelen ya da dýþarýya
giden iþçilerin hareketlerine uyarak ülkeden ülkeye yer deðiþtirmeleri
gibi gerçekler, ciltler doldurabilirdi. Essay on Trade and Commerce adlý
yapýtýn sýk sýk sözünü ettiðimiz yazarý, 1770 yýlýnda, Düzen þu ya da bu
þekilde kurulmalýdýr. diye feryat ediyordu. 66 yýl sonra bu Düzen
sözü, Dr. Andrew Urenin aðzýndan yankýlanýyordu! Ýþbölümünün skode, sanat ve zanaat yönünden bunlarýn rakiplerini, bir ustanýn acemi bir çýraðý geçmesinden
daha da geride býraktýklarýný görüyoruz; krallýk ile devletin diðer kurumlarýný ayakta tutmak için
uyguladýklarý düzen o kadar hayranlýk verici ki, bu konuyu inceleyen en ünlü filozoflar, Mýsýr
Devletinin anayasasýný diðer bütün devletlerinkinden üstün buluyorlar. (Ýsocrates, Busiris, c. 8 )
89
Karþ: Diodorus Siculus.
90
Ure, l.c., s. 20
91
Bu durum, Fransadan çok Ýngiltere, ve Hollandadan çok Fransa için sözkonusudur.
Karl Marks
Kapital I
321
lastik dogmasýna dayanan manüfaktürde düzen yoktu, ve bu düzeni Arkwright yaratmýþtý.
Ayný zamanda manüfaktür, ne toplumsal üretimi bütünüyle
kavrayabilmiþ, ne de kökünden deðiþtirebilmiþti. Kentteki elzanaatlarý
ile kýrsal ev sanayiinin yarattýðý geniþ temel üzerinde, ekonomik bir
sanat yapýtý gibi yükselmiþti. Geliþmesinin belli bir aþamasýnda, manüfaktürün dayandýðý dar teknik temel, manüfaktürün kendi yarattýðý üretim
gereksinmeleri ile çatýþýr hale gelmiþti.
Yarattýðý en tamamlanmýþ þeylerden birisi, özellikle zaten kullanýlmakta olan karmaþýk mekanik aygýtlarý da kapsayan emek araçlarýnýn
üretimi için kurulan iþyerleriydi. Bir makine fabrikasý, diyor Ure, iþbölümünü, çok yanlý dereceleriyle gözler önüne serer: eðeleme, delme, torna iþinin herbirini, beceri derecelerine göre ayrý bir iþçi yapar (s. 21).
Manüfaktürde iþbölümünün ürünü olan bu iþyeri, sýrasý geldiðinde makineler de üretir. Elzanaatçýsýnýn iþini, toplumsal üretimin düzenleyici
ilkesi olarak sona erdiren, iþte bu makinelerdir. Böylece, bir yandan, iþçinin yaþamý boyunca bir parça iþe baðlanmasýný gerektiren teknýk neden ortadan kaldýrýlýr. Öte yandan da, bu ayný ilkenin sermayenin egemenliðine vurduðu prangalar kýrýlýp atýlýr. [sayfa 382]
322
Karl Marks
Kapital I
KAPÝTALÝST ÜRETÝM
DÖRDÜNCÜ KISIM
(DEVAM)
NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
ONBEÞÝNCÝ BÖLÜM
MAKÝNE VE BÜYÜK SANAYÝ
BÝRÝNCÝ KESÝM. MAKÝNENÝN GELÝÞMESÝ
John Stuart Mill, Principies of Political Economy adlý yapýtýnda,
Bugüne kadar yapýlan bütün mekanik buluþlarýn, insanoðlunun katlandýðý günlük meþakkatleri hafiflettiði kuþkuludur.1 der. Ne var ki bu, hiç
bir þekilde, makinenin kapitalistçe uygulanmasýnýn amacý deðildir. Emeðin üretkenliðindeki diðer bütün artýþlar gibi makine de, metalann ucuzlatýlmasý ve, iþçinin kendisi için çalýþtýðý iþgünü kýsmýný kýsaltarak, karþýlýðýný almadan kapitaliste verdiði diðer kýsmýný uzatmak amacýyla kullanýlýr. Kýsacasý makine, bir artý-deðer üretme aracýdýr.
Üretim tarzýnda devrim, manüfaktürde emek-gücü ile, büyük
[sayfa 385] sanayide emek araçlarý ile baþlar. Öyleyse bizim ilk inceleyeceðimiz þey, emek araçlarýnýn, alet olmaktan çýkýp makineye nasýl dönüþ6
It is questionable, if all the mechanical inventions yet made have lightened the days toil
of any human being. Mill, of any human being not fed by other peoples labour [baþka
insanlarýn emeðiyle beslenmeyen insanýn] demeliydi, çünkü, makineler, kuþkusuz, hali-vakti
yerinde aylaklarýn sayýsýný büyük ölçüde artýrmýþtýr.
Karl Marks
Kapital I
325
tüðü ya da makine ile elzanaatý aletleri arasýndaki farklarýn neler olduðu sorularý olmalýdýr. Biz, burada, yalnýzca göze çarpan ve genel karakteristikler ile ilgileneceðiz, çünkü toplumun tarihindeki çaðlar, jeolojik
devirler gibi birbirlerinden kesin ve belirli sýnýr çizgileri ile ayrýlmýþtýr.
Matematikçiler ile mekanikçiler, bir ölçüde de bazý Ýngiliz iktisatçýlarý, alete basit bir makine, makineye de karmaþýk bir alet derler. Bu
ikisi arasýnda esaslý bir fark görmedikleri gibi, manivela, eðik düzlem,
vida ve kama gibi basit mekanik güçlere, makine adýný verirler.2 Aslýna
bakýlýrsa her makine, ne kadar kýlýk deðiþtirirse deðiþtirsin, bu gibi basit
güçlerin bir bileþimidir. Tarihsel öðe eksik olduðu için, bu açýklamanýn
ekonomik açýdan hiç bir deðeri yoktur. Baþka bir açýklamaya göre de
alet ile makine arasýndaki fark, alette devindirici güç insan olduðu halde,
makinede bu gücün insandan farklý bir þeyden, örneðin, hayvandan,
sudan, rüzgardan vb. gelmesidir.3 Buna göre, öküzle çekilen ve çok
farklý tarihsel çaðlarda kullanýlan sabaný, bir makine, tek bir iþçinin kullandýðý, dakikada 96.000 ilmik atan Claussen döner çýkrýðýný yalnýzca bir
alet saymak gerekecektir. Bu kadar da deðil, elle çalýþtýrýldýðý zaman
alet sayýlan ayný çýkrýk, buharla çalýþtýrýlýrsa, makine olacaktýr. Hayvan
gücünü kullanma, insanýn en eski buluþlarýndan birisi olduðu için, makineli üretim, elzanaatý ile üretimden önce gelmiþ olacaktý. John Wyatt,
1735te, iplik eðirme makinesini muþtuladýðý ve 18. yüzyýl sanayi devrimi
baþladýðý zaman, bunu, insanýn yerine eþeðin çalýþtýracaðý konusunda
tek sözetmemiþti, ama bu iþ gene eþeðin sýrtýna yüklendi. O, makinesini,
parmaksýz iplik eðiren bir makine diye tanýmlýyordu.4 [sayfa 386]
Tam geliþmiþ bütün makineler, birbirinden tamamen ayrý üç
Örneðin bkz. Hutton, Course of Mathematics.
Bu görüþ açýsýndan hareketle, alet ile makine arasýnda keskin bir sýnýr çizebiliriz: bel,
çekiç, keski vb., manivela ve vida karýþýmý þeyler, diðer bakýmlardan ne kadar karmaþýk olurlarsa
olsunlar, bunlarý devindiren güç insandýr, ... hepsi de alet kavramý içersine girer; ama hayvan
gücüyle çekilen saban, yel deðirmenleri ve benzeri þeylerin makineler arasýnda sayýlmasý gerekir.
(Wilhelm Schulz, Die Bewegung der Produktion, Zurich 1843, s. 38.)
4
Onun zamanýndan önce iplik eðirme makineleri, çok ilkel olsalar da, kullanýlmýþtý ve
Ýtalya belki de bunlarýn ilk ortaya çýktýðý ülkeydi. Eleþtirici bir teknoloji tarihi, 18. yüzyýlýn buluþlarýndan ne kadar azýnýn, tek bir kimsenin eseri olduðunu ortaya koyabilir. Bugüne kadar böyle
bir kitap yazýlmamýþtýr. Darwin, ilgimizi, doðal teknoloji tarihine çekmiþtir; yani yaþamýn sürdürülmesi için, üretim aracý olarak hizmet eden, bitki ve hayvan organlarýnýn oluþumuna dikkatimizi çekmiþtir. Ýnsanýn üretici organlarýnýn, bütün toplumsal örgütün maddi temeli olan bu organlarýn tarihi, ayný türden dikkate layýk deðil midir? Ve Viconun dediði gibi, insanlýðýn tarihini
doða tarihinden ayýran þey, ilkini bizim yapmamýz ve ama ikincisini yapmamamýz olduðuna
göre, böyle bir tarihin derlenmesi daha kolay olmaz mý? Teknoloji, insanýn doðayý ele alýþ biçimini, yaþamýný sürdürmek için baþvurduðu üretim sürecini açýklayarak, toplumsal iliþkilerin
oluþum biçimini ve bu iliþkilerden doðan kavranýlarý ve düþünce biçimlerini ortaya koyuyor. Bu
maddi temeli hesaba katmayan din tarihleri bile, eleþtirici bir tarih sayýlamaz. Dinin imgesel yaratýklarýnýn bu dünyadaki özlerini inceleyerek bulmak, aslýnda, tersinden giderek, yaþamýn gerçek
iliþkilerinden yola çýkarak, bu iliþkilerin kutsallaþtýrýlmýþ þekillerini bulmaktan çok daha kolaydýr.
Bu sonuncu yöntem, biricik materyalist ve dolayýsýyla biricik bilimsel yöntemdir. Tarih ile tarihsel
süreçleri dýþarda býrakan, soyut doðal bilimsel materyalizmin zayýf noktalarý, bunun sözcülerinin,
kendi uzmanlýk alanlarýnýn dýþýna çýkar çýkmaz ortaya koyduklarý soyut ve ideolojik kavramlardan
derhal belli olur.
2
3
326
Karl Marks
Kapital I
kýsýmdan yapýlmýþtýr: motor mekanizmasý, güç iletici mekanizma ve
ensonu alet ya da çalýþma mekanizmasý. Makinenin bütününü devindiren motor mekanizmasýdýr. Bu makine, devindirici gücünü, ya buhar
makinesi, ýsý makinesi, elektromanyetik makine vb. ile kendisi üretir,
ya da bu gücü, çaðlayanlardaki su çarklarý, yel deðirmenleri gibi zaten
hazýr bulunan bir doða kuvvetinden alýr. Güç iletici mekanizma, volanlar,
þaft, diþli tekerlekler, kayýþlar, halatlar, saplamalar ve çok çeþitli türde
diþlilerden yapýlmýþ olup, devinimi düzenler, hareket þeklini gerektiði
gibi deðiþtirir, örneðin düz iken dairesel yapar ve bunlarý iþletme eleri
arasýnda böler ve daðýtýr. Tüm mekanizmasýnýn bu ilk iki kýsmý, salt iþmakinelerini devindirmek ve bu devinim aracýlýðý ile iþ konusunu ele
alarak ona istenilen biçimi vermek için vardýr. Makinenin iþte bu aleti
ya da iþ-makinesi kýsmý ile, 18. yüzyýlda sanayi devrimi baþlamýþtýr. Bugün bile, bir elzanaatý ya da manüfaktür, makine ile yürütülen sanayie
dönüþtüðü zaman, bu kýsým devamlý olarak çýkýþ noktasý görevini yerine getirir.
Gerçek anlamýyla bir iþ-makinesini daha yakýndan incelersek,
çoðu zaman epeyce deðiþik þekillerde olmakla birlikte, genel kural
olarak, onda, elzanaatlarý ile manüfaktür iþçilerinin kullandýklarý aygýt
ve aletleri buluruz; ancak þu farkla ki, bunlar, eskiden insan tarafýndan
kullanýlan aletler iken, þimdi bir mekanizmanýn aletleridir ya da mekanik aletlerdir. Bütün makine, ya örneðin mekanik dokuma tezgâhýnda
olduðu gibi,5 eski elzanaâtý aletinin azçok deðiþtirilmiþ mekanik bir þeklidir, ya da örneðin eðirme makinesindeki iðler, çorap tezgâhýndaki iðneler, býçký makinesindeki [sayfa 387] testereler, kýyma makinesindeki býçaklar gibi, eski makineye takýlan iþ parçalarýdýr. Bu aletler ile makinenin
asýl gövdesi arasýndaki fark, ilk doðuþlarýyla birlikte vardýr; çünkü bunlar,
çoðu kez, elzanaatlarý ya da manüfaktür tarafýndan üretilmeye hâlâ devam edilir ve sonradan, makinenin ürünü olan makinenin gövdesine
takýlýr.6 Bunun için makine, bir kez harekete geçirildikten sonra, taþýdýðý
aletlerle, daha önce iþçinin benzer aletlerle yaptýðý ayný iþleri yapan bir
mekanizmadýr. Devindirici gücün, insandan ya da baþka bir makineden
alýnmasýnýn bu yönden hiç bir farký yoktur. Bir aletin insan elinden
alýnýp bir mekanizma içersine yerleþtirilmesi ile, salt araç olan bir þeyin
yerini bir makine almýþ olur. Ýnsanýn kendisi ilk devindiren güç olmaya
devam etse bile, aradaki fark derhal göze çarpar. Ýnsanýn ayný anda
kullanabileceði aletlerin sayýsý, kendi doðal üretim araçlarý ile, onun
bedensel organ sayýsý ile sýnýrlýdýr. Almanyada, önceleri, bir iplikçinin
5
Özellikle, mekanik dokuma tezgâhýnýn ilk þeklinde, eski tezgâhý ilk bakýþta farkederiz.
Modern þeklinde mekanik tezgâh önemli deðiþikliklere uðramýþtýr.
6
Ancak son 15 yýldýr (yani aþaðý yukarý 1850den beri) bu mekanik aletlerin gittikçe artan
bir kýsmý Ýngilterede makinelerle yapýlmakta ve bunlarý da, makine yapan ayný fabrikatörler
yapmamaktadýrlar. Bu mekanik aletlerin yapýmý için kullanýlan makinelere örnekler, otomatik
bobin yapma makinesi, tarak makinesi, mekik yapma makinesi, çýkrýk ve ið yapma makinesidir.
Karl Marks
Kapital I
327
iki eðirme aracýný çalýþtýrmasýný, yani ayný anda hem ellerini hem ayaklarýný kullanmasýný denediler. Bu, çok zor bir iþti. Daha sonralarý, iki iðli
eðirme makinesi yapýldý, ama iki ipliði ayný anda eðirebilecek birisini
bulmak, iki baþlý insan bulmak kadar nadirdi. Oysa Jenny, daha baþlangýçta, 12-18 iðle iplik eðiriyor, çorap örme tezgâhý ayný anda birkaç bin
iðne ile çalýþýyordu. Bir makinenin ayný anda iþ gördüðü aletlerin sayýsý,
daha baþlangýçta, bir elzanatçýsýnýn kullanabileceði aletlerin alanýný
daraltan organik sýnýrlarý kaldýrmýþtýr.
Elle kullanýlan araçlarýn çoðunda, yalnýzca devinim gücü saðlayan
insanla, gerçek anlamýyla iþçi ya da iþletici insan arasýndaki fark, göze
çok çarpýcý bir karþýtlýk gösterir. Örneðin, bir eðirme tezgâhýnda insan
ayaðý salt devinim gücü saðlar, oysa iðlerle çekme ve bükme gibi iþlerle
uðraþan eller, asýl eðirme iþini yapmaktadýr. Sanayi devriminin ilk kez
elattýðý þey, elzanaatlarý aletlerinin bu ikinci kýsmý olmuþ, iþçiye bu yeni
iþi, yani makineyi gözleriyle izleme ve hatalarýný elleriyle düzeltmenin
yanýsýra, salt devindirici güç olma gibi mekanik bir iþi de býrakmýþtýr.
Öte yandan, insanýn her zaman basit devindirici güç olarak kullandýðý
araçlar, örneðin deðirmen milinin çevrilmesi,7 tulumba ve körüðün [sayfa
388] kolunun aþaðý yukarý oynatýlmasý, havan ve dibek dövülmesi vb. gibi
iþler çok geçmeden devindirici güç olarak hayvanlarýn, suyun8 ve rüzgârýn kullanýldýðý ilk araçlar olmuþlardir. Manüfaktür döneminden çok
önce ve hatta bir ölçüde bu dönem sýrasýnda, þurada burada, bu araçlar,
makine haline gelmiþlerdir, ama üretim tarzýnda herhangi bir devrim
yaratmamýþlardýr. Büyük sanayi döneminde, bu aletlerin, el araçlarý halinde olduklarý zaman bile zaten makine olduklarý açýkça görülür hale
geliyor. Örneðin, Hollandalýlarýn 1836-7 yýllarýnda, Harlem gölünü boþalttýklarý pompalar, basit pompa ilkesine göre yapýlmýþtýr, aradaki tek fark,
bunlarýn pistonlarýnýn, insan yerine dev yapýlý buhar makineleriyle
çalýþtýrýlmasýydý. Ýngilterede demircilerin kullandýklarý sýradan ve hiç de
yetkin olmayan körükler, bazý yerlerde, kollarý buhar makinesine baðlanarak hava pompasý haline getirilmiþlerdir. 17. yüzyýlýn sonunda manüfaktür döneminde icat edildiði ve 1780e9 kadar kullanýldýðý þekliyle
7
Musa, Harman döven öküzün aðzý baðlanmaz. [Deuteroneme, (Tevrat, 8. Kitap), XXV,
V. 4] demiþti. Oysa, Almanyadaki hýristiyan insanseverler, tersine, un öðütme iþinde kullandýklarý
serflerin boyunlarýna, elleriyle aðýzlarýna un koymasýnlar diye tahtadan geniþ bir halka
geçiriyorlardi.
8
Bir, yandan üzerlerinde uygun þelaleler bulunan akarsularýn yokluðu, bir yandan da
baþka bakýmlardan bol olan sularla savaþmak zorunda kalmalarý, Hollandalýlarý devindirici güç
olarak, rüzgâra baþvurmak durumunda býrakmýþtýr. Yel deðirmenini de Hollandalýlar, aslýnda,
Almanyadan almýþlardýr ve bunun oradaki icadý da, soylularla, rahipler ve imparator arasýnda
geçen ve rüzgârýn bu üçünden hangisine ait bulunduðu konusundaki komik bir deðirmenin
sonucu olmuþtur. Almanyada, hava bile kölelik getiriyor diye feryat edildiði sýrada, rüzgâr,
Hollandalýlarý özgürlüðe kavuþturuyordu. Bu durumda, boyunduruk altýna aldýðý þey Hollandalýlar
deðil, Hollandalýlar için topraktý. 1863 yýlýnda bile hâlâ Hollandada 6.000 beygirgücünde 17.000
yel deðirmeni, topraðýn üçte-ikisinin tekrar bataklýk haline gelmesini önlemek için kullanýlýyordu.
9
Bu makine, gerçekten de, Wattýn ilk tek tepkili denilen makinesi ile epeyce geliþtirilmiþti,
328
Karl Marks
Kapital I
buhar makinesi bile, herhangi bir sanayi devrimine yolaçmamýþtýr. Tam
tersine, makinenin icadýdýr ki, buhar makinelerinin biçiminde köklü bir
devrimi gerektirmiþtir. Ýnsan, iþ konusunu bir aletle iþlemek yerine, bir
alet-makinenin yalnýzca devindirici gücü halini alýr almaz, bu devinim
gücünün insan adalesi biçimine girmesi, yalnýzca bir raslantýdýr; bu
devinim gücü, pekâlâ rüzgâr, su ya da buhar gücü olabilir. Kuþkusuz
bu, aslýnda, yalnýzca insan tarafýndan çalýþtýrýlmak için yapýlmýþ olan
mekanizmada büyük teknik deðiþikliklerin yapýlmasýndaki bir biçim
deðiþikliðini önlemez. Bugünlerde, artýk, dikiþ makinesi gibi, ekmek
yapma makineleri gibi vb. yerleþme çabasýnda olan [sayfa 389] bütün makineler, kullaným yerleri gereði küçük boyutlarda olma zorunluluðu
dýþýnda, hem insan gücüyle ve hem de salt mekanik güçle çalýþabilecek
gibi yapýlmaktadýr.
Sanayi devriminin çýkýþ noktasý olan makine, tek bir aleti kullanan
iþçi yerine, çok sayýda benzer aletleri çalýþtýran, ve gücünün biçimi ne
olursa olsun tek bir devindirici güç tarafýndan devindirilen bir mekanizmayý koyar.10 Burada þimdi elimizde bir makine vardýr, ama bu, henüz yalnýzca makineli üretimin basit bir öðesi durumundadýr.
Makinenin boyutlarý ile iþlettiði araçlarýn sayýsýndaki artýþ, onu
devindirecek çok daha büyük bir mekanizmaya gereksinme gösterir;
ve bu mekanizma, insanýn, tekdüze ve sürekli bir devinim meydana
getirme yönünden çok yetersiz bir araç olmasý bir yana, makinenin direncini yenebilmesi için insandan çok daha çürlü bir devindirici güce
sahip olmalýdýr. Ýnsanýn salt bir motor gibi iþ gördüðünü, bir makinenin,
onun kullandýðý aletin yerini aldýðýný kabul edersek, açýktýr ki, onun yerine doðal güçler konabilir. Manüfaktür döneminden devralýnan büyük
güçler arasýnda en kötüsü beygir gücüydü; bunun nedeni, kýsmen beygirin bir kafasýnýn olmasýndan, kýsmen masraflý olmasýndan, kýsmen de
fabrika içersinde kullanýlma alanýnýn sýnýrlý olmasýndandý.11 Gene de
ama bu þekliyle, yalnýzca suyu ve tuz ocaklarýnda sývý maddeleri yukarýya çýkarmak için kullanýlan
bir makine olarak kaldý.
10
Tek bir motorla devindirilen bütün bu basit aletlerin biraraya gelmesi, bir makineyi
meydana getirir. (Babbage, l.c., [s. 136].)
11
1861 Ocaðýnda, John C. Morton, Society of Artta, Tarýmda kullanýlan güçler konusunda
bir bildiri okudu. Burada þöyle diyor: Toprak düzenini ileriye götüren her geliþme, buhar
motorunun, salt mekanik güç üretimine daha fazla uygulahlasýna yolaçýyor. ... Eðri-büðrü çitler
ile giden engellerin düzenli bir hareketi engellediði yerlerde beygir gücü gereklidir. Bu engeller
günden güne yokoluyor. Fiili kuvvetten çok, iradenin kullanýlmasýný gerektiren iþlemlerde, tek
uygulanabilir güç, her an insan aklýnýn denetleyebileceði bir güç, diðer bir deyimle insan gücüdür.
Daha sonra Mr. Morton, buhar gücünü, beygir gücünü ve insan gücünü, buhar makineleri için
genellikle kuramlarý bir birime indirgiyor, yani 33.000 librelik bir aðýrlýðý bir dakikada bir foot
yüksekliðe çýkarmak için gerekli kuvvete ve bir beygirgücünün maliyetini, saatte, buhar motoru
için 3 peni, bir at için 5,5 peni olarak hesaplýyor. Ayrýca, bir at, saðlýðýný tam olarak sürdürmek
koþuluyla bir günde 8 saatten fazla çalýþmaz. Buhar gücü kullanýlarak, bir yýl boyunca topraðýn
sürülmesinde kullanýlan yedi attan en az üç tanesinden tassaruf saðlanabileceði gibi, bu, artýk
kullanýlmasýndan vazgeçilen atlarýn, kendilerinden etkili bir biçimde yararlanýldýðý 3-4 aylýk
masraflarýndan daha fazla olmayan bir meblað ile yerine getirilebilir. Son olarak, kullanýlabildiði
tarýmsal iþlemlerde buhar gücü, beygirgücüne göre yapýlan iþin niteliðinde bir geliþme saðlar.
Karl Marks
Kapital I
329
beygir, büyük sanayiin çocukluk döneminde geniþ ölçüde kullanýlmýþtýr.
Bunu, çaðdaþ tarýmcýlarýn þikayetlerinden olduðu kadar, günümüze [sayfa 390] kadar, mekanik kuvvetin ifadesi olarak kullanýla-gelen beygirgücü teriminden de anlýyoruz.
Rüzgâr çok kararsýz ve denetimi olanaksýzdý, ayrýca, büyük sanayiin doðum yeri olan Ýngilterede, su gücünün kullanýlmasý, manüfaktür
döneminde bile aðýr basýyordu. Daha 17. yüzyýlda, tek bir su çarký ile
çift deðirmen taþýnýn döndürülmesi için giriþimlerde bulunulmuþtu. Ama
diþli donanýmýnýn boyutlarýndaki artýþa, artýk su gücü yetmez olmuþtu;
bu durum, sürtünme yasalarýnýn daha doðru bir açýdan incelenmesine
yolaçan koþullardan birisi oldu. Ayný þekilde, bir kaldýraç kolunun itilmesi
ve çekilmesiyle iþletilen deðirmenlerde düzenli bir devinim gücü saðlamamasý, sonralarý modern sanayide büyük rol oynayan volan tekerleði
teorisinin bulunmasýna ve uygulanmasýna yolaçtý.12 Böylece, manüfaktür dönemi sýrasýnda, büyük mekanik sanayiin ilk bilimsel ve teknik
öðeleri geliþti. Arkwrightin iplik eðirme fabrikasý (throstle spinning mill)
daha baþýndan beri su ile döndürülüyordu. Ama bütün bunlara karþýn,
suyun baþta gelen devindirici güç olarak kullanýlmasý, güçlüklerle doluydu. Ýstenildiði gibi artýrýlamamasý bir yana, yýlýn bazý mevsimlerinde
gereksinmeyi karþýlayamaz duruma geliyor, ve hepsinden önemlisi de
tamamen yerel kalýyordu.13 Ancak Wattýn ikinci ve çift-tepkili buhar
makinesi ile gücünü kömür ve su tüketerek saðlayan, gücü tamamýyla
insanýn denetimi altýnda olan, taþýnabilir ve taþýyabilir özelliklerini kendisinde toplayan, su çarký gibi köylü deðil kentli olan, üretimin gene su
çarký gibi ülkenin þurasýna burasýna daðýlmasýna14 yolaçmak yerine, kentlerde toplanmasýna elveriþli bulunan, evrensel teknik uygulamaya uygun,
ve yer seçiminde yerel koþullardan pek az etkilenen bir makine bulunmuþ oluyordu. Wattýn dehasýnýn büyüklüðü, 1784 Nisanýnda aldýðý patent
belgesinde görülür. Bu belgede [sayfa 391] buhar makinesi, belirli bir amaç
için kullanýlacak bir buluþ olarak deðil, makineli sanayiye genel olarak
uygulanabilecek bir öðe olarak tanýmlanmaktadýr. Watt, öylesine çok
uygulamalara deðinmiþti ki, örneðin buharlý çekiçte olduðu gibi, ancak
yarým yüzyýl geçtikten sonra uygulanabilmiþti. Gene de o, buharlý maBir buhar makinesinin iþinin yapýlmasý için, saatte toplam 15 þiline malolan 66 kiþinin çalýþmasýna
gerek vardýr; bir atýn iþinin yapýlmasý için saatte toplam 8 þiline malolan 32 insana gerek vardýr.
12
Faulhaber, 1625; De Caus, 1688.
13
Modern türbinler, su gücünün sanayide kullanýlmasýný, eskiden karþýlaþýlan birçok
engellerden kurtarmýþtýr.
14
Tekstil manüfaktürünün ilk günlerinde, fabrikanýn kuruluþ yeri, bir su çarkýný çevirmeye
yetecek güçte bir çaðlayanýn bulunduðu bir akarsuyun varlýðýna baðlýydý; ve suyla çalýþan
fabrikalarýn kuruluþu, ev sanayii sisteminin daðýlýþýnýn baþlangýcý olmakla birlikte, bu fabrikalar,
zorunlu olarak akarsular üzerinde yer aldýðý ve çoðu zaman birbirlerinden epeyce uzak mesafede
olduklarý için, kentten çok kýrsal bir sistemin parçalarýný oluþtururlar; ve ancak akarsularýn
yerini buhar gücü aldýktan sonradýr ki, fabrikalar kentlerde ve buhar elde ediimesi için yeterli
miktarda kömür ile suyun bulunduðu bölgelerde toplanmýþtýr. Buharlý makine, fabrika kentlerinin
ana-babasý olmuþtur. (A. Redgrave, Reports of the Insp. of Fact., 30th April, 1860, s. 36)
330
Karl Marks
Kapital I
kinelerin, deniz araçlarýnda kullanýlabileceðinden kuþkuluydu. Kendisinden sonra gelenler, Boulton ve Watt, 1851 yýlýndaki sergisine, okyanus
buharlý gemileri için dev büyüklüðünde buharlý motorlar göndermiþlerdir.
Aletler, insanýn el araçlarý olmaktan çýkýp da, bir mekanik aygýtýn, bir makinenin araçlarý haline gelir gelmez, devindirici mekanizma
da, insan takatýnýn sýnýrlarýndan tamamen kurtulmuþ baðýmsýz bir þekle
giriyordu. Böylece, buraya kadar ele aldýðýmýz bireysel makine, makine
ile üretimde yalnýzca bir öðe durumuna düþüyordu. Tek bir devindirici
mekanizma, þimdi, pek çok makineyi birarada çalýþtýrabiliyordu. Devindirici mekanizma, ayný zamanda, çalýþtýrdýðý makine sayýsýna baðlý olarak artýyor ve devinim iletici mekanizma yaygýn bir aygýt halini alýyordu.
Bizim, þimdi, burada, ayný türden birkaç makinenin birarada çalýþmasýyla, karmaþýk bir makineler sistemini birbirinden ayýrdetmemiz
gerekir
Bunlarýn ilkinde ürün, daha önce tek bir zanaatçýnýn elindeki
aletiyle yaptýðý bütün çeþitli iþlemleri yapabilen tek bir makine tarafýndan
meydana getirilir; örneðin, dokumacýnýn çýkrýðý ile yaptýðý, veya, ya ayrý
ayrý ya da bir manüfaktür sisteminin üyelen olarak birkaç zanaatçýnýn
birbiri ardýna çalýþmasýyla oluþturturduklarý ürünler gibi.15 Sözgeliþi zarf
manüfaktüründe bir kiþi katlayýcý ile kaðýtlarý katlardý, diðeri zamk sürerdi,
bir üçüncüsü aletin bastýrýldýðý tabakayý çevirirdi, dördüncüsü aleti gevþetirdi ve bu böyle devam ederdi; ve bu iþlemlerin herbiri için zarfýn el
deðiþtirmesi gerekirdi. Þimdi tek bir zarf makinesi bu iþlemlerin hepsini
ayný anda yerine getiriyor ve saatte. 3.000den fazla zarf yapýyor. 1862
Londra Sergisinde kesekaðýdý yapmak için [sayfa 392] bir Amerikan makinesi
vardý. Kaðýdý kesiyor, zarnklýyor, katlýyor ve dakikada 300 tane kesekaðýdý yapýyordu. Burada, manüfaktür halinde yapýldýðý zaman parçalara
ayrýlan ve herbiri bir dizi iþlemle yürütülen sürecin bütünü, çeþitli aletlerin
bir karmasý olarak çalýþan tek bir makine tarafýndan tamamlanýyordu.
Þimdi biz, burada da, böyle bir makine, ister yalnýzca karmaþýk bir el
aracýnýn mekanik bir yeni yapýmý, ister manüfaktürün özelleþtirdiði çeþitli
basit araçlarýn bir karmasý olsun, her iki durumda da, fabrikada, yani
yalnýz makine kullanýlan iþyerinde basit elbirliði ile tekrar karþý karþýya
geliyoruz;. bir an için iþçiyi bir yana býrakýrsak, bu elbirliði kendisini,
bize her þeyden önce, birbirine benzer ve ayný zamanda çalýþan makinelerin tek bir yerde toplanmasý olarak gösterir. Yani bir dokuma fabrikasý,
yanyana çalýþan çok sayýda mekanik dokuma tezgâhýndan, bir dikiþ
fabrikasý, hepsi de ayný binada iþ gören çok sayýda dikiþ makinelerinden
15
Manüfaktürde iþbölümü açýsýndan dokumacýlýk basit bir iþ olmayýp, tam tersine, karmaþýk
bir el iþiydi; dolayýsýyla, buharlý dokuma tezgâhý, çok karmaþýk iþ yapan bir makinedir. Modern
makinelerin, baþlangýçta, yalnýzca iþbölümünün basitleþtirildiði iþlemlere elattýðýný sanmak
tamamýyla yanlýþtýr. Ýplik eðirilmesi ve dokumacýlýk manüfaktür dönemi boyunca, yeni türlere
bölünmüþ ve emek araçlarý deðiþmiþ ve geliþtirilmiþtir; ama emeðin kendisi hiç bir þekilde
bölünmemiþ, elzanaatý niteliðini korumuþtur. Makineye çýkýþ noktasý olarak hizmet eden þey,
emek olmamýþ, emek araçlarý olmuþtur.
Karl Marks
Kapital I
331
oluþmaktadýr. Ama burada sistemin tümünde, bütün makinelerin,
güçlerini, iletici mekanizma aracýlýðý ile ortak bir güç kaynaðýndan ayný
zamanda ve eþit derecelerde almalarýndan ileri gelen teknik bir birlik
vardýr; ayrýca bu iletici mekanizma da, herbiri bir makineye giden küçük
kollara ayrýldýðýndan, bir ölçüde hepsi için ortak demektir. Týpký, çok
sayýda aletin, bir makinenin organlarýný oluþturduðu gibi, ayný türden
makineler de, devindirici mekanizmanýn organlarýný oluþturur.
Gerçek bir makine sisteminin, bu baðýmsýz makinelerin yerini
almasý, ancak iþin konusunun, biri diðerini tamamlayan çeþitli türden
bir makineler zincirinin yapmýþ olduðu parça süreçlerin birbirine baðlý
bir dizisinden geçmesiyle mümkün olur. Burada da, gene, manüfaktürü
karakterize eden iþbölümünün yolaçtýðý elbirliðini görürüz; ne var ki,
buradaki elbirliði yalnýzca parça makinelerin bir bileþimidir. Diyelim,
yünlü manüfaktüründe, dövücü, tarakçý, eðirici vb. gibi çeþitli parça-iþçilerin kullandýklarý özel aletler, þimdi özelleþmiþ makinelerin herbiri,
sistemin bütünü içersinde, özel görevi olan özel bir organý oluþturan
aletlere dönüþmüþlerdir. Makine sisteminin ilk kez girdiði sanayi kollarýnda manüfaktürün kendisi, genel bir biçimde, üretim sürecindeki bölünmenin doðal temeli ile buna baðlý örgütlenmeyi zaten saðlamýþ durumdadýr.16 Bununla birlikte, esaslý bir fark derhal göze [sayfa 393] çarpar.
Manüfaktürde iþçi, ya tek baþýna, ya da topluluklar halinde elindeki
aletlerle, her özel parça süreci yerine getirmek zorundadýr. Ýþçi sürece
alýþtýðý ve ona uygun hale geldiði gibi, süreç de daha önceden iþçiye
uygun hale getirilmiþtir. Ýþbölümünün bu öznel ilkesi, makineli üretimde artýk yoktur. Burada süreç, nesnel olarak tümüyle incelenmiþtir, yani
insan elleriyle yürütülmesi sorunu hesaba katýlmaksýzýn, onu oluþturan
evreler tahlil edilmiþ, ve her parça sürecin nasýl yürütüleceði ve içersinde nasýl yer alacaðý sorunu, mekaniðin, kimyanýn vb. yardýmýyla çözülmüþtür.17 Ama kuþkusuz burada da teorinin geniþ ölçüde birikmiþ deneyimlerle yetkinleþtirilmesi gerekir. Her parça-makine, sýradaki bir sonrakine hammadde hazýrlar; bunlarýn hepsi de ayný zamanda çalýþtýklarý
16
Mekanik sanayi çaðýndan önce, yünlü dokuma manüfaktürü, Ýngilterede egemen
manüfaktürdü. Bu nedenle, 18. yüzyýlýn ilk yarýsýnda denemelerin çoðu bu sanayide yapýlmýþtý.
Makinelerde iþlenmesi için daha az dikkatli bir hazýrlýðý gerektiren pamuk, yün üzerinde kazanýlan
deneyimlerden yararlandý; týpký daha sonra, yünün makineyle iþlenmesinin, makineyle pamuk
ipliði eðirilmesi ve dokumasý çizgisinde geliþmesi gibi. Ancak, 1866 yýlýný hemen izleyen 10 yýl
boyunca, pamuklu manüfaktürün, pamuðun taranmasý gibi tek baþýna yapýlan iþlemler, fabrika
sistemine katýlmýþtýr. Mekanik gücün yün tarama sürecine uygulanmasý ... baþta Lister tipi
olmak üzere tarama makinelerinin geniþ ölçüde kullanýlmaya baþlanmasý ... kuþkusuz çok
sayýda iþçinin iþten çýkartýlmasý sonucunu doðurmuþtur. Yün, eskiden elle ve çoðu kez tarakçýnýn
kulübesinde taranýrdý. Þimdi ise genellikle fabrikada taranýyor ve elle taranmýþ yünlerin tercih
edildiði bazý özel türden iþler dýþýnda, el emeði artýk ortadan kalkmýþ bulunuyor. El tarakçýlarýnýn
çoðu fabrikalarda iþ buldu, ama bunlann ürünü, makineye oranla o kadar küçük oranda kalýyor
ki, tarakçýlarýn pek çoðu iþsiz kaldýlar. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1856, s. 16.)
17
Öyleyse, fabrika sisteminin ilkesi, iþin zanaatçýlar arasýnda bölünmesi ya da derecelenmesi
yerine, sürenin kendi temel öðelerine bölünmesini koymak oluyor. (Andrew Ure, The Philosophy
of Manufactures, Lond. 1835, s. 20.)
332
Karl Marks
Kapital I
için, ürün, daima, yapýmýnýn çeþitli aþamalarýndan geçmekte, ve sürekli
olarak, bir evreden ötekine geçiþ durumunda bulunmaktadýr. Týpký manüfaktürde, parça-iþçilerin dolaysýz elbirliðinin, özel gruplar arasýndaki
sayýsal orantýyý saptamasý gibi, bir parça-makinenin bir diðerini sürekli
çalýþtýrdýðý örgütlü bir makine sisteminde de, bunlarýn sayýlarý, büyüklükleri ve hýzlarý konusunda belli sabit bir iliþki kurulmuþtur. Çeþitli türdeki
tek tek makinelerin ve makine topluluklarýnýn organize sistemi halindeki kolektif makine, sürecin tümündeki süreklilik arttýðý ölçüde, yani
hammaddenin ilk evresinden son evresine kadar ne kadar az duraklama olursa, o derece yetkinleþir; bir baþka deyiþle, bir evreden diðerine
geçiþ, insan eliyle deðil de makineyle yapýlmasý ölçüsünde kolektif makinenin etkinliði artar. Manüfaktürde, her parça sürecin ayrýlýðý, iþbölümünün niteliðinden ileri gelen bir durumdur, ama tam geliþmiþ bir fabrikada
bu [sayfa 394] süreçlerin sürekliliði, tersine, zorunlu bir koþuldur.
Bir makineler sistemi, ister dokumacýlýkta olduðu gibi benzer
makinelerin birlikteliðinden, ister iplikçilikte olduðu gibi farklý makinelerin birleþiminden oluþsun, kendi kendine devinen bir ilk motor tarafýndan
iþletilmeye baþlar baþlamaz, kendi baþýna dev bir otomat meydana getirir. Ama bütünüyle ele alýndýðýnda, fabrika, buhar makinesiyle çalýþtýrýlmakla birlikte, bazý makineler, onlarýn bazý hareketlerini yapmak için
iþçinin yardýmýný gerektirebilirler (otomatik iplik sarma makinesinin
bulunmasýndan önce bu iþin yapýlmasý için ve hatta bugün bile ince
iplik sarýmýnda bu yardýma gereksinme vardýr]; ya da, bir makinenin
iþini yapabilmesi için bazý kýsýmlarýnýn, bir el aleti gibi iþçi tarafýndan
kullanýlmasý gerekebilir; torna tezgâhýnýn otomatik hale gelmesinden
önce makine yapýmýnda durum böyleydi. Bir makine, insanýn yardýmý
olmaksýzýn yalnýzca onun gözetimi altýnda, hammaddenin iþlenmesi
için gerekli bütün iþlemleri yerine getirebilir duruma gelmiþ ise, elimizde,
ayrýntýlarý sürekli geliþtirebilecek otomatik bir makine sistemi var demektir. Bir tek iplik kopar kopmaz iplik makinesini, makara biter bitmez buharlý dokuma tezgâhýný durduran aygýtlar gibi geliþmeler, tamamen modern buluþlardýr. Hem üretimin sürekliliðini ve hem de otomatiklik ilkesini görmek için, modern bir kaðýt fabrikasýný örnek olarak alabiliriz.
Kaðýt sanayiinde, genellikle, yalnýz farklý üretim araçlarýna dayalý üretim
tarzlarý arasýndaki farklýlýklarý deðil, toplumsal üretim koþullarýnýn bu
üretim tarzlarý ile iliþkilerini de rahatlýkla inceleyebiliriz: çünkü, eski Alman kaðýt yapýmcýlýðý, bize, elzanaatý üretiminin, 17. yüzyýl Hollandasý
ile 18. yüzyýl Fransasý, sözcüðun tam anlamýyla, manüfaktür tipi üretimin,
ve bugünkü Ýngilterede, bu malýn otomatik fabrikasyonunun bir örneðini
saðlamaktadýr. Bunladan baþka, Hindistan ile Çinde, bu ayný sanayiin,
iki farklý antik asyatik biçimi hâlâ sürüp gitmektedir.
Hareketini bir iletim mekanizmasý aracýlýðý ile merkezi bir otomattan alan organize bir makineler sisteini, makineli üretimin en geliþmiþ
þeklidir. Burada, önümüzde, tek bir makine yerine, gövdesi bütün fab-
Karl Marks
Kapital I
333
rikayý dolduran ve önceleri azman organlarýnýn yavaþ ve ölçülü devinimleri altýnda saklý duran þeytanca görünüþünü bir anda sayýsýz çalýþma
organlarýnýn baþdöndürücü hýzýyla ortaya koyan mekanik bir dev vardýr.
Ýþleri yalnýzca iplik sarma ve buhar makineleri yapmak olan [sayfa
395] iþçiler yokken de bu makineler vardý; týpký ortada terzi diye birisi
yokken insanlarýn giyinmeleri gibi. Bununla birlikte, Vaucanson, Arkwright, Watt ve diðerlerinin buluþlarý, ancak, bunlarýn ellerinin altýnda
manüfaktür döneminden kalma çok sayýda yetiþmiþ mekanik iþçiyi
hazýr bulmalarý nedeniyle gerçekleþmiþtir. Bu iþçilerden bazýlarý, çeþitli
mesleklerden baðýmsýz zanaatlarda, diðerleri de, daha önce de belirtildiði gibi, sýký bir iþbölümünün uygulandýðý manüfaktürlerde biraraya
gelmiþlerdi. Buluþlarýn sayýsý arttýkça ve yeni bulunan makinelere talepler fazlalaþtýkça, makine yapým sanayii gitgide artan sayýda çeþitli kollara ayrýldý ve bu manüfaktürlerdeki iþbölümü ayný ölçüde geliþti. Biz,
burada, öyleyse, manüfaktürde, büyük sanayiin doðrudan doðruya teknik temelini görüyoruz. Büyük sanayi, manüfaktürün ürettiði makinelerle, ilk elattýðý üretim alanlarýndaki elzanaatlarý ile manüfaktür sistemlerini ortadan kaldýrdý. Demek ki, fabrika sistemi, iþlerin doðal gidiþi
içersinde yetersiz bir temel üzerinde yükselmiþ oldu. Bu sistem belli bir
geliþme düzeyine ulaþýnca, hazýr bulduðu ve bu arada eski þekli içersinde geliþmesini sürdüren temeli yýkmak ve kendi üretim yöntemlerine uygun bir temeli yeni baþtan kurmak zorunda kaldý. Týpký yalnýz
insan gücüyle çalýþtýðý sürece makinenin güdüklüðünü sürdürmesi, ve
buhar makinesinin, hayvan, rüzgâr ve hatta su gibi daha önceki devindirici güçlerin yerlerini almadan önce hiç bir makine sisteminin gerektiði þekilde geliþememesi gibi, ayný þekilde büyük sanayi de, üretiminin
karakteristik aracý olan makinenin bütün varlýðýný bir kiþinin takatine ve
becerisine borçlu olduðu ve bir insanýn adale geliþmesine, göz keskinliðine ve el ustalýðýna dayandýðý sürece tam bir geliþmeye ulaþamaz;
manüfaktürde parça-iþçi ve elzanaatlarýnda eliþçileri, ellerindeki güdük
araçlarý bu sayýlan niteliklere dayanarak kullanýyorlardý. Böylece, makinelerin pahalýlýðý bir yana ki bu kapitalistin aklýndan hiç çýkmayan bir
þeydir makineyle yürütülen sanayi kollarýndaki geniþleme ve makinenin, üretimin yeni dallarýný istila etmesi, bunlarýn hepsi, çalýþtýrýlmalarý
konusunda patronlarýn gösterdiði marifet nedeniyle, sayýlarý büyük hýzla artmayýp, ancak yavaþ yavaþ çoðalan bir iþçi sýnýfýnýn büyümesine
baðlýydý. Bunun yanýsýra, geliþmesinin belli bir aþamasýnda büyük sanayi,
elzanaatý ve manüfaktürün kendisine saðladýðý temel ile teknolojik olarak baðdaþamaz duruma geldi. Ýlk devindiricilerin iletim mekanizmasýnýn
ve makinelerin kendi [sayfa 396] boyutlarýndaki büyüme, el emeði ile ilk
yapýldýðý modelden gitgide ayrýlan bu makinelerin parçalarýndaki karmaþýklýðýn, çeþitliliðin ve düzenliliðin artmasý ve içinde çalýþtýklarý koþullardan baþka bir engel tanýmayan bir biçime girmesi,18 otomatik sistemin
yetkinleþmesi ve kullanýlmasý, her geçen gün, örneðin odun yerine de-
334
Karl Marks
Kapital I
mir gibi, iþlenmesi daha zor malzemenin kullanýlmasý iþte koþullarýn
zorlamasýyla ortaya çýkan bütün bu sorunlarýn çözülmesi, manüfaktürün kolektif iþçisinin bile ancak sýnýrlý bir þekilde kýrýp aþabileceði, kiþisel
sýnýrlamalar biçiminde engellerle kaçýnýlmaz olarak karþýlaþýr. Modern
hidrolik pres, modern buharlý dokuma tezgâhý ve modern tarama makinesi gibi makineleri, manüfaktür hiç bir zaman saðlayamadý.
Sanayiin bir alanýnda üretim tarzýndaki köklü bir deðiþme, diðer
alanlarda da benzer deðiþiklikleri birlikte getirir. Bu, ilkönce, bir sürecin
ayrý ayrý evreleri olmalarý nedeniyle aralarýnda iliþki bulunmakla birlikte, herbiri baðýmsýz bir meta imal edecek þekilde toplumsal iþbölümü
sonucu ayrýlmýþ sanayi kollarýnda olur. Böylece, makineyle iplik eðirilmesi, dokumacýlýðýn da makineyle yapýlmasýný gerektirmiþ, ve bunlar da,
birarada, aðartmada, basmada ve boyacýlýkta, mekanik ve kimyasal
devrimi zorunlu hale getirmiþlerdir. Gene ayný þekilde, pamuk ipliði eðirilmesindeki devrim, tohumlarýn liflerden ayrýlmasý için, çýrçýr makinesinin bulunmasýna yolaçmýþtýr; bugünün büyük ölçüdeki pamuk üretimi,
ancak bu buluþla mümkün olabilmiþtir.19 Ama sanayiin ve tarýmýn üretim tarzlarýndaki devrim, özellikle toplumsal üretim sürecinin genel koþullarýnda, örneðin iletiþim ve ulaþtirma araçlarýnda bir devrimi zorunlu
hale getirir. Fouriernin [sayfa 397] bir deyimiyle, ekseni, yardýmcý ev sanayii
ve kent zanaatlarý ile birlikte küçük-ölçekte tarým olan bir toplumda,
iletiþim ve ulaþtýrma araçlarý, manüfaktür döneminin geniþ toplumsal
iþbölümü, emek araçlarý ile iþçilerin yoðunlaþmasý ve sömürge pazarlarý yönünden üretici gereksinmeleri için o kadar yetersizdi ki, hepsi de
köklü bir deðiþikliðe uðradýlar. Ayný þekilde, manüfaktür döneminden
devralýnan iletiþim ve ulaþtýrma araçlarý, baþdöndürücü üretim hýzý, üretimin ulaþtýðý dev boyutlar, bir üretim alanýndan diðerine sürekli sermaye
ve iþçi aktarýlmasý, ve bütün dünya pazarlarý ile kurulan yeni baðlar nedeniyle, modern sanayi için çok geçmeden taþýnmasý olanaksýz ayakbaðlarý halini almýþlardý. Bu yüzden, yelkenli teknelerin yapýmýnda uygulanan
köklü deðiþiklerden baþka, nehir ulaþýmý, demiryollarý, okyanus vapurlarý
ve telgraflarýn oluþturduðu bir sistemde, iletiþim ve ulaþtýrma araçlarý,
giderek, mekanik sanayiin üretim tarzlarýna uyarlandý. Ne var ki, büyük
18
Mekanik dokuma tezgâhý, baþlangýçta, esas olarak aðaçtan yapýlýrdý; geliþtirilmiþ modern
þekli demirden yapýlýyor. Üretim araçlarýnýn eski þekilerinin, baþlangýç aþamasýnda yeni þekillerini
ne ölçüde etkilediði, diðer þeyler arasýnda, bugünkü mekanik tezgâhýn eskisiyle, eritme
fýrýnlarýndaki modern körükle, bildiðimiz demirci körüðünün baþlangýçtaki mekanik taklidinin
geliþigüzel karþýlaþtýrýlmasý ve belki de diðerlerinden daha çarpýcý olarak da, bugünkü lokomotifin
icadýndan önce, iki ayaðý olan ve týpký bir at gibi ayaklarýný birbiri ardýna yerden kaldýran bir
lokomotifin yapýlmasý çabalarý ortaya koyabilir. Mekanik bilimindeki hatýrý sayýlýr geliþmelerle
pratik deneyimlerin birikiminden sonradýr ki, bir makinenin þekli, bütünüyle mekanik ilkelere
uygun bir durum almýþ ve kendisini doðuran aletin geleneksel biçiminden kurtulmuþtur.
19
Eli Whitneyin çýrçýr makinesi, 18. yüzyýlýn diðer makinelerine göre çok yakýn zamanlara
kadar daha az önemli deðiþikliklere uðramýþtýr. Ancak son on yýlda (yani 1856dan beri) baþka
bir Amerikalý, Albanyli (New York) Mr. Emery, basit olduðu kadar etkili de olan bir geliþtirmeyle
Whitneyin çýrçýr makinesini modasý geçmiþ hale getirmiþtir.
Karl Marks
Kapital I
335
demir kütlelerinin, þimdi artýk, dövülmesi, birbirlerine kaynatýlmasý, kesilmesi, delinmesi ve þekillenmesi için manüfaktür döneminin yöntemleri
tamamen yetersiz kalýyor, dev makinelerin kullanýlmasýný gerektiriyordu.
Bu yüzden büyük sanayi, karakteristik aracý olan makineyi ele
almak ve makineyle makine yapmak zorunda kalmýþtý. Ancak bundan
sonradýr ki, kendisine uygun teknik bir temel kurabilmiþ ve kendi ayaklarý üzerinde durabilmiþtir. Makine, bu yüzyýlýn ilk on yýlýnda, giderek
artan kullanýmýyla birlikte, gerçek makine fabrikasyonuna derece derece
elattý. Ama ancak 1866yý izleyen on yýl içersindedir ki, demiryollarý ile
okyanus gemilerinin muazzam ölçülere ulaþan yapýmýyla, þimdi ilk devindiricilerin yapýmýnda kullanýlan dev makinelerin yapýmý gereði ortaya
çýktý.
Makine ile makine üretiminin en temel koþulu, ilk devindirilecek
ve ayný zamanda da tam bir denetim altýnda çalýþtýrýlabilecek büyük bir
güç kaynaðýnýn varlýðýydý. Bu koþulu, zaten buharlý makine saðlamýþ
bulunuyordu. Ama. ayný zamanda, makinenin parçalarýnýn yapýmý için
gerekli olan geometrik bakýmdan saðlýklý düz çizgilerin, düzlemlerin,
çemberlerin, silindirlerin, konilerin ve kürelerin de üretilmesi gerekiyordu. Bu sorun bu yüzyýlýn ilk on yýlýnda, Henry Maudsleyin, çok geçmeden otomatik hale getirilen ve baþlangýçta yapýlýrken torna tezgâhý için
düþünülmüþ olan þeklinde deðiþiklik yapýlarak, alet ve makine yapan
diðer makinelere de uygulanan bir nevi sürgülü torna [sayfa 398] tezgâhýný
bulmasýyla çözüldü. Bu mekanik araç, yalnýz bazý aletlerin yerini almakla
kalmýyor, üzerinde çalýþýlan demir ya da diðer malzeme üzerinde kesici
aleti gezdirmek suretiyle ona belli bir biçim vererek, bizzat insan elinin
yerini de almýþ oluyordu. Böylece, en becerili elin, birikmiþ deneyimleriyle ulaþamayacaðý bir kolaylýk, doðruluk ve hýzla20 makine parçalarýnýn
bu özel biçimlerini yapmak mümkün oluyordu.
Þimdi eðer dikkatimizi, asýl makinenin, makine yapýmýnda kullanýlan ve çalýþma aletini oluþturan kýsmý üzerinde toplarsak, el araçlarýnýn
bu kez dev ölçüler içersinde yeniden ortaya çýktýðýný görürüz. Örneðin
delme makinesinin alet kýsmý, buhar motoru ile çalýþan büyük bir matkap olup, bu makine olmaksýzýn geniþ buhar motorlarý ile hidrolik preslerin silindirlerinin yapýmý olanaksýzdýr. Mekanik torna tezgâhý, basit
ayaklý tornanýn dev bir kopyasýdýr; planya makinesi, bir marangozun
tahta üzerinde kullandýðý ayný aleti, demir üzerinde kullanan, demirden
bir marangozdur; Londra rýhtýmlarýnda kaplama tahtalarýný kesen alet,
dev bir usturadýr; demiri, bir terzi makinesinin kumaþý kestiði gibi biçen
20
The Industry of Nations, Land. 1855, part II, s. 239. Bu yapýtta þuna da deðiniliyor: Torna
tezgâhýna yapýlan bu ek, basit ve dýþtan önemsiz göründüðü halde, onun, makinelerin
geliþtirilmesini ve yaygýnlaþtýrýlmasýný Wattýn buhar makinesinde yaptýðý geliþtirmeler kadar çok
etkilediðini söylemenin aþýrý bir iddiada bulunmak olduðuna inanýyoruz. Onun ortaya konmasý,
bütün makinelerin birdenbire yetkinleþesine, ucuzlamasýna, icat ve ilerlemenin kamçýlanmasýna
yolaçtý.
336
Karl Marks
Kapital I
keski aleti, dev bir makastan baþka bir þey deðildir; buharlý tokmak,
bildiðimiz çekiç baþý ile çalýþýr, ama öyle aðýrdýr ki, Thorun kendisi gelse yerinden oynatamaz.21 Bu buharlý tokmaklar, Nasmythýn bir icadý
olup, herbiri 6 ton aðýrlýðýndadýr ve 36 tonluk bir örs üzerine 7 foot yükseklikten dik olarak düþerler. Bir granit kitlesini tuz-buz etmek onun
için çocuk oyuncaðý gibidir, ama yumuþak bir tahta parçasý üzerine bir
çiviyi hafif vuruþlarla çakmaya da ayný derecede elveriþlidir.22
Makine biçimine gelen emek araçlarý, insan kuvveti yerine doðal
kuvvetlerin konulmasýný, ve el alýþkanlýðý yerine bilimin bilinçle uygulanmasýný gerektirir. Manüfaktürde, toplumsal emek-sürecinin örgütlenmesi tamamen özneldi, ve parça-iþçilerin b.ir birleþimiydi; makine sistemine dayanan büyük sanayide ise, tümüyle [sayfa 399] nesnel bir üretici
organizma vardýr ve iþçi, zaten varolan maddi üretim koþullarýna eklenen
bir þey haline gelmiþtir. Basit elbirliðinde ve hatta iþbölümüne dayanan
elbirliðinde, tek baþýna çalýþan iþçinin yerini kolektif iþçinin almasý, azçok
raslantýya baðlý bir þey gibi görünür. Oysa makineler, daha sonraki durumlarda, birkaç istisna dýþýnda, yalnýzca birleþmiþ emek ya da ortaklaþa
emekle iþletilir. Demek ki, burada, emek-sürecinin ortaklaþa niteliði,
emek aracýnýn kendisinin zorladýðý teknik bir gerekliliktir.
ÝKÝNCÝ KESÝM. MAKÝNEYLE ÜRÜNE AKTARILAN DEÐER
Elbirliði ile iþbölümünden doðan üretken kuvvetlerin, sermayeye
ayrýca bir gider yüklemediðini görmüþtük. Bunlar, toplumsal emeðin
doðal kuvvetleridir. Ayný þekilde, buhar, su vb. gibi fiziksel kuvvetler de,
üretken sürece katýldýklarý zaman [kuvvet olarak -ç.] hiç bir gidere yolaçmazlar. Ama, nasýl ki, insanýn nefes alabilmesi için ciðere gereksinmesi varsa, doðal kuvvetlerin üretken bir biçimde tüketilmesi için de,
insan elinden çýkma bir þeye gerek vardýr. Su kuvvetinden yararlanmak
için bir su çarkýna, buharýn genleþmesinden yararlanmak için bir buhar
makinesine gerek vardýr. Bir elektrik akýmý alanýnda manyetik bir ibrenin
sapma yasasý, ya da çevresinde elektrik akýmý dolaþan bir demirin mýknatýs özelliðini kazanacaðý yasasý bir kez bulununca, artýk bir kuruþ bile
hrcamaya neden olmazlar.23 Ama bu yasalardan, telgraf vb. amaçlar
için yararlanýlmasý, çok masraflý bir donanýma gerek gösterir. Makine,
21
Londrada, [geminin -ç.] yan çark þaftlarýný dövmek için kullanýlan bu makinelerden
birisine Thor denir. Bu makine 16,5 ton aðýrlýðýnda bir þaftý, demircinin at nalýný dövmesi gibi
döver.
22
Küçük iþlerde de kullanýlabilen kereste iþleme makinelerinin çoðu Amerikan icadýdýr.
23
Bilim, genellikle kapitaliste hiç bir þeye malolmaz, ama bu durum, onun bilimi sömürmesine gene de engel deðildir. Baþkalarýna ait bilim de týpký baþkalarýna ait emek gibi sermayeye
katýlýr. Bununla birlikte, bilime olsun, maddi servete olsun, kapitalist biçimde elkoyma ile kiþisel
biçimde elkoyma birbirinden tamamen farklý þeylerdir. Dr. Urenin keridisi bile, makineden
yararlanan sevgili fabrikatörleri arasýnda mekanik bilgi konusundaki ham bilisizliðini kýnýyor, ve
Liebig ise, Ýngiliz kimyasal madde fabrikatörlerinin kimya konusundaki þaþkýnlýk verici
bilisizliklerini anlata anlata bitiremiyordu.
Karl Marks
Kapital I
337
gördüðümüz gibi, aletin yaþamýna son vermiþ olmaz. Ýnsan organizmasýnýn güdük bir aletiyken, insanýn yarattýðý bir mekanizmanýn aleti olarak
geniþler ve çoðalýr. Sermaye, þimdi artýk iþçiyi bir el aleti ile deðil, bizzat
aletler kullanan bir makineyle iþe koþar. Bu nedenle, büyük sanayiin,
büyük fiziksel kuvvetleri ve doðabilimlerini üretim sürecine katarak,
emeðin üretkenliðini olaðanüstü derecede yükselttiði ilk bakýþta görülür,
ama bu artan üretken gücün, artan [sayfa 400] bir emek harcamasý karþýlýðý
satýnalýnmadýðý derhal görülmez. Makine de, deðiþmeyen sermayenin
bütün diðer öðeleri gibi yeni deðer yaratmaz, yalnýzca oluþmasýna hizmet
ettiði ürüne kendi deðerini katar. Makine bir deðere sahip olduðu ve
dolayýsýyla ürüne deðer kattýðý sürece, bu ürünün deðerinde bir öðe
oluþturur. Ürün ucuzlayacak yerde, makinenin deðeri oranýnda pahalýlaþýr. Büyük sanayiin karakteristik emek araçlarý olan makineler ile makine
sistemlerinin, elzanaatlarý ile manüfaktürde kullanýlan araçlardan kýyaslanmayacak ölçüde daha çok deðer taþýdýklarý gün gibi açýk bir gerçektir.
Her þeyden önce þurasý gözden ýrak tutulmamalýdýr ki, emeksürecine daima bütün olarak girmekle birlikte, makine, deðer yaratma
sürecine ancak parça parça katýlýr. Ürüne, ortalama olarak aþýnma ve
yýpranma ile yitirdiðinden fazla deðer katmaz. Demek oluyor ki, bir
makinenin deðeri ile, bu makinenin belli bir sürede ürüne aktardýðý deðer arasýnda bir fark vardýr. Makinenin emek-sürecindeki yaþamý, ne
kadar uzun olursa, bu fark da o kadar büyük olur. Daha önce de gördüðümüz gibi, her emek aracýnýn emek-sürecine bütünüyle girmesine
karþýlýk, deðer yaratma sürecine, aþýnma ve yýpranma ile günlük ortalama kaybý ile orantýlý olarak ancak bir kýsmýyla katýldýðý kuþkusuz doðrudur. Ama, aletin bütünüyle, günlük aþýnma ve yýpranmasý arasýndaki bu
fark, makinede alete göre çok daha büyüktür, çünkü daha dayanýklý
malzemneden yapýlan makinenin ömrü daha uzundur; çünkü kullanýlmasý tamamen bilimsel yasalara göre düzenlendiði için, hem parçalarýnýn aþýnýp yýpranmasýnda ve hem de tükettiði malzemede daha büyük
tasarruf saðlar; ve ensonu, makinenin üretim alaný, aletinkinden kýyaslanmayacak derecede geniþtir. Hem makine ve hem de alet için günlük
ortalama giderleri, yani günlük ortalama aþýnma ve yýpranmayla ürüne
aktardýklarý deðer, ve yað, kömür vb. gibi yardýmcý malzeme tüketimleri
için gerekli indirimi yaptýktan sonra bunlarýn her ikisinin de, týpký, insanýn
yardýmý olmaksýzýn doðanýn saðladýðý kuvvetler gibi iþlerini bedavadan
yaptýklarý görülür. Makinenin alete göre üretme gücü ne kadar fazla ise
saðladýðý bedava hizmet de ayný ölçüde büyüktür. Ýnsanoðlu, geçmiþte
harcadýðý emeðinin ürününü, geniþ ölçüde ve týpký doða güçleri gibi bedava iþ gördürmeyi ilk kez biiyük sanayide baþarmýþtýr.24 [sayfa 401]
24
Ricardo, makinenin (baþka durumlarda, emek-süreci ile artý-deðer yaratma süreci
arasýndaki genel ayrýmdan öteye bir önem vermediði makinenin) bu etkisine aðýrlýk verir ki,
arasýra, makinenin ürüne aktardýðý deðeri gözden kaçýrarak onu doða güçleri ile bir tutar. Örneðin
338
Karl Marks
Kapital I
Elbirliði ile manüfaktür incelenirken gösterilmiþti ki, binalar gibi
bazý genel üretim öðeleri, tek iþçinin daðýnýk üretim araçlarýna göre,
ortaklaþa tüketimden doðan bir tasarruf saðlamakta ve bu yüzden de
ürünü ucuzlatmaktadýr. Bir makine sisteminde, yalnýz bir makinenin
bütünü, onun sayýsýz aletleri tarafýndan ortaklaþa kullanýlmakla kalmaz,
ama güç kaynaðý ile, iletme mekanizmasýnýn bir kýsmýyla birlikte, sayýsýz
iþ makineleri tarafýndan ortaklaþa kullanýlýr.
Makinenin deðeri ile, bir günde ürüne aktardýðý deðer arasýndaki
fark belli ise, bu ikinci deðerin ürünü pahalýlaþtýrma derecesi her þeyden
önce ürünün büyüklüðüne, yani alanýna baðlý olur. Blackburnlu Mr.
Baynesin 1858de yayýnlanan bir konuþmasýnda þöyle bir tahminde bulunulmaktadýr: Her gerçek mekanik beygirgücü, 24a yardýmcýlarý ile birlikte, 450 otomatik iplik eðirme veya 200 iplik bükme makinesini, ya da
düzeltme ve çekme vb. gibi donanýmlarý ile birlikte 40 inçlik 15 dokuma
tezgâhýný iþletebilir. Birinci durumda 450 eðirme, ikinci durumda 200
bükme makinesinin, üçüncüde 15 mekanik tezgâhýn günlük ürününe,
bir beygirgücünün günlük masrafý ile, bu gücün devindirdiði makinenin
aþýnma ve yýpranma payý daðýlýr, ki böylece bir libre ipliðe ya da [sayfa 402]
bir yarda kumaþa, pek küçük bir deðer aktarýlmýþ olur. Yukarda sözü
edilen buharlý çekiç için de durum aynýdýr. Günlük aþýnma ve yýpranmasýyla, kömür tüketimi vb. her gün dövdüðü muazzam demir kitlesine
yayýldýðý için, yüzlerce kiloluk bir demire ancak pek küçük bir deðer eklenmiþ olur; ne var ki, eðer bu dev araç, çivi çakmakta kullanýlsaydý, bu
deðer çok büyük olurdu.
Bir makinenin iþ kapasitesi, yani çalýþma aletlerinin sayýsý ya da
kuvveti sözkonusu ise, kitlesi verildiðinde, elde edilecek ürünün miktarý, çalýþan kýsýmlarýnýn hýzlarýna, örneðin eðirme makinesinde iðlerin
þöyle söyler: Adam Smith hiç bir zaman doðal güçlerin ve makinelerin bize yaptýklarý hizmetlerin
deðerini küçümsemez, ama haklý olarak, o, bunlarýn metalara kattýðý deðerin niteliðini ayýrdeder
... bunlarý karþýlýksýz olarak iþ gördükleri için, bize yaptýklarý yardým, deðiþim deðerine hiç bir
þey katmýþ olmaz. (Ric., l.c., s. 336, 337.) Ricardonun bu gözlemi, makinelerin, kârýn bir
kýsmýný oluþturan deðer yaratýcý bir hizmet gördüklerini sanan J. B. Saya yöneltildiði sürece,
kuþkusuz doðrudur.
24a
[Bir beygirgücü, dakikada 33.000 foot-libre bir kuvvete eþittir; yani 33.000 libreyi bir
dakikada bir foot ya da bir libreyi 33.000 foot yüksekliðe kaldýran bir kuvvete eþittir. Metinde
sözü edilen beygirgücü budur. Günlük dilde ve bu yapýttaki aktarmalarda, yer yer, ayný makinenin,
nominal, ticari ya da üzerinde yazýlý beygirgüçleri arasýnda bir ayrým yapýlmýþtýr. Eski ya da
nominal beygirgücü, yalnýzca piston kolunun boyu ile silindirin çapýndan hesap edilir ve buhar
basýncý ile piston hýzýný hiç dikkate almaz. Pratikte bu þu demektir: bu makine, sanki Boulton
ve Watt zamanýndaki gibi, ayný düþük buhar basýncý ve ayný düþük piston hýzýyla çalýþýyormuþ
gibi, diyelim, 50 beygirgücünde olabilir. Ne var ki, bu son iki etmen, o zamandan beri büyük
ölçüde artmýþtýr. Bugün artýk, bir makinenin saðladýðý mekanik gücün ölçülmesi için, silindirdeki
buharýn basýncýný gösteren bir gösterge icat edilmiþtir. Piston hýzý ise kolayca hesap edilebilir.
Böylece, bir makinenin üzerinde yazýlý ya da ticari beygirgücü, silindirin çapýný, piston boyunu,
piston hýzýný, buhar basýncýný, ayný zamanda hesaba katan ve bu makinenin bir dakikada fiilen
kaç tane 33.000 libre kaldýrdýðýný gösteren mekanik bir formül ile ifade edilir. Bu yüzden, bir
nominal beygirgücü, üç, dört ve hatta beþ belirtilen ya da gerçek beygirgücünün karþýlýðýný
saðlýyor olabilir. Bu açýklama, ilerdeki sayfalardaki çeþitli aktarmalarý açýklamak amacýyla
yapýlmýþtýr. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
339
çalýþma hýzýna ya da çekicin bir dakikadaki vuruþ sayýsýna baðlýdýr. Bu
dev yapýlý çekiçlerin çoðu dakikada yetmiþ vuruþ, Ryderin küçük çekiçli ið dövme makinesi dakikada 700 vuruþ yapar.
Makinenin ürüne aktardýðý deðerin oraný belli ise, bu aktarýlan
deðer miktarý, makinenin toplam deðerine baðlý olur.25 Makine ne kadar
az emek içeriyorsa, ürüne kattýðý deðer o kadar azdýr. Aktardýðý deðer
ne kadar az olursa, o kadar fazla üretken olur, ve yaptýðý hizmet, doða
kuvvetlerininkine o kadar fazla yaklaþýr. Ama makinenin makineyle
üretimi, onun deðerini, büyüklük ve etkinliðine oranla azaltýr.
Elzanaatlarý ya da manüfaktürler ile üretilen metalarýn fiyatlarýyla, makineyle üretilen ayný metalarýn fiyatlarý arasýnda yapýlacak bir karþýlaþtýrma ve inceleme, genellikle, makine ürünlerinde, emek araçlarýna
baðlý deðerin nispi olarak arttýðýný, ama mutlak olarak azaldýðýný gösterir. Bir baþka deyiþle, mutlak deðer büyüklüðü küçülür, ama ürünün, örneðin bir libre ipliðin toplam deðerine oranla büyüklüðü artar.26 [sayfa 403]
Þurasý açýktýr ki, bir makinenin üretimi için harcanan emek, eðer
o makinenin kullanýmýyla tasarruf edilen emek kadar ise, burada sözkonusu olan þey, yalnýzca emeðin yer deðiþtirmesidir; sonuç olarak da, ne
bir metaýn üretimi için gerekli toplam emekte bir azalma olmuþ, ne de
emeðin üretkenliðinde bir artma. Bununla birlikte, þurasý da açýktýr ki,
bir makinenin malolduðu emek ile tasarruf ettiði emek arasýndaki fark,
bir baþka deyiþle, makinenin üretkenlik derecesi, kendi deðeri ile yerini
aldýðý aletin deðeri arasýndaki farka baðlý deðildir. Bir makinede harcanan
25
Kapitalist kavramlarla dolu okur, burada, doðal olarak, makinenin, kendi sermaye deðeri
oranýnda ürüne kattýðý faizi arayacaktýr. Ama þurasý da kolayca görülebilir ki, bir makine de,
deðiþmeyen sermayenin diðer kýsýmlarýndan daha fazla yeni deðer yaratmadýðý için, ürüne
faiz adý altýnda herhangi bir deðer katamaz. Gene açýktýr ki, artý-deðer üretimini de ele aldýðýmýz
bir yerde, bu deðerin herhangi bir kýsmýnýn, faiz adý altýnda mevcudiyetini a priori olarak
varsayamayýz. Prima facia saçma ve deðer yaratma yasalarýna aykýrý görünen kapitalist hesaplama
biçimi, bu yapýtýn üçüncü kitabýnda [cildinde] açýklanacaktýr.
26
Makine tarafýndan eklenen deðerin bu kýsmý, makinelerin, maddenin biçimini deðiþtiren
niakineler olarak deðil de salt devindirici güç olarak kullanýlan iþ hayvanlarýnýn, ve genellikle
atlarýn yerini almasýyla, hem mutlak ve hem de nispi olarak azalýr. Bu nedenle, þurasý da
belirtilebilir ki, hayvanlarý basit makine olarak tanýmlayan Descartes, durumu, manüfaktür
döneminin gözüyle görüyordu, oysa, ortaçaðlarýn gözünde hayvanlar, týpký daha sonralarý Von
Hallerin Restauration der Staatstwissenschaften adlý yapýtýnda olduðu gibi, üretim biçiminde
bir deðiþiklik olacaðýný bekliyordu: deðiþik düþünce yöntemleri sonucu, doðanýn fiilen insanýn
boyunduruðu altýna alýnacaðý, Discours de la Méthode adlý yapýtýnda açýkça görülür. Burada
þöyle der: Yaþam için son derece yararlý bilgilere [felsefeye uyguladýðý yöntemlerle] ulaþmak,
okullarda öðretilen teorik felsefe yerine, kendisinin yardýmýyla ateþin, suyun, havanýn, gök
cisimlerinin ve çevremizdeki diðer bütün cisimlerin güç ve etkinliklerini zanaatçýlarýmýzýn
zanaatlarýný öðrenmeleri gibi kesinlikle öðrenirken ayný zamanda en uygun olduklarý yerlerde
ve amaçlar için kullanmayý öðrenebileceðimiz ve böylece de insan yaþamýnýn yetkinleþmesine
katkýda bulunacaðýmýz pratik bir felsefe bulmak olasýdýr. [Descartes, Metot Üzerine Konuþma,
MEB, Ankara 1947, Altýncý Bölüm, s. 75.] Sir Dudley Northun, Discourses upon Trade (1691) adlý
yapýtýnýn önsözünde, Descartesýn yönteminin ekonomi politiði, altýn, ticaret vb. üzerine olan
eski masallardan ve boþinanlardan kurtardýðý belirtilmektedir. Bununla birlikte, genellikle ilk
Ýngiliz iktisatçýlarý, filozoflarý olarak Bacon ve Hobbesu benimsemiþler daha sonraki dönemde
ise, Ýngiltere, Fransa ve Ýtalyada ekonomi politiðin cat exochn [özellikle -ç.] filozofu, Locke
olmuþtur.
340
Karl Marks
Kapital I
emek ve dolayýsýyla makinenin deðerinden ürüne katýlan kýsým, iþçinin
aletiyle ürüne kattýðý deðerden daha küçük olduðu sürece, burada, daima makinenin lehine bir fark vardýr. Bunun için, bir makinenin üretkenliði de, yerini aldýðý insan emek-gücü ile ölçülür. Baynese göre, bir beygirgücü ile çalýþan 450 iplik eðirme makinesi için, yardýmcý makineler
de dahil 2,5 iþçi gerekir;27 on saat çalýþan her otomatik eðirme makinesi,
ortalama kalýnlýkta 13 ons iplik üretir; sonuç olarak, 2,5 iþçi haftada 365
5/8 libre iplik üretir. Demek oluyor ki, verilen fireyi bir yana býrakýrsak,
366 libre pamuk, ipliðe dönüþmesi sýrasýnda yalnýzca 150 saatlik emek,
yani herbiri onar saatlik onbeþ günlük emeði emmiþ oluyor. Ama bir
eðirme çarký ile bir iplikçinin, altý saatte onüç ons iplik eðirdiðini kabul
edersek, ayný aðýrlýktaki pamuk, herbiri on saatlik 2.700 günlük emeði,
yani 27.000 saatlik emeði emmiþ olur.28 El [sayfa 404] ile eski usul basma
yapýmýnýn yerini basma makinesinin aldýðý yerlerde, tek bir makine, bir
insanýn ya da çocuðun yardýmýyla, bir saatte, eskiden 200 iþçinin basabileceði kadar dört renkli basma yapar.29 Eli Whitney, 1793te çýrçýr makinesini bulmadan önce, bir libre pamuktan çekirdeðin ayrýlmasý, ortalama bir iþgününü alýyordu. Bu buluþ ile, zenci bir kadýn, günde 100 libre temizleyebildi; ve o günden beri de çýrçýr makinesinin etkinliði oldukça
artmýþ bulunuyor. Eskiden 50 sente malolan bir libre temiz pamuk, bu
buluþtan sonra daha çok, karþýlýðý ödenmeyen emek içerir hale gelmiþ
ve dolayýsýyla daha da fazla kârla 10 sente satýlmýþtýr. Hindistanda pamuðu çekirdeðinden ayýrmak için, çurka denilen yarý-makine, yarý-alet kullanýlýr, ve bununla, bir erkek ve bir kadýn, günde 28 libre pamuk temizleyebilir. Birkaç yýl önce Dr. Forbesin bulduðu çurka ile bir erkek ve bir
çocuk günde 250 libre pamuk temizleyebilir. Bunu çalýþtýrmak için eðer
öküz, buhar ya da su kullanýlýrsa, makineye pamuk atmak için birkaç
tane oðlan ve kýz yeter. Öküz ile çalýþan bu makinelerden onaltý tanesi,
günde, eskiden ortalama 750 kiþinin yaptýðý kadar iþ çýkarabilir.30
Daha önce de belirtildiði gibi buharlý pulluk, bir saatte, üç peniye
malolan 66 kiþinin 15 þiline yapacaðý kadar iþ yapar. Yanlýþ bir kanýyý
aydýnlýða kavuþturmak için bu örneðe dönüyorum. 15 þilin, hiç bir zaman,
66 kiþinin bir saatte harcadýðý emeðin para olarak ifadesi deðildir. Eðer
artý-emeðin gerekli-emeðe oraný %100 olsaydý, 15 þilinlik ücretleri yalnýzca
27
Essen ticaret odasýnýn yýllýk raporuna (1863) göre, Krupp dökme çelik fabrikalan, 161 fýrýn
ve aþaðý yukarý 2.400 iþçi ile, 1862 yýlýnda, otuziki buharlý makine (1800 yýlýnda, bu hemen
hemen Manchesterde çalýþan bütün buharlý makinelerin sayýsý kadardý), ondört buharlý tokmak
(hepsi birlikte 1.236 beygirgücünde), kýrkdokuz demirci ocaðý, 203 alet makinesi ve onüç rriilyon
libre dökme çelik üretmiþtir. Burada her beygirgücüne iki iþçi düþmez.
28
Babbage, Javada eðirme iþinin tek baþýna, pamuðun deðerine %117 bir katkýda
bulunduðunu hesap etmektedir. Ayný dönemde (1832) ince iplik sanayiinde makine ve emeðin
pamuða kattýðý toplam deðer, pamuðun deðerinin aþaðý yukari %33ü kadardýr. (On the Economy
of Machinery, s. 165, 166.)
29
Makineyle baský ayný zamanda boyadan da tasarruf saðlamaktadýr.
30
Dr. Watsonun 17 Nisan 1860 tarihinde Society of Artsta okuduðu, Reporter on Products
to the Government of India baþlýklý tebliðe bakýnýz.
Karl Marks
Kapital I
341
yarým saatlik emeklerini temsil etmekle birlikte, bu 66 kiþi bir saatte 30
þilinlik deðer yaratýrlardý. Bir makinenin, yerini doldurduðu 150 kiþinin
bir yýllýk ücretlerinin, 3.000 sterline malolduðunu varsayalým; bu 3.000
sterlin, hiç bir zaman, bu 150 kiþinin makinenin kullanýlmaya baþlamasýndan önce ürettikleri ürünlere kattýklarý emeðin para olarak ifadesi olmayýp, yýllýk emeklerinin yalnýzca kendileri için harcadýklarý ve ücretlerinin temsil ettiði kýsýmdýr. Öte yandan, makinenin para deðeri olan 3.000
sterlin, ücret olarak iþçinin elne geçenle, artý-deðer olarak kapitaliste
kalan arasýndaki oran ne olursa olsun, makinenin üretimi sýrasýnda
harcanan bütün emeði ifade eder. Bunun için, makinenin deðeri, yerini
[sayfa 405] aldýðý emek-gücüne eþit olsa bile, gene de onda maddeleþen
emek, yerine geçtiði canlý emekten çok daha azdýr.31
Salt ürünü ucuzlatmak amacýyla makine kullanýlmasý, makinenin
üretimi için harcanan emeðin, bu makinenin kullanýlmasýyla yerini aldýðý
emekten daha az olmasý gerekir ilkesiyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Kapitalist
için bu tür kullaným daha da sýnýrlýdýr. Kapitalist, emeðin karþýlýðýný ödeyeceði yerde, yalnýzca kullanýlan emek-gücünün karþýlýðýný ödemektedir;
bunun için de, makineyi bu amaçla kullanmasýnýn sýnýrý, makinenin
deðeriyle, makinenin yerine geçtiði emek-gücünün deðeri arasýndaki
fark tarafýndan saptanmýþtýr. Günlük çalýþmanýn, gerekli ve artý-emek
diye ikiye ayrýlmasý, çeþitli ülkelere göre deðiþtiði gibi, ayný ülkede farklý
dönemlerde ya da sanayiin farklý kollarýnda deðiþiklik gösterdiði için; ve
ayrýca, iþçinin fiili ücreti bazan emek-gücü deðerinin altýna düþtüðü, bazan da bu deðerin üzerine çýktýðý için, makinenin üretilmesi için gerekliemek niceliði ile, onun yerini aldýðý toplam emek niceliði arasýndaki
fark sabit kaldýðý halde, makinenin fiyatý ile, o makinenin yerini doldurduðu emek-gücünün fiyatý arasýndaki fark büyük deðiþiklik gösterebilir.32
Ne var ki, kapitalist için bir metaýn üretim maliyetini belirleyen ve onu
rekabetin zoruyla etkileyen þey, ancak birinci tür farktýr. Ýþte bunun için
bugünlerde Ýngilterede, yalnýzca Kuzey Amerikada kullanýlan makineler
icat ediliyor; týpký 16. ve 17. yüzyýllarda Almanyada icat edilen makinelerin yalnýz Hollandada ve 18. yüzyýldaki birçok Fransiz icadýnýn yalnýz
Ýngilterede kullanýlmasý gibi. Daha eski ülkelerde, makinenin bazý sanayi
kollarýnda kullanýlmasý, diðer kollarda öylesine emek bolluðu yaratýyor
ki, buralarda ücretlerin, emek-gücünün deðerinin altýna düþmesi, makinenin kullanýlmasýný önler, ve kârý, kullanýldýðý emeðin deðil, karþýlýðýný
ödediði emeðin azalmasýndan gelen bu kullaným, kapitalist açýsýndan
gereksiz ve çoðu zaman olanaksoz duruma gelir. Ýngilterede yünlü manüfaktürün bazý kollarýnda son yýllarda çocuklarýn çalýþtýrýlmasý oldukça
azalmýþ, bazý durumlarda da tamamen ortadan kalkmýþtýr. Neden?
31
Bu dilsiz iþçiler (makineler), her zaman, ayný para deðerinde olduklarý zaman bile,.
yerlerinden ettikleri emekten çok daha az emeðin ürünleridirler. (Ricardo, l. c., s. 40.)
32
Bu nedenle komünist bir toplumda makinelerin kullanýmý için burjuva bir topluma göre
çok daha farklý bir faaliyet alaný olacaktýr.
342
Karl Marks
Kapital I
Çünkü, fabrika yasalarý, birisi altý, diðeri dört ya da herbiri beþer saat
olmak üzere çocuklarýn iki posta [sayfa 406] halinde çalýþtýrýlmalarýný
gerektiriyordu. Ama ana-babalar, yarý-zaman çalýþanlarý, tam-zaman
çalýþanlardan daha ucuza satmak istemiyorlardý. Bu nedenle, yarý-zaman çalýþanlarýn yerini makineler aldý.33 Kadýnlarla on yaþýndan küçük
çocuklarýn madenlerde çalýþmasý yasaklanmadan önce, kapitalistler,
çýplak kadýnlarla kýzlarýn çoðu zaman erkeklerle birarada çalýþtýrýlmasýný
kendi ahlak yasalarý ile özellikle defteri kebirlerine öylesine uygun
bulmuþlardý ki, ancak bu yasanýn yiirürlüðe girmesinden sonra makineye
baþvurmak zorunda kaldýlar. Yankeeler bir taþ kýrma makinesi icat etmiþlerdi. Ýngilizler bunu kullanmýyorlardý, çünkü bu iþi yapan wretch,34
emeðinin o kadar az bir kýsmýnýn karþýlýðýný alýyordu ki, makine, kapitalistin üretim masraflarýný artýrabilirdi.35 Ýngilterede kanallardaki teknelerin
çekimi için at yerine hâlâ þurada burada kadýnlar kullanýlýr.36 Çünkü at
ile makinenin üretimi için gerekli-emek tamý tamýna belli olduðu halde,
kadýnýn artý-nüfus olarak devamý için gerekli-emek her türlü hesabýn
altýndadýr. Ýþte bu yüzden, en aþaðýlýk amaçlar için insan emek-gücünün
böylesine utanmazca tüketilip gitmesi hiç bir yerde makinenin yurdu
Ýngiltereden daha yüzkýzartýcý olamaz.
ÜÇÜNCÜ KESÝM. MAKÝNENÝN ÝÞÇÝ ÜZERÝNDEKÝ
DOLAYSIZ ETKÝLERÝ
Büyük sanayiin çýkýþ noktasý, gösterdiðimiz gibi, emek araçlarýndaki devrimdir, ve bu devrim, en geliþmiþ biçimine bir fabrikadaki organize
makine sistemi ile ulaþýr. Ýnsan öðesinin bu nesnel organizma ile nasýl
birleþtiðini incelemeden önce bu devrimin iþci üzerindeki genel etkilerini
gözden geçirelim. [sayfa 407]
a. Sermayenin Ek Emek-gücüne Elkoymasý
Kadýnlarla Çocuklarýn Çalýþtýrýlmalarý
Makine, adale gücünü vazgeçilmez bir öðe olmaktan çýkardýðý
ölçüde, adaleleri zayýf, vücut geliþmesi eksik, ama eklem ve organlarý
33
Ýþverenler, onüç yaþýndan küçük çocuklardan oluþan iki ekibi gereksiz olarak tutmak
istemiyorlar. ... Gerçekte, bir grup fabrikatör, yün iplik eðiricileri, onüç yaþýndan küçük çocuklarý,
yani yarým-zamanlýlarý, nadiren çalýþtýrýyorlar. Çocuklarýn (yani onüç yaþýndan küçük olanlarýn)
yerini alan çeþitli türden geliþmiþ ve yeni makineler kullanýyorlar; çocuk sayýsýndaki bu azalmayý
anlatmak için bir süreci burada örnek olarak vermek istiyorum; bu süreçte mevcut makinelere,
parçalama makinesi denilen bir aracýn eklenmesiyle her makinenin özelliðine göre, altý ya da
dört yarým-zaman sistemi, parçalama makinesinin bulumnasýnda dürtü olmuþtur. (Reports of
Insp. of Fact., 31st Oct., 1858.)
34
Sefil sözü, Ýngiliz ekonomi politiðinde tarým iþçileri için kabul edilen deyimdir. -ç.
35
Makineler ... emek yükselene (ücretler demek istiyor) kadar çoðu zaman kullanýlamaz.
(Ricarde, l.c., s. 479.)
36
Bkz: Report of the Sociel Science Congress, Edinburgh, October, 1863.
Karl Marks
Kapital I
343
kývrak iþçileri çalýþtýran bir araç halini alýr. Bu nedenle de kadýn ve çocuk emeði, makine kullanan kapitalist için aranan ilk þey olmuþtur.
Emek ve emekçinin yerini alan bu güçlü araç, çok geçmeden, yaþ ve
cinsiyet farký gözetmeksizin iþçi ailelerinin bütün üyelerini doðrudan
doðruya sermayenin egemenliði altýna sokarak; ücretli iþçi sayýsýný artýrmanýn bir aracý olup çýkmýþtýr. Kapitalist hesabýna yapýlacak zorunlu iþ,
yalnýz çocuklarýn oyun alanlarýna elatmakla kalmamýþ, aile çevresinde
bireylerin kendileri için diledikleri gibi harcayabilecekleri zamana ve
emeðe de elatmýþtýr.37
Emek-gücünün deðeri, yalnýz yetiþkin iþçinin yaþamýnýn devamý
için gerekli emek-zamaný ile deðil, ayný zamanda ailesinin bakým için
gerekli olan emek-zamanýyla da belirleniyordu. Makine, bu ailenin bütün
üyelerini emek-pazarýna sürerek, yetiþkin erkeðin emek-gücünün deðerini bütün allesinin üzerine daðýtmýþtýr. Böylece, erkeðin emek-gücünün
deðerini düþürmüþtür. Dört kiþilik bir ailenin emek-gücünün satýnalýnmasý, belki de, eskiden yalnýz aile reisinin emek-gücünün satýnalýnmasýndan daha pahalýya malolabilir, ama buna karþýlýk þimdi bir günlük
emeðin yerini dört günlük emek almýþ ve, bir kiþiye göre dört kiþinin
artý-emeðinin fazlalýðý oranýnda, fiyatýnda bir düþme olmuþtur. Ailenin
yaþayabilmesi için artýk bu dört kiþi yalnýz çalýþmýþ olmayacak, kapitalist için artý-emeði de çoðaltacaklardýr. Böylece görüyoruz ki, makine,
sermayenin sömürücü gücünün baþlýca konusu olan insan malzemesini artýrmanýn38 yanýsýra, bu sömürünün [sayfa 408] derecesini de yükseltir.
Makine, ayrýca, daha önce karþýlýklý iliþkilerini saptamýþ olan iþçi
ile kapitalist arasýndaki sözleþmede de baþtan sona bir devrim yapar.
37
Amerikan iç savaþýnýn yolaçtýðý pamuk bunalýmý sýrasýnda, pamuk iþçilerinin saðlýk
durumlarýný incelemek için Ýngiliz hükümetince Lancashire, Cheshire ve baþka yerlere gönderilen
Dr. Edward Smith, saðlýk açýsýndan ve iþçilerin fabrika atmosferinden uzaklaþmalarý dýþýnda bu
bunalýmýn bazý yararlý yanlarý olduðunu bildirmiþtir. Kadýnlarýn, þimdi Godfreys cordial ile
zehirlenmek yerine, bebeklerini emzirmek için yeterli boþ zamanlarý vardý. Yemek piþirmeyi
öðrenecek zamanlarý da vardý. Ama ne yazýk ki, bu sanatý, tam da, piþirecek bir þeyleri olmadýðý
bir sýrada öðrenmiþlerdi. Sermayenin, kendini geniþletme amacýyla, aile yuvalarý için gerekliemeðe bile nasýl elkoyduðunu buradan da görüyoruz. Bu bunalým, ayný zamanda, iþçilerin
kýzlarýnýn dikiþ okullarýnda dikiþ öðrenmeleri için de yararlý olmuþtur. Bütün dünya için iplik
eðiren emekçi kýzlarýn dikiþ dikmeyi öðrenebilmeleri için, bir Arnerikan devrimi ve uluslararasý
bir bunalým gerekmiþti!
38
Erkekler yerine gitgide daha fazla kadýn ve hepsinden fazla da, yetiþkin iþçi yerine
çocuk çalýþtýrýlmasý nedeniyle iþçilerin sayý bakýmýndan artýþlarý çok fazlaydý. Onüç yaþýnda üç
kýz çocuðu, haftada 6 þilin ile 8 þilin arasýnda deðiþen ücretle, gene haftada 18 þilin ile 45 þilin
arasýnda ücret alan tek bir yetiþkin erkek iþçinin yerini almýþtý. (Th. de Quincey, The Logic of
Political Econ., London 1844, s. 147, not.) Çocuk bakýmý ve emzirme gibi bazý aile görevleri
bütünüyle ortadan kaldýrýlabilir þeyler olmadýðý için, sermayenin elkoyduðu analar, bunun bir
çaresini bulmak zorundaydýlar. Dikiþ, yama ve tamir gibi ev iþlerinin yerine, hazýr eþya
satýnalýnmasý geçecekti. Böylece evde harcanan emek azaldýkça, harcanan para miktarý artýyordu.
Ailenin geçim giderleri çoðalýyor, kazanç fazlasýný alýp götürüyor. Buna ek olarak, yaþamak için
gerekli maddelerin tüketimi ve hazýrlanmasýnda tasarruf ve yerinde karar verme olanaksýz hale
geliyordu. Resmi ekonomi politik tarafýndan gizlenen bu olgularla ilgili bol bilgi, Childrens
Employment Commissionun fabrika denetmenleri raporlarýnda ve özellikle de Reports on Public Healthta bulunabilir.
344
Karl Marks
Kapital I
Meta deðiþimini temel alan bizim ilk varsayýmýmýz, kapitalist ile iþçinin,
serbest kiþiler ve baðýmsýz meta sahipleri olarak karþý karþýya geldikleri,
ve birisinin parayla üretim aracýna, diðerinin ise emek-gücüne sahip
olduðu idi. Ama þimdi kapitalist, çocuklarý ve reþit olmayan gençleri de
satýnalmaktadýr. Daha önce iþçi, serbest bir kimse olarak þeklen sahip
bulunduðu kendi emek-gücünü satardý, þimdi ise karýsýný ve çocuðunu
satmaktadýr. Artýk o bir köle tüccarý olmuþtur.39 Çocuk iþçi aranýrken
verilen ilanlar çoðu zaman, eskiden Amerikan dergilerinde çýkan zenci
köle aranýrken verilen ilanlara biçim olarak pek benzer. Bir Ýngiliz fabrika
denetmeni þöyle diyor: Bölgemdeki en önemli sanayi kentlerinden birinin yerel gazetesinde þu ilan dikkatimi çekmiþti: 12 ile 20 yaþlar arasýnda
gençler aranýyor; 13 yaþýndan küçük görünmemeleri þarttýr. Ücret haftada
4 þilindir. Baþvurma vb..40 13 yaþýndan küçük görünmemeleri þarttýr
ifadesi, [sayfa 409] fabrika yasasýnda yer alan ve 13 yaþýndan küçük çocuklarýn günde yalnýzca 6 saat çalýþabilecekleri hükümle ilgilidir. Ýþçilerin
yaþlarýný resmen atanmýþ bir hekimin saptamasý da þarttý. Ýþte bunun
için fabrikatör, 13 yaþýndaymýþ gibi görünen çocuklar aramaktadýr. Fabrikalarda çalýþtýrýlan 13 yaþýndan küçük çocuklarýn, sayýsýnda sýk sýk sýçramalar gösteren azalmalar, son 20 yýllýk Ýngiliz istatistiklerinde de þaþýlacak bir þekilde görüldüðü gibi çoðu zaman, fabrika denetmenlerinin
kendi tanýklýklarýna göre, çocuklarýn yaþlarýný, kapitalistin sömürü hýrsýna
ve ana-babalarýný kirli ticaret gereksinmelerine uygun biçimde büyük
gösteren resmi hekimlerin iþidir. Londranýn mahut Bethnal Green
semtinde her pazartesi ve salý günü her iki cinsten 9 yaþýnda ve daha
büyük çocuklarýn, ipek fabrikatörlerine kendilerini kiraladýklarý açýk bir
pazar kurulur. Genellikle haftalýk, 1 þilin 8 penidir (bu para, ana-babaya
aittir) ve 2 peni de kendim ve çay içindir. Sözleþme yalnýzca haftalýktýr.
Bu pazarýn görüntüsü de, orada konuþulan dil de utanç vericidir.41 Kadýnlarýn, çocuklarý, iþevlerinden alýp, önlerine gelene haftalýðý 2 þilin 6
peniden kiralamalarý Ýngilterede de görülür.42 Yasalara karþýn, Büyük
39
Ýngiliz fabrikalarýnda, erkek iþçilerin sermayeden zorla elde ettikleri, kadýn ve çocuklarýn
çalýþma saatlerinin kýsaltýlmasý gibi büyük bir olgu ile taban tabana karþýt bir durumu, Çocuklarý
Çalýþtýrma Komisyonunun en son raporlarýnda, iþçi çocuklarýn ana ve babalarýnýn çocuklar
üzerindeki aþaðýlýk tutumlarý ile ilgili ve gerçekten dehþet verici ve tamamýyla köle ticaretini
andýrýr davranýþlarýnda görüyoruz. Ama ayný ikiyüzlü kapitalist, ayný raporlardan görülebileceði
gibi, kendi eliyle yarattýðý, sürdürdügü, sömürdüðü ve üstelik, çalýþma özgürlüðü adýný taktýðý
bu vahþeti lanetler. Hatta kendi günlük ekmeklerini kazanmalarý için ... çocuk iþçiler yardýma
çaðrýlmýþtý, Kendileri için çok aðýr olan böylesine güç bir çalýþmaya dayanacak güçten, gelecekteki
yaþamlarýna yön verecek eðitimden yoksun bir halde, fizik ve moral yönden pis bir ortam
içersine fýrlatýlýp atýldýlar. Kudüs kentinin Titüs tarafýndan yýkýlmasý üzerine bir Yahudi tarihçi,
insanlýðýný yitirmiþ bir ananýn korkunç açlýðýný gidermek için kendi öz evladýný feda etmesi
üzerine, bu kentin böylesine bir yýkýma uðramasýna hiç þaþmamak gerektiðine dikkati çekmiþti.
(Public Economy Concentrated, Carlisle 1833, s. 66.)
40
A. Redgrave, Reports of Insp. of Fact., for 31st October, 1858 s. 40, 41.
41
Childrens Employment Commission, Fifth Report, London 1866,, s. 81, n° 31. [Dördüncü
Almanca baskýya ek. The Bethnal Green ipekli sanayii þimdi neredeyse yokolmuþtur. - F.E.]
42
Childrens Employment Commission, Third Report. London 1864, s. 53, n° 15.
Karl Marks
Kapital I
345
Britanyada canlý baca temizleyicisi olarak kullanýlmak üzere (bu iþ için
bir yýðýn makine olduðu halde) ana-babalarý tarafýndan satýlan çocuklarýn
sayýsý 2.000i aþar.43 Emek-gücü satýcýsý ile satýnalýcýsý arasýndaki hukuksal
iliþkilerde, makinenin yolaçtýðý devrim, bütünüyle bu alýþveriþin serbest
kimseler arasýnda bir sözleþme olmasý görünüþünü yitirmesine neden
oldu ve Ýngiliz parlamentosuna da, devletin fabrikalara karýþmasý için,
hukuk ilkelerine dayanan bir mazeret hazýrladý. Daha önce karýþýlmayan
sanayi kollarýnda, yasa, çocuklarýn çalýþmasýný ne zaman 6 saat ile sýnýrlasa, fabrikatörlerin þikayetleri yeniden duyulmaya baþlýyordu. Bunlarýn
öne sürdüklerine göre, ana-babalar, çocuklarýný, yasalarýn kapsamý içine sokulan sanayi kollarýndan çekerek, hâlâ çalýþma özgürlüðünün
egemen olduðu yerlere, yani 13 yaþýndan küçük çocuklarýn da büyükler
gibi çalýþtýrýlabildiði ve bu nedenle daha yüksek bir fiyattan kaçýnýlabildiði
alanlara satýyorlardý. Ne var ki, sermaye, niteliði gereði eþitlikçi olduðundan, emeðin [sayfa 410] sömürülmesi koþullarýnda bütün üretim alanlarýnda
eþitliði uyguladýðýndan, sanayiin bir kolunda çocuk çalýþtýrýlmasýnýn
yasayla sýnýrlandýrýlmasý, diðer kollarýnda da bir sýnýrlandýrmanýn nedeni
olmuþtur. Makinenin, önce doðrudan doðruya kendisine dayanarak
yükselen fabrikalarda, sonra da dolaylý olarak geri kalan bütün sanayi
kollarýnda, sermayenin sömürüsüne baðlý kýldýðý, kadýnlarýn, çocuklarýn
ve gençlerin üzerinde yarattýðý fizik bozukluklara daha önce de deðinmiþ
bulunuyoruz. Bu nedenle burada yalnýz tek bir nokta üzerinde, iþçi
çocuklarýnýn doðumlarýndan sonraki ilk birkaç yýl içersindeki büyük
ölüm oraný üzerinde duracaðýz. Ýngilterede onaltý nüfus kayýt bölgesinde, bir yaþýndan küçük her 100.000 çocuk için yýlda ortalama ölüm
sayýsý yalnýzca 9.000dir (yalnýz bir bölgede 7.047dir); 24 bölgede ölüm
sayýsý 10.000in üzerinde, ama 11.000in altýnda. 39 bölgede 11.000in
üzerinde 12.000in altýnda; 48 bölgede 12.000in üzerinde ama 13.000in
altýnda, 22 bölgede 20.000in üzerinde, 25 bölgede 21.000in üzerinde,
17 bölgede 22.000in üzerinde, 11 bölgede 23.000in üzerinde, Hoo, Wolverhampton, Ashtonun-der-Lyne ve Prestonda 24.000in üzerinde, Nottingham, Stockport ve Bradfordda 25.000in, Wisbeachde 26.000in,
Manchesterde 26.125in üzerindedir.44 1861 yýlýnda yapýlan resmi bir
saðlýk araþtýrmasýna göre, yüksek ölüm oranýnýn nedenleri, yerel nedenler dýþýnda, baþlýca, annelerin dýþarda çalýþmalarý, ve bu yüzden çocuklarýn kötü beslenmeleri, uygun olmayan þeyler yemeleri, afyonlu
mama almalarý gibi ihmal ve, kötü bakýmdýr; bunlardan baþka, anne ile
çocuk arasýnda doðal olmayan bir yabancýlaþma baþlamakta ve bunun
sonucu bilerek aç býrakma ve zehirlemeler görülmektedir.45 Kadýn
l. c., Fifth Report, s. xxii, n° 137.
Sixth Report on Public Health, Lond. 1864, s. 34.
Bu (1861 araþtýrmasý) ... ayrýca þunu da göstermiþtir ki, anlatýlan koþullar altýnda
çocuklar, annelerinin çalýþmalarýndan ileri gelen ihmal ve bakýmsýzlýk yüzünden yokolup gittikleri
gibi, anneler de çocuklarýna karþý elem verici derecede yabancýlaþmakta, çoðu kez ölümleri
43
44
45
346
Karl Marks
Kapital I
çalýþmasýnýn en az olduðu tarýmsal bölgelerde ise ölüm oraný çok düþüktür.46 Bununla birlikte 1861 Araþtýrma Komisyonu beklenilmeyen
bir sonuçla karþýlaþtý: Kuzey Denizi kýyýlarýndaki bazý tarýmsal bölgelerde
bir yaþýndan küçük çocuklar arasýndaki ölüm oraný, nerdeyse, en kötü
fabrika bölgelerindekine eþitti. Bu yüzden Dr. Julian Hunter, bu olayý
yerinde incelemekle [sayfa 411] görevlendirildi. Dr. Hunterin hazýrladýðý
rapor, VI. Report on Public Health ile birleþtirildi.47 O zamana kadar çocuklarýn sýtma ile, çukur ve bataklýk bölgelere özgü diðer hastalýklardan
kýrýldýklarý sanýlýyordu. Ama inceleme bunun tam tersini ortaya koydu;
yani sýtmayý ortadan kaldýran ayný neden, topraðýn kýþýn bataklýk, yazýn
cýlýz bir çayýrlýk halinden çýkartýlýp verimli bir ekim bölgesi haline getirilmesi, çocuklar arasýndaki olaðanüstü ölüm oranýný doðurmuþtu.48 Dr.
Hunterin bu bölgede görüþtüðü 70 saðlýk memuru bu nokta üzerinde
tam görüþ birliði içindeydiler. Gerçekten de, ekim tarzýnda devrim,
tarýma sanayi sistemini sokmuþtu. Erkek ve kýz çocuklarla birlikte çalýþma
gruplarý halinde çalýþan evli kadýnlar, belli bir ücret karþýlýðýnda, bütün
topluluðu kiralayan ýrgatbaþý tarafýndan çiftlik sahibinin emrine verilir.
Bu çalýþma gruplarý bazan kendi köylerinden çýkýp kilometrelerce uzaða
giderler; sabah ve akþamlarý bunlara yollarda raslanýr; kýsa bir eteklik,
gömlek ve çizme, bazan da pantolon giyerler; çok saðlam ve saðlýklý bir
görünüþleri vardýr, ama alýþageldikleri hafif ahlakýn yanýsýra, sevdikleri
bu hareketli ve baðýmsýz yaþamýn, evlerinde kývranan talihsiz yavrulara
getirdiði öldürücü sonuçlara aldýnmaz bir halleri vardýr.49 Fabrika bölgelerindeki bütün olaylar, burada, hem de daha geniþ ölçülerde yinelenmektedir: gizli çocuk öldürme, çocuklara afyonlu maddeler verilmesi
gibi.50 Özel Kurul üyesi ve Halk Saðlýðý Raporunun baþyazarý Dr. Simon,
Yetiþkin kadýnlarýn sanayide geniþ ölçülerde çalýþtýrýlmasý konusundaki derin kaygýlarýmý, bu gibi kötülükler konusunda bildiklerim haklý ve
mazur gösterebilir.51 diyor. Fabrika müfettiþi Mr. Baker ise, resmi raporunda þöyle söylüyor: Ýngilteredeki sanayi bölgelerinde aile sahibi evli
kadýnlarýn kumaþ fabrikalarýnda çalýþmalarý yasaklandýðý gün, bu bölgeler
için büyük mutluluk olacaktýr.52 [sayfa 412]
karþýsýnda fazla keder duymamakta ve hatte bazan ... bunu saðlamak için doðrudan doðruya
önlem almaktadýrlar. (l.c.)
46
l. c., s. 454.
47
l.c., s. 454-463. Dr. Henry Julien Hunterýn, Ýngilterenin bazý kýrsal bölgelerindeki fazla
çocuk ölümleri üzerine raporu.
48
l.c., s. 35, 455, 456.
49
l.c., s. 456.
50
Tarýmsal bölgelerde olduðu gibi fabrika bölgelerinde de, hem erkek ve hem de kadýn
yetiþkin iþçiler arasýndaki afyon tüketimi, her gün biraz daha artmaktadýr. Uyuþturucu madde
satýþýný hýzlandýrmak ... bazý giriþken toptancý tüccarlarýn baþlýca amacýdýr. Eczacýlar bunu,
sürümü en fazla madde saymaktadýrlar. (l.c., s. 459.) Uyuþturucu madde alan çocuklar, ihtiyar
adamlar gibi kavrulmakta ya da küçük maymunlar gibi kartlaþmaktadýrlar. (l.c., s. 460.)
Burada, Hindistan ile Çinin, Ýngiltereden nasýl öç aldýklarýný görüyoruz.
51
l.c., s. 37.
52
Rep. of. Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 59. Mr. Baker daha önce hekimlik yapmýþtýr.
Karl Marks
Kapital I
347
Kapitalist sömürünün çocuklarla kadýnlar üzerinde yolaçtýðý ahlâk
yozlaþmasý, F. Engelsin, Lage der Arbeitenden Klasse Englands adlý yapýtýyla ve diðer yazarlarca o kadar enine boyuna anlatýlmýþtýr ki, ben,
burada, yalnýzca deðinmekle yetiniyorum. Ama, henüz olgunluk çaðýna
eriþmemiþ insanlarý, salt bir artý-deðer yaratma makinesi haline getirmenin yapay olarak yarattýðý entelektüel yozlaþma bu, aklý, geliþme ve olgunlaþma yeteneklerini bozmadan kýsýr bir halde tutan bilisizlikten
tamamen farklý bir durumdur ensonu Ýngiliz Parlamentosunu bile, fabrika yasalarýna giren sanayi kollarýnda 14 yaþýndan küçük çocuklarýn
verimli bir þekilde çalýþtýrýlmalarý için ilk öðrenimi zorunlu hale getirmek zorunda býraktý. Kapitalist üretimin ruhu, fabrika yasalarýndaki sözde
öðrenim maddesinin gülünç bir þekilde kaleme alýnýþýnda, bu zorunluluðu denetleyecek yönetimsel bir mekanizmanýn bulunmayýþýnda, öðrenimle ilgili maddelere fabrikatörlerin kendilerinin karþý koymalarýnda,
ve bunlarýn uygulanmasýndan kaçýnmak için baþvurduklarý binbir türlü
hilede açýkça görülür. Bu konuda bütün suç yasakoyucudadýr: bir yandan fabrikalarda çalýþan bütün çocuklarýn öðrenim görecekleri konusunda yönetmelik getirirken, öte yandan bunun saðlanmasý için herhangi
bir hüküm getirmemekte ve adeta gözboyamak için bir yasa geçirmiþ
olmaktadýr. Yasa, çocuklarýn haftanýn belli günlerinde birkaç (üç) saat
okul adý verilen dört duvar arasýnda bir yere kapatýlmalarýndan ve iþverenin her hafta bu iþle görevlendirilmiþ erkek ya da kadýn öðretmenin
imzasýný taþýyan ve bu hususun yerine getirildiðini belirten bir belgeyi
almasýndan baþka bir hüküm getirmemektedir.53 1844 tarihli, deðiþtirilmiþ fabrika yasasýndan önce, bu okula devam belgesinin, kendileri de
yazma bilmeyen öðretmenler tarafýndan yalnýz bir çarpý iþareti konularak
imzalandýðý sýk sýk görülen olaylardandý. Devam belgelerinin verildiði
okul denilen bir yere yaptýðým bir ziyaret sýrasýnda öðretmenin
bilisizliðiyle öylesine çarpýldým ki, Affedersiniz bayým, siz okuma biliyor
musunuz? diye sormaktan kendimi alýkoyamadým. Verdiði karþýlýk: Eh
biraz! oldu ve, belge verme yetkisini haklý göstermek için þu sözleri
ekledi: Hiç deðilse ben öðrencilerimden ilerde sayýlýrým. 1844 tarihli
yasa hazýrlanýrken [sayfa 413] denetmenler, verdikleri belgeleri, yasa gereðince kabul etmek zorunda olduklarý, okul denilen yerlerin utanç verici
durumunu belirtmeyi ihmal etmediler, ama elde ettikleri tek baþarý,
1844 yasasýnýn yürürlüðe girmesinden sonra, okul belgelerindeki rakamlarýn öðretmenin elyazýsý ile doldurulmasý ve altýna da adýný ve soyadýný
yazarak imzalamasý zorunluluðu oldu.54 Ýskoçya bölgesi fabrika
denetmeni Sir John Kincaid de ayný türden olaylar anlatmaktadýr. Ziyaret
ettiðimiz ilkokul Mrs. Ann Killin adýnda bir hanýmýn yönetimindeydi.
Adýný hecelemesi istenildiði zaman C harfi ile baþlayarak hemen bir
53
54
348
L. Horner, Reports of Insp. of Fact., for 30th June, 1857, a. 17.
L. Homer, Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1855, s. 18, 19.
Karl Marks
Kapital I
yanlýþ yaptý, ama bunu derhal düzelterek K ile baþladýðýný söyledi. Ne
var ki, okul belgeleri ile ilgili deftere bakýnca adýný çeþitli þekillerde yazdýðýný gördüðüm gibi, elyazýsý da, öðretmenlik yapma yeteneðinden
yoksun olduðu konusunda insanda hiç kuþku býrakmýyordu. Kayýtlarý
kendisinin tutmadýðýný da zaten kendisi itiraf etti. ... Ziyaret ettiðim ikinci
okulda, 15 foot boyunda 10 foot eninde bir sýnýf vardý ve burada, ne
mýrýldandýklarý anlaþýlmayan 75 çocuk saydým.55 Çocuklarýn herhangi
bir öðrenim görmeden devam belgeleri aldýklarý yerler, yalnýzca bu anlatýlan sefil yerler deðildi, yetkili bir öðretmenin bulunduðu pek çok
okulda da, üç yaþýndan baþlayarak her yaþtan bir çocuk kalabalýðýnýn
doldurduðu yerlerde bütün çabalar boþunaydý; öðretmenin en iyi durumda bile sefalet içinde diyebileceðimiz geçimi, bu, daracýk yere doldurabildiði çocuklardan topladýðý penilere baðlýydý. Buna, bir de, okuldaki
pek az eþyayý, kitap ve diðer öðrenim araçlarý eksikliðini, kalabalýk ile
gürültünün bu yoksul çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini eklemek
gerekir. Ýçlerinde hiç bir þey yapmaksýzýn dizi dizi çocuklarýn oturduðu
böyle pek çok okulu ziyaret ettim; buna okula devam deniliyordu ve
istatistiklerde bu çocuklar öðrenim görmüþ olarak gösteriliyordu.56
Ýskoçyada fabrikatörler, okula gitmek zorunda olan çocuklarý iþe almamak için ellerinden geleni yaparlar. Fabrika sahiplerinin hiç hoþlanmadýklarý fabrika yasasýndaki eðitimle ilgili hükümlerin, bu çocuklarýn iþe
alýnmalarýný büyük ölçüde engellediðini ve yasada öngörülen öðrenimden böylece hiç yararlanamadýklarýný tanýtlamak için baþka kanýtlar
getirmeye gerek yoktur.57 Özel bir yasayla düzenlenen basmacýlýk [sayfa
414] iþinde, bu, ürkütücü bir soytarýlýk halindedir. Bu yasa gereðince,
basma iþine alýnmadan önce, her çocuðun, 150 saatten az olmamak
üzere en az 30 gün okula devam etmesi gerektiði gibi, iþe baþlamasýný
izleyen altý ay içinde ve bu iþte çalýþtýðý süre boyunca her altý ayda bir
gene 30 gün ve 150 saatlik öðrenim görmesi zorunludur. ... Okul saatleri
sabah 8 ile akþam 6 arasýnda olacaktýr. Günde 2½ saatten az, 5 saatten
fazla öðrenim, bu 150 saate dahil edilmeyecektir. Olaðan koþullar altýnda,
çocuklar, 30 gün sabah ve öðleden sonra en az her gün beþ saat okula
devam edecekler ve 30 günün sonunda 150 saati tamamlayarak kitaplarýný kendi baþlarýna okuyacak hale geldikten sonra basmacýlýk iþine
baþlayacaklar ve altý ayýn sonunda yeni bir öðrenim dönemine girecekler
ve kitaplarýný yeni baþtan okumaya çalýþacaklardýr. ... Gerekli saati tamamlamak için okula devam eden çocuklardan çoðunun, altý aylýk iþten sonra, yeniden okula dönünce, daha önce öðrendikleri her þeyi
unuttuklarý ve týpký basmacý çocuklar olarak okula ilk baþladýklarý gündeki gibi olduklarý görülmektedir. ... Baþka basma iþlerinde çocuklarýn
Sir John Kincaid, Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1858, s. 31, 32.
L. Homer, Reports etc., 31st. Oct., 1857, s. 17, 18.
57
Sir J. Kincaid, Reports etc., 31st oct., 1856, s. 66.
55
56
Karl Marks
Kapital I
349
okula devamý, tamamen fabrikanýn iþ durumuna baðlýdýr. Her altý ay
için gerekli okul saati, bir kerede 3 ile 5 saat arasýnda olmak üzere bölünmekte ve bazan bütün altý aya yayýlmaktadýr. ... Sözgeliþi okula devam
bir gün sabah 8 ile 11, baþka bir gün öðleyin 1 ile 4 olabilir ve birkaç
gün aradan sonra çocuk tekrar öðleden sonra 3 ile 6 arasýnda okulda
boy gösterebilir; bu böylece birkaç gün ya da bir hafta sürer, sonra gene 3 hafta ya da bir ay okula hiç gitmez, ve ardýndan onu çalýþtýranýn
keyfine kalmýþ tuhaf bir günün tuhaf bir saatinde yeniden okula baþlar;
böylece çocuk, 150 saatlik masal tamamlanana kadar okul ile iþ arasýnda
mekik dokur.58
Kadýnlarla çocuklarýn yýðýnlar halinde iþçi saflarýna katýlmalarýyla,
makine, ensonu, manüfaktür döneminde erkek iþçilerin sermayenin
zorbalýðýna karþý sürdürdüðü direnmeyi kýrmýþ olur.59 [sayfa 415]
b. Ýþgününün Uzatýlmasý
Emeðin üretkenliðini yükseltmek, yani bir metaýn üretimi için
gerekli emek-zamanýný kýsaltmak için en güçlü araç olan makine, sermayenin elinde, ilk kez elattýðý sanayi alanlarýnda, iþgününü, insan
doðasýnýn koyduðu bütün sýnýrlarýn ötesine uzatmak için en güçlü araç
haline geldi. Makine, bir yandan, sermayeye, devamlý eðilimini rahatça
uygulama olanaðýný saðlayan koþullar yaratýrken, öte yandan da, sermayenin, baþkalarýnýn emeðini sömürmek konusundaki iþtahýný kamçýlayacak yeni dürtüler hazýrlýyordu.
Her þeyden önce emek araçlarý, makine biçimine girmekle, iþçiden baðýmsýz hareket eden ve çalýþan otomatik þeyler halini almýþtýr.
Böylece emek araçlarý, hizmetindeki insanlarýn zayýf vücutlarýnda ve
güçlü iradelerindeki bazý doðal engellerle karþýlaþmadýðý sürece, durmadan üretime devam eden sýnai perpetuum mobile* olmuþtu. Bu yüzden
otomat, sermaye olarak ve sermaye olduðu için de kapitalistin kiþiliðinde
akýl ve iradeye sahip olmasý nedeniyle, itici olmakla birlikte esnek de
olan bu doðal engelin, yani insanýn, gösterdiði direnmeyi en düþük öl58
A. Redgrave, Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1857, s. 41-42. Fabrika yasasýnýn (metinde
sözü edilen basma iþleri yasasý deðil) bir süredir yürürlükte bulunduðu sanayi kollarýnda, eðitim
maddesinin önüne çýkan engeller son yýllarda kaldýrýlmýþtýr. Yasa kapsamýna girmeyen sanayi
kollarýnda, cam fabrikatörü Mr. J. Geddesin görüþleri hâlâ geniþ ölçüde egemendir. Araþtýrma
komisyonu üyesi Mr. Whitea þu bilgileri vermiþtir: Benim gördüðüm kadarýyla, iþçi sýnýfýnýn bir
kýsmýnýn son yýllarda yararlandýðý daha büyük ölçüdeki eðitim, kötü bir þeydir. Onlarý baðýmsýz
hale getirdiði için tehlikelidir. (Childrens Empl. Comm., Fourth Report, Lond. 1865, s. 253.)
59
Fabrikatör Mr. E. ... bana, buharlý dokuma tezgâhlarýnda yalnýz kadýnlarý çalýþtýrdýðýný ...
evli kadýnlarý ve özellikle evde bakýmýyla sorumlu aileleri bulunanlarý yeðlediðini söyledi; bunlar,
bekar kadýnlara göre daha dikkatli ve yumuþakbaþlý oluyorlar ve gerekli tüketim maddelerini
saðlayabilmek için bütün çabalarýný harcýyorlardý. Böylece, kadýna özgü erdemler, onun aleyhine
olarak kullanýlýyor ve fabrikalarýnda varolan en ince görev duygusu ve þefkat, onun köleleþtirilmesi
ve ýstýrap çekmesi için birer araç haline getiriliyordu. (Ten Hours Factory Bill. The Speech of
Lord Ashley, March 15th, Lond. 1844, s. 20.)
* Devri-daim. -ç.
350
Karl Marks
Kapital I
çüye indirmek isteðiyle yüklüdür.60 Bu direnme, ayrýca, makinede çalýþmanýn görünüþteki hafifliði ve onunla çalýþan kadýnlarla çocuklarýn daha
uysal ve yatkýn karakterde olmalarý daha da azalýr.61 [sayfa 416]
Makinenin üretkenliði, daha önce de gördüðümüz gibi, ürüne
aktardýðý deðerle ters orantýlýdýr. Makinenin ömrü ne kadar uzun olursa,
ürettiði ürünlere kattýðý deðer o kadar geniþ bir kitle üzerine yayýlýr ve
bu deðerden herbir metaya eklenen miktar o kadar az olur. Bununla
birlikte, bir makinenin etkin ömrü, açýkça, iþgününün uzunluðuna, ya
da emek-sürecinin günlük devam süresi ile, sürecin devam ettiði günlerin sayýsý ile çarpýmýna baðlýdýr.
Bir makinenin aþýnma ve yýpranmasý çalýþma süresi ile tam bir
orantý içinde deðildir. Böyle olsa bile, 7,5 yýl boyunca günde 16 saat çalýþan bir makine, ayný makinenin 15 yýl, günde yalnýz 8 saat çalýþtýrýlmasý halinde kapsayacaðý uzunlukta bir çalýþma süresini kapsar ve ürüne
ayný miktarda deðer aktarýr. Ama, birinci durumda makinenin deðeri,
ikinciye göre iki katý hýzla yeniden-üretilir, ve kapitalist, makineyi böyle
kullanarak, 7,5 yýlda, ikinci durumdaki 15 yýla, eþit artý-deðer saðlamýþ
olur.
Bir makinenin aþýnmasý ve yýpranmasý iki türlüdür. Birisi, dolaþým
sýrasýnda sikkelerin aþýnmasý gibi, kullanýmdan ileri gelir, diðeri de, kýlýcýn kýnýnda paslanmasý gibi kullanýlmamaktan ileri gelir. Bu ikinci tür,
makinenin öðelerine baðlýdýr. Birincisi, makinenin kullanýlmasý ile azçok
doðru orantýlý, ikincisi ise bir ölçüde ters orantýlýdýr.62
Ne var ki, bir makinenin maddi aþýnma ve yýpranmasýnýn yanýsýra, bir de moral yýpranma diyebileceðimiz bir aþýnmasý vardýr. Ya, ayný
türden daha ucuz baþka makinelerin üretilmesiyle ya da daha iyi makinelerin rekabete girmesiyle, deðiþim-deðerini yitirir.63 Bir makine, ne
60
Makinenin yaygýn þekilde kullanýlmasýndan beri, insan doðasý, ortalama gücünün çok
ötesinde zorlanýyor. (Rob[ert] Owen, Observations on the Effects of the Manufacturing System,
2. ed., Lond. 1817, [s. 16].)
61
Bir þeyin görünüþünün en eski þeklini, onun varlýk nedeni olarak görmeye eðilimli Ýngilizler,
fabrikalardaki uzun çalýþma saatlerini, kapitalistlerin, fabrika sisteminin emekleme çaðýnda,
iþlevleri ile yetimhanelerden yaptýklarý ve bu yoldan kendilerine, savunmasýz sömürü malzemesi
saðladýklarý, geniþ ölçüdeki çocuk hýrsýzlýklarýna baðlamak alýþkanlýðýndadýrlar. Örneðin, kendisi
de bir fabrikatör olan Fielden þöyle diyor: Þurasý açýktýr ki, uzun çalýþma saatleri, ülkenin her
yerinden saðlanan çok sayýda kimsesiz çocuðun varlýðý nedeniyle ortaya çýkmýþtýr; böylelikle
patronlar iþçilerden baðýmsýz duruma gelmiþler ve bu þekilde saðlamýþ olduklan bu zavallý
malzeme aracýlýðý ile saðladýklarý usule dayanarak bunu komþularýna daha büyük bir kolaylýkla
kabul ettirmiþlerdir. (J. Fielden, The Curse of the Factory System, Lond. 1836, s. 11.) Kadýnlarýn
çalýþtýrýlmasýyla ilgili olarak fabrika denetmeni Saunders, 1844 tarihli raporunda þunlarý söylüyor:
Kadýn iþçiler arasýnda öyleleri var ki, birkaç gün dýþýnda ardarda birçok hafta, iki saatten az bir
yemek paydosu ile sabah altýdan gece yarýsýna kadar çalýþtýrýlmaktadýr; böylece haftanýn 5
gününde kendilerine ancak eve gidip gelmek ve yatmak için 24 saatteri 6 saat kalmaktadýr.
62
Metal mekanizmanýn hareketli hassas kýsýmlarýndaki arýzanýn nedeni ... hareketsizlik
olabilir. (Ure, l.c. s. 281.)
63
Daha önce sözü edilen Manchesterli Ýplikçi (Times, 26 Kasým 1862) bu konuya iliþkin
olarak þöyle diyor: O (yani, makinelerin yýpranma fonu) makinelerin daha eskimeden
daima daha yeni ve daha iyi yapýlmýþ olanlarý ile deðiþtirilmelerinden ileri gelen kayýplarý
karþýlamak için de konulmuþtur.
Karl Marks
Kapital I
351
kadar genç ve yaþam dolu olursa olsun, her iki durumda da, deðeri,
artýk, onda fiilen maddeleþen emek ile deðil, onu ya da daha iyisini
üretmek için gerekli emek-zamaný ile belirlenir. Bu durumda, azçok bir
deðer kaybýna utramýþ demektir. Toplam deðerinin yeniden-üretim için
gerekli [sayfa 417] zaman ne kadar az olursa, moral yýpranma tehlikesi o
kadar az, ve iþgünü ne kadar uzun olursa bu süre o. kadar kýsa olur.
Makine, bir sanayi koluna ilk kez girdiði zaman, onu daha ucuza üretmek için yeni yöntemler birbirini izlediði gibi,64 onun yalnýz parçalarýný
ve kýsýmlarýný deðil, bütün yapýsýný da etkileyecek geliþtirme çabalarý da
ardarda gelir. Ýþte bu yüzden, makinenin ömrünün ilk günlerinde,
iþgününün uzatýlmasý için bu özel dürtü kendisini daha büyük bir þiddetle
duyurur.65
Diðer bütün koþullar ayný kalmak üzere, iþgünü uzunluðu belli
ise, çalýþtýrýlan iþçilerin iki katýna çýkartýlarak sömürülmesi, yalnýzca makine ile binalara yatýrýlmýþ bulunan deðiþmeyen sermaye kýsmýnýn iki
katýna çýkartýlmasýný deðil, hammadde ile yardýmcý maddelere yatýrýlan
kýsmýnýn da iki katýna çýkartýlmasýný gerektirir. Ýþgününün uzatýlmasý,
öte yandan, makineler ile binalara yatýrýlan sermaye miktarýnda bir deðiþiklik olmaksýzýn üretim hacminde bir artýþ saðlar.66 Bu nedenle, artýdeðer miktarýnda bir artma olmakla birlikte, bunun elde edilmesi için
gerekli harcamalarda bir azalma olur. Ýþgününün uzatýldýðý her durumda gerçi azçok böyle bir þey olur, ama þimdi incelemekte olduðumuz
durumda bu deðiþiklik daha belirlidir, çünkü emek araçlarýna dönüþtürülen sermaya kýsmý çok daha aðýr basmaktadýr.67 Fabrika sisteminin geliþmesi, sermayenin gittikçe büyüyen kýsmýný, bir yandan deðerini sürekli
olarak kendisini büyütebileceði, öte yandan da, canlý emekle iliþkisini
kopardýðý anda hem kullaným-deðerini ve hem de deðiþim-deðerini yitireceði bir þekle sokar. Dokuma sanayiinin büyük patronlarýndan Ashworth, Profesör Nassau W. Seniore þöyle diyordu: Bir tarým iþçisi küreðini elinden [sayfa 418] býraktýðý anda, bir süre için, onsekiz penilik bir serma64
Kaba bir tahmine göre, yeni icat edilmiþ bir makinenin ilkinin yapýmý, ikincisinin
yapýmýndan, aþaðý yukarý beþ katýna malolur. (Babbage, l.c., s. 211, 212.)
65
Yakýn zamanlarda tül yapýmý alanýnda meydana gelen geliþmeler o kadar büyük olmuþtur
ki, 1.700 sterlin deðerinde iyi durumda bir makine birkaç yýl sonra 60 sterline satýlmýþtýr ...
geliþmeler birbirini öylesine büyük bir hýzla izlemiþtir ki, henüz daha son þeklini almamýþ
durumdaki makineler, yeni geliþmeler bunlarý modasý geçmiþ hale getirdiði için yapýmcýlarýn
ellerinde kalmýþlardýr. (Babbage, l.c., s. 233 ) Bu fýrtýnalý atýlým döneminde, bu nedenle, tül
fabrikatörleri, çok geçmeden iþgününü, iki posta çalýþan iþçilerle baþlangýçtaki 8 saatten 24
saate çýkarmýþlardýr.
66
Þurasý açýktýr ki, piyasanýn gelgitleri ve talebin ardarda geniþlemesi ve daralmasý ortamýnda
... eðer, binalar ve makineler için ek harcama gerektirmeksizin, daha fazla hammadde
iþlenebilecekse, fabrikatörün, ek deðiþmeyen sermaye kullanmaksýzýn, ek deðiþen sermaye
kullanabilmesine olanak veren fýrsatlar çýkacaktýr. (R. Torrens, On Vages and Combination,
London 1834, s. 64.)
67
Bu durum, yalnýzca bir bütünlük saðlanmasý için sözkonusu edilmiþtir, çünkü ben, kâr
oranýný, yani artý-deðerin yatýrýlan toplam sermayeye oranýný, üçüncü kitaba [cilde] gelene kadar
ele almayacaðým.
352
Karl Marks
Kapital I
yeyi yararsýz duruma getirir. Oysa adamlarýmýzdan birisi fabrikadan ayrýldýðý anda 100.000 sterlinlik bir sermayeyi yararsýz kýlar.68 Düþününüz
bir kez: 100.000 sterlinlik bir sermayenin bir an için yararsýz duruma
getirilmesi ne demektir! Adamlarýmýzdan tek bir kiþinin bile fabrikayi
terketmesi gerçek bir felakettir! Makinenin kullaným alanýndaki
geniþleme, Ashworthtan aldýðý dersten sonra Seniorün de iyice anladýðý
gibi, iþgününün devamlý bir þekilde artan uzamasýný arzu edilir bir
duruma getirir.69
Makinenin nispi artý-deðer üretmesi, yalnýz emek-gücünün deðerini doðrudan doðruya düþürerek ve emek-gücünün yeniden-üretimi için
gerekli metalarýn fiyatlarýný ucuzlatarak onun da deðerini dolaylý yoldan
ucuzlatmakla deðil, ayný zamanda, ilk kez sanayie daðýnýk olarak girdiði
zaman, makine sahibinin çalýþtýrdýðý emeði, daha üstün ve daha etkili
bir emek haline getirerek, üretilen malýn toplumsal deðerini onun bireysel deðerinin üzerine çýkartarak ve böylece kapitaliste, günlük ürünün
daha küçük bir parçasý ile, emek-gücünün deðerini yerine koyabilme
olanaðýný saðlayarak olur. Makine kullanýmýnýn bir tür tekel olduðu bu
geçiþ döneminde bu nedenle yüksek kârlar elde edilir ve kapitalist, bu
ilk aþkýnýn güneþli günlerinde iþgününü elden geldiðince uzatarak son
anýna kadar yararlanmak ister. Kârýn büyüklüðü, kâr iþtahýný iyice
körükler.
Belli bir sanayide makine kullanýlmasýnýn daha yaygýn duruma
gelmesiyle ürünün toplumsal deðeri bireysel deðeri düzeyine iner ve,
artý-deðerin, makinenin yerini aldýðý emek-gücünden deðil, makinenin
baþýnda çalýþan emek-gücünden doðduðu konusundaki yasa kendisini
göstermeye baþlar. Artý-deðer yalnýz deðiþen sermayeden doðar ve, daha
önce gördüðümüz gibi, artý-deðer miktarý, iki öðeye baðlýdýr: artý-deðer
oraný ile, ayný zamanda çalýþtýrýlan iþçi sayýsýna. Ýþçününün uzunluðu
belli ise, artý-deðer [sayfa 419] oraný, bir günlük gerekli emek-zamanýnýn
artý emek-zamanýna oranýyla belirlenir. Ayný anda çalýþtýrýlan iþçi sayýsý
ise, deðiþen sermayenin deðiþmeyen sermayeye oranýna baðlýdýr. Bu
durumda, makinenin kullanýlmasý sonucu emeðin üretkenliðindeki artýþ
nedeniyle, artý-emek, gerekli-emek aleyhine ne denli artarsa artsýn, bu
sonuca, ancak, verilen miktarda sermayeyle çalýþtýrýlan iþçinin sayýsýndaki azalmayla vardýðý açýktýr. Makine daha önce emek-gücüne yatýrýlmýþ
bulunan deðiþen sermayeyi, deðiþmeyen sermaye olan makineye
Senior, Letters on the Factory Act, London 1837, s. 13, 14.
Sabit sermayenin, döner sermayeye oranýnýn büyüklüðü ... çalýþma saatlerinin uzunluðunu
istenilir duruma getirmektedir. Makinelerin vb. daha fazla ölçüde kullanýlmasý ile, uzun çalýþma
saatlerini uzatma dürtüsünü daha da artýrýyor, çünkü sabit sermayenin büyük bir kýsmýný kârlý
duruma getirmenin tek yolu budur. (l.c., s. 11-13.) Bir fabrikada, ister kýsa, ister uzun süreli
çalýþma saati uygulansýn, ayný oranda devam edip giden bazý giderler vardýr, örneðin kiralar,
vergiler, yangýn sigortasý, bazý devamlý hizmetlilerin ücretleri, makinelerin yýpranmasý ve
iþletmenin yüklenmek durumunda bulunduðu, kâra olan oranlarý, üretimin azalmasýyla yükselen
diðer çeþitli giderler gibi. (Reports of the Insp. of Fact., for 31st Oct.. 1862, s. 19.)
68
69
Karl Marks
Kapital I
353
dönüþtürdüðü için artý-deðer üretmez. Örneðin, 2 iþçiden, 24 iþçiden
sýzdýrýldýðý kadar artý-deðer sýzdýrmak olanaðý yoktur. Eðer bu 14 kiþiden
herbiri, 12 saatte, yalnýz bir saatlik artý-emek saðlasa, 24 iþçi birarada 24
saatlik artý-emek saðlar, oysa 2 kiþinin toplam emekleri, 24. saat eder.
Demek oluyor ki, makinenin artý-deðer üretimine uygulanmasý, içinde
taþýdýðý bir çeliþkiyi de birlikte getiriyor: belli bir sermaye miktarýnýn yarattýðý artý-deðerin iki öðesinden biri olan artý-deðer oraný, diðer öðenin,
yani iþçi sayýsýnýn azaltýlmasý dýþýnda artýrýlamaz. Belli bir sanayi kolunda
makinenin yaygýn olarak kullanýlmaya baþlamasý üzerine, makine ile
üretilen bir metaýn deðeri, ayný türden bütün metalarýn deðerlerinin
yön verici deðeri haline gelmesiyle bu çeliþki ortaya çýkar; kapitalisti,
bilincinde olmaksýzýn,70 iþçilerin nispi sayýsýndaki azalmayý yalnýz nispi
artý-emekteki bir artýþla deðil, mutlak artý-emekteki bir artýþla da telâfi
edebilmek için iþgününü alabildiðine uzatmaya sevkeden iþte bu çeliþkidir.
Demek ki, makinenin kapitalist biçimde kullanýlmasý, bir yandan, iþgününün alabildiðine uzatýlmasý için yeni ve güçlü dürtüler saðlar
ve, çalýþma yöntemlerini olduðu kadar toplumsal çalýþma organizmasýnýn
nitetiðini de bu eðilime karþý koyan bütün engelleri yýkacak þekilde
kökünden deðiþtirirken, öte yandan da, kapitaliste, kýsmen iþçi sýnýfýnýn
daha önce elatamadýðý yeni tabakalarýna yaklaþma olanaðýný saðlayarak,
kýsmen de yerlerini aldýðý iþçilerin açýkta kalmalarýna yolaçarak, sermayenin diktasýna boyuneðmeye zorunlu, bir fazla iþçi nüfusu71 meydana
getirir. [sayfa 420] Makinenin, iþgününün uzatýlmasý konusundaki her türlü
ahlâki ve doðal sýnýrlamalarý bir yana itmesi þeklinde ortaya çýkan modern sanayi tarihindeki dikkat çekici olay, iþte böylece meydana gelir.
Emek-zamanýnýn kýsaltýlmasý için en güçlü aracýn, emekçi ile ailesinin
ömürlerinin her anýný, sermayenin deðerini geniþletmek amacýyla kapitalistin emrine verme konusunda en þaþmaz bir aracý haline gelmesi
gibi, ekonomik bir paradoksun doðmasýnýn nedeni de gene budur. Antikçaðýn en büyük düþünürü, Eðer diyordu, her araç, Dedalusun yarattýklarýnýn kendi baþlarýna hareket etmeleri, ya da Hephæstosun üç
ayaklýlarýnýn kutsal görevlerine diledikleri þekilde gitmeleri gibi, kendisine
uyan iþi, gene kendi istekleriyle yapmýþ olsalardý, dokumacýnýn çýkrýðý
kendi baþýna dokuma yapsaydý, ne ustalar için çýraða, ne de efendiler
için köleye gerek kalmazdý.72 Çiçero devrinde yaþayan Yunan ozaný
Antipatros, buðday öðütmek için bulunan su deðirmenini, bütün
makinelerin bu basit þeklinin bulunmasýný, kadýn kölelere özgürlük veren
ve altýn çaðý geri getiren bir buluþ diye selamlamýþtý.73 Ah þu zýndýklar!
70
Kapitalist ile, onun görüþlerini aynen benimseyen ekonomi politikçilerin bu iþin özünde
yatan çeliþkinin bilincine niçin varmadýklarý, üçüncü kitabýn [cildin] ilk kýsmýnda görülecektir.
71
Ricardonun en büyük yararlýlýklarýndan biri de, makinede, yalnýz meta üretme aracý
deðil, reduntant population [nüfus fazlalýðý -ç.] yaratma özeIliðini de görmüþ olmasýdýr.
72
F. Biese, Die Philosophie des Aristoteles, Zweiter Band, Berlin 1842, s. 408.
354
Karl Marks
Kapital I
Bilge Bastiatnýn ve ondan önce de, bilgelerin bilgesi MacCullochun
keþfetmiþ olduklarý gibi, bunlarýn, ekonomi politikten de, hýristiyanlýktan
da bir þey anladýklarý yoktu. Sözgeliþi bunlar, makinenin, iþgününün
uzatýlmasýnda en güvenilir araç olduðunu kavrayamamýþlardý. Belki de,
bunlar, bir insanýn köleliðini, bir diðerinin tam geliþmesinin aracý olarak
hoþgörmüþlerdi. Birkaç hamhalat ve yarý-bilisiz sonradan görmüþ, eminent spinners, extenstve sausage makers [sayfa 421] ve influential shoe
black dealers* olabilsinler diye geniþ halk kitlelerine kölelik vaýzlarý
vermeleri için, anlaþýlan, bunlarda eksik olan hýristiyanlýðýn din kuvvetiydi.
c. Emeðin Yoðunlaþtýrýlmasý
Sermayenin elinde bulunan makine aracýlýðý ile iþgününün alabildiðine uzatýlmasý, yaþam kaynaklarý tehdit edilen toplum tarafýndan
tepkiyle karþýlanýr ve uzunluðu yasa ile belirlenmiþ normal bir iþgününe
ulaþýlýr. Böyle olunca da daha önce karþýlaþtýðýmýz bir olay, yani emeðin
yoðunlaþtýrýlmasý büyük bir önem kazanýr. Mutlak artý-deðer incelenirken, ilkönce emeðin süresi ya da. uzatýlmasý sözkonusu edilmiþ, yoðunluk derecesinin deðiþmediði varsayýlmýþtýr. Þimdi ise süresi uzatýlmýþ
emek yerine, daha yoðunlaþtýrýlmýþ emeðin geçmesi olayýný ve bu yoðunluðun derecesini inceleyeceðiz.
Açýktýr ki, makine kullanýmýnýn yayýlmasý ve makineyle çalýþmaya
alýþan özel bir iþçi sýnýfýnýn deneyimlerinin birikmesiyle orantýlý olarak,
emeðin hýzýyla yoðunluðunun da artacaðý doðal bir sonuçtur. Böylece
Ýngilterede yarým yüzyýl boyunca, iþgününün uzatýlmasý, fabrika iþinin
yoðunluðunun artmasýyla elele gitmiþtir. Bununla birlikte, okur, açýkça
görecektir ki, düzensizlik içersinde deðil de, her gün deðiþmeyen bir
tekdüzelik içersinde yinelenerek yapýlan bir iþin sözkonusu olmasý halinde, iþgününün uzatýlmasý ile emeðin yoðunlaþtýrýlmasýnýn, iþgünündeki
uzamanýn ancak düþük bir emek yoðunluðu ile, ya da tersine, yüksek
bir yoðunluk derecesinin ise yalnýzca iþgününün kýsaltýlmasý ile bað73
Týpký, iþbölümü ile ilgili daha önceki aktarmalardaki anlayýþ içersinde, antik ve modern
gürüþler arasýndaki karþýtlýðý aydýnlýða kavuþturduðu için, bu þiirin Stolberg tarafýndan yapýlmýþ
çevirisini aþaðýda veriyorum. Ey deðirmenci kýzlar, koruyun tahýl üreten ellerinizi ve uyuyun
tatlý tatlý. Horoz boþuna ötsün sabahleyin! Deo, kýzlarýn iþini, Su Perileri yapsýn buyurdu ve þimdi
onlar çarklar üzerinde keklik gibi sekiyorlar, sarsýlan dingiller dönüyor tekerlekleriyle ve çeviriyor
aðýr deðirmen taþlarýný. Gelin sürelim atalarýmýzýn yaþamýný, çekelim elimi iþten ve Tanrýçalarýn
baðýþladýðý þeylerin sürelim keyfini.
Schonet der mahlenden Hand, o Müllerinnen, und schlafet
Sanft! es verkünde der Hahn euch den Morgen umsonst!
Däo hat die Arbeit der Mädchen den Nymphen befohlen.
Und itzt hüpfen sie leicht über die Räder dahin.
Dass die erschütterten Achsen mit ihren Speichen sich wälzen,
Und im Kreise die Last drehen des wälzenden Steins.
Lasst uns leben das Leben der Väter, und Lasst uns der Gaben
Arbeitslos uns freun, welche die Göttin uns schenkt.
(Gedichte aus dem Griechischen übersetzt, von Christian Graf zu Stolberg, Hamburg 1782.)
* Seçkin iplikçi, büyük sosis fabrikatörü ve saygýn kundura boyasý tüccarý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
355
daþabileceði bir noktaya gelinmesi kaçýnýlmaz bir sonuçtur. Ýþçi sýnýfýnýn
gitgide büyüyen baþkaldýrýþý, Parlamentoyu, çalýþma saatlerini zorunlu
olarak kýsaltmaya ve gerçek anlamda fabrikalarda normal bir iþgününün
uygulanmasýna zorladýðý ve bunun sonucu, artý-deðer üretiminin iþgününün uzatýlmasýyla çoðaltýlmasý yolu bütünüyle kapatýldýðý andan itibaren,
sermaye, olanca gücüyle, nispi artý-deðer üretimini, makinelerdeki
geliþmeleri hýzlandýrarak elde etmeye yöneldi. Ayný zamanda nispi artýdeðerin niteliðinde bir deðiþme oldu. Genel bir deyiþle, nispi artýdeðer
üretim tarzý, iþçinin üretken gücünü, belli bir sürede, ayný miktarda
emek harcayarak daha fazla üretimde bulunabilecek [sayfa 422] hale getirmektedir. Bu emek-zamaný, toplam ürüne týpký eskisi kadar deðer katmakla birlikte, bu ayný deðiþim-deðeri, þimdi daha fazla kullaným-deðerine yayýlmýþtýr; böylece herbir metaýn deðeri düþmüþtür. Oysa, çalýþma
saatlerinin kýsaltýlmasý zorunlu duruma gelir gelmez baþka türlü olur.
Bu, üretici güçlerin geliþmesi ve, üretim araçlarýnda tasarruf saðlanmasý
konularýnda yarattýðý büyük dürtü, iþçiye ayný sürede daha fazla emek
harcama, emek-gücü geriliminde bir yükselme, iþgününün her anýný
doldurma ya da, ancak kýsaltýlmýþ bir iþgününün sýnýrlarý içersinde
ulaþýlabilecek ölçüde bir emek yoðunlaþmasýna yolaçar. Daha büyük
bir emek kitlesinin belli bir süre içersinde bu yoðunlaþmasý, þimdi de,
aslýnda ne ise o, yani daha büyük bir emek miktarý olarak hesaba
katýlýr. Emeðin büyüklüðünün, yani süresinin ölçülmesinin yanýsýra, artýk
onun þiddetinin, yoðunluk derecesinin ya da yoðunluðunun ölçülmesi
gibi yeni bir ölçü ortaya çýkar.74 On saatlik iþgününün bu daha yoðun
saatleri, þimdi, oniki saatlik iþgününün daha gözenekli saatlerinden daha
fazla emek, yani harcanmýþ emek-gücü içerir. Bu yüzden, eski bir saatlik
emeðin ürünü, sonraki 11/3 saatlik emeðin ürünü kadar ya da daha fazla deðer taþýr. Emeðin üretkenliðinin yükseltilmesi sonucu nispi artý-deðerdeki artýþ bir yana, þimdi kapitalist için, diyelim, 3½ saatlik artý-emek
ve 62/3 saatlik gerekli-emek, eskiden 4 saatlik artý-emek ve 8 saatlik gerekli-emek ile üretilen bir deðer kitlesi saðlar.
Þimdi þu soruya gelmiþ bulunuyoruz: Emek nasýl yoðunlaþtýrýlýr?
Kýsalan iþgününün ilk etkisi, þu açýk yasanýn sonucudur: emekgücünün etkinliði, harcadýðý süreyle ters orantýlýdýr. Bu nedenle, belli sýnýrlar içersinde, bu sürenin kýsaltýlmasý ile uðranýlan kayýp, emek-gücündeki artan gerilimle kazanýlýr. Ayrýca, iþçinin daha fazla emek-gücü
harcamasý da, kapitalistin kendisine yaptýðý ücret ödeme þekliyle saðlama alýnýr.75 Çömlekçilik gibi makinenin pek az ya da hiç rol oynamadýðý
74
Çeþitli sanayi kollarýndaki iþ yoðunluklarýnda, kuþkusuz daima farklýlýklar vardýr. Ama bu
farklýlýklar, Adam Smithin de gösterdiði gibi, her türden iþe özgü þekiller ile bir ölçüde birbirini
telâfi eder. Bununla birlikte, deðer ölçüsü olarak emek-zamaný, ancak, emeðin yoðunluðu ile
süresinin bir ve ayný emek niceliðinin birbirine karþit ve biri diðerini dýþtalayan ifadelerini temsil
ettiði ölçüde etkilenir.
75
Özellikle, bu kitabýn [cildin] Dördüncü Kýsmýnda inceleyeceðimiz parça-baþýna ödenen
ücretle.
356
Karl Marks
Kapital I
manüfaktürlerde, fabrika yasalarýnýn uygulanmasý sonucu, yalnýzca
iþçünündeki kýsalma, iþin düzenliliðinde olaðanüstü bir düzgünlüðü,
birlikteliði, düzeni, sürekliliði [sayfa 423] ve canlýlýðý gözler önüne sermiþtir.76
Bununla birlikte, iþçinin, makinenin sürekli ve düzenli hareketlerine
baðýmlý bulunduðu ve sýký bir iþ düzeninin zaten yaratýlmýþ olduðu bir
fabrikada, ayný etkinin doðabileceði kuþkuyla karþýlanmýþtýr. Bu yüzden,
1844 yýlýnda, iþgününün oniki saatin altýna indirilmesi sorunu tartýþýlýrken,
patronlar, çeþitli bölümlerdeki gözcülerin, iþçilerin zaman yitirmemelerine dikkat ettiklerini, iþçilerin, uyanýklýk ve dikkat derecelerinin artýrýlmasýnýn hemen hemen olanak-dýþý bulunduðunu ve bu nedenle, makinelerin hýzý ile, diðer koþullar ayný kalmak üzere, iyi yönetilen bir fabrikada, iþçilerin dikkatlerindeki bir artýþ nedeniyle herhangi önemli bir sonuç
beklemenin saçma olduðunu oybirliði ile ilan etmiþlerdir.77 Deneyimler
ise, þu iddialarý yalanlýyordu. Bay Robert Gardner, Preston daki iki büyük
fabrikasýnda, 20 Nisan 1844ten itibaren çalýþma saatini oniki saatten
onbir saate indirmiþti. Aþaðý yukarý bir yýllýk çalýþmanýn verdiði sonuç
þöyleydi: Ayný masrafla ayný miktar ürün elde edilmiþ ve toplam olarak
iþçiler þimdi onbir saat çalýþarak eskiden oniki saatlik çalýþmakla aldýklarý
kadar ücret almýþlardýr.78 Þimdi, eðirme ve tarama yerlerindeki deneyimlere geçeceðim, çünkü buralarda, makinelerin hýzýnda %2 bir artýþ
görülmüþtür. Ama ayrýca çok çeþitli kumaþlarýn yapýldýðý dokuma
kýsmýnda, çalýþma koþullarýnda en ufak bir deðiþme olmamýþtý. Sonuç
þuydu: 1844 yýlýnda 6 Ocak ile 20 Nisan arasýnda, 12 saatlik iþgününde,
ortalama haftalýk ücret, 10 þilin 1,5 peni, 20 Nisan ile 29 Haziran arasýndaki 11 saatlik iþgününde, ortalama haftalýk ücret, 10 þilin 3,5 peni.79
Burada, þimdi onbir saatte eskiden oniki saatte üretildiðinden fazla
ürün elde edilmektedir ve bu, tamamen, iþçilerin daha düzenli çalýþmasý
ve zamandan saðlanan tasarruf sonucudur. Ýþçiler, ayný ücreti alýr ve bir
saatlik zaman kazanýrlarken, kapitalist de ayný miktar ürün elde eder
ve, kömür, gaz ve benzeri masraflardan bir saatlik tasarruf saðlamýþ
olur. Horrocks ile Jacson beylerin fabrikalarýnda da ayný denemeler
yapýlmýþ ve ayný baþarýlar saðlanmýþtýr.80 Çalýþma [sayfa 424] saatlerinin kýsaltýlmasý, her þeyden önce, belli bir sürede iþçinin daha fazla güç harcamasýný saðlayarak, emeðin yoðunlaþtýrýlmasý için öznel koþullarý hazýrlar. Bu kýsaltma zorunlu duruma gelir gelmez, makineler, sermayenin
elinde, belli bir sürede daha fazla emek sýzdýrmak için sistemli bir
Bkz: Rep. of Insp. of Fact.. for 31st October, 1865.
Rep. of Insp. of Fact., for 1844 and the quarter ending 30th April 1845, s. 20-21.
78
l.c., s. 19. Parça-baþý ücret deðiþmediði için, haftalýk ücretler, üretilen miktara baðlý
bulunuyordu.
79
l.c., s. 20.
80
Yukardaki deneylerde moral öðe, önemli bir rol oynuyordu. Ýþçiler fabrika denetmenine
þunlarý anlatmýþtý: Daha büyük bir zevkle çalýþýyoruz, gece daha erken iþten çýkma ödülü
daima aklýmýzdadýr ve en gencinden en yaþlýsýna kadar, bütün fabrikaya canlý ve neþeli bir ruh
egemendir, birbirimize çok yardým ederiz. (l.c., s. 21.)
76
77
Karl Marks
Kapital I
357
þekilde kullanýlan nesnel araçlar halini alýrlar. Bu iki türlü yapýlýr: makinenin hýzýný artýrarak, ve iþçiye çalýþtýracaðý daha fazla makine vererek.
Makinelerin yapýmýnýn gittikçe geliþtirilmesi, kýsmen makine olmaksýzýn iþçi üzerinde daha fazla baský yapmanýn olanaksýzlýðýndan, kýsmen
de kýsalan çalýþma saatlerinin, kapitalisti, üretim giderleri üzerinde daha
sýký bir denetimde bulunmaya zorlamasýndan ileri gelen bir gerekliliktir. Buhar makinelerindeki geliþmeler, piston hýzýný artýrdýðý gibi, ayný
zamanda, daha büyük güç tasarrufu ile, ayný ya da daha az kömür tüketimiyle, ayný donanýmla, daha fazla makinenin çalýþtýrýlmasýný olanaklý
duruma getirmiþtir. Ýletim mekanizmasýndaki geliþmeler, sürtünmeyi
azaltmýþ ve, modern makineleri eskilerinden çarpýcý bir þekilde ayýran
þaftlarýn çaplarý ile aðýrlýklarýnda devamlý bir küçülmeyi saðlamýþtýr. Ensonu, iþ makinelerindeki geliþmeler, modem buharlý dokuma tezgâhlarýnda olduðu gibi hem boyutlarýný küçültmüþ ve hem de hýzlarý ile etkinliklerini artýrmýþtýr; ya da iplik eðirme makinelerinde olduðu gibi hem
boyutlarýný büyütmüþ ve hem de iþ yapan kýsýmlarýnýn sayýsýný ve büyüklüklerini artýrmýþ; ya da ayrýntýlarda yapýlan farkedilmeyecek kadar küçük
deðiþikliklerle bu kýsýmlarýn hýzlarýnda bir artma olmuþtur; örneðin, otomatik iplik makinelerinde iðlerin hýzý, on yýl öncesine göre beþte-bir
oranýnda artmýþtýr.
Ýþgününün 12 saate indirilmesi, Ýngilterede 1832 tarihinde baþlar.
1836 yýlýnda bir fabrikatör þöyle diyordu: Fabrikalarda yapýlan iþ, bugün,
makinelerin önemli derecede artan hýzý yüzünden iþçinin göstermek
zorunda kaldýðý daha büyük dikkat ve çaba sayesinde, otuz-kýrk yýl öncesine göre çok daha fazladýr.81 1844 yýlýnda, þimdi Shaffesbury Dükü
olan Lord Ashley, Avam Kamarasýnda belgelere dayanan þu açýklamayý
yaptý:
Manüfaktür süreçlerinde çalýþanlarýn yaptýklarý iþ, þimdi bu iþlerin
baþlangýcýna göre üç katý fazladýr. Makineler, kuþkusuz, milyonlarca insanýn enerjisini gerektiren iþleri yapmaktadýr; ayrýca, korku verici hareketleri ile egemenliði altýna aldýðý insanlarýn çalýþmalarýný da inanýlmayacak derecede artýrmýþtýr. ... [sayfa 425] 1815 yýlýnda 40 numara iplik eðiren
bir çift iplik makinesinin 12 saatlik iþgününde yaptýklarý hareketi izlemek, 8 millik bir yolu yürümeye eþitti. 1832de, ayný numarada pamuk
ipliði eðiren bir çift iplik makinesini izlemek için alýnan yol, 20 mil ve
çoðu zaman daha fazlaydý. 1835 yýlýnda (bu yýl 1815 ya da 1825 olabilir)
bir iplikçi her gün bu makinelerin herbirinde 820 çekme yapar ve iki
makinenin toplamý 1.640 çekme ederdi. 1832de, iplikçi, bir makinede
2.200, iki makinede 4.400 çekme yapýyordu. 1844te çekme sayýsý 2.400
ve toplam 4.800e ulaþtý; ve bazý durumlarda gereken iþ miktarý daha da
fazla oluyordu. ... Elimde, 1842 yýlýnda bana gönderilmiþ olan bir baþka
belge daha var, bu belgede deniliyor ki, iþ giderek artýyor bu artýþ,
81
358
John Fielden, l.c., s. 32.
Karl Marks
Kapital I
yalnýzca alýnan yolun gittikçe uzamasý yüzünden deðil, ama çalýþtýrýlan
iþçi sayýsý düzenli olarak azaldýðý halde üretilen malýn miktarýnýn artmasýndan ötürüdür, ve ayrýca, þu sýralarda, iþlenmesi çok daha zor olan
kötü cins pamuðun eðirilmesindendir. ... Tarama odasýnda da, iþ büyük
miktarda artmýþtýr. Burada bir kiþi, þimdi, eskiden iki kiþinin yaptýðý iþi
yapmaktadýr. Çoðu kadýn olmak üzere pek çok kiþinin çalýþtýrýldýðý dokuma odasýnda ... eðirme makinelerinin hýzýnýn artmasý nedeniyle son
birkaç yýl içersinde yapýlan iþte tam %10 oranýnda bir artýþ olmuþtur.
1838 yýlýnda haftada eðrilen hanks* sayýsý 18.000 idi, 1843te bu 21.000e
çýkmýþtýr. 1819 yýlýnda, buharlý dokuma tezgâhlarýnda dakikada picks**
sayýsý 60 idi, 1842de 140 oldu ve yapýlan iþte büyük bir artma olduðunu
gösterdi.82
1844 yýlýnda Oniki Saatlik Yasa altýnda ulaþýlmýþ bulunan bu dikkate deðer yoðunlaþma, o sýrada Ýngiliz fabrikatörlerinin bu yönde daha
fazla bir geliþtirmenin olanaksýz bulunduðu ve bu nedenle bundan sonra çalýþma saatlerinde yapýlacak herhangi bir azaltmanýn üretimin
düþmesi demek olacaðý yolundaki iddialarýný haklý gösterir gibi görünmekteydi. Bu iddialarýn görünüþteki doðruluðu, fabrikatörlerin her an
uyanýk bir deneticisi olan fabrika denetmeni Leonard Hornerin þu çaðdaþ sözlerinde en iyi þekilde görülür.
Üretilen miktar aslýnda makinenin hýzýna baðlý olduðuna göre,
bunlarý, aþaðýdaki koþullara uymak suretiyle en hýzlý bir biçimde çalýþtýrmak, fabrika sahibinin çýkarýna olacaktýr: makinelerin çabuk yýpranmaktan korunmasý; üretilen malýn kalitesinin [sayfa 426] korunmasý; iþçinin
sürekli olarak gösterebileceði çabadan daha fazlasýný harcamadan hareketi izleyebilecek durumda olmasý. Fabrika sahibinin çözümlemek
zorunda olduðu en önemli sorunlardan birisi, bu nedenle, yukardaki
koþullarý gözönünde bulundurarak makineleri çalýþtirabileceði en yüksek hýzý bulmaktýr. Çoðu zaman iþi fazla hýzlandýrdýðý, kopma ve kýrýlmalar ile, çýkartýlan kötü iþin, hýz artýþýndan aðýr bastýðý ve böylece iþi
yavaþlatmak zorunda kaldýðý görülür. Bu nedenle bana kalýrsa, çalýþkan
ve aklýbaþýnda bir fabrika sahibi, güvenilir bir azami hýza ulaþtýðýnda,
onbir saatte oniki saatteki kadar üretimde bulunamayacaktýr. Ayrýca
bence, parça-baþý çalýþan iþçi, ayný hýzda devam edebileceði güce uygun
en yüksek çabayla çalýþacaktýr.83 Homer, bu nedenle, çalýþma saatlerinin, oniki saatin altýna düþmesiyle üretimin zorunlu olarak azalacaðý
sonucuna varmýþtýr.84 Aradan on yýl geçtikten sonra, gene kendisi, her
ikisi de iþgününün zorunlu olarak kýsaltýlmasýyla son derece uzayabilen
* Çile. -ç.
** Atký. -ç.
82
Lord Ashley, l.c., s. 6-9 passim.
83
Rep. of Insp. of Fact., for Quarter ending 30th September, 1844, and from 1st October,
1844, to 30th April, 1845, s. 20.
84
l.c., s. 22.
Karl Marks
Kapital I
359
makine ve insanýn emek-gücündeki esnekliði, o yýl nasýl gereði gibi tahmin edemediðini tanýtlamak için, 1845teki bu görüþünü nakleder.
Þimdi, On Saatlik Yasanýn 1847 yýlýnda Ýngiliz pamuklu, yünlü,
ipekli ve keten fabrikalarýna uygulanmalarýný izleyen döneme gelmiþ
bulunuyoruz.
Ýðlerin hýzý çýkrýk tipi makinelerde dakikada 500, bükme tipi
olanlarda 1.000 devir artmýþtýr; yani 1839da dakikada 4.500 olan birinci
tip makinenin ið hýzý, þimdi (1862) 5.000dir; ikinci tip makinede 5.000
olan hýz ise, þimdi dakikada 6.000dir; bu, birinci durumda onda-bir,
ikinci durumda beþte-bir artýþ demektir.85 Manchester yakýnýndaki
Patricroftlu tanýnmýþ mühendis James Nasmyth, 1852 tarihinde Leonard
Homere yazdýðý bir mektupta, bir buharlý makinede 1848 ve 1852 tarihleri arasýnda yapýlan geliþmeleri anlatmaktadýr. Resmi kayýtlarda daima
benzeri makinelerin 1828 yýlýndaki güçlerine göre tahmin edilen86 buhar
makinelerinin beygirgüçlerinin yalnýzca nominal olduklarýný ve ancak
gerçek güçlerinin bir göstergesi olarak iþe yarayabileceklerini belirttikten sonra, þunlarý söylemektedir: Ayný aðýrlýktaki [sayfa 427] buharlý makinelerden þimdi ortalama en az yüzde 50den fazla çalýþma ya da iþ elde
ettiðimize ve birçok durumda, dakikada 220 ayaklýk sýnýrlý hýzla çalýþtýðý
günlerde 50 beygirgücü saðlayan buharlý makinelerin þimdi 100 beygirgücünün üzerine çýktýklarýna inanmýyorum. ... 100 beygirgücündeki
buharlý makineler, yapýlarýnda ve kazanlarýnýn kapasitesi ile yapýlýþýndaki
bazý düzeltmeler sonucu, eskisine göre daha büyük bir güçle çalýþabilmektedir. ... Beygirgüçlerine oranla eskisi kadar iþçi çalýþtýrmakla birlikte, makineye oranla daha az iþçi kullanýlmaktadýr..87 1850 yýlýnda, Ýngilteredeki fabrikalar, 25.633. 716 iplik ve 301.445 dokuma tezgâhý iþletmek için 134.217 nominal beygirgücü kullanmýþlardýr. 1856da ið ve tezgâh sayýsý sýrasýyla 33.503. 580 ve 369.205 idi; gerekli norminal beygirgücü
1850dekinin ayný olsaydý, 175.000 beygirgücüne eþit bir güç gerekirdi,
oysa 1856 yýlý istatistiklerinde, fiili beygirgücü 161.435 olup, 1850 yýlý
esas alýnarak hesap edildiðinde 10.000 beygirgücünden daha fazla bir
noksanlýk gösteriyordu.88 Ýstatistiklerin (1856 yýlý) ortaya koyduklarý bu
gerçekler, fabrika sisteminin hýzla ilerlediðini göstermektedir; beygirgücüne oranla eskisi kadar iþçi kullanmamakla birlikte, makinelere oranla
daha az iþçi çalýþtýrýlmaktadýr; buhar makinesi, güçte saðlanan tasarruf
ve diðer yöntemlerle daha büyük aðýrlýktaki makineleri çalýþtýrabilmektedir; makineler ile yapým yöntemlerinde iyileþtirmeler, ve makinelerin
Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 62.
Bu, 1862 tarihli Parlamento Kararý ile deðiþtirildi. Burada, modern buharlý makineler ve
su çarklarýnýn fiili beygirgücünün yerini nominal beygirgücü almýþtýr. Çift iðler de (1839, 1850 ve
1856 kararlarý tersine) iplik eðirme iþleri arasýnda yer almadýðý gibi, yünlü dokuma fabrikalarýnda,
gigs [kabartma tezgâhý -ç.] sayýsý eklenmiþ, bir yandan jüt ve kenevir fabrikalarý, öte yandan
keten fabrikalarý arasýnda ayrým yapýlmýþ ve ensonu çorap dokumacýlýðý ilk kez rapora alýnmýþtýr.
87
Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1856, s. 13-14, 20 ve 1852, s. 23.
88
l.c., s. 14-15.
85
86
360
Karl Marks
Kapital I
hýzýnda artýþ ve diðer çeþitli nedenlerle, daha büyük miktarda iþ üretilebilir.89
Her tür makinede yapýlan büyük geliþmeler, bunlarýn üretim
gücünü geniþ ölçüde artýrmýþtýr. Çalýþma saatlerinin kýsaltýlmasý, kuþkusuz ... bu geliþmelerde etken olmuþtur. Bu geliþmeler ile birlikte, iþçinin daha fazla çaba harcamasý, kýsaltýlmýþ (iki saat ya da altýda-bir) iþgününde, en az eskisi kadar ürün elde edilmesini saðlamýþtýr.90
Emek-gücünün, daha yoðun bir biçimde sömürülmesiyle fabrikatörlerin servetlerinin nasýl büyük ölçüde arttýðýný göstermeye tek bir
olay yeterlidir. 1838 ile 1850 arasýnda Ýngiliz pamuklu [sayfa 428] sanayiinde
ve diðer sanayilerde ortalama artýþ %32 idi, oysa 1850-1856 arasý bu sayý
%86ya ulaþmýþtýr.
On saatlik iþgününün etkisi altýnda 1848 ile 1856 arasýnda 8 yýl
süresince Ýngiliz sanayiindeki geliþme ne kadar büyük olursa olsun,
bunu izleyen 1856-1862 yýllarý arasýndaki 6 yýllýk dönemde bu geliþme,
çok daha fazla olmuþtur. Örneðin ipek fabrikalarýnda 1856da 1.093. 739
ið varken, 1862de bu sayý 1.388.544 olmuþ; dokuma tezgâhý ise 1856da
9.260 iken 1862de 10.709a yükselmiþtir. Böylece ið sayýsýndaki artýþ
%26,9, tezgâh sayýsýndaki artýþ %15,6 olduðu halde, bu iþlerde çalýþanlarýn
sayýsý %7 azalmýþtýr. 1850 yýlýnda yün ipliði fabrikalarýnda 875.830 ið çalýþýyordu. 1856da ise 1.324.549 (artýþ %51,2), ve 1862de 1.289.172 (azalýþ
%2,7). Eðer 1856 yýlý sayýsýnda görülen, ama 1862 yýlý sayýsýnda görülmeyen ið sayýsýný düþersek, 1856 yýlýndan sonra ið sayýsýnýn hemen hemen
ayný kaldýðýný görürüz. Öte yandan, 1850den sonra ið ve tezgâhlarýn
hýzý çoðu zaman iki katýna çýkmýþtýr. Yünlü fabrikalarýnda buharlý dokuma
tezgâhý sayýsý 1850de 32.617, 1856da 38. 956, 1862de 43.048dir. Ýþçilerin
sayýsý 1850de 79.737, 1856da 87.794, 1862de 86.063tür; bu sayýlara, 14
yaþýndan küçük olmak üzere 1850 de 9.956, 1856da 11.228, 1862de
13.178 çocuk dahildir. Bu nedenle, 1856 ya göre 1862de dokuma tezgâhý
sayýsýnda büyük bir artýþ olduðu halde, çalýþan toplam iþçi sayýsý azalmýþ,
sömürülen çocuk sayýsý artmýþtýr.91
27 Nisan 1863te Bay Ferrand, Avam Kamarasýnda þunlarý söylüyordu: Burada adlarýna konuþtuðum Lancashire ve Cheshireýn 16
bölgesinden gelen delegeler, bana, makinelerdeki geliþmeler nedeniyle fabrikalardaki iþin sürekli olarak arttýðýný söylemiþlerdir. Eskiden bir
kiþinin iki yardýmcýyla birlikte bir tezgâha bakmalarý yerine, þimdi bir
kiþi hiç yardýmcýsý olmaksýzýn üç tezgâha birden baktýðý gibi, dört tezgâha
birden baktýðý da sýk sýk görülmektedir. Oniki saatlik iþin þimdi on saatten daha az bir süreye sýkýþtýrýldýðýný olaylar açýkça göstermektedir. Bütün
bunlardan, fabrika iþçilerinin katlandýklarý zahmetin son on yýl içersinde
l.c., s. 20.
Reports, etc., for 31st October, 1858, s. 9-10. Karþ: Reports, etc.,for 30th April, 1860, s. 30 vd.
91
Reports of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1862, s. 100 ve 130.
89
90
Karl Marks
Kapital I
361
ne kadar büyük ölçüde arttýðý apaçýk ortaya çýkmaktadýr.92 [sayfa 429]
Bu nedenle fabrika denetmenleri, 1844 ve 1850 yasalarýnýn sonuçlarýný durmadan ve haklý olarak övmelerine karþýn, çalýþma saatlerinin
kýsaltýlmasýnýn, iþin, iþçinin saðlýðýný ve çalýþma kapasitesini tehlikeye
düþürecek þekilde yoðunlaþmasýna yolaçtýðýný da itiraf etmekten geri
kalmamýþlardýr. Pamuklu, yünlü ve ipekli fabrikalarýn çoðunda görülen
ve son birkaç yýl içersinde hýzlarý büyük ölçüde artan makinelere iþçilerin
yetiþebilmeleri için gerekli baþdöndürücü ve tüketici heyecan Dr. Greenhowun bu konudaki son raporunda belirttiði gibi ciðer hastalýklarýndan
ileri gelen fazla ölümlerin nedenlerinden birisi olabilir.93 Çalýþma saatlerinin uzatýlmasý yollarý bütünüyle týkanýr týkanmaz, emeðin yoðunluðunu sistemli bir þekilde yükseltmek ve makinedeki her geliþmeyi iþçiyi
sömürmede daha yetkin bir araç haline getirmek suretiyle, sermayenin
uðradýðý kaybý yerine koymak için, çok geçmeden çalýþma saatlerini
kaçýnýlmaz olarak yeniden kýsaltacaðý bir duruma getirmek zorundaydý.94
Öte yandan, Ýngiliz sanayiinde, 1848 ile bugün arasýndaki hýzlý geliþme,
on saatlik iþgününün yürürlükte olduðu, 1833-1846 dönemi arasýndaki
geliþmeyi geçmiþtir, fabrika sisteminin ilk kez ortaya çýktýðý ve iþgününün
sýnýrsýz olduðu son yarým yüzyýldaki ilerlemeyi daha çok aþmýþtýr.95 [sayfa
430]
92
Þimdi bir dokumacý 2 modern buharlý tezgâh ile, 60 saatlik bir haftada, belli nitelik,
geniþIik ve uzunlukta 26 parça iþ yapmaktadýr; oysa eski tezgâhý ile 4 parçadan fazla yapamazdý.
Böyle bir parça kumaþýn dokunma maliyeti, 1850den hemen sonra 2 þilin 9 peniden 51/8 peniye
düþmüþtür.
Otuz yýl önce (1841) bir iplikçi üç çýraðýyla birlikte, 300-324 iðli bir çift eðirme tezgâhýndan
fazlasýna bakamazdý. Þimdi ise (1871) beþ çýraðýn yardýmý ile 2.200 iðe bakmak durumundadýr
ve 1841 yýlýna göre yedi katýndan fazla üretimde bulunabilmektedir. (Fabrika denetmeni Alex
Redgrave, Journal of the Soc. of Arts, 5th January, 1872.)
93
Rep. of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1861, s. 25, 26.
94
Sekiz saatlik iþgünü için hareket, þimdi (1867) Lancashireda fabrika iþçileri arasýnda
baþlamýþ bulunuyor.
95
Aþaðýdaki birkaç sayý, Birleþik Krallýkta 1848den beri, fabrika sayýsýndaki artýþý
göstermektedir:
Ýhracat miktarý Ýhracat miktarý Ýhracat miktarý Ýhracat miktarý
1848
1851
1860
1865
Pamuk
Pamuk ipliði (libre)
Dikiþ ipliði (libre)
Pam. kumaþ (yarda)
Keten ve Kenevir
Ýplik (libre)
Kumaþ (yarda)
Ýpekli
Ýplik (libre)
Kumaþ (yarda)
Yünlü
Yün ve bükme Ýplik (libre)
Kumaþ (yarda)
* 1846. -Ed. ** libre. -Ed.
362
Karl Marks
Kapital I
135.831.162
1.091.373.930
143,966,106
4.392.176
1.543.161.789
197.343.655
6.297.554
2.776.218.427
103.751.455
4.648.611
2.015.237.851
11.722.182
88.901.519
18.841.326
129.106.753
31.210.612
143.996.773
36.777.334
247.012.329
466.825*
462.513
1.181.455**
897.402
1.307.293**
812.589
2.869.837
14.670.880
151.231.153
27.533.968
190.371.537
31.669.267
278.837.418
DÖRDÜNCÜ KESÝM. FABRÝKA
Bu bölümün baþýnda, fabrikanýn gövdesi diyebileceðimiz þeyi,
yani bir sistem halinde örgütlenen makineyi incelemiþtik. Orada, makinenin, kadýnlarla çocuklarýn da emeðini katarak, kapitalist sömürünün
malzemesini oluþturan insanoðlunun sayýsýný nasýl çoðalttýðýný, çalýþma
saatlerini alabildiðine uzatarak iþçinin bütün zamanýna nasýl elkoyduðunu, ve ensonu, gitgide kýsalan sürelerde üretimin çok büyük ölçülerde
artmasýný saðlayan geliþmelerle, daha kýsa sürede daha fazla iþ yaptýrmanýn, yani emek-gücünü daha yoðun bir biçimde sömürmenin bir
aracý haline nasýl geldiðini görmüþtük. Þimdi, bir bütün olarak fabrikaya, onun en yetkin biçimine dönüyoruz.
Otomatik fabrikanýn Pindarý* Dr. Ure, fabrikayý, bir yandan, Bitmez tükenmez bir hünerle, çeþitli düzenlemelerdeki yetiþkin ve genç
iþçilerin bileþmiþ elbirliði, merkez bir güçle (bir ilk [sayfa 431] devindiriciyle) sürekli olarak çalýþtýrýlan bir üretken makineler sistemi olarak, öte
yandan da çeþitli mekanik ve zihinsel organlardan oluþan, ortak bir
nesnenin üretimi için kesiksiz bir uyum içersinde iþleyen ve hepsi de
kendi kendine düzenlenmiþ bir devindirici güce baðlý bulunan muazzam bir otomat olarak açýklýyor Bu iki açýklama, özdeþ olmaktan çok
uzaktýr. Birinde, kolektif iþçi ya da emeðin toplumsal gövdesi egemen
özne ve mekanik otomat nesne olarak görünüyor; diðerinde ise, oto95
(Devam)
Ýhracat deðeri
1848
£
Pamuklu
Ýplik
Kumaþ
Keten ve Kenevir
Ýplik
Kumaþ
Ýpekli
Ýplik
Kumaþ
Yünlü
Ýplik
Kumaþ
Ýhracat deðeri
1851
£
Ýhracat deðeri
1860
£
Ýhracat deðeri
1865
£
5.927.831
16.753.369
6.634.026
23.454.810
9.870.875
42.141.505
10.351.049
46.903.796
493.449
1.802.789
951.426
4.107.396
1.801.272
4.804.803
2.505.497
9.155.358
77.789
196.380
1.130.398
826.107
1.587.303
768.064
1.409.221
776.975
5.733.828
1.484.544
8.377.183
3.843.450
12.156.998
5.424.047
20.102.259
Mavi kitaplara bkz: Statistical Abstract of the United Kingdom, n° 8 ve n° 13. Lond., 1861 ve
1866. Lancashireda, 1839 ile 1850 arasýnda fabrika sayýsý yalnýz %4; 1850 ile 1856 arasýnda %19;
1856 ile 1862 arasýnda %33 artmýþtýr; oysa, yukardaki 11 yýllýk dönemlerin herbirinde burada
çalýþtýrýlan iþçi sayýsý mutlak olarak artmýþ, nispi olarak azalmýþtýr. (Bkz: Rep. of Insp. of Fact., for
31st Oct., 1862, s. 63.) Pamuklu fabrikalarý Lancashireda aðýr basar. Birleþik Krallýktaki toplam
tekstil fabrikalarýnýn %45,2sinin, iðlerin %83,3ünün; buharlý dokuma tezgâhlarýnýn %81,4ünün,
mekanik beygirgücünün %72,6sýnýn, ve çalýþtýrýlan toplam personel sayýsýnýn %58,2sinin burada
toplandýðýný düþünürsek, bu bölgedeki pamuklu sanayiin ezici niteliði konusunda bir fikir edinmiþ
oluruz. (l.c., s. 62-63.)
* Yunanlý lirik þair. -ç.
Karl Marks
Kapital I
363
matýn kendisi öznedir, iþçiler yalnýzca bilinçli organlar, ve otomatýn
bilinçsiz organlarý ile iþbirliði içersinde ve onlarla birlikte merkezi devindirici güce baðlý görünürler. Ýlk açýklama, makinenin büyük ölçüdeki
her türlü kullanýmý için geçerli, ikincisi, makinenin sermaye tarafýndan
kullanýlmasýna ve bu nedenle modern fabrika sistemine özgü ve onu
karakterize eden bir açýklamadýr. Bu yüzden Ure, devinimin geldiði
merkezi makineyi, yalnýz bir otomat olarak deðil, otokrat olarak da
açýklamayý yeð tutar. Bu geniþ salonlarda buharýn þefkatli gücü, onbinlerce gönüllü hýzmetkârýný çevresinde toplar.96
Aletle birlikte iþçinin onu kullanmadaki becerisi de makineye
geçer. Aletin iþ yapma olanaðý, insanýn emek-gücünün zorunlu sýnýrlarýndan kurtulur. Böylece, manüfaktürde iþbölümünün dayandýðý teknik
temel yýkýlmýþ olur. Manüfaktürü nitelendiren uzmanlaþmýþ iþçiler arasýndaki kademeleþmenin yerini, otomatik fabrikaya, makineyi kullananlar
tarafýndan yapýlan her türlü iþin bir ve ayný düzeye indirilmesi ve eþitlenmesi eðilimi alýr;97 parça-iþçiler arasýnda yapay olarak yaratýlmýþ olan
farklýlaþmalarýn yerine, yaþ ve cinsiyet gibi doðal farklýlýklar geçer.
Fabrikada iþbölümünün yeniden ortaya çýkmasý, esas olarak,
iþçilerin özelleþmiþ makineler arasýnda daðýlýmý; ve iþçi kitlelerinin, fabrikanýn çeþitli bölümleri arasýnda gruplar halinde örgütlenmemiþ olmalarýna karþýn, herbiri, biraraya getirilmiþ benzer makinelere daðýlmasý
yüzünden, aralarýndaki elbirliði, basit bir elbirliðidir. Manüfaktüre özgü
organik gruplarýn yerini, ustabaþý ile birkaç yardýmcýsý arasýndaki baðlantý alýr. Temel bölünme, makineler üzerinde fiilen çalýþan iþçiler (makinelere bakan birkaç iþçi de bunlarýn içindedir) ile bu iþçilerin salt
çýraklýðýný yapanlar (hemen hemen özellikle çocuklardan oluþmuþlardýr)
arasýndadýr. Ýþlenecek malzemeyi makineye veren aþaðý yukarý bütün
[sayfa 432] besleyiciler, çýraklar arasýnda sayýlýr. Bu bellibaþlý iki sýnýfa ek
olarak, iþleri, bütün makinelere bakmak ve zaman zaman bunlarý onarmak olan, sayý bakýmýndan önemsiz kimselerin sýnýfý vardýr: mühendis,
makinist, marangoz vb. gibi. Bu sýnýf, bazýlarý bilimsel öðrenim görmüþ,
bazýlarý meslekten yetiþme, fabrika iþçileri sýnýfýndan farklý, yalnýzca onlara eklenen daha üst bir sýnýftýr.98 Bu iþbölümü, tamamen teknik bir
iþbölümüdür.
Ýþçinin makine üzerinde çalýþmayý, kendi hareketlerini otomatýn
tekdüze ve sürekli hareketine uydurabilmesi için ta çocukluk yýllarýndan ögrenmesi gerekir. Makineler, bütünüyle, hep birlikte ve uyum
Ure, l.c., s. 18.
Ure, l.c., s. 31. Bkz: Karl Marx, l.c., s. 140-141 [Felsefenin Sefaleti, s. 149].
Parlamento kararlarý, açýk bir þekilde, fabrika iþçileri kategorisine yalnýz mühendisler ve
makine iþçilerini vb. deðil, ayný zamanda yöneticileri, satýþ memurlarýný, habercileri, depo
iþçilerini, ambalajcýlarý vb., kýsacasý fabrika sahibinden baþka herkesi aldýðý halde, Ýngiliz, fabrika
yasalarýnýn metinde son sözü edilen iþçileri kapsamý dýþýnda býrakmasý halinde, bunu, kasýtlý bir
istatistik yanýltmasý diye kabul etmek gerekir; ve bu türden yanýltmalarý, baþka durumlar için
ayrýntýlý olarak tanýtlamak da pekâlâ mümkündür.
96
97
98
364
Karl Marks
Kapital I
içersinde çalýþan çok yanlý bir sistem meydana getirdiðine göre, buna
dayanan elbirliðinin de, çeþitli iþçi gruplarýnýn farklý türdeki makineler
arasýnda daðýlýmýný gerektirir. Ama makinenin kullanýlmasý, manifaktürdeki gibi belli bir adamýn belli bir göreve sürekli olarak baðlý kalmasý
biçimindeki bu daðýlýmýn katýlaþmasý zorunluluðunu ortadan kaldýrýr.99
Sistemin bütününün devinimi, iþçiden deðil de makineden doðduðu
için, iþ kesintiye uðramaksýzýn, her an, herhangi bir kimsenin deðiþmesi
mümkündür. Fabrikatörlerin 1848-1850 baþkaldýrmalarý sýrasýnda yürürlüðe koyduklarý vardiya sistemi, bunun en çarpýcý kanýtýdýr. Ensonu makine üzerinde çalýþmanýn genç insanlara kazandýrdýðý hýzlýlýk salt makine
üzerinde çalýþmak üzere özel bir sýnýfýn eðitilmesi zorunluluðunu ortadan
kaldýrýr.100 Yalnýzca çýraklarýn yaptýklarý [sayfa 433] iþler, bir ölçüde, fabrikada
makineler tarafýndan da görülebilir,101 ve zaten son derece basit olmalarý
nedeniyle de bu cansýkýcý iþleri yüklenenlerin sýk sýk ve sürekli deðiþtirilmeleri olanaðý da vardýr.
Teknik deyimiyle eski iþbölümü sistemi, makine tarafýndan tahtýndan indirilmesine karþýn, manüfaktürden devralýnan geleneksel bir alýþkanlýk olarak sürüklenir gider ve daha sonra emek-gücünün sömürülme
aracý olarak sermaye tarafýndan daha iðrenç bir þekilde sistemleþtirilir
ve yerleþtirilir. Bir ve ayný aleti yaþam boyu kallanmanýn verdiði uzmanlýk,
þimdi, bir ve ayný makineye yaþam boyu hizmet etmenin verdiði uzmanlýk halini alýr. Makine, iþçiyi, ta çocukluðundan baþlayarak, parça makinenin bir kýsmý haline sokmak amacýyla kötüye kullanmýþtýr.102 Böylece
99
Ure, bunu kabul eder. Gerektiðinde iþçilerin, yöneticinin isteðine baðlý olarak, bir
makineden alýnýp diðerine verilebildiðini söyler ve zaten çýðlýðý atar: Böyle bir deðiþtirme, iþi
bilen ve herbir iðnenin baþýný yuvarlatma iþini bir iþçiye, ucunu sivriltine iþini bir baþkasýna
veren eski uygulama ile tam bir çeliþki halindedir. Oysa Urenin kendi kendisine, otomatik
fabrikada bu eski uygulamadan niçin ancak gerektiðinde ayrýlýndýðýný sormasý çok daha
yerinde olurdu.
100
Örneðin, Amerikan iç savaþý sýrasýnda olduðu gibi büyük tehlike anýnda, fabrika iþçileri,
burjuvazi tarafýndan, yol yapýmý vb. gibi en kaba iþlere koþulurlar. 1862 yýlý ile bunu izleyen
yýllarda, boþta kalan pamuk iþçileri için kurulan Ýngiliz ateliers nationaux [ulusal iþlikler. -ç.]
1848 yýlýnda Fransada kurulmuþ bulunanlardan þu bakýmdan ayrýlýr ki, bu sonuncuda iþçiler
devlet hesabýna üretken olmayan iþlerde çalýþtýrýldýðý halde, ilkinde iþçiler, burjuvazi yararýna
üretken belediye iþlerinde çalýþmak zorundaydýlar ve bu iþleri normal iþçiden daha düþük
ücretle yaptýklarý için de, bu iþçiler ile rekabet haline getirilmiþ oluyorlardý. Pamuk iþçilerinin
fiziksel görünüþleri kuþkusuz düzeldi. Ben, bunu ... bu insanlar bakýmýndan kamu iþlerinin açýk
havada yapýlmasýna baðlýyorum. (Rep. Of Insp. Of Fact, 31st Oct. 1863, s. 59) Yazar, burada,
Preston kýrýnda çalýþtýrýlan, Prestonlu fabrika iþçilerini kastediyor.
101
Bir örnek: 1844 yasasýndan beri, pamuklu dokuma fabrikalarýna, çocuk emeðinin yerini
almak üzere çeþitli mekanik aygýtlar girniþ bulunuyor. Fabrikatörlerin kendi çocuklarý,
fabrikalarýnda çýrak olarak bir öðrenimden geçecekleri gün, herhalde bu el deðmemiþ mekanik
alanýnda ne büyük ilerlemeler olabilir. Makineler içersinde belki de otomatik tezgâh bile diðerleri
kadar tehlikelidir. Bunlardaki kazalarýn çoðu küçük çocuklarýn baþlarýna gelmektedir; bu
çocuklar, tezgâhlar hareket halindeyken yeri süpürmek için altlarýna sürünerek giriyorlar. Birkaç
ustabaþý bu suç yüzünden para cezasýna çarptýrýlmýþ ise de, bunun pek yararý olmamýþtýr. Eðer
makine yapýmcýlarý, otomatik bir süpürge icat etmiþ olsalardý, bu küçük çocuklarýn makinelerin
altýna sürünmeleri önlenir ve bizim koruyucu önlemlerimize mutlu bir katkýda bulunulmuþ
olurdu. (Reports of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1866, s. 63.)
102
Demek ki, Proudhonun þaheser fikri buradan geliyor: o, makineleri, emek araçlarýnýn
Karl Marks
Kapital I
365
iþçinin kendisinin yeniden-üretim masraflarý büyük ölçüde azaldýðý gibi,
ayný zamanda, tümüyle fabrikaya ve dolayýsýyla kapitaliste olan çaresiz
baðýmlýlýðý da tamamlanmýþ olur. Her yerde olduðu gibi burada da, toplumsal üretim sürecindeki geliþme nedeniyle artmýþ bulunan üretkenlikle, bu sürecin kapitalist biçimde sömürülmesi sonucu artan üretkenliði
birbirinden ayýrmamýz gerekir. Elzanaatlarý ile manüfaktürde, iþçi, aleti
kullanýrdý, oysa fabrikada, þimdi, makine, iþçiyi kullanmaktadýr. Orada,
emek aracýnýn hareketi iþçiden geliyordu, burda ise makinenin hareketlerini izlemek zorunda olan odur. Manüfaktürde iþçiler canlý mekanizmanýn birer parçasýydý. Fabrikada, onun yalnýzca canlý bir eklentisi olan
iþçiden baðýmsýz cansýz mekanizma vardýr. Ayný mekanik iþin tekrar
tekrar yapýldýðý bu bitip tükenmez sefil cansýkýntýsý ve alýnteri, aynen
Sisyphusun iþine benzer. Sýrtlanýlan aðýr iþ yükü, týpký bir kaya parçasý
gibi durmadan periþan iþçinin üzerine yuvarlanýr.103 Ayný [sayfa 434] zamanda, bu fabrika iþi, sinir sistemini tükettiði gibi, adalelerin çok yanlý çalýþmasýný engeller ve, hem vücut, hem zihin faaliyetlerindeki özgürlüðün
her atomunu tümüyle elinden alýr.104 Makine, iþçiyi iþten kurtarmadýðý,
ama yalnýzca çalýþmanýn bütün ilginçliðini yokettiði için, iþin hafiflemesi
bile bir çeþit iþkence halini alýr. Her türlü kapitalist üretim, yalnýzca bir
emek-süreci olmayýp, ayný zamanda bir artý-deðer yaratma süreci de
olduðu için, þu ortak özelliði gösterir: emek araçlarýný kullanan iþçi deðildir, tersine, iþçiyi kullanan emek araçlarýdýr. Ne var ki, bu tersine dönüþ, ilk kez yalnýz fabrika sisteminde teknik ve somut bir gerçeklik
kazanýr. Otomat haline dönüþen emek aracý, emek-sürecinde iþçinin
karþýsýna, canlý emek-gücüne egemen olan ve onu bitirip tüketen sermaye ve ölü emek þeklinde çýkar. Üretimin zihinsel güçlerinin el emeðinden
ayrýlmasý ve bu güçlerin, sermayenin emek üzerindeki kudreti haline
dönüþmesi, daha önce gösterdiðimiz gibi, ensonu, makine temeli üzerinde yükselen büyük sanayi tarafýndan tamamlanmýþtýr. Fabrika iþçisi
için önemsiz olan her bireyin özel hüneri, bilim, dev fizik güçler, ve fabrika mekanizmasýnda somutlaþan ve bu mekanizma ile birlikte patronun kudretini oluþturan kitle emeði karþýsýnda, küçücük bir miktar
olarak yokolur gider. Beyninde, makine ve makine üzerindeki tekelin
ayrýlmaz bir biçimde kenetlendiði bu patron, iþçileri ile ne zaman
bir anlaþmazlýða düþse, onlarý küçümser bir eda ile þunlarý söyler: Fabrika iþçileri þunu bir an akýllarýndan çýkarmasýnlar ki, onlarýnki gerçekten
bir sentezi olarak deðil, bizzat iþçinin yararýna olmak üzere, parça iþlemlerin bir sentezi olarak
alýyor.
103
F. Engels, l.c., s. 217. Mr. Molinari gibi, sýradan ve iyimser bir serbest ticaret yanlýsý bile
þöyle diyebiliyor: Günde onbeþ saat, bir makinenin tek düze hareketini gözlemek durumunda
olan bin kimse, ayný sürede kendi fizik gücünü kullanmasýndan daha fazla tükenir. Çok uzun
süreli olmamak üzere belki de zihinsel bir jimnastik hizmeti görebilecek olan bu gözcülük, süre
uzun olursa, aþýrýlýðý nedeniyle, zihni de, vücudu da yorar. (G. de Molinari, Études Économiques,
Paris, 1846, [s. 49].)
104
F. Engels, l.c., s. 216.
366
Karl Marks
Kapital I
çok küçük cinsten hüner isteyen bir iþtir; bundan daha kolay öðrenilebilecek ve niteliði bakýmýndan bundan daha.fazla ücret ödenen, ya da
en az uzmanlýk veren çok kýsa bir eðitimle bundan daha çabuk ve bol
elde edilebilecek baþka hiç bir iþ yoktur. ... Patronun makinesi, aslýnda,
üretim içinde, altý aylýk bir eðitimin öðreteceði ve sýradan bir tarým iþçisinin bile öðrenebileceði fabrika iþçisinin emek ve hünerinden çok daha
önemli rol oynar.105 [sayfa 435] Ýþçinin, emek araçlarýnýn tekdüze hareketlerine teknik bakýmdan baðlý oluþu ile, her iki cinsiyetten ve her yaþtan
bireyleri içersinde toplayan iþçi topluluðunun kendine özgü yapýsý, fabrikada tam bir sistem halini alan bir kýþla disilplini yaratarak daha önce
de sözü edilen denetim ve gözcülük iþini ayrý bir uðraþ haline getirir; ve
böylece, çaliþanlarý, iþçiler ve gözcüler ya da sanayi ordusunun erleri ve
çavuþlarý diye sýnýflara bölmüþ olur. [Otomatik fabrikada] karþýlaþýlan
baþlýca güçlük ... her þeyden önce, insanlarý geliþigüzel çalýþma alýþkanlýklarýndan kurtarmak ve onlarý karmaþýk otomatýn deðiþmeyep düzenliliði ile özdeþ hale gelecek biçimde eðitmektir. Fabrikanýn çalýþma
hýzýnýn gereklerine uygun düþen bir disiplin yönetmeliðini meydana getirmek ve uygulamak, Arkwrightin giriþtiði herkülce bir iþ ve soylu bir
baþarýdýr! Sistemin en iyi biçimde örgütlendiði ve iþin son derece hafifletildiði bugün bile, organik çaðýný geçmiþ kimseleri yararlý fabrika iþçileri
haline getirmek adeta olanaksýz haldedir.106 Burjuvazinin baþka konularda dörtelle sarýldýðý sorumluluðun bölüþülmesi ilkesi ile, bundan
daha da fazla beðendiði temsili sistemi hiç dikkate almaksýzýn, sermayenin bir yasakoyucusu gibi, iþçiler üzerindeki kayýtsýz þartsýz egemenliðini dilediði þekilde formülleþtirdiði fabrika yönetmeliði, geniþ ölçüde
elbirliði ve emek araçlarý ile özellikle makinelerin ortaklaþa kullanýlmasýyla emek-sürecinin gerekli kýldýðý toplumsal düzenin kapitalistçe bir
karikatüründen baþka bir þey deðildi. Köle çalýþtýranlarýn ellerindeki
kamçýnýn yerini, þimdi, gözcülerin elindeki ceza kitabý alýyordu. Bütün
cezalar eninde sonunda, doðal olarak, para cezasý ve ücret biçimine
gelip dayanýyor ve fabrika Lycurgusunun yasa koyma marifeti, her þeyi
öyle düzenliyordu ki, bu yasalarýn çiðnenmesi, onun için, yasalara uyulmasýndan daha kârlý oluyordu.107 [sayfa 436]
105
The factory operatives should keep in wholesome remembrance the fact that theirs is
really a low species of skilled labour; and that there is none which is more easily acquried or of
ist quality more amply remunerated, or which, by a short trainin of the least expert can be
more quickly as well as abundantly acquried... The masters machinery really plays a far more
important part in the business of production than the labour and the skill of the operative,
which six months education can teach, , and a common labourer can learn. (The Master
Spinners and Manufacturers Defence Fund. Report of the Committee, Manchester 1854, s. 17.)
Patronlarýn, canlý otomatlarýný kaybetme tehlikesi ile yüzyüze geldikleri zaman büsbütün ayrý
bir telden çaldýklarýný daha ilerde göreceðiz.
106
Ure, l.c., s. 15. Arkwrightin yaþam öyküsünü bilen bir kimse, bu berber-dahiye hiç bir
zaman asil unvanýný veremez. 18. yüzyýlýn bütün büyük mucitleri içersinde o, kuþkusuz,
baþkalarýnýn icatlarýný çalan en büyük hýrsýz ve en aþaðýlýk adamdýr.
107
Burjuvazinin, proletaryayý baðladýðý tutsaklýk, hiç bir yerde fabrika sisteminden daha
açýkça günýþýðýna çýkmamýþtýr. Burada bütün özgürlükler hem yasada ve hem de gerçekte sona
Karl Marks
Kapital I
367
Biz, burada, yalnýzca, fabrika iþinin yürütüldüðü maddi koþullara
deðinmiþ bulunuyoruz. Her duyu organýnýn, yapay olarak yükselen sýcaklýk, toz-toprak dolu hava, kulaklarý saðýr edici gürültü ile ayný derecede zarar görmesinin, üstüste sýralanmýþ makineler arasýndaki ölüm
ve yaralanma tehlikesinin burada sözünü bile etmiyoruz; bunlar, âdeta
mevsimlerin düzenliliðiyle [sayfa 437] yayýnlanan, sanayi savaþýndaki ölü
erer. Ýþçilerin saat beþbuçukta fabrikada olmalarý gerekir. Birkaç dakika geç kalsalar
cezalandýrýlýrlar; 10 dakika gecikirlerse, kahvaltýdan sonraya kadar içeriye alýnmazlar ve böylece,
dörtte-bir günlük ücreti kaybetmiþ olurlar. Komuta ile yemek, içmek ve uyumak zorundadýrlar.
... Despot çan sesiyle yataðýndan kaldýrýlýr, kahvaltýdan, yemekten çaðrýlýr. Ve fabrikada baþýndan
neler geçer? Burada patron mutlak yasakoyucudur. Gönlünün dilediði gibi yönetmelikler yapar;
bunda, keyfince deðiþiklikler, ekler yapar; ve en budalaca þeyleri koysa, mahkemeler iþçiye
þöyle söyler: Bu sözleþmeye gönlünüzle girdiðinize göre, þimdi onu yürütmek zorundasýnýz. ...
Bu iþçiler, dokuz yaþýndan baþlayarak ölene kadar, bu maddi ve manevi iþkence altýnda yaþar.
(F. Engels, l.c., s. 217, sq.) Mahkemenin ne dediðini bir örnekle göstereceðim. Olaylardan biri,
1866 yýlý sonunda Sheffieldde geçer. Bu kentte bir iþçi iki yýl bir çelik fabrikasýnda çalýþýr. Ýþverenle yaptýðý bir kavga sonucu iþi býrakýr ve ne olursa olsun bu patron için çalýþamayacaðýný
söyler. Sözleþmeyi bozduðu gerekçesiyle yargýlanýr ve iki ay hapse mahkum edilir. (Eðer sözleþmeyi patron bozmuþ olsaydý, ancak hukuk mahkemesinde kovuþturmaya uðrar ve olsa olsa
para cezasýna çarptýrýlýrdý.) Ýþçi iki aylýk hapis cezasým çektikten sonra, patron, sözleþme gereðince iþçiyi iþbaþý yapmaya davet eder. Ýþçi, hayýr der, sözleþmeye uymadýðý için zaten cezasýný
çekmiþtir. Patron tekrar dava açar ve yargýçlardan bir tanesi, Mr. Shee, bunu, bir insanýn yaþadýðý
sürece, bir ve ayný suç ya da cinayet için tekrar cezalandýrýlmýþ olacaðý bir hukuk garibesi olarak açýkça yermesine karþýn, mahkeme, iþçiyi tekrar mahkum eder. Ve bu hükmü, Great
Unpaid [Büyük Ücretsizler-ç.], taþralý meþe odunlarý deðil, Londradaki en yüksek mahkemelerden biri veriyordu. [Dördüncü Almanca baskýya ek. Bu usul artýk uygulanmýyor. Havagazý
gibi bazý kimyasal hizmetler dýþýnda, Ýngilterede iþçi, sözleþmenin bozulmasý halinde iþverenle
eþit koþullar içersinde ancak hukuk mahkemelerinde yargýlanabiliyor. -F.E.] Ýkinci olay, 1863
Kasýmýnýn sonunda Viltshireda geçiyor. Westbury Leighde, Leowers Millde kumaþ fabrikatörlüðü yapan Harrup adýnda birisinin yanýnda çalýþan 30 kadar dokuma iþçisi, patronlarý Harrupun,
sabahlarý iþe geç kaldiklarý için ücretlerinden 2 dakikaya karþýlýk 6 peni, 3 dakikaya karþýlýk 1
þilin, 10 dakikaya karþýlýk 1 þilin 6 peni kesmek gibi tatlý bir alýþkanlýðý sürdürmesi karþýsýnda
greve gidiyorlar. Bu, bir saat için 9 þilin, bir gün için 4 sterlin 10 þilin eder ki, dokumacýlarýn bir
yýldaki ortalama ücretleri hiç bir zaman haftada 10-12 þilini geçmemektedir. Ayrýca Harrup, iþe
baþlama saatini ilan etmek üzere bir çocuk görevlendiriyor, ki bu çocuk çoðu kez sabahýn
altýsýndan önce düdüðü öttürüyordu: ve eðer düdüðün bittiði anda bütün iþçiler orada hazýr
deðilseler, kapýlar kapanýyor, dýþarda kalan iþçiler cezalandýrýlýyor: ve binalarda saat olmadýðý
için, talihsiz iþçiler, Harrup yetiþtirmesi genç düdükçünün insafýna kalýyorlardý. Grevdeki iþçiler,
yani aile analarý ve kýzlar, bir düdükçünün yerine bir saat konulduðu ve daha aklayatkýn bir
ceza uygulandýðý takdirde iþe baþlama önerisinde bulundular. Harrup, 19 kadýn ile kýzý sözleþmeye
uymadýklarý gerekçesiyle yargýç karþýsýna çýkarttý. Orada bulunanlarýn bu haksýzlýk karþýsýndaki
büyük öfkesine karþýn iþçilerin hepsi de 6 peni para cezasýna ve 2 þilin 6 peni mahkeme giderlerini ödemeye mahkum edildiler. Mahkemeden sonra Harrupun peþine, ýslýklar çalan bir kalabalýk takýldý. Fabrikatörlerin pek sevdikleri bir þey de, istenilen malzemddeki kusurlar nedeniyle,
ücretlerinden kesinti yaparak iþçileri cezalandýrmaktý. Bu yöntem, 1866da Ýngilterede gömlekçilik
bölgesinde genel bir greve yolaçtý. Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun raporlarýnda (18631866), iþçilerin yalnýz ücretlerini almamakla kalmayýp, harcadýklarý emek ve ceza yönetmelikleri
aracýlýðý ile kýymetli patronlarýna karþý borçlu duruma düþürüldükleri olaylar anlatýlmaktadýr.
Son pamuk bunalýmý da, ücretlerde kesinti yapma konusunda fabrika otokratlarýnýn gösterdikleri
marifetlerin ölümsüz örneklerini saðlamýþtýr. Fabrika denetmeni Mr. R. Baker þöyle diyor: Bu
zor ve istiraplý zamanlarda, çalýþtýrdýðý bazý genç iþçilerin herbirinden, saðlýk belgesi için, yasaya
göre 3 peni kesmesi gerekirken, 10 peni kesen (oysa bu belge için ancak 6 peni ödemektedir)
bir pamuklu fabrikasý sahibi aleyhinde, son zamanlarda, ben kovuþturma açmak zorunda kaldým.
... Bana bildirilen diðer bir olay da, yasayla çatýþmadan ayný amaca ulaþmak için bir fabrikatörün,
çalýþtýrdýðý çocuklardan, çalýþmaya uygun olduklarý hekim belgesiyle belirtilenlerden, derhal,
pamuk ipliði eðirme sanatýný ve sýrrýný öðrenmeleri karþýlýðý bir þilin ücret istediði haber veril-
368
Karl Marks
Kapital I
ve yaralý listelerinde yer almaktadýr.108 Fabrika sistemiyle, sanki bir yerde yetiþtirilmiþ gibi olgunlaþan ve güçlenen toplumsal üretim araçlarýnda saðlanan tasarruf sermayenin ellerinde, iþçinin çalýþýrken yaþamý
için zorunlu þeyi, sistemli bir soygunculuða dönüþtürür; yer, ýþýk, hava
ve üretim sürecinin beraberinde getirdiði tehlikelere karþý onun yaþamýný
korumak için alýnacak her türlü önlem üzerinde ayný soygun yapýlýr; iþçinin rahatlýðý için gerekli þeyler üzerindeki soygunun burada hiç sözünü
etmiyoruz.109 Fourier, fabrikalarý, islah edilmiþ hapisaneler diye adlandýrdýðýnda haksýz mýydý?110 [sayfa 438]
mekteydi. Bu nedenle, grevler gibi olaðanüstü olaylar konusunda, yalnýz bunlarýn ortaya çýktýklarý
yerlerle ilgili deðil, özellikle içinde bulunduðumuz zamanlarda görülmelerinin bazý derin nedenleri
olabilir, ve bunlar açýklanmaksýzýn, halkýn bunlarý anlayabilmesi olanaksýzdýr. Burada, 1863
Haziranýnda, Darwendeki, dokuma iþçileri grevine deðinillyor. (Reports of Insp. of Fact., for 30th
April, 1863, s. 50-51.) Raporlar daima resmi tarihlerin gerisindeki olaylarý kapsamaktadýr.
108
Fabrika yasalarýnýn tehlikeli makinelere karþý getirdiði koruma önlemlerinin yararlý etkileri
olmuþtu. Ama ... þimdi, yirmi yýl önce bulunmayan baþka tehlike kaynaklarý var; bunlardan en
baþta geleni makinenin artan hýzýdýr. ÇarkIar, silindirler, volanlar, iðler ve mekikler gitgide artan
bir hýzla dönmektedir; kopan bir ipliði yakalamak için parmaklar þimdi daha hýzlý ve becerikli
hareket etmek zorundadýr, çünkü bir anlýk duraksama ya da dikkatsizlik, kurban edilmelerine
yolaçar. ... Kazalarýn büyük bir kýsmý, iþçilerin iþlerini hýzla bitirmek kaygýlarýndan ileri gelir.
Þurasý unutulmamalýdýr ki, makinelerin hareket halinde olmasý, yani iplik ve kumaþ üretmesi,
fabrikatörlerin en önde gelen kaygýlarýdýr. Bir dakikalik duraklama, yalnýz bir güç kaybý deðil, bir
üretim kaybýdýr da ve, çýkartýlan iþ miktarýnda çýkarlarý bulunan gözcüler, iþçileri, makineleri
daima hareket halinde tutmaya zorlarlar; ve aðýrlýk ya da parça-baþýna ücret alan iþçiler için de,
makinelerin devamlý hareket halinde olmalarý daha az önemli deðildir. Bunun sonucu olarak,
bazý ve hatta çoðu fabrikalarda, makinelerin hareket halindeyken temizlenmeleri yasaklandýðý
halde, fabrikalarýn çoðunda ve belki de hepsinde iþçilerin, herhangi bir uyarmaya ya da azarlanmaya uðramaksýzýn, makineler çalýþýr haldeyken, artýklarý, kýrýntýlarý aldýklarý, silindirleri, çarklarý
vb. sildikleri her zaman görülen bir uygulamadýr. Böylece, yalnýz bu yüzden altý ay içersinde 906
kaza olmuþtur. ... Her gün devamlý olarak epeyce bir temizlik yapýlmakla birlikte, cumartesi
günleri genellikle makinelerin genel temizliðine ayrýlmýþtýr ve bunun da büyük bin kýsmý gene
makineler hareket halindeyken yapýlmaktadýr. Temizlik için bir ücret ödenmediðinden, iþçiler
bunun bir an önce bitirilmesine bakarlar. Bu nedenle, cuma ve özellikle cumartesi günleri
meydana gelen kazalarýn sayýsý, diðer günlerden çok daha fazladýr. Cuma günlerinin, haftanýn
ilk dört günü ortalamasýna göre kaza fazlalýðý neredeyse %12; cumartesi günlerinde ise, onu
izleyen beþ günün ortalamasýna göre kaza fazlalýðý %25tir; ya da, eðer, cumartesi günlerinin
çalýþma saatleri hesaba katýlýrsa diðer günler 101/2 saat olduðu halde cumartesi günleri 71/2
saattir bu fazlalýk %65i bulur. (Rep. of Insp. of Fact, 31st October, 1866, s. 9, 15, 16, 17.)
109
Üçüncü Kitabýn [Cildin] Birinci Kýsmýnda, fabrika yasasýnýn, iþçileri tehlikeli makinelere
karþý koruyan maddelerine karþý Ýngiliz fabrikatörlerin son günlerde giriþtikleri savaþýmýn bir
öyküsünü vereceðim. Þimdilik, Leonard Hornerin resmi raporundan alýnan þu parçayla yetinelim:
Bazý fabrika sahiplerinin, bazý kazalar konusunda affedilmez bir hafiflikle sözettiklerini duydum;
örneðin, bir parmak kaybedilmesi önemsiz bir þeydi. Bir iþçinin yaþamý ve geleceði, parmaklarýna
o kadar baðlýydý ki, bunlardan herhangi birisinin kaybý onun için çok ciddi bir sorundur. Bu gibi
düþüncesizce sözleri iþittiðim zaman, genellikle þu soruyu soruyordum: Fazladan bir iþçiye
gereksinmeniz olsa, baþka bakýmlardan eþit nitelikte iki kiþi baþvursa, bunlardan bir tanesi bir
baþparmaðýný ya da iþaret parmaðýný kaybetmiþ olsa, hangisini iþe alýrsýnýz? Bu sorunun yanýtýnda
herhalde hiç duraksamazsýnýz. .... Fabrikatörlerin, insanseverlik gösterisi diye tanýmlandýðýný
duyduklarý yönetmeliðe karþý yanlýþ bir önyargýlarý bulunmaktadýr. (Rep. of Insp. of Fact., 31st
Oct., 1855.) Bu fabrikatörler kurnaz kiþiler doðrusu ve köle sahiplerinin ayaklanmasý karþýsýndaki
sevinçleri de boþuna deðil.
110
Çalýþma saatlerine zorunlu sýnýrlar koyan fabrika yasalarý ile diðer yönetmeliklerin kapsamýna uzun zaman önce girmiþ bulunan fabrikalarda, eski kötüye kullanmalarýn çoðu ortadan
kalkmýþtýr. Makinelerdeki her geliþme, bir ölçüde, binalarýn yapýmýnda da bazý geliþmeleri gerektiriyor ve bu da iþçinin yararýna bir þeydir. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 109.)
Karl Marks
Kapital I
369
BEÞÝNCÝ KESÝM. ÝÞÇÝ ÝLE MAKÝNE ARASINDAKÝ ÇEKÝÞME
Kapitalist ile ücretli iþçi arasýndaki savaþýmýn tarihi, sermayenin
kökenine kadar gider. Bütün manüfaktür dönemi boyunca bu çekiþme,
þiddetle devam edip gitmiþtir.111 Ne var ki, ancak makinenin kullanýlmaya baþlamasýyla, iþçi, sermayenin somutlaþmýþ þekli olan bu emek
aracýnýn kendisiyle savaþmaya baþlamýþtýr. Kapitalist üretim tarzýnýn maddi temeli olduðu için bu özel üretim aracý þekline karþý baþkaldýrmýþtýr.
17. yüzyýlda hemen hemen bütün Avrupada iþçilerin, kurdele ve
þerit dokumakta kullanýlan ve Almanyada Bandmühle, Schnurmühle,
Mühlenstuhl denilen, kurdele dokuma tezgâhýna karþý ayaklandýklarý
görülmüþtür. Bu makineler, Almanyada icat edilmiþlerdi, Abbé Lancellotti, 1579da yazdýðý ve 1636da Venedikte yayýnlanan yapýtýnda þöyle
diyor: Danzigli Anthony Müller 50 yýl kadar önce, bu kentte, ayný anda
4-6 parça kumaþý birden dokuyan olaðanüstü bir makine görmüþtü.
Ama bu icadýn, birçok iþçiyi sokaða dökeceðinden kuþkulanan belediye baþkaný, icadý yapaný gizlice boðazlattý ya da boðdurdu. Leydende,
bu makine, 1629a kadar kullanýlmadý; kurdele dokumacýlarýnýn [sayfa 439]
ayaklanmasý, ensonu, þehir meclisini bu makineyi yasaklamaya zorladý. Bu makinenin Leydene getiriliþine deðinen Boxhorn (Inst. Pol., 1663)
þöyle diyor: In hac urbe ante hos viginti circiter annos instrumentum
quidam invenerunt textorium, quo solus quis plus panni et facilius
conficere poterat, quam plures aequali tempore. Hinc turbæ ortæ et
querulæ textorum, tandemque usus hujus instrumenti a magistratu
prahibitus est.* Bu tezgâha karþý 1632-1639 vb. yýllarýnda azçok yasaklayýcý çeþitli kararnameler çýkardýktan sonra Hollanda Devlet Meclisi,
sonunda, 15 Aralýk 1661de yayýnlanan bir kararname ile bunun kullanýlmasýna belirli koþullar altýnda izin verdi. Ýngilterede kullanýlmasý iþçiler
arasýnda huzursuzluklara yolaçtýðý sýralarda, 1676da, bu tezgâh,
Kolonyada da yasaklandý. 19 Þubat 1685 tarihli bir imparatorluk kararý
ile bütün Almanyada kullanýlmasý yasaklandý. Hamburgda ise, senatonun emriyle, halkýn önünde yakýldý. 9 Þubat 1719da, Ýmparator Þarl VI,
1685 tarihli kararý yeniledi ve ancak 1765te Saksonya seçim bölgesinde
111
Bkz: diðerleri arasýnda, John Houghton, Husbandry and Trade Improved, London 1727;
The Advantages of the East-India Trade, 1720; John Bellers, l.c., Patronlar ile iþçiler birbirleriyle
ne yazýk ki devamlý bir savaþým halindeler. Bunlardan ilkinin deðiþmeyen amacý, iþlerini elden
geldiðince ucuza yaptýrmaktýr; ve bu amaca ulaþmak için her türlü çareye baþvurmaktan geri
kalmýyorlar; buna karþýlýk ikinciler de, patronlarýný daha yüksek taleplerine boyun eðmeye
zorlamak için her fýrsattan yararlanmaya ayný derecede dikkat ve titizlik gösterirler. (An Enquiry
into the Causes Of the Present High Price of Provisions, s. 61-62. Yazar, Rahip Nathaniel Forster.
tamamen iþçilerden yanadýýr.)
* Bazý kimseler 20 yýl kadar önce, bu kentte bir dokuma makinesi icat etmiþlerdi. Bu
makine ile bir kiþi, eski yöntem ve araçlarla çalýþan birçok insanýn ayný sürede yapabileceklerinden daha fazla kumaþý, hem de daha kolay yapabiliyordu. Bu yüzden dokumacýlar arasýnda
huzursuzluklar ve þikâyetler baþladý. Bu durum, þehir meclisinin makineyi yasaklamasýna kadar
devam etti. (Boxhorn, Insp. Pol., 169.) -ç.
370
Karl Marks
Kapital I
kullanýlmasýna izin verildi. Avrupayý temelinden sarsan bu makine, aslýnda, buharlý iplik ve dokuma tezgâhýnýn, ve 18. Yüzyýl sanayi devriminin öncüsüydü. Bu makinede, hiç deneyimi olmayan bir çocuk, yalnýzca
bir kolu ileri-geri çekerek bütün makineleri harekete geçirebiliyor ve
geliþmiþ þekliyle ayný anda 40-50 parçayý birden dokuyabiliyordu.
1630 yýllarýnda Londra yakýnýnda bir Hollandalý tarafýndan kurulan bir yel býçký deðirmeni halkýn taþkýnlýðý sonucu yýkýlmýþtý. 18. yüzyýl
baþlarýna kadar su ile çalýþan býçký tezgâhlarý, Parlamentonun desteði
olduðu için, halkýn direniþi karþýsýnda güçlükle dayanabilmiþtir. Everet,
1758 yýlýnda, ilk kez su gücüyle çalýþan yün kýrpma makinesini yaptýðý
zaman, iþsizliðe itilen 100.000 kiþi makineyi ateþe vermiþti. Yaþamlarýný
o zamana kadar yün taramakla kazanan elli bin kiþi, Arkwrightýn tarama makinesine karþý, Parlamentoya dilekçe vermiþlerdi. Bu yüzyýlýn ilk
15 yýlýnda, Ýngilterede manüfaktür bölgelerinde görülen ve özellikle
buharlý tezgâhlarýn kullanýlmasýnýn yolaçtýðý, Luddite hareketi diye bilinen, büyük ölçüde makine tahribi olaylarý, Sidmouth, Castleraagh [sayfa
440] ve benzerlerinin, anti-jakoben hükümetlerine, en gerici ve zorlu önlemleri alma bahanesini saðlamýþtýr. Ýþçilerin, makine ile sermayeyi birbirinden ayýrdetmeleri ve saldýrýlarýný maddi üretim araçlarýna deðil,
bunlarýn kullanýlýþ tarzýna yöneltmeyi öðrenmeleri için, hem zamana,
hem de deneyime gereksinmeleri vardý.112 Manüfaktürde ücret konusundaki savaþýmlar, manüfaktürü önkoþul olarak kabul etmiþ ve hiç bir
zaman onun varlýðýna yöneltilmemiþtir. Yeni manüfaktürlerin kurulmasýna karþý direnme, iþçilerden deðil, loncalardan ve ayrýcalýklý kentlerden
gelmiþtir. Bu nedenle, manüfaktür döneminin yazarlarý, iþbölümünü,
iþçileri iþlerinden eden bir yöntem olarak deðil, iþçi noksanlýðýný kapatan
bir yol olarak ele almýþlardýr. Aradaki fark besbellidir. Örneðin, Ýngiltere
de, simdi 500.000 kiþiyle eðirilen pamuðu, eski eðirme çarklarýyla eðirmek
için 100 milyon insana gerek vardýr, denirse, bu, hiç bir zaman makinenin, zaten mevcut olmayan bu milyonlarca insanýn yerini aldýðý anlamýna
gelmez. Bu, yalnýzca, eðirme makinesinin yerini ancak þu kadar milyon
insanýn doldurabileceði anlamýný taþýr. Öte yandan, biz, eðer Ýngilterede
buharlý dokuma tezgâhýnýn 800.000 dokumacýyý sokaða attýðýný söylersek,
belirli sayýda iþçi tarafýýnan yeri doldurulabilecek mevcut makineden
sözetmiþ olmayýz, ama bu tip tezgâhlar tarafýndan fiilen yeri alýnan ya
da yerinden edilen þu kadar sayýda iþçiyi sözkonusu etmiþ oluruz. Manüfaktür döneminde, iþbölümü ile deðiþmiþ olmakla birlikte, el emeði hâlâ temel öðeydi. Yeni sömürge pazarlarýnýn talepleri, ortaçaðlardan kalma
nispeten az sayýdaki kentli iþçiler ile karþýlanamýyordu, ve asýl anlamýyla
manüfaktür, feodal bir sistemin daðýlmasýyla topraklarýndan atýlan kýrsal
bölge nüfusuna yeni üretim alanlarý açtý. Bu nedenle, o sýralarda, iþyer112
Eski tip manüfaktürlerde iþçilerin makinelere karþý ayaklanmalarý bugün bile, Sheffieldli,
eðe yapýmcýlarý olayýndaki gibi, bazan vahþi bir þekil alabiliyor.
Karl Marks
Kapital I
371
lerindeki iþbölümü ile elbirliði, iþçiIerin üretim gücünü artýrdýðý için, daha çok olumlu bir açýdan görülüyordu.113 Büyük sanayi döneminden
çok önce, elbirliði ve emek araçlarýnýn birkaç [sayfa 441] elde toplanmasý,
bu yöntemlerin tarýma uygulandýðý birçok ülkede, üretimin biçimlerinde,
büyük, ani ve zo- runlu devrimlere ve dolayýsýyla, kýrsal bölge halkýnýn
yaþama koþullarýyla emek araçlarýnda devrimlere yolaçtý. Ama bu çatýþma, baþlangýçta sermaye ile ücretli iþçi arasýnda olmaktan çok, büyük
ve küçük toprak sahipleri arasýnda olur; öte yandan toprak iþçilerinin
yerini, emek araçlarýnýn, koyunlarýn, beygirlerin vb. aldýðý durumlarda
zora dayanan hareketler, sanayi devriminin baþlangýcý olarak derhal
görülür. Ýþçiler topraktan sürülmüþ, ardýndan, yerlerine koyunlar getirilmiþtir. Ýngilterede olduðu gibi büyük ölçüde toprak gaspý, geniþ çapta
tarýmýn kurulmasý için bir alan yaratmada atýlacak ilk adýmdýr. 113a Bu
nedenle tarýmdaki bu köklü deðiþim, baþlangýçta daha da politik bir
devrim görünüþündedir.
Emek aracý, makine þeklini alýr almaz, bizzat iþçinin rakibi olur.114
Makine aracýlýðý ile sermayenin kendi kendisini geniþletmesi, o zamandan beri geçim araçlarý bu makine tarafýndan tahrip edilen iþçilerin sayýsý ile doðru orantýlýdýr. Tümüyle kapitalist üretim sistemi, iþçinin emekgücünü bir meta olarak satmasý olgusuna dayanýr. Ýþbölümü, bu emekgücünü, belli bir aleti kullanma hünerine indirgeyerek uzmanlaþtýrýr.
Bu aletin kullanýlmasý, makinenin iþi olur olmaz, iþçinin emek-gücünün
kullaným-deðeri ile birlikte deðiþim-deðeri de yokolur; kâðýt paranýn yasalarla dolaþýmdan kalkmasý gibi, iþçi de, þimdi satýlamaz hale gelmiþtir.
Ýþçi sýnýfýnýn, makinenin fazlalýk haline getirdiði bu kýsmý, yani sermayenin kendi kendisini geniþletmesi için hemen gereksinmesi bulunmayan
bu kesim, ya eski elzanaatlarý ve manüfaktür ile makine arasýnda eþit
olmayan koþullar altýnda geçen bir savaþýmda yokolur, ya da sanayiin
daha kolay ulaþýlabilir kollarýna akar, emek pazarýný doldurur ve emek113
Sir James Steuart da makineleri tam bu anlamda anlamaktadýr. Je considère done les
machines comme des moyens daugmenter [virtuellement] le nombre de gens industrieux
quon nest pas obligé de nourrir. ... En quoi leffet dune machine diffère-t-il de celui de
nouveaux habitants? [Ben, makineleri, beslemek zorunda olmadýðý hünerli insanlarýn sayýsýný
[bilkuvve] çoðaltan araçlar olarak görüyorum. ... Bir makinenin etkisi, yeni sakinlerin etkisinden
neden farklý olsun?1 (Fransýzca çev., t. I., 1. I.. ch. XIX.) Makinelerin, poligaminin yerini
aldýðýný söyleyen Petty daha saftýr. Yukardaki görüþ olsa olsa, Birleþik Devletlerin ancak bazý
kýsýmlarý için geçerli olabilir. Öte yandan, makineler, bireyin emeðini azaltacak þekilde baþarýyla
nadiren kullanýlabilir; yapýmý için kaybedilen zaman, kullanýmý ile tasarruf edilecek zamandan
daha fazla olabilir. Büyük kitleler halinde hareket ettikleri, tek bir makine binlercesinin iþine
yardýmcý olduðu zaman ancak gerçekten yararlý olabilirler. Bu yüzden, nüfusu çok kalabalýk,
iþsiz-güçsüz insaný çok fazla olan ülkelerde makine de fazla olur. ... Makine, insan kýtlýðý nedeniyle
deðil, ama bu iþsizleri kitle halinde iþe sokabilme kolaylýðý nedeniyle kullanýlýr. (Piercy Ravenstone, Thoughts on the Funding System and its Effects, London 1824, s. 45.)
113a
[Dördüncü Almanca baskýya not. Bu, AImanya için de geçerlidir. Ülkemizde, tarýmýn
büyük boyutlarda varolduðu yerlerde, yani özellikle doðuda, büyük malikânelerin (Bauernnlegen) temizlenmesi sonucu mümkün olabilmiþ ve bu uygulama, 16. yüzyýlda ve özellikle
1648den beri yaygýn bir hal almýþtýr. F.E.]
114
Makine ile emek daimi bir rekabet halindedir. Ricardo, l.c., s. 479.
372
Karl Marks
Kapital I
gücünün fiyatýný deðerinin altýna düþürür. Istýraplarýnýn hem geçici (geçici bir rahatsizlýk) ve [sayfa 442] hem de makinenin belli bir üretim alanýnýn
tümü üzerinde egemenliðini ancak yavaþ yavaþ kurmasý nedeniyle, yýkýcý
etkisinin geniþlik ve yoðunluðunun azalacaðý düþüncesi, iþçiler için büyük
bir teselli olur. Bu iki teselliden ilki, ikincisini etkisiz kýlar. Makine, bir
sanayii yavaþ yavaþ ele geçirdiði zaman, kendisi ile rekabet eden iþçiler
arasýnda müzmin bir sefalet yaratýr. Geçiþin hýzlý olduðu durumlarda,
etkisi de þiddetli olur ve geniþ kitlelerce duyulur. Tarih, Ýngiliz eldokumacýlarýnýn yavaþ yavaþ yokolmasýndan daha korkunç bir trajedi kaydetmez;
birkaç on yýl boyunca süren bu yokolma, ensonu 1838de sona ermiþtir.
Bunlarýn çoðu açlýktan ölmüþler, pek çok aile günde 2½ peni ile uzun
süre bitkisel bir yaþam sürmüþlerdir.115 Öte yandan, Ýngiliz pamuklu
makineleri, Hindistanda vahim bir etki yarattý. 1834-35te Genel Vali
þöyle yazýyordu: Buradaki sefaletin bir eþine tarihte zor raslanýr. Pamuk
dokumacýlarýnýn kemikleri Hindistan ovalarýný beyaza boyamýþtýr. Hiç
kuþkusuz, bu dokumacýlarý, bu geçici dünyadan göçürmekle, makine,
yalnýz geçici bir rahatsýzlýktan fazlasýna yolaçmamýþtýr. Geride kalanlara
gelince, makine durmadan yeni üretim alanlarýna elattýðýna göre, geçici
etkisi aslýnda kalýcý ve daimidir. Demek oluyor ki, kapitalist üretim tarzýnýn, iþçiye karþý, bütünüyle emek araçlarý-na ve ürüne kazandýrdýðý
baðýmsýz ve yabancýlaþmýþ nitelik, makine aracýlýðý ile tam bir uzlaþmaz
çeliþki halini almaktadir.116 Ýþte bunun için, makinenin ortaya [sayfa 443] çýkýþýyla birlikte, ilk kez iþçi, emek aracýna karþý þiddetle baþkaldýrmaktadýr.
Emek aracý, iþçiyi yere serer. Ýkisi arasýndaki bu dolaysýz uzlaþmaz
karþýtlýk, yeni kullanýlmaya baþlanan bir makinenin, eski zamanlardan
süregelen elzanaatlarý ya da manüfaktürlerle rekabet ettiði zaman, en
þiddetli þekilde ortaya çýkar. Ama büyük sanayilerde bile, makinelerde115
Ýngilterede eldokumacýlýðý ile makine dokumacýlýðý arasýndaki rekabet, 1833 tarihli
yoksullar yasasýnýn yürüriüðe girmesinden önce, asgarinin epeyce altýna düþen ücretlerin kilise
yardýmýy-la desteklenmesiyle uzamýþtý. 1827 yýlýnda rahip Mr. Turner, sanayi bölgesi olan
Cheshireda, Wilmslow kilisesi papazýydý. Göçmen Komitesinin sorduðu sorular ile Mr. Turnerin
yanýtlarý, insan emeðinin makineye karþý rekabeti nasýl sürdürdüðünü gösteriyor, Soru: Buharlý
tezgâhýn kullanýlmasý, el tezgâhýnýn yerini almadý mý? Yanýt: Kuskusuz aldý; eðer eldokumacýlarý,
ücret in-dirimine boyun eðecek duruma getirilmeselerdi, bu, daha da fazla olurdu, Soru: Ama,
geçimine yetmeyecek bu ücreti kabul etmiþ oluyor ve geriye kalan için de kilise yardýmýna
belbaðlýyor, öyle mi? Yanýt: Evet öyle ve aslýnda, el tezgâhý ile buharlý tezgâh arasýndaki rekabet,
yoksullara yardým fonu ile sürüp gidiyor. Böylece, makinenin kullanýlmaya baþlanmasýnýn
çalýþkan iþçilere saðladýðý yarar, saygýdeðer ve bir dereceye kadar baðýmsýz usta iþçinin, alçaltýcý
sadaka ekmeði ile yaþayan sürüngen sefiller haline düþmesi oluyor. Ýþte buna da geçici
huzursuzluklar deniyor. (A Prize Essay on the Comparative Merits of Competition and Cooperation, Lond. 1834, s. 29.)
116
Ülkenin gelirini (yani, Ricardonun ayný pasajda açýkladýðý gibi, servetleri ekonomik
açýdan, Ulusun Zenginliðini oluþturan, büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin gelirlerini)
artýrabilecek ayný neden, ayný zamanda, nüfusu gereðinden fazla duruma getirebilir ve iþçinin
durumunu kötüleþtirebilir. (Ricardo, l.c., s. 479.) Makinelerdeki her geliþmenin daimi amacý ve
eðilimi, aslýnda, insan emeðinden büsbütün kurtulmak ya da yetiþkin erkek iþçinin emeðinin
yerine kadýn ve çocuk emeðini ya da vasýflý iþçinin yerine vasýfsýz iþçinin emeðini koyamak,
emeðin fiyatýný azaltmaktýr. (Ure, [l.c., s. 23].)
Karl Marks
Kapital I
373
ki sürekli iyileþtirmeler ve otomatik sistemdeki geliþmeler, buna benzer
etkiler yapar. Geliþtirilen bir makinenin amacý, el emeðini azaltmak ve
fabrikadaki üretim sürecindeki bir halkayý insandan bir aygýt yerine demirden bir aygýt koyarak tamamlamaktýr.117 Þimdiye kadar elle iþletilen
bir makineye buhar gücünün uyarlanmasý günlük olaylardandýr ... makineler üzerinde, güç tasarrufu, daha iyi üretmek, ayný sürede daha
fazla iþ çýkartmak, ya da bir çocuðun, bir kadýnýn ya da bir erkeðin
yerini doldurmak gibi amaçlarla yapýlan ufak-tefek düzeltmeler devamlý olup, bunlar bazan önemli þeyler gibi görünmemekle birlikte, önemli
sonuçlar doðururlar.118 Bir sürecin hünerli ve hata yapmayan bir eli
gerektirdiði durumlarda, bu iþ, hünerli olmakla birlikte, her türlü düzensizliklere eðilimli iþçiden derhal alýnýyor ve, bir çocuðun bile denetleyebileceði kendi kendine düzenlenen özel bir mekanizmaya veriliyor.119
Otomatik sistemde hünerli emek gitgide önemini yitirir.120 Makinelerdeki geliþmeler ayný sonucu almak için eskisi kadar yetiþkin iþçi
çalýþtýrma zorunluluðunu ortaan kaldýrmakla kalmaz, ayný zamanda,
bir tür insan emeði yerine bir diðerini, daha hünerli olan yerine daha az
hünerlisini, erkek yerine kadýný, yetiþkin insan yerine çocuðu koymakla, iþçi ücretlerinde yeni çalkantýlara neden olur.121 Öteden beri kullanýlan iplik makinesinin yerini [sayfa 444] otomatik eðirme makinesinin
almasý ile, erkek eðiricilerin çoðu iþten çýkarýldý, delikanlýlar ile çocuklar
iþlerinde kaldýlar.122 Birikmiþ pratik deneyimler, hazýr mekanik araçlar
ve sürekli teknik geliþmeler nedeniyle, fabrika sistemindeki olaðanüstü
geliþme gücü, kýsaltýlmýþ iþgününün baskýsý altýnda, bu sistemin dev
adýmlarýyla ilerlemiþ olduðunu bize tanýtlar. Ama Ýngiliz pamuklu sanayiinin en parlak yýlý olan 1860ta, Amerikan iç savaþýnýn dürtüsüyle birbirini izleyen üç yýl içinde, makinelerdeki dörtnala geliþmeler ve bunun
sonucu iþçilerin iþsiz kalacaklarý kimin aklýna gelirdi? Bu konuda fabrika denetmenlerinin raporlarýndan alýnacak birkaç örnek yeterli olacaktýr. Manchesterli bir fabrikatör þöyle diyor: Eskiden elimizde 75 tarama
makinesi vardý, þimdi ayný miktarda iþ çýkartan 12 makinemiz var. 14
iþçi daha az çalýþtýrýyoruz, haftada 10 sterlin tasarruf etmiþ oluyoruz. TüRep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1858, s. 43.
Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1856 , s. 15.
119
Ure, l.c., s. 19. Tuðla yapýmýnda kullanýlan makinenin saðladýðý en büyük yarar, iþvereni,
hünerli iþçiden büsbütün baðýmsýz hale getirmesidir. (Ch. Empl. Comm., V. Report, Lond.
1866, s. 130, n° 46.) Great Northern Railway firmasýnýn makine bölümü þefi Mr. A. Sturrock,
lokomotif yapýmý ile ilgili olarak þöyle diyor: Pahalý Ýngiliz iþçileri her gün daha az kullanýlýyor.
Ýngiliz iþyerlerinde üretim, geliþtirilmiþ aletlerin kullanýlmasý ile artýrýlmakta ve bu aletler gene
daha düþük bir emek tarafýndan kullanýlabilmektedir. ... Eskiden bunlarýn hünerli emekleri
zorunlu olarak makinelerin bütün parçalarýný üretirdi. Þimdi ise, makinenin parçalarý, daha az
hünerli emek, ama daha iyi aletlerle yapýlýyor. Aletler derken, mühendislik makineleri demek
istiyorum, torna tezgâhý, planya makinesi, matkap ve benzeri aletler gibi. (Royal Com. on
Railways, Minutes of Evidence, Lond. 1867, n° 17862 ve 17863.)
120
Ure, l.c., s. 20.
121
Ure, l.c., s. 321.
122
Ure, l.c., s. 23.
117
118
374
Karl Marks
Kapital I
ketilen pamuk miktarýndaki fire %10 civarýnda bir azalma gösterdi.
Manchesterdeki bir baþka ince iplik fabrikasýnda, bana, artan hýz ve
bazý otomatik süreçlerin benimsenmesiyle kullanýlan iþçi sayýsýnda bir
bölümde dörtte-bir, diðer bir bölümde yarýdan fazla indirim yapýldýðý ve
ikinci tarama yerine bir tarama makinesi konulmasýyla, bu iþte çalýþtýrýlan
iþçi sayýsýnda önemli bir azalma olduðu ifade edildi. Baþka bir iplik
fabrikasýnda ise iþçi sayýsýndaki tasarruf %10 olarak tahmin ediliyor.
Manchesterli iplikçi Gilmour beyler þöyle diyorlar: Yeni makinelerle
masraflarýmýz havalandýrma departmentinde [bölüm. -ç.] ücret ve iþçi
olarak üçte-bir daha az, germe ve sarma roomunda, [oda. -ç.] masraf
olarak aþaðý yukarý üçte-bir, iþçi olarak gene üçte-bir daha az; eðirme
odasýnda masraflar yaklaþýk olarak üçte-bir azdýr. Ama hepsi bu kadar
da deðil, ipliðimiz dokumacýlara gittiði zaman, yeni makinelerin uygulanmasýyla o derece kalitesi yükselmiþtir ki, hem miktar olarak daha
fazla bez dokuyacaktýr, hem de eski makinelerle üretilen iplikten daha
ucuza üretileceklerdir.123 Bay Redgrave ayný raporda daha sonra þunlarý
söyler: Artan üretime karþý iþçi sayýsýndaki azalma gerçekte daima
olmakta; yünlü fabrikalarýnda bu azalma bir süre önce baþladý ve hâlâ
devam etmekte; Rochdale yakýnlarýndaki bir okulun müdürü, bana,
birkaç gün önce, kýz öðrenci sayýsýndaki azalmanýn yalnýz bunalýmdan
ileri gelmediðini, [sayfa 445] pamuklu fabrikalarýndaki makinelerin deðiþmesiyle kýsa süreli çalýþanlar arasýnda 70 kiþiye yol verilmesinin de bunda rolü olduðunu söylemiþtir.124
Aþaðýdaki tablo, Ýngiliz pamuklu sanayiinde Amerikan iç savaþý
nedeniyle makinelerdeki geliþmelerin toplam sonucunu göstermektedir.
FABRÝKA SAYISI
1858
1861
2.046
2.715
Ýngiltere ve Gal...............
152
163
Ýskoçya............................
12
9
Ýrlanda.............................
Birleþik Krallýk ...............
2.210
2.887
BUHARLI DOKUMA TEZGAHI SAYISI
Ýngiltere ve Gal...............
275.590
368.125
Ýskoçya............................
21.624
30.110
Ýrlanda.............................
1.633
1.757
Birleþik Krallýk ...............
298.847
399.992
1868
2.405
131
13
2.549
344.719
31.864
2.746
379.329
Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 108, 109.
l.c., s. 109. Bunalým sýrasýnda, makinelerdeki hýzlý geliþme Ýngiliz fabrikatörlerine, Amerikan
iç savaþýnýn bitiminden hemen sonra dünya pazarlarýný tekrar mala boðma olanaðýný saðladý.
1866 yýlýnýn son altý ayýnda kumaþ neredeyse hiç satýlamaz hale gelmiþti. Bunun üzerine, Hindistan
ve Çine mal gönderilmeye baþlandi ve bu da, doðal olarak, glutý [bolluk -ç.] iyice
yoðunlaþtýrdý. 1867 baþlarýnda, fabrikatörler, güçlükten kurtulmak için her zamanki çareye
baþvurdular, yani ücretleri %5 indirmek istediler. Ýþçiler direndiler ve tek çarenin, kýsa süreli
olarak haftada 4 gün çalýþma olduðunu söylediler; ve bu görüþleri çok yerindeydi. Bir süre
dayandýktan sonra, sanayiin kendi kendilerine oy veren kaptanlarý, bazý yerde indirilmiþ ücretle,
bazýlarýnda eski ücretle kýsa süreli çalýþmaya razý oldular.
123
124
Karl Marks
Kapital I
375
ÝÐ SAYISI
28.352.125
25.818.576
Ýngiltere ve Gal................
1.915.398
2.041.129
Ýskoçya.............................
119.944
150.512
Ýrlanda..............................
30.387.467
28.010.217
Birleþik Krallýk ................
ÇALIÞTIRILAN PERSONEL SAYISI
407.598
341.170
Ýngiltere ve Gal...............
41.237
34.698
Ýskoçya............................
2.734
3.345
Ýrlanda.............................
451.569
379.213
Birleþik Krallýk ...............
30.478.228
1.397.546
124.240
32.000.014
357.052
39.809
4.203
401.064
Demek oluyor ki, 1861 ile 1868 arasýnda 338 pamuklu fabrikasý
yokolmuþ, bir baþka deyiþle, büyük çapta daha çok üretken makine,
daha az sayýda kapitalistin elinde toplanmýþtýr. Buharlý dokuma tezgâhý
sayýsý, 20.963 tane azalmýþtýr; ama ayný sürede üretici güçler arttýðý için,
geliþmiþ bir tezgâhýn eskisine göre daha fazla üretimde bulunmuþ olmasý gerekir. Ensonu, ið sayýsýnda 1.612.541 adetlik bir artýþ olduðu halde, iþçi sayýsýnda 50.505 kiþilik [sayfa 446] bir azalma olmuþtur. Pamuk bunalýmýnin iþçiler arasmda yarattýðý, geçici sefalet artmýþ ve, makinedeki hýzlý ve sürekli geliþmeyle geçici olmaktan çýkýp sürekli bir durum
almýþtýr.
Ama makine, iþçinin karþýsýna daima onun sýrtýný yere getiren ve
devamlý olarak onu gereksiz kýlan bir rakip gibi çýkmakla kalmaz. Ayný
zamanda, o, iþçiye düþman bir güçtür ve bunu, sermaye, hem bütün
gücüyle ilân eder, hem de bundan yararlanýr. O, grevleri, iþçi sýnýfýnýn
sermayenin tahakkümüne karþý bu devresel baþkaldýrmalarýný ezmede
en güçlü silahtir.125 Gaskelle göre, buharlý makine daha iþin baþýnda insan gücünün hasmý ve düþmaný idi, ve kapitalist, yeni doðan fabrika
sistemini bir bunalýmla tehdit eden iþçilerin artan taleplerini ezmede
bu düþmanlýktan yararlanmýþtýr.126 Salt iþçi sýnýfýnýn ayaklanmalarýna karþý
sermayenin eline silah vermek amacýyla 1830dan beri yapýlan icatlarýn
bir tarihini yazmak mümkündür. Otomatik sistemde yeni bir dönem
açtýðý için, bu önemli buluþlarýn baþýnda, kendi kendine iþleyen tezgâh
yer alýr.127
Buharlý çekici bulan Nasmyth, Sendikalar Birliði Komisyonu önünde, 1851 yýlýnda makinistlerin yaygýn ve uzun süren grevleri sonucu,
kendisinin makineler üzerinde yapmýþ olduðu geliþmeler konusunda
þu açýklamalarda bulunmuþtur: Bizim modern mekanik geliþtirmemizin
125
Ýþlemlerin nefesle yapýldýðý cam ve þiþe fabrikalarýnda, patron ile iþçiler arasýndaki iliþki,
kronik bir grev halindedir. Baþlýca iþlemlerin makine ile yapýldýðý basýnçlý cam fabrikalarýnýn
geliþme nedeni iþte budur. Newcastleda, eskiden nefesle 350.000 libre billur cam üreten bir
fabrika, þimdi bunun yerine basýnçla 3.000.500 libre cam üretmektedir. (Ch. Empl. Comm.,
Fourth Rep., 1865., s. 262-263.)
126
Gaskeli, The Manufacturing Population of England, London 1833, s. 3, 4.
127
W. Fairbairn, kendine ait iþyerlerindeki grevler sonucu, makine yapýmýnda kullanýlan
birkaç çok önemli makine bulmuþtur.
376
Karl Marks
Kapital I
baþlýca özelliði, kendi kendine hareket eden makine-aletlerin sisteme
katýlmasýdýr. Þimdi artýk her makine iþçisinin ya da hatta çocuðun yapabileceði þey, bizzat çalýþmak deðil, güzel güzel iþleyen makineye yalnýzca gözkulak olmaktýr. Salt hünerlerine dayanan tüm iþçiler sýnýfýna artýk
gereksinme kalmamýþtýr. Eskiden her makinistin yanýnda, dört çocuk
çalýþtýrýrdým. Yeni mekanik düzenlemeler nedeniyle yetiþkin iþçi sayýsýný 1.500den 750ye indirdim. Böylece kârým oldukça artmýþ oldu.
Ure, pamuklu basma iþinde kullanýlan bir makine için þunlarý
söylüyor: Kapitalistler, ensonu bu dayanýlmaz kölelikten (yani iþçiler
ile yaptýklarý sözleþmelerin aðýr hükümlerinden) [sayfa 447] bilimin bulacaðý deneyle kurtulma yollarýný aradýlar ve çok geçmeden mantýk kurallarý gereðince, kafanýn, vücudun daha aþaðý derecedeki organlarý üzerindeki meþru egemenliðini kurdular. Ýplik düzeltme makinesi için þöyle
diyor: Ýþbölümünün eski siperleri gerisinde kendilerini çok güvenli gören
hoþnutsuzlar takýmý, yeni mekanik buluþlarla kanatlarýnýn sarýldýðýný ve
savunma hatlarýnýn hiç bir iþe yaramadýðýný gördüler ve ister istemez
teslim olmak zorunda kaldýlar. Otomatik dokuma tezgâhýnýn bulunuþuyla ilgili olarak da þöyle diyor: Çalýþkan sýnýflar arasýnda düzeni
yeniden kurma görevini yüklenen bir yaratýk. ... Bu buluþ, daha önce
ileri sürülmüþ bulunan büyük öðretiyi doðruluyor: sermaye, bilimi hizmetine aldýðý anda, iþçinin söz dinlemez eli, uysallýðý öðrenecektir.128
Urenin yapýtý, 30 yýl önce, fabrika sisteminin henüz pek az geliþme
gösterdiði bir sýrada yaymlanmýþ olmakla birlikte, gene de, fabrika ruhunu yetkin bir biçimde dile getirmekte ve yalnýzca yüzeydeki sinisizmini
deðil, ayný zamanda, kapitalist beynin budalaca çeliþkilerini açýða vuran
bönlüðünü de yansýtmaktadýr. Örneðin yukarda sözü edilen öðretiyi,
yani sermayenin ücrete baðladýðý bilimin yardýmýyla daima iþçinin inatçý
elini uysallaþtýrdýðýný öne sürdükten sonra, fiziko-mekanik biliminin,
yoksullarý ezmede bir araç olarak zengin kapitalistlere kendisini kiraladýðý
yolundaki suçlamalar karþýsýnda öfkeye kapýlýyor. Makinelerdeki hýzlý
geliþmenin iþçi sýnýfý için ne kadar yararlý olduðu konusunda uzun bir
vaiz verdikten sonra, dikkatsizlik ve grevlerle, bu geliþmeyi çabuklaþtýrdýklarýný da kendilerine anýmsatýyor ve diyor ki, Bu tür þiddetli baþkaldýrmalar, kendi baþýný derde sokan dargörüþlü bir adamýn bayaðý karakterini
açýða vurur. Oysa birkaç sayfa önce, bunun tersini söyler: Fabrika
iþçileri arasýndaki yanlýþ görüþlerden ileri gelen þiddetli çatýþmalar ve iþ
kesilmeleri olmasa, fabrika sistemi, bütün ilgililerin yararýna olmak üzere
daha hýzlý bir geliþme gösterirdi. Ardýndan tekrar feryat eder: Makinelerdeki geliþmelerin yavaþ olmasý, Büyük Britanyanýn pamuk bölgesindeki
halkýn iyiliðine olmuþtur. Makinelerdeki geliþmelerin bir kýsmý yetiþkin
iþçiyi iþsiz býrakarak kazanç derecesini düþürdüðü ve böylece emeklerine
olan gereksinmeye oranla sayýlarýný çok bollaþtýrdýðý söylenir. [sayfa 448]
128
Ure, l.c., s. 39-370.
Karl Marks
Kapital I
377
Bu durum, kuþkusuz, çocuk emeðine olan talebi artýrýr ve onlarýn ücret
derecelerini de yükseltir. Öte yandan, bu ayný teselli meleði, çocuklara
verilen ücretin düþüklü-ðünü, ana-babalarýn çocuklarýný çok küçük yaþta
fabrikaya göndermelerine engel olduðu için savunur. Kitabý baþtan sona,
sýnýrsýz bir iþgününü haklý göstermeye dayanýr; Parlamentonun 13 yaþýndaki çocuklarýn günde 12 saat çalýþtýrýlarak tüketilmesini yasaklamasý,
onun liberal ruhuna, ortaçaðlarýn en karanlýk günlerini anýmsatýr. Bu
durum, gene de, onu, bütün fabrika iþçilerini, makine sayesinde ölümsüz çýkarlarýný düþünmeye daha çok zaman bulduklarý için yüce Tanrýya
þükretmeye davet etmekten alýkoyamaz.129
ALTINCI KESÝM. MAKÝNELERIN ÝÞSÝZ BIRAKTIÐI
ÝÞÇÝLERLE ÝLGÝLÝ TELÂFÝ TEORÝSÝ
James Mill, MacCulloch, Torrens Senior, John Stuart Mill ve daha
bir dizi burjuva ekonomi politikçisi, iþçileri yerlerinden eden bütün makinelerin ayný zamanda ve zorunlu olarak, ayný miktarda iþçiyi çalýþtýrmaya yetecek kadar sermayeyi serbest býraktýðýný öne sürerler.130
Diyelim ki, bir kapitalist, bir halý fabrikasinda, herbiri yýlda 30
sterline 100 iþçi çalýþtýrmaktadýr. Böylece yýlda yatýrýlan deðiþen sermaye
miktarý 3.000 sterlin eder. Gene diyelim ki, bu kapitalist, iþçilerin 50 tanesini iþten çýkarsýn ve geriye kalan 50sini, kendisine 1.500 sterline
malolan makinelerde çalýþtýrsýn. Konuyu basitleþtirmek için, binalarý,
kömürü vb. hesaba katmýyoruz. Ayrýca bu deðiþiklikten önce de, sonra
da, yýlda tüketilen hammadde 3.000 sterlin deðerinde olsun.131 Bu
baþkalaþým ile, serbest duruma gelen herhangi bir sermaye var mýdýr?
Deðiþiklikten önce, yarýsý deðiþmeyen, yarýsý da deðiþen sermayeden
oluþan toplam 6.000 sterlinlik sermaye vardý. Deðiþiklikten sonra, bu
sermaye, 4.500 sterlinlik deðiþmeyen (3.000 sterlin hammadde ve 1.500
sterlin makine) ve 1.500 sterlinlik deðiþen sermayeden oluþmuþtur. Deðiþen sermaye, toplam sermayenin yarýsý olacaðý yerde [sayfa 449] þimdi yalnýzca dörtte-biridir. Sermayenin bir kýsmý serbest kalmak yerine, burada,
emek-gücüyle deðiþimden çýkacak þekilde baðlanmýþ ve kilitlenmiþtir:
deðiþen sermaye, deðiþmeyen sermaye haline getirilmiþtir. Diðer þeyler
ayný kalmak üzere, 6.000 sterlinlik sermaye, gelecekte de 50 kiþiden
fazla iþçi çalýþtýramaz. Makinelerdeki her geliþmeyle daha da az iþçi
çalýþtýracaktýr. Eðer yeni kullanýlmaya baþlayan makineler, yerini aldýðý
emek-gücü ile aletlerden daha aza, örneðin 1.500 sterlin yerine yalnýzca
1.000 sterline malolursa, 1.000 sterlinlik bir deðiþen sermaye, deðiþmeyen
Ure, l.c., s. 368, 7, 370, 280, 281, 321, 370, 475.
Ricardo, baþlangýçta bu görüþteydi, ama daha sonra, kendisine özgü bilimsel tarafsýzlýk
ve gerçekseverlikle bunu açýkça reddetti. Bkz: l.c., ch. XXXI, On Machinery.
131
Nota bene. Verdiðim örnek, yukarda adý geçen iktisatçýlarýn verdikleri örneklerle tamamen
ayný doðrultudadýr.
129
130
378
Karl Marks
Kapital I
sermayeye dönüþür ve kilitlenir; ve 500 sterlinlik bir sermaye serbest
kalabilirdi. Bu 500 sterlin, iþçi ücretinin deðiþmediði kabul edilirse, iþten
çýkarýlan 50 iþçinin aþaðý yukarý 16sýný çalýþtýrmaya yeterli bir fon oluþturabilirdi. Dahasý da var: bu fonla çalýþtýrýlacak iþçi 16dan da az olacaktýr,
sermaye olarak kullanýlabilmesi için bu 500 sterlinin bir kýsmýnýn þimdi
gene deðiþmeyen sermaye olmasý gerektiði için, ancak geriye kalan
kýsmý emek-gücüne yatýrýlacak kýsým olabilir.
Ama diyelim ki, yeni makinelerin yapýmýnda daha fazla sayýda
makine iþçisi çalýþtýrýlmaya baþlansýn; buna, sokaða atýlan halý iþçilerine
karþý bir telâfi diyebilir miyiz? Olsa olsa, bunlarýn yapýmýnda, gene de
iþlerinden ettiði halý iþçilerinden daha azý çalýþtýrýlýr. Eskiden halý iþçilerinin
ücretlerini temsil eden 1.500sterlinlik toplam, þimdi makine þeklinde
þunlarý temsil eder: (1) bu makinenin yapýmýnda kullanýlan üretim araçlarýnýn deðerini, (2) bu yapýmda çalýþan makine iþçilerinin ücretlerini, ve
(3) bu patronlarýnýn payýna düþen artý-deðeri. Üstelik, makine eskiyene kadar, yenilenmesine gerek yoktur. Bu durumda, artan sayýda makine iþçisini sürekli olarak çalýþtýrabilmek için, halý yapýmcýlarýn, birbiri
ardýndan, iþçilerin yerine makine koymasý gerekir.
Aslýnda, bu savunumcularýn da demek istedikleri, bu tür bir serbest býrakma deðildir. Bunlarýn söylemek istedikleri, serbest duruma
getirilen iþçilerin geçim araçlarýdýr. Yadsýnamaz ki, yukardaki örnekte,
makine, yalnýz 50 iþçiyi serbest býrakmakla ve böylece bunlarý baþkalarýnýn emrine hazýr duruma getirmekle kalmamakta, ayný zamanda,
1.500 sterlin deðerinde geçim araçlarýný da iþçilerin tüketiminden çekip
almakta ve bunu serbest býrakmaktadýr. Yeni olmamakla birlikte, yalýn
gerçek þudur ki, makinenin, iþçileri, geçim araçlarýndan ayýrmasýnýn
anlamý, iktisat [sayfa 450] dilinde, makinenin, geçim araçlarýný iþçi için serbest duruma getirmesi, ya da bunlarý, iþçinin patronu için sermayeye
dönüþtürmesidir. Görüldüðü gibi, her þey, bir ifade ediþ biçimine gelip
dayanýyor. Nominibus mollire licet mala.*
Bu teoriye göre, 1.500 sterlin deðerindeki geçim aracý, kendilerine yol verilmiþ bulunan 50 kiþinin emekleriyle geniþletilmiþ sermaye
idi. Bundan dolayý, bu sermaye, bunlar zoraki tatillerine baþlar baþlamaz
kullaným dýþýna düþer ve, bu ayný 50 kiþi tarafýndan yeniden üretken bir
biçimde tüketilebileceði yeni bir yatýrým alaný bulana kadar da rahat
edemezdi. Sermaye ile iþçi, bu nedenle, eninde sonunda yeniden biraraya gelmek zorundadýr ve ancak bundan sonra telâfi tamamlanmýþ
olur. Makinenin iþinden ettiði iþçilerin ýstýraplarý da, bu dünyanýn zenginlikleri gibi gelip geçicidir.
Ýþinden atýlan iþçilerle iliþkisi yönünden bu 1.500 sterlinlik geçim
aracý hiç bir zaman sermaye deðildi. Gerçekte onlarýn karþýsýna sermaye
olarak çýkan þey, sonradan makineye yatýrýlan 1.500 sterlindi. Daha ya* Kötülükleri sözcüklerle yumuþatmak yerinde olur. -ç.
Karl Marks
Kapital I
379
kýndan bakýldýðýnda görüleceði gibi, bu 1.500 sterlin, iþlerinden atýlmýþ
bulunan 50 iþçi tarafýndan bir yýl içinde üretilen halýlarýn bir kýsmýný
temsil eder ve iþçiler, bu kýsmý, iþverenden, ücret þeklinde, aynî olarak
deðil, para olarak almaktaydýlar. Ýþçiler, paraya dönüþmüþ halýlar ile,
1.500 sterlin deðerinde geçim aracý satýnalýyorlardý. Bu araçlar, bu nedenle, onlar için sermaye deðil, meta idi ve onlar bu meta karþýsýnda
ücretli iþçi deðil, satýn-alýcý idiler. Makinenin, iþçileri satýn-alma araçlarýndan azat etmesi koþulu, bunlarý alýcý olmaktan çýkartýr, alýcý olmayan
kiþiler durumuna sokar. Böylece bu metalara talep azalýr voila tout.*
Eðer bu azalma, baþka yönden artan taleple karþýlanmazsa, metalann
pazar fiyatý düþer. Ve eðer bu durum, bir süre devam eder ve yayýlýrsa,
bunu, bu metalarýn üretiminde çalýþan iþçilere yol verilmesi izler. Daha
önce, gerekli geçim araçlarýnýn üretimine ayrýlan sermayenin bir kýsmýnýn, bir baþka biçimde yeniden-üretilmesi zorunluluðu doðar. Fiyatlar
düþer ve sermaye yer deðiþtirirken gerekli geçim araçlarýnýn üretiminde
çalýþan iþçiler de ücretlerinin bir bölümünden azat olur. Bu durumda,
makinenin, iþçileri, onun geçim araçlarýndan azat etmesiyle birlikte, bu
araçlarý [sayfa 451] iþçilerin daha sonraki çalýþmalarý için kullanýlacak sermayeye dönüþtürdüðünü tanýtlayacak yerde, savunumcu beylerimiz, tersine,
her derde deva arz ve talep yasasý ile, makinenin yalnýz kullanýlmaya
baþlandýðý üretim alanýnda degil, henüz kullanýlmadýðý üretim kollarýnda
da iþçilerin sokaða atýlmasýna neden olduðunu tanýtlamýþ olurlar.
Ýktisatçilarýn iyimserlikleri yüzünden acayipleþen olgular gerçekte þöyledir: Makinenin fabrikadan sürüp çýkardýðý iþçiler, kapitalistlerin
emrine amade iþçi sayýsýný artýrmak üzere doðruca emek pazarýna atýlýrlar. Bu kitabýn yedinci bölümünde görüleceði gibi, makinenin, bize,
burada, iþçi sýnýfý için bir telâfi gibi gösterilen bu etkisi, tersine çok ürkünç bir afettir. Þimdilik yalnýz þunu söylemekle yetineceðim: bir sanayi
kolunda iþten atýlan iþçi, kuþkusuz bir baþka sanayi kolunda iþ arayacaktýr. Eðer iþ bulur da, kendileriyle geçim araçlarý arasýndaki baðý yenileyebilirse, bu, ancak, yatýrým alanlarý arayan yeni ve ek bir sermayenin
aracýlýðý ile olabilir; yoksa bu iþ, daha önce kendilerini çalýþtýrýp da sonradan makineye dönüþen sermaye aracýlýðý ile gerçekleþemez. Yeni bir
iþ bulabilseler bile, ne zavallýca bir bekleyiþtir onlarýnki! Ýþbölümü ile
çalýþma alanlarý daralmýþ bulunan bu zavallýlarýn eski uðraþlarý dýþýnda
deðerleri o kadar azdýr ki, ancak, aþaðý türden ve zaten az ücretli iþçiler
ile dolup taþan sanayilerde kendilerine iþ bulabilirler.132 Üstelik, her sanayi
* Ýþte hepsi bu. -ç.
132
Ricardonun bir öðrencisi, J. B. Sayýn saçmalýklarýna karþýlýk olarak, bu nokta üzerinde
þöyle diyor: Ýþbölümünün iyice geliþtiði yerlerde iþçinin hüneri, yalnýzca, bu hüneri kazandýðý
belli alanda kullanýlabilir; iþçinin kendisi bir tür makinedir. Bu nedenle, þeylerin kendi düzeylerini
bulma yolunda bir eðilimleri olduðunu papaðan gibi yinelemenin, konuya zerrece yararý yoktur.
Çevremize baktýðýmýzda, biz, yalnýzca, bunlarýn kendi düzeylerini uzun bir süre bulamadýklarýný
görürüz; ve bulduklarý zaman da, bu düzey, daima, sürecin baþlangýcýndakinden daha düþüktür.
(An Inquiry into those Principles Respecting the Nature of Demand etc., Lond. 1821, s. 72.)
380
Karl Marks
Kapital I
kolu, her yýl, boþluklarý dolduran ve normal geniþleme gereksinmesini
karþýlayan yeni bir insan kaynaðýný kendisine çeker. Belli bir sanayi kolunda çalýþan iþçinin bir kýsmý, makine tarafýndan azat edilir edilmez,
yedek insanlar da yeni iþ kanallarýna yöneltilir ve diðer kollar tarafýndan
emilirler; bu arada makinenin ilk kurbanlarýnýn büyük kýsmý, bu geçiþ
döneminde açlýk ve sefalet içinde kýrýlýrlar.
Kuþku götürmeyen bir gerçektir ki, yalnýzca makine, iþçileri, gerekli geçim araçlarýndan azat etmekte sorumlu deðildlr. Girdiði sanayi
kollarýnda üretimi ucuzlatýr ve artýrýr, ama [sayfa 452] baþlangýçta, diðer sanayilerde üretilen geçim araçlarýnýn kitlesinde bir deðiþiklik yapmaz.
Böylece, makinenin sanayie girmesiyle, iþlerinden edilen iþçiler için
toplumun sahip olduðu gerekli geçim araçlarý eskisinden daha fazla
deðilse, eskisi kadardýr. Yýllýk üretimin, iþçi olmayanlar tarafýndan telef
edilen büyük bir kýsmý, bunun dýþýndadýr. Ve iþte bizim savunumcularýmýzýn dayandýklarý nokta budur! Makinenin kapitalist kullanýmýndan ayrýlmaz çeliþki ve uzlaþmaz karþýtlýklar, makineden deðil, ama aslýnda makinelerin kapitalist biçimde kullanýmýndan doðduklarýndan ötürü, mevcut
deðildir diyorlar! Ýþte bu yüzden, makine tek baþýna alýndýðýnda çalýþma
saatlerini kýsalttýðý halde, sermayenin hizmetine girdiði zaman bunu
uzatmakta; ve gene kendi baþýna, çalýþmayý hafiflettiði halde, sermaye
tarafýndan kullanýldýðý zaman, iþin yoðunluðunu artýrmaktadýr; kendi
baþýna, o, insanýn doða üzerindeki zaferi olduðu halde, sermayenin
elinde, insanlarý bu kuvvetlerin kölesi haline getirmektedir; kendi baþýna,
üreticilerin servetini artýrdýðý halde, sermayenin elinde bunlarý sefileþtirmektedir bütün bu ve öteki nedenlerle, burjuva iktisatçýlarý, bütün bu
çeliþkilerin, gerçeðin bir görünümü olduðunu ve aslýnda ne fiilen ve ne
de teorik bir varlýða sahip bulunmadýklarýnýn gün gibi açýk olduðunu rahatlýkla öne sürebiliyorlar. Böylece, o, kendisini, kafa yormaktan kurtardýðý gibi, üstelik, kendi karþýtýnýn üstü kapalý olarak, makinenin kapitalist
kullanýmýna deðil de, bizzat makineye karþý çýkacak kadar aptal olduðunu söyler.
Makinenin kapitalist biçimde kullanýlmasý yüzünden geçici huzursuzluklarýn doðacaðýný o da yadsýmaz. Ama, öbür yüzü olmayan bir
madalyon nerede vardýr! Makinenin, sermaye dýþýnda herhangi bir kullanýmý, onun için olanaksýzdýr. Bunun için de, iþçinin makine tarafýndan sömürülmesiyle, makinenin iþçi tarafýndan sömürülmesi ona göre
özdeþ þeylerdir. Makinenin kapitalist kullanýmýnýn içyüzünü ortaya koyan herkes, bu nedenle, onun herhangi bir þekilde kullanýmýna karþýdýr
ve toplumsal geliþmenin düþmanýdýr.133 Bu, ünlü Bill Sykesin usavur133
MacCulloch, diðerleri arasýnda, bu budalalýk gösterisinde büyük üstattýr. Sekiz yaþýnda ki
bir çocuðun taklitçi saflýðý ile þöyle diyor: Eðer iþiinin hünerini, ayný ya da daha az bir emekle,
devamlý artan miktarda meta üretebilecek þekilde gitgide geliþtirmekte bir yarar varsa, bu sonuca
ulaþmakta kendisine en etkin biçimde yardýmcý olacak bu gibi makinelerin yardýmýndan
yararlanmak da gene onun için avantajlý olacaktýr. (MacCulloch, Princ. of. Pol. Econ., Lond.
1830, s. 182.)
Karl Marks
Kapital I
381
masýnýn aynýdýr: Sayýn jüri üyeleri, bu gezginci tüccarýn gýrtlaðý kuþkusuz
kesilmiþ. [sayfa 453]
Ama kabahat bende deðil, býçakta. Böyle arýzî münasebetsizlikler oluyor diye, býçaðýn kullanýlmasýný büsbütün ortadan kaldýralým
mý yani? Düþünün bir kez! Býçaksýz tarým da, ticaret de olur muydu?
Býçak, anatomide meþhur bir araç olduðu gibi, cerrahlýkta da saðlýða
yararlý deðil midir? Ayrýca ziyafet masalarýnýn da gönüllü bir yardýmcýsý
deðil midir? Eðer býçaðý ortadan kaldýrýrsanýz. ... bizi barbarlýðýn uçurumlarýna fýrlatýp atmýþ olursunuz.134
Makine, kullanýlmaya baþlandýðý sanayi kollarýnda zorunlu olarak iþçileri iþlerinden atmakla birlikte, gene de, öteki sanayi kollarýndaki iþçi sayýsýnda bir artýþa yolaçabilir. Bununla birlikte, bu etkinin, telâfi
teorisi denilen þeyle hiç bir iliþkisi yoktur. Makine ile üretilen her mal,
elle üretilen ayný maldan ucuz olduðu için, þu kesin yasaya ulaþmýþ oluruz: Eðer, makineyle üretilen toplam mal miktarý, daha önce elzanaatlarý ya da manüfaktürle ve þimdi makineyle üretilen toplam mal miktarýna eþitse, bu durumda harcanan toplam emek azalmýþ olur. Þimdi
emek araçlarý, makine, kömür vb. üzerinde harcanan yeni emek, makinenin kullanýlmasýyla yerlerinden edilen emekten zorunlu olarak daha
az olmak durumundadýr; aksi takdirde, makineyle elde edilen ürünün,
el emeðiyle elde edilen kadar ya da daha pahalý olmasý gerekirdi. Ama
daha az sayýda iþçiyle makinenin ürettiði mal miktarý, eþit kalma yerine,
yerini aldýðý toplam el ürünü, mal kitlesini aslýnda epeyce aþar. Diyelim
makineli tezgâh üzerinde, 400.000 yarda kumaþ, elle dokunan 100.000
yarda kumaþtan daha az dokumacýya gereksinme gösterir. Dört kat
büyümüþ üründe, dört kez daha fazla hammadde bulunur. Öyleyse,
hammadde üretiminin de dört katýna çýkmasý gerekir. Ama binalar, kömür, makine ve benzeri emek aracý yönünden durum farklýdýr; bunlarýn
üretimleri için gerekli ek emeðin miktarý, makine ile yapýlan mal miktarý
ile, ayný malýn ayný sayýdaki iþçinin elle yapabileceði miktar arasýndaki
farka göre, deðiþen sýnýrlar içinde artabilir.
Bu duruma göre, belli bir sanayi kolunda makinenin kullanýlmasý
yaygýnlaþtýkça, bunun görülen ilk etkisi, ona ilk üretim araçlarýný saðlayan
diðer sanayi kollarýndaki üretimin artmasý [sayfa 454] oluyor. Çalýþan iþçi
kitlesinde böylece ne kadarlýk bir artýþ olacaðý, iþgününün uzunluðu ve
emek yoðunluðu belli olduðuna göre, kullanýlan sermayenin bileþimine,
yani deðiþen ve deðiþmeyen kýsýmlarý arasýndaki orana baðlýdýr. Bu
oran ise, bu sanayi kollarýna makinenin girmiþ olduðu ya da gireceði ölçüde büyük deðiþiklikler gösterir. Kömür ve maden ocaklarýnda çalýþmaya mahkum insanlarýn sayýsý, Ýngiliz fabrika sistemindeki geliþmelere
134
Ýplik eðirme makinesinin bulucusu Hindistaný mahvetmiþtir, ama bu olgunun bizim
üzerimizdeki etkisi pek azdýr. A. Thiers, De la propriété, [s. 275]. M. Thiers, burada, iplik
makinesi ile mekanik dokuma tezgâhýný birbirine karýþtýrmaktadýr, ama bu olgunun, bizim
üzerimizdeki etkisi pek azdýr.
382
Karl Marks
Kapital I
baðlý olarak büyük ölçüde artmýþtýr; ama son birkaç on yýl içersinde bu
artýþýn hýzý, madenlerde yeni makinelerin kullanýlmasý nedeniyle daha
az olmuþtur.135 Makine ile birlikte yeni tip bir iþçi ortaya çýkmýþtýr: makine
yapýmcýsi. Makinenin bizzat bu [makine -ç.] üretimi koluna da her gün
büyüyen bir ölçüde egemen olduðunu görmüþ bulunuyoruz.136 Hammaddeye gelince,137 pamuk ipliði üretimindeki hýzlý ilerlemenin, yalnýz
Amerika Birleþik Devletlerinde tropikal bir bolluk içinde pamuk yetiþtirilmesini, ve Afrika köle ticaretini zorlamakla kalmamýþ, ayný zamanda,
köle yetiþtirilmesini border slave-statesýn* baþlýca uðraþý haline getirdiðine de hiç kuþku yoktur. Ýlk köle nüfus sayýmýnýn yapýldýðý 1790 yýlýnda
Amerika Birleþik Devletlerinde köle sayýsý 697.000 idi; bu sayý 1861de
neredeyse dört milyona ulaþmýþtýr. Öte yandan, Ýngiliz yünlü sanayiindeki
geliþmelerin, ekilebilir topraklarýn koyunlar için mera haline getirilmesiyle
birlikte, tarým iþçilerini gereksiz hale getirerek, bunlarýn kitleler halinde
kentlere akmasýna yolaçtýðý da ayný derecede kesindir. Son yirmi yýl
içersinde nüfusu neredeyse yarýya inen Ýrlanda ise, toprak sahipleri ile
Ýngiliz yünlü fabrikatörlerinin gereksinmelerini týpatýp karþýlayacak þekilde
nüfusunda daha da azalmalarýn görüldüðü bir süreç içinde bulunmaktadýr. [sayfa 455]
Bir iþ konusunun, son þeklini alýncaya kadar geçtiði baþlangýç ve
ara aþamalarda makine kullanýmýna baþlandýðý zaman, bu aþamalarda
malzeme gereksinmesinde bir artýþ olduðu gibi, makinenin saðladiði
ürünleri iþleyen elzanaatlarý ile manüfaktürlerde emeðe duyulan gereksinmeler de artar. Örneðin, makineyle iplik eðirilmesiyle, o kadar ucuz
ve o kadar bol iplik saðlanmýþtý ki, baþlangýçta, çýkrýkla çalýþan dokumacýlar, yatýrýmda bir artýþ olmaksýzýn durmadan çalýþýyorlardý. Gelirleri
de bu ölçüde artmýþtý.138 Böylece, Jenny dokuma ve eðirme makinelerinin pamuklu dokuma sanayiine çektiði insan seli, sonunda buharlý dokuma tezgâhlarý tarafýndan boðulana kadar 800.000 dokumacýya ulaþmýþtýr. Ayný þekilde, makinenin ürettiði kumaþ ve diðer malzemelerin
135
1861 sayýmýna göre (vol. II., Lond. 1863) Ýngilterede ve Galde kömür ocaklarýnda çalýþan
iþçi sayýsý 246.613 olup bunlarýn 73.545i 20 yaþýn altýnda, l73.067si 20 yaþýn üzerindeydi. Yirmi
yaþýn altýnda olanlardan 20.835i 5 ile 10 yaþ arasýnda, 30.701i 10 ile 15 yaþ arasýnda, 42.010u 15
ile 19 yaþ arasýndaydý. Demir, bakýr, kurþun, kalay ve diðer madenlerde çalýþanlarýn sayýsý 319.222
idi.
136
1861 yýlýnda Ýngiltere ile Galde, makine yapýmýnda 60.807 kiþi çalýþýyordu; bu sayýya,
patronlar ile memurlar vb., bu iþkolu ile ilgili bütün çalýþan kimseler giriyor, ama dikiþ makinesi
vb. gibi küçük makine yapýmcýlarý ile, mekik gibi makinenin üzerinde kullanýlan parçalarý yapanlar
girmiyordu. Ýnþaat mühendislerinin toplam sayýsý 3.329 idi.
137
Demir en önemli harrmaddelerden birisi olduðu için, burada þu sayýlarý vermek isterim:
1861 yýlýnda Ýngiltere ile Galde 125.771 demir iþçisi olup, bunlarýn 123.430u erkek, 2.341i
kadýndý. Erkeklerin 30.810u 20 yaþýn altýnda, 92.620si ise 20 yaþýn üzerindeydi.
138
Dördü büyük ve ikisi çocuk, winders [çýkrýkçý -ç.] olarak çalýþan bir ailenin, geçen
yüzyýlýn sonu ile bu yüzyýlýn baþýnda, günde on saat çalýþarak haftada kazandýklarý para 4
sterlindi. Ýþler çok fazla ise, daha fazla kazanabilirlerdi. ... Bundan önce, daima iplik sýkýntýsý
çekerlerdi. (Gaskell, l.c., s.,25-27.)
* Sýnýr devletleri. -ç.
Karl Marks
Kapital I
383
bollaþmasý sonucu, terzi, elbiseci ve kadýn terzisi sayýsý, dikiþ makinesinin ortaya çýkmasýna kadar artmaya devam etmiþti.
Nispeten az sayýda iþçinin çalýþmasýyla makinelerin saðladýklarý
hammadde, ara ürünler, emek araçlarý vb. kitlesinde meydana gelen
artýþla orantýlý olarak, bu hammaddeler ve ara ürünlerin iþlenmesi ile
ilgili sayýsýz iþler ortaya çýktý ve toplumsal üretim kollarý çeþit yönünden
arttý. Fabrika sistemi, toplumsal iþbölümünü, manüfaktüre göre çok
daha ileri götürdü, çünkü girdiði iþkollarýnda üretkenliði çok daha yüksek düzeye çýkartýyordu.
Makinelerin doðurduðu ilk sonuç, artý-deðer ile, artý-deðerin içinde
yer aldýðý ürünlerin kitlesini artýrmaktý. Kapitalistler ile, kendilerine baðlý
olanlarýn tükettikleri maddeler bolaþtýðý için, toplumun bu katýnda da,
bir büyüme olur. Bunlarýn artan zenginlikleri ve gerekli tüketim maddelerini üretmek için çalýþtýrýlan iþçi sayýsýndaki nispî azalma, yeni, lüks gereksinme maddeleri ile birlikte, bu gereksinmeleri giderme araçlarýný
da doðurur. Toplumun üretiminin büyük bir bölümü, artý-ürün þeklini
aldýðý gibi, bu artý-ürünün daha büyük bir bölümü, daha çeþitli ve daha
incelmiþ biçimlerde üretilir ve tüketilir. Baþka bir deyiþle, lüks eþya üretimi artar.139 Ürünlerin incelmesi ve çeþitlenmesi, [sayfa 456] ayný zamanda, büyük sanayiin yarattýðý dünya pazarlarýndaki yeni iliþkilerden de
ileri gelir. Yerli ürünler daha hýzlý miktarlarda yabancý lüks eþyalar ile
deðiþilmekle kalmaz, daha fazla yabancý hammadde, ara-ürün ve diðer
çeþitli maddeler, yerli sanayilerde üretim aracý olarak kullanýlýr. Dünya
pazarlarý arasýnda kurulan bu iliþkiler nedeniyle, ulaþtýrma ve taþýma iþlerinde emek talebi artar ve bu iþler sayýsýz kollara bölünür.140
Ýþçi sayýsýnýn nispeten azalmasýna karþýn, üretim araçlarý ile tüketim maddelerindeki artýþ, kanallar, doklar, tüneller, köprüler vb. gibi,
meyvelerini gelecekte verecek olan iþlerin yapýlmasýnda emek talebinin artmasýna yolaçar. Ya doðrudan doðruya makinenin ya da onun
eseri olan genel sýnai deðiþmenin etkisiyle, yepyeni iþ alanlarý açan yeni
üretim dallarýný oluþturur. Ne var ki, bu üretim dallarýnýn genel üretim
içinde tuttuðu yer, en geliþmiþ ülkelerde bile önemli sayýlmaz. Buralarda
iþ bulan iþçi sayýsý, doðrudan doðruya bu sanayilerin yarattýðý en kaba
türden el iþçisine olan taleple orantýlýdýr. Bu türden bellibaþlý sanayiler,
þimdilik, gaz iþleri, telgraf, fotoðrafçýlýk, buharlý deniz ulaþýmý ve demiryollarýdýr. Ýngiltere ve Gal bölgesi için 1861 sayýmýna göre, gaz sa-nayiinde
(gaz iþleri ile mekanik aygýtlarýn üretimi, gaz þirketlerinde çalýþanlar
vb.) 15.211 kiþi; telgrafçýlýkta 2.399; fotoðrafçýlýkta 2.366; buharlý deniz
ulaþýmýnda 3.570; demiryollarýnda 70.599 kiþi çalýþtýðýný görüyoruz.
Bunlardan hünersiz denizyolu iþçileri azçok devamlý çalýþýyorlardý ve
139
F. Engels, Lage etc.de bu lüks eþya iþlerinde çalýþanlarýn büyük kýsmýnýn sefil durumlarýna
iþaret eder. Ayrýca Reports of the Childrens Employment Commisiondaki sayýsýz örneklere
bakýnýz.
140
1861de, Ýngiltere ile Galde, deniz ticaretinde çalýþan 94.665 denizci vardý.
384
Karl Marks
Kapital I
büro iþçileriyle ticaret iþlerini yürüten bütün personel aþaðý yukarý 28.000
kiþiydi. Böylece, bu beþ yeni sanayi kolunda çalýþan toplam personel
94.145e ulaþmýþ oluyordu.
Ensonu, büyük sanayiin olaðanüstü üretkenliði, diðer bütün üretim alanlarýnda emek-gücünün daha geniþ ve yoðun bir þekilde sömürülmesiyle elele vererek, iþçi sýnýfýnýn büyük bir kesiminin üretken
olmayan bir biçimde çalýþtýrýlmasýný ve, böylece eskiden ev iþlerini yapan kölelerin þimdi de, erkek ve.kadýn hizmetçi, uþak vb. gibi adlar
altýnda bir hizmetkârlar sýnýfý olarak tekrar ortaya çýkmasýna izin vermiþ
olur. 1861 sayýmýna göre, Ýngiltere ile Galin toplam nüfusu, 9.776.259u
erkek ve 10.289.965i kadýn olmak üzere 20.066.224 idi. Çalýþmak için
yaþlarý çok küçük olanlarla ihtiyarlarý; üretken olmayan bütün kadýnlarý,
gençleri [sayfa 457] ve çocuklarý; deviet memurlarý ile rahipleri, hukukçularý, askerleri vb. gibi , ideolojik sýnýflarý; daha sonra baþkalarýnýn emeðini
rant, faiz vb. þekillerinde sömürerek çalýþmadan geçinenleri; ve ensonu, dilencileri, serserileri ve suçlularý bu toplamdan düþerek, geriye her
iki cinsiyetten ve her yaþtan yuvarlak hesap sekiz milyon insan kalýr ki,
bu sayýya, herhangi bir þekilde, sanayi, ticaret ve mali iþlerle uðraþan
kapitalistler de dahildir. Bu 8 milyon içersinde þunlar vardýr:
Tarým iþçileri (çobanlar, çiftlik hizmetçileri, ve
çiftçinin yanýnda yaþayan kadýn hizmetçiler) . . . . . . . . . . . . .
Bütün pamuklu, yünlü, yün kumaþ, keten, kenevir,
ipekli ve tül fabrikalarý ile makineyle çorap ve dantel
yapýmýnda da çalýþanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Bütün kömür ve maden ocaklarýnda çalýþanlar . . . . . . . . . . . . . . . .
Her türlü metal iþlerde çalýþanlar (yüksek fýrýnlar,
haddehaneler vb.) ve her türden metal yapýmcýlar . . . . . . . .
Hizmetkârlar sýnýfý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1.098.261
642.607 141
565.835
142
396.998
1.208.648 143
Tekstil fabrikalarý ile madenlerde çalýþanlar birarada 1.208.442
kiþi ediyor; tekstil fabrikalarý ile metal sanayiinde çalýþanlar birlikte alýndýðý zaman ise 1.039.605 kiþi ediyor; her iki durumda da bu toplamlar,
modern ev köleleri sayýsýndan daha azdýr. Ýþte makinelerin kapitalist
biçimde sömürüsünden çýkan görkemli sonuç!
YEDÝNCÝ KESÝM. ÝÞÇÝLERÝN FABRÝKA SÝSTEMÝ
TARAFINDAN ÝTÝLMELERÝ VE ÇEKÝLMELERÝ
PAMUKLU SANAYÝÝNDE BUNALIMLAR
Makinelerin girmesinin, bu makinelerin ilk rekabete girdikleri
Bunlardan ancak 177.596si 13 yaþýndan büyük erkektir.
Bunlardan 30.501i kadýndýr.
143
Bunlardan 137.447si erkektir. Özel evlerde çalýþmayanlar, 1.208.648 sayýsýna dahil deðildir.
1861 ile 1870 yýllarý arasýnda. erkek uþak sayýsý, neredeyse iki katýna çýkmýþtýr. Bunlar, 267.671e
141
142
Karl Marks
Kapital I
385
eski elzanaatlarý ile manüfaktürlerdeki iþçiler üzerinde zararlý bir etki
yaptýklarýný, bütün bellibaþlý ekonomi politikçiler kabul ederler. Hemen
hemen hepsi de, fabrika iþçilerinin düþtükleri köle durumundan yakýnýrlar. Peki, bunlarýn oynadýklarý büyük koz nedir? Makineler, onlarýn
ilk uygulama ve geliþme dönemindeki dehþet yatýþtýktan sonra, emek
kölelerinin sayýsýný, azaltacak yerde, uzun sürede, artýrmaktadýr! Evet,
ekonomi politik, kapitalist üretim [sayfa 458] biçiminin ebedi ve doðal bir
zorunluluk olduðuna inanan her insansever için çirkin bir teori ile, yani makineye dayanan fabrika sisteminin bir büyüme ve geçiþ döneminden sonra, baþarýsýnýn tepe noktasýnda bile, ilk uygulandýðýnda sokaða
fýrlatýp attýklarýndan daha fazla iþçiyi pençesinde kývrandýracaðý yolundaki
o iðrenç teori ile gönül eðlendirmektedir.144
Ýngiliz yünlü ve ipekli fabrikalarýnda daha önce gördüðümüz gibi
bazi durumlarda, fabrika sisteminin olaðanüstü geliþmesinin belirli bir
aþamasýnda, çalýþtýrýlan iþçi sayýsýnda, yalnýz nispi deðil mutlak bir azalmayi da beraberinde getirebileceði doðrudur. 1860 yýlýnda, Parlamentonun bir emriyle Birleþik Krallýktaki bütün fabrikalar ile ilgili olarak yapilan
özel bir sayýmda, fabrika denetmeni Bay Bakerin bölgesine giren Lancashire, Cheshire ve Yorkshiredaki fabrika sayýsýnýn 625 olduðu
görülmüþtür; bunlardan 570inde, 85.622 dokuma, tezgâhý, 6.819.146 ið
(çiftli iðler hariç), 27.439 beygirgücünde buhar ve 1.390 beygirgücünde
su kullanýlmakta ve 94.119 kiþi çalýþmaktaydý. 1865 yýlýnda, ayný fabrikalarda, 95.163 dokuma tezgâhý, 7.025.031 ið vardý, ve 28.925 beygirgücü
buhar, 1.445 beygirgücü su kullanýlýyor, 88.913 kiþi çalýþýyordu. Bu duruulaþtý. 1847 yýlýnda (büyük toprak beylerinin av korularýnda) 2.694 av korucusu vardý, bu sayý,
1869'da 4.921'e ulaþtý. Londra'da alt orta sýnýfa ait evlerde çalýþan genç hizmetiçi kýzlara, halk
dilinde kölecikler denmektedir.
144
Buna karþýlýk Ganilh, emek kölelerinin mutlak olarak azalan sayýsýný ve sonra onlarýn
yiyecekleriyle artan bir sayýda beslenen gens honnêtesin [seçkin kiþiler -ç.] beslenmesini ve
o ünlü perfectibilitê perfectibleini [yetkinleþebilir yetkinleþebilirlik -ç.] geliþtirmesini, fabrika
sisteminin sonucu sayar. Üetim hareketini o kadar az anlar ki, geliþimi sýrasýnda ezdiðinden
daha çok emek kölesi yaratýrken, yaygýnlaþmasý, çalýþan iþçiyi yoksullaþtýrýrsa, makinenin çok
belli bir kurum olduðunu pek az farkeder. Onun kendi görüþ noktasýnýn çarpýklýðý ancak kendi
sözleriyle anlatýlabilir: Les classes qui condamnées à produire et à consommer diminuent, et
les classes qui dirigent le travail, qui soulagent, consolent, et élairent toute la population, se
multiplient ... et sapproprient tous les bienfaits qui résultent de la diminution des frais du
travail, de labondance des productions, et du bon marché des consommations. Dans cette
direction, lespèce humaine sélève aux plus hautes conceptions du géine, pénètre dans les
profondeurs mystérieuses de la religion, établit les principes salutaires de la morale (ki bu
sapproprier tous les bienfaits, ibarettir), les lois tutélaires de la liberté (les classes condamnées à produire?in özgürlüðü). et du pouvoir, de lobéaissance et de la justice, du devoir et de
lhumanité. [Üretmeye ve tüketmeye yargýlanmýþ sýnýflar azalýr, ve emeði yöneten, bütün
nüfusa yatýþtýrýcý, avuntu ve anlayýþ sunan sýnýflar çoðalýr ... ve emek giderlerinin azaltýlmasýndan,
meta bolluðundan ve tüketim mallarýnýn düþük fiyatindan doðan bütün çýkarlardan yararlanýr.
Bu insan soyu, dehanýn en yüksek yaratýlarýna kavuþur, dinin sýrlarla dolu derinliðini kavrar,
ahlâkýn saðlýklý temelini atar. (ki bu bütün çýkarlarý maledinmek vb.den ibarettir.) özgürlüðü
(Üretmeye yargýlanmýþ sýnýflar için mi özgürlük?) ve iktidarý, uyruðu ve adaleti, görevi ve
insanlýðý korumak için yasalar koyar.] Bu çapraþýk sözler için bkz: Des Systèmes dEconomie
Politique etc., Par Mi. Ch. Ganilh, 2. Éd., Paris 1821, t. I. s. 224, ve bkz: s. 212.
386
Karl Marks
Kapital I
ma göre, 1860 ile 1865 yýllarý arasýnda, tezgâh sayýsýnda %11, ið sayýsýnda %3, beygirgücünde %3 bir artýþ olduðu halde, çalýþanlarýn [sayfa 459]
sayýsýnda %5½ bir azalma olmuþtu.145 1852 ile 1862 yýllarý arasýnda, Ýngiliz yünlü sanayiinde önemli bir büyüme olduðu halde, burada çalýþan
iþçi sayýsý hemen hemen ayný kalmýþtý; bu da, bize, yeni makinelerin,
daha önceki dönemdeki iþçilerin yerini ne kadar büyük ölçüde doldurduðunu göstermektedir.146 Bazý durumlarda, iþçi sayýsýndaki artýþ yalnýzca görünüþtedir; yani bu artýþ, zaten kurulmuþ bulunan fabrikalardaki
geliþme sonucu deðil, ilgili kollarýn yavaþ yavaþ birbirine eklenmesi
sonucudur; örneðin, 1838 ile 1856 yýllarý arasmda pamuklu sanayiindeki tezgâh ve iþçi artýþý yalnýzca bu iþ kolundaki geniþlemenin sonucuydu, oysa diðer sanayi kollarýndaki artýþ, daha önce insan gücüyle çalýþan,
halý, kurdele ve bez dokuma tezgâhlarýna buhar gücününün uygulanmasý sonucuydu.147 Bu durumda, bu iþ kollarýnda çalýþan iþçi sayýsýndaki artýþ, yalnýzca toplam iþçi sayýsýndaki bir azalýþýn belirtisinden baþka
bir þey deðildir. Ensonu, biz, burada, bu sorunu, metal sanayii dýþýnda,
her yerde, gençlerin (18 yaþýndan küçük), kadýnlarýn ve çocuklarýn,
fabrika iþçileri sýnýfýnda önemli bir yer tutmasý gerçeðinden tamamen
ayrý olarak incelemiþ bulunuyoruz.
Ne olursa olsun, makine tarafýndan fiilen iþinden edilen ve makinenin bizzat yerini aldýðý iþçi kitlesine karþýn, daha fazla fabrikalarýn
açýlmasý ve belli bir sanayi kolunda eskilerinin geniþletilmesi nedeniyle
fabrika iþçilerinin sayýsýnýn, daha önce iþlerinden atýlan manüfaktür iþçileri ile elzanaatçýlarýndan daha kalabalýk olabilecekleri anlaþýlmýþ bulunuyor. Örneðin, diyelim, eski üretim tarzýnda, haftada kullanýlan 900
sterlinlik sermayenin beþte-ikisi deðiþmeyen ve beþte-üçü deðiþen olsun,
yani 200 sterlini üretim araçlarýna, 300 sterlini, diyelim adam baþýna 1
sterlinden, emek-gücüne yatýrýlmýþ olsun. Makinenin kullanýlmaya baþlanmasýyla bu sermayenin bileþimi de deðiþecektir. Þimdi de, örnekin
beþte-dördü [sayfa 460] deðiþmeyen, beþte-biri deðiþen sermaye olsun; bu
durumda emek-gücü için yalnýz 100 sterlin yatýrýlmýþ olacaktýr. Bunun
sonucu iþçilerin üçte-ikisine yol verilecektir. Eðer þimdi iþ geniþlese ve
kullanýlan toplam sermaye, deðiþmeyen koþullar altýnda, 1.500 sterline
yükselse, çalýþan iþçi sayýsý, týpký makinenin kullanýlmasýndan önce
145
Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 58 vd.. Bununla birlikte ayný zamanda, 11.625
dokuma tezgâhý, 628.576 ið ve toplam 2.695 buhar ya da su gücü ile çalýþan 110 yeni fabrika,
artan sayýdaki iþçiler için çalýþma yeri olarak hazýr durumdaydý (l.c.).
146
Reports, etc., 31st Oct.. 1862, s. 79. Fabrika denetmeni Mr. A. Redgrave, 1871 yýlý sonunda,
Bradfordda, New Mechanics Instutionda yaptýðý bir konuþmada þöyle diyordu: Bir süredir
dikkatimi çeken þey, pamuklu dokuma fabrikalarýnýn görünüþlerindeki deðiþiklikler olmuþtur.
Eskiden buralar, kadýn ve çocuklarla doluydu, þimdi bütün iþi makineler yapýyor gibi. Bir
fabrikatörden bunu açýklamasýný istediðim zaman þu yanýtý verdi: Eski sistemde 63 kiþi
çalýþtýrýyordum; geliþtirilmiþ makinelerin kullanýlmaya baþlanýlmasýyla iþçilerimin sayýsýný 33e
indirdim ve ;on zamanlarda, yeni ve büyük deðiþiklikler sonucu bu 33 kiþiyi 13e indirme
durumuna geldim.
147
Bkz: Reports, etc., 31st Oct.. 1856. s. 16.
Karl Marks
Kapital I
387
olduðu gibi 300e çýkacaktýr. Sermaye biraz daha artarak 2.000 sterline
yükselse, 400 iþçi çalýþtýrýlacak, yani eski sisteme göre üçte-bir artýþ
olacaktýr. Ýþçi sayýsýnda aslýnda 100 kadar bir artýþ olmuþtur, ama nispi
olarak, yani yatýrýlan sermayeye oranla 800 kiþilik bir düþme olmuþtur,
çünkü, 2.000 sterlinlik bir sermaye eski durumda 400 kiþi deðil 1.200
kiþi çalýþtýrabilirdi. Demek ki, çalýþtýrýlan iþçi sayýsýndaki nispi azalma,
fiili bir artýþ ile baðdaþýr. Yukarda, toplam sermaye arttýðý halde, üretim
koþullarý deðiþmediði için, bu sermayenin bileþiminin ayný kaldýðýný
varsaymýþtýk. Ama, makine kullanýmýndaki her geliþme ile, sermayenin,
makineleri, hammaddeyi vb. kapsayan deðiþmeyen kýsmýn arttýðý halde,
emek-gücüne yatýrýlan deðiþen kýsmýnýn azaldýðýný yukarda görmüþ
bulunuyoruz. Biz, ayrýca, hiç bir üretim sistemindeki geliþmenin ve
kullanýlan sermayenin bileþiminin fabrika sistemindeki kadar sürekli
deðiþikliðe uðramadýðýný da biliyoruz. Bununla birlikte, bu deðiþmeler,
daima duraklama dönemleri ile kesintiye uðrarlar ve bu sürelerde,
mevcut teknik temel üzerinde fabrikalarda yalnýz nicel bir geniþleme
olur ve bu sýrada iþçi sayýsý da artar. Böylece, 1835 yýlýnda, Birleþik
Krallýkta, pamuklu, yünlü, keten ve ipekli fabrikalarýnda toplam iþçi
sayýsý yalnýzca 354.684 iken, 1861de, yalnýz buharlý dokuma tezgâhlarýnda
çalýþan (her iki cinsiyetten ve sekiz yaþýndan yukarý her yaþtan) dokumacý
sayýsý 230.654tür. El dokuma tezgâhý ile çalýþan dokumacýlarýn, aileleriyle
birlikte, 1838 yýlýnda hâlâ 800.000 kiþi olduklarýný gözönüne alýrsak, bu
büyüme kuþkusuz daha az önemli görünecektir;148 Asya ile Avrupada
iþlerinden atýlan iþçilerin ise burada hiç sözünü etmedik.
Bu nokta üzerinde bir-iki þeye daha iþaret etmem gerekiyor;
buraya kadarki teorik incelemelerimizin henüz açýklýða kavuþturmadýðý
[sayfa 461] fiilen mevcut bazý iliþkilere iþaret etmek istiyorum.
Belli bir sanayi kolunda, fabrika sisteminin, eski elzanaatlarý ile
manüfaktür aleyhine geniþlemesi halinde, sonucun, ateþli silahlar ile
donanmýþ bir ordunun, ok ve yayla donanmýþ bir orduyla karþýlaþmasý
kadar kesin olacaðý apaçýktýr. Makinenin, hareket alanýný ele geçirdiði
bu ilk dönem, elde edilmesine yardýmcý olduðu büyük kârlar nedeniyle
çok önemlidir. Bu kârlar, hýzý gitgide artan bir sermaye birikiminin
kaynaðý olmakla kalmazlar, devamlý olarak yaratýlan ve yeni yatýrým
alanlarý arayan ek toplumsal sermayenin büyük bir kýsmýný en uygun
üretim alanlarýna çekerler. Bu hýzlý ve ateþli ilk faaliyet döneminin özel
avantajlarý, makinenin istilâ ettiði bütün üretim kollarýnda kendisini
duyurur. Bununla birlikte, fabrika eylemi belli bir büyüme ve olgunluk
derecesine ulaþýr ulaþmaz, ve özellikle, teknik temeli olan makinenin
148
Eltezgâhý dokumacýlarýnýn ýstýrabý, bir Kraliyet Komisyonunun soruþturmasýna konu
olmuþ, ama çektikleri bu sýkýntýlar kabul edilmekle ve bu durum esefle karþýlanmakla birlikte,
durumlarýnýn düzeltilmesi, belki de haklý olarak, raslantýya ve zamana býrakýlmýþtýr; þimdi (yani
tam 20 yýl sonra!) bu sefaletlerin neredeyse ortadan kalktýðý umut edilebilir ve bunun nedeni
de buharlý tezgâhlarýn bugünkü yaygýnlýðý olabilir. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1856, s. 15.)
388
Karl Marks
Kapital I
kendisi makine ile üretilmeye baþlar baþlamaz; kömür ve demir madenciliði ile meta sanayileri ve ulaþtýrma araçlarýnda köklü bir devrim olur
olmaz; kýsacasý, modern sanayi sistemiyle üretim için gerekli genel koþullar kurulur kurulmaz, bu üretim tarzý bir esneklik kazanýr ve yalnýzca
hammadde ve sürüm pazarlarý bulunmasý dýþýnda hiç bir engel tanýmayan ani sýçramalý bir geniþleme olasýlýðýna ulaþýr. Bir yandan, makine,
ayný þekilde hammaddeyi çoðaltýcý bir etki yaratýr; örneðin, çýrçýr makinesinin pamuk üretimini artýrmasý gibi.149 Öte yandan, makineyle üretilen
mallarýn ucuzluðu ile birlikte, ulaþtýrma ve iletiþim araçlarýndaki geliþmeler, dýþ pazarlarýn ele geçirilmeleri ile silah saðlamýþ olur. Baþka ükelerdeki elzanaatlarýný ortadan kaldýrarak buralarý zorla hammadde ikmal
alanlarý haline getirir. Doðu Hindistan, bu yolla, Büyük Britanya için, pamuk, yün, kenevir, jüt, indigo üretme zorunda kalmýþtý.150 Büyük sanayi,
iþçilerin bir kýsmýný sürekli bir þekilde fazlalýk haline getirerek, kök
saldýðý bütün ülkelerde, büyük çapta göçlere ve yabancý topraklarýn sömürgeleþtirilmelerine yolaçar, ve bu ülkeleri anayurt için hammadde
yetiþtiren yerleþme yerleri haline getirir; örneðin Avustralyanýn, yün yetiþtiren bir ülke haline sokulmasý gibi.151 Yeni ve uluslararasý bir [sayfa 462] iþbölümü, büyük sanayiin baþlýca merkezlerinin gereksinmelerine uyan
bir iþbölümü ortaya çýkarýr, ve yeryüzünün bir bölümünü, temel olarak
sanayi alaný halinde kalan, öteki bölümünü hammadde saðlayan tarýmsal üretim alaný haline getirir. Bu devrim, tarýmda, burada üzerinde daha fazla durmak gereðini duymadýðýmýz köklü deðiþikliklerle birarada
bulunur.152
Makinelerin, hammadde üzerindeki diðer etkileri, üçüncü kitapta [ciltte] ele alýnacaktýr.
Hindistandan Büyük Britanyaya pamuk ihracati, 1846: 34.540.143 libre; 1860: 204.141.168
libre; 1865: 445.947.600 libre Hindistandan Büyük Britanyaya yün ihracatý 1846: 4.570.581
libre; 1860: 20.214.173 libre; 1865: 20.679.111 libre.
151
Güney Afrikadan Büyük Britanyaya yün ihracatý. 1846: 2.958.457 libre; 1860: 16.574.345
libre: 1865: 29.920.623 libre. Avustralyadan Büyük Britanyaya yün ihracatý. 1846: 21.789.346
libre; 1860: 59.166.616 libre; 1865: 109,734.261 libre.
152
Birleþik Devletlerin ekonomik geliþmesi, Avrupa ve özellikle de Ýngiliz modern sanayiinin
bir ürünüdür. Bugünkü durumlarýnda (1866) Birleþik Devletlerin hâlâ bir Avrupa sömürgesi
sayýlmasý gerekir. [Dördüncü Almanca baskýya ek. O zamandan beri Birleþik Devletler, bu
geliþme nedeniyle sömürge niteliðini kaybetmeksizin, sanayii, dünyada ikinci sýrayý tutan bir
ülke haline gelmiþtir. -F.E.]
BÝRLEÞÝK DEVLETLERDEN BÜYÜK BRÝTANYAYA PAMUK ÝHRACATI
1846: 401.949.393 libre, 1852: 765.630.543 libre
1859: 961.707.264 libre, 1860: 1.115.890.608 libre
BÝRLEÞÝK DEVLETLER'DEN BÜYÜK BRÝTANYA'YA TAHIL, VB.
ÝHRACATI (cwt olarak)*
149
150
Buðday
16.202.312 41.033.503 Mýsýr
5.473.161
Arpa
3.669.653 6.624.800
Bere ya da Bigg** 2.039
Yulaf
3.174.861 4.426.994
Bezelye
811.620
Çavdar
388.749
7.108
Fasulye
1.822.972
Buðday unu 3.819.440 7.207.113
Kara buðday 1.054
Toplam ihracat
35.365.801 74.083.351
* cwt = 112 libre; yaklaþýk olarak 50 kg. -ç.
** Bir tür arpa.
11.694.818
7.675
1.024.722
2.037.137
19.571
Karl Marks
Kapital I
389
Bay Gladstoneýn önerisi üzerine Avam Kamarasý, 17 Þubat 1867
de, 1831 ile 1866 yýllarý arasýnda Birleþik Krallýðýn ithal ve ihraç ettiði her
türden hububat, tahýl ve unun toplam miktarýný gösteren bir istatistik
yapýlmasýný emretti. Aþaðýda alýnan sonuçlarýn bir özetini veriyorum. Un
miktarý, quarter tahýl olarak verilmiþtir.
BEÞ YILLIK DÖNEMLER VE 1856 YILI
Yýllýk Ortalama
1831-1835 1836-1840 1841-1845 1846-1850 1851-1855
Ýthalat (Qrs)
1.096.373 2.389.729 2.843.865 8.776.552 8.345.237
Ýhracat (Qrs)
225.263
251.770
139.056
155.461
307.491
Ýthal fazlasý Qrs)
871.110 2.137.959 2.704.809 8.621.091 8.037.746
Nüfus
Her dönemde
yýllýk ortalama 24.621.107 25.929.507 27.262.569 27.797.598 27.572.923
Adam baþýna
yýllýk iç ürün
tüketimi
fazlasý (Qrs)
0.036
0.082
0.099
0.310
0.291
1856-1860 1861-1865
1866
10.913.612 15.009.971 16.457.340
341.150
302.754
216.218
10.572.462 14.707.117 16.241.122
28.391.544 29.381.760 29.935.404
0.372
0.501
Fabrika sisteminin özünde bulunan ve sýçramalarla geniþlemesini
saðlayan muazzam güç ile, bu sistemin dünya pazarýna baðýmlýlýðý, zorunlu olarak hummalý bir üretime yolaçar ve bunu, [sayfa 463] pazarlarýn
mal fazlasý ile dolmasý izlediði gibi, pazarlarýn daralmasý da üretimi felce uðratýr. Modern sýnai yaþam, birbirini izleyen, ýlýmlý faaliyet, gönenç,
aþýrý üretim, bunalým ve duraklama dönemleri halini alýr. Makinenin,
çalýþma yaþamý ve dolayýsýyla iþçinin varolma koþullarýnda yarattýði bu
güvensizlik ve kararsýzlýk, sýnai çevrimin bu dönemsel degiþmeleri nedeniyle, normal görülen þeyler olur. Gönenç dönemleri dýþýnda, kapitalistler arasýnda, pazarlarýn paylaþýlmasý için çok þiddetli bir savaþým olur.
Bu pay, ürünün ucuzluðu ile doðru orantýlýdýr. Emek-gücünün yerini almak üzere daha geliþmiþ makinelerin kullanýlmasý ve yeni üretim yöntemlerinin uygulanmasý konusundaki bu savaþýmýn doðurduðu rekabet
dýþýnda, her sýnai çevrimde, metalarý ucuzlatma amacýyla ücretleri zorla
emek-gücünün deðerinin altýna düþürme çabalarýnýn ortaya çýktýðý bir
döneme gelinir.153 [sayfa 464]
153
Bir lokavt sonucu sokaða atýlmýþ bulunan Leicesterli kundura yapýmcýlarý Ýngiliz Ticaret
Kurumuna 1866 Temmuzunda verdikleri dilekçede þöyle diyorlardý: Yirmi yýl önce Leicester
ayakkabý yapýmýnda, dikiþin yerini çivinin almasýyla büyük bir deðiþiklik oldu. O sýralarda iyi bir
ücret kazanýlabiliyordu. Çeþitli firmalar arasýnda, kimin en temiz malý çýkartacaðý konusunda
büyük rekabetler olduðu görülürdü. Ne var ki, kýsa süre sonra kötü bir rekabet türü ortaya çýktý,
yani birbirlerini pazardan sürme yarýþýna giriþtiler. Çok geçmeden bunun zararlý sonuçlarý
kendisini, ücretlerin düþmesi þeklinde gösterdi ve emeðin fiyatýndaki düþüþ o kadar yaygýn ve
hýzlýydý ki, þimdi birçok firma, ilk ücretlerin ancak yarýsýný ödüyorlar. Ve gene de, ücretler
gitgide düþtüðü halde, ücret tarifesindeki her deðiþiklikle birlikte kârýn arttýðý görülüyor. Ücretleri
aþýrý derecede düþürerek, yani iþçinin tüketim maddelerini düpedüz soyarak olaðanüstü kâr
saðlamak için fabrikatörler, güç ve kötü zamanlardan bile yararlanmýþlardýr. Bir örnek
(Coventrydeki ipekli dokuma bunalýmýna deðiniliyor): Fabrikatörler ile iþçilerden aldýðým bilgiler,
ücretlerde, yabancý üreticilerin rekabetinden ya da bunu gerekli kýlabilecek diðer koþullardan
390
Karl Marks
Kapital I
0.543
Bu nedenle, fabrika iþçilerinin sayýsýndaki büyüme, fabrikalara
yatýrýlmýþ bulunan sermaye miktarýnda, nispeten çok daha büyük bir
büyümeyi zorunlu kýlar. Bununla birlikte, bu büyüme, sýnai çevrimdeki
yükselme ve alçalmalarla koþullandýrýlmiþtýr. Ayrýca, bu büyüme, bazan
yeni iþçilerin yerini dolduran, bazan da eski iþçileri fiilen iþlerinden
eden teknik geliþmeler ile sürekli olarak kesintiye uðratýlýr. Makine
sanayiindeki bu nitel deðiþme, iþçileri sürekli olarak fabrikadaki iþlerinden uzaklaþtýrýr, ya da yeni iþçi akýmlarýna karþý kapýlarýný kapar, oysa
fabrikalardaki salt nicel büyüme, yalnýz iþlerinden atýlanlarý emmekle
kalmaz, yeni iþçilere de iþ saðlar. Böylece iþçiler durmadan iþten atýlýr,
iþe alýnýr, oradan oraya sürüklenir, ve bu arada da iþçilerin cinsiyetleri,
yaþlari ve hünerleri konusunda sürekli bir deðiþme sürer gider.
Fabrika iþçilerinin yazgýsý, Ýngiliz pamuklu sanayiinin geliþme
çizgisine bir gözatmakla en iyi þekilde ortaya konabilir.
Bu iþ kolunda, 1770 ile 1815 arasýnda iþler yalnýz beþ yýl kötü
gitmiþ ya da durgunluk göstermiþtir. Bu 45 yýllýk dönemde, Ýngiliz fabrikatörleri, dünya pazarlarý ile makine tekelini ellerinde tutmuþlardýr. 1815
ile 1821 arasýnda bunalým, 1822 ile 1823te gönenç görüldü; 1824te iþçi
sendikalarýna karþý olan yasalar ortadan kaldýrýldý, fabrikalar her yerde
büyük geniþleme gösterdi; 1825te bunalým; 1826da fabrika iþçileri arasýnda büyük sefalet ve ayaklanmalar; 1827de biraz düzelme; 1828de
buharlý dokuma tezgâhý sayýsý ile ihracatta büyük artýþ; 1829da ihracat,
baþta Hindistan olmak üzere bütün yýllarý geride býraktý; 1830da pazarlar
bozuldu, büyük sýkýntý baþgösterdi; 1831den 1833e kadar bunalým sürdü
ve, Hindistan ve Çinle yapýlan ticaretin tekeli, Doðu Hindistan þirketinin
elinden alýndý; 1834te fabrika ve makine sayýsýnda büyük artýþ oldu,
iþçi sýkýntýsý görüldü. Yeni çýkartýlan yoksullar yasasý, tarým iþçilerinin
fabrika bölgelerine göçmesini hýzlandýrdý. Kýrsal bölgelerde çocuk diye
bir þey kalmadý. Beyaz köle ticareti baþladý; 1835, büyük gönenç yýlý ve
ayný zamanda [sayfa 465] el dokumacýlarýnýn açlýktan kýrýlmasý; 1836, genel
büyük gönenç yýlý; 1837 ve 1838, depresyon ve bunalým; 1839, canlanma;
1840, büyük depresyon, ayaklanmalar ve askeri birliklerin çaðrýlmasý;
1841 ile 1842, fabrika iþçileri arasýnda korkunç sefalet; 1842, tahýl yasalarýnýn yürürlükten kaldýrýlmasýný saðlamak için fabrikatörlerin iþçileri fabrikalara sokmamalarý; binlerce fabrika iþçisinin Lancashire ve Yorkshire
kentlerine akýþý, askeri birliklerce geri sürülmeleri ve iþçi liderlerinin
Lancasterde yargýlanmasý; 1843, büyük sefalet; 1844, canlanma; 1845,
daha büyük ölçüde bir indirim yapýldýðýný kuþkuya yer býrakmayacak þekilde ortaya koymaktadýr
... dokumacýlarýn çoðu, ücretlerinde yüzde 30 ile yüzde 40 bir indirim ile çalýþmaktadýrlar. Beþ
yýl önce dokumacýya 6 ya da 7 þilin getiren bir parça þerit, þimdi ancak 3 þilin 3 peni ya da 3 þilin
6 peni getirmektedir; eskiden 4 þilin ve 4 þilin 3 peni eden diðer iþler, þimdi 2 þilin ve 2 þilin 3
peni ediyor. Ücretlerdeki indirim, talebi artýrmak için gerekli olandan çok daha fazla ölçücle
yapýlmaktadýr. Gerçekten de, dokuma giderlerindeki indirim birçok þerit türlerinde, imal edilmiþ
malýn satýþ fiyatlarýnda buna göre bir düþüþü birlikte getirmemektedir. (Mr. F. D. Longeun
raporu, Ch. Emp. Com. V. Rep., 1866, s. 114, n° 1.)
Karl Marks
Kapital I
391
büyük gönenç; 1846, baþlangýçta sürekli düzelme, sonra gerileme, Tahýl
Yasalarýnýn kaldýrýlmasý; 1847, bunalým ve büyük somun onuruna ücretlerde genel olarak %10 ya da daha fazla indirim; 1848, sürekli depresyon; Manchesterin askeri korunma altýna alýnmasý; 1849, canlanma;
1850, gönenç; 1851, fiyatlarda düþme, düþük ücretler, sýk sýk grevler;
1852, düzelmelerin baþlamasý, grevlerin devamý ve fabrikatörlerin yabancý
iþçi getirme tehditleri; 1853, ihracatýn artýþý. Sekiz aylýk grev ve Prestonda
büyük sefalet; 1854, gönenç ve pazarlarýn malla boðulmasý; 1855, Birleþik
Devletler, Kanada ve Doðudaki pazarlardan devamlý baþarýsýzlýk haberleri;
1856, büyük gönenç; 1857, bunalým; 1858, düzelme; 1859, büyük gönenç,
fabrika sayýsýnda artýþ; 1860, Ýngiliz pamuklu ticaretinin doruk noktasý,
ve Hindistan, Avusturya ve diðer pazarlar mal ile o derece boðuldu ki,
1863te bile bu malý emmeleri mümkün olmadý; Fransa ile ticaret sözleþmesi, fabrikalar ile makinelerde muazzam artýþ ve büyüme; 1861, gönencin bir süre devami, geri gidiþ, Amerikan iç savaþý, pamuk kýtlýðý; 1862
ile 1863, tam bir çöküþ.
Pamuk kýtlýðýnýn tarihi o kadar kendine özgüdür ki, buna deðinilmeden geçilemez. 1860 ve 1861 yýllarýnda dünya pazarlarýnda egemen
olan koþullardan da anlaþýlacaðý gibi, pamuk kýtlýðý fabrikatörlerin tam
zamanýnda imdatlarýna yetiþmiþ ve bir ölçüde de yararlarýna olmuþtur;
bu gerçeði, Manchester Ticaret Odasýnýn raporlarý kabul ettiði gibi, parlamentoda, Palmerston ve Derby, bunu, açýkça ilân etmiþler ve olaylar
da doðrulamýþtýr.154 Kuþkusuz, 1861 yýlýnda, Birleþik Krallýktaki 2.887 pamuklu fabrikasý arasýnda, küçük boyda olanlarý da çoktu. Bay A. Redgravein raporuna göre, bölgesindeki 2.109 fabrikadan 392si, yani %19u,
[sayfa 466] herbiri 10 beygirgücünden daha az, 345i yani %16si 20 beygirgücünden az, 1.372si 20 beygirgücünün üzerinde buhar gücü kullanýyorlardý.155 Küçük fabrikalarýn çoðunluðu dokuma atelyeleriyli ve birisi
ipliði, bir diðeri makineleri, bir üçüncüsü binalarý saðlayan spekülatörler tarafýndan, 1858den sonraki gönenç dönemi sýrasýnda yapýlmýþtýr;
daha önceleri iþçibaþýlýk etmiþ ya da fazla varlýklý olmayan kimseler
tarafýndan iþletiliyorlardý. Bu küçük fabrikatörlerin çoðu battý. Pamuk
kýtlýðýnýn ertelediði ticaret bunalýmý, onlarý da ayný akibete uðratacaktý.
Toplam fabrikatör sayýsýnýn üçte-birini oluþturduklarý halde, gene de
onlarýn fabrikalarý, pamuklu ticaretine yatýrýlan sermayenin çok küçük
bir kýsmýný temsil ediyorlardi. Ýþ duraklamalarýna gelince, güvenilir hesaplara göre 1862 Ekiminde iþlerin %60,3ü, dokuma tezgâhlarýnýn %58i
durmuþtu. Bu, pamuklu sanayiinin bütünü için sözkonusuydu ve her
bölge için farklýydý. Ancak birkaç fabrika, tamzaman (haftada 60 saat),
gerisi aralýklý olarak çalýþýyordu. Tam zaman çalýþýlan yerlerde bile,
alýþýlagelen belirli parça-baþý ücrete karþýn, iþçilerin haftalýk ücretleri, iyi
pamuk yerine kötüsü, Sea Island yerine Mýsýr pamuðu (iince iplik eðiril154
392
Bkz: Reports of Insp. of Pact., 31st October, 1862, s. 30.
Karl Marks
Kapital I
mesinde), Amerikan ve Mýsýr pamuðu yerine Surat pamuðu kullanýlmasý,
saf pamuðun kýrpýntý ve Surat pamuðu ile karýþtýrýlmasý nedeniyle, zorunlu olarak düþük oluyordu. Surat pamuðunun liflerinin kýsa ve kirli
oluþu, ipliðin kolayca kopmasý, ilmikleri tutturmak için un yerine daha
aðýr türden maddeler kullanýlmasý, makinelerin hýzýyla birlikte tek bir
dokumacýnýn denetleyebileceði tezgâh sayýsýný da azaltýyor, makinelerden kusurlu çýkan iþ için harca emeði artýrýyor ve üretilen ürünün kitlesindeki azalma yüzünden parça-baþý ücreti düþürüyordu. Surat pamuðunun kullanýldýðý yerlerde tam-zaman çalýþan iþçilerin kaybý yüzde 20,
30 ya da daha fazlaydý. Bu yetmiyormuþ gibi fabrikatörlerin çoðu parçabaþý ücreti yüzde 5,7½, 10 oranýnda indirmiþlerdi. Bu durum karþýsýnda,
haftada yalnýz 3, 3½, 4 gün, ya da günde yalnýz 6 saat çalýþan iþçilerin
durumlarýnýn ne olduðunu anlayabiliriz. Nispi bir düzelmenin görüldüðü
1863 yýlýnda bile, iplikçiler ile dokumacýlarýn haftalýk ücretleri, 3 þilin 4
peni, 3 þ. 10 p., 4 þ. 6 p., ve 5 þ. 1 peni idi.156 Ne var ki, bu sefil durumda
bile patronun yaratýcý zekâsý durmadan çalýþýyor, ücretlerde sürekli indirmeler icat ediyordu. [sayfa 467] Bunlar, bir ölçüde, son þeklini almýþ
maldaki kusurlar nedeniyle ceza þeklinde oluyordu, ama aslýnda bu
kusurlarýn nedeni kullandýðý kötü cins pamuk ve elveriþsiz makineler
idi. Üstelik iþçilerin oturduklarý kulübeler eðer fabrika sahibine aitse,
kiralarý da bu çok düþük ücretlerden kesiliyordu. Bay Redgrave, otomatik
bakýcýlar (bir çift otomatik dokuma tezgâhýný yöneten iþçiler) için þöyle
diyor: Tam-zamanlý çalýþmayla geçen iki haftanýn sonunda aldýklarý 8
þilin 11 peniden ev kirasý kesiliyor ve fabrika sahibi, kiranýn yarýsýný bahþiþ olarak geri veriyordu. Ýþçiler ellerine geçen 6 þilin 11 peni ile evlerine
dönüyorlardý. 1862 yýlýnýn sonlarýnda birçok yerlerde, otomatik dokuma
tezgâhý iþçilerinin haftalýk ücretleri 5 ile 9 þilin, dokumacýlarýn 2 ile 6
þilin arasýndaydý.157 Ancak kýsa süreli olarak çalýþtýklarý zamanlarda bile
ev kiralarý çoðu kez iþçilerin ücretlerinden kesiliyordu.158 Lancashireýn
bazi kesimlerinde açlýk hummasýnýn baþgöstermesine hiç þaþmamak
gerekir. Ama bunlarýn hepsinden daha dikkat çekici olaný, üretim sürecinde, iþçilerin sýrtýndan yapýlan devrimdir. Anatomistlerin kurbaðalar
üzerinde yaptýklarý gibi, iþçilerin experimenta in corpore vili * yapýlýyordu.
Bay Redgrave þöyle diyor: Birkaç fabrikadaki iþçilerin fiili kazançlarýný
verdim, ama bu, hiç bir zaman, her hafta ayný miktarý kazandýklarý anlamýna gelmez. Ýþçiler, fabrikatörlerin sürekli denemelerinden ileri gelen
büyük dalgalanmalar ile karþý karþýya kalýrlar. ... Ýþçilerin kazancý, denenmekte olan pamuk karýþýmýnýn niteliðine baðlý olarak yükselir ve düþer;
bazan bu düþüþ, eski kazançlarýna göre %15 olduðu halde, bir-iki hafta
l.c.. s. 18, 19.
Rep. of Insp. of Fact., 31st October, 1863, s. 41-45.
l.c., s. 41-44.
158
l.c., s. 57.
* Deðersiz bedenleri üzerinde deney. -ç.
155
156
157
Karl Marks
Kapital I
393
içersinde bu düþüþ %50den %60a kadar çýkabilir.159 Bu denemeler
yalnýz iþçilerin geçim araçlarý konusunda ve onun zararýna yapýlmakla
kalmýyordu. Ýþçinin beþ duyusu da bunun acýsýný çekiyordu. Surat pamuðu üzerinde çalýþan iþçilerin þikayetleri çok fazlaydý. Pamuk balyalarýný
açtýklarý zaman dayanýlmaz bir koku ile karþýlaþtýklarýný ve bunun hastalýklara neden olduðunu söy- lüyorlardý. ... Karýþtýrma, kýrpma ve scribbling* odalarýnda pamuktan çýkan toz ve kir, solunum yollarýný tahriþ
ediyor, öksürüðe ve nefes darlýðýna yolaçýyordu. Surat pamuðunda bulunan kirin tahriþinden ileri geldiðine hiç [sayfa 468] kuþku bulunmayan bir
deri hastalýðý da yaygýndý. ... Lifler çok kýsa olduðu için çok miktarda
hem hayvansal ve hem de bitkisel haþýl kullanýlýyordu. ... Toz nedeniyle
bronþit yaygýndý. Ayný nedenle iltihaplý boðaz hastalýklarý da çoktu. Dokumadaki atkýlar sýk sýk kýrýldýðý için, dokumacý, atkýyý tezgâhýn göz deliðinden emmek zorunda kalýyor ve bu da mide hastalýklarýna ve hazýmsýzlýða yolaçýyordu. Öte yandan, un yerine kullanýlan maddeler, ipliðin
aðýrlýðýný artýrdýðý için fabrikatörlere para doðuran sihirli cüzdan gibi
oldular, 15 libre hammadde, dokunduktan sonra 26 libre çekiyordu.160
Fabrika denetmenlerinin, 30 Nisan 1864 tarihli raporunda þu satýrlarý
okuyoruz: Sanayi, bu yollara, þimdi namus sýnýrlarýný aþacak ölçüde
baþvuruyor. Bu iþleri iyi bilen birisi, bana, 8 libre aðýrlýðýnda bir kumaþýn
5½ libresinin pamuk, 2¾ libresinin hasýl olduðunu söyledi; 51/4 libre
aðýrlýðýndaki baþka bir kumaþýn ise 2 libresi haþýldý. Bunlar her zaman
kullanýlan ihraç malý gömleklik kumaþlardý. Baþka cins kumaþlara bazan
%50ye kadar haþýl katýldýðý oluyordu; böylece bir fabrikatör, bir kumaþý,
yapýldýðý ipliðin fiyatýndan daha ucuza satarak zengin olduðunu
söyleyerek övünebilirdi ve övünüyordu da.161 Ama iþçiler, yalnýz fabrika
içersinde fabrika sahiplerinin, dýþarda ise yöneticilerin deneylerinden,
ücretlerin indirilmesinden, iþ yokluðundan, yoksulluk içinde kývranýp
sadakaya muhtaç olmaktan, lordlarla avam kamarasi üyelerinin övgülü
nutuklarýndan ýstýrap çekmekle kalmýyorlardý. Pamuk kýtlýðý sonucu
iþlerinden atýlan talihsiz kadýnlar, böylece toplum dýþýna sürülmüþ oldular;
ve þimdi iþler yeniden canlandýðý ve iþ çoðaldýðý halde, bu talihsiz sýnýfýn
üyesi olmaya devam ettiler ve belki de bu böyle sürüp gidecektir. Kasabada þimdi son 25 yýlda gördüðümden çok daha fazla genç orospu
var.162
Bu duruma göre, 1770 ile 1815 yýllarý arasýnda Ýngiliz pamuklu
sanayiinde 45 yýl içersinde yalnýzca, 5 yýllýk bunalým ve duraklama olduðunu ve bunun da tekel dönemine rasladýðýný görüyoruz. 1815 ile 1863
arasýndaki 48 yýllýk ikinci dönemde, 28 yýllýk depresyon ve durgunluða
l.c., s. 50-51.
l.c., s. 62-63.
Rep. etc., 30th April, 1864, s. 27.
162
Bolton Baþkomiseri Mr. Harrisin bir mektubundan, Rep. of Insp. of Fact., 31st October,
1865, s. 61-62.
* Tarama. -ç.
159
160
161
394
Karl Marks
Kapital I
karþýlýk, yalnýzca 20 yýllýk canlanma ve gönenç dönemi var. 1815 ile
1830 yýllarý arasýnda, Kýta Avrupasý ve Birleþik [sayfa 469] Devletler ile rekabet
baþlamýþtýr. 1833ten sonra Asya pazarlarýnýn geniþlemesi, insan soyu
yokedilerek (Hintli el dokumacýlarýnýn toptan ortadan kaldýrýlmasý) zorla
gerçekleþtirildi. Tahýl yasalarýnýn kaldýrýlmasýndan sonra, 1846dan 1863e
kadar 9 yýllýk depresyon ve durgunluða karþý, 8 yýllýk ýlýmlý bir gidiþ ve
gönenç dönemi vardýr. Yetiþkin erkek iþçilerin gönenç yýllarýndaki durumlarý aþaðýdaki nottan anlaþýlabilir.163
SEKÝZÝNCÝ KESÝM. BÜYÜK SANAYÝÝN MANÜFAKTÜRDE,
ELZANAATLARINDA VE EV SANAYÝÝNDE
YOLAÇTIÐI DEVRÝM
a. Elzanaatlarý ile Ýþbölümüne Dayanan
Elbirliðinin Ortadan Kalkmasý
Makinenin, elzanaatlarýna dayanan elbirliði ile, el iþçiliði arasýndaki iþbölümüne dayanan manüfaktürü nasýl ortadan kaldýrdýðýný
görmüþtük. Bunlardan ilkine örnek, ekin biçme makinesiydi ve biçiciler arasýndaki elbirliðinin yerini almýþtý. Ýkincisi için çarpýcý bir örnek,
iðne yapma makinesiydi. Adam Smithe göre onun zamanýnda 10 kiþi
bir günde elbirliðine dayanarak 48.000in üzerinde iðne [sayfa 470] yapýyordu. Öte yandan, 11 saatlik bir iþgününde tek bir iðne makinesi 145.000
iðne yapmaktadýr. Bir kadýn ya da kýz, bu türden dört makineyi denetleyebilir ve bir günde 600.000e yakýn, bir haftada ise 3.000.000a kadar
163
Dýþ ülkelere örgütlü göç yapýlmasý için bir kurum kurulmasý aracýyla Lancashire vb.
fabrika iþçilerinin 1863 tarihli dilekçesinde þu satýrlarý okuyoruz: Fabrika iþçilerinin bugün içinde
bulunduklarý çaresiz durumdan kurtulmalarý için geniþ ölçüde bir göçe gerek bulunduðunu pek
az kimse yadsýyabilir; her zaman için devamlý bir göç akýmýnýn gerekli olduðu ve bu göç
olmaksýzýn iþçilerin normal zamanlarda da durumlarýný koruyamayacaklarýný göstermek için
aþaðýdaki gerçeklere dikkatinizi çekmek istiyoruz: 1814 yýlýnda ihraç edilen pamuklu mallarýn
resmi deðeri 17.665.378 sterlin olduðu halde, gerçek piyasa deðeri 20.070.824 sterlindi. 1858
yýlýnda ihraç edilen pamuklu mallarýn deðeri 182.221.681 sterlin, ama, gerçek ya da piyasa
deðeri ancak 43.001.322 sterlin idi, ve bu satýlan miktar on katýna ulaþtýðý halde, eski fiyatýn iki
katýndan biraz fazla bir fiyat demekti. Genellikle ülke ve özellikle fabrika iþçileri için bu kadar
zararlý bir sonucun ortaya çýkmasý için birkaç neden biraraya gelmiþ bulunmaktadýr ve biz,
bunlarý, eðer koþullar elvermiþ olsaydý daha göze çarpacak þekilde dikkatinize sunmuþ olurduk;
en belirgin nedenin emek bolluðu olduðunu söylemek bugün için yeterlidir; ve yokolma tehlikesi
karþýsýnda, pazarýný sürekli geniþletmek zorunda olan bir iþkolu, bu emek bolluðu olmaksýzýn
yürütülemezdi. Pamuklu dokuma fabrikalarýmýz, devresel durgunluklar nedeniyle faaliyetlerini
durdurmak zorunda kalabilirler ve bugünkü düzenlemeler altýnda bu, ölüm kadar kaçýnýlmaz
bir þeydir, ama insan aklý devamlý faaliyet halindedir ve biz, son 25 yýlda altý milyon insanýn bu
kýyýlardan ayrýldýklarýný söylerken, bu sayýnýn daha da yüksek olduðuna inanýyoruz; ayrýca,
nüfustaki doðal artýþ ile, üretimi ucuzlatmak için iþçiye yol verilmesi sonucu, en yüksek gönenç
dönemlerinde bile, yetiþkin erkeklerin büyük bir kýsmýnýn hangi koþullarda olursa olsun
fabrikalarda iþ bulmalarý olanaksýz hale gelmektedir. (Rep. of Insp. of Fact., 30th April, 1863, s.
51-52.) Dostumuz fabrikatörlerin, pamuklu iþkolunun felaketli yýllarýnda bile, devlet müdahalesi
de dahil, her çareye baþvurarak, iþçilerin göç etmelerine nasýl engel olmak istediklerini ilerdeki
bölümlerde göreceðiz.
Karl Marks
Kapital I
395
iðne üretir.164 Tek bir makine, elbirliðinin ya da manüfaktürün yerini
aldýðýnda, elzanaatý özelliðini taþýyan bir sanayiin temeli olarak iþ görebilir. Ne var ki, elzanaatlarýna böyle bir dönüþ, fabrika sistemine doðru
bir geçiþten baþka bir þey deðildir; fabrika sistemi, kural olarak, makineyi hareket ettirmek için insan adalesinin yerini, buhar ya da su gibi,
mekanik bir gücün almasýyla ortaya çýkar. Orada burada, ama her halde kýsa bir süre için, bir sanayi, küçük çapta mekanik güç ile yürütülebilir. Bu, Birminghamdaki bazý manüfaktürlerde buhar gücü kiralanarak,
ya da dokumacýlýðýn bazý kollarýnda olduðu gibi küçük kalorik makineler kullanýlarak yapýlmýþtýr.165 Coventrydeki ipek dokuma sanayiinde
kulübe fabrikalar deneyi yapýlmýþtýr. Çepeçevre kulübelerle çevrili bir
meydanýn ortasýna bir engine-house* yapýlmýþ ve kulübedeki tezgâhlar
bu makine þaftlarý ile baðlanmýþtý. Bütün bu gibi durumlarda, güç, tezgâh baþýna kiralanýyordu. Tezgâhlar çalýþsýn çalýþmasýn kira, haftalýk
olarak alýnýyordu. Her kulübede, 2 ila 6 tezgâh bulunuyordu; bunlardan
bazýlarý dokumacýlara aitti, bazýlarý krediyle satýnalýnmýþtý, bazýlarý da
kiralanmýþtý. Bu kulübe fabrikalar ile gerçek fabrikalar arasýndaki
savaþým, 12 yýldan fazla sürdü ve, 300 kulübe fabrikanýn tamamýyla
yokolmasýyla sona erdi.166 Üretim sürecinin niteliðinin geniþ ölçekli bir
üretimi gerektirmediði durumlarda, zarf yapýmý gibi, çelik kalem yapýmý vb. gibi son birkaç on yýlda ortaya çýkan yeni sanayiler, genel bir
kural olarak, önce elzanaatý aþamasýndan geçtiler ve daha sonra manüfaktür aþamasýnýn kýsa bir geçiþ evresiyle fabrika aþamasýna ulaþtýlar.
Bir manüfaktürün ürettiði mal, eðer, kademeler halinde bir dizi surecin
sonucu deðil de, çok sayýda birbirinden baðýmsýz süreçlerin sonucu
ise, bu geçiþ, çok güç olur. Bu durum, çelik kalem fabrikalarýnýn kurulmasýnda büyük engel olmuþtur. Bununla birlikte, 15 yýl kadar önce, 6
ayrý iþlemi ayný anda [sayfa 471] yapabilen otomatik bir makine bulunmuþtur. Ýlk çelik kalemi, 1820 yýlýnda, elzanaatý sistemi, düzinesi, 7
sterlin 4 þiline saðlanmýþtý; 1830 yýlýnda manüfaktür, tarafýndan bu kalemler 8 þiline saðlanmýþ, ve bugün fabrika sistemi, bunlarý, pazara toptan 6
peni ile 2 þilin arasýnda deðiþen fiyatlara saðlamaktadýr.167
Ch. Empl. Comm., III. Report, 1864, s. 108, n° 447.
Birleþik Devletlerde, makineye dayanan elzanaatlarýnýn bu þekilde yeniden ortaya çýkýþý
sýk görülür; bu nedenle de, eninde sonunda fabrika sistemine geçiþte, bunu izleyen yoðunlaþma,
Avrupa ve Ýngiltereye göre dev boyutlarda olacaktýr.
166
Bkz: Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 64.
167
Mr. Gillot, Birminghamda, büyük çapta ilk çelik kalem fabrikasýný kurdu. Daha 1851
yýlýnda burada, yýlda 180 milyon çelik kalem üretiliyor ve 120 ton çelik tüketiliyordu. Birmingham, Birleþik Krallýkta bu sanayi kolunda tekeli elinde tutuyor ve bugün milyonlarca çelik
kalem üretiyor. 1861 sayýmýna göre, burada çalýþtýrýlan iþçi sayýsý 1.428 olup, bunlarýn 1.268i beþ
ve daha büyük yaþlarda kýz ve kadýnlardýr.
* Makine dairesi. -ç.
164
165
396
Karl Marks
Kapital I
b. Fabrika Sisteminin Manüfaktür ve
Ev Sanayii Üzerindeki Etkisi
Fabrika sistemindeki geliþme ile onunla yürüyen tarýmda devrimle birlikte, diðer sanayi kollarýnda üretim yalnýz geniþlemekle kalmaz, bunlarýn niteliklerini deðiþtirir. Fabrika sisteminde uygulanan ve
üretim sürecinin bütün evrelerini tahlil etme ve ortaya çýkan sorunlarý,
mekanik, kimya ve diðer bütün doðabilimlerinin yardýmýyla çözümleme ilkesi, artýk, her yerde geçerli ve uygulanan bir ilke halini alýr. Demek ki, makine, manüfaktür sanayilerine, bir ayrýntý süreç, daha sonra
baþka bir ayrýntý süreç olarak yavaþ yavaþ sýzmýþ olur. Böylece, manüfaktürün eski iþbölümüne dayanan örgütlenmesinin katýlaþmýþ yapýsýnda
bir gevþeme olur, çözüþür ve sürekli deðiþmelerin yolunu açar. Bundan
baðýmsýz olarak kolektif iþçinin bileþiminde, birlikte çalýþan kimselerin
yapýsýnda köklü bir deðiþme olur. Manüfaktür döneminin tersine, bundan
böyle iþbölümü, mümkün olan her yerde, kadýnlarýn, her yaþtan çocuklarýn, vasýfsýz iþçilerin çalýþtýrýlmalarýna, yani Ýngilterede karakteristik bir deyimle ifade edildiði gibi, tek sözcükle, ucuz emeðe dayanýr.
Bu, yalnýz, makine kullanýlsýn kullanýlmasýn geniþ boyutlu üretim kollarý
için deðil, ister çalýþan kimselerin evlerinde, ister küçük iþ yerlerinde
yapýlsýn, ev sanayileri denilen üretim biçimleri için de geçerliydi. Modern denilen bu ev sanayiinin, baðýmþýz kent elzanaatlarýný, baðýmsýz
köylü tarým iþletmelerini ve her þeyden önce de, iþçi ile ailesinin içinde
yaþadýðý bir evin varlýðýný önkoþul olarak gerektiren eski tarz ev sanayii
ile ad benzerliði dýþýnda ortak bir yaný yoktur. Bu eski tarz sanayi, þimdi,
fabrikanýn, manüfaktürün ya da eþya deposunun, bir dýþ bölümü halini
almýþtýr. Sermaye, tek bir yerde [sayfa 472] de geniþ kitleler halinde topladýðý ve doðrudan doðruya komuta ettiði fabrika iþçilerinden, manüfaktür
iþçilerinden ve elzanaatçýlarýndan baþka, þimdi, gözle görünmeyen iplerle, diðer bir orduyu da harekete getirmiþtir: bunlar, büyük kentlerde
oturanlarla birlikte bütün ülke yüzeyine yayýlmýþ bulunan ev sanayii
iþçileridir. Bir örnek: Londonderry deki Tillie gömlek fabrikasýnda 1.000
iþçi çalýþýyor, ve ülkenin her yanýna daðýlmýþ 9.000 kiþi de kendi evlerinde gene bu fabrika için çalýþýyorlar.168
Ucuz ve henüz olgunlaþmamýþ emek-gücünün sömürülmesi,
modern manüfaktürde gerçek fabrika sisteminden çok daha utanç verici bir biçimde yapýlmýþtýr. Bunun nedeni de, fabrika sisteminin teknik
temelinin, yani adale gücünün yerini makinenin almasýnýn ve yapýlan
iþin hafiflemesinin, manüfaktürde hemen hemen hiç sözkonusu olmamasý, ve ayný zamanda, kadýnlarla çok küçük çocuklarýn, zehirli ya da
saðlýða zararlý maddelerin etkilerine en acýmasýz biçimde býrakýlmasýdýr. Bu sömürünün, ev sanayii denilen üretim kollarýnda manüfaktür168
Ch. Empl. Comm. II. Rep., 1864. s. lxvm, n° 15.
Karl Marks
Kapital I
397
den daha utanç verici olmasýnýn nedeni, daðýnýk olduklarý için iþçilerdeki
direnme gücünün azalmasý; iþveren ile iþçi arasýnda bir yýðýn soyguncu
asalaðýn yer almasý; ev sanayiinin, daima, ya fabrika sistemiyle, ya da
ayný üretim kolundaki manüfaktür ile rekabet etme zorunda kalmasý;
yoksulluðun iþçiyi, yer, ýþýk, havalandýrma gibi en gerekli çalýþma koþullarýndan yoksun býrakmasý; çalýþmanýn gitgide daha düzensiz duruma
gelmesi; ve ensonu, büyük sanayi ile tarýmýn fazlalýk haline getirdiði
yýðýnlarýn son sýðýnaklarý olan bu yerlerde iþçiler arasýndaki rekabetin
en son noktaya ulaþmasýdýr. Üretim araçlarýnda bile ilk kez fabrika
sisteminde sistemli biçimde, uygulanan tasarruf, burada, baþlangýcýndan
beri, emek-gücünün en acýmasýz biçimde israfý ve iþçinin en normal
çalýþma koþullarýndan yoksun býrakýlmasý sonucunu doðurmuþtu þimdi
bir sanayi kolunda emeðin toplumsal üretkenliði ve birbirine baðlý
süreçlerin teknik temeli ne kadar az geliþmiþ olursa, bu tasarruf da,
uzlaþmaz karþýt ve öldürücü yanýný o derecede ortaya koyuyor.
c. Modern Manüfaktür
Yukarda ortaya konan ilkeleri açýklamak için birkaç örnek vererek konuya devam etmek istiyorum. Okur, aslýnda, iþgünü [sayfa 473] konusundaki bölümde verilen çeþitli örneklerin ve olaylarýn zaten yabancýsý
deðildir. Birmingham ile çevresindeki metal eþya manüfaktürlerinde
10.000 kadýndan baþka, 30.000 çocuk ve genç, çoðu pek aðýr iþlerde
çalýþmaktadýr. Bunlarýn saðmýða zararlý koþullar içinde pirinç dökümhanelerinde, düðme fabrikalarýnda, emaye, kaplama ve cilalama
iþlerinde çalýþtýklarý görülür.169 Hem yetiþkin, hem de yetiþkin olmayan
iþçilerin aþýrý derecede çalýþtýrýlmalarý nedeniyle, Londrada, gazete ve
kitaplarýn basýldýðý bazý basýmevlerine þu uðursuz ad takýlmýþtýr: mezbaha.170 Baþlýca kurbanlarý, kadýnlar, kýzlar ve çocuklar olan ciltevlerinde, benzeri aþýrý çalýþtýrma uygulanýr; halat bükme iþinde, tuz madenlerinde, mum manüfaktüründe ve kimyasal madde yapan yerlerde gece
iþlerinde gençler aðýr iþler yapmak zorundadýr; makineyle yapýlmayan
ipek dokumacýlýðýnda, tezgâhlarý çevirme iþinde, gençler, ölesiye çalýþtýrýlýrlar.171 En rezil, en pis ve en kötü ücret ödenen, kadýnlarla genç kýzlarýn çalýþtýrýlmasý yeðlenen iþlerden birisi de, paçavralarýn ayýklanmasýdýr.
Büyük Britanya, kendi muazzam paçavra depolarý dýþýnda, bütün dünyada paçavra ticaretinin merkezi olarak da ün yapmýþtýr. Japonyadan,
Güney Amerikanýn en uzak devletlerinden, Kanarya Adalarýndan, buraya
paçavra akar. Ama baþlýca ikmal kaynaklarý, Almanya, Fransa, Rusya,
Ýtalya, Mýsýr, Türkiye, Belçika ve Hollanda dýr. Paçavralar, gübre, yatak
Ve þimdi Sheffieldde, törpücülükte gerçekten çocuklar çalýþtýrýlýyor.
Ch. Empl. Comm., V. Rep., 1866, s. 3, n° 24; s. 6, n° 55, 56; s. 7, n° 59, 60.
171
l.c.. s. 114, 115, n° 6, 7. Komisyon üyesi haklý olarak, kural olarak makinelerin insanlarýn
yerini aldýklarý halde, burada genç insanlarýn makinelerin yerini aldýðýna iþaret ediyor.
169
170
398
Karl Marks
Kapital I
iþi, yapay yün yapmada kullanýlýr ve kaðýt yapýmýnda hammadde olarak
iþe yarar. Paçavra ayýklayýcýlar, çiçek hastalýðý ile diðer bulaþýcý hastalýklarýn yayýlma aracý olduklarý gibi, ilk kurbanlarý da gene kendileridir.172
Aþýrý çalýþtýrmanýn, aðýr ve kötü koþullar altýnda yapýlan iþin, ve bunun
çocukluk yaþýndan beri iþçi üzerinde yaptýðý korkunç etkilerin klasik bir
örneðini, yalnýz, genellikle kömür madenleriyle madenciler vermekle
kalmýyorlar, ayný zamanda Ýngilterede, makineleri yakýn zamanda
bulunan ve ancak þurada burada kullanýlan tuðla ve kiremit sanayiinde
de ayný þeyi görüyoruz. Mayýs ile eylül aylarý arasýnda çalýþma, sabah
5ten gece 8e kadar devam ediyor, kurutmanýn açýk havada yapýldýðý
yerlerde çoðu zaman sabah 4ten gece 9a kadar sürüyor. Sabah [sayfa
474] 5ten akþam 7ye kadar süren iþ, kýsa ve ýlýmlý sayýlýyor. Altý, hatta
dört yaþýnda oðlan ve kýz çocuklar çalýþtýrýlýyor. Bunlar yetiþkinler kadar
ve çoðu kez daha uzun süre çalýþýyorlar. Ýþ aðýr olduðu gibi, yaz sýcaðý,
daha da tüketici oluyor. Örneðin Mosleydeki bir kiremit ocaðýnda 24
yaþýnda genç bir kadýn, kendisine çamur taþýyan ve kiremitleri dizen iki
küçük kýzýn yardýmýyla günde normal 2.000 kiremit yapýyor. Bu küçük
kýzlar, 30 foot derinlikte ve 210 foot uzaklýkta kaygan balçýk kuyusundan,
günde 10 ton çamur taþýyorlar. Büyük bir manevi yozlaþmaya uðramaksýzýn bir kiremit ocaðýndan geçip kurtulmak bir çocuk için olanaksýzdýr
... en narin yýllarýnda kulaklarýný dolduran kaba konuþmalar, hiç bir
eðitim görmeden yarý-yabanil bir þekilde büyürlerken edindikleri pis,
bayaðý ve yüzkýzartýcý alýþkanlýklar, onlarý, daha sonraki yaþamlarýnda
yasa tanýmayan, ahlaksýz ve sefih bir insan yapar. ... Yaþam tarzlarý korkunç bir ahlaksýzlýk kaynaðýdýr. Usta iþçi ve grubun baþý olan her ustabaþý
yanýnda çalýþan 7 iþçiye, kulübesinde yatacak yer ve yiyecek saðlar.
Ailenin üyesi olsun olmasýn, erkekler, oðlanlar ve kýzlar çoðu zaman iki,
bazan da üç odalý havasýz kulübelerde hep birarada, yerlerde yatarlar.
Günlük aðýr çalýþmadan sonra bitkin düþen bu insanlar, ne saðlýk, ne
temizlik, ne de ahlak kurallarýna dikkat edecek durumdadýrlar. Bu
kulübelerden çoðu, daðýnýktýr, pislik ve toz-toprak yuvasýdýr. ... Genç
kýzlarý böylesine bir iþte çalýþtýran bu sistemin en büyük kötülüðü, bunlarý,
ta çocukluklarýndan baþlayarak daha sonraki bütün yaþamlarý boyunca
sürecek bir ahlaksýzlýk zincirine baðlamasýdýr. Daha doðanýn kendilerine
kadýn olduklarýný öðretmesine kalmadan, bu kýzlar, kaba ve küfürbaz
oðlan çocuklarý haline gelirler. Üzerlerinde birkaç kirli paçavra, bacaklarý
yarýdan fazla açýk, saçlarý ve suratlarý kir-pas içinde olan bu çocuklar,
bütün ahlak ve utanma duygularýný küçümsemeyi ve bunlarla alay etmeyi öðrenirler. Yemek zamanlarýnda çayýrlara boylu boyunca uzanýrlar
ya da yakýndaki bir kanalda yýkanan oðlanlarý seyrederler. Ensonu günlük
aðýr iþleri bitince, daha iyice olan elbiselerini giyerler ve erkeklerle bir172
Paçavra ticareti ve sayýsýz ayrýntýlar için bkz: Public Health, VIII, I. Rep., Lond. 1866, ek, s.
196, 208.
Karl Marks
Kapital I
399
likte meyhanelerin yolunu tutarlar. Çocukluk yaþlarýndan baþlayarak
bütün bu sýnýf arasýnda aþýrý içki düþkünlüðü pek doðaldýr. Ýþin en kötü
yaný, kiremitçilerin, bütün umutlarýný yitirmiþ olmalarýdýr. Aralarýnda biraz
iyice olan birisi, Southallfield rahibine, eðer kiremitçiyi islah ederseniz,
þeytaný da islah etmeyi deneyebilirsiniz efendim, demiþti!173 [sayfa 475]
Modern manüfaktürde (ben, gerçek fabrikanýn dýþýnda kalan
bütün büyük iþyerlerini buraya sokuyorum) çalýþma koþullarýnda sermayenin saðladýðý tasarruf ile ilgili olarak, resmi ve son derece zengin
malzeme, Public Health Reports IV. (1863) ve VI. (1864)te bulunabilir.
Ýþyerleri ve özellikle Londradaki basýmevleri ile terziler konusunda anlatýlanlar, roman yazarlarýmýzýn en ürpertici imgelemlerini geride býrakýr.
Bu durumun iþçiler üzerindeki etkisi apaçýktýr. Privy Councilin baþhekimi ve Public Health Reportsun resmi editörü Dr. Simon þöyle diyor: Dördüncü raporunda (1863), iþçilerin, en baþta gelen saðlýk haklan konusunda direnmelerinin aslýnda olanaksýz olduðunu göstermiþtir;
bu hak, iþçileri hangi iþ için biraraya getirmiþ olursa olsun, iþverenin,
iþin saðlýk için zararlý ve kaçýnýlmasý mümkün her türlü koþullardan
arýnmýþ olmasýný saðlamasýný gerektirir. Ýþçilerin bu saðlýk hakkýný kendilerinin gerçekleþtiremeyeceklerini, ücretli saðlýk polisi yönetiminden
de etkili bir destek elde edemeyeceklerini de ayrýca belirtmiþtim. ...
Onbinlerce erkek ve kadýn iþçinin yaþamlarý, bugün, salt yaptýklarý iþin
yarattýðý bitip tükenmez fiziksel ýstýraplar yüzünden, gereksiz bir iþkence
ile geçmekte ve kýsaltýlmaktadýr.174 Ýþyerlerinin saðlýk durumu üzerindeki etkisini göstermek için Dr. Simon aþaðýdaki ölüm tablosunu vermektedir:175 [sayfa 476]
d. Modern Ev Sanayii
Þimdi de, ev sanayii denilen konuya gelmiþ bulunuyoruz. Sermayenin, modern mekanik sanayiin arka planýnda sömürdüðü bu aland173
Ch. Empt. Comm., V. Rep., 1866 s. xvý-xvýýý, n° 86-97, ve s. 130-133, n° 39-71. Ayrýca bkz:
Rep. III., 1864, s. 48, 56.
174
Public Health, Sixth Rep., Lond. 1864, s. 29, 31.
175
l.c., s. 30. Dr. Simon, Londrada 25-35yaþlarý arasýnda, terziler ve basýmevi iþçileri arasýnda
ölüm oranýnýn aslýnda çok daha büyük olduðuna deðiniyor; çünkü Londrada iþverenler, buraya
sanatlarýný ilerletmek için gelen 30 yaþýna kadar pek çok genci çýrak ve kalfa olarak taþradan
saðlarlar. Bunlar, Londralý sayýlýrlar ve ölüm oranlarýnýn hesaplandýðý tüm nüfusa eklendikleri
halde, bu kentteki ölüm sayýsýna dahil edilmezler. Bunlarýn büyük kýsmý, özellikle aðýr hastalýk
halinde taþraya dönerler.
Ele Alýnan Sanayi
Saðlýk Yönünden
Kollarýnda Çalýþan.
Karþýlaþtýrýlan
Her Yaþtaki Ýnsan Sayýsý
Sanayiler
958.265
Ýngiltere ve Galde tarým. . . . .
22.301 erkek
Londrada terziler . . . . . . . . . .
12.377 kadýn
13.803
Londrada basýmevi iþçileri
400
Karl Marks
Kapital I
Bu Sanayilerde, Yaþlara Göre
Her 1000.000 Erkek Ýçin Ölüm Oraný
25-35 Yaþ 35-45 Yaþ 45-55 Yaþ
743
805
1.145
958
1.262
2.093
894
1.747
2.367
aki dehþet verici durum üzerinde bir fikir edinebilmek için Ýngilterenin
uzak birkaç köyünde sürdürülen ve görünüþte pek þairane bir izlenim
býrakan çivi yapýmcýlýðýný incelemek gerekir.176 Bununla birlikte, biz,
burada, henüz makinenin yardýmýyla yapýlmayan ve bu durumuyla da
henüz fabrika ve manüfaktürler ile rekabet halinde olmayan dantelacýlýk ve hasýr örgüsü sanayilerinden birkaç örnek vermekle yetineceðiz.
Ýngilterede dantela yapýmýnda çalýþan 150.000 kiþinin aþaðý yukarý 10.000 kadarý 1861 tarihli fabrika yasasýnýn kapsamý içersine girmektedir. Geriye kalan 140.000 kiþinin hemen tamamý kadýn, genç insan
ve her iki cinsiyetten çocuklar olup, ancak erkekler pek azdýr. Bu ucuz
sömürü malzemesinin saðlýk durumu, Nottingham, Genel Dispanseri
hekimi Dr. Truemanýn hesaplayýp düzenlediði tablodan görülecektir.
Çoðunluðu 17 ile 24 yaþ arasýnda olan dantela yapýmcýsý 686 kadýn
hastadan verem olanlarýn sayýsý þöyledir:
1852de
1853te
1854te
1855te
1856da
45 kiþiden
28 kiþiden
17 kiþiden
18 kiþiden
15 kiþiden
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi
1857de
1858de
1859da
1860ta
1861de
13 kiþiden
15 kiþiden
9 kiþiden
8 kiþiden
8 kiþiden
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi
1 kiþi 177
Verem artýþ hýzýndaki bu ilerlemenin, en iyimser ilericilik yanlýlarýna ve Alman serbest ticaret çýðýrtkanlarýnýn en kurnaz yalancýsýna bile
yeterli bir karþýlýk olmasý gerekir.
1861 tarihli fabrika yasasý, yalnýz makine ile yapýlan dantela iþkollarýný düzenler ve bu, Ýngilterede kuraldýr. Bizim þimdi burada inceleyeceðimiz sanayi kollarý, iþçinin manüfaktürlerde ya da depolarda deðil,
kendi evlerinde çalýþtýklarý iþ kollarýdýr ve bunlar ikiye ayrýlýrlar: (1) son
elden geçirme: (2) onarým. Bunlardan ilkinde makine ile yapýlan
dantelaya son þekli verilir ve bu iþ, sayýsýz alt-bölümlere ayrýlýr. [sayfa 477]
Son þeklini verme iþi, ya patron evleri denilen yerlerde yapýlýr,
ya da çocuklarýnýn yardýmýyla, ya da kendi baþýna çaýlþan kadýnlar tarafýndan kendi evlerinde yapýlýr. Bu patron evlerini iþleten kadýnlarýn
kendileri de, aslýnda, yoksul kadýnlardýr. Ýþyeri, oturulan özel evin içersindedir. Haným patron, manüfaktürcülerden, maðazalardan sipariþ alýr
ve odalarýnýn büyüklüðü ile iþ talebinin dalgalanmalarýna uygun olarak
deðiþen sayýda kadýn, kýz ve çocuk çalýþtýrýr. Bu iþ odalarýnda çalýþtýrýlan
kadýn iþçilerin sayýsý, bazýlarýnda 20 ile 40, bazýlarýnda 10 ile 20 arasýnda
deðiþir. Çocuklarýn ortalama iþe baþlama yaþý altý ve çoðu durumlarda
da beþin altýndadýr. Çalýþma saatleri sabah 8den akþam 8e kadar olup,
düzensiz aralýklarla, çoðu zaman pis çalýþma odalarýnda yenilen yeme176
Burada sözünü ettiðim çiviler, çekiçle dövülerek yapýlýr ve makineyle kesilen ve yapýlan
çivilerden farklýdýr. Bkz: Ch. Empl. Comm., Third Rep., s. xý, xýx, n° 125-130; s. 52, n° 11; s. 114, n°
487; s. 137, n° 674.
177
Ch. Empl. Cornm., Il. Rep., s. xxýý, n° 166.
Karl Marks
Kapital I
401
kler için 1½ saat ara verilir. Ýþlerin sýký olduðu sýralarda, çalýþma, çoðu
zaman sabah 8den ve hatta 6dan gece 10a, 11e, 12ye kadar devam
eder. Ýngilterede, yönetmelikler kýþlalarda, her asker için 500-600 foot
küp yeri, askeri hastanelerde ise 1.200 foot küp yeri öngörür. Ama bu
iþyerlerinde herkese 67 ile 100 foot küp yer düþer. Ayný zamanda, havadaki oksijen, gaz lambalarý tarafýndan da tüketilir. Yerler taþ ve tuðla
ile kaplý olduðu halde, dantelalarý temiz tutmak için, çocuklar kýþýn bile
ayakkabýlarýný çýkarmak zorundadýrlar. Nottinghamda 14 ilâ 20 çocuðun, belki de 12 foot kareden küçük bir odaya doldurularak günün
24 saatinin 15 saatinde, býkkýnlýk verici ve tekdüze olmasýyla insaný
zaten bitirip tüketen bir iþte, üstelik saðlýða zararlý koþullar altýnda çalýþtýrýlmasý, çok görülen bir þeydir. ... Çok küçük yaþtaki çocuklar bile insani
þaþýrtacak bir hýzla ve dikkatle çalýþmakta, parmaklarý bir an için olsun
dinlenmediði gibi hareketleri de yavaþlamamaktadýr. Kendilerine bir
soru sorulduðu zaman, bir an bile kaybetmemek kaygýsý ile gözlerini
iþlerinden ayýrmýyorlar. Çalýþma saatleri uzadýkça patron hanýmlar,
uyarýcý olarak, uzun sopalarýný daha sýk kullanmak zorunda kalýrlar.
Çocuklar giderek yorulurlar ve bu denli tekdüze ve göz yorucu bir iþle
uzun süre uðraþmaktan ve ayný þekilde durmaktan bitip tükenerek iþin
sonuna doðru kuþlar gibi huzursuzlaþýrlar. Bunlarýn çalýþmasý kölelikten
farksýzdýr.178 Kadýnlar ve çocuklar, evde, yani günümüzde kiralýk oda
ya da çatýarasý anlamýna gelen bir yerde çalýþýyorlarsa, durumlarý daha
da kötü demektir. Bu tür iþler, Nottinghamdan, 80 mil [sayfa 478] çapýnda
bir daire içinde daðýlýr. Depolardan, saat gecenin 9 ya da 10unda çýkan
çocuklara, çoðu zaman, eve götürüp orada tamamlamalarý için bir çýkýn dantela verilir. Kapitalisti temsil eden ikiyüzlü uþaklardan birisi bu
sýrada, þu kaypak tümceyi söylemeyi elbette hiç ihmal etmez: Bu annen için. Ama bunu söylerken, çocuðun da bütün gece oturup bu iþ
için annesine yardým etmek zorunda olduðunu da pekâlâ bilir.179
Týð dantelacýlýðý Ýngilterede baþlýca iki tarým bölgesinde yaygýndýr: bir tanesi, Devonshireýn güneyinde 20 ilâ 30 mil derinliðindeki kýyýlarý
ile, North Devonun birkaç bölgesini içine alan Honiton dantela bölgesidir; diðeri de, Buckingham, Bedford ve Northampton eyaletlerinin büyük
bir kýsmýyla, Oxfordshire ve Huntingdonshireýn sýnýr kesimlerini kapsayan yerlerdir. Ýþler, genellikle, tarým iþçilerinin kulübelerinde yapýlýr.
Manüfaktürcülerin çoðu 3.000e kadar dantelacý çalýþtýrýrlar ve bunlarýn
büyük bir çoðunluðu çocuk ve genç kýzlardýr. Dantela yapýmý ile anlatýlan þeyler burada da ayrýca yinelenir, yalnýz burada patron evleri
yerine dantela okulu deyimi kullanýlýr ve buralar yoksul kadýnlarýn
iþlettiði kulübelerdir. Beþ ya da daha küçük yaþlardan baþlayarak çocuklar oniki ya da onbeþ yaþlarýna kadar bu okullarda çalýþýrlar; ilk yýl,
178
179
402
Ch. Empt. Comm., II. Rep., 1864, s. xýx, xx, xxý.
l.c.. s. xxý, xxýý.
Karl Marks
Kapital I
çok küçükler, dört ile sekiz saat çalýþýrlar, daha sonralarý ise, sabah altýdan gece sekize, ona kadar çalýþýrlar. Odalar genellikle küçük kulübelerin oturma odalarýdýr, ocaklarýn bacalarý hava girmesin diye kapatýlýr,
çocuklar çoðu zaman kýþýn bile yalnýz kendi ýsýlarý ile ýsýnmak zorundadýrlar. Bazan da, bu sözde sýnýflar, küçük depolar gibidir ve iþlerinde
ocak bile yoktur. ... Bu daracýk yerler týka-basa doldurulur ve böylece
hava solunmayacak duruma gelir. Ayrýca bir de, laðýmlar, helâlarýn ve
bu gibi küçük kulübelerin çevresinde her zaman görülen pislik, saðlýða
çok zararlý etkiler yapar. Yerin büyüklüðüne gelince: Bir dantela okulunda 18 kýz ve bir bayan öðretmeri, her insana 35 foot küp düþüyor; bir
diðerinde, 18 kiþi, insan baþýna 24 foot küp, koku dayanýlmaz bir derecede. Bu sanayide, 2 ve 2½ yaþýnda çocuklarýn çalýþtýðý da görülür.180
Buckingham ve Bedford eyaletlerinde dantelacýlýðýn bittiði yerlerde, hasýr örücülüðü baþlar ve Hertfordshireýn geniþ bir kýsmýyla
Essexin batý ve kuzey kesimlerine kadar uzanýr. [sayfa 479] 1861 yýlýn da,
hasýr örücülüðü ile hasýr þapka yapimýnda 40.043 kiþi çalýþýyordu; bunlarýn 3.815i her yaþtan erkek, geri kalan 14.913 kiþinin 7.000i yirmi
yaþýn altýnda çocuk olmak üzere kadýndý. Dantela okullarý yerine buralarda da hasýr örgü okullarýný görüyoruz. Çocuklar hasýr örme öðrenimine genellikle 4 yaþýnda, bazan da 3-4 yaþ arasýnda baþlýyorlar.
Kuþkusuz, öðrenim gördükleri de yok. Çocuklar, ilkokullara, kendi aralarýnda, sahici okul diyorlar ve böylece, yarý-aç analarýnýn öngördüðü
günde 30 yardalýk iþi bitirmek için hapsedildikleri bu kanemici yerlerden, ilkokullarý ayýrdediyorlar. Bu ayný analar, bunlarý okuldan sonra
çoðu zaman gece 10, 11, 12ye kadar çalýþtýrýyorlar. Sürekli olarak ýslatmak zorunda olduklarý kamýþ, dudaklarýný ve parmaklarýný kesiyor.
Londradaki bütün hekimlerin genel kanýsý olarak Dr. Ballard, bir yatak
odasý ile iþyerinde her insan için en az 300 foot küpe gerek olduðunu
belirtiyor. Ne var ki, hasýr okullarýnda yer, dantela okullarýndan daha
cimrice kullanýlýyor ve bir kiþiye 12½, 17, 18½ ve 22 foot küpün altýnda
yer düþüyor. Komisyon üyelerinden Mr. White, bu sayýlardan en küçüðünün, eðer bir çocuk, boyutlarý 3 foot olan bir kutuya konulsa, burada
kaplayacaðý yerin yarýsýndan daha azýný temsil edeceðini söylüyor. Ýþte
çocuklarýn, 12 ya da 14 yaþlarýna kadar yaþamdan tattýklarý zevk bu.
Sefil ve yarý-aç yaþayan ana-babalarýn düþündükleri tek þey, çocuklarýn
elden geldiðince çok para kazanmalarý. Çocuklar ise biraz büyür büyümez, çok doðal olarak ana-babalarýna on paralýk deðer vermiyorlar ve
onlarý býrakýp gidiyorlar. Böyle yetiþtirilen insanlar arasýnda bilisizlik ve
kötülüðün yaygýn olmasý çok doðaldir. ... Ahlak en düþük düzeyde. Kadýnlarýn pek çoðunun evlilikdýþý çocuklarý vardýr ve bu kadýnlarýn yaþlarý
o kadar küçüktür ki, suç istatistikleri ile ilgili olanlarý bile þaþkýnlýða düþürür.181 Ve bu örnek ailelerin anayurdu, Avrupa için örnek bir hýristi180
181
l.c.. s. xxýx, xxx.
l.c., s. xý, xlý.
Karl Marks
Kapital I
403
yan ülke oluyor; bu sözleri, hýristiyanlik üzerindeki derin bilgisi hiç kuþku
götürmeyen Kont Montalembert söylüyor!
Yukarda sözü edilen sanayilerde zaten acýnacak düzeyde olan
ücretler (hasýr örme okullarýnda bir çocuðun alabileceði en yüksek
ücret, ender olarak 3 þiline ulaþabilir), her yerde ve özellikle dantela
bölgelerinde egemen olan ayný sistemle, nominal miktarýnýn çok daha
altýna düþer.182 [sayfa 480]
e. Modern Manüfaktürden ve Ev Sanayiinden Büyük
Modern Makine Sanayiine Geçiþ. Fabrika Yasalarýnýn Bu Sanayilere
Uygulanmasý ile Bu Devrimin Hýzlandýrýlmasý
Kadýnlarla çocuklarýn emeðinin düpedüz kötüye kullanýlmasý,
yaþama ve çalýþma için gerekli her türlü normal koþullardan iþçilerin
tamamen yoksun býrakýlmalarý ve, aþýrý-çalýþma ile gece iþinde uygulanan düpedüz zulüm yoluyla emek-gücünde saðIanan ucuzluk, en
sonunda aþýlmasý olanaksýz doðal engellere gelip dayanýr. Bu yöntemlere dayanarak meta fiyatlarýnda saðlanan ucuzluk ile, genellikle kapitalist sömürü de son sýnýrýna gelmiþ demektir. Ensonu bu noktaya
gelindiðinde bu, uzun yýllar alýr makine kulanma ve bundan böyle
daðýnýk ev sanayileri ile manüfaktürlerin de fabrika sanayilerine dönüþme
saati gelip çatmýþ demektir.
Bu hareketin en muazzam örneði, giyim eþyasi üretiminde
görülür. Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun sýnýflandýrmasýna göre, bu
sanayi, hasýr þapka yapýmcýlarýný, kadýn þapkasý yapýmcýlarýný, berecileri, terzileri, kadýn giyim eþyasý yapýmcýlarýný, gömlekçileri, korsecileri,
eldivencileri, ayakkabýcýlarý ve kravat, yaka vb. yapýmý gibi pek çok
küçük kollarý kapsar. 1861 yýlýnda bu sanayilerde çalýþan kadýnlarýn
sayýsý Ýngiltere ile Galde 586.298 olup, bunlarýn 115.242si hiç deðilse 20
yaþýn, 16.650si de 15 yaþýn altýndaydý. Birleþik Krallýkta bu iþçilerin
sayýsý, 1861 yýlýnda, 750.334 idi. Ýngiltere ile Galde, þapkacýlýkta, ayakkabýcýlýkta, eldivencilikte ve terzilikte çalýþan erkeklerin sayýsý 437.969 olup,
bunlarýn 14.964ü 15 yaþýn altýnda, 89.285i 15 ile 20 yaþ arasýnda ve
333.117si yirmi yaþýn üzerindeydi. Küçük sanayi kollarýndan çoðu, bu
sayýlara dahil edilmemiþtir. Ama, biz, bu rakamlarý olduklarý gibi alýrsak, 1861 sayýmýna göre yalnýz Ýngiltere ve Gal için 1.024.267 kiþilik bir
rakam elde ederiz ve bu, aþaðý yukarý tarým ve hayvancýlýkta çalýþan
insan sayýsý kadardýr. Böylece, makinenin yarattýðý mucize ile, bu derece muazzam ürün kitlesinin doðmasýna ve bu derece muazzam iþçi
kitlesinin serbest kalmasýna niçin yolaçtýðýný anlamaya baþlarýz.
Giyim eþyasý üretimi, kýsmen parçalarý daðýnýk bir þekilde zaten
hazýr bulunan iþbölümünü, atelyelerinde, yalnýzca yeniden uygulayan
182
404
Child. Empl. Comm., I. Rep., 1863, s. 185.
Karl Marks
Kapital I
manüfaktürlerde, kýsmen küçük elzanaatý ustalarý tarafýndan yürütülür;
ne var ki, bu ustalar, eskiden olduðu gibi bireysel tüketiciler için deðil
de, þimdi manüfaktürler ve maðazalar [sayfa 481] için çalýþmakta ve bu,
öyle ölçülere ulaþmaktadýr ki, bazý kent ve kasabalar ile dolaylarýnda,
örneðin kunduracýlýk gibi iþler, çoðu zaman bölgeyi bütünüyle içine
alan uzmanlýk alanlarý haline gelmektedir; ve ensonu bu üretim, büyük
ölçülerde, manüfaktürlerin, magazalarýn ve hatta küçük zanaat ustalarýnýn, iþyerlerinin uzantýlarýný oluþturan ev sanayii iþçileri tarafýndan saðlanýr.183 Hammadde vb., makine sanayii tarafýndan saðlanýr, lütuf ve
inayete terkedilmiþ ucuz insan malzemesi kitlesi (taillable à merci et
miséricorde*) ise, makine sanayii ve geliþtirilmiþ tarýmýn özgür hale
getirdiði insanlardan oluþur. Bu sýnýftan manüfaktürler, kaynaklarýný,
esas olarak, kapitalistin, talepteki herhangi bir artýþý karþýlamak için
elinin altýnda hazýr donatýlmýþ bir ordu bulundurma gereksinmesine
borçludurlar.184 Bununla birlikte, bu manüfaktürler, daðýnýk elzanaatlarý
ile ev sanayilerinin geniþ bir temel olarak varlýklarýný sürdürmelerine
izin vermiþtir. Bu iþkollarýnda büyük ölçüde artý-deðer üretimi ve yaptýklarý ürünlerin gitgide ucuzlamasý, baþlýca, sefil bir yaþamý sürdürmeye
ancak yetecek kadar düþük ücret ödenmesi ve emek-zamanýnýn insan
vücudunun dayanabileceði son sýnýra kadar uzatýlmasý nedeniyle olmuþtur. Gerçekten de, metalar haline dönüþtürülen insan teri ve kanýnýn
ucuzluðu sayesinde, pazarlar, sürekli geniþlemiþ ve günden güne de
geniþlemektedir; Ýngiliz zevkleri ile alýþkanlýklarýnýn aðýr bastýðý Ýngiliz
sömürge pazarlarý için durum özellikle böyledir. En sonunda kritik
noktaya ulaþmýþtýr. Eski yöntemin temelleri, azçok sistemli bir iþbölümü
ile birlikte iþçilerin düpedüz ve zalimce sömürülmesi, artýk pazarlarýn
geniþletilmesine yetmediði gibi, ondan da daha hýzlý geliþen kapitalistler arasýndaki rekabeti karþýlamaktan uzaktý. Makinenin öne geçmesi
saati gelip çatmýþtý. Elbisecilik, terzilik, ayakkabýcýlýk, þapkacýlýk ve birçok
benzeri gibi bu geniþ üretim alanýnýn bütününe ayný derecede saldýracak
olan, kesin sonuçlu devrimci makine, dikiþ makinesiydi.
Büyük sanayiin geliþmesinden beri, bütün makinelerin elattýðý
yeni sanayi kollarýnda iþçi sýnýfý üzerinde yapmýþ olduðu [sayfa 482] etkinin
aynýsýný, dikiþ makinesi yapýyor. Çok küçük yaþtaki çocuklar baþýboþ
kalmýþlardý. Makinede çalýþan iþçilerin ücretleri, çoðu yoksulun da yoksulu olan ev iþçilerine göre yükselmiþtir. Daha iyi durumdaki elzanaatçýlarýnýn ücretleri, makinenin rekabetiyle düþmüþtür. Yeni makine
iþçileri özellikle kýzlar ve genç kadýnlardýr. Mekanik kuvvetin yardýmýyla,
183
Ýngilterede kadýn þapkacýlýðý ve terziliði, çoðu kez, iþverene ait binalarda yapýlýr; kadýn
iþçilerin bazýlarý buralarda kalýrlar, bazýlarý da baþka yerlerde otururlar.
184
Komisyon üyesi Mr. White, hemen hemen hepsi kadýn olan, 1.000 ilâ 1.20b kiþi çalýþtýran
askeri bir elbise manüfaktürü ile, 300 kiþi çalýþtýran bir ayakkabý fabrikasýný ziyaret etmiþti;
buralarda çalýþanlarýn neredeyse yarýsý çocuk ve genç iþçilerdi.
* Acýma ve merhamete sýðýnmýþ. -ç.
Karl Marks
Kapital I
405
bunlar, erkeklerin aðýr iþler üzerindeki tekelini yýkmýþlar, hafif iþlerden
yaþlý kadýnlarý ve küçük çocuklarý sürüp atmýþlardýr. Londrada son on
yýlda açlýk sonucu ölümlerdeki korkunç artýþ, dikiþ makinasinin yayýlmasý ile paralel gitmektedir.185 Yeni kadýn iþçiler, þimdi, makineyi, makinenin aðýrlýðýna, büyüklüðüne ve özelliðine göre, bazan oturarak, bazan
ayakta, elleriyle ve ayaklarýyla ya da yalnýz elleriyle çalýþtýrýyorlar ve
büyük emek-gücü harcýyorlardý. Eski düzene göre daha az olmakla
birlikte, uzun süre çalýþmalarý nedeniyle, bu yaptýklarý iþ saðlýðý zararlýydý. Dikiþ makinesinin zaten dar ve kalabalýk odalara girmesiyle, saðlýða
zararlý koþullar, daha da artmýþ oldu. Bay Lord bu konuda þöyle diyor:
Tavanlarý çok alçak olan ve içlerinde 30 ilâ 40 makine iþçisinin çalýþtýklarý
odalara girildiði zaman karþýlaþýlan durum dayanýlmaz derecede ... Ütüleri kýzdýrmak için kullanýlan gaz sobalarýndan doðan sýcaklýk çok korkunç. ... Çalýþma saatlerinin ýlýmlý olduðu, yani sabah saat sekizden
akþam altýya kadar olduðu zamanlarda bile, böyle yerlerde her gün üçdört kiþi bayýlýp kendinden geçiyor.186
Üretim araçlarýndaki devrimin zorunlu bir sonucu olan sanayi
yöntemlerindeki devrim, karmakarýþýk geçiþ biçimleriyle sonuca ulaþtý.
Bu biçimle, dikiþ makinesinin, þu ya da bu sanayi kolunda egemen
duruma gelmesine, çalýþtýðý süreye, iþçilerin daha önce içinde bulunduklarý koþeullara, manüfaktürün, elzanaatlarýnýn ya da ev sanayiinin,
bu sanayi kolundaki aðýrlýðýna, iþyerlerine ödenen kiraya vb. baðlý olarak deðiþiklikler gösterir.187 Örneðin, iþin büyük kýsmýnýn zaten basit
elbirliði ile örgütlenmiþ olduðu elbisecilikte, dikiþ makinesi, baþlangýçta,
bu manüfaktür [sayfa 483] biçimi sanayi kolunda yalnýzca yeni bir öðe
oldu. Terzilikte, gömlekçilikte, kunduracýlýkta vb., bütün biçimler iç içeydi. Bir yerde, gerçek anlamýyla fabrika sistemi vardý, bir diðerinde, aracýlar, hammaddeyi, kapitalist en chef* alýyor, oda ya da tavan aralarýnda dikiþ makinelerinin çevresinde, 10-50 ya da daha fazla iþçi topluyordu. Ensonu makinenin bir sistem halinde örgütlenmediði ve küçük
boyutlarda da kullanýlabileceði yerlerde daima olduðu gibi, zanaatçýlar
ile ev iþçileri, kendi aileleri ya da dýþardan saðlanan az miktarda emekle kendi dikiþ makinelerinden yararlanýyorlardý.188 Bugün Ýngilterede
egemen olan sistemde ise, kapitalist, çok sayýda makineyi kendisine
185
Bir örnek. Genel sayým memurunun 26 þubat 1864 tarihli haftalýk raporunda, 5 tane
açlýktan ölüm olayý vardý. Ayný gün The Times, bir baþka olayý daha bildiriyordu. Tek bir haftada
açlýk nedeniyle altý ölüm olayý!
186
Child. Empl. Comm., Second Rep., 1864, s. lxvýý, n° 406-9; s. 84, n° 124; s. lxxýýý, n° 441; s.
68, n° 6: s. 84, n° 126; s. 78, n° 85; s. 76, n° 69; s. lxxýý, n° 438.
187
Gerekli binalar ile iþyerlerinin kira bedelinin, bu noktada en önemli öðe olduðu
anlaþýlýyor; bu nedenle, küçük giriþimlere ve ailelere iþ verme esasýna dayanan eski sistemin en
uzun sürdüðü ve en erken baþladýðý yer baþkent olmuþtur. (l.c., s. 83, n° 123.) Bu tümcenin son
kýsmý, yalnýzca kunduracýlýða aittir.
188
Eldivencilik ile iþçilerin durumunun yoksullardan pek de farklý olmadýðý diðer sanayilerde,
bu durum görülmez.
* Þef olarak. -ç.
406
Karl Marks
Kapital I
ait binalarda topluyor ve bu makinelerin yaptýklarý nesneleri, üzerlerinde daha fazla iþlenmesi için ev iþçilerine daðýtýyordu.189 Geçiþ biçimlerindeki bu çeþitlilik, gene de gerçek anlamýyla fabrika sistemine dönüþme eðilimini gizleyememektedir. Bu eðilim dikiþ makinesinin taþýdýðý
özellik ile de besleniyor ve bu makinenin çeþitli iþlerde kullanýlmasý,
daha önce çeþitli kollara ayrýlmýþ bulunan iþlerin tek çatý ve yönetim
altýnda toplanmasýný kolaylaþtýrýyordu. Ayrýca, hazýrlýk niteliðindeki iðne
iþleri ile diðer bazý iþlemlerin, makinenin bulunduðu binalarda yapýlmasýnýn daha uygun olacaðý koþullarý yarattýðý gibi, el dikiþçilerine ve
kendi makineleri ile çalýþan ev iþçilerine de kaçýnýlmaz olarak elkoyar.
Bu kaçýnýlmaz son, zaten bazýlarýný yakalamýþtýr bile. Dikiþ makinelerine sürekli olarak artan miktarlarda sermaye yatýrýlmasý,190 makine ile
yapýlan mallarýn üretimini kamçýlýyor, pazarlarý bu mallar ile doldurup
taþýrýyor ve böylece ev iþçilerine, makinelerini satma zamanýnýn geldiðini haber veriyordu. Bizzat bu makinelerin üretimindeki aþýrýlýk da,
sürüm güçlüðü içersinde kývranan üreticileri, bunlarý haftalýk olarak kiraya vermeye zorluyor, böylece de küçük makine sahiplerinin bu öldürücü rekabet altýnda ezilip gitmelerine yolaçýyordu.191 Makinelerin yapýsýndaki sürekli deðiþiklikler ve gittikçe ucuzlamalarý, eski tiplerin fiyatýný
her gün biraz daha düþürüyor, bunlarýn, kitle halinde, gülünç fiyatlarla,
bunlarý kârlý bir þekilde çalýþtýrabilecek tek insan olan büyük kapitalistlere
satýlmalarýna [sayfa 484] neden oluyordu. Ensonu, insanýn yerini buhar
makinelerinin almasý, bütün benzeri devrimlerde olduðu gibi burada
da öldürücü darbeyi indiriyordu. Baþlangýçta, buhar gücünün kullanýlmasý, makinelerde düzensizlik, hýzlarýný ayarlama zorluðu, hafif olanlarýn
çabuk yýpranýp aþýnmasý vb. gibi salt teknik güçlüklerle karþýlaþýlýyor ve
deneyimlerle bunlarýn hepsinin de üstesinden geliniyordu.192 Bir yandan,
birçok makinenin geniþ bir manüfaktürde toplanmasý, buhar gücünün
kullanýlmasýna yolaçarken, öte yandan, buharýn insan adalesi ile rekabeti
de, makineler ile insanlarýn büyük fabrikalarda toplanmasýný hýzlandýrýyordu. Böylece Ýngiltere, þimdi, yalnýzca muazzam giyim eþyasý sanayiinde deðil, yukarda sözü edilen iþkollarýnýn çoðunda, manüfaktürün,
elzanaatlarýnýn ve ev iþinin uzun süre örice ortaya çýkan büyük sanayiin
etkisi altýnda tümüyle deðiþen ve düzeni bozulan bu üretim biçimlerinin
herbiri fabrika sistemine dönüþtükten sonra, bunun içerdiði toplumsal
geliþme öðelerinin hiç birisine karýþmadan, fabrika sisteminin bütün
dehþetini daha da canlý bir biçimde yaþamaktadýr.193
l.c., s. 83, n° 122.
Toptancý çizme ve ayakkabý iþinde yalnýz Leicesterde, 1864 yýlýnda 800 dikiþ makinesi
kullanýlýyordu.
191
l.c., s. 84, n° 124.
192
Örnekler: Londrada Pimlico ordu elbise deposu, Londonderryde Tillie ve Henderson
gömlek fabrikasý ve Limerickte 1.200 iþçi çalýþtýran Tait elbise fabrikasý.
193
Tendency to Factory System (l.c., s. lxvý. Þu sýrada bütün iþkolu bir geviþ durumunda
olup, dantelacýlýðýn, dokumacýlýðýn vb. geçirdiði ayný deðiþikligi geçiriyor. (l.c.. n° 405.) Tam
189
190
Karl Marks
Kapital I
407
Bu kendiliðinden baþlayan sanayi devrimine, fabrika yasalarýnýn,
kadýnlarý, gençleri ve çocuklarý çalýþtýran bütün sanayi kollarýna uygulanmasý yapay olarak yardýmcý olmuþtur. Ýþgününün süresi, yemek ve
dinlenme paydoslarý, baþlangýç ve bitiþ saatlerinin zorunlu olarak düzenlenmesi, çocuklar için vardiya sisteminin uygulanmasý, belli bir yaþýn
altýndaki çocuklarýn çalýþtýrýlmasý yasaðý vb., bir yandan daha fazla makine kullanýlmasýný194 ve devindirici güç olarak adale yerine buhar gücünün geçmesini zorunlu kýlar.195 Öte yandan, zaman kaybýný telâfi etmek
için, ortaklaþa [sayfa 485] kullanýlan üretim araçlarýnda, fýrýnlarda, binalarda vb., bir geniþleme olur, yani kýsacasý, üretim araçlarýnda daha büyük
bir yoðunlaþma ve buna uygun olarýk iþçilerin sayýsýnda bir artma meydana gelir. Fabrika yasasýnýn tehdit ettiði bu manüfaktür adýna tekrar
tekrar ve hararetle öne sürülen baþlýca itiraz, aslýnda, iþin eski ölçüsünde sürdürülebilmesi için daha büyük miktarda sermaye yatýrýlmasý gereðini saklamasýydý. Ama ev sanayii denen ve bunlarla manüfaktür arasýndaki ara biçimlerdeki emek açýsýndan iþgünü ile çocuklarýn çalýþtýrýlmalarý konusunda getirilen sýnýrlamalar, bu sanayilerin yýkýmý demektir;
çünkü, ucuz emek-gücünün sýnýrsýz bir þekilde sömürülmesi, bunlarýn
rekabetteki güçlerinin tek temelidir.
Özellikle iþgününün uzunluðu belirlendiði zaman, fabrika sisteminin varlýðý için temel koþullardan birisi, alýnacak sonuçtaki kesinlik,
yani beili sürede belli miktarda meta üretilmesi ya da belli bir yararlý
etkinin yaratýlmasýdýr. Ayrýca, iþgünü boyunca verilecek paydoslar,
çalýþmanýn zaman zaman ve birdenbire kesilmesinin üretim süreci içinde bulunan mala zarar vermeyeceði varsayýmýna dayanýr. Ulaþýlacak
sonuçtaki bu kesinlik ve iþe bu þekilde ara verilmesi olanaðý, tamamýyla makine sanayilerinde, kuþkusuz, çömlekcilik, aðartýcýlýk, boyacýlýk,
fýrýncýlýk ve metal sanayilerinin çoðunda olduðu gibi kimyasal ve fiziksel
süreçlerin daha büyük rol oynadýklarý sanayilerden daha kolay gerçekleþtirilir. Ýþgücünün sýnýrsýz uzunluða ulaþtýðý gece iþinin ve sýnýrsýz insan
israfýnýn varolduðu yerlerde, iþin niteliði gereði ortaya çýkan en ufak bir
aksaklýk, daha iyi bir üretimin karþýsýna dikilmiþ ebedi doðal bir engel
olarak görülür. Hiç bir zehir, zararlý haþeratý, fabrika yasasýnýn bu ebedi
bir devrim. (l.c., s. xlvý, n° 318.) 1840 yýlýnda, Çocuklarý Çamýþtýrma Komisyonunun görev
tarihinde çorap yapýmý henüz bir el iþiydi. 1846dan beri buharla çalýþan çeþitli makineler
kullanýlmaya baþlandý. Ýngilterede çorap yapýmýnda her iki cinsiyetten ve 3 yaþýndan yukarý her
yaþtan çalýþtýrýlanlarýn toplam sayýsý, 1862 yýlýnda 120.000 kadardý. 11 Þubat 1862 tarihli Parlamento
kararýna göre, bunlardan ancak 4.063ü fabrika yasalarý kapsamýna giriyordu.
194
Örneðin, gömlekçilik iþkolu için, Britain Pottery (Glasgow) firmasýndan Mr. Cochrane
þöyle demiþtir: Üretim miktarýný devam ettirmek için çok sayýda makine kullarýma yoluna gittik
ve bunlarý hünersiz iþçiler çalýþtýrmaktadýrlar; eski yönteme göre daha fazla üretimde
bulunabileceðimize, her geçen gün daha fazla inanmaktayýz. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct.,
1865, s. 13.) Fabrika yasalarý, daha fazla makine kullanýlmasý yolunda etki yapmaktadýr. (l.c.,
s. 13-14.)
195
Böylece, gömlekçiliðin, fabrika yasalan kapsamýna alýnmasýyla, elle kullanýlan çarklarýn
yerine; çok sayýda buharlý çarklar kullanýlmaya baþlandý.
408
Karl Marks
Kapital I
engelleri kaldýrmasý kadar kesin þekilde yokedemez. Olanaksýzlýklar
konusunda dostumuz çömlekçilerin kopardýðý yaygarayý kimse koparmamýþtý. Bununla birlikte, 1864 yillnda, bunlar da yasa kapsamýna alýndý ve
onaltý-ay içersinde bütün bu olanaksýzlýklar ortadan kalktý. Fabrika yasasýnýn öngördüðü, Buharlaþma yerine basýncýn kullanýlarak balçýk yapýlmasý yöntemi, çömleklerin kurutulmasý için yeni yapýlan fýrýnlar vb.,
çömlekçilik sanatýnda hepsi de önemli birer olay olup, daha önceki
yüzyýlýn çözümleyemediði geliþmelerdir. ... Fýrýnlardaki ýsý önemli derecede düþürülmüþ, yakýtta büyük tasarruf saðlanmýþ, malzemenin [sayfa
196
486] hýzý artmýþtýr.
Bütün kehanetlere karþýn, seramik eþyanýn fiyatý
yükselmediði gibi üretilen eþyanýn miktarý artmýþ ve, 1865 Aralýðýnda
sona eren oniki aylýk dönemde yapýlan ihracat, daha önceki üç yýlýn
ortalamasýný, 138.628 sterlin aþmýþtýr. Kibrit manüfaktüründe, çocuklarýn, yemeklerini atýþtýrýrken bile, zehirli buharlarý yüzlerine doðru yükselen fosforlu eriyiðe çöpleri batýrmaya devam etmelerinin zorunlu bir
geçelilik olduðu düþünülürdü. Fabrika yasasý (1864), zamandan tasarruf etmeyi zorunlu hale getirince, çýkan buharýn iþçilerle temas etmesini engelleyen bir batýrma makinesinin bulunmasýný zorunlu kýldý.197
Bugün bile dantela manüfaktürünün henüz fabrika yasasý kapsamýna
girmeyen kollarýnda, çeþitli türdeki dantelalarýn kurumasý için üç dakikadan bir saate ve daha fazlasýna kadar deðiþebilen gerekli zamanlarýn
çok deðiþik olmasý nedeniyle, yemek zamanlarýnýn düzenlenemeyeceði öne sürülüyordu. Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonunun bu konudaki yanýtý þöyledir: Buradaki koþullar, ilk raporumuzda ele alýnan duvar
kaðýdý sanayinin benzeridir. Bu iþkolundaki bellibaþlý sanayiciler, kullanýlan malzemenin niteliði ve geçirdiði çeþitli iþlemler nedeniyle, ciddi
kayýplara yolaçmaksýzýn belirli bir anda yemek paydosu verilemeyeceðini öne sürmüþlerdir. Ama eldeki kanýtlar, gerekli özen gösterildiði
ve daha önceden düzenlendiði takdirde, kaygý duyulan güçlüklerin üstesinden gelineceðini göstermiþ ve Parlamentonun bu oturumunda kabul edilen, Fabrika Yasalarýnýn Geniþletilmesi Yasasýnýn 6. kesimindeki
6. madde gereðince, bunlara, fabrika yasalarýnda belirlenen yemek saatlerine uymalarý için, yasanýn yürürlüðe girmesinden itibaren onsekiz
aylýk bir süre tanýnmýþtýr.198 Manüfaktürcü dostlarýmýz daha yasa yürürlüke girer girmez þu keþifte bulundular: Fabrika yasalarýnýn bizim
iþkolumuza uygulanmasý ile, ortaya çýkacaðýný sandýðýmýz sakýncalarýn
görülmediðini, sevinerek söylemek isterim. Üretimde herhangi bir aksaklýk olmadýðý gibi, ayný sürede, daha fazla üretimde bulunuyoruz.199
Report of Insp. of Fact.. 31st Oct., 1865, s. 96 ve 127.
Kibrit yapýmýnda, bu ve diðer makinelerin kullanýlmasýyla, yalnýz tek bir bölümde, 230
kiþinin yerine, 14 ile 17 yaþlarýnda 32 erkek ve kýz çocuk çalýþtýrýlmaya baþlandý. 1865 yýlýnda
buhar gücünün kullanýlmaya baþlanmasýyla emekten yapýlan bu tasarruf daha da ileri götürüldü.
198
Ch. Empl. Comm., II. Rep., 1864, s. ýx, n° 50.
199
Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 22.
196
197
Karl Marks
Kapital I
409
Kuþkusuz, hiç kimsenin aþýrý dehasýndan dolayý yakýnmaya kalkýþmayacaðý [sayfa 487] Ýngiliz yasakoyucusu, geçirilen deneyimlerden, iþgününün
sýnýrlandýrýlmasýna ve bir düzene sokulmasýna karþý, üretim sürecinin
niteliðinden ileri geldiði öne sürülen sözde engellerin basit ve zorunlu
bir yasayla ortadan kalkacaðý sonucuna ulaþmýþtý. Böylece, fabrika yasasýnýn bir sanayi koluna uygulanmasý üzerine, altý ay ile onsekiz ay arasýnda deðiþen bir süre tanýnýyor ve fabrikatörlerin, yasanýn uygulanmasýný
engelleyen bütün güçlüklerin ortadan kaldýrmasý zorunlu tutuluyordu.
Mirabeaunun, Imppssible! Ne me dites jamais ce bête de mot!* sözü
özellikle modern teknoloji için geçerlidir. Ama fabrika yasalarý, böylece,
manüfaktür sisteminin fabrika sistemine dönüþümü için gerekli maddi
öðeleri yapay olarak olgunlaþtýrýrken, ayný zamanda da, daha büyük
sermaye yatýrýmýný zorunlu hale getirmekle, bir yandan da küçük patronlarýn gerilemesini ve sermayenin yoðunlaþmasýný hýzlandýrýyordu.200
Teknik yollardan ortadan kaldýrýlabilecek tamamen teknik engellerin yanýsýra, iþçilerin kendilerinin geliþigüzel alýþkanlýklarý, çalýþma
saatlerinin düzenlenmesini güçleþtiriyordu. Bu, özellikle parça-baþýna
ücretin egemen olduðu, günün ya da haftanýn bir kýsmýnda uðranýlan
zaman kaybýnýn daha sonra yapýlacak fazla çalýþma ve gece iþiyle karþýlanabileceði durumlarda sözkonusudur ve durum, yetiþkin iþçiyi insanlýktan çýkardýðý gibi karýsýyla çocuklarýnýn da yýkýmý demektir.201 Emek-gücünün harcanmasýndaki bu düzensizlik, yorucu ve tekdüze bir iþin yarattýðý
býkkýnlýða karþý doðal ve kaba bir tepki olmakla birlikte, daha çok, üretimdeki anarþiden ileri gelir ve bu anarþinin kendisi de, öte yandan [sayfa
488] emek-gücünün sermaye tarafýndan sýnýrsýz bir þekilde sömürülmesi
önkoþuluna dayanýr. Sýnai çevrimin genel devresel deðiþmeleri ve her
sanayiin, etkisi altýnda kaldýðý pazardaki özel dalgalanmalarýn yanýsýra,
yýlýn, deniz ulaþýmý için uygun mevsimlerinin belli aralýklarla deðiþmelerine, modaya ya da en kýsa zamanda karþýlanmasý gereken büyük
sipariþlerin birdenbire yapýlmasýna baðlý olan ve mevsim adý verilen
deðiþmeleri de hesaba katabiliriz. Bu gibi sipariþler verme alýþkanlýðý,
* Olanaksýz! Bu budalaca sözcüðü bana asla söylemeyin!
Ama þurasýný da akýldan çýkarmamak gerekir ki, bazý kuruluþlarda bütünüyle uygulanan
bu geliþmeler, hiç bir zaman yaygýn bir durum almamýþtýr ve eski manüfaktürlerin çoðunda,
bugünkü sahiplerinin güçleri ötesinde bir sermaye harcamasý yapýlmaksýzýn kullanýlmalarý da
olanaksýzdýr. Denetmen yardýmcýsý May, sevinerek belirtmek isterim ki, diyor, böyle bir
önlemin (Fabrika Yasalarýnýn Geniþletilmesi Yasasý) uygulanmasý zorunlu olarak geçici bir
düzensizliðe yolaçmakla birlikte, aslýnda bu. düzeltilecek bozukluklarýn da doðrudan doðruya
bir belirtisi oluyor. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865.)
201
Örneðin yüksek fýrýnlarda, hafta sonuna doðru iþ iþçilerin pazartesi günleri ile salý
günlerinin bir kýsmýnda ya da tamamýnda aylaklýk etme alýþkanlýðýnda olmalarý nedeniyle, süre
olarak genellikle epeyce artmaktadýr. (Child. Empl. Comm., III. Rep., s. vý.) Küçük patronlarýn
çalýþma saatleri genellikle pek düzensizdir, iki-üç gün kaybederler ve sonra da bunu telâfi
etmek için bütün gece çalýþýrlar. ... Eðer varsa daima kendi çocuklarýný çalýþtýrýrIar. (l.c., s. výý.)
Ýþe gelmedeki düzensizlik, bunu telâfi etmek için daha ucuz çalýþma olanaðý ve alýþkanlýðý ile
isteklendirilmektedir. (l.c., s. xýýý.) Birtminghamda ... bir kýsmýnda tembellik ederek, geriye
kalanýnda köle gibi çalýþarak .. pek çok zaman kaybedilmiþ olur. (l.c., s. xý.)
200
410
Karl Marks
Kapital I
demiryollarý ve telgrafýn geliþmesiyle artmýþtýr. Demiryolu þebekesinin
ülke yüzeyinde yayýlmasý, kýsa süreli sipariþleri fazlasýyla dürtüklemektedir. Þimdi müþteriler her onbeþ günde bir ya da buna yakýn sürelerle,
Glasgow, Manchester ve Edinburghtan, bizim mal verdiðimiz toptancý
maðazalara geliyorlar, eskiden yaptýklarý gibi stoktaki mallardan almak
yerine, hemen yerine getirilmesini istedikleri ufak sipariþler veriyorlar.
Yýllar önce, gelecek mevsimin taleplerini karþýlamak için biz daima
durgun zamanlarda çalýþabiliyorduk, ama þimdi, o zaman ne olacaðýný
daha önceden kimse kestiremez.202
Henüz fabrika yasalarýnýn kapsamýna alýnmamýþ fabrikalar ile
manüfaktürlerde, mevsim adý verilen zamanlarda beklenmedik sipariþler
nedeniyle, zaman zaman çok korkunç aþýrý çalýþmalar görülmektedir.
Fabrikalar ile manüfaktürlerin ve maðazalarýn dýþ uzantýlarý olan ev
sanayileri denilen alanlarda çalýþan ve iþleri kararlýlýk göstermeyen iþçiler,
hem kullandýklarý hammadde ve hem de alacaklarý sipariþ bakýmýndan
tamamýyla kapitalistin keyfine baðlý bulunurlar ve kapitalistin, burada,
binalarýnýn ve makinelerinin aþýnýp yýpranmasý yönünden bir kaygýsý
olmadýðý gibi, iþin durmasýndan dolayý da, iþçinin kendi canýndan baþka
uðrayacaðý bir kaybý yoktur. Böylece, kapitalist, burada, her an kullanýma hazýr yedek bir sanayi ordusu kurma iþine giriþir ve yýlýn bir kýsmýnda en insanlýk-dýþý koþullar altýnda çalýþtýrarak bu orduyu kýrýp geçirirken,
yýlýn diðer kýsmýnda da iþsizlik nedeniyle açlýktan öldürür. Herhangi
fazladan bir iþ istendiði zaman, iþverenler, ev sanayiindeki alýþýlagelen
düzensizlikten yararlanýr ve çalýþma, gece 11e, 12 ye ya da sabah 2ye
kadar, yani alýþýlan deyimle bütün saatler devam eder. Ve çalýþma
yeri, insaný bayýltacak derecede pis kokuludur; kapýya kadar gidersiniz,
belki de açarsýnýz, ama [sayfa 489] korkudan bir adým atamazsýnýz.203 Patronlar konusunda, kunduracý olan bir tanýk þöyle söyledi: Bunlar çok
tuhaf insanlar; yýlýn yarýsýný aylak geçiren bir çocuðun, öteki yarýsýnda
çok aðýr iþe koþulmasýnda bir sakýnca görmüyorlar.204
Teknik engeller gibi, bir iþkolundaki geliþmeyle birlikte ortaya
çýkan alýþkanlýklar da ilgili kapitalistlerce, iþin niteliðinden ileri gelen
engeller olarak kabul edilmiþtir ve edilmektedir. Fabrika yasalarý pamuk
aðalarýnýn kendilerini ilk kez tehdit ettiði zaman dillerinden düþürmedikleri feryat buydu. Pamuklu sanayii, diðerlerinden daha fazla deniz ulaþýmýna baðlý olduðu halde, olaylar onlarý yalancý çýkarmýþtýr. O zamandan
beri, iþ konusunda öne sürülen her türlü sözde engel, fabrika denetmenlerince düpedüz yalan kabul edilmektedir.205 Çocuklarý Çalýþtýrma
202
Child. Empl. Comm., IV. Rep., s. xxxýý. DemiryoIu þebekesinin yaygýnlaþmasýnýn bu ani
sipariþ verme adetinin büyük ölçüde artmasýna katkýda bulunduðu ve bunun sonucu olarak da,
yemek saatlerinin ihmal edildiði, iþçilerin geç saatlere kadar çalýþtýðý ifade edilmektedir. (l.c., s.
xxxý.)
203
Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. xxxv, n° 235, 237.
204
Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. 127, n° 56.
Karl Marks
Kapital I
411
Komisyonunun son derece dikkatli ve dürüst incelemeleriyle, çalýþma
saatlerinin bir düzene baðlanmasýyla, bazý sanayilerde, daha önce harcanan emek kitlesinin bütün bir yýla eþit olarak daðýlmasýnýn saðlandýðý;206
modanýn öldürücü ve anlamsýz207 olan ve zaten büyük sanayi ile baðdaþmayan kaprislerinin ilk kez bu düzenleme ile rasyonel bir biçimde dizginlendiði; okyanuslardaki deniz ulaþtýrmasý ile iletiþim araçlarýndaki
geliþmenin genellikle mevsimlik iþin dayandýðý asýl teknik temeli yýktýðý;208
daha büyük binalar, ek makineler, çalýþan iþçi sayýsýndaki artýþ209 ve bütün bu sayýlanlarýn [sayfa 490] iþkolunun yönetim tarzýnda yarattýðý deðiþiklikler karþýsýnda, öteki bütün sözde yenilemeyen engellerin ortadan kalktýðý
tanýtlanmýþtýr.210 Ama bütün bunlara karþýn, kendi temsilcileri tarafýndan
da tekrar tekrar ifade edildiði gibi, sermayenin, çalýþma saatlerinin zorunlu olarak düzenlenmesi için parlamentonun çýkartacaðý genel bir yasanýn baskýsý211 olmaksýzýn bu gibi degiþikliklerle uzlaþmasý olanaksýzdý.
DOKUZUNCU KESÝM. FABRÝKA YASALARI
BU YASANIN SAÐLIK VE EÐÝTÝM ÝLE ÝLGÝLÝ MADDELERÝ
BUNLARIN ÝNGÝLTEREDE YAYGINLAÞMASI
Toplumun, kendi kendine geliþip þekillenen üretim biçimine karþý
205
Sipariþlerin zamanýnda tamamlanmamasý nedeniyle ticaretin uðradýðý kayýpla ilgili olarak,
bunun, 1832 ve 1833 yýllarýnda, fabrika patronlarýnýn, pek sevdikleri bir iddia olduðunu anýmsýyorum. Bu konuda þimdi öne sürülebilecek hiç bir þey, o sýralar, yani buharýn, bütün mesafeleri
yarýya indirmesinden ve ulaþtýrma için yerii düzenlemelerin yerleþmesinden önce, sahip olabileceðinden daha kuvvetli olamaz. Bu iddianýn, o zaman gerçeklerle karþýlaþtýrýldýðýnda doðru
olmadýðý anlaþýlmýþtý, þimdi de gerçeklerle karþýlaþtýrýlsa doðru olmadýðý kuþkusuz ortaya çýkacaktýr. (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1862. s. 54, 55.)
206
Ch. Empl. Comm., IV. Rep., s. xvýýý, n° 118.
207
John Bellers daha 1699 yýlýnda þöyle demiþti: Modanýn deðiþkenliði, gereksinme içindeki
yoksullarýn sayýsýný artýrýr. Ýçinde iki büyük kötülük taþýr: birincisi, kalfalar kýþýn iþsizlikten sefil
ve periþan olurlar, çünkü kumaþçýlar ile dokumacý patronlarý, ilkyaz gelmeden ve modanýn ne
olacaðýný bilmeden, kafalarýný çalýþýr halde tutmak için sermaye yatýrmaya cesaret edemezler;
ikincisi, ilkyazda yeter sayýda kalfa bulunamaz ve dokumaci patronlarý birçok çýrak almak
zorunda kalýrlar; üç ya da altý ayda krallýðýn gereksinmesini karþýlamak durumundadýrlar; böylece,
sabanlar sahipsiz kalýr, tarlalar ýrgatsýz; kentler dilencilerle dolar, dilenmeken utananlar kýþýn
açlýktan ölürler. (Essays about the Poor, Manufactures. etc.. s. 9.)
208
Ch. Empl. Comm.. V. Rep.. s. 171, n° 34.
209
Bradfordlu bazý ihracat firmalarý sahiplerinin ifadeleri þöyle: Bu koþullar altýnda
çocuklarýn sabah 8den akþam 7.30a kadar çalýþmalarýna gerek olmadýðý açýktýr. Bu, yalnýzca,
fazladan iþçi çalýþtýrýlmasý ve fazla sermaye yatýrýmý sorunudur. Eðer bazý patronlar bu kadar
açgözlü olmasalar, çocuklar geç saatlere kadar çalýþtýrýlmazdý; ek bir makine, yalnýz 16 ya da 18
sterline malolur: bu fazla çalýþma, çoðu kez, araç ve yer yetersizliðinden ileri geliyor. (Ch.
Empl. Comm., V. Rep. s. 171, n° 35. 36, 38.)
210
l.c., Çalýþma saatlerinin zorunlu olarak düzenlenmesini, diðer yönleriyle iþçilerin
fabrikatörlere ve fabrikatörlerin kendilerinin toptancý tüccarlara karþý bir korunma önlemi olarak
gören Londralý bir fabrikatör þöyle diyor: Ýþkolumuzdaki sýkýþýklýðýn nedeni, örneðin, belli
mevsimde yerine ulaþmasý için mallarý yelkenli gemi ile göndermek isteyen ve ayný zamanda
da yelkenli gemi ile buharlý gemi arasýndaki navlun farkýný cebe indiren, ya da rakiplerinden
önce dýþ pazarlarda olmak için, iki buharlý gemiden erken hareket edenini seçen ihracatçýlardýr.
211
Bir fabrikatör þöyle diyor: Genel bir Parlamento yasasý zoruyla, tesislerdeki geniþleme
pahasýna bundan kaçýrýlabilirdi, l.c., s. x. n° 38.
412
Karl Marks
Kapital I
ilk bilinçli ve yöntemli tepkisi olan fabrika yasalarý, gördüðümüz gibi,
týpký pamuk ipliði, otomat ve elektrikli telgraf gibi büyük sanayilerin
zorunlu bir ürünüdür. Ýngilterede bu yönetmeliðin yaygýnlaþmasýný
incelemeye geçmeden önce, fabrika yasalarýnda yeralan ve çalýþma
saatleri ile ilgisi olmayan bazý hükümleri kýsaca gözden geçireceðiz.
Kapitalistin kaçamaklý bir yol bulmasýný kolaylaþtýracak biçimde
kaleme alýnmalarý bir yana, saðlýkla ilgili hükümler son derece yavan
olup, aslýnda, duvarlarýn badanalanmasý, diðer bazý konularda temizliðin
saðlanmasý, havalandýrma ve tehlikeli maddelere karþý korunma
konularýnda hükümlerle sýnýrlýdýr. Ýþçilerin sakatlanmamasý için kendilerine ufak-tefek masraflar yükleyen bu maddelere karþý patronlarýn
gösterdiði fanatik direnmeye üçüncü kitapta tekrar döneceðiz; bu direnme, çýkar çatýþmalarýnýn bulunduðu bir toplumda, her bireyin kendi kiþisel çýkarýný korumaktan baþka bir þeyi düþünmemesi ile zorunlu olarak
ortak gönenci geliþtireceði þeklindeki serbest ticaret dogmasýna, yeni
[sayfa 491] ve parlak bir ýþýk tutuyor! Bir örnek vermek yetecektir. Bilindiði
gibi son yirmi yýlda keten sanayii çok daha fazla geliþmiþ ve bununla
birlikte Ýrlandadaki keten didikleme ve temizleme yerlerinin sayýsý da
artmýþtýr. 1864te bu ülkede bu tür yerlerin sayýsý 1.800 idi. Her sonbahar
ve kýþ mevsiminde çevredeki küçük çiftçilerin karýlarý, oðullarý ve kýzlarý
olan ve makineye hiç bir alýþkanlýklarý bulunmayan bir yýðýn insan, tarlalardan alýnarak, bu makinenin çarklarýna keten vermek için fabrikalara
getirilirler. Hem sayý, hem de oluþ þekli bakýmýndan buradaki kazalar,
makinenin tarihinde hiç görülmeyecek þekildedir. Cork yakýnýnda Kildinanda bir didikleme fabrikasýnda, 1852 ile 1856 arasýnda altýsý ölüm
ve altmýþý aðýr yaralanma ile sonuçlanan kazalar olmuþtur; bu kazalarýn
hepsi, birkaç þilin deðerinde basit bir araç kullanýlarak önlenebilirdi.
Downpatrickteki fabrikalarýn resmi cerrahý Dr. W. White, 15 Aralýk 1865
tarihli raporunda þöyle diyor: Didikleme fabrikalarýndaki ciddi kazalar
çok korkunç türdendir. Çoðu durumda vücudun bir kýsmý gövdeden
ayrýlmakta, ya ölüme ya da yaþam boyu sürecek bir sakatlýða ve ýstýraba
yolaçmaktadýr. Ülkedeki fabrika sayýsýndaki artýþ, kuþkusuz, bu korkunç
sonuçlarý da artýracaktýr. Fabrikalarýn bir yasanýn denetimi altýna alýnmasý,
büyük bir nimet olacaktýr. Kanýma göre, didikleme fabrikalarýnýn gereði
gibi denetlenmesiyle pek çok hayatýn ve uzvun kaybedilmesi önlenebilir.212
Kapitalist üretim tarzýnýn niteliðini, temizlikle saðlýðýn korunmasý
için gerekli en basit araç ve gerecin Parlamentodan çýkacak bir yasayý
zorunlu kýlmasýndan daha iyi ne gösterebilir? 1864 tarihli fabrika yasasý,
çömlekçilik iþkolunda, çoðu durumda 20 yýl ve bazan da ebedi süren
bir perhiz döneminden sonra, 200 iþyerini badanalatmýþ ve temizletmiþtir. (Ýþte kapitalistin perhizi budur!) Bu iþyerlerinde 27.800 zanaatçý,
212
l.c., s. xv, n° 72 sqq.
Karl Marks
Kapital I
413
þimdiye kadar, uzun günler ve çoðu zaman da geceler boyunca o pis
havada çalýþýyorlardý; böylece, bir baþka durumda nispeten zararsýz
olabilecek bir iþ, bu yüzden hastalýk ve ölüm saçýyordu. Yasa, havalandýrmayý büyük ölçüde iyileþtirmiþtir.213 Ayný zamanda, yasanýn bu bölümü, kapitalist üretim tarzýnýn, niteliði gereði, belli bir noktadan sonra,
aklauygun her türlü düzeltmeye ve iyileþtirmeye elveriþli olmadýðýný,
çarpýcý bir biçimde gösterir. Sürekli olarak [sayfa 492] çalýþýlan yerlerde kiþi
baþýna en az 500 foot küp yer olmasý gerektiðini Ýngiliz hekimlerinin
hepsinin de kabul ettikleri tekrar tekrar belirtilmiþtir. Þimdi, fabrika yasasý,
zorunlu hükümleri nedeniyle, dolaylý yoldan, küçük iþyerlerinin fabrikalara dönüþümünü hýzlandýrmýþ ve böylece gene dolaylý þekilde, daha
küçük kapitalistlerin mülkiyet hakkýna müdahale ederek, büyüklerin
tekel kurmasýný güven altýna aldýðý gibi, eðer bir de, her iþyerinde iþçi
baþýna düþecek uygun büyüklükteki yerin saðlanmasýný zorunlu hale
getirseydi, binlerce küçük iþvereni, doðrudan doðruya malýndan mülkünden etmiþ olurdu! Kapitalist üretim tarzýnýn temeline, yani büyüklüküçüklü her türlü sermayenin, emek-gücünün serbestçe satýnalýnmasý
ve tüketilmesi aracýlýðý ile kendisini geniþletmesi ilkesine saldýrmýþ
olurdu. Bu nedenle, fabrika yasasý, 500 foot küplük nefes alaný saðlanamadan çýkmaza sokuldu. Saðlýk yetkilileri, sanayi araþtýrma komisyonlarý,
fabrika denetmenleri, bir aðýzdan ve tekrar tekrar, bu 500 foot küplük
havanýn gerekliliðini ve bunu sermayenin elinden koparýp almanýn
olanaksýz olduðunu söylediler. Böylece bunlar, aslýnda, iþçiler arasýndaki
verem ve diðer göðüs hastalýklarýnýn, sermayenin zorunlu varlýk koþullarý
olduðunu ilân etmiþ oluyorlardý.214
Yasanýn öðrenimle ilgili hükümleri bütünüyle saçma olmakla birlikte, hiç deðilse, ilköðrenimin, çocuklarýn çalýþtýrýlmasý için zorunlu koþul
olduðunu ilân ediyordu.215 Bu hükümlerin ilk baþarýsý, öðrenimle jimnastiðin216 el iþiyle birleþtirilebileceðini ve dolayýsýyla el iþinin öðrenim ve
Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 127.
Saðlýklý normal bir bireyin ortalama yoðunlukta her solumasý ile, aþaðý yukarý 25 inch
küp hava tükettiði ve her dakikada yaklaþýk 20 kez solunum yapýldýðý deneylerle bulunmuþtur.
Böylece, bir kimsenin 24 saatte soluduðu hava, yaklaþýk 720.000 inch küp ya da 416 foot küptür.
Ayrýca þurasý da açýktýr ki, bir kez solunan hava, doðanýn büyük laboratuvarýnda temizlenmeden
tekrar ayný sürece hizmet edemez. Valentin ve Brunnerin denemelerine göre, saðlýklý bir insan,
saatte, yaklaþýk 1.300 inch küp karbondioksit verir; bu, 24 saatte akciðerlerden 8 inch kadar katý
karbon atýldýðý anlamýna gelir. Her insanýn en az 800 foot küp havaya gereksinmesi vardýr.
(Huxley, [Lessons in elementary Physiology, London 1866, s. 105.].)
215
Ýngiliz fabrika yasalarýna göre, ana-babalar, 14 yaþýndan küçük çocuklarýný ayný zamanda
bunlara ilköðretim saðlamadan yasanýn denetimi altýna giren fabrikalara gönderemezler.
Fabrikatörler de yasanýn hükümlerinin yerine getirilmesinden sorumludurlar. Fabrikanýn eðitim
saðlamasý zorunludur ve yapýlacak iþin koþullarýndan biridir. (Rep. of 1nsp. of Fact., 31st Oct.,
1865, s. 111.)
216
Fabrika iþçisi çocuklarla yoksul öðrencilerin zorunlu eðitimleri ile jimnastiðin (oðlan
çocuklarý için askeri eðitimin) birleþtirilmesinin çok yararlý sonuçlarý konusunda, The National
Association for the Promotion of Social Sciencein yedinci yýllýk kongresinde N. W. Seniorun
yaptýðý konuþma (Report of Proceedings etc., Lond. 1863, s. 63, 64.) ile Rep. of Ýnsp. of Fact., 31st
Oct., 1865, s. 118, 119, 120, 126 ve devamýna bakýnýz.
213
214
414
Karl Marks
Kapital I
jimnastikle birarada yürütülebileceðini [sayfa 493] ðini ilk kez tanýtlamasý
olmuþtur. Fabrika denetmenleri, okul müdürleriyle yaptýkarý soruþturmalardan, çok geçmeden, fabrikadaki çocuklarýn, düzenli gündüz okullarýnda okuyan çocuklarýn ancak yarýsý kadar öðrenim gördükleri halde,
onlar kadar ve çoðu zaman daha fazla þey öðrendiklerini ortaya çýkarmýþlardýr. Bu, andaç, günün yalnýz yarýsýnda okulda bulunan çocuklarýn daima uyanýk ve öðrenime hemen hemen daima hazýr ve istekli olmalarý gerçeði ile açýklanabilir. Yarým gün el ile çalýþma, yarým gün öðrenim, ardarda bir dinlenme ve rahatlýk saðlamaktadýr; böylece bunlarýn ikisi de, çocuða, bütün gün tek biriyle ilgilenmekten çok daha yararlý
oluyor. Sabahtan beri okulda bulunan bir çocuðun (özellikle sýcak havalarda) iþinden uyanýk ve canlý gelen bir çocukla yarýþamayacaðý apaçýktýr.217 Bu konuda daha fazla bilgi, 1863 yýlýnda Edinburghta yapýlan
Toplumsal Bilimler Kongresinde Seniorün yaptýðý konuþmada bulunabilir. Konuþmacý, burada, diðer þeyler yanýnda, yukarý ve orta sýnýflardaki
çocuklarýn tekdüze ve yararsýz derecede uzun okul saatlerinin, öðretmenin iþini nasýl aðýrlaþtýrdýðýný ve onun da yalnýz yararsýz kalmayýp,
mutlak olarak zararlý bir biçimde çocuklarýn zamanýný, saðlýðýný ve enerjisini boþuboþuna tükettiðini göstermektedir.218 Robert Owenin ayrýntýlarýyla gösterdiði gibi, gelecekteki eðitimin tohumu, fabrika sistemi içinde
atýlmýþ ve filizlenmeye baþlamýþtýr; bu tür bir eðitimle, belli bir yaþýn
üzerindeki her çocuk, üretici iþi öðrenim ve jimnastik ile birarada yürütecek ve bu yalnýzca üretimdeki etkinliðin artýrýlmasýnda bir yöntem
olarak deðil, tam anlamýyla geliþmiþ bir insan yetiþtirilmesinde tek yöntem olarak uygulanacaktýr. [sayfa 494]
Büyük sanayi, görmüþ olduðumuz gibi, sahip olduðu teknik araçlarla, manüfaktürde insanýn elini-ayaðýný bütün yaþamý boyunca tek bir
parça iþe baðlayan iþbölümünü ortadan kaldýrmýþtýr. Ayný zamanda, bu
sanayiin kapitalist biçimi, bu ayný iþbölümünü daha da büyük boyutlarla yeniden yaratýyor ve bunu, fabrikada, iþçiyi makinenin canlý bir parçasý haline dönüþtürerek, fabrikanýn dýþýndaki yerlerde ise, kýsmen,
217
Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 118. Bir ipekli dokuma fabrikatörü, Çocuklarý
Çalýþtýrma Komisyonunda safça þöyle diyordu: Yeterli ve becerikli iþçi yetiþtirmenin gerçek
sýrrýnýn, eðitim ile iþin çocukluk döneminden baþlayarak birleþtirilmesinde olduðuna inanýyorum.
Ýþin çok aðýr, ürkütücü ve saðlýða zararlý olmamasý gerektiðine kuþku yoktur, ama bu birliðin
yararlarýndan da ben eminim. Benim çocuklarýmýn da, eðitime bir çeþitlilik verilmesi için, iþ ile
oyunu birarada yürütmelerini isterdim. (Ch. Empl. Comm., V. Rep., s. 82, n° 36.)
218
Senior, l.c., s. 66. Belli bir düzeye ulaþan büyük sanayiin üretim tarzý ile toplumsal üretim
koþullarýnda yarattýðý devrim yoluyla, insanlarýn kafalarýnda da nasýl büyük bir deðiþikliðe
yolaçtýðýnýn çarpýcý bir örneði, Seniorün 1863 yýlýnda yaptýðý konuþma ile, 1868 tarihli fabrika
yasasýna karþý sert konuþmasý arasýnda yapýlacak bir karþýlaþtýrmada, ya da yukarda sözü edilen
kongrenin görüþleri ile, Ýngilterenin bazý kýrsal kesimlerinde, ana-babalarýn açlýk tehdidi ile
çocuklarýný eðitmekten alýkonulmasý olgusu arasýnda yapýlacak bir karþýlaþtýrmada görülebilir.
Örneðin, Mr. Snoll, yoksul bir kimsenin kilise yardýmý istemesi halinde, çocuklarýný okuldan
alma zorunda býrakýlmasýnýn Somersetshireda yaygýn bir olay olduðunu bildirmektedir. Feltham
rahibi Mr. Wollarton da, çocuklarýný okula göndermekte olduklarý gerekçesiyle bazý ailelere
yardým verilmediði konusunda örnekler vermektedir!
Karl Marks
Kapital I
415
makineyle makine iþçisini þurada burada çalýþtýrarak,219 kýsmen de, kadýn, çocuk ve ucuz vasýfsýz emeði üretim alanýna sokmak suretiyle,
yeni bir temele dayanan iþbölümünü yeniden kurarak yapýyordu.
Manüfaktür tipi iþbölümü ile büyük sanayiin yöntemleri arasýndaki uzlaþmaz karþýtlýk kendisini kuvvetle duyurur. Bu diðer þeylerin
yanýnda modern fabrika ile manüfaktürlerde çalýþtýrýlan çocuklarýn büyük
bir kýsmýnýn, daha ilk yýllarýndan beri en basit el iþlerine baðlanarak,
ilerdeki yýllarda, ayný fabrikalarda ya da manüfaktürlerde bile kendilerini yararlý hale getirebilecek tek bir iþ bile öðretmeden, yýllarca sömürülmesi gibi korkunç bir gerçekte kendini belli eder. Örneðin, Ýngilterede
kitap basýmý iþlerinde, bir zamanlar, eski manüfaktürler ile elzanaatlarýna benzeyen bir sistem vardý ve, çýraklar kolay bir iþten gitgide daha zor
iþlere geçerlerdi. Usta bir baskýcý olana kadar bir dizi öðrenimden geçerlerdi. Okuma-yazma hepsi için bir meslek zorunluluðu idi. Baský makinesi ile bütün bunlar deðiþti. Þimdi iki çeþit iþçi çalýþtýrýyor, birisi yetiþkin
makine iþçileri, diðer çoðu 11 ile 17 yaþlariýda, tek iþleri makineye kaðýt
yaymak ya da basýlý kaðýtlarý ortadan çekmek olan çocuklar. Bunlar, bu
yorucu ve usandýrýcý iþi, özellikle Londrada, haftanýn birkaç gününde
aralýksýz 14, 15, 16 saat yaparlar ve sýk sýk da, yalnýzca iki saatlik yemek
ve uyku paydosu verilerek 36 saat çalýþýrlar.220 Bunlarýn çoðu okuma
bilmedikleri gibi [sayfa 495] genel olarak tam bir yabanýl ve çok garip yaratýklardýr. Yapacaklarý iþ için yetiþtirilmeleri yolunda hiç bir zihinsel eðitime gerek yoktur; hünere pek az yer vardýr ve uslamlamaya ise çok
daha az; ücretleri diðer çocuklara göre yüksek ise de, büyüdükçe artmaz
ve bunlarýn çoðu, daha yüksek ücret ve daha fazla sorumluluk isteyen
makine iþçiliði gibi bir yere yükselme umuduna sahip deðillerdir, çünkü
her makinenin bir iþçisi vardýr, oysa en az iki, ve çoðu kez dört çocuk
bir makinede çalýþýrlar.221 Böyle bir çocuk, iþi için fazla yaþlý hale gelir
gelmez, yani en geç 17 yaþlarýna gelince, basýmevinden atýlýr. Bunlar,
artýk, suçlu ordusunun adaylarý haline gelmiþlerdir. Baþka bir yerde iþ
bulma çabalarý, bilisizlikleri, yabanýllýklarý ve, akýl ve bedence yozlaþmalarý nedeniyle olumlu sonuç vermez.
Manüfaktür tipi iþyerinde iþbölümü neyse, toplum içindeki
iþbölümü de aynýdýr. Elzanatlarý ile manüfaktür, toplumsal üretimin ge219
Ýnsan gücüyle çalýþtýrýlan el makinelerinin doðrudan doðruya ya da dolaylý olarak, mekanik
güçle çalýþan daha fazla geliþmiþ makineler ile rekabete girmesi halinde, makineyi kullanan iþçi
yönünden büyük bir deðiþiklik kendisini gösterir. Baþlangýçta buharlý makine, iþçnin yerini alýr;
sonra da iþçi, buharlý makinenin yerini almak zorunda kalýr. Dolayýsýyla, harcanan emek-gücünün
gerilimi ve miktarý dev boyutlara ulaþýr ve özellikle bu iþkenceye mahküm edilen çocuklar
bakýmýndan bu böyledir. Komisyon üyelerinden Mr. Longe, Coventry ile yörelerinde, daha küçük
makineleri çalýþtýran daha küçük yaþtaki çocuklar bir yana, þerit dokuma tezgâhlarýný çalýþtýran
10 ile 15 yaþýnda çocuklar olduðunu söylüyor. Bu olaðanüstü yorucu bir iþ. Çocuk yalnýz buhar
gücünün yerini alan bir araç. (Ch. Empl. Comm., V. Rep., 1866, s 114, n° 6.) Pesmi raporlarýn
deyimiyle, bu kölelik sisteminin öldürücü sonuçlarý konusunda bkz: l. c., s. 114 sqq.
220
l.c., s. 3, n° 24.
221
l.c., s. 7, n° 60.
416
Karl Marks
Kapital I
nel temelini oluþturduklarý sürece, üreticinin tek bir üretim dalýna baðlanýp kalmasý, yaptýðý çeþitli iþlerin parçalanmasý,222 geliþmenin zorunlu
bir adýmýdýr. Bu temel üzerinde her üretim kolu, ampirik olarak kendisine en uygun teknik biçimi bulur, bunu yavaþ yavaþ yetkinleþtirir ve
belli bir olgunluk düzeyine ulaþýnca bu biçimi hýzla billurlaþtýrýr. Þurada
burada yapýlan deðiþikliklerin tek nedeni, ticaretin saðladýðý yeni hammaddeler dýþýnda, emek araçlarýnda giderek meydana gelen deðiþmelerdir. Ama bunlarýn biçimleri de, bir kez belirli bir biçimde deneyinle
yerleþince, binlerce yýl boyunca bir kuþaktan bir diðerine aktarýlan birçok
þey gibi, katýlaþýr. Daha 18. yüzyýla gelinceye kadar, bazý zanaatlarýn
sýr (mystéres) sayýlmalarý çok ilginçtir;223 bunlarýn sýrlarýný, [sayfa 496] ancak tamamen bu mertebeye eriþmiþ olanlar öðrenebilirlerdi. Büyük sanayi, kendi toplumsal üretim sürecini insandan gizleyen ve, çeþitli ve
kendiliðinden bölünmüþ üretim kollarýný yalnýz dýþtan bakanlara deðil,
bu iþin içinde olanlara bile muamma haline gelen bu perdeyi yýrtmýþtýr.
Ýzlediði her üretim sürecini, insan eliyle yapýlýp yapýlamayacaðýný hiç
dikkate almaksýzýn, onu oluþturan hareketlere bölme ilkesi, yeni modern
teknoloji bilimini doðurmuþtur. Sanayi sürecinin, çeþitli, görünüþte birbirleriyle iliþkisiz ve katýlaþmýþ biçimleri, þimdi artýk, belli yararlý etkilerin
elde edilmesi için doðabiliminin bilinçli ve sistemli uygulamalarý halini
almýþlardýr. Týpký mekanik biliminin, en karmaþýk makineleri, basit mekanik güçlerin devamlý bir yinelenmesi olarak görmesi gibi, teknoloji de,
kullanýlan aletlerin bütün çeþitliliðine karþýn, insan vücudunun her türlü
üretken faaliyetinin kendilerinde zorunlu olarak yeraldýðý birkaç temel
devinim biçimini keþfetmiþtir.
Büyük sanayi, mevcut üretim sürecini hiç bir zaman son ve deðiþmez bir biçim olarak görmez ve ele almaz. Bunun için de, bu sanayiin teknik temeli devrimcidir, oysa daha önceki üretim tarzlarý özünde
tutucuydu.224 Makineler, kimyasal süreçler ve diðer yöntemler yardýmýy222
Ýskoç yaylalarýnýn bazý yerlerinde, istatistiklere göre yakýn zamanlara kadar her köylü,
kendi iþlediði deriyle kendi ayakkabýsýný yapýyordu. Çobanlarla çiftçilerin çoðu, yanlarýnda karýlarý
ve çocuklarý ile, kiliseye, koyunlarýndan kýrptýklarý yünden ve tarlasýnda yetiþtirdiði ketenden,
kendi elleriyle dokuyup yaptýklarý elbiseler içinde gelirler. Bunlarýn hazýrlanmasýnda, çuvaldýz,
iðne, yüksük ve dokumacýlýkta kullanýlan birkaç parça demir eþya dýþýnda, pek az þey satýn
alýnýr. Boyalar bile kadýnlar tarafýndan aðaçlardan, köklerden ve otlardan yapýlýr. (Dugald Stewart,
Works, Hamiltons ed., vol. VIII, s. 327-328.)
223
Etienne Buileaunun ünlü Livre des métiersinde, kalfalarýn, ustalarýn arasýna kabul
edilmesi töreninde þu yemini ettiklerini öðreniyoruz: Kardeþlerimi, kardeþçe bir sevgi ile
seveceðime, kendi sanatlarýnda onlara destek olacaðýma, mesleðin sýrlarýný bilerek açýða
vurmayacaðýma, herkesin yararý açýsýndan, baþkalarýnýn yaptýðý mallardaki kusurlara alýcýnýn
dikkatini çekerek, kendi mallarýmý tavsiye etmeyeceðime ...
224
Burjuvazi, üretim araçlarýný, ve böylelikle üretim ýlýþkilerini ve, onlarla birlikte, toplumsal
iliþkilerin tümünü sürekli devrimcileþtirmeksizin varolamaz. Daha önceki bütün sanayici sýnýflarýn
ilk varlýk koþulu, bunun tersine, eski üretim biçimlerinin deðiþmeksizin korunmasýydý. Üretimin
sürekli altüst oluþu, bütün toplumsal koþullardaki düzenin kesintisiz bozuluþu, sonu gelmez
belirsizlik ve hareketlilik, burjuva çaðýný bütün daha öncekilerden ayýrdeder. Bütün sabit, donmuþ
iliþkiler, beraberlerinde getirdikleri eski ve saygýdeðer önyargýlar ve görüþler ile birlikte tasfiye
oluyorlar, bütün yeni oluþmuþ olanlar kemikleþemeden eskiyorlar. Yerleþmiþ olan ne varsa
Karl Marks
Kapital I
417
la, yalnýz üretimin teknik temelinde sürekli deðiþikliklere yolaçmakla
kalmaz, iþçilerin görevleriyle, emek-sürecinin toplumsal bileþiminde de
deðiþikliklere yolaçar. Böylece ayný zamanda, toplumdaki iþbölümünde
de köklü deðiþiklikler yapmakta ve, sermaye ile iþçi kitlelerini durup
dinlenmeden bir üretim sürecinden diðerine atmaktadýr. Bu nedenle,
büyük sanayi, niteliði gereði, bir yandan, emekte deðiþmeyi, görevde
akýcýlýðý, iþçide genel bir hareketliliði zorunlu kýlarkek, öte yandan da
eski iþbölümünü o katýlaþmýþ özellik ve ayrýntýlarýyla yeniden canlandýrmýþtýr. Büyük sanayiin teknik zorunluluklarý ile, bu kapitalist [sayfa 497]
biçim içinde yatan toplumsal niteliði arasýndaki mutlak çeliþkinin, iþçinin
durumundaki her türlü kararlýýik ve güvenliði nasýl yokettiðini; emek
araçlarýný elinden alarak, gerekli geçim araçlarýndan da yoksun býraktýðýný ve,225 parça-iþlerine bile elatýp onu nasýl gereksiz duruma getirdiðini
görmüþ bulunuyoruz. Bu uzlaþmaz karþýtlýðý, daima sermayenin emrinde olmasý için sefalet içinde yaþayan yedek sanayi ordusu gibi bir canavarýn yaratýlmasýnda; iþçi sýnýfý içinde durup dinlenmeden verilen
kurbanlarda; emek-gücünü harvurup harman savurmasýnda ve, her ekonomik geliþmeyi toplumsal bir rekabet haline dönüþtüren toplumsal
anarþinin yolaçtýðý yýkýmlarda olanca çýlgýnlýðý ile görmüþ bulunuyoruz.
Bu, olumsuz yandýr. Ama bir yandan þimdi iþteki çeþitlilik, karþý konulmaz doðal bir yasa þeklinde ve her yerde direnmeyle yüzyüze gelen226
doðal bir yasanýn gözü kapalý yýkýcýlýðý ile kendisini gösterirken, öte
yandan da, büyük sanayi, getirdiði felaketler aracýlýðý ile, üretimin temel
yasasý olarak, iþin çeþitliliðinin kabul edilmesi zorunluluðunu ortaya koyarak, iþçilerin, bu çeþitli iþler için yatkýn duruma gelmesini ve bu yeteneklerinin en geniþ ölçüde geliþmesini saðlamýþtýr. Üretim tarzýný, bu
yasanýnýn normal olarak iþlemesine uydurmak, toplum için bir ölümkalým sorunu oluyor. Büyük sanayi, gerçekte, toplumu, bütün yaþamý
boyunca bir ve ayný iþi yineleyerek güdükleþen ve böylece bir parçainsan haline gelen bugünün parça-iþçisinin yerini, çeþitli iþlere yatkýn,
üretimdeki herhangi bir deðiþmeyi karþýlamaya hazýr ve yerine getirdiði
çeþitli toplumsal görevleri, kendi doðal ve sonradan kazanýlmýþ yeteneklerine serbestçe uygulama alaný saðlayan bir þey olarak benimseyen
eriyip gidiyor, kutsal olan ne varsa lânetleniyor, ve insan, kendi gerçek yaþam koþullarýna ve
hemcinsiyle olan iliþkilerine nihayet ayýk kafa ile bakmak zorunda kalýyor. (F. Engels und Karl
Marx, Manifest der Kommunistischen Partei, Lond. 1848, s. 5. Komünist Parti Manifestosu,
Komünist Manifestonun Doðuþu, Sol Yayýnlarý, Ankara, 1976, s. 113-114])
225
Geçim araçlarýmý elimden almakla Canýmý almýþ oluyorsun. Shakespéare, [Venedik
Taciri, sahne IV, perde I, s. 375-376.]
226
Bir Fransýz iþçisi San Franciscodan dönüþünde þunlarý yazýyordu: Californiada
çalýþtýrýldýðým çeþitli þilerde bunlarýn hepsini de yapabileceðimi daha önce dünyada
düþünemezdim. Basýmevi iþinden baþkasýný yapamayacaðýma iyice inanmýþtým. ... Gömlek
deðiþtirir gibi iþ deðiþtiren bu serüvenci dünyanýn içine düþünce ben de ister istemez herkes
gibi yaptým. Madencilik yeter kazanç saðlamayýnca, kente gittim ve orada, kimi zaman mürettiplik,
kimi zaman lehimcilik, çatý kaplamacýlýðý vb. yaptým. Her tür iþe yatkýn olduðumu görünce,
kendimi daha az salyangoz, daha çok insan görmeye baþladým. (A. Corbon, De lenseignement
professionnel, 2. Ed.,s. 50)
418
Karl Marks
Kapital I
tam anlamýyla geliþmiþ bir bireyi koymayý, bir ölüm-kalým sorunu halinde zorlamaktadýr.
Bu devrimi gerçekleþtirmeye doðru kendiliðinden atýlmýþ bir adým,
teknik ve tarým okullarý ile, écoles denseignement professionnel* kurulmasýdýr; buralarda iþçi çocuklarýna biraz teknoloji [sayfa 498] bilgisi ile,
çeþitli emek araçlarýnýn nasýl kullanýlacaðý öðretilir Sermayeden zorla
kopartýlýp alýnan ilk ve pek zayýf bir ödün olan fabrika yasasý, ilköðrenimi fabrikadaki çalýþmayla birleþtirerek bir sýnýrlama getirmiþ olmakla
birlikte, iþçi sýnýfý iktidara geldiði zaman ki bu kaçýnýlmaz bir þeydir,
hem pratik, hem teorik teknik eðitimin, iþçi sýnýfý okullarýnda layýk olduklarý yeri alacaklarýna hiç kuþku yoktur. Eski tip iþbölümünün ortadan kalkmasýyla sonuçlanacak olan böyle devrimci bir oluþumun,
kapitalist üretim biçimi ve, iþçinin bu biçim içersinde aldýðý ekonomik
statü ile taban tabana zýt olduðuna da hiç kuþku yoktur. Ama belli bir
üretim biçiminin içinde yatan uzlaþmaz çeliþkilerin tarihsel geliþimi, bu
üretim biçiminin çözülüp daðýlarak yerine bir yenisinin kurulmasýný
saðlayan tek yoldur. Ne sutor ultra crepidam!** sözü, elzanaatlarýnýn
bu nec plus ultra*** bilgeliði, saatci-Wattýn buharlý makineyi, berber
Arkwrightin çýkrýðý, kuyumcu Fultonun buharlý gemiyi bulmalarýyla,
düpedüz saçma bir söz haline gelmiþtir.227
Fabrika yönetmeliði, yalnýz, fabrikalardaki, manüfaktürlerdeki vb.
emeði düzenlediði sürece, yalnýzca sermayenin sömürme hakkýna bir
müdahale olarak görülüyordu. Ama bu düzenleme ev-emeði228 denilen alana uzanýr uzanmaz, bu, doðrudan doðruya patria potestasa,
ana-babalýk otoritesine bir saldýrý olarak kabul edildi. Yufka yürekli Ýngiliz Parlamentosu, uzun süre bu adýmý atmaktan çekinmiþti. Ne var ki,
gerçeklerin gücü, en sonunda, büyük sanayiin, geleneksel ailenin dayandýðý ekonomik temeller ile, buna baðlý bulunan aile emeðini yýkmakla, bütün geleneksel aile baðlarýný da gevþettiðini kabul etmek
durumunda kaldý. Çocuk [sayfa 499] haklarýnýn ilân edilmesi zamaný gelmiþti. Çocuk Çalýþtýrma Komisyonu, 1866 tarihli son raporunda þöyle
* Mesleki öðrenim okullarý. -ç.
** Kunduracý, çizmeden yukarý çýkma. (Eski Yunanlý ressam Apelles, bu sözlerle, bir
kunduracýnýn resimlerine yönelttiði eleþtiriyi karþýlýyor.) -ç.
*** Doruðuna ulaþmýþ. -ç.
227
Ekonomi politik tarihinin gerçek olgusu John Bellers, toplumun iki karþýt ucunda aþýrý
geliþmiþliðe ve güdüklüðe yolaçan bugünkü eðitim ve iþbölümü sisteminin kaldýrýlmasý gereðini,
17. yüzyýlýn sonunda, çok açýk bir þekilde görmüþtü. Diðer þeyler arasýnda þunu söylüyor: Tembel
bir öðrenim, tembelliðin kendisini öðrenmekten ancak bir arpa boyu daha iyidir. ... Bedensel iþ,
tanrýnýn ilk yasasýdýr. ... Yemek, bedenin yaþamasý, çalýþma saðlýðý için gereklidir; aylaklýkla
kaçýnýlan acýlarý insan hastalýkla çeker.. ... Çalýþma yaþam lambasýna yað koyar, düþünce onu
yakar. ... Çocukça budala bir iþ (bu, Basedows ile onun modern taklitçilerine karþý önsezi ile
yazýlmýþ bir uyarmadýr), çocuðun aklýný budala eder. (Proposals for Raising a Colledge of
Industry of all Useful Trades and Husbandry, Lond. 1696, s. 12, 14, 16, 18.)
228
Dantelacýlýk ile hasýr örmeciliðinde gördüðümüz ve Sheffield, Birmingham vb. metal
iþlerinde daha ayrýntýlý þekilde gösterilebileceði gibi, bu tür iþler genellikle küçük iþyerlerinde
yapýlmaktadýr.
Karl Marks
Kapital I
419
diyordu: Bütün kanýtlar þu acý ve tatsýz sonucu ortaya koymuþtur: her
iki cinsiyetteki çocuklar, ana ve babalarýna karþý, herkesten fazla korunmaya muhtaç durumdadýrlar. Genellikle çocuk emeðinin ve özellikle ev-emeðinin sýnýrsýz bir þekilde sömürülmesi sistemi, yalnýzca,
ana-babalarýn hiç bir denetleme ve dizginlemeye uðramaksýzýn bu keyfi ve zarar verici kudretlerini kendi genç ve körpe yavrularý üzerinde
kullanabilmeleri nedeniyle sürdürülmektedir. ... Ana-babalarýn, çocuklarýný haftada þu kadar ücret kazanmalarý gereken birer makine haline
getirme gibi mutlak bir kudrete sahip olmamalarý gerekir. ... Bu nedenle, çocuklarýn ve gençlerin, bu gibi durumlarda, fizik güçlerini vaktinden
önce tahrip eden ve, entelektüel ve moral kiþiliklerini aþaðýlatan iþlerden
korunmalarý için doðal bir hak olarak yasakoyucuya baþvurabilmeleri
gerekir.229 Bununla birlikte, çocuk emeðinin doðrudan ya da dolaylý
yoldan kapitalistçe sömürülmesini yaratan ana-baba otoritesi olmayýp,
tersine, ana-baba otoritesinin ekonomik temelini yýkan kapitalist sömürü
tarzý, bunun kullanýlmasýný, bir gücün kötüye kullanýlmasý þeklinde
yozlaþtýrmýþtýr. Ne var ki, eski aile baðlarýnýn kapitalist sistem altýnda uðradýðý çözülme, ne kadar korkunç ve iðrenç görünürse görünsün, büyük
sanayi, üretim sürecinde, kadýnlara, gençlere ve her iki cinsiyetten
çocuklara, ev alanýnýn dýþýnda önemli bir rol vermekle, daha üst düzeyde
bir aile þekli ve cinsiyetler arasý iliþki konusunda yeni bir ekonomik temel yaratýr. Cermen-hýristiyan aile þeklini mutlak ve deðiþmez saymak,
birarada alýndýðý zaman bir dizi tarihsel geliþmenin halkalarý olan, eski
Roma, Yunan ya da Doðu aile þekline bu özelliði vermek kadar saçmadýr.
Ayrýca, her iki cinsiyeten ve her yaþtan bireylerden oluþan kolektif çalýþma grubunun, uygun koþullar altýnda, zorunlu olarak, insaný geliþtiren
bir kaynak halini alacaðý açýk bir gerçektir; oysa üretim sürecinin iþçi
için deðil, iþçinin üretim süreci için varolduðu, kendiliðinden ortaya çýkan, zalim ve kapitalistçe þekliyle bu durum, durmadan çevreye yayýlan
bir yozlaþma ve kölelik kaynaðý olur.230 [sayfa 500]
Fabrika yasalarýnýn, makinenin ilk yaratýlarý olan makineli eðirme ve dokumacýlýk ile ilgili özel yasa olmaktan çýkartýlarak, toplumsal
üretimi bütünüyle kapsayacak bir yasa halinde genelleþtirilmesi gereði,
daha önce de gördüðümüz gibi, büyük sanayiin tarihsel geliþme tarzýndan ileri gelmiþtir. Bu sanayiin gerisinde, manüfaktürün, elzanaatlarýnýn
ve ev sanayiinin geleneksel biçimi tümüyle devrime uðramýþtýr; manüfaktürler sürekli olarak fabrika sistemine ve elzanaatlarý da manüfaktürlere dönüþmüþ ve ensonu, elzanaatlarý ile ev sanayileri, denebilir ki, þaþýlacak kadar kýsa bir sürede, kapitalist sömürünün en yabanýl çýlgýnlýklarýný serbestçe gösterdiði sefalet yuvalarý haline gelmiþlerdir. Burada iki
229
Ch. Empl. Comm., V, Rep., s. xxv, n° 162; ve II. Rep., s. xxxvýýý, n° . 285, 289; s. xxv, xxvý,
n° 191
230
Fabrika iþi, ev iþi kadar temiz ve yetkin olabilir ve belki de daha fazla. (Rep. of Insp. of
Fact., 31st Oct., 1865. s. 129.)
420
Karl Marks
Kapital I
tavýr, ibreyi deðiþtirmiþtir: birincisi, sermaye, kendisini, bir noktada yasal
denetim altýnda görür görmez, öteki noktalarda çok daha pervasýzca,
sürekli olarak telâfi yolunu yinelemiþtir;231 ikincisi, kapitalistlerin, rekabet
koþullarýnda eþitlik, yani emeðin her türlü sömürüsü konusunda konulacak sýnýrlarda eþitlik için kopardýklarý feryat.232 Bu noktada þimdi þu iki
yürek parçalayýcý feryada kulak verelim. Çini, zincir vb. yapýmcýsý Bristollü Bay Cooksleyler, fabrika yasasýnýn hükümlerini, kendiliklerinden
iþyerlerine uygulamýþlardý. Çevredeki iþyerlerinde eski düzensiz sistem
uygulandýðý için, Bay Cooksleyler kendi iþçilerinin, çalýþmaya bir baþka
iþyerinde saat altýdan sonra da devam etmelerinin zararýný çekiyorlar.
Bunlar, doðal olarak, bütününe sahip olmamýz gereken çocuklarýn güçlerinin bir kýsmý tüketildiðinden, bu, bizim için bir haksýzlýk ve kayýptýr
diyorlar.233 Bay J. Simpson (Londrada, karton kutu ve kesekaðýdý yapýmcýsý) Çocuklarý Çalýþtýrma Komisyonu üyeleri önünde þöyle diyor: (Yasal
müdahale) için her dilekçeyi imzalamaya hazýrdý. ... Kendisi iþyerini kapattýktan sonra baþkalarýnýn çalýþmayý sürdürüp onun sipariþlerini aldýklarýný düþünerek, geceleri daima huzursuz oluyordu.234 Komisyon, özellikle
þöyle diyor: Ayný iþkollarýndaki daha küçük yerlerde çalýþma saatleri
hiç bir yasal sýnýrlama altýnda deðilken, büyük iþverenlerin fabrikalarýnda çalýþma saatlerini yasal hükümlere baðlamak bunlar için haksýzlýk
olacaktýr. Küçük iþyerlerinin yasadýþý tutulmasý halinde, çalýþma saatleri
yönünden yaratýlacak olan eþitsiz rekabet koþullarýndan ileri gelen [sayfa
501] haksýzlýðýn yanýsýra, büyük fabrikatörler, yasa kapsamýna girmeyen
iþyerlerine akan çocuk ve kadýn iþçileri saðlamakta da güçlük çekeceklerdir. Ayrýca, saðlýk, çalýþma rahatlýðý, öðrenim ve halkýn genel geliþmesi
için hemen daima son derece uygunsuz yerler olan küçük iþyerlerinin
çoðalmasý isteklendirilmiþ olacaktýr.235 Komisyon, son raporunda, hemen hemen yarýsý küçük sanayilerle ev iþi denilen yerlerde sömürülmekte olan 1.400.000den fazla çocuðun, gencin ve kadýnýn fabrika yasasý
kapsamýna alýnmasýný önermektedir.236 Bu konuda þöyle deniyor: Parlamento, bu çok sayýdaki çocuklarý, gençleri ve kadýnlarý, önerilen koruyucu yasanýn kapsamýna almayý uygun gördüðü takdirde, böyle bir yasanýn,
Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct.,1865. s; 27-32.
Rep. of Insp. of Fact.te sayýsýz örnekler bulunabilir.
233
Ch. Empl. Comm., V. Rep., s. x, n° 35.
234
Ch. Empl. Comm., V. Rep.. s. ýx, n° 28.
235
l.c., s. xxv, n° 165-167. Büyük boyutlu sanayilerin küçük boyutlulara göre avantajlarý için
bkz: Ch. Empl. Comm., III. Rep., s. 13, n° 144: s. 25, n° 121, s. 26, n° 125; s. 27, n° 140, vb..
236
Yasa kapsamýna alýnmasý önerilen iþkollarý þunlardýr: dantelacýlýk, çorapçýlýk, hasýrcýlýk,
çeþitli giyim eþyalarý manüfaktürü, yapay çiçekcilik, kunduracýlýk, þapkacýlýk, eldivencilik, terzilik,
yüksek fýrýnlardan iðneciliðe kadar bütün metal iþleri, kaðýtçýlýk, camcýlýk, tütün fabrikalarý,
lastik iþleri, þerit ve sýrma yapýmý (dokumacýlýk için), el halý dokumacýlýðý, þemsiyecilik, ið ve
mekik yapýmý, basýmevcilik, ciltçilik, yazý malzemesi yapýmý (kesekaðýdý,. kart, renkli kaðýtlar
vb. dahil), urgancýlýk, kehribar süs eþyasý yapýmý, kiremit ve tuðlacýlýk, elle ipek dokumacýlýðý,
Coventry dokumacýlýðý, tuz yataklarý, mumculuk, çimentoculuk, þeker rafineleri, bisküvicilik,
kereste ile ilgili çeþitli sanayiler ve diðer karmaþýk iþler.
231
232
Karl Marks
Kapital I
421
yalnýzca en yakýn amacý olan gençler ve bünyeleri zayýf olanlar için deðil, bu iþlerde çalýþan ve dolaylý ya da dolaysýz olarak etki alanýna giren
daha da çok sayýdaki yetiþkin iþçi kitlesi üzerinde de yararlý etkileri olacaðý kuþkusuzdur. Düzenli ve makul çalýþma saatlerini bunlar için de
zorunlu duruma getirecek; iþyerlerinin saðlýða uygun ve temiz tutulmasýný
saðlayacak; hem kendinin ve hem de ülkenin gönencinin geniþ ölçüde
baðlý bulunduðu fiziksel güç kaynaðý gözetilmiþ ve geliþtirilmiþ olacak;
yetiþmekte olan kuþaklarýn bedence geliþmelerini engelleyen ve genç
yaþta çöküp gitmelerine neden olan çok küçük yaþlarda büyük çabalar
harcamaktan bunlarý kurtaracak; ve ensonu, bu yasa, hiç deðilse 13
yaþýna kadar ilköðrenim fýrsatýný saðlayacak ve böylece, yardýmcý komisyon üyelerimizin hazýrladýklarý raporlarda gerçeðe uygun bir þekilde
gözler önüne serilen ve derin bir acý ve büyük bir ulusal utanç duygusu
doðuran ... o kapkara bilisizliðe bir son verecektir.237
*Tori hükümeti, 5 Þubat 1867 tarihli Krallýk Söylevinde, Sanayi
238
[sayfa 502] Araþtýrma Komisyonunun önerilerini,
yasa tasarýlarý haline getirdiðini ilân etti. Bu noktaya ulaþabilmek için diðer bir yirmi yýllýk experimentum in corpere vili ** gerekmiþti. Daha 1840 yýlýnda çocuklarýn çalýþtýrýlmasý konusunda bir Parlamento Soruþturma Komisyonu kurulmuþtu.
Komisyonun 1842 tarihli raporu, Nassau W. Seniorün ifadesiyle þu açýklamada bulunuyordu: patronlarla ana-babalarýn, bencilliklerini, açgözlülüklerini ve insafsýzlýklarýný, çocuklarla gençlerin sefaletlerini, yozlaþmalarýný ve mahvedilmelerini, þimdiye kadar raslanmayan bir þekilde gözler
önüne seren korkunç bir tablo. ... Raporun, geçmiþ bir çaðýn dehþetini
anlattýðý sanýlabilir. Ama ne yazýk ki, bu dehþet verici durumun aynen
devam ettiðini gösteren kanýtlar vardýr. Hardwickein iki yýl kadar önce
yayýnladýðý bir kitapçýk, 1842 yýlýnda þikayet edilen kötülüklerin bugün
de ayný þekilde sürüp gittiðini belirtmektedir. Bu raporun 20 yýl boyunca
hiç dikkati çekmemiþ olmasý, iþçi sýnýfý çocuklarýnýn ahlâk ve saðlýklarýnýn
genel olarak uðradýklarý ihmalin garip bir kanýtýdýr. Bu süre boyunca,
ne ahlâk denilen þeyden, ne eðitimden, ne dinden ve ne de aile sevgisinden hiç haberi olmadan yetiþtirilen bu çocuklara, þimdiki kuþaðýn anababalarý olma olanaðý verilmiþ bulunuyor.239
Toplumsal koþullar deðiþikliðe uðradýðý için Parlamento, 1862
* Burada, çeviriye esas alýnan Ýngilizce metin (tori hükümeti...nden Þu açýklamada
bulunuyorduya kadar) 4. Almanca baskýya uygun olarak deðiþtirilmiþtir. -Ed.
** Deðersiz bedenleri üzerinda deney. -ç.
237
l.c., s. xxv, n° 169.
238
Fabrika Yasalarýnýn Kapsamýný Geniþleten Yasa, 12 Aðustos 1867de kabul edilmiþtir. Bu
yasa, makine atelyeleri dahil bütün dökümhanelerin, demircilerin ve metal manüfaktürlerinin
çalýþma saatlerini düzenlemektedir; ayrýca, camcýlýk, kaðýtçýlýk, tutkalcýlýk ve lastikçilik, tütün
iþlenmesini, mürettipliði, çiftçiliði ve ensonu 50den fazla iþçi çalýþtýran bütün iþyerlerini kapsamýna
alýyordu. Çalýþma Saatlerini Düzenleme Yasasý, 17 Aðustos 1867de kabul edildi ve daha küçük
iþyerleri ile ev sanayileri denilen iþ alanlarýný düzenliyordu. Bu yasalar ile 1872 tarihli yeni
Maden Yasasýna, Ýkinci Ciltte tekrar döneceðim.
239
Senior, Social Science Congress, s. 55-58.
422
Karl Marks
Kapital I
tarihli komisyonun isteklerini, 1840 tarihli komisyonda yaptýðý gibi rafa
kaldýrmaya cesaret edemezdi. Böylece 1864 yýlýnda, daha komisyon raporunun ancak ilk kýsmýný yayýmladýðý sýrada, seramik sanayii (çömlekçilik dahil), duvar kaðýtçýlýðý, kibritçilik, fiþek ve kapsül sanayileri, kadifecilik, tekstil sanayiinde yürürlükte bulunan yasalarýn kapsamýna alýndýlar. Zamanýn tori hükümeti 5 Þubat 1867 tarihli Krallýk Söylevinde,
1866 yýlýnda çalýþmalarýný tamamlayan komisyonun son tavsiyelerine
dayanan yasa tasarýlarýnýn hazýrlandýðýný ilân etti.
15 Aðustos 1867de fabrika yasalarýný geniþleten yasa, 21 Aðustosta [sayfa 503] iþyerlerini düzenleme yasasý, Krallýkça onaylandý; bunlardan
birincisi büyük, ikincisi küçük sanayi kollarýyla ilgiliydi.
Birinci yasa, yüksek fýrýnlara, demir ve bakýr iþleme yerlerine, dökümhanelere, makine yapýmevlerine, metal atelyelerine, kauçuk iþlerine,
kaðýt yapýmevlerine, cam iþlerine, tütün yapýmevlerine, basýmevlerine
(gazeteler dahil), ciltevlerine, kýsaca, genellikle ayný zamanda 50 ve daha fazla personeli yýlda en az 100 iþgünü çalýþtýran bunlara benzer bütün sýnai iþletmelere uygulanýr.
Ýþyerleri yasasýnýn kapsadýðý alanlarýn büyüklüðü konusunda bir
fikir vermek için, tanýmlarla ilgili maddesinden aþaðýdaki bölümleri aktarýyoruz.
Elzanaatý, bir eþyanýn tamamýnýn ya da bir kýsmýnýn þeklinin
deðiþtirilmesi, onarýmý, süslenmesi, son þeklinin verilmesi ya da satýþa
hazýr hale getirilmesi için kazanç amacýyla yürütülen devamlý ya da geçici bir meslek olarak yürütülen herhangi bir el emeðine denir.
Ýþlik, içinde bir elzanaatýnýn, bir çocuk, bir genç ya da bir kadýn
tarafýndan yürütüldüðü, ve bu çocuðu, genci ya da kadýný çalýþtýran
kimsenin girip çýkmak ve denetlemek hakkýný taþýdýðý bir oda ya da
üstü açýk veya kapalý bir yerdir.
Ýstihdam edilme, bir elzanaatýnda, ücret karþýlýðýnda olsun olmasýn, bir ustanýn ya da bu yasada belirlenen bir velinin yönetimi altýnda çalýþmak demektir.
Veli, baba, ana, vasi ya da bir çocuðun veya gencin vesayeti ya
da denetimi kendisine verilmiþ bir kimse demektir.
Çocuklarýn, gençlerin ya da kadýnlarýn, yasa hükümlerinin tersine
çalýþtýrmalarý halinde uygulanacak cezayý gösteren 7. madde, veli olsun
olmasýn yalnýzca iþyerini iþleteni deðil, ayný zamanda, bir çocuðun,
gencin ya da bir kadýnýn velisini ya da bunlarýn çalýþmalarýndan doðrudan
yarar saðlayan kimseyi de para cezasýna çarptýrmaktadýr
Büyük kuruluþlarý kapsamýna alan fabrika yasalarýný geniþleten
yasa, getirdiði bir yýðýn hileli istisnalar ve patronlarla yapýlmýþ korkakça
uzlaþmalarla fabrika yasasýnýn gerisinde kalmýþtýr.
Bütün ayrýntýlarý ile zavallý bir durumda olan iþyerleri yasasý, uygulamasýyla yükümlü bulunan belediyeler ile yerel yöneticilerin elinde ölü
bir metin olarak kaldý. 1871 yýlýnda Parlamento, bu yetkiyi, bunlarýn
Karl Marks
Kapital I
423
elinden alýp fabrika denetmenleri ne verdiði zaman, [sayfa 504] bir kalemde yüzbinden fazla iþyeri ile üçyüz tukla ocaðýný bunlarýn denetimine
verdiði halde, zaten yeterli olmayan personel kadrosuna yalnýzca sekiz
yardýmcý verme konusunda da gerekli dikkati gösteriyordu.240
Bu durumda, 1867 tarihli Ýngiliz yasalarýnda dikkati çeken þey,
bir yandan, egemen sýnýflarýn parlamentosuna, kapitalist sömürünün
aþýrýlýklarýna karþý ilke olarak bu kadar olaðanüstü ve geniþ çapta önlemler alma zorunluluðunun yüklenmesi, öte yandan ise, bu önlemleri
uygulama konusunda gösterilen duraksama, isteksizlik ve kötü niyettir.
1862 tarihli soruþturma komisyonu, maden sanayii konusunda
da yeni bir yönetmelik önermiþti; bu sanayi kolu, diðerlerinden, büyük
toprak sahipleri ile kapitalistlerin çýkarlarýnýn elele olmasý gibi ayýrdedici bir özelliði ile ayrýlýyordu. Bu iki çýkar arasýndaki uzlaþmaz karþýtlýk,
fabrika yasalarý için yararlý olmuþtu, oysa þimdi bu uzlaþmaz karþýtlýðýn
bulunmayýþý, madenler konusundaki yönetmeliðin getirilmesindeki gecikmeleri ve düzenbazlýklarý açýklamaya yetiyordu.
1840 tarihli soruþturma komisyonu, öyle müthiþ, öyle sarsýcý ve
bütün Avrupada öylesine rezalet yaratan açýklamalar yaptý ki, Parlamento, vicdanýný yatýþtýrmak için, 1842 tarihli Maden Yasasýni çýkarttý ve
yeraltý madenlerinde 10 yaþýndan küçük çocuklarla kadýnlarýn
çalýþtýrýlmasýný yasaklamakla yetindi.
Daha sonraki 1860 tarihli Madenleri Denetleme Yasasý, madenlerin bu amaç için özel olarak atanmýþ resmi memurlar tarafýndan denetlenmesi, ve 10 ile 12 yaþ arasýndaki oðlan çocuklarýn okul belgeleri
olmadýkça ya da belirli bir süre okula devam etmedikçe madenlerde
çalýþtýrýlamayacaðý gibi hükümler getiriyordu. Bu yasa, gülünç denecek
derecede az sayýdaki denetmenler, bunlarýn yetkilerindeki darlýk ve daha sonra göreceðimiz baþka nedenlerle, tam anlamýyla ölü bir belgeydi.
Madenler konusunda en son Mavi kitaplardan biri, Report from
the Select Committee on Mines, together with etc. Evidence, 23rd July,
1866dýr. Bu rapor, Avam Kamarasý üyelerinden seçilmiþ, tanýk çaðýrma
ve dinleme yetkisini taþýyan bir parlamento [sayfa 505] komisyonunun yapýtýdýr. Rapor, büyük bir cilt meydana getiren yapýtta, komitenin söyleyedeki bir þey yoktur ve daha fazla tanýk dinlenilmesi gerekir anlamýný
taþýyan yalnýz beþ satýrlýk bir yer tutmaktadýr.
Tanýklarý sorguya çekme biçimi, Ýngiliz mahkemelerinde tanýklarýn þaþýrtmaca cross examinations* yöntemini anýmsatmaktadýr; bu mahkemelerde avukat, saygýsýz, beklenmeyen, çift anlamlý, çapraþýk ve birbiriyle iliþkisiz sorular sorarak tanýðý küçük düþürmeye, þaþýrtmaya ve
240
Bu kuruluþun personel sayýsý, 2 denetmen, 2 denetmen yardýmcýsý adayý idi. 1871
yýlýnda sekiz tane daha denetmen adayý atandý. Ýngilterede, Ýskoçyada ve Ýrlandada yasanýn
yürütülmesi için toplam ödenek miktarý, 1871-72 yýlý için yalnýzcý 25.347 sterlindi ve buna,
yasaya uymayan patronlara karþý açýlan kovuþturmalarýn yasal giderleri de dahildi.
* Sorguya çekme. -ç.
424
Karl Marks
Kapital I
aklýný karýþtýrmaya ve böyle zoraki karþýlýklara gene zorlama bir anlam
vermeye çalýþýr. Bu soruþturmada, aralarýnda maden sahipleriyle maden
iþletenlerin de bulunduðu komite üyeleri sorgucudur, tanýklarýn çoðunluðu ise çalýþan maden iþçileridir. Sermayenin taþýdýðý zihniyeti göstermesi yönünden bütün bu komedi o derece karakteristiktir ki, rapordan
bazý bölümleri buraya aktarmak gerekecektir. Kýsa ve özlü olsun diye
ben bunlarý sýnýflandýrdým. Sorular ile karþýlýklarýnýn Ýngiliz Mavi kitaplarýnda numaralandýðýný da belirtmeliyim.
I. 10 ve daha yukarý yaþtaki çocuklarýn madenlerde çalýþtýrýlmasý.
Maden ocaklarýnda iþ, gidiþ-geliþ dahil, genellikle 14-15 saat sürmekte, hatta bazan sabah saat 3, 4 ve 5ten akþam 5e, 6ya kadar devam
etmektedir (n° 6, 452, 83). Yetiþkin iþçiler sekiz saatlik iki posta halinde
çalýþýrlar, ama masraf nedeniyle çocuklarda bu deðiþtirme uygulanamaz (n° 80, 203, 204). Küçük çocuklar genellikle maden ocaðýnýn çeþitli
yerlerinde havalandýrma kapýlarýný açma ve kapama iþinde çalýþtýrýlýrlar;
daha büyükleri, kömür taþýma vb. gibi daha aðýr iþlerde çalýþtýrýlýrlar (n°
122, 739, 1747). Yeraltýnda bu uzun saatler boyunca çalýþma, 18 ya da
22 yaþlarýna kadar sürer ve bu yaþa gelince asýl madencilik iþine baþlarlar
(n° 161). Çocuklarla gençler, halen, daha önceki döneme göre daha
kötü muamele görmekte ve daha çok çalýþmaktadýr (n° 1663-1667).
Madencilerin hemen hepsi de 14 yaþýndan küçük çocuklarýn madenlerde çalýþtýrýlmalarýný yasaklayan bir yasanýn Parlamentodan çýkmasýný
istemektedirler. Ve þimdi (kendisi de bir maden iþleticisi olan) Hussey
Vivian soruyor: Ýþçinin bu konudaki düþüncesi, iþçi ailesinin yoksulluðuna baðlý deðil midir? Bay Bruce: Babanýn hasta, yaralý ya da ölmüþ
olmasý ve ananýn tek baþýna kalmasý halinde, 12-14 yaþlarý arasýnda [sayfa
506] bir çocuðun, ailenin geçimi için günde 1 þiIin 7 peni kazanmasýni
engellemek, aileyi güç durumda býrakmaz mý? ... Bu konuda genel bir
kural koymak zorunlu mudur? ... Ailelerin durumu ne olursa olsun 1214 yaþýndan küçük çocuklarýn çalýþtýrýlmasýný engelleyen bir yasanýn
çýkartýlmasýndan yana mýsýnýz? Evet. (n° 107-110.) Vivian: Diyelim
ki, 14 yaþýndan küçük çocuklarýn çalýþmalarýný engelleyen bir yasa çýktý,
bu, onlarýn ana-babalarýný, çocuklarýný baþka iþlerde, örneðin, fabrikalarda çalýþma olanaðý aramaya yöneltmeyecek mi? Genellikle böyle
olmayacak sanýrým. (n° 174.) Kinnaird: Çocuklarýn bazýlarý kapýcýlýk
yapýyor, deðil mi? Evet. Kapýlarýn her açýlýp kapanmasýnda genellikle çok fazla bir hava akýmý olmuyor mu? Evet, genellikle öyle. Bu
çok kolay bir iþmiþ gibi görünür ama aslinda çok zordur. Çocuk burada týpký bir zindanýn hücresinde gibi kapatýlmýþ haldedir. Burjuva Vivian: Çocuða bir lamba verilse, kitap okuyamaz mý? Kendisi mum
falan bulabilse okuyabilir ... ama, kitap okurken yakalanýrsa bence baþýna
iþ açýlýr, çünkü o, oraya iþ yapmak için konulmuþtur, yapmasý gerekli
bir iþi vardýr ve her þeyden önce buna bakmasý gerekir, ve bana kalýrsa
ocakta kitap okumaya kimse izin vermez. (n° 139, 141, 143, 158, 160.)
Karl Marks
Kapital I
425
II. Eðitim. Maden iþçileri de fabrikalarda olduðu gibi, çocuklarýnm zorunlu eðitimini öngören bir yasa istemektedirler. On ve oniki
yaþlarýndaki çocuklarýn iþe alýnmadan önce okuldan bir belgeleri olmasýný öngören 1860 yasasýndaki ilgili maddelerin tamamen hayali olduðunu söylemektedirler. Tanýklarýn bu konudaki sorgusu tam bir maskaralýktýr. Bu yasa, patronlara karþý mý, yoksa ana-babaya karþý mý gereklidir? Sanýrým her ikisine karþý da. Bunlardan hangisine daha fazla
gerekli olduðunu söylemez misin? Hayýr, bu sorunun yanýtýný ben ne
bileyim. (n° 115, 116.) Ýþverenlerin, çocuklarýn okula gidebilmeleri
için saat ayýrma konusunda acaba bir eðilimleri görülüyor mu? Hayýr,
bu amaçla iþsaatleri hiç kýsaltýlmadý. (n° 137.) Bay Kinnaird: Madencilerin genellikle öðrenimlerini geliþtirdiklerini söyleyebilir misiniz; çalýþmaya
baþladýðýndan beri eðitimlerini büyük ölçüde geliþtirenler olmuþ mudur;
yoksa bunlar gerileyip eski kazandýklarý yararlý þeyleri de mi kaybediyorlar? Genellikle daha beter oluyorlar; geliþtikleri falan yok; kötü
alýþkanlýklar ediniyorlar; içki, kumar ve benzeri þeylere alýþýyor, mahvolup
gidiyorlar. (n° 211.) Gece okuluna gitmek için [sayfa 507] bir çabalarý oluyor mu? Ocak bölgelerinde yalnýzca birkaç tane gece okulu var; buralarda belki birkaç tane çocuk bu okullara gidiyorlar; ama o derece yorgun ve bitkin haldedirler ki, okula gitmeleri zaten bir iþe yaramaz. (n°
454.) Burjuva þu sonuca variyor: Öyleyse siz eðitime karþýsýnýz?
Kesinlikle hayýr; ama vb.. (n° 443.) Ýþverenlerin bunlardan okul belgeleri istemeleri zorunluluðu yok mu? Yasa gereði var; ama ben iþverenlerin böyle bir belge istediklerini bilmiyorum. Bu duruma göre
sizce, yasanýn bu belge isteme zorunluluðunu koyan hükümleri, madenlerde genellikle uygulanmýyor mu? Hayýr uygulanmýyor. (n° 443, 444.)
Ýþçiler bu soruna (öðrenime) büyük ilgi duyuyorlar mý? Çoðunluðu
duyuyor. (n° 717) Yasanýn uygulanmasýný çok istiyorlar mý? Çoðunluðu istiyor. (n° 718.) Bu ülkede çýkartýlan bir yasanýn, halkýn kendisinin bu yasayý yürürlüðe koymak için yardýmý olmaksýzýn gerçekten
etkili olabileceðine aklýnýz kesiyor mu? Pek çok kimse böyle bir çocuðun çalýþtýrýlmasýna karþý çýkmak ister, ama bu hareketi ile belki de
damgalanýr. (n° 720.) Kim tarafýndan damgalanýr? Patron tarafýndan.
(n° 721.) Yasaya uyan bir kimseyi iþverenlerin kabahatli bulacaðýný
sanýyor musunuz? Evet, bence öyle. (n° 722.) Bir iþçinin 10-12 yaþlarýnda okuma-yazmasý olmayan bir çocuðu yanýnda çalýþtýrmaya itiraz ettiði
hiç oldu mu? Bu onlarýn isteðine býrakýlmýþ bir þey deðil ki. (n° 123.)
Parlamentonun bu iþe müdahalesini gerekli görüyor musunuz? Eðer,
madenci çocuklarýn eðitimi için etkili bir þey yapýlmak isteniliyorsa,
bence bunun Parlamentonun çýkartacaðý bir yasa ile zorunlu hale getirilmesi gerekir. (n° 1634.) Bu zorunluluðu sizce yalnýz madencilere mi
koymak gerekir, yoksa Büyük Britanyanýn bütün iþçilerine mi? Ben
buraya yalnýz madenciler adýna konuþmaya geldim. (n° 1636.) Madencilerin çocuklarýný diðer çocuklardan niçin ayýrýyorsunuz? Çünkü bunlar
426
Karl Marks
Kapital I
kuralýn dýþýnda kalýyorlar. (n° 1638.) Ne bakýmdan? Fizik bakýmýndan. (n° 1639.) Bunlar için öðretim, diðerlerinden niçin daha fazla deðerli olsun? Niçin daha fazla deðerli olduðunu bilmem ama kuyulardaki
aþýrý yorgunluk nedeniyle burada çalýþan çocuklarýn kilise okullarýnda
olsun, gündüz okullarýnda olsun, öðrenim görmeleri olanaðý pek azdýr.
(n° 1640.) Bu tür bir sorunu tek baþýna ele almak olanaksýzdýr, deðil
mi? (n° 1644.) Yeter sayýda okul var mý? Hayýr. .... (n° 1646.) Deviet
eðer bütün çocuklarýn okula [sayfa 508] gitmeleri zorunluluðunu koysaydýi,
çocuklarýn gidebilecekleri kadar okul bulunur muydu? Hayýr ama,
böyle bir durum ortaya çýksaydý okullar da ardýndan yapýlýrdý, (n° 1647.)
Çocuklarýn bazýlarý hiç okuma-yazma bilmiyorlar sanýrým? Çoðu
bilmez. Zaten büyüklerin de çoðu bilmez. (n° 705, 725.)
III. Kadýnlarýn Çalýþtýrýlmasý. 1842 yýlýndan beri kadýnlar yeraltýnda çalýþtýrýlmamakla birlikte, dýþarda, kömür yüklenmesinde vb., küfelerin kanallara ve vagonlara çekilmesinde, ayýklanma iþinde vb.
çalýþtýrýlmaktadýrlar. Son üç-dört yýl içinde sayýlarý epeyce artmýþtýr. (n°
1727.) Bunlarýn çoðu maden iþçilerinin karýlarý, kýzlarý ve dullarýdýr, yaþlarý
12 ile 50 ya da 60a kadar uzanýr. (n° 645, 1779.) Maden iþçilerinin,
kadýnlarýn çalýþtýrýlmasý konusundaki düþünceleri nedir? Genellikle
bunu lanetliyorlar sanýrým. (n° 648.) Bunda ne sakýnca görüyorlar acaba? Seksi azalttýðý için sanýyorum (n° 649.) Giyimlerinin bir özelliði
var mý? Evet ... daha ziyade erkek gibi giyinirler, bana kalýrsa bazan
utanma duygusu diye bir þey kalmaz. Sigara içerler mi? Bazýlarý
içer. Sanýrým yaptýklarý iþ de çok pis bir iþ? Evet çok pis. Kararýr ve
yaðlanýrlar mý? Týpký ocaktakiler gibi kapkara olurlar. ... Bence çocuðu
olan kadýnlar (burada çocuðu olan pek çok kadýn vardýr), çocuklarýna
karþý ödevlerini yerine getiremezler. (n° 650-654, 701.) Bu dul kadýnlarýn bir baþka yerde burada kazandýklarý kadar (haftada 8 ile 10 þilin
arasýnda) kazanacak bir iþ bulabileceklerini sanýr mýsýnýz? Bu konuda
bir þey diyemem. (n° 709.) Böyle olduðu halde gene de (ey taþ yürekli adam!) bu kadýnlarýn burada yaþamlarýný kazanmalarýna engel
olmak ister misiniz? Evet isterim. (n° 710.) Kadýnlarýn çalýþmasý konusunda ... bölgedeki genel düþünce nedir? Bunun aþaðýlatýcý bir þey
olduðudur; biz madenci olarak kadýnlara, onlarý maden kuyularýnýn çevresinde bulundurmayacak kadar saygý duyulmasýný isteriz. ... Ýþin bir
kýsmý çok aðýr: bu kýzlardan bazýlarý günde 10 ton yük kaldýrýrlar. (n°
1715, 1717.) Madenlerde çalýþan kadýnlar arasýnda ahlak, fabrikada
çalýþanlara göre daha mý düþüktür? ... kötülerin oraný, ... fabrikadaki
kýzlardan belki biraz fazladýr. (n° 1237.) Ama siz fabrikadaki ahlak
durumunu da tam yeterli görmüyorsunuz deðil mi? Hayýr. (n° 1.733.)
Siz olsanýz, kadýnlarýn fabrikalarda çalýþmasýný da yasaklar mýydýnýz?
Hayýr, yasaklamazdým. (n° 1734.) Peki niçin? Çünkü [sayfa 509] fabrikalardaki iþ, kadýnlar için daha haysiyetli de ondan. (n° 1735.) Ama gene de ahlaklarý için sakýncalý buluyorsunuz deðil mi? Kömür ocaklarýnýn
Karl Marks
Kapital I
427
çevresinde olduðu kadar deðil; ama ben bunu toplumsal yönüyle ele
alýyorum, yalnýz ahlak yönüyle deðil. Kýzlar üzerindeki toplumsal yönden
aþaðýlanma son derece üzücü. Bu 400-500 kýz, ilerde maden iþçilerinin
karýsý olunca, erkek, bu yozlaþmadan büyük acý çekiyor ve evlerini
terkedip kendilerini içkiye veriyorlar. (n° 1736.) Kadýnlarýn çalýþmasýný,
kömür ocaklarýnda durdurduktan sonra, demir fabrikalarýnda da durdurmak gerekmez mi? Baþka iþyerleri adýna konuþamam. (n° 1737.)
Demir iþleriyle, kömür madenlerinde toprak üstünde çalýþan kadýnlarýn
durumlarý arasýnda bir fark var mýdýr? Bu konuyu hiç kafamda evirip
çevirmedim. (n° 1740.) Bunlarý birbirinden ayýran belirli bir fark görüyor
musunuz? Bunu hiç düþünmedim, ama evlere yaptýðým ziyaretlerden
biliyorum ki, bizim bölgemizde durum pek berbat... (n° 1741.) Kadýnlarýn çalýþmasýnýn onu alçalttýðý her durumda, buna müdahale eder
miydiniz? Bu sanýrým þöyle zararlý oluyor: Ýngilizlerde en iyi duygular,
ananýn öðrettikleridir. (n° 1750.) Bu, ayný ölçüde, tarým alanýndaki
çalýþmalara da uygulanýr deðil rrii? Evet, ama orada yalnýz iki mevsim
çalýþýlýr, bizde ise yýlýn dört mevsiminde. (n°, 1751.) Çoðu zaman gecegündüz sýrýlsýklam su içersinde çalýþýyorlar, geliþ- meleri önleniyor,
saðlýklarý bozuluyor. Bu konuyu belki de fazla incelemediniz? Gelip
geçerken bütün bunlarý gözlerimle görüyorum ve kadýnlarýn ocak baþlarýnda çalýþmasýna, benzer bir durumu hiç bir yerde görmüyorum. ...
Bu, erkek iþi ... hem de kuvvetli bir erkeðin iþi. (n° 1753, 1793, 1794.)
Sizin bu konudaki düþüncenize göre., kendilerini yükseltmek ve insanlaþtýrmak isteyen kadýnlarýn ellerinden tutulacaðýna, onlar aþaðý, itiliyorlar,
öyle mi? Evet. (n° 1808.) Bu hileli sorular biraz daha devam ettikten
sonra, bu burjuvalarýn, dullara, yoksul ailelere vb., duyduklarý sempatinin sýrrý ensonu ortaya çýkar. Kömür madeni sahibi, çalýþmalarý gözetlemek için birisini tayin eder; bunun görevi, göze girebilmek için
iþleri en tasarruflu þekilde yürütmektir; bu kýzlar 1 þilin ile 6 peni arasýnda
deðiþen yevmiye ile çalýþýrlar, oysa erkek iþçinin günlüðü 2 þilin 6 penidir.
(n° 1816.)
IV. Ölüm nedeni soruþturmasý. Bölgenizde, ölüm nedeni soruþturmalarýnda, kaza olduðu zaman, iþçilerin, bu soruþturmalara [sayfa
510] güveni var mýdýr? Hayýr, yoktur. (n° 360.) Niçin yoktur?.Bunun
baþlýca nedeni, bu iþ için genellikle seçilenlerin, madencilik ve benzeri
iþlerden hiç haberi olmayan kimseler olmasýdýr. Ýþçiler bu jürilere hiç
çaðrýlmazlar mý? Bildiðim kadarýyla tanýklýk dýþýnda, hiç çaðrýlmazlar.
Bu jürilere genellikle çaðrýlanlar kimlerdir? Çoðu zaman çevredeki
tüccarlar ... durumlarý gereði bazan bu müþterilerinin, iþ sahiplerinin
etkileri altýnda kalýrlar. Bunlar, genellikle bilgi sahibi kimseler olmadýðý
gibi, karþýlarýna getirilen tanýklarýn dillerinden pek bir þey anlamazlar,
kullanýlan terimleri vb. bilmezler. Madenlerde çalýþan kimselerden
kurulacak jüri daha mý iyi olurdu dersiniz? Evet, kýsmen ... onlar (iþçiler)
varýlan yargýnýn, verilen ifadelerle ve kanýtlarla uygunluk halinde olma-
428
Karl Marks
Kapital I
dýðý düþüncesindeler. (n° 361, 364, 366, 368, 371, 375.) Jüri üyelerinin
en baþta gelen amacý onun tarafsýz olmasýdýr, deði mi? Evet, öyle
sanýrým. Çoðunluðu iþçilerden kurulu bir jürinin tarafsýz olabileceði
düþüncesinde misiniz? Tarafsýz hareket etmemeleri için hiç bir neden görmüyorum ... hem bunlarýn madencilik konusunda daha saðlam
bilgileri vardýr. Ýþçilerin, haksýz þekilde aðýr hükümlere varmak için bir
eðilimleri olamaz mý dersiniz? Hayýr, hiç sanmam. (n° 378, 379, 380.)
V. Hileli tartýlar ve ölçüler. Ýþçiler, onbeþ gün yerine ücretlerin
haftalýk olarak ödenmesini, küfelerin hacimlerinin deðil aðýrlýklarýnýn
dikkate alýnmasýný, hileli tartý kullanýlmasýna karþý korunmalarýný istemektedirler. (n° 1071.) Küfeler hileli olarak büyütüldüðü zaman, 14
gün önceden haber veren iþçi, iþi býrakabilir deðil mi? Öyle ama
gideceði öteki yerde de ayný þeyle karþý karþýyadýr. (n° 1071.) Ama,
iþçi, haksýzlýðýn yapýldýðý her yerden ayrýlabilir deðil mi? Bu öyle yaygýn ki, nereye giderse gitsin ayný þeyle karþýlaþýr. (n° 1072.) 14 gün
önceden haber vererek iþten ayrýlabilir, deðil mi? Evet. (n° 1073.) Ve
gene de hallerinden memnun deðiller!
VI. Madenlerin denetlenmesi. Ýþçiler yalnýz patlamalarýn yolaçtýðý kayýplara uðramakla kalmazlar. (n° 234 vd.) Adamlarýmýz, ocaklardaki havalandýrmanýn fena olmasýndan pek çok þikayet ediyorlar ...
genellikle bu havalandýrma o kadar kötü ki adeta nefes alýnamýyor;
uzun bir süre iþte çalýþtýktan sonra artýk baþka bir iþte çalýþamaz hale
gelirler; madenin benim çalýþtýðým kýsmýnda adamlar iþi birakip evlerine gitmek zorunda [sayfa 511]kaldýlar ... bunlarýn bazýlarý, patlayýcý gaz
olmayan yerlerdeki havalandýrmanýn berbatlýðý yüzünden haftalarca iþe
gidemediler ... baþlýca geliþ-gidiþ dehlizlerinde genellikle bol hava var,
ama insanlarýn çalýþtýðý yerlere zahmet edip de hava götürülmemiþ.
Peki, denetmene niçin baþvurmuyorsunuz? Doðruyu söylemek gerekirse, çoðu insan bu konuda çekingen; denetmene baþvurma sonucu iþlerini kaybeden oldu. Niçin; yani þikayet ettiði için damgalandý
mý? Evet. Baþka madenlerde iþ bulmakta güçlükle mi karþýlaþýr?
Evet. Bölgelerinizdeki madenlerin, yasa hükümlerine uygunluðunu
saðlamak için yeter derecede denetlendiði kanýsýnda mýsýnýz? Hayýr,
hiç denetlenmiyorlar ... denetmen bir kez ocaða inmiþti, yedi yýl kadar
önce. ... Benim bulunduðum bölgede yeter sayýda denetmen yok. Üçyüzden fazla ocaðý denetlemek için 70 yaþýný aþkýn bir denetmenimiz var.
Denetmen yardýmcýlarýndan oluþan bir sýnýf bulunsun istiyorsunuz öyle
mi? Evet. (n° 234, 241, 251, 254, 274, 275, 554, 276, 293.) Hükümetin,
iþçilerden bilgi almaksýzýn, istediðiniz her þeyin yapýlabilmesi için gerekli olan bir denetmenler ordusu kurmasý ve bunu devam ettirmesi olanaðý
var mýdýr? Hayýr, bunun neredeyse olanaksýz bir þey olduðunu sanýyorum. .... Denetmenlerin daha sýk mý gelmesini istiyorsunuz? Evet,
hem de çaðýrmadan gelmeliler. (n° 280, 277.) Bu denetmenlerin maden ocaklarýný daha sýk denetlemesi ile, gerekli havalandýrmayý
Karl Marks
Kapital I
429
saðlamasý sorumluluðunun (!) ocak sahiplerinden alýnýp hükümet
memurlarýna verilmesi sonucu ortaya çýkmýþ olmaz mý? Hayýr, bence
böyle bir þey olmaz, denetmenlerin yapacaklarý þey, zaten varolan yasa
hükümlerinin yürürlüðe konulmasýný saðlamaktýr. (n° 285.) Denetmen
yardýmcýsý derken, daha az maaþlý ve þimdiki denetmenlerden daha alt
kademede memurlarý mý kastediyorsunuz? Daha iyisi bulunabilirse
niçin daha alt kademleden olsun? (n° 294.) Yalnýzca daha fazla denetmen mi istiyorsunuz, yoksa denetmen olarak daha alt sýnýftan memur mu? Çevreyi dolaþan ve iþlerin yolunda gidip gitmediðini
denetleyen insan istiyoruz; yani kendi gölgesinden korkmayan birisi.
(n° 295.) Daha alt sýnýftan denetmen atanmasý isteðiniz yerine getirilse,
böylece bilgi ve görgü vb. eksikliði tehlikesi ortaya çýkmaz mý? Hiç
sanmam, bu noktayý, sanýrým hükümet dikkate alýr ve bu yere doðrudürüst adam koyar. (n° 297.) Bu tür soruþturma en sonunda komite
baþkanýnýn da sabrýný taþýrmýþ [sayfa 512] olmalý ki, þu görüþlerle konuþmayý
keser: Sizin istediðiniz, herhalde, madende bütün ayrýntýlara dikkat
edebilecek tipte insanlar olmalý; bütün köþebucaða girip çýkacak ve
gerçekleri görebilecek ... sonra bunlarý baþdenetmene bildirecek ve o
da bunlarý kendi bilimsel bilgisine göre deðerlendirecektir, öyle mi?
(n° 298, 299.) Bütün bu eski madenlerin havalandýrýlmalarý büyük masraflara yolaçmaz mý? Evet, masraf olur, ama ayný zamanda insan yaþamý da korunmuþ olur. (n° 531.) Bir maden iþçisi, 1860 yasasýnýn 17.
bölümüne itiraz eder ve þöyle der: Bugün eðer bir denetmen, madenin
bir kýsmýnýn çalýþmaya uygun olmadýðýný görürse, bunu maden sahibi
ile içiþleri bakanlýðýna bildirmek zorundadir. Bundan sonra, maden
sahibine, iþi ele almasý için 20 gün süre verilir; bu 20 günün sonunda
maden sahibinin ocakta herhangi bir deðiþiklik yapmayý reddetme hakký
vardýr, ve bunu, içiþleri bakanlýðýna yazar, ve ayný zamanda beþ tane
mühendisin adýný verir; bakanlýk, maden sahibinin adýný verdiði bu beþ
mühendis arasýndan bir tanesini, sanýrým, arabulucu seçer ya da tayin
eder; þimdi bu durumda, bize kalýrsa, arabulucuyu zaten maden sahibi
seçmiþtir. (n° 581.) Kendisi de maden sahibi olan burjuva soruþturmacý
da der ki: Ama bu ... düpedüz spekülatif bir itiraz olmuyor mu? (n°
586.) Öyleyse sizin, maden mühendislerinin dürüstlükleri konusundaki
kanýnýz pek de iyi deðil. Bu, kuþkusuz haksýz ve insafsýz bir yargý
olur. (n° 588.) Maden mühendisleri bir tür kamu görevlisi özelliði taþýmýyorlar mý? Bu, adamlarýn kiþisel karakterleri ile ilgili, bu gibi sorularýnýza karþýlýk vermek istemiyorum. Yalnýz, birçok hallerde gerçekten
taraf tuttuklarýna inanýyorum; insanlarýn yaþamlarý sözkonusu olduðu
zaman, bu iþ, onlarýn ellerine býrakýlmamalý. (n° 589.) Ayný burjuva þu
soruyu sormaktan da utanmaz: Bir patlama olunca, maden sahibinin
kayba uðradýðýni düþünmüyor musunuz? Ensonu, Laneashiredaki siz
iþçiler, hükümetten yardým istemeksizin kendi çýkarlarýnýzý koruyamaz
mýsýnýz? Hayýr. (n° 1042.)
430
Karl Marks
Kapital I
1865 yýlýnda Büyük Britanyada 3.217 kömür madeni ve 12 tane
denetmen vardý. Yorkshirelý bir maden sahibi, bütün zamanlarýný alan
büro çalýþmalarý bir yana býrakýlsa bile, bir denetmenin, bir madeni ancak on yýlda bir kez denetleyebileceðini hesaplamýþtýr. (Times, 26 Ocak
1867). Son on yýlda patlamalarýn hem sayý ve hem de þiddet yönünden
gitgide yoðunlaþmasýna (bazan [sayfa 513] 200-300 kiþi kaybedilmektedir)
þaþmamak gerekir. Ýþte bunlar, özgür kapitalist üretimin güzellikleridir!*
1872 tarihli yasa çok yetersiz olmakla birlikte, madenlerde çalýþan
çocuklarýn çalýþma saatlerini düzenleyen ilk yasadýr ve maden iþçileri
ile sahiplerini, kazalardan bir ölçüde sorumlu tutmaktadýr.
Çocuklarýn, gençlerin ve kadýnlarýn tarýmda çalýþmalarýný incelemekle görevli 1867 tarihinde kurulan Krallýk Komisyonu çok önemli raporlar yayýmlamýþtýr. Fabrika yasalarýnda öngörülen ilkelerin deðiþtirilmiþ
bir þekilde tarýma da uygulanmasý için yapýlan birkaç giriþim, bugüne
kadar tam bir baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Burada, benim dikkati
çekmek istediðim nokta, bu ilkelerin genel uygulamasý yönünde önünde
durulmaz bir eðilimin varlýðýdýr.
Fabrika yönetmeliðinin, iþçi sýnýfýnýn hem kafasýný ve hem de
bedenini korumak amacýyla bütün iþkollarýna uygulanmasý kaçýnýlmaz
duruma gelirken, öte yandan da daha önce de deðindiðimiz gibi, bu
geliþme, sayýsýz tek baþýna küçük sanayilerin, büyük ölçüde yürütülen
birkaç birleþtirilmiþ sanayie dönüþmesini hýzlandýrmakta ve böylece de
sermayenin yoðunlaþmasýný ve fabrika sisteminin tam egemenliðini çabuklaþtýrmaktadýr. Bu durum, sermayenin egemenliðinin kýsmen arkasýnda saklý bulunduðu, hem eski ve hem de geçiþ þekillerini ortadan
kaldýrmakta ve bunlarýn yerine sermayenin doðrudan ve açýk egemenliðini koymaktadýr; ama böylece de, bu egemenliðe karþý direnmeyi de
genelleþtirmiþtir. Ayrýca, her bireysel iþyerinde, birliði, düzeni, intizamý
ve tasarrufu zorunlu hale getirirken, bir yandan da, iþgününün sýnýrlandýrýlmasý ve düzenlenmesinin sonucu olarak, teknik geliþmelerin kazandýðý büyük hýz, kapitalist üretimin yolaçtýðý anarþi ve yýkýmlarý artýrmýþ,
iþ yoðunluðunun ve makinenin, iþçiyle olan rekabetini þiddetlendirmiþtir.
Küçük iþletmeler ile ev sanayilerini ortadan kaldýrmakla, fazla nüfusun
son sýðýnaðýný da yýkmýþ oluyor ve onunla birlikte tüm toplumsal mekanizmanýn geriye kalan tek güvenlik supabýný da yokediyordu. Maddi
koþullarý olgunlaþtýrmak ve üretim sürecini toplumsal bir ölçüye ulaþtýrmakla, kapitalist üretini. tarzýnýn uzlaþmaz çeliþkilerini ve karþýtlýklarýný
da olgunlaþtýrýyor ve böylece, yeni bir toplumun [sayfa 514] kurulmasý için
gerekli öðelerin yanýsýra, eski toplumu yýkacak kuvvetleri de saðlýyordu.241
* Bu tüme Ýngilizce metne, 4. Almanca baský uyarýnca eklenmiþtir. -Ed.
Kooperatif fabrikalar ve maðazalarýn babasý olan ve ama daha önce de belirtildiði gibi,
bu birbirinden baðýmsiz dönüþüm unsurlarýnýn önemleri konusunda, izleyicilerinin hayallerini
hiç bir þekilde paylaþmayan Robert Owen, yalnýz fabrika sistemini denemelerinin biricik temeli
241
Karl Marks
Kapital I
431
ONUNCU KESÝM. BÜYÜK SANAYÝ VE TARIM
Büyük sanayiin tarýmda ve tarým üreticilerinin toplumsal iliþkilerinde yolaçtýðý devrim daha sonra incelenecektir. Biz, burada, yalnýzca,
sezgi yoluyla, birkaç sonuca deðinmekle yetineceðiz. Makinenin tarýmda
kullanýlmasý, çoðu zaman, fabrika iþçileri üzerindeki zararlý fizik etkilerini göstermemekle birlikte, onun bu alana giriþi, daha sonra ayrýntýlarý
ile göreceðimiz gibi, iþçilerin buradaki bollaþmasýný çok daha fazla yoðunlaþtýrmakta ve [sayfa 515] daha az direnme ile karþýlaþmaktadýr. 241a Örneðin,
Cambridge ve Suffolk bölgelerinde, son yirmi yýl içersinde (1868e kadar)
iþlenen topraklarýn alaný çok geniþlediði halde, ayný dönemde, tarým
nüfusunda yalnýz nispi deðil mutlak bir azalma olmuþtur. Birleþik
Devletlerde tarým makinesi, henüz fiilen tarým iþçilerinin yerini almýþ
deðildir; yani çiftçilerin daha geniþ alanlarý iþlemesine yardýmcý olmakta,
ama çalýþtýrýlan tarým iþçilerini henüz fiilen iþlerinden etmemektedir.
1861 yýlýnda, Ýngiltere ile Galde tarým makinelerinin yapýmýnda çalýþan
insan sayýsý 1.034 idi, oysa bu makineler ile buharlý makinelerin kullanýlyapmakla kalmamýþ, bu sistemin, toplumsal devrimin çýkýþ noktasý olduðunu da ilân etmiþtir.
Leyden Üniversitesi ekonoyi politik profesörü Herr Visserink, vülger ekonominin bütün
yavanlýklarýnýn yinelendiði Handboek van Praktische Staatshuishoudkunde, 1860-62, adlý
yapýtýnda, elzanaatlarýný, fabrika sistemine karþý kuvvetle desteklemekle, bu düþünceye
katýlmadýðý izlenimini vermektedir. [4. Almanca baskýya ek. Ýngiliz yasakoyucusunun, Fabrika
Yasalarý, Fabrika Yasalarýnýn Kapsamýnýn Geniþletilmesi Yasasý ve Ýþyeri Yasasýnýn birbiriyle
karþýt hükümleri ile yarattýðý, karmakarýþýk ve birbirleriyle çeliþen uygulamalar içersinde (s.
314 [bu baskýda s. 3131) ensonu dayanýlmaz bir durum aldý ve böylece bu konudaki bütün
yönetmelik, 1878 tarihli fabrika ve iþyeri yasasýnda birleþtirildi. Þimdi yürürlükte bulunan bu
Ýngiliz sanayi yasasýnýn burada ayrýntýlý bir eleþtirisinin yapýlmasý kuþkusuz olanaksýzdýr. Aþaðýdaki
açýklamalarla yetinilecektir. Yasanýn kapsamý: (1) Tekstil fabrikalarý. Burada her þey aþaðý yukarý
ayný kalýyor: on yaþýndan büyük çocuklar günde 51/2 saat ya da cumartesi tatil yapmak üzere 6
saat çalýþabilirler; gençlerle çocuklar, 5 gün 10 saat, cumartesi günleri en fazla 61/2 saat
çalýþacaklar. (2) Tekstil dýþýndaki fabrikalar. Burada yönetmelikler, 1 numaradakilere þimdiye
kadar olduðundan daha fazla yaklaþtýrýlmýþlar, ama hâlâ kapitalistler lehine birkaç istisna
bulunduðu gibi, bunlar, bazý durumlarda içiþleri bakanýnýn özel izniyle uzatýlabilecektir. (3)
Ýþlikler hemen hemen daha önceki yasadaki gibi tanýmlanmýþtýr; buralarda çalýþtýrýlan çocuklar,
gençler ve kadýnlar yönünden durum aþaðý yukarý tekstil dýþýndaki fabrikalar gibidir, ama koþullar,
ayrýntýlarda daha da elveriþli duruma getirilmiþtir. (4) Çocuklar, gençler ve kadýnlarýn
çalýþtýrýlmayýp, yalnýzca her iki cinsiyetten 18 yaþýndan büyük kimselerin çalýþtýrýldýðý iþliklerde
bu iþçiler için daha uygun koþullar getirilmiþtir. (5) Ailenin barýndýðý yerlerde yalnýz aile üyelerinin
çalýþtýklarý tipte ev iþlikleri: daha esnek hükümlerle birlikte, denetmenin, bakanlýk ya da
mahkemenin özel izni olmadan, ayný zamanda barýnma amaçlarý için kullanýlmayan odalara
girebilme kaydý konmuþ; ve ensonu, ailenin hasýr ören, dantela ören ve eldiven yapan üyelerine
sýnýrsýz serbestlik tanýnmýþtýr. Bu yasa, bütün kusurlarýna karþýn, 23 Mart 1877 tarihli Ýsviçre
Federal Fabrika Yasasý ile birlikte, bu alanda gene de en iyi yönetmeliktir. Bunun, sözü edilen
Ýsviçre federal yasasý ile karþýlaþtýrýlmasý çok ilginçtir. Çünkü böylece, iki yasa yapma yönteminin
iyi ve kötü yönleri açýkça ortaya çýkýyor; durum gerektiðinde müdahalede bulunan Ýngiliz tarihsel
yöntemi ile, Fransýz devriminin gelenekleri üzerine kurulan ve daha fazla genellemeler yapan
Kýta Avrupasý yöntemi. Ne yazýk ki, denetleme personelinin yeter sayýda olmamasý nedeniyle,
Ýngiliz iþliklere uygutanmasý yönünden hâlâ büyük ölçüde boþ söz olarak kalmýþtýr. F.E.]
241a
Ýngiliz tarýmýnda kullanýlan makinelerle ilgili ayrýntýlý bilgi için bkz: Dr. W. Hamm, Die
Landwirtschaftlichen Geräthe und Maschinen Englands, 2. Aufl, 1856. Ýngiliz tarýmýnýn geliþme
süreciyle ilgili çalýþma taslaðýnda Bay Hamm, Bay Leonce de Lavergnei eleþtirisiz izler. [Dördüncü
Almanca baskýya not: Þimdi elbette eskimiþtir. -F.E.]
432
Karl Marks
Kapital I
masýnda çalýþan tarým iþçilerinin sayýsý 1.205i geçiyordu.
Büyük sanayi, tarým alanýnda, diðer alanlardan daha fazla devrimci bir etki yapmaktadýr ve bu nedenle de, eski toplumun kalesi olan
köylüyü yokederek, yerine ücretli iþçiyi koymaktadýr. Böylece, tolumsal
deðiþme isteði ile uzlaþmaz sýnýf karþýtlýklarý, kýrsal bölgelerde de kentlerdeki düzeye yükselmiþtir. Rasyonel olmayan eski usul tarým yöntemlerinin yerini bilimsel yöntemler almýþtýr. Kapitalist üretim, tarým ile manüfaktürü çocukluk çaðlarýnda birarada tutan eski birlik baðýný kopartýp
atmýþtýr. Ama ayný zamanda, gelecekte daha üst düzeydeki bir sentezin
maddi koþullarýný yaratýr, yani tarým ile sanayiin geçici bir süre devam
eden ayrýlýklar sýrasýnda kazandýklarý daha yetkin biçimlere dayanan
birliðini. Kapitalist üretim, nüfusu, büyük merkezlerde toplayarak, kent
nüfusuna gittikçe artan bir aðýrlýk kazandýrýrken, bir yandan toplumun
tarihsel devindirici gücünü yoðunlaþtýrdýðý gibi, öte yandan da insan ile
toprak arasýndaki madde dolaþýmýný bozar, yani insanýn yiyecek ve giyecek olarak tükettiði öðelerin topraða tekrar dönüþünü engelleyerek
topraðýn verimliliðinin sürekli olmasý için gerekli koþullarý bozmuþ olur.
Böylece ayný anda, hem kentli emekçinin saðlýðýný ve hem kýr emekçisinin zihinsel yaþamýný tahrip eder.242 Doðada maddenin bu þekilde
dolaþýmýnýn devamý için kendiliðinden geliþen koþullarý bozmakla [sayfa
516] birlikte, bunun bir sistem, toplumsal üretimi düzenleyen bir yasa
olarak, ve insan soyunun tam geliþmesine uygun bir biçim altýnda
yeniden kurulmasýný zorunlu kýlar. Manüfaktürde olduðu gibi tarýmda
da üretimin, sermayenin boyunduruðu altýnda dönüþümü, ayný zamanda, üreticinin þehitler listesine katýlmasý demektir; emek aracý, emekçinin
köleleþtirilmesi, sömürülmesi ve yoksullaþtýrýlmasý için bir araç haline
gelir; emek-süreçlerinin toplumsal bileþimi ve yapýsý, iþçinin bireysel
canlýlýðýný, özgürlüðünü ve baðýmsýzlýðýný ezmenin örgütlü bir tarzýna
dönüþtürülür. Kýr emekçilerinin geniþ bölgeler üzerinde daðýlmalarý,
bunlarýn direnme güçlerini kýrdýðý halde, kent emekçilerinin yoðunlaþmalarý bu gücü artýrýr. Kent sanayilerinde olduðu gibi modern tarýmda da,
emeðin üretkenliðindeki artýþ ve harekete geçirilen emek kitlesi, bizzat
emek-gücünün israfý ve kemirilip tüketilmesi pahasýna olur. Üstelik,
kapitalist tarýmdaki her geliþme, yalnýz emekçiyi soyma sanatýnda deðil,
topraðý soyma sanatýnda da bir ilerlemedir; belli bir zaman için topraðýn
verimliliðinin artmasýndaki her ilerleme, ayný zamanda, bu sonsuz verimlilik kaynaðýnýn mahvedilmesine doðru bir ilerlemedir. Bir ülkenin, örneðin Amerika Birleþik Devletlerinin, kalkýnmasýna büyük sanayi ile baþ242
Siz halký iki düþman kampa bölüyorsunuz: kaba ve görgüsüz köylüler ile hadým edilmiþ
cüceler. Hey tanrým! Tarýmsal ve ticari çýkarlar için ikiye bölünmüþ bir ulus, gene de kendine
akillý diyor; üstelik, yalnýz böyle olmasýna karþýn deðil, bu canavarca ve doða-dýþý bölünme
sonucu, kendisirii, aydýn ve uygar sayýyor. (David Urquhart, l.c., s. 119.) Bu alýntý, bir ve ayný
zamanda bu tür eleþtirinin güçlü ve zayýf yanýný ortaya koyuyor; bugünü yargýlamayý ve mahkum
etmeyi biliyor da, onu nasýl kavrayacaðýný bilemiyor.
Karl Marks
Kapital I
433
latýlmasý ölçüsünde bu tahrip sürecinin hýzý da artar.243 [sayfa 517] Kapitalist
üretim, bu nedenle, teknolojiyi geliþtirir ve ancak bütün zenginliðin asýl
kaynaðýný, yani topraðý ve emekçiyi kurutarak çeþitli süreçleri toplumsal
bir bütün içinde bileþtirir. [sayfa 518]
243
Bkz: Liebig, Die Chemie in ihrer Anwendung auf Agricultur und Physiologie, 7. Auflage,
1862, ve özellikle birinci ciltte, Einleitung in die Naturgesetze des Feldbaus. Modern tarýmýn
olumsuz, yani yýkýcý yanýný, doðabilimi açýsýndan geliþtirmiþ olmasý, Liebigin ölümsüz
hizmetlerinden birisidir. Ayrýca, tarým tarihi özeti de, büyük yanlýþlýklar içermekle birlikte, bazý
konulara ýþýk tutmaktadýr. Bununla birlikte, aþaðýdaki gibi geliþigüzel iddialarda bulunmasý
gülünecek bir þeydir: Daha fazla ufalanma ve daha sýk sürülmeyle, gözenekli topraðýn içersinde
hava dolaþýmýna yardým edilmiþ olur: havanýn faaliyetleri ile temas eden yüzeyi artar ve yenilenir,
ama þurasý da kolaylýkla görülebilir ki, topraðýn verimindeki artýþ, üzerinde harcanan emekle
orantýlý olmaz, bu artýþ çok daha küçük orandadýr. Bu yasa diyor Liebig, ilk kez John Stuart
Mill tarafýndan, Principles of Pol. Econ. adlý yapýtýnýn I. cildinin 17. sayfasýnda þöyle ifade edilmiþtir:
Topraðýn ürünü, cætteris paribus, çalýþtýrýlan iþçilerin sayýsýndaki artýþa oranla azalan bir oranda
artar. (Mill burada, rikardocu okulun öne sürdüðü yasayý yanlýþ þekilde yineliyor, çünkü,
çalýþtýrýlan iþçi sayýsýndaki azalma, Ýngilterede tarýmýn ilerlemesi ile ayný hýzda gittiði için
Ýngilterede keþfedilen ve oraya uygulanan bu yasa, en azýndan bu ülkeye uygulanamaz)
diyen yasa, tarýmýn evrensel yasasýdýr. Bu, çok dikkate deðer bir þeydir, çünkü Mill, bu yasanýn
nedeninden habersizdir. (Liebig, l.c., Bd. I, s. 143 ve not.) Liebigin, emek sözcüðünü yanlýþ
yorumlamasý ve bu sözcüðü, ekonomi politiðin anladýðýndan büsbütün farklý bir biçimde anlamasý
bir yana, ilk kez, A. Smithin zamanýnda James Anderson tarafýndan yayýnlanan ve 19. yüzyýlýn
baþýna kadar çeþitli yapýtlarda yinelenen bir teoriyi, Bay John Stuart Mille maletmesi çok
dikkate deðer bir olaydýr: bu teoriyi aþýrma üstadý Malthus da (nüfus teorisi, baþtanbaþa
utanmazca bir aþýrmadýr) 1815te kendisine maletmiþti. Anderson ile ayný zamanda ve ondan
baðýmsiz olarak West tarafýndan geliþtirilen bu teori, 1817 yýlýnda Ricardo tarafýndan genel
deðer teorisine baðlanmýþ ve o andan baþlayarak bütün dünyada Ricardonun teorisi diye tanýnmýþ
ve 1820 yýlýnda John Stuart Millin babasi James Mill tarafýndan vülgarize edilmiþti; ve ensonu,
her okul çocuðunun bildiði orta-malý bir dogma haline gelen bu teoriyi, John Stuart Mill ile
diðerleri yinalemiþlerdi. John Stuart Millin, her durumda dikkate deðer otoritesini neredeyse
bütünüyle böylesine quid-pro-quosa [yanlýþ anlamlara -ç.] borçlu olduðu da, yadsýnýlamaz bir
gerçektir.
434
Karl Marks
Kapital I
BEÞÝNCÝ KISIM
MUTLAK VE NÝSPÝ ARTI-DEÐER ÜRETÝMÝ
___________
ONALTINCI BÖLÜM
MUTLAK VE NÝSPÝ ARTI-DEÐER
EMEK-SÜRECÝNÝ, soyut tarihsel biçimlerinden baðýmsýz, insan ile
doða arasýndaki bir süreç olarak incelemeye baþladýk (bkz. Yedinci
Bölüm). Orada (s. 197) þöyle demiþtik: Eðer emek-sürecinin tümünü,
sonucu açýsýndan, ürün açýsýndan incelersek, hem araçlarýn, hem de
emek konusunun üretim araçlarý olduðu, ve emeðin kendisinin üretken
bir emek olduðu açýkça görülür. Ve ayný sayfada 7 nolu dipnotta þunu
ekledik: Üretken emeðin ne olduðunu yalnýz emek-süreci açýsýndan
belirlemeye yarayan bu yöntem, hiç bir zaman kapitalist üretim sürecine
doðrudan doðruya uygulanamaz. þimdi bu konuyu daha geniþ þekilde
inceleyeceðiz.
Emek-süreci tamamen bireysel olduðu sürece, bir ve ayný emekçi,
sonradan ayrýlacak olan bütün iþlevleri kendisinde birleþtirir. Kiþi, doðal
nesneleri, kendi geçimi için elde ederse, o [sayfa 519] kiþiyi yalnýz kendisi
Karl Marks
Kapital I
435
denetliyor demektir. Daha sonra baþkalarýnýn denetimi altýna girer. Tek
bir insan, kendi beyninin denetimi altýnda gene kendi kaslarýný harekete geçirmeksizin doða üzerinde bir iþ yapamaz. Doðal bedende kafa ile
elin birbirlerine baðlý olmasý gibi, emek-süreci de el emeðini kafa emeði
ile birleþtirir. Sonralarý bunlar birbirlerinden ayrýlýrlar, hatta can düþmaný
olurlar. Ürün, bireyin doðrudan ürünü olmak-tan çýkar ve, kolektif emekçinin ürettiði toplumsal bir ürün, yani her-biri, emek konusu üzerindeki
iþlemlerin az ya da çok bir parçasýný yapan bir emekçi topluluðunun ortak ürünü halini alýr. Emek-sürecinin bu ortaklaþa (cooperative) niteliði,
gitgide daha belirli hale geldikçe, bunun zorunlu sonucu olarak, bizdeki,
üretken emek ve bunu saðlayan üretken emekçi kavramý geniþlik kazanmýþ olur. Üretken biçimde çalýþmak için artýk el ile çalýþmanýz da gerekmez, kolektif emekçinin bir parçasý olmanýz, onun yerine getireceði alt
iþlevlerden bir tanesini yapmanýz yeterlidir. Üretken emeðin yukarda
verilen ilk tanýmý, yani maddi nesnelerin üretiminin asýl niteliðinden çýkartýlan tanýmý, bütünüyle alýndýðýnda, kolektif emekçi için de hâlâ doðrudur. Ama onu oluþturan üyeler teker teker alýndýðýnda artýk geçerliðini
yitirir.
Bununla birlikte, öte yandan, bizim üretken emek kavramýmýzda
bir daralma oluyor. Kapitalist üretim, yalnýzca meta üretimi deðil, esas
olarak artý-deðer üretimidir. Emekçi, kendisi için deðil, sermaye için
üretir, Bu nedenle, artýk yalnýzca üretmesi yetmez. Artý-deðer üretmek
de zorundadýr. Bir tek, kapitalist için artý-deðer üreten, böylece
sermayenin kendisini geniþletmesi için çalýþan emekçi üretkendir. Maddi
nesneler üretiminin dýþýnda kalan bir alandan örnek alýrsak, bir öðretmen, öðrencilerin kafalarý üzerinde emek harcamasýnýn yanýsýra, eðer
okul sahibini zenginleþtirmek için de eþek gibi çalýþýyorsa, üretken bir
emekçi sayýlýr. Okul sahibinin, sermayesini, sosis fabrikasý yerine öðretim fabrikasýna yatýrmýþ olmasý hiç bir þeyi deðiþtirmez. Demek, oluyor
ki, üretken emekçi kavramý, yalnýzca, iþ ile yararlý etki arasýndaki, emekçi
ile emek ürünü arasýndaki bir iliþkiyi anlatmakla kalmýyor, ayný zamanda, tarihsel geliþmeden doðan ve iþçiye, doðrudan doðruya artý-deðer
yaratma aracý damgasý vuran özgül bir toplumsal üretim iliþkisini de
anlatýyor. Bu nedenle, üretken emekçi olmak talih deðil talihsizlik eseridir. Teori tarihinin ele alýnacaðý IV. Kitapta, klasik ekonomi politikçilerin
[sayfa 520] artý-deðer üretimini, her zaman için, üretken emekçinin ayýrdedici niteliði haline getirdikleri daha açýkça görülecektir. Bu nedenle de,
bunlarýn üretken emekçi tanýmý, artý-deðerin niteliði üzerindeki düþünceleri ile birlikte deðiþir. Fizyokratlar yalnýz tarýmsal alanda harcanan emeðin üretken olduðunda ýsrar ederler, çünkü onlara göre yalnýz bu emek,
artý-deðer saðlar. Böyle söylemelerinin nedeni de, onlar için artý-deðerin
ancak rant biçiminde varolmasýdýr.
Ýþgününün, emekçinin kendi emek-gücünün deðerine eþit bir
deðeri ürettiði noktanýn ötesine uzatýlmasý ve bu artý-emeðe sermaye
436
Karl Marks
Kapital I
tarafýndan elkonulmasý, iþte bu, mutlak artý-deðer üretimidir. Kapitalist
sistemin genel dayanaðýný ve nispi artý-deðer üretiminin çýkýþ noktasýný
bu oluþturur. Nispi artý-deðer üretimi, iþgününün, gerekli-emek ve artýemek diye zaten iki kýsma bölünmüþ olduðunu öngörür. Artý-emeði
uzatmak için gerekli-emek, ücretin eþdeðerini daha kýsa zamanda üretmeyi saðlayan yöntemlerle kýsaltýlýr. Mutlak antý-deðer üretimi, tamamen iþgününün uzunluðuna baðlýdýr; oysa nispi artý-deðer üretimi, iþin
teknik sürecini ve toplumun bileþimini kökünden deðiþtirir. Bu nedenle
o, kendisine özgü yöntemleri, araçlarý ve koþullarýyla birlikte, emeðin
þeklen sermayenin egemenliði altýna girmesiyle saðlanan temel üzerinde kendiliðinden doðup geliþen özgül bir üretim tarzýný, yani kapitalist
üretim tarzýný öngörür. Bu geliþme sýrasýnda, emeðin sermayeye bu biçimsel baðýmlýlýðý, yerini, zamanla gerçek baðýmlýlýða býrakýr.
Artý-emeðin üreticiden doðrudan doðruya ve zorla alýnmadýðý ve
üreticinin kendisinin de henüz sermayenin biçimsel boyunduruðu altýna girmediði bazý ara biçimlere, burada deðinilmekle yetinilecektir. Bu
gibi biçimlerde, sermaye, henüz emek-sürecini doðrudan doðruya denetimi altýna almýþ deðildir. Elzanaatlarý ile tarýmý eski geleneksel biçimi ile sürdüren baðýmsýz üreticilerin yanýbaþýnda, bunlarýn üzerinde
asalaklar gibi beslenen tefeci ya da tüccar, tefeci sermayesi ya da tüccar sermayesi vardýr. Bir toplumda bu tür sömürünün egemen oluþu
halinde, kapitalist üretim tarzýna burada yer olmaz; ne var ki, bu üretim
tarzýna, týpký ortaçaðýn sonlarýnda olduðu gibi, geçici bir biçim olarak
hizmet edebilir. Ensonu, modern ev sanayiinde gösterildiði gibi, büyük
sanayiin arka planýnda, bazý ara biçimler tamamen deðiþik görünüþler
altýnda yer yer ortaya çýkabilirler. [sayfa 521]
Bir yandan, mutlak artý-deðer üretilmesi için, emeðin sermayeye
yalnýzca þekil olarak baðlý olmasýnýn, örneðin daha önce kendi hesabýna ya da bir ustanýn yanýnda çýrak olarak çalýþan elzanaatçýlarýnýn, bir
kapitalistin doðrudan denetimi altýnda ücretli emekçi haline gelmesinin yettiðini, öte yandan da nispi artý-deðer üretme yöntemlerinin ayný
zamanda mutlak artý-deðer üretme yöntemleri olduðunu görmüþ bulunuyoruz. Bu kadarla da kalmýyor, iþgününün ölçüsüz derecede uzatýlmasý, büyük sanayie özgü bir ürün olarak ortaya çýkýyor. Genel deyiþle,
özgül kapitalist üretim tarzý, bütün bir üretim koluna, ve daha da öteye,
bütün önemli üretim kollarýna egemen hale gelir gelmez, salt bir nispi
artý-deðer üretme aracý olmaktan çýkar. O zaman, genel ve toplumsal
olarak, egemen üretim biçimi halini alýr. Nispi artý-deðer üretmenin
özel bir yöntemi olarak etkinliðini, ancak, ilkin daha önce yalnýzca þeklen
sermayenin egemenliði altýnda olan sanayi kollarýný ele geçirdiði, yani
yayýldýðý ölçüde; ikinci olarak, ele geçirdiði sanayilerin üretim yöntemlerindeki deðiþiklikler yoluyla devrim yapmaya devam ettiði ölçüde koruyabilir.
Bir açýdan, mutlak ve nispi artý-deðer arasýndaki herhangi bir
Karl Marks
Kapital I
437
ayrým, hayali gibi görünür. Nispi artý-deðer, iþgününü, emekçinin kendisinin varolmasý için gerekli emek-zamanýnýn ötesinde mutlak uzatýlmasýna zorladýðý için mutlaktýr. Mutlak artý-deðer ise, emeðin üretkenliðinde,
gerekli emek-zamanýný, iþgününün ancak bir kýsmýný oluþturacak biçimde bir geliþme olmasýný þart koþtuðu için nispidir. Ama artý-deðerin
hareket þeklini dikkate aldýðýmýzda, bu özdeþlik görüntüsü kaybolur.
Kapitalist üretim tarzý bir kez kurulup genelleþti mi, artý-deðer oranýnda
bir yükselmenin sözkonusu olduðu durumlarda, mutlak ve nispi artýdeðer arasýndaki fark kendisini belli eder. Emek-gücüne deðerinin ödendiðini varsayarsak, þu seçenekle karþý karþýya geliriz: emeðin üretkenliði
ile normal yoðunluðu belirli ise, artý-deðer oraný, ancak iþgününün fiilen
uzatýlmasýyla yükseltilebilir; öte yandan, iþgününün uzunluðu belli ise,
bu yükseliþ, ancak iþgününü oluþturan kýsýmlarýn, yani gerekli-emek ile
artý-emeðin nispi büyüklüklerinde bir deðiþiklik yapmakla saðlanabilir;
burada, eðer ücretler, emek-gücünün deðerinin altýna düþmüyorsa, ya
emeðin üretkenliðinde, ya da yoðunluðunda bir deðiþme olmasýný gerektirir.
Eðer emekçi, bütün zamanýný, kendisi ve soyu için gerekli [sayfa
522] geçim araçlarýnýn üretimine vermek isterse, baþkalarý için bedavadan
çalýþacak zaman kalmaz. Emeði belli bir üretkenlik derecesine ulaþmadan, kullanabileceði böyle bir fazla zaman olmaz; böyle fazladan bir zaman olmayýnca da, ne artý-emek olur ve, bu nedenle de, ne de kapitalistler, köle sahipleri, feodal beyler, tek sözcükle, büyük mülk sahipleri
sýnýfý.1
Böylece, artý-deðerin doðal bir temele dayandýðý söylenebilir; ancak bu, bir kimsenin kendi varlýðý için gerekli olan emeði kendi sýrtýndan
atýp bir baþkasýnýn sýrtýna yüklemesini mutlak þekilde önleyecek doðal
bir engelin bulunmadýðý þeklinde çok genel bir anlamda alýnmalýdýr;
týpký, örneðin, bir insaný diðer bir insanýn etini yemekten alýkoyacak aþýlamaz doðal engellerin bulunmamasý gibi.2 Emeðin üretkenliðinin tarih
içindeki bu geliþmesiyle, bazan yapýldýðý gibi, hiç bir mistik düþünce
arasýnda bir bað kurulmamasý gerekir. Ancak insanlarýn, kendilerini
hayvanlarýn bulunduðu düzeyin üzerine çýkartmalarýndan ve böylece
de emeklerinin bir ölçüde toplumsallaþmasýndan sonradýr ki, birinin
artý-emeðinin, bir diðerinin varlýk koþulu olduðu durumlar ortaya çýkmýþtýr. Uygarlýðýn þafaðýnda, emeðin kazandýðý üretkenlik azdýr, ama, ayný
þekilde, gereksinmelerini karþýlama araçlarý tarafýndan ve onlarla birlikte
geliþen gereksinmeleri de azdýr. Ayrýca, bu ilk dönemde, toplumun,
baþkalarýnýn emeðiyle yaþayan kesimi, doðrudan doðruya üretici olan
1
Patron-kapitalistlerin ayrý bir sýnýf olarak valoluþlarý, emeðin üretkenliðine baðlýdýr.
(Ramsay, l.c., s. 206.) Eðer her insanýn emeði ancak kendi yiyeceðini üretmeye yetecek kadar
olsaydý, mülkiyet diye bir þey olmazdý. (Ravenstone, l.c., s. 14, 15.)
2
Son hesaplara göre, yeryüzünün keþfedilmiþ kýsýmlarýnda, hâlâ en az 4.000.000 yamyam
vardýr.
438
Karl Marks
Kapital I
kitle ile karþýlaþtýrýldýðýnda, son derece küçüktür. Emeðin üretkenliðindeki geliþmeyle birlikte toplumdaki bu küçük kesim de, hem mutlak
ve hem de nispi olarak artmýþtýr.3 Bundan baþka, sermaye, beraberinde getirdiði iliþkilerle birlikte, uzun bir geliþme sürecinin ürünü olan
ekonomik bir topraktan doðar. Sermayenin temeli ve çýkýþ noktasý hizmetini gören emeðin üretkenliði, doðanýn deðil, binlerce yýlý kucaklayan
bir tarihin armaðanýdýr.
Toplumsal üretimin az ya da çok geliþmiþ þekli bir yana, emeðin
üretkenliði fiziksel koþullarla da engellenir. Bütün bunlar, [sayfa 523] insanýn kendi yapýsý (ýrk vb.) ile doðal çevresine baðlanabilir. Dýþ fiziksel
koþullar iki büyük ekonomik sýnýfa ayrýlýrlar, (1) geçim araçlarýndaki
doðal zenginlik, yani verimli topraklar, balýk dolu sular vb.: ve (2) çaðlayanlar, ulaþýma elveriþli nehirler, kereste, maden, kömür vb. gibi emek
araçlarý þeklinde doðal zenginlik. Uygarlýðýn þafaðýnda aðýr basan birinci
sýnýf doða zenginliðidir, daha yüksek geliþme aþamasýnda ise ikinci
sýnýf. Örneðin, Ýngiltere ile Hindistan, ya da antikçaðlarda Atina ve Korent ile Karadeniz kýyýlarý karþýlaþtýrýlabilir.
Karþýlanmalarý zorunlu doðal gereksinmelerin sayýsý ne kadar az,
topraðýn verimliliði ile iklimin elveriþliliði ne kadar fazla olursa, üreticinin
yaþamasý ve devamý için gerekli emek-zamaný da o kadar kýsa, olur. Bu
yüzden de, emeðinin, baþkalarý için harcayabileceði kýsmý, kendisi için
harcadýðý kýsýmdan o kadar büyük olabilir. Diodorus, çok önceleri, eski
Mýsýrlýlar ile ilgili olarak buna iþaret etmiþti: Çocuklarýný yetiþtirmek için
katlandýklarý zahmet ve masraf inanýlmayacak kadar az. Onlar, çocuklar
için elaltýndaki en basit þeyleri piþiriyorlar; bunlara ayrýca papirus sapýnýn
ateþte kýzartýlabilecek alt kýsýmlarýný veriyorlar; bataklýk bitkilerinin kök
ve saplarýný, çið, haþlanmýþ ya da kýzartýlmýþ olarak yediriyorlar. Hava o
kadar yumuþak ki, çocuklarýn çoðu ayakkabýsýz ve çýplak dolaþýyorlar.
Böylece çocuklar büyüyünceye kadar, babalarýna yirmi drahmiden fazlaya malolmuyor. Mýsýr nüfusunun bu kadar fazla olmasýnýn baþlýca nedeni bu olduðu gibi, bu denli büyük yapýtlarýn yaratýlmasýnýn da nedeni
budur.4 Ne var ki, eski Mýsýrýn dev yapýlarý, nüfusun çokluðundan çok,
bunun serbestçe kullanilabilecek kýsmýnýn büyüklüðü sayesinde gerçekleþtirilmiþtir. Týpký tek baþýna bir emekçinin, gerekli emek-zamaný
ne kadar kýsa olursa, o derece fazla artý-emek saðlayabilmesi gibi, çalýþan
nüfus için de ayný þey söylenebilir. Bu nüfusun, gerekli geçim araçlarýnýn
üretilmesi için gerekli olan kýsmý ne kadar az olursa, baþka iþlere ayrýlabilecek kýsmý da o kadar fazla olur.
Kapitalist üretim bir kez varsayýlýnca, diðer koþullar ayný kalmak
üzere ve iþgününün uzunluðu belli olduðuna göre artý-emek miktarý,
3
Amerikada yabanýl kýzýlderililer arasýnda, hemen hemen her þey emekçinindir; yüzün 99
kýsmý emeðin hesabýna yazýlýr. Ýngilterede emekçi, belki üçte-iki bile alamaz. (The Advantages
of the East-India Trade etc., s. 73.)
4
Diodorus, l.c., L. I., eh. 80.
Karl Marks
Kapital I
439
emeðin fiziksel koþullarýna, özellikle de topraðýn verimliliðine baðlý olarak deðiþir. Ama bu, hiç bir zaman, en [sayfa 524] verimli topraðýn, kapitalist üretim tarzýnýn geliþmesi için en uygun ortam olduðu anlamýna
gelmez. Bu üretim tarzý, insanýn doða üzerindeki egemenliðine dayanýr. Doða, çok cömert olduðu yerlerde, yürüme dönemindeki çocuk
gibi insanýn elinden tutar. Doða, insana, kendisini geliþtirmesi için herhangi bir zorunluluk yüklemez.5 Sermayenin anayurdu, bol bitki örtüsü
ile örtülü tropik bölgeler deðil, ýlýmlý bölgelerdir. Topraðýn yalnýzca verimliliði deðil, özelliklerindeki farklýlýk, doðal ürünlerindeki çeþitlilik, mevsimlerdeki deðiþiklik, toplumsal iþbölümünün fiziksel temelini oluþturur
ve, doðal çevresindeki bu deðiþiklikler, insaný, gereksinmelerini, yeteneklerini, emek araçlarýný ve tarzlarýný çeþitlendirip çoðaltmaya iter. Ýnsan
eliyle doðal bir kuvveti toplumun denetimi altýna alma ve onu tutumlu
bir þekilde kullanma, geniþ ölçüde bu güce sahip ya da egemen olma
zorunluluðudur ki, sanayi tarihinde ilk en kesin rolü oynamýþtýr. Mýsýr,
Lombardiya, Hollanda ya da Hindistan ve Ýrandaki sulama iþleri bunun
örnekleridir;6 buralarda insan eliyle açýlan kanallarla yapýlan sulama,
yalnýz toprak için vazgeçilmez suyu saðlamakla kalmaz, ayný zamanda,
yamaçlardan sürükleyip getirdiði yararlý mineralleri de ona katar. Ýspanya ile Sicilyada, Arap egemenliði sýrasýnda, sanayi alanýnda geliþmenin
sýrrý, onlarýn kurmuþ olduklarý sulama tesisleridir.7 [sayfa 525]
Uygun doðal koþullar, bize yalnýzca bir olanak saðlar; yoksa, ne
artý-emeði, ne de dolayýsýyla artý-deðeri ve artý-ürünü hazýr durumda
bize vermez. Emeðin doðal koþullarýndaki farkýn sonucu, ayný miktarda
5
Ýlk (doðal servet) son derece soylu ve kârlý olduðu için, insanlarý, umursamaz, maðrur
yapar ve her türlü aþýrýlýklara götürür; oysa ikincisi, dikkatli olmaya, bilgiye, sanata ve politikaya
zorlar. (Englands Treasure by Foreign Trade. Or the Balance our Foreign Trade is the Rule of
our Treasure. Written by Thomas Mun, of London, Marchant, and now published for the commen
good by his John Mun, London, 1669, s. 181, 182.) Bir halk topluluðu için, üzerinde beslenme
ve giyinme gereksinmelerinin büyük ölçüde kendiliðinden karþýlandýðý ve iklimin ve giyinme ve
barýnma için pek az þey yapýlmasýna gerek gösterdiði ya da izin verdiði bir toprak parçasýna
býrakýlmýþ olmaktan daha büyük bir lanet düþünemiyorum ... bunun karþýtý olan aþýrý bir durum
da olabilir. Emek harcanmasýyla üzerinde herhangi bir þey üretilemeyen bir toprak, emek
harcanmaksýzýn bol ürün veren toprak kadar kötüdür. ([N. Forster,] An Enquiry into the Causes
of the Present High Price of Provisions, Lond. 1767, s. 10.)
6
Nilin yükselip alçalmasýný önceden hesaplama zorunluluðu, Mýsýr gökbilimini yarattý ve
bununla birlikte rahipler, tarýmýn yöneticisi olarak egemen oldular. Le solstice est le moment
de lannée où commence la crue du Nil, et celui que les Egyptiens ont dû observer avec le plus
dattention. ... Cétait cette année tropique quil leur importait de marquer pour se diriger dans
leurs opérations agricoles. Ils dutent donc chercher dans le ciel un signe apparent de son
retour. [Gündönümü, yýlýn, Nilin kabarmasýnýn baþladýðý ve Mýsýrlýlarýn çok büyük bir dikkatle
gözlemleme zorunda kaldýklarý anýdýr. ... Tarým iþlerinde kendilerini yönetmek için belirlenmesi
önemli olan, iþte bu tropik yýldý. Bu nedenle, gökte, onun dönüþünü gösteren bir iþaret arama
zorunda kaldýlar.] (Cuvier, Discours sur les révolutions du grobe, ed. Hfer, Paris 1863, s. 141.)
7
Hindistanda devletin, küçük ve birbiriyle iliþkisiz üretim birimleri üzerindeki kudretinin
maddi temellerinden birisi, sularýn kullanýlmasýnýn düzenlenmesi idi. Hindistanýn müslüman
yöneticileri, bunu, kendilerinin yerine geçen Ýngilizlerden daha iyi anlamýþlardý. Bengal eyaletinin
Orissa bölgesinde bir milyondan fazla Hintlinin yaþamýna malolan 1866 kýtlýðýný anýmsamak bu
konuda yeterlidir.
440
Karl Marks
Kapital I
emeðin farklý ülkelerde farklý büyüklükteki gereksinme kitlesini8
karþýlamasýnda ve dolayýsýyla, diðer bakýmlardan benzer olan koþullar
altýnda gerekli emek-zamanýnýn farlý olmasýnda görülür. Bu koþullar,
artý-emeði, yalnýzca doðal sýnýrlar olarak etkiler, yani emeðin baþkalarý
için harcanmaya baþlanabileceði noktanýn belirlenmesinde rol oynarlar. Sanayideki ilerlemelerle orantýlý olarak, bu doðal sýnýrlar geriler.
Emekçinin kendi yaþamýný kazanmasý için çalýþma hakkýný, karþýlýðýnda
artý-emek ödeyerek satýnaldýðý bizim Batý Avrupa toplumumuzda, artýürün saðlamanýn, insan emeðinin özünde bulunan bir nitelik olduðu
fikri kolayca kök salabilir.9 Ama, örneðin, ormanlarda sago aðacýnýn
kendiliðinden yetiþtiði Asya Takýmadalarýnýn doðusundaki adalarda
yaþayan bir yerliyi düþünelim. Aðaç üzerinde bir delik açarak özsuyun
olgunlaþtýðýný anlayan yerliler, aðacý gövdesinden keserek birkaç parçaya ayýrýrlar; özsu çýkartýlýr, suyla karýþtýrýlýr ve süzülür: artýk niþasta olarak kullanýlmaya hazýr demektir. Bir aðaç, genel olarak , 300 libre ve bazan da 500, 600 libre niþasta verir. Orada insanlar ormana gidip, yiyecekleri ekmeklerini týpký bizim yakacak odunumuzu kestiðimiz gibi kesip
alýrlar.10 Þimdi diyelim böyle bir doðulu ekmek [sayfa 526] kesicisinin, bütün gereksinmelerinin karþýlanmasý için haftada 12 saat çalýþmasý gereksin. Doða, ona bol bol boþ zaman armaðan etmiþtir. Bu boþ zamaný
kendisi için üretken bir biçimde kullanabilmesi bir dizi tarihsel olaydan
sonradýr; bunu, yabancýlar için artý-emek þeklinde harcamasý ise, bir
dýþ zorlamayý gerektirir. Kapitalist üretim buraya girince, saf adam, belki de, tek bir iþgününün ürününü kendisine ayýrabilmek için haftada
altý gün çalýþmak zorunda kalacaktýr. Doðanýn cömertliði onun þimdi
niçin haftada altý gün çalýþmak zorunda kaldýðýný, ya da niçin beþ günlük
artý-emek saðlamak durumuna düþtüðünü açýklamaz. O, yalnýzca, onun
gerekli emek-zamanýnýn haftada niçin bir gün olarak sýnýrlandýðýný
açýklar. Ama onun artý-ürünü, hiç bir zaman insan emeðinin özünde
bulunan gizli bir nitelikten doðmamaktadýr.
Böylece, yalnýz, emeðin tarih boyunca geliþen toplumsal üretkenliði deðil, ayný zamanda, doðal üretkenliði de, kendisiyle birleþtiði
8
Yeryüzünde, ayný emek miktarýyla, ayný sayýdaki gerekli tüketim maddelerini ayný bollukta
saðlayan iki ülke yoktur. Ýnsanlarýn gereksinmeleri, yaþadýklarý ülke ikliminin sertliði ya da
sýcaklýðý ile artar ya da eksilir; bu nedenle, çeþitli ülkelerde yaþayan insanlarýn zorunlu olarak
yürütmek durumunda olduklarý ticaret ve iktisadýn oraný ayný olmadýðý gibi, aralarýndaki farkýn
derecesi, sýcaklýðýn ya da soðukluðun derecesinden ayrý hesaplanamaz; buradan þu genel sonuca
ulaþýlabilir ki, belli sayýda insan için gerekli emek miktarý soðuk iklimlerde en fazla, sýcak
iklimlerde en azdýr; çünkü, bunlarýn ilkinde insanlarýn yalnýz giyecek gereksinmeleri daha fazla
olmakla kalmaz. toprak da ikincisine göre daha fazla iþlenmeye gerek gösterir. (An Essay on
the Governing Causes of the Natural Rate of Interest, Lond. 1750. s. 59.) Bu çýðýr açýcý imzasýz
yapýtýn yazarý J. Massiedir. Hume, faiz teorisini buradan almýþtýr.
9
Chaque travail doit (bu ayný zamanda, diroits et devoirs du citoyen [yurttaþýn hak ve
görevleri -ç.]in yurttaþlarýn hak ve görevlerinin bir kýsmý gibi de görünür) laisser un excédant
[Her emeðin bir fazlalýk býrakmasý gerekir. -ç.] Proudhon, [P.-J. Prouhdon, Systéme des
Contradictions économiques, ou philosophie de la misère, t. 1, Paris 1846, s. 73.]
10
F. Schouw, Die Erde, die Pflanzen und der Mensch, 2. Aufl., Leipzig 1854, s. 148.
Karl Marks
Kapital I
441
sermayenin üretkenliði gibi görünüyor.
Ricardo, artý-deðerin kaynaðý ile hiç bir zaman ilgilenmemiþtir.
Artý-deðeri, ona göre, toplumsal üretimin doðal þekli olan kapitalist üretim tarzýnýn özünde bulunan bir þey olarak ele almýþtýr. Ne zaman emeðin
üretkenliðini ele alsa, onda artý-deðerin nedenini deðil, bu deðerin büyüklüðünü belirleyen nedeni araþtýrmaktadýr. Öte yandan rikardocu okul,
emeðin üretkenliðini, kârý (artý-deðeri diye okuyun) doðuran neden
olarak açýkça ilân etmiþtir. Ne olursa olsun, bu, ürünün fiyatýný, üretim
maliyetini aþan kýsmýnýn deðiþiminden, ürünün deðerinin üstünden
satýlmasýndan ileri geldiðini öne süren merkantilistlere göre, gene de
bir geliþmedir. Ne var ki, rikardocu okul bu sorundan kaçýnmýþ, onu çözümlememiþtir. Aslýnda bu burjuva iktisatçýlarý, artý-deðerin kaynaðý gibi
yakýcý bir sorunu çok fazla kurcalamanýn pek tehlikeli olduðunu içgüdüleriyle pek haklý olarak farketmiþlerdir. Peki, Ricardoyu vulgarize
eden izleyicilerinin zavallýca kaçamaklarýný beceriksizce yineleyerek,
Ricardodan yarým yüzyýl sonra, merkantilistlere üstün olduðunu büyük
bir ciddiyetle iddia eden John Stuart Mille ne demeli?
Mill diyor ki: Kârýn nedeni, emeðin kendisini saðlamasý için gerekli olandan fazlasýný üretmesidir. Buraya kadar yeni bir þey yok, eski
öykü; ama kendisinden de bir þey katmak isteyen Mill devam ediyor:
Teoremi þöyle de koyabiliriz: sermayenin [sayfa 527] kâr saðlamasýnýn nedeni, besinlerin, giysilerin, malzeme ve araçlarýn, bunlarýn üretilmeleri
için gerekli olan zamandan daha uzun süre dayanmalarýdýr. Mill, burada,
emek-zamanýnýn süresi ile onun ürünü olan þeylerin sürelerini karýþtýrmaktadýr. Bu görüþe göre, ürünü yalnýzca bir gün dayanan bir fýrýncý,
iþçilerinden, ürünleri 20 yýl ya da daha fazla dayanan bir makine yapýmcýsý kadar kâr sýzdýramayacaktýr. Bir kuþ yuvasýnýn ömrü, bu yuvanýn
yapýmý için geçen süreden kýsaysa, kuþkusuz, kuþlarýn, yuva olmaksýzýn
yaþamak zorunda kalacaklarý doðrudur.
Bu temel gerçek saptandýktan sonra, Mill, merkantilistler üzerindeki üstünlüðünü kurmaya geçiyor. Gördüðümüz gibi diye devam
ediyor, kâr, deðiþim olayýndan deðil, emeðin üretken gücünden doðuyor; ve bir ülkenin toplam kârý, deðiþim olsun olmasýn, daima emeðin
üretken gücünün sonucudur. Uðraþlar arasýnda bir bölümne olmasaydý, alým da satým da olmazdý, ama gene de kâr olurdu.. Demek ki,
Mille göre, deðiþim, kapitalist üretimin genel koþullarý olan alým ve satým, yalnýz raslantýya baðlý bir olaydýr, emek-gücü alýnmadan ve satýlmadan da kâr daima pekâlâ olabilir!
Eðer diye devam ediyor, bir ülkenin iþçileri, ortak olarak, ücretlerinden yüzde-yirmi fazla üretimde bulunsalar, fiyatlar ne olursa olsun,
kâr yüzde-yirmi olacaktýr. Bu, bir yandan az raslanan bir totolojidir;
çünkü eðer iþçiler kapitalist için %20lik bir artý-deðer üretirlerse, kapitalistin kârý, iþçilerin toplam ücretlerine oranla 20 : 100 olur. Öte yandan,
kârýn yüzde-yirmi olacaðýný söylemek tamamen yanlýþtýr. Kârlar, yatý-
442
Karl Marks
Kapital I
rýlan toplam sermaye üzerinden hesaplandýðý için daima daha az olacaktýr. Örneðin, kapitalist, 400 sterlini üretim araçlarýna, 100 sterlini ücretlere olmak üzere 500 sterlin yatýrsa ve artý-deðer oraný da %20 olsa, kâr
20 : 500 olur; yani %20 deðil, %4 olur.
Bunun ardýndan Millin, farklý tarihsel toplumsal üretim biçimlerini ele alma yöntemini ortaya koyan parlak bir örnek gelir. Ben, pek az
istisna dýþýnda, her yerde görülen, iþçiler ile kapitalistlerin ayrý sýnýflar
halinde bulunmalarýný evrensel bir þey olarak kabul ediyorum; yani
iþçilere yapýlan ödemelerin tamamý dahil, bütün harcamalarýn kapitalist tarafýndan yapýldýðýný varsayýyorum. Yeryüzünde henüz yalnýzca
istisnai bir þekilde varolan bir durumu her yerde görmek, herhalde
garip bir göz yanýlmasýdýr. Ama biz devam edelim Mill Onun böyle
[sayfa 528] yapmasýnýn kalýtsal bir zorunluluk olmadýðýný kabul etmeye
hazýrdýr.* Tersine: Emekçi, ücretinin zorunlu gereksinmeleri aþan kýsmýný, ve hatta, eðer elinde geçici gereksinmelerini karþýlayacak kadar
para varsa tümünü almak için üretimin tamamlanmasýna kadar bekleyebilir. Ama bu durumda emekçi, üretimin yürütülmesi için gerekli
paranýn bir kýsmýný saðlamakla, bu iþte bir ölçüde gerçek bir kapitalisttir. Mill daha da ileri giderek, zorunlu gereksinmeleri için kendi kendisine avans vermekle kalmayýp üretim araçlarýna da yatýrým yapan
emekçinin, aslýnda, kendi kendisinin ücretli emekçisi olduðunu da söyleyebilirdi. Bununla da yetinmeyip, Amerikalý mülk sahibi köylünün,
efendisi yerine kendisi hesabýna angarya iþi yapan bir köleden baþka
bir þey olmadýðýný da söyleyebilirdi.
Böylece, bize, kapitalist üretimin varolmamakla birlikte gene de
daima mevcut bulunduðunu açýkça kanýtladiktan sonra Mill, bunun
tersini de, yani kapitalist üretimin varolduðu zaman bile mevcut olmadýðýný tanýtlayacak kadar tutarlýdýr. Ve bir önceki durumda bile (ücretli
emekçi olan iþçiye, kapitalistin gerekli bütün tüketim maddelerini saðladýðý durum) iþçiye ayný gözle (yani bir kapitalist olarak) bakýlabilir;
emeðini piyasa fiyatýnýn altýnda bir fiyatla (!) verdiði için aradaki bu
farký (?) iþverene borç verdiði ve faizi ile birlikte geri aldýðý söylenebilir
vb..11 Aslýnda, iþçi, emeðini, kapitaliste, hafta sonunda piyasa fiyatýný
elde etmek üzere diyelim bir hafta boyunca bedava olarak avans verir;
ve iþte bu durum, Mille göre iþçiyi kapitaliste dönüþtürüyor. Düzlük yerlerde küçücük tümsekler tepe gibi görünür; bugünkü burjuvazinin ahmaklýk ovalarý, yüce zekalarýnýn yüksekliði ile ölçülmek gerekir. [sayfa 529]
* Marxýn 28 Kasým 1878 tarihli mektubunda, N. F. Danielsona yaptýðý tavsiyeye göre,
Yeryüzünde sözleriyle baþlayan ve kabul etmeye hazýrdýr sözleriyle biten bu pasajýn son
kýsmýnýn þöyle anlaþýlmasý gerekir: Bunun böyle olmasýnýn, emekçiler ile kapitalistlerin ayrý
sýnýflar halinde olduðu bir ekonomik sistemde bile, mutlak bir zorunluluk olmadýðýný Mr. Mill
kabul etmeye hazýrdýr. Rusça baskýsýna Marksizm-Leninizm Enstitüsünün notu.
11
J. St. Mill, Principles of Pol. Econ., Lond. 1868, s. 252-53 passim. [Yukardaki pasajlar,
Kapitalin Fransýzca baskýsýna göre çevrilmiþtir. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
443
ONYEDÝNCÝ BÖLÜM
EMEK-GÜCÜ FÝYATINDA VE ARTI-DEÐERDE
BÜYÜKLÜK DEÐÝÞMELERÝ
EMEK-GÜCÜNÜN deðeri, ortalama emekçinin yaþamasý için gerekli, alýþýlagelen tüketim maddelerinin deðeriyle belirlenir. Bu gerekli
tüketim maddelerinin miktarý, belli bir toplumun belli bir döneminde
bilindiði için deðiþmeyen bir büyüklük olarak kabul edilebilir. Deðiþiklik
gösteren, bu miktarýn deðeridir. Emek-gücünün deðerinin belirlenmesinde etkili olan ayrýca iki etmen daha vardýr. Bunlardan birisi, emekgücünün, üretim tarzýna baðlý olarak deðiþen geliþme giderleri; diðeri
de, doðal çeþitliliði, erkek ve kadýn, çocuk ve yetiþkin emek-gücü arasýndaki farklardýr. Bu farklý emek-gücü çeþitlerinin kullanýlmasý, üretim
tarzýyla zorunlu hale gelen bir kullanýlma, emekçinin ailesinin yaþama
maliyetinde ve yetiþkin erkeðin emek-gücünün deðerinde büyük bir
farklýlýk yaratýr. Ne var ki, bu her iki etmen de aþaðýdaki incelememizin
dýþýnda býrakýlacaktýr. 11a [sayfa 530]
(1) Metalarýn deðerleri üzerinden satýldýklarýný; (2) emek-gücü11a
[Üçüncü Almanca baskýya not. 316-319. [330-334.] sayfalarda ele alýnan durum, burada
doðal olarak konu dýþý býrakýlmýþtýr. -F.E.]
444
Karl Marks
Kapital I
nün fiyatýnýn zaman zaman deðerinin üzerine yükseldiðini, ama hiç bir
zaman bunun altýna düþmediðini varsayýyorum.
Bu varsayýmlara dayanýlarak, artý-deðer ile emek-gücü fiyatýnýn
nispi büyüklüklerinin, üç þey tarafýndan belirlendiðini görmüþtük; (1)
iþgünü uzunluðuna ya da emeðin büyüklüðünün geniþliðine; (2) emeðin
normal yoðunluðuna, yoðunluk yönünden büyüklüðüne, belli bir sürede belli bir miktarda emek harcanmasýna; (3) emeðin üretkenliðine,
üretim koþullarýndaki geliþme derecesine baðlý olarak ayný miktarda
emeðin belli bir sürede, daha çok ya da daha az ürün saðlamasýna. Üç
etmenden birinin deðiþmeyen, ikisinin deðiþen, ya da ikisinin deðiþmeyen birinin deðiþen ve ensonu her üçünün de ayný zamanda deðiþen
olmalarýna göre çok farklý düzenlemelerin olabileceði açýktýr. Bu etmenlerin ayný anda deðiþmeleri halinde, herbirindeki deðiþikliðin miktarý ve
yönü farklý olabileceðine göre, bu düzenlemelerin sayýsý da artar. Aþaðýda
yalnýzca bellibaþlý düzenlemeler gözden geçirilecektir.
I. ÝÞGÜNÜ UZUNLUÐU ÝLE EMEK YOÐUNLUÐU DEÐÝÞMÝYOR
EMEÐÝN ÜRETKENLÝÐÝ DEÐÝÞÝYOR
Bu varsayýmlara göre, emek-gücünün deðeri ile artý-deðerin
büyüklüðü, üç yasa tarafýndan belirlenir.
(1) Belli uzunluktaki bir iþgünü, emeðin üretkenliði ve onunla
birlikte ürünün kitlesi ve üretilen her metaýn fiyatý ne denli deðiþirse
deðiþsin, daima ayný miktarda deðer yaratýr.
Eðer oniki saatlik bir iþgününde yaratýlan deðer, diyelim altý þilin
ise, üretilen mallarýn kitlesi, emeðin üretkenliði ile birlikte deðiþse bile,
varolan tek sonuç, altý þilinin temsil ettiði deðerin, daha çok ya da daha
az sayýda mala daðýlmasýdýr.
(2) Artý-deðer ile, emek-gücünün deðeri, karþýt yönlerde deðiþirler.
Emeðin üretkenliðindeki bir deðiþme, ondaki artma ya da eksilme,
emek-gücü deðerinde karþýt yönde, artý-deðerde ayný yönde bir
deðiþmeye neden olur.
Oniki saatlik bir iþgününde yaratýlan deðer, deðiþmeyen bir miktardýr, diyelim altý þilindir. Bu deðiþmeyen miktar, artý-deðer [sayfa 531] ile iþçinin bir eþdeðerle yerine koyduðu emek-gücü deðerlerinin toplamýna
eþittir. Eðer deðiþmeyen bir miktar iki kýsýmdan oluþuyorsa, bunlardan
biri eksilmeden diðerinin artamayacaðý apaçýktýr. Baþlangýçta iki kýsým
eþit olsun: 3 þilin deðerinde artý-deðer, 3 þilin deðerinde emek-gücü. Bu
durumda, artý-deðer üç þilinden iki þiline inmeden, emek-gücünün deðeri üç þilinden dört þiline yükselemez; ayný þekilde, emek-gücünün
deðeri üç þilinden iki þiline düþmeden, artý-deðer üç þilinden dört þiline
yükselemez. Demek ki, bu durumda, ne emek-gücü deðerinin ve ne
de artý-deðerin mutlak büyüklüklerinde, bunlarýn nispi, yani birbirine
oranla büyüklüklerinde, ayný anda bir deðiþme olmadan hiç bir deðiþiklik
Karl Marks
Kapital I
445
olmaz. Bunlarýn ayný anda yükselmeleri ya da düþmeleri olanaksýzdýr.
Ayrýca, emeðin üretkenliðinde bir yükselme olmaksýzýn, emekgücünün deðeri düþemez ve dolayýsýyla artý-deðer yükselemez. Örneðin,
yukardaki durumda, emeðin üretkenliðinde, eskiden altý saatte üretilen
ayný miktardaki gerekli tüketim maddesini þimdi dört saatte üretecek
kadar bir artýþ olmaksýzýn, emek-gücünün deðeri, üç þilinden iki þiline
düþemez. Öte yandan, emeðin üretkenliðinde, eskiden altý saatte üretilebilen ayný miktardaki gerekli tüketim maddelerinin üretimi için þimdi
sekiz saati gerektiren bir düþme olmaksýzýn, emek-gücünün deðeri üç
þilinden dört þiline çýkamaz. Bundan þu sonuç çýkar ki, emeðin üretkenliðinde bir artýþ, emek-gücü deðerinde bir düþmeye ve dolayýsýyla artýdeðerde bir yükselmeye yolaçtýðý halde, bu üretkenlikte bir azalma,
emek-gücünün deðerinde bir yükselmeye ve artý-deðerde bir düþmeye
neden olur.
Bu yasayý formülleþtirirken Ricardo bir noktayý ihmal etmiþtir:
artý-deðerin ya da artý-emeðin büyüklüðündeki bir deðiþme, emek-gücü
deðerinin büyüklüðünde ya da gerekli-emeðin miktarýnda ters yönlü bir
deðiþmeye yolaçmakla birlikte, bu, hiç bir zaman bunlarýn ayný oranda
deðiþeceði anlamýna gelmez. Bunlar ayný miktarda artar ya da azalýrlar.
Ama bunlarýn orantýlý artýþlarý ya da azalýþlarý, emeðin üretkenliðinde
deðiþme olmadan önceki ilk büyüklüklerine baðlýdýr. Emek-gücünün
deðeri 4 þilin, ya da gerekli emek-zamaný 8 saat ve artý-deðer 2 þilin, ya
da artý-emek 4 saat olsa ve emeðin üretkenliðindeki artýþ nedeniyle,
emek-gücü deðeri 3 þiline ya da gerekli-emek 6 saate düþse, artý-deðer
3 þiline ya da artý-emek 6 saate yükselir. Ayný miktar, 1 þilin ya da [sayfa
532] 2 Saat, bir durumda eklenmiþ, diðerinden çýkartýlmýþtýr. Ama her iki
durumda da, büyüklüklerdeki deðiþme oraný farklýdýr. Emek-gücünün
deðeri, 4 þilinden 3 þiline, yani ¼ ya da %25 kadar düþtüðü halde, artýdeðer, 2 þilinden 3 þiline, yani ½ ya da %50 kadar yükselir. Buradan þu
sonuç çýkar ki, emeðin üretkenliðinde belli bir deðiþme sonucu olarak
artý-deðerdeki orantýlý artma ya da eksilme, iþgününün artý-deðeri temsil eden kýsmýnýn baþlangýçtaki büyüklüðüne baðlýdýr; bu kýsým ne kadar küçükse orantýlý deðiþme o kadar büyük, bu kýsým ne kadar büyükse
orantýlý deðiþme o kadar azdýr.
(3) Artý-deðerdeki artma ya da azalma daima emek-gücünün
deðerine tekabül eden azalma ya da artmanýn bir sonucu olup, asla nedeni deðildir.12
12
Bu üçüncü yasaya MacCulloch, diðerleri yanýnda, þu saçmayý eklemiþtir: kapitalistin
ödediði vergilerin kaldýrýlmasý yoluyla, emek-gücünün deðerinde bir düþme olmaksýzýn, artýdeðerde bir artýþ -olabilir. Oysa bu vergilerin kaldýrýlmasý, kapitalistin ilk elden iþçiden sýzdýrdýðý
artý-deðer miktarýnda hiç bir deðiþiklik yapmaz. Bu, yalnýzca, bu artý-deðerin, kendisi ile üçüncü
þahýslar arasýndaki bölünme oranýný deðiþtirir. Dolayýsýyla, artý-deðer ile emek-gücü deðeri
arasýndaki iliþkide herhangi bir deðiþiklik yapmaz. Bu, nedenle, MacCullochun istisnasi, yalnýzca
onun kuralý yanlýþ anladýðýný tanýtlar; bu talihsizlik, Ricardoyu vülgerleþtirirken sýk sýk baþýna
gelen bir þeydir ve týpký, Adam Smithi vülgerleþtiren J. B. Sayýn baþýna gelen talihsizliðe benzer.
446
Karl Marks
Kapital I
Ýþgünü, deðiþmeyen bir büyüklük olup deðiþmeyen büyüklükte
bir deðerle temsil edildiðine göre, artý-deðerin büyüklüðündeki her deðiþmeye, emek-gücünün deðerinde ters bir deðiþikliðe tekabül ettiðine
göre, ve emeðin üretkenliðinde bir deðiþiklik olmaksýzýn emek-gücüün
deðerinde bir deðiþme olamayacaðýna göre, bu koþullar altýnda, artýdeðerin büyüklüðündeki her deðiþmenin, emek-gücünün deðerinde
meydana gelen tersine bir büyüklük deðiþmesinden doðacaðý sonucu
açýk olarak çýkar. Görmüþ olduðumuz gibi, emek-gücünün deðerinde
ve artý-deðerde, bunlarýn nispi deðer büyüklüklerinde bir deðiþiklik olmadan, hiç bir mutlak büyüklük deðiþmesi olamayacaðýna göre, emekgücünün mutlak deðer büyüklüðünde daha önce bir deðiþiklik olmaksýzýn, bunlarýn nispi büyüklüklerinde herhangi bir deðiþikliðin olamayacaðý sonucu çýkar.
Üçüncü yasaya göre, artý-deðerin büyüklüðündeki bir deðiþme,
emeðin üretkenliðindeki bir deðiþikliðin, emek-gücünün deðerinde yarattýðý bir hareketin varlýðýný öngörür. Bu deðiþikliðin sýnýrý, emek-gücünün deðiþen deðeri ile belirlenir. Bununla birlikte, koþullar bu yasanýn
iþlemesine elveriþli olsalar bile, bazý [sayfa 533] yan hareketler olabilir. Örneðin: üretkenliðin artmasý sonucu, emek-gücünün deðeri 4 þilinden 3
þiline ya da gerekli emek-zamaný 8 saatten 6 saate düþerse, emek-gücünün fiyatý 3 þilin 8 peninin, 3 þilin 6 peninin ya da 3 þilin 2 peninin
altýna düþmeyebilir, ve dolayýsýyla artý-deðer, 3 þilin 4 peninin, 3 þilin 6
peninin, ya da 3 þilin 10 peninin üzerine yükselmez. En alt sýnýrý 3 þilin
olan (emek-gücünün yeni deðeri) bu düþüþ miktarý, bir yandan sermayenin baskýsý, öte yandan iþçinin direnci ile terazinin kefelerine koyduklarý nispi aðýrlýða baðlýdýr.
Emek-gücünün deðeri, belli miktardaki gerekli tüketim maddelerinin deðeriyle belirlenir. Emeðin üretkenliði ile birlikte deðiþen, bu
tüketim maddelerinin kitlesi deðil, deðeridir. Bununla birlikte, üretkenlikteki artýþ nedeniyle, iþçi de, kapitalist de, emek-gücü fiyatýyla artý-deðerde herhangi bir deðiþiklik olmaksýzýn, ayný zamanda, bu tüketim
maddelerinden daha büyük bir miktarýný elde edebilirler. Emek-gücünün deðeri 3 þilin, gerekli emek-zamaný 6 saat, artý-deðer gene 3 þilin,
artý-emek 6 saat olsa ve, emeðin üretkenliði, gerekli-emeðin artý-emeðe
oraný deðiþmeksizin iki katýna çýkartýlsa, ne artý-deðerin, ne de emekgücü fiyatýnýn büyüklüðünde bir deðiþiklik olmaz. Bunun tek sonucu,
bunlardan herbiri, þimdi, eskisinin iki katý olan kullaným-deðeri ile temsil edilir; ve bu kullaným-deðerleri þimdi eskisinin yarýsý kadar ucuzdur.
Emek-gücünün fiyatý deðiþmemekle birlikte, deðerinin üzerine çýkmýþ
olabilir. Bununla birlikte, eðer emek-gücünün deðeri, yeni deðeri ile
tutarlý en alt sýnýr olan 1 þilin 6 peniye deðil de, 2 þilin 10 peniye ya da 2
þilin 6 peniye düþmüþ olsa, bü düþen fiyat gene de, artan bir zorunlu
maddeler kitlesini temsil eder. Bu þekilde, emeðin üretkenliðindeki
artýþla birlikte, emek-gücünün fiyatý sürekli olarak düþebilir ve bu
Karl Marks
Kapital I
447
düþüþün yanýsýra, iþçinin geçim araçlarý kitlesinde sürekli bir büyüme
olur. Ama bu durumda bile, emek-gücünün deðerindeki düþüþ, artýdeðerde bir yükselmeye yolaçabilir ve böylece, iþçi ile kapitalistin durumlarý arasýndaki uçurum geniþlemeye devam edebilir.13
Yukarda sözünü ettiðimiz üç yasayý, ilk kez doðru olarak formülleþtiren Ricardo olmuþtur. Ama o da þu hatalara düþmüþtür: [sayfa 534] (1)
bu yasalarýn geçerli olduðu özel koþullarý, kapitalist üretimin genel ve
baþlýbaþýna yasalarý olarak görmüþtür. Ne iþgününün uzunluðunda, ne
de emeðin yoðunluðunda bir deðiþikliði dikkate almýþtýr; bu nedenle
de, ona göre, yalnýzca bir deðiþken etmen, yani emeðin üretken-liði
sözkonusu olabilir; (2) bu hata, yaptýðý tahlillere (1)den çok daha fazla
zararlý olmuþtur; o da, artý-deðeri, kâr, toprak, rantý vb. gibi özel
þekillerden baðýmsýz olarak incelemede, diðer iktisatçýlardan daha fazla bir þey yapmamýþtýr. Bu yüzden, artý-deðer oraný ile ilgili yasalarý, kâr
oraný yasalarý ile karýþtýrmýþtýr. Kâr oraný, daha önce de söylediðimiz
gibi, artý-deðerin, yatýrýlan toplam sermayeye oranýdir; artý-deðer oraný
ise, artý-deðerin, deðiþen sermaye kýsmýna oraný demektir. Diyelim, 500
sterlinlik bir sermayenin (S), 400 sterlini hammaddelerden, emek araçlarýndan, vb. (s), 100 sterlini iþçi ücretlerinden (d) ibaret olsun; artý-deðer
(a) = 100 sterlin olsun. Bu durumda artý-deðer oraný a/d=100/100=%100,
ama kâr oraný a/s= 100/500=%20 olur. Ayrýca, kâr oranýnýn, artý-deðer oranýný hiç etkilemeyen koþullara da baðlý bulunabileceði besbellidir. III.
Kitapta [ciltte], belli bir artý-deðer oraný ile çeþitli kâr oranlarýný elde
edebileceðimizi ve belli koþullar altýnda çeþitli artý-deðer oranlarýnýn,
tek bir kâr oranýnda ifadelerini bulabileceðini göstereceðim.
II. ÝÞGÜNÜ DEÐÝÞMÝYOR
EMEÐÝN ÜRETKENLÝÐÝ DEÐÝÞÝYOR EMEÐÝN YOÐUNLUÐU DEÐÝÞÝYOR
Emeðin yoðunluðunda artýþ, belli bir sürede, emeðin harcanmasýnda artýþ demektir. Bu nedenle, iþgününün uzunluðu ayný olmak
üzere, daha yoðun bir emekle geçen bir iþgünü, daha az yoðun bir
iþgününe göre, daha fazla üründe maddeleþir. Emeðin üretkenliðindeki
artýþýn, belli uzunluktaki bir iþgününde daha fazla ürün saðlayacaðý da
doðrudur. Ne var ki, bu ikinci durumda, herbir ürünün deðeri, daha az
emeðe malolduðu için düþer; birinci durumda ise, her iki ürün daha
önceki kadar emeðe malolduðu için, deðer deðiþmeden kalýr. Ürünlerin sayýsý, burada, fiyatlarýnda bir düþme olmadan artmýþtýr; sayýlarý ile
birlikte fiyatlarý toplamý da büyümüþtür. Ama üretkenliðin artmasý halinde
belli bir deðer, daha büyük bir ürün kitlesine daðýlýr. Demek ki,
13
Sanayiin üretkenliðinde, belli bir emek ve sermaye miktarýyla, daha az ya da daha çok
üretimde bulunulmasýna yolaçan bir deðiþiklik olduðu zaman, ücret payýný temsil eden miktar
ayný kalýrken bu payýn deðiþebileceði, ya da ücret payý ayný kalýrken bunu temsil eden miktarýn
deðiþebileceði açýktýr. ([J. Cazeriove,] Outlines of Political Economy, etc., s. 67.)
448
Karl Marks
Kapital I
iþgününün uzunluðu deðiþmeden yoðunluðu artmýþ bir günlük emek,
daha fazla bir [sayfa 535] deðerde somutlaþýyor ve paranýn deðeri deðiþmemiþse (faha biiyük miktarda para ile temsil ediliyor. Yaratýlan deðer,
emeðin yoðunluðunun toplumsal ortalamadan sapmasý ölçüsünde bir
deðiþiklik gösteriyor. Öyleyse, belli uzunluktaki bir iþgünü, artýk, deðiþmeyen deðil, deðiþen bir deðer yaratýyor; 12 saatlik normal yoðunluktaki
bir iþgününde yaratýlan deðer, diyelim 6 þilin olsun, ama yoðunluðun
artmasýyla yaratýlan deðer, 7, 8 þilin ya da daha fazla olabilir. Bir günlük
emekle yaratýlan deðerin, sözgeliþi 6 þilinden 8 þiline yükselmesiyle, bu
deðerin iki kýsmý, yani emek-gücü fiyatý ile artý-deðer de, ayný zamanda,
eþit ya da eþit olmayan miktarlarda artabilir. Bunlarýn her ikisi de ayný
anda 3 þilinden 4 þiline çýkabilir. Burada, emek-gücünün fiyatýndaki artýþ, bu fiyatýn zorunlu olarak emek-gücünün deðeri üzerine yükseldiði
anlamýný taþýmaz. Tersine, bu fiyattaki bir yükseliþ bu deðerdeki bir düþüþ-le birlikte olabilir. Emek-gücü fiyatýndaki artýþýn, daha da hýzlanan
aþýnma ve yýpranmayý karþýlamadýðý durumlarda, bu durum ortaya çýkar.
Gelip geçici istisnalar dýþýnda, emeðin üretkenliðindeki bir deðiþikliðin, emek-gücünün deðerinde ve dolayýsýyla artý-deðerin büyüklüðünde bir deðiþmeye, ancak ilgili sanayi kollarýnda elde edilen ürünlerin,
iþçilerin alýþýlagelen tüketim mallarý arasýnda bulunmasý halinde yolaçtýðýný biliyoruz. Ele alýnan durumda, bu koþul, sözkonusu deðildir. Çünkü,
deðiþikliðiri, emeðin süresinde ya da yoðunluðunda olmasý halinde, yaratýlan deðerin büyüklüðünde, bu deðerin somutlaþtýðý malýn niteliðine
baðlý bulunmayan bir deðiþiklik daima olur.
Emeðin yoðunluðu, bütün sanayi kollarýnda ayný anda ve eþit
derecede artacak olsa, bu yeni ve daha yüksek derecede yoðunluk,
toplum için normal derece haline gelir ve ayrýca hesaba katýlacak bir
þey olmaktan çýkar. Ama bu durumda bile, emeðin yoðunluðu çeþitli
ülkelerde farklý olur ve deðer yasasýnýn uluslararasý uygulanýþýnda deðiþik
durumlara yolaçabilir. Bir ulusun daha yoðun olan iþgünü, baþka bir
ulusun daha az yoðun olan iþgününe oranla, daha fazla miktarda bir
para ile temsil edilebilir.14 [sayfa 536]
III. EMEÐÝN ÜRETKENLÝÐÝ VE YOÐUNLUÐU DEÐÝÞMÝYOR.
ÝÞGÜNÜ UZUNLUÐU DEÐÝÞÝYOR
Ýþgünü iki þekilde deðiþebilir: uzatýlabilir ya da kýsaltilabilir. Elimizdeki verilerden ve 531. sayfada yapýlan varsayýmlarýn sýnýrlarý içersinde aþaðýdaki yasalarý elde edeceðiz:
14
Diðer þeyler ayný olmak koþuluyla, Ýngiliz fabrikatörü, belli bir sürede yabancý bir fabrikatörden önemli miktarda daha fazla iþ çýkartabilir; ve bu miktar, buradaki haftalýk 60 saat ile baþka
yerlerdeki 72 ya da 80 saati dengeleyecek kadar olabilir. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1855,
s. 65.) Ýngiltere ile Kýta Avrupasý iþsaatleri arasýndaki bu farký azaltmanýn en þaþmaz yolu, Kýta
Avrupasýndaki fabrikalarda iþgünü uzunluðunu bir yasa ile kýsaltmak olabilir.
Karl Marks
Kapital I
449
(1.) Ýþgünü, uzunluðu ile orantýlý olarak, daha büyük ya da daha
küçük miktarda deðer yaratýr; böylece bu, deðiþmeyen deðil, deðiþen
bir deðer miktarýdýr.
(2.) Artý-deðerin büyüklüðü ile emek-gücünün deðeri arasýndaki
iliþkideki her deðiþiklik, artý-emeðin ve dolayýsýyla artý-deðerin mutlak
büyüklüðündeki bir deðiþiklikten ileri gelir.
(3.) Emek-gücünün mutlak deðeri, ancak, artý-emeðin uzatýlmasýyla emek-gücünün yýpranmasý ve aþýnmasý üzerinde yapýlan bir
tepkinin sonucu olarak deðiþebilir. Bu nedenle, bu mutlak deðerdeki,
her deðiþiklik, artý-deðerin büyüklüðündeki deðiþmenin bir nedeni deðil,
bir sonucudur.
Biz, iþgününün kýsaltýldýðý durumla konuya giriyoruz.
(1.) Yukarda belirtilen koþullar altýnda iþgününde yapýlan bir kýsaltma, emek-gücü deðeri ve onunla birlikte gerekli emek-zamanýnda
bir deðiþiklik yapmaz. Bu, artý-emek ile artý-deðeri azaltýr. Bu sonuncunun mutlak büyüklüðü ile birlikte nispi büyüklüðü, yani bunun emekgücünün ayný kalan deðer büyüklüðüne oranla büyüklüðü de düþer.
Ancak, emek-gücünün fiyatýný, deðerinin altýna düþürmek suretiyle, kapitalist, kendisini zarardan kurtarabilir.
Ýþgününün kýsaltýlmasýna karþý her zaman öne sürülen bütün
itirazlar, bunun, bizim burada varolduðunu varsaydýðýmýz koþullar altýnda gerçekleþtiðini kabul eder, oysa gerçekte durum bunun tam tersidir:
emeðin üretkenliði ile yoðunluðundaki deðiþmeler, iþgününde yapýlan
bir kýsaltmadan ya önce ya da hemen sonra görülür.15
(2.) Ýþgününün uzatýlmasý. Diyelim, gerekli emek-zamaný 6 saat,
ya da emek-gücü deðeri 3 þilin olsun; ayný þekilde artý-emek 6 saat ya
da artý-deðer 3 þilin olsun. Bu durumda iþgününün tümü 12 saattir ve 6
þilinlik bir deðerde somutlaþmýþtýr. Þimdi, eðer iþgünü 2 saat uzatýlýr ve
emek-gücünün fiyatý ayný kalýrsa, artý-deðer, hem mutlak, hem de nispi
olarak artar. Emek-gücünün deðerinde [sayfa 537] mutlak bir deðiþiklik
olmamakla birlikte, nispi bir düþüþ gösterir. I.de varsayýlan koþullar altýnda, emek-gücünün nispi deðer büyüklüðü, bunun mutlak büyüklüðünde bir deðiþme olmadan deðiþemiyordu. Burada, tersine, emekgücünün deðerindeki nispi büyüklük deðiþmesi, artý-deðerin mutlak
büyüklüðündeki bir deðiþmenin sonucudur.
Bir günlük emeðin içinde somutlaþtýðý deðer, o günün uzunluðu
ile birlikte arttýðýna göre, artý-deðer ile emek-gücünün fiyatýnýn da ayný
zamanda ya eþit ya da eþit olmayan miktarlarda yükselebileceði açýktýr.
Bu eþzamanlý artýþ, o halde iki durumda olabilir: birisi, iþgününün fiilen
uzatýlmasý; diðeri, böyle bir uzatma olmaksýzýn, emeðin yoðunluðunda
bir artma olmasý ile.
15
On Saatlik Yasanýn yürürlüðe girmesiyle aydýnlýða çýkan... dengeleyici koþullar vardýr.
(Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1848. s. 7.)
450
Karl Marks
Kapital I
Ýþgününün uzatýlmasý halinde, emek-gücünün fiyatý, bu fiyat nominal olarak deðiþmediði ve hatta yükseldiði halde, deðerinin altýna
düþebilir. Emek-gücünün günlük deðeri, anýmsanacaðý üzere, normal
ortalama süresi ya da iþçiler arasýndaki normal yaþam süresi ile, bedensel bakýmdan oluþmuþ maddesine tekabül edecek bir insan yapýsýna
uygun düþecek þekilde, harekete dönüþümü ile ölçülür.16 Uzatýlan bir
iþgününün kaçýnýlmaz bir sonucu olarak, emek-gücünün fazla yýpranmamasý, bir noktaya kadar, daha yüksek bir ücret ödenerek telafi edilebilir. Ama bu noktadan sonra yýpranma ve aþýnma, geometrik dizi
halinde artar ve emek-gücünün normal olarak yeniden-üretimi ve görevini yerine getirmesi için gerekli koþullar altüst olur. Emek-gücünün fiyatý ile sömürülme derecesi, ortak bir ölçü ile ölçülebilir miktarlar olmaktan çýkarlar.
IV. EMEÐÝN SÜRESÝNDE, ÜRETKENLÝÐÝNDE VE
YOÐUNLUÐUNDA AYNI ANDA DEÐÝÞMELER
Burada çok sayýda deðiþik düzenlemelerin olabileceði açýktýr.
Etmenlerden ikisi deðiþebilir, üçüncü aynen kalýr, ya da üçü de ayný
anda deðiþebilir. Bunlar ayný ya da farklý derecelerde, ayný ya da karþýt
yönlerde deðiþebilirler ve sonuçta bu deðiþiklikler birbirlerini bütünüyle
ya da kýsmen dengelerler. Bununla birlikte, 1, II ve IIIte veriler) sonuçlar
gözönünde bulundurularak, mümkün olan her durumun tahlili kolaydýr.
Her etmeni, sýrasýyla deðiþen [sayfa 538] ve diðer ikisini deðiþmeyen etmenler olarak ele alarak, mümkün olan her düzenlemenin sonucu bulunabilir. Bu nedenle, biz, burada yalnýz iki önemli durum üzerinde kýsaca
duracaðýz.
(1.) Emeðin üretkenliðindeki azalmayla
ayný anda iþgününün uzamasý
Emeðin üretkenliðindeki azalmadan sözederken, biz, burada,
ürünleri, emek-gücünün deðerini belirleyen sanayi kollarýna iþaret ediyoruz; örneðin, topraðýn üretkenliðinin azaltmasý sonucu emeðin üretkenliðinde azalma ve toprak ürünlerinin pahalýlaþmasý gibi. Bir iþgününü
12 saat, yaratýlan deðer 6 þilin olsun; bunun yarýsý emek-gücünün deðerini yerine koymakta, diðer yarýsý artý-deðeri oluþturmaktadýr. Diyelim,
topraktan elde edilen ürünlerin pahalýlaþmasý sonucu emek-gücünün
deðeri 3 þilinden 4 þiline yükseliyor ve bu nedenle de gerekli emekzamaný 6 saatten 8 saate çýkýyor. Ýþgününün uzunluðunda eðer bir de16
Bir insanýn 24 saat içinde saðlamýþ olduðu emek miktarý, vücudunda meydana gelen
kimyasal deðiþiklerin incelenmesiyle yaklaþýk olarak bulunabilir, çünkü maddedeki deðiþikliðe
uðramýþ þekiller, dinamik kuvvetin daha önceki hareket ve iþleyiþini belirler. (Grove, On the
Correlation of Physical Forces, [London 1846, s. 308, 309.].)
Karl Marks
Kapital I
451
ðiþiklik olmazsa, artý-emek 6 saatten 4 saate, artý-deðer 3 þilinden 2 þiline düþer. Eðer iþgünü 2 saat uzar, yani 12 saatten 14 saate çýkarsa, artý-emek 6 saat, artý-deðer 6 þilin olarak kalýr, ama artý-deðer, gerekli
emek-zamanýyla ölçülen emek-gücü deðerine oranla düþer. Eðer iþgünü
4 saat uzatýlýr, yani 12 saatten 16 saate çýkartýlýrsa, artý-deðer ile emekgücü deðerinin, artý-emek ile gerekli-emeðin nispi büyüklükleri deðiþmez, ama artý-deðerin mutlak büyüklüðü 3 þilinden 4 þiline, artý-emek 6
saatten 8 saate yükselir, %331/3ük bir artýþ olur. Demek ki, emeðin üretkenliði düþerken, ayný zamanda, iþgününün uzamasý halinde, artý-deðerin
mutlak büyüklüðü ayný kaldýðý halde nispi büyüklüðü azalabilir; nispi
büyüklüðü deðiþmeden kaldýðý halde mutlak büyüklüðü artar; ve iþgününün uzamasý sonucu, her ikisi de artabilir.
1799 ile 1815 yýllarý arasýndaki dönemde, yiyecek maddeleri fiyatlarýndaki artýþ, Ýngilterede, ücretlerde nominal bir artýþa yolaçtý, oysa
gerekli tüketim maddeleri ile ifade edilen gerçek ücretler düþmüþtü.
West ile Ricardo, bu olaydan, tarýmsal alandaki emeðin üretkenliðindeki azalmanin, artý-deðer oranýnda bir düþmeye yolaçtýðý sonucunu
çýkartmýþlar, ve yalnýz hayallerinde varolan bu varsayýmý, ücretin, kârýn
ve toprak rantýnýn nispi büyüklükleri konusundaki önemli incelemelerin çýkýþ noktasý yapmýþlardý. Ama aslýnda artý-deðer, o sýrada, emeðin
yoðunluðundaki artýþ ve [sayfa 539] isgününün uzamasý sayesinde hem
mutlak ve hem de nispi olarak artmýþtý. Ýþgününün insafsýzca uzatýlmasýnýn bir hak olarak yerleþmesi, iþte bu döneme raslar;17 bu dönem,
özellikle, burada sermaye birikimiyle, þurada sefaletin hýzla artmasýyla
karakterize, edilir.18
17
Tahil ile emek nadiren atbaþý giderler; ama bunlarýn birbirinden ayrýlmayacaklarý açýk
bir sýnýr vardýr. Emekçi sýnýflarýn pahalýlýk dönemlerinde gösterdikleri ve ücretlerin düþmesine
yolaçan olaðanüstü çaba, tanýklarýn ifadeleri (yani, 1814-15 tarihli Parlamento Araþtýrma
Komisyonu önünde verilen ifadelerde) bunlarýn çok büyük erdemli kiþiler olduðunu ve
sermayenin büyümesine kesenkes yardým ettiklerini ortaya koymuþtur. Ama insanca duygular
taþýyan hiç kimse bunlarýn sürekli ve karþýlýksýz olmasýný isteyemez. Geçici bir çare olarak
bunlar, hayranlýða layýk, kimselerdir, ama sürekli faaliyet halinde olduktarý takdirde, yiyeceðinin
en son sýnýrlarýna itilmiþ bir ülke halkýnýn bu durumundan doðabilecek sonuçlara benzer sonuçlar
doðururlar. (Malthus, Inquiry into the Nature and Progress of Rent, Lond.. 1815, s. 48, not.)
Malthusun, kitapçýðýnýn bir baþka yerinde de dikkati çektiði bir gerçeðin, çalýþma saatlerinin
uzatýlmasý üzerinde ýsrarla durmasýnýn bütün onuru kendisine aittir, oysa Ricardo ile diðerleri
ne berbat gerçekler karþýsýnda bile, iþgünü uzunluðunun deðiþmezliðini bütün araþtýrmalarýnýn
temeli yapmýþlardýr. Ama Malthusun hizmet ettiði tutucu çýkar çevreleri, onun, iþgününün sýnýrsýz
bir þekilde uzamasýyla birlikte, makinelerdeki olaðanüstü geliþmelerin, kadýnlarla çocuklarýn
sömürülmesinin, kaçýnýlmaz olarak, iþçi sýnýfýnýn büyük bir kýsmýný fazlalýk haline getireceðini
ve bunun, hele savaþ ve Ýngilterenin dünya pazarýndaki tekeli sona erince kesenkes olacaðýný
görmekten alýkoymuþlardýr. Bu aþýrý-nüfusu, kapitalist, üretimin tarihsel yasalarý yerine, doðanýn
sonsuz yasalarý ile açýklamaya kalkýþmak, Malthusun gerçek bir rahip gibi hayran olduðu egemen
sýnýflarýn çýkarlarýna kuþkusuz çok daha uygun ve onunla çok daha uyumlu idi.
18
Savaþ sýrasýnda. sermaye artýþýnýn baþlýca nedeni, her toplumda sayýlarý en fazla olan
emekçi sýnýflarýn daha fazla çaba harcamalarý ve belki de daha büyük bir sefalete düþmeleri idi.
Çetin ve güç koþullar, daha fazla kadýnla çocuðun iþe girmesini zorunlu hale getirmiþ, ayný
nedenle eski iþçiler, zamanlarýnýn daha büyük bir kýsmýný, üretimi artýrmaya vermek durumunda
kalmýþlardýr. (Essays on Pol. Econ., in which are Illustrated the Principal Causes of Present
National Distress, London 1830, s. 248.)
452
Karl Marks
Kapital I
(2.) Emeðin yoðunluðunda ve üretkenliðinde
artmayla ayný anda iþgününün kýsalmasý
Emeðin üretkenliðinde yükselme ve yoðunluðunda artýþ, her ikisi de benzer etkiler yaratýr. Bunlarýn her ikisi de, belli bir sürede üretilen
mal kitlesini artýrýr. Bu nedenle her ikisi de, emekçinin kendisi için
gerekli-geçim araçlarýný ya da bunlarýn eþdeðerlerini üretmesi için harcamak zorunda olduðu iþgünü bölümünü kýsaltýr. Ýþgününün asgari
uzunluðu, bu zorunlu, ama kýsaltýlmýþ bölümüyle saptanýr. Eðer
iþgününün tamamý bu bölümün uzunluðu kadar daralmýþ olsa, artýemek ortadan kalkardý; böyle bir sonuç, sermaye rejimi altýnda tamamen olanaksýzdýr. Ancak kapitalist üretim biçiminin ortadan kaldýrýlmasýyla, iþgününün uzunluðu gerekli [sayfa 540] emek-zamanýna indirgenebilir. Ama bu durumda bile, bu süre, sýnýrlarýný geniþletecektir. Bunun
nedeni bir yandan, gerekli geçim araçlarý kavramýnýn büyük ölçüde
geniþlemesi, emekçinin tamamen farklý bir yaþam düzeyine ulaþma
çabasýdýr. Öte yandan, bunun nedeni, þimdi artý-emek sayýlanýn, o zaman
gerekli-emek sayýlmasýdýr; bununla, yedek ve birikim için bir fonu oluþturan emeði kastediyorum.
Emeðin üretkenliði ne kadar artarsa, iþgünü o kadar kýsaltýlabilir;
ve iþgünü ne kadar kýsaltýlýrsa, emeðin yoðunluðu o kadar artabilir. Toplumsal bir açýdan, emeðin üretkenliði emeðin harcanmasýndaki tasarrufla ayný oranda artar, ve böylece yalnýz üretim araçlarýnda bir tasarruf
saðlamakla kalýnmaz, tüm yararsýz emek harcamalarýndan da kaçýnýlmýþ
olunur. Kapitalist üretim tarzý, bir yandan her bireysel giriþimde tasarrufu zorlarken, öte yandan da, yarattýðý anarþik rekabet sistemi yüzünden,
emek-gücü ile toplumsal üretim araçlarýnda en sýnýrsýz israflara neden
olur; biz, burada, bugün için vazgeçilmez görülen, ama aslýnda gereksiz olan bir yýðýn için yaratýlmýþ olmasý üzerinde durmuyoruz.
Emeðin yoðunluðu ile üretkenliði belli ise, toplumun maddi üretim için ayýracaðý zaman o kadar kýsadýr ve dolayýsýyla, iþin gitgide daha
fazla ölçüde toplumun bütün saðlýklý üyeleri arasýnda eþit þekilde daðýtýlmasý ve belli bir sýnýfýn elinden, doðal emek yükünü kendi omuzlarýndan kaldýrýp toplumun baþka bir tabakasýnýn omuzlarýna yükleme
gücünün alýnmasý oranýnda, eldeki zamanýn, bireyin zihinsel ve toplumsal yeteneklerini serbestçe geliþtirmesine ayrýlmasý mümkün olacaktýr.
Bu yönde iþgününün kýsaltýlmasý, emeðin genelleþtirilmesinde, ensonu,
bir sýnýra ulaþmýþ olacaktýr. Kapitalist toplumda, halk kitlelerinin bütün
yaþamý emek-zamanýna dönüþtürülerek, tek bir sýnýfa bolca boþ zaman
saðlanýr. [sayfa 541]
Karl Marks
Kapital I
453
ONSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM
ARTI-DEÐER ORANI ÝÇÝN ÇEÞÝTLÝ FORMÜLLER
ARTI-DEÐER oranýnýn aþaðýdaki formüllerle temsil edildiðini
görmüþ bulunuyoruz:
I.
Artý-deðer
Deðiþmeyen Sermaye
a
(d )
=
Artý-deðer
Emek-gücü Deðeri
=
Artý-Emek
Gerekli-emek
Ýlk iki formülün deðerler oraný olarak gösterdiði þeyi, üçüncü
formül, bu deðerlerin üretimleri için harcanan zamanlarýn oraný þeklinde
göstermektedir. Biri diðerini tamamlayan bu formüller, tamamen kesin
ve doðrudur. Bu nedenle, biz, bunlarý, klasik ekonomi politikte, bilinçsiz olmakla birlikte, oldukça iþlenmiþ halde buluruz. Orada, aþaðýdaki
türetilmiþ formüllerle karþýlaþýrýz:
Artý-emek*
Ýþgünü
II.
[sayfa 542]
454
Karl Marks
Kapital I
=
Artý-deðer
Ürün Deðeri
=
Artý-ürün
Toplam Ürün
Bir ve ayný oran burada sýrayla emek-zamanlarý, bu emek-zamanlarýnýn somutlaþtýðý deðerler ve içlerinde bu deðerleri taþýyan ürünlerin
oranlarý olarak ifade edilmiþtir. Ürün Deðeri sözü, burada, kuþkusuz,
yalnýzca bir iþgününde yaratýlan yeni deðer anlamýna gelmektedir ve
ürünün deðiþmeyen deðer kýsmý, buna dahil edilmiyor.
Bütün bu formüllerde (II.), emeðin gerçek sömürülme derecesi
ya da artý-deðer oraný yanlýþ ifade edilmiþtir. Ýþgünü 12 saat olsun. Daha
önceki durumlardaki ayný varsayýmlarla, emeðin sömürülme derecesi
aþaðýdaki oranlarla temsil edilir:
6 saat artý-emek
6 saat gerekli-emek
=
3 þilinlik artý-deðer
3 þilinlik deðiþen sermaye
= %100
II. formüllerden çok daha farklý orantýlar elde ederiz,
6 saat artý-emek
12 saatlik iþgünü
=
3 þilinlik artý-deðer
3 þilinlik yaratýlan deðer
= %50
Bu türetilmiþ formüller, aslýnda, yalnýzca, iþgünü ya da üretilen
deðerin sermaye ile iþçi arasýnda hangi oranda bölüþüldüðünü ifade
ederler. Eðer bunlar, sermayenin kendi kendisini geniþletme derecesinin dolaysýz ifadeleri olarak ele alýnýrsa, þu yanlýþ yasa geçerlilik kazanýr: Artý-emek ya da artý-deðer hiç bir zaman %100e ulaþamaz.19 Çünkü
artý-emek, iþgününün, ya da artý-deðer, [sayfa 543] yaratýlan deðerin ancak
bir kýsmý olduðu için, artý-emeðin daima zorunlu olarak iþgününden, ya
da artý-deðerin yaratýlan toplam deðerden, daima daha az olmasý gerekir. Ne var ki, 100 : 100Iük bir orana ulaþýlmasý için bunlarýn eþit olmalarý gerekir. Artý-emeðin bütün günü (yani, haftanýn ya da yýlýn ortalama
herhangi bir günü) doldurabilmesi için, gerekli-emeðin sýfýra düþmesi
gerekir. Ama gerekli-emek yokolunca, artý-emek de yokolur, çünkü bu,
gerekli-emeðin yalnýzca bir iþlevidir. Bu nedenle, artý-emek/Ýþgünü ya da artýdeðer
/yaratýlan-deðer oraný 100/100 sýnýrýna asla ulaþamaz. Hele 100+x/100 hiç yüks19
Örneðin bkz: Dritter Brief an, v. Kirchmann von Rodbertus. Widerlegung der Ricardoschen
Lehre von der Grundrente und Begründung einer neuen Rententheorie, Berlin 1851. Bu yazýya
daha sonra döneceðim; toprak rantý üzerindeki yanlýþ teorisine karþýn, kapitalist üretimin niteliðini
kavramýþtýr. [Üçüncü Almanca baskýya ek. Burada Marxýn kendinden öncekileri, onlarda gerçek
bir ilerleme ya da yeni ve saðlam bir fikir bulduðu zaman nasýl övgüyle yargýladýðýný görüyoruz.
Rodbertusun Rud. Meyere yazdýðý mektuplarýn daha sonralarý yayýnlanmasý Marxýn yukardaki
övücü sözlerinin bir ölçüde sýnýrlandýrýlmasý gereðini ortaya koymuþtur. Bu mektuplarda þöyle
bir pasaj geçiyor: Sermaye yalnýz emekten deðil, kendi kendisinden de kurtarýlmalýdýr; bu en
iyi þekilde, ancak, sanayici kapitalistin giriþimlerinin, sermayenin ona yüklediði ekonomik ve
politik görevler diye ele alýnmakla, saðladýðý kâra ise bir tür maaþ gözüyle bakýlmakla baþarýlabilir,
çünkü biz, henüz baþka bir toplumsal kuruluþu bilmiyoruz. Ama bu maaþlar düzenlenebilir, ve
ücretlerden çok fazla bir kýsmýný alýrlarsa azaltýlabilir. Marxýn toplum içersinde yaptýðý baskýnýn
ben onun kitabýna bu adý veriyorum geriye püskürtülmesi gerekir. ... Marxýn kitabý, bütünüyle,
sermayenin incelenmesinden çok, sermayenin bugünkü þekline karþý giriþilmiþ bir polemiktir
ve o, bu þekli, sermaye kavramýnýn kendisiyle karýþtýrmaktadýr. (Briefe, etc., von Dr. RodbertusJagetzow, herausgg. von Dr. Rud. Meyer, Berlin 1881, Bd. I, s. 111, 48. Brief von Rodbertus.)
Rodbertusun, toplumsal mektuplarýndaki o gözüpek saldýrýlar iþte böylesine ideolojik
bayaðýlýklar haline gelerek sönüp gitmiþtir. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
455
elemez. Ama artý-deðer oraný, emeðin gerçek sömürü derecesi için hiç
de böyle deðildir. Örneðin, L. de Lavergne tarafýndan yapýlan bir deðerlendirmeyi ele alalým; buna göre, Ýngiliz tarým iþçisi, ürününün20 ya da
bunun deðerinin ancak ¼ini alýyor, buna karþýlýk kapitaliste (çiftçiye)¾ü
kalýyordu; ganimetin daha sonra kapitalist ile toprak sahibi vb. arasýnda
nasýl bölüþüldüðünü hiç hesaba katmýyoruz. Bu duruma göre, Ýngiliz
tarým emekçisinin artý-emeðinin gerekli-emeðe oraný 3 : ldir ve bu da
%300lük bir sömürü oraný demektir.
Ýþgününü deðiþmeyen bir büyüklük olarak ele alma þeklindeki
gözde yöntem, II. formüllerin kullanýlmasýyla yerleþik bir durum aldý,
çünkü bu formüllerde artý-emek, daima uzunluðu belli bir iþgünü ile
karþýlaþtýrýlýr, yalnýzca üretilen deðerin bölüþümü sözkonusu olduðu zaman da ayný þey geçerlidir. Belli bir deðerde gerçekleþmiþ bulunan
iþgünü, zorunlu olarak uzunluðu belli bir iþgünüdür.
Artý-deðer ile emek-gücü deðerini, yaratýlan deðerin parçalarý olarak gösterme alýþkanlýðý bu, kapitalist üretim tarzýnýn kendisinden doðan
bir alýþkanlýk olup, önenii daha sonra açýklanacaktýr sermayeye özelliðini kazandýran asýl iliþkiyi, yani deðiþen sermayenin canlý emek-gücü
ile deðiþimini, ve sonuçta, iþçinin, ürünün dýþýnda tutulmasýný gizlemektedir. Gerçekte olanýn yerini, bir çaðrýþýmýn aldatýcý görüntüsü almakta ve sanki emekçi ile kapitalist, ürünü, üretimine kattýklarý farklý öðelerin
oranýna göre aralarýnda paylaþmaktadýr.21 [sayfa 544]
Ayrýca II. formüller her an I. formüllere çevrilebilir. Örneðin, eðer
elimizde 6 saat artý-emek/12 saatlik iþgünü orantýsý var ise, o halde gerekli emekzamaný, 12 saatten 6 saatlik artý-emeðin çýkarýlmasý olduðu için þu sonucu elde ederiz:
6 saatlik artý-emek
6 saatlik gerekli-emek
=
100
100
Daha önce zaman zaman sözünü etmiþ olduðum üçüncü bir
formül daha vardýr:
Artý-emek
Emek-gücünün deðeri
emek
=
Artý-emek
Gerekli-emek
=
Karþýlýðý Ödenmemiþ Emek
Karþýlýðý Ödenmiþ Emek
Yukardaki açýklamalardan sonra, artýk, karþýlýðý ödenmemiþ emek/karþýlýðý ödenmiþ
formülüyle, kapitalistin emek-gücüne deðil, emeðe para ödediði
20
Ürünün, yalnýzca yatýrýlmýþ bulunan deðiþmeyen sermayeyi yerine koyan kýsmý, doðal
olarak, bu hesap içinde yer almamýþtýr. Ýngilterenin körükörüne hayraný Mr. L. de Lavergne,
kapitalistin payýný, çok yüksek görmekten fazla, çok düþük görmek eðilimindedir.
21
Kapitalist üretimin bütün geliþmiþ þekilleri, kooperasyonun þekilleri olduðu için, A. de
Labordeun De lEsprit dAssociation dans tous les intérets de la communauté, Paris 1818, adlý
yapýtýnda yaptýðý gibi, bunlarý uzlaþmaz çeliþkili niteliklerinden soyutlamaktan ve tek bir sihirli
sözle serbest iþbirliði þekillerine dönüþtürmekten daha kolay ne vardýr. Yankee H. Carey, bu
sihirli hileyi, yeri geldiðinde, kölelik sisteminden doðan iliþkiler için bile baþarýyla kullanýr.
456
Karl Marks
Kapital I
yanlýþ sonucuna varýlmasý artýk mümkün deðildir. Bu formül artý-emek/gerekliformülünün yalnýzca yaygýn bir ifadesidir. Kapitalist, emek-gücüemek
nün deðeri ile fiyatý çakýþmakta ise, deðerini öder ve bunun karþýlýðýnda,
canlý emek-gücü üzerinde tasarruf hakkýný kazanýr. Bu yararlanma iki
döneme ayrýlýr. Bir dönem boyunca emekçi yalnýz emek-gücünün deðerine eþit bir deðer yaratýr, onun eþdeðerini üretir. Böylece kapitalist,
emek-gücünün fiyatý olarak yatýrdýðý sermayeye karþýlýk ayný fiyatta bir
ürün elde eder. O, burada, týpký o ürünü piyasadan hazýr halde satýnalmýþ
gibidir. Diðer dönemde, artý-emek döneminde, emek-gücünün kullanýlmasý, kapitalist için, ona bir eþdeðere malolma-yan bir deðer yaratir.22 Emek-gücünün böylece harcanmasý ona bedavaya malolur. Ýþte
bu bakýmdan bu artý-emeðe, karþýlýðý ödenmemiþ emek denilebilir.
Sermaye, demek ki, Adam Smithin dediði gibi, yalnýzca emek
üzerinde egemen deðildir, temelde karþýlýðý ödenmemiþ emek [sayfa 545]
üzerinde egemendir. Her türlü artý-deðer, sonradan (kâr, faiz, rant gibi)
hangi özel biçim altinda billurlaþýrsa billurlaþsýn, özü bakýmýndan, karþýlýðý
ödenmemiþ emeðin maddeleþmesidir. Sermayenin kendisini geniþletmesinin sýrrý, sonunda, baþkalarýnýn karþýlýðý ödenmemiþ belirli bir
miktarda emeði üzerindeki tasarruf yetkisi olarak kendini açýða vurur.
[sayfa 546]
22
Fizyokratlar artý-deðerin sýrrýný çözememekle birlikte, þu kadarýný biliyorlardý: o, ona
satýn-alma yoluyla sahip olmadýðý ve kendisinin satabildiði, baðýmsýz ve istenildiði gibi kullanýlabilir
bir zenginliktir. (Turgot, Reflexions sur la Formation et la Distribution des Richesses, s. 11.)
Karl Marks
Kapital I
457
ALTINCI KISIM
ÜCRET
___________
ONDOKUZUNCU BÖLÜM
EMEK-GÜCÜ DEÐERÝNÝN YA DA FÝYATININ
ÜCRETE DÖNÜÞMESI
BURJUVA toplumunun görünüþünde, iþçinin ücreti, emeðinin fiyatý olarak, belli bir miktarda emek için ödenen belli miktarda para
olarak görünür. Böylece, herkes, emeðin deðerinden sözeder ve bunun
para olarak ifadesine onun gerekli ya da doðal fiyatý der. Öte yandan,
emeðin pazar fiyatýndan, yani onun doðal fiyatinin üstünde ya da altýnda oynamalar gösteren fiyatlarýhdan sözederler.
Ama bir metaýn deðeri nedir? Üretimi için harcanan toplumsal
emeðin nesnel þeklidir. Peki biz bu deðerin miktarýný nasýl ölçüyoruz?
Onda bulunan emeðin niceliði ile. Öyleyse bu durumda, sözgeliþi 12
saatlik iþgününün deðeri nasýl belirlenir? 12 saatlik iþgününde bulunan
12 çalýþma saati ile demek, saçma bir totoloji olur.1 [sayfa 547]
1
Mr. Ricardo, deðerin üretim sýrasýnda harcanan emek miktarýna baðlý bulunduðu yolundaki
öðretisini tehlikeye düþürecek gibi görünen bir güçlükten ustaca kaçýnýyor. Eðer bu ilkeye sýký
sýkýya baðlanýlacak olsa, emeðin deðerinin de onu üretmek için harcanan emek miktarýna baðlý
olmasý gerekir ki, bu, düpedüz saçmadýr. Bunun için ustaca bir dönüþle Mr. Ricardo, emeðin
deðerini, ücretlerin üretilmesi için gerekli-emek miktarý haline getiriyor; ya da onun diliyle
söylersek, emeðin deðerinin, ücretlerin üretimi için gerekli-emek miktarý ile belirleneceðini öne
sürüyor; yani onun demek istediði, iþçiye verilen para ya da metalarýn üretimi için gerekli-emek
miktarýdýr. Bu þöyle demeye geliyor: kumaþýn deðeri, onun üretimi için harcanan emek miktarýyla
deðil de, kumaþýn deðiþildiði gümüþün üretimi için harcanan emeðin miktarýyla belirlenir. ([S.
Bailey,] A Critical Dissertation on the Nature, etc., of Value, s. 50, 51.)
458
Karl Marks
Kapital I
Emeðin, pazarda, bir meta olarak satýlabilmesi için, her þeyden
önce, satýlmadan önce varolmasý zorunludur. Eðer emekçi, emeðine
baðýmsýz nesnel bir varlýk verebilseydi, o, emek deðil, bir meta satmýþ
olurdu.2
Bu çeliþkilerden baþka, paranýn, yani gerçekleþmiþ emeðin canlý
emekle doðrudan deðiþimi, ya kapitalist üretim temeli üzerinde serbestçe geliþmesine henüz baþlamýþ bulunan deðer yasasýný, ya da doðrudan doðruya ücretli emeðe dayanan kapitalist üretimin kendisini ortadan
kaldýrýrdý. 12 saatlik bir iþgünü, kendisini örneðin 6 þilinlik bir para deðerinde somutlaþtýrýr. Ya da eþdeðerler deðiþilmektedir ve o zaman, iþçi
12 saatlik emeði için 6 þilin alýr; emeðinin fiyatý ürününün fiyatýna eþit
olur. Bu durumda, emeðini satýnalana, herhangi bir artý-deðer üretmemektedir; 6 þilin, sermayeye dönüþmemiþtir, kapitalist üretimin temeli
ortadan kalkar. Ne var ki, iþçinin, emeðini sattýðý asýl temel budur, ve
bu nedenledir ki, onun emeði, ücretli-emektir. Ya da iþçi 12 saatlik
emeði için 6 þilinden, yani 12 saatlik emeðin karþýlýðýndan daha az bir
miktar para alýr. Oniki saatlik emek, 10, 6 vb. saatlik emek ile deðiþilmiþtir. Eþit olmayan miktarlarýn böylece eþitlenmesi yalnýzca deðerin
belirlenmesini ortadan kaldýrmakla kalmaz. Böylesine kendi kendini
yokedici bir çeliþkinin herhangi bir þekilde, yasa olarak ifade edilmesi
ya da formülleþtirilmesi bile olanaksýzdýr.3 [sayfa 548]
Daha fazla emeðin, daha az emekle deðiþilmesini bunlarýn þekillerindeki farka baðlamak, birisinin gerçekleþmiþ, diðerinin canlý olduðunu söylemek hiç bir yarar saðlamaz.4 Bu, bir metaýn deðerinin, onda
fiilen gerçekleþen emek miktarýyla deðil, onun üretimi için gerekli canlý
emek miktarýyla belirleneceðini söylemek kadar saçmadýr . Bir meta,
diyelim 6 iþsaatini temsil ediyor olsun. Ayný þeyin 3 saatte yapýlmasýný
saðlayacak bir buluþ ortaya çýksa, daha önce üretilmiþ metaýn deðeri
bile yarýyarýya düþer. Þimdi bu meta, eskiden gerekli olan 6 saatlik
toplumsal emek yerine 3 saatlik emeði temsil etmektedir. Bir metaýn
deðerini belirleyen þey, onun üretimi için gerekli-emek miktarýdýr, yok2
Eðer emeðe bir metadýr denirse, bu, önce deðiþim amacýyla üretilen ve sonra o sýrada
pazarda bulunan diðer metalarla uygun oranlarda deðiþilmek üzere pazara getirilen bir metaya
benzemez; emek, pazara getirildiði anda yaratýlmýþ olur; daha doðrusu, emek, yaratýlmadan
önce pazara getirilir. (Observation on Certain Verbal Disputes, etc., s. 75, 76.)
3
Emek bir meta ve emeðin ürünü olan sermaye diðer bir meta olarak ele alýnýrsa ve eðer
bu iki metaýn deðerleri, eþit miktarlarda emekle belirlenirse belli bir miktarda emek ... ayný
miktarda emek tarafýndan üretilmiþ bulunan bir sermaye ile deðiþilebilir. Ama emeðin deðeri,
diðer metalara oranla ... eþit emek miktarýyla belirlenmez. (E. G. Wakefieldin Adam Smithin
Wealth of Nations adlý yapýtýnýn kendisi tarafýndan hazýrlanan baskýsýnda, v. I. London 1836, s.
231, not.)
4
Il a fallu convenir (a new edition of the contrat social!) que toutes les fois quil
échangerait du travail fait contre du travail à faire, le dernier (la capitaliste) aurait une valeur
supérieure au premier (le travailleur) [Yapýlmýþ iþin, yapýlacak iþ ile deðiþileceði her zaman,
ikincisinin (kapitalistin) birincisinden (emekçiden) daha yüksek bir deðer elde etmesi
gerekeceði üzerinde uyuþmak gerekirdi (sanki toplum sözleþmesinin yeni baskýsý!).] (Sismonde
(yani, Sismondi), De la Richesse Commerciale, Genève 1803, t. I., s. 37.)
Karl Marks
Kapital I
459
sa bu emeðin gerçekleþmiþ þekli deðildir.
Pazarda, para sahibi ile doðrudan doðruya yüzyüze gelen aslýnda emek deðil, emekçidir. Onun sattýðý, kendi emek-gücüdür. Onun
emeði, fiilen baþlar baþlamaz, artýk, ona ait olmaktan çýkmýþtýr ve bunun
için de bu emeðin þimdi onun tarafýndan satýlmasý sözkonusu olamaz.
Emek, deðerin özü, ve deðerin içkin ölçüsüdür, ama kendisinin deðeri
yoktur.5
Emeðin deðeri ifadesinde, deðer fikri yalnýz tamamen silinip
gitmekle kalmaz, üstelik tam tersine döner. Bu, topraðýn deðeri gibi sanal bir ifadedir. Bununla birlikte, bu sanal ifadeler, üretim iliþkilerinin
kendisinden doðmaktadýr. Bunlar, temel iliþkilerin görüngüsel biçimleri
için bulunmuþ kategorilerdir. Þeylerin kendilerini, çoðu zaman tersine
çevrilmiþ görüntüleri içinde açýða vurduklarý, ekonomi politik dýþýnda
bütün bilimlerce çok iyi bilinir.6 [sayfa 549]
Klasik ekonomi politik, emeðin fiyatý kategorisini fazla eleþtirmeden günlük yaþamdan almýþtýr, ve yalnýzca, bu fiyatýn nasýl belirlendiði sorusunu sormakla yetinmiþtir. Çok geçmeden, arz ve talep arasýndaki iliþkideki deðiþmenin, emeðin fiyatý bakýmýndan, diðer bütün metalarda olduðu gibi, bu deðiþmeler dýþýnda, yani pazar fiyatýnýn belli bir
ortalamanýn üstünde ya da altýnda gösterdiði oynamalar dýþýnda, hiç bir
þeyi açýklamadýðýný farketmiþtir. Talep ve arz denge halinde ise, diðer
bütün koþullar ayný kalmak üzere, bu fiyat oynamalarý sona erer. Ama
5
Emek, deðerin bu biricik ölçütü ... bütün zenginliðin yaratýcýsý, meta deðildir. Th. Hodgskin,
Popul. Polit. Econ., s. 186.
6
Öte yandan, bu gibi ifadeleri salt licentia poetica [þiirsel serbestlik -ç.] olarak açýklamaya
kalkýþma, ancak tahlilin güçsüzlüðünü gösterir. Bu nedenle, Proudhonun: Le travail est dit
valoir, non pas en tant que marchandise lui-même, mais en vue des valeurs quon suppose
renfermées puissanciellement en lui. La valeur du travail est une expression figurée, etc.,
[Emeðin bir meta olarak deðil de, potansiyel olarak içerdiði varsayýlan deðerler açýsýndan bir
deðer taþýdýðý söylenmektedir. Emeðin deðeri, mecazi bir deyimdir, vb..] sözlerine karþý belirttim ki: Dans le travail-marchandise, qui est dune réalité effrayante, il (Proudhon) ne voit
quune ellipse grammaticale. Donc, toute la société actuelle, fondée sur le travail-marchandise,
est désor-mais fondée sur une licence poétiqe, sur une expression figurée. La sociéte veut-elle
éliminer tous les inconvénients, qui la travaillent, eh bien! quelle élimine les termes
malsonnants, quelle change de langage, et pour cela elle na quà sadresser, à lAcadémie,
pour lui demander une nouvelle edition de son dictionnaire. [Bir emek-metada, ki korkunç
amansýz bir gerçektir, o, gramatik eksiklikten baþka bir þey görmüyor. Böylece bir emek-metaýn
üzerine kurulmuþ mevcut toplumun tümü, bundan böyle, þiirsel serbestlik, mecazi bir deyim üzerine kurulmuþ bulunuyor. Eðer toplum, kendisine saldýran tüm sakýncalarý tasfiye etmek istiyorsa, eh, o zaman kulaða nahoþ gelen tüm terimleri de tasfiye etsin, dili deðiþtirsin; ve bunun
için de, çýkarmýþ bulunduðu sözlüðün yeni bir baskýsýný yapmasý için Akademiye baþvurmasý
yeterlidir.] (Karl Marx, Misére de la Philisophie, s. 34-35 [Felsefenin Sefaleti, s. 59 ve 601.) Kuþkusuz bundan daha kolayý, deðer sözünden hiç bir þey anlamamaktýr. O zaman, insan, her þeyi
bu kategorinin altýna kolayca sýralayabilir. Sözgeliþi J. B. Say, valeur? [deðer] sorusuna þöyle
karþýlýk veriyor: Cest ce quune chose vaut [Bir þey ne deðerde ise odur] ve prix [fiyat]?
Yanýt: La valeur dune chose exprimée en monnaie. [Bir þeyin parayla ifade edilen deðeridir.] Le travail de la terre ... une valeur? Parce quon y met un prix. [Topraðýn iþi ... niçin bir
deðere sahiptir? Ona bir fiyat tanýnmýþ olmasýdýr.] Demek oluyor ki, deðer, bir þeyin deðeridir,
ve topraðýn deðerinin olmasýnýn nedeni, bu deðerin parayla ifade edilmesidir. Ne olursa olsun, bu yol, þeylerin nedenini ve niçinini açýklamada çok kullanýþlý, bir yöntem.
460
Karl Marks
Kapital I
bu durumda da, talep ve arz, artýk bir þey açýklamaz olur. Emeðin fiyatý,
talep ile arzýn denge içinde bulunduðu anda, doðal fiyatýdýr ve arz-talep
iliþkisinden baðýmsýz olarak belirlenir. Ve asýl sorun, bu fiyatýn nasýl
belirlendiðidir. Ya da, pazar fiyatýnda daha uzun bir oynamalar dönemi,
diyelim bir yýl ele alýnsa, bunlarýn birbirlerini telafi ederek ortalama bir
büyüklüðe, nispeten kararlý bir miktara ulaþtýklarý görülür. Bunun da,
doðal olarak, kendi kendini gideren deðiþmeler dýþýnda belirlenmesi
gerekirdi. Emeðin pazardaki geçici fiyatlarýna sonunda daima egemen
olan ve onlarý düzenleyen bu fiyatý, emeðin gerekli fiyatý (fizyokratlar)
ya da doðal fiyatý (Adam Smith), ancak, diðer bütün metalarda olduðu gibi, emeðin para olarak ifade edilmiþ deðeri olabilir. Ekonomi
politik, böylece, emeðin gelip geçici fiyatlarý dýþýnda, emeðin deðerine
nüfuz edebileceðini ummuþtu. Diðer metalarda olduðu gibi, bu deðer
de, üretim maliyeti ile belirleniyordu. Ama [sayfa 550] bu üretim maliyeti
neydi; iþçinin üretim maliyeti mi, yani iþçinin kendisini üretmek ya da
yeniden üretmek için gerekli masraflar mýydý? Bu soru, ekonomi politikte, farkýna varýlmadan ilk sorunun yerini aldý; çünkü, emeðin üretim
maliyetinin bu þekilde aranmasý, durmadan bir daire içinde dönüyor,
onun dýþýna çýkmýyordu. Ýktisatçilarýn emeðin deðeri diye adlandýrdýklarý þey, gerçekte emekçinin kiþiliðinde varolan emekten, bir makinenin,
yaptýðý iþten farklý olmasý gibi, iþleviyle farklý olan emek-gücünün deðeriydi. Emeðin pazar fiyatý ile deðeri dedikleri þey arasýndaki fark, bu
deðerin kâr oranýyla ve emeðin ürettiði metalarýn deðerleriyle iliþkisi vb.
üzerinde dururlarken, yapýlan tahlilin, yalnýz-ca emeðin pazar fiyatýndan, onun varsayýlan fiyatýna ulaþacaðýný deðil, emeðin bu deðerinin
de, sonunda emek-gücünün deðerine dayandýðýný gösteren doðrultuda
olduðunu hiç bir zaman farketmemiþlerdir. Klasik ekonomi, kendi tahlillerinin verdiði sonuçlarýn bilincine asla varamamýþtýr; emeðin deðeri
ve emeðin doðal fiyatý gibi kategorileri, incelemekte olduðu deðer
iliþkileri için son ve yeterli ifadeler olarak hiç eleþtirmeden kabul etmiþ
ve böylece, daha sonra göreceðimiz gibi, içinden çýkýlmaz karýþýklýklara
ve çeliþkilere düþmüþ ve, ilke olarak yalnýz görünüþlere tapan vülger
iktisatçýlara, yüzeysel incelemeleri için güvenli bir hareket temeli
saðlamýþtýr.
Þimdi de, emek-gücü deðerinin (ve fiyatýnýn) bu ücret olarak
dönüþmüþ koþul içinde, kendilerini nasýl ortaya koyduklarýný görelim.
Emek-gücünün günlük deðerinin, emekçinin belli uzunluktaki
ömrüne ve buna tekabül eden belli uzunluktaki iþgününe göre hesaplandýðýný biliyoruz. Alýþýlagelen iþgününün 12 saat, emek-gücünün günlük deðerinin 3 þilin olduðunu ve bunun 6 saatlik emeði temsil eden bir
deðerin para olarak ifadesi olduðunu varsayalým. Eðer emekçi, 3 þilin
alýyorsa, 12 saat boyunca iþlev yapan emek-gücünün deðerini alýyor
demektir. Þimdi eðer, iþgününün bu günlük deðeri, bir günlük emeðin
deðeri olarak ifade edilirse, þu formülü elde ederiz: Oniki saatlik emeðin
Karl Marks
Kapital I
461
3 þilinlik deðeri vardýr. Böylece, emek-gücünün deðeri, emeðin deðerini, ya da para olarak ifade edilirse onun gerekli fiyatýný belirlemiþ oluyor.
Öte yandan, eðer emek-gücünün fiyatý deðerinden sapacak olursa, ayný
þekilde, emeðin fiyatý da deðeri denilen þeyden sapmýþ olur. [sayfa 551]
Emeðin deðeri, emek-gücünün deðerinin yalnýzca aklauygun olmayan bir ifadesi olduðu için, emeðin deðerinin daima ürettiði deðerden daha küçük olmasý zorunluluðu kendiliðinden ortaya çýkar, çünkü
kapitalist, daima emek-gücünü, kendi deðerini yeniden üretmesi için
gereðinden daha uzun süre çalýþtýrýr. Yukardaki örnekte, 12 saat boyunca iþlev yapan emek-gücünün deðeri 3 þilindir ve bu deðerin yenidenüretimi için 6 saat gerekmektedir. Oysa, emek-gücünün ürettiði deðer
6 þilindir, çünkü, aslýnda o, 12 saat boyunca çalýþmakta ve ürettiði deðer, kendi deðerine deðil, faaliyet halinde bulunduðu zamanýn uzunluðuna baðlýdýr. Böylece, daha ilk bakýþta saçma bir sonuca ulaþýyoruz
6 þilinlik bir deðer yaratan emek, 3 þilinlik bir deðere sahiptir.7
Ayrýca þunu da görüyoruz: Ýþgününün yalnýz bir bölümü yani 6
saatlik emek için ödenen 3 þilinlik deðer, karþýlýðý ödenmemiþ 6 saati
de kapsayan 12 saatlik toplam iþgününün deðeri ya da fiyatý olarak
görünmektedir. Demek oluyor ki, bu ücret-biçimi, iþgününün gerekliemek ve artý-emek, karþýlýðý ödenmiþ emek ve ödenmemiþ emek diye
bölünmesiyle ilgili bütün izleri silip yokediyor. Bütün emek, karþýlýðý
ödenmiþ emek olarak görünüyor. Angaryada, iþçinin* kendisi için harcadýðý emek ile, efendisi için harcadýðý yükümlü emek, birbirinden yer
ve zaman olarak en açýk þekilde ayrýdýr. Köle-emeðinde ise, iþgününün,
kölenin kendi yaþamasý için gerekli tüketim maddelerini yerine koyduðu kýsmý, yani aslýnda yalnýz kendisi için çalýþtýðý kýsmý bile, efendisi
için harcadýðý emek olarak görünür. Kölenin bütün emeði, karþýlýðý
ödenmemiþ emek olarak görünür.8 Ücretli-emekte ise, tersine, artý-emek
ya da karþýlýðý ödenmemiþ emek bile, karþýlýðý ödenmiþ emek gibi görünür. Birinde, kölenin kendisi için harcadýðý emeði, mülkiyet iliþkisi gözlerden gizler, diðerinde, ücretli iþçinin karþýlýðý [sayfa 552] ödenmeyen
emeðini, para iliþkisi gözlerden gizler.
Emek-gücünün deðeri ile fiyatýnýn ücret þekline ya da emeðin
kendisinin deðeri ve fiyatý þekline dönüþtürülmesinin taþýdýðý büyük
önemi böylece anlayabiliriz. Aslýnda varolan iliþkileri görünmez hale
7
Bkz: Zur Kritik der Politischen konomie, s. 40 [Ekonomi Politiðin Eleþtirisine Katký, s. 91].
Ben, bu yapýtýn Sermayeyi ele alan kýsmýnda, bu problemin çözümleneceðini ifade etmiþtim:
... nasýl oluyor da, yalnýz salt emek-zamanýyla belirlenen deðiþim-deðeri temeli üzerinde üretim,
emeðin deðiþim-deðerinin, emeðin ürününün deðiþim-deðerinden daha az olmasý sonucunu
vermektedir?.
8
Serbest ticaret yandaþlarýnýn, Londradaki saflýðý budalalýða vardýran organý Morning Star,
Amerikan iç savaþý sýrasýnda, bir insanýn duyabileceði bütün moral öfkeyle, Konfederasyon
Eyaletlerinde zencilerin hiç bir karþýlýk almadan çalýþmalarýný tekrar tekrar protesto etmiþti.
Böyle yapacaðýna, bu gazete, böyle bir zencinin günlük yaþama giderini, Londranýn doðu
yakasýndaki serbest bir iþçinin yaþama gideri ile karþýlaþtýrsa daha iyi ederdi.
* Ýngilizce metinde worker (iþçi), Fransýzca metinde covéble (angaryacý). -ç.
462
Karl Marks
Kapital I
getirmesi bir yana, bir de bunlarý tepetaklak gösteren bir görünüm þekli,
hem emekçinin ve hem de kapitalistin her türlü yasal kavramlarýnýn,
kapitalist üretim tarzmin her türlü þaþýrtmacalarýnýn, özgürlük adýna
bütün gözboyamalarýnýn, vülger iktisatçýlarýn çeþitli mazur gösterme gevezeliklerinin temelidir.
Ücretin sýrrýnýn çözülmesi için tarihte uzun zaman geçmesi
gerekmiþtir, oysa bu görünüm þeklinin zorunluluðunu, raison dêtrei,*
anlamak kadar kolay bir þey yoktur.
Sermaye ile emek arasýndaki deðiþim, baþlangýçta, kendisini diðer
bütün mallarýn alým ve satýmý kýlýðýnda gösterir. Alýcý, bir miktar para
verir, satýcý ise paradan farklý nitelikte bir mal. Hukukçu kafasý, bunda,
olsa olsa, þu eþdeðer formüllerde ifadesini bulan maddi bir fark görür:
Do ut des, do ut facias, facio ut des, facio ut facias.**
Ayrýca. Deðiþim-deðeri ile kullaným-deðeri aslýnda ölçülemez
þeyler olduðu için, emeðin deðeri, emeðin fiyatý deyimleri, pamuðun
fiyatý, pamuðun deðeri deyimlerinden daha akýldýþý görünmez-ler.
Üstelik, emekçiye, para, emeðini harcadýktan sonra ödenir. Ödeme
aracý iþleviyle para, saðlanan nesnenin deðerini ya da fiyatýný, yani bu
özel durumda saðlanan emeðin deðerini ya da fiyatýný daha sonra gerçekleþtirir. Ve ensonu, emekçinin kapitaliste saðladýðý kullaným-deðeri,
aslýnda, kendi emek-gücü deðil, bunun iþlevi, terzilik, ayakkabýcýlýk,
iplikçilik iþi gibi belli yararlý bir iþtir. Bu, ayný emeðin, öte yandan, evrensel
deðer yaratma öðesi olmasý ve böylece diðer bütün me-talardan farklý
bir özelliðe sahip bulunmasý, sýradan bir aklýn kavrayýþý ötesindedir.
Þimdi, kendimizi, 12 saatlik emek ile, diyelim 6 saatlik emeðin
ürettiði deðer olan 3 þilini alan bir emekçinin yerine koyalým. Onun
için, aslýnda, bu 12 saatlik emek, bu 3 þilini satýnalmanýn bir yoludur.
Emek-gücünün deðeri, alýþageldiði geçim araçlarýnýn deðerine baðlý olarak, 3 ile 4 þilin, ya da 3 ile 2 þilin arasýnda deðiþebilir; ya da eðer emekgücünün deðeri deðiþmeden [sayfa 553] kalýyorsa, fiyatý, deðiþen arz-talep
iliþkileri sonucu, ya 4 þiline çýkar ya da 2 þiline düþer. Ama daima 12
saatlik emek harcamaktadýr. Onun aldýðý eþdeðerin miktarýndaki her
deðiþme, bu nedenle ona, 12 saatlik emeðinin deðeri ya da fiyatýndaki
zorunlu bir deðiþme gibi görünür. Ýþgününü deðiþmeyen bir büyüklük9
olarak ele alan Adam Smithi bu durum, geçim araçlarýnýn deðeri deðiþse
bile emeðin deðerinin ayný kalacaðý ve bu yüzden ayný iþgününün
emekçi için kendisini daha çok ya da daha az parayla temsil edebileceði gibi yanlýþ bir iddiayi öne sürmeye götürmüþtür.
Þimdi bir de kapitalisti ele alalým. Kapitalist, elden geldiðince az
* Varlýk nedeni. -ç.
** Vermen için veriyorum, yapman için veriyorum, vermen için yapýyorum, yapman için
yapýyorum. -ç.
9
Adam Smith, parça-baþýna ücrete deðindiði zaman iþgünündeki deðiþikliklerin yalnýzca
rasgele sözünü etmiþ oluyor.
Karl Marks
Kapital I
463
parayla, elden geldiðince çok emek elde etmek isteyecektir. Bu yüzden, uygulamada onu ilgilendiren tek þey, emek-gücü fiyatýyla, bunun
iþlevinin yarattýðý deðer arasýndaki farktýr. Bir de, ayrýca, her türlü metaý
elden geldiðince ucuza almaya çalýþýr ve düpedüz kandýrmayý, bir þeyi
deðerinin altýnda alýp, bu deðerin üzerinde satmayý kendine kâr bilir.
Bu yüzden de, eðer emeðin deðeri diye bir þey gerçekten varsa, ve o,
bu deðerin karþýlýðýný gerçekten öderse, sermaye diye bir þeyin olamayacaðýný, parasýnýn sermayeye dönüþemeyeceðini hiç bir zaman göremez.
Üstelik, ücretlerin gerçek hareketi, ödenmiþ emek-gücünün
deðerini deðil, onun iþlevinin, emeðin kendisinin deðerinin ödendiðini
tanýtlayan görüngüler gösterir. Biz, bu görüngüleri iki büyük sýnýfta toplayabiliriz: (1.) Ýþgünü uzunluðunun deðiþmesiyle ücretlerin deðiþmesi.
Bir makinenin bir haftalýðýna kiralanmasýnýn bir günlüðüne kiralanmasýndan daha fazla para ödemeyi gerektireceði için, makinenin deðerinin
deðil de, onun yaptýðý iþin deðerinin ödendiði þeklinde de düþünülebilir.
(2.) Ayný iþi yapan farklý emekçilerin ücretlerindeki bireysel farklar. Biz,
bu bireysel farklarý, emek-gücünün kendisinin, doðrudan doðruya ve
açýkça hiç bir dolambaçlý yola sapmadan satýldýðýný kölelik sisteminde
de görürüz, ama bu bizi aldatmaz. Ancak, kölelik sisteminde, emek-gücünün ortalamanýn üzerinde saðladýðý yarar ve bu ortalamanýn altýnda
yolaçtýðý zarar yalnýz köle sahibini etkiler; ücretli-emek sisteminde ise,
bu emekçinin kendisini etkiler, çünkü onun emek-gücü, bir durumda,
kendisi tarafýndan, diðer durumda bir üçüncü kiþi tarafýndan satýlýr.
Ayrýca, bütün görünümler ve bunlarýn ardýnda gizli bulunan [sayfa
554] temel için geçerli olan ne varsa, asýl temel iliþkiye, yani emekgücünün deðer ve fiyatýna karþýt olarak ortaya çýkan, emeðin deðeri ve
fiyatý, ya da ücret gibi görünüm þekilleri için de geçerlidir. Bunlardan
sonuncusu, günlük düþünce biçimleri olarak doðrudan ve kendiliklerinden ortaya çýkarlar; ilkinin ise, önce bilim tarafýndan bulunup ortaya
konulmasý gerekir. Klasik ekonomi politik, þeyler arasýndaki gerçek
iliþkiye neredeyse deðinir gibidir, ama bunu bilinçli olarak formülleþtirmez. Sýrtýndaki burjuva postuna sarýldýkça da bu iþi zaten beceremez.
[sayfa 555]
464
Karl Marks
Kapital I
YÝRMÝNCÝ BÖLÜM
ZAMANA GÖRE ÜCRET
ÜCRETÝN kendisi de çok çeþitli biçimler alýr; bu gerçek, sorunun
yalnýz maddi yanlarýyla ilgilenen ve her türlü biçim farklarýný ihmal eden,
sýradan iktisat incelemelerinde farkedilmemiþ bir þeydir. Bununla birlikte, bütün bu biçimlerin ortaya konulmasý, ücretli-emeðin özel bir
inceleme konusudur ve bu nedenle, bu yapýtta yeri olmamasý gerekir.
Gene de iki temel biçimin burada kýsaca incelenmesi gerekiyor.
Emek-gücünün satýþý, anýmsanacaðý gibi, belirli bir zaman dönemi için olur. Günlük, haftalýk vb. emek-gücü deðerinin kendilerini
ortaya koyduklarý dönüþmüþ biçim, bu nedenle, zamana göre ücret, ve
dolayýsýyla da günlük ücrettir vb..
Emek-gücü fiyatýyla artý-deðerin nispi büyüklüklerindeki deðiþmeler konusunda Onyedinci Bölümde öne sürülen yasalarýn, basit bir
biçim deðiþikliði ile ücret yasalarý haline dönüþtüklerine de [sayfa 556]
Karl Marks
Kapital I
465
burada kýsmen deðinmek gerekir. Bunun gibi, emek-gücünün deðiþimdeðeri ile, bu deðerin kendisine çevrildiði gerekli tüketim maddeleri
kitlesi arasýndaki fark, þimdi, nominal ve reel ücretler arasýndaki ayrým
olarak tekrar ortaya çýkar. Asýl ve temel biçim içinde incelenmiþ bir
þeyi, görüngüsel biçimi içinde burada yinelemek gereksiz olacaktýr. Bu
nedenle, biz, burada, yalnýz, zamana göre ücretin ayýrdedici birkaç özelliði üzerinde duracaðýz.
Emekçinin, günlük ya da haftalýk çalýþmasý karþýlýðýnda aldýðý
para miktarý,10 onun nominal ya da deðere göre hesaplanan ücret tutarýný oluþturur. Ama, iþgününün uzunluðuna, yani bir günde saðlanan
emek miktarýna göre, ayný günlük ya da haftalýk ücretin, emeðin birbirinden çok farklý fiyatlarýný, yani ayný emek miktarý için çok farklý para
miktarýný temsil edebileceði de açýktýr.11 Bunun için zamana göre ücreti
de incelerken gene günlük ya da haftalýk vb. ücretin toplamý ile, emekgücünün fiyatý arasýndaki ayrýmý dikkate almamýz gerekecektir. Bu duruma göre, bu fiyatý, yani belli bir miktardaki emeðin para deðerini
nasýl bulacaðýz? Emeðin ortalama fiyatý, emek-gücünün günlük ortalama deðeri, emek-gücündeki ortalama saat sayýsýna bölünerek bulunur.
Örneðin, emek-gücünün günlük deðeri, 6 iþsaatinin ürün deðeri olan 3
þilin, ve eðer iþgünü de 12 saat ise, 1 iþsaatinin fiyatý, 3/12 þilin = 3 peni
olur. Ýþsaatinin böylece bulunan fiyatý, iþin fiyatý için ölçü birimi hizmetini görür.
Bunun için, buradan, emeðin fiyatý, sürekli bir þekilde düþtüðü
halde, günlük, haftalýk vb. ücretlerin ayný kalabileceði sonucu çýkar.
Örneðin, alýþýlagelen iþgünü 10 saat, emek-gücünün günlük deðeri 3
þilin olsa, iþsaatinin deðeri 33/5 peni olur. Ýþgünü, 12 saate çýksa bu
deðer 3 peniye, 15 saate çýksa 22/5 peniye düþerdi. Bütün bu deðiþikliklere
karþýn, günlük ya da haftalýk ücret ayný kalýr. Tersine, iþin fiyatý ayný
kalsa ve hatta düþse bile, günlük ya da haftalýk ücret yükselebilir. Diyelim, iþgünü 10 saat, günlük emek-gücü deðeri 3 þilin olsa, bir iþsaatinin
fiyatý 33/5 peni olur. Ýþlerin artmasý nedeniyle emekçi 12 saat çalýþacak
olsa, emeðin fiyatý ayný kaldýðý halde günlük ücreti, [sayfa 557] emeðin
fiyatýnda hiç bir deðiþme olmadan þimdi 3 þilin 71/5 peniye yükselir.
Emeðin miktarý uzunluk olarak artacak yerde, yoðunluk olarak artmýþ
olsaydý, ayný sonuç çýkabilirdi.12 Günlük ya da haftalýk ücretin nominal
Paranýn kendi deðeri, burada daima sabit kabul edilmiþtir.
Emeðin fiyatý, belli bir emek miktarý için ödenen miktardýr. (Sir Edward West, Price of
Corn and Wages of Labour, London 1826, s. 67.) West, yazarý belirtilmeyen Essay on the
Application of Capital to Land, By a Fellow of the University College of Oxford, London 1815,
adlý denemenin yazarýdýr. Bu, ekonomi politik tarihinde çýðýr açýcý bir yapýttýr.
12
Emeðin ücreti, emeðin fiyatýna ve harcanan emeðin miktarýna baðlýdýr. ... Emeðin
ücretinde bir yükselme, mutlaka emeðin fiyatýnda yükselme anlamýna gelmez. Daha tam
çalýþtýrma ve daha büyük çaba ile, emeðin ücreti oldukça artýrýlabilir, oysa emeðin fiyatý ayný
kalmakta devam edebilir. West, l.c., s. 67, 68, 112. Ne var ki, West, Emeðin fiyatý nasýl belirlenir?
temel sorusunu, yavan sözlerle geçiþtirir.
10
11
466
Karl Marks
Kapital I
deðerindeki yükselme, bu nedenle, emeðin fiyatý ayný kaldýðý ya da
düþtüðü zaman olabilir. Aile reisinin harcadýðý emek miktarý, ailenin
üyelerinin emekleriyle arttýðý zaman, emekçi ailesinin geliri için de ayný
þey geçerlidir. Demek oluyor ki, günlük ya da haftalik ücretler indirilmeksizin de, emeðin fiyatýný düþürmenin yollarý vardýr.13
Buradan þu genel yasa çýkmýþ oluyor: günlük, haftalýk vb. emek
miktarý belli ise, günlük ya da haftalýk ücret, kendisi de, emek-gücünün deðeriyle ya da bunun fiyatýyla deðeri arasýndaki farkla birlikte
deðiþen emek fiyatýna baðlý olur. Öte yandan, emeðin fiyatý belli ise,
günlük ya da haftalýk ücret, günlük ya da haftalýk emek miktarýna baðlý
olur.
Zamana göre ücretin ölçü birimi olan iþsaati fiyatý, bir günlük
emek-gücü deðerinin, ortalama iþgünündeki saat sayýsýna bölünmesiyle elde edilir. Ýþgünü 12 saat, emek-gücünün günlük deðeri 3 þilin, ve
bu 3 þilin de 6 saatlik emeðinin ürününün deðeri olsun. Bu koþullar
altýnda, iþsaatinin fiyatý 3 peni, ve üretilen deðer 6 peni olur. Þimdi eðer
emekçi, günde 12 saatten (ya da haftada 6 günden) daha az, diyelim 6
ya da 8 saat çalýþsa, bu emek fiyatýna göre günlük ücreti yalnýzca 2 þilin
veya 1 þilin 6 peni olurdu.14 Varsayýmýmýza göre, o, yalnýzca emekgücünün deðerine [sayfa 558] tekabül eden günlük ücreti üretmek için
günde ortalama 6 saat çalýþmak zorundadýr; ve gene ayný varsayým
uyarýnca, her saatin ancak yarýsýný kendisi için, yarýsýný da kapitalist için
çalýþtýðýna göre, 12 saatten az çalýþtýrýlmasý halinde 6 saatlik ürünün deðerinin tamamýna sahip olamayacaðý açýktýr. Daha önceki bölümlerde
aþýrý-çalýþmanýn yýkýcý sonuclarýný görmüþtük, burada da, eksik çalýþtýrmanýn iþçiye getireceði ýstýrap kaynaklarý ile karþýlaþýyoruz.
Eðer saat-ücreti, kapitalisti, günlük ya da haftalýk ücreti ödemeye
zorlayacak þekilde deðil de, emekçiyi keyfine göre seçtiði saatlerde
çalýþtýrarak ücret ödeyecek þekilde saptanacak olursa, o zaman, kapitalist, emekçiyi, saat-ücretinin ya da emek ücretinin birim ölçüsünün
13
Bunu, sorunu karýþýk bir þekilde koymakla birlikte, 18. yüzyýl sanayi burjuvazisinin fanatik
temsilcisi ve sýk sýk alýntýlar yaptýðýmýz Essay on Trade and Commerce yazarý doðru olarak
kavramýþtýr: Yiyecek maddeleri ile diðer gerekli þeylerin fiyatýyla belirlenen þey emeðin fiyatý
(o, bununla, nominal günlük ya da haftalýk ücreti demek istiyor) deðil, emeðin miktarýdýr:
gerekli þeylerin fiyatýný çok düþürürseniz, doðal olarak, emeðin miktarýný da ayný oranda düþürmüþ
olursunuz.. Fabrika patronlarý, emeðin fiyatýný yükseltme ve düþürmenin, nominal miktarýný
deðiþtirmekten baþka çok daha çeþitli yollarý olduðunu bilirler. (l.c., s. 48, 61.) Westin yapýtýndan
adýný hiç anmadan yararlandýðý Three Lectures on the Rate of Wages, London 1830, adlý yapýtýnda
N. W. Senior þöyle der: Emekçiyi her þeyden önce üretim miktarý ilgilendirir. (s. 15.) Bunun
anlamý, emekçi, aslýnda, eline geçene, ücretinin nominal miktarýna bakar, verdiði þeye, emeðin
miktarýna aldýrmaz demektir!
14
Bu türlü anormal istihdam indiriminin etkisi, iþgününde yasayla yapýlan genel kýsaltmanýn
etkisinden tamamen farklý olur. Birinci durumun, iþgününün mutlak uzunluðu ile hiç bir iliþkisi
yoktur ve 15, 16 saatlik bir iþgününde de pekâlâ olabilir. Emeðin nominal fiyatý, birinci durumda,
iþçinin günde ortalama 15 saat, ikinci durumda 6 saat çalýþmasýna göre hesaplanýr. Bunun için
de sonuç, birinci durumda yalnýzca 7 ½, ikinci durumda yalnýzca 3 saat çalýþsa da gene ayný
olur.
Karl Marks
Kapital I
467
hesaplanmasýnda esas olarak alýnacak zamandan daha kýsa süre
çalýþtýrabilir. Bu birim, emek-gücünün günlük deðeri/belli saatlik iþgünü oraný ile belirlendiði için, iþgünü belli saati kapsar durumdan çýkar çýkmaz bütün anlamýný yitirir. Karþlýðý ödenen ve ödenmeyen emek arasýndaki iliþki yokolur.
Kapitalist, þimdi artýk emekçiden, emekçiye kendi varlýðýný sürdürmek
için gerekli emek-zamanýný býrakmaksýzýn, ondan belli miktarda artýemek sýzdýrabilir. Çalýþmadaki bütün düzeni ortadan kaldýrdýðý gibi, kendi
iþine, keyfine ve o andaki çýkarýna uygun geldiði þekilde, en korkunç
aþýrý-çalýþmayý, nispi ya da mutlak bir iþ kesilmesi izleyebilir. Emeðe
normal fiyatýný ödediði bahanesi altýnda, emekçiye karþýlýðýnda bir ödemede bulunmaksýzýn iþgününü anormal derecede uzatabilir. Londradaki
inþaat iþçilerinin kapitalistlerin, kendilerine bu tür bir saat ücretini kabul ettirmeye zorlamalarý üzerine, 1860 yýlýndaki baþkaldýr-malarý son
derece aklauygun bir hareketti. Ýþgününün yasal sýnýrlandýrýlmasý, makinenin rekabeti, çalýþtýrýlan emekçilerin niteliðindeki deðiþiklik ve kýsmý ya da genel bunalýmýn neden olduðu noksan istihdam karþýsýnda
haliyle bir þey yapmamakla birlikte, bu gibi kötüye kullanmalara bir son
verir.
Günlük ya da haftalýk ücret artarken emeðin fiyatý nominal olarak ayný kalabilir ve hatta normal düzeyinin altýna düþebilir. Emeðin,
iþsaati baþýna hesaplanan fiyatý ayný kalýrken, iþgününün normal süresinin ötesinde uzatýlmasý halinde daima bu durum ortaya çýkar. Eðer emekgücünün günlük deðeri
/iþgünü oranýnda, payda [sayfa 559] büyükse, pay daha da hýzla
büyür. Aþýnmaya ve yýpranmaya baðlý olarak emek-gücünün deðeri,
faaliyet süresiyle artar, ve bu sürenin artýþýndan daha hýzlý bir oranda
artar. Zamana göre ücretin genel kural olduðu ve ama emek-zamanýnýn yasalarla sýnýrlandýrýlmadýðý birçok sanayi kolunda bu yüzden
iþgününün ancak belli bir noktaya kadar, örneðin onuncu saatin bitimine kadar normal (normal working day, the days work, the regular
hours of work*) saymak alýþkanlýðý kendiliðinden yeralmýþtýr. Bu sýnýrýn ötesindeki emek-zamaný, fazla-mesaidir ve ölçü birimi saat alýnarak, çoðu zaman gülünç denecek derecede küçük olmakla birlikte,
daha iyi bir ödeme (fazla ödeme) yapýlýr.15 Normal iþgünü, burada,
fiili iþgününün ancak bir kýsmý gibidir ve bu fiili iþgünü bütün yýl boyunca normal iþgününden daha uzun sürer.16 Ýþgününün belli normal sýnýr* Normal iþgünü, günlük iþ, düzenli iþsaatleri. -ç.
15
Dantelacýlýkta fazla-mesai için ödenen ücret o kadar küçüktür ki (saatte, ½ peni ile ¾
peniden 2 peniye kadar), iþçilerin saðlýk ve güçleri üzerindeki olumsuzluk etkileri ile tam bir
karþýtlýk halindedir. ... Böylece kazanýlan o az miktardaki para da çoðu zaman fazla yiyecek için
harcanýr. (Child. Empi. Com., II. Rep., s. xvi, n° 117.)
16
Örnek: duvar kaðýdý baskýcýlýðýnda, bu iþkolunun daha yakýn zamanda fabrika yasasý
kapsamýna alýnmasýndan önce. Yemek paydosu yapmadan çalýþýyoruz, böylece 10½ saatlik
günlük iþ, öðleden sonra 4.30da sona eriyor ve bundan sonraki bütün çalýþma, fazla-mesaidir;
saat 6dan önce iþten çýktýðýmýz pek enderdir; bu yüzden, biz, aslýnda, bütün yýl fazla-mesai
yapmýþ oluyoruz. (Mr. Smith, Evidence in Child. Empl. Comm. I. Rep., s. 125.)
468
Karl Marks
Kapital I
larý ötesinde uzatýlmasýyla emeðin fiyatýndaki artýþ, Britanyada çeþitli
Ýngiliz sanayilerinde öyle bir þekil alýr ki, normal denilen zamanlardaki
düþük emek fiyatý, emekçiyi, eðer yeterli bir ücret saðlamak niyetinde
ise, daha iyi bir ücretin ödendiði fazla-mesai sýrasýnda çalýþmaya devama zorlar.17 [sayfa 560] iþgününün yasal sýnýrlandýrýlmasý bu tatlý duruma
son verir.18
Bir sanayi kolunda iþgünü ne kadar uzunsa ücretlerin o kadar
düþük olduðu genellikle bilinen bir gerçektir.19 Fabrika denetmeni A.
Redgrave, 1839 ile 1859 yýllarý arasýndaki 20 yýllýk karþýlaþtýrmalý bir incelemeyle, bunu, gözler önüne seriyor; bu incelemeye göre, ücretler, 10
saatlik yasanýn kapsamýna giren fabrikalarda yükseldiði halde, iþin günde 14-15 saat sürdüðü fabrikalarda düþmektedir.20
Emeðin fiyatý belli ise, günlük ya da haftalýk ücret, harcanan
emeðin miktarýna baðlýdýr. yasasýndan, her þeyden önce, emeðin fiyatý
ne kadar düþük olursa emeðin miktarýnýn o kadar büyük olmasý ya da,
emekçinin sefil bir ortalama ücret saðlayabilmesi için iþgününün o kadar uzun olmasý gerektiði sonucu çýkar. Emeðin fiyatýnýn düþüklüðü,
burada emek-zamanýnýn uzatýlmasý için bir dürtü rolü oynar.21
Öte yandan, emek-zamanýnýn uzatýlmasý da, tersine emek fi17
Örnek: Ýskoçyada aðartýcýlýk iþinde, Ýskoçyanýn bazý kýsýmlarýnda bu iþ (1862 tarihinde
fabrika yasasýnýn uygulanmasýndan önce) fazla-mesai sistemi ile yürütülüyordu, yani günde on
saat, normal çalýþma saatiydi ve erkek iþçilere günde 1 þilin 2 peni nominal ücret ödenirdi, her
gün üç-dört saat fazla-mesai yapýlýr, karþýlýðýnda saatte 3 peni ödenirdi. Bu sistemin etkisi ...
normal saatlerde çalýþan bir iþçi, haftada, 8 þilinden fazla kazanamazdý, fazla-mesai yapmadan
tam bir günlük ücret elde edemezlerdi. (Rep. of Insp. of Factories, April 30th, 1863, s. 10.)
Daha uzun saatler çalýþmak üzere erkek iþçilere daha yüksek ücret ödenmesi dayanýlmasý güç
bir çekicilik taþýyordu. (Rep. of Insp. of Fact., April 30th, 1848, s. 5.) Londra kentinde ciltçilik
iþinde, belli çalýþma saatlerini öngören sözleþmelerle 14-15 yaþlarýnda çok sayýda genç kýz
çalýþtýrýlýr. Bununla birlikte, her ayýn son haftasýnda, gece saat 10, 11, 12 ve hatta le kadar, daha
büyük yaþtaki iþçilerle birlikte çok karýþýk bir grup içersinde çalýþtýrýlýrlar. Patronlar, bunlarý,
fazla ücret ve yemek vaadiyle bu iþe razý ederler, ve çocuklar, bu yemeði, çevredeki meyhanede
yerler. Böylece, bu young immortals [genç ölümsüzler -ç.] (Childrens Employment Comm.,
V. Rep., s. 44, n° 191) arasýnda büyük bir sefalet almýþ yürümüþtür ve bu sefaletin kefaretini,
diðer kitaplarýn yanýsýra çok sayýda Ýncil ve din kitabý ciltleyerek ödemiþ olurlar.
18
Bkz: Reports of Insp. of Fact., April 30th,1863, l.c., Durumu iyi deðerlendiren Londralý
inþaat iþçileri, 1860taki büyük grev ve lokavt sýrasýnda, saat ücretini ancak iki koþul altýnda
kabul edebileceklerini ilân ettiler: (1) normal 9 ve 10 saatlik iþgünleri ile birlikte iþsaatinin ücreti
saptanacak ve 10 saatlik iþgününün ücreti, 9 saatlikten daha yüksek olacaktýr; (2) normal
iþgününün ötesinde her saat fazla-mesai sayýlacak ve bunun için belli bir oranda daha yüksek
ücret ödenecekti.
19
Uzun iþsaatlerinin kural olduðu yerlerde, ücretlerin düþük olmasýnýn da bir kural olmasý
ayrýca dikkati çeken bir þeydir. (Report of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 9.) Bir lokma
yiyecek saðlamak için yapýlan iþ, çoðu kez, aþýrý derecede uzundu. (Public Health, Sixth Report., 1864, s. 15.)
20
Reports of Inspectors of Fact., 30th April, 1860, s. 31, 32.
21
Örneðin, Ýngilterede elle çivi yapanlar, iþin düþük fiyatlý oluþu yüzünden, pek acýnacak
bir haftalýk ücret elde etmek için, günde 15 saat çekiç sallarlar. Her gün uzun saatler (sabah
6dan akþam 8e kadar) çalýþtýklarý halde, bu aðýr iþin karþýlýðýnda 11 peni ya da 1 þilin kazanýrlar;
ayrýca, aletlerin aþýnmasý, ateþ giderleri, demir artýklarý için 2,5-3 peni bu ücretten düþülür.
(Childrens Employment Comm., III. Rep. s. 136, n° 671.) Kadýnlar, ayný emek-zamam için
haftada ancak 5 þilin ücret alýrlar. (l.c., s. 137, n° 674.)
Karl Marks
Kapital I
469
yatýnda bir düþmeye ve bu düþmeyle birlikte günlük ya da haftalýk
ücretlerde bir azalmaya yolaçar.
Emeðin fiyatýnýn, emek-gücünün günlük deðeri/belli saatlik iþgünü orantýsý ile belirlenmesi, eðer telafi edici bir þey sözkonusu deðilse, salt iþgününün
uzatýlmasýnýn emeðin fiyatýný düþüreceðini gösterir. Ama uzun vadede,
kapitaliste, iþgününü uzatma olanaðýný veren ayný koþullar, baþlangýçta,
emeðin fiyatýný, artan saatlerin sayýsýnýn toplam fiyatýný ve dolayýsýyla
günlük ya da haftalýk ücretleri düþürene kadar, nominal olarak düþürme
olanaðýný da verirler ve sonunda [sayfa 561] bunu yapmak zorunda býrakýrlar. Burada iki duruma iþaret etmek yetecektir. Eðer bir insan, 1,5 ya da
2 kiþinin iþini yaparsa, pazardaki emek-gücü arzý ayný kalmakla birlikte,
emek arzý artar. Emekçiler arasýnda böylece yaratýlan rekabet, kapitaliste emeðin fiyatýný düþürme olanaðýný saðladýðý gibi, bu fiyat düþüþü,
ona, ayrýca emek-zamanýný daha da uzatma olanaðýný vermiþ olur.22 Ne
var ki, çok geçmeden, karþýlýðý ödenmemiþ bu anormal büyüklükteki
emek, yani toplumsal ortalama miktarý aþan büyüklükler üzerindeki bu
egemenlik, kapitalistlerin kendi aralarýnda bir rekabet kaynaðý halini
alýr. Metaýn fiyatýnýn bir kýsmý, emeðin fiyatýný içerir. Emeðin fiyatýnda
karþýlýðý ödenmeyen kýsmýn, metaýn fiyatýnda hesaba katýlmasý gerekmez. Bu kýsým, alýcýya hediye edilebilir. Rekabetin yolaçtýðý ilk adým
budur. Rekabetin attýrdýðý ikinci adým, iþgününün uzatýlmasýyla yaratýlan anormal artý-deðerin hiç olmazsa bir kýsmýnýn, metaýn satýþ fiyatýnýn dýþýnda tutulmasýdýr. Bu þekilde, metaýn anormal derecede düþük
satýþ fiyatý önceleri arasýra görülür ve zamanla bu, yerleþik hale gelir;
bundan böyle bu fiyat, fazla emek-zamanýnýn karþýlýðý olan acýnacak
derecede düþük bir ücretin deðiþmeyen temeli olur; týpký baþlangýçta
bu düþük ücretin gene ayný koþullarýn bir ürünü olmasý gibi. Rekabetin
tahlili, konumuzun bu kýsmýna girmediði için, bu harekete burada yalnýzca deðinilmiþ olunuyor. Gene de kapitalistin bu konuda ne dediðine
bir an için kulak verebiliriz: Birminghamda patronlar arasýnda öylesine bir rekabet var ki, bunlarýn çoðu iþveren olarak, baþka zaman utanç
duyacaklarý þeyleri yapmak zorunda kalýyorlar; buna karþýlýk, fazla bir
para kazanýldýðý yok, yalnýz halk bundan yararlanýyor.23
Okur, Londrada iki tür fýrýncý bulunduðunu anýmsayacaktýr; bunlardan birisi ekmeði tam fiyatýna satýyordu (tam fiyatlý fýrýncýlar), diðeri
normal fiyatýnýn altýnda satýyordu (ucuzcular, düþük fiyatlý satýcýlar).
Tam fiyatlý satýcýlar rakiblerini Parlamento Soruþturma Komitesinin
önünde suçluyorlardý: Bunlar varlýklarýný, ancak, önce halký kandýr22
Örneðin, eðer bir fabrika iþçisi, alýþýlagelen uzun saatler çalýþmayý reddederse, kýsa
zamanda yerine daha uzun zaman çalýþabilecek bir baþkasý bulunur, ve böylece iþten atýlmýþ
olur. (Reports of Inspectors of Fact., Evidence, 30th April, 1848, s. 39, n° 58.) Eðer bir kiþi, iki
kiþinin iþini yaparsa... kâr oraný genel olarak yükselecektir... ek emek ikmali sonucu fiyatý
düþmüþ olacaktýr. (Senior, l.c., s. 15.)
23
Childrens Emplement Comm., III. Rep., Evidence, s. 66, n° 22.
470
Karl Marks
Kapital I
makla, sonra da adamlarýný 12 saatlik ücret karþýlýðýnda 18 saat çalýþtýrmakla sürdürüyorlar. ... [sayfa 562] Ýþçilerin karþýlýðý ödenmeyen emekleri,
rekabetin yapýldýðý ve bugüne kadar da sürdürüldüðü kaynaðý oluþturur.
... Fýrýncý ustalarý arasýndaki rekabet, gece iþini ortadan kaldýrmadaki
güçlüðün nedenidir. Un fiyatlarýna göre ekmeði maliyet fiyatýnýn altýnda
satan bir ucuzcu, bunu iþçilerini daha fazla çalýþtýrmakla telafi etmek
zorundadýr. Ben, iþçilerimi, yalnýzca 12 saat çalýþtýrdýðým halde, eðer
komþum, 18 ya da 20 saat çalýþtýrýrsa, satýþ fiyatýnda beni doðal olarak
alteder. Ýþçiler, eðer, çalýþtýklarý fazla süre için ücret istemekte ayak direrlerse, bu durum düzelir. .... Ucuzcularýn çalýþtýrdýðý iþçilerin çoðu, verilen ücret ne olursa olsun kabul etmek durumunda bulunan yabancýlar
ile gençlerdir.24
Bu yakýnma, kapitalistin beyninde üretim iliþkilerinin nasýl yalnýzca dýþ yönlerinin yansýdýðýný göstermesi bakýmýndan da ilginçtir. Kapitalist, emeðin normal fiyatýnýn bile belirli bir miktarda karþýlýðý ödenmeyen emeði içerdiðini ve iþte bu emeðin bu karþýlýðý ödenmeyen kýsmýnýn, kazancýnýn normal kaynaðý olduðunu bilmiyor. Artý emek-zamaný
diye bir kavram onun için mevcut bile deðil; çünkü bu, günlük ücretle
karþýlýðýný ödediðini sandýðý normal iþgününün içindedir. Ama, onun
için, fazla-mesai, emeðin normal fiyatýna tekabül eden sýnýrlarý ötesine,
iþgününün uzatýlmasýyla mümkündür. Ucuzcu rakibi ile karþý karþýya
gelince bu fazla-mesai için fazla ödeme yapmasýnda bile direnir. Gene
burada da, bu fazla ödeme, týpký alýþýlmýþ iþsaatinin fiyatý gibi, karþýlýðý
ödenmeyen emeði içerdiðini de bilmez. Örneðin, 12 saatlik iþgününün
bir saatinin fiyatý 3 peni, ve bu da diyelim yarým iþsaatinin deðer-ürünü
ise, fazla-mesainin iþsaatinin fiyatý 4 peni ya da 2/3 iþ-saatinin deðer-ürünüdür. Burada kapitalist, birinci durumda iþsaatinin yarýsýna, ikinci durumda ise üçte-birine, karþýlýðýný ödemeksizin elkoymaktadýr. [sayfa 563]
24
Report, etc., Relative to the Grievances Complained of by the Journeymen Bakers, Lond.
1862, s. LII, ve Evidence, n° 479, 359, 27. Ne var ki, tam fiyatla satanlar bile, yukarda söylendiði
ve sözcüleri Bennettin de kabul ettiði gibi, iþçilerini genellikle gece saat 11de iþe baþlatýp
ertesi sabah saat 8e kadar çalýþtýrýrlar ve bunlar, bütün gün akþam saat 7ye kadar iþte kalýrlar..
(l.c., s. 22.)
Karl Marks
Kapital I
471
YÝRMÝBÝRÝNCÝ BÖLÜM
PARÇA-BAÞI ÜCRET
PARÇA-BAÞI ücret, zamana göre ücretin deðiþikliðe uðramýþ biçiminden baþka bir þey deðildir. Týpký zamana göre ücretin, emek-gücünün deðer ya da fiyatýnýn deðiþikliðe uðramýþ þekli olmasý gibi.
Parça-baþý ücrette, ilk bakýþta, emekçiden satýnalýnan kullanýmdeðeri, onun emek-gücünün, canlý emeðinin bir iþlevi gibi deðil de,
üründe zaten gerçekleþmiþ emeði gibi görünür; ve gene bu emeðin
fiyatý, zamana göre ücrette olduðu gibi, emek-gücünün günlük deðeri/belli saatlik iþgünü
oraný ile deðil de, üreticinin iþ yapma yetisiyle belirleniyormuþ gibi
görünür.25 [sayfa 564]
25
Parça-baþý iþ sistemi, iþçilik tarihinde bir çaðý belirler; kapitalistin isteðine baðlý bulunan
basit gündeliçi emekçi ile, çok uzak olmayan bir gelecekte, kapitalist ile zanaatçýlýðý kendi
kiþiliðinde birleþtirmeyi vaadeden lonca zanaatlarýnýn durumu arasýnda yer alýr. Parça-iþçi,
iþverenin sermayesi ile çalýþsa bile aslýnda kendi kendisinin patronudur. (John Watts, Trade
Societies and Strikes, Machinery and Cooperative Societies, Manchester 1865, s. 52, 53.) Bu
küçük yapýtý buraya aktarmamýn nedeni, iyice kokuþmuþ bayaðý bir mazur gösterme çabasýnýn
lâðým çukuru olmasýdýr. Daha önce ovencilik ile de alýþveriþi olan bu ayný Mr. Watts, 1842
yýlýnda baþka bir kitapçýk daha yayýnlamýþ: Facts and Fictions of Political Economists, ve bunda,
diðer þeyler yanýnda mülkiyetin hýrsýzlýk olduðunu ilân etmiþtir. Eski çamlar bardak oldu!
472
Karl Marks
Kapital I
Bu görünüþe olan güven, her iki ücret þeklinin de, ayný sanayi
kollarýnda ayný zamanda yanyana bulunmasý olgusuyla ilk büyük darbeyi yer; örneðin Londradaki mürettipler genel kural olarak parçabaþý çalýþýrlar, zamana göre ücret istisnadýr, buna karþýlýk taþradakiler
günlük çalýþýrlar, parça-baþý iþ istisnadýr. Londra limanýnda gemi yapým
iþçileri, parça-baþý çalýþýrlar, oysa diðer bütün yerlerde günlük çalýþýrlar,26
Londrada ayný saraç dükkanýnda, çoðu zaman ayný iþ için, Fransýzlara parça-baþý, Ýngilizlere zamana göre ücret ödenir. Parça-ba-þý ücretin egemen olduðu gerçek anlamdaki fabrikalarda, bu ücret þekline
uygun düþmeyen bazý tür iþlerin karþýlýðý zamana göre ödenir.27 Bu
biçimlerden birisinin diðerine göre kapitalist üretimin geliþmesine daha
uygun düþme olasýlýðýna karþýn, ücretin ödenme biçimindeki farklýlýðýn
bunun özünde herhangi bir deðiþiklik yapmadýðý da apaçýk bir þeydir.
Alýþýlagelen iþgünü, 6 saati karþýlýðý ödenen, 6 saati de ödenmeyen olmak üzere 12 saat içersin. Ürün-deðer 6 þilin, dolayýsýyla 1 saatlik
emeðinin ürün-deðeri 6 peni etsin. Deneyim sonucu olarak, diyelim ki,
ortalama bir yoðunluk ve beceriyle çalýþan ve bu nedenle de bir þeyin
üretimi için ancak toplumsal bakýmdan gerekli olduðu kadar zaman
harcayan bir iþçi, 12 saatte, baðýmsýz ya da bir bütünün ölçülebilir kýsýmlarý olan 24 parça iþ çýkarsýn. Bu 24 parçanýn deðeri, bunlarýn içerdiði deðiþmeyen sermaye kýsmý çýkartýldýktan sonra, 6 þilin ve tek bir
parçanýn deðeri 3 penidir. Emekçi, parça baþýna, 1½ peni alýr ve böylece 12 saatte [sayfa 565] 3 þilin kazanmýþ olur. Týpký zamana göre ücrette,
olduðu gibi, emekçinin, 6 saati kendisi için 6 saati de kapitalist için, ya
da her saatin yarýsýný kendisi için, öteki yarýsýný kapitalist için çalýþtýðýný
düþünmemizin nasýl önemi yoksa, burada da, her parçanýn karþýlýðýnýn
yarýsýnýn ödendiðini, öteki yarýsýnýn ödenmediðini, ya da 12 parçanýn
fiyatý yalnýzca emek-gücünün deðerinin eþdeðeri, buna karþýlýk öteki 12
parçanýn artý-deðerin maddeleþmiþ þekli olduðunu söylememin de hiç
bir önemi yoktur.
Parça-baþý ücret biçimi, aynen zamana göre ücret biçimi gibi
akýldýþýdýr. Örneðimizde, bir metaýn iki parçasý, bunlarýn üretimi için tüketilen üretim araçlarýnýn deðeri çýkartýldýktan sonra, bir iþsaatinin ürünü olduðu için 6 peni iken, emekçi, bunlara karþýlýk 3 peni alýr. Parça-baþý
ücret, aslýnda, belirli bir deðer iliþkisi ifade etmez. Bu nedenle de, bir
T. J. Dunning, Trades Unions and Strikes, Lond. 1860, s. 22.
Bu iki ücret þeklinin yanyana bulunuþu, patronlarýn düzenbazlýklarýný yürütmede nasýl
yararlý olmuþtur: Bir fabrikada 400 iþçi çalýþýyor ve bunlarýn yarýsý parça-baþý ücret aldýklarý için
uzun süre çalýþmalarý iþlerine geliyor. Geriye kalan 200 kiþi gündelik alýyorlar ve diðerleri gibi
uzun süre çalýþýyorlar, ama bu fazla-mesai için hiç bir karþýlýk almýyorlar. ... Bu 200 kiþinin
günde yarým saat çalýþmalarý, bir kiþinin 50 saat çalýþmasýna ya da bir kiþinin bir haftalýk emeðinin
5/6sýna eþittir. (Reports of Insp. of Fact., 31st October, 1860, s. 9.) Aþýrý-çalýþma hâlâ geniþ
ölçüde yürürlüktedir; ve çoðu durumda, yasanýn öngördüðü saptama ve yasaklamalara karþý
güven içinde yürütülüyor. Parça-baþý ücret yerine haftalýk ücret alarak çalýþan halkýn uðradýklarý
kaybý ... daha önceki raporlarýmýn çoðunda belirtmiþtim. (Leonard Horner, Reports of Insp. of
Fact., 30th April, 1859, s. 8, 9.)
26
27
Karl Marks
Kapital I
473
parçanýn deðerinin, onda somutlaþan emek-zamaný ile deðil, tersine,
emekçinin harcadýðý emek-zamanýnýn, ürettiði parça sayýsý ile ölçülmesi sözkonusudur. Emek, zamana göre ücrette doðrudan doðruya devam ettiði süreyle, parça-baþý ücrette ise, belli bir zaman süresinde
somutlaþtýðý ürün miktarýyla ölçülür.28 Emek-zamanýnýn fiyatý en sonunda þu denklemle belirlenir: bir günlük emeðin deðeri = günlük emekgücü deðeri. Parça-baþý ücret, bu yüzden, zamana göre ücret biçiminin
yalnýzca deðiþmiþ bir þeklidir.
Þimdi de parça-baþý ücreti belirleyen özellikleri daha yakýndan
inceleyelim.
Emeðin niteliði, burada, iþin kendisi tarafýndan denetlenebilir.
Parça-baþý fiyatýn tam olarak ödenebilmesi için bu niteliðin ortalama
bir yetkinlikte olmasý gerekir. Parça-baþý ücret, bu açýdan, ücret indirimleri ile kapitalist aldatmacasýnýn en verimli kaynaðý haline gelir.
Bunlar, emeðin yoðunluðu için kapitaliste tam bir ölçü saðlarlar.
Ancak daha önce belirlenen ve deneyimlerle saptanan belli bir miktardaki metada somutlaþan emek-zamaný, toplumsal gerekli emek-zamaný
sayýlýr ve ödemeler buna göre yapýlýr. Bu yüzden Londranýn büyük terzilerinde belli bir parça iþ, örneðin bir yelek, bir saat ya da yarým saat
sayýlýr, ve saati 6 penidir. Bir [sayfa 566] saatlik ortalama ürünün ne kadar
olduðu deneyimle bilinir. Yeni bir moda çýktýðýnda, onarým ve benzeri
iþlerde, belli bir parça için ne kadar saat sayýlacaðý konusunda patron
ile emekçi arasýnda anlaþmazlýk çýkar ve bu da gene deneyimlerle sonuca baðlanýr. Londradaki mobilya iþyerleri ile benzeri yerlerde, benzeri durumlar görülür. Eðer emekçi ortalama bir verim gücüne sahip
deðilse ve her gün belli asgari bir miktar iþ çýkartamaz ise kendisine yol
verilir.29
Burada emeðin niteliði ile yoðunluðu bizzat ücret tarafýndan denetlendiði için, iþin ayrýca gözetlenmesi büyük ölçüde gereksiz hale
gelmektedir. Parça-baþý ücret bu nedenle yukarda anlatýlan modern
ev emeðinin temelini attýðý gibi, kademeli olarak örgütlenen sömürü
ve ezme sisteminin de temelini atar.. Bu sömürü düzeninin iki temel
biçimi vardýr. Bir yandan parça-baþý ücreti kapitalist ile ücretli-emekçi
arasýna asalaklarýn girmesini, emeðin aracýyla kiralanmasýný kolaylaþtýrýr. Bu aracýlarýn kazancý, tümüyle, kapitalistin ödediði emek-fiyatý
ile, bunlarýn, bu fiyatýn emekçiye ulaþmasýna fiilen izin verdikleri kýsmý
28
Le salaire peut se mesurer de deux manières: ou sur la durée du travail, ou sur son
produit. [Ücretler iki þekilde ölçülebilir: emeðin süresine göre, ya da ürününe göre.] (Abrége
élémentare des principes de lEconomie Politique, Paris 1796, s. 32.) Bu yapýtýn adý belirtilmeyen
yazarý, G. Garnierdir.
29
Ona (iplik eðiricisine) þu kadar aðýrlýkta pamuk verilir ve o bunu belli bir sürede ve
belli bir incelikte, belli aðýrlýkta, tire ya da iplik olarak teslim etmek zorundadýr; ve bunun için
libre baþýna kendisine þu kadar ücret ödenir. Eðer yaptýðý iþ kusurlu ise, bunun cezasýný çeker;
yok eðer belli sürede saptanýlan miktardan az iplik yapmýþsa iþten çýkartýlýr ve yerine daha
hünerli bir iþçi alýnýr. (Ure, l.c., s. 317.)
474
Karl Marks
Kapital I
arasýndaki farktan ileri gelir.30 Bu sisteme Ýngilterede ilginç bir ad verilmiþtir, Sweating system (terletme sistemi). Öte yandan parça-baþý
ücret, kapitaliste bir iþçibaþýyla manüfaktürlerde grup baþýyla, madenlerde kömürü çýkartanlarla, fabrikalarda makineyi fiilen çalýþtýran iþçiyle
bir sözleþme yapma olanaðýný saðlar; kararlaþtýrýlan fiyat üzerinden,
iþçibaþý, yardýmcý emekçileri bulmayý ve ücretlerini ödemeyi üzerine
alýr. Emekçinin sermaye tarafýndan sömürülmesi, burada, emekçinin
emekçi tarafýndan sömürülmesiyle uygulanir.31
Parça-baþýna ücret belli ise, emekçinin, emek-gücünü elinden
geldiðince yoðun bir þekilde harekete getirmesi doðal olarak [sayfa 567]
çýkarýnadýr; bu da, kapitaliste, emeðin normal yoðunluk derecesini daha
kolaylýkla artýrma olanaðýný verir.32 Ýþgününün uzatýlmasý þimdi artýk
emekçinin de kiþisel çýkarýnadýr, çünkü böylece onun günlük ya da
haftalýk kazancý da yükselecektir.33 Bu, giderek, zamana göre ücret konusunda açýklanmýþ olan bir tepki yaratýr; iþgününün uzatýlmasýyla, parça-baþý ücret ayný kalsa bile, emeðin fiyatýnda bir düþmeyi zorunlu
olarak birlikte getirir.
Zamana göre ücrette birkaç istisna dýþýnda, ayný tür iþ için ayný
ücret ödendiði halde, parça-baþý ücrette, emek-zamanýnýn fiyatýnnýn
belli miktarda ürün ile ölçülmesine karþýn, günlük ya da haftalýk ücret,
emekçinin gösterdiði bireysel farklýlýklara göre deðiþir; emekçilerin bazýsý belli bir sürede ancak asgari miktarda iþ çýkardýðý halde, bir baþkasý
ortalamaya ulaþýr, bir üçüncüsü ise ortalamanýn üstüne çýkar. Bu nedenle, burada, fiilen ele geçen ücret, bireysel emekçilerin gösterdikleri
30
Ýþ birkaç elden geçerse, bunlarýn herbiri kârdan payýný alýr, oysa eðer iþi en sondaki
yaparsa, kadýn iþçiye ulaþan ücret son derece orantýsýz olur. (Child. Emp. Comm., II. Report, s.
lxx, n° 424.)
31
Mazeretçi Watts bile þöyle diyor: Eðer, bir iþte çalýþan herkes bir sözleþmenin taraftarý
olsalar ve bir kiþi kendi kârý için diðerlerini aþýrý-çalýþtýrma yolu ile çýkar saðlayacaðýna, herkes
yeteneðine göre pay alsa, bu parça-iþ sisteminde büyük bir düzelme anlamýna gelir. (l.c., s.
53.) Bu sistemin bayaðýlýklarý konusunda bkz: Child. Emp. Comm., Rep. III., s. 66, n° 22, s. 11, n°
124; s. xi, n° 13, 53, 59 vb..
32
Kendiliðinden doðan bu sonuca çoðu kez yapay olarak yardýmcý olunur: örneðin, Londrada
makine sanayiinde alýþýlagelen hileli bir yöntem kullanýlýr: Birkaç iþçinin baþýna, fizik gücü
daha üstün ve eliçabuk birisi seçilerek konulur, bu adama yimibeþ þilin kadar fazla bir ücret
ödenir; onun görevi yalnýzca sýradan ücret alan iþçiIeri harekete geçirmek ve isteklendirmek
için bütün gücüyle çalýþmaktýr ... bu çalýþmanýn, üstün hünerin ve emek-gücünün kýsýtlandýðý
yolunda iþverenlerin (sendikalý) iþçilere yönelttiði suçlamalarýn çoðunu hiç bir yoruma gerek
göstermeyecek þekilde açýklar. (Dunning, l.c., s. 22, 23.) Yazarýn kendisi de iþçi ve sendikanýn
sekreteri olduðu için bu sözler abartmalý sanýlabilir. Ama okur, J. Ch. Mortonun highly
respectable [çok saygýdeðer -ç.] Tarým Ansiklopedisinin Labourer niaddesine bakarsa bu
yöntemin çiftçilere geliþmiþ bir yöntem olarak salýk verildiðini görecektir.
33
Parça-baþýna ücret alan herkes ... iþin yasal sýnýrlarýnýn dýþýna çýkarýlmasýndan yararlanýr.
Fazla-mesai yapma isteði konusundaki bu gözlem, özellikle dokumacý ve çileci olarak çalýþtýrýlan
kadýnlar için geçerlidir. (Rept. of Insp. of Fact., 30th April, 1818, s. 9.) Bu sistem (parça-baþý),
iþveren için o derece kârlýdýr ki ... genç çömlekçileri, parça-baþý sistemle çalýþtýklarý dört-beþ yýl
içersinde düþük bir ücretle aþýrý-çalýþmaya doðrudan doðruya teþvik etmiþ olur. ... Bu ...
çömlekçilerin vücut yapýlarýndaki kusurlarýn diðer büyük bir nedeni olarak görülebilir. (Child.
Empl. Comm., I Rept., s. xýýý.)
Karl Marks
Kapital I
475
hünere, kuvvete, güce, dayanýklýlýða vb. baðlý olarak büyük deðiþmeler
gösterir.34 Kuþkusuz bu durum, sermaye ile ücretli-emek arasýndaki
genel iliþkileri deðiþtirmez. Önce, bireysel farklýlýklar, iþyerinde bir bütün
olarak birbirlerini dengelerler ve böylece belli bir emek-zamanýnda ortalama miktarda ürün saðlanýr ve ödenen toplam ücret, bu özel sanayi
kolundaki ortalama ücrettir. Sonra, ücret ile artý-deðer arasýndaki orantý
deðiþmeden kalýr, çünkü her bireysel [sayfa 568] emekçinin saðladýðý artýdeðer kitlesi, aldýðý ücrete tekabül eder. Ama, parça-baþýna ücretin kiþiye
saðladýðý geniþ hareket alaný, bir yandan onun kiþiliðini geliþtirdiði gibi,
ondaki özgürlük, baðýmsýzlýk ve kendi kendini denetleme duygusunu
da geliþtirir; öte yandan ise aralarýndaki rekabet duygusunu kamçýlar.
Bu yüzden parça-baþý iþ, bireysel ücreti ortalamanýn üzerine çýkarmakla birlikte, bu ortalamanýn kendisini düþürme eðilimini taþýr. Ama, parça-baþý ücretin özel oranýnýn geleneklerle uzun bir süre saptanmasý
halinde, bu ücretin düþürülmesi, bu nedenle özel güçlükler gösterir; bu
gibi istisnai durumlarda, patronlar, bazan bunu zamana göre zorla ücrete
dönüþtürme yoluna baþvurmuþlardýr. Örneðin, 1860 yýlýnda Coventrydeki
kurdele ve þerit dokuma iþçileri arasýnda bu yüzden büyük bir grev
baþgöstermiþtir.35 Son olarak, parça-baþý ücret, bundan önceki bölümde anlatýlan saat sisteminin baþlýca dayanaklarýndan birisidir.36 [sayfa 569]
34
Herhangi bir iþkolundaki iþin, her mesleðin yaptýðý parça ile ödenmesinde ... ücretler,
miktar olarak, tamamen esastan deðiþebilir. ... Ama günlük iþte genel olarak o iþkolunda çalýþan
iþçi için verilecek ücret ölçütü, iþçi ve iþveren tarafýndan kabul edilen ... tekdüze bir orandýr.
(Dunning, l.c., s. 17.)
35
Le travail des Compaknons-artisans sera réglé à la journée ou à pièce. Ces rnaitresartisans savent à peu prés combien douvrage un compagnon-artisan peut faire par jour dans
chaque métier, et les payent souvent à proportion de louvrage quils font; ainsi ces compagnons
travaillent autant quils peuvent, pour leur propre intérêt, sans-autre inspection. [Kalfa
zanaatçýlarýnýn çalýþmasý, günlük olarak ya da parça-baþýna ödenecek. ... Bu usta zanaatçýlar,
bir kalfa zanaatçýnýn, her iþte, günde ne kadar iþ yapabileceðini aþaðý yukarý bilir, ve onlara
çoðu kez yaptýklarý iþ oranýnda öderler; böylece, bu kalfalar, baþka bir yoklama olmaksizin,
kendi öz çýkarlarý için, ellerinden geldiðince çalýþýrlar.] (Cantillon, Essai sur la Nature du
Commerce en général, Amst. Ed., 1756, s. 185 ve 202. Birinci baský: 1755.) Quesnay, Sir James
Steuart ve A. Smithin geniþ ölçüde yararlandýklarý Cantillon, burada, daha o zaman parça-baþý
ücreti, yalnýzca zamana göre ücretin deðiþik bir þekli olarak göstermektedir. Cantillonun
Fransýzca baskýsý, baþlýðýnda bunun Ýngilizceden çeviri olduðunu belirtmektedir, ama Ýngilizce
baský, The Analysis of Trade, Commerce, etc,. by Philip Cantillon, late of the city of London,
Merchant, yalnýzca daha sonraki bir tarihte (1759) yayýnlanmýþ olmakla kalmaz, içeriði de daha
sonraki düzeltilmiþ bir metin olduðunu tanýtlar: örneðin Fransýzca baskýda Humeun henüz adý
geçmez, oysa Ýngilizce baskýda, Pettyye artýk pek az raslanýr. Ýngilizce baský teorik olarak daha
az önem taþýr, ama özellikle Ýngiliz ticareti, külçe altýn ve gümüþ iþlenmesi vb, konularýnda.
Fransýzca baskýda bulunmayan sayýsýz ayrýntýlarý içerir. Ýngilizce baskýnýn baþ sayfasýndaki Taken
chiefly from the manuscript of a very ingenious gentleman, deceased, and adaptem, etc.,
[Ölmüþ bulunan çok zeki bir beyefendinin müsveddelerinden geniþ ölçüde alýnarak uyarlandýðý,
vb.] gibi sözler, bu nedenle, o zamanlar sýk sýk raslanan bir yakýþtýrma gibi görünüyor.
36
Combien de fois navons-nous pas vu, dans certains atoliers, embaucher beaucoup
plus douvriers que ne le demandait le travail à mettre en main? Souvent, dans la prévision
dun travail aléatoire, quelquefois méme imaginaire, on admet des ouvriers: comme on les
paie aux piéces, on se dit quon ne court aucun risque, parce que toutes les pertes de temps
seront à la charge des inoccupés. [Bazý atelyelerde, yapýlacak iþin gerektirdiðinden daha çok
iþçi çalýþtýrýldýðýný birçok kez görmedik mi? Çoðu kez, raslantýya baðlý, hatta düþsel bir iþ
476
Karl Marks
Kapital I
Buraya kadar anlatýlanlardan, parça-baþý ücretin, kapitalist üretim tarzý ile en uyumlu ücret þekli olduðu sonucu çýkýyor. Yeni bir þey
olmamakla birlikte, parça-baþý ücret 14. yüzyýlda Fransýz ve Ýngiliz
çalýþma yönetmeliðinde, zamana göre ücretle resmen yanyana bulunmaktadýr ancak gerçek manüfaktür döneminde geniþ bir uygulama
alaný bulmuþtur. Büyük sanayiin fýrtýnalý gençlik döneminde, özellikle
1797 ile 1815 yýllarý arasýnda, iþgününün uzatýlmasýnda ve ücretlerin
düþürülmesinde bir kaldýraç olarak kullanýlmýþtýr. Bu dönemdeki ücret
dalgalanmalarý konusunda çok önemli malzeme, Mavi kitaplarda bulunabilir: Report and Evidence from the Select Committee on Petitions
respecting the Corn Laws (Parlamentonun 1813-14 yasama yýlý) ve:
Reports from the Lords Committee, on the state of the Growth, Commerce, and Consumption of Granz, and all Laws relating thereto (yasama yýlý 1814-15). Buralarda, jakobenlere karþý savaþýn baþlangýcýndan
beri emek fiyatýndaki sürekli düþmeler üzerine belgesel kanýtlar buluyoruz. Örneðin, dokuma sanayiinde, parça-baþý ücreti o derece
düþmüþtür ki, iþgünündeki çok büyük uzatmalara karþýn, günlük ücretler eskisinden daha düþük kalmýþtýr. Pamuklu dokumacýlarýnýn gerçek
kazançlarý þimdi eskisinden çok daha düþüktür; bunlarýn eskiden vasýfsýz emekçiye göre üstünlükleri þimdi neredeyse tamamen ortadan
kalkmýþtýr. Gerçekten de ... bugün vasýflý ve vasýfsýz emek arasýndaki
ücret farký, eski dönemlere göre çok daha azdýr.37 Parça-baþý ücret
nedeniyle emeðin yoðunluðu ile geniþliðindeki artýþýn, tarým proletaryasýna ne kadar az yarar saðladýðý, toprak aðalarý ile çiftçilerden yana
bir kitaptan alýnan þu satýrlardan görülebilir: Tarým iþlerinin büyük bir
kýsmý, günlük ya da parça-baþýna tutulan kimseler tarafýndan yapýlmaktadýr. Bunlarýn haftalýk ücretleri 12 þilin kadar; parça-baþý çalýþanlarýn daha
büyük bir dürtü altýnda, haftalýk ücrete göre 6 ya da. 2 þilin daha fazla
kazanacaklarý düþünülebilir ise de, toplam geliri hesaplanýnca, yýl boyunca iþsiz kalmasý nedeniyle uðradýðý kayýplarýn bu kazancý aþtýðý görülür.
... Ayrýca bu adamlarýn ücretleri ile, gerekli geçim araçlarý arasýnda belli
bir oranýn bulunduðu genellikle görülür: böylece, iki çocuk sahibi bir
iþçi, kilisenin yardýmýna muhtaç olmaksýzýn ancak geçinebilir.38 Malthus, o sýrada, Parlamentonun yayýnladýðý bazý gerçeklerle [sayfa 570] ilgili
olarak þunlarý söylüyordu: Parça-baþý ücret uygulamasýndaki büyük
artýþý kaygý ile gözlemlediðimi itiraf ederim. Günün 12 ya da 14 saatinde
ya da daha uzun bir süre gerçekten aðýr iþ, insan için çok fazladýr.39
Fabrika yasalarýnýn kapsamýna giren iþyerlerinde, parça-baþý ücret
dolayýsýyla, iþçi alýnýr: parça-baþýna ödendiðinden, hiç bir tehlikeye koþulmadýðý söylenir, çünkü
tüm zaman kayýplarý, çalýþtýrýlmayanlarýn zimmetine yazýlacaktýr.] (H. Grégoir, Les Typographes
devant le Tribunal correctionnel de Bruxelles, Bruxelles 1865, s. 9.)
37
Remarks on the Commercial Policy of Great Britain, London 1815, s. 48.
38
A Defence of the Landowners and Farmers of Great Britain, Lond. 1814, s. 4, 5.
39
Malthus, Inquiry into the Nature and Progress of Rent, Lond. 1815, [s. 49, not.]
Karl Marks
Kapital I
477
genel kural halini alýyordu, çünkü buralarda sermaye, iþgününün verimini ancak emeði yoðunlaþtýrarak artýrabiliyordu.40
Emeðin üretkenliðindeki deðiþmeyle birlikte, ayný miktar ürün,
deðiþik emek-zamanýný temsil eder. Bu yüzden, parça-baþý ücret de,
belirli bir emek-zamanýnýn para olarak ifadesi olduðu için deðiþecektir.
Yukardaki örneðimizde, 12 saatte 24 parça iþ üretiliyordu, 12 saatin
ürününün deðeri 6 þilindi, emek-gücünün günlük deðeri 3 þilindi,
iþsaatinin fiyatý 3 ve parça-baþýna ücret 1½ peniydi. Bir parçada yarým
saatlik emek bulunuyordu. Emeðin üretkenliðinin iki katýna çýkartýlmasý sonucu, eðer ayný iþgününde þimdi 24 yerine 48 parça saðlanýrsa,
diðer koþullar ayný kalmak üzere, þimdi her parça, yarým-iþsaati yerine,
yalnýzca ¾ iþsaati temsil ettiði için, parça-baþýna ücret 1½ peniden ¾
peniye düþer. 24 x1½ peni = 3 þilin, ve ayný þekilde 48 x ¾ peni = 3
þilindir. Bir baþka deyiþle, parça-baþý ücret, ayný zamanda üretilen parçalarýn sayýsýndaki artýþ41ve dolayýsýyla ayný parça için harcanan emekzamanýndaki azalýþ oranýnda düþer. Parça-baþý ücretlerdeki bu deðiþiklik,
salt nominal olduðu sürece, kapitalist ile emekçi arasýnda sürekli bir
savaþýma yolaçar. Çünkü, bunu, kapitalist, ya emeðin fiyatýný fiilen
düþürmek için bir bahane olarak kullanýlýr ya da emeðin üretkenliði ile
birlikte yoðunluðu da artar. Ya da, emekçi, parça-baþý ücretin görüntüsünü ciddiye alýr, yani emek-gücünün karþýlýðýnýn deðil, ürününün
karþýlýðýnýn ödendiðini [sayfa 571] düþünerek, ürettiði metaýn satýþ fiyatýnda
bir düþme olmaksýzýn, ücretlerdeki düsmeye karþý baþ-kaldýrýr. Ýþçiler,
hammadde fiyatlarý ile, üretilen mallarýn fiyatlarýný dik-katle izlerler ve
böylece patronlarýn elde ettikleri kâr konusunda doðru bir tahminde
bulunabilirler.42
Kapitalist, ücretli-emeðin niteliði bakýmýndan kaba bir yanýlgý diye
gördüðü bu gibi hak isteklerini haklý olarak kulak arkasý eder.43 Sanayi40
Parça-baþý ücret alanlar ... belki de fabrikalardaki iþçilerin beþte-dördünü oluþtururlar.
(Report of Insp. of Fact.. 30th April, 1858, [s. 9].)
41
Ýplik eðirme makinesinin üretken gücü ölçülür, ve bununla yapýlan iþ için ödenen para,
üretme gücündeki artma kadar olmamakla birlikte, onunla birlikte azalýr. (Ure, l.c., s. 317.) Bu
son mazur gösterme tümcesini, Ure, gene kendisi geçersiz kýlar. Çýkrýðýn uzatýlmasý ile iþte bir
artýþa yolaçýlacaðýný o da kabul eder. Demek ki, emek, üretkenliðindeki artýþ oranýnda azalmýþ
olmaz. Ayrýca: Bu artýþ ile, makinenin üretme gücü beþte-bir artýrýlmýþ olacaktýr. Bundan sonra,
yaptýðý iþ için iþçiye, eskisi kadar ücret ödenmeyecektir, ama bu ücret beþte-bir oranýnda
azalmayacaðý için, bu geliþme, belli saat çalýþmasý için kazandýðý parayý artýracaktýr, ama
yukardaki ifadede bazý deðiþiklikler yapýlmasý gereklidir. ... Ýplikçi, kendi ek altý þilininin bir
kýsmýný, yetiþkin iþçilerin yerini alan, ek gene yardýmcýlara vermek durumundadýr (l.c., s. 321),
ve bu durumda ücretlerin yükselmesi yolunda bir eðilim sözkonusu olamaz.
42
H. Fawcett, The Economic Position of the British Labourer, Cambridge and London 1865,
s. 178.
43
Londrada yayýnlanan Standart gazetesinin 26 Ekim 1861 tarihli sayýsýnda, John Bright ve
Ortaklarýnýn, Rochdale magistratesinde [sulh mahkemesi -ç.] açtýklarý bir dava konusunda bir
haber vadý. Halý Dokuma Ýþçileri Sendikasý yöneticilerine karþý bir dava açýlmýþtý. Bright þirketi,
ayný zaman ve ayný emekle [!] eskiden 160 yarda üretirken, þimdi 240 yarda üreten yeni bir
makine kullanmaya baþlamýþtý. Ýþçilerin, iþverenin geliþmiþ makineler için yaptýðý sermaye ile
elde edilen kârdan bir pay istemeleri, hiç bir þekilde sözkonusu olamazdý. Bu mantýða uygun
478
Karl Marks
Kapital I
in ilerlemesine karþý vergi koymak anlamýna gelen bu haksýz isteðe
karþý kýyameti koparýr ve, emeðin üretkenliðinin emekçiyi hiç ilgilendirmediðini apaçýk ilân eder.44 [sayfa 572]
olarak Bright ortaklar, yarda baþýna ücreti 1,5 peniden 1 peniye indirmeyi önerdiler, böylece
iþçilerin kazancý ayný emek için tam eskisi kadar kalmýþ olacaktý. Ama burada, nominal bir
ücret indirimi vardý ve iþçilerin iddiasýna göre bu indirim, gerektiði þekilde önceden haber
verilmeden yapýlmýþtý.
44
Ýþçi sendikalarý, ücretleri ayný düzeyde tutmak isteklerinde, geliþmiþ makinelerin
kullanýlmasýyla saðlanan kâra da ortak olma çabasýný gösteriyorlar.. (Quelle horreur! [Ne
korkunç! -ç.] ... Ýþ kýsaldýðý için daha yüksek ücret talep etmek, bir baþka deyiþle, mekanik
geliþmelere vergi koymak çabasý demektir (On Combination Of Trades, New Edit., London
1834, s. 42.)
Karl Marks
Kapital I
479
YÝRMÝÝKÝNCÝ BÖLÜM
ÜCRETLERDEKÝ ULUSAL FARKLILIKLAR
ONYEDÝNCÝ Bölümde, emek-gücünün deðer büyüklüðünde bir
deðiþikliðe yolaçabilecek çeþitli düzenlemeleri incelemiþtik; bu büyüklük,
artý-deðere oranla, ya mutlak ya da nispi olarak ele alýnmýþtý; öte yandan, emeðin fiyatýnýn kendileriyle gerçeklik kazandýðý geçim araçlarý
miktarýnýn da, bu fiyatýn uðradýðý deðiþikliklerden baðýmsýz ya da farklý
dalgalanmalar gösterebileceði de görülmüþtür.45 Daha önce de belirtildiði gibi, emek-gücünün deðerinin ya da fiyatýnýn basit bir þekilde kolayca görülebilen ücret þekillerine çevrilmesi, bütün bu yasalarý, ücretlerin
dalgalanmalarýný yöneten yasalar haline getirir. Tek bir ülkede [sayfa 573]
45
Ücretlerin (burada, ücretlerin para olarak ifadesi ele alýnýyor), daha ucuz bir maldan
daha fazla satýnalabiliyorlar diye, yükseldiðini söylemek doðru deðildir. (David Buchananýn
yayýnladýðý, Adam Smithin Wealth etc., baskýsýnda, 1814, v. I, s. 417, not.)
480
Karl Marks
Kapital I
ücretlerdeki bu dalgalanmalarýn bir dizi deðiþik düzenlemeler olarak
görünmesi, çeþitli ülkelerde, ulusal ücretler arasýnda ayný anda ortaya
çýkan fark olarak görünebilir. Çeþitli ülkelerdeki ücretleri karþýlaþtýrýrken,
bu nedenle, emek-gücünün deðer büyüklüðündeki deðiþmeleri belirleyen bütün etmenleri hesaba katmamýz gerekir; yani doðal olarak ve
zaman içinde geliþen birincil gerekli geçim maddelerinin fiyatlarý ile
oylumlarýný, emekçilerin eðitim giderlerini, kadýn ve çocuk emeðinin
oynadýðý rolü, emeðin üretkenliðini, harcanma yoðunluðunu ve
büyüklüðünü dikkate almamýz gerekir. En yüzeysel karþýlaþtýrma bile,
önce, farklý ülkelerdeki ayný iþkollarýnda ödenen ortalama günlük ücretlerin, birbiçim bir iþgününe indirgenmesini gerektirir. Günlük ücretlerin
ayný terimlere indirgenmesinden sonra, zamana göre ödenen ücretin,
tekrar parça-baþý ücrete çevrilmesi gerekir, çünkü emeðin hem yoðunluðunun ve hem de üretkenliðinin ölçüsü ancak bu parça-baþý ücret
olabilir.
Her ülkede, emeðin belli bir ortalama yoðunluðu vardýr; bir metaýn üretimi için bu ortalamanýn altýnda bir emek kullanýldýðýnda toplumsal bakýmdan gerekli-zamandan daha fazlasýna gerek duyulacaðý
için, bu emek, normal nitelikte emek sayýlmaz. Belli bir ülkede ancak
ulusal ortalamanýn üzerindeki bir yoðunluk derecesi, deðerin salt iþin
devam süresi ile ölçülmesi üzerinde etkili olabilir. Tek tek ülkelerin
meydana getirdiði dünya pazarýnda böyle bir þey sözkonusu deðildir.
Emeðin ortalama yoðunluðu ülkeden ülkeye deðiþir; bazýsýnda daha
büyük, bazýsýnda daha küçüktür. Bu ulusal ortalamalar, ölçü birimi,
evrensel emeðin ortalama birimi olan bir ýskala meydana getirirler. Bu
nedenle daha yoðun bir ulusal emek, daha az yoðun olana göre, ayný
sürede, daha çok para ile ifade edilen daha fazla deðer üretir.
Ama deðer yasasýnýn uluslararasý uygulamasýnda, daha üretken
ulusal emek, dünya pazarýnda, rekabet nedeniyle, ürettiði metalarýn
satýþ fiyatýný deðerlerinin düzeyine indirmeye zorlanmadýðý sürece,
yoðunluk derecesi daha yüksek emek sayýldýðý için bir deðiþikliðe uðrar.
Bir ülkede kapitalist üretimin geliþmesiyle orantýlý olarak, emeðin
ulusal yoðunluðu ve üretkenliði de uluslararasý düzeyin üzerine çýkar.46
Çeþitli ülkelerde ayný emek-zamanýnda üretilen [sayfa 574] ayný türden
metalarýn farklý miktarlarý, bu yüzden, farklý fiyatlarla, yani uluslararasý
deðerlere göre deðiþen bir miktar parayla ifade edilen ve eþit olmayan
uluslararasý deðerlere sahip olurlar. Bu nedenle de, paranýn nispi deðeri,
kapitalist üretim tarzýnýn daha fazla geliþmiþ olduðu bir ülkede, bu üretim tarzýnýn daha az geliþmiþ olduðu bir ülkeye göre, daha küçük olur.
Buradan, nominal ücretlerin, emek-gücünün para ile ifade edilen
eþdeðerlerinin de, birinci ulusta, ikincisine göre daha yüksek olacaðý
46
Bu yasanýn, tek üretim kollarý için üretkenlik bakýmýndan ne gibi þeyleri deðiþtirebileceðini
bir baþka yerde inceleyeceðiz.
Karl Marks
Kapital I
481
sonucu çýkar; ne var ki, bu, hiç bir zaman, sözü edilen bu yüksekliðin,
gerçek ücretler, yani emekçinin geçinmesi için de geçerli olduðunu
tanýtlamaz.
Paranýn bu nispi deðerinin çeþitli ülkelerde farklý olmasý bir yana,
günlük, haftalýk vb. ücretlerin birinci ulusta ikincisine göre daha yüksek
olduðu sýk sýk görülür, oysa emeðin nispi fiyatý, yani emeðin hem artýdeðere ve hem de ürünün deðerine göre fiyatý, ikinci ulusta birincisinden daha yüksektir.47
1833 Fabrika Komisyonu üyesi J. W. Cowell, iplik eðirme sanayiinde yaptýðý dikkatli bir araþtýrmadan sonra þu sonuca varmýþtýr: Ýngilterede ücretler, Kýta Avrupasýna göre, iþçiler için daha yüksek olmakla
birlikte, kapitalistler için gerçekten daha düþüktür. (Ure, s. 314.) Ýngiliz
fabrika denetmeni Alexander Redgrave, 31 Ekim 1866 tarihli raporunda, Kýta Avrupasý devletleriyle karþýlaþtýrmalý istatistiklerle, ücretler daha
düþük ve emek-zamaný çok daha uzun olmakla birlikte, Avrupadaki
emeðin, ürüne oranla Ýngilteredekinden daha pahalý olduðunu ortaya
koymuþtur. Oldenburgdaki bir pamuklu fabrikasýnýn Ýngiliz yönetmeni,
oradaki emek-zamanýnýn, cumartesileri de dahil, sabah 5.30dan akþam
8e kadar devam ettiðini ve oradaki iþçilerin, Ýngiliz [sayfa 575] iþgözcülerinin
denetimi altýnda çalýþýrlarken, Ýngiliz iþçilerinin 10 saatte ürettikleri kadar ürün saðlamadýklarýný, bu gözcüler Alman olduðu zaman ise saðlanan ürünün çok daha az olduðunu açýklamýþtýr. Ücretler,
Ýngilteredekinden çok daha düþük, çoðu zaman yarý yarýyadýr, ama
makineye oranla iþçi sayýsý çok daha fazladýr ve bazý kýsýmlarda 5 : 3
oranýndadýr Bay Redgrave, Rus pamuklu fabrikalarý konusunda çok
ayrýntýlý bilgiler vermektedir. Ona, bu verileri, yakýn zamana kadar orada çalýþan bir Ýngiliz yönetici saðlamýþtýr. Her türlü kötülüðün boy attýðý
bu Rus topraklarý üzerinde, Ýngiliz fabrikalarýnýn ilk günlerindeki bütün
dehþet, olanca gücüyle egemendir. Yerli Rus kapitalistleri fabrika iþinde
hiç bir iþe yaramadýklarý için fabrika yönetmenleri, haliyle Ýngilizdir.
Gece-gündüz süren her türlü aþýrý-çalýþtýrmaya ve iþçilere ödenen en
utanç verici düþük ücretlere karþýn, Rus manüfaktürü, ancak yabancý
47
Adam Smithe karþý giriþtiði polemikte James Anderson þunlarý belirtir: Toprak ürünlerinin
ve genellikle hububatýn ucuz olduðu yoksul ülkelerde, emeðin görünüþteki fiyatý genellikle
düþük olmakla birlikte, gene de aslýnda çoðu kez diðer ülkelerden gerçekte daha yüksek olduðu,
ayný þekilde dikkate deðer bir þeydir. Çünkü, emekçiye günlük olarak verilen ücretler, her ne
kadar emeðin görünüþteki fiyatý ise de, emeðin gerçek fiyatý deðildir. Gerçek fiyat, belli miktarda
yapýlmýþ iþ, iþverene neye maloluyorsa odur; ve bu açýdan bakýldýðýnda, hububat fiyatý ile diðer
geçim araçlarý, yoksul ülkelerde zengin ülkelere göre genellikle daha düþük olmakla birlikte,
emeðin fiyatý, hemen her zaman zengin ülkelerde, yoksul ülkelerden daha düþüktür. ... Gündelik
ücret olarak hesap edilen emek, Ýskoçyada Ýngiltereye göre çok daha düþüktür. ... Parçabaþýna emek genellikle Ýngilterede daha ucuzdur. (James Anderson, Observations on the
Means of Exciting a Spirit of National Industry etc., Edinb. 1777, s. 350, 351.) Tersine, ücretlerin
düþüklüðü de emeðin pahalý olmasýna yolaçar. Emek, Ýrlandada Ýngiltereden daha pahalýdýr
... çünkü ücretler orada çok daha düþüktür. (n° 2074, Royal Commission un Railways, Minutes, 1867.)
482
Karl Marks
Kapital I
rekabetin yasaklanmasý ile güçlükle yaþayabilmektedir. Burada, son
olarak, Avrupanýn çeþitli ülkelerinde, fabrika ve iplik iþçisi baþýna düþen
ortalama ið sayýsý konusunda Bay Redgravein hazýrladýðý karþýlaþtýrýlmalý
bir tabloyu veriyorum. Bay Redgravein kendisi de, bu rakamlarý, birkaç
yýl önce derlediðini ve o zamandan beri fabrikalarýn büyüklükleri ile iþçi
baþýna düþen ið sayýsýnýn Ýngilterede artmýþ olduðunu belirtmektedir.
Bununla birlikte, o, adý geçen Kýta Avrupasý ülkelerinde ayný þekilde bir
geliþmenin varolduðunu ve böylece rakamlarýn karþýlaþtýrma amacýyla
bir deðer taþýdýklarýný kabul etmektedir.
FABRÝKA BAÞINA ORTALAMA ÝÐ SAYISI
Ýngiltere
12.600
Fransa
1.500
Prusya
1.500
Belçika
4.000
Saksonya
4.500
Avusturya
7.000
Ýsviçre
8.000
ÝÞÇÝ BAÞINA DÜÞEN ORTALAMA ÝÐ SAYISI
Fransa
14
Rusya
21
Prusya
37
Bavyera
46
Avusturya
49
Belçika
50
Saksonya
50
Ýsviçre
55
Daha küçük Alman devletleri
55
Büyük Britanya
74
[sayfa 576]
Bu karþýlaþtýrma, diyor Bay Redgrave, diðer nedenler yanýnda,
Ýngilteredeki fabrikalarýn büyük bir kýsmýnda makineli dokumacýlýk,
iplikçilikle birlikte yürütülen bir iþ olmasý nedeniyle, bu ülkenin lehinde
deðildir [oysa bu tabloda, dokumacýlar, genel toplamdan düþürülmemiþtir]; diðer ülkeler için verilen fabrikalarýn çoðu, iplik eðirme fabrikalarýdýr; eðer benzer þeyleri karþýlaþtýrmak olanaðý bulunsaydý, benim
bölgemde bulunan ve bir tek iþçi ile iki yardimcýsýnýn 2.200 iðli makinelere baktýðý ve günde 220 libre aðýrlýðýnda, 400 mil uzunluðunda iplik
üreten birçok pamuk ipliði fabrikasýný sayabilirdim. (Reports of Insp. of
Fact., 31st Oct., 1866, s. 31-37, passim.)
Bilindiði gibi, Ýngiliz kumpanyalarý, Doðu Avrupa ile Asyada demiryollarýnýn döþenmesini üzerlerine almýþ ve bunlarýn yapýmýnda yerli
emekçilerin yanýsýra bir miktar Ýngiliz iþçisi çalýþtýrmýþtýr. Pratik zorunluluklar nedeniyle, böylece bu kumpanyalar, emeðin yoðunluðu konusunda ulusal farklarý dikkate almak zorunda kalmýþlar, ama bu durum
onlarý herhangi bir kayba uðratmamýþtýr. Deneyimleri, ücretin yükse-
Karl Marks
Kapital I
483
kliði, emeðin ortalama yoðunluðuna azçok tekabül ettiði zaman bile,
emeðin nispi fiyatý genellikle ters yönde deðiþmektedir.
Ýlk iktisat yapýtlarýndan birisi olan, Essay on the Rate of Wages48
adlý yapýtýnda H. Carey, çeþitli uluslarda, ücretlerin, ulusal iþgünlerinin
üretkenlik derecesi ile doðrudan orantýlý olduðunu tanýtlamaya ve bu
uluslararasý iliþkiden de, her yerde ücretlerin emeðin üretkenliði ile
orantýlý olarak yükseldiði ve düþtüðü sonucunu çýkartmaya çalýþmaktadýr.
Carey alýþýk olduðu eleþtirisiz ve yüzeysel bir biçimde karmakarýþýk istatistik malzeme yýðýnýyla uðraþacaði yerde, önermelerini tanýtlamýþ olsaydý, gene de, artý-deðer üretimi tahlillerimizin bütünü, bu sonucun
saçmalýðýný gösterirdi. Bu incelemenin en iyi yaný, þeylerin, gerçekte
de, onun teorisine uygun biçimde olduklarýný iddia etmemiþ olmasýdýr.
Ona göre, devletin müdahalesi, doðal ekonomik iliþkileri bozmuþtur.
Bu nedenle, çeþitli ulusal ücretlerin devlete vergi þeklinde giden kýsmýnýn, iþçinin kendisine gittiði þeklinde hesaplanmasý gerekir. Þu devlet giderlerinin de kapitalist geliþmenin doðal meyveleri olup olmadýklarý konusunda Bay Careyin biraz daha düþünmesi [sayfa 577] gerekmez miydi? Bu usavurma þekli, sonradan Ýngilterenin, dünya pazarý
üzerindeki þeytanca etkisinin (anlaþýlan bu etki ona göre kapitalist üretimin doðal yasalarýndan ileri gelmemektedir) zorunlu hale getirdiði
devlet müdahalesini, yani doðanýn ve aklýn ürünü olan bu yasalarýn
devlet eliyle korunmasýný, alias* Himaye Sistemini keþfetmek üzere
iþin baþýnda rahatça ve uyum içinde iþleyen kapitalist üretim iliþkilerini
ancak devletin müdahalesi ile bozulan ebedi doða ve akýl yasalarý diye
ilk ilân eden kimseye tam yaraþacak türden bir usavurmadýr. Ayrýca,
Carey, Ricardo ile diðerlerinin teoremlerinde formülleþtirilen mevcut
toplumsal uzlaþmaz karþýtlýklar ile çeliþkilerin, gerçek ekonomik hareketin ideal ürünleri olmadýklarýný, tersine, kapitalist üretimin Ýngiltere
ile diðer yerlerde gösterdiði gerçek uzlaþmaz karþýtlýklarýn, Ricardo ile
ötekilerin teorilerinin bir sonucu olduðunu da keþfetmiþtir! Ensonu, kapitalist üretim tarzýnýn özünde bulunan güzellikler ile uyumu bozan þeyin, en sonunda ticaret olduðunu da o keþfetmiþtir. Bir adým daha atsa,
belki de, kapitalist üretim tarzýndaki tek kötülüðün sermayenin kendisi
olduðunu da keþfedecektir. Bastiat ile günümüzün öteki serbest ticaret
yanlýsý iyimserlerin uyumlu bilgeliklerinin gizli kaynaðý olma onuru, himayeci sapýklýklarýna karþýn, eleþtiri yeteneðinden böyle korkunç derecede yoksun ve böylesine düzmece bir bilgin olan ancak böyle birisine
ait olabilirdi. [sayfa 578]
48
[H. Carey,] Essay on the Rate of Wages: with on Examination of the Differences in the
Condition of the Labouring Population throughout the World, Philadelphia, 1853.
* Nam-ý diðer. -ç.
484
Karl Marks
Kapital I
YEDÝNCÝ KISIM
SERMAYE BÝRÝKÝMÝ
__________
G Ý R Ý Þ*
BÝR para tutarýnýn, üretim araçlarýna ve emek-gücüne dönüþtürülmesi, sermaye olarak iþlev yapacak bir deðer miktarýnýn atacaðý ilk
adýmdýr. Bu dönüþtürülme iþlemi, pazarda, dolaþým alaný içinde olur.
Ýkinci adým, üretim süreci, üretim araçlarý, deðerleri kendilerini meydana getiren öðelerin deðerini aþan ve bu nedenle de, baþlangýçta yatýrýlan sermaye ile birlikte bir artý-deðeri de içeren metalara dönüþür
dönüþmez tamamlanýr. Bu metalarýn da hemen dolaþýma sokulmasý
gerekir. Bunlarýn satýlmasý, deðerlerin para olarak gerçekleþmesi, bu
paranýn tekrar sermayeye dönüþmesi ve bu hareketin durmadan yenilenmesi gerekir. Ayný evrelerin durmadan birbirlerini izledikleri bu dairesel hareket, sermayenin dolaþým biçimini oluþturur. [sayfa 579]
* Marx'ýn Fransýzca metne koyduðu baþlýktýr. -ç.
Karl Marks
Kapital I
485
Birikimin ilk koþulu, kapitalistin elinde bulunan metalarý satabilmesi ve aldýðý paranýn büyük kýsmýný sermayeye dönüþtürebilmesidir.
Bundan sonraki sayfalarda, biz, sermayenin normal þekilde dolaþýmýný
varsayacaðýz. Bu sürecin ayrýntýlý tahlili, Ýkinci Kitapta [ciltte] görülecektir.
Artý-deðeri üreten, yani karþýlýðý ödenmemiþ emeði doðrudan
doðruya emekçiden kopartýp alarak bunu metalarda somutlaþtýran kapitalist, aslýnda, bu artý-deðerin ilk sahibi olmakla birlikte, hiç bir zaman
onun son sahibi deðildir. O, bunu, toplumsal üretim sürecinin bütünü
içinde baþka görevleri yerine getiren baþka kapitalistlerle, toprak sahipleriyle vb. paylaþmak durumundadýr. Artý-deðer, bu nedenle, çeþitli kýsýmlara ayrýlýr. Bu parçalar, çeþitli kategorilere ayrýlan kimselere gider
ve, kâr, faiz, tüccar kârý, toprak rantý vb. gibi birbirinden baðýmsýz farklý
þekiller alýr. Artýdeðerin bu deðiþmiþ þekillerini ancak Üçüncü Kitapta
[ciltte] ele alabileceðiz.
O halde, biz, burada, bir yandan, hem sermayenin dolaþým alanýnda büründüðü yeni þekillerle, hem de bu þekillerin ardýndaki gizli
somut üretim iliþkileri ile ilgilenmeksizin, kapitalistin ürettiði metalarý
deðeri üzerinden sattýðýný varsayacaðýz. Öte yandan ise, bu kapitalist
üreticiyi, bütün artý-deðerin sahibi ya da belki daha iyisi, bu yaðmada
onunla birlikte hissesi olan herkesin temsilcisi olarak ele alacaðýz. Bu
nedenle, biz, her þeyden önce, sermaye birikimini soyut bir açýdan,
yani fiili üretim sürecinde salt bir evre olarak inceleyeceðiz.
Birikim süreci gerçekleþeceði sürece, kapitalist, elindeki metalarý satmayý ve bu parayý yeniden sermayeye dönüþtürmeyi baþarýyla yürütüyor demektir. Ayrýca, artý-deðerin parçalara bölünüþü, ne onun niteliðini deðiþtirir, ne de birikimin bir öðesi haline geldiði koþullarý. Sanayici
kapitalistin, artý-deðerden kendisine alýkoyduðu ya da baþkalarýna býraktýðý kýsýmlarýn oraný ne olursa olsun, o, daima bu artý-deðere ilk elkoyan kimsedir. Bunun için, biz, gerçekte olanýn dýþýnda bir þeyi varsaymýþ olmuyoruz. Öte yandan, birikimi gerçekleþtiren dolaþým olayý ile
artý-deðerin parçalara bölünmesi, bu sürecin basit temel þeklini bulanýklaþtýrýr. Bu nedenle, birikim sürecinin tam ve kesin bir tahlili, bir süre
için, iç mekanizmasýnýn iþlemesini gizleyen bütün görünümleri bir yana
býrakmamýzý gerektirir. [sayfa 580]
486
Karl Marks
Kapital I
YÝRMÝÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASÝT YENÝDEN-ÜRETÝM
BÝR toplumda üretim sürecinin þekli ne olursa olsun, bu sürecin
devamlý olmasý, devresel olarak ayný evrelerden geçerek sürüp gitmesi
gerekir. Bir toplum tüketmekten nasýl vazgeçemezse, üretmekten de
öyle vazgeçemez. Bunun için birbiriyle iliþkili bir bütün, devamlý yenilemelerle akýp giden bir olay olarak görüldüðünde, her toplumsal üretim
süreci, ayný zamanda, bir yeniden-üretim sürecidir.
Üretim koþullarý, ayný zamanda, yeniden-üretimin de koþullarýdýr.
Ürettiði ürünlerin bir kýsmýný, üretim araçlarýna ya da yeni ürünlerin
unsurlarýna devamlý bir þekilde dönüþtürmedikçe hiç bir toplum, üretime devam edemez, bir baþka deyiþle, hiç bir toplum, yeniden-üretim
yapamaz. Diðer bütün koþullar ayný kalmak üzere, servetini yeniden
üretinesinin ve onu bir düzeyde tutmasýnýn tek yolu, üretim araçlarýnýn
yani, emek araçlarýnýn, [sayfa 581] hammaddenin, yýl boyunca tüketilen
Karl Marks
Kapital I
487
yardýmcý maddelerin yerine, ayný türden ve eþit miktarda mallarýn
konulmasýdýr; bunlarýn, yýllýk ürün kitlesinden ayrýlarak, üretim sürecine yeniden sokulmalarý gerekir. Demek oluyor ki, yýllýk ürünün belirli
bir kýsmý, üretim alanýna aittir. Daha baþlangýçta üretici tüketim için
ayrýlan bu kýsým, çoðu zaman bireysel tüketime tamamen uygun
düþmeyen mallar biçimindedir.
Üretim, biçim olarak kapitalistliðe ait ise, yeniden-üretimin biçimi de ayný olur. Kapitalist üretim biçiminde, nasýl ki, emek süreci sermayenin kendisini geniþletmesi yolunda bir araçtan baþka bir þey
deðilse, yeniden-üretim sürecinde de, yatýrýlmýþ deðeri sermaye olarak,
yani kendi kendini geniþleten deðer olarak yeniden üretmenin aracýndan baþka bir þey deðildir. Bir kimse, salt parasý devamlý bir þekilde
sermaye olarak iþ gördüðü için, ekonomik bakýmdan kapitalist niteliðini kazanýr. Sözgeliþi eðer 100 sterlin tutarýnda bir para bu yýl sermayeye çevrildi ve 20 sterlin artý-deðer ürettiyse, gelecek yýl ve onu izleyen
yýllarda da ayný iþlemi yinelemeyi sürdürmesi gerekir. Yatýrýlan sermayenin, devresel artýþý ya da sürece katýlan sermayenin devresel meyvesi
olarak artý-deðer, sermayeden doðan bir gelir þeklini alýr.1
Eðer bir gelir, kapitalist tarafýndan salt tüketim fonu olarak kullanýlýrsa ve kazanýldýðý süre içinde tüketilirse cæteris paribus,* [sayfa 582]
basit yeniden-üretim meydana gelmiþ olur. Bu yeniden-üretim, üretim
sürecinin, eski boyutlarý içersinde, salt bir yinelenmesi olmakla birlikte,
gene de bu yineleme ya da devamlýlýk bu sürece yeni bir nitelik kazandýrýr, ya da daha doðrusu, devamý olmayan tek tek bir süreç olarak
sahip bulunduðu görünürdeki bazý özelliklerinin ortadan kalkmasýna
yolaçar.
Emek-gücünün belli bir süre için satýnalýnmasý üretim sürecinin
1
Mais ces riches, qui consomment les produits die travail des autres, ne peuvent les
obtenir que par des échanges (metalarýn satýn alýnmasý). Sils donnent cependant leur richesse
acquise et accumulée en retour contre ces produits nouveaux qui sont lobjet de leur fantaisie,
ils semblent exposés à épuiser bientôt leur fonds de réserve; ils ne travaillent point, avons-nous
dit et ils ne peuvent même travailler; on croirait donc que chaque jour doit voir diminuer leurs
vieilles richesses, et que lorsquil ne leur en restera plus, rien ne sera offert en échange aux
ouvrier qui travaillent exclusivement pour eux. ... Mais dans lordre social, la richesse a acquis
la propriété de se reproduire par le travail dautrui, et sans que son propriétaire y concoure. La
richesse, comme le travail, et par le travail, donne un fruit annuel qui peut être détruit chaque
année sans que le riche en devienne plus pauvre. Ce fruit est le revenu qui naît du capital.
[Ama, baþkalarýnýn emek ürünlerini tüketen bu zenginler, bu ürünleri ancak deðiþimler
(metalarýn satýn alýnmasý) aracýyla elde edebilirler. Heveslerinin konusu olan bu yeni ürünlere
karþýlýk, kazanýlýp biriktirilmiþ servetlerini verdiklerine göre, kýsa zamanda yedeklik fonlarýný
tüketme tehlikesi ile karþý karþýyaymýþ gibi görünürler; onlarýn hiç çalýþmadýklarýný söylemiþtik,
ve hatta çalýþamazlar da; öyleyse, her gün eski zenginliklerinin azalacaðý ve artýk ellerinde hiç
bir þey kalmadýðý zaman, yalnýzca onlar için çalýþan iþçilere verilecek hiç bir þey kalamayacaðý
sanýlabilir. ... Ama toplumsal düzende, zenginlik, kendini baþkasýnýn çalýþmasý ile, ve zenginliik
sahibi bu iþe karýþmaksýzýn, yeniden-üretir. Zenginlik de, emek gibi ve emek aracýyla, her yýl,
zengin daha yoksul olmaksýzýn yokedilebilen yýllýk bir ürün verir. Bu ürün, sermayeden doðan
gelirdir.] Sismondi, Nouv. Princ. dÉcon. Pol., Paris 1819, t. I, s. 81-82.)
* Öteki þeyler ayný kalmak koþuluyla. -ç.
488
Karl Marks
Kapital I
ilk adýmýdýr; bu baþlangýç, emeðin satýþ süresi bittikçe, bir hafta ya da
ay gibi belirli bir üretim dönemi sona erdikçe durmadan yinelenir. Ama
emekçiye, emek-gücünün karþýlýðý, ancak bu gücü harcamasýndan sonra, ve metalarda yalnýz kendi deðerini deðil artý-deðeri de gerçekleþtirdikten sonra ödenir. Emekçi, demek oluyor ki, bizim þimdilik kapitalistin
özel tüketim fonu saydýðýmýz artý-deðeri üretmekle kalmaz, sonradan
kendisine ücret þeklinde dönen fonu, deðiþen sermayeyi de üretir; ve
iþçinin çalýþtýrýlmasý, ancak bu fonu yeniden ürettiði sürece devam eder.
Onsekizinci Bölümde sözü edilen ve ücreti, üründen alýnan bir pay olarak gösteren iktisatçýlarýn bu formüllerinin çýkýþ noktasý da iþte bu oluyor.2
Emekçiye ücret þeklinde geri denen þey, emekçinin devamlý olarak yeniden ürettiði ürünün bir kýsmýdýr. Kapitalistin, emekçiye ücretini para
olarak ödediði doðrudur, ama bu para, onun emeðinin ürününün kýlýk
deðiþtirmiþ þeklinden baþka bir þey deðildir. Emekçi, üretim araçlarýndan bir kýsmýný ürüne dönüþtürürken, daha önceki ürünün bir kýsmýný
da paraya dönüþtürür. Geçen hafta ya da geçen yýlký emeði, bu hafta ya
da bu yýlki emek-gücünün karþýlýðýný ödeyen þeydir. Tek bir kapitalist
ile tek bir emekçi yerine, kapitalist sýnýf ile emekçi sýnýfý bir tüm olarak
alýrsak, paranýn iþe karýþmasýyla ortaya çýkan hayal derhal yokolur. Kapitalist sýnýf, emekçi sýnýfa, sürekli olarak, emekçi sýnýf tarafýndan üretilen ve kapitalist sýnýf tarafýndan elko-nulan metalarýn bir kýsmý için para
þeklinde ödeme makbuzlarý verir. Emekçiler ise gene ayný süreklilik
içersinde, bu ödeme makbuzlarýný kapitalist sýnýfa geri verirler ve böylece kendi elleriyle ürettikleri üründen paylarýný alýrlar. Ürünün, meta
þeklini ve metaýn para þeklini alýþý, bu alýþveriþi bir örtü ile gizler.
Deðiþen sermaye, bu nedenle, emekçinin kendisiyle ailesinin
[sayfa 583] varlýðýný, sürdürmesi için gerekli ve toplumsal üretim sisteminin
þekli ne olursa olsun, kendisinin üretmek ve yeniden üretmek zorunda
bulunduðu tüketim maddeleri ya da emek fonunun özel tarihsel bir görünüm þeklinden baþka bir þey deðildir. Bu emek fonunun, emeðinin
karþýlýðýnýn ödenmesi için durmadan para þeklinde ona doðru akmasýnýn
nedeni, yarattýðý ürünün sermaye þeklin de durmadan ondan uzaklaþmasýdýr. Ama bu, bir üründe gerçekleþen emekçinin kendi emeðinin
ona kapitalist tarafýndan önceden emek fonu olarak verilmiþ olduðu
gerçeðini deðiþtirmez.3 Efendisi için angaryayla yükümlü bir köylüyü
ele alalým. Kendi topraðý üzerinde kendi üretim araçlarý ile, diyelim haftanýn 3 günü çalýþýr. Diðer 3 gün ise efendisinin malikanesinde zoraki
çalýþýr. Bu köylü durmadan kendi emek fonunu yeniden üretmektedir
2
Ücretler de, kârlar da, son þeklini almýþ ürünün gerçek birer parçasý olarak ele alýnmalýdýr.
(Ramsay, l.c., s. 142.) Ürünün emekçiye, ücret þeklinde gelen parçasý. (J. Mill, Eléments etc.,
Parissot çevirisi, Paris 1823, s. 33, 34.)
3
Sermaye, iþçiye ücretini ödemek için kullanýldýðý zaman, emeðin devamý ve bakýmý
fonuna hiç bir þey katmýþ olmaz. (Cazenove, Malthusun, Definitions in Pol. Econ., London
1853, s. 22, baskýsýna eklediði not.)
Karl Marks
Kapital I
489
ve bu durumda, bu fon, hiç bir zaman emeðinin karþýlýðýnýn ödenmesi
için bir baþkasý tarafýndan ödenen para þeklini almamaktadýr. Ama
buna karþýlýk, efendisi için harcadýðý karþýlýðý ödenmeyen yükümlü emek
de, hiç bir zaman karþýlýðý ödenen gönüllü emek niteliðini kapsamaz.
Eðer güzel bir sabah, efendisi, topraka, hayvanlara, tohumluða, kýsacasý
köylünün üretim araçlarýna elkorsa, köylü bundan böyle artýk emekgücünü, efendiye satmak durumunda kalacaktýr. O, cæteris paribus,
üç günü kendisi, üç günü efendisi için olmak üzere gene 6 gün çalýþacak
ve efendisi de böylece ücretli adam çalýþtýran kapitalist haline gelecektir. Önceden olduðu gibi gene üretim araçlarýný üretim araçlarý olarak
kullanacak ve bunlarýn deðerini ürüne aktaracaktýr. Týpký eskisi gibi,
ürünün belirli bir kýsmý, yeniden-üretime ayrýlacaktýr. Ama yükümlü
emeðin ücretli-emeðe dönüþtüðü anda, köylünün kendisinin, týpký eskisi gibi üretmeye ve yeniden üretmeye devam ettiði emek fonu, bu
andan sonra, ücret þeklinde efendisi tarafýndan yatýrýlan sermaye biçimini alýr. Görünüm biçimini, görünen þeyden ayýrma yeteneðinden
yoksun darkafalý burjuva iktisatçýsý, yeryüzünün þurasýnda burasýnda
bugün bile emek fonunun sermaye þeklinde çýkmakta olduðu gerçeðine gözlerini kapar.4
Deðiþen sermayenin, kapitalistin kendisine ait bir fondan [sayfa 584]
yatýrýlan bir deðer olma özelliðini, ancak,5 kapitalist üretim sürecini sürekli
yenilenme akýþý içinde gördüðümüz zaman kaybettiði doðrudur. Ama
bu sürecin de þöyle ya da böyle bir baþlangýcý olmasý gerekir. Bu nedenle, bizim buraya kadar ki bakýþ açýmýza göre, kapitalist, bir zamanlar, baþkalarýnýn karþýlýðý ödenmeyen emeklerinden baðýmsýz olarak
birikmiþ para sahibi olan, ve bu birikimle emek-gücü alýcýsý olarak, sýk
sýk pazarda boy göstermiþ bir kiþi olarak görünmektedir. Her ne halse,
bu süreçteki süreklilik, basit yeniden-üretim, sermayenin yalnýz deðiþen
kýsmýný deðil, tümünü etkileyen diðer bazý olaðanüstü deðiþiklikler meydana getirmiþtir.
Eðer, 1.000 sterlinlik bir sermaye, yýlda 200 sterlinlik bir artý-deðer
yaratýr ve bu artý-deðer her yýl tüketilirse, beþ yýlýn soriunda tüketilen
artý-deðer 5 x 200 sterline ya da baþlangýçta yatýrýlan 1.000 sterline
ulaþacaktýr. Yok eðer yalnýzca bir kýsmý, diyelim yarýsý tüketilecek olursa, 10 yýlýn sonunda ayný sonuca varýlacaktýr, çünkü 10 x 100 = 1.000
sterlin eder.
Genel Kural: Yatýrýlan sermayenin deðeri, yýlda tüketilen artý-deðere bölünürse, baþlangýçta yatýrýlan sermayenin kapitalist tarafýndan ta4
Kapitalistler tarafýndan ödenen emeðin ücreti bu durumda, yeryüzü emekçilerinin dörttebirinden azdýr. (Richard Jones, Textbook of Lectures on the Polit. Economy of Nations, Hertford
1852, s. 36.)
5
Ýmalatçý (yani manüfaktür iþçisi) ücretini patrondan almakla birlikte, aslýnda ona hiç
bir gider yüklemiþ olmaz; çünkü bu ücretlerin deðeri genellikle, kârla birlikte, üzerinde emek
verdiði þeyin artan deðerinde toplanmýþ ve saklanmýþ olur. (A. Smith, l.c., Book II, ch. III, s.
355.)
490
Karl Marks
Kapital I
mamen tüketilmiþ ve bu nedenle de yokolacaðý yýllarýn, ya da yenidenüretim dönemlerinin sayýsý elde edilir. Kapitalist, baþkalarýnýn karþýlýðý
ödenmemiþ emeðini, yani artý-deðeri tükettiðini, oysa ilk koyduðu sermayeyi olduðu gibi tuttuðunu sanýr; ama onun bu düþüncesi gerçekleri
deðiþtirmez. Aradan belli sayýda yýl geçtikten sonra, o zaman sahip
olduðu sermaye deðeri, o yýllar boyunca elde ettiði artý-deðer toplamýna
ve tükettiði toplam deðer ise baþlangýçtaki sermayesine eþittir. Elinde
toplam miktarý deðiþmeyen bir sermaye bulunduðu ve bunun bir kýsmýnýn, yani binalarýn, makinelerin vb. daha iþe giriþtiði zaman varolduklarý doðrudur. Ama bizi burada ilgilendiren þey, maddi öðelei deðil,
bu sermayenin deðeridir. Bir kimse bütün varýný yoðunu, bu varlýðýn
deðerine eþit bir borca girmekle tüketmiþ olsa, onun bu varlýðýnýn, borçlarýnýn toplamýndan baþka bir þeyi temsil etmeyeceði açýktýr. Kapitalist
için de durum böyledir; ilk koyduðu sermayenin eþdeðeri miktarýnda
bir deðeri tüketmiþ olsa, o çünkü sermayenin deðeri, karþýlýðýný ödemeksizin elde ettiði artý-deðerin toplam miktarýndan baþka bir þeyi temsil
etmez. Eski sermayesinin tek bir kuruþu bile [sayfa 585] artýk varolmaya
devam etmez.
Demek ki, her türlü birikimin dýþýnda, salt üretim sürecinin sürekliliði, bir baþka deyiþle, basit yeniden-üretim, eninde sonunda ve zorunlu
olarak, her sermayeyi, birikmiþ sermayeye ya da sermayeleþtirilmiþ artýdeðere çevirir. Bu sermaye, baþlangýçta, onu kullanan kimsenin kiþisel
emeði ile elde edilmiþ bile olsa, ergeç, eþdeðeri verilmeksizin elde edilmiþ bir deðer, baþkalarýnýn, parada ya da baþka bir metada maddeleþen
karþýliði ödenmemiþ emeði halini alýr. Dördüncü ve Altýncý Bölümlerde
gördüðümüz gibi, paranýn sermayeye dönüþtürülmesi için, metalarýn
üretimi ile dolaþýmýndan baþka bir þey daha gereklidir. Bir yanda, para
ya da deðere sahip olan kimsenin, öte yanda, deðer yaratýcý cevhere
sahip olan kimsenin; bir yanda üretim ve geçim araçlarýna sahip olan
kimsenin, öte yanda emek-gücünden baþka bir þeyi olmayan kimsenin, alýcý ve satýcý olarak karþý karþýya gelmeleri gerektiðini gördük.
Emeðin üründen, öznel emek-gücünün, nesnel emek koþullarýndan
ayrýlmasý, böylece kapitalist üretimin gerçek temeli ve çýkýþ noktasi
oluyordu.
Ama, baþlangýçta yalnýzca hareket noktasý olan bu þey, salt sürecin sürekliliði, basit yeniden-üretim ile, kapitalist üretimin durmadan
yenilenen ve yinelenen, kendine özgü bir sonucu halini alýyor. Üretim
süreci, bir yandan, ardý arasý kesilmeden, maddi serveti, sermayeye,
kapitalist için daha fazla servet ve zevk yaratma aracýna çeviriyor. Öteyandan, iþçi, üretim sürecine bir servet kaynaðý olarak girdiði halde, süreci,
kendisinin de zenginliðinin kaynaðý olabilecek bütün araçlardan yoksun
olarak terkediyor. Sürece girmeden önce kendi emeði, emek-gücünün
satýþý ile kendisinden ayrýldýðý, ona yabancýlaþtýðý ve kapitalist tarafýndan elkonularak sermaye ile birleþtirildiði için, süreç sýrasýnda da bu
Karl Marks
Kapital I
491
emek, kendisine ait olmayan bir üründe gerçekleþmek zorundadýr. Üretim süreci, ayný zamanda, kapitalistin, emek-gücünü tükettiði bir süreç
olduðu için, emekçinin ürünü sürekli olarak yalnýz metalara deðil, sermayeye, deðer yaratýcý gücü emen deðere, emekçiyi satýnalan geçim
araçlarýna, üreticilere komuta eden üretim araçlarýna da dönüþür.6
Emekçi, bu nedenle, durup [sayfa 586] dinlenmeden, sermaye biçiminde,
kendisine egemen olan ve onu sömüren yabancý bir güç biçiminde,
maddi nesnel zenginlik yaratýr; ve kapitalist, sürekli emek-gücü üretir,
ama bu üretim, içlerinde ve ancak onlarla gerçekleþebilen nesnelerden ayrý olarak, öznel bir zenginlik kaynaðý biçimindedir; kýsacasý, o,
emekçi üretir, ama ücretli emekçi.7 Bu kesintisiz yeniden-üretim,
emekçinin böylece ebedileþtirilmesi, kapitalist üretimin sine qud
nonudur.*
Emekçinin tüketimi iki yönlüdür. Üretim sýrasýnda, emeðiyle üretim araçlarýný tüketir ve bunlarý, yatýrýlan sermayeden daha deðerli ürünlere dönüþtürür. Bu, üretici tüketimdir. Ve ayný zamanda da, emekgücünün, onu satýnalan kapitalist tarafýndan tüketilmesidir. Öte yandan, emekçi, emek-gücü için kendisine öde nen parayý geçim araçlarýna çevirir: bu, onun bireysel tüketimidir. Emekçinin üretken tüketimi
ile bireysel tüketimi, demek ki, tamamen birbirinden farklýdýr. Ýlkinde
emekçi, sermayenin devindirici gücü olarak iþ görür ve kapitaliste aittir.
Ýkincisinde kendisine aittir ve üretim faaliyetleri dýþýnda kendi gerekli
yaþamsal iþlevlerini yerine getirir. Birincinin sonucu ile kapitalist yaþar,
ikincisininki ile iþçi.
Ýþgününü incelerken, emekçinin çoðu zaman kendi bireysel tüketimini, salt üretimi ilgilendiren bir olay gibi yerine getirmek zorunda
kaldýðýný görmüþtük. Bu gibi durumlarda, týpký buhar makinesine kömür ile su, çarklara yað verilmesi gibi, emek-gücünü devam ettirmek
için gerekli tüketim maddelerini saðlamaktadýr. Tüketim maddeleri, bu
durumda, yalnýzca üretim araçlarýnýn gerektirdiði tüketim maddeleridir; onun bireysel tüketimi, doðrudan doðruya üretken tüketimdir. Bununla birlikte, bu durum, aslýnda kapitalist üretime ait olmayan bir
kötüye kullanma gibi görünür.8
Tek bir kapitalisti ve tek bir iþçiyi deðil, kapitalist sýnýf ile emekçi
* Vazgeçilmez (koþul). -ç.
Bu, üretken emeðin, kendine özgü dikkate deðer bir özelliðidir. Üretken olarak tüketilen
þey sermayedir ve tüketilmekle sermaye þeklini alýr. (James Mill, l.c., s. 242.) Ne var ki, James
Mill, bu dikkate deðer özelliðin izini hiç bir zaman yakalayabilmiþ deðildir.
7
Manüfaktürün, baþlangýcýnda pek çok yoksula iþ saðladýðý gerçekten doðrudur, ama
bunun devamýyla, yoksulluklarý yokolmadýðý gibi sayýlarý da artar. (Reasons for a Limited
Exportation of Wool, London 1677, s. 19.) Çiftçi þimdi yoksullarý yaþattýðý gibi saçma bir iddiada
bulunuyor. Bunlarý sefalet içinde tuttuðu gerçekten doðrudur. (Reasons for the Late Increase
of the Poor Rates: or a Comparative View of the Prices of Labour and Provisions, London 1777,
s. 31.)
8
Rossi, eðer üretken tüketimin sýrrýna varmýþ olsaydý, buna, bu derece þiddetle karþý
koymazdý.
6
492
Karl Marks
Kapital I
sýnýfýný, tek bir üretim sürecini deðil, bütünüyle kapitalist üretim sürecini güncel toplumsal boyutlarý içersinde ele aldýðýmýz zaman, konu,
bambaþka bir görünüþ kazanýr. Kapitalist, sermayesinin [sayfa 587] bir kýsmýný emek-gücüne çevirmekle, tüm sermayesinin deðerini artýrýr. Bir
taþla iki kuþ birden vumaktadýr. Yalnýz emekçiden aldýðýndan deðil,
emekçiye verdiðinden de kâr saðlamaktadýr. Emek-gücü karþýlýðýnda
verilen sermaye, gerekli tüketim maddelerine dönüþmekte ve bunlarýn
tüketimi ile emekçinin kaslarý, sinirleri, kemikleri ve beyni yeniden üretilmekte ve yeni emekçiler üretilmektedir. Ýþçi sýnýfýnýn tamamen zorunlu
sýnýrlar içersinde kalan bireysel tüketimi, bu yüzden, emek-gücü
karþýlýðýnda sermayece verilen geçim araçlarýnýn, tüketilmek üzere sermayenin emrine verilen taze emek-gücüne tekrar çevrilmesidir. Bu tüketim, kapitalist için vazgeçilmez bir üretim aracý olan þeyin, yani
emekçinin kendisinin üretimi ve yeniden-üretimidir. Emekçinin bireysel tüketimi, ister iþyerinde, ister dýþarda geçsin, üretim sürecinin bir
kýsmý olsun ya da olmasýn, bu yüzden, sermayenin ve üretiminin ve
yeniden-üretiminin bir etmenini oluþturur, týpký bir makinenin temizliðinin, çalýþýrken ya da dururken yapýlmasý gibi. Emekçinin, geçim
araçlarýný, kapitalisti hoþnut etmek için deðil de kendi amacýna hizmet
için tüketmesinin hiç bir önemi yoktur. Yemin, bir hayvan tarafýndan
tüketilmesi, onun yediklerinden hoþlanmýþ olmasýndan dolayý üretim
sürecinde zorunlu bir etmen olmaz. Ýþçi sýnýfýnýn yaþamaya devam etmesi ve yeniden-üretilmesi, sermayenin yeniden-üretilmesinin her zaman için zorunlu bir koþuludur. Ama kapitalist, bunun yerine getirilmesini, emekçinin hayatta kalma ve üreme içgüdüsüne rahatça býrakabilir. Bütün kapitalistler, emekçinin bireysel tüketimini elden geldiðince
tamamen zorunlu olan maddelere indirgemeyi büyük dikkat gösterirler
ve bu bakýmdan, emekçilerini daha az besleyici yiyecekler yerine daha
çok besleyici yiyecekler almaya zorlayan o zalim Güney Amerikalýlarý
öykünmekten çok uzaktýrlar.9
Ýþte böylece, kapilalistler ve onlarýn ideolojik temsilcileri olan
ekonomi politikçiler, emekçinin bireysel tüketiminden yalnýz bu sýnýfýn
devamý için gerekli olan ve bu nedenle de kapitalistlerin tüketmek
üzere emek-gücü bulabilmeleri için yerine getirilmesi [sayfa 588] zorunlu
olan kýsmýný üretken tüketim saymakta, ve bunun dýþýnda kalan ve
emekçinin kendi keyfi için yaptýðý tüketimi ise üretken olmayan tüketim olarak kabul etmektedirler.10 Sermaye birikimi, eðer ücretlerde, ser9
Günlük iþi (belki de dünyada en aðýr olaný) 180 ve 200 libre aðýrlýðýnda bir maden
yükünü 450 foot derinlikten omuzlarýnda taþýyarak yeryüzüne çýkartmak olan G. Amerikalý maden
iþçileri, yalnýz ekmek ve fasulye ile beslenirler; aslýnda bunlar yalnýz ekmekle karýnlarýný
doyurmayý yeðlerler, ama yalnýz ekmekle beslenen insanlarýn bu kadar aðýr iþe dayanamayacaðýný
öðrenen patronlarý, bu iþçilere, de sanki beygirmiþ gibi davranarak zorla fasulye de yedirir; ne
var ki, fasulye, ekmeðe göre gerçekten daha fazla kemik-tozu (kireçli fosfat) içerir. (Liebig, l.c.,
c. I, s. 194, not.)
10
James Mill, l.c., s. 238 sqq.
Karl Marks
Kapital I
493
maye tarafýndan daha fazla emek-gücü tüketilmesi olanaðýný birlikte
getirmeyen bir yükseliþe ve dolayýsýyla da emekçinin tüketiminde bir
artýþa yolaçacak ise, bu ek sermaye, üretken olmayan bir þekilde tüketilmiþ olur.11 Aslýnda, emekçinin bireysel tüketimi, kendisi yönünden
üretken olmayan bir tüketimdir, çünkü bu, yalnýzca gereksinme içindeki bir bireyi yeniden üretmektedir; oysa bu, kapitalist ve devlet için
üretken bir tüketimdir, çünkü bu, onlarýn servetini yaratan gücü üretmektedir.12
Bunun için, toplumsal açýdan bakýldýðýnda, iþçi sýnýfý, emek-sürecine doðrudan doðruya katýlmadýðý zaman bile, týpký sýradan bir emek
aracý gibi sermayenin tamamlayýcý bir parçasýdýr. Bireysel tüketimi bile,
belli sýnýrlar içinde, üretim sürecinde bir etmendir. Ne var ki, bu süreç,
kendinden bilinçIi araçlarý yüzüstü býrakmalarýný önlemek için gerekli
önlemleri alýr ve bunlarýn ürettikleri ürünleri daha biter bitmez onlarýn
bulunduðu kutuptan sermayenin bulunduðu karþýt kutba taþýr. Bireysel
tüketim bir yandan bunlarýn varlýklarýný sürdürmelerini ve yeniden üretilmelerini, öte yandan da yaþamak için gerekli tüketim maddelerini
yokederek iþçilerin, emek pazarýnda sürekli boy göstermelerini saðlar.
Romalý köle prangaya vurulurdu, ücretli emekçi, sahibine, görüneyen
baðlarla baðlanýr. Baðýmsýzlýk görüntüsü, iþverenin devamlý olarak deðiþmesi ve bir de, bir sözleþmenin fictio jurisi* ile saðlanýr ve sürdürülür.
Eskiden, sermaye, serbest emekçi üzerindeki mülkiyet hakkýný
güvenlik altýna almak için, gerektiðinde yasal yollara baþvururdu. Örneðin, 1815 yýlýna kadar Ýngilterede, makine yapýmýnda çalýþan mekanik iþçilerin dýþarýya göç etmeleri aðýr cezalar konularak yasaklanmýþtý.
[sayfa 589]
Ýþçi sýnýfýnýn yeniden-üretimi, bir kuþaktan diðerine aktarýlan bir
hüner birikimini de birlikte getirir.13 Böyle hünerli bir sýnýfýn varlýðýný kapitalistin ne ölçüde kendisinin hakký olarak bildiði, üretim etmenleri
arasýnda saydýðý ve onu hangi ölçüde kendi deðiþen sermayesinin gerçek þekli olarak gördüðü, kendisini bu sýnýftan yoksun býrakmakla tehdit eden bir bunalýmýn patlak vermesiyle derhal görülür. Birleþik Devletlerdeki iç savaþ ve onunla birlikte ortaya çýkan pamuk kýtlýðý sonucu,
11
Eðer emeðin fiyatý, sermayedeki artýþa uymayacak þekilde, daha fazla emek kullanýlamayacak derecede yükselirse, bu tür sermaye artýþýnýn, üretken olmayan þekilde tüketileceðini
söyleyebilirim. (Ricardo, l.c., s. 163.)
12
Gerçek anlamýyla tek üretken tüketim, servetin, yeniden-üretim amacýyla kapitalistler
tarafýndan tüketilmesi ya da yokedilmesidir (üretim araçlarýnýn tüketilmesidir, demek istiyor). ...
Ýþçi ... kendisini çalýþtýran kimse için ve devlet için üretici bir tüketicidir, ama sözcüðün dar
anlamýyla, kendisi için deðildir. (Malthus. Definitions etc., s. 30.)
13
Biriktirildiði ve önceden hazýrlandýðý söylenebilecek tek þey, emekçinin hüneridir. ...
Hünerli emeðin biriktirilmesi ve saklanmasý, bu çok önemli iþlem, büyük emekçi kitleleri
yönünden, hiç bir sermaye olmaksýzýn gerçekleþtirilmiþtir. (Th. Hodgskin, Labour Defended
etc., s. 12, 13.)
* Varsayýlan hükümler. -ç.
494
Karl Marks
Kapital I
Lancashiredaki pamuklu dokuma iþleyenlerin çoðu, çok iyi bilindiði
gibi iþten atýlmýþtý. Fazlalýk haline gelenlerin sömürgelere ya da Birleþik
Devletlere göç edebilmelerini saðlamak amacýyla, devlet yardýmý ya da
gönüllü ulusal yardým kampanyalarý açýlmasý için, hem iþçi sýnýfýnýn
kendisinden ve hem de toplumun diðer katlarýndan feryatlar yükselmiþti.
Bu sýrada, The Times, 24 Mart 1863 tarihin de, Manchester Ticaret Odasi eski baþkaný Edmund Potterin bir mektubunu yayýnladý. Avam Kamarasýnda, bu mektuptan, haklý olarak, fabrikatörlerin bildirisi diye
sözediliyordu.14 Sermayenin emek üzerindeki mülkiyet hakkýnýn utanmadan ortaya konulduðu birkaç ilginç pasajý buraya aktarýyoruz.
Ona (iþsiz kalan kimseye), pamuklu iþçilerinin çok fazla olduðu ... ve ... belki üçte-bir oranýnda bir indirim yapilmasý gerektiði ve o
zaman geriye kalan üçte-iki için saðlýklý bir talep olacaðý söylenebilir. ...
Kamuoyu, ... göçü isteklendiriyor. ... Patron, elinin altýndaki emek arzýnýn buradan ayrýlmasýný istemeyebilir; bunun hem haksýz, hem de yanlýþ
bir þey olduðunu belki de haklý olarak düþünebilir. ... Eðer kamuya ait
fonlar, bu göçe yardým etmek için kullanýlacaksa, onun da sesini yükseltme ve belki de bunu protesto etme hakký vardýr. Bay Potter, bunun
ardýndan, pamuklu ticaretinin yararlarýný, bu iþkolunun Ýrlanda ile tarýmsal bölgelerden çekip aldýðý artý-nüfusu, ulaþtýðý muazzam boyutlarý, 1860 yýlýnda Ýngilterenin toplu ihracatýnda 5/13 gibi önemli bir yer
tuttuðunu, birkaç yýl sonra özellikle Hindistan pazarýnýn geniþlemesi ve
libresi 6 peniden bol pamuk saðlamasý ile onun da tekrar nasýl geniþleyeceðini gösterir. Sonra da þöyle devam [sayfa 590] eder: Zamanla ... bir,
iki ya da üç yýlda, gerekli miktarý üretebilecektir. ... Þimdi sormak istediðim bir þey var. Bu iþkolu ayakta tutulmaya deðer mi? Makineleri
(canlý emek makinelerini demek istiyor) düzen altýnda tutmak, harcanacak çabaya deðmez mi, ve bunlardan vazgeçmeyi düþünmek büyük
bir çýlgýnlýk olmaz mý? Bence olur. Ýþçilerin mülk olmadýklarýný, Lancashireýn ve patronlarýn malý olmadýklarýný kabul ederim, ama onlar,
her ikisinin de gücüdür; onlar, kuþaklar boyu yeri doldurulamayacak
zihinsel ve eðitilmiþ güçlerdir; buna karþýlýk, bunlarýn üzerlerinde çalýþtýklarý makinelerin çoðu, oniki aylýk bir sürede, hem de kârlý olacak
þekilde iyileþtirilebilir ve yenilenebilir.15 Emek-gücünün göç etmesini
isteklendirelim ya da buna izin verelim, peki kapitalist ne olacak? ...
14
Bu mektuba, fabrikatörlerin bildirisi olarak bakýlabilir. Ferrand, Motion on the Cotton
Famine, H. o. C., 27th April 1863.)
15
Olaðan koþullar altýnda, ücretlerin indirilmesi sözkonusu olduðu zaman, bu ayný sermayenin, büsbütün ayrý bir telden çaldýðý da unutulmamalýdýr. O zaman patronlar koro halinde:
Fabrika iþçileri, bunu bir an akýllarýndan çýkarmasýnlar ki, onlarýnki gerçekten çok küçük cinsten
hüner isteyen bir iþtir: bundan daha kolay öðrenilebilecek ve niteliði bakýmýndan bundan daha
fazla ücret ödenen, ya da en az uzmanlýk veren çok kiþi bir eðitimle, bundan daha çabuk ve bol
elde edilebilecek baþka hiç bir iþ yoktur. ... Patronun makinesi (þimdi bunlarýn 12 ayda ve hem
de kârla yenilenebileceðini öðreniyoruz), aslýnda, üretim iþinde, altý aylýk bir eðitimin öðreteceði
ve sýradan bir tarým iþçisinin bile öðrenebileceði fabrika iþçisinin emek ve hünerinden (þimdi
30 yýlda yenilenmeleri olanaksýz) çok daha önemli rol oynar. (Bu kitabýn 435. sayfasýna bakýnýz.)
Karl Marks
Kapital I
495
iþçilerin kaymak tabakasýný alýnýz, sabit sermaye, deðerini büyük ölçüde kaybeder, döner sermaye düþük nitelikte emeðin daralan arzý karþýsýnda savaþým veremez. ... Bize, iþçilerin, bunu (göç etmeyi) istedikleri
söyleniyor. Onlarýn bunu istemeleri çok doðaldýr. ... Emek-gücünü elinden alarak ve ücret harcamalarýný, diyelim beþte-bire ya da beþ milyona indirerek pamuklu iþkolunu küçültelim ve daraltalým, bunun hemen
üzerindeki sýnýfa, küçük dükkan sahiplerine ne olacaktýr? Arazi ve kulübe kiralarý ne olacaktýr? ... Bunun etkilerini yukarýya doðru, küçük çiftçilere, ev sahiplerine ve toprak sahiplerine doðru izleyiniz, ve bir ulusun
bütiin sýnýflarý için, en iyi fabrika iþçilerini dýþ ülkelere göndermek ve en
üretken sermaye ve zenginlik deðerlerini yoketmek suretiyle bir ulusu
zayýf düþürmekten daha canakýyýcý bir plan olabilir mi? ... Pamuklu bölgelerinde, yardim alanlarýn hiç deðilse maneviyatlarýný yükseltmek için,
özel yasal yönetmeliklerle, bir ölçüde zorunlu çalýþmayý saðlamak üzere, Yoksullara Yardim Kuruluna eklenecek özel komiserler tarafýndan
yürütülecek, iki ya da üç yýl sürecek (5-6 milyon sterlin tutarýnda) bir
fon kurulmasýný öneriyorum. Toprak sahipleri ya da, [sayfa 591] patronlar
için en iyi iþçilerinden ayrýlmaktan ve geriye kalanlarý, yaygýn ve tüketici
bir göçle, bütün bir bölgeyi sermaye ve deðerden yoksun býrakacak bir
hareketle hayal kýrýklýðýna uðratmak ve maneviyatlarýný bozmaktan daha
feci ne olabilir?
Fabrikatörlerin seçkin sözcüsü Potter, her ikisi de kapitallste ait
iki tür makine arasýnda bir ayrým yapýyor; bunlardan birisi fabrikada
duruyor, diðeri ise geceleri ve bir de pazar günleri fabrika dýþýnda, kulübelerde kalýyorlar. Bunlardan birisi cansýz, diðeri canlý. Cansýz makine
yalnýz aþýnmakla, günden güne deðerini yitirmekle kalmýyor, büyük bir
kýsmý sürekli teknik geliþmeyle hýzla ömrünü tamamlýyor ve birkaç ay
sonra yerini yeni bir makineye hem de kârlý olacak þekilde býrakýyor.
Tersine, canlý makine, zaman geçtikçe ve kuþaktan kuþaða devredilen
hüner ölçüsünde iyileþip geliþiyor. The Times, pamuklu lorduna þu
karþýlýðý veriyor:
Bay Edmund Potteri, pamuklu sanayii patronlarýnýn müstesna
ve yüce önemleri öylesine etkilemiþtir ki, bu sýnýfý korumak ve sürdürmek, mesleklerini devam ettirmek için, yarým milyonluk iþçi sýnýfýnýn,
istemedikleri halde, büyük bir moral iþevine kapatýlmasýný istiyor. Bu
sanayi ayakta tutulmaya deðer mi? diye soruyor Bay Potter, Biz, buna,
dnurlu yollarla olmak üzere elbette diye karþýlýk veriyoruz. Bay Potter,
makineleri düzen içinde tutmaya deðer mi? diye tekrar soruyor. Burada duralýyoruz. Makine sözü ile Bay Potter, insan makinesi demek
istiyor; çünkü, bunlarýn mutlak anlamda mal olarak kullanýlmasýný söylemek istemediðini özellikle belirtiyor. þurasýný itiraf edelim ki, insan
makinesini düzen içinde tutmak yani bir yere kapatarak yaðlayýp saklamak ne bu çabaya deðer, ne de mümkündür. Ýnsan makinesi, ne
kadar yaðlayýp silseniz, iþlemeyince, gene de paslanacaktýr. Ayrýca in-
496
Karl Marks
Kapital I
san makinesi, gördüðümüz gibi, kendi dilediði zaman istim tutup patlayacak ya da büyük kentlerimizde çýlgýn gibi koþacak durumdadýr. Bay
Potterin dediði gibi, yeni iþçilerin yetiþtirilmesi zaman alabilir, ama
elimizde makinistler ile kapitalistler olduktan sonra, daima tutumlu,
azirnli ve çalýþkan adamlar bulabilir ve bunlardan, istediðimizden çok
patron-fabrikatör imal edebiliriz. Bay Potter, bu iþkolunun, bir, iki ya da
üç yýlda canlanacaðýndan sözediyor ve bu emek-gücünü göç etmeye
teþvik etmemeyi ya da izin vermememizi (!) bizden istiyor. Ýþçilerin
dýþarýya gitmeyi istemeleri çok doðaldýr diyor: [sayfa 592] ama bu isteðe
karþýn, ulusun, bir yarým milyon iþçiyle 700.000 kiþilik ailesini, pamuklu
sanayii bölgelerine kapatabileceðini sanýyor; ve bunun zorunlu bir sonucu olarak da, ulus bunlarýn hoþnutsuzluklarýný zorla bastýracak, hepsini
sadakayla besleyecek ve günün birinde pamuklu sanayii patronlarý bu
iþçilere gereksinme duyana deðin bu böyle sürüp gidecek. ... Bu adalar
üzerindeki büyük kamuoyunun bu emek-gücünü onu, demir, kömür,
pamuk gibi kullanmak isteyenlerin elinden kurtarmasý zamaný gelip
çatmýþtýr. 15a
The Timesin makalesi yalnýzca bir jeu desprit* idi. Büyük
kamuoyu, aslýnda Bay Potterin kendisiydi ve fabrika iþçileri, fabrikalarýn taþýnabilir parçalarý idiler. Zaten bunlarýn göç etmeleri de engellendi.16 Moral iþevlerine, yani pamuklu bölgelerine kapatýldýlar ve eskisi
gibi, Lancashirelý pamuklu fabrikatörlerinin kuvveti olmaya devam
ettiler.
Kapitalist üretim, bu yüzden, emek-gücü ile emek araçlarý arasýndaki ayrýlýðý, bizzat yeniden üretir. Ve böylece de, emekçinin sömürülmesi koþullarýný yeniden üretmekte ve sürdürmektedir. Emekçiyi,
durmadan, yaþamasý için emek-gücünü satmaya zorlamakta, ve kapitaliste, daha da zenginleþmesi için bu emek-gücünü satýnalma olanaðýný
hazýrlamaktadýr.17 Kapitalist ile emekçinin pazarda, satýcý ve alýcý olarak
karþý karþýya gelmeleri artýk bir raslantý olmaktan çýkmýþtýr. Emekçiyi
durmadan kendi emek-gücünün satýcýsý olarak pazara gerisin geriye
fýrlatan ve kendi ürettiði ürünü, baþkasýnýn onu satýnalabileceði araçlar
haline dönüþtüren þey bu sürecin kendisidir. Gerçekte emekçi, daha
* Zeka oyunu. -ç.
15a
The Times, 24 March 1863.
16
Parlamento, dýþ ülkelere yapýlan göçlere yardým için bir tek kuruþ bile ayýrmadýðý halde,
yerel yönetimlere, iþçileri yarý-aç durumda tutma, yani onlarý normal ücretin altýnda çalýþtýrma
yetkisini veren bazý yasalar çýkardý. Öte yandan, üç yýl sonra, hayvan hastalýklarý salgýný
baþgösterince, Parlamento, bütün usulleri bir yana iterek, milyoner toprakbeylerine tazminat
verilmek üzere sýradan bir yasa çýkartýr; oysa bu büyük çiftçiler, et fiyatlarýndaki yükselme
nedeniyle hiç bir kayba uðramamýþlardý. 1866 yýlýnda Parlamentonun açýlýþýnda büyük toprak
sahiplerinin boðalar gibi böðürmeleri, bir insanýn, Hindu olmadan da Sabala ineðine
tapabileceðini, Jupiter olmadan da bir öküz þekline girebileceðini göstermiþtir.
17
Louvrier demandait de la subsistance pour vivre, le chef demandait du travail pour
gagner. [Ýþçi, yaþamak için geçim aracý, þef, kazanmak için emek istemiþtir.] (Sismondi, l.c.,
s. 91.)
Karl Marks
Kapital I
497
kendisini sermayeye satmadan önce, sermayeye aittir. Emekçinin kendisini devresel sürelerle satmasý, patron deðiþtirmesi ve emek-gücünün
pazar fiyatýndaki dalgalanmalarý, onun ekonomik [sayfa 593] köleliðini18
hem yaratan ve hem de gözlerden saklayan nedenler olmuþtur.19
Demek oluyor ki, kapitalist üretim, birbirine baðlý, sürekli bir
süreç, yani bir yeniden-üretim süreci olmasý nedeniyle, yalnýzca meta
ve artý-deðer üretmekle kalmýyor, ayný zamanda, bir yanda kapitalist,
öte yanda ücretli emekçi olmak üzere, kapitalist iliþkiyi de üretiyor ve
yeniden üretiyor.20 [sayfa 594]
18
Bu baðýmlýlýðýn köylüce, kaba bir þekli, Durham kontluðunda gürülür. Burasý, koþullarýn,
çiftlik sahibine, tarým emekçisi üzerinde tartýþmasýz bir mülkiyet hakký saðlamadýðý birkaç
kontluktan biridir. Maden sanayii, emekçiye ne de olsa bir seçme olanaðý verir. Bu kontlukta,
büyük çiftçi, baþka yerlerdeki adetin tersine, yalnýz üzerinde emekçi kulübeleri bulunan çiftlikleri
kiralar. Kulübenin kirasý, ücretin bir kýsmýdýr. Bu kulübelere, hinds houses [ýrgat evleri -ç.]
denir. Bunlar, emekçiye, bazý feodal hizmetler gözönünde bulundurularak bondage
[baðlanma -ç.] denilen bir sözleþme ile kiralanýr; bu sözleþme, diðer þeyler yanýnda, emekçiye
baþka yerde çalýþtýðý sürece, yerine birisini, diyelim kýzýný býrakma yükümlülüðünü yükler.
Emekçinin kendisine, bondsman [baðlanmýþ adam. -ç.] denir. Buradaki iliþki ayný zamanda,
emekçinin bireysel tüketiminin, sermaye için yapýlan bir tüketim, yani üretken tüketim haline
geldiðini, bambaþka bir açýdan gösterir: Ne gariptir ki, ýrgatlar ile baðlanmýþ emekçilerin
kazuratlarý bile, iþini bilen beyin verdiði bahþiþ sayýlýr ... ve efendi çevrede kendisinden baþkasýna
ait helâ bulunmasýna izin vermez, ve kendi senyörlük haklarýnýn bir kýsmýndan vazgeçmektense
bahçe için þuraya buraya bir parça gübre býrakýn. (Public Health, Report VII, 1864, s. 188.)
19
Çocuk vb. emeðinin satýþlarýnda, iradi satýþ formalitesinin bile unutulup gittiði akýldan
çýkarýlmamalýdýr.
20
Þu halde, sermaye, ücretli-emek varsayýmýna, ücretli-emek de sermaye varsayýmýna
dayanýr. Bunlar birbirlerinin koþuludurlar, karþýlýklý olarak birbirlerini yaratýrlar. Bir pamuk fabrikasý
iþçisi, yalnýzca pamuklu kumaþlar mý üretir? Hayýr, sermaye üretir. Kendi emeðine, yeniden
komuta etmeye ve onun aracýlýðý ile yeni deðerler yaratmaya hizmet edecek deðerler üretir.
(Karl Marx, Lohnarbeit und Kapital [Ücret, Fiyat ve Kâr - Ücretli Emek ve Sermaye, Sol
Yayýnlarý, Ankara 1977, s. 45.] Neue Rheinische Zeitung gazetesinin 7 Nisan 1849 tarihli sayýsý, n°
266.) N. Rh. Z.de yukardaki baþlýk altýnda yayýnlanan makaleler, 1847 yýlýnda, Brükselde Alman
Arbeiter-Vereinde bu konuda yaptýðým konuþmalarýn bir kýsmýdýr ve bunlarýn yayýnlanmalarý
Þubat Devrimi nedeniyle yarýda kalmýþtýr.
498
Karl Marks
Kapital I
YÝRMÝDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ARTI-DEÐERÝN SERMAYEYE DÖNÜÞMESÝ
BÝRÝNCÝ KESÝM. BOYUTLARI GÝTTÝKÇE BÜYÜYEN
KAPÝTALÝST ÜRETÝM. META ÜRETÝMÝNE
ÖZGÜ MÜLKÝYET YASALARININ KAPÝTALÝST
ELKOYMA YASALARINA GEÇÝÞÝ
Buraya kadar artý-deðerin sermayeden nasýl çýktýðýný inceledik;
þimdi de sermayenin artý-deðerden nasýl çýktýðýný göreceðiz. Artý-deðerin sermaye olarak kullanýlmasýna ve yeniden dönüþtürülmesine, sermaye birikimi denir.21
Þimdi bu iþlemi tek bir kapitalist açýsýndan görelim. Diyelim bir
iplikçi 10.000 sterlin sermaye yatýrmýþ olsun ve bunun beþte-dördü (8.000
sterlin) pamuða, makinelere, vb., ve beþte-biri (2.000 sterlin) ücretlere
ayrýlmýþ olsun. Yýlda 12.000 sterlin deðerinde 240.000 libre iplik ürettiðini kabul edelim. Artý-deðer oraný %100 olsa, brüt ürünün altýda-biri
olan satýþý ile 2.000 sterlinlik bir deðeri gerçekleþtiren 40.000 librelik artý
ya da net ürün artý-deðeri [sayfa 595] temsil eder. 2.000 sterlin, 2.000 sterlindir. Artý-deðerin izleri bu parada ne görülebilir, ne de koklanabilir. Eðer
21
Sermayenin birikimi; gelirin bir kýsmýnýn sermaye olarak kullanýlmasý. (Malthus, Definitions etc., ed. Cazenove, s. 11.) Gelirin sermayeye çevrilmesi. (Malthus, Princ. Of Pol. Econ., 2.
ed.; Lond. 1836, s. 320.)
Karl Marks
Kapital I
499
biz belli bir deðerin artý-deðer olduðunu bilirsek, sahibinin bunu nasýl
ele geçirdiðini de büiriz; ama bu, ne deðerin, ne de paranýn niteliðini
deðiþtirir.
Bu ek 2.000 sterlini sermayeye dönüþtürmek için iplikçi-patron,
diðer bütün koþullar eskisi gibi kalmak üzere, beþte-dördünü (1.600
sterlin) pamuk vb. satýnalmak için ve beþte-birini (400 sterlin) yeni iplik
iþçileri satýnalmak için yatýrýr ve bu iþçiler de, patronun kendilerine vermiþ olduðu para karþýlýðýnda piyasadan gerekli tüketim maddelerini
satýnalýrlar. Bu durumda, 2.000 sterlinlik yeni sermaye, iplik fabrikasýnda iþlemeye baþlar ve 400 sterlinlik bir artý-deðer saðlar.
Sermaye deðeri, baþlangýçta para þeklinde yatýrýlmýþtý. Artý-deðer
ise, tersine, baþlangýçtaki brüt ürünün belirli bir kýsmýnýn deðeridir. Eðer
bu brüt ürün satýlýp paraya çevrilse, sermaye deðeri gene baþlangýçtaki
þekline kavuþur. Bundan sonra, hem sermaye deðeri ve hem de artýdeðer, bir miktar paradýr ve bunlarýn sermayeye dönüþmeleri tamamen
ayný þekilde olur. O, bu kez boyutlarý daha büyümüþ olarak baþlayabileceði bir konumda mallarýnýn üretimini yenileyebilecek metalarý satýnalmak için, birini olduðu gibi, ötekisini de yatýrmýþtýr. Ama bu metalarý
satýnalabilmesi için, bunlarý pazarda hazýr bulmasý gerekir.
Diðer bütün kapitalistlerin yaptýðý gibi, o da, yýllýk ürününü pazara getirdiði için, onun ipliði de dolaþýma girmiþtir. Ne var ki, bu metalar
pazara getirilmeden önce, yýllýk toplam ürünün, yani bireysel sermayeler toplamýnýn ya da bireysel kapitalistlerin yalnýzca birer kýsmýný ellerinde bulundurduklarý toplam toplumsal sermayenin yýl boyunca
dönüþtürüldükleri her türden nesnelerin toplam kitlesinin parçalarý idi.
Pazardaki iþlemler, yalnýz, bu yýllýk ürünün tek tek parçalarýnýn deðiþimini,
bir elden bir ele geçmesini saðlar, ama ne yýllýk toplam ürünün kitlesini
büyütür, ne de üretilen mallarýn niteliðini deðiþtirir. Demek oluyor ki,
yýllýk toplam üründen yararlanma þekli, tamamen bu ürünlerin biliþimine
baðlýdýr, hiç bir þekilde dolaþýmýna baðlý deðildir.
Yýllýk ürünün her þeyden önce, sermayenin yýl boyunca kullanýlýp tüketilen maddi öðelerini yenileyecek bütün nesneleri (kullanýmdeðerlerini) saðlamasý gerekir. Bu kýsým çýktýktan sonra, [sayfa 596] geriye,
içinde artý-deðeri taþýyan net ya da artý-ürün kalýr. Peki bu artý-ürün
nelerden oluþmuþtur? Yalnýz kapitalist sýnýfýn gereksinmeleriyle isteklerini karþýlayacak olan ve dolayýsýyla kapitalistlerin tüketim fonlarýna giren þeylerden mi oluþmuþtur? Eðer durum böyleyse, artý-deðer son
damlasýna kadar kurutuluyor ve basit yeniden-üretimden baþka bir þey
olmuyor demektir.
Birikim için, artý-ürünün bir kýsmýnýn sermayeye dönüþtürülmesi
zorunluluðu vardýr. Bir mucize olmaksýzýn, biz, sermayeye, ancak, emeksürecinde kullanýlabilen mallarý (yani üretirri araçlarýný) ve emekçinin
geçimini saðlayan mallarý (yani geçim araçlarýný) çevirebiliriz. Bu durumda, yatýrýlan sermayenin yerine konabilmesi için, gerekli olan þeyler
500
Karl Marks
Kapital I
miktarýnýn üzerinde ve ötesinde kalan bir kýsmýn, ek üretim ve geçim
araçlarýnýn üretimi için yýllýk artý-emekten ayrýlýp kullanýlmasý zorunludur. Kýsacasý, artý-deðer, ancak, deðerini temsil ettiði artý-ürün, yeni
sermayenin maddi öðelerini zaten oluþturduðu içindir ki, sermayeye
dönüþtürülebilir.22
Þimdi, bu öðelere sermaye olarak fiilen iþ gördürebilmek için
kapitalist sýnýfýn ek emeðe gereksinmesi vardýr. Eðer çalýþtýrýlmakta olan
emekçilerin sömürülmesi, yoðunluðuna ya da geniþliðine artýrýlamýyorsa, ek emek-güçlerinin bulunmasý zorunludur. Bunun için, kapitalist
üretim mekanizmasý daha önceden önlem almýþ, iþçi sýnýfýný ücrete
baðlý bir sýnýf haline getirmiþ ve eline geçecek ücretin yalnýz kendi
yaþamýný sürdürmesine deðil, çoðalmasýna da yetecek kadar olmasýný
saðlamýþtýr. Sermaye için þimdi yapýlacak tek þey, her yýl iþçi sýnýfýnýn
her yaþtan emekçi olarak saðladýðý bu ek emek-gücünü, yýllýk ürünün
kapsadýðý fazla üretim araçlarý ile birleþtirmektir; böylece artý-deðerin
sermayeye dönüþtürülmesi tamamlanmýþ olur. Somut bir açýdan bakýldýðýnda, birikim, kendini, sermayenin giderek artan bir ölçüde yeniden-üretimi içersinde oluþturur. Basit yeniden-üretimin çizdiði çember,
þekil deðiþtirir ve Sismondinin deyimi ile sarmal biçime dönüþür.23 [sayfa
597]
Þimdi örneðimize dönelim. Eski bir öyküdür: Ýbrahimden Ýshak
oldu, Ýshaktan Yakup oldu ve bu böyle sürdü gitti. Baþlangýçtaki 10.000
sterlinlik sermaye, sermayeleþen 2.000 sterlinlik artý-deðer getirir. 2.000
sterlinlik yeni sermaye, 400 sterlinlik bir artý-deðer getirir ve bu da sermayeleþir, ikinci bir ek sermayeye dönüþür ve o da 80 sterlinlik bir artýdeðer daha üretir. Ve top yuvarlanýr gider.
Burada, biz, kapitalistin artý-deðerden tükettiði kýsmý inceleme
dýþýnda tutuyoruz. Týpký bizi, bu an için, bu ek sermayenin, baþlangýçtaki
sermayeye eklenmesinin ya da baðýmsýz olarak iþ görmek üzere ayrýlmasýnýn; ya da onu biriktiren kapitalist tarafýndan iþletilmesinin ya da
bir baþkasýna devredilmesinin bizi ilgilendirmemesi gibi. Ancak unutmamamýz gereken þey, bu yeni sermayenin yanýsýra ilk sermayenin de
kendini ve artý-deðeri yeniden-üretmeye devam etmesi ve ayný þeyin
bütün birikmiþ sermaye için olduðu kadar onun doðurduðu ek sermaye için de sözkonusu olmasýdýr.
Ýlk sermaye 10.000 sterlinin yatýrýlmasýyla oluþuyordu. Ama bu
parayý sahibi nereden bulmuþtu? Bu soruya, ekonomi politiðin sözcüleri aðýzbirliði ile, kendi emeði ve baba ve dedelerinin çalýþmalarýyla
22
Bir ulusun, lüks mallarýný, üretim araçlarýna ya da tüketim maddelerine ve bunun tersine
aracýlýk eden dýþ ticareti burada hesaba katmýyoruz. Ýnceleme konumuzu, kendi bütünlüðü
içersinde, yani bozucu yan etkilerden arýnmýþ olarak incelemek için, bütün dünyayý tek bir ulus
gibi ele almak ve kapitalist üretimin her yerde yerleþmiþ ve bütün sanayi kollarýna elatmýþ
bulunduðunu varsaymak zorundayýz.
23
Sismondinin birikim tahlili, büyük ölçüde, gelirin sermayeye dönüþmesi ile ilgilenmesi
ve bu iþlemin maddi koþullarýna inmemesi nedeniyle eksikliklerle doludur.
Karl Marks
Kapital I
501
diye karþýlýk verirler.24 Ve aslýnda da bu varsayýmlarý, meta üretiminin
yasalarý ile uyumlu tek karþýlýkmýþ gibi görünür.
Ne var ki, 2.000 sterlinlik ek sermaye yönünden durum baþkadýr.
Çünkü biz, bunun nereden kaynaklandýðýný çok iyi biliyoruz. Bu deðerde, varlýðýný, karþýlýðý ödenmeyen emeðe borçlu olmayan tek bir kuruþ
bile yoktur. Ek emek-gücü ile birleþtirilen üretim araçlarý ile, emekçinin
geçimini sürdürdüðü gerekli tüketim maddeleri, artý-ürünün parçalarýndan, yani kapitalist sýnýfýn, iþçi sýnýfýndan her yýl karþýlýðýný ödemeden
koparýp aldýðý haraçtan baþka bir þey deðildir. Kapitalist sýnýf, aldýðý
haracýn bir kýsmý ile, tam fiyatýný ödeyerek emek-gücü satýnalmakla ve
böylece eþdeðer þeyler deðiþtirmekle birlikte, bu alýþveriþ, savaþta yenik
düþmeden, ondan soyduðu para ile mal satýnalan bütün yenenlerin
baþvurduðu eski bir oyundan baþka bir þey deðildir.
Ek sermaye, eðer onu üreten kimseyi çalýþtýracak olursa, bu üretici, yalnýz bu ilk sermayenin deðerini çoðaltmaya devam etmek [sayfa
598] zorunda deðildir, ayný zamanda daha önceki emeðinin ürünlerini,
bunlarýn malolduklarý emekten daha fazlasýyla gerisin geriye satýnalmak zorundadýr. Kapitalist sýnýf ile iþçi sýnýfý arasýnda bir alýþveriþ olarak
görüldüðünde, ek emekçilerin, daha önce çalýþtýrýlan emekçilerin karþýlýklarý ödenmemiþ emekleri ile çalýþtýrýlmalarý hiç bir þeyi deðiþtirmez.
Kapitalist, bu ek sermayeyi, onu üretenleri iþlerinden atarak, onlarýn
yerine birkaç çocuðu çalýþtýracak bir makineye de çevirebilir. Bütün bu
durumlarda, iþçi sýnýfý, bir yýlýn artý-emeði ile ertesi yýl ek emek kullanacak sermayeyi yaratmaktadýr.25 Ýþte, sermayeden sermaye yaratmak
diye buna denir.
2.000 sterlinlik ilk ek sermayenin birikimi, kendi ilkel emeði
sonucu kapitaliste ait olan ve onun tarafýndan yatýrýlan 10.000 sterlinlik
bir deðerin varlýðýný öngörür. 400 sterlinlik ikinci ek sermaye ise, tersine, yalnýzca, 400 sterlini sermayeleþen artý-deðer olan 2.000 sterlinlik
daha önceki birikimin varlýðýný öngörür. Demek ki, daha önceki emek
üzerindeki mülkiyet, karþýlýðý ödenmemiþ emeðe durmadan artan ölçüde
elkoymanýn biricik koþulu oluyor. Kapitalist, daha önce ne kadar çok
biriktirirse, o kadar çok biriktirme yeteneðine sahip olur.
Bir numaralý ek sermayeyi oluþturan artý-deðer, ilk sermayenin
bir kýsmýyla satýnalýnan emek-gücünün bir sonucu olduðuna, bu satýþ
iþleminin metalarýn deðiþimi yasalarýna göre yapýlarak, yasal açýdan
yalnýzca emekçi yönünden kendi yetilerini, ve para ya da meta sahibi
yönünden ise kendisine ait bulunan deðerleri serbestçe satmaktan öte
bir þeyi gerektirmediðine göre; iki numaralý vb. ek sermayenin salt bir
24
Sermayenin, doðuþunu borçlu bulunduðu ilkel emek. Sismondi, l.c., ed. Paris, t. I., s.
109.
Labour creates capital before capital employs labour. [Sermaye emeði kulanmadan
önce emek sermayeyi yaratýr.] E. G. Wakefield, England and America, Lond. 1833, vol. II, s.
110.
25
502
Karl Marks
Kapital I
numaralý ek sermayenin ve yukarda sayýlan koþullarýn bir sonucu olduðuna göre; tek tek her alýþveriþ iþleminin daima metalarýn deðiþimi
yasalarýna uyduðu, yani kapitalistin.kabul ettiðimiz gerçek deðer üzerinden emek-gücü satýnalmasý ve emekçinin de bunu satmasý esasýna
dayandýðýna göre; bütün bu söylenenlerin geçerli olmasý halinde, meta
üretimi ve dolaþýmýna dayanan yasalarýn, kendine maletme ya da özel
mülkiyet yasalarýnýn, kendi iç ve kaçýnýlmaz diyalektikleri ile, tam karþýtlarýna dönüþecekleri açýkça görülür. Eþdeðerlerin deðiþimi, yani bizim
yola çýktýðýmýz ilk iþlem, þimdi öylesine tersine [sayfa 599] dönmüþtür ki,
ortada yalnýzca görüntüde bir deðiþim sözkonusudur. Bunun ilk nedeni, emek-gücü ile deðiþilen sermayenin kendisinin, bir baþkasýnýn
eþdeðeri verilmeksizin elkonan emeðinin ürününün bir kýsmýndan baþka
bir þey olmamasýdýr; sonra, bu sermaye, onu üreten tarafýndan yalnýz
yenilenmekle kalmaz, ayný zamanda, onunla birlikte ek bir fazlanýn
katýlmasý da zorunludur. Kapitalist ile emekçi arasýndaki deðiþim iliþkisi,
dolaþým sürecine, alýþveriþin gerçek niteliðine yabancý ve yalnýzca onu
gizemli hale getiren bir biçim, bir görüntü verir. Emek-gücüiiün durmadan yinelenen alýmý ve satýmý, þimdi yalnýzca bir biçimden ibarettir; ve
aslýnda olan þudur; kapitalist, tekrar ve tekrar, hiç bir eþdeðer vermeksizin, bir baþkasýnýn daha önce maddeleþmiþ emeðinin bir kýsmýna elkoymakta ve bunu daha büyük bir miktarda canlý emekle deðiþmektedir.
Baþlangýçta, bize, mülkiyet hakký, insanýn kendi emeðine dayanýyormuþ
gibi gözükmüþtü. En azýndan, ancak, meta üreticileri eþit haklarla karþý
karþýya geldikleri için ve ancak bu yolla, bir kimse, kendi malýný baþkasýnýn malýyla alýþveriþe sokarak, baþkalarýnýn metaýna sahip olabileceði
için; ve ancak yalnýz bu yolla emek yerine konabileceði için, böylesine
bir varsayým gerekliydi. Þimdi ise mülkiyet, kapitalist yönünden,
baþkalarýna ait karþýlýðý ödenmemiþ emek ya da ürüne elkoyma hakký,
emekçi yönünden, kendi ürününe sahip-çýkma olanaksýzlýðý olarak ortaya çýkýyor. Mülkiyetin emekten ayrýlmasý, sanki bunlarýn özdeþliðinden
doðan bir yasanýn zorunlu sonucu halini alýyor.26
Bu nedenle,* kapitalist tarzda elkoyma, baþlangýçtaki meta üretimi yasalarýna ne kadar aykýrý görünürse görünsün, gene de bu yasalarýn çiðnenmesinden deðil, tam tersine uygulanmasýndan ileri gelir. Son
noktasý kapitalist birikim olan bu hareketin birbirini izleyen evrelerini
bir kez daha gözden geçirerek bu noktayý aydýnlatalým.
Ýlkönce, baþlangýçta bir miktar paranýn sermayeye çevrilmesinin, deðiþim yasalarýna tamamýyla uygun olarak gerçekleþtiðini [sayfa 600]
26
KapitaIistin, baþkalarýnýn emek ürünleri üzerindeki mülkiyeti, tersine olarak, her iþçi,
kendi emeðinin ürünü üzerinde tam mülkiyet hakkýna sahiptir, temel ilkesine dayandýrýlan
mülk edinme yasasýnýn kesin bir sonucudur. (Cherbuliez, Richesse ou Pauvreté,4, Paris 1841,
s. 58, bununla birlikte, diyalektik tersine dönüþüm, burada gereði gibi geliþtirilmemiþtir.)
* Buradan s. 604te kapitalist elkoyma yasalarýna dönüþüre kadar olan pasaj, 4. Almanca
baskýya uygun olarak Ýngilizce metne eklenmiþtir. Ed.
Karl Marks
Kapital I
503
görmüþtük. Taraflarýn birisi emek-gücünü satýyor, diðeri satýn alýyordu.
Bunlardan ilki metaýnýn deðerini alýyor ve bunun kullaným-deðeri emek
alýcýya geçmiþ oluyordu. Zaten mülkiyeti kendisine ait bulunan üretim
araçlarýný alýcý, gene kendisine ait olan emeðin yardýmý ile, ayný þekilde
yasal yeni bir ürüne dönüþtürüyor.
Bu ürünün deðeri önce kullanýlýp tüketilen üretim araçlarýný içerir. Yararlý emek, deðerlerini yeni ürüne aktarmaksýzýn bu üretim araçlarýný tüketemez, ama satýnalabilmesi için de emek-gücünün, çalýþtýrýldýðý
sanayi kolunda yararlý emek saðlayabilecek durumda olmasý gerekir.
Yeni ürünün deðeri, ayrýca, emek-gücünün deðerinin eþdeðeri
ile birlikte bir artý-deðeri de içerir. Bunun nedeni, emek-gücünün deðerinin belirli bir süre boyunca, diyelim bir gün, bir hafta vb. için satýlmasý bu sürede kullanýlmasýyla yaratýlan deðerden daha az olmasýdýr.
Ama iþçi emek-gücünün deðiþim-deðerine karþýlýk bir para almýþ ve
böylece her alým-satýmda olduðu gibi, onun kullaným-deðerini elinden çýkarmýþtýr.
Bu özel metaýn, emek-gücünün, emek saðlamak ve bu nedenle
de deðer yaratmak gibi özel bir kullaným-deðerine sahip bulunmasý
gerçeði, genel meta üretimi yasasýný etkilemez. Bu yüzden de, ücret
olarak yatýrýlmýþ bulunan deðerin büyüklüðü eðer üründe aynen ortaya
çýkmayýp, bir artý-deðerle çoðalmýþ olarak görülüyorsa, bunun nedeni,
satýcýnýn aldatýlmýþ olmasý deðildir, çünkü o, sahibi bulunduðu metaýn
deðerini gerçekten almýþtýr; bunun biricik nedeni, bu metaýn satýnalan
tarafýndan kullanýlýp tüketilmesidir.
Deðiþim yasasý, ancak birbiriyle deðiþilen metalarýn deðiþim-deðerlerinin eþitliðini gerektirir. Bu yasa, daha iþin baþýnda, bu metalarýn
kullaným-deðerleri arasýnda bir fark bulunmasýný da öngörür, ama bunlarýn, alým-satým iþlemi tamamlandýktan sonra sözkonusu olan tüketimleriyle hiç bir iliþkisi yoktur.
Demek oluyor ki, paranýn sermayeye baþlangýçtaki dönüþümü,
meta üretimi ile ilgili ekonomik yasalar ve bunlardan çýkan mülkiyet
hakký ile tam bir uygunluk içinde gerçekleþiyor. Bununla birlikte, getirdiði sonuçlar þunlar oluyor:
(1) ürün iþçiye deðil, kapitaliste ait oluyor;
(2) bu ürünün deðeri, yatýrýlan sermayeden baþka, iþçiye bir
emeðe malolan, ama kapitaliste hiç bir harcamaya malolmayan [sayfa
601] bir artý-deðeri de içeriyor ve bu da, gene kapitalistin yasal malý
oluyor;
(3) iþçi, emek-gücünü hâlâ elinde bulundurmaktadýr ve eðer
yeni bir alýcý bulursa, bunu, gene satabilir.
Basit yeniden-üretim, bu ilk iþlemin yalnýzca devresel yinelenmesidir; her seferinde para yeniden sermayeye çevrilir. Böylece yasa
bozulmuþ olmaz, tersine, sürekli olarak iþlemesi saðlanmýþ olur. Plusieurs échanges successifs nont fait du dernier que le représentant du
504
Karl Marks
Kapital I
premier. [Birbirini izleyen birkaç deðiþim iþlemi, yalnýzca sonuncuyu
ilkinin temsilcisi yapar.] (Sismondi, Nouveaux Principes, etc., [Paris
1819] s. 70.)
Bununla birlikte, basit yeniden-üretimin, bu ilk iþleme tek baþýna
bir süreç olarak alýndýðý ölçüde, tamamen deðiþik bir nitelik ile damgalanmaya yettiðini de görmüþ bulunuyoruz. Parmi ceux qui se partagent le revenu national, les uns (iþçiler) y acquiérent chaque année
un nouveau droit par un nouveau travail, les autres (kapitalistler) y
ont acquis antérieurement un droit permanent par un travail primitif.
[Aralarýnda ulusal geliri paylaþanlardan bir taraf (iþçiler) her yýl yeniden yaptýklarý iþle bundan yeni bir pay alma hakkýný elde ederler; diðer
taraf (kapitalistler) baþlangýçta yapýlan iþle, devamlý bir pay alma hakkýný zaten elde etmiþ durumdadýr.] (Sismondi, l.c., s. [110], 111.) Büyük
evlat olma hakkýnýn mucizeler yarattýðý tek alanýn emek alaný olmadýðý,
gerçekten dillere destan olmuþtur.
Basit yeniden-üretimin yerini, birikim ile boyutlarý büyümüþ yeniden-üretim alsa bile durum deðiþmez. Birinci durumda, kapitalist, artýdeðerin tümünü harvurup harman savurur, ikincisinde ise, yalnýz bir
kýsmýný tüketip geriye kalaný paraya çevirerek burjuva erdemini göstermiþ
olur.
Artý-deðer kapitalistin malýdýr; zaten hiç bir zaman bir baþkasýna
ait olmamýþtýr. Bunu, eðer üretim amacýyla.yatýracak olursa, bu yatýrým,
týpký pazara ilk girdiði gün olduðu gibi onun kendi fonundan yapýlmýþ
olur. Bu kez, bu fonun, çalýþtýrdýðý iþçilerin, karþýlýðý ödenmemiþ emeklerinden toplanmýþ olmasý hiç bir þeyi deðiþtirmez. Ýþçi Bnin ücreti,
eðer iþçi Anýn ürettiði artý-deðerden ödenmiþse, önce, A, bu artý-deðeri,
kendisine ait metaýn tam fiyatýndan tek bir kuruþ kesilmeksizin
saðlamýþtýr, sonra da, bu alýþveriþ Byi hiç mi hiç ilgilendirmez. Bnin
isteyeceði [sayfa 602] ve istemeye hakký olduðu þey, kapitalistin, emekgücünün deðerini kendisine ödemesidir. Tous deux gagnaient encore; louvrier parce quon lui avançait les fruits de son travail (siz, du
travail gratuit dautres ouvriers, diye okuyunuz) avant quil fût fait;
(siz, avant quele sien eût porté de fruit, diye okuyunuz) le maître,
parce que le travail de cet ouvrier valait plus que son salaire (siz,
produit plus de valeur que celle de son salaire, diye okuyunuz) [Her
iki taraf da kazançlýdýr: çünkü iþçi, daha iþ yapýlmadan (siz, daha
emeði meyvesini vermeden önce demektir, diye okuyunuz) emeðinin
meyvelerini (siz, diðer iþçilerin karþýlýðý ödenmemiþ emekleri demektir, diye okuyunuz) almýþtýr; iþveren (le maître) ise, iþçisinin emeði
ödenen ücretten daha deðerli (siz, ücretlerin deðerinden daha fazla
deðer ürettiði demektir, diye okuyunuz) olduðu için, kazançlýdýr.] (Sismondi, l.c., s. 135.)
Kapitalist, üretimi, sürekli yenilenmesi ve kesintisiz akýmý içinde
ele alýr, tek kapitalist ve tek iþçi yerine bunlarýn bütünlüðü içersinde,
Karl Marks
Kapital I
505
kapitalist sýnýf ile iþçi sýnýfýnýn karþý karþýya bulunmasý þeklinde düþünürsek, durum, kuþkusuz tamamen farklý görünecektir. Ama böyle yaptýðýmýz takdirde, meta üretimine büsbütün yabancý bir ölçüt uygulamýþ
oluruz.
Meta üretiminde, her ikisi de baðýmsýz olan yalnýzca alýcý ile
satýcý karþý karþýya gelmektedir. Sözleþmede öngörülen süre biter bitmez aralarýndaki iliþkiler sona ermektedir. Bu alýþveriþ yinelendiði takdirde, ancak eskisi ile bir iliþkisi bulunmayan yeni bir sözleþme sonucu
yinelenir ve ayný satýcý ile ayný alýcýnýn biraraya tekrar gelmeleri bir
raslantýdýr.
Bu duruma göre, meta üretimi ya da ona iliþkin bir süreç, eðer
kendi ekonomik yasalarýna göre deðerlendirilirse, her deðiþim iþlemini,
kendisinden önceki ve sonraki deðiþim iþlemlerinden ayrý, tek baþýna
bir iþlem olarak, ele almak zorundayýz. Alým ve satým iþleri, tek tek
bireyler arasýnda yürütüldüðü için, bütün toplumsal sýnýflar arasýndaki
iliþkileri burada aramak doðru olmaz.
Bugün iþ gören sermayenin geçirdiði devresel yeniden-üretimler
ve bunu izleyen birikimler dizisi ne kadar uzun olursa olsun, baþlangýçtaki bekâretini daima korur. Tek tek her deðiþim hareketinde, deðiþim
yasalarýna uyulduðu sürece, meta üretimine tekabül eden mülkiyet
hakkýnda bir deðiþiklik yapýlmaksýzýn, ürüne elkoyma biçimi tamamýyla deðiþtirilebilir. Bu ayný haklar, ürünün üreticiye ait olduðu ve üreticinin sahip olduðu eþdeðeri, [sayfa 603] eþdeðeri ile deðiþtirerek ancak kendi
emeði ile zenginliðini artýrabildiði baþlangýç döneminde olduðu kadar,
toplumsal servetin, gittikçe artan ölçüde, baþkalarýnýn karþýlýðý ödenmeyen emeklerine durmaksýzýn ve her an yeniden elkoyabilecek durumda olan kimselerin malý haline geldiði kapitalist dönemde de
yürürlüktedir.
Bu sonuç, iþçinin kendi emek-gücünü bir meta gibi serbestçe
satabildiði andan itibaren kaçýnýlmaz hale gelir. Ne var ki, iþte gene bu
andan sonra meta üretimi genelleþir ve üretimin tipik biçimi haline
gelir; ve gene ancak bu andan sonra, her ürün, daha baþtan, satýlmak
için üretilir ve üretilen bütün servet, dolaþým alanýndan geçer. Ücretliemek ancak meta üretiminin temeli haline geldiði anda ve yerde, bu
üretim, kendisini bütünüyle topluma kabul ettirir; ve gene iþte ancak o
zaman ve o yerde bütün gizli kaynaklarýný açýða çýkarýr. Ücretli-emeðin
araya girmesiyle meta üretiminin bozulduðunu söylemek, bozulmamasý için meta üretiminin geliþmemesi gerektiðini söylemek gibidir.
Meta üretimi, kendisine özgü yasalarýyla uygunluk içersinde, kapitalist
üretim haline geldiði ölçüde, meta üretimi ile ilgili mülkiyet yasalarý da,
kapitalist elkoyma yasalarýna dönüþür.27
27
Meta üretimine dayanan ezeli mülkiyet yasalarýna uygulanarak kapitalist mülkiyeti ortadan
kaldýrmak isteyen Proudhonun aklýna þaþmamak elden gelmez.
506
Karl Marks
Kapital I
Basit yeniden-üretimde bile, kaynaðý ne olursa olsun bütün sermayenin, birikmiþ sermayeye, sermayeleþmiþ artý-deðere dönüþtüðünü
daha önce görmüþtük. Doðrudan doðruya birikmiþ sermaye ile, yani
ister biriktirenin, ister baþkalarýnýn elinde çalýþtýrýlan, sermayeleþen artýdeðer ya da artý-ürün ile karþýlaþtýrýldýðýnda, baþlangýçta yatýrýlan bütün
sermaye, bu üretim seli içinde, gittikçe yokolan bir miktar (matematik
diliyle, magnitudo e va nescens*) haline gelir. Ýþte bu nedenle, ekonomi politik, sermayeyi, artý-deðer üretiminde tekrar kullanýlan biriktirilmiþ
zenginlik28 (dönüþtürülmüþ artý-deðer ya da gelir) olarak, kapitalisti ise
artý-deðerin sahibi29 diye tanýmlar. Bu taným, bütün [sayfa 604] mevcut
sermaye, biriktirilmiþ ya da sermayeleþmiþ faizdir sözünün baþka türlü
ifade edilmiþ þeklidir, çünkü faiz artý-deðerin yalnýzca bir parçasýdýr.30
ÝKÝNCÝ KESÝM. GÝTTÝKÇE ARTAN ÖLÇÜDE
YENÝDEN-ÜRETÝMÝN EKONOMÝ POLÝTÝK TARAFINDAN
YANLIÞ ANLAÞILMASI
Sermaye birikimini ya da artý-deðerin tekrar sermayeye dönüþümünü daha fazla incelemeden önce, klasik iktisatçýlarýn ortaya koyduklarý bir belirsizliði aydýnlatmamýz gerekiyor.
Artý-deðerin bir kýsmý ile kendi tüketimi için kapitalistin satýnaldýðý metalar, deðer üretimi ve yaratýlmasý amacýna ne kadar az hizmet
ediyorsa, kendi doðal ve toplumsal gereksinmelerini gidermek için satýnaldýðý emek de o derece az üretken emektir. Artý-deðeri sermayeye
çevirme yerine, kapitalist, tersine, bu metalarý ve bu emeði satýnalmakla, onu gelir olarak tüketmekte ya da harcamaktadýr. Hegelin haklý olarak dediði gibi, eski feodal soyluluðun, elinde avucunda ne varsa tüketmekten ibaret olan alýþýlagelmiþ yaþam tarzý ve özellikle kiþisel hizmetli tutma lüksünde kendisini ortaya koyan bu tarz karþýsýnda, sermaye
birikiminin, her yurttaþýn baþta gelen ödevi olduðu düþüncesini yaymak
ve, büyük bir kýsmýný, yapýlan masraftan daha fazla gelir saðlayan ek
üretici emek satýnalmaya yatýracak yerde, gelirinin tüinünü yiyip bitiren
bir insanýn sermaye biriktiremeyeceðini durup dinlenmeden vazetmek,
burjuva iktisadý için son derece önemliydi. Öte yandan, iktisatçýlar, kapitalist üretimi para yýðýcýlýðý ile karýþtýran31 ve birikmiþ serveti, ya mev* Büyüklüðün yavaþ yavaþ kaybolmasý. -ç.
28
Sermaye, yani kâr saðlamak amacýyla kullanýlan biriktirilmiþ servet. (Malthus, l.c., [s.
262].) Sermaye ... gelirden tasarruf edilen ve kâr saðlamak amacýyla kullanýlan servetten
ibarettir. (R. Jones, An Introductory Lecture on Polit. Econ., Lond. 1833*, s. 16.)
* Almanca metinde: Text-book of lectures on the Political Economy of Nations, Hertford
1852. -ç.
29
Artý-ürünün ya da sermayenin sahibi. (The Source and Remedy of the National Difficulties.
A Letter to Lord John Russell, Lond. 1821 [s. 4])
30
Sermaye, tasarruf edilmiþ sermayenin bütün kýsýmlarý üzerinde bileþik faizi ile, her þeye
o kadar elatmýþtýr ki, dünyada kendisinden gelir saðlanan her türlü servet, çoktan sermaye faizi
haline gelmiþ bulunuyor. (London, Economist, 19th July, 1851.)
Karl Marks
Kapital I
507
cut biçimi içinde yokolmaktan, yani tüketilmekten kurtarýlan, ya da
dolaþýmdan çekilen servet sanan, halk arasýnda yaygýn önyargýlarla da
savaþmak zorundaydý. Paranýn dolaþýmdan çýkartýlmasý, sermaye olarak kendisini çoðaltmaktan da alýkonulmasý demek olduðu gibi, meta
þeklindeki yýðýcýlýk da düpedüz delilikti.32 Büyük kitleler halinde [sayfa 605]
meta birikimi, ya aþýrý üretimin ya da bir dolaþým týkanýklýðýnýn sonucudur.33 Halkýn kafasýnda, kuþkusuz, bir yandan zenginlerin yavaþ yavaþ
tüketilmek iizere depo ettikleri mallar,34 öte yandan da yedek stoklarýn
yapýlmasý yer ediyordu; bu sonuncusu bütün üretim tarzlarý için ortak
bir görüngü olup, dolaþým tahliline geldiðimiz zaman üzerinde kýsaca
duracaðýz. Bu nedenle, artý-ürünün üretken olmayan emekçiler tarafýndan deðil de, üretken emekçiler tarafýndan tüketilmesinin, birikim sürecinin karakteristik bir özelliði olduðunu kabul etmekte klasik iktisat çok
haklýydý. Ama, yanlýþlar da, bu noktada baþlar. Adam Smith, birikimin,
artý-ürünlerin üretken emekçiler tarafýndan tüketilmesinden baþka bir
þeyi temsil etmediðini moda haline getirmiþti; bu ise, artý-deðerin
sermayeleþtirilmesinin yalnýzca onun emek-gücüne dönüþtürülmesi olduðunu söylemekle ayný þeydi. Örneðin Ricardo þöyle diyordu: Bundan bir ülkenin bütün ürünlerinin tüketildiði anlaþýlmalýdýr; ama bunlarýn,
bir baþka deðeri, yeniden üretenler tarafýndan tüketilmesi ile üretmeyenler tarafýndan tüketilmesi arasýnda tasavvur edilemeyecek kadar büyük
fark vardýr. Gelirin tasarruf edildiðini ve sermayeye eklendiðini söylediðimiz zaman, gelirin sermayeye eklendiðini söylediðimiz kýsmýnýn,
üretken olmayan emekçiler tarafýndan deðil, üretken iþçiler tarafýndan
tüketildiðini anlatmak istiyoruz. Sermayenin, tüketilmeden artýrýldýðýný
düþünmek kadar büyük yanýlgý olamaz.35 A. Smithten sonra Ricardo
nun ve ondan sonraki bütün iktisatçýlarýn yineledikleri, gelirin sermayeye eklendiði söylenen kýsmý, üretken iþçiler tarafýndan tüketilir sözünden daha büyük bir yanýlgý olamaz. Buna göre, sermayeye çevrilen
bütün artý-deðer, deðiþen sermaye haline gelir. Oysa, artý-deðer de, baþlangýçtaki sermaye gibi, deðiþmeyen sermaye ile deðiþen sermayeye,
üretim araçlarý ile emek-gücüne bölünür. Emek-gücü, deðiþen sermaye31
Bugün hiç bir iktisatçý, tasarruf deyince servet yýðmayý anlamaz: bu dar ve yetersiz
iþlemin ötesinde, bu terimin ulusal zenginlik açýsýndan, tasarruf edilen þeyin farklý þekilde
kullanýlmasýndan ileri gelmesi gerekeir ve bu tasarruf edilen þeyle bakýmý ve devamý saðlanan
emeðin farklý türleri arasýndaki gerçek ayrým dýþýnda bir kullaným þekli yoktur. (Malthus, l.c., s.
38, 39.)
32
Örneðin, hýrs ve tamahýn her türlüsünü baþtan sona inceleyen Balzac, ihtiyar tefeci
Gobsecki, öbek öbek mal biriktirmeye baþladýðý zaman, ikinci çocukluk çaðýný yaþýyordu diye
anlatýr.
33
Stoklarýn birikmesi ... deðiþimin durmasý ... aþýrý üretim. (Th. Corbet, l.c., s. 104.)
34
Bu anlamda Necker objets de faste et de somptuosité [müsrif ve þatafatlý eþyalar]dan
sözetmektedir, ki bu, Le temps de grossi laccumulation [zaman birikimi büyütür] ve les
lois de la propriéte ont rassembles dans une seule classe de la société [mülkiyet yasalarý
toplumun yalnýz bir sýnýfýnda toplanýr] demektir. Euvres de M. Necker; Paris and Lausanne,
1789, t. II, s. 291.)
35
Ricardo, l.c., s. 163, not.
508
Karl Marks
Kapital I
nin üretim süreci sýrasýnda varoluþ þeklidir. Bu süreçte emek-gücünün
kendisi kapitalist [sayfa 606] tarafýndan tüketildiði halde, üretim araçlarý,
iþlevi sýrasýnda emek-gücü tarafýndan tüketilir. Ayný zamanda, emekgücünün satýnalýnmasý için ödenen para, üretken emeðin deðil de,
üretken emekçinin tükettiði gerekli tüketim maddelerine çevrilir. Adam
Smith temelinden yanlýþ bir tahlil ile, tek tek her sermaye, deðiþmeyen
ve deðiþen kýsýmlara ayrýldýðý halde, toplumun sermayesinin yalnýzca
deðiþen sermaye haline geldiði, yani salt ücretlerin ödenmesi için harcandýðý gibi saçma bir sonuca ulaþmaktadýr. Örneðin, bir kumaþ fabrikatörü, 2.000 sterlini sermayeye çevirsin. Bunun bir kýsmýný, dokuma
iþçisi satýnalmada kullanacak, diðer kýsmýný ise yün ipliði, makine vb.
satýnalmada. Ama, onun iplik ve makine satýnaldýðý kimseler de, bu
paranýn bir kýsmýný, emek ve benzeri þeyleri satýnalmak için kullanýrlar,
ve bu durum, 2.000 sterlinin tamamýnýn ücretlerin ödenmesi için harcanmasýna, yani 2.000 sterlinin temsil ettiði ürünün tamamýnýn üretken
iþçiler tarafýndan tüketilmesine kadar devam eder. Görüldüðü gibi, bu
sorunun bütün özü, bizi oradan oraya sürükleyen ve benzeri þeyler
sözlerinde yatmaktadýr. Aslýnda, A. Smith, incelemesini, tam güçlüklerin baþladýðý yerde býrakmýþtýr.36
Yalnýzca yýllýk toplam ürün gözönünde bulundurulduðu sürece,
yýllýk yeniden-üretim sürecini anlamak kolaydýr. Ama bu ürünü oluþturan
her parçanýn piyasaya meta olarak getirilmesi gerekir ve güçlük de iþte
burada baþlar. Bireysel sermayeler ile kiþisel gelirlerin hareketleri, kesiþir,
içiçe geçer ve genel yer deðiþtirmeler ile toplumun servetinin dolaþýmý
içersinde kaybolurlar; bu durum, görüþü bulandýrýr ve çözümlenmesi
gereken çok karmaþýk sorunlar yaratýr. Ýkinci Kitabýn [cildin] Üçüncü
Kýsmýnda, bu olgularýn gerçek niteliklerini inceleyeceðim. Yaptýklarý Tableau économiquete, yýllýk ürünü dolaþýmdan geçmiþ þekliyle ilk kez
bize gösterme yolundaki çabalarý, fizyokratlarýn en büyük hizmetlerinden birisi olmuþtur.37 [sayfa 607]
Bundan sonra, kapitalist sýnýfýn çýkarýna hareket eden ekonomi
politik, Adam Smithin öðretisini, yani artý-ürünün sermayeye çevrilen
36
John St. Mill, Logicine karþýn, kendisinden önce gelenlerin yaptýðý ve burjuva bilimi
açýsýndan bile düzeltilmeleri gereði apaçýk ortada bulunan bu gibi hatalý tahlilleri hiç bir zaman
farketmemiþtir. Üstatlarýnýn düþünce karýþýklýðýna, bir çömeze yaraþýr dogmatizmle baðlanmýþtýr.
Burada da öyle: Sermayenin kendisi uzun sürede bütünüyle ücret haline gelir ve ürünün
satýþýyla yenilendiði zaman tekrar ücret haline gelir.
37
Yeniden-üretim ve birikim süreçIeri konusunda yaptýðý açýklamalarda Adam Smith, birçok
bakýmlardan, herhangi bir ilerleme kaydetmek þöyle dursun, kendinden öncekilerle ve özellikle
fizyokratlarla karþýlaþtýrýldýðýnda, oldukça önemli gerilemelerde bulunmuþtur. Metinde sözü edilen
aldatýcý hayal de, ekonomi politiðe ondan miras kalmýþ gerçekten þaþýrtýcý bir dogmadýr; metalarýn
fiyatýnýn ücretlerle, kârdan (faizden) ve toprak rantýndan, yani ücretlerle artý-deðerden meydana
geldiði dogmasý. Bu noktadan hareket eden Storch, safça itiraz ediyor: Gerekli fiyatý, kendisini
meydana getiren en basit öðelere indirgemek olanaksýzdýr. (Storch, l.c., Petersb., Edit. 1815, t.
II, s. 141, not.) Bir metaýn fiyatýný en basit öðelerine indirgemenin olanaksýzlýðýný ilân eden ne
mükemmel bir ekonomi bilimi. Bu nokta, III. Kitabýn [cildin] yedinci kýsmýnda daha ayrýntýlý
olarak incelenecektir.
Karl Marks
Kapital I
509
kýsmýnýn tamamýnýn iþçi sýnýfý tarafýndan tüketildiðini doðal olarak sömürmekten geri kalmamýþtýr.
ÜÇÜNCÜ KESÝM. ARTI-DEÐERÝN SERMAYE
VE GELÝRE AYRILMASI.
PERHÝZ TEORÝSÝ
Bundan önceki bölümde, artý-deðeri (ya da artý-ürünü), yalnýzca
kapitalistin bireysel tüketimini saðlayan bir fon olarak ele aldýk. Bu
bölümde ise, buraya kadar, yalnýzca birikim fonu olarak inceledik. Oysa
artý-deðer, bunlardan ne birisi, ne de diðeridir, birarada her ikisidir. Bir
kýsmý kapitalist tarafýndan gelir38 olarak tüketilir, diðer kýsmý, sermaye
olarak kullanýlir, biriktirilir. Artý-deðerin kitlesi belli bir büyüklükte ise,
bunlardan birisi ne kadar büyükse, diðeri o kadar küçük olur. Cæteris
paribus, bu kýsýmlar arasýndaki orantý, birikimin büyüklüðünü belirler.
Ne var ki, bu bölünmeyi yapan, artý-deðerin tek sahibi olan kapitalisttir.
Bu, onun bileceði iþtir. Karþýlýðýný ödemeden haraç olarak aldýðý ve biriktirdiði kýsým, onu yemediði için, yani bir kapitalistin kendisini zenginleþtirme görevini yerine getirdiði için, onun tarafýndan tasarruf edilmiþ
sayýlýr.
Kiþileþmiþ sermaye olma dýþýnda kapitalistin tarihsel bir deðeri
olmadýðý gibi, bu tarihsel varolma hakkýna da sahip deðildir, yani þakacý
Lichnowskynin deyimiyle, hiç bir tarihe sahip deðildir. Onun kendi
geçici varlýðý için duyulan zorunluluk, yalnýzca, kapitalist üretim tarzý
için duyulan geçici zorunluluk ölçüsündedir. Ama kiþileþmiþ sermaye
olduðu sürece onu harekete geçiren tek þey, kullaným-deðeri üretmek
ve bunlardan yararlanmak deðil, deðiþim-deðeri üretmek ve bunu çoðaltmaktýr. Bizzat [sayfa 608] deðeri geniþletme iþine kendisini büyük bir
tutkuyla kaptýran kapitalist, insanoðlunu üretim için üretmeye insafsýzca zorlar; böylece o, toplumdaki üretken güçlerin geliþmesini zorlar,
daha yüksek bir toplum þeklinin gerçek temelini atabilecek maddi
koþullarý yaratýr; ve bu toplumda, her bireyin kiþiliðini tam ve özgürce
geliþtirmesi artýk temel ve yön verici ilke olur. Kapitalist, yalnýzca kiþileþmiþ sermaye olarak saygýya deðerdir. Bu haliyle, bir cimrinin, salt servet
olduðu için servete tapma tutkusunu paylaþýr. Ama cimrideki yalnýzca
huy ve yaratýlýþ halindeki bu tutku, kapitalistte, yalnýzca çarklarýndan
birisi olduðu toplumsal mekanizmanýn sonucu ve eseridir. Ayrýca, kapitalist üretimin geliþmesi, belli bir sanayi koluna yatýrýlan sermayenin
sürekli bir þekilde artmasýný zorunlu kýlar ve rekabet, kapitalist üretimin
38
Okur, gelir teriminin çifte anlamda kullanýldýðýný farkedecektir: birincisi, sermayenin belirli
aralýklarla verdiði meyve anlamýnda artý-deðeri belirtmek için; ikincisi, bu meyvenin kapitalist
tarafýndan belirli aralýklarla tüketilen ya da kendi özel tüketim fonuna eklenen kýsmýný belirtmek
için. Ýngiliz ve Fransýz iktisatçýlarýnýn kullandýklarý dille uyum halinde olduðu için bu çifte anlamý
ben de alýkoydum.
510
Karl Marks
Kapital I
özünde yatan yasalarý, dýþardan gelme zorlayýcý yasalar olarak tek tek
her kapitaliste kabul ettirme durumunda býrakýr. Sermayesini koruyabilmesi için, kapitalisti, durmadan sermayesini geniþletmeye zorlar, oysa
sermayesini artýrmasý ancak dereceli bir birikimle olabilir.
Bu nedenle, kapitalistin her türlü eylemi, salt onun kiþiIiðinde
bilinç ve iradeye bürünmüþ sermaye olarak sermayenin iþlevi olduðu
için, onun özel tüketimi, birikmiþ sermaye üzerinden yapýlmýþ bir hýrsýzlýk gibidir; týpký çift kayýtlý muhasebe sisteminde, kapitalistin özel giderlerinin, sermayenin karþýsýnda borçlu hanesinde yer almasý gibi.
Biriktirmek, toplumsal zenginlik alemini ele geçirmek, sömürdüðü insanlarýn kitlesini artýrmak ve böylece kapitalistin dolaysýz ve dolaylý egemenliðini geniþletmek demektir.39 [sayfa 609]
Ama, ilk günah her yerde iþbaþýndadýr. Kapitalist üretim, birikim
ve servet geliþip arttýkça, kapitalist, salt kiþileþmiþ sermaye olmaktan
çýkmaya baþlar. Kendi özü, kendi kiþiliði için insanca duygular beslemeye baþlar ve bu yoldaki eðitimi, ona, dünya zevklerinden yoksun
kalmayý, þimdi eski moda bir cimrinin önyargýsý olarak görmeyi ve buna
gülümsemeyi öðretmiþtir. Klasik tipteki kapitalist, bireysel tüketimi,
iþlevine karþý iþlenmiþ bir günah ve biriktirmeden perhiz etmek olarak damgaladýðý halde, modernleþmiþ kapitalist, artýk, biriktirmeye, zevk
ten perhiz etmek gözüyle bakabilmektedir.
39
Kapitalistin o eski moda, ama durmadan yenilenen örneði olan tefeciyi ele alan Luther,
iktidar sevdasýnýn, zengin olma arzusunda bir etmen olduðunu çok yerinde olarak belirtir.
Kâfirler, tefecinin katmerli bir hýrsýz ve katil olduðunu aklýn ýþýðý ile anlayabiliyorlardý. Biz
hýristiyanlar ise, bunlara öylesine bir onur veririz ki, yalnýz paralarý için onlara düpedüz taparýz.
... Bir kimse bir baþkasýnýn rýzkýný yerse, çalarsa, elinden alýrsa, bu adamý açlýktan öldürmüþ ya
da düpedüz katletmiþ kadar (yani bir kimsenin yapabileceði kadar) büyük bir cinayet iþlemiþ
olur. Tefecinin de yaptýðý budur ve koltuðunda rahat ve huzur içersinde oturmaktadýr; oysa,
daraðacýnda sallanmalý ve leþi, eðer üzerinde bu kadar eti varsa, çaldýðý guldenler sayýsýnda
kargalar tarafýndan gagalanýp didiklenmelidir. ... Oysa biz, küçük hýrsýzlarý asarýz. ... Bunlar
zindanlara týkýlýr, büyük hýrsýzlar ise altýn ve ipekler içersinde kibirlenirler. ... Ýþte bunun için, bu
dünyada, para delisinden, tefeciden daha büyük (þeytandan sonra) insan düþmaný yoktur,
çünkü o, bütün insanlar üzerinde tanrý olmak ister. Türkler, askerler, despotlar da kötü insanlardýr,
ama bunlar gene de insanlarý yaþamaya býrakýrlar ve kendilerinin kötü ve düþman olduklarýný
itiraf ederler, üstelik arasýra bazý insanlara merhamet etmek zorunluluðunu da duyarlar. Ama
bir tefeci ve para delisi, bütün dünyanýn açlýktan, susuzluktan, sefaletten, yoksulluktan kýrýlmasýný
ister; böylece her þey onun olacak ve herkes sanki tanrý imiþ. gibi gereksinmelerini ondan
alacak, onun ebedi kölesi olacaktýr. Soylu ve dindar görünmek için güzel pelerinler giyinir, altýn
zincirler, yüzükler takar, aðýzlarýný silerler. ... Tefecilik her þeyin kökünü kurutan, Cacusdan,
Geriondan ya da Antusdan da beter korkunç bir canavardýr. Maðarasýna çekip götürdüðü
öküzleri, halkýn gözünden gizlemek için kendisini donatýr ve dindar görünür. Ama Herkül,
öküzlerin böðürmelerini ve tutsak ettiði insanlarýn feryatlarýný duyacak, Cacusu uçurumlar ve
kayalar arasýnda arayýp bulacak ve öküzleri bu hain ve cani kimsenin elinden kurtaracaktýr.
Cacus, dindar tefeci, çalan, soyan ve her þeyi yiyen habis ve cani demektir. Ve bütün bu
yaptýklarýnýn bilinmesini istemez, kimse onu bulamayacak sanýr, çünkü maðaraya sürüklediði
ayak izlerini, sanki maðaradan dýþarýya býrakmýþlar gibi düzenler. Tefeci de dünyayý böyle aldatýr,
sanki yararlýymýþ, herkese öküz daðýtýyormuþ gibi davranýr, oysa hepsini parçalar ve tek baþýna
yer bitirir. ... Ve biz, eþkiyalarýn, katillerin, hýrsýzlarýn nasýl iþkenceyle kemiklerini kýrýyor, kafalarýný
kesiyorsak, bütün tefecilerin de, kemiklerini daha beter kýrmalý, öldürmeli, peþlerini býrakmamalý,
lanetlemeli ve kafalarýný kopartmalýyýz. (Martin Luther, l.c., [s. 19, 40, 41, 42].)
Karl Marks
Kapital I
511
Ýki ruh, heyhat, göðsüne baðdaþ kurmuþ;
Biri durmadan diðerinden ayrýlýyor.40
Kapitalist üretimin tarihsel þafaðýnda sonradan olma her kapitalist, kiþi olarak bu tarihsel aþamadan geçmek zorundadýr tamah ve
zenginleþme hýrsý, egemen tutkulardýr. Ne var ki, kapitalist üretimin
ilerlemesi yalnýz bir zevkler dünyasý yaratmakla kalmaz, spekülasyon
ve kredi sistemi ile, binlerce çabuk zenginleþme kaynaðýný da ortaya
çýkartýr. Belli bir geliþme aþamasýna ulaþýldýðýnda, ayný zamanda bir
servet gösterisi ve dolayýsýyla itibar kaynaðý olan ve alýþýlagelen derecede bir israf, talihsiz kapitalist için bir iþ zorunluluðu halini alýr. Lüks,
sermayenin temsil masraflarý arasýna katýlýr. Üstelik, kapitalist, cimri
gibi, kendi emeði ve sýnýrlý tüketimi ölçüsünde zenginleþmez, baþkalarýnýn emek-gücünü baský altýna alarak emdiði ve emekçileri, yaþamýn
zevklerinden yoksun býrakmaya zorladýðý ölçüde de [sayfa 610] zenginleþir.
Bunun için, kapitalistin israfý, hiç bir zaman eliaçýk feodal beyin israfýndaki iyiniyetli özelliði taþýmadýðý, tersine, bunun ardýnda en pis cinsten
tamahkârlýk ve en açgözlü hesap-kitap yatmakla birlikte, biri diðerini
engellemeksizin, harcamalarý da birikimiyle birlikte büyür. Bu büyümenin yanýsýra, kalbinde, biriktirme tutkusu ile zevk isteði arasýnda faustça
bir çatýþma da filizlenip boy atar.
Dr. Aikin, 1795te yayýnlanan bir yapýtta þöyle diyor: Manchester
deki sýnai geliþme dört döneme ayrýlabilir. Ýlkinde, fabrikatörler kendi
geçimlerini saðlamak için çok çalýþmak zorundaydýlar. Bunlarýn baþlýca
zenginlik kaynaðý, çocuklarý çýrak olarak kendilerine baðlý bulunan anababalarý soymaktý: Bir yandan, çýraklar açlýktan ölürken, ana-babalar
yüksek bir prim ödüyorlardý. Öte yandan, ortalama kâr düþüktü, biriktirebilmek için çok tutumlu olmak gerekti. Bunlar cimriler gibi yaþadýlar
ve sermayelerinin faizini bile yemekten uzaktýlar. Ýkinci dönemde, küçük servetler elde etmeye baþladýklarý zaman bile, gene eskisi gibi sýký
çalýþýyorlardý, çünkü her köle çalýþtýranýn bildiði gibi, emeðin doðrudan sömürülmesi de bir emeðe malolur ve gene eskisi gibi sade bir
yaþam sürüyorlardý. ... Lüksün baþladýðý üçüncü dönemde, Krallýktaki
her pazar kasabasýna sipariþ için atlýlar gönderilerek sanayi dürtüklendi. ... 1690dan önce, burada, 3.000 ila 4.000 sterlin sermayesi olan iþkolu, ya birkaç taneydi ya da hiç yoktu. Bununla birlikte, o sýralarda ya da
az sonralarý, artýk ellerinde para bulunan iþ sahipleri, ahþap evler yerine
modern tuðla evler yaptýrmaya baþladýlar. 18. yüzyýlýn ilk yarýsýnda bile,
konuklarýna yarým litre yabancý malý þarap ikram eden Manchesterli
bir fabrikatör, bütün komþularýnýn dikkatini çekiyor ve baþsallamalarýna
yolaçýyordu. Makinenin ortaya çýkýþýndan önce bir manüfaktür sahibinin, toplandýklarý bir meyhanedeki gecelik masrafý, 6 penilik bir bardak
punç ile, bir penilik bir tutam tütünü hiç bir zaman geçmezdi. Ýþ sahibi
40
512
Goethe, Faust, 1. kýsým.
Karl Marks
Kapital I
bir kimsenin, ilk kez kendi arabasý ile görünmesi, ancak 1758 yýlýnda
olmuþtur ve bu bir dönemin iþaretidir. 18. yüzyýlýn son 30 yýlýný kapsayan, Dördüncü dönem, lüks ve israfýn büyük geliþme gösterdiði bir
dönemdir ve atlý biniciler aracýlýðý ile bütün Avrupaya yayýlan sýnai
geliþmelerle desteklenmiþtir.41 Ýyi kalpli Dr. Aikin, mezarýndan [sayfa 611]
baþýný kaldýrsa da bugünkü Manchesterý görseydi acaba ne derdi?
Biriktir, biriktir! Musa da bu, peygamberler de bu! Sanayi, tasarrufun biriktirdiði malzemeyi saðlar.42 Bunun için, tasarruf, tasarruf; yani
artýdeðerin ya da artý-ürünün elden geldiðince büyük kýsmýný sermayeye çeviriniz. Birikim için birikim, üretim için üretim: bu formül ile klasik iktisat, burjuvazinin tarihsel görevini ifade etmiþ, servetin doðum
sancýlarý üzerinde bir an bile kendisini aldatmamýþtýr.43 Ama tarihsel
zorunluluk karþýsýnda yanýp yakýlmanýn ne yararý var? Klasik iktisat için,
nasýl ki, proletarya bir artý-deðer üretme makinesinden baþka bir þey
deðilse, kapitalist de onun gözünde, bir artý-deðeri ek sermayeye çeviren bir makineden baþka bir þey deðildir. Ekonomi politik, kapitalistin
tarihsel görevini son derece ciddiye alýr. Yüreðindeki zevk isteði ile
zenginlik peþinde koþma tutkusu arasýndaki korkunç çatýþmayý bir sihirle söküp atmak isteyen Malthus, 1820 yýllarýnda, fiilen üretim iþleriyle
uðraþan kapitalistlere, biriktirme ödevini yükleyen, artý-deðerden pay
alan baþkalarýna, toprak sahiplerine, devlet memurlarýna, rahiplere vb.
ise, harcama ve israf görevini veren bir iþbölümünü savunmuþtu. Harcama tutkusu ile biriktirme tutkusunu birbirinden ayrý tutmak44 son
derece önemlidir diyordu. Ýyi yaþamaya ve bu dünyanýn adamý olmaya
uzun zamandýr alýþmýþ olan kapitalistler feryadý bastýlar. Bunlarýn sözcülerinden birisi, bir Ricardo öðrencisi, ne oluyoruz beyler, diye sesini
yükseltti, üretken olmayan tüketiciler sanayicilerin sýrtýnda devamlý bir
dürtü olsunlar diye Bay Malthus, toprak rantýnýn, vergilerin vb. yükseltilmesini salýk veriyor herhalde! Slogan, ne olursa olsun üretim, durmadan artan üretim, idi, ama, böyle bir süreç ile üretim, ileriye doðru
itilmekten çok, kösteklenecektir. Üstelik, çalýþmaya zorlanacak olsalar
baþarabilecekleri kiþiliklerinden belli olan bir sürü insan, aylak
yaþamlarýný sürdürsünler diye, baþkalarýný zora koþmak hiç de adaletli
bir iþ deðildir.45 Bir yandan, sanayici kapitalisti tereyaðlý ekmeðinden
yoksun býrakarak zorlamayý adaletsiz bulurken, ayný kimse, iþçiyi gayrete [sayfa 612] getirmek için ücretleri en alt düzeye indirmeyi zorunlu
41
Dr. Aikin, Description of the Country from 30 to 40 miles round Manchester, Lond. 1795, s.
[181], 182 sqq., [188].
42
A. Smith, l.c., b. II, ch. III. [s. 367].
43
J. B. Say bile þöyle der: Zenginlerin tasarrufu, yoksullarýn sýrtýndan yapýlýr. Romalý
proletarya, neredeyse tamamen toplumun sýrtýndan geçinirdi. ... Modern toplumun da, hemen
hemen, proletaryanýn sýrtýndan geçindiði, emeðin ücretinden kestiði kýsým ile yaþadýðý
söylenebilir. (Sismondi, Études etc., t. I, s. 24.)
44
Malthus, l.c., s. 319, 320.
45
An Inquiry into those Principles Respecting the Nature of Demand etc., s. 67
Karl Marks
Kapital I
513
bulmaktadýr. Üstelik o, artý-deðerin sýrrýnýn, karþýlýðý ödenmeyen emeðe
elkoymak olduðunu bir an bile saklamamaktadýr. Emekçiler yönünden talebin artmasý, bunlarýn kendi ürünlerinden kendileri için daha
küçük bir pay almaya ve bunun daha büyük bir kýsmýný kendilerini
çalýþtýranlara býrakmaya istekli olmalarýndan baþka bir þey ifade etmez,
eðer bunun, azalan tüketim (emekçiler yönünden) nedeniyle pazarda
mal bolluðuna yolaçacaðý söylenirse, benim buna verilecek biricik
karþýlýðým mal bolluðu ile büyük kârlarýn eþanlamlý þeyler olduðudur.46
Emekçiden sýzdýrýlan ganimetin, sanayici kapitalist ile aylak zenginler arasýnda, birikime en yararlý þekilde nasýl paylaþýlacaðý üzerine
olan bu bilgiçce tartýþma, Temmuz devrimi karþýsýnda sesini kesti. Çok
geçmeden, Lyonsta kent proletaryasý devrim çanýný çaldý ve Ýngilterede
tarým proletaryasý, çiftlikleri ve harmanlarý ateþe vermeye baþladý. Kanalýn bu yakasýnda ovencilik, öte yakasýnda simonculuk ve furiyecilik
yayýlmaya baþladý. Vülger ekonominin son saati çalmýþtý. Tam bir yýl
önce Manchesterde, sermayenin kârýnýn (faiz de dahil), onikinci saatin
ürünü olduðunu keþfetmesinden tam bir yýl önce Nassau W. Senior,
dünyaya baþka bir bulgusunu ilân etmiþti: Ben, diyordu böbürlenerek, sermaye sözü yerine, buna bir üretim aracý gözüyle baktýðým için,
perhiz sözünü koyuyorum..47 Bu, vülger ekonominin buluþlarý içinde,
eþi olmayan bir örnektir! Ekonomik bir kategorinin yerine, dalkavukça
bir söz konmuþtur, voila tout.* Yabanýl, ok yaptýðý zaman diyor Senior, bir iþ yapmýþ olur ama tutumlu hareket etmiþ olmaz. Bu, bize,
toplumun ilk zamanlarýnda emek [sayfa 613] araçlarýnýn, kapitalist yönünden bir perhiz olmaksýzýn nasýl ve niçin yapýldýðýný açýklamýþ oluyor.
Toplum ne kadar ilerlerse, o kadar çok perhiz yapmayý gerektirir.48 Ve
bu da, özellikle baþkalarýnýn çalýþmasýnýn meyvelerine elkoyma çabasýný
gösterenlerden beklenir. Emek-sürecinin yürütülmesi için gerekli bütün
koþullar da böylece birdenbire kapitalistin uyacaðý çeþitli perhiz hareketlerine dönüþmüþ olurlar. Buðdayýn hepsi yenmeyip bir kýsmý ekilirse
kapitalistin perhizidir. Þarabýn olgunlaþmasý için zamana gerek varsa
* Hepsi bu. -ç.
46
l.c., s. 59.
(Senior, Principes fondamentaux de lÉcon. Pol., trad. Arrivabene. Paris 1836, s. 309.) Eski
klasik okula sadýk kalanlar için bu kadarý fazlaydý. Bay Senior, emek ve kâr deyimleri yerine,
emek ve perhiz terimlerini koyuyor. Gelirini sermayeye dönüþtüren kimse, gelirinin
harcanmasýnýn kendisine saðlayacaðý zevk ve doyumdan perhizde bulunmuþ olur. Kârýn nedeni,
sermaye deðil, sermayenin üretken olarak kullanýlmasýdýr. (John Cazenove, l.c., s. 130, not.)
Buna karþýlýk John St. Mill, bir yandan Ricardonun kâr teorisini kabul eder, öte yandan Seniorün
remuneration of abstinence [perhizin ödülü -ç.] görüþünü benimser. Bütün diyalektiðin
kaynaðý hegelci çeliþkiyi kendisine çok uzak bulduðu halde, saçma çeliþkiler karþýsýnda gayet
rahattýr. Vülger iktisatçý, insanýn her hareketine, bu hareketin zýddýndan perhiz yapma gözüyle
bakýlabileceði düþüncesini hiç bir zaman aklýna getirmemiþtir. Yemek, oruçtan perhiz yapmaktýr,
yürümek ayakta durmaktan perhiz yapmaktýr, çalýþma tembellikten perhiz yapmaktýr, aylaklýk,
çalýþmaktan perhiz yapmaktýr, vb.. Bu baylar, Spinozanýn Determinatio est Negatio [belirleme
olumsuzlamadýr -ç.] formülü üzerinde bir düþünseler çok iyi ederler.
48
Senior, l.c., s. 342, 343.
47
514
Karl Marks
Kapital I
kapitalistin perhizidir.49 Üretim araçlarýný iþçiye ödünç (!) olarak verdiði zaman, yani emek-gücünü bunlarla birleþtirdiði zaman, kapitalist,
kendini soymaktadýr, bunlarý, buhar makinelerini, pamuðu, demiryollarýný, gübreleri, atlarý vb. yiyip tüketecek yerde, emek-gücünden artýdeðer sýzdýrmakta kullanmaktadýr; ya da vülger iktisatçýlarýn çocukça
söyledikleri gibi, bunlarýn deðerlerini lüks ve diðer tüketim mallarýna
yatýrarak boþuna harcamaktadýr.50 Kapitalistlerin bir sýnýf olarak bu iþi
nasýl becerecekleri, vülger iktisatçýlarýn bugüne kadar açýklamayý inatla
reddettikleri bir sýrdýr. Dünyanýn, hâlâ, salt Viþnunun bu modern tövbekârý, kapitalistin kendi kendisini cezalandýrmasý ile yoluna devam
edebilmesi yetmiyor mu? Yalnýzca birikim deðil, yalnýzca sermayenin
muhafazasi bile, onu tüketme yolundaki günah çaðrýsýna karþý koymak
için sürekli bir çabayý gerektirir.51 Týpký Georgialý köle sahibinin, zencilerin sýrtýndan kamçýyla saðladýðý artý-ürünün hepsini þampanya ile harvurup harman savursam mý, yoksa bir kýsmýný daha fazla zenci ve
topraða mý dönüþtürsem diye düþtüðü üzüntülü çýkmazdan, yakýn zamanda, köleliðin kaldýrýlmasý ile kurtarýlmasý gibi, kapitalistin de bu
eziyetten ve þeytanýn kýþkýrtmasýndan kurtarýlmasý düpedüz bir insanlýk
borcudur.
Ne kadar farklý olurlarsa olsunlar toplumlarýn ekonomik [sayfa 614]
biçimlerinde, yalnýzca basit yeniden-üretim deðil, çeþitli derecelerde ve
gitgide artan boyutlarda yeniden-üretim görülür. Ne kadar çok üretilirse
o kadar çok tüketilir ve dolayýsýyla o kadar fazla ürün, üretim araçlarýna
çevrilir. Bununla birlikte, bu süreç, emekçinin üretim araçlarý ve onunla
birlikte kendi ürünü ve geçim araçlarý, onun karþýsýna sermaye biçiminde çýkmadýðý sürece, kendisini sermaye birikimi ya da kapitalistin
bir iþlevi olarak ortaya koymaz.52 Haileybury Kolejinde, ekonomi politik
kürsüsünde Malthustan sonra bulunan ve birkaç yýl önce ölen Richard
Jones, bu noktayý, iki önemli olgunun ýþýðý altýnda ayrýntýlý olarak
incelemiþtir. Hint halkýnýn büyük çoðunluðu kendi topraklarýný iþleyen
49
Hiç kimse ... ek deðer elde etme umudunda olmadan, þarabýný, buðdayýný ya da bunlarýn
eþdeðerlerini tüketip bitirmek yerine ... sözgeliþi, buðdayýný topraða ekip de bunu oniki ay orada
býrakmaz ya da þarabýný yýllarca mahzende bekletmez. (Scropc, Polit. Econ., edit. by. A. Potter,
New York 1841, s. 133-134.)
50
Kapitalistin sahip olduðu deðeri, yararlý ya da hoþ þeylere çevirerek, kiþisel kullanýmýna
ayýracaðý yerde üretim araçlarýna geçirerek (kaba gerçegi ince sözlerle örtmek amacýyla kullanýlan
bu sözler, vülger ekonominin bilinen yöntemiyle, sömürülen iþçiyi, diðer kapitalistlerin ödünç
para verdiði ve kendisini sömüren sanayici kapitalist ile bir tutmak için söylenmiþtir,) emekçiye
ödünç vermek suretiyle, kendini tüketim zevkinden uzak tutmasý. (G. de Molinari, l.c., s. 36.)
51
La conservation dun capital exige ... un effort constant potir résister à la tentation de le
consommer. (Courcelle-Seneuil, l.c., s. 20.)
52
Ulusal sermayenin ilerlemesine en fazla katkýda bulunan belirli gelir sýnýflarý,
ilerlemelerinin farklý aþamalarýnda deðiþirler ve bu nedenle, bu geliþmede farklý yerlerde bulunan
uluslarda tamamen farklý olurlar. ... Kârlar... toplumun ilk aþamalarýnda. ücret ve rantlara oranla
önemsiz bir birikim kaynaðýdýr. ... Ulusal sanayi gücünde oldukça büyük bir ilerleme olduðu
zaman, kârlar, birikim kaynaðý olarak daha önemli bir yer tutarlar. (Richard Jones, Textbook
etc., s. 16, 21.)
Karl Marks
Kapital I
515
köylüler olduklarý için, bunlarýn ürünleri, emek araçlarý ve geçim araçlarý,
hiç bir zaman, gelirden tasarruf edilen ve bu nedenle de daha önce
bir birikim sürecinden geçmiþ bulunan bir fon þeklini almaz.53 Öte
yandan da, Ýngiliz yönetiminin, eski sistemi en azýndan bozduðu eyaletlerdeki tarým-dýþý alanlarda çalýþan emekçiler, tarýmsal artý-ürünün bir
kýsmýný, vergi (tribute) ya da rant biçiminde alan nüfuzlu kimseler tarafýndan doðrudan çalýþtýrýlýrlar. Bu ürünün bir kýsmý, bu nüfuzlu kimseler tarafýndan ayni olarak tüketilir, bir kýsmý da, emekçiler tarafýndan,
bu adamlarýn kullanýmý için lüks eþyaya ve benzeri þeylere çevrilir, geriye kalan kýsým, emek araçlarý kendilerinin olan emekçilerin ücretlerini oluþturur. Burada, üretim ile yeniden-üretim, gittikçe artan boyutlarda,
o garip evliyanýn, o hüzün verici þövalyenin, yani perhizci kapitalistin
müdahalesi olmadan devam eder gider.
DÖRDÜNCÜ KESÝM. BÝRÝKÝMÝN MÝKTARINI, ARTI-DEÐERÝN
SERMAYE VE GELÝRE ORANTILI BÖLÜÞÜMÜNDEN
BAÐIMSIZ OLARAK BELÝRLEYEN KOÞULLAR.
EMEK-GÜCÜNÜN SÖMÜRÜ DERECESÝ. EMEÐÝN ÜRETKENLÝÐÝ.
KULLANILAN SERMAYE ÝLE TÜKETÝLEN SERMAYE
ARASINDAKI FARKIN BÜYÜMESÝ.
YATIRILAN SERMAYENÝN BÜYÜKLÜÐÜ
Artý-deðerin, sermaye ile gelire bölünme oraný belli ise, [sayfa 615]
birikmiþ sermayenin büyüklüðünün, artý-deðerin mutlak büyüklüðüne
baðlý bulunacaðý açýktýr. Artý-deðerin yüzde 80inin sermayeleþtirildiðini,
yüzde 20sinin tüketildiðini varsayarsak, biriktirilmiþ sermaye, toplam
artý-deðerin 3.000 ya da 1.500 sterlin olmasýna göre, ya 2.400 sterlin ya
da 1.200 sterlin olacaktýr. Demek oluyor ki, artý-deðerin kitlesini belirleyen bütün koþullar, birikimin büyüklüðünün belirlenmesinde de rol
oynuyorlar. Bunlarý biz, burada, bir kez daha gözden geçireceðiz, ancak, bunu, birikim bakýmýndan yeni bir görüþ açýsý getirmeleri yönünden yapacaðýz.
Artý-deðer oranýnýn, her þeyden önce, emek-gücünün sömürülmesi derecesine baðlý bulunduðu anýmsanacaktýr. Ekonomi politik buna
o derece fazla deðer vermiþtir ki, emeðin üretkenliðindeki artýþ nedeniyle birikimdeki hýzlanmayý, emeðin sömürülmesindeki artýþ sonucu
meydana gelen hýzlanma ile bir tutmuþtur.54 Artý-deðer üretimi ile ilgili
l.c., s. 36 sq.
Ricardo diyor ki, Toplumun farklý aþamalarýnda, sermayenin ya da emeðin istihdamý
(yani sömürüsü) için kullanýlan araçlarýn birikimi az ya da çok hýzlýdýr ve her durumda, bunun
emeðin üretkenlik gücüne baðlý olmasý gerekir. Verimli topraklarýn bol bulunduðu yerlerde
emeðin üretkenlik gücü genellikle en büyüktür. Eðer birinci tümcede, emeðin üretkenlik gücüyle,
herhangi bir ürünün onu el emeðiyle üreten kimselerin payýna düþen kýsmýnýn küçüklüðü
anlatýlýyorsa, bu tümce, hemen hemen ayný þeyin yinelenmesi gibidir, çünkü, geriye kalan
kýsým, eðer sahibinin caný isterse sermaye birikimi için kullanýlabilecek fondur. Ama, topraðýn
53
54
516
Karl Marks
Kapital I
kýsýmlarda, daima, ücretlerin en azýndan emek-gücünün deðerine eþit
olduðu öngörülmüþtü. Bununla birlikte, ücretlerin bu deðerin altýna zorla düþürülmesi, uygulamada o kadar önemli bir rol oynar ki, bunun
üzerinde bir an bile durmayacaðýz. Bu durum, emekçinin gerekli tüketim fonunu, belli sýnýrlar içinde, sermayenin birikim fonuna çevirir.
Ücretlerin diyor John Stuart Mill, hiç bir üretken gücü yoktur;
bunlar bir üretken gücün fiyatlarýdýr. Ücretler, emek ile birlikte meta
üretimine, ancak, aletlerin fiyatlarýnýn bu aletlerin kendisiyle birlikte, bu
üretime katkýda bulunmalarý ölçüsünde katkýda bulunurlar. Eðer emeðe
satýnalýnmaksýzýn sahip olunabilseydi, ücretten pekâlâ vazgeçilebilirdi..55
Ama, eðer iþçiler havayla yaþayabilselerdi, bunlarýn herhangi bir fiyatla
satýnalýnmalarý da sözkonusu olmazdý. Bu nedenle, bunlarýn sýfýr maliyetleri, matematik anlamda, kendisine daima biraz daha yaklaþýlabilecek, ama hiç bir zaman ulaþýlamayacak bir limittir. Emeðin maliyetini
bu [sayfa 616] sýfýr noktasýna doðru durmadan zorlamak, sermayenin
deðiþmeyen eðilimidir. 18. yüzyýlýn sýk sýk sözünü ettiðimiz bir yazarý,
Es-say on Trade and Commerce adlý yapýtýn yazarý, Ýngilterenin tarihsel
görevinin, Ýngilteredeki ücretleri, Fransa ve Hollanda düzeyine zorla
indirmek olduðunu ilan ettiði zaman, yalnýzca Ýngiliz kapitalizminin ruhundaki en gizli sýrrý açýða vurmuþ oluyordu.56 Diðer þeyler yanýnda,
safça þunlarý da söylüyor: Eðer bizim yoksullarýmýz (emekçiler için
kullandýðý teknik terim) lüks içersinde yaþayacak olurlarsa ... emek,
kuþkusuz pahalý olacaktýr. ... Bizim manüfaktür iþçilerimizin tükettiði,
konyak, cin, çay, þeker, yabancý meyveler, bira, basma, enfiye, tütün
vb. þeylerin ne lüks eþyalar olduðunu bir kez düþününüz.57 Gözlerini
gökyüzüne dikerek inleyen Northamptonshirelý bir fabrikatörün yapýtýndan parçalar alýr: Fransada emek, Ýngiltereye göre üçte-bir ucuz;
çünkü onlarýn yoksullarý çok çalýþýyor ve yiyecekleri ile giyecekleri daha
ehvendir. Yedikleri baþlýca þeyler, ekmek, meyve, otlar, kökler ve kurutulmuþ balýktýr; eti nadiren yerler, buðday pahalýlaþýnca çok az ekmek
yerler.58 Denemecimiz þöyle devam ediyor: Bunlara bir de, yalnýzca
çok verimli olduðu yerlerde genellikle bu böyle olmaz. (Observations on Certain Verbal Disputes etc., s. 74, 75.)
55
J. Stuart Mill, Essays on Some Unsettled Questions of Political Economy, Lond. 1844, s. 90,
91.
56
An Essay on Trade and Commerce, Lond. 1770, s. 44. 1866 Aralýk ve 1867 Ocak sayýlarýnda
The Times gazetesi de, ayný þekilde, Ýngiliz maden sahiplerinin, Belçikalý maden iþçilerinin
mutlu durumlarýný anlatan ve yüreklerinden kopup gelen yazýlarýný yayýnlamýþtý; bu iþçiler,
patronlarý için yaþayabilmeleri için gerekli olandan bir kuruþ bile fazla istemiyorlar ve
almýyorlardý. Belçikalý maden iþçileri büyük ýstýrap içersindeydiler, ama, The Times, onlarý,
böyle örnek iþçiler diye gösteriyordu! 1867 yýlýnýn baþýnda bu sözlerin yanýtý geldi: Marchiennedeki
Belçikalý maden iþçilerinin grevi, barut ve kurþunla bastýrýlmýþtý.
57
l.c., s. 44, 46.
58
Northamptonshirelý fabrikatör, yüreði bu kadar dolu olan bir kimse için, pia fraus
[baðýþlanabilen sofuca bir hilekârlýk ç.] yapýyor. O, güya Ýngiliz ve Fransýz fabrika iþçilerinin
yaþamlarýný karþýlaþtýrýyor, ama yukarýya alýnan sözlerinde, karýþýk bir biçimde kendisinin de
itiraf ettiði gibi, Fransýz tarým iþçilerinin yaþamýný anlatýyor.
Karl Marks
Kapital I
517
su ya da hafif likörler içtikleri eklenmelidir; böylece pek az para harcamýþ
oluyorlar. Bu durumu saðlamak çok zordur, ama olanaksýz deðildir;
çünkü hem Fransada ve hem de Hollandada pekâlâ uygulanmýþtýr.59
Yirmi yýl sonra, Amerikalý bir düzenbaz, baron unvaný verilmiþ bir Yankee, Benjamin Thompson (alias* Kont Rumford), hem tanrýyý, [sayfa 617]
hem insanlarý hoþnut edecek ayný insancýl çizðiyi izlemiþtir. Onun
Denemeleri, iþçilerin olaðan pahalý yiyecekleri yerine geçebilecek her
türden tarifnameler ile dolu bir yemek kitabýdýr. Aþaðýda okuyacaðýnýz,
bu görkemli filozofun özellikle baþarýlý olan bir tarifnamesidir: 5 libre
yulaf unu, 7.5 peni; 5 libre mýsýr, 6¼ peni; 3 penilik kýrmýzý ringa, 1
penilik tuz, 1 penilik sirke, 2 penilik biber ve tatlý otlar; hepsi 20¾ peni
eder, ve bunlarla 64 kiþiyi doyurabilecek çorba yapýlýr; ve yulaf ile mýsýrýn ortalama fiyatý ile ... bu çorbanýn 20 onsluk porsiyonu ¼ peniye
çýkartýlabilir.60 Kapitalist üretimin ilerlemesi ile birlikte geliþen hileli
yiyecekler, Thompsonun bu idealini gereksiz hale getirdi.61 18. yüzyýlýn
sonunda ve 19. yüzyýlýn ilk on yýlýnda, Ýngiliz çiftçileri ile toprak sahipleri, toprak emekçilerine, bir kýsmýný ücret ve geri kalanýný kilise yardýmý
þeklinde ödeyerek, mutlak asgari ücreti yürürlüðe koymuþ oldular. Ýngiliz yabanýllarýnýn, ücretleri, yasal bir tarifeye baðlama iþindeki soytarýlýklarýna bir örnek: Norfolk eþrafý, ücretleri saptadýklarý zaman, diyor
Bay Burke, birlikte öðle yemeði yediler; Berkli soylular, 1795 yýlýnda,
Speenhamlandda ücretleri saptadýklarý zaman, emekçilerin de yemek
yemelerini herhalde uygun görmemiþlerdi. ... 8 libre 11 onsluk bir somun
ekmek 1 þilin iken, adam baþýna [haftalýk] gelirin 3 þilin olmasýna, ve
ekmek, 1 þilin 6 peni oluncaya kadar ücretin de buna uygun olarak
artýrýlmasýna karar vermiþlerdi. Ekmek bu fiyatýn üstüne çýkýnca, ücret,
* Nam-ý diðer. -ç.
59
l.c., s. 70, 71. Üçüncü Almanca baskýya not. Bugün, dünya pazarlarýnda, o zamandan
beri yerleþen rekabet sayesinde, daha da ilerlemiþ durumdayýz. Parlamento üyesi Mr. Stapleton
seçmenlerine þöyle diyor: Çin, eðer, büyük bir sanayi ülkesi haline gelirse, Avrupalý iþçi
nüfusunun, rakiplerinin düzeyine inmeksizin savaþýmý nasýl sürdürebileceklerini anlamýyorum.
(Times, Sept. 3rd 1873, s. 8.) Ýngiliz sermayesinin arzu ettiði hedef, artýk Kýta Avrupasýndaki
ücretler deðil, Çindeki ücretlerdir.
60
Benjamin Thompson, Essays Political, Economical and Philosophical etc., 3 cilt. Lond.
1796-1802, vol. I, s. 294. Sir F. M. Eden, The State of the Poor, or an History of the Labouring
Classes in England etc., adlý yapýtýnda, iþliklerdeki gözcülere , Rumford dilenci çorbasýný þiddetle
tavsiye ediyor ve Ýngiliz emekçilerini azarlayarak uyarýyor: Pek çok fakir insan, özellikle
Ýskoçyada aylar boyunca yalnýz su ve tuzla yapýlmýþ yulaf ve arpa bulamacý ile pekâlâ yaþayýp
gidiyorlar. (l.c., vol. 1, book I, ch. 2, s. 503.) 19. yüzyýlda da ayný belirtiler görülür. Saðlýða çok
yararlý un bulamacýný Ýngiliz tarým emekçileri yemek istemediler ... eðitim durumunun daha iyi
olduðu Ýskoçyada bu önyargý belki de yoktur. (Charles H. Parry, M. D., The Question of the
Necessity of the Existing Corn Laws Considered, London 1816, s. 69.) Bu ayný Parryne var ki,
Ýngiliz emekçilerinin þimdi (1815), Eden zamanýndan (1797) çok daha kötü durumda
olmalarýndan yakýnýyor.
61
Tüketim maddelerine hile karýþtýrýlmasý konusunda kurulan son ParIamento Komisyonunun raporlarýndan da görüleceði gibi, Ýngilterede ilaçlara bile hileli maddeler karýþtýrýlmasý olaðan þeylerdendir. Örnek: Londrada çok çeþitli eczanelerden satýnalýnan 34 afyonlu ilacýn
incelenmesi, bunlardan 31inin haþhaþ tohumu, buðday unu, zamk, kül, kum vb. gibi maddelerle
karýþtýrýldýðýný göstermektedir. Bunlardan birkaç tanesinde afyonun zerresi bile bulunmuyordu.
518
Karl Marks
Kapital I
ekmeðin fiyatý 2 þilin oluncaya kadar, buna uygun bir oran içinde azalacaktý; ve bu durumda alýnacak besin, eskiye oranla adam baþýna 1/5
kadar az olacaktý.62 1814 tarihli [sayfa 618] Lordlar Kamarasý Soruþturma
Komitesi önünde. A. Bennett adýnda büyük bir çiftçi, yargýç, yoksul
yasasý uygulayýcýsý ve ücret düzenleyicisine þunlar sorulmuþtu: Emekçilerin günlük iþlerinin deðeri ile düþkünlük yardýmý arasýnda bir oran
gözetiliyor mu? Yanýt: Evet gözetiliyor; her ailenin haftalýk ücreti kiþi
baþýna bir tam ekmek (8 libre 11 onsluk) ve 3 peni olarak hesaplanýr! ...
Haftada bir bütün somun, bizce, bütün aileye bir hafta yeter; 3 peni ise
elbise içindir, ama eðer kilise elbise bulursa bu 3 peni de ücretten
düþülür. Bu uygulama, Wiltshireýn bütün batý kesiminde ve sanýrým
bütün ülkede yaygýndýr.63 O zamanýn burjuva yazarlarýndan biri sesini
yükseltiyor: Yýllardýr bunlar (çiftlik sahipleri), hemþerilerinden saygýdeðer bir sýnýfý, iþevlerine sýðýnma zorunda býrakarak alçaltmýþlar ... ve
kendi kazançlarýný yükselttikleri halde, çalýþan emekçilerin birikim yapmasýný engellemiþlerdir.64 Artý-deðerin ve dolayýsýyla sermaye birikim
fonunun oluþmasýnda, emekçinin gerekli tüketim fonundan yapýlan düpedüz soygunun günümüzde nasýl bir rol oynadýðý, ev sanayii denilen
alana bakýlarak görülebilir. (Bölüm XV, Kesim 8.) Bu konuda daha fazla
bilgi, daha sonra verilecektir.
Bütün sanayi kollarýnda, emek araçlarýný kapsayan deðiþmeyen
sermayenin (giriþimin büyüklüðü ile belirlenen) belli sayýda emekçiye
yeterli olmasý gerekmekle birlikte, bunun, çalýþmaya koyulan emek
miktarýyla orantýlý olarak artmasý zorunluluðu da yoktur. Örneðin, 100
emekçinin günde 8 saat çalýþtýðý bir fabrikada 800 iþsaati çalýþýlmýþ olur.
Eðer kapitalist, bu miktarý yarýyarýya çoðaltmak isterse, 50 iþçi daha
çalýþtýrabilir; ama bu durumda, yalnýz ücretler için deðil, emek araçlarý
için de daha fazla sermaye yatýrmasý gerekir. A ma, bu 100 emekçiyi 8
saat yerine 12 saat çalýþtýrýrsa, elde bulunan emek araçlarý yetecektir.
Bu durumda, yalnýzca daha çabuk tüketilmiþ olurlar. Emek-gücünün
daha fazla yoðunlaþtýrýlmasý ile elde edilen bu ek emek, artý-ürün ile
artý-deðeri (yani birikimin konusunu), sermayenin deðiþmeyen kýsmýnda buna tekabül eden herhangi bir yükselme olmadýðý halde artýracaktýr. [sayfa 619]
Ýstihraç sanayiinde, madenler vb. hammaddeler, yatýrýlan sermayenin bir kýsmýný oluþturmaz. Bu durumda emeðin konusu, daha
önceki bir emeðin ürünü olmayýp, metallerde, minerallerde, kömürde,
taþta vb. olduðu gibi, doða tarafýndan saðlanmýþ bir lütuftur. Böyle du62
G. B. Newnham (avukat), A Revieiv of the Evidence before the Committee of the two
Houses of Parliament on the Corn Laws, Lond. 1815, s. 20, not.
63
l.c., s. 19, 20.
64
C. H. Parry, l.c., s. 77, 69. Toprakbeyleri, Ýngiltere adýna verdikleri, jakobenlere karþý
verdikleri savaþ için kendi kendilerine tazminat ödemekle kalmadýlar, büyük servetler de
edindiler. Aldýklarý toprak kiralarý, iki, üç, clört katýna ve bir keresinde, 18 yýlda tam altý katýna
çýktý. (l.c., s. 100, 101.)
Karl Marks
Kapital I
519
rumlarda, deðiþmeyen sermaye, nerdeyse bütünüyle (emekçilerin gündüz ve gece vardiyalar halinde çalýþmalarý sonucu), artan bir emek
miktarýný emebilecek emek araçlarýndan oluþur. Diðer þeyler eþit olmak üzere, ürünün deðeri ve kitlesi, harcanan emekle doðru orantýlý
olarak artar. Üretimin ilk gününde olduðu gibi, ilk ürün-biçimlendiricileri insan ve doða þimdi de sermayenin maddi öðelerinin yaratýcýlarý
haline gelmiþlerdir, gene birarada calýþýrlar. Emek-gücünün esnekliði
sayesinde, deðiþmeyen sermayede daha önceden herhangi bir artýþ
olmaksýzýn birikim alaný geniþlemiþtir.
Tarýmda, iþlenmekte olan toprak, daha fazla tohum ve gübre
kullanýlmaksýzýn, geniþletilemez. Ama bu yatýrým bir kez yapýldýktan
sonra, topraðýn tamamen mekanik olarak iþlenmesi, alýnan ürünün niiktarý üzerinde olaðanüstü bir etki yaratýr. Ayný miktar emekçi tarafýndan
harcanan daha fazla emekle, emek araçlarýnda herhangi b.ir yeni yatýrýmý gerektirmeksizin, verimlilik artýrýlýr. Burada da gene iþe herhangi
bir yeni sermaye karýþmaksýzýn, insanýn doða üzerinde doðudan etkinliði, daha büyük bir birikim kaynaðý halini alýr.
Ensonu, manüfaktür sanayii adý verilen alanda, her ek emek
harcamasý, buna tekabül eden ek bir hammadde harcamasýný öngördüðü halde, emek araçlarý için kesenkes böyle bir harcamayý gerektirmez. Ýstihraç sanayii ile tarým, manüfaktür sanayiine hammadde ile
emek araçlarýný saðladýðý için, bunlarýn ek sermaye yatýrýmý olmaksýzýn
yarattýðý ek ürünler de, manüfaktür sanayiinin yararýnadýr.
Genel sonuç: baþlýca iki servet yaratýcýsýný, emek-gücü ile topraðý kendisiyle birleþtiren sermaye, birikim öðelerini kendi büyüklüðü
ile, ya da kendilerinde varolduðu, halen üretilmiþ bulunan üretim araçlarýnýn deðer ve kitleleriyle açýkça belirlenen sýnýrlar ötesinde çoðaltmak
olanaðýný veren bir geniþleme gücü kazanýr.
Sermaye birikiminde önemli diðer bir etmen de, toplumsal
emeðin üretkenlik derecesidir.
Emeðin üretkenliði ile birlikte, belli bir deðerin ve dolayýsýyla [sayfa
620] belli büyüklükte bir artý-deðerin somutlaþtýðý ürün kitlesi de büyür.
Artý-deðer oranýnýn ayný kalmasý ve hatta düþmesi durumunda, eðer bu
düþüþ, emeðin üretkenliðindeki yükseliþe, göre daha yavaþ ise, artýürün kitlesi büyür. Bu ürünün gelir ve ek sermayeye bölünme oraný
ayný kaldýðýnda, bu nedenle, kapitalistin tüketimi, birikim fonunda herhangi bir azalma olmaksýzýn artabilir. Birikim fonunun nispi büyüklüðü,
tüketim fonu aleyhine artabilir, oysa metalarýn ucuza elde edilmesi
sonucu, kapitalistin emrine eskisi kadar ve hatta daha fazla zevk aracý
verilmiþ olur. Ama, daha önce de gördüðümüz gibi, emeðin üretkenliðindeki artýþ, emekçinin ucuzlamasý ile elele gittiði için, gerçek ücretler yükselse bile artý-deðer oraný büyür. Gerçek ücretler hiç bir zaman,
emeðin üretkenliði ile ayný oranda yükselmez. Bunun için de, ayný
deðerde deðiþen sermaye, daha fazla emek-gücü, dolayýsýyla daha faz-
520
Karl Marks
Kapital I
la emeði harekete getirir. Deðiþmeyen sermaye þeklindeki ayný miktarda deðer, daha fazla üretim aracýnda, yani daha fazla emek aracýnda,
emek malzemesinde ve yardýmcý malzemede somutlaþýr; bu nedenle,
hem kullaným-deðeri ve hem de deðer üretimi için daha çok öðe saðlar
ve bunlar ile de daha fazla emeði yutabilir. Bu yüzden, ek sermayenin
deðeri ayný kalsa ve hatta azalsa bile, gene de hýzlanan bir birikim olur.
Yeniden-üretimin boyutlarý, yalnýz maddi olarak geniþlemekle kalmaz,
artý-deðer üretimi de ek sermayenin deðerinden daha büyük bir hýzla
artar.
Emeðin üretkenliðindeki geliþme, üretim sürecine daha önce
girmiþ bulunan baþlangýç sermayesi üzerinde de tepki yapar. Ýþlemekte
olan deðiþmeyen sermayenin bir kýsmý, makine vb. gibi kýsa sürede
tüketilmeyen ve bunun için de yeniden üretilmeyen ya da yerine ayný
türden yenileri konmayan emek araçlarýndan meydana gelir. Ama her
yýl bu emek araçlarýnýn bir kýsmý yokolur ya da üretken iþlevinin sýnýrýna
yaklaþýr. O yýl artýk, yeniden-üretimi için, ayný türden yenileriyle deðiþilmesi için zaman gelmiþ demektir. Bu emek araçlarýnýn kullanýlýp tüketilmesi sýrasýnda, eðer emeðin üretkenliðinde bir artýþ olmuþ ise (bu
üretkenlik bilim ve teknolojideki aralýksýz ilerleme ile durmadan geliþir),
daha yeterli ve (bu artan yeterliliðe göre) daha ucuz makineler, araçlar,
gereçIer vb., eskilerinin yerini alýr. Kullanýlmakta olan emek araçlarýndaki devamlý ufak-tefek iyileþtirmeler dýþýnda, eski sermaye, daha üretken biçimde yeniden üretilmiþ olur. [sayfa 621] Deðiþmeyen sermayenin
diðer kýsmý, hammadde ile yardýmcý maddeler, devamlý olarak bir yýldan daha az zamanda yeniden üretilir, tarýmdaki yeniden-üretim ise
çoðunlukla bir yýl alýr. Bunun için, uygulanan her geliþtirilmiþ yöntem,
yeni sermaye ile kullanýlmakta olan eski sermaye üzerinde hemen hemen ayný zamanda etki yapar. Kimya alanýndaki her ilerleme, yalnýz
yararlý maddelerin sayýlarýný artýrmakla ve zaten bilinmekte olanlara
daha da geniþ kullaným alanlarý açmakla kalmaz, böylece sermayedeki
büyüme ile birlikte yatýrým alanlarýnda da bir geniþlemeye olanak saðlar. Ayný zamanda, üretim ve tüketim artýklarýnýn da tekrar yenidenüretim sürecine sokulmasý yollarýný öðreterek, önceden sermaye
yatýrýmýný gerektirmeksizin, sermayeye yeni malzemeler kazandýrýr. Salt
emek-gücünün gerilimindeki yükselme sonucu doða zenginliklerinin
daha fazla sömürülmesi gibi, bilim ile teknoloji de, halen iþletilen sermayeye, o günkü büyüklüðünden baðýmsýz olarak yeni bir geniþleme
gücü kazandýrýr. Bunlar, ayný zamanda, baþlangýçta yatýrýlan sermayenin yenilenme aþamasýna ulaþan kýsmý üzerinde de tepki yaratýrlar. Bu
kýsým, yeni bir biçime geçerken, eski haliyle kullanýlýp tüketildiði sýrada
meydana gelen toplumsal geliþmeyi, karþýlýðýnda hiç bir þey ödemeksizin kendi bünyesine katar. Üretken güçteki bu geliþme, kuþkusuz, halen iþlemekte bulunan sermayede kýsmi bir deðer kaybýna yolaçar. Bu
deðer kaybý, kendisini, rekabet nedeniyle þiddetle duyurduðu sürece,
Karl Marks
Kapital I
521
asýl yük, kapitalistin uðradýðý zararý, kendisini daha fazla sömürerek
karþýlamaya çalýþtýðý emekçinin sýrtýna yüklenir.
Emek, tükettiði üretim araçlarýnýn deðerini, ürettiði ürüne aktarýr.
Öte yandan, belli bir emek miktarý ile harekete getirilen üretim araçlarýnýn deðerleri ile kitleleri, emeðin üretkenliðindeki yükselmeyle birlikte
artar. Ayný miktar emek, daima ürettiði ürüne, ancak ayný miktar yeni
deðer-katmakla birlikte, emek aracýlýðý ile ürünlere aktarýlan eski sermaye-deðer, emeðin üretkenliðindeki yükselmeyle birlikte artar.
Örneðin, bir Ýngiliz ve bir Çinli iplik eðiricisi, ayný çalýþma yoðunluðu ile ayný süre çalýþabilirler ve bu durumda bir haftada eþit miktarda
deðer yaratýrlar. Bu eþitliðe karþýn, büyük bir otomatik makine ile çalýþan
Ýngiliz iþçinin haftalýk üretiminin deðeri ile, bir elçýkrýðý ile çalýþan Çinlininki arasýnda büyük fark vardýr. Ayný sürede Çinli bir libre pamuk
eðirdiði halde, Ýngiliz [sayfa 622] birkaç yüz libre pamuk eðirir. Yüzlerce kez
daha büyük bir eski deðerler toplamý, yeni ve yararlý bir þekilde tekrar
ortaya çýkarak ürünün deðerini kabartýr ve böylece sermaye olarak yeniden iþ görebilir. Friedrich Engelsin bize öðrettiði gibi, 1782 yýlýnda,
Ýngilterede üç yýllýk tüm pamuk ürünü, iþçi yokluðundan öylece kalmýþtý
ve eðer yeni bulunan makine imdadýna yetiþip de eðirilmeseydi gene
de öyle yüzüstü kalacaktý.65 Makine þeklinde somutlaþan emek, kuþkusuz tek bir insan bile yaratamaz, ama az, sayýda emekcinin, nispeten
küçük miktarda canlý emek ilavesiyle, yalnýz pamuðun üretken bir biçimde tüketilmesi ve ona yeni bir deðer katýlmasý deðil, eski deðerinin de
iplik vb. þeklinde korunmasýný da saðlamýþtýr. Ayný zamanda, yünün
yeniden-üretiminin artmasýna da neden olmuþ ve bunu isteklendirmiþtir.
Yeni deðer yaratýrken eski deðeri de aktarmak, canlý emeðin doðal niteliði ve özelliðidir. Demek oluyor ki, etkinliði, oylumu ve deðeri artan
üretim araçlarý ve dolayýsýyla üretken gücündeki geliþme sonucu oluþan
birikim ile birlikte emek, durmadan artan bir sermaye deðerini, daima
yenilenen bir þekil içinde korur ve ebedileþtirir.66 Emeðin bu doðal gücü,
Friedrich Engels, Lage der arbeitenden Klasse in England, s. 20.
Klasik ekonomi, emek ve deðer yaratma sürecini yetersiz ve eksik tahlil etmesi nedeniyle,
Ricardoda da görülebileceði gibi, yeniden-üretimin bu önemli öðesini hiç bir zaman doðru
dürüst kavrayamamýþtýr. Örneðin Ricardo diyor ki, üretici güçte ne gibi bir deðiþiklik olursa
olsun, bir milyon insan fabrikalarda daima ayný deðeri yaratýrlar. Eðer bu insanlarýn emeklerinin
büyüklüðü ve yoðunluk derecesi belli ise, bu, doðrudur. Ama bu, emeklerinin üretkenlikleri
farklý bir milyon insanýn, kitleleri çok farklý üretim araçlarýný ürün haline getirmelerine ve bu
nedenle ürünlerinde çok farklý deðer kitlelerini korumalarýna, dolayýsýyla bunlar tarafýndan
saðlanan sonuçlarýn çok farklý olmalarýna engel deðildir; Ricardo, bunu, çýkardýðý bazý sonuçIarda
gözden kaçýrmýþtýr. Burada þunu da belirtmek gerekir ki, Ricardo, bu ayný örneðe dayanarak J.
B. Saya, kullaným-deðeri (o, burada, buna servet ya da maddi zenginlik diyor) ile deðiþimdeðeri arasýndaki farký anlatmaya boþuna çalýþmýþtýr. Sayýn yanýtý þudur; Quant à la difficulté
quélève Mr. Ricardo en disant que, par des procédés mieux entendus un million de personnes
peuvent produire deux fois, trois fois autant de richesses, sans produire plus de valeurs, cette
difficulté nest pas une lorsque lon considère, ainsi quon le doit, la production comme un
échange dans lequel on donne les services productifs de son travail, de sa terre, et de ses
capitaux, pour obtenir des produits. Cest par la moyen de ces services productifs que nous
acquérons tous les produits qui sont au monde. ... Or ... nous sommes dautant plus riches, nos
65
66
522
Karl Marks
Kapital I
sanki, kendisiyle kaynaþtýðý [sayfa 623] sermayenin bir niteliði ve özelliði
imiþ gibi görünür; týpký, toplumsal emeðin üretken gücünün, sermayeye özgü nitelikler görünüþüne bürünmesi, ve gene týpký kapitalistlerin
artý-emeðe durmadan elkoymalarýnýn, sermayenin devamlý olarak kendi kendisini geniþletmesi þeklinde görünmesi gibi.
Sermayenin artmasý ile birlikte, iþletilen sermaye ile tüketilen
sermaye arasýndaki fark da büyür. Bir baþka deyiþle, binalar, makineler, su borularý, iþ hayvanlarý, türlü gereçler gibi, uzun ya da kýsa bir süre
için, durmadan yinelenen üretim sürecinde yer alan, ya da belirli bir yararlý etkinin saðlanmasýna hizmet eden ve bu sýrada yavaþ yavaþ aþýnarak
deðerlerini ancak parça parça yitiren ve bu nedenle de bu deðeri ürüne
ancak parça parça aktaran emek araçlarýnýn deðeri ile maddi kitlesinde bir artma olur. Bu emek araçlarýnýn, ürüne deðer katmaksýzýn, [sayfa
624] ürün biçimlendiricisi olarak hizmet etmeleri, yani bütünüyle kullaservices productifs ont dautant plus de valeur, quils obtiennent dans léchange appelé production, une plus grande quantité de choses utiles. [Bay Ricardonun, daha becerikli yöntemlerle, bir milyon kiþi, daha çok deðer üretmeksizin, eskisinden iki kez, üç kez daha çok zeninlik
üretebilir diyerek önümüze diktiði güçlüðe gelince, üretim, düþünülmesi gerektiði gibi, ürünler
elde etmek için, emeðinin, topraðýnýn ve sermayelerinin üretken hizmetlerinin verildiði bir deðiþim
olarak düþünüldüðü zaman, bu güçlük, bir güçlük olmaktan çýkar. Dünyada bulunan tüm ürünleri
iþte bu üretken hizmetler aracýyla elde ederiz. ... Öyleyse ... üretken hizmetlerimiz, üretim adý
verilen deðiþmde ne kadar çok yararlý þey elde ederse, biz, o kadar zengin, üretken hizmetlerimiz
de o kadar deðerli demektir.] (J. B. Say, Lettres à M. Malthus, Paris 1820. s. 168. 169.) Aydýnlýða
kavuþturulmasý gereken difficulté [güçlük - ç.] bu güçlük Ricardo için deðil, Say için vardýr
þu oluyor: Emeðin üretkenlik gücündeki artýþ nedeniyle, kullaným-deðerleri miktarý arttýðý zaman
deðiþim-deðeri niçin artmaz? Yanýt: bu güçlük, eðer izin verirseniz, kullaným-deðerine deðiþimdeðeri demekle karþýlanmýþ oluyor. Deðiþim-deðeri, one way or another [þu ya da bu þekilde ç.] deðiþim ile iliþkili bir þeydir. Bu yüzden eðer üretime, emek ile üretim araçlarýnýn ürünle
deðiþtirilmesidir denilecek olursa, üretimin daha fazla kullanýmdeðeri saðlamasý oranýnda dahi
fazla deðiþim-deðeri elde edeceðiniz gün gibi açýktýr. Bir baþka deyiþle, bir emek gücü, çorap
fabrikatörüne ne kadar fazla kullaným-deðeri, yani çorap saðlarsa, o, çorap bakýmýndan o kadar
zengindir demektir. Ne var ki, Say, birdenbire, daha büyük miktarda çorap olunca bunlarýn
fiyatlarýnýn (bu fiyatýn, kuþkusuz deðiþim-deðeri ile bir ilgisi yoktur!) düþeceðini anýmsar, çünkü
rekabet onlarý (üreticileri) ürünleri kendilerine neye maloluyorsa o fiyattan satmaya zorlar.
Ýyi ama, eðer kapitalist, mallarýný maliyet fiyatýna satarsa, kâr nereden gelir? Never mind
[aldýrmayýn -ç.] efendim! Say, artan üretkenlik nedeniyle þimdi herkesin, belli bir eþdeðer karþýlýðý
bir yerine iki çift çorap sahibi olduðunu ilân eder. Böylece vardýðý sonuç, Ricardonun, onun
çürütmeye çalýþtýðý önermesinin ta kendisi oluyor. Bu muazzam düþünce çabasýndan sonra,
zafer sevinci ile Malthusa seslenir. Telle est, monsieur, la doctrine bien liée, sans laquelle il
est impossible, je de déclare, dexpliquer les plus grandes difficultés de 1éonomie politique, et
notamment, comment il se peut quune nation soit plus riche lorsque ses produits dimunuent
de valeur, quoique richesse soit de la valeur. [Ýþte Bayým, ekonomi politiðin en büyük
güçlüklerinin ve bu arada, zenginlik deðer olduðu halde, ürünlerinin deðeri azaldýðý zaman, bir
ülkenin nasýl olup da daha zengin olabildiðini iddia ediyorum, kendisi olmaksýzýn açýklamanýn
olanaksýz bulunduðu tutarlý öðreti.] (l.c, s. 170.) Bir Ýngiliz iktisatçýsý, Sayýn Lettresinde görülen
ayný türden eliçabukluklarý için þöyle söylüyor: Bu yapmacýk konuþma þekli, bütün olarak,
Sayýn kendi öðretisi olduðunu söylemekten pek hoþlandýðý ve halen dans plusieurs Partýes de
lEurope [Avrupanýn birçok yerinde -ç.] olduðu gibi Hertfordda da okutulmasýný Malthusa
ciddiyetle öðütlediði þeyi meydana getirirler. Say diyor ki: Eðer bütün bu önermelerde paradoksal
bir nitelik görürseniz, bunlarýn ifade ettikleri þeyleri gözünüzün önüne getiriniz, cesaretle
söyleyebilirim ki, bunlarýn çok basit ve aklauygun þeyler olduðunu göreceksiniz. Kuþkusuz:
ama gene ayný süreç sonucu, bunlar baþka her þey olarak ortaya çýkarlar, ama özgün olarak
asla. (An Inquiry into those Principles Respecting the Nature of Demand etc., s. 116, 110.)
Karl Marks
Kapital I
523
nýldýklarý halde, yalnýzca parça parça tüketilmeleri oranýnda, daha önce
de gördüðümüz gibi, týpký su, buhar, hava, elektrik vb. gibi doðal güçlerden yararlanma þeklinde bedava hizmet ederler. Geçmiþ emeðin bu
bedava hizmeti, canlý bir emek tarafýndan ele geçirilip yaþayan bir ruhla doldurulunca, birikimin ilerleyen aþamalarýyla birlikte artar.
Geçmiþte harcanan emek daima sermaye kýlýðýna büründüðü
için, yani Anýn, Bnin, Cnin vb. emeðinin pasifi, iþçi olmayan Xin aktifi
þeklini aldýðý için, burjuvalar ile ekonomi politikçiler, Ýskoçyalý deha
MacCullocha göre, faiz, kâr vb. bile almasý gereken ölü ve geçmiþ
emeðin hizmetlerini öve öve bitiremezler.67 Bu nedenle, geçmiþ emeðin,
üretim araçlarý biçimi içinde, canlý emek sürecine yaptýðý durmadan
artan ölçüdeki büyük yardým, iþçideri karþýlýðý ödenmeden alýnan ve
ona yabancýlaþtýrýlan geçmiþ emek þekline, yani onun kapitalistçe biçimine atfedilir. Bir köle sahibinin, emekçiyi, kölelik niteliði dýþýnda
düþünememesi gibi, kapitalist üretimin uygulayýcýlarý ile bunlarýn küçük
lafebesi ideologlarýnýn da, üretim araçlarýný, bugün taktýklarý uzlaþmaz
karþýt toplumsal maskeden ayrý olarak düþünmeleri de olanaksýzdýr.
Emek-gücünün sömürülme derecesi belli olduðuna göre, üretilen artý-deðerin kitlesi, ayný anda sömürülen iþçi sayýsý ile belirlenir; bu
da, deðiþik oranlarda olmakla birlikte, sermayenin büyüklüðü ile uygun
olur. Bunun için, birbirini izleyen birikimler ile sermaye ne kadar çok
artarsa, tüketim ve birikim fonlarýna bölünen deðerin toplamý da o
kadar artar. Ýþte bunun için, kapitalist, hem daha keyifli bir yaþam sürer
ve hem de daha fazla bir perhiz yapmýþ olur. Ve ensonu, yatýrýlan
sermayenin kitlesiyle birlikte üretimin boyutlarý büyüdükçe, üretimin
bütün yaylarý da daha büyük bir esneklikle çalýþmaya baþlar.
BEÞÝNCÝ KESÝM. SÖZDE EMEK-FONU
Sermayenin, sabit bir büyüklük olmayýp, toplumsal zenginliðin
esnek ve her yeni artý-deðerin, gelir (revenue) ve ek sermaye [sayfa 625]
olarak bölünmesiyle durmadan dalgalanan bir parçasý olduðu, bu inceleme sýrasýnda görülmüþ bulunmaktadýr. Ayrýca, iþleyen sermayenin
büyüklüðü belli olsa bile, onda somutlaþmýþ bulunan emek-gücünün,
bilim ve topraðýn (bundan, ekonomik anlamda, insandan baðýmsýz olarak doða tarafýndan saðlanan her türlü emek koþullarý anlaþýlmalýdýr),
sermayeye, belli sýnýrlar içinde, kendi büyüklüðünden baðýmsýz bir hareket alaný saðlayan esnek güçleri oluþturduklarý da görülmüþtü. Bu
incelemede, dolaþým sürecinin, ayný sermaye kitlesinin çok farklý derecelerde etkinlik göstermesine yolaçan her türlü etkilerini de bir yana
býraktýk. Kapitalist üretimin kendi getirdiði sýnýrlarý kabul ettiðimiz için,
67
MacCulloch, wages of past laboura [geçmiþte harcanmýþ emeðin ücretleri -ç.] ait
patenti, Seniorün wages of abstinencee [perhizin ücreti -ç.] ait patentten çok daha önce
almýþtý.
524
Karl Marks
Kapital I
yani toplumsal üretim sürecini tamamýyla kendiliðinden, doðup geliþen
þekli içinde ele aldýðýmýz için, üretim araçlarý ve mevcut emek-gücü
kitlesiyle doðrudan doðruya ve bir plana uygun olarak uygulanabilecek
daha aklayatkýn herhangi bir durum üzerinde hiç durmadýk. Klasik
iktisat, toplumsal sermayeyi, sabit bir etkinlik derecesine sahip, sabit
bir büyüklük olarak kabul etmeyi daima pek sevmiþti. Ama bu önyargý,
ilk kez, 19. yüzyýlýn sýradan burjuva zekasýnýn, yavan, ukala ve boþboðaz
kahini, darkafalýlar þahý Jeremy Bentham tarafýndan bir dogma olarak
yerleþtirilmiþti.68 Martin Tupper ozanlar arasýnda ne ise, Bentham da
filozoflar arasýnda odur. Bunlarýn her ikisi de, olsa olsa, ancak, Ýngilterede
imal edilebilirdi.69 Onun yerleþtirdiði dogmaya göre, üretim [sayfa 626] sürecinin en yaygýn olaylarý, örneðin birden geniþlemeleri ve daralmalarý, ve
hatta birikimin kendisi bile, tamamen açýklanamaz þeyler haline gelir.70
Bu dogma, Benthamýn kendisi tarafýndan olduðu kadar, Malthus, James
Mill, MacCulloch vb. tarafýndan da, mazur gösterme amaçlarý için kullanýlmýþ ve özellikle de, sermayenin bir kýsmýný, yani deðiþen sermayeyi
ya da emek-gücüne çevrilebilen kýsmý, sabit bir büyüklük olarak göstermek üzere bundan yararlanýlmýþtýr. Deðiþen sermayenin malzemesinin, yani bunun emekçiler için temsil ettiði geçim araçlarý kitlesinin
ya da emek-fonu denilen þeyin, toplumsal servetin doða yasalarý ile
belirlenmiþ, deðiþtirilmesi mümkün olmayan ayrý bir parçasý olduðu
masalý uydurulmuþtur. Toplumsal servetin deðiþmeyen sermaye ola68
Diðerleri arasýnda karþýlaþtýrýnýz: Jeremy Bentham, Théorie des Peines et des Récompenses,
traduct. dEt. Dumont, 3. baský, Paris 1826, c. II, kitap IV, bölüm II.
69
Bentham, katýksýz bir Ýngiliz ürünüdür. Bizim filozof Christian Wolff da dahil, böylesine
harcýalem bir þeyle, böylesine kendine güvenle çalým satmak hie bir devirde hiç bir ülkede görülmemiþtir. Yararlýlýk ilkesi, Benthamýn bir buluþu deðildir. O, yalnýzca, Helvetius ile baþka
Fransýzlarýn daha 18. yüzyýlda ve hem de espri ile söylediklerini kendi sýkýcý anlatýmý ile yinelemekten öte bir þey yapmamýþtýr. Köpeðe neyin yararlý olduðunu bilmek için, köpeðin niteliðinin
ineelenmesi gerekir. Bu niteliðin kendisi, yararlýlýk ilkesinden çýkartýlamaz, Bunu insana
uygularsak, insanýn bütün hareketlerini, eylemlerini, iliþkilerini vb. yararlýlýk ilkesi açýsýndan
incelemek isteyen bir kimse, önce insan doðasýný genel bir çerçeve içersinde, sonra da her
tarihsel çaðda deðiþmiþ þekliyle ele almak zorundadýr. Bentham, bu iþi, kýsa yoldan çözümlüyor.
Kupkuru bir saflýkla, modern bir bakkalý, özellikle bir Ýngiliz bakkalýný normal bir insan olarak
alýr. Bu acayip normal insana ve onun dünyasýna yararlý olan her þey, mutlak yararlýdýr. Sonra
da bu ölçütü, geçmiþe, bugüne ve geleceðe uyguluyor, Sözgeliþi hýristiyan dini, yararlýdýr,
çünkü, onun din adýna yasakladýðý ayný kusurlarý, ceza yasalarý da. hukuk adýna yasaklamaktadýr.
Sanat eleþtirisi zararlýdýr, çünkü, deðerli ve soylu kimselerin Martin Tupperden, ve benzerlerinden aldýklarý zevki bozmaktadýr. Gözüpek delikanlý, benimsediði, nulla dies sine linea
[çiziktirmeksizin tek bir gün geçmemeli -ç.] özdeyiþine uyarak, daðlarca kitap yazmýþtýr. Eðer
dostum Heinrich Heinenýn yürekliliði bende de olsaydý, Bay Jeremyye burjuva budalalýðýnýn
dehasý derdim.
70
Ekonomi politikçiler, belli bir miktar sermaye ile belli sayýda iþçiyi, ayný biçim güce
sahip ya da belli ve ayný biçim yoðunlukta iþ gören üretken araçlar gibi ele almaya çok yatkýndýrlar.
Metalarý ... üretimin biricik öðeleri ... olduðunu öne süren kimseler ... üretimin asla
geniþletilemeyeceðini tanýtlamýþ olurlar, çünkü, böyle bir geniþlemenin vazgeçilmez koþulu,
yiyeceklerin, hammaddelerin ve aletlerin daha önce çoðaltýlmýþ olmalarýný gerektirir, ki bu da,
aslýnda, daha önce bir artýþ olmaksýzýn üretimde de bir artýþ olmayacaðýný, bir baþka deyiþle,
artýþýn olanaksýz bir þey olduðunu savunmak demektir. (S. Bailey, Money and its Vicissitudes, s.
58 ve 70.) Bailey, dogmayý, esas olarak, dolaþým süreci açýsýndan eleþtirir.
Karl Marks
Kapital I
525
rak, ya da maddi ifadesiyle üretim aracý olarak iþ görecek kýsmýný harekete getirmek için belirli miktarda canlý emek gerekir. Bu miktar, teknik bakýmdan bellidir. Ama ne bu emek-gücü kitlesini akýcý hale
getirmek için gerekli emekçi sayýsý bellidir (çünkü bu, bireysel emekgücünün sömürü derecesi ile deðiþir), ne de bu emek-gücünün fiyatý;
yalnýzca bunun alt sýnýrý bellidir, ama o da, son derece deðiþkendir. Bu
dogmanýn temelinde yatan gerçekler þunlardýr: Bir yandan, emekçinin,
toplumsal servetin, emekçi-olmayanlar için keyif ve zevk aracý, ve bir
de üretim aracý diye ikiye bölünmesi konusunda söz hakký yoktur.71
Öte yandan, emekçi, sözde emek-fonunu, ancak uygun ve istisnai durumlarda zenginlerin gelirleri aleyhine geniþletebilir. [sayfa 627]
Emek-fonunun kapitalist bir görüþle sýnýrlandýrýlmasýnýn, onun
doðal ve toplumsal sýnýrlarýymýþ gibi gösterilme çabasýnýn nasýl bir budalaca totoloji ile sonuçlandýðý, örneðin Profesör Fawcettte görülebilir.72 Bir ülkenin döner sermayesi, o ülkenin ücret fonudur. Yani eðer
biz, her emekçinin aldýðý ortalama ücreti para olarak hesaplamak istersek, bu sermaye toplamýný iþçi nüfusu sayýsýna bölmemiz yeter.73 Bu,
þu anlama geliyor: önce biz, fiilen ödenen bireysel ücretleri biraraya
getirip toplayacaðýz ve sonra bunun Tanrý ve doða tarafýndan belirlenip
bize ihsan edilen emek-fonunun toplam deðeri olduðunu tanýtlayacaðýz.
En sonunda da, bu elde ettiðimiz toplamý, emekçi sayýsýna bölerek,
adam baþýna düþen ortalama ücreti bulacaðýz. Bu, eþi az görülen bir
hilekârlýk örneðidir. Ama gene de bu, Bay Fawcettin ayný anda þunlarý
da söylemesine engel olmuyor: Ýngilterede bir yýl içinde biriktirilen
toplam servet, iki kýsma ayrýlýr; bir kýsmý sanayimizi devam ettirmek
için sermaye olarak kullanýlýr, diðeri ise diþ ülkelere ihraç edilir. ... Yalnýzca bir kýsmý ve belki de bu ülkede yýlda biriktirilen servetin pek de çok
olmayan bir kýsmý, kendi sanayimize yatýrýlýr.74
Anlaþýldýðýna göre, Ýngiliz iþçilerine herhangi bir eþdeðer verilmeksizin onlardan sýzdýrýlan yýllýk artý-ürünün büyük bir kýsmý, böylece,
Ýngilterede deðil, yabancý ülkelerde sermaye olarak kullanýlýyor. Ve bu
71
John Stuart Mill, Principles of Political Economy adlý yapýtýnda þöyle der: Gerçekten aðýr
ve yorucu, gerçekten usandýrýcý iþler, diðerlerinden daha fazla ücret verilmek yerine hemen her
zaman en düþük ücret ödenen iþler olur. ... Yapýlan iþ ne kadar tiksindirici ise, alýnacak karþýlýðýn
o kadar düþük olacaðý kesindir. ... Katlanýlan güçlükler ile kazanç, adaletli bir toplumda olmasý
gerektiði gibi, doðru orantýlý olacaðýna, genellikle bunlar, birbirleriyle ters orantýlýdýr. Yanlýþ bir
anlamayi önlemek için þurasýný da belirtmek isterim ki, John Stuart Mill gibi kimseler, geleneksel
ekonomik dogmalarý ile modern eðilimleri arasýndaki çeliþki nedeniyle kýnanmakla birlikte.
bunlarýn, vülger ekonomik mazur göstericiler sürüsü ile ayný sýnýfa sokulmasý çok yanlýþ olur.
72
H. Fawcett, Prof. of Polit. Econ. at Cambridge, The Economic Position of the British
Labourer, London 1865, s. 120.
73
Okura burada þurasýný anýmsatmak isterim ki, deðiþen ve deðiþmeyen sermaye
kategorilerini ilk kez ben kullandým. Adam Smithten beri ekonomi politik, bu kategorilerin
içerdiði temel farklýlýklarý, sabit ve döner sermayenin dolaþým sürecinden ileri gelen salt biçimsel
farklýlýklar ile karýþtýrmýþtýr. Bu nokta üzerinde daha fazla ayrýntý için, II. Kitabýn [Cildin] Ýkinci
Kýsmýna bakýnýz.
74
Fawcett, l.c.. s. 122, 123.
526
Karl Marks
Kapital I
þekilde ihraç edilen ek sermaye ile birlikte, Tanrý ile Bentham tarafýndan icat edilen emek-fonunun bir kýsmý da ihraç edilmiþ oluyor.75
[sayfa 628]
75
Her yýl, yalnýz sermayenin deðil, emekçilerin de göçmen olarak Ýngiltereden ihraç
edildikleri söylenebilir. Bununla birlikte, metinde, büyük kýsmý emekçi olmayan göçmenlerin
mallarýndan sözedilmemektedir. Bunlarýn büyük kýsmý çiftçilerin oðullarýdýr. Faize verilmek üzere
her yýl dýþarýya götünülen ek sermaye, yýllýk göçün yýllýk nüfus artýþýna olan oranýndan çok daha
büyüktür.
Karl Marks
Kapital I
527
YÝRMÝBEÞÝNCÝ BÖLÜM
KAPÝTALÝST BÝRÝKÝMÝN GENEL YASASI
BÝRÝNCÝ KESIM. SERMAYENÝN BÝLEÞÝMÝ AYNI KALIRKEN,
BÝRÝKÝMLE BÝRLÝKTE EMEK-GÜCÜNE
DUYULAN TALEBÝN ARTMASI
Bu bölümde, sermayedeki büyümenin iþçi sýnýfýnýn yazgýsý üzerinde yaptýðý etkiyi ele alacaðýz. Bu incelemede önemli etmen, sermayenin bileþimi ve birikim süreci sýrasýnda geçirdiði deðiþikliklerdir.
Sermayenin bileþimi, ikili bir anlamda anlaþýlmalýdýr. Deðer yönünden bu bileþim, sermayenin, deðiþmeyen sermaye ya da üretim
araçlarýnýn deðeri ve deðiþen sermaye ya da emek-gücünün deðeri,
yani toplam ücretlerin tutarý olarak bölünme oraný ile belirlenir. Üretim
süreci içindeki iþlevleri nedeniyle maddi açýdan bakýldýðýnda her sermaye, üretim araçlarý ile canlý emek-gücüne bölünür. Bu ikinci bileþim,
bir yandan, kullanýlan üretim araçlarýnýn kitlesi ile, öte yandan bunlarýn
kullanýlmasý için gerekli olan emek kitlesi arasýndaki iliþkiyle belirlenir.
Ben, bunlarýn ilkine, sermayenin deðer bileþimi, ikincisine teknik bileþimi
[sayfa 629] diyorum. Bu ikisi arasýnda sýký bir baðýntý vardýr. Bunu anlatmak
528
Karl Marks
Kapital I
için sermayenin deðer bileþimine, bunun, sermayenin teknik bileþimi
tarafýndan belirlenmesi ve bu bileþimdeki deðiþmeleri yansýtmasý açýsýndan, sermayenin organik bileþimi diyorum. Ayrýca bir nitelendirme
yapmaksýzýn, sermayenin bileþimi dediðim zaman, bundan, daima, sermayenin organik bileþimi anlaþýlmalýdýr.
Belli bir üretim koluna yatýrýlan pek çok bireysel sermayeler,
birbirleriyle þu ya da bu derece farklý bileþime sahiptirler. Bunlarýn bireysel bileþimlerinin ortalamasý, bu üretim kolundaki toplam sermayenin bileþimini verir. Ensonu, biitün üretim kollarýnda bu ortalamalarýn
ortalamasý, bir ülkenin toplam toplumsal sermayesinin bileþimini verir
ve biz, aþaðýdaki incelememizde, en sonunda yalnýz bununla ilgileneceðiz.
Sermayenin büyümesi, deðiþen öðesinin, yani emek-gücüne yatýrýlan kýsmýnýn büyümesini birlikte getirir. Artý-deðerin ek sermayeye
çevrilen bir kýsmýnýn daima deðiþen sermayeye ya da ek emek-fonuna
yeniden dönüþtürülmesi gerekir. Diðer koþullar ayný kalmak üzere, eðer
sermayenin bileþimi de ayný kalýyorsa (yani, belirli bir üretim araçlarý
kitlesinin harekete geçirilmesi için daima ayný miktarda emek-gücü
gerekiyorsa), bu durumda, emeðe duyulan talep ile emekçilerin geçimfonlarýnýn, sermaye ile ayný oranda artacaðý ve sermayenin artýþ hýzý ne
kadar fazla olursa, bu artýþýn da, o kadar hýzlý olacaðý açýktýr. Sermaye,
her yýl, bir kýsmý baþlangýç sermayesine eklenen bir artý-deðer ürettiði
için ve bu artýþ da zaten iþlemekte olan sermayenin büyümesiyle birlikte çoðaldýðýna göre, ve ensonu yeni pazarlarýn açýlmasý ya da yeni
ortaya çýkan toplumsal gereksinmeler vb. gibi zenginleþme isteðini kamçýlayan özel dürtüler altýnda, sermaye yatýrýmý için yeni alanlarýn ortaya
çýkmasýyla, artý-deðer ya da artý-ürünün sermaye ve gelire bölünmesindeki bir deðiþmeyle, birikimin boyutlarýnda ani bir artýþ olabilir, birikmiþ
sermaye gereksinmesi, emek-gücü ya da emekçi sayýsýndaki artýþtan
fazla olabilir; emekçiye duyulan talep, emek arzýný aþabilir ve bu nedenlerle ücretler yükselebilir. Yukarda varsayýlan koþullarýn devamý halinde, sonunda bu duruma ulaþýlmasý aslýnda zorunludur da. Çünkü, her
yýl bir öncekine göre daha fazla emekçi çalýþtýrýlacaðý için, eninde sonunda, birikimin gereksinmelerinin, her zamanki emek arzýný aþmaya
baþlayacaðý bir noktaya ulaþýlmasý ve bu yüzden de [sayfa 630] bir ücret
artýþýnýn olmasý zorunludur. Bütün 15. yüzyýl boyunca ve 18. yüzyýlýn ilk
yarýsýnda Ýngilterede bu konuda feryatlar yükseliyordu. Ücretli iþçi sýnýfýnýn, þu ya da bu derecede uygun koþullar altýnda yaþamýný sürdürmesi ve çoðalmaya devam etmesi, kapitalist üretimin temel niteliðini hiç
bir þekilde deðiþtirmez. Týpký basit yeniden-üretimin, sermaye iliþkisinin
kendisini, yani bir yandan kapitalistlerin, öte yandan ücretli iþçilerin iliþkilerini, sürekli olarak yeniden-üretmesi gibi, gittikçe büyüyen bir ölçekte
yeniden-üretim, yani birikim de, büyüyen bir ölçekte sermaye iliþkisini,
bir kutupta daha çok kapitalistleri ya da daha büyük kapitalisleri, öteki
Karl Marks
Kapital I
529
kutupta da daha çok ücretli iþçileri yeniden üretir. Sermayenin kendisini geniþletmesi için sermaye ile durmadan kaynaþmak zorunda kalan
ve sermayeden kopup ayrýlmasý olanaksýz bulunan, sermayeye köleliði,
yalnýzca, kendisini sattýðý bireysel kapitalistlerin baþka baþka olmalarýyla gözlerden saklanan bu emek-gücü kitlesinin yeniden-üretimi, aslýnda sermayenin kendisinin yeniden-üretiminin kökü ve esasýdýr. Bu
yüzden sermaye birikimi, proletaryanýn çoðalmasý demektir.76
Klasik iktisat bu gerçeði o kadar iyi kavramýþtýr ki, Adam Smith,
Ricardo, vb., daha önce de belirtildiði gibi, birikimi yanlýþ olarak, artýürünün sermayeye çevrilen kýsmýnýn tamamýnýn üretken iþçiler tarafýndan tüketilmesi ya da ek ücretli emekçilere dönüþtürülmesi ile bir
tutmuþlardýr. Daha 1696 yýlýnda John Bellers þöyle diyordu: Bir insanin
elinde yüzbinlerce acre toprak, bir o kadar para, bir o kadar hayvan
olsa ve emekçisi olmasa, bu zengin adam emekçi olmaz da ne olur?
Ýnsanlarý zengin eden emekçi olduðuna göre, ne kadar fazla emekçi
olursa o kadar çok zengin olunur ... yani yoksulun emeði, zenginin
madenidir.77 18. yüzyýlýn baþýnda Bernard de Mandeville de ayný þeyi
[sayfa 631] söylüyordu: Mülkiyet iyice güvenlik altýna alýnýnca, yoksulsuz
yaþamaktansa parasýz yaþamak daha kolay olur; çünkü, aksi halde, iþi
kim yapacaktý? ... Bunlar (yoksullar) açlýktan ölmeye býrakýlmamalý,
ama ellerine biriktirecek kadar para da geçmemeli. Eðer arasýra en alt
sýnýftan birisi, olakanüstü çalýþmasý ve kemerleri sýkmasý nedeniyle,
yetiþtiði koþullarýn üzerine yükselirse, ona kimse engel olmamalý; ayrýca toplumda herkesin ve her ailenin tutumlu olmasý, kuþkusuz en akýllýca
yoldur; yoksullarýn büyük bir kýsmýnýn hiç aylak kalmamasý ve kazandýklarýný durmadan harcamalarý, bütün zengin uluslarýn çýkarýnadýr. ...
Yaþamlarýný günlük emekleri ile karþýlayanlarý harekete getiren tek þey,
bunlarýn gereksinmeleridir; bu gereksinmelerini karþýlamak akýllýlýk, bunlarý tümüyle ortadan kaldýrmaya çalýþmak deliliktir. Bu durumda, emeðiyle geçinenleri çalýþtýrmanýn tek yolu, yeter miktarda paradýr; çok az
para, bunlarý, yaratýlýþlarýna göre, ya bezginliðe ya umutsuzluða düþürür;
fazla para ise dikbaþlý ve tembel yapar. ... Bütün bu söylenenlerden þu
sonuç çýkýyor ki, köleliðe izin verilmeyen özgür bir ulusta, en güvenilir
76
Karl Marx, l.c., [Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret, Fiyat ve Kâr, s. 45]. Kitlelerin ezilmeleri
ayný olmak üzere bir ülkede ne kadar çok proleter bulunursa, o kadar zengin olunur. (Colins,
LEconomie Politique, Source des Révolutions et des Utopies prétendues, Socialistes, Paris 1857,
t. III, s. 331.) Bizim proletarya ekonomik bakýmdan, sermayeyi üreten ve artýran, ve Pecqueurun
taktýðý adla Mösyö Sermayenin geniþleme gereksinmesi için fazlalýk haline gelir gelmez sokaðý
atýlan ücretli emekçiden baþkasý deðildir. Ýlkel ormanýn hasta proleteri, Roscherin uydurduðu
boþ bir imgedir. Ýlkel ormancý, ilkel ormanýn sahibidir ve ilkel ormaný, bir orangutan maymununun
rahatlýðý ile malý gibi kullanýr. Ýþte bunun için de proleter deðildir. Eðer o, ilkel ormaný
sömüreceðine, ilkel orman onu sömürseydi o zaman proleter olabilirdi. Saðlýk durumuna gelince,
böyle bir insan, yalnýz modern proletarya ile deðil, frengili ve sýracalý üst-sýnýflarýn insanlarýyla da
pekâlâ karþýlaþtýrýlabilirdi. Ama kuþkusuz, Herr Wilhelm Roscher, ilkel orman derken kendi
memleketi olan Lüneburg çalýlýklarýný kastediyor.
77
John Bellers, l.c., s. 2.
530
Karl Marks
Kapital I
servet kaynaðý, yoksul emekçilerin çokluðudur; ayrýca bunlar, donanmanýn ve ordularýn en güvenilir insan kaynaðýdýr, bunlar olmaksýzýn
yaþamýn tadý olmayacaðý gibi, hiç bir ülkenin ürünü de deðerli olamazdý. Toplumu (elbette emekçi-olmayan insanlardan oluþan toplumu)
en elveriþsiz koþullar altýnda bile mutlu etmek ve halký rahat yaþatmak
için, çoðunluðun, yoksul olduðu kadar bilisiz olmasý da gerekir; bilgi,
arzularýmýzý hem çoðaltýr hem de sýnýrlarýný geniþletir, oysa insanýn istekleri ne kadar az olursa gerekli þeylerin karþýlanmasý o kadar kolay
olur.78 Dürüst ve berrak kafalý olan Mandeville in o zaman henüz
göremediði þey, birikim süreci mekanizmasýnýn sermaye ile birlikte,
emekçi yoksullar kitlesini, yani ücretli-emekçileri artýrmasý ve bunlarýn da, büyüyen sermayenin geniþleme gücünü gitgide artýrarak, kapitalistlerde kiþileþmiþ olan kendi ürünlerine baðlýlýklarýný ebediyen
çözümlemeyecek bir iliþki haline getirmeleridir. [sayfa 632] Bu baðýmlýlýk
iliþkisi ile ilgili olarak, Sir F. M. Eden, The State of the Poor, an History of
the Labouring Classes in England adlý yapýtýnda þöyle diyor: Topraðýmýzda yetiþen doðal ürünlerin bizim yaþamamýz için yeterli olmadýðý
kesindir; daha önce harcanmýþ bir emek olmaksýzýn, ne giyinebiliriz,
ne barýnabiliriz, ne de karnýmýzý doyurabiliriz. Toplumun hiç deðilse bir
kýsmýnýn durup dinlenmeden çalýþmasý zorunludur. ... Hiç alýnteri dökmedikleri halde, sanayiin ürünlerine elkoyanlar ve böylece çalýþmadan
yaþamalarýný salt uygarlýða ve düzene borçlu olanlar vardýr. ... Bunlar,
uygar kuruluþlarda79 bulunan ve görülen yaratýklardýr; bu kuruluþlar, bireylerin kendi emekleri dýþýnda baþka yollardan mülk sahibi olabilmelerini bir hak gibi kabul etmiþlerdir. ... Baðýmsýz servet sahibi kimseler
... bu üstün ayrýcalýklarýný, kendi yeteneklerinin üstün oluþuna deðil,
hemen tamamen ... baþkalarýnýn çalýþmalarýna borçludurlar. Zenginleri, toplumun emeðiyle geçinen kýsmýndan ayýran þey, ne toprak sahibi
olmalarýdýr, ne de para; bu ayrýlýk, yalnýzca emek üzerindeki kumanda
güçlerinden ileri gelir. ... Bu (yani Eden tarafýndan onaylanan plan)
mülk sahibi kimselere ... çalýþtýrdýklarý insanlar üzerinde yeterince
(ama hiç de gereðinden fazla deðil) yetki ve egemenlik saðlayacaktýr;
bu, çalýþan kimseleri sefil ya da köle durumuna düþürmeyecek, ama
onlarýn rahat ve huzuru için gerekli olduðunu insan doðasý ile tarihini
bilen herkesin kabul edeceði liberal ve sýkýntýsýz bir baðýmlýlýk durumu
78
Bernard de Mandeville, The Fable of the Bees, 5. ed.. London 1728, Remarks, s. 212, 213,
328. Ilýmlý bir yaþam ve devamlý çalýþma yoksullar için akýllýca mutluluða (bu sözlerle herhalde,
uzun çalýþma günlerini ve az geçim araçlarýný kastediyor olmalý) ve devlet için (yani toprak
beyleri, kapitalistler ve bunlarýn politikadaki kodamanlarý ve temsilcileri) zenginliðe ve güçlülüðe
götüren en kýsa yoldur.. (An Essay on Trade and Commerce, London 1770, s. 54.)
79
Eden, bu durumda, uygar kuruluþlar kimin yaratýklarýdýr? diye sormalýydý. O, kendi
hayali hukuku açýsýndan, yasalarý, maddi üretim iliþkilerinin bir ürünü olarak deðil, tersine,
üretim iliþkilerini yasalarýn bir ürünü olarak görmektedir. Linguet, Montesquieunun Esprit des
loissýný tek bir sözcükle yýkmýþtýr: Lesprit des lois, Cest la propriété [Yasalarýn ruhu,
mülkiyettir -ç.].
Karl Marks
Kapital I
531
yaratacaktýr.80 Bu arada þunu da belirtelim, Sir F. M. Eden, 18. yüzyýlda,
adý anýlmaya deðer yapýt ortaya koyabilen Adam Smithin tek öðrencisidir.81 [sayfa 633]
Þimdiye kadar varsayýlan birikim koþullarý altýnda emekçiler için
en uygun olaný, sermayeye baðýmlýlýk yönünden, dayanýlabilir, ya da
Edenin dediði gibi liberal ve sýkýntýsýz bir biçim alabilmektedir. Bu
baðýmlýlýk iliþkisi, sermayenin büyümesi ile birlikte daha yoðunlaþacaðý
yerde, yalnýzca daha fazla geniþlemiþtir; yani sermayenin sömürü ve
egemenlik alaný, yalnýzca kendi boyutlarý ve egemenliði altýna aldýðý
insanlarýn sayýsý ile geniþlemektedir. Kendi artý-ürünlerinden büyük bir
kýsmý, daima artarak ve sürekli olarak ek sermayeye dönüþerek, ödeme aracý þeklinde kendilerine geri dönmekte ve böylece zevk anlarýný
geniþletebilmektedirler; giysi, ev eþyasý vb. gibi tüketim fonlarýna bazý
ekler yapabilmektedirler, ve küçük bir yedek-fonu parasý ayýrabilmektedirler. Daha iyi giysiler ile yiyecekler, daha [sayfa 634] iyi muamele görmek ve efendinin baðýþladýðý daha geniþ bir topraða sahip olmak, kölenin
sömürülmesini ne derece ortadan kaldýrýrsa, ücretli iþçininkini de iþte o
kadar kaldýrýr. Sermaye birikimi sonucu emeðin fiyatýndaki bir yükselEden, l.c., vol. I, book I, ch. I, s. 1, 2, ve önsöz, s. xx.
Eðer okur, bana, 1798de yayýnlanmýþ olan Essay of Population adlý yazýnýn yazarý
Malthusu anýmsatýrsa, ben de, ona, bu yapýtýn ilk þeklinin De Foedan, Sir James Steuarttan,
Townsenddan, Franklinden, Wallacedan vb. yapýlmýþ çocukça ve üstünkörü bir aþýrmadan
baþka bir þey olmadýðýný ve kendisine ait tek bir tümceyi bile içermediðini anýmsatýrým. Bu broþürün neden olduðu büyük sansasyon yalnýzca partý çýkarlarý ile ilgilidir. Fransýz Devrimi, Birleþik
Krallýkta ateþli savunucular buldu. 18. yüzyýl boyunca yavaþ yavaþ iþlenen ve ardýndan büyük
toplumsal bunalým sýrasýnda, Condorcetnin öðretilerine karþý þaþmaz bir panzehir olarak davul
zurnayla ilân edilennüfus ilkesi, insanlýðýn ilerlemesi ve geliþmesi özlemlerini toptan yokedecek
bir silah olarak Ýngiliz oligarþisi tarafýndan sevinçle karþýlanmýþtý. Bu baþarýsýna pek þaþýran
Malthus, kendisini, geliþigüzel topladýðý malzemeyi kitabýna doldurmaya, kendsi tarafýndan
bulunmayýp yalnýzca aþýrýlan yeni konularý eklemeye verdi. Þurasýný da belirtelim: Malthus, Ýngiliz Devlet Kilisesine baðlý bir papaz olduðu halde, protestan Cambridge Üniversitesine fellewshipliðin [üyeliðin -ç.] koþullarýndan birisi olan evlenmeme yeminini etmiþti: Kolej üyelerinin
evlenmelerine izin verilmez, evlenen bir kimse derhal kolej üyesi olmaktan çýkar. (Reports of
Cambridge University Commission, s. 172.) Bu durum, Malthusu diðer protestan papazlarýndan,
onun lehine olmak üzere ayýrýr; bunlar rahipliðin evlenme yasaðý emrini bir yana iterek, meyveli
olunuz ve çoðalýnýz sözünü Ýncilin kendilerine verdiði özel bir görev diye kabullenmeyi o
derece ileri götürmüþlerdir ki, bir yandan emekçilere nüfus ilkesini vazederken, öte yandan
da nüfusun artýþýna gerçekten yakýþýksýz ölçülere varan genel bir katkýda bulunmuþlardýr. Ýnsanýn
ekonomik bakýmdan düþüþü, Adem babanýn elmasý, urgent appetitea [þiddetli arzu -ç.] da
Papaz Townsendýn þakacý bir ifadeyle dediði gibi, the checks which tend to blunt the shafts of
Cubid [Cupidin oklarýný körleþtirme eðiliminde olan bu frenlemeler -ç.] bu nazik sorunun,
saygýdeðer protestan teolojisinin ya da daha doðrusu protestan kilisesinin, dün de, bugün de
tekelinde bulunmasý çok ilgi cekicidir. Özgün ve akýllý bir yazar olan Venedikli rahip Ortes dýþýnda, nüfus teorisyenlerinin çoðu protestan papazlarýdýr. Örneðin modern nüfus teorilerinin baþtan
sona incelendiði ve Quesnay ile öðrencisi Mirabeau arasýndaki geçici kavgaya, ayný konu üzerinde
fikirler saðlamýþ bulunan Brucknerýn Théorie du Systéme animal, Leyde, 1767, adlý kitabý; sonra, papaz Wallace, papaz Townsend, papaz Malthus ve öðrencisi baþpapaz Thomas Chalmers
ile, in this line [bu doðrultuda -ç.] kalem oynatan daha küçük rütbede bir yýðýn saygýdeðer din
adamý. Baþlangýçta ekonomi politik, Hobbes, Locke, Hume gibi filozoflar, Thomas More, Temple,
Sully, De Witt, North, Law, Vanderlint, Cantillon, Franklin gibi iþ ve devlet adamlarý, özellikle ve
büyük bir baþarýyla da Petty, Barbon, Mandeville, Quesnay gibi týp adamlarýnca incelenmiþtir.
80
81
532
Karl Marks
Kapital I
me, gerçekte, ücretli iþçinin kendisi için dövmüþ olduðu altýn zincirin
uzunluðunda ve aðýrlýðýndaki bir gevþemedir. Bu konudaki tartýþmalarda,
asýl gerçek, çoðu zaman görmezlikten gelinir; bu da kapitalist üretimin
differentia specificasýdýr.* Emek-gücü, burada, yaptýðý hizmet ya da
ürettiði ürün ile, satýnalanýn kiþisel gereksinmelerini karþýlamak için
satýlmýyor. Onu satýnalanýn amacý, sermayesini çoðaltmak, karþýlýðýný
ödediði emekten fazla emek içeren ve böylece kendisine hiç bir þeye
malolmayan ve ancak metaýn satýþý ile gerçekleþen, bir deðeri de içinde taþýyan metalarý üretmektir. Artý-deðer üretimi, bu üretim tarzýnýn
mutlak yasasýdýr. Emek-gücü, ancak, üretim araçlarýný sermaye olma
niteliði içinde koruduðu ve devam ettirdiði, kendi deðerini sermaye
olarak [sayfa 635] yeniden-ürettiði, ek sermayeye kaynaklýk edecek, karþýlýðý
ödenmemiþ bir emek saðladýðý sürece satýlabilir bir þeydir.82 Emekçi
için daha çok ya da az elveriþli olsun, emek-gücünün satýþ koþullarý, bu
Daha 18. yüzyýlýn ortasýnda zamanýnýn dikkate deðer iktisatçýlarýndan rahip Tucker, hýrs ve
servet tanrýsýnýn iþlerine burnunu sokmakta kendisini mazur görmüþtü, Daha sonra, iþte bu
nüfus ilkesi ile protestan papazlarýnýn günü gelmiþ oldu. Nüfusa servetin temeli gözüyle bakan
ve Adam Smith gibi papazlarýn açýk sözlü düþmaný olan Petty, sanki bunlarýn beceriksizce müdahalelerini sezmiþ gibi þöyle der: Hukukun en iyi gerçekleþtiði yer, nasýl ki, avukatlarýn yapacak
iþ bulamadýklarý yer ise, dinin de en iyi serpilip geliþtiði yer, papazlarýn nefislerine en çok çile
çektirdikleri yerdir. Bunun için, protestan papazlarýna, bundan böyle Aziz Paulün yolundan
gidip, evlenmeyerek nefislerine eza çektirmediklerine göre kilise vakýflarýnýn geçimlerini
saðlayabileceðinden fazla papaz üretmemelerini salýk verir, yani bugün eðer Ýngiltere ve Galde
oniki bin kiþiye yetecek kadar yer varsa, 24.000 papaz üretmek doðru olmaz, çünkü sonra bu
açýkta kalan oniki bin kiþi kendilerine bir geçim yolu arayacaklar ve bunu, en kolay þekilde de,
görevli oniki bin papazýn, halkýn ruhlarýný zehirlediklerini ya da açlýktan öldürdüklerini, cennete
giden yolda onlara yanlýþ öncülük ettiklerini çevreye yayarak yapacaklardýr. (Petty, A Treatise
of Taxes and Contributions, London 1667, s. 57.) Adam Smithin zamanýnýn protestan rahipleri
ile iliþkisini aþaðýdaki yazý göstermektedir. Norwich Piskoposu Dr. Horne, A Letter to A. Smith, L.
L. D. On the Life, Death, and Philosophy of his Friencl David Hume. By one of the People called
Christians, 4. ed., Oxford 1784, baylýklý yazýsýnda Adam Smithi, Mr. Strahana yazdýðý bir açýk
mektupta, dostu Davidi, (yani Humeu) nasýl mumyaladýðýný, ölüm yataðýnda Humeun iskambil ve briç oynayarak kendisini nasýl eðlendirdiðini bütün dünyaya yaydýðý ve hatta Hume
hakkýnda þunlarý yazacak kadar saygýsýzlýk ettiði için azarlamaktadýr: Ben, onu, gerek saðlýðýnda
ve gerek ölümünden sonra, insan doðasýndaki zaafýn izin verdiði ölçüde, kusursuz bir bilgelik
ve erdem idealine yaklaþan bir insan olarak gördüm. Piskopos öfkeyle haykýrýr: Din denilen
ne varsa her þeye þifa bulmaz bir antipatinin tutsaðý olmuþ, elinden gelse, o ruhu insanlarýn
belleðinden silmek için vargücüyle çalýþmýþ olan bir insanýn kiþiliðini ve tutumunu, kusursuz
bir bilgelik ve erdem örneði diye bize sunmaya ne hakkýnýz var efendim? (l.c., s. 8.) Ama hakikat aþýklarý yýlmasýnlar. Dinsizliðin ömrü uzun olamaz. (s. 17.) Adam Smith, Dinsizliði ülkeye
yaymak için korkunç bir ahlaksýzlýk gösterdi (yani Theory of Moral Sentiments ile). Niyetinizin
iyi olduðu anlaþýlýyor Doktor, ama bu kez sanýrým baþaramayacaksýnýz. David Hume örneðiyle,
bizi, dinsizliðin alçak ruhlar için biricik ferahlatýcý, ölüm korkusuna karþý en iyi panzehir olduðuna
inandýrmak istiyorsunuz. ... Harabeye dönen Babile gülüyor, taþ kesilip Kýzýldenize yuvarlanan
Firavunu kutluyor olmalýsýnýz. (l.c., s. 21, 22.) Adam Sinithin kolej arkadaþlarýndan ortodoks
biri, ölümünden sonra þöyle yazýyor: Smithin Humea duyduðu hayranlýk ... onun hýristiyan
olmasýný engelledi. ... Sevdiði dürüst insanlarla karþýlaþtýðýnda bunlarýn her söylediðine inanýrdý.
Deðerli ve saf bir dost olarak, ayýn, bazen berrak bir gökyüzünde araya bulut girmeden de kaybolacaðýna bile inanabilirdi. Politik ilkelerinde cumhuriyetçiliðe yaklaþýrdý. (The Bee, By James
Anderson, 18 cilt, vol. 1., s. 166, 165, Edinburgh 1791-93.) Papaz Thomas Chalmers, Adam
Smithin üretken olmayan emekçiler kategorisini, Tanrýnýn bahçelerindeki kutsal çalýþmalarýna
karþýn, salt protestan papazlarý için icedettiði konusunda içinde bir kuþku taþýr.
* Ayýrdedici özellik. -ç.
Karl Marks
Kapital I
533
nedenle, devamlý yeniden satýlma zorunluluðunu ve bütün servetlerin
durmadan boyutlarý büyüyen ölçülerde sermaye biçiminde yeniden üretilmesini kapsar. Ücretler, gördüðümüz gibi, niteliði gereði, emekçi tarafýndan karþýlýðý ödenmemiþ belli bir miktarda emeðin harcanmasýný
gerektirir. Emeðin fiyatý düþerken ücretin yükselmesi vb. gibi durumlarý
tamamýyla bir yana býraktýðýmýzda, böyle bir artýþ, olsa olsa, iþçinin
saðlamak zorunda olduðu karþýlýðý ödenmemiþ emek miktarýnda bir
azalma olmasý anlamýný taþýr. Bu azalma, hiç bir zaman sistemin kendisini tehdit edecek noktaya ulaþamaz. Ücret oraný konusunda siddetli
çatýþmalar dýþýnda (Adam Smith bize, bütünüyle alýndýðýnda bu gibi
çatýþmalarda patronun daima patron olarak kaldýðýný göstermiþ bulunuyor) emeðin fiyatýnda sermaye birikimi sonucu ortaya çýkan bu artýþ,
þu seçenekleri akla getirir:
Ya emeðin fiyatýndaki yükselme, bu yükselme, birikimin ilerlemesini etkilemediði için artmaya devam eder. Bunda olaðanüstü bir
þey yoktur, çünkü Adam Smithin dediði gibi, bu (kârlar) düþerken
bile, sermaye paylarý yalnýz artmasýna devam etmekle kalmayabilir,
hatta öncekinden daha büyük bir hýzla artar. ... Büyük bir sermaye payý,
küçük kârlarla, genellikle, küçük bir sermaye payýnýn büyük kârlarla
artmasýndan daha hýzla artar. (l.c., II, s. 189.) Bu durumda, karþýlýðý
ödenmeyen emek miktarýndaki azalmanýn, sermayenin egemenlik alanýný geniþletmesine hiç bir þekilde zararlý olmadýðý açýktýr. Ya da, öte
yandan, kazanç dürtüsü köreldiði için, emeðin fiyatýndaki artýþ sonucu
birikim yavaþlar. Birikim derecesi azalýr, ama bu azalma ile birlikte bu
azalmanýn temel nedeni, yani sermaye ile sömürülen emek-gücü arasýndaki oransýzlýk ortadan kalkar. Kapitalist üretim sürecine özgü mekanizma, geçici olarak kendisinin yaratmýþ olduðu engeli ortadan kaldýrýr.
Emeðin fiyatý, tekrar, sermayenin kendisini geniþletmesi gereksinmelerine uygun bir düzeye iner; bu düzey, ücretlerin yükselmesinden önce
normal [sayfa 636] sayýlan düzeyin altýnda, bu düzeyle ayný ya da bu düzeyin üzerinde olabilir. Görüyoruz ki: Birinci durumda, sermayeyi bollaþtýran þey, emek-gücünün ya da çalýþan nüfusun mutlak ya da nispi
artýþýnda meydana gelen azalma deðil, tam tersine, bu sermayedeki
bollaþma, sömürülebilir emek-gücünü yetersiz hale getirmektedir. Ýkinci durumda, sermayeyi yetersiz hale getiren þey, emek-gücünün ya da
iþçi nüfusun mutlak ya da nispi artýþýnda meydana gelen yükselme
deðil, tam tersine. sömürülebilir emek-gücünü bollaþtýran ya da daha
doðrusu fiyatýný aþýrý derecede yükselten þey, sermayedeki nispi azalmadýr. Sömürülebilir emek-gücii kitlesinin nispi hareketleri olarak yan82
Bununla birlikte, sanayi iþçisinin ve emekçinin de istihdamý için sýnýr, yani iþverenin,
bunlarýn çalýþmalarýnýn ürününden bir kâr saðlama olanaðý aynýdýr; eðer ücret oranlarý, patronun
kazancýný sermayeden saðlanacak ortalama kârýn altýna düþürecek þekilde olursa, patron ya
bunlarý istihdam etmekten vazgeçer ya da bunlarý ancak, bir ücret indirimine razý olmalarý
koþuluyla çalýþtýrýr. (John Wade, l.c., s. 240 )
534
Karl Marks
Kapital I
sýyan ve bu nedenle de emek-gücünün kendi baðýmsýz hareketlerinden meydana gelmiþ izlenimini veren hareketler, sermaye birikiminde
meydana gelen iþte bu mutlak hareketlerdir. Matematik bir deyiþle:
birikim oraný, baðýmlý deðil baðýmsýz deðiþkendir; ücret oraný, baðýmsýz
deðil baðýmlý deðiþkendir. Böylece, sýnai çevrim, bunalým aþamasýnda
iken, meta fiyatlarýndaki genel bir düþme, paranýn deðerinde bir yükselme olarak, gönenç evresinde ise, meta fiyatlarýnda genel bir yükselme, paranýn deðerinde bir düþme olarak ifade edilir. Currency School
denilen okul, bundan, paranýn, dolaþýmda, fiyatlarýn yüksek olduðu zaman çok az, düþük olduðu zaman çok fazla bulunacaðý sonucunu çýkartýr. Bunlarýn bilisizlikleri, ve olgularý tamamen yanlýþ anlamalarý,83 bu
birikim olayýný, bazan çok az, bazan da çok fazla ücretli emekçi bulunuyor diyerek yorumlayan iktisatçýlar ile tam bir paralellik gösterir.
Doðal nüfus yasasý denilen þeyin temelinde yatan kapitalist
üretim yasasý, kendini kýsaca þuna indirgemiþ olur: Sermaye birikimi ile
ücret oraný arasýndaki baðýntý, sermayeye dönüþtürülen karþýlýðý
ödenmemiþ emek ile, bu ek sermayenin harekete geçirilmesi için gerekli, karþýlýðý ödenmiþ ek emek arasýndaki baðýntýdan baþka bir þey
deðildir. Bunun için, bu baðýntý, hiç bir zaman, birbirinden baðýmsýz iki
büyüklük arasýndaki bir iliþki deðildir: bir yanda sermayenin büyüklüðü,
öte yanda çalýþan nüfusun sayýsý olmak üzere, aslýnda daha çok, ayný
iþçi nüfusun karþýlýðý ödenmeyen emeði ile ödenen emeði arasýndaki
iliþkidir. Ýþçi sýnýfý tarafýndan saðlanan karþýlýðý ödenmemiþ emek miktarý, kapitilist sýnýfýn yaptýðý birikim, onun, sermayeye dönüþmesi [sayfa
637] için, olaðanüstü ödenmiþ ek emeðe duyulan gereksinmeyi çok hýzlý
bir þekilde artýrýyorsa, ücretler yükselir, diðer bütün koþullar ayný kalmak üzere, bu karþýlýðý ödenmemiþ emek, buna orantýlý olarak azalýr.
Ne var ki, bu azalma, sermayeyi belirleyen artý-emeðin artýk normal
miktarlarda saðlanamayacaðý noktaya gelirgelmez bir tepki kendini gösterir: gelirin daha küçük bir kýsmý sermayeleþir; birikme aksar ve ücretlerdeki artýþ hareketi birden durur. Bu nedenle ücretlerdeki yükseliþler
yalnýz kapitalist sistemin temellerini sarsmayacak sýnýrlar içinde tutulmakla kalmayýp, onun gittikçe artan ölçüde yeniden-üretimini de güvence altýna alýp. Ýktisatçýlarýn sözde doða yasasý imiþ gibi göstermeye
çalýþtýklarý kapitalist birikim yasasý, aslýnda yalnýzca þunun ifadesidir:
birikimin özünde saklý niteliði, emeðin sömürülme derecesindeki her
türlü azalmasý ve kapitalist iliþkinin gittikçe büyüyen boyutlarda olmak
üzere devamlý yeniden-üretimini ciddi þekilde telilikeye sokacak her
türlü ücret artýþýný daima dýþtalar. Mevcut maddi zenginliðin, emekçinin
geliþme gereksinmelerini karþýlayacak yerde, tam tersine, emekçinin.
yalnýzca mevcut deðerlerin kendisini geniþletmesi gereksinmelerini
83
Karþ: Karl Marx, Zur Kritik der Politischen Ökonomie, s. 166 vd. [Ekonomi Politiðin
Eleþtirisine Katký, s. 251 -ç.].
Karl Marks
Kapital I
535
karþýlamak üzere varolduðu bir üretim tarzýnda da, durum, bundan
baþka türlü olamaz. Týpký bir dinde insanýn kendi beyninin ürünü olan
þeylerin yönetimine girmesi gibi, kapitalist üretimde de, insanoðlu, kendi elinden çýkma ürünler tarafýndan yönetilir.84
ÝKÝNCÝ KESÝM. BÝRÝKÝM ÝLERLER VE BUNUNLA BÝRLÝKTE
YOÐUNLUK ARTARKEN, SERMAYENÝN
DEÐÝÞEN KISMININ NÝSPÝ AZALMASI
Ýktisatçýlarýn söylediklerine bakýlýrsa, ücretlerin yükselmesine yolaçan þey, ne toplumsal servetin fiili oylumu ve ne de iþlemekte olan
sermayenin büyüklüðü olmayýp, yalnýzca birikimin sürekli büyümesi ve
bu büyümenin hýzlýlýk derecesidir. (Adam Smith, Kitap I, Bölüm 8.)
Buraya kadar biz, yalnýz bu sürecin [sayfa 638] tek bir özel evresini gördük;
bu evrede sermayenin büyümesi, teknik bileþiminde bir deðiþme olmadan ortaya çýkýyordu. Ama süreç bu evrenin ötesine uzanýr.
Kapitalist sistemin genel temeli verildikten sonra, birikim sýrasýnda, toplumsal emeðin üretkenliðindeki artýþýn, birikimin en güçlü kaldýracý haline geleceði bir noktaya ulaþýlýr. Ücretleri yükselten ayný neden,
diyor Adam Smith, yani sermaye payýndaki artýþ, üretken güçlerin artmasýna yolaçar, ve daha küçük miktarda emeði daha büyük miktarda
iþ üretir hale getirir..
Topraðýn verimliliði vb. gibi doðal koþullar, baðýmsýz ve kendi
baþlarýna çalýþan üreticilerin hünerlerini (bu hünerler, ürünün kitlesinde, nicelikten çok, kalitesinde nitelik bakýmýndan kendisini gösterir) bir
yana býraktýðýmýzda, belli bir toplumda emeðin üretkenlik derecesi, bir
emekçinin belli bir sürede, emek-gücünün ayný gerilimi ile ürüne
dönüþtürdüðü üretim araçlarýnýn nispi büyüklüðü ile ifade edilir. Emekçinin böylece dönüþtürdüðü üretim araçlarý kitlesi, emeðinin üretkenliði
ile birlikte artar. Ama bu üretim araçlarý, ikili bir rol oynarlar. Bunlardan
bazýlarýnda görülen artýþ, emeðin üretkenliðindeki artýþýn sonucu olduðu halde, diðerlerindeki artýþ, emeðin üretkenliðindeki artýþýn koþuludur. Örneðin, manüfaktürde iþbölümü ve makine kullanýlmasý ile, ayný
sürede daha fazla hammadde iþlenir ve bu nedenle, daha büyük kitlede hammadde ile yardýmcý öðeler emek-sürecine girerler. Ýþte bu, emeðin üretkenliðindeki artýþýn sonucudur. Öte yandan, kullanýlan makineler,
iþ hayvanlarý, yapay gübreler, boþaltma borularý vb., emeðin üretkenliðindeki artýþýn koþuludur. Binalarda biraraya getirilmiþ üretim araçlarý,
84
Þimdi, sermayenin kendisinin yalnýzca insan emeðinin bir ürünü olduðunu gösteren ilk
incelememize dönersek ... insanýn kendi ürünü olan sermayenin egemenliði altýna düþmüþ
olmasý, ona boyun eðer hale gelimesi, tamamen anlaþýlmaz bir þeymiþ gibi görünür; ve gerçekte
durum hiç tartýþma götürmez þekilde böyle olduðna göre, ortaya ister istemez þu soru çýkýyor:
nasýl oluyor da iþçi yarattýðý sermayenin efendisi olmaktan çýkýp onun kölesi durumuna
düþebilmiþtir? (Von Thünen, Der Isolirte Staat, Kýsým II, Kesim II, Rostock, 1863, s. 5, 6.) Bu
soruyu sormak Thünen için övünülecek bir þeydir, ama verdiði karþýlýk çocukçadýr.
536
Karl Marks
Kapital I
fýrýnlar, ulaþtýrma araçlarý vb. için de durum böyledir. Ama, koþul ya da
sonuç olsun, kendileriyle birleþtirilen emek-gücüne oranla, üretim araçlarý kitlesindeki artýþ, emeðin üretkenliðindeki artýþýn bir ifadesidir. Bu
nedenle, emeðin üretkenliðindeki artýþ, kendini, kendisiyle devindiren
üretim araçlarý kitlesine oranla, emeðin kitlesinde bir küçülme ya da
nesnel etmenlere oranla emek-sürecinin öznel etmenlerinde bir eksilme ile belli eder.
Sermayenin teknik bileþimindeki bu deðiþme, üretim araçlarý
kitlesindeki bu büyüme, bunlarý canlandýran emek-gücü kitlesi ile
karþýlaþtýrýldýðýnda, sermayenin deðiþmeyen kýsmýnýn deðiþen kýsmý aleyhinde gösterdiði bir artýþla, sermayenin deðer-bileþiminde tekrar yansýr.
Örneðin, bir sermayenin yüzde-ellisi baþlangýçta [sayfa 639] üretini araçlarýna, yüzde-ellisi emek-gücüne yatýrýlmýþ olabilir, daha sonra., emeðin
üretkenliðindeki geliþme sonucu yüzde-sekseni üretim araçlarýna, yüzde-yirmisi emek-gücüne yatýrýlabilir ve bu, böyle devam eder. Sermayenin deðiþmeyen kýsmýnýn, deðiþen kýsmýna oranla giderek artmasý yasasý,
ister farklý ekonomik dönemleri, ister ayný dönemdeki farklý uluslarý
inceleyelim, meta fiyatlarýnýn (daha önce yaptýðýmýz) karþýlaþtýrmalý tahlilleri ile her adýmda doðrulanýr. Yalnýzca üretim araçlarýnýn deðerini ya
da tüketilen sermayenin deðiþmeyen kýsmýný temsil eden fiyat öðesinin
nispi büyüklüðü, birikimin ilerlemesi ile doðru orantýlý; emeðe ücretini
ödeyen (sermayenin deðiþen kýsmý) öteki fiyat öðesinin nispi büyüklüðü,
birikimin ilerlemesi ile ters orantýlýdýr.
Bununla birlikte, sermayenin, deðiþmeyene oranla deðiþen kýsmýndaki bu azalma, ya da sermayenin deðer-bileþimindeki bu deðiþme,
sermayenin maddi öðelerinin bileþimindeki deðiþikliði ancak yaklaþýk
olarak gösterir. Örneðin, iplik eðirilmesinde 18. yüzyýlýn baþýnda kullanýlan sermaye-deðerinin ½si deðiþmeyen, ½si deðiþen sermaye iken,
bugün 7/8i deðiþmeyen 1/8i deðiþen olarak ayrýlýyor ise, öte yandan,
bugün iplikçilik iþkolunda emeðin üretken olarak tükettiði hammadde,
emek araçlarý vb. kitlesi, 18. yüzyýlýn baþýna oranla yüzlerce kez daha
büyüktür. Bunun basit nedeni, emeðin üretkenliðindeki artýþla, yalnýz
tüketilen üretim araçlarýnýn oylumu büyümekle kalmayýp, bunlarýn kitlelerine oranla deðerlerinin de azalmasýdýr. Bunun için, bunlarýn deðerleri mutlak olarak yükselir, ama bu, kitleleri ile orantýlý deðildir. Deðiþmeyen sermaye ile deðiþen sermaye arasýndaki farkta meydana gelen
artýþ, bu nedenle, sermayenin deðiþmeyen kýsmýnýn dönüþtürüldüðü
üretim araçlarý kitlesi ile, deðiþen kýsmýnýn dönüþtürüldüðü emek-gücü
kitlesi durumundaki farktan çok daha azdýr. Burada ilk fark, ikinci farkla birlikte artar, ama bu artýþýn derecesi daha küçüktür.
Ne var ki, birikimin ilerlemesi, eðer sermayenin deðiþen kýsmýnýn nispi büyüklüðünü azaltýyorsa, bu, hiç bir zaman, onun nispi büyüklüðünde bir yükselme olasýlýðýný dýþtalamaz. Diyelim, bir sermaye-deðer,
baþlangýçta yüzde 50 deðiþmeyen, yüzde 50 deðiþen sermaye olarak
Karl Marks
Kapital I
537
ayrýlmýþ iken, sonradan bu bileþim yüzde 80 deðiþmeyen, yüzde 20
deðiþen þekline dönüþmüþ olsun. Eðer bu arada ilk sermaye, diyelim
6.000 sterlin, 18.000 sterline [sayfa 640] yükselmiþ ise, bunun deðiþen kýsmý
da artmýþtýr. Eskiden 3.000 sterlin iken þimdi 3.600 sterlin olmuþtur.
Ama eskiden sermayede yüzde 20 oranýnda bir artýþ, emek talebini
yüzde 20 artýrmaya yeterken, þimdi bu artýþ, baþlangýç sermayesinde üç
kat bir artýþý gerektirir.
Dördüncü kýsýmda, toplumsal emeðin üretkenliðindeki geliþmenin nasýl büyük çapta elbirliðini öngördüðünü; ve nasýl ancak bu önkoþul
altýnda bir iþbölümünün ve birlikte çalýþmanýn örgütlenebildiði, geniþ
boyutlarda yoðunlaþma sayesinde üretim araçlarýnda tasarruf saðlandýðý; emek araçlarýnýn, nitelikleri gereði ancak ortaklaþa kullanýma elveriþli
olmalarý nedeniyle, makineleþme gibi bir sistemin nasýl ortaya çýktýðý;
muazzam doðal güçlerin, üretimin hizmetine nasýl sokulduðu; ve üretim sürecinin, bilimin teknolojik uygulanmasý haline nasýl dönüþtürüldüðü görülmüþtü. Üretim araçiarinin özel kiþilerin malý olduðu ve bu
yüzden de zanaatçýlarýn, ya tek baþlarýna ve diðerlerinden baðýmsýz
olarak meta ürettikleri, ya da baðýmsýz iþ görebileceði araçlardan yoksun
olduðu için emek-gücünü meta olarak sattýðý, meta üretimi temeline
dayanan bir sistemde, geniþ boyutlu bir elbirliði, ancak bireysel sermayelerin artmasý ve toplumsal üretim araçlarý ile geçim araçlarýnýn,
kapitalistlerin özel malý haline gelmesi oranýnda gerçekleþebilir. Meta
üretiminin oluþturduðu temel, geniþ boyutlu bir üretime, yalnýzca kapitalist biçimde olmak koþuluyla elveriþlidir. Bu nedenle, bireysel meta
üreticilerinin ellerinde toplanan belli miktarda bir sermaye birikimi, özgül kapitalist üretim tarzýnýn zorunlu önkoþuludur. Ýþte bu nedenle, biz,
bunun, elzanaatýndan kapitalist sanayie geçiþ sýrasýnda olduðunu varsaymak zorunda kalmýþtýk. Özgül kapitalist üretim biçiminin tarihsel
sonucu olmak yerine, tarihsel temeli olmasý nedeniyle, buna, ilkel birikim denilebilir. Bunun nasýl oluþtuðunu þimdilik burada incelememize
gerek yoktur. Yalnýzca çýkýþ noktasýný söylemek yeterlidir. Ama, bu temel
üzerinde geliþen emeðin toplumsal üretkenliðini yükseltmeye yarayan
bütün yöntemler, ayný zamanda, kendisi de birikimin yapýcý öðesi olan
artý-deðer ya da artý-ürün üretimini yükseltme yöntemleridir. Bu durumda, bunlar, ayný zamanda, sermayenin sermaye ile üretimi yöntemleri ya da sermaye birikimini hýzlandýrma yöntemleridir. Artý-deðerin
durmadan tekrar sermayeye dönüþtürülmesi, þimdi üretim sürecine
giren sermayenin [sayfa 641] büyüklüðünün devamlý artmasý þeklinde gözükür. Bu, ayrýca, boyutlarý, geniþleyen üretimin, bunun beraberinde getirdiði, emeðin üretkenliðini artýrma yöntemlerinin ve hýzlandýrýlmýþ
artý-deðer üretiminin temeli olmaktadýr. Demek ki, belli derecede bir
sermaye birikimi, özgül kapitalist üretim tarzýnýn koþulu olarak gözükürken, bu üretim tarzý da, tersine, sermayenin hýzlý bir birikimine neden oluyor. Bunun için, sermayenin birikimi ile, özgül kapitalist üretim
538
Karl Marks
Kapital I
tarzý geliþiyor ve bu üretim tarzý ile de sermaye birikimi hýzlanýyor. Bu
her iki ekonomik etken, karþýlýklý olarak birbirlerine yaptýklarý dürtülerin
bileþik oranýnda, sermayenin teknik bileþiminde, deðiþmeyen kýsma
göre deðiþen kýsmý gitgide küçülten bir deðiþikliðin olmasýna yolaçmaktadýr.
Her bireysel sermaye, þu ya da bu ölçüde üretim araçlarýnýn
yoðunlaþmasý olup, buna uygun düþen büyüklükte bir emek-ordusu
üzerinde komuta yetkisi vardýr. Her birikim, yeni bir birikimin aracý
olur. Sermaye olarak iþ gören servetin kitlesindeki artýþla birlikte yükselen birikim, bu servetin bireysel kapitalistlerin elinde yoðunlaþmasýný
artýrýr ve böylece, boyutlarý geniþlemiþ bir üretim ile, kapitalist üretime
özgü yöntemlerin dayandýðý temeli geniþletir. Birçok bireysel sermayelerin büyümesi, toplumsal sermayenin büyümesi sonucunu verir. Diðer
koþullar ayný kalmak üzere, bireysel sermayeler ve bunlarla birlikte
üretim ararçlarýnýn yoðunlaþmasý, toplam toplumsal sermayenin parçalarý olmalarý oranýnda artar. Ayný zamanda ilk sermayenin bazý kýsýmlarý ayrýlýr ve yeni baðýmsýz sermayeler olarak iþlemeye baþlarlar. Diðer
nedenlerin yanýsýra, kapitalist aileler içinde mülk bölüþümü, bunda
büyük rol oynar. Bu nedenle, sermaye birikimi ile birlikte kapitalistlerin
sayýsý da, þu ya da bu ölçüde artar. Doðrudan doðruya birikimden ileri
gelen ve daha doðrusu onunla özdeþ olan bu tür yoðunlaþmanýn iki
özelliði vardýr. Birincisi: toplumsal üretim araçlarýnýn, gittikçe artan ölçüde
bireysel kapitalistlerin ellerinde toplanmasý, diðer þeyler ayný kalmak
üzere, toplumsal servetin artýþ derecesiyle sýnýrlýdýr. Ýkincisi: toplumsal
servetin herbiri ayný bir üretim alanýna yerleþmiþ kýsmý, birbirleriyle
rekabet halinde bulunan baðýmsýz meta üreticisi kapitalistler arasýnda
bölünür. Bu nedenle, birikim ve onunla birlikte ortaya çýkan yoðunlaþma,
birçok noktalara daðýlmakla kalmaz, her iþleyen sermayedeki artýþ, eski
sermayenin bölünmesiyle oluþan yeni sermayeler tarafýndan güdükleþtirilir. Böylece birikim, bir yandan, [sayfa 642] üretim araçlarýnýn gitgide artan
yoðunlaþmasý ve emek üzerinde, egemenliðin artmasý olarak görünür,
öte yandan da, birçok bireysel sermayenin birbirlerini itmesi ve ayrýlmasý
olarak ortaya çýkar.
Toplam toplumsal sermayenin, böyle birçok bireysel sermayeye
bölünmesi ya da parçalarýn birbirini itmesi, bunlarýn birbirlerini çekmesi gibi tepkiyle de karþýlaþýr. Bu sonuncu hareket, üretim araçlarýnýn
basit yoðunlaþmasý ve onun emek üzerindeki kumandasý, birikimle
özdeþ demek deðildir. Bu, daha önce oluþmuþ bulunan sermayelerin
yoðunlaþmasý, baðýmsýzlýklarýna son verilmesi, kapitalistin kapitalist tarafýndan mülksüzleþtirilmesi, birçok küçük sermayenin, birkaç büyük
sermayeye dönüþtürülmesidir. Bu süreci daha önceki süreçten ayýran
þey, halen varolan sermayenin daðýlýmýnda yalnýzca yeni bir deðiþikliði
öngörmesi nedeniyle, faaliyet alanýnýn, toplumsal servetin mutlak
büyüklüðü ya da birikimin mutlak sýnýrlarý ile sýnýrlý olmamasýdir. Baþka
Karl Marks
Kapital I
539
yerlerde birçok kapitalistin elinden çýkan sermayeler, burada, tek bir
kapitalistin elinde büyük bir kitle halinde toplanýr. Ýþte bu, birikim ve
yoðunlaþmadan farklý olarak, gerçek anlamda sermayenin merkezileþmesidir.
Sermayenin böylece tek elde merkezileþmesi ya da sermayenin
sermaye tarafýndan çekilmesi ile ilgili yasalar, burada ele alýnýp
iþlenmeyecektir. Yalnýzca birkaç olguya kýsa bir ipucu vermek yetecektir. Rekabet savaþý, meta fiyatlarýnýn ucuzlatýlmasý ile verilir. Meta fiyatlarýnýn ucuzluðu, cæteris paribus, emeðin üretkenliðine ve bu da,
üretimin boyutlarýna baðlýdýr. Bunun için, büyük sermaye, daha küçüðünü yener. Ayrýca, kapitalist üretim tarzýnýn geliþmesiyle, bir iþi normal
koþullar altýnda yürütmek için gerekli asgari bireysel sermaye miktarýnda bir yükselme olacaðý da unutulmamalýdýr. Bu yüzden, küçük sermayeler, büyük sanayiin henüz yalnýzca yer yer elattýðý ya da bütünüyle
ele geçirmediði üretim alanlarýna akar ve buralarda toplanýrlar. Burada
rekabet, birbirine düþman sermayelerin sayýlarýyla doðru, büyüklükleri
ile ters orantýlý bir þiddetle devam eder. Ve bu savaþ, daima, sermayelerinin bir kýsmý kendilerini yenen kapitalistlerin eline geçen, bir kýsmý
da yokolup giden birçok küçük kapitalistin batýp gitmesiyle sona erer.
Bundan baþka, kapitalist üretim ile birlikte tamamen yeni bir güç sahneye çýkar kredi sistemi;* bu sistem ilk aþamalarýnda, birikimin alçakgönüllü bir yardýmcýsý [sayfa 643] olarak hiç sezdirmeden için içine girer ve
büyük ya da küçük miktarlar halinde toplum yüzeyine daðýlmýþ bulunan para kaynaklarýný, görünmeyen iplerle, tek ya da ortaklýk halindeki
kapitalistlerin ellerine çeker; ama çok geçmeden, rekabet savaþýnda
yeni ve müthiþ bir silah halini alýr ve ensonu sermayenin merkezileþmesi
için, dev bir toplumsal mekanizmaya dönüþür.
Kapitalist üretim ve birikimin geliþmesi ölçüsünde, merkezileþmenin en güçlü iki mekanizmasý da geliþir rekabet, ve kredi. Birikimdeki
ilerleme, ayný zamanda, merkezileþmeye elveriþli malzemeyi, yani bireysel sermayeleri de artýrýr; bu sýrada, kapitalist üretimin geniþlemesi,
bir yandan toplumsal gereksinmeleri yaratýrken, öte yandan da,
baþarýlmalarý daha önceki bir sermaye birikimini gerektiren dev sanayi
kuruluþlarý için zorunlu teknik araçlarý saðlar. Bu nedenle, bugün, bireysel sermayeleri biraraya toplayan çekim gücü ve merkezileþme eðilimi her zamandan daha kuvvetlidir. Her ne kadar, merkezileþmeye
doðru olan hareketin nispi geniþliði ile hýzý, bir dereceye kadar, kapitalist servetin büyüklüðü ve ulaþýlmýþ bulunan ekonomik mekanizmanýn
üstünlüðü ile belirlenir ise de, merkezileþme hareketinin geliþmesi hiç
bir zaman, toplumsal sermayenin büyüklüðündeki pozitif artýþa baðlý
deðildir. Ve bu durum, merkezileþme ile yoðunlaþma arasýndaki özgül
* Bu sistemden sermayelerin toplanma dereceleri oranýnda fazla olura (s. 646) kadar
olan pasaj, 4. Almanca baskýya uygun olarak, Ýngilizce basýmda deðiþtirilmiþtir. -Ed.
540
Karl Marks
Kapital I
farktýr; yoðunlaþma, yalnýzca, büyük boyutlu yeniden-üretime verilen
bir baþka addýr. Merkezileþme, zaten varolan sermayelerin daðýlýmýndaki
bir deðiþiklikten, toplumsal sermayeyi oluþturan kýsýmlarýn nicel gruplanmalarýndaki basit bir deðiþmeden meydana gelebilir. Burada, sermaye, pek çok bireysel elden çekilip tek bir elde toplandýðý için, güçlü
bir kitle halini alabilir. Belli bir sanayi kolunda eðer buna yatýrýlmýþ
bulunan bütün bireysel sermayeler, tek bir sermaye halinde
kaynaþtýrýlýrsa, merkezileþme en son sýnýrýna ulaþýr. 84a Bir toplumda bu
sýnýra ancak, bütün toplumsal sermayenin, ya tek bir kapitalistin ya da
tek bir kapitalist þirketin elinde toplanmasý halinde ulaþýlmýþ olunur.
[sayfa 644]
Merkezileþle, sanayici kapitalistlere, iþ alanlarýnýn boyutlarýni
geniþletme olanaðýný saðlayarak, birikim iþini tamamlar. Bu sonuç, ister
birikimin ya da merkezileþmenin eseri olsun, ister bu merkezileþme,
þiddete varan ilhak yöntemleri ile gerçekleþtirilsin bazý sermayeler,
diðerleri için öylesine aðýrlýklý çekim merkezi haline gelirler ki, bunlarýn
bireysel bütünlüðünü parçalayarak bu parçalarý kendilerine çekerler
ya da isterse, oluþmuþ ya da oluþmakta olan bir kýsým sermayelerin
birleþmesi, anonim þirketler meydana getirmek gibi yumuþak bir yoldan saðlanmýþ olsun ekonomik etki, ayný olur. Her yerde, sýnai kuruluþlarýn büyüyen boyutlarý, çok sayýda kimsenin ortaklaþa yapacaklarý
iþin daha kapsamlý bir düzen altýna alýnmasý için, bunlarýn maddi devindirici güçlerinin daha da geliþmeleri için, bir baþka deyiþle, alýþýlagelen yöntemlerle yürütülen tek baþýna üretim süreçlerinin, giderek,
toplumsal bakýmdan birleþtirilmiþ ve bilimsel olarak düzenlenmiþ üretim süreçlerine dönüþtürülmesi için çýkýþ noktasý olur.
Ama birikim, yani dairesel bir hareket olmaktan çýkýp sarmal bir
hareket haline gelen yeniden-üretimle giderek oluþan sermaye artýþý
süreci, toplumsal sermayeyi oluþturan parçalarýn yalnýzca nicel gruplanmalarýnda bir deðiþikliði gerektiren merkezileþme ile karþýlaþtýrýldýðýnda, açýktýr ki, çok yavaþ bir süreçtir. Eðer dünya, demiryollarýnýn yapýmýna yetecek kadar bireysel sermayelerin biraraya toplanmasýný bekleseydi, bugün bile bu araçtan yoksun kalýrdý. Oysa merkezileþme, bunu,
anonim þirketlerin aracýlýðý ile, gözaçýp kapayana kadar baþarmýþtýr. Ve
merkezileþme, bir yandan böylece birikimi artýrýr ve hýzlandýrýrken, bir
yandan da sermayenin teknik bileþiminde deðiþmeyen kýsmýný deðiþen
kýsmý aleyhinde geniþleten ve böylece emeðe olan nispi talebi azaltan
köklü deðiþiklikleri geniþletir ve hýzlandýrýr.
Merkezileþme yoluyla bir gecede biraraya toplanýveren sermaye
kitleleri, týpký diðer sermayeler gibi, ama daha büyük bir hýzla yeniden
ürer ve çoðalýr ve böylece toplumsal birikimde yeni ve güçlü kaldýraçlar
84a
[Dördüncü Almanca baskýya not. En son Ýngiliz ve Amerikan tröstleri, bu hedefe hiç
deðilse tek bir sanayi kolunda bütün büyük giriþimleri, pratikte tekel saðlayacak þekilde þirketler
halinde birleþtirmeye çalýþarak ulaþmak istemektedirler. -F.E.]
Karl Marks
Kapital I
541
halini alýrlar. Ýþte bu nedenle, biz, toplumsal birikimin ilerlemesinden
sözederken, bugün merkezileþmenin etkilerini de dolaylý biçimde
anlatmýþ oluruz.
Normal birikim sýrasýnda meydana gelen ek sermayeler (bkz:
Yirmidördüncü Bölüm, Birinci Kesim), özellikle yeni buluþlarla keþiflerin
sömürülme aracý olarak ve genellikle sanayi alanýndaki iyileþtirmeler
için kullanýlýr. Ama zamanla, eski sermaye de, [sayfa 645] tepeden týrnaða
yenilenme noktasýna ulaþarak deri deðiþtirir ve diðerleri gibi daha etkin
bir teknik biçim içersinde yeniden doðar; bu þekliyle, artýk, daha az bir
emekle daha büyük miktarda makine ve hammaddenin harekete geçirilmesi mümkün olacaktýr. Bunun zorunlu sonucu olarak, emek talebindeki mutlak azalma, bu yenilenme sürecinden geçen ve
merkezileþme hareketi nedeniyle biraraya gelmiþ bulunan sermayelerin toplanma dereceleri oranýnda fazla olur.
Demek ki, bir yandan, birikim sýrasýnda meydana gelen ek sermaye, büyüklüðü ile orantýlý olarak daima daha az emekçiyi kendisine
çekiyor. Öte yandan, deðiþik bileþim içinde devresel olarak yenidenüretilen eski sermaye, eskiden çalýþtýrdýðý emekçilerden daima biraz
daha fazlasýný kendisinden uzaklaþtýrýyor.
ÜÇÜNCÜ KESÝM. GÝTTÝKÇE ARTAN ÖLÇÜDE
NÝSPÝ ARTI-NÜFUS ÜRETÝMÝ
YA DA YEDEK SANAYÝ ORDUSU
Sermaye birikimi, baþlangýçta yalnýzca bir miktar büyümesi olarak görünmekle birlikte, daha önce de gördüðümüz gibi, deðiþmeyen
kýsmýnda deðiþen kýsmýn aleyhine devamlý bir artýþ göstererek,
bileþiminde gitgide artan bir nitel deðiþme ile gerçekleþir. 84b
Özgül kapitalist üretim tarzý, emeði üretme gücünde buna uygun düþen geliþme ve sermayenin organik bileþiminde bu yüzden meydana gelen deðiþme, yalnýzca birikimin ilerlemesine ya da toplumsal
servetin büyümesine ayak uydurmakla kalmaz. Basit birikim, toplam
toplumsal sermayedeki mutlak artýþ, bu toplamý meydana getiren bireysel sermayenin merkezileþmesi ile birlikte olduðu ve ek sermayenin
teknolojik yapýsýndaki deðiþme, baþlangýç sermayesinin teknolojik yapýsýndaki benzer deðiþmeyle elele gittiði için, bunlar çok daha büyük
bir hýzla geliþirler. Bu yüzden, birikimin ilerlemesiyle, deðiþmeyen sermayenin deðiþen sermayeye oraný deðiþir. Baþlangýçta diyelim 1 : 1
iken, bundan sonra sýrayla 2 : 1, 3 : 1, 4 : 1, 5 : 1, 7 : 1 vb. haline gelir,
84b
[Dördüncü Almanca baskýya not. Marxýn elyazmasý metninde burada þu kenar notu
var: Daha sonra üzerinde iþlenecek not: eðer geniþleme yalnýzca nicel olursa, ayný iþkolundaki
daha büyük ve küçük sermayeler için kâr, yatýrýlan sermayelerin büyüklüðüne baðlý olur. Eðer
nicel geniþleme nitel deðiþmeye yolaçarsa, daha büyük sermayenin kâr oraný ayný zamanda
yükselir. - F.E.]
542
Karl Marks
Kapital I
yani, sermaye artmaya [sayfa 646] devam ederken, toplam deðerinin 1/2si
yerine yalnýzca 1/3, 1/4, 1/5, 1/6, 1/8, vb. oranýnda emek-gücüne
dönüþtüðü halde, 2/3, 3/4, 4/5, 5/6, 7/8 oranlarýnda olmak üzere üretim
araçlarýna dönüþür. Emeðe olan talep, sermayenin bütünü ile deðil,
ancak deðiþen kýsmýnýn miktarýyla belirlendiðine göre, bu talep, daha
önce varsayýldýðý gibi toplam sermayedeki artýþ ile orantýlý olarak artacaðýna, gittikçe küçülen þekilde düþer. Emeðe olan talep, toplam sermayenin büyüklüðü nispetinde ve büyüklüðün artmasý ölçüsünde artan
bir hýzla düþer. Toplam sermayenin büyümesi ile birlikte deðiþen kýsmý,
yani onunla birleþen emek de büyür, ama bu daima küçülen bir oranda olur. Birikimin belli bir teknik temel üzerinde, üretimi basit bir þekilde
geniþletme görevini yerine getirdiði duraklama dönemleri kýsalýr. Belli
sayýda ek iþçiyi emebilmek, ya da hatta, eski sermayenin devamlý
baþkalaþýmý nedeniyle, zaten iþbaþýnda olanlarýn çalýþmaya devam etmelerini saðlamak için, toplam sermaye birikiminin yalnýzca hýzlý olmasý yetmez, bu hýzýn daima artan oranda olmasý gerekir. Öte yandan,
bu artan birikim ve merkezileþme, sermayenin bileþiminde yeni bir
deðiþmenin, yani sermayenin deðiþmeyen kýsmýna oranla deðiþen kýsmýnda daha hýzlý bir küçülmenin kaynaðý olur. Toplam sermayenin
artýþ hýzýyla birlikte giden ve bu artýþtan daha hýzlý hareket eden, deðiþen
kýsýmdaki bu hýzlý nispi küçülme, öteki kutupta ters bir þekil alýr; iþçi
nüfusunda mutlak bir artýþ olduðu görüntüsünü verir ve bu artýþ daima,
deðiþen sermayeden ya da iþ saðlayan araçlarýn kitlesindeki yükselmeden daha hýzlý hareket ediyor gibidir. Ama aslinda, bu nispi aþýrý emekçi
nüfusu, yani sermayenin kendisini geniþletmesi için gerekli olandan
çok daha fazla bir emekçi nüfusu, bu yüzden de bir artý-nüfusu kendi
enerjisi ve büyüklüðü ile doðru orantýlý olarak durmadan üreten þey,
kapitalist birikimin ta kendisidir.
Toplumsal sermaye, bütünlüðü içersinde ele alýndýðýnda, birikim
hareketinin, onun bütününü az ya da çok etkileyen devresel deðiþmelere
yolaçtýðý, bazan da geçirdiði çeþitli evreleri ayný anda farklý üretim alanlarýna daðýttýðý görülür. Bazý alanlarda, basit merkezileþmenin sonucu
olarak, sermayenin mutlak büyüklüðünde bir artýþ olmaksýzýn, bileþiminde bir deðiþiklik olur; diðer bazý alanlarda ise, sermayedeki mutlak büyüme, deðiþen kýsmýndaki, yani bu kýsmýn emdiði emek-gücündeki, mutlak azalma ile birlikte olur; gene bazý üretim alanlarýnda, sermaye, kendi teknik [sayfa 647] temeli üzerinde bir süre büyümeye devam
eder ve bu büyümeyle orantýlý olarak ek emek-güçlerini kendisine çeker, oysa bir baþka zaman, organik bir deðiþiklik geçirir ve deðiþen kýsmý azalýr; bütün bu alanlarda, sermayenin deðiþen kýsmýndaki artýþ ve
dolayýsýyla çalýþtýrdýðý emekçi sayýsý, daima, þiddetli dalgalanmalar ve
geçici artý-nüfus üretimine baðlanmýþ durumdadýr; bu artý-nüfus üretimi, çalýþmakta olan emekçilerin iþten atýlmasý biçiminde açýk bir þekilde
olabileceði gibi, ek-emekçi nüfusunun her zamanki kanallardan daha
Karl Marks
Kapital I
543
güç emilmesi þeklinde, daha az gerçek olmamakla birlikte, göze daha
az çarpan bir biçimde de olabilir.85 Halen iþlemekte olan toplumsal
sermayenin büyüklüðü ve artýþ derecesi, üretimin boyutlarýyla, çalýþtýrýlan
emekçi kitlesindeki artýþ, bunlarýn üretkenliklerindeki geliþme ve bütün
zenginlik kaynaklarýndaki çoðalma ve yoðunlaþma ile birlikte, emekçilerin sermaye tarafýndan çekilmesi hareketinin boyutlarýnda bir büyüme olduðu gibi, gene sermaye tarafýndan itilmelerinin boyutlarýnda da
bir büyüme görülür, sermayenin organik bileþimindeki ve teknik þeklindeki deðiþmenin hýzý artar, gittikçe artan sayýda, üretim alaný bazan ayný anda, bazan da baþka baþka zamanlarda bu deðiþmenin etkisi altýnda kalýr. Bu nedenle, emekçi nüfusu, kendi yarattýðý sermaye birikimi
ile birlikte, kendisini nispi ölçüde fazlalýk haline getiren, nispi artý-nüfus
haline çeviren araçlarý üretmiþ olur; ve o, bunu, daima artan boyutlarda
yapar.86 Bu, kapitalist üretim biçimine özgü bir nüfus yasasýdýr; ve aslýnda, her özel tarihsel üretim tarzýnýn, yalnýzca kendi [sayfa 648] sýnýrlarý
içersinde tarihsel bakýmdan geçerli kendi özel nüfus yasalarý vardýr.
85
Ýngiltere ve Galde yapýlan nüfus sayýmý þunu gösteriyor: Tarýmda çalýþan bütün insanlar
(toprak sahipleri, büyük çiftçiler, bahçývanlar, çobanlar v.b. dahil): 1851de 2.011.447; 1861,
1.924.110. Düþüþ 87.337. Yünlü sanayii: 1851, 102.714 kiþi; 1861, 79.242. Ýpekli dokuma: 1851,
111.940; 1861, 101.678. Basma sanayii: 1851, 12.098; 1861, 12.556. Bu sanayi kolundaki büyük
artýþ karþýsýnda iþçi sayýsýndaki pek küçük yükselme, çalýþtýrýlan iþçi sayýsýnda büyük bir nispi
azalmayý gösterir. Þapkacýlýk: 1851, 15.957; 1861, 13.814. Hasýr þapka ve yün baþlýk 1851, 20.393;
1861, 18.176. Malt sanayii, 1851, 10.566: 1861, 10.677. Mum sanayii: 1851, 4.949; 1861, 4.686. Bu
düþüþ, diðer nedenler yanýnda, fazla aydýnlanmanýn artmasý sonucudur. Tarak yapýmý: 1851,
2.038; 1861, 1.478. Býçkýcýlýk: 1851, 30.552; 1861, 31.647 býçký makinelerinin artýþý sonucu
küçük bir artýþ. Çivicilik: 1851, 26.949; 1861, 26.130 makinenin rekabeti sonucu bir düþüþ.
Kalay ve bakir madenciliði: 1851, 31.360: 1861. 32.041. Öte yandan: Pamuk eðirme ve dokuma:
1851, 371.777; 1861, 456.646. Maden kömürü: 1851, 183.389: 1861. 246.613. Makinenin bugüne
kadar baþarý ile kullanýlmadýðý sanayi kollarýnda 1851 yýlýndan bu yana iþçi sayýsýndaki artýþ
genellikle en fazladýr. (Ýngiltere ve Gal 1861 Nüfusu Sayýmý, vol. III, London 1863, s. 35-39.)
86
[Dördüncü Almanca baskýya eklenmiþtir. Deðiþen sermayenin nispi büyüklüðündeki,
gitgide artan ölçüde azalma yasasý ve bunun, ücretli iþçi sýnýfýnýn durumu üzerindeki etkisi,
klasik okulun önde gelen bazý iktisatçýlarý tarafýndan anlaþýlmaktan çok sezilmiþtir. Bu konuda
en büyük hizmeti, diðerleri gibi, deðiþmeyen ve sabit, deðiþen ve döner sermayeyi birbirine
karýþtýran John Barton yapmýþtýr. Þöyle diyor:] Emeðe olan talep, sabit sermayedeki deðil,
döner sermayedeki artýþa baðlýdýr. Bu iki tür sermaye arasýndaki oranýn her zaman ve bütün
koþullar altýnda ayný olduðu doðru olsaydý, bundan, çalýþan emekçi sayýsýnýn, devletin zenginliði
ile orantýlý olmasý sonucu çýkardý. Ama böyle bir iddianýn olasýlýðý hiç yoktur. Doða bilimleri
geliþtikçe ve uygarlýk yaygýnlaþtýkça, sabit sermaye, döner sermayeye oranla gitgide daha büyük
bir artýþ gösterir. Bir parça Ýngiliz müslinini üretmek için kullanýlan sabit sermaye miktarý, ayný
miktar Hint müslinini üretmek için kullanýlanýn en az yüz katý ve belki de bin katý daha büyüktür.
Ve döner sermaye oraný, yüz ya da bin katý daha azdýr ... sabit sermayeye eklenen tüm yýllýk
tasarrufun, emek talebini artýracak yönde bir etkisi olmazdý. (John Barton, Observations on the
Circumstances which Influence the Condition of the Labouring Classes of Society, London 1817,
s. 16, 17.) Ülkenin net gelirini artýrabilecek ayný neden, ayný zamanda nüfusu bollaþtýrabilir ve
iþçi sýnýfýnýn durumunu bozabilir. (Ricardo, l.c., s. 469.) Sermaye artýþý ile birlikte, emeðe olan
talepte nispi bir azalma olur. (Ibid., s. 480, not). Emeðin devamý için ayrýlan sermaye miktarý,
sermayenin bütününden baðýmsýz olarak deðiþebilir. ... Sermayenin bollaþmasýyla, istihdam
miktarýnda büyük dalgalanmalar ve büyük ýstýraplar daha sýk olabilir. (Richard Jones, An
Introductory Lecture on Pol. Econ., Lond. 1833, s. 12.) Emeðe clan talep, genel sermaye birikimi
ile orantýlý olmayacak þekilde... yükselecektir. ... Ulusal sermayede yeniden-üretime ayrýlan her
artýþ, bu nedenle, toplumun ilerlemesinde, iþçinin durumu üzerinde gitgide daha az etki yapar,
(Ramsay, l.c., s. 90, 91.)
544
Karl Marks
Kapital I
Soyut bir nüfus yasasý, ancak, ve o da insanoðlu kendilerine müdahale
etmediði sürece, bitkiler ve hayvanlar için vardýr.
Emekçi artý-nüfus, birikimin ya da kapitalist temele dayanan zenginliðin geliþmesinin zorunlu bir ürünü olduðu gibi, tersine olarak da,
bu artý-nüfus, kapitalist birikimin kaldýracý ve hatta bu üretim biçiminin
varlýk koþulu halini de alýr. Bu artý-nüfus, her an elaltýnda bulunan yedek bir sanayi ordusu oluþturur ve bu ordu, týpký bütün masraflarý sermaye tarafýndan karþýlanarak beslenen bir ordu gibi, tümüyle sermayeye
aittir. Fiili nüfus artýþýnýn sýnýrlarýndan baðýmsýz olarak bu artý-nüfus,
sermayenin kendisini geniþletme konusunda deðiþen gereksinmelerini
karþýlamak üzere, daima sömürülmeye hazýr, bir insan malzemesi kitlesi yaratýr. Birikim ve onunla birlikte ortaya çýkan emeðin üretken gücündeki geliþmeyle birlikte, sermayenin ani geniþleme gücü de büyür; bu
büyümenin nedeni, salt iþlemekte bulunan sermayenin esnekliðindeki
artýþ olmadýðý gibi, sermayenin yalnýzca esnek bir kýsmýný oluþturduðu
mutlak toplumsal servetin büyümesi, ya da bu servetin büyük bir kýsmýný her türlü özel dürtü altýnda ve derhal, ek sermaye þeklinde üretimin emrine veren kredi sistemi de deðildir; þimdi artýk, artý-ürün kitlesinin büyük bir hýzla ek üretim araçlarýna dönüþmesini saðlayan, üretim sürecinin makine, [sayfa 649] ulaþtýrma araçlarý vb. gibi teknik koþullarý
da bu büyümenin bir nedenidir. Birikimdeki ilerleme ile kabýna sýðmayacak duruma gelen ve ek sermayeye dönüþtürülebilen toplumsal servet kitlesi, pazarý birdenbire geniþleyen eski üretim kollarýyla. eski üretim
kollarýnýn geliþmesiyle gereksinme duyulan demiryollarý vb. gibi yeni
açýlmýþ üretim kollarýna büyük bir hýzla akar. Bütün bu gibi durumlarda, büyük insan kitlelerinin diðer alanlardaki üretimin hacmine zarar
vermeksizin, birdenbire önemli noktalara kaydýrýlmasý olanaðý elde bulundurulmalýdýr. Aþýrý nüfus böyle bir kitleyi saðlar. Büyük sanayiin izlediði kendine özgü yol, yani (daha küçük dalgalanmalarla kesilen) on
yýllýk devresel dalgalanma, ortalama canlýlýk dönemleri, yüksek yoðunlukta bir üretim, bunalým ve duraklama, yedek sanayi ordusunun ya da
artý-nüfusun durmadan meydana gelmesine, bunun az ya da çok ölçüde emilmesine ve tekrar meydana gelmesine dayanýr. Ayrýca sýnai devresel dalgalanmalarýn çeþitli evreleri artý-nüfusu saðlar ve bunun yeniden-üretiminin en canlý öðelerinden birisi halini alýr. Büyük sanayiin,
insanlýk tarihinin daha önceki dönemlerinde görülmeyen bu kendine
özgü yolu, kapitalist üretimin çocukluk döneminde de olanaksýzdý. Sermayenin bileþimi ancak çok yavaþ deðiþmiþtir. Bu nedenle sermaye
birikimi ile buna tekabül eden emek talebindeki bir büyüme, bütünüyle ele alýndýðýnda, ayný hýzda ilerlemiþtir. Modern zamanlara göre birikimdeki ilerleme daha aðýr olduðu gibi, sömürülebilir emekçi nüfusun
doðal sýnýrlarý ile de karþýlaþmýþtý; bu sýnýrlar, ancak daha sonra görülecek zora dayanan yollarla ortadan kaldýrýlýyordu. Üretimin boyutlarýndaki düzensiz geniþlemeler, ayný þekilde beklenmedik daralmalarýn da
Karl Marks
Kapital I
545
önkoþuludur; bu daralma, tekrar geniþlemeye yolaçar, ama elaltýnda
hazýr insan malzemesi olmadan, emekçi sayýsýnda, nüfusun mutlak
büyümesinden baðýmsýz bir artýþ olmadan, üretimin boyutlarýnda
geniþleme olamaz. Emekçi sayýsýndaki bu artýþ, emekçilerin bir kýsmýný
durmadan serbest hale getiren basit bir süreçle, üretimdeki artýþa
oranla çalýþtýrýlan emekçi sayýsýný azaltan yöntemlerle gerçekleþtirilir.
Demek oluyor ki, büyük sanayiin bütün hareket þekli, emekçi nüfusun
bir kýsmýný, sürekli olarak, iþsiz ya da yarý-iþsiz insanlar haline getirmeye
dayanýyor. Ekonomi politiðin yüzeyselliði, kendisini, sýnai devresel dalgalanmalarýn salt bir belirtisi olan kredi hacmindeki geniþleme ve daralmayý bunlarýn nedeni olarak görmesiyle de ortaya koyar. Týpký [sayfa 650]
belirli bir hareketle fýrlatýlmýþ bulunan gökcisimlerinin daima bunu yinelemeleri gibi, bir kez bu birikimi izleyen geniþleme ve daralma hareketi içine sokulan toplumsal üretim için de durum aynýdýr. Sonuçlar,
sýrasý gelince, neden halini alýrlar ve durmadan kendi koþullarýný yeniden üreten sürecin tümü içersindeki deðiþik olaylar, devresel bir þekle
bürünürler. Bu devresellik bir kez yerleþti mi, nispi artý-nüfusun yaratýlmasýný yani sermayenin kendisini geniþletmesi için gerekli olandan
fazla bir nüfusun meydana gelmesini ekonomi politiðin kendisi bile,
büyük sanayiin zorunlu bir koþulu olarak görür.
Oxfordda Ekonomi Politik Profesörü olup sonradan Ýngiliz Sömürgeler Bakanlýðýnda çalýþan H. Merivale diyor ki: Diyelim ki, bunalýmlardan birisi sýrasýnda ulus, bu fazla iþçinin birkaç yüzbininden göç yoluyla
kurtulma çabasýna düþtü; sonuç ne olur? Emeðe olan ilk talepte, bir
açýk ile karþýlaþýlacaktýr. Yeniden-üretim ne kadar hýzlý olursa olsun,
yetiþkin iþçi kaybýnýn yerine konulmasý birkaç kuþak boyu alacaktýr.
Þimdi bizim fabrikatörlerimizin kârý, her þeyden önce, talebin bol olduðu sýrada bolluk anýndan yararlanarak, iþlerin durgun olduðu zamanlarda uðranýlacak kaybý karþýlama gücüne dayanýyor. Bu gücü onlara
veren tek þey, makine ile el emeði üzerindeki egemenlikleridir. Ellerinin altýnda daima hazýr iþçi bulunmalý, pazarýn durumuna göre iþlerini
bazan hýzlandýracak, bazan da yavaþlatacak güce sahip olmalýdýrlar,
aksi takdirde, ülkenin servetinin dayandýðý rekabet yarýþýndaki üstünlüklerini devam ettiremezler.87 Malthus bile, bu aþýrý nüfusu, dargörüþlülüðüne uygun olarak, iþçi nüfusunda meydana gelen nispi fazlalýk ile
deðil de, bu nüfustaki mutlak aþýrý çoðalmayla açýklamakla birlikte,
büyük sanayi için bir zorunluluk olarak görmektedir. Þöyle diyor. Baþlýca
geçim kaynaklarý sanayi ve ticaret olan bir ülkedeki emekçi sýnýf arasýnda, evlilik konusunda basiretli tutum ve alýþkanlýklar eðer fazla ileri
götürülecek olursa, bu ülke için zararlý olabilir. ... Nüfusun yapýsý ve
niteliði gereði, iþçiler arasýndaki bir artýþ, özel bir talep sonucu, pazara,
16 ya da 18 yýl geçmeden getirilemez, oysa gelirin tasarruf yoluyla ser87
546
H. Merivale, Lectures on Colanization and Colonies, 1841 ve 1842, v. I, s. 146.
Karl Marks
Kapital I
mayeye çevrilmesi çok daha hýzlý olabilir; emeðin bakým ve devamý
için gerekli fon miktarýndaki artýþ, bir ülkede, daima, nüfus artýþýndan
daha hýzlý olabilir.88 Ekonomi politik, böylece, [sayfa 651] emekçilerin devamlý bir nispi artý-nüfus üretiminin, kapitalist birikim için zorunlu olduðunu gösterdikten sonra, þimdi de yaþlý bir bakire kýlýðýna bürünerek
beau ideal* bir kapitalistin aðzýndan, kendi yarattýklarý ek sermaye
tarafýndan sokaða atýlan fazlalýklara hitaben þu sözleri rahatlýkla söyleyebilir: Yaþamanýz için gerekli sermayeyi artýrmakla biz fabrikatörler, sizin için elimizden geleni yapýyoruz, siz de sayýnýzý geçim araçlarýna
göre ayarlayarak, sizlere düþeni yapmalýsýnýz.89
Ne var ki, kapitalist üretim, doðal nüfus artýþýnýn saðladýðý kullanýma hazýr emek-gücü miktarýyla asla yetinemez. O, rahatça at oynatabilmesi için bu doðal sýnýrlarýn dýþýnda yedek bir sanayi ordusunun
bulunmasýný ister.
Bu noktaya kadar, deðiþen sermayedeki artýþ ya da azalýþýn,
çalýþtýrýlan emekçi sayýsýna sýký sýkýya denk düþtüðü varsayýlmýþtý.
Deðiþen sermaye arttýðý halde sermayenin komutasý altýndaki
emekçi sayýsý ayný kalabilir ve hatta düþebilir. Bireysel emekçi daha
fazla emek saðladýðý ve bu nedenle ücreti arttýðý takdirde, emeðin fiyatýnýn ayný kalmasý ya da emek kitlesindeki azalmadan daha yavaþ düþme
gðstermesine karþýn, böyle bir durum ortaya çýkar. Bu durumda deðiþen
sermayedeki artýþ, daha fazla emeðin göstergesi olur, ama çalýþtýrýlan
daha fazla emekçinin göstergesi olmaz. Gider ayný kalmak üzere, çok
sayýda emekçi yerine, daha az sayýda emekçiden, belli miktarda emek
sýzdýrmak her kapitalistin mutlaka çýkarýnadýr. Çok emekçi çalýþtýrýlmasý
halinde, deðiþmeyen sermaye harcamasý, harekete getirilen emek kitlesi ile orantýlý olarak artar, oysa az emekçi çalýþtýrýlmasý halinde bu
artýþ çok daha azdýr. Üretimin boyutlarý ne kadar geniþ olursa, bu dürtü
o kadar kuvvetli olur. Bunun gücü, sermaye birikimi ile birlikte artar.
Kapitalist üretim tarzý ile emeðin üretken gücündeki geliþmenin
bunlar, birikimin hem nedeni ve hem de sonucudur kapitaliste, ayný
deðiþen sermaye yatýrýmý ile, her bireysel emek-gücünü [sayfa 652] (geniþlik
ya da yoðunluk bakýmýndan) daha büyük ölçüde sömürme yoluyla,
daha fazla emeði harekete geçirme olanaðýný saðladýðýný görmüþ bulunuyoruz, Ayrýca, kapitalistin, giderek artan ölçüde hünerli iþçi yerine
daha az hünerli iþçi koymak, olgun emek-gücü yerine henüz olgunlaþmamýþ emek-gücü, erkek yerine kadýn, yetiþkin yerine genç ya da çocuk çalýþtýrarak, ayný sermaye ile daha büyük emek-gücü kitlesi satýnal88
Malthus, Principles of Political Economy, s. 215, 319, 320. Bu yapýtta da Malthus, ensonu,
Sismondinin yardýmýyla kapitalist üretimin üç güzel meleðini keþfeder: üretim, aþýrý nüfus, aþýrýtüketim; three very delicate monsters, indeed! [gerçekten birbirinden güzel üç melek!] F. Engels, Umrisse zu einer Kritik der Nationalökonomie, l.c., s. 107 sqq. [Friedrich Engels, Bir
Ekonomi Politik Eleþtirisi Denemesi, 1844 Elyazmalarý, s. 423).
89
Harriet Martýneau, A Manchester Strike, 1832, s. 101.
* Eþsiz güzel.-ç.
Karl Marks
Kapital I
547
dýðýný da görmüþ bulunuyoruz.
Bu nedenle bir yandan, birikimdeki ilerleme ile, daha büyük bir
deðiþen sermaye, daha fazla emekçi çalýþtýrmaksýzýn daha fazla emeði
harekete geçirmekte, öte yandan da, ayný büyüklükte bir deðiþen sermaye, ayný emek-gücü kitlesi ile daha fazla emeði harekete geçirmekte; ve ensonu, daha yüksek emek-gücünün yerini, daha çok sayýda
düþük emek-gücü almaktadýr.
Nispi artý-nüfus üretimi ya da emekçileri serbest duruma getirme iþlemi, bu nedenle, birikimin ilerlemesiyle birlikte ortaya çýkan ve
bu ilerlemeyle hýz kazanan üretim sürecindeki teknik devrimlerden
daha büyük bir hýzla devam etmektedir. Üretim araçlarý, büyüklük ve
etki güçleri bakýmýndan artarken, daha az emekçi çalýþtýrma araçlarý
haline geldikleri gibi, bu durum, bir de, emeðin üretkenliðindeki artýþ
oranýnda, sermayenin emek arzýný, emekçi talebinden daha büyük bir
hýzla yükseltmesi gerçeðiyle deðiþikliðe uðratýlýr. Bir yandan, iþçi sýnýfýnýn çalýþan kesiminin aþýrý-çalýþmasý yedek ordunun saflarýný þiþirirken,
öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla çalýþanlar üzerindeki
artan baskýsý, bunlarý, aþýrý-çalýþmaya boyuneðmek ve sermayenin diktasý altýna girmek zorunda býrakýr. Ýþçi sýnýfýnýn bir kesiminin aþýrýçalýþmayla diðer kesimi zorunlu bir iþsizliðe mahküm etmesi ve bunun
tersi, bireysel kapitalistleri zenginleþtirmenin bir aracý halini aldýðý gibi,90
ayný zamanda da, yedek sanayi [sayfa 653] ordusu üretimini, toplumsal
birikimin ilerlemesine uygun düþecek ölçüde hýzlandýrýr. Nispi artý-nüfusun meydana geliþinde, bu öðenin ne denli önemli olduðu, Ýngiltere
örneðinde görülür. Emekten tasarruf konusunda bu ülkenin sahip olduðu araçlar pek büyüktür. Gene de, eðer yarýn sabah, çalýþma, aklauygun sýnýrlara indirilse ve bu, yaþ ile cinsiyete göre iþçi sýnýfýnýn çeþitli
kesimlerine orantýlý olarak daðýtýlsa, mevcut iþçi nüfus, ulusal üretimi
90
1863 pamuk kýtlýðý sýrasýnda bile, Blackburnlu pamuk ipliði iþçilerinin bir broþüründe,
fabrika yasalarý nedeniyle, doðal olarak yalnýz yetiþkin erkek iþçileri etkileyen aþýrý-çalýþmadan
þikayet edildiðini görüyoruz: Bu fabrikadaki yetiþkin erkek iþçilerin günde 12 ile 13 saat
çalýþmalarý istenmiþtir, oysa ailelerini geçindirmek ve kardeþlerini, aþýrý-çalýþma yüzünden genç
yaþta mezara girmekten kurtarmak için, iþgününün bir kýsmýnda çalýþmaya canatan ve þu anda
boþ gezme durumuna düþürülmüþ olan yüzlerce iþçi bulunmaktadýr. ... Bizler, diye devam
ediyor, bazý iþçiler tarafýndan fazla-mesainin uygulanmasýnýn patronlar ile iþçiler arasýnda iyi
duygular uyandýracaðýndan kuþkuluyuz. Fazla-mesai yapan iþçiler, ayrýca, zorla tembelliðe
mahküm edilen iþçilere karþý da haksýzlýk edildiði duygusu içersindedirler. Bölgede, adaletle
daðýtýldýðý takdirde herkese yetecek kadar günün bir kýsmýnda çalýþmak için iþ vardýr. Patronlardan, daha iyi günler gelene kadar, diðerleri iþsizlik yüzünden sadakayla yaþarken, bir kýsým
iþçilerin fazla-mesai yapmalarý yerine, kýsa çalýþma saatlerini öngören bir sistemi uygulamalarýný
isterken haklý bir talepte bulunmaktayýz. (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 8.) Essay
on Trade and Commerce adlý yapýtýn yazarý, nispi artý-nüfusun, çalýþan iþçiler üzerindeki etkisini,
o her zaman ki yanýlmayan burjuva içgüdüsü ile kavrýyor: Bu hükümdarlýkta tembelliðin bir
nedeni de, yeter sayýda emekçi bulunmamasýdýr. ... Ne zaman mamul eþya için fazla bir talep
olsa, emek kýtlaþýr, emekçiler kendi önemlerini anlar, ve bunu patronlara da aynen hissettirmek
isterler; þaþýlacak þey doðrusu, bu insanlarýn tutumlarý o derece sorumsuzcadýr ki, bu gibi
zamanlarda bir grup iþçi salt iþverene zarar vermek için bütün bir gün boyunca aylaklýk eder.
(Essay etc., s. 27, 28.) Bu adamlar, aslýnda, ücretlerini yükseltmenin peþindeydiler.
548
Karl Marks
Kapital I
bugünkü ölçüde yürütmeye kesinlikle yetmezdi. Þimdi üretken olmayan büyük emekçi çoðunluðunun, üretken hale getirilmesi zorunlu
olurdu.
Bütünü ile alýndýðýnda, genel ücret hareketleri, tamamýyla, yedek sanayi ordusunun geniþleme ve daralmasýyla düzenlenir ve bu da,
sýnai çevrimin devresel deðiþmelerine uygun olarak meydana gelir. Ücret
hareketleri, bu nedenle, iþçi nüfusun mutlak sayýsýndaki deðiþmeler ile
belirlenmeyip, iþçi sýnýfýnýn faal ve yedek iþçi ordusu þeklinde bölünüþünü
gösteren deðiþen oranlarla nispi artý-nüfus miktarýndaki artýþ ve azalmayla, bazan emilen, bazan serbest býrakýlan iþçi miktarýyla belirlenir.
Emek arz ve talebini, sermayenin birbirini izleyen geniþleme ve daralmalarýna, sermaye geniþlediði için bazan nispi olarak gereksinme-altý,
sermaye daraldýðý için bazan da gereksinme-üstü gibi gözüken emek
pazarýna göre düzenlemek yerine, sermaye hareketini, nüfustaki mutlak deðiþmelere baðlýymýþ gibi göstermek isteyen ve birikimin ilerlemesiyle birbirini daha büyük bir hýzla izleyen düzensiz dalgalanmalarla
daha da karmaþýk hale gelen on yýllýk devirleri ve devresel dalgalanmalarýyla büyük sanayi için bu, gerçekten çok güzel bir yasa olurdu. Ne
var ki, bu, yalnýzca iktisatçýlarýn bir dogmasýdýr. Onlara göre ücretler,
sermaye birikimi sonucu yükselir. Yüksek ücretler, çalýþan nüfusu daha
hýzlý çalýþmaya isteklendirir ve bu durum, emek pazarý çok dolu hale
gelene ve dolayýsýyla sermaye, emek arzýna göre yetersiz kalana kadar
sürer [sayfa 654] gider. Ücretler düþer ve þimdi de madalyonun öteki yüzü
ile karþý karþýya geliriz. Ücretlerin düþmesi sonucu iþçi nüfusu yavaþ
yavaþ azalýr ve böylece sermaye bunlara göre yeniden çoðalýr, ya da
baþkalarýnýn yaptýklarý açýklamaya göre, düþen ücretler ve buna karþýlýk
iþçilerin sömürülmesindeki artýþ tekrar birikimi hýzlandýrýr ve bu arada
düþük ücretler iþçi sýnýfýnýn çoðalmasýný engeller. Sonra tekrar, emek
arzýnýn talepten az olduðu zaman gelir, ücretler yükselir ve bu böyle
sürer gider. Geliþmiþ kapitalist üretim için ne nefis bir devinim tarzý!
Ücretlerdeki yükselme sonucu, gerçekten çalýþmaya uygun olumlu bir
nüfus artýþý olmadan önce, sýnai kampanyanýn sonuçlandýrýlmasý, savaþýn
verilip kazanýlmasý için gereken süre çoktan geçip gitmiþ olacaktýr.
1849 ile 1859 yýllarý arasýnda Ýngilterenin tarým bölgelerinde hububat fiyatlarýnda bir düþmeyle birlikte ücretlerde önemli olmayan bir
yükselme oldu. Örneðin, Wiltshireda haftalýk ücretler 7 þilinden 8e,
Dorsetshireda 7 ya da 8 þilinden 9a vb. yükseldi. Bu, savaþ taleplerinin,
demiryollarýnýn çok geniþ ölçüde yayýlmasýnýn, fabrikalarýn, madenlerin
vb. neden olduðu, tarýmsal artý-nüfusta olaðanüstü bir göçün sonucuydu. Ücretler ne kadar düþük olursa, onlarýn ifade ettiði yükselme ne
kadar önemsiz de olsa, orantý yüksektir. Haftalýk ücretler, diyelim 20
þilinden 22 þiline yükselse, artýþ yüzde 10dur: ama bu, yalnýzca 7 þilin
olup, 9 þiline yükselse, bu artýþ yüzde 28 4/7dir, ve bu artýþ kulaða pek
hoþ gelir. Her yerde çiftlik sahipleri, homurdanmaya baþlamýþlar ve bu
Karl Marks
Kapital I
549
açlýk-ücretlerine deðinen Londra Economisti, ciddi bir tavýrla, a general and substantial advance* diyerek çocukça laflar etmiþti.91 Peki
þimdi çiftlik sahipleri ne yapmýþlardý? Dogmatik iktisatçý kafalarýn söyledikleri gibi, tarým emekçilerinin, bu parlak ödül sonucu ücretleri tekrar
düþsün diye sayýca artmalarýný ve çoðalmalarýný mý beklemeliydiler?
Daha fazla makine kullanmaya baþladýlar ve bir anda tarým iþçileri,
çiftçilerin gözünü bile doyuracak kadar yeniden çoðaldýlar. Þimdi öncesine göre tarýma daha fazla sermaye, daha üretken þekilde yatýrýlmýþtý.
Bununla birlikte, emeðe olan talep, yalnýzca nispi deðil, mutlak olarak
da azalmýþtý.
Yukarda sözü edilen ekonomik masal, genel ücret hareketlerini
[sayfa 655] ya da iþçi sýnýfý arasýndaki yani toplam emek-gücü ile toplam
toplumsal sermaye arasýndaki oraný düzenleyen yasalar ile, iþçi nüfusu çeþitli üretim alanlarýna daðýtan yasalarý birbirine karýþtýrmaktadýr.
Örneðin, uygun giden koþullar nedeniyle, eðer belli bir üretim alanýnda
birikim özel bir canlýlýk gösterir ve bu alandaki kâr, ortalama kârdan
yüksek olursa, ek sermayeyi buraþa çeker ve emeðe olan talep arttýðý
için ücretler de yükselir. Yüksek ücretler, daha elveriþli alana daha büyük bir iþçi nüfusu çeker ve bu durum, burasý emek-gücü ile doyana
kadar devam eder; ücretler ensonu tekrar ortalama düzeye düþer ve
eðer iþçi akýný çok fazla ise bu düzeyin altýna bile iner. Bu durumda,
sözkonusu sanayi dalýna emekçi göçü durmakla kalmaz, bunlarýn
yerleþmesi de saðlanýr. Ýþte, ekonomi politikçiler, burada, ücretlerdeki
artýþla birlikte emekçi sayýsýndaki mutlak artýþýn, emekçi sayýsýndaki bu
mutlak artýþla ücretlerin azalýþýna bakarak bunun niçinini ve nedenini
gördüklerini sanýrlar. Ama aslýnda onun gördüðü, yalnýzca, belli bir üretim alanýndaki emek pazarýnýn yerel dalgalanmalarýdýr o, yalnýzca,
sermayenin deðiþen gereksinmelerine göre iþçi nüfusunun farklý yatýrým alanlarýna bölünmeleri olayýný görmektedir.
Yedek sanayi ordusu, duraklama ve ortalama gönenç dönemlerinde faal emek-ordusunu baský altýnda tutar, aþýrý-üretim ve coþkunluk
dönemlerinde bu faal ordunun isteklerini dizginler. Ýþte bu nedenle,
nispi artý-nüfus, emeðin arz ve talep yasasýnýn üzerinde döndüðü eksendir. Nispi artý-nüfus, bu yasanm geçerlik alanýný, sermayenin sömürü
ve egemenlik faaliyetlerine mutlak þekilde uyan sýnýrlar içersinde tutar.
Burada, ekonomik savunucularýn büyük yiðitliklerinden bir tanesine yeniden deðinmenin yeri gelmiþ bulunuyor. Yeni makinelerin kullanýlmaya baþlamasý ya da eskilerin geniþletilmesi üzerine deðiþen sermayenin bir kýsmýnýn deðiþmeyene çevrilmesini, sermayeyi baðlayan
ve böylece emekçileri açýkta býrakan bu olayý, ekonomik savunucularýn tamamen ters bir þekilde, sermayenin, emekçiler için serbest býra* Genel ve önemli bir geliþme. -ç.
Economist, Jan. 21. 1860.
91
550
Karl Marks
Kapital I
kýlmasý þeklinde yorumladýklarý anýmsanacaktýr. Bu sonuncularýn yüzsüzlükleri ancak þimdi tamamýyla anlaþýlabilir. Serbest býrakýlan emekçiler, makinenin yolverdiði emekçiler deðildir; bunlarýn gelecekte yerini
alacak olan yetiþen kuþaklar ile, sanayiin eski temel üzerindeki normal
geliþmesiyle rahatça emebileceði ek emekçiler de serbest hale [sayfa 656]
gelmiþlerdir. Þimdi iþte bunlarýn hepsi serbest hale getirilmiþtir ve
kendisine iþ arayan her yeni sermaye, bunlara rahatça elatabilir. Eðer
bu sermaye, pazardan makinenin buraya attýðý kadar emekçi çekmeye
yeterli ise, bu emekçileri ya da baþkalarýný çekmiþ olmasýnýn genel
emek talebi üzerindeki etkisi sýfýr olacaktýr. Yok eðer daha az sayýda
emekçiyi çalýþtýrabilecekse, fazla emekçi miktarý artar; daha büyük sayýda emekçi kullanýrsa, emeðe olan genel talep, bu serbest býrakýlanlarýn üzerinde kullanýlan fazlalýk ölçüsünde artar. Yatýrým peþinde olan
ek sermayenin, genel emek talebinde bir baþka durumda yaratabileceði canlýlýk, bu yüzden, makine nedeniyle iþlerinden edilen emekçiler
ölçüsünde etkisiz hale getirilmiþ olur. Demek ki, kapitalist üretim mekanizmasý iþleri öyle ayarlýyor ki, sermayedeki mutlak artýþla birlikte,
emeðe olan genel talepte ayný ölçüde bir artýþ olmuyor. Ve kendilerini
yedek sanayi ordusuna sürgün eden geçiþ dönemi boyunca iþlerinden
edilen emekçilerin, sefalet, ýstýrap ve belki de ölümleri karþýsýnda bu
savunucularýn telafi dedikleri þey, iþte budur! Ne emeðe olan talep, sermaye artýþýyla eþdeðerdir, ne de emek arzý, iþçi sýnýfýnýn artmasýyla eþdeðerdir. Ortada, iki baðýmsýz kuvvetin birbiri üzerindeki etkisi diye bir
durum yoktur. Les dés sont pipés.* Sermaye ayný anda, iki yanlý çalýþmaktadýr. Sermaye birikimi, bir yandan emek talebini artýrýrken, öte
yandan emekçileri serbest hale getirerek emek arzýný da artýrmakta
ve gene bu arada iþsizlerin baskýsý, çalýþanlarý daha fazla emek harcamaya zorlamakta ve bu nedenle de emek arzýný bir ölçüde emekçi
arzýndan baðýmsýz hale getirmektedir. Emek arzý ve talebi yasasýnýn bu
esas üzerinde iþlemesi sermayenin tahakkümünü tamamlamaktadýr.
Ýþte bunun için, emekçiler, daha fazla çalýþtýklarý, baþkalarý için daha
fazla servet ürettikleri ve emeklerinin üretken güçlerinin artmasý ölçüsünde, sermayenin kendisini geniþletmesine araçlýk eden görevlerinin
kendileri için gitgide daha asýlsýz ve güvenilmez bir durum almasýnýn
sýrrýný öðrenir öðrenmez; aralarýndaki rekabetin yoðunluk derecesinin
tamamýyla nispi artý-nüfusun baskýsýndan ileri geldiðini anlar anlamaz;
ve, kapitalist üretim ile ilgili bu doðal yasanýn kendi sýnýflarý üzerindeki
yýkýcý etkilerini ortadan kaldýrmak ya da azaltmak için, çalýþanlarla iþsiz
kalanlar arasýnda düzenli bir [sayfa 657] iþbirliði kurmak üzere iþçi sendikalarý ve benzeri yollara baþvurur vurmaz, sermaye ile, kendisine dalkavukluk eden ekonomi politik, ebedi ve sözde kutsal arz ve talep
yasasý çiðneniyor diye feryadý basar. Çalýþanlar ile iþsizler arasýndaki her
* Zarlar hilelidir. -ç.
Karl Marks
Kapital I
551
yakýnlaþma, bu yasanýn uyumlu çalýþmasýný bozar. Ama öte yandan
da, diyelim sömürgelerdeki gibi ters koþullar, bir yedek sanayi ordusunun yaratýlmasýný engelleyerek, iþçi sýnýfýnýn kapitalist sýnýfa mutlak
baðýmlýlýðýný gerçekleþtirmeyince, bu kez de, sermaye, mahut Sancho
Panzasý ile omuzomuza, kutsal arz ve talep yasasýna karþý ayaklanýr
ve bunun kendisine ters düþen iþleyiþini, zorla ve devletin de iþe
karýþmasýyla deðiþtirmeye kalkýþýr.
DÖRDÜNCÜ KESÝM. NÝSPÝ ARTI-NÜFUSUN FARKLI
BÝÇÝMLERÝ. GENEL KAPÝTALÝST BÝRÝKÝM YASASI
Nispi artý-nüfus, olasý her biçimde vardýr. Her emekçi, ancak
burada, yarý ya da tam iþsiz olduðu zaman yer alýr. Sýnai çevrimin deðiþen
evrelerinin zorladýðý, bunalým sýrasýnda, had, durgun zamanlarda tekrar
kronik bir durum alan büyük devresel biçimler dikkate alýnmazsa
daima üç biçimi vardýr: akýcý, saklý ve durgun.
Büyük sanayi merkezlerinde fabrikalarda, manüfaktürlerde, demir döküm yerlerinde, madenlerde vb. emekçiler üretimin boyutlarýna göre daima azalan oranda olmakla birlikte, bütünüyle alýndýðýnda
çalýþanlarýn sayýlarý artacak þekilde büyük kitleler halinde bazan iþten
uzaklaþtýrýlýr, bazan da iþe alýnýr. Burada artý-nüfus akýcý biçimdedir.
Makinenin bir etmen olarak girdiði ya da yalnýzca modern
iþbölümünün uygalandýðý bütün büyük iþyerlerinde olduðu gibi, gerçek
anlamýyla fabrikalarda, olgunluk yaþýna gelinceye kadar çok sayýda erkek çocuk çalýþtýrýlýr. Bu yaþa ulaþýr ulaþmaz, bunlarýn ancak pek azý,
ayný sanayi kollarýnda iþ bulmaya devam eder, çoðunluðu ise düzenli
þekilde iþten çýkarýlýr. Bu çoðunluk, akýcý artý-nüfusun bir öðesini oluþturur
ve büyüklükleri, bu sanayi kollarýnýn boyutlarýna göre artar. Bunlarýn bir
kýsmý, aslýnda, sermayenin peþine düþerek dýþ ülkelere göç eder. Bunun sonuçlarýndan biri, Ýngilterede olduðu gibi, kadýn nüfusun erkek
nüfustan daha hýzlý artmasýdýr. Emekçi sayýsýndaki doðal artýþýn, sermaye birikimirin gereksinmelerini karþýlamamakla [sayfa 658] birlikte, gene
de bundan fazla olmasý çeliþkisi, sermayenin kendi hareketinin özünde
yatan bir çeliþkidir. Sermaye daima çok sayýda genç emekçi, az sayýda
yetiþkin emekçi ister. Bu çeliþki, iþbölümünün kendilerini belli bir sanayi
koluna baðlamasý nedeniyle, binlerce iþçi, iþsiz durumdayken, iþçi kýtlýðýndan þikayet edildiði zamanki kadar göze batýcý deðildir.92
Ayrýca, emek-gücünün sermaye tarafýndan tüketilmesi o kadar
hýzlýdýr ki, emekçi, yaþamýnýn daha yarýsýnda iken aþaðý yukarý bütün
92
1866 yýlýnýn son altý ayýnda Londrada 80-90.000 iþçi iþten atýlmýþtý; bu altý aya ait fabrika
raporu þöyle diyor: Talebin, tam gerektiði anda daima bir arz meydana getireceðini söylemek
tamamýyla doðru bir þey gibi görünmemektedir. Emek konusunda da bu böyle olmuþtur, çünkü,
son yýl içersinde iþçi yoklulu yüzünden pek çok makine boþ kalmýþtýr. (Rep. of Insp. of Fact.,
31st Oct. 1866, s. 81.)
552
Karl Marks
Kapital I
ömrünü tüketmiþ gibidir. Bu emekçi, ya fazlalýklarýn arasýna katýlýr, ya
da ýskalanýn üst basamaðýndan alt basamaðýna indirilir. En kýsa ömre,
büyük sanayi iþçileri arasýnda raslýyoruz. Manchester Saðlýk Müdürü Dr.
Lee þöyle diyor: Manchesterde üst orta-sýnýfta ... ortalama insan ömrü
38, oysa iþçi sýnýfýnda ayný ortalama 17dir; bu sayýlar, Liverpool için,
35e karþý 15tir. Bundan da hali-vakti yerinde olan sýnýflarýn insanlarýna,
daha az gözde yurttaþlarýn kýsmetine düþene oranla iki katý ömür
baðýþlandýðý anlaþýlýyor.93 Bu durumu doðrulamak için, proletaryanýn
bu kesimindeki mutlak artýþýn, bireylerin hýzla tüketilmesine karþýn,
bunlarýn sayýlarýný artýracak koþullar altýnda olmasý gerekir. Yani, iþçi
kuþaklarýnýn hýzla yenilenmeleri gerekir (ve bu yasa, nüfusun öteki sýnýflarý için geçerli deðildir). Bu toplumsal gereksinme, büyük sanayi
iþçilerinin, içinde yaþadýklarý koþullarýn zorunlu bir sonucu olan erken
evlenmeler ve çocuklarýn sömürülmelerinin, bunlarýn üretilmelerini kârlý
bir iþ haline getirmesiyle karþýlanýr.
Kapitalist üretim, tarým alanýna elatar atmaz ve bu alaný ele geçirdiði ölçüde, tarýmda kullanýlan sermaye birikimi ilerlemekle birlikte,
tarým emekçisine duyulan talep mutlak olarak azalýr ve bu geri itme
olayý tarým-dýþý alanlarda olduðu gibi daha büyük bir çekimle telafi
edilemez. Tarýmsal nüfusun bir kýsmý iþte bunun için sürekli olarak
kent ya da manüfaktür proletaryasýna dönüþme noktasýnda ve bu
dönüþüm için uygun koþullarý bekler durumdadýr. (Burada manüfaktür, her türlü tarým-dýþý [sayfa 659] sanayi anlamýnda kullanýlmýþtýr.)94 Bu
nispi artý-nüfus kaynaðý böylece devamlý akýþ halindedir. Ama, kentlere
doðru olan bu sürekli akýþ, kýrsal bölgenin kendisinde daimi bir saklý
artý-nüfus bulunmasýný gerekli kýlar ve bu artý-nüfusun büyüklüðü ancak akýþ kanallarý olaðanüstü geniþliðe ulaþtýðý zaman belli olur. Tarým
emekçisinin ücreti, bu nedenle, asgariye indirgenmiþ durumdadýr ve
bir ayaðý daima sefalet bataðýna saplanmýþ haldedir.
Nispi artý-nüfusun üçüncü kategorisi, durgun artý-nüfus, faal emekordusunun bir kesimini oluþturmakla birlikte, bir iþte çalýþmalarý son
derece düzensizlik gösterir. Böylece, sermayeye, her an elaltýnda bulunan bitip tükenmez bir emek-gücü deposu saðlar. Yaþam koþullarý, iþçi
sýnýfýnýn ortalama normal düzeyinin altýna düþer ve bu durum, onu,
derhal, özel kapitalist sömürü kollarýnýn geniþ tabaný haline getirir. Azami çalýþma süresi ve asgari ücret, bunlarýn ayýrdedici özelliðidir. Bunla93
14 Ocak 1875te toplanan Birmingham Saðlýk Konferansýnda belediye baþkaný (þimdi
(1883) ticaret bakaný) J. Chamberlainin açýþ konuþmasý.
94
Ýngiltere ve Gale ait 1861 sayýmýnda verilen 781 kentte 10.960.998 kiþi oturduðu halde,
köyler ile kýrsal bölgelerde 9.105.226 kiþi yaþýyordu. 1851 yýlýnda kent sayýsý 580 idi ve bunlar ile
çevrelerindeki nüfus hemen hemen eþitti. Ama, bunu izleyen on yýlda köylerle kýrlardaki nüfus
yarým mflyona yükseldiði halde, 580 kentteki nüfus, birbuçuk milyona ulaþtý (1.554.067). Kýrsal
bölgelerdeki nüfus artýþý yüzde 6,5, kentlerde 17,3tür. Artýþ oranýndaki farkýn nedeni, kýrlardan
kentlere olan göçtür. Toplam nüfustaki artýþýn dörtte-üçü kentlerde olmuþtur. (Census, etc., v.
ýýý, s. 11, 12.)
Karl Marks
Kapital I
553
rýn baþlýca þeklini, ev sanayii baþlýðý altýnda görmüþtük. Durgun artýnüfus, büyük sanayi ile tarýmdan ve, özellikle, elzanaatýnýn yerini manüfaktüre, manüfaktürün makineye býraktýðý, çökmekte olan sanayi kollarýndan gelen, fazlalýk halindeki kuvvetlerle beslenir. Birikimin hýzý ve
geniþliði ile birlikte artý-nüfusun meydana geliþi hýzlandýðý için, bu artýnüfus da büyür. Ama ayný zamanda, iþçi sýnýfýnýn genel artýþýnda diðer
öðelere göre daha büyük bir orana sahip olduðu için, bu sýnýf içinde
kendi kendini üreten ve sürdüren bir öðe oluþturur. Gerçekten de, yalnýz
doðum ve ölümlerin sayýlarý deðil, ailelerin mutlak büyüklükleri de
ücretlerin yüksekliði ve dolayýsýyla farklý emekçi kategorilerinin kullanabilecekleri geçim araçlarý miktarýyla ters orantýlýdýr. Kapitalist toplumun
bu yasasý, yabanýllara ve hatta uygar sömürgecilere bile saçma gelebilir.
Bu yasa, insanýn aklýna, bireysel olarak zayýf ve sürekli izlenip avlanan
hayvanlarýn sýnýrsýz þekilde üremelerini getiriyor.95 [sayfa 660]
Nispi artý-nüfusun en dipteki tortusu, ensonu, sefalet alanýnda
bulunur. Serseriler, suçlular, orospular, tek sözcükle tehlikeli sýnýflar
dýþýnda, bu toplum katý, üç kategoriyi kapsar, önce, çalýþabilecek durumda olanlar. Her bunalýmda yoksullarýn sayýsýnýn arttýðýný ve iþ alanýndaki her canlanma ile bunlarýn da azaldýðýný görmek için Ýngilteredeki
yoksul istatistiklerine bir gözatmak yeterlidir. Ýkincisi, yetim ve öksüz
çocuklarla fakir fukara çocuklardýr. Bunlar, yedek sanayi ordusunun
adaylarý olup, örneðin 1860 gönenç dönemlerindeki gibi hýzla ve çok
sayýda faal emek-ordusuna katýlýrlar. Üçüncüsü, ahlak düþkünleri, zavallýlar, çalýþamayacak durumda olanlar, iþbölümü nedeniyle uyum yeteneðinden yoksun kalmýþ çaresizler; normal emekçi yaþýný aþan
kimseler; sayýlarý tehlikeli makineler, madenler, kimyasal iþler vb. ile artan sanayi kurbanlarý, sakatlar, sayrýlýlar, dullar. Yoksulluk, faal emekordusunun hastanesi, yedek sanayi ordusunun safrasýdýr. Sefalet, nispi
artý-nüfusla birlikte ürer ve biri diðerinin zorunlu koþuludur; artý-nüfusun yanýsýra yoksulluk, kapitalist üretimin ve zenginlik artýþýnýn bir
koþulunu oluþturur. Bunlar, kapitalist üretimin faux fraissi* arasýnda
yer alýrsa da, sermaye, bunun büyük kýsmýný, kendi omuzlarýndan kaldýrýp, iþçi sýnýfý ile alt orta-sýnýfýn omuzlarýna yüklemenin yolunu çok iyi
bilir.
Toplumsal servet, iþleyen sermaye, bu sermayenin büyüme ölçüsü ile hýzý, ve dolayýsýyla, proletaryanýn mutlak kitlesi ve emeðin üret95
Yoksulluk üremeye yararlý gibi görünüyor. (A. Smith.) Hatta bu, kibar ve esprili Abbé
Galianiye göre, Tanrýnýn özellikle bilgece yaptýðý bir düzenlemedir. Tanrý, en yararlý iþleri yapacak insanlarýn bolca dünyaya gelmelerini saðlayan bir düzen kurmuþtur. (Galinni, l.c., s. 78.)
Sefalet, kýtlýk ve kýrýmýn son noktasýna kadar, nüfusun artýþýný durduracak yerde artýrmaya eðilim gösterir. (S. Laing, National Distress, 1844.,s. 69.) Laing bunu istatistikler ile gösterdikten
senra þöyle devam eder: Eðer insanlarýn hepsi rahat koþullar içersinde olsalardý, çok geçmeden dünya ýssýzlaþýrdý. (If the people were all in easy circumstances, the world would soon
be depopulated.)
* Üretken olmadýðý halde zorunlu olan maliyetler. -ç.
554
Karl Marks
Kapital I
kenliði ne kadar büyük olursa, yedek sanayi ordusu da o kadar büyük
olur. Sermayenin geniþleme gücü ile, emrindeki emek-gücünün geliþmesi de ayný nedene baðlýdýr. Bunun için, yedek sanayi ordusunun nispi
büyüklüðü, servetin potansiyel enerjisi ile birlikte artar. Ama bu yedek
ordunun faal orduya oraný ne kadar büyükse, sefaleti, çalýþma sýrasýnda
katlandýðý ýstýrapla ters orantýlý olan toplam artý-nüfusun kitlesi de o
kadar büyük olur. Ensonu, iþçi sýnýfýnýn düþkünler tabakasý ile yedek
sanayi ordusu ne kadar yoðun olursa, resmi yoksulluk da o kadar yaygýn
olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel yasasýdýr. Diðer bütün yasalar
gibi, bu da, iþleyiþi sýrasýnda çeþitli koþullar ile [sayfa 661] deðiþikliðe uðrarsa
da, bunlarýn incelenmesi bizi burada ilgilendirmemektedir.
Emekçilere, sayýlarýný sermayenin gereklerine uydurmalarýný öðütleyen ekonomik bilgeliðin budalalýðý böylece ortaya çýkmýþ oluyor.
Kapitalist üretim ve birikim mekanizmasý, bu ayarlamayý sürekli etkiler.
Bu uymanýn ilk duraðý, nispi artý-nüfusun ya da yedek sanayi ordusunun yaratýlmasý, son duraðý, faal sanayi ordusunda gittikçe geniþleyen
bir tabakanýn sefaleti ve yoksulluðun bir safra halinde çoðalmasýdýr.
Toplumsal emeðin üretkenliðindeki ilerleme sayesinde gitgide
artan ölçüde üretim araçlarýnýn, gitgide azalan insan gücü harcamasýyla harekete getirilmesi yasasi emekçinin üretim araçlarýný deðil, üretim araçlarýnýn emekçiyi çalýþtýrdýðý, kapitalist bir toplumda, tam tersine
döner ve þöyle ifade edilir: emeðin üretkenliði ne kadar yükselirse,
emekcinin istihdam araçlarý üzerindeki baskýsý o kadar büyür ve dolayýsýyla varoluþ koþullarý, yani baþkalarýnýn servetini ya da sermayenin
geniþlemesini artýrmak için kendi emek-güçlerini satabilme durumlarý
o derece düzensiz ve güvenilmez duruma gelir. Böylece, üretim araçlarýyla emeðin üretken gücünün, üretken nüfustan daha hýzlý bir þekilde
artmasý gerçeði, kapitalist bir görüþle tam tersine ifade edilerek, emekçi
nüfusun, sermayenin kendi geniþleme gereksinmelerini karþýlamak için
çalýþtýrýlabileceðinden daha büyük bir hýzla arttýðý þeklini alýr.
Nispi artý-deðer üretimini incelerken Dördüncü Kýsýmda görmüþ
olduðumuz gibi, kapitalist sistemde emeðin üretkenliðinin yükseltilmesi için kullanýlan bütün yöntemler, bireysel emekçinin aleyhine kullanýlýyordu; üretimi geliþtirme araçlarýnýn hepsi, üreticiler üzerinde egemenlik
kurulmasý ve sömürülmesi araçlanna dönüþüyordu; bunlar, emekçiyi,
bir parça insan haline getiriyor, onu makinenin bir parçasý düzeyine
indiriyor, yaptýðý iþin bütün sevimliliðini yokederek nefret edilen bir eziyet haline sokuyordu; bilimin baðýmsýz bir güç olarak sürece katýlmasý
ölçüsünde iþçiyi, emek-sürecinin entelektüel yeteneklerinden uzaklaþtýrýyor; çalýþma koþullarýný bozuyor, emek-süreci sýrasýnda nefret edilecek bir despotluða boyuneðmek durumunda býrakýyor; tüm yaþamýný
yalnýzca çalýþma yaþamý þekline sokuyor ve karýsýyla çocuklarýný, sermaye, Juggernautun çarklarý arasýna sürüklüyordu. Ne var ki, bütün
artý-deðer üretim yöntemleri, ayný [sayfa 662] zamanda, birikim yöntemleri-
Karl Marks
Kapital I
555
dir; ve birikimdeki her geniþleme, bu yöntemlerin geliþmesi için bir
araç haline gelir. Bundan da þu sonuç çýkar ki, sermaye birikimi oranýnda, aldýðý ücret, ister yüksek ister düþük olsun, emekçinin yazgýsý
daha da beter olacaktýr. Ensonu, nispi artý-nüfusu ya da yedek sanayi
ordusunu, birikimin büyüklüðü ve hýzý ile daima dengeli durumda tutan
yasa, emekçiyi, sermayeye, Vulcanýn Prometheusu kayalara mýhlamasýndan daha saðlam olarak perçinler. Sermaye birikimine tekabül
eden bir sefalet birikimi yaratýr. Bu yüzden, bir kutupta servet birikimi,
diðer kutupta, yani kendi emeðinin ürününü sermaye þeklinde üreten
sýnýfýn tarafýnda, sefaletin, yorgunluk ve bezginliðin, köleliðin, bilisizliðin, zalimliðin, aklý yozlaþmanýn birikimi ile ayný anda olur.
Kapitalist birikimin uzlaþmaz karþýt niteliði,96 kapitalizm-öncesi
üretim tarzlarýna ait olup bir ölçüde benzerlik gösteren, ama temelde
farklý olgularla karýþtýrýlmakla birlikte ekonomi politikçiler tarafýndan
çeþitli þekillerde ifade edilmiþtir.
18. yüzyýlýn büyük iktisatçý yazarlarýndan birisi Venedikli keþiþ
Ortes, kapitalist üretimdeki bu uzlaþmaz karþýtlýðý, toplumsal servetin
genel doðal yasasý gibi görmektedir. Bir ulusun ekonomisinde iyilikler
ile kötülükler daima birbirini dengeler (il bene ed il male economico in
una nazione sempre allistessa misura): bazýlarýnýn servetindeki bolluk,
daima, diðerlerinin servetindeki yokluðu eþittir (la copia dei beni in
alcuni sempre eguale alla mancanza di essi in altri): az sayýda insanýn
büyük servetleri daima diðer birçok insanýn, yaþamak için en zorunlu
þeylerden mutlak yoksunluðu ile biraradadýr. Bir ulusun zenginliði [sayfa
663] nüfusuna, sefaleti zenginliðine uygun olur. Bazýlarýnýn çalýþkanlýðý
diðerlerini tembelliðe zorlar. Yoksul ile tembel, zengin ile çalýþkanýn
zorunlu sonucudur. vb..97 Ortesden aþaðý yukarý on yýl sonra, Ýngiliz
kilisesi rahiplerinden Townsend, sefaleti, zenginliðin zorunlu koþulu diye,
zalim bir biçimde göklere çýkarmýþtýr. [Emeðe] yasal baský, bir yýðýn
zahmet, þiddet ve gürültüyü de birlikte getirir. ... Oysa açlýk, yalnýz barý96
De jour en jour, il devient done plus clair que les rapports de production dans lesquels
se meut la bourgeoisie nont pas un caractère un, un caractère simple, mais un caractère de
duplicité; que dans les rnêmes rapports dans lesquels se produit la richesse, la misère se
produit aussi; que dans les mêmes rapports dans lesquels ily a développement des forces
productives, il y a une force productive de répression; que ces rapports ne produisent la
richesse bourgeoise cest-â-dire la richesse de la classe bourgeoise, quen anéantissant
continuellement la richesse des membres intégrants de cette classe et en produisant un
prolétariat toujours croissant. [Böylece, burjuvazinin içinde hareket ettiði üretim iliþkilerinin
basit, tekdüze bir niteliðe sahip olmayýp, ikili bir niteliðe sahip olduklarý; zenginliðin üretildiði;
ayný iliþkiler içinde yoksulluðun da üretildiði; üretken güçlerin bir geliþme gösterdiði ayný iliþkiler
içinde önleyici bir gücün de bulunduðu; bu iliþkilerin burjuva zenginliðini, yani burjuva sýnýfýnýn
zenginliðini, ancak bu sýnýfýn tek tek üyelerinin zenginliklerini sürekli yok ederek ve durmaksýzýn
büyüyen bir proletarya yaratarak ürettiði her geçen gün biraz daha açýða çýkmaktadýr.] (Karl
Marx, Misère de la Philosophie, s. 116 [Felsefenin Sefaleti, s. 129].)
97
G. Ortes, Della Economia Nazionale libri sei, 1774, Custodide Parte Moderna, t. XXI, s. 6,
9, 22, 25, vd.. Ortes þöyle diyor, l.c., s. 32: Uluslarýn mutluluðu için yararsýz sistemler kurmak
yerine, kendimi onlarýn mutsuzluklarýnýn nedenlerini araþtýrmakla sýnýrlayacaðým.
556
Karl Marks
Kapital I
sçý, sessiz ve sonu gelmeyen bir baský olmakla kalmaz, gayret ve
çalýþmanýn en doðal dürtüsü olarak, en güçlü çabayý davet eder. Bu
durumda her þey, açlýðý, iþçi sýnýfý arasýnda yaygýn ve sürekli hale getirmeye baðlý oluyordu ve Townsende göre, bunu da, özellikle yoksullar
arasýnda faal olan nüfus ilkesi saðlýyordu. Öyle görünüyor ki, yoksullarýn bir ölçüde basiretsiz olmasý (yani, aðýzlarýnda bir gümüþ kaþýk olmaksýzýn doðacak kadar basiretsiz olmalarý) ve toplumda en aþaðýlýk,
en pis ve en bayaðý iþlerin yapýlabilmesi için daima bazý kimselerin
bulunmalarý bir doða yasasýdýr. Böylece insan mutluluðunun hazinesi
çok daha artar, daha hassas ve ince yaratýlýþlý olanlar, yalnýz, sýkýcý
iþlerden kurtulmakla kalmazlar ... ayný zamanda, çeþitli yeteneklerine
uygun düþen uðraþlarý yerine getirmek için bütünüyle serbest kalýrlar ...
o (yani, Yoksul Yasasý), Tanrý ile doðanýn yeryüzünde kurduðu sistemin, uyum ve. güzelliðini, simetrisini ve düzenini yýkma eðilimini, gösteriyör.98 Venedikli keþiþin, sefaleti sonsuzlaþtýran önüne geçilmez
yazgýda, hýristiyan hayýrseverliðinin, evlenmeme yemininin, manastýrlarýn ve kutsal evlerin raison dêtreini* bulmasý gibi, tahsisatlý protestan
papazý da, bunda, yoksullara bir avuç kamu yardýmý [sayfa 664] yapýlmasýný
öngören yasalara saldýrmanýn bahanesini bulmaktadýr.
Toplumsal servetteki ilerleme diyor Storch, en sýkýcý, en bayaðý ve iðrenç iþleri yapan, tek sözcükle hayatta hoþa gitmeyen ve
aþaðýlatýcý ne varsa omuzlarýna yüklenen ve böylece diðer sýnýflara boþ
zaman, huzur ve alýþýlagelen (cest bon!)** karakter yüceliði saðlayan
bu yararlý sýnýfý yaratýr.99 Bundan sonra Storch, kendisine, yýðýnlarýn
sefaleti ve soysuzlaþmasý ile bu kapitalist uygarlýðýn barbarlýða göre ne
üstünlüðü var? diye sorar. Buna tek bir karþýlýk bulur: güven!
Sismondi de, sanayi ile bilimin ilerlemesi sayesinde, diyor,
bütün emekçiler, her gün, tüketilebileceðinden fazlasýný üretebiliyor.
Ama eðer, emeði ile ürettiði bu servet kendi tüketimine býrakýlýrsa, bu,
onu iþ için daha az uygun bir hale getirir. Ona göre, Ýnsanlar (yani,
iþçi-olmayanlar), eðer iþçiler gibi sürekli ve aðýr bir çalýþma karþýlýðýnda
satýnalmak zorunda kalsalardý, her türlü artistik yaratýlar ve fabrikatörle98
A Dissertation on the Poor Laws. By a Well-wisher of Mankind. (The Rev. J. Townsend)
1786, yeni baský, Lond. 1817, s. 15, 39, 41. Sözü edilen bu yapýtý ile, Journey through Spain adlý
yapýtýndan aktarmalar yaptýðýmýz bu hassas insandan Malthus sýk sýk, sayfalarý bütünüyle
kopya ederse de, zaten o da öðretisinin büyük bir kýsmýný Sir James Steuartdan almýþ, ama
bunu yaparken gerekli deðiþtirmeleri de yapmýþtýr. Örneðin, Steuart: Burada, kölelikte, insanlýðý
(iþçi-olmayanlar için) gayrete getirmenin zora dayanan bir yöntemi vardý, insanlar çalýþmaya
(yani baþkalarý için bedavadan çalýþmaya) zorlanýrdý, çünkü bunlar baþkalarýna ait kölelerdi;
insanlar þimdi zorla iþe koþulurlar (yani iþçi-olmayanlar için bedeva çalýþýrlar), çünkü bunlar
kendi gereksinmelerinin kölesidirler. derken, þiþko vakýf yöneticisi gibi, ücretli emekçinin
devamlý oruç tutmasý gerektiði sonucuna varmaz. Tersine o, bunlarýn gereksinmelerinin artmasýný
ve bu arten gereksinmelerin daha hasas insanlar için çalýþmalarýnda bir dürtü olmasýný ister.
99
Storch, l.c., t. III, s. 223.
* Varoluþ nedeni. -ç.
** Ýþte bu güzel! -ç.
Karl Marks
Kapital I
557
rin bizim için saðladýklarý bütün zevklerden vazgeçmeyi yeð tutabilirlerdi.. ... Bugün artýk harcanan çaba, bunun ödülünden ayrýlmýþ bulunuyor; önce çalýþan, daha sonra dinlenen, ayný adam olmuyor; ama
birisi çalýþtýðý için diðeri dinlenebiliyor. ... O halde, emeðin üretken
gücündeki sýnýrsýz artýþ, ancak, aylak zenginlerin lüks ve zevklerini
artýrmaktan baþka bir sonuç veremez.100
Ensonu, aðýrkanlý burjuva doktrincisi Destutt de Tracy de, þu zalimce sözleri yumurtluyor: Yoksul uluslarda halk rahattýr, zengin uluslarda ise genellikle yoksuldur.101
BEÞÝNCÝ KESÝM. GENEL KAPÝTALÝST BÝRÝKÝM
YASASININ ÖRNEKLENDÝRÝLMESÝ
(a) 1846-1866 Arasýnda Ýngiltere
Kapitalist birikimin incelenmesi için modern toplumda hiç bir
dönem son 20 yýllýk dönem kadar uygun deðildir. Bu dönem, sanki
Fortunatusun* hazinesini bulmuþ gibidir. Bütün ülkeler [sayfa 665] arasýnda Ýngiltere gene klasik örneði vermektedir; çünkü, dünya pazarýnda
ön sýrayý tutmakta, kapitalist üretim yalnýz burada tam olarak geliþmiþ
bulunmakta ve ensonu, 1846dan beri süregelen serbest ticaretin mutluluk döneminin baþlamasýyla, vülger ekonomi son sýðýnaðýndan da
kovulmuþ bulunmaktadýr. Üretimdeki dev ilerleme bunda da son yirmi yýllýk dönem, ilkini geniþ ölçüde aþmaktadýr Dördüncü Bölümde
yeterince iþlenmiþti.
Son yarým yüzyýlda Ýngiltere nüfusundaki mutlak artýþ çok büyük
olmakla birlikte, resmi nüfus sayýmýndan alýnan aþaðýdaki tablonun da
gösterdiði gibi, nüfustaki nispi artýþ ya da artýþ oraný devamlý olarak
düþmüþtür.
ÝNGÝLTERE ÝLE GALLER ÜLKESÝNDE,
ONAR YILLIK ARAYLA YÜZDE OLARAK NÜFUS ARTIÞI
1811-1821 %1.533
1821-1831 %1.446
1831-1841 %1.326
1841-1851 %1.216
1851-1861 %1.141
Þimdi de buna karþýlýk zenginlikteki artýþý görelim. Burada en
güvenilir dayanak, gelir vergisine giren, kârýn, toprak rantýnýn vb. hareSismondi, l.c., s. 79, 80, 85.
Destutt de Tracy, l.c., s. 231: Les nations pauvres, cest là oû le peuple est à son aise; et
les nations riches, cest là oû il est ordinairement pauvre. [Yoksul uluslarda halk sýkýntý içinde
deðildir; ve zengin uluslarda halk her zaman yoksuldur.]
* Talih tanrýçasý. -ç.
100
101
558
Karl Marks
Kapital I
ketidir. Büyük Britanyada 1853 ile 1864 yýllarý arasýnda gelir vergisine
tâbi kârlardaki artýþ (çiftlikler ile diðer bazý kategoriler alýnmamýþtýr),
%50,47ye ya da yýllýk ortalama olarak %4,58e ulaþmýþtýr;102 ayný dönemde nüfustaki artýþ ise aþaðý yukarý %12dir. Vergiye tâbi toprak rantýndaki artýþ (evler, demiryollarý, madenler, dalyanlar vb. dahil) 1853 ile
1864 yýllarý arasýnda %38e ya da yýllýk olarak %35/12ye ulaþýr. Burada,
aþaðýdaki kategoriler en büyük artýþý göstermektedir.
1864 YILINDA 1853E ORANLA
YILLIK GELÝR FAZLASI
Binalar
%38.60
Taþocaklarý
%84.76
Madenler
%68.8.5
Demirhaneler %39.92
Balýkhaneler
%57.37
Gazhaneler
%126.02
Demiryollarý
%83.29
%3.50
%7.70
%6.26
%3.63
%5.21
%11.45
%7.57103
Eðer 1853-1864 döneminin birbirini izleyen her dört yýlýný birbirleriyle karþýlaþtýrýrsak, gelirlerdeki artýþ oranýnýn devamlý [sayfa 666] yükseldiðini görürüz. Örneðin, bu oran, kârdan gelen gelirler için 1853-1857
döneminde yýlda %1,73; 1857-1861 döneminde yýlda %2,74 ve 1861-64
döneminde yýlda %9,30dur. Birleþik Krallýkta, gelir vergisine tâbi gelirlerin toplamý, 1856 yýlýnda, 307.068.898 sterlin; 1859 yýlýnda 328.127.416
sterlin; 1862 yýlýnda 351.745.241 sterlin; 1863 yýlýnda 359.142.897 sterlin;
1864 yýlýnda 362.462.279 sterlin; 1865 yýlýnda 385.530.020 sterlindir.104
Sermaye birikimi, ayný zamanda, sermaye yoðunlaþmasýný ve
merkezileþmesini de birlikte getiriyordu. Ýngiltere için resmi tarým istatistikleri olmamakla birlikte (bunlar Ýrlanda için vardý), 10 kontlukta bunlar gönüllü olarak verilmiþtir. Bunlara göre, 1851-1861 döneminde 100
acredan küçük çiftlik sayýsý 31.583ten 26.567ye inmiþti, yani böylece
5.016 tanesi daha geniþ çiftliklere katýlmýþtý.105 1815-1825 arasýnda, veraset vergisine tâbi, 1.000.000 sterlini aþan taþýnabilir mal yok-tu; oysa
1825-1855 arasýnda 8 tane, 1855ten 1859 Haziran ayýna kadar, yani 4,5
Tenth Report of the Commissioners of H. Ms Inland Revenue, Lond. 1866, s. 38.
Ibidem.
104
Bu rakamlar karþýlaþtýrma için yeterlidir, ama mutlak olarak alýnýrsa hatalýdýr, çünkü
yýlda belki de 100 milyon sterlinlik bir gelir beyan dýþý kalmaktadýr. Ýç gelirler yetkiIileri, özellikle
ticaret ve sanayi sýnýflarýnýn sistemli vergi kaçakçýlýðý konusundaki þikayetlerini bütün raporlarýnda
yinelemektedirler. Örneðin, Bir anonim þirket, vergilenebilir kâr olarak 6.000 sterlin göstermiþti,
hesap uzmaný, bu miktarý 88.000 sterline yükseltti ve sonunda vergi bu miktar üzerinden alýndý.
190.000 sterlin kâr gösteren baþka bir þirket, sonunda gerçek kârýn 250.000 sterlin olduðunu
kabul etmek zorunda kaldý. (Ibid., s. 42.)
105
Census etc., l.c., s. 29. John Brightin Ýngiltere topraklarýnýn yarýsýnýn 150, Ýskoçya
topraklarýnýn yarýsýnýn 12 büyük toprak sahibinin elinde bulunduðu iddiasý hiç bir zaman
çürütülememiþtir.
102
103
Karl Marks
Kapital I
559
yýlda 4 tane böyle taþýnabilir mal görülmüþtü.106 Bununla birlikte bu
merkezileþme, en iyi þekilde, 1864 ve 1865 yýllarýnda, Gelir Vergisi D
Cetvelinin (çiftlikler vb. hariç, kârlar) kýsa bir tahlilinden anlaþýlabilir. Ba
kaynaktan gelen gelirlerin ancak 60 sterlinden yukarý olanlarýnýn gelir
vergisine tâbi olduðunu önceden belirtelim. 1864 yýlýnda, Ýngiltere, Galler ve Ýskoçyada vergiye tâbi gelirler, 95.844.222 sterline, 1865te
105.435.787 sterline ulaþýyordu.107 23.891.009 kiþilik nüfusun 1864 yýlýnda
vergilendirilen insan sayýsý 308.416; 1865 yýlýnda ise 24.127.003 nüfustan
332.431 kiþi idi. Aþaðýdaki tablo bu gelirlerin iki yýllýk daðýlýmýný gösteriyor:
5 Nisan 1864te Sona Eren Yýl
Kâr Gelirleri
£
Toplam gelir:
95.844.222
Toplam gelir:
57.028.290
Toplam gelir:
36.415.225
Toplam gelir:
22.809.781
Toplam gelir:
8.744.762
Kiþi
308.416
22.334
3.619
822
91
5 Nisan 1865te Sona Eren Yýl
Kâr Gelirleri
Kiþi
£
105.435.787
332.431
64.554.297
24.075
42.535.576
4.021
27.555.313
973
11.077.238
107
Birleþik Krallýkta, 1855 yýlýnda, 16.113.267 sterlin deðerinde
61.453.079 ton kömür üretilmiþti; bu sayýlar 1864 yýlýnda, 92.787.873 [sayfa
667] ton ve 23.197.968 sterlindir. 1855 yýlýnda, 8.045.385 sterlin deðerinde
3.218.154 ton pik demir üretilmiþti; bu sayýlar, 1864 yýlýnda, 4.767.951
ton ve 11.919.877 sterlindir. 1854 yýlýnda, Birleþik Krallýkta, iþleyen demiryolu uzunluðu 8.054 mildi, ödenmiþ sermaye 286.068.794 sterlin, 1864
yýlýnda uzunluk 12.789 mil, ödenmiþ sermaye 425.719.613 sterlin. 1854
yýlýnda Birleþik Krallýkýn ithalat ve ihracat toplamý 268.210.145 sterlin;
1865 yýlýnda, 489.923.285 sterlindi. Aþaðýdaki tablo ihracat hareketini
göstermektedir:
1847
1849
1856108
58.842.377 £
63.596.052 £
115.826.948 £
1860
1865
1866
135.842.817 £
165.862.402 £
188.917.563 £
Bu birkaç örnekten sonra, Ýngiliz Genel Sayým yetkilisinin attýðý
þu zafer çýðlýðýnýn nedeni anlaþýlýr: Nüfus hýzla artmakla birlikte, sanayi
ile servetteki ilerlemeye ayak uyduramamýþtýr.109 Þimdi de, bu sanayiFourth Report etc., of Indland Revenue, Lond. 1860. s. 17.
Bunlar, yasanin tanýdýðý bazý indirimlerden sonra net gelirlerdir.
Þu anda, 1867 Martýnda Hindistan ve Çin pazarlarý, Ýngiliz pamuklu dokuma
fabrikatörlerinin yaptýklarý ihracatla tekrar aþýrý dolu durumdadýr. 1866 yýlýnda, pamuklu dokuma
iþçileri arasýnda yüzde 5 ücret indirimi yapýlmýþtýr. 1867de buna benzer bir indirim yüzünden,
Prestonda 20.000 iþçi greve gitti. [Dördüncü Almanca baskýya ek. Bu, hemen bunun ardýndan
patlak veren bunalýmýn ilk perdesiydi. - F.E.]
109
Census etc.. l.c., s. 11.
106
107
108
560
Karl Marks
Kapital I
de doðrudan çalýþanlara, bu servetin yaratýcýlanna, iþçi sýnýfýna bir gözatalým. Bu ülkenin toplumsal durumunda en hüzün verici görünüþlerden
birisi diyor Gladstone, halkýn tüketim gücündeki bir azalmaya emekçi
sýnýfýn yoksulluðu ile sefaletinde bir artmaya karþýn, ayný zamanda, üst
sýnýflarda devamlý bir servet birikimi, sermayede sürekli bir artýþ olmaktadir.110 Ýþte 13 Þubat 1843 günü bu tatlý dilli bakan, Avam Kamarasýnda
böyle diyordu. Yirmi yýl sonra, 16 Nisan 1863 [sayfa 668] tarihinde ise, hazýrladýðý bütçeyi sunarken þöyle konuþuyordu: 1842-1852 yillarý arasýnda,
ülkenin vergilendirilebilen geliri yüzde 6 artmýþ bulunuyor. ... Oysa, 1853
ile 1861 yýllarý arasýndaki 8 yýldaki artýþ, 1853 esas alýnarak, yüzde 20dir!
Bu durum, inanýlmayacak derecede þaþýrtýcýdýr. ... Bu baþdöndürücü
servet ve kudret artýþý ... tamamýyla mülk sahibi sýnýfa aittir ... ama,
genel tüketim mallarýnýn fiyatlarýný düþürdüðü için dolaylý yoldan emekçi
nüfusun da yararýnadýr. Bir yandan zenginler daha da zenginleþirken,
yoksullar da daha az yoksul hale gelmektedirler. Gene de ben, burada,
aþýrý yoksulluðun azaldýðýný söyleyemem.111 Ne zavallý bir dönüþ! Ýþçi
sýnýfý, zengin sýnýflara baþdöndürücü servet ve kudret artýþýný saðlamasý oranýnda yoksulken daha az yoksul kaldýðýna göre, bu sýnýf,
gene eskisi gibi yoksul kalýyor demekti. Aþýrý yoksulluk azalmadýðýna
göre, aþýrý zenginlik arttýðýna göre, o da artmýþ demektir. Geçim araçlarý
fiyatýnýn ucuzlamasýna gelince, resmi istatistikler, örneðin Londra Yetimler Yurdunun hesaplarý, 1851-1853 dönemi ile karþýlaþtýrýldýðýnda, 18601862 yýllarý arasýndaki üç yýlda ortalama olarak fiyatlarda %20 bir artýþ
olduðunu göstermektedir. Bunu izleyen üç yýlda, 1863-1865, et, tereyaðý,
süt, þeker, tuz, kömür ve bir yýðýn temel geçim araçlarýnýn fiyatlarýnda,
gitgide artan bir yükselme olmuþtur.112 Gladstoneun daha sonraki 7
Nisan 1864 tarihli bütçe konuþmasý, artý-deðer yapýmýndaki ilerleme ve
yoksullukla yoðrulmuþ halkýn mutluluðu üzerine Pindara yakýþýr bir
kasidedir. Önce, sefaletin sýnýrýna dayanmýþ kitlelerden, ücretlerin
artmamýþ bulunduðu iþkollarýndan sözetmekte ve sonunda, iþçi sýný110
Gladstoneun Avam Kamarasýnda 13 Þubat 1843 tarihinde yaptýðý konuþma. 14 Þubat
1843 tarihli Times gazetesi: Bu ülkenin toplumsal durumunun, her türlü yadsýnmanýn ötesinde
çok hüzün verici bir görünüþü de, þu anda, halkýn tüketim gücünde bir azalma olduðu ve
yoksulluk iIe sýkýntýnýn yarattýðý baský arttýðý halde, ayný zamanda, üst-sýnýflarda sürekli bir servet
birikimi görülmekte, yaþam tarzlarýnda lüks daha büyük bir yer tutmakta, zevk ve eðlence
olanaklarý artmaktadýr. (Hansard. 13 Þubat.)
111
From 1842 to 1852 the taxable income of the country increased by 6 per cent.. In the 8
years from 1853 to 1861, it had increased from the basis taken in 1853, 20 per cent! The fact is
so astonishing as to be almost incredible ... this intoxicating augrnentation of wealth and power
... entirely confined to classes of property ... must be of indirect benefit to the labouring
population, because it cheapens the commodities of general consumption while the rich
have been growing richer, the poor have been growing less poor! at any rate, whether the
extremes of poverty are less, I do notpresume to say. (Gladstoneun Avam Kamarasýnda 16
Nisan 1863te yaptýðý konuþma. Morning Star, 17th April.)
112
Mavi kitaptaki resmi rakamlara bakýnýz: Miscellaneous Statistics of the United Kingdom,
Kýsým VI, London 189, s. 260-273, passim. Yetimevlerine ait istatistikler yerine, Kraliyet ailesinin
çocuklarý için öngörülen çeyize ait saray kayýtlarý da ayný iþi görebilirdi. Geçim araçlarýnýn ateþ
pahasý olduðunu belirtmeyi de bu belgelerde hiç ihmal etmezler.
Karl Marks
Kapital I
561
fýnýn mutluluðunu þu sözlerle özetlemektedir: Ýnsan yaþamýnýn, ondadokuzu, varolma savaþýdýr.113 Gladstone gibi resmi [sayfa 669] düþüncelerle
baðlý olmayan Profesör Fawcett açýkça ilân ediyor: Ücretlerin (son on
yýlda) sermaye artýþýyla yükseldiðini kuþkusuz yadsýyacak deðilim, ama
bu görünüþteki yarar, gerekli tüketim maddelerinin çoðunun pahalýlaþmasý nedeniyle kaybolmuþtur. (O bunun, deðerli madenlerin deðerindeki düþmeden ileri geldiðine inanýr.) ... Zenginler hýzla daha da zengin
oluyor, ama çalýþan sýnýflarýn durumunda gözle görülür bir ilerleme
yoktur. ... Onlar (emekçiler) borçlandýklarý esnafýn neredeyse kölesi
durumuna düþüyorlar.114
Ýþgünü ve makine bölümlerinde okur, Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn
hangi koþullar altýnda, mülkiyet sahibi sýnýflar için baþdöndürücü servet ve kudret artýþýný yarattýðýný görmüþ bulunuyor. Biz, burada, her
þeyden önce, emekçinin toplumsal iþlevi ile ilgilenmiþtik. Ama, birikim
yasasýný iyice kavramak için iþyeri dýþýndaki durumunun, beslenme ve
barýnma koþullarýnýn da incelenmesi gerekir. Bu kitabýn sýnýrlarý, bizi,
burada her þeyden önce, biraraya gelince iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunu
oluþturan sanayi proletaryasý ile tarým emekçilerinin en düþük ücret
alan kesimi ile ilgilenmeye zorluyor.
Ama önce, resmi yoksulluk ya da iþçi sýnýfýnýn varlýk koþulunu
(emek-gücünü satma olanaðýný) yitiren ve ancak kamunun saðladýðý
sadakalarla kýtýkýtýna yaþayabilen kesimi üzerinde bir-iki söz söyleyelim. Ýngilterede115 resmi listelere göre yoksul sayýsý 1855te 851.369
kiþi; 1856da 877.767; 1865te 971.433. Pamuk kýtlýðý sonucu bu sayý,
1863 ve 1864te, 1.079.382ye ve 1.014.978e yükselmiþtir. En aðýr biçimde Londrayý etkileyen 1866 bunalýmý, dünya pazarýnýn Ýskoçya krallýðýndan daha kalabalýk bu merkezinde, yoksul sayýsýnda 1865e göre,
1866 yýlýnda, %19,5, 1864e göre [sayfa 670] %24,4 bir artýþ göstermiþ ve bu
artýþ, 1866ya göre 1867nin ilk aylarýnda daha da büyük olmuþtur. Yoksullukla ilgili istatistiklerin tahlilinde iki nokta dikkate alýnabilir. Bir yandan, yoksul sayýsýndaki azalýp çoðalmalar, sýnai çevrimin devresel
113
Gladstoneun, Avam Kamarasýnda 7 Nisan 1864te yaptýðý konuþmanýn Hansardda çikan
þekli þöyle: Ve genellikle insan yaþamý birçok durumda, varolma savaþýmýndan ibarettir.
Gladstoneun 1863 ve 1864 bütçe konuþmalarýndaki devamlý apaçýk çeliþkileri bir Ýngiliz yazarý,
Bolieaudan aldýðý þu dizelerle nitelendirmiþtir:
Voila lhomme en effet. Il va du blanc au noir.
Il condamne au matin ses sentiments du soir.
Importun à tout autre, à soi même incommode,
Il change à tous moments desprit comme de mode.
[Ýþte insan gerçekte. Aktan karaya gider.
Akþam duygularýný þafakta mahkum eder.
Baþkasýný býktýrýr, kendisini bezdirir.
Moda gibi durmadan fikrini deðiþtirir.]
([H. Roy,] The Theory of Exchanges etc., London 1864, s. 135 [te anýlýyor].)
114
H. Fawcett, l.c., s. 67, 82. Emekçilerin bakkallara gittikçe baðlanmalarýna gelince, bu
çalýþmalarýnda sýk sýk ortaya çýkan dalgalanmalar ve kesilmelerin sonucudur.
115
Gal, burada daima Ýngiltereye katýlmýþtýr.
562
Karl Marks
Kapital I
deðiþikliklerini yansýtmaktadýr. Öte yandan, sermaye birikimi, sýnýf savaþýmý ve dolayýsýyla iþçi-kiþinin sýnýf bilincinin geliþmesiyle orantýlý olarak
yoksulluðun fiili büyüklüðü ile ilgili resmi istatistikler gitgide daha yanýltýcý
olmaktadýr. Orneðin, son iki yilda Ýngiliz basýnýnýn (The Times, Pall Mall
Gazette vb.) yoksullara karþý barbarca davranýldýðý konusunda kopardýklarý gürültü yeni bir þey deðildir. F. Engels, daha 1844 yýlýnda, ayný korkunç
olaylarý ve sansasyon yazýnýnýn gene ayný ve geçici yaygaralarýný gözler
önüne sermiþti. Son on yýlda Londrada açlýk nedeniyle ölümlerdeki
korkunç artýþ, iþçi halkýn iþliklerde, bu sefaletin cezaevlerinde katlandýklarý köleliðin artan dehþetini kuþkuya yer býrakmayacak þekilde tanýtlamaktadýr.116
(b) Ýngiliz Sanayi Ýþçi Sýnýfýnýn
Çok Düþük Ücret Alan Tabakasý
1862 pamuk kýtlýðý sýrasýnda, Dr. Smith, Privy Council tarafýndan,
Lancashire ve Cheshire bölgelerinde felakete uðrayan iþçilerin beslenme koþullarý konusunda bir araþtýrma yapmakla görevlendirilmiþti. Daha
önceki yýllarda yaptýðý incelemeler, onu, þu sonuca ulaþtýrmýþtý: Açlýðýn
yolaçtýðý hastalýklardan kurtulmak için ortalama bir kadýnýn günlük
yiyeceðinde en az 3.900 grain* karbon ve 180 grain azot; ortalama bir
erkeðin günlük yiyeceðinde ise en az 4.300 grain karbon, 200 grain azot
bulunmalýdýr; ayný miktarda besleyici öðe, kadýnlar için 2 librelik iyi
buðdaydan yapýlan ekmekte bulunur, erkekler için ise bu 1/9 fazla
olmalýdýr; yetiþkin erkek ve kadýnýn ortalama haftalýk gereksinmesi 28.600
grain karbon ve 1.330 grain azottur. Dr. Smithin bu hesaplarý, yoksulluðun, pamuk iþçilerini bununla yetinmeye zorladýðý, pek zavallý ve
sefil yiyecek miktarý ile þaþýlacak bir benzerlik göstererek doðrulamýþtýr.
1862 Aralýðýnda, iþçilerin, [sayfa 671] buna uygun haftalýk besini 29.211 grain
karbon ve 1.295 grain azottu.
1863 yýlýnda Privy Council, Ýngiliz iþçi sýnýfýnýn en kötü beslenme
yüzünden çok kötü durumda olan kesiminde bir soruþturma açýlmasýný
emretti. Privy Councilýn saðlýk uzmaný Dr. Simon, bu iþ için yukarda sözü edilen Dr. Smithi seçti. Araþtýrmasý, bir yandan tarým emekçilerini,
öte yandan ipek dokuyucularý, dikiþçi kadýnlarý, deri eldivencileri, çorap
örücüleri, eldiven örücüleri ve ayakkabýcýlarý kapsýyordu. Son kategoridekiler, çorap dokuyucular hariç, özellikle kentlerde oturuyorlardý.
Araþtýrmada, her kategoride, en saðlýklý aileler, ve ötekelerine göre en
iyi koþullar altýnda olanlarýn seçilmesi bir kural olmuþtu.
116
Adam Smith zamanýndan beri kaydedilen ilerlemelere, onun iþevi sözcüðünü hâlâ
arasýra iþyeri ile eþanlamda kullanýyor olmasý özel bir ýþýk tutmaktadýr; örneðin, yapýtýnda
iþbölümü konusundaki kýsýmýn baþlangýcý þöyledir: Farklý iþkollarýnda çalýþtýrýlanlar sýk sýk ayný
iþevinde toplanabilirler.
* 1 grain = 0.055 gram. -ç.
Karl Marks
Kapital I
563
Genel olarak þu sonuca ulaþýlmýþtý: Ýncelemeye tâbi tutulan kapalý yerde çalýþan iþçilerden yalnýz bir sýnýfta, alýnan ortalama azot miktarýnda fazlalýk vardý, oysa bir baþkasýnda tahmin edilen yeterli ölçüte
(yani, açlýk nedeniyle hastalýðý önleyebilecek ölçüte) neredeyse
yaklaþýlýyordu ve iki sýnýfta hem azot ve hem de karbon eksikliði vardý;
bunlardan birindeki eksiklik çok büyüktü. Üstelik, tarýmsal nüfusa dahil
aileler arasýnda yapýlan incelemeler, bunlardan beþte-birinden fazlasýnýn, yeterli karbonlu besinden yoksun olduðunu, üçte-birinden faz-lasýnýn, yeterli azotlu besinden yoksun olduðunu ve üç kontlukta (Berkshire,
Oxfordshire ve Somersetshire) azotlu besin yetersizliði ortalama günlük
besinin altýndaydý.117 Birleþik Krallýkýn en zengin bölgesi olan Ýngilterede
tarým emekçileri en kötü beslenen emekçilerdi.118 Tarým emekçileri
arasýnda besin yetersizliði, kural olarak baþlýca kadýnlarla çocuklara
düþüyordu, çünkü, çalýþabilmesi için erkeðin yemesi gerekti. Ýncelenen iki yerdeki kentli iþçiler arasýnda daha büyük bir besin yetersizliði
salgýný vardý. Bunlar o kadar kötü besleniyorlar ki, aralarýnda çok þiddetli
mahrumiyet ve sýkýntýsýnýn bulunduðu muhakkaktýr.119 (Ýþte kapitalistin yatattýðý mahrumiyet, yani iþçilerinin sýrf yaþayabilmeleri için
mutlaka geçim araçlarýný alabilecekleri ücretten yaptýklarý perhiz.)
Aþaðýdaki tablo, hepsi de kentte oturan iþçilerden yukarda sözü
edilen kategorilerin, Dr. Smith tarafýndan kabul edilen asgari besin miktarý ve büyük kýtlýk yýllarýnda pamuk iþçilerine [sayfa 672] verilen yiyeceðe
oranla beslenme durumlarýný gösteriyor.
Haftalýk
Ortalama Karbon
Kentte beþ iþkolu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28.876 grain
Ýþsiz Lancashireli iþçiler . . . . . . . . . . . . . . . . . 28.211 grain
Eþit sayýda kadýn ve erkek iþçiler için
Laneashireda öngürülen asgari miktar . . . . . 28.600 grain
Her iki Cinsiyetten iþçiler
Haftalýk
Ortalama Azot
1.192 grain
1.295 grain
1.330 grain120
Ýncelenen sýnai emek kategorilerinden yarýsý, ya da %48i hiç
bira içmediði gibi %28i de süt içmiyor. Aile baþýna haftalýk ortalama sývý
besin miktarý terzi kadýnlar için 7 ons, çorapçýlar için 24¾ ons. Süt
içmeyenlerin çoðunluðunu Londradaki terzi iþçiliði yapan kadýnlar
oluþturuyordu. Haftada tüketilen ekmek miktarý, terzi kadýnlar için 7¾
libre, ayakkabýcýlar için l¼ libre idi ve yetiþkinler için haftalýk toplam,
ortalama 9,9 libre oluyordu. Þeker (þurup vb.), deri eldivenciler için
haftalýk 4 ons ile çorapçýlar için 11 ons arasýnda deðiþiyordu ve bütün
kategoriler için toplam haftalýk ortalama yetiþkin iþçi baþýna 8 onstu.
Ortalama haftalýk toplam tereyaðý (hayvani yaðlar vb.), yetiþkin iþçi baþýna
Public Health, Sixth Report, 1884, s. 13.
l.c., s. 17
119
l.c., s. 13
120
l.c., Appendix, s. 232.
117
118
564
Karl Marks
Kapital I
5 ons. Haftalýk ortalama et (domuz vb.) çorap dokuyucularý için 7¼ ons
ile deri eldivenciler için 18¼ ons arasýnda deðiþiyor ve çeþitli kategoriler
için toplam ortalama 13,6 ons oluyordu. Yetiþkin her iþçi için haftalýk
ortalama yiyecek masrafý: ipek dokumacýsý 2 þilin 2½ peni, terzi kadýn 2
þilin 7 peni, deri eldivenci 2 þilin 9½ peni, ayakkabýcý 2 þilin 7¾ peni,
çorapçý 2 þilin 6¼ peni. Macclesfieldli ipek dokumacýlarý için, bu ortalama, yalnýz 1 þilin 8½ peni idi. En kötü durumdaki meslek sahipleri, terzi
kadýnlar, ipek dokumacýlarý ve deri eldivencilerdi.121 Bu gerçekler konusunda Dr. Simon, Genel Saðlýk Raporunda þöyle diyor: Eksik beslenmenin hastalýðýn nedeni ya da hýzlandýrýcýsý olduðunu belirten sayýsýz
olaylar, yoksul yasalarý ile ilgili saðlýk personeli ile, hastanelerde ve saðlýk odalarýnda çalýþan herkes tarafýndan doðrulanabilir. ... Ama bu konuda kanýmca çok önemli bir noktanýn daha dikkate alýnmasý gerekir.
Besin yoksunluðuna çok güç katlanýldýðý ve büyük yiyecek noksanlýðýnýn ancak diðer [sayfa 673] yoksulluklardan sonra ortaya çýktýðýný da
unutmamamak gerekir. Yetersiz beslenme, saðlýk yönünden kaygý verici hale gelmezden çok önce, doktorlar, yaþamayla açlýktan ölmenin
sýnýrý üzerinde bulunan karbon ile azot miktarýný ölçmeden çok önce,
içinde yaþanýlan evin her türlü maddi olanaktan yoksun hale gelmesi
gerekir; bu durumda giyecek ile yakýtýn yiyecekten de az olmasý doðaldýr havanýn acýmasýzlýðýna karþý yeterince korunamayacaklardýr oturduklarý yerin alaný, hastalýðý üretecek ya da artýracak derecede dar ve
kalabalýk olacaktýr; kapkacak ve ev eþyasý, belki de yok denecek kadar
az olacaktýr temizlik bile bir yük ve masraf sayýlacaktýr; kendilerine
saygý duyma sonucu buna kalkýþsalar bile, buna kalkýþtýklarýnda açlýðýn
acýsýný daha da fazla duyacaklardýr. Yuva denilen yer, en ucuza saðlanan barýnak halini alacak ve bu evler, saðlýk denetiminden en nasipsiz, laðýmlarý bozuk, çöpleri toplanmaz, yaþayanlarýn huzuruna kimsenin
kulak asmadýðý, suyu kýt mahallelerde bulunacak ve eðer kent içindeyse ýþýk ve havadan yoksun olacaktýr. Yiyecek bir lokma ekmek bulsa
bile, yoksulun yüzyüze bulunduðu saðlýk koþullarý ve saðlýða yönelmiþ
tehlikeler iþte bunlar olacaktýr. Bütün bunlarýn toplamý, yaþamýn karþýsýna
dikilmiþ büyük tehlikeler olmakla birlikte gene de tek baþýna besin
kýtlýðý en korkunç beladýr. ... Hele bir de bu yoksulluðun tembellikten
ileri gelen bir yoksulluk sonucu olmadýðý düþünülürse, bunlar çok acý
verici görüntüler. Bu çalýþan nüfusun baþýna bütün bunlar, yoksulluktan gelir. Bir lokma yiyecek saðlamak için kentli iþçilerin çalýþtýklarý iþler
çoðu kez son derece uzun saatleri kapsar. Gene de bu iþin, insaný
yaþatabilecek þeyleri saðladýðý söylenemez. ... Ve geniþ ölçüde alýndýðýnda, bu sözde yaþamaya yeterlilik, sonu yoksulluða çýkan uzun ya da
kýsa bir çember gibidir.122
121
122
l.c., s. 232, 233.
l.c., s. 14, 15.
Karl Marks
Kapital I
565
Ýþçi sýnýfýnýn en çalýþkan tabakalarýnýn çektiði açlýk sancýsý ile,
zenginlerin kapitalist birikime dayanan, kaba ya da ince aþýrý tüketimleri arasýndaki yakýn iliþki, ancak ekonomik yasalar bilinince kendini ortaya
koyar. Ama yoksullarýn barýnmasý iþinde durum böyle deðildir. Üretim araçlarýnýn bir merkezde toplanmasý ölçüsünde, emekçilerin belli
bir yere üstüste yýðýldýklarýný, tarafsýz her gözlemci rahatça görebilir;
kapitalist birikimin hýzý ne kadar büyük olursa, iþçi nüfusun barýndýklarý
yerler [sayfa 674] de o kadar sefil ve periþandýr. Servetin artýþýyla birlikte
kentlerde görülen imar hareketleri, eski yapý mahallelerin yýkýlmasý,
bankalar, maðazalar vb. için iþhanlarýnýn yükselmesi, iþ trafiði, lüks arabalar, tramvaylar vb. için caddelerin geniþletilmesi, yoksullarý gittikçe
daha da kötü kenar mahallelere sürer. Öte yandan, herkes bilir ki, evlerin pahalýlýðý ile nitelikleri ters orantýlýdýr ve sefalet madenini, ev spekülatörleri, Potosideki gümüþ madenlerinden daha büyük bir kârla ve
daha az masrafla sömürürler. Kapitalist birikimin uzlaþmaz karþýt niteliði ve dolayýsýyla genel olarak kapitalist mülkiyet iliþkileri123 burada o
kadar açýktýr ki, bu konudaki resmi Ýngiliz raporlarý bile, mülkiyet ve
mülkiyet haklarý üzerinde alýþýlagelene aykýrý düþen çýkýþlarla doludur.
Sanayiin geliþmesi, sermaye birikimi, kentlerin büyümesi ve geliþmesi
ile birlikte kötülükler de öyle hýzlý ilerlemektedir ki saygýdeðer kiþilere
bile saygýsý olmayan bulaþýcý hastalýk korkusu yüzünden, 1847-1864 yýllarý arasýnda saðlýk konusunda Parlamentodan en az on tane yasa çýkmýþ
ve Liverpool, Glasgow vb. gibi bazý kentlerdeki korkuya kapýlan burjuvazi, belediyeleri aracýlýðý ile çok sýký önlemler almýþtýr. Bununla birlikte
Dr. Simon, 1865 tarihli raporunda þöyle diyor: Genel bir ifadeyle,
kötülüklerin Ýngilterede serbestçe kolgezdiði söylenebilir. Ýnceleme
Kurulunun buyruðuyla, 1864 yýlýnda tarým emekçilerinin, 1865te de kentteki yoksul sýnýflarýn barýnma durumlarý üzerinde bir araþtýrma yapýlmýþtýr.
Dr. Julian Hunterin hayran olunacak çalýþmalarýnýn sonuçlarý, yedinci
(1865) ve sekizinci (1866) Halk Saðlýðý raporlarýnda görülebilir. Tarým
emekçilerine daha sonra deðineceðim. Kentteki meskenlerin durumu
konusunda, bir giriþ olmak üzere Dr. Simonin genel bir görüþünü buraya alýyorum. Benim resmi görüþüm salt saðlýk açýsýndan olmakla birlikte, insanlýk duygularý, bu derdin diðer yanlarýný da görmezlikten
gelmemeyi emrediyor. ... En yüksek derecesinde (yani pek kalabalýk),
kaçýnýlmaz olarak, insanlarla bedensel faaliyetlerin pis bir þekilde birbirine karýþmasý, hayvanca cinsel bir çýplaklýðýn gözler önüne serilmesi
gibi, insandan çok hayvanlara yakýþan, her türlü ar ve haya duygularýna
ters düþen bir [sayfa 675] durum yaratýyor. Sürekli olarak bu gibi durumlarýn etkisi altýnda bulunmak, insanda gitgide derinleþen yozlaþmaya yo123
Kiþi haklarý baþka hiç bir yerde mülkiyet haklarýna, emekçi sýnýfýn barýnma konusunda
olduðu kadar açýkça ve utanmazca feda edilmemiþtir. Her kente, insanlarýn kurban edildiði bir
yer; binlerce insanýn hýrs ve tamah tanrýsýna kurban edildiði kanlý bir tapýnak gözüyle bakýlabilir.
S. Laing, l.c., s. 150.
566
Karl Marks
Kapital I
laçar. Bu lanetli durumun içinde doðan çocuklar, daha o anda, rezaletin ortasýnda vaftiz edilmiþlerdir. Böylece koþullanan insanlarýn, baþka
bakýmlardan, özü, fizik ve ruh temizliði olan uygarlýk atmosferine heves
edeceklerini beklemek, boþ bir umuda kapýlmak olur.124
Londra, insanoðlunun yaþamasýna kesinlike uygun olmayan, aþýrý
kalabalýk konutlar konusunda ön sýrada gelir. Dr. Hunter, iki nokta
apaçýk ortadadýr diyor bunlardan birincisi, Londrada herbirinde yaklaþýk olarak 10.000 kiþinin barýndýðý 20 kadar geniþ yerleþme noktasý
vardýr; buralardaki sefalet Ýngilterenin baþka yerlerinde görülemeyecek
derecede olup, tamamýyla kötü barýnma koþullarýnýn sonucudur. Sonra, buralardaki evlerin kalabalýk ve harap hali, 20 yýl öncesinden de
berbattýr.125 Londra ile Newcastleýn bazý kesimlerinde, yaþamýn, bir
cehennem yaþamý olduðunu söylemek tazla abartma olmaz.126
Ayrýca Londrada iþçi sýnýfýnýn daha hali-vakti yerinde kesimi ile
küçük esnaf ve aþaðý orta-sýnýfýn diðer bölümleri, kentteki geliþmeler,
yani eski sokaklarla evlerin yýkýlmasý, metropoldeki fabrikalar ile buralara insan akýnýnýn çoðalmasý ve ensonu, ev kiralarýnýn toprak rantý ile
yükselmesi oranýnda, bu berbat barýnma koþullarýnýn içine düþmektedirler. Kiralar o derece aðýrlaþtý ki, bir odadan fazlasýna ancak birkaç
emekçinin gücü yetmektedir.127 Londrada, iþin içine middle-menin*
girmediði ev mülkiyeti yok gibidir. Londrada arsa fiyatý, yýllýk gelirine
göre daima çok yüksek olduðu için, her alýcý, arsasýný, ya jürinin koyacaðý (yeminli jüri üyelerinin belirleyeceði kamulaþtýnma deðeri) fiyat
üzerinden tekrar elden çýkartarak spekülasyon [sayfa 676] yoluna gider, ya
da çevrede kurulian büyük bir tesis nedeniyle ortaya çýkan olaðanüstü
deðer artýþýný cebe indirir. Bunun sonucu olarak süresi dolan kira sözleþmelerinin alým-satýmý normal ticaret halini almýþtýr. Bu iþi kendilerine
meslek edinmiþ baylarýn yaptýklarý tek þey, evde oturduklarý sürece
kiracýlardan çok þey koparmak ve daha sonrakilere elden geldiðinde,
az þey býrakmaktýr.128
Kiralar haftalýk, olduðu için, bu baylar hiç bir kayba uðramazlar.
Kentte demiryolu yapýmý sonucu, Londranýn doðusunda birkaç ailenin, bir cumartesi gecesi, sýrtlarýna üç-beþ parça dünya malýný vurarak,
Public Health, Eighth Report, 1866, s. 14. not.
l.c., s. 89. Sömürgelerdeki çocuklarla ilgili olarak Dr. Hunter þöyle diyor: Yoksullarýn,
birbiri üzerine yýðýlmýþ kalabalýklar halinde yaþadýklarý bu çaðdan önce, çocuklarýn nasýl
yetiþtirildiklerini bize anlatabilecek insanlar artýk sað deðiller; þu anda, tehlikeli sýnýflar olarak
gelecekteki uygulamalarýna hazýrlýk olmak üzere eðimlerini, gece yarýsýna kadar, her yaþtan,
yarý-açýk, sarhoþ, küfürbaz ve kavgacý insanlarla birarada oturarak tamamlayan çocuklarýn, bu
ülkede belki de daha önce bir eþine raslanmayan koþullar altýnda bugünkü yetiþme tarzlarýndan,
gelecekte kendilerinden neler beklenebileceðini bize söyleyebilecek kimse, herhalde cüratkar
bir kâhin saymak gerekirdi. (l.c., s. 56.)
126
l.c., s. 62.
127
Report of the Officer of Health of St. Martýns-in-the Fields, 1865.
128
Public Health, Eighth Report, 1866, s. 91.
* Komisyoncu, simsar. -ç.
124
125
Karl Marks
Kapital I
567
iþevlerinin yolunu tuttuklarý, son günlerde görülen manzaralar arasýndadýr.129 Ýþevleri zaten aðzýna kadar doludur ve Parlamentonun onayladýðý imar hareketi daha yeni baþlamýþtýr. Eski evleri yýkýlarak sokaða
atýlan emekçiler, eski mahallelerinin yöresinden ayrýlamazlar ya da ona
yakýn bir yerde yerleþirler. Doðal olarak iþyerlerine elden geldiðince
yakýn bir yerde kalmaya çalýþýrlar. Bura halký, ayný ya da bitiþik mahalleden öteye gitmek istemez, iki oda yerine tek bir odaya dolmuþlardýr. ...
Evlerini kaybedenlerden kirayý peþin ödeyenler bile, eski zavallý barýnaklarýný aratacak bir yeri ancak bulabilirler. ... Stranddaki iþçilerin
yarýsý... iþlerine gitmek için iki mil yol yürürler.130 Ana caddesi, Londranin
serveti konusunda yabancýya çarpýcý bir fikir veren bu ayný Strand, bu
kentte insanlarýn nasýl balýk istifi yaþadýklarý konusunda da örnek olabilir. Mahallelerinin birinde, saðlýk memuru, acre baþýna 581 kiþi düþtüðünü
hesaplamýþtýr; oysa Thames nehrinin yarýsý da bu hesaba dahildi.
Londrada alýnan her türlü saðlýk önlemleri sonucu, oturulamaz evlerin
yýkýlmasý, emekçileri bir mahalleden diðerine göç etmek zorunda býrakarak, daha içiçe yaþamaya zorlamaktan baþka bir iþe yaramamýþtýr.
Dr. Hunter, Ya bütün bu iþlere saçma olduklarý için bir son vermek
gerekir diyor, ya da, ellerinde birikmiþ paralarý olmadýðý için baþlarýný
sokacak bir yer saðlayamadýklarý halde her hafta ev sahiplerine týkýr
týkýr kira ödeyenlere konut saðlanmasý için, bugün artýk kuþkusuz ulusal bir borç halini alan bu sorunun çözümlenmesi konusunda kamuoyu
(!) etkin bir þekilde uyandýrýlmalýdýr.131 Þu kapitalist [sayfa 677] adalete nasýl hayran olunmaz! Arsa ve ev sahipleriyle iþadamlarý, demiryolu yapýmý
ya da caddelerin geniþletilmesi gibi improvements* nedeniyle mallarý
kamulaþtýrýldýðý zaman bunun tam bedelini almakla kalmazlar. Hem
insanal ve hem de tanrýsal adalet gereðince, bunlara, ayrýca, bu zorunlu
perhizlerini ödüllendirmek için dolgunca bir kâr da verilmesi gerekir.
Karýsýyla, çocuðuyla, eþyasýyla sokaða atýlan emekçi eðer kentin, belediye kurallarýnýn sýký sýkýya uygulandýðý bölgelerine kalabalýk bir halde
giderse, saðlýk gerekleri adýna kovuþturmaya da uðrar!
19. yüzyýlýn baþýnda Ýngflterede, Londra dýþýnda, nüfusu 100.000i
aþan kent yoktu. Ancak beþ kentin nüfusu 50.000in üzerindeydi. Þimdi
ise, nüfusu 50.000in üzerinde 28 kent var. Bu deðiþiklik, yalnýz kentli
sýnýfýn büyük ölçüde artmasý sonucu olmamýþ, eski sýkýþýk düzendeki
küçük kentler, þimdi dörtbir yaný sarýlý, açýk hava nedir bilmeyen merkezler halini almýþ ve bu durumlarý ile artýk zenginlerin gözlerinden
düþmüþler ve bunlar, daha güzel dýþ mahallelere taþýnmýþlardýr. Bu
zenginlerin yerine gelenler, aile baþýna bir oda olmak üzere büyük binalarý doldurmakta [... ve hatta bu arada bir-iki kiracýya bile yer bulmakta
l.c.. s. 88.
l.c.. s. 88.
131
l.c.. s. 89.
* Geliþtirmeler. -ç.
129
130
568
Karl Marks
Kapital I
...] ve böylece, bunlarýn gereksinmeleri ve durumlarý gözönünde bulundurulmadan yapýlan bu evler, büyükler için yozlaþtýrýcý, çocuklar için
tamamen yýkýcý birer ortam olmaktadýr.132 Bir sanayi ya da ticaret merkezi olan kentte sermaye ne denli hýzla birikir, buralara, sömürülebilir
insan malzemesinin akýþý ne denli hýzlý olursa, iþçilerin sýðýnmak zorunda olduklarý konutlar da o derece sefil ve periþan olur.
Newcastle-on-Tyne, üretimi gitgide artan bir kömür ve demir
bölgesinin merkeziolarak, barýnma sorununun cehennemi andýrmasý
yönünden Londradan sonra ikinci yeri alýr. Burada, 34.000den fazla
insan tek bir odada oturur. Toplum için oluþturduklarý mutlak tehlike
nedeniyle, son zamanlarda pek çok ev, Newcastle ve Gateshead yetkililerince yýktýrýlmýþtýr. Yeni evlerin yapýmý aðýr, oysa iþ hýzla ilerlemekte.
Bu yüzden kent, 1865 yýlýnda aðýz aðýza dolmuþtu. Kiralýk oda bulmak
bir sorun. Newcastle Ateþli Hastalýklar Hastanesinden Dr. Embleton þöyle
diyor: Tifüsün sürüp gitmesinin ve yayýlmasýnýn en büyük nedeni, [sayfa
678] kuþkusuz, insanlarýn üstüste yaþamalarý ve oturduklarý konutlarýn
pisliðidir. Çoðu durumlarda emekçilerin oturduklarý odalar, çýkmaz sokaklar ya da avlular içinde dörtbir yaný kapalý yerlerdir; geniþlik, aydýnlýk, hava ve temizlik yönünden tam bir yetersizlik ve saðlýða aykýrýlýk
örnekleri olduklarý gibi, uygar toplum için yüzkarasýdýr; geceleri, kadýn,
erkek, çocuk birarada içiçe yatarlar; erkeklerin gece vardiyalarý gündüzü, gündüz vardiyalarý da geceyi izledikleri için, yataklarýn havalanýp
soðuyacak zamanlarý bile kalmaz; evlerde su durumu kötü olduðu gibi,
hela durumu daha da kötüdür; her taraf pislik, havasýzlýk içinde birer
mikrop yuvasýdýr.133 Bu gibi yerlerin haftalýk kiralarý 8 peni ile 3 þilin
arasýnda deðiþir. Newcastle-on-Tyne kenti diyor Dr. Hunter, ev ve
sokak gibi dýþ koþullarla çoðu zaman neredeyse yabanýl bir yozlaþmanýn
çukurund yuvarlanmýþ köylülerimizin en güzel soylarýnýn örneklerini
verir.134
Sermaye ile emeðin iniþ-çýkýþlarýna göre, sanayi kentlerindeki
konutlarýn durumu, bugün dayanýlabilir, yarýn ise tamamen korkunç bir
durum alabilir. Ya da kent yönetimi, bu berbat yerlerin ortadan kaldýrýlmasý için ensonu bir karara varýr. Ertesi gün, periþan Ýrlandalýlar ile zavallý Ýngiliz tarým emekçileri, çekirge sürüleri gibi ortalýða yayýlýrlar. Bunlar,
bodrumlara, tavan aralarýna týkýlýrlar ya da o zamana kadar oldukça iyi
durumdaki iþçi evleri, Otuz Yýl Savaþýndaki asker çadýrlarý gibi, personelin
biri gidip diðeri gelen pansiyonlara dönerler. Örnek: Bradford (Yorkshire).
Buralardaki kalýn kafalý belediyeciler, kentin imarýna dalýp gitmiþlerdi.
Ayrýca, 1861 yýlýnda, Bradfordda, hâlâ 1.751 boþ ev vardý. Ardýndan iþler
birden canlandý ve zenci dostu, ýlýmlý liberal Mr. Forster geçenlerde tatlý
tatlý laflar etmeye baþladý. Ýþlerin canlanmasýyla birlikte, doðal olarak
l.c., s. 55 ve 56.
l.c., s. 149.
134
l.c.. s. 50.
132
133
Karl Marks
Kapital I
569
durmadan kaynaþan bir yedek ordu ya da nispi artý-nüfus akýmý
dalga dalga ortalýðý kapladý. Dr. Hunter ýn, bir sigorta þirketi temsilcisinden aldýðý listede,135 çoðu iyi ücret alan emekçilerin, korkunç durumdaki
bodrumlarla odalarda oturduklarý görülüyordu. Bunlar, eðer bulsalar,
daha iyi yerlere daha yüksek kira ödeyebileceklerini söylüyorlardý. Bu
arada, bir yandan, emekçiler gitgide kötü duruma düþer ve hastalanýrken
Parlamento üyesi ýlýmlý liberal Forster de serbest ticaretin saðladýðý
yararlar ve yünlü kumaþ tüccarý [sayfa 679] Bradfodlu seçkin kimselerin
kârlarý üzerine gözyaþartýcý söz-ler ediyordu. Bradfordda yoksul yasasýnýn
uygulanmasýyla görevli dok-torlardan Dr. Bell, 5 Eylül 1865 tarihli raporunda, bölgesindeki ateþli hastalýklardan ileri gelen korkunç ölüm
oranýnýn nedeni olarak, emekçilerin oturduklarý yerleri gösteriyordu.
1.500 foot küplük küçük bir bodrumda on kiþi oturuyor. ... Vincent
Street, Green Air Blace ve Leysteki 223 evde 1.450 kiþi oturuyor ve ancak 435 yatak ve 36 hela var. ... Yataklarda her türlü pis paçavra yýðýný
ya da talaþ dolu torba bunun kapsamýna girer ortalama 3,3 kiþi yatýyor,
çoðuna ise 5-6 kiþi düþüyor; bazý insanlarýn ise hiç yataðý bulunmadýðýný
söylediler, bunlar elbiseleriyle tahtalarýn üzerinde yatýyorlar; genç
erkeklerle kadýnlar, evlilerle bekarlar hep birarada. Bunlarýn, karanlýk,
nemli, pis, berbat kokulu, insan oturmasýna hiç de uygun olmayan
135
Þirketin Bradforda ait listesi:
Evler
Vulcan Street, n° 122
1 oda
Lumley Street, n°13
1 oda
Bower Street n° 41
1 oda
Porkland Street, n° 112
1 oda
Hardy Street, n°17
1 oda
North Street, n° 18
1 oda
North Street, n° 17
1 oda
Wymer Street, n° 19
1 oda
Jowett Street, n° 56
1 oda
George Street, n° 150
1 oda
Rifle Court, Marygate n° 11 1 oda
Marshall Street, n° 28
1 oda
Marshall Street, n° 49
3 oda
George Street, n° 128
1 oda
George Street, n° 130
1 oda
Edward Street, n° 4
1 oda
George Street, n° 49
1 oda
York Street, n° 34
1 oda
Salt Pie Street (bottom) 2 oda
Bodrumlar
Regent Square
1 bodrum
Acre Street
1 bodrum
33 Roberts Court
1 bodrum
Back Pratt Street, mangalcý
dükkaný olarak kullanýlar 1 bodrum
27 Ebenezer Street
1 bodrum
l.c., s. 111.
570
Karl Marks
Kapital I
16
11
11
10
10
16
13
8
12
3
11
10
3
18
16
17
2
2
26
kiþi
kiþi
kiþi
kiþi
kiþi
kiþi
kiþi
yetiþkin
kiþi
kiþi
kiþi
kiþi
aile
kiþi
kiþi
kiþi
aile
aile
kiþi
8
7
7
kiþi
kiþi
kiþi
7
6
kiþi
kiþi (18in üstünde
erkek yok)
yerler olduðunu sözlerime eklememe gerek yoktur. Hastalýk ve ölüm,
bu yerlerden, toplumun ortasýnda çýbanbaþý olmasýna gözyumanlarýn
136
[sayfa 680] yaþadýklarý daha iyi durumdaki yerlere doðru yayýlmaktadýr.
Bristol, evlerin sefaleti yönünden, Londradan sonra üçüncü yeri
alýr. Bu Avrupanýn en zengin kentinde, kopkoyu bir yoksulluk ve sefalet kolgezer.137
(c) Göçebe Nüfus
Þimdi de, kökeni tarýmsal, ama uðraþý büyük ölçüde sanayi olan
bir halk sýnýfýný ele alacaðýz. Bunlar, gereksinmeye göre bazan þu, bazan da bu noktaya sürülen, sermayenin hafif piyadeleridir. Bunlar
yürüyüþ halinde olmadýklarý zaman konaklarlar. Göçebe emek, çeþitli
inþaat, kanalizasyon, tuðlacýlýk, kireççilik, demiryolu yapýmý vb. gibi
iþlerde kullanýlýr. Bu uçan salgýn hastalýklar kolu, her kamp kurduðu
yöreye, çiçek, tifo, tifüs, kolera, kýzýl vb. gibi hastalýklarý yayarlar.138 Demiryolu döþenmesi gibi büyük sermaye yatýrýmýný gerektiren iþlerde,
müteahhit çoðu zaman ordusuna tahta baraka ve benzeri korunma.yerleri saðlar ve buralar, her türlü saðlýk koþullarýndan yoksun, yerel
yönetimin denetimi dýþýnda uydurma birer köy halini aldýðý gibi,
müteahhite, emekçiyi, hem sanayi ordusu ve hem de kiracý olarak iki
yandan sömürme olanaðýný verir. Barakanýn, 1, 2, 3 oyuklu olmasýna
göre, içinde oturan demiryolu iþçisi ya da her ne ise, haftada, 1, 3 ya da
4 þilin ödemek zorundadýr.139 Bu konuda bir örnek yetecektir. Dr.
Simonin bildirdiðine göre, Sevenoaks bölgesi Hastalýklarla Savaþým Komitesi baþkaný, Ýçiþleri Bakaný Sir George Vreye 1864 Eylülünde þu
þikayette bulunmuþtu. Oniki ay öncesine kadar bu bölgede çiçek
hastalýðý pek az duyulan bir olaydý. Bu süreden kýsa zaman önce,
Lewishamdan Tunbridgee demiryolu yapýmý baþladý; bellibaþlý iþlerin
bu kentin hemen çevresinde yapýlmasýnýn yanýsýra, yapýlan bütün iþlere
ait bir de depo kuruldu ve burada çok sayýda insan çalýþmaya baþladý.
Çevredeki kulübeler bu çalýþanlarýn hepsini barýndýrmaya yetmediði
için, yol boyunca müteahhit Bay Jay tarafýndan birkaç yerde kulübeler
yaptýrýldý. Bu kulübelerde, ne havalandýrma, ne de laðým vardýr ve ayrýca, bunlarýn herbiri [sayfa 681] ancak iki odalý olduðu halde, burayý tutanlar, ailesi kaç kiþi olursa olsun, baþka iþçileri de kiracý olarak almak
zorunda bulunduklarý için, buralarýn hepsi de, týklým týklým doludur.
Aldýðýmýz raporlara göre, bunun sonucu, geceleri, bu zavallý insanlar,
pencerelerinin hemen altýndaki pis ve durgun sularla helalardan çýkan
berbat kokulardan boðulmamak için korkunç ýstýraplara katlanýyorlarl.c., s. 114.
l.c., s. 50.
138
Public Health, Seventh Report, Lond. 1865, s. 18.
139
l. c., s. 165.
136
137
Karl Marks
Kapital I
571
dý. Ensonu, bu barakalara sýk sýk giden bir saðlýk memuru Hastalýklarla
Savaþým Komitesine þikayette bulunarak buralardaki barýnma koþullarýný
sert bir dille eleþtirdi ve gerekli bazý saðlýk önlemleri alýnmadýðý takdirde, çok ciddi sonuçlarla yüzyüze gelinebileceðini ifade etti. Bir yýl kadar
önce Bay Jay, bulaþýcý hastalýklara tutulanlarýn hemen yatýrýlabilecekleri
bir baraka ayýrmaya söz verdi. Bu sözünü 23 Temmuzda yineledi, ama
bu tarihten beri birçok çiçek hastalýðý görüldüðü ve ayný hastalýktan iki
kiþi öldüðü halde, bu sözünü yerine getirecek hiç bir þey yapmadý. 9
Eylül tarihinde operatör Bay Kelson, bana, ayný barakalarda daha baþka
çiçek hastalýklarý olduðunu bildirdi ve buralardaki durumun çok yüzkýzartýcý olduðunu söyledi. Þurasýný da sizin [Ýçiþleri Bakanýnýn] bilgilerinize sunmak isterim ki, bölgemizde, bulaþýcý hastalýklara yakalananlar
için Salgýn Hastalýklar Koðuþu adý verilen bir tecrit evi vardýr, ama burasý, aylardýr bu gibi hastalýklarý çekenlerle doludur; tek bir ailede beþ
çocuk çiçekten ve hummadan öldü; bu yýlýn 1 Nisaný ile 1 Eylülü arasýndaki beþ ayda, bölgede çiçekten ölenlerin sayýsý en az on kiþi; bunlarýn
dört tanesi sözü edilen kulübelerden; ailelerin çoðu, bu gibi þeyleri sýr
gibi gizledikleri için, bu hastalýða tutulanlarýn asýl sayýlarýný bilme olanaðý
yoktur.140
Kömür ve diðer madenlerde çalýþan emekçiler, Ýngiliz proletaryasýnýn en iyi ücret alan kategorisine girerler. Onlarýn ücretlerini satýnaldýklarý fiyatlar daha önceki bir sayfada gösterilmiþti.141 Ben, burada,
yalnýzca bunlarýn barýnma koþullarýna kýsaca [sayfa 682] bir gözatacaðým.
Kural olarak, bir maden iþleticisi, o madenin sahibi olsun, kiracýsý olsun, iþçileri için bir miktar kulübe yaptýrýr. Ýþçiler bu kulübelerde yaktýklarý kömüre para ödemezler yani bunlar, ücretlerinin aynî ödenen
kýsmýný oluþturur. Buralarda oturmayan iþçiler, buna karþýlýk, yýlda 4
sterlin alýrlar. Maden bölgeleri, maden çevresinde toplanan madenciler, zanaatçýlar, küçük esnaf vb. olmak üzere, geniþ bir nüfusu hýzla
kendisine çeker. Nüfusun yoðun olduðu bütün yerlerde olduðu gibi
toprak rantý çok yüksektir. Bu yüzden patronlar, ocaðýn aðzýndan elden
geldiðince dar bir yere, iþçilerle ailelerinin sýðýþabilecekleri sayýda kulübe kurmaya gayret eder. Çevrede yeni bir maden açýlmasý ya da eski
bir madenin yeniden iþletilmesi halinde bu sýkýþýklýk daha da artar.
Kulübelerin yapýmýnda önemle gözönünde bulundurulan tek nokta,
140
l.c., s. 18. not. - Chapel-en-le-Frith-Union, yardým memuru, genel yazmana þunlarý
bildiriyordu: Doveholesda, büyük bir kireç ve kil tepesinin yamaçlarýna küçük maðaralar açýldý;
bu maðaracýklar, çevrede yapilmakta olan demiryollarýnda çalýþan emekçiler ve diðerleri için
barýnak olarak kullanýlýyor. Maðaralar küçük ve nemli, pislik ve bulaþýk sularý için kanal olmadýðý
gibi, helalarý da yok: tepedeki baca deliðinden baþka hava alacak yeri de bulunmamakta. Bu
eksiklikler sonucu bir süredir çiçek hastalýðý salgýn hale gelmiþ olup, bu, maðara sakinleri
arasýnda ölümlere yolaçmaktadýr. (l.c., not 2.)
141
Dördüncü Kýsmýn sonunda verilen ayrýntýlar, özellikle kömür madenlerindeki iþçilere
aittir. Diðer madenlerdeki daha kötü koþullar hakkýnda, 1864 tarihli Krallýk Komisyonunun büyük
bir dikkatle hazýrlanmýþ raporuna bakýnýz.
572
Karl Marks
Kapital I
büsbütün kaçýnýlmasý olanaksýz masraflar konusunda kapitalistin elden
geldiðince perhiz yapmasýdýr. Northumberland ve Durham madenlerinde çalýþan madencilerle diðer emekçilerin oturduklarý yerler genellikle diyor Dr. Julian Hunter, Monmouthshirein benzer mahalleleri
dýþta tutulursa, belki de Ýngilterede bu tür evler içersinde en berbatý ve
pahalý olanlarýdýr. ... En kötü yanlarý, tek bir odaya sýðýnan insanlarýn
çok kalabalýk olmasý, avuç içi kadar yere bir yýðýn evin içiçe yapýlmasý,
su kýtlýðý, hela yokluðu, birbiri üzerine durmadan ev yapýlmasý, ya da
evlerin sýk sýk bölünmesidir. ... Maden sahibi ya da iþleticisi, sanki bu
kiracýlar burada oturan insanlar deðil de, yalnýzca burada konaklayan
kimselermiþ gibi davranýrlar.142
Aldýðým talimata göre diyor Dr. Stevens, Durham Uniondaki
büyük maden köylerinin çoðunu dolaþtým. ... Birkaçý dýþýn da, burada
oturanlarýn saðlýk durumlarýnýn korunmasý için hiç bir önlem alýnmadýðýný söylemek doðru ve yerinde olur. ... Bütün madenciler, ocaðý iþletene
ya da maden sahibine oniki ay süreyle baðlanmýþ (bu, baðlanmýþ
sözü, týpký köle sözü gibi ta kölelik çaðýndan kalmýþtýr) durumdadýrlar. ... Eðer madenciler hoþnutsuzluk gösterir ya da gözcünün herhangi bir þekilde canýný sýkacak olursa, listedeki adlarý karþýsýna bir iþaret
konur ve yýllýk baðlanmada bu gibilerine derhal yol verilir. ... Bana
kalýrsa, aynî ödeme sisteminin hiç bir þekli, bu yoðun nüfuslu bölgelerdeki kadar berbat bir durum alamaz. Madenci, ücretinin bir kýsmýný,
[sayfa 683] pislik ortasýndaki bir evin kirasý karþýlýðý almýþ durumdadýr; iþçi
burada çaresizlik içersindedir ve malsahibinden baþka, çevrede ona
elini uzatacak kimse yoktur (yani sözcüðün tam anlamýyla serf durumundadýr); malsahibi önce bilançosuna bir gözatar ve sonuç, aþaðý
yukarý bellidir. Suyu da çoðu zaman malsahibi saðlar, iyi de olsa, kötü
de olsa parasýný ödemek zorundadýr, daha olmazsa ücretinden kesilir.143
Sermaye, kamuoyuna ve hatta saðlýk yetkililerinin düþüncelerine
aykýrý olarak, iþçinin hem çalýþma ve hem de yaþamýný attýðý kýsmen
tehlikeli, kýsmen alçaltýcý koþullarý, kâr saðlamak için zorunlu olduklarý
gerekçesiyle haklý göstermekte büyük güçlük çekmemektedir. Sermaye, fabrikalarda tehlikeli makinelere karþý koruyucu önlem alma,
madenlerde havalandýrma ve. güvenlik araçlarý bulundurma vb. konularýnda perhiz yaptýðý zaman da, gene ayný þey olur. Burada, madencilerin barýndýrýlmasý konusunda da ayný þey sözkonusudur. Araþtýrma
kurulu hekimi Dr. Simon, resmi raporunda þöyle diyor: Bu sefil barýnma koþullarýný mazur göstermek için, ... madenlerin genellikle kira usulüyle iþletildiði öne sürülüyor; kiracýnýn iþletme süresinin (bu süre maden
ocaklarýnda genellikle 21 yýldýr), iþletmenin, emekçileriyle bu iþyerinde
142
143
l.c.. s.,180, 182.
l.c., s. 515, 517.
Karl Marks
Kapital I
573
çalýþan diðer zanaatçýlarýn barýnmalarý için elveriþli daha iyi konutlar
yapmaya deðmeyecek kadar kýsa olduðu bahanesi ortaya atýlýyor; eðer
iþletmeci, bu konuda, daha liberal davranmak eðiliminde olsa bile, bu
eðilim, toprak sahibinin yerraltý alemi sakinlerinin, yeryüzünde doðru
dürüst köylerde yaþama ayrýcalýðý için toprak kirasý isteyeceði aþýrý fiyat
yüzünden engellenmiþ olur; bu engelleyici fiyat, ayrýca, düpedüz bir
engelleme olmasa bile, böyle bir köy kurmak isteyen baþkalarýný da
caydýrmýþ olur. Yukarda öne sürülen bahanelerin geçerliliði konusunda
tartýþmaya giriþmek, bu raporun amacýna yabancý düþecektir. Ayrýca,
oturulabilecek gibi konutlar yapýlmýþ olsa bile, bunun bedelinin, eninde
sonunda, malsahibine mi, kiracýya mý, yoksa emekçiye, ya da halka mý
yükleneceði sorusunu da burada ele almaya gerek yoktur. Ama, [Dr.
Hunterýn, Dr. Stevensýn vb.] iliþik raporlarýnda sözü edilen utanç verici
durumlar karþýsýnda, buna bir çare bulmak zorunludur. ... Mülkiyet hakký
böylece kamuya zarar verecek þekilde kullanýlmýþ oluyor. Toprak sahibi, madenin [sayfa 684] de maliki olarak, bir sanayi topluluðunu kendi
topraklarýnda çalýþmaya çaðýrýyor ve ardýndan da, topraðýn mülkiyetine
sahip kimse olarak, topladýðý emekçilerin içglerinde yaþayacaklarý doðru
dürüst konut bulmalarýný olanaksýz hale getiriyor. Madeni kiralayan [kapitalist iþletmeci] adamýn, bu ikili pazarlýða karþý koymasýný gerektirecek herhangi bir kazancý yoktur; çünkü malsahibinin talepleri aþýrý olsa
bile, bunun sonuçlarýna, kendisinin deðil, emekçilerinin katlanmak
zorunda kalacak-larýný çok iyi bilir; ayrýca bu emekçilerin ne saðlýk konusundaki haklarýný, ne oturduklarý konutlarýn berbatlýðýný, ne de içtikleri
suyun pisliðini bilecek kadar eðitim görmediklerini, bütün bunlarýn,
emekçileri, bir greve götürecek nedenler olamayacaðýný da gene pekâlâ
tahmin eder.144
(d) Bunalýmlarýn Ýþçi Sýnýfýnýn En Ýyi Ücret
Alan Kesimi Üzerindeki Etkisi
Gerçek tarým emekçilerine geçmeden önce, sýnai kargaþalýklarýn,
iþçi sýnýfýnýn en iyi ücret alan kýsmýný, aristokrasisini bile nasýl etkilediðini bir örnekle göstermek istiyorum. Anýmsanacaðý gibi 1857 yýlý,
dönemsel sýnai çevrimlerin son bulduðu büyük bunalýmlardan bir tanesinin patlak verdiði yýldý. Bunu izleyen bunalým, 1866 yýlýna raslýyordu.
Çok miktarda sermayenin kendi yatýrým alanýndan, para piyasasýnýn
büyük merkezlerine kaymasýna yolaçan pamuk kýtlýðý nedeniyle, bunalým, bu kez, özellikle mali bir niteliðe bürünmüþtü. O koskocaman
Londra Bankasýnýn iflasý ve hemen ardýndan bir yýðýn düzenbaz þirketin
çöküþü, 1866 yýlýnda bunalým patlamasýnýn iþareti oldu. Darbeyi yiyen
Londradaki büyük sanayi kollarýndan birisi de, saç gemi yapýmý idi. Bu
144
574
l.c., s. 16.
Karl Marks
Kapital I
alandaki büyük iþadamlarý, satýþlarýn iyi olduðu sýrada ölçüsüz aþýrý üretim yapmakla kalmayýp, kredi akýmýnýn devamlý olacaðý düþüncesiyle,
büyük sözleþmeler de yapmýþlardý. Oysa þimdi korkunç bir tepki
doðmuþtu ve bu, þu anda bile (Mart 1867 sonu) bu kolda ve Londradaki
diðer sanayi kollarýnda devam ediyordu.145 [sayfa 685] Emekçilerin durumunu göstermek için, 1866 yýlý sonu ile 1867 yýlý baþýnda, bellibaþlý
felaket bölgelerini dolaþan Morning Star muhabirinin ayrýntýlý haberinden þu kýsmý alýyorum: Londranýn doðu yakasýnda Poplar, Milwall,
Greenwich, Deptford, Limehouse ve Canning Town bölgelerinde, en az
15.000 iþçi ile aileleri tam bir felaket ve yoksulluk içersindeler. (Altý ayý
geçen bir iþsizlik ve çaresizlik döneminden sonra) 3.000 kalifiye makine iþçisi iþevinde taþ kýrýyor. ... Aç insanlarýn meydana getirdiði kalabalýðý yarýp iþevinin kapýsýna güçlükle ulaþtým. ... Bunlar karnelerini
bekliyorlardý, ama daðýtým henüz baþlamamýþtý. Avlu, çevresi sundurmalarla çevrili kare þeklinde büyük bir meydandý, ortaya öbek öbek kar
yýðýlmýþtý. Orta yerde, gene, koyun aðýllarý gibi hasýrla çevrilmiþ küçük
bölmeler vardý, iyi havalarda insanlar burada çalýþýyorlardý. Ama benim
gittiðim gün buralarda o kadar çok kar vardý ki, kimse yere oturup
çalýþamazdý. Gene de bazýlarý sundurmanýn altýnda kaldýrým taþý yontmakla uðraþýyorlardý. Hepsi büyük birer taþýn üzerine oturmuþ, ellerindeki kocaman çekiçlerle, buz kaplý kayalarý yontuyor ve 5 kilelik iþ
çýkardýktan sonra günlük iþlerini bitirmiþ oluyorlardý. ... Hakettiði yevmiye, 3 peni ile bir de yiyecek karnesiydi. Avlunun bir yanýnda, üzeri tahta
küçük bir baraka vardý. Kapýsýný açtýk, içersi, ýsýnmak için birbirine
sokulmuþ insanlarla doluydu. Önlerindeki üstüpüyü didikliyorlardý ve
belli miktarda bir yiyecekle kimin daha uzun süre çalýþabileceðini
tartýþýyorlardý: onlar için iþe dayanýklýlýk bir onur sorunuydu. Bu tek bir
iþevindeki ... yedi bin kiþi ... aldýklarý yardýmla yaþýyorlardý ... ve bunlarýn
yüzlercesi ... altý-sekiz ay öncesine kadar bir zanaatçýya ödenen en
yüksek ücreti alýyorlardý. ... Tasarruf ettikleri bir miktar parayý bitirdikleri
halde, hâlâ rehine verecek bir þeyleri olduðu için yardým almak üzere
kiliseye henüz baþvurmamýþ olanlar da hesaba katýlýrsa, bunlarýn sayýlarý
iki katýna çýkabilir. Ýþevinden ayrýlýnca, Poplar çevresinde pek çok görülen tek katlý küçük evlerin çevrelediði sokaklarda yürüdüm. Bana kýlavuzluk eden, iþsizler komitesi üyelerinden birisiydi. ... Ýlk ziyaretimizi
145
Londrada fakir fukaranýn toptan açlýktan kýrýlmasý. ... Son birkaç gün içinde Londranýn
duvarlarýna, üzerterinde aþaðýdaki dikkati çekici bildiriler yazýlý büyük kaðýtlar yapýþtýrýldý: Semiz
öküzler! Açlýktan kýrýlan insanlar! Açlýktan kýrýlan insanlar sefil inlerinde, ölüme ve çürümeye
terkedilirken sýrça köþklerinden inen semiz öküzler, zenginleri doyurmak için lüks kâþhanelerin
yolunu tuttular. Bu uðursuz süzleri taþýyan ilânlar, belli aralýklarla yapýþtýrýlýyordu. Bunlarýn üzerleri
boyanýr ya da kazýnýr kazýnmaz, ayný yere ya da ayný derecede göze çarpan bir baþka yere
yenileri konuyordu ... bu ... Fransýz halkýný 1789 olaylarýna hazýrlayan gizli devrimci örgütlerden
birini ammsatýyor. ... Ýngiliz iþçilerinin, karýlarý ve çocuklarý ile soðuk ve açlýktan can verdikleri
þu anda, milyonlarca Ýngiliz altýný Ýngiliz emeðinin ürünleri Rusyada, Ýspanyada, Ýtalyada ve
diðer dýþ giriþimlere yatýrýlmýþ bulunuyor. Reynolds Newspaper, January 20th, 1867.
Karl Marks
Kapital I
575
yirmiyedi haftadýr iþsiz olan bir demir iþçisine yaptýk. Ailesiyle birlikte
küçük bir arka odada oturuyordu. Odada az da olsa eþya [sayfa 686] vardý
ve ocak da hafiften yanýyordu. Çok soðuk bir gün olduðundan, bu,
küçük çocuklarýn çýplak ayaklarýnýn donmamasý için gerekliydi. Ocaðýn
önündeki tepside üstüpü vardý; çocuklar ile anneleri yardým alabilmek
için bunu didikliyorlardý. Adam, iþevindeki taþý yontma yerinde biraz
yiecekle üç peni gündelik almak için çalýþýyordu. Yüzünde hüzünlü bir
gülümsemeyle, bize, öðle yemeðine geldiðini, karnýnýn zil çaldýðýný söyledi; önündeki yemek, üzerine domuz yaðý sürülmüþ birkaç dilim ekmek ve bir bardak sütsüz çaydý. ... Çaldýðýmýz ikinci kapýyý orta yaþlý bir
kadýn açtý, tek sözcük söylemeden bizi arka yandaki küçük bir oturma
odasýna götürdü. Bütün aile, burada, gözleri, sönmekte olan ateþe dikili, sessizce oturuyordu. Bu insanlarla küçük odalarýný öylesine bir yalnýzlýk ve umutsuzluk havasý doldurmuþtu ki, böyle bir þeye bir daha tanýk
olmak istemem. Kadýn, oðullarýný göstererek, Yirmialtý haftadýr, dedi,
hiç bir iþ yaptýklarý yok bayým. Bütün paramýz bitti; ilk zamanlarda
babayla benim bir yana koyduðumuz yirmi sterlinin hepsi. Çalýþamayacaðýmýz günleri atlatýr diye biriktirdiðimiz bu para da iþte tükendi. Bir
banka defteri getirerek, hýrsla, Þuna bakýn! dedi; yatýrýlan ve çekilen
paralar dikkatle birer birer yazýlýydý; ilk beþ þilinlik yatýrýmla bu küçük
servetin nasýl baþladýðýný, ufak ufak artýþlarla yirmi sterline nasýl çýktýðýný
ve bunun ardýndan sterlinlerin yavaþ yavaþ eriyerek tekrar þilinlere
dönüþtüðünü, en son çekilen parayla da defterin nasýl boþ bir kaðýt
parçasý gibi deðersiz hale geldiðini gördük. Bu aile, iþevinden yardým
alýyor ve bu da ancak günde bir-iki lokmalýk öðüne yetiyordu. ... Daha
sonra, kocasý gene iþevinde çalýþan bir demir iþçisinin karýsýný ziyaret
ettik. Besinsizlikten hastalanmýþ, üstündeki giyeceðiyle bir þilteye
uzanmýþtý; yatak-yorgan gibi þeylerin hepsi rehine verildiði için üzerine
bir kilim parçasý örtmüþtü. Ýki periþan çocuk güya analarýna bakýyorlardý, oysa onlarýn da en az analarý kadar bakýma gereksinmeleri olduðu
besbelliydi. Ondokuz haftalýk zorunlu iþsizlik, onlarý bu duruma
düþürmüþtü: geçmiþ acý günleri anlatýrken inleyen ana, geleceðe baðladýðý bütün umutlarýný yitirmiþ gibiydi. ... Dýþarý çýkýnca genç bir çocuk
arkamýzdan koþtu, evine girmemizi ve eðer mümkünse kendisine yardým etmemizi rica etti. Ýçerde genç bir kadýn, iki güzel çocuk, bir deste
rehin makbuzu ve bomboþ bir odaydý bize gösterdiði. ...
1866 bunalýmý sonrasý acýlarý konusundaki aþaðýdaki parçayý bir
tori gazetesinden alýyorum. Þurasý unutulmamalý ki, burada [sayfa 687] ele
aldýðýmýz Londranýn doðu yakasý, yalnýzca yukarda sözü edilen saç
gemi yapýmý merkezi deðil, ayný zamanda, daima düþük ücretli olan
sözde ev sanayiinin de merkezidir. Baþkentin bir kesiminde dün
korkunç bir görünüm vardý. Doðu yakasýndaki binlerce iþsiz, ellerinde
kara bayraklarla en masse* geçit yapmadýlar, ama insan seli gene de
çok etkiliydi. Bu insanlarýn acýlarýnýn ne olduðunu bilelim. Bunlar aç-
576
Karl Marks
Kapital I
lýktan ölüyorlar. Yalýn ve müthiþ gerçek iþte bu. Tam 40.000 insan bu
durumda. ... Bu þahane sanayi merkezinin bir mahallesinde dünyanýn
þimdiye kadar gördüðü bu muazzam servet birikiminin hemen yanýbaþýnda 40.000 çaresiz insan açlýktan ölümle yüzyüze. Bu binlerce insan
þimdi diðer mahallelere yayýlýyor; yarý-açlýktan sefaletlerini kulaklarýmýza ve gökyüzüne haykýrýyorlar; sefalet içersindeki yuvalarýndan bize, iþ
bulamadýklarýný ve dilenmelerinin de yararsýz olduðunu söylüyorlar. Buralarda oturan vergi yükümlülerinin kendileri de, kilisenin yüklediði yardým zorunluluðu karþýsýnda sefalet uçurumunun kenarýna gelmiþ
durumdalar. (Standard, 5 Nisan 1867.)
Ýngiliz kapitalistleri arasýnda Belçikayý, ne iþçi sendikalarýnýn, ne
de fabrika yasalarýnýn zorbaca önlemleri ile sýnýrlandýrýlmayan çalýþma
özgürlügü ya da ayný þey olan sermaye özgürlüðünün cenneti diye
örnek vermek adet haline geldiði için, burada Belçikalý emekçilerin
mutluluðu üzerine de bir-iki söz söylemek yerinde olacaktýr. Bu mutluluðun sýnýrlarýný herhalde Belçika cezaevleri ve hayýr kurumlarý genel
denetmeni ve Belçika Merkez Ýstatistik Komisyonu üyesi M. Ducpétiauxdan daha iyi kimse bilemez. Bay Ducpétiauxnun, Budgets économiques des classes ouvriéres en Belgique, Bruxelles 1855, adlý yapýtýný
alalým. Burada, biz, diðer þeyler yanýnda, yýllýk geliri ile harcamalarý çok
kesin verilere dayanýlarak hesaplanan ve beslenme koþullarý, askerlerle, denizcilerle ve tutuklularla karþýlaþtýrýlan normal bir Belçikalý emekçi
ailesini görüyoruz. Aile, baba, ana ve dört çocuktan oluþuyor. Bu altý
kiþiden, dördü, bütün yýl boyunca yararlý bir þekilde çalýþtýrýlabilir durumda. Bunlar arasýnda ne hasta, ne de çalýþamayacak durumda kimse bulumnadýðý, ufak bir kilise aidati dýþýnda, dinsel, manevi ve zihinsel
amaçlar için bir harcama sözkonusu olmadýðý gibi, banka tasarrufu ya
da [sayfa 688] kâr getiren þirketlere para yatýrýlmadýðý, lüks ve benzeri þeyler
için para harcanmadýðý varsayýlýyor. Bununla birlikte, baba ile en büyük
oðul, tütün kullanmayý ve pazar günleri cabaretye gitmeyi adet
edinmiþler ve bu iþ için haftada 86 santim harcýyorlar. Çeþitli iþlerde
emekçilere verilen genel ücretlere göre erkeklere verilen en yüksek ortalama günlük ücret 1 frank 56 santim, kadýnlara 89 santim, erkek çocuklara 56 santim ve kýz çocuklara 55 santimdir. Bu hesaba göre ailenin
toplam yýllýk geliri en fazla 1.068 frank olabilir. ... Bu örnek ailede, biz,
olasý bütün gelir kaynaklarýný hesaba kattýk. Ama, ailede anneye ücret
ödenmediðini varsaymakla, ev iþini kimin yapacaðý sorunu ortaya çýkar.
Ev içindeki iþleri kim yürütecek? Küçük çocuklara kim bakacak? Yemeði
kim piþirecek, bulaþýðý ve çamaþýrý kim yýkayacak, sökükleri kim
dikecek? Emekçilerin devamlý karþýlaþtýklarý ikilem bunlar.
Buna göre ailenin bütçesi þöyle:
Emekçi, eðer aþaðýdaki kimseler gibi beslenmiþ olsaydý, ailenin
* Yýðýn halinde. -ç.
Karl Marks
Kapital I
577
yýllýk gideri þu açýðý verirdi:
Deniz eri 1.828 frank
Baba
300 iþgünü
Ana
300 iþgünü
Erkek çocuk
300 iþgünü
Kýz çocuk
300 iþgünü
Kara eri 1.473 frank
Mahküm 1.112 frank
760 frank açýk
1.56 franktan
468 frank
0,59 franktan
267 frank
0,56 franktan
168 frank
0,55 franktan
165 frank
Toplam
1.068 frank
405 frank açýk
44 frank açýk
Görüyoruz ki, emekçi ailelerinin çoðu, ortalama deniz ya da
kara eri kadar deðil, bir mahküm kadar bile beslenememektedir. 18471849 döneminde, çeþitli hapisanelerdeki bir mahkümun genel ortalama masrafý, 63 santim idi. Bu rakam, bir emekçinin günlük masrafý ile
karþýlaþtýrýlýrsa, 13 santimlik bir fark gösterir. Ayrýca þurasýný da belirtmek gerekir ki, hapisanelerde, yönetim ve denetim ile ilgili gider-ler de
hesaba katýlmakla birlikte, buna karþýn, mahkümlar, barýnmalarý için
bir þey ödememektedirler; kantinlerden yaptýklarý alýyveriþler bu bakým
giderlerine dahil edilmediði gibi, bu gibi yerlerde bulunan insan sayýsýnýn kabarýk oluþu ile, tükettikleri yiyecek ve diðer þeylerin sözleþmelerle
ya da toptan satýnalýnmasý sonucu giderler epeyce düþmektedir. [sayfa
689] ... Öyleyse bu durumda, çok sayýda emekçi ve hatta emekçilerin
büyük çoðunluðu daha az giderle nasýl yaþayabiliyorlar? Bunu ... sýrrýný
yalnýz emekçilerin bildikleri bazý çarelere baþvurarak beceriyorlar; örneðin, günlük yiyecek miktarýný azaltýyorlar; buðday ekmeði yerine
çavdar ekmeði yiyorlar; daha az et yiyorlar ya da hiç yemiyorlar, tereyaðý ile baharatý da öyle; bütün ailenin üstüste oturduðu bir-iki odayla
yetiniyorlar ve oðlanlarla kýzlar yanyana ve çoðu zaman ayný hasýrýn
üzerinde yatýyorlar; giyim, yýkanma ve öteki temizlik gereçlerinden kýsýyorlar; pazar eðlencelerinden vazgeçiyorlar; yani kýsacasi kendilerini
en ýstýraplý yoksunluða mahküm ediyorlar. Bu son sýnýra dayandýktan
sonra, yiyecek fiyatlarýnda ufak bir yükselme, iþin durmasý, hastalýk gibi
nedenler, emekçinin çektiði sýkýntýyý artýrýyor ve büsbütün mahvolmasýna yolaçýyor; borçlar birikiyor, veresiye kesiliyor, en gerekli giyecekler
ve eþyalar rehine veriliyor ve en sonunda aile, kendisini, yoksullar listesine kaydettiriyor.145a Gerçekten de, bu kapitalist cennetinde gerekli
tüketim maddelerinin fiyatýndaki en ufak bir deðiþmeyi, ölüm ve suç
sayýlarýnda bir deðiþme izliyor! (Bkz: Manifest der Maatschappij: De
Vlamingen Vooruit! Brussel 1860, s. 15, 16.) Belçikada toplam 930.000
aile var, resmi istatistiklere göre bunlarýn 90.000i servet sahibi, ve seçmen sayýsý = 450.000; kentliler ile köylerdeki aþaðý orta-sýnýf 390.000
145a
578
Ducpétiaux, l.c., s. 151, 154, 155, 156.
Karl Marks
Kapital I
aile ve büyük kýsmý devamlý proleterleþmekte ve bunlar = 1.950.000
kiþi. Ve ensonu 450.000 iþçi sýnýfý ailesi = 2.250.000 kiþi, içlerinde iyi
durumda olanlar Ducpétiauxnun anlattýðý mutluluðu tadýyorlar. 450.000
iþçi sýnýfý ailesinden 200.000i aþkýný yoksullar listesinde.
(e) Ýngiliz Tarým Proletaryasý
Kapitalist üretim ve birikimin uzlaþmaz karþýt niteliði hiç bir yerde, Ýngiliz tarýmýndaki (hayvancýlýk dahil) ilerleme ile Ýngiliz tarým emekçisinin durumundaki gerilemede olduðu kadar kendisini zalimce ortaya
koyamaz. Bugünkü duruma dönmeden önce, geriye, hýzla bir gözatacaðým. Ýngilterede modern tarým, üretim tarzýndaki deðiþikliðin baþlangýç
noktasýný oluþturan toprak mülkiyetindeki devrim daha eski tarihlere
gitmekle birlikte, 18. yüzyýlýn ortasýnda baþlar. [sayfa 690]
Dikkatli bir gözlemci ama yüzeyde kalan bir düþünür olan Arthur Youngýn 1771 yýllarýnda tarým emekçisi ile ilgili olarak söylediklerine bakýlýrsa, bunlarý þimdi, kent ve köydeki Ýngiliz emekçisinin altýn
çaðý olan 15. yüzyýl þöyle dursun emekçilerin bolluk içinde yaþadýklarý
ve servet biriktirdikleri146 14. yüzyýldaki emekçilere göre çok acýnacak
durumdadýrlar. Ama, bu kadar gerilere gitmemize de gerek yok. 1777
yýlýnda yayýnlanan çok öðretici bir yapýtta þu satýrlarý okuruz: Yoksul
emekçi hemen hemen yerlebir olurken, büyük çiftçi nerdeyse bir Gentleman* düzeyine yükseldi. Yalnýzca kýrk yýl öncekiyle bugünkü durum
karþýlaþtýrýlýnca, düþtüðü zavallý durum apaçýk ortaya çýkar. ... Toprakbeyleri ile kiracýlar ... emekçiyi ... ezmek için hep elbirliði yaptýlar.147
Bunun ardýndan 1737 ile 1777 yýllarý arasýnda gerçek tarým emekçileri
ücretinin, nerdeyse ¼, yani %25 düþtüðü, ayrýntýlarý ile tanýtlanýyor. Dr.
Richard Price da, modern politika, diyor, aslýnda yüksek sýnýflarýn
daha fazla yararýnadýr; zamanla vereceði sonuçlar, bütün krallýðý yalnýzca beyler ile dilenciler ya da efendiler ve kölelerden oluþur hale getirecektir.148
Gene de Ýngiliz tarým emekçilerinin durumu 1770 ile 1780 yýllarý
arasýnda, yiyecek ve barýnma bakýmýndan olduðu kadar, kendine saygý
146
James E. Thorold Rogers, Prof. of Polit. Econ., in the University of Oxford, A History of
Agriculture and Prices in England, Oxford 1866, v. I, s. 690. Sabýrlý ve gayretli bir çalýþmanýn
ürünü olan bu yapýt, þimdiye kadar yayýnlanan iki cildinde, yalnýz 1259 ile 1400 yýllarý arasýndaki
dönemi kapsýyor. Ýkinci cilt yalnýzca istatistikleri içeriyor. Bu yapýt, o zamana ait elimizde bulunan
tek otantik History of Prices [Fiyat Tarihi]dir.
* Beyefendi, centilmen. -ç.
147
Reasons for the Late Increase of the Poor-Rates: or, a comparative view of the prices of
labour and provisions, Lond. 1777, s. 5, 11.
148
Dr. Richard Price, Observations on Reversionary Payments, 6. ed., By W. Morgan, Lond.
1803, v. II, s. 158, 159. Price, 159. sayfada þuna iþaret ediyor: Bugün, emek-gücünün nominal
fiyatý, 1514 yýlýna göre aþaðý yukarý dört ya da en çok beþ katý fazladýr. Oysa, buðdayýn fiyatý yedi
katý, etin ve giyim eþyasýnýn fiyatlarý onbeþ katý kadar yükselmiþtir. Bu nedenle, emeðin fiyatý,
geçim giderlerindeki artýþla orantýlý olarak yükselmiþ olsa bile, bu giderlerdeki artýþ ile aradaki
orantý yarý yarýya bile deðildir.
Karl Marks
Kapital I
579
ve eðlence vb. yönünden de, o zamandan beri, bir daha ulaþamadýðý
ideal olarak kalmýþtýr. Ortalama ücreti, 1770 ile 1771 yýllarýnda 90 pint*
buðday, Eden zamaninda (1797), yalnýzca 65 pint, 1808de ise 60 pint
olarak ifade ediliyordu.149
Toprak sahiplerinin, çiftçilerin, fabrikatörlerin, tüccarlarýn, bankerlerin, borsa spekülatörlerinin, orduya mal satanlarýn vb. [sayfa 691] büyük
servetler edindikleri Jakobenlere-Karþý Savaþýn sonunda tarým emekçilerinin durumu yukarda gösterildiði gibiydi. Nominal ücretler, kýsmen
banknotun deðerini yitirmesi, kýsmen de bundan baðýmsýz olarak temel
geçim araçlarýnýn fiyatlarýndaki artýþ sonucu yükselmiþti. Ama reel ücret
deðiþmesi, burada gereksiz ayrýntýlara girmeksizin basit bir þekilde gösterilebilir. Yoksul yasasý ile uygulanýþý, 1795 ile 1814te aynýydý. Bu yasanýn kýrsal bölgelerde nasýl uygulandýðý anýmsanacaktýr: nominal ücret
ile emekçinin yaþayabilmesi için gerekli nominal miktar arasýndaki farký, oradaki yardým kurumlarý sadaka þeklinde tamamlýyordu. Çiftçinin
ödediði ücret ile, yardým kurumlarýnýn kapadýklarý ücret açýðý arasýndaki oran, bize, iki þeyi göstermektedir. Önce, ücretlerin, asgari düzeyin
altýna düþtüðünü; sonra, tarým emekçisinin ne oranda ücretli emekçi
ve dilenci karýþýmý haline geldiðini, ya da kilise yardým kurulunun kölesi
haline gelme derecesini. Diðer bütün kontluklardaki ortalama durumu
temsil eden tek bir kontluðu ele alalým. 1795 yýlýnda Northamptonshireda
ortalama haftalýk ücret 7 þilin 6 peniydi; 6 kiþilik bir ailenin toplam yýllýk
gideri ise 36 sterlin 12 þilin 5 peni; bunlarýn toplam geliri 29 sterlin 18
þilin; yardým kurumunun kapadýðý açýk 6 sterlin 14 þilin 5 peni. 1814
yýlýnda ayný kontlukta haftalýk ücret 12 þilin 2 peni; 5 kiþilik bir ailenin
yýllýk toplam gideri 54 sterlin 18 þilin 4 peni; ailenin toplam geliri 36
sterlin 2 þilin; yardým kurumunun kapadýðý açýk 18 sterlin 6 þilin 4 peni.150
Kapatýlan açýk, 1895te, ücretin ¼ten azý, 1814te yarýsýndan fazlasýydý.
Bu koþullar altýnda, Edenin hâlâ tarým emekçilerinin kulübelerinde
bulduðu azýcýk rahat ve huzur, 1814te büsbütün yokolmuþtu.151 Çiftçinin
elinde bütün hayvanlar içinde emekçi, bu instrumantum vocale,** artýk,
en çok ezilen, en kötü beslenen ve en çok zulüm göreniydi.
Ayný durum, 1830 Swing ayaklanmalarý bize (yani egemen sýnýflara), ateþe verilen harmanlarýn ýþýðýnda, manüfaktür Ýngilteresinde
olduðu kadar, tarým Ýngilteresinde de, sefalet ve isyan ettirici kapkara
bir huzursuzluðun, için için kývýlcýmlandýðýný gösterene kadar152 sessizce sürdü gitti. Bu sýralarda, Sadler, Avam Kamarasýnda, tarým emekçilerine beyaz köleler adýný takmýþ, [sayfa 692] Lordlar Kamarasýnda bir
Barton, l.c., s. 26. 18. 18. yüzyýlýn sonu için bkz: Eden, l.c.
Parry, l.c., s. 86.
id., s. 213.
152
S. Laing, l.c.. s. 62.
* 0.550 litre. -ç.
** Konuþan alet. -ç.
149
150
151
580
Karl Marks
Kapital I
piskopos ayný unvaný yinelemiþti. O dönemin en dikkate deðer iktisatçýsý E. G. Wakefield þöyle diyor: Güney Ýngiltere köylüsü ... ne özgür
insandýr, ne de köle; o, yalnýzca dilencidir.153
Tahýl yasalarýnýn yürürlükten kaldýrýlmasýndan önceki dönem,
tarým emekçilerinin durumuna yeni bir ýþýk getirdi. Bir yandan, tahýl
yasalarýnýn gerçek hububat üreticilerini ne derece az koruduðunu tanýtlamak orta-sýnýf çýðýrtkanlarýnýn çýkarýnaydý; öte yandan, toprak aristokrasisinin fabrika sistemini yermeleri, bu yozlaþmýþ, kalpsiz ve kibar
serserilerin, fabrika iþçilerinin ýstýraplarýna karþý duyduklarý sözde anlayýþ
ve gene bunlarýn fabrika yasalarý için gösterdikleri diplomatik çaba,
sanayi burjuvazisini öfkeden deliye döndürüyordu. Eski bir Ýngiliz atasözü, hýrsýzlar birbirine düþünce, namuslular kazançlý çýkar der. Gerçekten de, egemen sýnýfýn iki düþman kesimi arasýnda, emekçileri
hangisinin daha utanmazca sömürdüðü konusundaki gürültülü ve ateþli
kavga, doðrularýn ortaya çýkmasýna yaradý. Shaftesbury kontu olan Lord
Ashley, fabrika sistemine karþý giriþilen kampanyanýn aristokrat ve insancýl baþkomutanýydý. Bu yüzden o, 1845te Morning Chronicleýn tarým emekçilerinin durumu ile ilgili açýklamalarýnda en gözde hedefti.
Zamanýn en liberal yayýn organý olan bu gazete, tarým bölgelerine özel
muhabirler gönderiyor ve bunlar, yalnýz genel bilgiler ve istatistiklerle
yetinmeyerek, hem konuþtuklarý emekçi ailelerinin ve hem de bunlarýn
efendilerinin adlarýný yayýmlýyordu. Aþaðýdaki liste, Blanford, Wimbourne
ve Poole yöresinde üç köye ödenen ücretleri göstermektedir. Bu köyler
Bay G. Bankes ile Shaftesbury kontunun malýdýr. Görüleceði üzere, bu
aþaðý kilise papasý, ve Ýngiliz sofularýnýn baþý, týpký Bankes gibi, emekçilerin zaten pek zavallý olan ücretlerinin büyük bir kýsmýný ev kirasý bahanesiyle cebe indirmektedir:
þ.
8
8
8
8
10
7
1
2
p.
6
p.
6
þ.
2
1
1
1
2
1
p.
6
4
þ.
6
6
7
7
8
5
p.
6
6
8
Adam Baþýna
Haftalýk
Ücret (h)
þ.
Kira Çýktýktan
Sonra
Ücretler
Toplamý (g)
þ.
8
8
8
8
7
7
Haftalýk Ev
Kirasý (f)
Erkeklerin
Haftalýk
Ücreti (c)
4
5
4
4
8
5
Tüm Ailenin
Haftalýk
Geliri (e)
Aile Üyeleri
Sayýsý (b)
2
3
2
2
6
3
Çocuklarýn
Haftalýk
Ücreti (d)
Çocuklar (a)
B Ý R Ý N C Ý K Ö Y154
þ.
1
1
1
1
1
1
p.
6
3½
9
9
¾
1½
England and America, Lond. 1833, c. I, s. 47.
Bu amaçla toprak aristokrasisi, kendisine, hazineden, kuþkusuz Parlamento aracýlýðý ile
çok düþük faizle avans verdi, oysa çiftçiler bunu çok daha yüksek faizie ödemek durumundaydýlar.
153
154
Karl Marks
Kapital I
581
þ.
þ.
p.
1
1
6
6
6
6
8
4
3
8
8
10
6
5
7
7
7
7
7
4
3
0
6
5
2
7
7
5
2
2
6
þ.
p.
10
7
7
7
7
ÜÇÜNCÜ
7
11
6
5
þ.
p.
þ.
p.
1
1
1
1
1
KÖY
1
6
3½
3½
6½
6½
8
5
5
5
5
6
8½
8½
8½
8½
10
6
10
4
8
1
Adam
Baþýna
Haftalýk
Ücret (h)
Kira
Çýktýktan
Sonra
Ücretler
Toplamý
(g)
KÖY
Haftalýk Ev
Kirasý (f)
Tüm
Ailenin
Haftalýk
Geliri (e)
Çocuklarýn
Haftalýk
Ücreti (d)
Aile
Üyeleri
Sayýsý (b)
Erkeklerin
Haftalýk
Ücreti (c)
Çocuklar
(a)
ÝKÝNCÝ
þ.
1
1
1
2
2
p.
¾
8½
7
11
1
1½
Tahýl yasalarýnýn kaldýrýlmasý, Ýngiliz tarýmý için olaðanüstü bir
dürtü oldu.155 Büyük çapta boþaltma kanallarý, hayvanlarý ahýrda beslemek ve yapay otlaklar yetiþtirmek için yeni yöntemler, mekanik gübreleme aygýtlarýnýn kullanýlmasý, killi topraðý iþlemede yeni yollar, madeni
gübrelerin daha fazla kullanýlmasý, [sayfa 693] buharlý makinelerden ve her
türlü yeni makinelerden yararlanma, genellikle daha yoðun bir tarým,
bu devrin özelliðiydi. Krallýk Tarýmsal Kurumunun baþkaný Bay Pusey,
yeni makinelerin kullanýlmasýyla, çiftlikte (nispi) giderlerin yarý yarýya
azaldýðýný söylüyor. Öte yandan da, topraðýn gerçek verimi hýzla yükseldi. Acre baþýna daha fazla sermaye yatýrýmý ve dolayýsýyla çiftliklerde
daha fazla yoðunlaþma, yeni yöntemin temel koþullarýydý.156 Ayný [sayfa
694] zamanda, iþlenen topraðýn alaný 1846-1856 arasýnda 464.119 acre
arttý, ve doðu kontluklarýnda, tavþan yataðý ve cýlýz meralar halindeyken, mükemmel ekin tarlalarý haline getirilen büyük alanlarý bu hesaba
katmýyoruz. Bu arada, tarýmda çalýþan toplam emekçi sayýsýnda bir
düþme olduðunu daha önce görmüþ bulunuyoruz. Her iki cinsiyetten
ve her yaþtan fiili tarým emekçisi sayýsý, 1851de 1.241.396 iken, 1861de,
1.163.217ye düþmüþtür.157 Bu nedenle, Ýngiliz Genel Saymaný haklý olarak þöyle diyordu: 1801 yýlýndan bu yana, çiftçi ve çiftlik emekçisi
London Economist, March 29th, 184þ, s. 290.
Orta-sýnýf çiftçi nüfusundaki azalýþ, özellimle þu sayým kategorisinde görülebilir: Çiftçinin
oðullarý, erkek torunlarý, kardeþleri, yeðenleri, kýzlarý, kýz torunlarý, kýz kardeþleri; yani çiftçinin
çalýþtýrýldýðý kendi ailesinin üyeleri. Bu kategori, 1851 yýlýnda 216.851 kiþi iken, 1861de 176.151
kiþiye inmiþtir. 1851 ile 1871 yýllarý arasýnda, 20 acredan küçük çiftliklerin sayýsý 900den daha
fazla bir azalma göstermiþtir; 50 ila 75 acre arasýndaki çiftlikler 8.253ten 6.370e inmiþtir; 100
acredan küçük bütün çiftlikler için de durum aynýdýr. Buna karþýlýk, ayný yirmi yýl boyunca,
büyük çiftliklerin sayýsýrda bir artýþ olmuþtur; 300-500 acre arasýnda olanlar 7.771den 8.410a
yükselmiþ, 500 acredan büyük olanlar 2.755den 3.914e yükselmiþ, 1.000 acredan büyük olanlar
492den 582ye çýkmýþtýr.
157
Çoban sayýsý 12.517den 25.559a yükselmiþtir.
155
156
582
Karl Marks
Kapital I
sayýsýndaki artýþ ... tarýmsal ürünlerin artýþýyla hiç bir orantý göstermemektedir;158 bu oransýzlýk tarým nüfusundaki azalmanýn, iþlenen topraklarýn alanýndaki artýþ, daha yoðun bir iþleme yöntemi, topraða ve
topraðýn iþletilmesine yatýrýlan sermaye birikimindeki görülmemiþ büyüme, toprak ürünlerinde Ýngiliz tarým tarihinde eþi görülmemiþ yükselme, toprakbeylerine giden paylarýn büyük miktarlara ulaþmasý ve
kapitalist çiftçilerin geniþleyen servetleriyle elele gittiði son dönemde,
daha göze batar bir durum almýþtý. Bütün bunlarýn, pazarlarýn, yani
kentlerin sürekli ve hýzlý geliþmesi, ve serbest ticaretin egemenliði ile
birlikte olduðu dikkate alýnýrsa, tarým emekçisinin, ensonu, post tot
discrimine rerum,* kendisini mutluluktan sarhoþ edecek, secundum
artem** ortamý içinde bulmasý gerekir.
Ne var ki, Profesör Rogers, Ýngiliz tarým emekçisinin yazgýsýnýn,
14. yüzyýlýn son yarýsý ile 15. yüzyýldakiler þöyle dursun, 1770 ile 1780
yýllarý arasýndakiler ile karþýlaþtýrýldýðýnda bile çok daha beter olduðu,
köylünün tekrar serf haline ve hem de daha kötü beslenen ve giyinen
bir serf haline geldiði sonucuna varmaktadýr.159 Tarým emekçilerinin
konutlarý konusunda devir açan yapýtýnda Dr. Julian Hunter þöyle diyor:
Hindin (tarým emekçilerinin kölelik zamanýndan kalma adý) masraflarý, yaþayabileceði en düþük miktar olarak saptanýr ... ücreti ve barýnma giderleri, kendisinden saðlanan kâra göre hesaplanmaz. Çiftçilik
hesaplarýnda emekçi sýfýrdýr.160 ... Varolma (geçim) araçlarý [sayfa 695]
daima deðiþmeyen bir miktar olarak düþünülür.161 Gelirinde daha da
fazla bir azalma için, nihil habeo, nihil curo*** diyebilir. Elinde ancak
yaþayabilecek kadar yedek yiyeceði olduðu için, gelecekle ilgili kaygýsý
yoktur. Çiftçinin hesaplarýna esas aldýðý sýfýr noktasýna zaten ulaþmýþ
durumdadýr. Gelecekteki günler ne getirirse getirsin, ne bolluktan, ne
de kýtlýktan payýna düþecek bir þey yoktur.162
1863 yýlýnda, sürgüne ve aðýr hapis cezasýna çarptýrýlmýþ suçlularýn beslenme ve çalýþma koþullarý konusunda resmi bir araþtýrma yapýlmýþtýr. Sonuçlar iki kalýn cilt Mavi kitapta yer aldý. Diðer þeyler yanýnda
þöyle deniyordu: Ýngilterede cezaevlerindeki mahkumlarýn beslenme
durumu ile iþevlerindeki yoksullar ve ayný ülkedeki serbest emekçiler
arasýnda yapýlacak ayrýntýlý bir karþýlaþtýrma ... kuþkusuz, mahkumlarýn
diðer iki sýnýftan daha iyi beslendiði sonucunu ortaya koyacaktýr.163
Census, etc., l.c., s. 36.
Rogers, l.c., s. 693. Mr. Rogers liberal okuldandýr. Cobden ve Brightýn kiþisel dostudur;
bu nedenle, laudator temporis acti [geçmiþ zaman aþýðý -ç.] olamaz.
160
Public Health Seventh Report, 1865, s. 242. Bu nedenle, toprakbeyinin, tarým emekçisinin
kazancýnýn arttýðýný duyar duymaz kirayý yükseltmesinde ya da, karýsý bir iþ bulduðu için,
çiftçinin, emekçinin ücretinde bir indirme yapmasýnda olaðan-dýþý bir þey yoktur. l.c.
161
l.c., s. 135.
162
l.c., a. 134.
* Bu kadar felaketten sonra. -ç.
** Ýkinci anayol. -ç.
*** Malý yok, derdi yok. -ç.
158
159
Karl Marks
Kapital I
583
Oysa, aðýr hapse çarptýrýlmýþ herhangi bir mahkumdan istenen iþ
miktarý, gene sýradan bir gündelikçiden istenilen miktarýn neredeyse
yarýsý kadardýr.164 Edinburgh cezaevi müdürü John Smith in tanýk olarak verdiði ifadeden birkaç ilginç nokta: n° 5056. Ýngiliz cezaevlerindeki yiyecek durumu, Ýngilteredeki sýradan emekçilerin yiyeceðinden daha
iyidir. n° 50. Ýskoçyada sýradan tarým emekçisinin ... pek seyrek et
yediði bir gerçektir. n° 3047. Bu hükümlülerin, sýradan bir tarým
emekçisinden çok daha iyi beslenmelerini gerektirecek bir neden var
mýdýr? Kesinlikle yoktur. n° 3048. Kamu iþlerinde çalýþtýrýlan hükümlülerin beslenme durumlarýný, serbest emekçilerin beslenme durumlarýna yaklaþtýrmak irin daha baþka denemeler yapýlmasý sizce gerekli
midir?165 ... O (tarým emekçisi) þöyle diyebilir: Çok çalýþýyorum ama
yeteri kadar yemek yiyemiyorum, oysa cezaevindeyken, daha fazle
çalýþmadýðým halde daha fazla yerdim; böyle olunca benim için tekrar
cezaevine girmek daha iyi.166 Raporun birinci cildine konulan tablodan
aþaðýdaki karþýlaþtýrmalý özeti derledim. [sayfa 696]
HAFTALIK OLARAK BESÝN MÝKTARI167
(Ons Olarak)
Portland (mahkum)
Donanma eri
Er
Araba iþçisi
Mürettip
Tarým emekçisi
Azotlu
Azotsuz
Madensel
Öðeler Miktarý Öðeler Miktarý Öðeler Miktarý
28.95
150.06
4.68
29.63
152.91
4.52
25.55
114.49
3.94
24.53
162.06
4.23
21.24
100.83
3.12
17.73
118.06
3.29
Toplam
183.69
187.06
143.98
190.82
125.19
139.08
1863 tarihli hekimler komisyonunun, en kötü beslenen sýnýflarýn
aldýklarý besin konusunda yaptýðý araþtýrmanýn genel sonuçlarýný okur
zaten biliyor. Tarým emekçisi ailelerinin büyük bir kýsmýnýn aldýklarý
besinin, açlýðýn getireceði hastalýklarý önleyecek miktarýn altýnda olduðu anýmsanacaktýr. Cornwall, Devon, Somerset, Wilts, Stafford, Oxford, Berks ve Herts gibi tamamen kýrsal bölgelerde özellikle durum
böyleydi. Dr. E. Smith, Emekçinin kendisinin aldýðý besin diyor, belirtilen ortalama miktardan fazladýr, çünkü çalýþabilmek için ... ailenin
öteki üyelerinden ... daha fazla yemek yemek zorundadýr ... daha yoksul bölgelerde hemen hemen etle domuz etinin hepsini o yer. ... Kadýn163
Report of the Commissioners ... relating to Transportation and Penal Sercitude, Lond.
189, s. 42, 50.
164
l.c., s. 77. Memorandum by the Lord Chief Justice.
165
l.c.. s. 11, Minutes of Evidence.
166
l.c., s. 1, Ek. s. 280.
167
l.c., s. 274, 275.
584
Karl Marks
Kapital I
lar ile hýzlý büyüme çaðýndaki çocuklarýn aldýklarý besin miktarý, çoðu
zaman ve hemen bütün kontluklarda, baþta azot olmak üzere yetersizdir..168 Çiftçilerle birlikte oturan kadýn ve erkek hizmetkarlar yeter derecede beslenirler. Bunlarýn sayýlarý, 1851de 288.277 iken, 1861de
204.962ye inmiþtir. Kadýnlarýn tarlalarda çalýþmasý diyor Dr. Smith ne
denli sakýncalarý beraberinde getirirse getirsin ... þimdiki koþullar altýnda aileye büyük yarar saðlar; çünkü böylece ailenin gelirine, ayakkabý,
giyecek alabilecek, kirayý ödeyebilecek ... bir ek gelir katýlarak, daha iyi
beslenmeleri olanaðý doðar..169 Ýncelemenin en dikkate deðer sonuçlarýndan birisi de, Birleþik Krallýkýn diðer bölgelerine göre, Ýngilteredeki
tarým emekçilerinin, aþaðýdaki tablonun da gösterdiði gibi oldukça
daha kötü beslendikleridir. [sayfa 697]
ORTALAMA YETÝÞKÝN TARIM EMEKÇÝSÝNÝN HAFTALIK
KARBON VE AZOT TÜKETÝMÝ170
Karbon
Azot
Ýngiltere . . . . . . . . . . . . . . .
Galler Ülkesi . . . . . . . . . . .
Ýskoçya . . . . . . . . . . . . . . . .
Ýrlanda . . . . . . . . . . . . . . . .
grain
grain
40.673
48.354
48.980
43.366
1.594
2.031
2.348
2.434
Dr. Simon, resmi saðlýk raporunda, Dr. Hunterin raporunun hePublic Health, Sixth Report, 1864, s. 238, 249, 261, 262.
l.c.. s. 262.
l.c., s. 17. Ýngiliz tarým emekçisi, Ýrlandalý tarým emekçisine göre ancak dörtte bir oranýnda
süt ve onun yarýsý kadar ekmek elde eder. Arthur Young, bu yüzyýlýn baþýnda Ýrlanda Gezisinde
buradaki emekçilerin daha iyi besin aldýklarýný görmüþtü. Bunun çok basit nedeni yoksul Ýrlandalý
emekçinin, zengin Ýngiliz çiftçisinden kiyaslanamayacak derecede daha insancýl olmasýdýr. Galler
ülkesine gelince, metinde söylenenler yalnýz güney-batý için geçerlidir. Buradaki bütün hekimler,
verem, sýraca vb. gibi hastalýklar nedeniyle ölüm oranýndaki artýþýn, halkýn fizik koþullarýndaki
bozulmayla birlikte yükseldiði ve bu bozulmanýn da yoksulluktan ileri geldiði kanýsýndadýrlar.
Onun (tarým emekçisinin) bakým gideri günde 5 peni dolayýnda hesaplanmakla birlikte,
birçok bölgelerde bunun çiftçiye çok daha aza malolduðu söylenmektedir. (Zaten çiftçinin
kendisi de yoksuldur.) ... Bir parça tuzlanmýþ et ya da salam ... hazmý güç bir iþe deðmeyecek
kadar tahta gibi kupkuru tuzlu bir þey ... bir kazan bulamaca tat versin diye kullanýlýr ve emekçi
günlerce sabah-akþam ayný þeyi yer. Sanayideki ilerlemeler, onun için bu soðuk ve rutubetli
iklimde, saðlam ev dokumasý giyeceklerini býrakarak ucuz ve sözde pamuklu denilen þeyleri
giyme ve kuvvetli içkiler yerine bulaþýk suyu gibi çayý içme zorunluluklarýný getirmiþtir. Tarým
emekçisi, saatlerce, rüzgar ve yaðmur altýnda çalýþtýktan sonra ktilübesine girer ve içersinde
turba ya da kil ile topaklanmýþ küçük kömür parçalarýnýn yandýðý ve çevreye bol miktarda
karbonik ve sülfüroz asidi yayan ocaðýn karþýsýna oturur. Duvarlar taþ ve çamurdan örülmüþtür,
taban ise daha kulübe yapýlmadan önceki çýplak topraktan ibarettir, çatý, samanla karýþtýrýlmýþ
toprak ve çamurdur. Bütün çatlak ve yarýklar, sýcaklýk kaybýný önlemek için týkanmýþtýr,
cehennemi andýran bir atmosfer içersinde, yer, çamurla kaplý, biricik elbisesi sýrtýnda kuruyan
iþçi, çoðu kez bulamacýný burada içtiði gibi, karýsý ve çocuklarýyla da burada yatar. Gecenin bir
kýsmýný bu gibi kulübelerde geçirmek zorunda kalan ebeler, ayaklarýnýn yerdeki çamura nasýl
battýðýný, özel bir hava deliði açmak için duvarý kolayca nasýl oyduklarýný anlatmýþlardýr. Toplumun
çeþitli kademelerinden pek çok tanýk, bu ve benzeri sayýsýz saðlýða zararlý etkilerin, zaten yeteri
kadar beslenmeyen köylüleri, hastalýklý ve sýracalý bir topluluk haline getirdiðini söylüyorlar. ...
Carmarthenshire ve Cardiganshire saðlýk memurlarýnýn ifadeleri ayný durumu çarpýcý bir biçimde
ortaya koymaktadýr. Ayrýca, daha büyük bir felaket var: çok daha korkunç bir salgýn halindeki
168
169
170
Karl Marks
Kapital I
585
men her sayfasý diyor, tarým emekçilerimizin konut durumlarýndaki
yetertizliðe ve sefalete tanýklýk ediyor. Uzun yýllardýr, bu yönden emekçilerin durumu gitgide kötüleþmektedir; bir göz oda bulmak þimdi daha
da güçleþtiði gibi, bulsa bile, gereksinmelerine belki þimdi geçmiþ yüzyýllarda olduðundan çok daha az uygun durumdadýr. Özellikle son yirmi-otuz yýldýr bu kötü durum hýzla artmakta ve emekçilerin konut sorunlarý þimdi son derece [sayfa 698] kötü bir duruma gelmiþ bulunmaktadýr.
Emeðiyle zengin ettiði kimselerin kendisine bir tür merhametle davranmayý uygun bulduklarý durumlar dýþýnda, bu konuda tam bir çaresizlik
içersindedir. Ýþlediði toprak üzerinde baþýný sokacak bir yer bulmasý, bu
bulduðu tek göz odanýn doðru dürüst bir yer ya da domuz aðýlý gibi
olmasý, yoksulluðun baskýsýný geniþ ölçüde azaltacak bir avuç bahçeye
sahip olabilmesi bütün bunlar, dilediði gibi bir konut bulma ya da
kirasýný ödeyebilme gücüne deðil, baþkalarýnýn, mallarýný keyiflerince
kullanma hakkýný istedikleri gibi uygulamalarýna baðlýdýr. Bir çiftlik, ne
kadar geniþ olursa olsun, üzerindeki emekçi konutlarýnýn ne sayýsýný,
ne de doðru dürüst olmasýný öngören bir yasa vardýr; emeði, güneþ gibi,
yaðmur gibi gerekli olan bir toprak üzerinde, emekçiye en ufak bir hak
tanýyan bir yasa da yoktur. ... Bu konuya dýþardan katýlan bir öðe de
gene onun aleyhine iþler yoksul yasasýnýn konut ve vergi yükümlülüðüyle ilgili maddelerinin baskýsý altýndadýr.171 Bu hükümler nedeniyle,
her yerel kilise yönetiminin, bölgede oturan emekçi sayýsýný azaltmada
maddi çýkarý vardýr; ne yazýk ki, tarým emekçiliði, çalýþkan emekçiyle
ailesine güven ve sürekli bir baðýmsýzlýk getirecek yerde, çoðu zaman
sonu dilenciliðe varan kýsa ya da uzun bir yol olur ve bu yol boyunca
yoksulluk ve dilencilik o kadar yakýndýr ki, bir hastalýk ya da geçici bir
iþsizlik, derhal kilise yardýmýna muhtaç olmaya yolaçar; iþte bu yüzden,
bir bölgedeki tarým emekçileri nüfusu daima yoksullara yardým yükümlülüðüne namzet bir topluluktur. ... Büyük toprak sahipleri172 ... topçok sayýda budalalar. Þimdi de, iklim durumu üzerine birkaç söz. Yýlýn sekiz-dokuz ayýnda
bütün ülkede esen kuvvetli bir güney-batý rüzgarý beraberinde saðanak halinde yaðmur getirmekte
ve bu yaðýþý tepelerin batý yamaçlarý almaktadýr. Pek az aðaca, o da kuytu yerlerde raslanýr; açýk
yerlerde olanlar, aðaçlýktan çýkmýþ biçimler alýrlar. Kulübeler, çoðu kez bir daðýn eteðine
gizlenmiþtir, ya da bir sel yataðýna yapýlmýþtýr; otlaklarda ancak cýlýz koyunlarla yerli sýðýrlar
yaþayabilmektedir. ... Gençler doðuya, Glamorgan ve Monmuth maden bölgelerine göç ederler.
Carmarthenshire, madencilerin yetiþme yeri ve sakatlar yurdudur. Nüfus bu yüzden sayýsýný
ancak koruyabilir durumdadýr. Ýþte Cardiganshire nüfusu:
1851
1861
Erkek
45.155
44.446
Kadýn
52.459
52.955
[Toplam]97.614
97.401
Dr. Hunter, Public Health, Seventh Report, 1865, s. 498-502, passim.
171
1865de bu yasa bir dereceye kadar düzeltildi. Bu yamalarýn hiç bir iþe yaramadýðýný
denemeler çok geçmeden gösterecektir.
172
Bunu izleyen satýrlarý anlayabilmemiz için Close Villages (Kapalý Köyler)in sahiplerinin,
bir ya da iki büyük toprakbeyi olduðunu anýmsamamýz gerekir. Open Villages (Açýk Köyler)
ise, topraklarý daha küçük toprakbeylerine ait olanlardýr. Spekülatörler iþte bu ikinci tip üzerinde
kulübeler ve kiralýk yerler yaparlar.
586
Karl Marks
Kapital I
raklarý üzerinde emekçi konutlarý bulundurmamaya karar vermekle,
[sayfa 699] yoksullara karþý olan sorumluluklarýnýn yarýsýndan o anda
kurtulmuþ olur. Ýngiliz anayasasi ile yasalarýn, toprak üzerinde bu tür bir
mutlak imülkiyet hakkýna ne derece elveriþli olduðu, toprakbeyine malýný keyfince kullanma ve topraðý elleriyle iþleyenleri her an topraðýndan sürüp çýkartacak kadar düþmanca davranma hakkýný ne ölçüde
tanýdýðý burada tartýþmayý düþünmediðim konulardýr. ... Üstelik bu topraktan sürüp atmak (yetkisi) ... yalnýzca sözde kalmaz. Çok geniþ
ölçüde uygulandýðý gibi ... aslýnda bu uygulama tarým emekçilerinin konut koþullarýnda baþlýca ilkedir. ... Bu pisliðin yaygýnlýðý konusunda Dr.
Hunterýn son sayýmdan derlediði bir noktaya deðinmek yetecektir: konuta olan gereksinme her yerde arttýðý halde, son on yýldaki ev yýkýmý,
Ýngilterenin 821 bölgesinde ya da mahallesinde alýp yürümüþ ve (çalýþtýklarý bölgenin dýþýnda oturmaya zorlanan kimseler) hiç hesaba katýlmasa bile sözü edilen bölgeler, 1861 yýlýnda, 1851 yýlýna göre, yüzde 51/3
oranýnda daha fazla nüfusu, yüzde 4½ oranýnda daha az sayýdaki eve
sýðdýrmak durumunda kalmýþlardýr. ... Bu ýssýzlaþtýrma süreci tamamlandýðýnda, diyor Dr. Hunter, sonuç, ancak çobanlarla bahçývanlarýn ve korucularýn oturabilecekleri birkaç kulübenin bulunduðu ve yaptýklarý iþ
gereði efendilerinden genellikle iyi muamele gören hizmetkarlarýn yaþadýklarý göstermelik köyler (show-village) olacaktýr.173 Ama topraðýn iþlenmesi gerekmektedir, oysa bu toprakta çalýþan emekçiler, toprak
sahibinin kiracýlarý olmayýp, kulübeleri yýkýldýðý zaman belki de üç mil
ötedeki bir komþu köyde bir damaltý bulmuþlardýr ve çalýþmaya oradan
gelmektedirler. Durumun böyle bir gidiþe yöneldiði yerlerde, hâlâ ayakta kalabilen kulübelerin bakýmsýz ve periþan durumlarý, mahkum olduklarý akibet hakkýnda bir fikir verir. Hepsi de yavaþ yavaþ yýkýlýp gitmek
üzeredirler. Çatýsý henüz yýkýlmamýþ olanlarýn emekçiler tarafýndan kiralanmasýna izin verilir ve sanki doðru dürüst bir evmiþ gibi kira ödediði
halde, emekçi de bu durumdan memnundur. Artýk görüp göreceði
onarým ve bakým, ancak içindeki meteliksiz kiracýnýn gücü yettiði ölçüde olacaktýr. Ve ensonu, [sayfa 700] büsbütün barýnýlamaz duruma gelince
en alçakgönüllü kölelik ölçülerine göre bile içinde durulamaz duruma
gelince bir kulübe daha topraða karýþmýþ olacak ve gelecekteki yoksulluk vergisi biraz daha hafifleyecektir. Büyük toprak sahipleri, egemenlikleri altýndaki toprak üzerindeki nüfusu seyrekleþtirmek yoluyla
yoksulluk vergisinden böylece kurtulurlarken, yerlerinden edilmiþ
emekçiler en yakýn kasaba ya da açýk köyün yolunu tutarlar: en yakýn
173
Bu tür bir göstermelik köyün görünüþü çok hoþtur, ama Katerina IInin Kýrým yolculuðu
sýrasýnda gördüðü köyler gibi gerçekle ilgisi yoktur. Son zamanlarda çobanlar da bu köylerde
görünmez oldular, sözgeliþi, Market Harboro, 500 acre büyüklüðünde bir koyun çiftliðidir, ama
ancak tek bir kiþi çalýþtýrmaktadýr. Bu güzel ovalarda, Leicester ve Northamptonýn güzel
otlaklarýnda uzun yürüyüþleri kýsaltmak için, çobana, çiftlikte bir oda ayrýlýyordu. Þimdi ise,
kendisine barýnma bedeli olarak haftada onüç þilin veriliyor ve o da böyle bir barýnaðý ancak
uzak bir açýk köyde bulabiliyor.
Karl Marks
Kapital I
587
diyorum ama bu en yakýn, emekçinin her gün terini topraðýna
karýþtýrdýðý çiftlikten üç-dört mil ötede olabilir. Bu günlük zahmetli
çalýþmaya, þimdi bir de, bir lokma ekmeðin hatýrýna altý ya da sekiz mil
yolu tepmek eklenecek ve bu, kimsenin umurunda olmayacaktýr. Ve
eðer karýsýyla çocuklarý da, çiftlikte çalýþýyorlarsa, ayný þey onlar için de
sözkonusu olacaktýr. Bu uzun yolun, baþýna açtýðý dert, bu kadar da
deðildir. Açýk köylerde, kulübe spekülatörleri, elden geldiðince ucuza
maledecekleri bir yýðýn ini sýðdýrmak üzere, küçük toprak parçalarý satýnalýrlar. Ve iþte bu sefil yerlerde (açýk köylerde olduklarý halde, kentteki
en berbat konutun en kötü özelliklerini taþýyan bu barýnaklarda) Ýngiliz
tarým emekçileri üstüste yaþar giderler.174 ... Ne var ki, buna karþýlýk,
emekçinin, ekip-biçtiði toprak üzerinde oturduðu yerlerde, konut durumunun, üretken emeðine layýk biçimde olduðunu sanmak yanlýþ olur.
En büyük malikanelerde bile.... emekçinin kulübesi ... en sefil ve periþan
durumda olabilir. Emekçileri ile ailelerine konut diye herhangi bir ahýrý
yeterli bulan toprakbeyi, [sayfa 701] kira konusunda en çetin pazarlýklara
giriþmekten de utanmaz.175 Burasý, ocaðý, helasý, penceresi, bir hendekten baþka akarsuyu, bahçesi olmayan tek odalý bir kulübe olabilir, ama
emekçi bu haksýz durum karþýsýnda bile çaresizdir. ... Ve saðlýðý koruma yasalarý, ancak kaðýt üzerinde varolan ölü sözcüklerdir ... ve uygulanmalarý geniþ ölçüde, bu gibi inleri konut diye kiralayan malsahiplerinin
keyfine býrakýlmýþtýr. ... Parlak ama pek az görülen durumlara bakarak,
Ýngiliz uygarlýðýnýn yüzkarasý olan bu gerçeklerin ezici aðýrlýðýný gözden
kaçýrmak haksýzlýk olur. Bugünkü konut durumunun berbatlýðý orta174
Emekçilerin evleri (daima aþýrý kalabalýk açýk köylerde bulunan) arka yüzleri,
malsahibinin kendisine ait olduðunu söylediði topraðýn daima son sýnýrýna gelecek þekilde
sýrayla yapýldýklarý için, ancak ön cepheden ýþýk ve hava alabilirdi. (Dr. Hunterýn raporu, l.c., s.
135.) Çoðu kez köyün bira satýcýsý ya da bakkalý aym zamanda evini kiraya verir. Bu durumda
tarým emekçisi onun kiþiliðinde çiftçinin yanýsýra bir baþka patron ile de karþý karþýyadýr. Emekçi,
bu adamýn hem müþterisi ve hem de kiracýsýdýr. On þilinlik haftalýðýndan yýllýk 4 sterlin kira
düþüldükten sonra, elinde kalanla satýcýnýn istediði fiyatla modicum [bir tutam -ç.] çayýný, þekerini,
ununu, sabununu, mumunu ve birasýný ondan satýnalmak zorundadýr. (l.c., s. 132 ) Bu açýk
köyler, aslýnda, Ýngiliz tarým proletaryasýnýn açýk cezaevleridir. Bu kulübelerden çoðu, çevredeki
bütün serserilerin gelip geçtikleri kiralýk yerlerden baþka bir þey deðildir. En kötü koþullar
altýnda bile çoðu kez dürüstlüðünü ve saflýðýný þaþýlacak þekilde korumuþ bulunan kýr emekçisi
ve ailesi, buralarda berbat olup giderler. Bina spekülatörleri, küçük toprak sahipleri ve açýk
köyler karþýsýnda, aristokrat tefeci takýmý arasýnda ikiyüzlüce omuz silkip geçmek kuþkusuz
moda haline gelmiþtir. Bunlar, kendi kapalý köylerinin ve göstermelik köylerinin bu açýk
köylerin doðum yerleri olduklarýný ve onlar olmaksýzýn varolamayacaklarýný pekala bilirler.
Emekçiler ... küçük mülk sahipleri olmasaydý, çoðu kez çalýþtýklarý çiftliklerin aðaçlarý altýnda
uymak zorunda kalýrlardý. (l.c.. s. 135.) Açýk ve kapalý köyler sistemi, bütün Midland [Orta
Ýngiltere kontluklarý -ç.] ile baþtanbaþa Ýngilterenin doðu kesiminde görülür.
175
Malsahibi ... haftada 10 þiline çalýþtýrdýðý bir adamýn sýrtýndan ayrýca bir kâr saðlar; bu
zavallý ýrgattan, aslýnda 20 sterlin bile etmeyen evinin kirasý için yýlda 4-5 sterlin kira sýzdýrýr ve
bu iþi ya evimde oturursun ya da baþka bir yere çýkarsýn, ama benden bonservis falan isteme,
diyerek tehditle sürdürür. ... Bir insan, durumunu iyileþtirmek istese de, demiryolu yapýmýnda
ya da taþocaðýnda çalýþmaya kalkýþsa, ayný zorluk ve tehdit hazýrdýr: Ya bu düþük ücretle benim
için çalýþýrsýn ya da haftaya buradan defolur gidersin; domuzunu al, bahçeye ektiðin patatesleri
de sök götür. Malsahibi (yani çiftçi) eðer iþine gelirse, bu gibi durumlarda iþten ayrýlanlarý
cezalandýrmak için ev kirasýný da yükseltir. (Dr. Hunter, l.c., s. 132.)
588
Karl Marks
Kapital I
dayken, bu konuda uzman gözlemcilerin, bu halin, sayýca yetersizlik
karþýsýnda çok daha küçük bir felaket olduðunu söylemeleri, durumun
gerçekten korkunç olduðunu gösteriyor. Kýrsal bölgedeki emekçi konutlarýnýn aðýz aðýza dolu oluþu, yalnýz iþin saðlýk yönünü önemseyenler
için deðil, insanca ve ahlaklý bir yaþam sürdürülmesini dileyenler için
de, yýllardýr derin bir kaygý kaynaðý olmuþtur. Kýrsal bölgelerde bulaþýcý
hastalýklarýn yayýlmasýyla ilgili haberlerde daima bu aþýrý kalabalýðýn,
hastalýðýn önlenmesi konusundaki her türlü çabayý etkisiz duruma getirdiði üzerinde ýsrarla durulmasý, sanki ayný kalemden çýkmýþ gibi, ayný
tümcelerle yinelenir durur. Kýrsal yaþamýn saðlýk üzerindeki çok yararlý
etkilerine karþýn, bulaþýcý hastalýklarýn yayýlmasýna elveriþli olan bu nüfus yoðunluðunun, ayný zamanda, bulaþýcý olmayan hastalýklarýn ortaya
çýkmalarý için de uygun bir ortam yarattýðý gene tekrar tekrar belirtilir.
Kýrsal nüfustaki bu aþýrý yoðunluðun kötülüklerini belirtenler, daha büyük
kötülükler karþýsýnda da susmamýþlardýr. Bunlarýn baþlýca konularý, yalnýzca saðlýða zararlý etkiler olduðu halde, bu konudaki diðer iliþkiler
üzerinde de hemen daima ayný ilgiyle durmuþlar ve dikkatleri
çekmiþlerdir. Evli ya da bekar her iki cinsiyetten yetiþkin kimselerin,
ufacýk bir odada sýkýþ sýkýþ yatýp kalkmalarýnýn çok sýk görülen durumlar olduðunu ve bu durumda her türlü ar ve haya duygularýnýn zedelendiðini, ahlakýn zorunlu olarak bozulduðunu [sayfa 702] raporlarýnda bir inanç
olarak belirtmiþlerdir.176 Örneðin, Buckighamshireýn Wing bölgesinde,
bir tifo salgýný konusundaki son yýllýk raporun ekinde Dr. Ord, ateþler
içinde kendisine gelen, Wingraveden bir delikanlýnýn hastalýðýnýn ilk
günlerinde dokuz kiþiyle ayný odada uyuduðunu, iki hafta içinde bunlardan birkaç tanesinin de hastalýða yakalandýðýný ve birkaç hafta içinde bu dokuz kiþiden beþinin ateþinin yükseldiðini ve bir tanasinin de
öldüðünü söylediðini belirtir. ... Salgýn sýrasýnda Winge giden St. George hastanesi hekimlerinden Dr. Harveyden týpký bu rapora benzeyen
bilgiler alýnmýþtýr. ... Ateþli bir hastalýða tutulan genç bir kadýn, babasý,
anasý, piç çocuðu, kardeþi iki delikanlý, herbirinin birer piçi olan iki kýz
kardeþi ... hepsi 10 kiþi ile birlikte ayný odada yatýyordu. Birkaç hafta
önce ise, bu odada 13 kiþi kalýyordu.177
Dr. Hunter, tamamen tarým bölgelerinde deðil, Ýngilterenin bütün
kontluklarýnda, 5.375 tane tarým emekçisi kulübesinde araþtýrmalar
yapmýþtýr. Bunlardan 2.195inde yalnýzca tek bir yatak odasý (çoðu kez
176
Genç evli çiftler, yetiþkin erkek ve kýz kardeþler için iyi örnek oluþturmazlar: olaylarý
görüp saptamak mümkün olmamakla birlikte, kardeþ1er arasý cinsel iliþkiden dolay, bu iþe
katýlan kadýnlarýn büyük ýstýraplarla ve bazan ölümle yüzyüze geldiklerini söylemek için yeter
bilgiler vardýr. (Dr. Hunter, l.c., s. 137.) Uzun yýllar Londranýn en berbat mahallelerinde görev
yapmýþ olan bir taþra polis memuru, köyündeki kýzlar için þunlarý söylüyor: Bunlardaki açýksaçýklýðý ve utanmazlýðý, Londranýn en berbat yerlerindeki görevim sýrasýnda bile görmedim. ...
Çoðu kez, büyük oðlanlarla kýzlar, analarla babalar ayný odada yatýp kalkýyorlar ve domuzlar
gibi yaþýyorlar. (Child. Empl. Com. Sixth Report, 1867, s. 77 sq., n° 155.)
177
Public Health, Seventh Report, 1865, s. 9, 14 passim.
Karl Marks
Kapital I
589
ayný zamanda oturma odasý olarak da kullanýlýr), 2.930unda iki ve
250sinde ikiden fazla oda bulunmaktadýr. Aþaðýda bir düzine kontluktan seçilen birkaç örnek veriyorum.
(1.) Bedfordshire
Wrestlingtworth. Çoðu daha küçük olmakla birlikte yatak odalarý 12 ayak uzunlukta 10 ayak geniþliðinde. Küçük tek katlý kulübeler
çoðu zaman, tahta perde ile iki yatak odasýna bölünmüþ, 5 ayak 6 inç
yüksekliðindeki mutfakta da çoðu kez bir yatak bulunur. Kira, yýllýk 6
sterlin. Kiracýlar helalarýný kendileri yapar, ev sahibi yalnýz bir çukur
saðlar. Bir kiþi hela yapar yapmaz, bütün komþular bundan yararlanmaya baþlarlar. Richardson denilen bir aileye ait bir ev, kusursuz bir güzellik örneðiydi. Sývalý duvarlar, baloya giden bir hanýmýn elbisesi gibi
dalgalýydý. [sayfa 703] Tavanýn bir ucu içeri, öteki ucu dýþarý kalkýktý ve
burada, fil hortumu gibi büküntülü çamur ve tahta bacasýyla talihsiz bir
ocak dikilip kalmýþtý. Yuvarlanmasýn diye uzun direkten bir de desteðý
vardý. Kapýsýyla penceresi baklava gibi yapýlmýþtý. Gezilen evden yalnýzca 4 tanesinde birden fazla yatak odasý vardý ve hepsi de týka-basa
doluydu. Tek yatak odasýndaki serili þilteler 3 yetiþkin, 3 çocuk, 6 çocuklu evli bir çift vb. barýndýrýyordu.
Dunton. 4-5 sterlin arasýnda deðiþen yüksek. kiralar; haftalýk
iþçi ücreti 10 þilin. Ailedeki hasýr örmeciliði ile kirayý karþýlamayý umuyorlar. Kiralar yükseldikçe, bunu karþýlamak için daha çok sayýda insan çalýþmak zorunda. Bir yatak odasýnda oturan 4 çocuklu altý yetiþkin
insan, 3 sterlin 10 þilin ödüyor. Duntonda, dýþ ölçüleri 15 ayak uzunluðunda 10 ayak geniþliðinde en ucuz evin kirasý 3 sterlin. Ýncelenen
evlerden yalnýz bir tanesinin 2 yatak odasý var. Köyün biraz dýþýnda,
kiracýlarýn, pisliklerini etrafýna yaptýklarý evin kapýsý, alt tarafýndan 9
inç çürüyüp yokolmuþ; geceleri birkaç tuðla ve hasýrla ustalýkla kapatýlan bir giriþ. Pencerede camla gerçevenin yarýsý parçalanmýþ. Eþya
diye bir þey yok, 3 yetiþkin insan, 5 çocuk içiçe uzanmýþ; Dunton, Biggleswade Birliðinde diðer yerlerden daha kötü durumda sayýlmaz.
(2.) Berkshire
Beenham. 1864 Haziranýnda bir adam, karýsý ve dört çocuðu ile
tek katlý bir kulübede oturuyordu. Kýzlarýndan birisi, kýzýla yakalanarak
iþten eve döndü. Öldü. Çocuklarýndan birisi de hastalanýp öldü. Dr.
Hunter ziyaret ettiði sýrada, ana ile çocuklardan birisi tifüsten yatýyordu.
Baba ile çocuklardan birisi dýþarda yatýyordu, ama burayý tecrit etme
güçlüðü vardý, çünkü hastalýktan kýrýlan evin, kirli çamaþýrlarý, zavallý
köyün kalabalýk pazar yerinde yýkanmayý bekliyordu. Evin kirasý haftada 1 þilindi; karý-koca ve 6 çocuk için bir yatak odasý vardý. Evlerden
590
Karl Marks
Kapital I
birisinin haftalýk kirasý 8 peniydi, 14 ayak 6 inç uzunluðunda, 7 ayak
geniþliðindeydi; mutfaðýn yüksekliði 6 ayaktý; yatak odasý penceresizdi;
ocaðý, kapýsý yoktu, yalnýz giriþe açýlýyordu; bahçe de yoktu. Bir adam,
burada, yetiþkin kýzlarý ve oðluyla uzun süre oturmuþtu; baba ile oðul
yatakta yatýyorlardý, kýzlar da giriþte. Aile burada otururken her iki kýzýn
da birer çocuðu vardý, bir tanesi iþevine sýðýndý, ama sonra eve döndü.
[sayfa 704]
(3.) Buckinghamshire
30 kulübede 1.000 acrelýk yerde 130-140 kiþi yaþýyor. Bradenham mahallesi, 1.000 acre yer kaplýyor. 1851de 36 evde 84 erkek 54
kadýn yaþýyordu. Cinsiyetler arasýndaki bu sayý eþitsizliði 1861de 98
erkek ve 87 kadýn olmak üzere kýsmen giderildi; 10 yýlda artýþ; 14 erkek
ve 33 kadýn. Bu arada ev sayýsýnda bir eksilme.
Winslow. Büyük kýsmý oldukça iyi biçimde yeni yapý; evlere
olan talep fazla, çünkü çok periþan durumdaki kulübelerin haftalýðý, 1
þilin ile 1 þilin 3 peni arasýnda.
Water Eaton. Burada toprakbeyleri, artan nüfus karþýsýnda,
evlerin aþaðý yukarý yüzde 20sini yýkmýþlar. Ýþine gitmek için 4 mil
kadar yol yürüyen yoksul bir emekçiye daha yakýn bir kulübe bulup
bulamayacaðý sorulunca, Hayýr, dedi, bu kalabalýk ailemle kimse bana
ev vermez..
Tinkers End, Winslow yakýnýnda. Ýçinde 4 büyük ve 5 çocuðun
yatýp kalktýðý bir oda; 11 ayak uzunluðunda 9 ayak geniþliðinde, en
yüksek yeri 6 ayak 5 inç; bir baþkasý, 11 ayak 7 inç uzunluðunda, 9 ayak
geniþliðinde, 5 ayak 10 inç yüksekliðinde ve 6 kiþi barýndýrýyor. Bu ailelerin
herbiri, bir hükümlü için gerekli görülenden daha az yerde oturuyor.
Her evde tek bir yatak odasý var, hiç birinde arka kapý yok; su pek az;
haftalýk kira, ziyaret edilen evlerde 1 þ. 4 p. ile 2 þ. arasýnda. Görülen 16
evden yalnýz birinde, bir erkek, haftada 10 þilin kazanýyor. Yukarda
anlatýlan koþullarda adam baþýna düþen hava miktarý, boyutlarý 4er
ayak olan bir kutuya bütün gece kapatýlmýþ bir insanýn hava miktarý
kadardýr. Ne var ki, bu eski kulübeler, orasýndan burasýndan zaten havalanmakta.
(4.) Cambridgeshire
Gamblingay, birkaç toprakbeyine aittir. Buradaki kulübeler benzerlerinin en sefil ve periþanýdýr. Çoðu hasýrdan yapýlmadýr. Öldürücü
bir miskinlik, pisliðe umutsuzca boyun eðme burada egemenliðini sürdürüyor. Merkezdeki ihmal, evlerin çürümekte olduðu kuzey ve güney
dýþ mahallelerde öldürücü bir hal almýþ. Ortalýkta görünmeyen toprakbeyleri, bu zavallýlarýn kanlarýný rahatça emiyorlar. Kiralar çok yüksek;
Karl Marks
Kapital I
591
8-9 kiþi ufak bir yatak odasýnda üstüste; iki yerde de, herbiri 1-2 çocuklu
6 insan tek bir küçük odada yatýp kalkýyor. [sayfa 705]
(5.) Essex
Bu kontlukta, insan sayýsý ile kulübe sayýsýndaki azalma, birçok
mahallede elele gidiyor. Bununla birlikte, 22 mahallede, evlerin yýkýlmasý,
nüfus artýþýný önleyemedi, ya da genellikle kentlere göç adý altýnda
yeralan zorunlu boþalmalarý gerçekleþtiremedi. Fingringhoeda 3.443
acrelýk bir mahallede, 1851de 145 ev vardý; 1861de ise yalnýz 110 ev.
Ama halk buradan uzaklaþmak istemiyordu, ve bu koþullar altýnda çoðalmayý da baþardý. 1851de 252 kiþi 61 evde oturuyordu, ama 1861de
262 kiþi 49 eve sýðýþtý. Basildende 1851de, 157 kiþi, 1.827 acre üzerinde,
35 evde yaþýyordu, on yýlýn sonunda 180 kiþi 27 evde. Fingringhoenun
mahalleleri, South Farnbridge, Widford, Basilden ve Ramsden Cragsda,
1851de 1.392 kiþi, 8.449 acre üzerinde 316 evde oturuyordu, 1861de,
ayný alanda, 1.473 kiþi 249 evde.
(6.) Herefordshire
Ýngilterede tahliye-isterisinden en çok acý çeken yer, bu küçük
kasaba oldu. Nadbyde genellikle iki odalý aþýrý kalabalýk kulübelerin
çoðu, çiftçilerindi. Bunlarý, yýllýðý, 3-4 sterlinden kolayca kiralayabiliyorlardý, ödedikleri haftalýk ücret 9 þilindi.
(7.) Huntingdonshire
Hartfordda 1851de 87 ev vardý; kýsa süre sonra bu 1.720 acrelýk
küçük mahallede 19 kulübe yýkýldý; 1831de nüfus 452, 1851de 382,
1861de 341. Tek odalý 14 kulübe ziyaret edildi. Bir tanesinde, evli bir
çift, 3 büyük oðlan, 1 büyük kýz, 4 çocuk toplam 10 nüfus; bir baþkasýnda 3 büyük, 6 çocuk. Ýçinde 8 kiþinin yattýðý odalardan biri, 12 ayak
10 inç boyunda, 12 ayak 2 inç enindeydi, yüksekliði 6 ayak 9 inçti: çýkýntýlar dahil adam baþýna ortalama 130 ayak küp düþüyordu. 14 odada 34
büyük, 33 çocuk. Kulübenin pek azýnda bahçe vardý, ama oturanlarýn
çoðu, 10 ya da 12 þiline bir rood* büyüklüðünde küçük bir toprak kiralýyordu. Bu bahçeler, zaten helasý olmayan evden uzaktaydýlar. Aile,
ihtiyacýný defetmek için ya oraya kadar giderler, ya da bu mahallede
olduðu gibi, haþa huzurdan, bir dolabin çekmecelerini sýrayla doldurarak bunlarý haftada bir kez gübre niyetine bahçelerine götürüp
boþaltýrlar. Japonyada yaþam koþullarý, herhalde bundan daha temiz
ilerliyor. [sayfa 706]
* Dönümün onda biri. -ç.
592
Karl Marks
Kapital I
(8.) Lincolnshire
Langtoft. Burada Wrightin evinde bir adam, karýsý, anasý ve 5
çocuðu ile oturuyor; evde bir mutfak, bulaþýkyeri ve mutfaðýn üzerinde
bir yatak odasý var; mutfakla oda 12 ayak 2 inç boyunda ve 9 ayak 5 inç
eninde; alt katýn tamamý 21 ayak 3 inçe 9 ayak 5 inç. Yukardaki yatak
odasý tavanarasýndadýr ve duvarlarý tepe noktasýnda üçgen gibi birleþir,
önde ufak bir pencere vardýr. Bu adam burada niçin oturuyordu? Bahçenin hatýrýna mý? Hayýr, çünkü bahçe çok küçük. Kira ne kadar? Yüksek,
haftada 1 þilin 3 peni. Ýþine mi yakýn? Hayýr, 6 mil uzak, yani günde
gidiþ-geliþ 12 mil yol yürüyor. Burada oturmasýnýn nedeni, burasý kiralýktý ve nerede, hangi koþulla olursa olsun, tek baþýna bir kulübede
oturmak istiyordu. Aþaðýda, Langtoftta 12 yatak odalý, 38 yetiþkin ve 36
çocuðun oturduðu 12 evin istatistiði verilmiþtir:
Ev No
Yatak
Odasý
Yetiþkinler
Çocuklar
Ýnsan
Sayýsý
Ev No
Yatak
Odasý
Yetiþkinler
Çocuklar
Ýnsan
Sayýsý
LANGTOFTTA ONÝKÝ EV
1
2
3
4
5
6
1
1
1
1
1
1
3
4
4
5
2
5
5
3
4
4
2
3
8
7
8
9
4
8
7
8
9
10
11
12
1
1
1
1
1
1
3
3
2
2
3
3
3
2
0
3
3
4
6
5
2
5
6
6
(9.) Kent
Kennington, 1859 yýlýnda difteri salgýný çýktýðý ve bölge doktorunun yoksul, sýnýflarýn durumlarý üzerine bir araþtýrma yaptýðý sýralarda
çok kalabalýk bir yerdi. Hekim, çok insanýn çalýþtýðý bu bölgede, bazý
kulübelerin yýkýldýðýný, ama yeni hiç bir kulübenin yapýlmadýðýný gördü.
Bir mahallede, kuþkafesi denilen dört ev vardý; herbirinde aþaðýdaki
boyutlarda (ayak ve inç olarak) 4 bölüm vardý:
Mutfak
Bulaþýklýk
Yatak odasý
Yatak odasý
9 ayak 5 inç;
8 ayak 6 inç;
8 ayak 5 inç;
8 ayak 3 inç;
8 ayak 11 inç;
4 ayak 6 inç;
5 ayak 10 inç;
8 ayak 4 inç;
6 ayak 6 inç
6 ayak 6 inç
6 ayak 3 inç
6 ayak 3 inç
[sayfa 707]
(10.) Northamptonshire
Brinworth, Pickford ve Floore. Bu köylerde kýþýn, 20-30 kiþi
Karl Marks
Kapital I
593
iþsizlikten sokaklarda dolaþýp duruyordu. Çiftçiler daima buðday ve yumru bitkiler yetiþen topraklarý yeterince sürmüyorlar, toprakbeyi, iki-üç
çiftliðini birleþtirmeyi yeðliyordu. Böylece iþsizlik baþlýyordu. Bir yanda
toprak, emekçiyi çaðýrýrken, öte yanda gereksinme içinde toprak emekçileri onu istekle seyrediyorlardi. Yazýn aþýrý-çalýþmaktan pestilleri çýkan,
kýþýn ise neredeyse açlýktan ölecek duruma gelen emekçiler, kendilerine özgü argolarý ile þöyle diyorlardi: the parson and gentlefolks seem
frit to death at them (rahiplerle soylular anlaþýlan elbirliði ile bizi gebertecekler).
Flooreda ufacýk bir odada, 4, 5, 6 çocuklu bir aile; 3 büyük, 5
çocuk; bir karý-koca, dede ve kýzýldan yatan 6 çocuðun oturduðu
görülmüþtür; iki odalý iki evin birinde 8, ötekinde 9 kiþi oturuyordu.
(11.) Wiltshire
Stratton. Gezilen 31 evden 8inde yalnýz tek oda var. Pentillde
kulübe kirasý, haftada 1 þilin 3 peni; içinde 4 büyük ve 4 çocuðun
yaþadýðý oda, yalnýzca dört duvar, tabaný çakýl kaplý, tavan ise çürük bir
hasýrla örtülmüþ.
(12.) Worcestershire
Ev yýkýmý burada o kadar fazla deðil; gene de 1851-1861 arasýnda
her evde oturanlarýn ortalama sayýsý 4,2den 4,6ya yükselmiþ durumda.
Badsey. Burada oldukça kulübe ve küçük bahçe var. Bazý
çiftçiler, kulübelern, yoksullarý buraya çektiði için baþlarýna bela olduðunu söylüyorlar. Bir bey de þöyle diyor: yoksullar için ne yapýlsa
fayda etmez; 500 kulübe bile yapýlsa hemen kapýþýlýr; aslýnda ne kadar
yapsan o kadar istekleri artar. (Ona kalýrsa, önce evler kiracýlarý doðuruyor, sonra da onlar doðal bir yasaya uyarak barýnma aracý istiyorlar.) Dr. Hunterýn görüþü: Bu yoksullar da bir yerlerden geliyorlar ve
Badseyde bunlarý çekecek, yardým falan gibi, herhangi bir þey olmadýðýna göre, onlarý buraya gönderen daha kötü bir yerden ayrýlma zorunda kalmýþ olmalarý gerekir. Eðer herkes iþine yakýn bir yerde, biraz
toprakla, [sayfa 708] baþýný sokacak bir yer bulsaydý, bir karýþ topraða çiftçinin ona verdiðinin iki katý para ödediði Badseye gelmeye kalkýþmazdý.
Kentlere sürekli göc, çiftliklerin biraraya toplanýp yoðunlaþmasý,
ekilebilir topraklarýn, mera haline getirilmesi, makineleþme vb. nedeniyle kýrsal bölgelerde sürekli artý-nüfus meydana gelmesi ve kulübelerin
yýkýlmasýyla tarýmsal nüfusun zorla yerlerinden edilmeleri hep elele gider. Bir bölgede insan ne kadar seyrek olursa, nispi arti-nüfus o kadar
fazla, çalýþma araçlarý üzerindeki baský o kadar büyük, tarýmsal nüfusun, barýnma olanaklarýna göre mutlak fazlalýðý o derece üstün ve
dolayýsýyla köylerde yerel artý-nüfus birikimi ile insanlarýn en berbat
594
Karl Marks
Kapital I
koþullar altýnda üstüste yaþamalarý o denli yoðun olur. Ýnsanlarýn kitle
halinde, daðýnýk küçük köylerde ve kasabalarda toplanmalarý, topraktan
zorla sürülüp çýkarýlmalarý sonucu meydana gelir. Sayýlarý azaldýðý ve
saðladýklarý ürünlerin kitlesi büyüdüðü halde, tarým emekçilerinin sürekli olarak gereksiz hale gelmeleri, sefalete düþmelerinin nedeni olur.
Bu yoksul ve periþan durumlarý, bulunduklarý yerlerden sürülmelerinin
nedeni ve son direnme güçlerini de kýrarak onlarý büyük toprak sahipleriyle büyük çiftçilerin kölesi haline dönüþtüren sefil barýnma koþullarýnýn
baþlýca kaynaðýdýr.178 Böylece, en düþük ücret, onlar için doða yasasý
haline gelir. Toprak, üzerindeki sürekli nispi artý-nüfusa karþýn, gene
de seyrek nüfuslu bir yerdir. Bu, yalnýzca, insanlarýn, kentlere, madenlere, demiryolu yapýmýna vb. doðru akttýðý noktalarda yerel olarak görülmez, ayný durum, ilkyaz, ve yazýn olduðu kadar hasat zamanýnda da,
Ýngiliz tarýmýnýn son derece dikkatli ve yoðun çalýþtýðý ve ek iþçiye gereksinme duyduðu dönemlerde de her yerde farkedilir. Topraðýn olaðan
gereksinmeleri için her zaman gereðinden fazla, [sayfa 709] oysa olaðanüstü ya da geçici zamanlar için her zaman gereðinden az tarým emekçisi
vardýr.179 Ýþte bu nedenle, resmi belgelerde, ayný yerlerde ve ayný zamanlarda hem iþçi eksikliði ve hem de iþçi fazlalýðý konusunda çeliþik
þikayetlere raslýyoruz. Geçici ya da yerel emek gereksinmesi, ücretlerde yükselmeye yolaçmaz, ama kadýnlarla çocuklarýn zorla tarlalara gönderilmelerine, ve giderek daha küçük yaþlarda sömürülmelerine yolaçar.
178
Tarým emekçisinin tanrý vergisi çalýþmasý onun durumuna bir haysiyet kazandýrýr. O, bir
köle deðil, bir barýþ eridir ve toprakbeyinin, ona, evli erkeklere sulanacak türden bir ev vermesi
gerekir, çünkü ondan, ülkenin askerden istediði gibi zorunlu bir emek-gücü istemektedir. Yaptýðý
iþ için, askerin aldýðýndan daha fazla bir ücret almamaktadýr. Týpký asker gibi o da daha çok
genç, bilisiz ve kendi iþinden ve oturduðu yerden baþka bir þey bilmediði bir zamanda iþe alýnýr.
Erken evlilik ve çevrenin çeþitli yasalarý onun üzerinde, kura ve askeri ceza yasalarýnýn iþlemesi
gibi etkili olur. (Dr. Hunter, l.c., s. 132.) Arasýra çok yumuþak kalpli bir toprakbeyinin kendi
eseri olan yalnýzlýk ve ýssýzlýktan yakýndýðý da görülür. Lord Leicester, Hookham þatosunun
tamamlanmasý üzerine kendisini kutlamaya gelenlere þöyle diyor: Ýnsanýn kendi ülkesinde
yaapayalnýz olmasý hüzünlü bir þey. Çevreme bakýyorum benimkinden baþka ev yok. Ben,
Devler Þatosunun deviyim ve bütün komþularýmý yuttum.
179
Son on yýldýr Fransada buna benzer bir hareket görülüyor: kapitalist üretim, tarýmý ele
geçirdiði ölçüde artý tarýmsal nüfusu kentlere sürüyor. Burada da, gene, barýnma ve diðer
koþullarda, artý-nüfusun kaynaðýndaki bozulma ve yozIaþmalarý görüyoruz. Bu, topraðýn
parsellenmesi sisteminin yarattýðý Prolétariat foncier [toprak proletaryasý ç.] konusunda,
diðerlerl arasýnda, Colinsin daha önceki sözü edilen yapýtýna ve Karl Marxýn, Der Achtzehnte
Brumaire des Louis Bonaparte, 2. Aufl., Hamburg, 1869, s. 56, sqq., [Louis Bonaparteýn 18
Brumairei, Sol Yayýnlarý, Ankara 1977, s. 135 vd.] adlý yapýtýna bakýnýz. 1846 yýlýnda Fransada
kent nüfusu yüzde 24,42, tarýmsal nüfus yüzde 75.58; 1861de ilki yüzde 28,86, ikincisi yüzde
71.14 idi. Son beþ yil içersinde, tarýmsal nüfus yüzdesindeki azalma daha da belirlidir. Daha
1846 yýlýnda Pierre Dupont, Ýþçiler þarkýsýnda, þöyle diyordu:
Mal vétus, logés dans des trous,
Sous les combles, dans les décombres,
Nous vivons avec les hiboux
Et les larrons, amis des ombres,
[Üstbaþ lime lime, izbe deliklerde,
Çatý katlarýnda, yýkýntýlar içinde,
Yaþarýz, karanlýklarýn dostu
Baykuþlar ve uðrularla birlikte.]
Karl Marks
Kapital I
595
Kadýnlarla çocuklarýn sömürülmeleri büyük boyutlara ulaþýr ulaþmaz,
bu durum, erkek tarým emekçilerini artý-nüfus haline getirmenin ve
ücretlerini düþürmenin bir aracý haline gelir. Ýngilterenin doðusunda
bu cercle vicieuxnün* parlak bir sonucu olarak, burada kýsaca ele alýnmasý gereken, ekip sistemi denilen þeyi yaratmýþtýr.180
Bu ekip sistemi, Lincoln, Huntington, Cambridge, Norfolk, Suffolk, ve Nottingham kontluklarýnda bütünüyle, çevredeki Northampton, Bedford ve Rutland kontluklarýnda yer yer egemendir. Lincolnshire
bize örnek olabilir. Bu kontluðun büyük bir kýsmý eskiden bataklýk halindeki yeni topraklardýr ve hatta bu adý taþýyan doðu kontluklarý gibi son
zamanlarda denizden kazanýlmýþtýr. Buharlý makineler su boþaltma
iþlerinde harikalar yaratmýþlardýr. Bir zarmanýn bataklýk ve kumluklarý
þimdi hububat ve yüksek rant denizi halini almýþlardýr. Axholme adasý
ile Trent kýyýlarýndaki diðer bölgelerde de, insan emeðiyle kazanýlan
alüvyon topraklar için de ayný þeyler söylenebilir. Yepyeni çiftliklerin
doðup geliþmesi [sayfa 710] ölçüsünde, yeni kulübelerin yapýlmamasý bir
yana, eskiler de. yýkýlmýþ ve gerekli emek-gücü ancak millerce uzaktaki
açýk köylerden, tepelerin çevresini dolanan uzun yollarýn aþýlmasýyla
saðlanabilmiþtir. Halk, kýþ mevsiminin sürekli su baskýnlarýndan korunabilmek için, daha önceleri ancak buralara sýðýnabilmiþti. 400-1.000
acrelik çiftliklerde oturan emekçiler (bunlara devamlý emekçiler denir), yalnýzca, sürekli, zor ve atla yapýlan türdeki tarým iþlerinde
çalýþtýrýlýyordu. Her yüz acreda ortalama yalnýz bir kulübe bulunuyordu.
Örneðin bu bataklýk arazi çiftiçilerinden biri, Araþtýrma Komisyonu önünde þunlarý söylemiþti: Hepsi de ekilebilir 320 acre toprak iþliyorum.
Çiftliðimde hiç kulübe yok. Þimdi çiftliðimde tek bir iþçi var. Çevrede
oturan dört at sürücüm var. Hafif iþleri, biz, gezginci ekiplere yaptýrýyoruz.181 Toprak, yanan otlarýn sökülmesi, çapa, bazý gübreleme iþleri,
taþlarýn ayýklanmasý vb. gibi epeyce hafif iþe gereksinme gösteriyor. Bu
gibi iþleri, açýk köylerde oturan ekipler ya da örgütlenmiþ takýmlar yapmaktadýr.
Bu ekipler, kadýnlarla her iki cinsiyetten gençleri (13-18 yaþ arasýnda, ama çoðu durumlarda 13 yaþýndaki oðlan çocuklarý ekipten çýkartýlýrlar) ve gene her iki cinsiyetten çocuklarý (6-13 yaþ arasýnda) kapsayan
10 ile 40-50 kiþilik gruplardýr. Baþlarýndaki ekipbaþý, daima sýradan bir
tarým emekçisidir, ama genellikle külhanbeyi denilen cinsten, serseri,
ayyaþ, ama giriþken ve savoir fairedir.** Çiftçinin emrinde deðil, kendi
emrinde çalýþan, ekibi o toplar ve kurar. Çiftçi ile genellikle parça-baþý
anlaþma yapar ve kazancý, ortalama olarak, sýradan tarým emekçisin180
Sixth and last Report of the Childrens Employment Commission, 1867 Martýnýn sonunda
yayýnlanmýþtýr ve yalnýz, tarýmdaki ekip sistemini ele almaktadýr.
181
Child. Emp. Comm., Vl. Report, Evidence, n° 173, s. 37.
* Kýsýr döngü. -ç.
** Ýþbilir, becerikli. -ç.
596
Karl Marks
Kapital I
den çok fazla olmamakla birlikte,182 gene de baþýnda bulunduðu ekipten en kýsa zamanda elden geldiðince fazla iþ saðlama konusunda
göstereceði marifete baðlýdýr. Çiftçiler, kadýnlarýn ancak erkeklerin yönetimi altýnda düzenli çalýþtýklarýný ve gene kadýnlarla çocuklarýn bir
kez iþe koyuldu mu Fouriernin de bildiði gibi bütün çabalarýný ve
güçlerini hiç sakýnmadan harcadýklarýný, oysa erkeklerin güçlerini elden geldiðince az harcamak için her türlü kurnazlýðý gösterdiklerini
bilirler. Ekipbaþlarý, çiftlik çiftlik dolaþýrlar ve böylece ekiplerine yýlýn 6
ila 8ayýnda iþ bulurlar. Bu nedenle, emekçi [sayfa 711] aileleri için, yalnýz
arasýra çocuk çalýþtýran tek çiftçinin yanýnda çalýþmaktansa, böyle bir
ekipte onun emrinde çalýþmak çok daha kârlý ve güvenlidir. Bu durum,
ekipbaþýnýn etkisini açýk köylerde öylesine artýrmýþtýr ki, çocuk iþçi genellikle ancak onun aracýlýðý ile çalýþtýrýlabilir. Bu çocuklarý ekipten ayrý
olarak kiralamak, onun ikinci bir iþidir.
Bu sistemin kusurlarý arasýnda, çocuklarla gençlerin aþýrý
çalýþtýrýlmasý, çiftliklere gidiþ-dönüþ sýrasýnda, 5, 6 ve bazan 7 mile ulaþan
uzun yürüyüþler ve ensonu ekibin uðradýðý moral çöküntü sayýlabilir.
Bazý yerlerde sürücü adý verilen ekipbaþlarýnýn elinde uzun bir sopa
olsa da, o, bunu çok seyrek kullanýr ve zalimce davranýþlar konusunda
þikayetler pek az görülür. O, demokratik bir imparator ya da bir tür
Fareli Köyün Kavalcýsýdýr. Bu yüzden, uyruklarý arasýnda sevimli olmak
zorundadýr ve onlarý, kendisine, yönettiði çingene yaþamýnýn sevimli
yanlarýyla baðlar. Kaba bir özgürlük, gürültülü bir neþe ve açýk-saçýk bir
umursamazlýk, ekibe bir çekicilik kazandýrýr. Genellikle, ekipbaþý, ücretleri meyhanede öder ve sonra yalpalayan bir alay insanýn önünde, saðýnda solunda iki güçlü kadýnýn desteðiyle, çocuklarla delikanlýlarýn izlediði,
alaycý ve yakasý açýlmadýk türküler söyleyen bir topluluk geçip gider.
Fouriernin phanérogame* dediði dönüþ yolculuðu, artýk baþlamýþtýr.
13-14 yaþýndaki kýzlarýn, ayný yaþtaki arkadaþlarýndan gebe kalmalarý
olaðan þeylerdendir. Ekibi oluþturan açýk köyler, Sodom ve Gomorralar183
halini alýr ve buralardaki gayrýmeþru doðum oraný, ülkenin geri kalan
yerlerindeki oranýn iki katýna ulaþýr. Böyle okullarda yetiþen kýzlarýn
evlendikten sonrada ahlaki durumlarýna yukarda deðinilmiþti.
Doðurduklarý çocuklar, eðer afyon, iþlerini bitirememiþse, bu ekiplerin
gelecekteki üyeleri olurlar.
Klasik biçimiyle bu ekiplere, genel, ortak ya da gezginci (public,
common or tramping gang) ekipler adý verilir. Çünkü, özel ekipler diye
bir þey daha vardýr. Bunlar da týpký genel ekip kuruluþundadýr, ama
üyeleri daha azdýr ve ekipbaþý yerine, çiftçinin nasýl yararlanacaðýný
182
Bazý ekipbaþlarý, bununla birlikte 500 acrelik çiftliklerin ya da sýra sýra evlerin sahibi
durumuna yükselmeyi baþardýlar.
183
Ludfordlu kýzlarýn yarýsý bu ekipler ile düþüp kalkarak mahvoldular. l.c., s 6. § 32.
* Çiçeksel döllenme. (Charles Fourier, Le nouveau monde industriell et sociétaire, Paris
1829, Kesim 5, 36. bölüme ek ve bölüm 6.) -ç.
Karl Marks
Kapital I
597
bilemediði yaþlý bir çiftlik hizmetkarýnýn yönetimi altýnda çalýþýrlar. Bunlarda, çingene neþesi yoktur, ama tanýklarýn söylediðine göre, çocuklara ödenen ücret ve bunlara [sayfa 712] karþý davranýþ daha kötüdür.
Son yýllarda devamlý bir ilerleme gösteren184 bu gezginci ekip
sistemi, kuþkusuz ekipbaþýnýn keyfi için varolmamýþtýr. Asýl varlýk nedeni, büyük çiftçiler185 ve dolaylý olarak da toprakbeylerinin186 zenginleþmesi
içindir. Bu büyük çiftçiler için, emekçilerini normal düzeyin altýnda tuttuðu halde her fazladan iþ için elinin altýnda daima yedekte emekçi
bulundurmak, en az parayla187 en çok emek saðlamak ve yetiþkin erkek
emekçiyi bollaþtýrmak için bundan daha uygun bir yol olamaz. Buraya kadar yapýlan açýklamalardan, bir yandan, tarým emekçileri için az
ya da çok bir iþ kýtlýðýný kabul etmekle birlikte, öte yandan da, yetiþkin
erkek iþçi gereksinmesi ve bunlarýn kentlere göç etmesi yüzünden bu
sistemin zorunluluðunu öne sürmenin asýl nedeni anlaþýlmýþ olmalýdýr.188 Lincolnshireýn, yabanýl otlardan arýndýrýlmýþ topraklarý ve yabanýl
insan otlarý, kapitalist üretimin karþýt iki kutbudur.189 [sayfa 713]
184
Ekipler son yýllarda büyük ölçüde arttýlar. Bazý yerlerde bunlarýn oldulça yakýn zamanlarda
kullanýlmaya baþlandýðý söyleniyor: ekiplerin uzun zamandýr ... çalýþtýðý yerlerde ... daha fazla ve
daha genç çocuklar çalýþtýrýlýyor. (l.c., s. 79, § 174.)
185
Küçük çiftçiler hiç ekip kullanmýyorlar. Yoksul topraklar üzerinde deðil, 40 ile 50 þilin
kira getiren topraklar üzerinde çok sayýda kadýn ve çocuk çalýþtýrýlmaktadýr. (l.c., s. 17, 14.)
186
Aldýðý rantýn tadý damaðýnda olan bu beylerden bir tanesi, Araþtýrma Komisyonuna,
bütün bu gürültünün, sistemin adýndan ileri geldiðini öfkeyle söylemiþtir. Eðer bunlara ekip
yerine, Kýr Gençliðinin Baðýmsýz Sanayi Birliði denseydi hiç kimsenin sesi çýkmazdý.
187
Ekip iþi, diðer iþten daha ucuzdur diyor bir eski ekipbaþý, çalýþtýrýlmalarýnýn nedeni de
budur. (l.c., s. 17, § 14.) Bir çiftçi de þöyle diyor: Ekip sistemi, çiftçi için mutlaka en ucuzu,
çocuklar için mutlaka en kötüsüdür. (l.c., s. 16, § 3.)
188
Ekiplerde, þimdi çocuklarýn yaptýklarý iþin çoðunu, eskiden, kuþkusuz, erkekler ile
kadýnlar yapardý. Þimdi, eskiden kadýnlar ile çocuklarýn çalýþtýðýndan fazla erkek iþçi iþsiz
durumda. (l.c., s. 43, n° 202.) Buna karþýlýk, þunlar da söyleniyor: Emek sorunu bazý tarýmsal
bölgelerde, özellikle verimli yerlerde, göç ve büyük kentlere ulaþýmý kolaylaþtýran demiryollarý
nedeniyle o kadar ciddi bir þekil almýþtýr ki, ben (yaný, büyük bir toprakbeyinin kahyasý)
çocuklarýn hizmetini, vazgeçilmez bir þey sayýyorum. (l.c., s. 80, n° 180.) Çünkü, Ýngiliz tarým
bölgelerindeki emek sorunu, uygar dünyanýn geri kalan kýsmýndan farklý olarak, büyük
toprakbeyleriyle çiftçilerin sorunu demektir; yani tarýmsal nüfusun sürekli artýþ gösteren dýþ
gücüne karþýn, ülkede yeterli nispi artý-nüfusun nasýl devam ettirileceði ve böylece tarým
emekçilerinin ücretlerinin nasýl en düþük düzeyde tutulabileceði sorunudur.
189
Çocuk ölümleri konusunu ele alan ve bu arada da ekip sistemine deðinilen Halk Saðlýðý
Raporundan basýnýn ve dolayýsýyla Ýngiliz kamuoyunun haberi olmamýþtýr. Buna karþýlýk,
komisyonunun son raporu, basýna, daima iþine gelen, sansasyonel bir haber saðlamýþtýr. Liberal
basýn, Güney Adalarý sakýnlerinin ahlaklarýný düzeltmek için güney kutbuna özel misyonerler
gönderen kibar beylerle hanýmlarýn ve Lincolnshirei dolduran dolgun maaþlý devlet kilisesi
rahiplerinin kendi malikanelerinde ve kendi gözleri önünde böyle bir sistemin uygulanmasýna
nasýl izin verdiklerini sorarken, daha kibar ve ince basýn, kendi öz evlatlarýný böylesine bir
köleliðe satabilen kýrsal nüfusun bu kaba yozlaþmasý üzerinde derin düþüncelere dalmakla
yetinmiþti! Oysa bu hassas kiþilerin tarým emekçilerini mahküm ettikleri lanetli koþullar altýnda,
bunlarýn kendi çocuklarýný yemelerine bile þaþmamak gerekirdi. Asýl þaþýlacak þey, çoðunun
hâlâ sahip bulunduðu karakter saðlamlýðýdýr. Resmi raporlar, ekip sisteminin uygulandýðý
bölgelerde bile ana-babalarýn bu sistemi lanetlediklerini ortaya koyuyor: Ana-babalarýn, çoðu
durumda, karþýlaþtýklarý baskýlara ve kiþisel eðilimlerine karþý koymalarýnda kendilerine yardýmcý
olabilecek yasal yükümlülükleri sevinçle karþýlayacaklarýný gösteren pek çok kanýt vardýr. Bazan
kilise yardým kurulu üyeleri, bazan patronlar tarafýndan, okul çaðýndayken çocuklarýn
598
Karl Marks
Kapital I
(f) Ýrlanda
Bu kesimi tamamlarken, Ýrlandaya kýsa bir yolculuk yapmamýz
gerekir. Önce, bu konudaki baþlýca gerçekler:
Ýrlanda nüfusu 1841de 8.222.664e ulaþtý; 1861de 6.623.985e,
1861de 5.850.309a ve 1866da 5,5 milyona, yani neredeyse 1801 düzeyine indi. Bu azalma, 1846 kýtlýðý ile baþladýðý ve böylece Ýrlanda yirmi
yýldan az bir zamanda nüfusunun 5/16sýnden fazlasýný yitirdi.190 Göçedenlerin toplam sayýsý, 1851 Mayýsý ile 1865 Temmuzuna kadar 1.591.487
kiþiydi: 1861-1865 yýllarý arasýndaki toplam göç, yarým milyonu aþýyordu.
Oturulan evlerin sayýsý, 1851-1861 arasýnda 52.990 kadar azaldý. Gene
1851-1861 arasýnda, 15-30 acre büyüklüðünde kira ile tutulan çiftliklerin
sayýsý 61.000, 30 acredan büyük olanlarýnki 109.000 kadar arttý; oysa
bütün çiftliklerin toplam sayýsý, 120.000e düþtü. Bu düþüþün nedeni,
demek ki, 15 acredan küçük çiftliklerin ortadan kalkmasý, yani bunlarýn merkezileþmesiydi. [sayfa 714]
A TABLOSU
ÇÝFTLÝK HAYVANLARI
Yýlllar
1860
1861
1862
1863
1864
1865
Yýllar
1860
1861
1862
1863
1864
1865
ATLAR
Toplam
Azalýþ
619.811
614.232
5.579
602.894
11.338
579.978
22.916
562.158
17.820
547.867
14.291
Toplam
3.542.080
3.556.050
3.456.132
3.308.204
3.366.941
3.688.742
KOYUNLAR
Azalýþ
Toplam
3.96.374
3.471.688
3.254.890
3.144.231
3.262.294
3.493.414
Artýþ
13.970
99.918
147.928
58.737
321.801
SIÐIRLAR
Azalýþ
Artýþ
134.686
216.798
110.659
DOMUZLAR
Toplam
Azalýþ
2.271.072
1.102.042
169.030
1.154.324
1.067.458
86.866
1.058.480
8.978
1.299.893
118.063
231.120
Artýþ
52.282
241.413
çalýþtýrmalarý, aksi halde kendilerine de yol verileceði tehdidi ile karþý karþýya kalýrlar. ... Her
türlü zaman ve güç kaybý, iþçilere ve çocuklarýna yüklenen ve bedeli ödenmeyen yorgunluklarýn
verdiði acý ve ýstýraplar, kalabalýk kulübeleriii ya da çalýþma ekiplerinin bozucu etkilerinin,
çocuklarýn ahlaký üzerindeki tahribatý her an izleyen ana-babalarýn duygularý ... Ýþte bütün bu
durumlarýn, zavallý iþçilerin kafalarýnda anlaþýlmasý kolay ve ayrýntýlarýna girilmesi gereksiz
duygular yaratýr. Kendilerine verilen bu kadar büyük bedensel ve ruhsal acýlarýn nedenlerinden
kendilerinin sorumlu bulunmadýklarýný herhalde bilmektedirler: ve eðer güçleri yetse, bu
durumlara mutlaka boyun eðmeyeceklerdir, ama bunlarla savaþým verecek güce de sahip
deðillerdir. (l.c., s. xx, § 82, ve xxiii, n° 96.)
190
Ýrlanda nüfusu: 1801, 5.319.867 kiþi; 1811. 6.084.996; 1821, 6.869.544; 1831, 7.828.347;
1841, 8.222.664.
Karl Marks
Kapital I
599
Nüfustaki azalýþý, doðal olarak ürün kitlesindeki bir azalma izledi. Bizim için, yarým milyondan fazla insanýn göç ettiði ve mutlak nüfusun 1/3 milyondan fazla azaldýðý 1861-1865 dönemindeki 5 yýlý
incelemek yeterli olacaktýr. Yukardaki tablodan çýkan sonuçlar:191
ATLAR
Mutlak Azalýþ
71.944
SIÐIRLAR
Mutlak Azalýþ
112.960
KOYUNLAR
Mutlak Artýþ
146.662
DOMUZLAR
Mutlak Artýþ
28.821*
Þimdi de, hem insanlarýn, hem hayvanlarýn geçim araçlarýný saðlayan tarýma bir gözatalým. Aþaðýdaki tabloda, yýllýk azalýþ ve artýþ, bir
önceki yýla göre hesaplanmýþtýr. Hububat, buðday, yulaf, arpa, çavdar,
bakla ve mercimeði; yeþil bitkiler, patates, þalgam, bayýr turpu, pancar,
lahana, havuç, kara havuç, ak burçak, vb. gibi bitkileri kapsamaktadýr.
B TABLOSU
TARIM ÜRÜNLERÝ EKÝLEN VE OTLAK OLARAK KULLANILAN
ARAZÝDEKÝ ARTIÞ VE AZALIÞ
(Acre olarak)
Yýllar
1861
1862
1863
1864
1865
1861-1865
Hububat
Azalýþ
15.701
72.734
144.719
122.43
72.450
428.041
Azalýþ
36.974
74.785
19.32
2.3171
Yeþil Bitkiler
Artýþ
25.421
108.013
Azalýþ
47.969
Çayýr ve
Yoncalar
Artýþ
Azalýþ
6.623
7.724
47.486
68.970 50.159
82.834
Keten
Artýþ
19.271
2.055
63.922
87.761
122.850
Azalýþ
81.373
138.841
Toplam
Ekilen
Arazi
Artýþ
10.493
28.218
330.370
[sayfa 715]
1865 yýlýnda, otlak hanesine 127.470 acre toprak katýldý; bunun
baþlýca nedeni, bataklýk ve oturulmayan kýraç bölgelerin 101.543 acre
kadar bir azalma göstermesidir. Eðer 1864 ile 1865 yýllarý arasýnda bir
karþýlaþtýrma yaparsak, hububatta 246.667 quarterlýk bir azalma olduðunu görürüz; bunun 48.999u buðday, 166.605i yulaf, 29.892si arpa vb.dýr.
1865te patates ekilen topraklarda bir artýþ olduðu halde, bu üründe,
446.398 ton bir azalma olmuþtur. [Bkz: C Tablosu.]
Ýrlandadaki nüfus ve tarým ürünlerindeki hareketi gördükten sonra þimdi de, toprakbeyleriyle, büyük çiftçilerin ve sanayi kapitalistlerinin
keselerindeki harekete bir gözatacaðýz. Bu hareketler, gelir vergisindeki
191
Daha geriye gidersek daha kötü sonuçlarla karþýlaþýrýz: koyun 1865te 3.688.742 idi, ama
1856da 3.694.294tü, domuz 1865te 1.299.893 idi, ama 1858de 1.409.883tü.
* Almanca metne göre düzeltilmiþtir. Ýngilizce metinde: atlar 72.39, sýðýrlar 116.626, koyunlar
146.608, domuzlar 28.819. -ç.
600
Karl Marks
Kapital I
C TABLOSU
EKÝLEN TOPRAKTA, ACRE BAÞINA ÜRÜNDE VE TOPLAM ÜRÜNDE, 1864 YILINA
ORANLA, 1865 YILINDA GÖRÜLEN AZALIÞ YA DA ARTIÞ192
Ürünler
Buðday
Yulaf
Arpa
Bere
Çavdar
Patates
Þalgam
Turp
Lahana
Keten
Ot
Ekilen Toprak
1864
1865
Artýþ
1865
Azalýþ
276.483
1.814.886
172.700
266.899
1.745.228
177.102
4.402
8.894
10.091
1.197
1.039.724
337.355
14.073
31.821
301.693
1.609.569
1.066.260 26.536
334.212
14.389
316
33.622 1.801
251.433
1.678.493 68.924
Acre Baþýna Ürün
1865
Ürünler
1864 1865 Artýþ Azalýþ
9.494 Buðday (kental)
69.658 Yulaf (kental)
Arpa (kental)
Bere (kental)
Çavdar (kental)
Patates (ton)
3.143 Þalgam (ton)
Turp (ton)
Lahana (ton)
50.260 Keten (stone)*
Ot (ton)
13,3 13,0
12,1 12,3
15,9 14,9
0,3
8,5
4,1
10,3
10,5
9,3
34,2
1,6
10,4
3,6
9,9
13,3
10,4
25,2
1,8
Toplam Ürün
1865
1865
Artýþ
Azalýþ
826.783
48.999
7.659.727
166.605
732.017
29.892
1,0
875.782
7.826.332
761.909
1,6
15.160
13.989
12.680
4.312.388
3.467.659
147.284
297.375
64.506
2.607.153
18.364
3.865.990
8.301.6831
191.937
350.252
39.561
3.O68.707
0,2
16,4 14,8
1864
1,9
0,5
0,4
2,8
1,1
9,0
0,2
1.171
5.684
446.398
165.976
44.653
52.877
24.945
461.554
yükselme ve alçalmada yansýr. Þurasýný da anýmsatmak gerekir ki, D
tablosuna (büyük çiftçilerin dýþýndaki kârlar), serbest meslek kârlarý,
yani, avukat, doktor vb. gibi kimselerin gelirleri de dahildir; ayrýntýlarý
gösterilmeyen C ve E tablolarýna, memurlarýn, subaylarýn, rantýyelerin,
devlet alacaklýlarýnýn vb. kazançlarý girer.
D TABLOSU
GELÝR VERGÝSÝNE TABÝ GELÝRLER193
(Sterlin Olarak)
1860
A Kategorisi
Toprak rantý
B Kategorisi
Çiftçi kârlarý
D Kategorisi
Sanayi vb. kârlarý
Toplam A-E
Kategorileri
12.893.829
1861
1862
13.003.554 13.398.938
1863
1864
1865
13.494.091
13.470.700
13.801.616
2.765.387
2.773.644
2.937.899
2.938.832
2.930.874
2.946.072
4.891.652
4.836.203
4.858.800
4.846.497
4.546.147
4.850.199
22.998.394 23.597.574
23.658.631
23.236.298
23.930.340
22.962.885
D tablosunda, , 1863-1864 arasýnda yýllýk ortalama gelir artýþý yalnýzca 0,93 olmuþtur; oysa ayný dönemde, Büyük Britanyada, bu, 4,58dir.
192
Tablodaki veriler þu malzemelerden toplandý: 1860 yýlý ve sonrasý için, Agricultural
Statistics, Ireland, Tables showing the estimated average Produce etc., Dublin 1866. Bu istatistikler
resmidir ve her yýl parlamentoya sunulur. [2. Baskýya not. 1872 yýlý ile 1871 yýlýna ait resmi
istatistiklerin karþýlaþtýrýlmasý, ekilen topraklarda 134.915 acrelik bir eksilme olduðunu
göstermektedir. Þalgam, havuç gibi yeþil bitkilerde bir artýþ; ekilen topraklarda buðday için
16.000; yulaf için 14.000; arpa ve çavdar için 4.000; patates için 66.632; kenevir için 34.667; çayýr,
yonca, burçak, kolza için 30.000 acrelik bir azalma görülmektedir. Buðday ekilen topraklarda
son 5 yýldaki azalma þöyle olmuþtur: 1868. 285.000; 1869, 280.000; 1870, 259.000; 1871, 244.000;
1872, 228.000 acre. 1872 yýlý için yuvarlak rakam olarak at sayýsýndý 2.600, boynuzlu hayvan
sayýsýnda 80.000, koyun sayýsýnda 68.603 bir arýþ, domuz sayýsýnda 236.000lik bir azalma
olmuþtur.]
193
Tenth Report of the Commissioners of Inland Reveneu, Lond. 1866.
Karl Marks
Kapital I
601
Aþaðýdaki tablo (büyük çiftçilerinki hariç) 1864 ile 1865 yýllarý için kârlarýn daðýlýmýný gösteriyor:
E TABLOSU *
D KATEGORÝSÝ, ÝRLANDADA (60 STERLÝNÝN ÜZERÝNDE)
KÂR GELÝRÝ194
Yillik toplam gelir
60-100 sterlin arasýnda yýllýk gelir
Yýllýk toplam gelir
Yýllýk toplam gelirden kalan
Bunlarýn bölünüþü
1864
Sterlin
Kiþi
4.368.610
17.467
238.726
5.015
1.979.066
11.321
2.150.818
1.131
1865
Sterlin
Kiþi
4.669.979
18.081
222.575
4.703
2.028.571
12.184
2.418.833
1.194
1.073.906
1.076.912
430.535
646.377
262.819
1.097.927
1.320.906
584.458
736.448
274.528
1.010
121
95
26
3
1.044
150
122
28
3
Kapitalist üretimin tamamýyla geliþtiði bir sanayi ülkesi olan [sayfa
Ýngiltere, Ýrlandanýn karþýlaþtýðý türden bir nüfus boþalmasýyla herhalde kan kaybýndan ölmüþ olurdu. Ama halen Ýrlanda, hububat, yün,
canlý hayvan, sanayi ve ordusu için asker saðladýðý ülkeden geniþ bir
kanalla ayrýlmýþ ve Ýngilterenin yalnýz tarýmsal bir bölgesi olmuþtur.
Ýrlandadaki bu nüfus azalmasý, topraðýn büyük bir kýsmýný
iþlenemez duruma getirmiþ, tarým üretimini büyük ölçüde azaltmýþ,195
ve hayvancýlýða ayrýlan çok büyük bölgelere karþýn, hayvancýlýðýn bazý
kollarýnda mutlak bir azalmaya, bazýlarýnda ise sürekli gerilemelerle
kesintiye uðrayan, sözü edilmeye deðmeyecek ilerlemelere yolaçmýþtýr. Gene de, nüfustaki bu azalmayla birlikte, toprak rantlarý ile çiftçilerin kârlarý bu kârlardaki yükseliþ, rantlardaki kadar kararlý olmamakla.
Birlikte yükselmiþtir. Bunun nedeni, kolayça anlaþýlabilir. Bir yandan,
küçük çiftliklerin büyüklere katýlmasý ve ekilebilir topraklarýn otlak haline getirilmesiyle, toplam ürünün daha büyük bir kýsmý artý-ürün haline
gelmiþtir. Bu artý-ürün, bir parçasýný oluþturduðu toplam ürün azaldýðý
halde, artmýþtýr. Öte yandan, son 20 yýlda ve özellikle bunun son on
yýlýnda Ýngiliz piyasasýnda, et, yün vb. fiyatlarýnýn yükselmesi sonucu,
[sayfa 718] bu artý-ürünün para deðeri, kitlesinden daha büyük bir hýzla
artmýþtýr.
Baþkalarýnýn emeðiyle birleþerek kendi deðerini artýrmaksýzýn,
717]
194
D baþlýðý altýndaki toplam yýllýk gelir, yasalarýn saðladýðý bazý indirimler nedeniyle bu
tabloda, bundan sonraki tablodan farklý görülmektedir.
195
Eðer acre baþýna verim de azalýyorsa, þurasýný da unutmamak gerekir ki, yüzelli yýldýr
Ýngiltere, dolaylý olarak Ýrlanda topraðýný da ihraç etmekte ve bunu, gücünü yitiren topraðýn
yararlý öðelerinin yerini alacak maddeleri çiftçilere saðlamadan yapmaktadýr.
* Almanca metindeki rakamlara göre deðiþtirilmiþtir. -ç.
602
Karl Marks
Kapital I
üreticinin bizzat kendisine çalýþma ve geçim aracý olarak hizmet eden
daðýnýk üretim araçlarýnýn üretici tarafýndan tüketilen bir ürünün meta
sayýlmamasý gibi, bunlar da sermaye sayýlmazlar. Nüfusun kitlesiyle
birlikte tarýmda kullanýlan üretim araçlarý kitlesinde de bir azalma olduðu halde, bu alanda kullanýlan sermaye miktarýndaki büyümenin
nedeni, eskiden daðýnýk olarak bulunan üretim araçlarýnýn bir kýsmýnýn
þimdi biraraya toplanmasý ve sermayeye çevrilmesidir.
Ýrlandada tarým dýþýnda, sanayi ve ticarette kullanýlan toplam
sermaye, son yirmi yýlda, yavaþ yavaþ, büyük ve sürekli dalgalanmalar
göstererek birikmiþtir; bu yüzden tek tek öðelerinin yoðunlaþmasý daha
hýzlý olmuþtur. Bununla birlikte, sermayedeki mutlak artýþýn, küçük olmakla birlikte, azalan nüfusa oranla büyümesi fazla olmuþtur.
Öyleyse burada, gözlerimizin önünde ve büyük ölçüde, ortodoks
ekonominin, þu ünlü dogmasýný desteklemek için arayýp da bulamadýðý bir süreç ortaya çýkmýþtýr: sefalet, mutlak artý-nüfustan ileri gelir, nüfusun azalmasýyla denge yeniden kurulur. Ve bu, 14. yüzyýlýn ortasýnda
görülen ve maltusçularýn göklere çýkardýklarý veba salgýnýndan daha
önemli bir deneydir. Yalnýz iþin bir de þu yaný var: eðer bu ezberci
öðretmenlerin bönce yorumlarýyla, 14. yüzyýlýn ölçütleri, 19. yüzyýlýn üretim ve nüfus iliþkilerine uygulanacak olursa, veba ve beraberinde getirdiði insan kýrýmýnýn, kanalýn bu tarafýnda, Ýngilterede tarýmsal nüfusun
kölelikten kurtulmasýný ve zenginleþmesini saðladýðý halde, öte yanda,
Fransada daha büyük bir köleliðe ve sefalete yolaçtýðýný bu saf kiþiIer
farketmemiþler demektir.196
Ýrlandadaki 1846 kýtlýðý, bir milyondan fazla insan öldürdü, ama
bu ölenler yalnýzca fakir fukaraydý. Ülkenin zenginliðine en küçük bir
zararý dokunmadý. Bunu izleyen ve hâlâ da artarak sürüp giden 20 yýllýk
göç, örneðin Otuz Yýl Savaþlarýndaki gibi, [sayfa 719] insanlar ile birlikte
üretim araçlarýný da yoketmedi. Ýrlanda dehasý, sefalet sahnesinden
binlerce mil ötede yoksul halký yeniden canlandýrma konusunda hiç
görülmemiþ bir yol buldu. Birleþik Devletlere yerleþen sürgünler, geride kalanlara yol masraflarý için her yýl topluca paralar yolluyorlardý. Bu
yýl göç eden her topluluk, ertesi yýl, ardýndan baþka bir topluluðu sürüklüyordu. Böylece, Ýrlandaya herhangi bir harcamaya malolmak þöyle
dursun, bu göçler, ihracat iþlerinde kârlý bir dal oluþturuyordu. Ensonu,
bu, nüfusta geçici bir boþluk yaratmakla kalmayýp, her yýl doðumla yeri
doldurulanlardan daha fazlasýný alýp götüren, ve böylece mutlak nüfus
düzeyini yýldan yýla düþüren sistemli bir süreçti.197
196
Ýrlanda, nüfus ilkesi için vaadedilen toprak olarak görüldügü için, Th. Sadler, nlüfus
konusundaki yapýtýný yayýnlamadan önce, ünlü, Ireland, its Evils and their Remedies, 2. ed.,
London 1829, adlý kitabý yayýnlanmýþtýr. Bu kitapta, tek tek eyaletlerin istatistiklerini, her eyaletin
tek tek kontluklarýnýn istatistikleri ile karþýlaþtýrarak, buradaki sefaletin, Malthusun dediði gibi,
nüfus sayýsý ile doðru deðil, ters orantýlý olduðunu tanýtlýyor.
197
1851 ile 1874 yýllarý arasýnda, toplam göçmen sayýsý, 2.325.922ye ulaþtý.
Karl Marks
Kapital I
603
Geride kalan ve artý-nüfustan kurtulan Ýrlandalý emekçiler için
bunun sonuçlarý ne olmuþtu? Nispi artý-nüfus 1846da neyse, bugün de
oydu, ücretler gene öyle düþüktü, emekçiler daha da fazla eziliyorlardý
ve sefalet, ülkeyi yeni yeni bunalýmlara doðru itiyordu. Gerçekler çok
basitti. Tarýmda devrim, göçle ayný hýzla yürümüþtü. Nispi artý-nüfus
üretimi, nüfustaki mutlak azalmadan daha hýzlý ilerlemiþti. C tablosuna
bir gözatmak, ekilebilir topraklarýn otlak haline gelmesinin, Ýrlandada
Ýngiltereden daha hýzlý olduðunu göstermektedir. Ýngilterede yeþil bitkilerin ekimi, hayvancýlýkla birlikte artmakta, Ýrlandada azalmaktadýr.
Daha önce ekilen büyük toprak parçalarý, ya boþ duruyor ya da otlak
haline gelmiþ, eskiden yararlanýlmayan çorak arazi ile turbalarýn büyük
kýsmý, hayvan yetistiriciliðinin geniþletilmesinde kullanýlmaya baþlanmýþ.
Küçük ve orta çiftçiler 100 acredan fazla toprak iþlemeyenlerin hepsini bunlar arasýnda sayýyorum tüm çiftçi sayýsýnýn hâlâ 8/10ini oluþturmaktadýr.198 Bunlar birbiri ardýna ve daha önce bilinmeyen bir güçle,
büyük sermayenin yönetimindeki tarýmýn rekabeti altýnda eziliyorlar ve
bu nedenle de sürekli olarak, ücretli emekçi sýnýfýn saflarýna katýlacak
yeni adaylar haline geliyorlardi. Ýrlandanýn tek büyük sanayi kolu olan
keten manüfaktürü nispeten az yetiþkin erkeðe gereksinme gösteriyor
ve 1861-1866 yýllarýnda pamuk fiyatlarýndaki yükselmeden beri geniþlediði
halde, nüfusun ancak pek önemsiz bir kýsmýna iþ saðlýyordu. Diðer bütün büyük modern sanayiler gibi kendi alanýnda, bünyesine aldýðý insan
kitlesinde mutlak bir artýþ olduðu halde, [sayfa 720] kesintisiz dalgalanmalar
gösteren, sürekli nispi artý-nüfus üretiyordu. Tarýmsal nüfusun sefaleti,
iþçi ordularý çoðunlukla ülke yüzeyine daðýlmýþ dev gömlek fabrikalarýnýn
üzerinde yükseldiði temeli oluþturuyorlardý. Burada tekrar, yukarda ev
sanayiinde anlatýlan, düþük ücret ve aþýrý çalýþtýrma yöntemiyle, emekçi
fazlalýðý yaratmak için bulunan sistemle karþý karþýya geliyoruz. Ensonu,
burada, nüfus azalýþý, kapitalist üretimin tam olarak geliþmiþ olduðu bir
ülkede yaratýlabileceði gibi yýkýcý bir sonuç vermemekle birlikte, iç pazar
üzerinde sürekli bir tepki göstermekten de geri kalmýyor. Göçün yolaçtýðý
boþluk, yalnýz yerel emek talebini sýnýrlandýrmakla kalmýyor, küçük esnafýn, zanaatçýlarýn ve genellikle küçük tüccarlarýn kazançlarýný da sýnýrlandýrmýþ oluyor. E tablosunda, 60 ile 100 sterlin arasýndaki gelirlerde
görülen azalmanýn nedeni de, iþte bu oluyor.
Ýrlandadaki tarým emekçilerinin durumu hakkýnda açýk bir beyan, Ýrlanda Yoksul Yasasý denetmenlerinin raporlarýnda (1870) bulunabilir.199 Süngü gücü ve bazan açýk, bazan gizli bir kuþatma durumu ile
varlýðýný ancak sürdürebilen bir hükümetin memurlarý olarak, Ýngilte198
Murphynin Ireland Industrial, Political and Social, 1870, adlý kitabýndaki bir tabloya göre,
çiftliklerin yüzde 94.6sý 100 acrea ulaþmakta, yüzde 5,4ü 100 acrei geçmektedir.
199
Report from the Poor Law Inspectors on the Wages of Agriultural Labourers in Ireland,
Dublin 1870. Ayrýca bkz: Agricultural Labourers (Ireland) Return etc., 8 March, 1861, London
1862.
604
Karl Marks
Kapital I
redeki meslektaþlarýnýn kaçýndýklarý konularda dillerine her þekilde dikkat etmek zorundadýrlar. Buna karþýn, gene de, hükümetlerin hayal
içinde oyalanmasýný istemezler. Bunlara göre, ülkede ücret oraný hâlâ
düþük olmakla birlikte, son 20 yýlda yüzde 50-60 artmýþ bulunuyor ve
þimdi haftada ortalama 6 þilin ile 9 þilin arasýndadýr. Ne var ki, bu görünüþteki yükseliþin ardýnda, ücretlerde gerçek bir düþüþ gizlidir, çünkü
gerekli geçim araçlarýnýn fiyatlarýnda bu arada meydana gelen yükselmelerle hiç bir uygunluk göstermemektedir. Bunun kanýtý, Ýrlandadaki
bir iþevinin resmi hesaplarýndan alýnan þu sayýlardýr.
Gerekli geçim araçlarýnýn fiyatý, bu durumda, 20 yýl [sayfa 721] öncesine göre hemen hemen iki katý, giyecek fiyatlarý ise tam iki katýdýr.
ADAM BAÞINA HAFTALIK ORTALAMA GEÇÝM MASRAFLARI
Beslenme Giyinme
Yýllar
Toplam
Giderleri Giderleri
29 Eylül 1849da sona eren bir yýl 1 þ. 3¼ p. 3 p.
1 þ. 6¼ p.
29 Eylül 1869da sona eren bir yýl 2 þ. 7 ¼ p. 6 p.
3 þ. 1¼ p.
Bu oransýzlýk bir yana býrakýlsa bile, yalnýzca altýnla ifade edilen
ücret oranlarýnýn karþýlaþtýrýlmasý, doðru olmaktan uzak bir sonuç verecektir. Kýtlýktan önce, tarýmda, ücretlerin çoðunluðu aynî, ancak çok az
bir kýsmý para olarak ödenirdi; oysa bugün para olarak ödeme kuraldýr.
Bundan, gerçek ücret miktarý ne olursa olsun, para oranýnýn yükselmesi gerektiði sonucu çýkar. Kýtlýktan önce, emekçi, bir kulübe ile ... bir
rood ya da yarým veya bir acre toprak ile ... patates yetiþtirmek için
gerekli þeylerden yararlanýrdý. Domuz ve kümes hayvaný besleyebilirdi..... Þimdi ekmeðini bile satýnalmak durumunda; domuz ya da tavuk
besleyecek artýðý olmadýðý için, domuz, tavuk ya da yumurta satarak bir
kazanç da saðlayamýyor.200 Aslýnda eskiden, tarým emekçileri, küçük
çiftçilerin en küçüðünden baþka bir þey deðildi ve çoðu zaman iþ bulabildikleri orta ve büyük çiftliklerin bir tür artçýlarýydý. Ancak 1846 felaketinden beri, tamamen ücretli emekçiler sýnýfýnýn bir parçasýný, kendilerine
ücret ödeyen patronlarla yalnýz parasal iliþkileri olarý özel bir sýnýfý
oluþturdular.
Bunlarýn 1846daki konut durumlarýný biliyoruz. O zamandan beri
bu koþullar daha da kötüleþti. Tarým emekçilerinin, sayýlarý günden
güne azalan bir kýsmý, hâlâ, çiftçilerden kiralanan aþýrý kalabalýk kulübelerde oturuyorlar ve bunlarýn iðrençliði, bizim daha önceden bildiðimiz
Ýngiliz tarým emekçilerininkinden çok daha fazla. Ve bu yargý, Ulsterin
bazý mahalleleri dýþýnda, güneyde, Cork Limerick, Kilkenny vb. kontluklarý, doðuda, Wicklow, Wexford, vb. Ýrlandanýn orta kesiminde Kings
ve Queens County, Dublin vb., batýda, Sligo, Roscommon, Mayo, Galway, vb. için genellikle geçerlidir. Bir denetmen, tarým emekçilerinin
200
l.c., s. 29, I.
Karl Marks
Kapital I
605
kulübeleri diye feryat ediyor, hýristiyanlýk ve bu ülke uygarlýðý için yüzkarasýdýr.201 Bu inlerin, emekçiler bakýmýndan çekiciliðini artýrmak için,
çok eski zamanlardan beri bunlara ait bulunan toprak parçalarýna sistemli bir þekilde elkonuldu. Toprakbeyleri ile bunlarýn adamlarý tarafýndan mahkum edildikleri bu kötü davranýþlar, bunun bilincine varan
emekçilerde ... kendilerine bir tür aþaðý ýrk muamelesi yapanlara karþý
... düþmanlýk ve kin duygularý yarattý.202
Tarýmsal devrimin ilk iþi, tarlalar üzerinde bulunan kulübelerin
[sayfa 722] yýkýlmasý oldu. Bu, çok geniþ ölçüde ve sanki yüksek bir yerden
alýnan emre uyuluyormuþ gibi yapýldý. Böylece emekçilerin çoðu köylerde ve kasabalarda sýðýnak aramak zorunda kaldýlar. En kötü kenar
mahallelerin tavan aralarýna, bodrumlarýna ve köþe-bucaðýna çöp yýðýný
gibi fýrlatýlýp atýlmýþlardý. Böylece, ulusal önyargýlarla dolu Ýngilizlerin de
tanýklýk ettikleri gibi, aile ocaðýna aþýrý baðlýlýklarý, aile yaþamlarýndaki
kalenderce neþe ve temizlikleriyle tanýnan binlerce Ýrlandalý aile, kendilerini birdenbire günah ve kötülüðün kucaðýnda buldular. Erkekler, þimdi,
çevredeki çiftliklerde iþ aramak zorunda kalýyorlar ve ancak günlük iþ
bulabildikleri için en düþük ücretle çalýþtýrýlýyorlardý. Bu nedenle, bazan iþe gidip-gelmek için uzun bir yolu yaya yürüyorlar, sýrsýklam oluyorlar, büyük sýkýntý çekiyorlar ve sonu gelmeyen hastalýk ve yokluk içine
düþüyorlardý.203
Kentler her yýl, kýrsal kesimin artý-emek saydýðý nüfusu kabul
etmek durumundaydý;204 ve insanlar, hâlâ kentler ile köylerde emek
fazlasý bulunmasýna karþýlýk, bazý kýrsal yerlerde emek kýtlýðý ya da böyle bir tehlikenin olmasýna þaþýyorlardý.205 Gerçekte bu gereksinme, yalnýz hasat zamanýnda ya da ilkyazda ya da tarýmsal çalýþmalarýn arttýðý
bu gibi zamanlarda kendisini gösteriyor, yýlýn geri kalan zamanlarýnda
birçok emekçi boþ kalýyordu.206 Baþlýca ürün olan patatesin, ekim
ayýnda baþlayýp, gelecek ilkyaza kadar süren sökümü dýþýnda ... bunlara iþ yoktu.207 Ve ayrýca, bu hýzlý çalýþma dönemlerinde bile, gün kaybýna ve her türden iþ kesintisine uðruyorlardý.208
Tarýmsal devrimin bu sonuçlarý, yani ekilebilir topraklarýn otlak
haline getirilmesi, makine kullanýmý, emek-gücünden büyük tasarruf
saðlama vb., aldýklarý rantlarý yabancý ülkelerde harcayacak yerde, Ýrlandadaki kendi malikanelerinde oturma alçakgönüllülüðünü gösteren
örnek toprakbeyleri yüzünden daha da yoðunlaþýp artmýþtýr. Arz ve talep
yasasýnýn bozulmamasý için, bu beyler, emekçiye dlan gereksinmeleril.c., s. 12.
l.c., s. 12.
l.c., s. 25.
204
l.c., s. 27.
205
l.c., s. 26.
206
l.c., s. 1.
207
l.c., s. 31, 32.
208
l.c., s. 25.
201
202
203
606
Karl Marks
Kapital I
ni, neredeyse tamamýnýn ... toprakbeyinin istediði anda ve o günlerde,
sýradan bir emekçiye ödenen ücretin epeyce altýnda bir ücretle çalýþmak
zorunda olan [sayfa 723] kendi küçük kiracýlarýndan karþýlýyorlar ve bu
emekçilerin, ekim ve hasat gibi kritik dönemlerde kendi iþlerini ihmal
etme durumunda kalmalarý sonucu uðradýklarý zarar ve ziyaný hiç hesaba
katmýyorlardý..209
Ýþ güvensizliði ve düzensizliði, sýk sýk ve uzun süreli iþsizlik, nispi
artý-nüfusun bütün bu belirtileri, iþte böylece Yoksul Yasasý dairesinin
raporlarýnda, tarým proletaryasýnýn içinde bulunduðu güçlükler olarak
yer alýyordu. Ýngiliz tarým proletaryasýnda da benzer görünümlerle
karþýlaþtýðýmýz anýmsanacaktýr. Ama þu farkla ki, bir sanayi ülkesi olan
Ýngilterede, sýnai yedek emek-gücü kýrsal bölgelerden devþirilir, oysa
bir tarým ülkesi olan Ýrlandada, tarýmsal yedek emek-gücü kýrlardan
kovularak kasaba ve kentlere sýðýnan tarým emekçilerinden devþirilir.
Bunlarýn ilkinde, tarým alanýndaki fazlalýklar fabrika iþçisi olurlar, ikincisinde, kentlere sürülmüþ olanlar buralarda ücretler üzerinde bir baský
aracý olmakla birlikte, tarim emekçisi olarak kalýrlar ve köylere sýk sýk iþ
aramak ve çalýþmak için dönerler.
Resmi denetmenler, tarým emekçilerinin maddi durumlarýný þöyle
özetliyorlar: Çok idareli bir yaþam sürdükleri halde, ücretleri, ailelerinin yiyecek gereksinmesi ile kiranýn ödenmesine kýtý kýtýna yetmekte,
kendisinin, karýsýnýn ve çocuklarýnýn giyinebilmesi için baþka kaynaklara baþvurmaktadýrlar. ... Bu kulübelerin havasý, öteki yoksunluklar ile
birlikte, bu sýnýfý, vereme ve tifüse karþý özellikle güçsüz durumda birakmaktadýr.210 Bu durumda, denetmenlerin ortak ifadelerine göre, bu
sýnýfýn saflarý arasýnda koyu bir hoþnutsuzluk egemen olmasýna, geçmiþin
özlemi içersinde yaþayýp, bugünü lanetlemelerine ve gelecekten umutlarýný kesmelelerine, kendilerini, kýþkýrtýcýlarýn kötü etkilerine kaptýrmalarýna, kafalarýna tek bir sabit fikrin, Amerikaya göç etme düþüncesinin yerleþmesine þaþmamak gerekir. Malthusun her derde deva nüfus azalmasýnýn, yeþil Erinde [Ýrlanda. -ç.] yarattýðý bolluk ülkesi iþte
budur.
Ýrlandalý fabrika iþçisinin sürdüðü mutlu yaþamý bir örnek bize
gösterecektir: Ýngiliz fabrika denetmeni Robert Baker, Kuzey Ýrlandaya
yaptýðým son gezimde diyor, Ýrlandalý kalifiye bir iþçinin, çocuklarýnýn
eðitimi için þöyle bir çaba içersinde bulunduðuna tanýk oldum. Onun
sözlerini burada yinelememin baþlýca nedeni, [sayfa 724] hepsini kendi
aðzýndan dinlemiþ olmamdýr. Manchester pazarýnda satýlan mallarýn
yapýmýnda çalýþtýrýldýðýný söylersem, gerçekten kalifiye bir iþçi olduðu
daha iyi anlaþýlýr. Johnson: Pazartesi gününden cuma gününe kadar,
sabah 6dan gece 11e kadar çalýþýrým. Cumartesileri akþam 6da iþten
209
210
l.c., s. 30.
l.c., s. 21, 13.
Karl Marks
Kapital I
607
çýkarýz, (yemek ve dinlenme için) üç saatimiz vardýr. Hepsi beþ çocuðum var. Bu iþte haftalýk kazancým haftada 10 þilin 6 penidir; karým
da burada çalýþýr ve haftada 5 þilin alýr. Oniki yaþýndaki büyük kýzým evi
yönetir, yemeði piþirir, bütün iþleri o görür. Küçükleri okula o hazýrlar.
Evin önünden geçen bir kýz, sabah beþbucukta beni uyandýrýr. Karým
da kalkar ve birlike çýkarýz. Ýþe gelmeden önce bir þey (yiyemeyiz).
Oniki yaþýndaki kýz, bütün gün küçüklere bakar, biz saat sekizde kahvaltý zamanýna kadar bir þey yemeyiz. Sekizde eve gideriz. Haftada bir
kez çay içeriz, diðer günler olanaklarýmýza göre ya yulaf unu, ya da
mýsýr unu ile yapýlmýþ bulamaç içeriz. Kýþýn, mýsýr ununa biraz þeker,
biraz su katarýz. Yazýn, ufacýk bahçemize ektiðimiz patatesleri yeriz,
bunlar bitince de gene bulamaca devam. Bazan elimize geçerse biraz
süt içeriz. Bütün yýl boyunca, pazar günü de, haftanýn öteki günleri de
bu böyle sürer gider. Geceleri iþim bitince daima çok yorgun olurum.
Bazan sýðýr eti de gördüðümüz olur, ama pek seyrek. Çocuklarýmizdan
üçü okula gider, haftada herbirisi için 1 peni ödüyoruz. Haftalýk kiramýz
9 peni. Yakmak için turba kömürüne iki haftada bir en az 1 þilin 6 peni
ödüyoruz.211 Ýþte Ýrlandada ücretler, iþte Ýrlandada yaþam!
Aslýnda, Ýrlandadaki sefalet, Ýngilterede gene günün konusu.
1866 yýlýnýn sonu ile 1867 yýlýnýn baþýnda Ýrlandanýn büyük toprak sahiplerinden Lord Dufferin, bu duruma The Times gazetesinde bir çare buldu. Wie menschlich von solch grossem Herrn!*
E tablosunda, 1864 yýlýnda, 4.368.610 sterlinlik toplam kârýn yalnýz 262.819 sterlinini, üç büyük artý-deðer yapýmcýsýnýn cebe indirdiðini
gördük; oysa 1865te, 4.669.979 sterlinlik toplam kârýn 274.528 sterlinini
gene ayný üç perhiz hokkabazý cebe indirdi; 1864te 26 artý-deðer
yapýmcýsý 646.377 sterline; 1865te 28 artý-deðer yapýmcýsý 736.448 sterline; 1864te 121 artý-deðer yapýmcýsý 1.076.912 sterline; 1865te 150 artýdeðer yapýmcýsý 1.320.906; 1864te 1.131 yapýmcý 2.150.818 sterline, yani
neredeyse toplam yýllýk kârýn yarýsýna; 1865te, 1.194 artý-deðer yapýmcýsý 2.418.833 sterline, [sayfa 725] yani toplam yýllýk kârýn yarýsýndan fazlasýna ulaþmýþ bulunuyorlardý. Ama, Ýngiltere, Ýskoçya ve Ýrlandada bir
avuç büyük toprak sahibinin, topraðýn saðladýðý yýllýk gelirden aldýklarý
aslan payý o kadar korkunçtur ki, Ýngiliz devletine yaraþýr bilgelikle, kâr
daðýlýmýnda olduðu gibi toprak rantlarýnýn daðýlýmý konusunda da ayný
istatistiki bilgileri çevreye yaymanýn uygun düþmeyeceði sonucuna
varmýþlardýr. Lord Dufferin de iþte bu büyük toprak sahiplerinden birisi.
Bu toprak rantlarý ile kârlarýn aþýrý olduðunu düþünmek, ya da aþýrý
zenginliðin, halkýn aþýrý sefaleti ile iliþkili olduðunu sanmak, kuþkusuz,
kötü niyetli olduðu kadar yanlýþ bir düþüncedir de. Lord Dufferin
olgulara deðiniyor; Ýrlandada nüfus azaldýkça, toprak rantlarý kabarýyor;
211
Rept. of Insp. Of Fact., 31st Oct., 1866, s. 96.
* Ne insanlýk, böyle büyük bir efendide ne insanlýk! (Goeth, Faust.) -ç.
608
Karl Marks
Kapital I
nüfusun azalmasý, büyük toprak sahiplerinin yararýna olduðu için topraðýn da yararýna ve dolayýsýyla topraðýn yalnýzca tamamlayýcý bir parçasý olan halkýn da yararýna oluyor. Ve bunlara dayanarak, Ýrlandanýn
hâlâ daha çok kalabalýk bir nüfusa sahip bulunduðunu, göç akýmýnýn
istenilen hýza henüz ulaþmadýðýný ilân ediyor. Tam mutluluða ulaþmasý
için, Ýrlandanýn, bir milyon emekçi halkýn en az üçte-birinden kurtulmasý gerekir. Bütün bunlarda, sakýn, bu þairane Lordun, hastasý iyileþmedikçe daima kan aldýran ve hastalýkla birlikte hastada kan tükenene
kadar bu iþe devam eden Sangrado okulu hekimlerine benzediði sonucunu çýkartmayýn. Lord Dufferin, iki milyon yerine yalnýzca bir milyonun üçte-biri kadar bir kan alma talebinde bulunuyor; gerçekten de
bunlardan kurtulmaksýzýn Ýrlandanýn altýn çaðý gerçekleþemez. Bunun
kanýtý da hazýr.
1864TE ÝRLANDADA ÇÝFTLÝKLERÝN SAYISI VE GENÝÞLÝÐÝ212
(1) 1 acrei
geçmeyenler
Sayý
acre
48.653
25.394
(5) 30-50 acre
arasýnda
Sayý
acre
71.961
2.906.274
(2) 1-5 acre arasýnda
Sayý
acre
82.037
238.916
(6) 50-100 acre
arasýnda
Sayý
acre
54.247
3.983.880
(3) 5-15 acre
arasýnda
Sayý
acre
76.368
1.836.310
(7) 100 acredan
fazla
Sayý
acre
31.927
8.227.807
(4) 15- 30 acre
arasýnda
Sayý
acre
136.578 3.051.343
(8) Toplam
acre
20.319.924
[sayfa 726]
1851-1861 arasýndaki merkezileþme, ilk üç kalegoriye girenleri,
yani 1 acreýn altýndakilerdein ve 15 acrea kadar olan çiftlikleri yoketti.
Her þeyden önce, bunlarýn yokolmasý gerekiyordu. Böylece, ortaya,
307.058 fazla çiftçi çýkar, ve en düþük ortalama 4 kiþilik aile hesaba
katýlýrsa bu sayý 1.228.232 kiþiye ulaþýr. Çok abartmalý bir varsayýmla,
tarýmsal devrimin tamamlanmasýndan sonra bunlarýn dörtte-birinin yeniden iþ bulabileceði kabul edilse bile,. geriye, göç edecek 921.174 kiþi
kalýr. 4, 5 ve 6 kategorileri, 15-100 acre arasý çiftlikler, Ýngilterede uzun
süredir bilindiði gibi kapitalist biçimde tahýl üretimi için çok küçük,
koyunculuk için ise kaybolmak üzere olan miktarlardýr. Önceki varsayýma göre, göç etmek üzere ortaya 788.761 kiþi daha çýkýyor ve toplam
1.709.532 oluyor. Ve iþtah, yedikçe açýldýðýna göre, büyük toprak sahipleri,
çok geçmeden 3,5 milyonluk Ýrlandanýn gene sefil olduðunu ve bu
sefaletin nedeninin de aþýrý nüfus olduðunu keþfedeceklerdir. Demek
ki, nüfus seyrekleþmesinin daha da devam etmesi gerekiyor; böylece
212
Toplam alan, turbalýk ve kýraç topraklarý da içine almaktadýr.
Karl Marks
Kapital I
609
bu ülke, gerçek yazgýsý dlan, Ýngiliz koyun otlaðý ve sýðýr merasý olma
durumuna ulaþmýþ bulunacaktýr.213
Bu berbat dünyadaki bütün iyi þeyler gibi, bu kârlý [sayfa 727] yöntemin de kendi engelleri vardýr. Ýrlandada toprak rantý birikimiyle birlikte, Amerikada Ýrlandalý birikim atbaþý gider, koyun ve öküz tarafýndan
yurdundan atýlan Ýrlandalý, okyanusun öbür kýyýsýnda bir Fenian* olarak
ortaya çýkar ve ihtiyar denizler kraliçesinin karþýsýnda, genç Cumhuriyet, gittikçe tehdidini artýran bir dev gibi yükselir:
Acerba fata Romanos agunt
Scelusque fraternae necis. **
[sayfa 728]
213
Kýtlýðýn ve beraberinde getirdiði sonuç ve durumlarýn, tarýmsal devrimi zorla yürütmek
ve Ýrlanda nüfusunu, toprakbeylerinin gereksinmelerine yetecek kadar seyreltmek için, hem
toprakbeyleri ve hem de Ýngiliz yasakoyuculan tarafýndan, bile bile nasýl istismar edildiðini, bu
yapýtýn Üçüncü Cildinde, toprak mülkiyetinin ele alýndýðý kesimde daha ayrýntýlý göstereceðim.
Orada ayrýca, küçük çiftçiler ile tarým emekçilerinin durumuna tekrar döneceðim. Þimdilik tek
bir alýntý yapacaðým. Nassau W. Senior, ölümünden sonra yayýnlanan Journals, Conversations
and Essays, relating to Ireland, 2 cilt, London 1868; vol. II, s. 282, adlý yapýtýnda, diðer þeyler
yanýnda þunlarý söylüyor: Dr. G., elimizde Yoksullar Yasasý var ve bu yasa, toprakbeylerine
zafer kazandýrmak için büyük bir silahtýr dedi. Bir baþka ve daha büyük bir silah da göçtür. ...
Ýrlandaya dost olan hiç kimse savaþýn (büyük toprakbeyleri ile küçük KeIt çiftçileri arasýndaki
savaþýn) uzayýp gitmesini arzu edemeyeceði gibi, bu savaþýn, kiracýlarýn zaferiyle bitmesini de
hiç dilemez. Bu savaþ ne kadar çabuk biterse ve Ýrlanda nispeten seyrek nüfusuyla ki, bu
seyrek nüfus otlak haline gelen bir ülke için gerekli bir koþuldur otlak bir ülke haline ne kadar
çabuk gelirse, bu, bütün sýnýflar için o kadar iyi olur. 1815 tarihli Ýngiliz Tahýl Yasasý, Büyük
Britanyaya serbestçe tahýl ithal etme tekelini Ýrlandaya saðlamýþ oldu. Bu yasalar, bu nedenle,
yapay olarak buðday tarýmýný isteklendiriyordu. Tahýl Yasasýnýn 1846 tarihinde yürürlükten
kaldýrýlmasý ile, bu tekel, birdenbire ortadan kalkmýþ oldu. Diðer koþullarýn yanýsýra, bu olay, tek
baþýna, Ýrlandadaki ekilebilir topraklarýn otlak haline getirilmesine, çiftliklerin yoðunlaþmasýna,
küçük çiftçilerin yerlerinden edilmesine yolaçtý. 1815 ile 1846 yýllarý arasýnda Ýrlanda topraðýnýn
verimliliði üzerine övgüler düzen, doða tarafýndan, buranýn, buðday yetiþtirilmesi için yaratýldýðýný
yüksek sesle ilan eden Ýngiliz tarýmcýlarý, iktisatçýlarý ve politikacýlarý, þimdi birdenbire, bu topraðýn,
hayvan yemi üretmekten baþka bir iþe yaramadýðýný keþfettiler. M. Léonce de Lavergne, Manþýn
karþý yakasýnda ayný sözleri hemen yineledi. Ancak Lavergne gibi ciddi adamlar böyle çocukça
heveslere kapýlabilirlerdi.
* Fenian, Ýrlandayý Ýngiliz buyruðundan kurtarmak amacýyla 1861de kurulan ve Amerikaya
kadar yayýlmýþ bulunan Ýrlanda devrimci birliði. -ç.
** Romalýlarý bunaltýyor kara bir yazgý ve kardeþ öldürme suçu. (Horace, Epodes, VIII.) -ç.
610
Karl Marks
Kapital I
SEKÝZÝNCÝ KISIM
ÝLKEL BÝRÝKÝM
_________
YÝRMÝALTINCI BÖLÜM
ÝLKEL BÝRÝKÝMÝN SIRRI
PARANIN sermayeye nasýl dönüþtüðünü, sermaye aracýlýðý ile
nasýl artý-deðer üretildiðini, ve artý-deðerden nasýl daha fazla sermaye
meydana getirildiðini görmüþ bulunuyoruz. Ama, sermaye birikimi, artýdeðerin varlýðýný; artý-deðer, kapitalist üretimi; kapitalist üretim ise, meta
üreticilerinin ellerinde daha önceden oldukça büyük bir sermaye ve
emek-gücü kitlesinin bulunmasýný öngörür. Buradaki hareketin bütünü, bu yüzden bir kýsýr döngü gibi görünür ve bundan ancak kapitalist
birikimden önce, bu üretim tarzýnýn sonucu deðil, çýkýþ noktasýný oluþturan bir ilkel birikimin (Adam Smithin deyimiyle, daha önceki birikimin)
bulunduðunu kabul etmekle kurtulmak mümkündür.
Ekonomi politikte, bu ilkel birikim, aþaðý yukarý teolojide ilk günahýn oynadýðý rolü oynar. Adem baba elmayý ýsýrmýþtýr ve insanoðlu
günaha bulanmýþtýr. Günahýn baþlangýcý güya böylece, [sayfa 729] geçmiþe
Karl Marks
Kapital I
611
ait bir masal gibi anlatýlarak açýklanmýþ oluyor. Evvel zaman içinde, iki
çeþit insan vardý; birisi çalýþkan, akýllý ve daha önemlisi tutumlu bir
seçkinler topluluðu; diðeri, ellerine geçeni ve hatta daha fazlasýný harvurup harman savuran tembel serseriler topluluðu. Teolojinin ilk günah
efsanesi, bize, kuþkusuz, insanýn ekmeðini alnýnýn teriyle yemeðe nasýl
mahkûm edildiðini anlatýyor, ama ekonomik ilk günahýn tarihi ise, bize,
yeryüzünde, buna hiç de gerek duymayan insanlarýn bulunduðunu açýklýyor. Ne zararý var! Böylece ilk tür insanlar servet biriktirmiþ oldular,
ikinci türdekilerin ise, ellerinde kendi postlarýndan baþka satacak bir
þeyleri kalmadý. Ve iþte, bütün çalýþýp didinmelerine karþýn, kendilerinden baþka satacak hiç bir þeyleri olmayan biiyük çoðunluðun sefaleti
ve uzun süredir çalýþmayý býraktýklarý halde, küçük bir azýnlýðýn durmadan artan zenginliði, bu, ilk günahla baþlar. Bu çocukça yavanlýklar,
mülkiyetin savunulmasýnda, biz her allahýn günü yinelenir durur. Örneðin, M. Thiers, bir devlet adamýnýn bütün ciddiliðiyle, bir zamanlar
her tür inceliðe sahip Fransýz halkýný buna inandýrmaya çalýþýr. Ama
propriéte* sorunu ortaya çýkar çýkmaz, bir çocuðun zihinsel gýdasýnýn,
her yaþa ve ve geliþmenin her aþamasýna uygun düþeceðini öne sürmek, kutsal bir ödev halini alýr. Oysa tarihte, ele geçirmenin, köleleþtirmenin, soymanýn, öldürmenin, kýsacasý zorun büyük rol oynadýðýný
herkes bilir. Ekonomi politiðin þefkatli sayfalarýnda sevimli bir saflýk çok
eskiden beri sürer gider. Hak ile emek her zaman için zenginliðin,
tek aracý idiler, ama, içinde bulunulan yýl, her nedense hep bu kuralýn
dýþýnda tutulur. Oysa, aslýnda, ilkel birikim yöntemleri saf ve sevimli
olmaktan çok uzaktýr.
Üretim ve geçim araçlarý kendiliklerinden nasýl sermaye deðilse,
para ve metalar da kendiliklerinden sermaye deðildir. Bunlarýn sermayeye dönüþmeleri gerekir. Ama bu dönüþümün kendisi, ancak belli
koþullar altýnda olabilir, yani birbirinden çok farkli türden iki meta sahibinin, yüzyüze ve temas haline gelmesi gerekir; bir yanda, baþkalarýna
ait emek-gücünü satýnalarak, ellerindeki deðerler toplamýný artýrmak
isteðinde bulunan, para, üretim aracý ve geçim aracý sahipleri: öte yanda, kendi emek-güçlerini ve dolayýsýyla emeklerini satan özgür emekçiler. Ýki anlamda özgür emekçiler: çünkü bunlar, ne köleler, serfler vb.
gibi üretim araçlarýnýn [sayfa 730] ayrýlmaz bir parçasýdýrlar, ne de mülk
sahibi köylüler gibi üretim araçlarýna sahiptirler; demek ki, bunlar, kendi üretim araçlarý bulunmayan, böyle bir engel ve yükten kurtulmuþ
kimseler olmalýdýrlar. Meta pazarýndaki bu kutuplaþma ile kapitalist üretimin temel koþullarý saðlanmýþ olur. Kapitalist sistem, emekçilerin, emeklerini gerçekleþtirebilecekleri araçlar üzerinde her türlü mülkiyet
hakkýndan tamamen ayrýlmýþ ve kopmuþ olmalarýný öngörür. Kapitalist
üretim, ayaklarý üzerinde doðrulur doðrulmaz, yalnýz bu ayrýlýðý sürdür* Mülkiyet. -ç.
612
Karl Marks
Kapital I
mekle kalmaz, bunu gitgide artan boyutta yeniden-üretir de. Bu nedenle, kapitalist sistemin yolunu açan süreç, emekçinin elinden üretim
araçlarýnýn sahipliðini alan süreçten baþkasý olamaz; bu süreç, bir yandan toplumsal geçim araçlarýný sermayeye dönüþtürür, öte yandan,
doðrudan üreticileri ücretli emekçilere dönüþtürür. Ýlkel birikim denilen
þey, bu nedenle, üreticiyi üretim araçlarýndan ayýran tarihsel süreçten
baþka bir þey deðildir. Ýlkel olarak görünür, çünkü, sermaye ve buna uygun düþen üretim tarzýnýn tarih-öncesi aþamasýný oluþturur.
Kapitalist toplumun ekonomik yapýsý, feodal toplumun ekonomik yapýsýndan doðup geliþmiþtir. Bu ikinci toplumun da çözülmesiyle
birincinin öðeleri serbest kalmýþtýr.
Doðrudan üretici, emekçi, ancak, topraða baðlý bulunmaktan,
bir baþkasýna köle, serf ya da baðýmlý olmaktan çýktýktan sonra, kendisi
üzerinde tasarrufta bulunabilir. Metaýný, satabileceði bir pazarýn bulunduðu her yere götürebilen özgür bir emek-gücü satýcýsý halini alabilmesi için, ayrýca, lonca düzeninden, bunlarýn çýraklar ve kalfalar için koyduðu kurallardan, çalýþma yönetmeliklerinin kýsýtlamalarýndan da kurtulmasý gerekiyordu. Demek oluyor ki, üreticiyi ücretli-iþçi haline getiren tarihsel hareket, bir yandan bunlarýn kölelikten ve loncalarýn koyduklarý baðlardan kurtulmalarý olarak görünüyor; ve iþte, burjuva tarihçilerimiz için, iþin yalnýz bu yaný sözkonusudur. Ama öte yandan, bu yeni özgürleþmiþ kimseler, sahip olduklarý bütün üretim araçlarý ile, eski
feodal düzenlemelerin saðladýðý her türlü güvenceler ellerinden alýndýktan sonra, ancak kendi kendilerinin satýcýsý haline geliyorlar. Ve onlarýn mülksüzleþtirilmesini anlatan bu öykü, insanlýk tarihine, kandan ve
ateþten harflerle yazýlmýþtýr.
Sanayi kapitalistleri, bu yeni kudret sahipleri, yalnýz elzanaatýnýn
lonca ustalarýný deðil, servet kaynaklarýný ellerinde bulunduran feodal
beyleri de yerlerinden etmek zorundaydýlar. Bu [sayfa 731] bakýmdan, toplumsal gücü ele geçirmeleri, hem feodal beylerin egemenliklerine ve
isyan ettirici ayrýcalýklarýna ve hem de, üretimin serbestçe geliþmesi ve
insanýn insan tarafýndan serbestçe sömürülmesi konusunda loncalarýn
getirdiði kayýtlamalara karþý verilmiþ baþarýlý bir savaþýn meyveleri gibi
gözükür. Bununla birlikte, chevaliers dindustrie,* ancak, kendilerinin
de hiç bir þekilde haberdar olmadýklarý olaylardan yararlanarak, kýlýç
þövalyelerinin ayaklarýný kaydýrarak baþarýya ulaþabilmiþlerdir. Bunlar,
bir zamanlar, Romada özgürlüðüne kavuþan kölelerin, kendi patronuslarýnýn efendileri olmak için kullandýklarý türden aþaðýlýk yöntemleri
kullanarak bu yerlere yükseldiler.
Hem ücretli-emekçiyi, hem kapitalisti doðuran geliþmenin çýkýþ
noktasý, emekçinin köleleþmesiydi. Bu ilerleme, kölelik biçiminde bir
deðiþmedir, feodal sömürünün kapitalist sömürüye dönüþmesidir. Bu
* Sanayi þövalyeleri. -ç.
Karl Marks
Kapital I
613
gidiþi anlamak için, çok gerilere dönmemiz gerekmez. Kapitalist üretimin ilk baþlangýcýna, daha 14. ya da 15. yüzyýlda, daðýnýk olarak bazý
Akdeniz kentlerinde raslamamýza karþýn, kapitalist dönemin baþlangýcý,
16. yüzyýldýr. Bu üretim tarzýnýn belirdiði yerlerde, serflik çoktan ortadan
kaldýrýldýðý gibi, ortaçaðýn en yüksek ilerlemesi olan baðýmsýz kentlerin
varlýðý da, çoktan yokolma yoluna girmiþti.
Ýlkel birikimin tarihinde, bütün devrimler, kapitalist sýnýfýn oluþmasý yolunda kaldýraç görevi gören çað açýcý devrimlerdir; ama her
þeyden çok, büyük insan yýðýnlarýnýn birdenbire ve zorla geçim araçlarýndan kopartýlarak, özgür ve baðlantýsýz proleterler olarak emek pazarýna fýrlatýlýp atýldýðý anlar önem taþýr. Tarýmsal üreticilerin, köylülerin
mülksüzleþtirilmeleri, topraktan ayrýlmalarý, bütün bu sürecin temelidir.
Bu mülksüzleþtirmenin tarihi, farklý ülkelerde, farklý yönler alýr ve farklý
evrelerini farklý sýralar izleyerek farklý dönemlerde tamamlarlar. Yalnýz
örnek aldýðýmýz Ýngilterede klasik biçimde görülür.1 [sayfa 732]
1
Kapitalist üretimin en erken geliþtiði Ýtalyada, serfliðin ortadan kalkýþý da baþka yerlerden
daha önce oldu. Bu ülkede serfler, toprak üzerinde herhangi bir hak elde etmeden önce
özgürlüklerine kavuþtular. Kurtuluþu, onu bir anda serbest bir proletere dönüþtürdü ve üstelik,
çoðunlukla Romalýlar zamanýndan miras olarak kalan kentlerde onu bekleyen efendisini hazýr
buldu. 15. yüzyýlýn sonuna doðru dünya pazarlarýnda meydana gelen devrim, Kuzey Ýtalyanýn
ticari üstünlüðüne son verdiði zaman, ters yönde bir hareket baþladý. Kentlerdeki emekçiler, en
masse [kitleler halinde -ç.] kýrsal bölgelere sürüldüler ve bahçecilik þeklinde sürdürülen petite
culture [küçük tarýma -ç.] o zamana kadar görülmeyen bir dürtü kazandýrdýlar.
614
Karl Marks
Kapital I
YÝRMÝYEDÝNCÝ BÖLÜM
TARIMSAL NÜFUSUN TOPRAKSIZLAÞTIRILMASI
ÝNGÝLTEREDE serflik, 14. yüzyýlýn sonuna doðru hemen tamamen
ortadan kalkmýþtý. Nüfusun büyük bir çoðunluðu2 o zaman, ve daha
büyük ölçüde olmak üzere, 15. yüzyýlda, mülkiyet haklarý hangi feodal
ad altýnda gizlenirse gizlensin, kendi topraklarýný iþleyen özgür
köylülerden oluþuyordu. Büyük malikanelerde, [sayfa 733] kendisi de serf
2
Kendi tarlalarýný kendi elleriyle ekip-biçen ve geçinip giden küçük mülk sahipleri ... o
zamanlar, þimdikine göre ulusun daha önemli bir kýsmýný oluþturuyordu. O çaðýn en iyi istatistik
yazarlarýna güvenmemiz gerekirse, aileleri ile birlikte 160 binden fazla küçük mülk sahibi,
bütün nüfusun yedide-birini oluþturuyor ve geçimlerini kendilerine ait küçük serbest topraklardan
saðlýyorlardý. Bu küçük toprak sahiplerinin yýllýk ortalama geliri, 60 ile 70 sterlin arasýnda tahmin
ediliyor. Kendi topraklarýný sürüp eken kimselerin sayýlarýnýn, baþkalarýnýn topraklarý üzerinde
çiftçilik yapanlardan daha fazla olduðu hesap ediliyor. Macaulay, History of England, 10. ed.,
1854, 1. s. 333, 334. 17. yüzyýlýn son üçte-birinde bile, Ýngiliz halkýnýn 4/5ü tarýmla uðraþýyordu.
(l.c., s. 413.) Macaulayden alýntý yapmamýn nedeni, sistemli bir tarih tahrifçisi olarak, bu tür
gerçekleri elden geldiðince kýrparak verdiði içindir.
Karl Marks
Kapital I
615
olan çiftlik kahyalarýnýn yerini, serbest çiftçiler almýþtý. Ücretli tarým emekçileri kýsmen boþ zamanlarda büyük malikanelerde çalýþan köylülerden, kýsmen de meydana gelen nispi ve mutlak olarak az sayýdaki, özel
baðýmsýz ücretli-emekçiler sýnýfýndan oluþuyordu. Bu sýnýf, ayný zamanda,
ücretlerinin yanýsýra, kendilerine, kulübeleri ile birlikte 4 ya da daha
fazla acre ekilebilir toprak tahsis edilmiþ köylü çiftçilerdi. Bunlar bir de,
diðer köylüler ile birlikte, hayvanlarýný otlattýklarý, kereste, odun, turba
vb. saðladýklarý ortak topraktan da yararlanýrlardý.3 Bütün Avrupa ülkelerinde feodal üretimin özelliði, topraðýn mümkün olduðu kadar çok
sayýda alt-feodaller* arasýnda bölünmesiydi. Feodal beyin kudreti, diðer
bütün hükümdarlar gibi, mülklerinin çokluðuna deðil, uyruklarýnýn sayýsýna ve bu da kendi topraklarý üzerinde çalýþan köylülerin sayýsýna dayanýyordu.4 Bu nedenle, Ýngiltere topraklarý, Norman istilâsýndan sonra,
herbiri çoðu zaman 900 kadar eski Anglo-Sakson beyliðini içine alan
büyük baronluklara bölünmüþ olmakla birlikte, ülke, küçük köylü
topraklarý ile kaplý bulunuyor, büyük senyör malikâneleri, ancak þurada
burada daðýnýk halde görülüyordu. Bu koþullar, kentlerdeki 15. yüzyýla
özgü gönençIe birlikte, halkýn, Þansölye Fortescuenun Laudes Legum
Angliæ adlý yapýtýnda pek güzel bir þekilde anlattýðý bir zenginliðe
ulaþmasýný saðlamýþtý; ama bu durum, kapitalist nitelikte servet olanaðýný
da dýþtalamýþtý.
Kapitalist üretim tarzýnýn temelini atan devrimin ilk perdesi, 15.
yüzyýlýn son otuz yýlý ile 16. yüzyýlýn ilk on yýlýnda oynandý. Senyörlerin,
Sir James Steuartýn pek güzel söylediði gibi, evi ve þatoyu boþ yere
dolduran hizmetliler ile uþaklar takýmýna [sayfa 734] yol vermesiyle. emekpazarýna serbest bir proletarya yýðýný sürülmüþ oldu. Kendisi de burjuva
geliþmesinin bir ürünü olan krallýk iktidarý, mutlak egemenlik peþindeki
çabasýyla. bu hizmetliler takýmýnýn daðýlmasýný zorlayarak hýzlandýrmakla
birlikte, bunun tek nedeni de deðildi. Kral ve parlamento ile çetin bir
çatýþmaya giren büyük feodal beyler, köþlüleri, týpký kendileri gibi feodal haklara sahip bulunduklarý topraklardan zorla söküp atarak ve ortak
topraklara elkoyarak, çok daha fazla proletarya yarattýlar. Flaman yünlü
manüfaktürünün hýzla geliþmesi ve bu yüzden Ýngilterede yün fiyatla3
Þurasýný da unutmamamýz gerekir ki, serf bile, haraç veren bir mülk sahibi olmakla
birlikte, yalnýz evine ait bulunan toprak parçasýnýn deðil, ortak topraklarýn da ortak sahibiydi. le
paysan [köylü] (Frederick II zamanýnda Silezyada) est serf [serftir]. Bununla birlikte, bu serfler,
ortak topraklara sahiptirler. On na pas pu encore engager les Silésiens au partage des
communes, tandis que dans la nouvelle Marche, il ny a guére de village ouù ce partage ne soit
exécuté avec le plus grand succes. [Ortak topraklarý bölüp paylaþmak, Silezyalýlar için henüz
mümkün olmadý; oysa Nouvelle Marcheda bu paylaþmanýn büyük baþarýyla gerçekleþmediði
köy kalmamýþ gibidir.] (Mirabeau, De la Monarchie Prussienne, Londres 1788, t. II, s. 125, 126.)
4
Katýksýz feodal toprak mülkiyeti düzeni ve geliþmiþ petite cultureü [küçük tarýmý -ç.] ile
Japonya, bize, Avrupa ortaçaðýnýn, çoðu burjuva önyargýlarý ile dolu tüm tarih kitaplarýmýzdan
çok daha doðru bir görünüþünü verir. Ortaçaðýn sýrtýndan liberal olmak çok rahat bir iþtir.
* Almanca metinde: Untersassen, Ýngilizce metinde sub-feudatories; Fransýzca metinde
dhommesliges. -ç.
616
Karl Marks
Kapital I
rýnýn yükselmesi, bu akýný daha da hýzlandýrdý. Eski soylular, büyük
feodal savaþlarda tükenmiþlerdi. Yenileri, parayý her türlü iktidarýn kaynaðý olarak gören zamane çocuklarýydý. Bunun için, ekilebilir topraklarýn koyun otlaðý haline getirilmesi bunlarýn sloganýydý. Harrison, Description of England, prefixed to Holinsheds Chronicles adlý yapýtýnda,
küçük köylülerin topraklarýnýn ellerinden alýnmasýnýn ülkeyi, nasýl harabettiðini anlatýr. Bizim azýlý mütecavizlerin ne umurunda? Köylülerin
evleri ve emekçilerin kulübeleri yerlebir edildi ya da yýkýlmaya býrakýldý.
Eðer diyor Harrison, büyük senyör konaklarýnýn eski kayýtlarý karýþtýrýlýrsa... bazý bölgelerde, onyedi, onse-kiz ya da yirmi evin yýkýldýðý görülür. ... Ýngilterenin nüfus bakýmýndan hiç bir zaman þimdiki kadar kýsýr olmadýðý ortaya çýkar. ... Büsbütün göçüp gitmiþ, ya yarýsý ya da dörtte-biri yokolmuþ kentler ve kasabalar var; ancak þurada burada biraz
büyüyen bir kasaba görülebilir; koyun otlaðý olsun diye harap olmuþ
kasabalar ve içinde yalnýz þatolarý kalmýþ yerler üzerine ... çok þey söylenebilir. Bu eski anýlardaki yakýnmalar daima abartýlmýþ olabilir, ama
üretim iliþkilerindeki devrimin çaðdaþ insanlar üzerindeki izlenimleri
bunlarda sadakatle yansýtýlmýþtýr. Þansölye Fortescue ile Thomas Moreun
yazýlarý arasýnda yapýlacak bir karþýlaþtýrma, 15. yüzyýl ile 16. yüzyýl arasýndaki uçurumu ortaya koyar. Thorntonun haklý olarak belirttiði gibi, Ýngiliz iþçi sýnýfý, bir geçiþ dönemi olmaksýzýn, altýn çaðýndan demir çaðýna
yuvarlandý.
Bu devrim, yasakoyucuyu þaþkýna çevirdi. Yasakoyucu, henüz
ulusal zenginliðin (wealth of the nation), (yani sermayenin oluþumunun ve halk kitlelerinin alabildiðine sömürülmesi ve yoksullaþtýrýlmalarýnýn) devlet yönetme sanatýnýn ultima Thule* [sayfa 735] sayýldýðý bu
yüce uygarlýk düzeyine ulaþmamýþtý. Bacon, Henry VII tarihinde þöyle
diyor: O sýralarda (1489) çevresi çitli topraklar daha sýk görülmeye
baþlandý; ancak aileleriyle birlikte üzerinde oturan kimselerin iþleyebileceði ekilebilir toprak, birkaç çobanýn kolayca dolaþabileceði otlaklar
haline geldi; küçük çiftçilerin yýllardan beri oturduklarý çiftlik evleri,
malikâne haline getirildi. Bu yüzden, halkta bir çöküntü ve dolayýsýyla,
kasabalarda, aþar gelirlerinde ve benzeri þeylerde bir gerileme oldu. ...
Bu kötü duruma çare bulmak için o sýralarda kralýn ve parlamentonun
gösterdiði dirayet hayranlýk vericiydi ... nüfusu seyrekleþtirilen topraklar
ile meralarýn yayýlmasýna karþý önlemler alýndý. Henry VII Yasasý, 1489,
bölüm 19, ile en az 20 acre arazisi olan köy evlerinin yýkýlmasý yasaklandý, bu yasa, 25 Henry VIII yasasýyla yenilenmiþtir. Bu yasada diðer
þeyler yanýnda, birçok çiftliklerin ve baþta koyun olmak üzere büyük
hayvan sürülerinin birkaç kiþinin elinde toplandýðý, toprak kiralarý yükseldiði halde, iþlenen topraklarýn azaldýðý, kiliselerin, evlerin yýkýldýðý,
þimdiye kadar kendileriyle ailelerini geçindirmek için kullandýklarý araçla* Azami sýnýr. -ç.
Karl Marks
Kapital I
617
rýn bu insanlarýn ellerinden alýndýklarý sözkonusu edilmektedir. Yasa,
bu nedenle, eski çiftlik evlerinin onarýlmasýný öngörmekte ve ekim alanlarý ile otlaklar arasýnda bir oran saptamaktadýr. 1533 tarihli bir yasa,
bazý kimselerin ellerinde 24.000 koyun bulunduðunu öne sürerek, bu
sayýyý 2.000 olarak sýnýrlandýrmaktadýr.5 Halkýn þikayetleri ve Henry
VIIIden sonra, 150 yýl boyunca, küçük çiftçiler ile köylülerin mülksüzIeþtirilmesine karþý çýkartýlan yasalar bir sonuç vermedi. Bacon, bunlarýn
etkisizliðinin ve yetersizliðinin sýrrýný, bize pek de farkýnda olmadan
açýklamaktadýr. Kral Henry VIInin çýkarttýðý yasa, diyor Bacon, Essays, Civil and Moral adlý yapýtýnýn 29. denemesinde, çiftlikler ile çiftlik
evlerini belirli bir ölçüde tutmakla, derin ve hayranlýk vericidir; böylece,
bunlara verilen belirli miktardaki toprak, uþak durumunda deðil bolluk
içinde yaþayan bir uyruk yetiþmesini saðlayacak ve saban, yanaþmalar
elinde deðil de, toprak sahibinin elinde bulunacaktýr..6 Oysa kapitalist
sistemin istediði þey, halk [sayfa 736] kitlesinin, aþaðýlanýp neredeyse köle
durumuna düþ-mesi ve bunlarýn ücretli iþçiye, üretim araçlarýnýn sermayeye dönüþtürülmesiydi. Bu dönüþüm döneminde, yasakoyucu, tarým ücretli emek-çisinin kulübesinin çevresinde 4 acre büyüklüðünde
bir toprak parçasýnýn bulunmasýný öngörmüþ ve kulübesine kiracý almasýný yasaklamýþtýr. James Iin saltanatý sýrasýnda, 1627 tarihinde, Front
Millde, Ro-ger Crocker, Front Mill malikanesi üzerinde 4 acre topraðý
olmayan bir kulübe yaptýðý için mahküm edilmiþti. Charles I zamanýnda, 1638 tarihine kadar, eski yasalarýn ve özellikle 4 acrelik toprak bulunmasýna iliþkin hükümlerin uygulanmasý için özel bir komisyon kurulmuþtu. Hatta Cromwell zamanýnda bile, Londrada 4 mil içersinde 4
acre topraðý olmayan ev yapýlmasý yasaklanmýþtý. 18. yüzyýlýn ilk yarýsýna kadar, bir-iki acre topraðý bulunmayan tarým emekçisi kulübesi ile
ilgili þikayetler görülmektedir. Bugünlerde ise, ufacýk bir bahçesi bulunsa ya da kulübesinden uzaklarda biraz toprak kiralayabilse, þanslý sayý5
Thomas More, Utopia adli yapýtýnda, Baþka yerlerde o kadar tatlý, o kadar tok gözlü olan
bu hayvanlar [koyunlar], sizin memleketinizde [Ýngilterede] öyle açgözlü, öyle doymak bilmez
olmuþlar ki, insanlarý bile yiyorlar, kýrlarý, köyleri, evleri silip süpürüyorlar. diyor. Utopia, transl.
by Robinson, ed. Arber, London 1869, s. 41, [Ütopia, Çan Yayýnlarý, Ýstanbul 1964 s. 63]
6
Bacon, özgür ve gönenç içindeki köylülük ile iyi bir piyade eri arasýndaki iliþkiyi gösteriyor.
Saðlam bir yoksulluða düþürmemek ve krallýðýn topraklarýnýn büyük bir kýsmýný bey ile kiracý
ve köylü arasýnda bir yer tutan küçük çiftçilerin ya da ortasýnýf halkýn mülkiyetine ve tasarrufuna
vermek için yeteri kadar büyük çiftliklere sahip olmak, kralýðýn gücü ve gelenekleri yönünden
büyük önem taþýr. ... Savaþ konusunda yargýlarýna çok güvenilir kimselerin kanýsý odur ki, bir
ordunun anagücü piyade ya da yaya askerdir. Ve iyi bir piyade gücü kurmak için, uþak ya da
yoksul durumda deðil, özgür ve bolluk içinde yetiþtirilmiþ insanlara gerek vardýr. Bu nedenle,
bir devlette soylular ile beyler çoðunlukta olup, çiftçiler ve topraðý ekip biçenler bunlarýn uþaklarý,
emekçileri ya da kulübe sakinleri (yani evli dilenciler) ise, elinizde iyi süvari gücü bulunabilir,
ama asla saðlam ve güvenilir piyade kuvvetiniz olamaz. ... Ve bu durum, bütün nüfusu, ya
soylulardan ya da yoksul köylülerden oluþan Fransa, Ýtalya ve, diðer bazý ülkelerde görülür. ... O
kadar ki, bu ülkeler, piyade birlikleri için Ýsviçreli ve benzeri ülkelerden ücretli askerler kullanmak
zorunda kalýrlar; iþte bunun için bu uluslarda nüfus kalabalýktýr, ama askerleri azdýr. (The
Reign of Henry VII, Verbatim reprint from Kennets England, ed. 1719, Lond. 1870, s. 308.)
618
Karl Marks
Kapital I
lýr. Toprak sahipleri ile çiftçiler diyor Dr. Hunter, burada elele çalýþýyorlar. Kulübeye eklenecek birkaç acre, emekçiyi, oldukça baðýmsýz
yapar.7
Halkýn zorla mülksüzleþtirilmesi süreci, 16. yüzyýlda, Reformasyon ve kilise mallarýnýn yaðmalanmasý ile yeni ve korkunç bir hýz kazandý. Katolik kilisesi, Reformasyon hareketi sýrasýnda, Ýngiliz
topraklarýnýn büyük bir kýsmýnýn feodal sahibiydi. Manastýrlar ile benzeri kuruluþlarýn kapatýlmasý, buralarda barýnanlarý, proletarya haline getirdi. Kilise topraklarý, büyük ölçüde, [sayfa 737] açgözlü saray gözdelerine
baðýþlandý ya da spekülatör çiftliklerle yurttaþlara yok pahasýna satýldý;
bunlar da, kuþaklar boyu burada oturan küçük kiracýlarý, en masse*
sürüp çýkartarak, topraklarý birleþtirdiler. Yoksul halkýn kilise aþârýnýn
bir kýsmý üzerinde yasa ile saðlanmýþ mülkiyet haklarýna, sessiz sedasýz
elkondu.8 Kraliçe Elizabeth ülkede yaptýðý bir geziden sonra, pauper
ubique jacet ** diye baðýrmýþtý. Saltanatýnýn 43. yýlýnda, ulus, yoksul
vergisini yürürlüðe koyarak dilenciliði resmen kabul etmek zorunda
kaldý. Bu yasayý kaleme alanlarýn buna bir neden göstermekten utandýklarý anlaþýlýyor; çünkü (geleneksel uygulamanýn tersine) herhangi bir
gerekçe gösterilmemiþ.9 Charles Iin 16. yýlýnda bu yasanýn (böl. 4)
devamlý olduðu ilân edildi ve 1834 yýlýnda yasaya yeni ve daha sert bir
biçim verildi.10 Reformasyon hareketinin bu yakýn sonuçlarý, çok uzun
* Yýðýn halinde. -ç.
** Her yer dilenciyle dolu. -ç.
7
Dr. Hunter, l.c., s. 134. Eski yasalarda tahsis edilen toprak miktarý, tarým emekçilerini
küçük çiftçiler haline getirebilecek miktardan çok daha fazla kabul edilebilir. (George Roberts,
The Social History of the People of the Southern Counties of England in Past Centuries, Lond.
1856, s. 184-185.)
8
Yoksullarýn ondalýklarýndan pay alma hakký, eski yasalarýn hükümleriyle kurulmuþtur.
(Titckett, l.c., vol. II, a. 804-805.)
9
William Cobbett, A History of the Protestant Reformation, § 471.
10
Protestanlik ruhu diðer þeyler yanýnda þu olaylardan da anlaþýlabilir, Güney Ýngilterede
bazý büyük toprak sahipleri ile hali-vakti yerinde çiftçiler kafa kafaya verip, Elizabeth zamanýnda
çýkan yoksullar yasasýnýn doðru yorumu konusunda on tane soru hazýrlarlar. Ve hazýrladýklarý
bu sorularý, görüþünü almak üzere zamanýn ünlü hukukçusu (daha sonra James I devrinde
yargýçlýk yapan) Sergeant Sniggeye sunarlar. Soru 9: Bölgenin bazý zengin çiftçileri, bu yasanýn
(Elizabethin 43. yasasýnýn) yürütülmesindeki bütün güçlüklerden kaçýnmayý saðlayabilecek
akýllýca bir plan hazýrladýlar. Bunlarýn önerisine göre bölgede bir hapisane yapýlacak ve civara
bir duyuruda bulunarak, bu bölgedeki yoksullardan yararlanmak isteyen çiftçilerin, belli bir
günde kapalý zarfla bir teklif vererek, bunlarý bizden almak için en düþük fiyatý bildirecekler; bu
hapis-aneye kapatýlmak istemeyenlerin yardýmdan yararlandýrýlmamasý yetkisi bu kurula ait
olacak. Bu planý önerenler, çevredeki kontluklarda, çalýþmaya niyeti olmayan, bir çiftlik ya da
gemi almaya maddi olanaklarý elvermeyen ve böylece çalýþmadan yaþamak isteyen kimselerin,
bölgemize çok avantajlý önerilerde bulunacaklarý kanýsýndadýrlar. Eðer yoksullardan herhangi
birisi karþý tarafýn himayesi altýnda iken bu dünyadan göçerse, günahý-vebali o tarafýn boynuna
olacaktýr. Çünkü, bölgemiz, bu yoksullara karþý görevini yerine getirmiþ bulunacaktýr. Bununla
birlikte, yasanýn bize bu tür basiretli bir önlem alma yetkisi vermeyeceði kaygýsý içindeyiz,
ancak, bu kontluk ile sýnýrdaþýmýz B kontluðunun freeholders [mülk sahibi -ç.] kilise yardým
kurullarýna, yoksullarý hapsetmek ve çalýþtýrmak ve bunu reddeden bir kimseye kilise yardýmýný
kesmek hakkýný veren bir yasa önerisinde bulunmalarý için temsilcilerine talimat vermek
konusunda bize seve seve katýlacaklardýr. Bu önlemlerin, sýkýntý içinde bulunan kimseleri yardým
Karl Marks
Kapital I
619
süreli [sayfa 738] olanlar deðildi. Kilisenin mülk sahibi oluþu, toprak mülkiyetinin geleneksel düzenine bir nevi kutsal dayanak saðlýyordu. Bunun
yýkýlmasýyla, bu düzenin savunulmasý ve ayakta tutulmasý da artýk olanaksýz hale geliyordu.11
17. yüzyýlýn son on yýlýnda bile, küçük toprak sahibi baðýmsýz
köylüler sýnýfý, çiftçiler sýnýfýndan daha kalabalýktý. Cromwellin kuvvetinin belkemiðini bunlar oluþturuyordu ve hatta Macaulayýn itiraflarýna
göre, bunlar, sarhoþ taþra beyleri ile bunlarýn uþaklarýna ve efendilerinin baþlarýndan savdýklarý metreslerle evlenmek durumunda olan köy
papazlarýna oranla, çok daha dürüst bir tutum içindeydiler. 1750 yýllarýnda bu küçük toprak sahibi köylüler, ortadan kalktýlar12 ve gene 18.
yüzyýlýn son on yýlýnda, tarým emekçilerinin ortak topraklarla olan iliþkileri
de sona erdi. Tarýmsal devrimin salt ekonomik nedenlerini burada bir
yana býrakýyoruz. Biz, yalnýzca kullanýlan zor ve þiddet yöntemlerini ele
alýyoruz.
Stuartlarýn restorasyonundan sonra, toprak sahipleri, Kýta Avrupasýnýn her yerinde, herhangi yasal bir formalite olmaksýzýn, bir gasp
hareketini kitabýna uydurarak gerçekleþtirdiler. Feodal toprak ayrýcalýðýný kaldýrdýlar, yani devlete olan bütün yükümlülüklerinden kurtuldular; devlet zararýný, köylülerle diðer halk kitlelerine yüklenen vergilerle
telâfi ettiler; yalnýzca feodal bir hakka sahip bulunduklarý mülk-ler
üzerinde modern özel mülkiyet haklarýný korudular ve ensonu, Ýngiliz
tarým emekçileri üzerinde týpký Tatar Boris Godunovun fermanlarýnýn
Rus köylüsü üzerinde yaptýðý etkiye eþ bir etki yaratan þu mutatis [sayfa
739] mutandis* yerleþme yasalarýný çýkarttýlar.
istemekten ve kiliseye yük olmaktan kurtaracaðýný umuyoruz. (R. Blakey, The History of Political
Literature from the Earliest Times, Lond. 1855, vol. II, s. 84. 85.) Ýskoçyada köleliðin kaldýrýlmasý,
Ýngiltereden birkaç yüzyýl sonra oldu. 1698de Saltoun kontu Fleteher, Ýskoç parlamentosunda
þöyle baðýrýyordu: Ýskoçyadaki dilenci sayýsýnýn 200.000den az olmadýðý hesaplanýyor. Ýlke
olarak bir cumhuriyetçi olan ben, tek çare olarak eski serflik statüsünün yeniden getirilmesini,
kendi geçimlerini saðlamaktan aciz olan herkesin köle haline sokulmasýný öneriyorum. Eden,
l.c., Book I, ch. I, s. 60-61de diyor ki: Baðýmlý köylülerin azalmasý, zorunlu olarak, yoksulluðun
baþladýðý çað olmuþtur. Manüfaktür ve ticaret, bizim ulusal yoksullarýmýzýn ana ve babalarýdýr.
Eden de, ilke olarak cumhuriyetçi olan Ýskoçyalýmýz gibi þurada yanýlýyor: serfliðin ortadan
kaldýrýlmasý deðil, tarým emekçisinin toprak mülkiyetinin kaldýrýlmasý, onu, proleter ve sonunda
da dilenci haline getirmiþtir. Mülksüzleþtirmenin baþka þekilde uygulandýðý Fransada, 1566
tarihli Moulins yasasý ve 1656 buyruðu, Ýngilteredeki yoksullar yasasýna tekabül eder.
11
Protestan ortodoksluðun merkezi olan Oxford Üniversitesi eski ekonomi politik profesörü
Rogers bile, History of Agriculture adlý yapýtýnýn önsözünde, Reformasyonun halk kitlelerinin
yoksullaþmasýna yolaçtýðý olgusu üzerinde durur.
12
A Letter to Sir T. C. Bunbury, Bart., on the High Price of Provisions, By a Suffolk Gentleman, Ipswich 1795, s. 4. Büyük çiftlikler sisteminin fanatik savunucusu ve Inquiry into the
Connexion between the Present Price of Provisions, London 1773, s. 139, adlý yapýtýn yazarý bile
þöyle diyor: En fazla bizim küçük toprak sahiplerimizin, bu ulusun baðýmsýzlýðýný gerçekten
ayakta tutan bu insanlarýn kaybolup gitmelerine acýnýrým; bunlarýn topraklarýnýn, þimdi, küçük
çifçilere kiraya veren tekelci lordlarýn ellerinde toplanmasýný görmekten üzüntü duyuyorum; bu
küçük çiftçiler öyle koþullar altýnda kiracýlýk ederler ki, yapýlan en ufak bir kötülüðün hesabýný
vermekle yükümlü emir kullarý gibidirler.
* Gerekli deðiþiklikler yapýlmýþ olarak. -ç.
620
Karl Marks
Kapital I
Glorious Revolution (þanlý devrim), Orange Prensi William
ile birlikte, iktidara, artý-deðere elkoyan toprakbeyleri ile kapitalistleri
getirmiþ oldu.13 Yeni devri, devlet topraklarý üzerinde þimdiye kadar
daha alçakgönüllü bir þekilde uygulanan hýrsýzlýðý, büyük yaðmalar biçimine sokarak, resmen açmýþ oldular. Bu mülkler, ona buna daðýtýldý,
gülünç fiyatlarla satýldý ya da düpedüz gaspedilerek özel mülklere katýldý.14 Bütün bunlar en ufak bir yasal formalite gözetilmeksizin yapýldý.
Böyle bir hile ile ele geçirilen devlet krallýk topraklarý, kiliseye ait topraklarýn yaðma edilmesiyle birlikte, cumhuriyetçi devrim sýrasýnda tekrar
kaybedilmediði ölçüde, Ýngiliz oligarþisinin bugünkü görkemli malikânelerinin esasýný oluþturur.15 Burjuva kapitalistler, bütün bu yapýlanlarý,
serbest ticaretin getirilmesi, modern tarýmýn, egemenlik alanýný büyük
çiftlik sistemleri üzerinde geniþletmesi ve kendilerine daima elaltýnda
bulunan serbest tarým proletaryasý saðlamasý açýsýndan hoþnutlukla seyrediyor ve destekliyorlardý. Ayrýca bu yeni toprak sahibi aristokrasi, yeni
bankocracynin, yumurtadan yeni çýkmýþ haute finance* çevrelerinin
ve o sýrada koruyucu gümrüklere dayanan büyük manüfaktür sahiplerinin doðal müttefiðiydi. Ýngiliz burjuvazisi, týpký Ýsveç burjuvazisinin, bunun tam tersi bir iþlemle ekonomik müttefikleri olan köylülerle elele
vererek, krallýk topraklarýnýn oligarþinin elinden zorla kurtarýlmasýnda
krallara yardýmcý olmasý gibi, kendi çýkarýna tam bir akýllýlýkla hareket
etmiþti. Bütün bunlar, [sayfa 740] 1604ten beri Charles X ve Charles XI
zamanýnda olmuþtu.
Komünal mülkiyet yukarda ele aldýðýmýz devlet mülkiyetinden
daima farklý olarak feodalizm örtüsü altýnda da yaþamýþ bulunan eski
bir Cermen kuruluþu idi. Genellikle ekilebilir topraklarýn otlak haline
getirilmesiyle birlikte ortaya çýkan bu komünal mülkiyetin gaspý olayý,
15. yüzyýlýn sonunda baþlayýp 16. yüzyýla doðru uzanmaktadýr. Ama o
zamanlar, bu süreç, yasakoyucunun yüzelli yýl boyunca umutsuzca
savaþým verdiði bireysel þiddet hareketleriyle sürdürüldü. 18. yüzyýlýn
bu konuda getirdiði ilerleme þurada kendini gösteriyordu ki, þimdi, büyük çiftçiler kendilerine özgü bazý yöntemleri kullanmakla birlikte,16
13
Bu burjuva kahramanýn özel ahlâki niteliði konusunda, diðer þeyler yanýnda, bir fikir
verebilir: Ýrlandada 1691 yýlýnda Leydi Orkneye yapýlan büyük toprak baðýþlarý, kralýn sevgisinin
ve leydinin etkisinin açýk bir belirtisidir. ... Leydi Orkneyin deðerli hizmetleri, herhalde, foeda
labiorum ministeria [dudaklarýn iðrenç hizmeti -ç.] olmalýdýr. (British Museumda Sloane
Manuscript Collection, n° 4224. , Elyazmasýnýn baþlýðý: The character and behaviour of King
William, Sunderland, etc., as represented in Original Letters to the Dvke of Shrewsbury from
Somers, Halifax, Oxford, Secretary Vernon, etc.. Bu belgeler ilginç þeylerle doludur.)
14
Kraliyet emlakýnýn, kýsmen satýþla, kýsmen hediye olarak, yasaya uymayacak biçimde
elden çýkarýlmasý, Ýngiltere tarihinde rezaletlerle dolu bir sayfa ... ulusa karþý iþlenmiþ büyük bir
sahtekarlýktýr. (F. W. Newman, Lectures on Political Economy, London 1851, s. 129, 130.)
[Ýngilterenin bugünkü büyük toprak sahiplerinin buralarý nasýl ele geçirdiklerinin ayrýntýlarý için
bakýnýz: [N. H. Evans,] Our Old Nobility. By Noblesse Oblige, London 1879. - F.E.]
15
Örneðin, son kolu Lord John Russell olan Bedford düklüðü konusunda E. Burkenin
yazdýðý Tomtit of Liberalism [Liberalizmin Çalýkuþu -ç.] baþlýklý taþlamayý okuyunuz.
* Yüksek finans. -ç.
Karl Marks
Kapital I
621
yasanýn kendisi, halka ait topraklarýn yaðmalanmasýnda bir araç halini
almýþtý. Yaðmanýn, Parlamento aracýlýðý ile yapýlan þekli, ortak topraklarýn çevrilmesi konusunda yasalar, bir baþka deyiþle, toprakbeylerinin,
halka ait topraklarý özel mülkiyetlerine geçirmelerini, yani halký
mülksüzleþtirmelerini saðlayan kararnamelerdir. Sir F. M. Eden, bir yandan komünal mülkiyeti, feodal beylerin yerlerine geçen büyük toprakbey-lerinin özel mülkleri olarak göstermeye çalýþýrken, öte yandan da,
bu ortak topraklarýn çevrilmesi için Parlamentonun genel bir yasa
çýkarmasýný (böylece, buralarýn özel mülkiyete dönüþtürülmesi için bir
parlamento coup detatsýna* gerek görmüþ oluyor) ve ayrýca yasakoyucudan mülksüzIeþtirilen yoksullara tazminat verilmesini isteyerek, kendi kurnazca iddiasýný çürütmüþ oluyordu.17
Baðýmsýz küçük çiftçilerin yerini, yýllýk sözleþmelere dayanan kiracý çiftçilerin, yani toprak sahibinin keyfine baðlý hizmetkârlar topluluðunun almasý, devlet emlâkýnýn yaðma edilmesinin yanýsýra, komünal
topraklarýn sistemli olarak yaðmalanmasý, 18. yüzyýlýn sermaye çiftlikleri18 ya da tüccar çiftlikleri19 adý [sayfa 741] verilen büyük çiftliklerin artmasýna ve kýrsal nüfusun sanayi proletaryasý haline gelmek üzere serbest
kalmasýna özellikle yardýmcý oldu.
Ne var ki, 18. yüzyýl, ulusal zenginlik ile halkýn yoksulluðu arasýndaki özdeþliði, henüz 19. yüzyýlda olduðu kadar bütünüyle kavrayamamýþtý. Bunun için, o zamanýn iktisat yazýnýnda en ateþli tartýþma, ortak
topraklarýn çevrilmesi konusunda yapýlýyordu. Önümde bulunan bir
yýðýn malzeme arasýndan, o zamanýn durumunu çok iyi aydýnlatacak
birkaç örnek vereceðim. Örneðin, öfkeye kapýlan birisi þöyle yazýyor:
Hertfordshireýn bazý bölgelerinde, ortalama 50-150 acre büyüklüðünde 24 çiftlik, üç çiftlik içersinde eriyip gitmiþtir.20 Northamptonshire ve
Leicestershireda ortak topraklarýn çevrilmesi çok geniþ ölçüde yer almýþ,
böylece ortaya çýkan, yeni lordluklarýn çoðu, eskiden 1.500 acreý sürülen topraklarýn þimdi ancak 50 acreý sürülebildiði için, otlak halini almýþtýr. Eski evlerle, ahýrlar ve tavlalarýn yýkýntýlarý, buralarda oturanlardan
kalan tek izlerdir. Bazý açýk köylerdeki yüzlerce ev ve aile, þimdi seki16
Çiftçiler, kulübelerde oturanlara, çiftlik ya da kümes hayvaný beslerlerse, bunlara bakmak
için ambardan yern çalarlar bahanesiyle, kendileriyle çocuklarý dýþýnda canlý hayvan
bulundurmaya izin vermezler; bunlar, ayrýca, kulübede oturanlar ne kadar yoksul olurlarsa o
kadar çalýþkan olur derler, ama bence, asýl gerçek, çiftiçilerin kamuya ait topraklar üzerinde
bütün haklarý ellerinde bulundurmak istemeleridir. (A Political Inquiry into the Consequence of
Enclosing Waste Lands, London 1785, s. 75.)
17
Eden, l.c., önsöz.
18
Capital farms. (Two letters on the Flour Trade and the Dearness of Corn. By a person in
business, London 1767, s. 19, 20.)
19
Merchant-farms. (An Enquiry into the Causes of the Present High Price of Privisions,
London 1767, s. 111, not.) Adsýz yayýnlanan bu mükemmel yapýtýn yazarý Rev. Nathaniel
Forsterdir.
20
Thomas Wright, A Short Address to the Public on the Monopoly of Large Farms, 1779, s.
2, 3.
* Hükümet darbesi. -ç.
622
Karl Marks
Kapital I
ze, ona indi. ... Yalnýzca 15-20 yýl önce etrafý çevrilen bölgelerde toprak
sahipleri, buralar açýk tarlalar halindeyken bulunan çiftliklere göre pek
az kalmýþtýr. Daha önce, 20-30 çiftçi ile bir o kadar kiracý ve mülk sahibinin elinde bulunan, etrafi çevrilmiþ büyük bir toprak parçasýný, 4-5
zengin hayvan yetiþtiricisinin gasbetmesi olaðan þeylerdendir. Böylece
burada yaþayan ailelerin hepsi, gene geçimini buralarda saðlayan pek
çok aile, yerlerinden yurtlarýndan atýlmýþlardýr.21 Çevredeki toprakbeyleri tarafýndan, çevrilme bahanesiyle, topraklarýna katýlan yalnýz ekilmeyen topraklar deðildi, ortaklaþa ya da topluma belli bir kira ödenerek
iþlenen topraklara da. elkonuyordu. Burada sözkonusu ettiðim, açýk
tarlalar ile zaten ýslah edilmiþ toprak-larýn çevrilmesidir. Bu çevirmeleri
savunan yazarlar bile, küçülen bu köylerin, çiftliklerin tekelini artýrdýðýný, tüketim maddelerinin fiyatlarýný yükselttiðini, nüfusun seyrekleþmesine yolaçtýðýný ... ve hatta iþlenmeyen topraklarýn bile (þimdi yapýldýðý
gibi) etraflarýnýn çevrilmesinin yoksullarý geçim araçlarýndan yoksun
býraktýðýný ve [sayfa 742] yalnýzca zaten büyük olan çiftliklerin geniþlemesine
yaradýðýný kabul etmektedirler.22 Dr. Price da þöyle diyor: Bu topraklarýn birkaç büyük çiftçi eline geçmesi sonucu küçük çiftçiler (yazar,
daha önce, bunlarý, ailelerinin geçimini, topraktan elde ettikleri ürün,
ortaklaþa besledikleri koyunlar, tavuk, domuz vb. gibi ev hayvanlarý yetiþtirerek saðlayan ve bu nedenle, hemen hemen dýþardan hiç bir geçim
aracý satýnalmayan, küçük mülk sahipleri ve kiracilar olarak tanýmlamýþtý) yaþamlarýný baþkalarý için çalýþarak kazanan ve gereksinmeleri
olan her þeyi ancak pazardan satýnalabilecek kimseler haline getirilecektir. ... Çok daha fazla zorunluluk olduðundan dolayý, belki de çok
daha fazla çalýþýlacaktýr. ... Kentler ve sanayi, daha fazla insan, iþ ve barýnak aramaya sürüleceði için, geniþleyecektir. ... Çiftliklerin azmanlaþmasýnýn doðal sonuçlarý bunlardýr. Yýllardýr bu ülkede zaten iþlerin gidiþ
yönü budur.23 Dr. Price, bu çevirme iþinin etkilerini þöyle özetliyor:
Bütünüyle alýndýðýnda, alt tabakalardaki insanýn durumu, her bakýmdan daha kötü duruma gelmiþtir. Küçük topraklar üzerinde çiftçilik
yaparken, þimdi gündelikçi ve hizmetçi durumuna düþmüþlerdir; ayný
zamanda, bu durumda varlýklarýný sürdürmeleri de güçleþmiþtir.24 Ger21
Rev. Addington, Inquiry into the Reasons for or against Enclosing Open Fields, London
1772, s. 37, 43 passim.
22
Dr. R. Price, l.c., v. II, s. 155. Forster, Addington, Kent, Price ve James Andersonun
yapýtlarý okunmalý ve dalkavuk MacCullochun The Literature of Political Economy, London
1845, baþlýklý katoloðundaki zavallý gevezelikler ile karþýlaþtýrýlmalýdýr.
23
Price, l.c., s. 147.
24
Price, l.c., s. 159. Aklýmýza eski Roma geldi. Zenginler bölünmemiþ topraklarýn büyük bir
kýsmýný ele geçirdiler. Bu topraklarýn tekrar ellerinden alýnmayacaðý konusunda zamanýn
koþullarýna güvenerek, kendi topraklarýna yakýn yoksullara ait topraklarýn bazýlarýný sahiplerinin
rýzasýyla satýnaldýlar, bazýlarýný da zorla ele geçirdiier ve böylece þimdi birbirinden ayrý topraklar
yerine geniþ malikâneler üzerinde çiftçilik yapýyorlar. Sonra, tarým ve hayvancýlýk iþlerinde köleleri
çalýþtýrýyorlardý, çünkü, özgür iþçiler askerlik yapmak üzere her an iþten alýnabilirdi. Kölelere
sahip olmak kendilerine büyük kazanç saðladý; bunlar askerlikten muaf tutulduklarý için rahatça
Karl Marks
Kapital I
623
çekten de, ortak topraklarýn gaspý ve bununla birlikte, tarýmsal devrimin tarým emekçileri üzerindeki etkisi, o kadar þiddetli olmuþtur ki,
Edene göre de, 1765-1780 yýllarý arasýnda, bunlarýn [sayfa 743] ücretleri asgarinin altýna düþmüþ ve kendilerine yoksulluk yasasýndan resmen yardým yapýlmasý durumu ortaya çýkmýþtýr. Eden, bu konuda þöyle diyor:
Aldýklarý ücret, yaþamýn mutlak gereklerini karþýlamaya bile yetmiyordu.
Þimdi de, bu toprak çevirmelerinin savunucusu ve Dr. Pricein
karþýsýnda bulunanlardan birisine kulak verelim: Eðer insanlar açýk
tarlalarda emeklerini boþuboþuna harcarken görülmüyorsa, bundan,
nüfusun azaldýðý sonucu çýkartýlmamalýdýr. ... Eðer, küçük çiftçilerin,
baþkalarý için çalýþýr hale dönüþmesiyle daha fazla iþ yapýlýyorsa, bu,
ulusun (bu ulusa, doðal olarak dönüþenler dahil deðildir) yararýna
bir þey olmalýdýr. ... Bunlarýn ortak emekleri tek bir çiftlik üzerinde birleþtirildiði zaman üretim artacak, manüfaktür için daha fazla ürün bulunacak ve ulusun gelir kaynaklarýndan birisi olan bu iþkollarýnda, üretilen
hububat miktarýyla orantýlý bir artýþ görülecektir.25
Kapitalist üretim tarzýnýn temellerinin atýlmasý yolunda bir zorunluluk doðar doðmaz, ekonomi politikçilerin, kutsal mülkiyet hakkýnýn
en utanmaz bir þekilde çiðnenmesini ve insanlara karþý giriþilen en
büyük þiddet hareketlerini, nasýl stoik bir gönül ferahlýðý ile karþýladýklarýný, hem insansever ve hem de tori olan Sir F. M. Eden göstermiþtir. 15.
yüzyýlýn son üçte-birinden baþlayýp, 18. yüzyýlýn sonuna kadar sürüp giden ve halkýn zorla mülksüzleþtirilmesi olgusuyla ortaya çýkan bir dizi
yaðma, gasp ve sefalet, onu, yalnýzca þu rahatlýk verici sonuca ulaþtýrmýþtýr: Ekilebilir topraklar ile otlaklar arasýndaki oranýn saptanmasý
gerekliydi. Bütün 14. yüzyýl boyunca ve 15. yüzyýlýn büyük bir kýsmýnda,
2, 3 ve hatta 4 acre ekilebilir topraða karþý 1 acre otlak vardý. 16. yüzyýlýn
ortalarýnda bu oran 2ye karþý 2 ve sonralarý, 2 acre otlaða 1 acre ekilebilir
toprak olarak deðiþti ve ensonu, 3 acre otlak 1 acre ekilebilir toprak olmak üzere tam orantý kurulmuþ oldu.
19. yüzyýlda, tarým emekçisi ve komünal mülkiyet* arasýndaki
çoðalabiliyor ve pek çok çocuk sahibi oluyorlardý. Böylece, güçlü kiþiler, bütün serveti ele
geçirdiler ve topraklar üzerinde köleler, karýnca gibi kaynaþtýlar. Buna karþýlýk, Ýtalyanlar,
yoksulluk, vergiler ve askerlik yükü altýnda ezildikleri için sürekli azalýyorlardý. Hatta barýþ geldiði
zaman bile bunlar iþsizliðe mahkum oldular, çünkü, topraklarý zenginler ele geçirmiþlerdi ve
topraðý sürüp ekmek için özgür insan yerine köle kullanýyorlardý. (Appian, Civil Wars, I, 7.) Bu
pasajda, Licinian yasalarýndan önceki zamana deðiniliyor. Romalý pleblerin mahvýný büyük
ölçüde hýzlandýran askerlik hizmeti, Þarlmanýn, özgür Alman köylülerini serf ve köle haline
getirmede yararlandýðý bellibaþlý bir araç olmuþtur.
25
[J. Arbuthnot,] An Inquiry into the Cannexion between the Present Price of Provisions
etc., s. 124, 129. Ayný konuda ama karþýt eðilimde bir ifade: Ýþçiler kulübelerinden atýlýyor ve iþ
aramak için kentlere gitmeye zorlanýyorlar: ama o zaman daha büyük bir ürün elde ediliyor ve
böylece sermaye artmýþ oluyor. ([R. B. Seeley,] The Perils of the Nation, 2. ed.. London 1843, s.
xiv.)
* Fransýzca metinde: sol cammunal (komünal toprak). -ç.
624
Karl Marks
Kapital I
iliþkinin anýsý bile yokolup gitti. Daha yakýn zamanlar için bir þey demeyelim, ama 1801 ile 1831 yýllarý arasýnda kendilerinden [sayfa 744] çalýnan
ve Parlamento aracýlýðý ile toprakbeylerinin toprakbeylerine baðýþladýklarý
3.511.770 acrelýk ortak toprak için kýrsal nüfusa acaba bir kuruþ ödenmiþ
midir?
Tarýmsal nüfusu topraktan tümüyle yoksun býrakan en son süreç,
clearing of estates (mülklerin temizlenmesi), yani üzerlerindeki insanlarýn silinip süpürülmesi hareketi olmuþtur. Ýngilizlerin uyguladýðý ve
buraya kadar incelenen bütün yöntemler, ensonu, bu temizlikte doruðuna ulaþmýþtýr. Daha önceki bölümde anlatýlan modern koþullarýn
yarattýðý tabloda da görüldüðü gibi, ortada kendisinden kurtulu-nulacak
baðýmsýz köylü kalmayýnca, kulübelerin temizlenmesi baþlýyordu; böylece tarým emekçileri, elleriyle ekip biçtikleri topraklar üzerinde baþlarýný
sokacak bir yer bulamaz hale geliyorlardý. Ama biz, clearing of estates sözlerinin gerçek ve tam anlamýný, ancak modern romancýlarýn
vaadedilmiþ ülkesi Ýskoç yaylalarýnda öðrenebiliriz. Orada, bu olay, sistematik bir özellik taþýmakta, çok geniþ boyutlarda ve tek bir darbeyle
yürütülmekte (Ýrlandalý beyler, bir defada birkaç köyü süpürecek kadar
ileri gitmiþler; Ýskoçyada, Alman prenslikleri büyüklüðünde bölgeler
uygulama konusu olmuþtur) ve ensonu gaspedilen topraklarýn mülkiyet þekli ayrý bir özellik taþýmaktadýr.
Ýskoç yaylalarýnda oturan Keltler, herbiri yerleþtikleri topraðýn sahibi olan klanlar halinde örgütlenmiþlerdi. Klanýn temsilcisi, þefi ya, da
büyük adamý týpký Ýngiliz kraliçesinin, bütün ulusal topraklarýn yalnýzca unvanýndan gelen sahibi olmasý gibi, bu mülkiyetin sözde sahibiydi.
Ýngiliz hükümeti, bu büyük adamlarýn çýlkardýklarý iç savaþlarý bastýrýp, ovalara yaptýklarý devamlý saldýrýlarý önleyince, bu klan þefleri, babadan kalma eþkiyalýk mesleklerini gene de elden býrakmadýlar, yalnýzca
þeklini deðiþtirdiler. Kendi yetkelerine dayanarak bu itibari haklarýný,
özel mülkiyet haklarýna dönüþtürdüler ve bu durum, klan halký ile aralarýnda bir çatýþmaya yolaçýnca, kaba kuvvet kullanarak bunlarý yerlerinden atmaya kalkýþtýlar. Profesör Newman, bu konuda, Böyle olunca,
Ýngiltere kralý da pekâlâ uyruklarýný denize dökmeye kalkýþabilirdi,26
diyor. Pretènderin adamlarýnýn son ayaklanmasýndan sonra, Ýskoçyada
baþlayan bu hareketin ilk evreleri, Sir James Steuart27 ile James Andersonun28 [sayfa 745] yazýlarýndan izlenebilir. 18. yüzyýlda peþleri býrakýlmay26
A king of England might as well claim to drive his subjects into the sea (F. W. Newman,
l.c., s. 132.)
27
Steuart diyor ki: Eðer bu topraklarýn rantýný (bu ekonomik kategoriye, kabile reisine
verilen haracý dahil ederek hataya düþüyor), büyüklükleri ile kýyaslarsanýz, çok küçük olduðu
görülür. Yok eðer, buralarý, beslediði insan yönünden ele alýrsanýz, yaylalardaki bir malikânenin,
ayný deðerde iyi ve verimli baþka bir yere göre belki on katý insan beslediðini görürsünüz. (l.c.,
v. I, ch. XVI, s. 104.)
28
James Anderson, Observations on the Means pf Exciting a Spirit of National Industry etc.,
Edinburgh 1777.
Karl Marks
Kapital I
625
an Keltlerin ülkeden göç etmeleri yasaklanmýþtý; amaç, bunlarýn zorla
Glasgowa ya da diðer manüfaktür kentlerine itilmesiydi.29 Sutherland
düþesinin 19. yüzyýlda temizlik yapmak için uyguladýðý bir yöntemi30
örnek olarak vermek yetecektir. Ekonomi konusunda epeyce bir þeyler
bilen bu düþes, yönetimin baþýna geçer geçmez, köklü bir çareye
baþvurmaya ve daha önceki benzer süreçlerle nüfusu zaten 15.000e
inen bu ülkeyi bütünüyle bir koyun otlaðý haline getirmeye karar verdi.
1814ten 1820 yýlýna kadar bu 15.000 kiþi, aþaðý yukarý 3.000 aile, sistemli
olarak izlendi ve yerlerinden atýldý. Bütün köyleri yýkýldý, yakýldý, tarlalarý
otlaða çevrildi. Ýngiliz askerleri, bu sürgün hareketini desteklediler ve
bunlarla çatýþmaya giriþtiler. Kulübesinden çýkmak istemeyen bir ihtiyar kadýn, külübenin alevleri arasýnda yanarak öldü. Böylece bu güzel
hanfendi, ta eski zamanlardan beri klana ait bulunan 794.000 acre topraða elkoymuþ oldu. Aile baþýna 2 acre olmak üzere deniz kýyýsýnda
6.000 acre kadar topraðý, sürgün ettiði bu kimselere tahsis etti. Þimdiye
kadar bu 6.000 acre toprak [sayfa 746] bomboþ duruyor ve sahiplerine hiç
bir gelir getirmiyordu. Asýl kalpli düþes, aslýnda bu topraklarý acre baþýna
ortalama 2,5 þiline, yüzyýllardýr kendi ailesi için kanlarýný döken klan
halkýna kiralayacak kadar ileri gitmiþti. Çalýnan klan topraklarýnýn tümü,
29 büyük koyun çiftliðine bölündü ve çoðu Ýngiltereden getirilmiþ çiftlik
uþaklarý olan birer ailenin yönetimine verildi. 1835 yýlýnda, 15.000 Ýskoçyalý
Keltin yerini 131.000 koyun almýþtý. Yerlilerin artýklarý kýyýya sürüldüler
ve balýk avlayarak yaþamaya çalýþtýlar. Ve bir Ýngiliz yazarýnýn dediði gibi, yarý-karada yarý-suda yaþayan, ama bununla birlikte, ancak yarýyarýya yaþayan amfibiler olup çýktýlar.31
29
1860ta mülküzleþtirilen insanlar, yalan yanlýþ bahanelerle zorla Kanadaya .gönderildiler.
Bazýlarý daðlara ve çevre adalara kaçtýIar. Peþlerine polis takýldý, bunlarla çatýþtýlar ve kaçtýlar.
30
Adam Smithin yorumcularýndan Buchanan, Ýskoç yaylalarýnda, diyor, eski toprak
mülkiyeti düzeni her gün zorla deðiþtiriliyor. ... Toprakbeyi, miras yoluyla topraðý iþleyen kiracýlara
(bu kategori burada yanlýþ kullanýlýyor) aldýrmaksýzýn topraðýný en yüksek kirayý verene kiralýyor
ve o da eðer islahatçý bir kimse ise derhal yeni bir tarým sistemini benimsiyor. Eskiden küçük
kiracýlar ya da tarým emekçileri ile kaplý bulunan topraðýn üzerinde þimdi verdiði ürünle orantýlý
sayýda insan yaþýyor, ama yeni ve geliþtirilmiþ tarým sistemi ve artmýþ bulunan rant nedeniyle,
en az giderle en fazla ürün kaldýrýlýyor: ve bu anlayýþ içersinde, iþe yaramayan iþçilere yol
verildiði için nüfus, topraðýn besleyeceði deðil çalýþtýrýlabileceði miktara indirgenmiþ oluyor. ...
Mal ve mülkten yoksun hale gelen çiftçiler, geçimlerini çevre kentlerde ararlar vb.. (David
Buchanan, Observations on etc., A. Smiths Wealth of Nations, Edinburgh 1814. vol. IV. s. 144.)
Ýskoç soylularý, ailelerin ellerinden mallarýný ve mülklerini, yabanýl otlarýn kökünü kazýrmýþ gibi
aldýlar, köylere ve köylülere, vahþi hayvanlarýn sýkýþtýrdýðý Kýzýlderililerin, intikam almak için
kaplanlarla dolu ormanlara satdýrmasý gibi saldýrdýlar. Ýnsan, bir koyun postu ya da etiyle trampa
edildi ve bazan daha da ucuza gitti. ... Çinin kuzey eyaletlerine saldýran Moðollarýn, buradaki
yerli halký yoketmek ve topraðý otlak haline getirmek için danýþma kurulu toplamalarý, bundan
daha mý kötüydü? Bu tasarýyý birçok Ýskoçyalý yüce toprak sahibi kendi ülkelerinde kendi
yurttaþlarýna karþý uygulamýþtýr. (George Ensor, An Inquiry Concerning the Population of Nations,
Lond. 1818, s. 215, 216.)
31
Þimdiki Sutherland Düþesi, Tom Amcanýn Kulübesi yazarý Mrs. Beecher Stoneu, Amerika
Cumhuriyetindeki zenci kölelere karþý sevgisini göstermek için her soylu Ýngiliz kalbinin köle
sahipleri için çarptýðý iç savaþ sýrasýnda, kendisi gibi bütün aristokratlar ile birlikte bu sevgiyi
büyük bir titizlikle unutmuþtu Londrada büyük bir debdebe ile aðýrlarken, ben, New York
626
Karl Marks
Kapital I
Ama kahraman Keltler, klanýn büyük adamlarý için, çok sevdikleri romantik ve daðlýk ülkelerinin kefaretini daha da acý bir þekilde
ödemek zorunda kaldýlar. Kýzarttýklarý balýklarýn kokusu büyük adamlarýn burunlarýna kadar geldi. Ve bunlar bir kâr kokusunu da birlikte
almýþ olacaklar ki, deniz kýyýsýný Londranýn büyük balýk tüccarlarýna
kiraladýlar. Keltler ikinci kez yerlerinden sürülüp atýldýlar.32
Ama ensonu, koyun otlaklarýnýn bir kýsmý geyik parklarý haline
getirildi. Ýngilterede gerçek anlamýyla orman bulunmadýðýný herkes bilir. Büyüklerin parklarýndaki geyikler, Londra belediye meclisi üyesi gibi
þiþko, aðýrbaþlý, evcil hayvanlardýr. Ýskoçya, bunun için, bu soylu tutkunun son sýðýnaðýdýr. 1848 yýlýnda Somers, Ýskoçya yaylalarýnda diyordu, yeni ormanlar, mantar gibi çýkýyor. Burada, Gaickin bu yanýnda
iþte yeni Glanfeshire ormaný ve orada, öte yanýnda yeni Ardverikie
ormaný. Ayný çizgi üzerinde Black Mountu görürsünüz, yeni yaratýlan
uçsuz bucaksýz bir kýr. Doðudan batýya, Aberdeen yörelerinden Oban
kayalýklarýna kadar yanyana dizilmiþ bir ormanlar dizisi; yaylalarýn öbür
tarafýnda ise, yeni, Loch Arcahaig, Glengarry, [sayfa 747] Glenmoriston vb.
ormanlarý. Küçük çiftçi topluluklarýnýn oturduklarý vadilerde koyun
yetiþtirilmeye baþlandý ve bunlar da, daha taþlýk ve verimsiz topraklarda
geçimlerini saðlamak üzere bu vadilerden sürüldüler. Þimdi koyunlarýn
yerini geyikler almakta ve küçük kiracýlar ellerindeki bir avuç varlýklarýný da yitirerek, daha da verimsiz topraklara sürülmekte ve kapkara bir
sefalete düþmektedirler. Geyik ormanlarý33 ile insanlar yanyana yaþayamazlar. Ýkisinden birisinin çekip gitmesi gerekir. Geçen, yirmibeþ yýlda
olduðu gibi, önümüzdeki yirmibeþ yýlda da ormanlarýn sayýsý ve geniþliði
artarsa, Keltler, doðduklarý topraklar üzerinde yokolup gideceklerdir. ...
Buradaki mülk sahiplerinin bazýlarý için bu hareket bir tutku ve spor
sevgisi sonucu iken, ... daha pratik görüþlü diðerleri için bu geyik yetiþtirme iþi yalnýzca kâr amacýyla yapýlmakta. Þurasý bir gerçektir ki, ormanlarla kaplý bir sýradaðlar dizisi, sahibi için, otlaktan çok daha kârlýdýr. ...
Geyik ormaný arayan bir avcý, bu iþin o denli heveslisidir ki, kesesini
boþaltmaya daima hazýrdýr. ... Bu yüksek yaylalar halkýnýn çektiði ýstýrap, Norman krallarýnýn izlediði politikanýn verdiði acýdan daha az acýlý
deðildir. Geyik sürüleri gitgide daha büyük bölgelere yayýlýrken, insanlar
günden güne daha daralan bir çember içersine sýkýþtýrýldýlar. ... Halkýn
Tribunede Sutherlandlý köleler üzerine bazý gerçekleri dile getirmiþtim. (Carey, The Slav Trade,
Philadelphia 1853, s. 203, adlý yapýtýnda bu yazýdan parçalar almýþtýr.) Yazýmý bir Ýskoç gazetesi
de yayýnladý ve gazete ile Sutherlandlý dalkavuklar arasýnda hoþ bir polemiðe yolaçtý.
32
Bu balýk ticaretinin ilginç ayrýntýlarý Mr. David Urquhartýn Portfolio, New Series adlý
yazýsýnda bulunabilir. Nassau W. Seniorün ölümünden sonra yayýnlanan ve yukarda alýntýlar
yaptýðýmýz yapýtýnda, Sutherlandshireda olup bitenlerin, insanlarýn tanýk olduklarý en yararlý
temizlik olduðunu söylüyor. (l.c., [s. 282].)
33
Ýskoçyadaki deer foreststa (geyik ormanlarý) tek bir aðaç yoktur. Çýplak yamaçlardan
önce koyunlar sürülüp çýkartýlmýþ sonra yerlerine geyikler getirilmiþ ve buralara deer forest
denilmiþtir. Buralarda, ne aðaçlandýrma, ne de gerçek orman yetiþtirilmesi diye bir þey vardýr.
Karl Marks
Kapital I
627
özgürlüðü birer birer yokedildi, baský her gün biraz daha arttý. ... Büyük
mülk sahiplerinin kesin bir ilke ve tarýmsal bir zorunluluk olarak izledikleri, halkýn temizlenmesi ve daðýtýlmasý hareketi, týpký Amerikan ya
da Avustralya bozkýrlarýnda aðaç ve çalýlarýn temizlenmesine benzer;
ve bu iþlem sessiz sedasýz ve tam bir gerçek iþ uygulamasý gibi sürüp
gitmekte...34 [sayfa 748]
34
Robert Somers, Letters from the Highlands: or the Famine of 1847, London 1848, s. 12-28
passim, Bu mektuplar ilk kez The Timesta yayýnlandý, Ýngiliz iktisatçýlarý, Keltler arasýnda 1847
yýlýndaki açlýðý, doðal olarak, bunlarýn aþýrý nüfusa sahip olmalarý ile açýkladýlar. Bunlar, daima,
yiyecek stoklarý üzerinde bir baský yaratýyorlardý Malikânelerin temizlenmesi ya da, Almanca
adýyla Bauernlegen denilen iþ, özellikle Otuz Yýl Savaþýndan sonra Almanyada görüldü ve
daha 1790 yýlýnda Kursachsende köylü ayaklanmalarýna yolaçtý. Özellikle Almanyanýn doðusunda
yaygýndý. Prusya eyaletlerinin çoðunda Frederick II, ilk kez köylülere mülkiyet hakký saðladý.
Silezyanýn ele geçirilmesinden sonra, büyük toprakbeylerine kulübeleri, samanlýklarý vb. yeniden
yapma, köylülere hayvan ve araç saðlama yükümlülüðünü yükledi. Ordusu için askere, hazinesi
için vergi yükümlüsüne gereksinmesi vardý. Kaldý ki, Frederickin maliye sistemi ve despotluk,
bürokrasi ve feodalizm karmasý yönetiminde köylülerin sürdürdükleri tatlý yaþam, Frederickin
kaynaklarýndan Mirabeaudan alýnan þu satýrlardan anlaþýlabilir: Le lin fait done une des grandes
richesses du cultivateur dans le Nord de LAllemagne. Malheureusement pour lespèce humaine,
ce nest quune ressource contre la misére, et non un moyen de bine-être. Les impôts directs,
les corvées, les servittides de tout genre, écrasent le cultivateur allemand, qui paie encore des
impôts indirects dans tout ce quil achète ... et pour comble de ruine, il nose pas vendre ses
productions où et comme il le veut; il nose pas acheter ce dont il a besoin aux marchands qui
pourraient le lui livrer au meilleur prix. Toutes ces causes le ruinent insensiblement, et il se
trouverait hors détat de payer les impôts directs à lèchéance sans la filerie; elle lui offre une
ressource, en occupant utilement sa femme, ses enfants, ses servants, ses valets, et lui-même;
mais quelle pénible vie, même aidée de ce secours! En été, il travaille comme un forçat au
labourage et à la récolte; il couche à 9 heures et se lève à deux, pour suffire aux travaux; en
hiver il devrait réparer ses forces par un plus grand repos; mais il manquera de grains pour le
pain et les semailles, sil se defait des denrées quil faudrait vendre pour payer les impôts. Il
faut donc filer pour suppléer à ce vide ... il faut y apporter la plus grande assiduité. Aussi le
paysan se couche-t-il en hiver à rninuit, une heure et se lève à cinq ou six; ou bien il se couche
à neuf, et se lève à deux, et cela tous les jours de sa vie, si ce nest le dimanche. Ces excès de
veille et de travail usent la nature humaine, et de là vien quhommes et femmes vieillissent
beaucoup plutôt dans les campagnes que dans les villes. (Keten, öyleyse Almanyanýn
kuzeyindeki ekicinin büyük zenginliklerinden birini oluþturur. Ýnsan dini için, ne yazýk ki, bu bir
gönenç aracý deðil, yalnýzca sefalete karþý bir dayanaktýr. Dolaysýz vergiler, angaryalar, her türlü
baðýmlýlýklar, satýnaldýðý her þey için bir de dolaylý vergi ödeyen Alman ekicisinin ezip suyunu
çýkarýr ... ve, yýkýmý tamamlamak için, ürünlerini istediði yerde ve istediði gibi satmaya cesaret
edemez; gereksinme duyduðu þeyi, kendisine en iyi fiyatla verebilecek satýcýlardan almaya
cesaret edemez. Bütün bu nedenler, onu, yavaþ yavaþ kemirir, ve urgancýlýk olmasaydý, ödemesi
gerektiðinde, dolaysýz vergileri bile ödeyemezdi; bu iþ, karýsýný, çocuklarýný, hizmetçilerini,
uþaklarýný ve kendini yararlý bir biçimde kullanarak, ona bir dayanak saðlar: ama, bu dayanaklarla
desteklense de ne güç bir yaþam! Yazýn, çiftlik ve hasatta, bir kürek mahkümu gibi çalýþýr;
iþlerle baþedebilmek için, dokuzda yatar, ikide kalkar: kýþýn, daha büyük bir dinlenme ile güçlerini
toplayacaktýr; ama eðer vergileri ödemek için satmasý gerekecek zahireyi elden çýkarýrsa, ekmek
ve ekim için buðday sýkýntýsý çekecektir. Öyleyse bu boþluðu doldurmak için urgan örmek
gerek; ve eþyanýn doðasý, bu iþi kazançsýz kýldýðýndan, iþe hiç ara vermeden devam etmek
gerek. Bundan ötürü köylü, kýþýn gece yarýsý, saat birde yatar, ve beþte ya da altýda kalkar; ya da
dokuzda yatýp ikide kalkar, ve eðer pazarlar sayýlmazsa, bu, ömür boyu böyle gider. Bu aþýrýuykusuzluk ve aþýrý-çalýþma, insan doðasýný yýpratýr, ve bunun sonucu erkekler ve kadýnlar,
kýrlarda, kentlerde olduðundan çok daha çabuk yaþlanýrlar. (Mirabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)
Ýkinci baskýya not. Robert Somersin yukarýya bir pasajo aktarýlan yapýtýnýn
yayýnlanmasýndan 18 yýl sonra, 18 Nisan 1866 yýlýnda, Profesör Leone Levi, koyun otlaklarýnýn
geyik ormanlarýna çevrilmesi konusunda Society of Artsta bir konuþma yaptý ve Ýskoç
yaylalarýndaki çölleþmeyi anlattý. Diðer þeyler yanýnda þöyle diyordu: Nüfusun boþaltýlmasý ve
628
Karl Marks
Kapital I
Kilise mallarýnýn yaðmalanmasý, devlet mülkünün hileli yollardan ele geçirilmesi, ortak topraklarýn çalýnmasý, feodal ve klan emlâkýnýn gaspedilerek, baþýboþ bir terör havasý içinde modern özel mülkiyet
haline getirilmesi, ilkel birikimin birçok [sayfa 749] sevimli yöntemlerinden
bazýlarýydý. Kapitalist tarým için gerekli alan ele geçirilmiþ; toprak, sermayenin bir parçasý haline getirilmiþ ve kent sanayileri için gerekli,
özgür ve yasadýþý* proletarya saðlanmýþtý. [sayfa 750]
ülkenin otlak haline getirilmesi, harcama yapmadan gelir elde etmenin en uygun yoluydu. ... Bir
otlak yerine bir geyik ormaný, yaylalarda görülen en yaygýn deðiþiklikti. Toprak sahipleri, bir
zamanlar malikânelerinden insanlarý sürüp çýkardýklarý gibi, þimdi de koyunlarý atýyorlar ve yeni
kiracýlarýna kucak açýyorlardý: vahþi hayvanlar ile tüylü kuþlara. ... Ýnsan, Dalhousie kontunun
malikânesinden çýkýp, Forfarshireda John oGreatsun malikânelerine kadar devamlý ormanlýk
araziden geçip gidebilir. ... Bu korulutlarýn çoðunda, tilki, vahþi kedi, zerdeva, kokarca, sansar,
gelincik ve Alp tavþaný çok görülür; buna karþýlýk, tavþan, sincap ve tarla faresi son zamanlarda
kýrlara göçmüþlerdir. Ýskoçya istatistiklerinde üstün nitelikte ve çok geniþ mera olarak kayýtlý
bulunan muazzam arazilerden çoðu þimdi her türlü ekim ve islaha kapatýlmýþ ve yýlýn çok kýsa
bir süresinde birkaç kiþinin spor zevkine tahsis edilmiþtir. London Economist, 2 Haziran 1866
tarihli sayýsýnda þöyle diyor: Geçen hafta çýkan bir Ýskoç dergisinin haberleri arasýnda þunu
okuyoruz: Bu yýlki kira sözleþmesinin bitmesi üzerine, geçenlerde, 1.200 sterlin yýllýk kira teklif
edilen, Sutherlandshiredaki en güzel koyun çiftliklerinden birisi deer forest haline getirilecek.
Burada, modern feodalizm içgüdülerinin ... týpký Norman fatihlerinin ... Yeni Ormaný yaratmak
için 36 köyü yerlebir etmeleri kadar iyi iþlediðini görüyoruz. ... Tam iki milyon acre arazi. ...
Ýskoçyanýn en verimli topraklarýndan bazýlarýý da içersine alarak ... bomboþ yatýyor. Glen Tiltin
doðal çayýrlarý, Perth ülkesinin en besleyici otlaklarý arasýndaydý. Ben Aulder geyik ormanlarý,
uçsuz bucaksýz Badenach bölgesinin en güzel otlaðýydý; Karadað ormanýnýn bir kesimi Ýskoç
karakoyunu için en mükemmel meraydý. Ýskocyada yalnýz spor amacý için boþ býrakýlan topraklar
konusunda bir fikir vermek için, buranýn, tüm Perth kontluðundan daha geniþ bir alaný kapsadýðýný
söylemek yeterlidir. Ben Aulder ormanýnýn kaynaklarý, bu zoraki yýkýmla uðranýlan kayýplar
konusunda bir fikir verebilir. Ýskoçyanýn eski orman bölgesinin onüçte-birinden fazla olmadýðý
halde, bu arazi 15.000den fazla koyunu besleyebilir ... ve gene vb. ... Bütün bu ormanlýk arazi
þimdi bomboþ yatýyor. ... Alman Okyanusunun sularý altýnda kalsaydý bundan beter olmazdý. ...
Bu insan eliyle yaratýlan çöllere, yasakoyucunun kesin müdahalesi ile bir son verilmelidir.
* Fransýzca metinde: sans feu ni lien - yersiz yurtsuz. -ç.
Karl Marks
Kapital I
629
YÝRMÝSEKÝZÝNCÝ BÖLÜM
15. YÜZYILIN SONUNDAN BAÞLAYARAK
MÜLKSÜZLEÞTÝRÝLENLERE KARÞI KANLI YASALAR.
ÜCRETLERÝN, PARLAMENTO YASALARIYLA
DÜÞÜRÜLMEYE ZORLANMASI
FEODAL baðýmlýlarýn baðlarýnýn çözülmesiyle ve halkýn topraktan
zorla uzaklaþtýrýlmasýyla yaratýlmýþ olan proletarya, bu özgür proletarya, doðmakta olan manüfaktürler tarafýndan ayný hýzla emilemiyordu.
Öte yandan, alýþageldikleri yaþam tarzýndan birdenbire kopartýlan bu
insanlar, yeni durumlarýnýn gerektirdiði disipline ayný hýzla kendilerini
uyduramazlardý. Bunlar, bazan eðilimlerine uyarak, ama çoðu zaman
da koþullarýn baskýsýyla, en masse,* dilenci, hýrsýz, serseri haline geldiler. Böylece, 15. yüzyýlýn sonuyla 16. yüzyýl boyunca bütün Batý Avrupada
serseriliðe karþý kanlý yasalar çýkartýldý. Buçünkü iþçi sýnýfýnýn atalarý,
zorla serseri ve dilenci haline dönüþtürüldüklerinden ötürü, cezalandýrýlmýþ oluyorlardý. Yasakoyucu, bunlarý, [sayfa 751] gönüllü suçlular ola* Yýðýn halinde. -ç.
630
Karl Marks
Kapital I
rak ele almýþ ve artýk mevcut olmayan eski koþullar altýndaki gibi çalýþmaya devam etmelerini, bunlarýn iyi niyetlerine baðlý bir þeymiþ gibi görmüþtü.
Ýngilterede bu yasa, Henry VII zamanýnda baþladý.
Henry VIII, 1530. Yaþlý ve çalýþamayacak durumdaki dilencilere
birer dilencilik belgesi verilir. Buna karþýlýk, sapasaðlam serserilere dayak ve hapis cezasý. Bir arabanýn arkasýna baðlanýp, bedenlerinden kan
akana kadar kamçýlanýyorlar ve sonra, doðduklarý yere ya da son üç
yýldýr durduklarý yere dönmeye ve çalýþmaya baþlamaya yemin ettiriliyorlar. Ne acý bir alay! 27 Henry VIIIde eski yasa uygulanmakla birlikte
yeni maddelerle pekiþtirildi. Serserilik nedeniyle ikinci kez tutuklamada
kamçýlanma yineleniyor ve bir kulaðýn yarýsý kesiliyordu; üçüncü tutuklamada ise, azýlý bir cani ve kamu düþmaný olarak idam edilecekti.
Edward Vl. 1547de, hükümdarlýðýnýn ilk yýlýnda çýkartýlan bir
yasaya göre, çalýþmak istemeyen herhangi bir kimse, kendisini tembel
ve aylak bir kimse olarak ihbar edene kölelik etmeye mahküm edilecekti. Efendisi, bu köleyi, ekmek, su, bulamaç ve uygun göreceði et
artýklarý ile besleyecekti. Ýþ ne kadar pis ve iðrenç olursa olsun, kamçý
ve zincir zoruyla onu çalýþtýrmak hakkýna sahipti. Eðer köle 15 gün
süreyle ortalýktan kaybolursa, yaþam boyu köleliðe mahküm edilecek
ve alnýna ya da sýrtýna S * damgasý vurulacaktý; üç kez kaçarsa bu suçtan
idam edilecekti. Efendi onu herhangi bir kiþisel mal ya da hayvan gibi
satabilir, baðýþlayabilir ya da kiralayabilirdi. Eðer köle, efendisine karþý
bir harekete kalkýþýrsa, gene idam edilirdi. Sulh yargýçlarý ihbar üzerine
bu haydutlarý izletmek ve yakalatmak zorundaydý. Eðer bir serseri üç
gün süreyle aylaklýk edecek olursa doðum yerine götürülür, göðsüne
kýzgýn demirle V** harfi damgalanýr, zincire vurularak sokaklarda ya da
baþka iþlerde çalýþtýrýlýrdý. Eðer bu serseri, doðum yerini yanlýþ verirse,
yaþamý boyunca, o yerin, orada oturanlarýn ya da oradaki kurumlarýn
kölesi haline getirilir ve S harfi ile damgalanýrdý. Herkes, serserilerin
çocuklarýný çýrak olarak kullanma hakkýna sahipti; bu, erkek çocuklar
için 24, kýz çocuklar için 20 yaþýna kadar devam ederdi. Bunlar eðer kaçacak olurlarsa, bu yaþlarý doldurana kadar efendilerinin [sayfa 752] köleleri haline getirilirler ve efendileri bunlarý diledikleri gibi zincire vurabilirler,
kamçýlarlar vb.. Efendiler, kölelerini kolayca tanýyabilmek ve iyice seçip
emin olabilmek için, bunlarýn boyunlarýna, kollarýna ya da bacaklarýna
demir bir bilezik takabilirler.35 Bu yasanýn son kýsmý, bazý yoksul kimselerin, bunlara yiyecek-içecek ve iþ saðlayabilecek bir kurum ya da kim* Slave (köle) sözcüðünün ilk harfi. -ç.
** Vagabond (serseri) sözcüðünün ilk harfi. -ç.
Essay on Trade etc., 1770, yazarý þöyle diyor, Edward VInin hükümdarlýðý sýrasýnda
Ýngilizlerin büyük bir ciddiyetle, manüfaktürlerin kurulmasýný ve yoksullarýn çalýþtýrýlmalarýný
isteklendirdikleri görülüyor. Bunu, þu dikkat çekici yasadan da anlýyoruz: Bütün serseriler
damgalanacaktýr. vb.. l. c., s. 5.
35
Karl Marks
Kapital I
631
se tarafýndan çalýþtýrýlabileceðini öngörmektedir. Bu türden kilise köleleri,
Ýngilterede, 19. yüzyýlýn ortalarýna kadar, devriye adý altýnda devam
etmiþ gitmiþtir.
Elizabeth, 1572. 14 yaþýndan büyük belgesiz dilencileri, herhangi bir kimse iki yýl süreyle hizmetlerine almadýðý takdirde, bunlar adamakýllý dövülür ve sol kulaklarý damgalanýr; suçun yinelenmesi halinde
eðer 18 yaþýndan büyükseler ve herhangi bir kimse bunlarý en az iki yýl
hizmetlerine almazsa, idam edilirler; ama üçüncü kez suç iþlenmesi
halinde bunlar, acýmasýzca idam edilirler. Buna benzer yasalar: 18 Elizabeth, böl. 13 ve bir diðeri 1597.36
James I. Ortalýkta baþýboþ dolaþan ve dilenen herkes, hýrsýz ve
serseri ilan edilir. Sulh yargýçlarý, bunlarý, ilk suçlarýnda [sayfa 753] meydanda kýrbaçlatmaya ve 6 aya, ikincisinde 2 yýla kadar hapsetmeye yetkilidir. Hapisteyken de yargýcýn uygun göreceði sürede ve sayýda
kýrbaçlanacaklardýr. ... Islah olmayan ve tehlikeli hýrsýzlarýn sol omuzlarý
üzerine R* harfi damgalanacak ve aðýr çalýþma cezasý ile cezalandýrýlacaklardýr; tekrar dilenirken yakalananlar derhal idam edileceklerdir. Bu
hükümler, 18. yüzyýl baþýna kadar yürürlükte kalmýþ ve ancak 12 Anne,
böl. 23le yürürlükten kaldýrýlmýþlardýr.
17. yüzyýlýn ortasýnda Pariste bir serseriler krallýðýnýn kurulduðu
Fransada da, benzer yasalara raslanýr. Louis XVInýn krallýðýnýn
baþlangýcýnda bile (13 Temmuz 1777 tarihli buyrukla), 16-60 yaþ arasýnda saðlýðý yerinde olup da geçimini saðlayamayan ve bir iþ tutmayan
kimseler, kürek cezasýna mahküm edilirdi. Charles Vin Hollanda için
buyruðu (Ekim 1537), Hollanda eyalet ve kentlerinin ilk yasasý (10 Mart
1614) ve Birleþik Eyaletler Plakaatý (26 Haziran 1649) hep ayný nitelik36
Thomas More, Utopiasýnda [Ütopia, Ýstanbul 1964, s. 64] þöyle diyor: Böyle doymakbilmez
cimrinin biri, binlerce dönümlük yeri kuþatýveriyor. Ýçindeki namuslu çiftçileri evlerinden çýkarýyor:
Kimini yalan-dolanla, kimini zorla, kimini de türlü yollardan tedirgin edip yerlerini satmak zorunda
býrakarak. Doyuracak karýnlarý paralarýndan çok fazla olan bu köylüler (tarým, fazla kol iþi
isteyen bir iþtir çünkü) çoluk-çocuklarý, dullarý, yetimleri, ana-babalarý ve torunlarýyla yollara
düþerler. Doðduklarý evden, karýnlarýný doyuran topraktan aðlayarak uzaklaþýr zavallýlar ve
barýnacak yer bulamazlar. O zaman kapkacaklarýný, pýlýlarýný-pýrtýlarýný yok pahasýna satarlar.
Onlar da bitince ne kalýr yapýlacak: çalmak ve Tanrý buyruðuyla asýlmak. Yoksulluklarýný
dilencilikle sürdürmek isteyenler de çýkabilir: Onlarý da serseri diye yakalayýp zindana atýverirler.
Oysa nedir suçlarý bu insanlarýn? Çalýþmaya canattýklarý halde kendilerine iþ verecek kimseyi
bulamamak. Thomas Moreun, hýrsýzlýk yapmak zorunda býrakýldýðýný söylediði bu zavallý
kaçaklardan, Henry VIII saltanatý sýrasýnda, 72.000 büyük ve küçük hýrsýz idam edilmiþti.
(Holinshed, Description of England, vol. I, s. 186.) Elizabeth zamanýnda, serseriler, sýralar halinde
baðlanýrdý ve yýl geçmezdi ki bunlardan üç-dörtyüzü daraðacýnda can vermesin. (Strypes Annals
of the Reformation and Establishment of Religion, and other Various Occurrences in the Church
of England during Queen Elizabeths Happy Reign, 2. ed., 1725, vol. 2.) Gene bu ayný Strypee
göre Somersetshireda tek bir yýlda, 40 kiþi idam edilmiþ, 35 hýrsýzýn eli daðlanmýþ, 37 kiþi
kýrbaçlanmýþ ve 183 kiþi ýslah olmaz serseri diye kent dýþýna sürülmüþtür. Bununla birlikte, o,
yargýçlarýn ihmali ve halkýn budalaca merhameti yüzünden bu büyük mahküm sayýsýnýn, gerçek
suçlu ve cani sayýsýnýn beþte-birini bile bulmadýðýný, Ýngilterenin diðer kontluklarýnýn bu yönden
Somersetshiredan daha iyi olmadýðý gibi bazýlarýnýn daha da beter durumda olduklarý
kanýsýndadýr.
* Rouge (hýrsýz) sözcüðünün ilk harfi. -ç.
632
Karl Marks
Kapital I
te yasalardý.
Önce zorla topraklarý ellerinden alýnan, evlerinden atýlan ve iþsizgüçsüz serseriler haline getirilen tarýmsal nüfus, iþte böyle kýrbaçlanarak, damgalanarak, müthiþ yasalar yoluyla iþkence edilerek, ücret
sisteminin gerektirdiði disipline sokuluyordu.
Toplumun bir kutbunda emek koþullarýnýn sermaye þeklinde
kütleleþip yokunlaþmasý, öteki kutbunda ise emek-güçlerinden baþka
satacak þeyleri olmayan insanlarýn toplanmýþ olmasý yetmiyordu. Hatta
bunlarýn emek-güçlerini isteyerek satma durumunda býrakýlmalarý da
yetmiyordu. Kapitalist üretimin ilerlemesi, eðitim, gelenek ve edinilen
alýþkanlýklarla, bu üretim tarzýnýn koþullarýný doða yasalarý gibi apaçýk
görmeye yatkýn bir iþçi sýnýfýný da oluþturuyordu. Kapitalist üretim süreci, bir kez örgütlenmesini tamamladý mý, bütün direnmeleri kýrar. Devamli bir nispi artý-nüfus yaratýlmasý, emek-gücüne olan arz ve talebi ve
dolayýsýyla ücretleri daima sermayenin gereksinmelerine uygun bir düzeyde tutar. Ekonomik iliþkilerin sessiz baskýsý, emekçinin, kapitalistin
boyunduruðu altýna girmesini tamamlar. Ekonomik koþularýn dýþýnda
doðrudan doðruya kuvvet, kuþkusuz hâlâ kullanýlýr, ama ancak ayrýksýn
durumlarda. Ýþlerin olaðan gittiði sýralarda, emekçi, üretimin doðal yasalarýna terkedilebilir; yani üretimin kendi koþullarýnýn yarattýðý, güvence altýna aldýðý ve [sayfa 754] sürdürdüðü bir baðýmlýlýða, sermayeye
olan baðýmlýlýðýna býrakabilir. Oysa kapitalist üretimin tarihsel oluþumu
sýrasýnda, durum, baþka türlüdür. Yükseliþ halindeki burjuvazi, ücretleri
düzenlemek, yani bunu artý-deðer yapýmýna uygun sýnýrlar içinde tutmak, iþgününü uzatmak ve emekçinin kendisini normal bir baðýmlýlýk
durumuna sokmak için, devletin gücünü daima kullanýr. Bu, ilkel birikim denilen þeyin esas öðelerinden biridir.
14. yüzyýlýn son yarýsýnda ortaya çýkan ücretli emekçiler sýnýfý, o
sýrada ve onu izleyen yüzyýlda, nüfusun ancak çok küçük bir kýsmýný
oluþturuyordu ve taþrada baðýmsýz küçük köylü mülk sahipleri, kentlerde lonca düzeni ile güçlü bir þekilde korunuyordu. Kýrda da kentte de,
patron (usta, Meister) ile iþçi, toplumsal bakýmdan yanyana idi. Emeðin
sermayeye baðýmlýlýðý yalnýz þekil yönündendi yani üretim tarzý henüz
özgül kapitalist niteliðini kazanmamýþtý. Deðiþen sermaye, deðiþmeyen
sermayeye geniþ ölçüde egemendi. Bu nedenle, ücretli-emeðe duyulan gereksinme, her sermaye birikimi ile hýzla ilerliyor, oysa ücretliemek arzý daha aðýr gidiyordu. Sonradan, kapitalist birikim fonuna
dönüþen ulusal ürünün büyük bir kýsmý, o sýrada hâlâ emekçinin tüketim fonuna giriyordu.
Ücretli-emek ile ilgili yasal kurallar (daha baþtan beri emekçinin
sömürülmesini amaçlamýþ ve geliþtikçe de hep ona karþý düþmanca
bir tutum içinde olmuþtu),37 Ýngilterede 1349 yýlýnda Edward III zama37
Yasakoyucu ne zaman patronlar ile iþçileri arasýndaki anlaþmazlýklarý çözümlemeye
Karl Marks
Kapital I
633
nýnda Statute of Labourers* ile baþlamýþtýr. Fransada 1350 tarihinde
Kral John adýna yayýmlanan buyruk da bunun benzeridir. Ýngiliz ve
Fransýz yönetmelikleri parallel giderler ve amaçlarý da özdeþtir. Emekçi
yasalarýnýn, iþgününün zorunlu olarak uzatýlmasýný amaçlayan yönleri
üzerinde, bu konu daha önce ele alýndýðý için (Onuncu Bölüm, Beþinci
Kesim) durmayacaðým.
Statute of Labourers, Avam Kamarasýnýn ýsrarlý istekleri üzerine
çýkarýlmýþtýr. Bir tori, saflýkla þöyle diyor: Eskiden yoksullar, sanayi ile
serveti tehdit edecek derecede yüksek ücretler istiyorlardý. Þimdi ise,
ücretleri, sanayi ile serveti ayný derecede ve belki de bir baþka biçimde
daha fazla tehdit edecek derecede [sayfa 755] düþük.38 Bir yasayla, kentler
ile kýrsal bölgeler için, parçabaþý ve günlük ücretlerin tarifesi saptandý.
Tarým emekçileri, yýllýðýna kiralanacak, kentlerdekiler ise serbest piyasa koþullarýna göre çalýþtýrýlacaktý. Yasada belirlenenin üzerinde ücret
ödenmesi hapis cezasýyla yasaklanmýþtý, ama, yüksek ücret alanlar,
ödeyenlerden daha þiddetli þekilde cezalandýrýlýyordu. Örneðin,
Elizabethin çýraklarla ilgili yasasýnýn 18. ve 19. bölümlerinde, yüksek
ücret ödeyenlere on günlük hapis cezasý öngörüldüðü halde bu ücreti
alan, yirmibir gün hapis cezasýna çarptýrýlýyordu. 1360 tarihli bir yasa,
cezalarý daha da artýrmýþ ve patronlara yasal ücretler üzerinden dayak
yoluyla zorla iþçi çalýþtýrmak yetkisini vermiþti. Duvarcý ustasýyla dülgerleri karþýlýklý olarak baðlayan her türlü birleþmeler, sözleþmeler ve yeminler, geçersiz ilan edilmiþti. Emekçiler arasýndaki birleþmeler, 14.
yüzyýldan baþlayarak, sendikalara karþý çýkartýlmýþ bulunan yasalarýn
yürürlükten kaldýrýldýðý 1825 yýlýna kadar aðýr bir suç sayýlmýþtýr. 1349
tarihli emekçiler statüsü ile bunu izleyen yasalarýn asýl niteliðini ortaya
koyan gerçek, bütün bunlarda, devlet tarafýndan ücretler için bir üst
sýnýr çizildiði halde, bir alt sýnýr konulmamýþ olmasýdýr.
16. yüzyýlda emekçilerin durumu, bildiðimiz gibi çok daha beter
olmuþtu. Ücretler para olarak yükselmiþti, ama bu yükseliþ paranýn
deðerinin düþmesi ve meta fiyatlarýndaki artýþ oranýnda olmamýþtý. Ücretler bu nedenle aslýnda düþmüþtü. Böyle olduðu halde, ücretlerin düþük
tutulmasý konusundaki yasalarla yürürlükte kaldýðý gibi kimsenin hizmete almak istemediði, insanlarýn kulaklarýnýn kesilmesine ve damgalanmasýna devam edilmiþti. 5 Elizabeth, böl. 3, Çýraklýk Yasasý ile, sulh
yargýçlarýna bazý ücretleri saptamak ve bunlarý mevsimlere ve meta
fiyatlarýna göre ayarlamak yetkisi verilmiþti. James I, bu çalýþma yönetmeliklerini, dokumacýlarý, iplik eðiricilerini ve her türlü iþçileri kapsayaçalýþsa, danýþmanlarý daima patronlar oluyor. diyor A. Smith, Lesprit des lois, cest la propriété.
[Yasalarýn ruhu, mülkiyettir. -ç.] diyor Linguet.
38
Sophisms of Free Trade. By a Barrister, Lond. 1850, s. 206. Sonra alaycý bir þekilde
ekliyor: Ýþverenler hesabýna müdahale etmeye daima hazýrdýk, þimdi çalýþanlar için de bir
þeyler yapamaz mýyýz?
* Emekçiler Yasasý. -ç.
634
Karl Marks
Kapital I
cak þekilde geniþletti.39 George II ise, emekçilerin [sayfa 756] manüfaktürlere karþý birleþmelerini engelleyen yasalarý geniþletti. Manüfaktür döneminde, par excellence,* kapitalist üretim tarzý, ücretlerle ilgili
yönetmeliði hem iþlemez ve hem de gereksiz hale getirecek derecede
kuvvetlenmiþti: ama egemen sýnýflar, ne olur ne olmaz düþüncesiyle bu
eski silahlarý bir yana býrakmak istemiyordu. 8 George II bile, Londra ve
yöresindeki terzi kalfalarýnýn, genel yas zamanlarý dýþýnda 2 þilin 7,5
peniden fazla gündelik almalarýný yasaklamýþ, 13 George III, böl. 68,
sulh yargýçlarýna, ipek dokumacýlarýnýn ücretlerini saptama yetkisi
vermiþti; gene 1796 yýlýnda, sulh yargýçýnýn ücretler konusundaki kararlarýnýn tarým-dýþý emekçiler için de geçerli olup olmadýðýnýn belirlenmesi için daha yüksek derecedeki iki yargýcýn kararlarý gerekli görülmüþtü;
gene 1799 yýlýnda, Parlamentodan çýkan bir yasa ile, Ýskoçyalý madencilerin ücretlerinin, Elizabeth zamanýnda çýkan yasa ve 1661 ve 1671 tarihli iki Ýskoç yasasý ile düzenlenmeye devam edilmesi emredilmiþti.
Bu geçen zaman içinde koþullarýn ne denli deðiþtiðini, Ýngiliz Avam
Kamarasýnda daha önce raslanamayan bir olay ortaya koymaktadýr.
400 yýlý aþan bir süre, ücretlerin kesinlikle aþamayacaklarý bir üst sýnýrla
ilgili yasalarýn çýkarýldýðý bu yerde, 1796 yýlýnda, Whitbread, tarým emekçileri için yasal en düþük bir ücret önerisinde bulundu. Pitt buna karþý
çýkmakla birlikte, yoksullarýn durumunun feci olduðunu itiraf ediyordu. Ensonu 1813 yýlýnda, ücretlerin düzenlenmesi ile ilgili yasalar yürürlükten kaldýrýldý. Kapitalistin, fabrikasýný, kendi özel yasalarý ile yönetmesi
ve tarým emekçilerinin ücretlerinin, yoksulluk vergisi ile karþýlanabilir
en alt düzeyde tutulmasý karþýsýnda zaten bunlar saçma ve gereksiz
duruma gelmiþlerdi. Patron ile iþçi arasýndaki sözleþmeler, bu
sözleþmelerin feshi gibi konularda, iþ yasalarýnda bulunan hükümler,
sözleþmeyi bazan patrona karþý yalnýzca hukuk davasý açýlmasýný, oysa
ayný durumdaki iþçilerin [sayfa 757] ceza kovuþturmasý yapýlmasýný öngörmekte ve bu hükümler bugün (1873) bile yürürlükte bulunmaktadýr.
Ýþçi Sendikalarýna (Trade-Unions) karþý barbarca yasalar, proletaryanýn
tehdit edici tutumu karþýsýnda 1825te kaldýrýldý. Bunlar, gene de bütünüy39
James Iin, böl. 6, 2 numaralý yasasýnýn bir maddesinden, bazý kumaþ yapýmcýlarýnýn, sulh
yargýcý sýfatýyla, kendi iþyerlerindeki resmi ücret tarifelerini, gene kendileri saptamak yetkisine
sahip bulunuyorlardý, Almanyada, özellikle Otuz Yýl Savaþýndan sonra, ücretleri düþük tutmayý
amaçlayan yasalar yaygýndý. Hizmetçi ve emekçi kýtlýðý, nüfusu seyrek bölgelerde mülk sahipleri
için çok sýkýntý vericiydi. Bütün köylülere, bekar erkek ve kadýnlara oda kiralamalarý yasaklanmýþtý;
bekar olan ve hizmetkarlýk yapmak istemeyen herkes, günlük ücretle köylüler için tohum
ekmek ya da hububat alýmý ve satýmý gibi iþlerle uðraþsalar bile, yetkili makamlara ihbar edilecek
ve hapse atýlacaktýr. (Imperial privileges and sanctions for Sitesia, I, 25.) Bütün bir yüzyýl boyunca
küçük Alman prenslerinin buyruklarý, kendi aðýr yazgýlarýna razý olmayan ve yasal ücretler ile
yetinmeyen ahlaksýz ve küstah ayaktakýmýndan yapýlan acý þikayetlerle doludur; bireysel toprak
sahiplerinin, devletin saptadýðý ücretten fazlasýný vermeleri yasaklanmýþtý. Gene de hizmet
koþullarý, o sýrada, yüzyýl sonrasýna göre daha iyiydi; Silezyada çiftlik hizmetkarlarý 1652 yýlýnda
haftada iki kez et yiyorlardý, oysa yüzyýlýmýzda bile, hizmetkarlarýn yýlda ancak üç kez et yedikleri
bölgeler vardýr. Ayrýca, savaþ sonrasý ücretler, bunu izleyen yüzyýldan daha yüksekti. (G. Freytag.)
* Üstün derecede. -ç.
Karl Marks
Kapital I
635
le temizlenemedi. Eski yasanýn bazý güzel parçalarý 1859a kadar sürdü.
En sonun da, 29 Haziran 1871 tarihli bir yasa ile, iþçi sendikalarýnýn resmen tanýnmasý yoluyla, bu tür yönetmeliðin son izlerinin de silindiði
þeklinde bir adým atýldý. Ama, ayný tarihte gene parlamentonun çýkarttýðý bir yasa ile (An act to amend the criminal law relating to violence,
threats and moles-tation*) eski durum, yeni bir biçim içersinde, tekrar
kurulmuþ oldu. Bu parlamento elçabukluðu ile, emekçilerin grev ya da
lokavt sýrasýnda yararlanabilecekleri hükümler, genel hukuk alanýndan
çýkartýlarak, yorumlanmalarý, sulh yargýçlarý olmalarý sýfatýyla bizzat fabrikatörlere býrakýlan özel ceza yönetmeliði içine sokuldu. Oysa daha
iki yýl önce, ayný Avam Kamarasý ve ayný Mr. Gladstone, herkesçe bilinen dürüst bir tutumla, iþçi sýnýfýna karþý bütün özel ceza yönetmeliðinin kaldýrýlmasý için bir tasarý getirmiþlerdi. Ama bu tasarý, ikinci müzakere aþamasýndan öteye gidemedi ve ensonu toriler ile ittifak kuran
büyük liberal partinin, kendisini iktidara getiren proletaryaya karþý
çýkma cesaretini bulmasý üzerine, bu konu da, rafa kaldýrýlmýþ oldu. Bu
ihanet ile de yetinmeyen büyük liberal parti, egemen sýnýflarýn hizmetkârlýðýna daima hazýr Ýngiliz yargýçlarýna devletin güvenliðine karþý
giriþilecek hareketler için daha önce çýkarýlmýþ yasalarý bulup çýkartma ve bunlarý, emekçilerin kuracaklarý birliklere uygulama yolunu açtý.
Görüldüðü gibi, Ýngiliz Parlamentosu, emekçilere karþý, kapitalistlerin
sürekli bir sendikasý davranýþýný utanmazca bir bencillik içersinde tam
500 yýl sürdürdükten sonra, kitlelerin baskýsý altýnda ve istemediði halde, grevlere ve sendikalara karþý olan yasalarý yürürlükten kaldýrmýþtýr.
Devrimin ilk fýrtýnalý döneminde Fransýz burjuvazisi, iþçilerin elinden daha yeni kavuþtuklarý dernek kurma hakkýný geri alma cesaretini
bulmuþtur. 14 Haziran 1791 tarihli bir kararname ile, iþçiler arasýnda
kurulabilecek her türlü derneðin, özgürlüðe ve insan haklarý bildirisine
karþý giriþilmiþ bir fiil olduðu, [sayfa 758] 500 livre para cezasý ve bir yýl süreyle yurttaþlýk haklanndan yoksun býrakma ile cezalandýrýlacaðý ilan
edilmiþtir.40 Sermaye ile emek arasýndaki savaþýmý, devlet zoruyla, ser* Þiddet, tehdit ve tecavüz ile ilgili ceza yasasýný deðiþtiren yasa. -ç.
Bu yasanýn I. Maddesi þöyle diyor: Lanéantissemet de toutes espèces de corporations
du même état et profession étant lune des bases fondamentales de la constitution française, il
est défendu de les rétablir de fait sous quelque prétexte et sous quelque forme que ce soit.
[Ayný iþ ve meslekten yurttaþlarýn Fransýz Anayasasýnýn ana temellerinden biri olduðundan,
hangi biçim ve hangi bahane altýnda olursa olsun, bunlarý gerçekte yeniden kurmak yasaktýr.]
IV. Maddede þöyle der: si ... des citoyens attachés aux mêmes professions, arts et métiers
prenaient des délibérations, faisaient entre eux des conventions tendantes à refuser de concert
ou à naccorder quà un prix déterminé le secours de leur industrie ou de leurs travaux, les
dites délibérations et conventions ... seront déclardes inconstitutionnelles, attentatoires à la
liberté à la déclaration des droits de lhomme, etc.; [Eðer ... ayný meslek, sanat ve iþlere baðlý
yurttaþlar, karar alýr, aralarýnda beceri ya da çalýþmalarýnýn yardýmýna belirli bir fiyat verilmesini
birlikte reddetmeye ya da yalnýzca böyle bir fiyat verilmesine yönelen sözleþmeler yaparlarsa,
sözü geçen karar ve sözleþmeler ... anayasaya karþý, özgürlük ve insan haklarý sözleþmesine
aykýrý. vb.) olarak, yani eski tüzüklerdeki gibi, hainlik olarak ilan edilir (Revolutions de Paris,
1791, t. III, s. 523.)
40
636
Karl Marks
Kapital I
mayeyi rahatsýz etmeyecek sýnýrlar içinde tutmayý amaç edinen bu
yasa, pek çok devrim ve hanedan deðiþikliðinden daha ömürlü olmuþtur.
Terör dönemi bile buna el sürmedi. Daha yakýnlarda ceza yasasýndan
çýkartýldý. Bu burjuva coup détatsý için gösterilen bahaneden daha
karakteristiði doðrusu bulunamaz. Bu yasayla ilgili komisyonun raportörü Chapelier þöyle diyor: Ücretlerin þimdikinden biraz daha yüksek
olmasý ... iþçilerin gerekli yaþam maddelerini saðlayamamaktan ileri
gelen ve neredeyse köleliði andýran mutlak baðýmlýlýk durumuna
düþmelerini önleyecek bir düzeyde bulunmasý, her ne kadar kabul
edilebilir ise de, iþçilere, kendi çýkarlarý konusunda bir anlayýþa ulaþma
ve neredeyse köleliði andýran mutlak baðýmlýlýðý hafifletebilecek ortak
hareket etme olanaðý verilmemelidir; çünkü buna gözyumulursa cidevant maitresinin* ve þimdiki giriþimcilerinin özgürlüklerini ihlâl ederler ve eski lonca ustalarýnýn despotluðuna karþý bir birlik kurulmasý
arkasýndan ne gelecek dersiniz! Fransýz anayasasýnýn kaldýrdýðý loncalarýn yeniden kurulmasý demek olur.41 [sayfa 759]
* Eski ustalar. -ç.
Buchez et Roux, Histoire Parlementaire, t. X, s. 195, passim.
41
Karl Marks
Kapital I
637
YÝRMÝDOKUZUNCU BÖLÜM
KAPÝTALÝST ÇÝFTÇÝNÝN DOÐUÞU
BURAYA kadar, yasa-dýþý bir proletarya sýnýfýnýn zorla yaratýlmasýný,
onlarý ücretli-emekçilere dönüþtüren kanlý disiplini; emeðin sömürülme derecesini artýrmak suretiyle sermaye birikimini hýzlandýrmak için
polisi harekete geçiren devletin utanç verici eylemini gördük, geriye þu
soru kalýyor: peki kapitalistler nerden kaynaklandýlar? Çünkü, tarýmsal
nüfusun mülksüzleþtirilmesi, doðrudan doðruya yalnýz büyük toprak
sahiplerini yaratmaktadýr. Bununla birlikte, çiftçilerin meydana geliþi
sözkonusu olduðunda, yüzyýllarca süren bu yavaþ oluþumu, biz, ancak,
deyim yerindeyse, el yordamýyla izleyebiliriz. Serflerin yanýsýra serbest
küçük toprak sahipleri, çok farklý koþullar altýnda topraða sahip bulunuyorlardý ve bu nedenle, bunlarýn kurtuluþlarý, çok farklý ekonomik koþullar
altýnda olmuþtu. Ýngilterede ilk çiftçi örneði, kendisi de serf olan çiftlik
kahyasýydý. Durumu, eski [sayfa 760] Roma villicusuna benziyordu, ama
638
Karl Marks
Kapital I
hareket alaný daha dardý. 14. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, bunun yerini,
tohumu, hayvanlarý ve tarým araçlarýný toprakbeyinin saðladýðý bir çiftiç
aldý. Bunun durumu köylülerden pek farklý deðildi. Yalnýz daha fazla
ücretli-emek sömürüyordu. Çok geçmeden bir métayer, bir yarýcý çiftçi
halini aldý. Tarým için gerekli olan yatýrýmýn yarýsýný o, öteki yarýsýný toprakbeyi saðlýyordu. Elde edilen ürünü sözleþme gereðince paylaþýyorlardý.
Bu þekil Ýngilterede hýzla ortadan kalkmýþ ve yerini, sermayeyi kendisi
yatýran ve bunu ücretli-emekçi çalýþtýrarak çoðaltan, artý-ürünün bir kýsmýný para ya da aynî olarak toprakbe-yine kira olarak ödeyen gerçek
çiftçi almýþtýr. 15. yüzyýl boyunca, baðýmsýz köylü ile çiftlik emekçisi,
hem kendisi için ve hem de ücret karþýlýðý çalýþarak kendi emekleriyle
zenginleþtikleri sürece, çiftçinin durumu da, üretim alaný da, ayný derecede orta halli idi. 15. yüzyýlýn son otuz yýlýnda baþlayýp neredeyse (son
on yýl dýþýnda) bütün 16. yüzyýl boyunca devam eden tarýmsal devrim,
kýrsal nüfusun yoksullaþmasý ölçüsünde onu da zenginleþtirdi.42
Ortak topraklarýn gaspý, elindeki hayvan sürülerini büyük ölçüde
çoðaltmasýný saðladýðý gibi, topraðýn iþlenmesi için neredeyse hiç masraf etmeksizin gübre elde etmesini de kolaylaþtýrdý. Buna, 16. yüzyýlda
çok önemli bir öðe daha eklendi. O sýrada çiftlikler için kira sözleþmeleri
çok uzun süreli, çoðu 99 yýllýk oluyordu. Deðerli madenlerin, dolayýsýyla
paranýn deðerinde gitgide artan ölçülerde düþüþ, çiftçilere altýn meyveler saðlýyordu. Yukarda tartýþýlan öteki durumlar dýþýnda, bu, ücretlerin
düþmesi sonucunu veriyordu. Bu ücretlerin bir kýsmý, þimdi çiftliðin
kârlarýna ekleniyordu. Hububat, yün, et, kýsacasý tarýmsal ürün fiyatlarýndaki sürekli artýþ, fazladan hiç bir çaba harcamaksýzýn çiftçinin parasermayesini çoðaltýyor, oysa ödediði kira (paranýn eski deðeri üzerinden
hesaplandýðý için) aslýnda küçülmüþ bulunuyordu.43 [sayfa 761]
42
Harrison, Description of England adlý yapýtýnda þöyle diyor: Belki de dört sterlinlik eski
kira, sözleþmenin sonuna doðru kýrk sterline yükseldiði halde, eðer altý-yedi yýllýk kira alacaðý,
elli ya da yüz sterlin olmazsa, çiftçi kazancýnýn çok az olduðunu düþünürdü.
43
16. yüzyýlda paranýn deðerinden kaybetmesinin, toplumun farklý sýnýflarý üzerindeki etkisi
konusunda bkz: A Compendious or Briefe Examination of Certayne Ordinary Complaints of
Divers of our Countrymen in these our Days, By W. S., Gentleman, (London 1581). Bu yapýtýn
diyolog biçiminde oluþu, uzun süre, onun, Shakespearee ait olduðu kanýsýný yarattý ve hatta
1751 yýlýnda onun adýyla yayýnlandý. Bu yapýtýn yazarý William Stafforddur. Bir yerinde þövalye
þöyle hüküm yürütür: gece yarýsý, saat birde yatar, ve beþte ya da altýda kalkar; ya da dokuzda
yatýp ikide kalkar, ve eðer pazarlar sayýlmazsa, bu, ömür boyu böyle gider. Bu aþýrý-uykusuzluk
ve aþýrý-çalýþma, insan doðasýný yýpratýr, ve bunun sonucu erkekler ve kadýnlar, kýrlarda, kentlerde
olduðundan çok daha çabuk yaþlanýrlar. (Mirabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)
ÞövaIye: Siz benim komþularým, çiftçi, siz Bay Tuhafiyeci, siz iyi kalpli Fýçýcý, diðer
zanaatçýlarla birlikte kendinizi çok iyi geçindirebilirsiniz. Çünkü her beyin fiyatý eskisine göre ne
kadar pahalanmýþsa, siz de sattýðýnýz mallarýn ve iþinizin fiyatýný o kadar yükseltiyorsunuz. Ama
bizim satacak bir þeyimiz yok ki fiyatýný yükseltelim ve satýnalacaðýmýz þeylerin fiyatlarýný böylece
karþýlayabilelim. Bir baþka yerde þövalye, doktora sorar: Rica ederim, siz kimleri kastettiniz;
ve özellikle bundan kaybý olmayacak kimlerdir sizce? Doktor: Benim kastettiklerim alým-satýmla
geçimini saðlayanlar, çünkü onlar pahalý aldýklarýný zaten gene pahalý satarlar. Þövalye: Size
göre bundan sonra kazançlý çýkacaklar kimlerdir? Doktor: Eski fiyatla çiftlik tutan herkes, çünkü
bunlar kiraya göre para öderler, yeni fiyat üzerinden satarlar; yani ektikleri topraða az para
Karl Marks
Kapital I
639
Böylece bu çiftçiler, hem emekçilerin ve hem de toprakbeylerinin
sýrtýndan zenginleþtiler. Ýþte bu yüzden, Ýngilterede, 16. Yüzyýlýn sonunda,
günün koþullarýna göre zengin bir kapitalist çiftçiler sýnýfýnýn bulunmasýna
þaþmamak gerekir.44 [sayfa 762]
ödedikleri halde, yetiþtirdikleri her þeyi pahalý satarlar. Þövalye: Peki öyleyse, bu adamlarýn
kazançlarýndan daha fazla kayba uðrayanlar kimlerdir?. Doktor: Bütün soylular, beyzadeler, az
bir kirayla ya da yardýmla geçinenler, çiftçilik yapmayanlar, alým-satýmla uðraþmayan herkes.
44
Fransada, ortaçað baþlarýnda feodal bey yerine vergi ve kira toplayan kahyalar ve bu iþi
yöneten régisseurler çok geçmeden baský, hile ve aldatmacayla, homme daffaires [iþadamlarý
-ç.] oldular ve kendilerini kapitalist diye satmaya baþladýlar. Bu yöneticiler (régisseurs) bazan
kendileri de soylulardandý. Örneðin: Cest li compte que messire Jacques de Thoraisse, chevalier
chastelain sor Besançon rent ès-seigneur tenant les comptes à Dijon pour monseigneur le duc
et comte de Bourgoigne, des rentes appartenant à la dite chastellenie, depuis le XXVeme jour
de décembre MCCCLIX jusquau XXVIIIeme jour de décembre MCCCLX. (Alexis Monteil,
Traité de Matdriaux Manuscrits etc., s. 234, 245.) Burada da görüldüðü gibi, toplumsal yaþamýn
bütün alanlarýnda aslan payý daima aracýya düþmektedir. Ekonomik alanda, örneðin, bankerler,
borsa spekülatörleri, tüccarlar, satýcýlar iþin kaymaðýn alýrlar; hukuk alanýnda avukat, müþterileri
yolar; politikada temsilci, oy verenden daha önemli, bakan da hükümdardan, dinde ise Tanrýyý,
Resulü geri plana ittiði gibi, onu da, iyi bir çoban ile koyunlarý arasýnda aracýlýk etmesi
kaçýnýlmaz olan rahipler bir köþeye atmýþlardýr. Ýngilterede olduðu gibi, Fransada da, büyük
feodal malikâneler, sayýsýz küçük iþletmelere bölünmüþ ve bu iþ, halkýn çok daha zararýna
olarak gerçekleþtirilmiþtir. 14. yüzyýl boyunca çiflikler ya da terriersler ortaya çýkmýþtýr. Bunlarýn
sayýsý sürekli artmýtýr. 100.000i çok aþmýþtýr. Bunlar, ürünün 1/12si ile 1/5i arasýnda deðiþen
miktarýný nakdi ya da aynî rant olarak ödüyorlardý. Bu çiftlikler, malikânenin deðerine ve
büyüklüðüne göre fief, sub-fief, [=zeamet, týmar -ç.] idiler ve çoðu ancak birkaç acrelýk topraðý
kapsýyordu. Ama bu çiftçilerin, toprak üzerinde oturan kimseler üzerinde bir dereceye kadar
yargý hakký vardý; bu da dört dereceliydi. Tarým kesimindeki nüfusun bütün bu küçük despotlar
altýnda nasýl ezildiði anlaþýlabilir. Monteil, bir zamanlar, Fransada 160.000 yargýç bulunduðunu
söylüyor, oysa bugün, sulh mahkemeleri dahil 4.000 mahkeme yetmektedir.
640
Karl Marks
Kapital I
OTUZUNCU BÖLÜM
TARIMSAL DEVRÝMÝN SANAYÝ ÜZERÝNDEKÝ TEPKÝSÝ.
SANAYÝ SERMAYESÝ ÝÇÝN ÝÇ PAZARIN
YARATILMASI
TARIMSAL nüfusun sürekli ve ardarda gelen mülksüzleþtirilmeleri
ve bulunduklarý yerlerden sürülmeleri olayý, gördüðümüz gibi, kentlerdeki sanayie, lonca kuruluþlarýndan tamamen baðýmsýz ve loncalarýn
koyduðu engellerin bulunmadýðý bir proletarya kitlesi saðlamýþtý; ve bu
mutlu durum, ihtiyar A. Andersonu (James Anderson ile karýþtýrýlmasýn),
History of Commerce adlý yapýtýnda ortaya koyduðu üzere, Tanrýnýn bu
iþte doðrudan eli bulunduðuna inandýrmýþtý. Ýlkel birikimin bu öðesi
üzerinde bir an için tekrar durmamýz gerekiyor. Baðýmsýz ve kendine
yeterli köylülerin seyrekleþmesi, Geoffroy Saint Hilairein, göksel maddelerin bir yerde yoðunlaþmasýný bir baþka yerdeki seyrekleþme ile
açýklamasý gibi, yalnýz sanayi proletaryasýnýn bir yerde toplanmasý sonucunu doðurmakla kalmamýþtý.45 Üzerinde çalýþanlarýn [sayfa 763] sayýsýnda
45
Nations de Philosophie Naturelle, Paris 1838, adlý yapýtýnda.
Karl Marks
Kapital I
641
bir azalma olduðu halde, toprak, eskisi kadar ve hatta daha fazla ürün
veriyordu; çünkü toprak mülkiyeti koþullarýndaki devrimle birlikte, iþleme
yöntemleri geliþmiþ, elbirliði ve üretim araçlarýnýn yoðunlaþma derecesi
artmýþ, tarým ücretli emekçileri daha sýký46 bir biçimde çalýþtýrýldýðý gibi,
kendileri için iþledikleri tarlalarýn alaný gitgide daralmýþtý. Bu nedenle,
tarýmsal nüfusun bir kýsmýnýn serbest hale getirilmesiyle bunlarýn daha
önceki beslenme araçlarý da serbest hale gelmiþti. Þimdi bunlar, deðiþen
sermayenin maddi öðelerine dönüþtürülmüþtü. Mülksüzleþtirilen ve yerlerinden atýlan köylü, deðeri, yeni efendisinden, sanayi kapitalistinden,
ücret biçiminde satýnalmak zorundaydý. Geçim araçlarý için söylenenler, yerli tarýma dayalý sanayi hammaddeleri için de geçerlidir. Bunlar,
deðiþen sermayenin bir öðesine dönüþtürüldüler. Örneðin, diyelim Frederick II zamanýnda hepsi de keten eðiren Westphalialý köylülerden
bir kýsmý zorla mülksüzleþtirildi ve topraklarýndan atýldý, kalan öteki
kýsmý büyük çiftliklerde gündelikçi haline geldi. Ayný zamanda da bu
serbest býrakýlan insanlarýn þimdi çalýþmakta olduklarý büyük keten
ipliði eðirme ve dokuma yerleri yükseliyordu. Ketenin görünüþü týpký
eskisi gibidir. Tek bir dokusu bile deðiþmemiþtir, ama içine þimdi yeni
bir toplumsal ruh sýzmýþtýr. Artýk o, manüfaktür sahibine ait deðiþmeyen
sermayenin bir kýsmýdýr. Eskiden onu eliyle yetiþtiren ve ailesi içersinde
eðiren çok sayýda küçük üretici arasýnda bölünmüþ bulunan keten,
þimdi, kendi hesabýna onu baþkalarýna eðirten ve dokutan tek bir kapitalistin elinde toplanmýþtýr. Eskiden keten ipliði eðirmede harcanan fazladan emek, bir yýðýn köylü ailesinin fazladan geliri halinde gerçekleþir,
ya da, diyelim Frederick II zamanýnda, pour le roi de Prusse* vergi
halini alýrdý. Þimdi ise bu emek, birkaç kapitalistin, kârý olur. Eskiden
bütün ülke yüzeyine daðýlmýþ bulunan iðler ile çýkrýklar, þimdi, emekçiler ve hammadde ile birlikte, bir kaç büyük iþ barakasýnda toplanmýþtýr.
Ve iðler, çýkrýklar, hammadde, þimdi, iplikçiler ile dokumacýlar için
baðýmsýz birer varlýk olan araçlar olmaktan çýkýp, bunlar üzerinde egemenlik kurmaya ve onlardan karþýlýðý ödenmemiþ emeði emmeye yarayan araçlar halini alýrlar.47 Büyük manüfaktürler ve büyük çiftliklere
[sayfa 764] bir gözatan insan, bunlarýn, birçok küçük üretim merkezlerinin
biraraya getirilmesiyle oluþturulduðunu ve sayýsýz küçük baðýmsýz üreticilerin mülksüzleþtirilmesi ile vücuda getirildiðini farkedemez. Gene de
halkýn sezgisi yanýlmamýþtý. Devrimin aslaný Mirabeau zamanýnda, büyük
manüfaktürlere, hâlâ, týpký bizim tek bir tarla haline getilimiþ birçok
tarla için dediðimiz gibi, biraraya getirilmiþ iþlikler, birleþik manüfaktür* Prusya kralý için. -ç.
46
Sir James Steuartýn üzerinde önemle durduðu bir nokta.
47
Kapitalist diyor ki: Je permettrai, que vous ayez lhonneur de me servir, à condition que
vous me dennez le peu qui vous reste pour la peine que je prends de vous commander.
[Sizce emretmek için çektiðim zahmete karþýlýk, elinizde kalan az þeyi de vermeniz koþuluyla,
bana hizmet etmek þerefine ulaþmaya izin veririm.] (J. J. Rousseau, Discour sur LEconomie
Politique, [Genève 1756, s. 70].)
642
Karl Marks
Kapital I
ler, manufactures réunies deniyordu. Mirabeau þöyle diyor: Biz yalnýzca, içinde yüzlerce insanýn bir müdürün emrinde çalýþtýðý ve genellikle
manufactures réunies denilen büyük manüfaktürlere önem veriyoruz.
Çok sayýda iþçinin ayrý ayrý ve kendi hesabýna çalýþtýklarý yerler neredeyse hiç dikkate alýnmýyor ve diðerlerinden çok ayrý tutuluyor. Bu, büyük bir hatadýr, çünkü yalnýz bu ikinci tür yerler ulusal gönencin gerçekten önemli kaynaklarýdýr. ... Geniþ iþlikler (manufactures réunie) bir-iki
giriþimciyi büyük zenginliðe kavuþturacak, ama iþçiler kendilerine az ya
da çok ücret ödenen gündelikçiler olarak kalacaklar ve giriþimin
baþarýsýndan herhangi bir pay alamayacaklardýr. Buna karþýlýk, ayrýlmýþ
iþliklerde (manufacture séparée) kimse zengin olmayacak, ama pek
çok iþçi rahatlýkla geçinecektir; tutumlular ile çalýþkanlar küçük bir sermaye biriktirebilecekler, doðum, hastalýk, kendileri ya da yakýnlarý için
küçük bir miktar ayýrabileceklerdir. Tutumlu ve çalýþkan iþçilerin sayýlarý artacaktýr, çünkü bunlar, iyi hareket etmeyi ve çalýþmayý, gelecek için
herhangi bir önem taþýmayan ve yalnýz insaný günden güne biraz daha
iyi yaþayabilecek hale getiren küçük ücret artýþlarýný deðil, durumlarýný
esaslý bir þekilde düzeltecek bir yol olarak göreceklerdir. ... Geniþ iþlikleri,
iþçilere kendi kazançlarý için günü gününe ücret ödeyen birkaç kiþinin
giriþimleri, bu özel kiþilere gönenç saðlayabilir, ama bunlar, hiç bir zaman hükümetlerin dikkatine layýk birer hedef olmayacaklardýr. Çoðu
kez küçük tarým faaliyetlerini de birlikte yürüten ayrýlmýþ iþlikler, tek
serbest çalýþma yerleridir.48 Tarýmsal nüfusun bir kýsmýnýn mülksüzleþtirilmesi ve yerlerinden [sayfa 765] atýlmalarý, sanayi sermayesi için, yalnýz,
emekçilerle, bunlarýn geçim araçlarýný ve emek maddesini serbest hale
getirmekle kalmaz, bir iç pazar da yaratmýþ olur.
Gerçekten de, küçük köylüleri ücretli emekçiye, bunlarýn geçim
ve emek araçlarýný, sermayenin maddi öðelerine dönüþtüren olaylar,
ayný zamanda, bu sermaye için bir iç pazar da yaratýr. Eskiden köylü
ailesi, geçim araçlarýný ve hammaddeleri kendisi üretir ve bunlarýn çoðunu gene kendisi tüketirdi. Oysa þimdi bu hammaddeler ve geçim araçlarý, meta halini almýþtýr; büyük çiftçi bunlarý satar, pazarýný manüfaktürlerde bulur. Ýplik, keten bezi, kaba yünlü eþyalar her köylü ailesinin,
hammaddesini kolayca bulabileceði ve kendi kullanýmý için eðirip dokuyabileceði bu gibi þeyler þimdi artýk manüfaktür malýna dönüþmüþ
ve kýrsal bölgeler de, sürüm pazarlarý olmuþtur. Daðýnýk zanaatçýlarýn
þimdiye kadar kendi hesabýna çalýþan küçük üreticiler içersinde bulduklarý çok daðýnýk müþteriler, þimdi, sanayi sermayesinin saðladýðý tek
bir büyük pazar içersinde yoðunlaþmýþtýr.49 Böylece, kendi kendilerine
48
Mirabeau, l.c., t. III, s. 20-109 passim. Mirabeaunun, ayrý iþyerlerini, birleþik olanlara
göre daha ekonomik ve verimli saymasýnýn ve bu ikincileri, hükümetin özeni ile yetiþtirilen
yapay yabancý bitkilere benzetmesinin nedeni, o sýrada Kýta manüfaktürünün büyük kýsmýnýn
durumlarý ile açýklanabilir.
49
Yirmi libre yünün, diðer iþler arasýnda, kendi el emekleriyle, bir emekçi ailesinin yýllýk
Karl Marks
Kapital I
643
yeterli köylülerin mülksüzleþtirilmesi ve üretim araçlarýndan ayrýlmasý
ile, kýrsal ev sanayilerinin yokedilmesi, manüfaktürle tarýmýn birbirinden ayrýlmasý süreci elele gitmiþ oluyor. Ve ancak, kýrsal ev sanayilerinin yokedilmesi, bir ülkenin iç pazarýna kapitalist üretim tarzýnýn gerektirdiði geniþliði ve sürekliliði kazandýrabilirdi. Gene de gerçek manüfaktür dönemi, bu dönüþümü, kökten ve bütünüyle gerçekleþtirmeyi
baþaramamýþtýr. Gerçek anlamda, manüfaktürün, ulusal üretim alanýnýn
ancak bir kýsmýný ele geçirebildiði ve sonal temel olarak, daima, kentlerdeki elzanaatý ile kýrsal bölgelerdeki ev sanayiine dayandýðý anýmsanacaktýr. Eðer manüfaktür, bunlarý, bir biçimde, belli bir kolda ve noktada
yoketmiþse, hammaddenin belli bir yere kadar iþlenmesine olan gereksinmesi nedeniyle, bunlarý bir baþka yerde ortaya çýkartmýþtýr. Bu nedenle manüfaktür, yardýmcý bir çalýþma olarak topraðýný iþlemekle
birlikte, sýnai faaliyeti asýl iþ edinen ve bu ürettiði þeyleri ya doðrudan ya
da [sayfa 766] tüccarlar aracýlýðý ile manüfaktürlere satan yeni bir küçük
köylüler sýnýfý oluþturmuþtur. Ýþte bu, Ýngiliz tarihini inceleyenleri baþlangýçta þaþýrtan bir olgunun, baþlýca olmamakla birlikte, nedenlerinden
bir tanesidir. 15. yüzyýlýn son üçte-birinden sonra kýrsal bölgelerde kapitalist çiftliðin yaygýn hale gelmesi ve köylülerin gitgide yokolmalarý konusunda, belirli aralýklarla devamlý þikayetler görülür. Öte yandan, sayýlarý
azalmýþ ve daima daha kötü durumda olmakla birlikte, bu köylü tarýmýna yeniden raslanýr.50 Bunun baþlýca nedeni þudur: Ýngiltere birbirini
izleyen dönemlerde bir zaman baþlýca tahýl üreticisi, bir baþka zaman
hayvan yetiþtiricisi durumundadýr ve buna baðlý olarak köylü tarým
iþletmelerinin geniþliðinde dalgalanmalar olmuþtur. Ancak büyük sanayi,
ve sonunda, makine ile, kapitalist tarýmýn sürekli temelini atar, tarýmsal
nüfusun pek büyük çoðunluðunu köklü bir þekilde mülksüzleþtirir ve
kýrsal ev sanayiinin köklerini iplikçilik ve dokumacýlýk kazýr, tarým ile
kýrsal ev sanayiinin ayrýlmasýný tamamlar.51 Böylece de, ilkin, sanayi
giyecek eþyasý haline getirildiðini düþünelim, bu, hiç bir sorun yaratmaz; ama bunu pazara
getirin, fabrikaya gönderin, oradan aracýya ve satýcýya aktarýn, önünüze dað gibi ticari iþlemler
ve malýn deðerinin yirmi katýna ulaþan nominal bir sermaye çýkar. ... Böylece, iþçi sýnýfý, sefil bir
fabrika ahalisini, asalak bir esnaf takýmýný ve hayali bir ticaret, para ve maliye sistemini yaþatmak
zorundadýr. (David Urquhart, l.c., s. 120.)
50
Cromwellin zamaný bir istisnadýr. Cumhuriyetin devamýnca, her sýnýftan Ýngiliz halk kitleleri,
Tudorlarýn zamanýnda düþmüþ olduklarý periþan durumdan kurtulmuþlardýr.
51
Tuckett, modern yünlü dokuma sanayiinin, makinenin kullanýlmaya baþlamasý üzerine,
asýl manüfaktürden ve kýrsal yerlerde yürütülen ev sanayilerinden doðup geliþtiðini biliyor.
(Tuckett, l.c., v. I, s. 139-144.) Saban, boyunduruk, tanrýlarýn icadý ve kahramanlarýn meslekleriydi:
dokuma tezgahý, ið, çýkrýk, daha az soylu ana-babadan mý gelir? Çýkrýðý sabandan, iði
boyunduruktan ayýrýyorsunuz ve fabrikalarý, yoksul yurtlarýný, kredileri, bunalýmlarý yaratýyor, iki
düþman ulus elde ediyorsunuz: biri çiftçi, diðeri tüccar. (David Urquhart, l.c., s. 122.) Ama
þimdi de bir Carey çýkýyor ve Ýngiltereyi, diðer bütün ülkeleri yalnýz birer tarým ulusu ve kendisini
de onlarýn fabrikatörü haline getirmek istediði için haklý olarak suçluyor. Türkiyenin bu þekilde
mahvedildiðini öne sürüyor, çünkü bu ülkede, topraðýn sahibi ve onu iþleyerilere, Ýngiltere,
saban ile dokuma tezgâhýnýn, çekiç ile süngünün doðal ittifakýný kurarak kendilerini
güçlendirmeye izin vermemiþtir. (The Slave Trade, s. 125.) Ona göre, Ýngiliz çýkarlarýnýn serbest
ticaret propagandasýný bu ülkede yapmakla, Türkiyenin iflasýnda baþrolü oynayanlardan birisi
644
Karl Marks
Kapital I
sermayesi için, bütün iç pazarý ele geçirir.52 [sayfa 767]
de Urquhartýn ta kendisidir. Ýþin en hoþ yaný da, büyük bir Rus hayraný olan Careyin, bu
ayrýlma sürecine engel olmak için bu ayrýlmayý hýzlandýran himaye sistemini savunmasýdýr.
52
Mill, Rogers, Geldwin Smith, Fawcett, vb. gibi insansever Ýngiliz iktisatçýlarý, John Birght
ve Ortaklarý gibi liberal fabrikatörler, Tanrýnýn, Habili ne yaptýðýný Kabile sormasý gibi, Ýngiliz
toprak aristokrasisine soruyorlar: Bizim binlerce freeholderlerimiz [mülk sahipleri -ç.] nereye
gitti? Öyleyse siz kendiniz nereden çýkýp geldiniz? Bu freeholderlerin yokolup gitmesinden.
Sorularýnýza niçin þöyle devam etmiyorsunuz: Baðýmsýz dokumacýlar, iplikçiler, zanaatçýlar nereye
gittiler?
Karl Marks
Kapital I
645
OTUZBÝRÝNCÝ BÖLÜM
SANAYÝCÝ KAPÝTALÝSTÝN DOÐUÞU
SANAYÝCÝ53 kapitalistin doðuþu, çiftçinin doðuðu gibi yavaþ yavaþ
yürüyen bir süreçIe olmamýþtýr. Kuþkusuz, pek çok küçük lonca ustasý,
daha da fazla baðýmsýz küçük zanaatçý ve hatta ücretli-emekçi, küçük
kapitalist haline gelmiþ ve (ücretli-emeði, gitgide artan ölçüde sömürerek ve dolayýsýyla birikim saðlayarak) tam kapitalist olup çýkmýþlardýr.
Kapitalist üretimin çocukluk döneminde, iþler, çoðu kez ortaçað kentlerinin çocukluk dönemindekileri andýrýr, ki buralarda, kaçan serflerden hangisinin usta, hangisinin uþak olacaðý sorunu çoðu zaman kaçýþ
tarihlerine göre çözümlenirdi. Ne var ki, bu yöntemin kaplumbaða adýmlarý, 15. yüzyýlýn sonundaki büyük keþiflerin yarattýðý yeni dünya pazarlarýnýn gereklerine hiç de uygun düþmüyordu. Ama ortaçaðlardan [sayfa 768]
53
Burada, sanayici, tarýmcýya karþýt olarak kullanýlmýþtýr. Kategorik anlamda çiftçi, bir
fabrikatör kadar sanayici kapitalisttir.
646
Karl Marks
Kapital I
çok farklý ekonomik, toplumsal biçimlerde olgunlaþan ve kapitalist üretim tarzý döneminden önce quand même* sermaye sayýlan birbirinden
tamamen farklý iki sermaye þekli devralýnmýþý tefeci sermaye ve tüccar sermayesi.
Bugün, toplumun tüm serveti önce kapitalistin eline geçer ...
toprak sahibine rantý öder, emekçilere ücretlerini, vergisini ve ondalýðýný verir ve yýllýk emek ürününün büyük, aslýnda en büyük ve durmadan çoðalan kýsmýný kendisine alýkoyar. Kapitalistin, bugün, ona bu
mülkiyet üzerinde hak tanýyan herhangi bir yasa olmadýðý halde, toplumun bütün servetinin ilk elden sahibi olduðu söylenebilir ... bu deðiþmeye, sermaye üzerinden faiz alýnmasý neden olmuþtur ... ve bütün Avrupadaki yasakoyucularýn, bunu, örneðin tefeciliðe karþý çýkartýlan yasalar gibi yasalarla önlemeye çalýþmalarý epeyce merak edilmeye deðer bir þeydir. ... Kapitalistin bütün ülkenin serveti üzerindeki kudreti,
mülkiyet hakkýnda tam bir deðiþikliktir ve bu hangi yasayla ya da yasalar dizisi ile saðlanmýþtýr?54 Yazarýmýzýn, devrimlerin yasalarla yapýlmadýðýný anýmsamasý gerekirdi.
Tefecilik ve ticaret yoluyla meydana gelen para-sermayenin,
sanayi sermayesine dönüþmesi, kýrsal yerlerde feodal hukuk düzeni,
kentlerde lonca örgütleri ile önlenmiþti.55 Bu engeller, feodal toplumun
çözülmesi, kýrsal nüfusun mülksüzIeþtirilmesi ve kýsmen topraklarýndan atýlmasý ile ortadan kalkmýþtýr. Yeni manüfaktürler, kýyý limanlarýnda ya da içerlerde eski belediyeler ile bunlarýn lonca düzeninin
denetiminden uzak yerlerde kurulmuþtu. Bu nedenle, Ýngilterede eski
ayrýcalýklý kentler (corporate towns), bu yeni sanayi fidanlýklarýna karþý
þiddetli bir savaþýma giriþmiþlerdir.
Amerikada altýn ve gümüþün bulunmasý, yerli halkýn kökünün
kazýnmasý, köleleþtirilmesi ve madenlere gömülmesi, Doðu Hint Adalarýnýn ele geçirilmeye ve yaðmalanmaya baþlanmasý, Afrikanýn, karaderi ticaretinin av alaný haline getirilmesi, kapitalist üretim çaðýnýn pembe
renkli þafak iþaretleriydi. Bu pastoral geliþmeler, ilkel birikimin bellibaþlý
adýmlarýydý. Bunu, [sayfa 769] savaþ alaný bütün yeryuvarlaðý olan, Avrupalý
uluslarýn ticaret savaþý izler. Bu savaþ, Hollandanýn Ýspanyaya karþý
baþkaldýrmasýyla baþlar, Ýngilterede jakobenlere karþý savaþta dev boyutlara ulaþýr ve Çine karþý afyon savaþý ile hâlâ sürer gider.
Ýlkel birikimin farklý önemli anlarý, þimdi, azçok bir tarih sýrasýyla,
özellikle, Ýspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve Ýngiltere üzerinde
daðýlmýþ bulunuyor. Bunlar 17. yüzyýlýn sonunda, Ýngilterede, sömürge* Gene de. -ç.
The Natural and Artificial Rights of Property Contrasted, Lond. 1832, s. 98-99. Bu yazarý
belirtilmeyen yapýtýn sahibi: Th. Hodgskin.
55
Daha 1794 yýlýnda, Leedsin küçük kumaþ yapýmcýlarý, her tüccarýn bir fabrikatör olmasýný
yasaklayan bir yasa çýkartýlmasý için bir dilekçe vermek üzere Parlamentoya bir heyet
göndermiþlerdi. (Dr. Aikin, l.c..)
54
Karl Marks
Kapital I
647
lerin, kamu borçlarýný, modern vergi ve himaye sistemlerini kapsayan
sistematik bir bütün meydana getirirler. Bu yöntemler, bazan, örneðin
sömürge sisteminde olduðu gibi kaba kuvvete dayanýrlar. Ama hepsi
de, feodal üretim tarzýnýn, kapitalist tarza dönüþüm sürecini yapay bir
biçimde hýzlandýrmak ve bu geçiþi kýsaltmak için, devlet gücünü, toplumun bu örgütlenmiþ kuvvetini kullanýrlar. Zor, yeni bir topluma gebe
her eski toplumun ebesidir. Zor, kendisi, bir ekonomik güçtür.
Hýristiyanlýk konusunda uzman W. Howitt, hýristiyan sömürgecilik sistemi hakkýnda þöyle diyor: Hýristiyan denilen bu soyun, dünyanýn
dörtbir yanýnda boyunduruklarý altýna alabildikleri halklara karþý gösterdikleri vahþet ve zulmün bir benzerine, hiç bir çaðda, ne kadar yabanýl,
ne kadar kaba ve ne kadar merhametsiz ve utanmaz olursa olsun,
baþka hiç bir soyda raslanamaz.56 Hollanda sömürge yönetiminin tarihi Hollanda 17. yüzyýlýn baþta gelen kapitalist ulusuydu en görülmemiþ türden ihanetlerin, rüþvetlerin, kýrýmlarýn ve bayaðýlýklarýn tarihidir.57 Bunlarýn, Cavada köle olarak kullanmak üzere giriþtikleri insan
hýrsýzlýðýndan daha karakteristik bir þey olamaz. Bu amaçla insan hýrsýzlarý yetiþtiriliyordu. Hýrsýz, tercüman ve satýcý, bu ticaretin baþlýca ajanlarý, yerli prensler de, baþlýca satýcýlarýydý. Kaçýrýlan genç insanlar, köle
vapurlarýna gönderilecek duruma gelinceye kadar, Celebesdeki gizli
zindanlara atýlýyordu. Resmi bir raporda þunlar yazýlý: Örneðin
Macassarýn bu kenti, gözü doymaz bir hýrsýn ve zalimliðin kurbaný olan
ve ailelerinden zorla koparýlan, zincire vurulmuþ talihsiz insanlarýn doldurduðu birbirinden [sayfa 770] korkunç, gizli zindanlarla doludur. Malakayý
ele geçirmek için Hollandalýlar Portekizli valiyi satýnalmýþlar-dý. Vali,
bunlarý, 1641 yýlýnda kente soktu. Ýhanetinin fiyatý olan 21.875 sterlini
ödemekten kurtulmak için Hollandalýlar hemen vali konaðýna gidip
adamý öldürdüler. Adýmlarýný attýklarý bu yeri kurutup, insandan yoksun
hale getirdiler. Cavanýn bir eyaleti Bancuvangide 1750 yýlýnda nüfus
80.000in üzerinde iken, 1811de 8.000e indi. Tatlý ticaret!
Ýngiliz Doðu Hindistan Þirketi, herkesin bildiði gibi, Hindistanýn
politik yönetiminin yanýsýra, çay ticaretinin bütün tekelini, genellikle
Çinle olan ticareti ve Avrupa ile yapýlan mal taþýma tekelini de ele geçirmiþti. Ama, Hindistan ile adalar arasýndaki kýyý ticareti ve Hindistanýn
iç ticareti, þirketin yüksek memurlarýnýn tekelinde idi. Tuz, afyon, hint
biberi ve diðer ticaret mallarýnýn tekeli, bitmez tükenmez servet kaynaðýydý. Fiyatlarý bu memurlarýn kendileri saptýyor ve zavallý Hintlileri dile56
William Howitt, Colonization and Christianity: A Popular History of the Treatment of the
Natives by the Europeans in all their Colonies, London 1838, s. 9. Kölelere karþý davranýþ
konusunda iyi bir deneme olan þu yapýt vardýr: Charles Comte, Traité de la Législation, 3. éd.,
Bruxelles 1837. Burjuvazinin kendi tasavvuruna göre dünyaya dilediði gibi þekil verebildiði
yerlerde, kendisini ve emekçiyi ne duruma soktuðunu görmek için bu konunun ayrýntýlarý ile
incelenmesi gerekir.
57
Bu adamýn müteveffa vali yardýmcýsý Thomes Stamford Raffles, The History of Jawa,
Lond. 1817. [v. II, s. cxc, cxci].
648
Karl Marks
Kapital I
dikleri gibi soyuyorlardý. Genel vali bile bu özel ticarete katýlýyordu. Koruduðu kimseler, öyle koþullarla sözleþmeler yapýyorlardý ki, simyacýdan daha kurnazcasýna hiç yoktan altýn elde ediyorlardý. Büyük servetler
bir gün içinde mantar gibi yerden bitiyor, ilkel birikim tek kuruþ yatýrmaksýzýn sürüp gidiyordu. Warren Hastingsin yargýlanmasý böyle örneklerle doludur. Ýþte bir tanesi. Hindistanýn afyon bölgelerinden çok uzak
bir yere resmi bir görevle gitmek üzere olan Sullivan adinda birisine
afyon üzerine bir sözleþme saðlanmýþtý. Sullivan, sözleþmesini, Binn
adýnda birisine 40.000 sterline sattý; Binn de ayný gün 60.000e sattý ve
sözleþmeyi yerine getiren en son alýcý, bütün bunlardan sonra büyük
bir kazanç saðladýðýný söyledi. Parlamentoya sunulan listelerden birisine göre, 1757-1766 yýllarý arasýnda Þirket ve memurlarý, Hintlilerden
hediye olarak 6.000.000 sterlin almýþlardýr. 1769-1770 arasýnda Ýngilizler
bütün pirinçleri satýnaldýlar ve çok yüksek fiyatlarýn altýnda satmaya
yanaþmayarak yapay bir kýtlýk yaratmayý baþardýlar.58
Yerlilere karþý en korkunç davranýlan yerler, doðal olarak, Batý
Hint Adalarý gibi yalnýz ihracata yönelmiþ plantasyon sömürgeleri ile,
Meksika ve Hindistan gibi yaðma alaný haline [sayfa 771] getirilen zengin ve
nüfusu kalabalýk ülkelerdi. Ama gerçek anlamýyla sömürge olan ülkelerde bile, ilkel birikimin hýristiyanca niteliði kendini ortaya koymaktan
geri kalmýyordu. Protestanlýðýn o asýk yüzlü virtüozlarý, New Englandlý
Puritenler, 1703 yýlýnda meclislerinin bir kararý ile, her kýzýlderili baþý ve
tutsak edilen her kýzýlderili için 40 sterlin ödül koydu: 1720de kelle
baþýna ödül 100 sterline yükseldi; 1744te Massachusetts-Bay, belli bir
kabileyi isyancý ilân edince, þu fiyatlar uygulandý: 12 yaþ ve daha yukarýsý erkek kafasý için 100 sterlin (yeni para), erkek tutsak 105 sterlin,
kadýn ve çocuk tutsak 50 sterlin, kadýn ve çocuk kafasý 50 sterlin. Birkaç on yýl sonra sömürge sistemi, bu geçen sürede isyankârca alýþkanlýklar edinmiþ dindar hacýbabalarýn oðullarýndan öcünü aldý. Ýngiliz kýþkýrtmasý ve parasýyla, bunlar, kýzýlderili baltalarý altýnda can verdiler. Britanya Parlamentosu, vahþi av tazýlarýný ve kelle kesilmesini Tanrý ile
doðanin kendilerine ihsan ettiði kolaylýklar olarak ilân etti.
Sömürge sistemi, ticaret ile deniz ulaþýmýný bir limonluk gibi
besleyip olgunlaþtýrdý. Lutherin tekelci þirketleri, sermaye birikimi için
güçlü araçlardý. Sömürgeler, tomurcuklanan manüfaktürler için pazar
üzerindeki tekel aracýlýðý ile artan bir birikim saðladý. Avrupa dýþýnda
düpedüz talan, köleleþtirme ve katillik yoluyla ele geçirilen servet, anayurda taþýnarak sermayeye çevrildi. Sömürge sistemini ilk kez tam olarak
geliþtiren Hollanda, daha 1648 yýlýnda ticari kudretinin tepe noktasýnda
bulunuyordu. Güney-doðu ve kuzey-batý Avrupa arasýndaki ticaret ile
Doðu Hindistan ticaretinin hemen tamamýný elinde bulunduruyordu.
58
1866 yýlýnda yalnýz Orissa eyaletinde bir milyondan fazla Hintli açlýktan öldü. Buna karþýn,
gerekli yaþam maddelerini, Hint hazinelerini zenginleþtirecek fiyatlarla açlýktan kývranan halka
satmak için giriþimlerde bulunulmuþtu.
Karl Marks
Kapital I
649
Balýkçýlýðý, deniz ticaret filosu, manüfaktürleri, diðer ülkelerden çok daha
ilerdeydi. Cumhuriyetin toplam sermayesi belki de geriye kalan Avrupa
ülkelerinin toplamýndan daha önemliydi. Güliche yalnýz þunu eklemeyi unutuyor: 1648 yýlýnda Hollanda halký, geriye kalan Avrupa ülkelerinin hepsinden daha yoksul, daha aþýrý-çalýþma içinde ve daha zalim
bir baský altýndaydý.
Bugün sanayi üstünlüðü ticari üstünlük anlamýný taþýyor. Oysa
gerçek manüfaktür döneminde, sanayi üstünlüðü saðlayan, ticari üstünlüktür. Sömürge sisteminin o sýrada oynadýðý üstün rolün nedeni iþte
budur. Avrupanýn ihtiyar tanrýlarý ile dirsek dirseðe kürsüde vâaz ederken, bir sabah aniden sille-tokat onlarý aþaðý yuvarlayan acayip tanrý,
iþte bu sistemdi. Artý-deðer [sayfa 772] yapýmýný insanlýðýn tek ve biricik
amacý ilân etmiþti.
Köklerini daha ortaçaðlarda Cenova ve Venedikte bulduðumuz
kamu kredisi, yani devlet borçlarý sistemi, manüfaktür dönemi sýrasýnda, genellikle bütün Avrupayý sardý. Deniz ticareti ve ticaret savaþlarý ile
birlikte sömürge sistemi, bunun için itici bir güç hizmetini gördü. Böylece de ilk kez Hollandada kök saldý. Kamu borçlarý, yani devletin yabancýlaþmasý bu devlet ister mutlakiyet, ister meþrutiyet ya da
cum-huriyet olsun kapitalist çaða damgasýný vurdu. Ulusal zenginlik
denilen þeyden, modern halklarýn ortak mülkiyetine gerçekten giren
kýsmý, bunlarýn devlet borçlarýydý.59 Bunun zorunlu sonucu olarak, bir
ulus ne kadar borçlu olursa o kadar zengin olur þeklindeki modern
öðreti ortaya çýktý. Kamu kredisi, sermayenin credosu* halini aldý. Ve
devlet borçlanmasýnýn doðuþu ile birlikte, devlet borçlarýna olan inançsýzlýk, kutsal ruha karþý iþlenmiþ, baðýþlanmayan günahýn yerini alýr.
Kamusal borçlanma, ilkel birikimin en güçlü kaldýraçlarýndan
birisi halini alýr. Bir büyücü deðneðinin dokunmasý gibi, kýsýr paraya
üreme gücünü kazandýrýr ve onu sermayeye çevirir; ve bunu, sanayide
ve hatta tefecilikte kullanýldýðýnda bile kaçýnýlmaz olan zahmet ve tehlikelerle karþý karþýya býrakmaksýzýn yapar. Devlet alacaklýlarý, aslýnda hiç
bir þey vermemiþlerdir, çünkü borç verilen meblaâ, ellerinde týpký nakit
para gibi iþ görmeye devam eder, kolayca devredilebilir devlet tahvillerine çevrilmiþtir. Böylece yaratýlan ve yýllýk geliriyle geçinen bir aylaklar
sýnýfý ile, hükümet ve halk arasýnda aracýlýk eden bankerlerin aniden
biriken servetlerini ve gene, her devlet istikrazýnýn büyük bir parçasýnýn kendilerine gökyüzünden inen bir sermaye hizmeti saðlayan, vergi
mültezimlerinin, tacirlerin ve özel manüfaktürcülerin zenginliklerini
bir yana býrakalým, devlet borçlanmasý, bir de, anonim þirketlerin, her
türlü menkul hizmetler üzerinde yapýlan iþlemlerin, borsa oyunlarýnýn,
59
William Cobbett, Ýngilterede bütün kamu kuruluþlarýnýn adlarýnýn baþýna royal (krallýk)
sýfatýnýn konulduðuna iþaret ediyor; buna karþýlýk olmak üzere, bir de national (ulusal)
terimi vardýr.
* Amentü. -ç.
650
Karl Marks
Kapital I
kýsacasý borsa kumarý ile bankokrasinin doðmasýna yolaçmýþtýr.
Ulusal adlarla süslü büyük bankalar, baþlangýçta, hükümetler yanýnda yeralan ve elde ettikleri ayrýcalýklar sayesinde, [sayfa 773] devlete
borç verecek duruma gelen özel spekülatörlerin kurduklarý þirketlerdi.
Bu nedenle, devlet borçlarýndaki birikmeyi ölçmenin en þaþmaz yolu,
geliþmeleri, tam anlamýyla, 1694 yýlýnda Ýngiltere Bankasýnýn kurulmasýndan sonra olan bankalarýn hisse senetlerindeki birbirini izleyen artýþlardýr.
Ýngiltere Bankasý, hükümete, parasýný %8den ikraz etmekle baþladý;
ayný zamanda, Parlamento, kendisine, banknot þeklinde halka tekrar
ikrazda bulunmak suretiyle ayný sermayeden para basma yetkisini verdi. Bu banknotlarý, ticari senetleri iskonto etmekte, mal üzerinden avans
vermekte, deðerli maden satýnalmakta kullanabiliyordu. Çok geçmeden bankanýn kendi bastýðý bu kredi-para, Ýngiltere Bankasýnýn devlete
yaptýðý istikrazýn ve devlet adýna kamu borçlarýnýn faizlerinin ödendiði
para haline geldi. Bankanýn bir eliyle verdiðini öteki eliyle fazlasýyla almasý da yetmiyordu; geriye alýrken bile, yatýrýlan son þiline kadar gene
ulusun ebedi alacaklýsý olarak kalýyordu. Yavaþ yavaþ, ülkenin bütün
biriktirilmiþ madeni servetlerini kaçýnýlmaz olarak kendisine çeken bir
yer ve bütün ticari kredinin çekim merkezi halini aldý. Bu bankokratlar,
bankerler, rantiyeler, borsa simsarlarý, borsa kurtlarý vb. sürüsünün böyle birdenbire ortaya çýkýþýnýn, çaðdaþlarý uzerinde ne gibi bir etki yarattýðý, o zamanýn yazýlarýnda, örneðin Bolingbrokun yazýlarýnda görülebilir.60
Devlet borçlarý ile birlikte, çoðu kez, þu ya da bu halktaki ilkel
birikim kaynaklarýndan birini gizliyen uluslararasý bir kredi sistemi doðdu. Böylece, Venedik soygun sisteminin kötülükleri, Venedikin çö-küþü
sýrasýnda büyük paralar ihraç ettiði Hollandanýn sermaye servetinin
gizli temellerinden birini oluþturmuþtur. Hollanda ile Ýngiltere arasýnda
böyle olmuþtur. 18. yüzyýlýn baþýnda Hollanda manüfaktürleri çok geride býrakýlmýþtý. Hollanda, ticarette ve sanayide aðýrlýðý olan bir ülke
olmaktan çýkmýþtý. Bu nedenle, 1701-1776 yýllarý arasýnda, özellikle büyük
rakibi Ýngiltere baþta olmak üzere dýþarýya büyük miktarlarda sermaye
ikraz etmek, yaptýðý baþlýca iþlerden biri olmuþtu. Bugün de, Ýngiltere
ile Amerika arasýnda ayný þey olmaktadýr. Bugün, Birleþik Devletlerde
doðum belgesi olmaksýzýn ortaya çýkan sermayenin çoðu, daha dün
Ýngilterede sermayeleþtirilmiþ [sayfa 774] çocuk kaný idi.
Devlet borçlarýnýn, desteðini, yýllýk faiz vb. ödemelerini karþýlamak
zorunda olan kamu gelirlerinde bulmasý gibi, modern vergilendirme
sistemi de, ulusal istikraz sisteminin zorunlu tamamlayýcýsý idi. Bu istikrazlar, devlete, vergi yükümlüleri, hemen hissetmeksizin olaðanüstü
harcamalarý karþýlamak olanaðýný saðlamakla birlikte, eninde sonunda
vergilerin yükselmesini zorunlu kýlar. Öte yandan, birbiri ardýna yapýlan
60
Tatarlar eðer Avrupayý bugün istilâ etselerdi, onlara bizdeki bankerlerin ne olduðunu
anlatmak epey güç bir þey olurdu. Montesquieu, Esprit des lois. t. IV, s. 33, éd. Londres 1769.
Karl Marks
Kapital I
651
istikrazlarýn birikmesi sonucu vergilerde meydana gelen yükselme, hükümeti, daima, yeni olaðanüstü harcamalar için yeni istikrazlara zorlar.
En gerekli geçim araçlarýný vergilendirme (yani böylece fiyatlarýný yüksellme) ekseni çevresinde dönen modern maliyecilik, böylece, otomatik ücret artýþlarýnýn tohumunu kendi içersinde taþýr. Aþýrý vergilendime,
bir raslantý olmaktan çok, bir ilkedir. Ýþte bunun için, Hollandada bu
sistem ilk kez uygulanmaya baþlandýðý zaman, büyük yurtsever De Witt,
Özdeyiþlerinde, bunu, ücretli-emekçiyi, uysal, tutumlu, çalýþkan ve aþýrý
iþle yüklü hale getirmenin en iyi yolu diye göklere çýkarmýþtý. Bunun,
ücretli-emekçinin koþullarý üzerinde yaptýðý yýkýcý etkiler, burada, bizi,
bunun sonucu olarak, köylülerin, zanaatçýlarýn ve tek sözcükle bütün
alt orta-sýnýf unsurlarýn zorla mülksüzleþtirilmelerinden daha az ilgilendirmektedir. Bu konuda burjuva iktisatçýlarý arasýnda bile görüþ ayrýlýðý
yoktur. Sistemin mülksüzleþtirme yönündeki. etkinliði, onun ayrýlmaz
parçalarýndan birisi olan himaye sistemi ile daha da artýrýlmýþtýr.
Kamusal borçlar ile buna uygun düþen mali sistemin, servetin
sermayeleþmesi ve halk kitlelerinin mülksüzleþtirilmesinde oynadýðý
büyük rol, Cobbett, Doubleday ve baþkalarý gibi çoðu yazarlarý, modern
halklarýn sefaletinin temel nedenlerini yanlýþ olarak burada aramaya
yöneltti.
Himaye sistemi, fabrikatör imal etmeye, baðýmsýz emekçileri
mülksüzleþtirmeye, ulusal üretim ve geçim araçlarýný sermayeleþtirmeye,
ortaçaða özgü üretim tarzýndan modern üretim tarzýna geçiþ dönemini
zorla kýsaltmaya yarayan yapay bir araçtý. Avrupa devletleri, bu buluþun
patenti için birbirlerine girdiler ve bir kez artý-deðer avcýlarýnýn hizmetine girince, dolaylý yoldan koruyucu gümrükler, dolaysýz yoldan ihraç
primleri ile yalnýz kendi halklarýný bu amaca kurban etmekle kalmadýlar. Ayný zamanda, kendilerine baðýmlý ülkelerde de, bütün sanayiin
[sayfa 775] zorla kökünü kazýdýlar; örneðin, Ýngilizlerin, Ýrlanda yünlü
manüfaktürüne yaptýðý buydu. Kýta Avrupasýnda Colbert örneðinden
sonra bu süreç çok daha basitleþtirildi. Burada ilkel sanayi sermayesi,
kýsmen doðrudan devlet hazinesinden geliyordu. Niçin diye baðýrýyordu Mirabeau, Saksonyanýn savaþtan önceki sanayi zaferinin nedeni
uzaklarda aranýyor? 180 milyonluk devlet borcu var!61
Sömürge sistemi, kamu borçlarý, aðýr vergiler, himaye, ticari savaþlar vb., gerçek manüfaktür döneminin bu çocuklarý, büyük sanayiin çocukluk çaðý boyunca dev gibi büyüdüler. Masum insanlann uðradýklarý
büyük katliam, bu sanayiin doðuþunun habercisiydi. Krallýk donanmasý
gibi, fabrikalar da, gerekli insanlarý, zor ve baský yoluyla saðlýyordu. 15.
yüzyýlýn son üçte-birinden kendi zamanýna kadar, tarýmsal nüfusun topraklarýndan yoksun býrakýlmasýnýn dehþeti karþýsýnda blasé* olan; bu
Mirabeau, l.c., t. VI, s. 101.
* Umursamaz, býkkýn -ç.
61
652
Karl Marks
Kapital I
süreci, kapitalist tarýmýn yerleþmesi ve ekilebilir topraklar ile otlaklar
arasýndaki gerekli oranýn kurulmasý için zorunlu gördüðünden, sevinçle karþýlayan Sir F. M. Eden, manüfaktür tipi sömürünün fabrika
sömürüsüne dönüþmesi, sermaye ile emek-gücü arasýnda gerçek iliþkinin kurulmasý için, çocuk hýrsýzlýðý ve çocuk köleliðinin zorunluluðu
konusunda ayný ekonomik görüþ keskinliðini gösteremiyor. Þöyle diyor:
Herhangi bir manüfaktürün baþarýyla yürütülebilmesi için yoksul çocuklara elkoymak üzere kulübeler ile iþevlerinin yaðmalanmasýnýn; gecenin büyük bir kýsmýnda sýrayla çalýþtýrýlarak herkes için gerekli, ama
genç insanlar için daha da gerekli dinlenmeden yoksun býrakýlmalarýnýn; her iki cinsiyetten farklý yaþta ve durumda bir yýðýn insanýn birbirlerini baþtan çýkarmaya ve hayasýzlaþma örneði olacak þekilde ayný
yerde toplanmalarýna zorunluluk bulunup bulunmadýðýnýn; ve böyle bir
manüfaktürün, ulusun ve bireylerin mutluluðuna katkýsý olup olmayacaðýnýn incelenmesi herhalde kamunun dikkatine deðer bir konudur.62
Derbyshire, Nottinghamshire ve özellikle Lancashire kontluklarýnda diyor Fielden, su çarklarýný çevirebilecek akarsularýn kýyýlarýnda
yapýlan büyük fabrikalarda yeni icadedilen makineler kullanýlýyor. Kentlerden uzak bu yerlerde aniden binlerce [sayfa 776] iþçiye gerek duyulmuþtur; o zamana kadar nispeten seyrek nüfuslu ve kýraç topraklý Lancashireda, özellikle þimdi, böyle bir nüfusa gereksinme var. En çok istenen de küçük çocuklarýn ufak ve ince parmaklarý olduðu için, birdenbire
ortaya, Londra, Birmingham, ve baþka yerlerdeki çeþitli kilise iþevlerinden
çýrak saðlanmasý âdeti çýktý. 7 ile 13-14 yaþlarý arasýnda onbinlerce küçük
ve çaresiz yaratýk kuzeye gönderildi. Âdete göre çýraðýný giydirmek,
beslemek ve bir çýrak yurdunda barýndýrmak ustaya düþüyordu,
çalýþmalarý izlmek için bir gözcü konuyordu: çocuklarý elden geldiðince
çok çalýþtýrmak bunun çýkarýnaydý, çünkü alacaðý para, bunlardan saðlanan iþle orantýlýydý. Bunun sonucu, kuþkusuz, zulüm ve þiddetti. ...
Manüfaktür bölgelerinin çoðunda ve, özellikle korkarým benim memleketim olan yerde [Lancashire] fabrika patronlarýna terkedilmiþ bu masum ve kimsesiz yaratýklara yürek parçalayýcý zulümler yapýlýyordu; aþýrý
çalýþtýrma yüzünden ölecek hale geliyorlar ... dayak yiyorlar, zincire vuruluyorlar ve son derece geliþtirilmiþ en dehþet veriei yöntemlerle iþkenceye tâbi oluyorlardý; ... çoðu zaman dayak süresince bir deri bir kemik
aç býrakýlýyorlar ... hatta bazan ... intihara bile sürükleniyorlardý. ... Derbyshireýn, Nottingnamshireýn ve Lancashireýn herkesin gözünden uzak,
güzel ve romantik vadileri, korkunç iþkence ve çoðu zaman cinayet yuvalarý haline gelmiþti. Fabrikatörlerin kârlarý pek büyüktü, ama bu, yalnýzca, onlarýn doymakbilmez iþtahlarýný kamçýlamaktan baþka bir þeye
yaramýyordu; ve bu yüzden fabrikatörlerin hiç bir sýnýr tanýmayan kârlarýný güvenceye almak için tutmak zorunda olduklarý en uygun bir yol62
Eden, l.c., vol. I, book II, ch. I, s. 421.
Karl Marks
Kapital I
653
du; gece çalýþmasý denilen bir yöntem uygulanmaya baþlanmýþtý; bütün
gün çalýþan bir grup iþçinin yerine gene bütün gece çalýþacak baþka bir
grup hazýr tutuluyor; gececilerin daha yeni kalktýklarý yataklara gündüzcüler giriyor, gündüzcülerin kalktýklarý yataklara ise gececiler. Lancashire
de yataklarý hiç soðutmamak geleneksel bir uygulama oluyordu.63 [sayfa
777]
Kapitalist üretimin manüfaktür dönemi boyunca geliþmesiyle birlikte, Avrupa kamuoyu, utanç ve vicdan denen þeyin son kalýntýlarýný da
yitirmiþti. Uluslar, kapitalist birikim aracý olarak kendilerine hizmet eden
her türlü utancý, sinsi bir tebessümle övüyorlardý. Örneðin, saygýdeðer
A. Andersonun, þu bönce Annals of Commerceýný okuyunuz. Burada,
Utrecht barýþýnda Ýngilizlerin Ýspanyollardan, Asiento sözleþmesi ile, o
zamana kadar yalnýzca Afrika ile Ýngiliz Batý Hint adalarý arasýnda yapýlan zenci ticaretinin bundan böyle Afrika ile Ýspanyol Amerikasý arasýnda yapýlmasý ayrýcalýðýnýn koparýlmasý, Ýngiliz devlet yönetiminin bir zaferi
olarak ilân ediliyordu. Böylece, Ýngiltere, 1743 yýlýna kadar Ýspanyol Amerikasýna, yýlda 4.800 zenci gönderme hakkýný elde etmiþ oluyordu. Bu,
ayný zaman da, Ýngiliz kaçakçýlýðý için bir örtü de oluyordu. Liverpool,
köle ticareti ile göbek baðlamýþtý. Bu, onun, ilkel birikim yöntemiydi. Ve
hatta bugüne kadar Liverpool, köle ticaretinin cenneti olarak saygýnlýðýný devam ettirmiþtir ve Aikinin (1795) sözü edilen yapýtýna göre
bu durum, Liverpool ticaretinin özelliði olan ve onu bugünkü gönence
hýzla kavuþturan,cesur serüven ruhu ile ayný zamana raslamýþ; deniz
ticaret gemileri ile denizcilere büyük iþ alanlarý saðlamýþ, ülkenin sýnai
ürünlerine olan talep geniþ ölçüde artmýþtýr (s. 339). Liverpool köle
ticaretinde, 1730 yýlýnda 15 gemi, 1751de 53 gemi, 1760ta 74 gemi,
1770te 96 gemi ve 1792de 132 gemi çalýþtýrmýþtýr.
Pamuklu sanayii Ýngiltereye çocuk köleliðini getirdiði gibi, Birleþik
Devletler için de, daha önce azçok ataerkil bir nitelik taþýyan kölelik
63
John Fielden, l.c , s. 5, 6. Fabrika sisteminin daha önceki rezaletleri konusunda bkz: Dr.
Aikin (1795), l.c., s. 219 ve Gisborne, Enquary into the Daties of Men, 1795, v. II. Buharlý makineler,
fabrikalarý, kýrlardaki çaðlayanlardan alýp kentlerin ortasýna yerleþtirince, perhizkâr artý-deðer
yapýmcýlarý, iþevlerinden köleler aramak zorunluluðundan kurtularak, ellerinin altýnda hazýr bir
malzemeyi, çocuðu buldular. 1811 yýlýnda, Sir R. Peel (olasýlýk bakanýnýn babasý), çocuklarýn
korunmasý için hazýrladýðý tasarýyý parlamentoya sunduðu zaman, Bullion Committesi-nin
Lümeni* ve Ricardonun yakýn dostu Francis Horner, Avam Kamarasýnda þöyle diyordu: Bir
iflâs olayýnda bu çocuklardan eðer bu deyimi kullanmaya hakkýmýz varsa bir sürüsü satýþa
çýkartýlmýþ ve sanki malmýþ gibi bu iþ için gazetelere ilân vermiþti. Ýki yýl önce, Kings Berich**
Mahkemesine çok iðrenç bir dava getirildi; bölge yardým kurulu, bir grup çocuðu, Londrada bir
fabrikatörün yanýna çýrak olarak vermiþti; fabrikatör, bu çocuklarý bir baþkasýna devretmiþti ve
ensonu bazý hayýrsever kimseler bunlarý açlýktan periþan bir durumda bulmuþlardýr. [Parlamento]
Soruþturma Komitesinde daha müthiþ bir olayý öðrenmiþ bulunuyorum ... daha birkaç yýl önce
Londrada bir yardým kurulu ile Lancashiredaki bir fabrikatör arasýnda bir anlaþma yapýlmýþtý;
buna göre, 20 tane saðlam çocukla birlikte bir tane de geri zekâlý çocuðun kabul edilmesi
hükme baðlanmýþ bulunuyordu.
* Lümen, ýþýk ölçü birimi. -ç.
** Ýngilterede, eskiden kralýn baþkanlýk ettiði yüksek mahkeme heyeti. -ç.
654
Karl Marks
Kapital I
düzenini, ticari bir sömürü sistemi haline getirmesi için bir dürtü
olmuþtur. Gerçekten de, Avrupada ücretli iþçilerin örtülü köleliði, yeni
dünyada kendisine taban olarak, katýksýz ve düpedüz bir kölelik düzeninin bulunmasýný gerektiriyordu.64 [sayfa 778]
Kapitalist üretim tarzýnin ebedi doðal yasalarýnýn yerleþmesi,
emekçiler ile emek koþullarý arasýndaki ayrýlma sürecinin tamamlanmasý, bir kutupta, toplumsal üretim ve geçim araçlarýnýn sermayeye,
karþýt kutupta, halk kitlelerinin ücretli-emekçiler, özgür emekçi yoksullar65 modern toplumun yapay ürünleri haline dönüþtürülmesi tantæ
molis erat.* Eðer para, Augierin66 dediði gibi, dünyaya, bir yanaðýnda
doðuþtan kan lekesiyle geliyorsa, sermaye tepeden týrnaða her gözeneðinden kan ve pislik damlayarak geliyor.67 [sayfa 779]
64
1790 yýlýnda, Ýngiliz Antillerinde, bir özgür insana karþý on köle, Fransýz Antillerinde bire
karþý ondört, Hollanda Antillerinde bire karþý yirmiüç köle vardý. (Henry Brougham, An Inquiry
into the Colonial Policy of the European Powers, Edin. 1803, II, s. 74.)
65
Labouring poor [yoksul emekçi -ç.] deyimi, ücretli emekçiler sýnýfý farkedilecek hale
geldiði andan itibaren Ýngiliz yönetmeliðinde görülmektedir. Bu deyim, bir yandan idle poora
[aylak yoksul -ç.] dilencilere vb. karþýt anlamda, öte yandan henüz tüyü yolunmuþ tavuða
çevrilmemiþ ve hâlâ elinde kendi emek aracý bulunan emekçiler için kullanýlmaktadýr. Deyim,
yasalardan, ekonomi politiðe geçmiþ ve Culpeper, J. Child vb. tarafýndan Adam Smithe ve
Edene devredilmiþtir. Bütün bunlardan sonra, insan, execrable political cantmonger [iðrenç
politik esnaf -ç.] Edmund Burke labouring poor deyimine execrable political cant [iðrenç
politik ikiyüzlülük -ç.] dediði zaman onun bonne foisi [iyi niyeti -ç.] konusunda bir fikir edinebilir.
Týpký, Amerikada karýþýklýklar baþladýðý zaman, Kuzey Amerika sömürgelerinin hizmetinde,
Ýngiliz oligarþisine karþý liberal rolünü oynadýðý gibi, Ýngiliz oligarþisinin hizmetinde de bu dalkavuk,
Fransýz devrimine karþý romantik övgüler düzmüþ tam bir vülger burjuva idi. Ticaretin yasalarý,
doðanýn yasalarýdýr ve bu nedenle, Tanrýnýn yasalarýdýr. (E. Burke, l.c., s. 31, 32.) Bu adamýn,
Tanrý ile doðanýn yasalarýna sadýk kalarak kendisini daima en iyi pazarda satmasýna hiç þaþmamak
gerekir. Bu Edmund Burkenin liberal olduðu zamanlardaki güzel bir portresi Rev. Mr. Tuckerin
yazýlarýnda bulunabilir. Tucker, bir papaz ve tori idi, ama gene de onurlu bir kiþi ve uzman bir
iktisatçýydý. Bugün egemen olan ve ticaretin yasalarýna büyük bir sadakatle baðlý bulunan
rezilce karakter yoksunluðu karþýsýnda, kendisinden sonra gelenlerden tek bir þeyde,
yeteneklilikte farklý bulunan bu Burkeleri tekrar tekrar teþhir etmek bizim baþta gelen
görevimizdir.
66
Marie Augier, Du Crédit Public, Paris 1842, s. 265.
67
Quarterly Reviewer, sermayenin, kargaþalýktan, kavgadan kaçtýðýný ve ürkek olduðunu
söylüyor ki, bu, çok doðrudur, ama sorunu pek eksik olarak ortaya koymaktadýr. Sermaye, kâr
olmadýðý zaman ya da az kâr edildiði zaman hiç hoþnut olmaz, týpký eskiden doðanýn boþluktan
hoþlanmadýðýnýn söylenmesi gibi. Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir
yüzde 10 kâr ile her yerde çalýþmaya razýdýr; kesin yüzde 20, iþtahýný kabartýr: yüzde 50,
küstahlaþtýrýr; yüzde 100, bütün insanal yasalarý ayaklar altýna aldýrýr; yüzde 300 kâr ile, sahibini
astýrma olasýlýðý bile olsa, iþlemeyeceði cinayet, atýlmayacaðý tehlike yoktur. Eðer kargaþalýk ile
kavga kâr getirecek olsa, bunlarý rahatça dürtükler. Kaçakçýlýk ile köle ticareti bütün burada
söylenenleri doðrular. (T. J. Dunning, l.c., s. 35, 36.)
* O kadar güçtü. -ç.
Karl Marks
Kapital I
655
OTUZÝKÝNCÝ BÖLÜM
KAPÝTALÝST BÝRÝKÝM TARÝHSEL EÐÝLÝMÝ
SERMAYENÝN ilkel birikimi, yani tarihsel doðuþu nasýl olmuþtur?
Ýlkel birikim, köleler ile serflerin doðrudan ücretli-emekçiye dönüþmeleri
ve böylece düpedüz bir biçim deðiþikliðine uðramalarý ile olmadýkça,
ancak, doðrudan üreticilerin mülksüzleþtirilmeleri, yani sahibinin emeðine dayanan özel mülkiyetin çözülüp yokolmasý anlamýna gelir. Özel
mülkiyet, ancak, toplumsal, kolektif mülkiyetin antitezi olarak, emek
araçlarý ile emeðin dýþ koþullarýnýn özel kiþilere ait olduðu yerlerde varolur: Ama bu özel kiþilerin emekçi olup olmamalarýna göre, özel mülkiyetin niteliði farklý olur. Bunun ilk bakýþta kendilerini gösteren sayýsýz
çeþitleri, bu iki uç arasýnda yer alan ara aþamalara tekabül eder. Emekçinin üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyeti, ister tarýmsal, ister manüfaktürel, ister her ikisi olsun, küçük iþletmenin temelidir; küçük iþletme,
gene, toplumsal üretim ile emekçinin [sayfa 780] kendisinin özgür kiþiliðinin
geliþmesinin temel koþuludur. Kuþkusuz bu küçük üretim tarzý, kölelik,
serflik ve diðer baðýmlýlýk iliþkileri altýnda da vardýr. Ama bunun geliþip
serpilmesi, tüm canlýlýðýna kavuþmasý, uygun klasik þeklini almasý, ancak emekçinin kendi kullandýðý üretim araçIarýnýn özel mülkiyeti ile
olur: yani iþlediði topraðýn köylüsü, ve bir hüner sahibi olarak kullandýðý
656
Karl Marks
Kapital I
aletlerin zanaaçýsý olmasý gerekir. Bu üretim tarzý, topraðýn parçalara
bölünmesini, diðer üretim araçlarýnýn daðýlmýþ olmasýný öngörür. Bu
üretim araçlarýnýn toplanmasýný dýþtaladýðý gibi, her ayrý üretim süreci
içindeki elbirliðini, iþbölümünü, toplum tarafýndan doða kuvvetlerinin
denetimi altýna alýnmasýný ve üretken biçimde kullanýlmasýný ve toplumsal üretken güçlerin serbestçe geliþmesini dýþtalar. Bu üretim tarzý,
ancak, dar ve azçok ilkel sýnýrlar içersinde hareket eden bir üretim sistemi ve toplum ile baðdaþabilir. Bunu sürgit hale getirmek, Pecqueurün
haklý olarak dediði gibi, alelâdeliðin evrenselliðini ilân etmek olur. Zaten geliþmesinin belli bir aþamasýnda, çözülüp daðýlmasýna yolaçacak
maddi öðeleri de yaratmýþ olur. O andan baþlayarak, toplumun göðsünden yepyeni güçler ve tutkular filiz verir, ama eski toplum düzeni bunlarý
engeller ve baský altýna alýr. Bu düzenin yokedilmesi gerekir ve yokedilir.
Bunun yokedilmesi, yani bireylerin malý olan daðýnýk üretim araçlarýnýn
toplumsal ve yoðunlaþmýþ birimler haline, pek çok insanin cüce mülkiyetinin birkaç kiþinin dev mülkiyeti haline dönüþtürülmesi, büyük halk
yýðýnlarýnýn, topraktan, geçim araçlarýndan ve emek araçlarýndan yoksun
hale getirilmesi; halk yýðýnlarýnýn bu korkunç ve ýstýraplý mülksüzIeþtirilmesi iþlemi, sermayenin tarihinin baþlangýcýný oluþturur. Bu, bir dizi,
zor yöntemlerini içerir ve biz, bunlardan, yalnýzca, ilkel sermaye birikimi
yöntemi olarak çað açýcý olan bazýlarýný gözden geçirmiþ bulunuyoruz.
Doðrudan üreticilerin mülksüzleþtirilmeleri, acýmasýz bir vahþetle ve en
bayaðý, en rezil, en küçültücü, en çirkin tutkularýn dürtüsü altýnda gerçekleþtirilmiþtir. Tecrit edilmiþ, baðýmsýz emekçi bireyin, deyim yerindeyse,
kendi emek koþullarýyla kaynaþmasýnýn sonucu olan özel mülkiyetin
yerini, öbürlerinin itibari olarak özgür emeðinin, yani ücretli-emeðin sömürülmesine dayanan.kapitalist özel mülkiyet alýr.68 [sayfa 781]
Bu dönüþüm sureci, eski toplumu, tepeden týrnaða yeter derecede çözüp ayýrýr ayýrmaz, emekçiler proletaryaya ve onlara ait emek
araçlarý sermayeye çevrilir çevrilmez, kapitalist üretim tarzý, kendi ayaklarý üzerinde duracak hale gelir gelmez, emeðin daha geniþ ölçüde toplumsallaþmasý, toprak ile diðer üretim araçlarýnýn toplumsal olarak daha
fazla sömürülen ve dolayýsýyla ortak üretim araçlarý olarak geniþ ölçüde
kullanýlan üretim araçlarý haline dönüþtürülmesi ve özel mülk sahiplerinin daha fazla mülksüzleþtirilmeleri yeni bir biçim alýr. Þimdi mülksüzleþtirilecek olan kimse, artýk, kendi hesabýna çalýþan emekçi deðil, birçok
emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzIeþtirme, kapitalist üretimin
kendi içinde taþýdýðý yasalarýn iþlemesiyle, sermayenin merkezileþmesi
ile gerçekleþir. Bir kapitalist, daima birçoklarýnýn baþýný yer. Emek-sürecinin, gitgide boyutlarý büyüyen kooperatif þekli, bilimin bilinçIi teknik
68
Nous sommes dans une condition tout-à-fait nouvelle de la société... nous tendens à
séparer toute espéce de propriété davec toute espèce de travail. [Toplum için tamamýyla
yeni bir durumda bulunuyoruz... her türlü mülkiyeti, her türlü emekten ayýrmaya çalýþýyoruz.]
(Sismondi, Nouveaux Principes dEcon. Polit., t. II, s. 434.)
Karl Marks
Kapital I
657
uygulamasý, topraðýn yöntemli bir biçimde iþlenmesi, emek araçlarýnýn
ancak ortaklaþa kullanýlabilir emek araçlarýna dönüþtürülmesi, bütün
emek araçlarýnýn bileþik toplumsal emeðin üretim araçlarý olarak kullanýlmasýyla saðlanan tasarruf, bütün insanlarýn dünya pazarlarý aðýna sokulmasý ve böylece kapitalist rejimin uluslararasý bir nitelik kazanmasý, bu
merkezileþme ya da birçok kapitalistin birkaç kapitalist tarafýndan mülksüzleþtirilmesi ile elele gider. Bu dönüþüm sürecinin bütün avantajlarýný
sömüren ve tekellerine alan büyük sermaye sahiplerinin sayýlarýndaki
sürekli azalmayla birlikte, sefalet, baský, kölelik, soysuzlaþma, sömürü
de alabildiðine artar; ama gene bununla birlikte, sayýlarý sürekli artan,
kapitalist üretim sürecinin kendi mekanizmasý ile eðitilen, birleþtirilen
ve örgütlenen iþçi sýnýfýnýn baþkal- dýrmalarý da geniþler, yaygýnlaþýr.
Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliði altýnda fýþkýrýp
boy atan üretim tarzýnýn ayakbaðý olur. Üretim araçlarýnýn merkezileþmesi ve emeðin toplumsallaþmasý, en sonunda, bunlarýn kapitalist kabuklarýyla baðdaþamadýklarý bir noktaya ulaþýr. Böylece kabuk parçalanýr.
Kapitalist özel mülkiyetin çaný çalmýþtýr. Mülksüzleþtirenler mülksüzleþtirilirler.
Kapitalist üretim tarzýnýn ürünü olan kapitalist mülk edinme tarzý,
kapitalist özel mülkiyeti yaratýr. Bu, mülk sahibinin emeðine dayanan
kiþisel özel mülkiyetin ilk yadsýmasýdýr. Ama [sayfa 782] kapitalist üretim
bir doða yasasýnýn kaçýnýlmaz zorunluluðu ile kendi yadsýnmasýný doðurur. Bu, yadsýmanýn yadsýnmasýdýr. Bu, üretici için özel mülkiyetin yeniden kurulmasý deðildir, ama ona, kapitalist dönemde edinilen elbirliði
ve toprak ile üretim araçlarýnýn ortak sahipliði temeline dayanan bireysel mülkiyeti saðlar.
Kiþisel emekten doðan daðýnýk özel mülkiyetin kapitalist özel
mülkiyete dönüþmesi, halen toplumsallaþmýþ üretime fiilen dayanan
kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyete dönüþmesinden kuþkusuz
kýyaslanamayacak kadar daha uzun süreli, daha þiddetli ve çetin bir
süreçtir. Birinci durumda, halk yýðýnlarýnýn birkaç gaspedici tarafýndan
mülksüzleþtirilmesi sözkonusuydu; ikincisinde ise, birkaç gaspedicinin,
halk yýðýnlarý tarafýndan mülksüzleþtirilmeleri sözkonusudur.69 [sayfa 783]
69
Sanayiin, burjuvazinin elde olmayarak teþvik ettiði ilerleyiþi, emekçilerin rekabetten ileri
gelen yalýtýlmýþlýklarýnýn yerine, birlikteliklerinden ileri gelen devrimci dayanýþmalarýný kor. Demek
ki, büyük sanayiin geliþmesi, burjuvazinin ayaklarýnýn altýndan bizzat ürünleri ona dayanarak
ürettiði ve mülk edindiði temeli çeker alýr. Þu halde, burjuvazinin ürettiði, her þeyden önce,
kendi mezar kazýcýlarýdýr. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanýn zaferi, ayný ölçüde
kaçýnýlmazdýr. Bugün burjuvazi ile karþý karþýya gelen bütün sýnýflar içersinde yalnýzca proletarya,
gerçekten devrimci bir sýnýftýr. Öteki sýnýflar büyük sanayi karþýsýnda erirler ve ensonu yokolurlar;
proletarya ise onun özel ve temel ürünüdür. Alt orta-sýnýf, küçük imalâtçý, dükkâncý, zanaatçý,
köylü, bütün bunlar, orta-sýnýfýn parçalarý olarak varlýklarýný yokolmaktan kurtarmak için,
burjuvaziye karþý savaþýrlar. Bunlar, þu halde, devrimci deðil, tutucudurlar. Hatta gericidirler,
çünkü tarihin tekerleðini gerisin geriye döndürmeye çalýþýrlar. (Karl Marx und Friedrich Engels,
Manifest der Kommunistischen Partei, London 1848, s. 11, 9. [Komünist Parti Manifestosu]
658
Karl Marks
Kapital I
OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MODERN SÖMÜRGECÝLÝK TEORÝSÝ70
EKONOMÝ POLÝTÝK, biri üreticinin kendi emeðine, diðeri baþkalarýnýn emeðinin kullanýlmasý ilkesine dayanan çok farklý türden iki özel
mülkiyet þeklini birbirine karýþtýrmaktadýr. Bunlardan ikincisinin yalnýzca doðrudan birincisinin antitezi olmakla kalmayýp, mutlaka onun mezarý üzerinde boy attýðýný da unutmaktadýr. Ekonomi politiðin yurdu Batý Avrupada, ilkel birikim süreci, aþaðý yukarý tamamlanmýþ bulunmaktadýr. Burada, kapitalist rejim, ya doðrudan bütün ulusal üretim alanýný
egemenliði altýna almýþtýr, ya da ekonomik koþullarýn henüz tam geliþmediði yerlerde, eski üretim tarzýna baðlý olmakla birlikte, [sayfa 784] yavaþ
yavaþ çözülmekte olan bu üretim tarzýyla yanyana yaþamaya devam
70
Biz, burada, gerçek sömürgeleri, serbest göçmenlerin yerleþtikleri bakir topraklarý ele
alýyoruz. Birleþik Devletler, ekonomik anlamda, bugün bile ancak Avrupanýn bir sömürgesidir.
Ayrýca bu kategoriye, köleliðin kaldýrýlmasý ile daha önceki koþullarýn tamamýyla deðiþmiþ olduðu
eski plantasyonlar da girer.
Karl Marks
Kapital I
659
eden toplum katlarýný hiç deðilse dolaylý olarak denetleyecek durumdadýr. Gerçekler, ideolojisinin yüzüne ne kadar yüksek sesle haykýrýrsa,
ekonomi politikçi, bu hazýr bulduðu sermaye dünyasýna, kapitalizmöncesi dünyadan devraldiði hukuk ve mülkiyet kavramlarýný, o kadar
büyük bir çaba ve tatlý dillilikle uygulamaktadýr. Sömürgelerde durum
baþka türlüdür. Orada, her yerde; kapitalist rejim, kendi emek koþullarýný,
kapitalisti deðil, kendisini zengin etmek için kullanan üreticinin
direniþiyle çarpýþmaktadýr. Birbiriyle taban tabana karþýt bu iki ekonomik sistem arasýndaki çeliþki, pratikte, kendisini bir savaþým ile ortaya
koyar. Anayurdun gücüne sýrtýný dayayan kapitalist, üreticinin kendi baðýmsýz emeðine dayanan üretim ve mülk edinme tarzlarýný yolunun
üzerinden zorla temizler. Sermaye dalkavuðu ekonomi politikçiyi, anayurtta, kapitalist üretim tarzý ile bunun karþýtýnýn teorik özdeþliðini öne
sürmeye zorlayan ayný çýkar düþüncesi, onu, sömürgelerde, bu karþýtlýðý
itiraf etmeye, iki üretim tarzýnýn uzlaþmaz karþýtlýðýný yüksek sesle ilân
etmeye zorlar. Bu amaçla, emekçiler mülksüzleþtirilmeden ve buna
uygun olarak üretim araçlarý sermayeye dönüþtürülmeden, emeðin
toplumsal üretme gücünün geliþmesinin, elbirliðinin, iþbölümünün, geniþ
ölçüde makine kullanýmýnýn vb. olanaksýzlýðýný tanýtlamaya kalkýþýr.
Sözde ulusal zenðinlik adýna ve yararýna, halký sefilleþtirecek yapay yollarýn araþtýrýlmasý peþindedir. Ýþin burasýnda, büründüðü o mazur gösterme
zýrhý, çürümüþ aðaç kabuðu gibi parça parça daðýlýr. E. G. Wakefieldin
büyük meziyeti, sömürgeler71 konusunda yeni bir þey keþfetmesi deðil,
ama anayurttaki kapitalist üretim koþullarýnýn gerçeðini buralarda keþfetmiþ olmasýdýr. Himaye sisteminin, baþlangýçta,72 anayurtta yapay olarak kapitalist imal etme giriþiminin olmasý gibi, Ýngilterede bir süre Parlamento yasalarý ile yürütülmeye çalýþýlan Wakefieldin sömürgecilik
teorisi de, sömürgelerde, ücretli-iþçi imal etmeye yönelmiþ bir giriþimdi.
O, buna, sistemli sömürgecilik adýný veriyor.
Her þeyden önce Wakefield, sömürgelerde ücretli iþçi, kendi
[sayfa 785] özgür iradesi ile kendisini satmak zorunda bulunan baþka bir
insan yoksa, para, geçim araçlarý, makineler ve diðer üretim araçlarý
mülkiyetinin, bir adama, henüz bir kapitalist damgasý vurmadýðýný keþfetti. O, sermayenin bir þey olmayýp, þeylerin aracýlýðý ile kiþiler arasýnda
kurulan toplumsal bir iliþki olduðunu keþfetmiþti.73 Bay Peelin, 50.000
71
Wakefieldin modern sömürgecilik konusundaki birkaç görüþü, fizyokrat Mirabeau Baba
ve hatta çok daha önce Ýngiliz iktisatçýlarý tarafýndan tamamýyla sezilmiþtir.
72
Sonralarý bu, uluslarasý rekabet savaþýmýnda geçici bir zorunluluk halini almýþtýr, ama
nedeni ne olursa olsun sonuçlarý aynýdýr.
73
Bir zenci, bir zencidir. Ancak belirli koþullar altýnda bir köle durumuna gelir. Bir pamuk
eðirme makinesi, pamuk eðirme makinesidir. Ancak belirli koþullar altýnda, sermaye durumuna
gelir. Bu koþullardan koparýldý mý, artýk sermaye deðildir, týpký altýnýn kendi kendine para
olmamasý ya da þekerin, þeker fiyatý olamamasý gibi. ... Sermaye de bir toplumsal üretim iliþkisidir.
Bir burjuva üretim iliþkisi, burjuva toplumunun üretim iliþkisidir. (Karl Marx Lohnarbeit und
Kapital, N. Rh. Zeitung.) n° 266, 7 Nisan 1849 [Ücretli Emek ve Sermaye Ücret, Fiyat ve Kâr, s.
40-41, 41-42.]
660
Karl Marks
Kapital I
sterlin deðerinde üretim ve geçim aracýyla birlikte, Ýngiltereden kalkýp,
ta Batý Avustralyada Swan nehrine gitmesine acýr. Bay Peel, ayrýca,
beraberinde erkek ve çocuk 3,.000 kiþilik bir iþçi sýnýfý götürecek kadar
da ileri görüþlüydü. Gideceði yere varýnca, Bay Peelin yanýnda, yataðýný
yapacak ya da nehirden su taþýyacak bir uþak bile kalmamýþtý.74 Zavallý
Bay Peel, her þeyi önceden düþünmüþtü de, Ýngiliz üretim tarzlarýný
Swan nehrine taþýmayý akýl edememiþti!
Wakefieldin aþaðýdaki keþiflerinin anlaþýlmasý için iki noktayý
belirtelim: Üretim ve geçim araçlarýnýn, ilk üreticinin mülkiyetinde kaldýðý sürece sermaye olmadýklarýný biliyoruz. Bunlar, ancak, ayný zamanda, emekçiyi hem sömürme ve hem de boyunduruk altýna alma aracý
olarak hizmet ettikleri zaman, sermaye halini alýrlar. Ama onlardaki bu
kapitalist ruh, ekonomi politikçinin kafasýnda, maddi özleri ile o kadar
sýký sýkýya kaynaþmýþtýr ki, o, bunlara, her durumda ve hatta tam tersi
olduklarý zaman bile sermaye adýný verir. Bu, Wakefieldde de böyledir.
Üstelik: üretim araçlarýnýn, kendi hesaplarýna çalýþan pek çok baðýmsýz
emekçinin bireysel mülkiyeti halinde parçalanmasýna, sermayenin eþit
olarak bölünmesi der. Ekonomi politikçinin, feodal hukukçudan farký
yoktur. Bu hukukçu da, salt parasal iliþkilere, feodal hukuðun saðladýðý
yaftalarý yapýþtýrdý.
Eðer diyor Wakefield, toplumun bütün üyeleri, sermayenin
eþit kýsýmlarýna sahip olsalardý ... hiç kimse kendi elleriyle kullanabileceðinden fazla sermaye biriktirme dürtüsüne sahip olmazdý. Toprak
sahibi olma tutkusunun, ücretle tutulabilecek bir emekçi sýnýfýn varlýðýný
engellediði yeni Amerikan sömürgelerinde durum bir dereceye kadar
böyledir.75 Bu nedenle, emekçi, [sayfa 786] kendisi için biriktirebildiði
sürece bunu, ancak, üretim araçlarýnýn sahibi olarak kaldýðý sürece
yapabilir kapitalist birikim ve kapitalist.üretim tarzý olanaksýzdýr. Bunlar
için mutlaka gerekli olan bir ücretli-emekçiler sýnýfý bulunmamaktadýr.
Bu durumda, öyleyse, eski Avrupada emekçinin, kendi emek koþullarýndan yoksun býrakýlmasý, yani sermaye ile ücretli-emeðin birarada varlýðý
nasýl mümkün oldu? Oldukça özgün türden bir toplumsal sözleþme ile.
Ýnsanoðlu, sermaye birikimini hýzlandýrmak için, kuþkusuz Ademden
beri varlýðýnýn tek ve son amacý olarak hayalinde beslediði basit bir
yöntemi benimsedi: bunlar kendilerini, sermaye ve emek sahibi olarak
ikiye böldüler. ... Bu bölünme, bir uyum ve birleþ- menin sonucuydu.76
Tek sözcükle: büyük insan kitlesi, sermaye birikimi onuruna, kendisini
mülksüzleþtirdi. Þimdi insan, bu fanatikçe kendini yadsýma içgüdüsünün,
böyle bir toplum sözleþmesinin hayal alanýndan gerçek âleme geçirebileceði insanlarla koþullarýn ancak varolabileceði sömürgelerde, özellikle
etkili olabileceðini düþünebilir. Ama eðer öyleyse, kendiliðinden ve düE. G. Wakefield, England and America, c. II, a. 33.
l.c., s. 17.
76
l.c., v. I, s. 18.
74
75
Karl Marks
Kapital I
661
zenlenmemiþ ve sömürgeciliðin yerine, onun tam karþýtý olan sistemli
sömürgecilik niçin gerekli görülüyor? Ama ama Amerikan Birliðinin
kuzey devletlerinde, halkýn onda-birinin bile, ücretli-emekçiler tanýmý
içine girebileceði kuþkuludur. ... Ýngilterede ... emekçi sýnýf halkýn büyük
kýsmýný oluþturur.77 Ayrýca, sermayenin zaferi için, emekçi insanlýkta
kendini mülksüzleþtirme dürtüsü o kadar azdýr ki, Wakefielde göre,
kölelik, sömürgeci zenginliðin biricik doðal temelidir. Ne var ki, o kölelerle deðil; özgür insanlarla iþ görmek zorunda olduðu için, onun sistemli
sömürgeciliði yalnýzca pis allerdir.* Saint Domingoya yerleþen ilk
Ýspanyollar, hiç Ýspanyol emekçi bulamadýlar. Ama, emekçi olmaksýzýn
sermayeleri yokolup giderdi ya da en azýndan, herbirinin kendi elleriyle
kullanabileceði küçük küçük parçalara bölünürdü. Ýngilizlerin kurduklarý
son sömürgede Swan River sömürgesi bu, fiilen böyle oldu: burada,
sermayeyi kullanabilmek için gerekli emekçi yokluðundan, büyük bir
sermaye, tohum, araç ve hayvan sürüsü yokoldu ve hiç kimse kendi
elleriyle [sayfa 787] kullanabileceðinden fazla sermayeyi elde tutmadý.78
Halk yýðýnlarýnýn topraktan mülksüzleþtirilmesinin, kapitalist üretim tarzýnýn temelini oluþturduðunu görmüþ bulunuyoruz. Oysa bunun
tersine özgür bir sömürgenin temeli þudur: topraðýn büyük kýsmý hâlâ
kamu mülkiyetidir ve bu nedenle her göçmen, daha sonra geleceklerin
ayný þeyi yapmalarýný engellemeyecek þekilde, bunun bir kýsmýný özel
mülkü ve kiþisel üretim aracý haline getirebilir.79 Hem sömürgelerdeki
gönencin ve hem de kökleþliþ düþkünlüðün sermayenin yerleþmesine
karþý çýkýþýn sýrrý, iþte buydu. Topraðýn ucuz, herkesin özgür ve dileyen herkesin kendisi için kolayca bir parça toprak edinebileceði yerde,
emekçinin üründeki payý bakýmdan emek, yalnýz pahalý olmakla kalmaz, ne fiyata olursa olsun toplu emek bulmak da güçleþir.80
Sömürgelerde emekçinin, üretim araçlarýndan ve kökleri olan
topraktan ayrýlmalarý diye bir durumun henüz sözkonusu olmamasý, ya
da tek-tük veya pek sýnýrlý ölçülerde görülmesinin yanýsýra, ne tarým
sanayiden ayrýlmýþ ve ne de köylülüðün kýrsal ev sanayii yokedilmiþtir.
Bu durumda, sermaye için iç pazar nereden saðlanacaktýr? Köleler ile
bunlarýn, sermaye ile emeði belli iþlerde biraraya getiren patronlarý
dýþýnda, Amerikan nüfusunun hiç bir kesimi, yalnýzca tarýmla uðraþmaz.
Topraklarýný iþleyen özgür Amerikalýlar, daha baþka birçok iþler yaparlar.
Kullandýklarý eþyalar ile araçlarýn bir kýsmýný, çoðu zaman kendileri yaparlar. Kendi evlerini çoðu kez kendileri yaptýklarý gibi, emeklerinin ürününü
de, ne kadar uzak olursa olsun, pazara kendileri götürürler. Ýplik eðirir,
* En kötü olasýlýk. -ç
77
l.c., s. 42, 43, 44.
l.c., v. II, s. 5
79
Sömürgeciliðe konu olabilmesi için, topraðýn, yalnýz boþ ve ekilmemiþ olmasý yetmez,
özel mülkiyete dönüþtürülebilir, kamu mülkiyeti altýnda olmasý da gerekir. (I.c., v. II, s. 125.)
80
l.c., v..I, s. 247.
78
662
Karl Marks
Kapital I
kumaþ dokurlar; sabun ve mum yaptýklarý gibi, çoðu zaman kendi kullanacaklarý ayakkabýlar ile elbiseleri de kendileri yaparlar. Amerikada
topraðýn iþlenmesi, çoðu kez, demircinin, deðirmencinin ya da bakkalýn
ikinci bir iþidir.81 Böylesine garip insanlar içinde, kapitalistler için, perhiz
alaný nerededir?
Kapitalist üretimin büyük güzelliði þuradýdýr: yalnýz ücretli iþçiyi
durmadan ücretli iþçi olarak yeniden-üretmekle kalmaz, ayný zamanda, sermaye birikimiyle orantýlý olarak daima bir [sayfa 788] nispi ücretli
iþçi artý-nüfusunu da üretir. Böylece, emeðin arz ve talep yasasý doðru
çizgi üzerinde tutulur, ücret salýnýmlarý, kapitalist sömürü için doyurucu
sýnýrlar içersine alýnýr ve ensonu, emekçinin kapitaliste toplumsal baðýmlýlýðý, bu vazgeçilmez koþul güvenceye alýnmýþ olur; anayurtta kurnaz
ekonomi politikçinin, alýcýyla satýcý arasýnda, yani ayný derecede baðýmsýz iki meta sahibi, meta-sermaye sahibi ile meta-emek sahibi arasýnda
serbest bir sözleþme þeklinde gösterdiði bu iliþki, aslýnda, tam bir baðýmlýlýk iliþkisidir. Ama sömürgelerde bu güzel hayal yýkýlýr. Burada mutlak
nüfus, anayurda göre çok daha büyük bir hýzla artar, çünkü pek çok
emekçi, bu âleme, hazýr yetiþmiþ insan olarak adýmýný atar, ama emek
pazarý gene de daima gerektiði kadar dolu deðildir. Emeðin arz ve talep
yasasý, parçalanmýþtýr. Bir yandan eski dünya, durmadan, sömürmeye
ve perhize susamýþ sermaye yatýrýr, öte yandan, ücretli-emekçinin
ücretli-emekçi olarak düzenli yeniden-üretilmesi, çok münasebetsiz ve
kýsmen de aþýlamayan engellerle karþýlaþýr. Sermaye birikimine oranla
sayýca daima fazla ücretli-emekçi üretimine ne olmuþtur? Bugünün
ücretli-iþçisi, yarýnýn kendi hesabýna çalýþan baðýmsýz köylüsü ya da
zanaatçýsýdýr. Emek pazarýndan çekilmiþtir, ama iþevine de girmemiþtir.
Ücretli-emekçilerin, sermaye yerine kendi hesabýna çalýþan, kapitalist
beyler yerine kendilerini zenginleþtiren baðýmsýz üreticilere sürekli dönüþümü, kendi bakýmýndan, emek pazarýnýn koþullarý üzerinde çok
olumsuz etkiler yapar. Yalnýz ücretli-emekçinin sömürü derecesi, aþýrý
ölçüde düþük olmakla kalmaz. Ücretli-emekçi baðýmlýlýk iliþkisi ile birlikte, üstelik, perhizci kapitaliste olan baðýmlýlýk duygusunu da kaybeder.
Ýþte size, bizim E. G. Wakefieldin bu kadar yiðitçe, böylesine dokunaklý
ve veciz biçimde çizdiði uygunsuzluklar tablosu.
Ücretli-emek arzý, ne sürekli, ne düzenli, ne de yeterlidir diye yakýnýyor. Emek arzý, daima, sadece küçük deðil, güvensiz ve belirsizdir
de.82 Kapitalist ile emekçi arasýnda bölüþülen ürün büyük olduðu
ölçüde, emekçi de o ölçüde büyük bir pay almakta ve o hýzla, o da kapitalist olmaktadýr. ... Ömürleri uzun olanlardan bile, çok azý, çok büyük
ölçüde servet yýðabilir.83 Emekçiler açýk bir þekilde, kapitalistin, emeklerinin büyük bir kýsmýnýn [sayfa 789] karþýlýðýný vermekten kaçýnmasýna
l.c., s. 21, 22.
l.c.. v. II. s. 116.
83
l.c.. v. I, s. 131.
81
82
Karl Marks
Kapital I
663
gözyummuyorlar. Kendi sermayeleri ile Avrupadan kendi ücretli-iþçilerini
getirme kararsýzlýðý da bir iþe yaramýyor. Çok geçmeden, bunlar, ücretliemekçi ... olmaktan çýkýyorlar; bunlar ... emek pazarýnda eski patronlarýnýn karþýsýna rakip olarak çýkmasalar bile, baðýmsýz toprak sahibi
oluyorlar.84 Ne facia! Erdemli kapitalistimiz ta Avrupalardan kendi parasýyla kendi rakiplerini getirmiþ oluyor! Dünyanýn sonu geldi zaten!
Tevekkeli deðil, Wakefield, sömürgelerde ücretli-iþçilerden yana ne baðýmlýlýk kaldý, ne de baðýmlýlýk duygusu diye boþuna yakýnmýyor. Cömezi
Merivale, yüksek ücretler nedeniyle, sömürgelerde, daha ucuz ve daha
yumuþakbaþlý emekçilere kapitalistin onlardan emir almak yerine kendi
koþullarýný zorla kabul ettirebileceði bir sýnýfa büyük gereksinme bulunduðunu söylüyor. Eski uygar ülkelerde emekçi özgür olmakla birlikte,
doða yasasý ile kapitaliste baðýmlý idi; sömürgelerde bu baðýmlýlýðýn,
yapay yollardan yaratýlmasý gerekir.85 [sayfa 790]
Þimdi Wakefielde göre sömürgelerdeki bu kötü durumun sonuçlarý nedir? Üreticiler ile ulusal servetin, barbarca parçalanýp daðýlmasý
eðilimi.86 Üretim araçlarýnýn, kendi hesaplarýna çalýþan sayýsýz sahipler
arasýnda daðýlmasý, sermayenin merkezileþmesinin yanýsýra, bileþmiþ
emeðin bütün temellerini de yokeder. Birkaç yýl alabilecek ve sabit bir
sermaye yatýrýmý gerektirecek her büyük giriþim, yürütülmesi yönünl.c., v. II, s. 5.
Merivale, l.c., v. II, s. 235-314 passim. Ilýmlý, serbest ticaret yanlýsý, vülger iktisatçýsý Molinari
bile þöyle diyor: Dans les colonies où lesclavage a eté aboli sans que le travail forcé se
trouvait remplacé par une quantité équivalente de travail libre, on a vu sopérer la contre-partie
du fait qui se réalise tous les jours sous nos yeux. On a vu les simples travailleurs exploiter à
leur tour les entrepreneurs dindustrie, exiger deux des salaires hors de toute proportion avec
la part légitime qui leur revenait dans le produit. Les planteurs, ne pouvant obtenir de leurs
sucres un prix suffisant pour couvrir la hausse de salaire, ont été obligiés de fournir lexcédant,
dabord sur leurs profits, ensuite sur leurs capitaux mêmes. Une foule de planteurs ont été
ruinés de la sorte, dautres ont fermé leurs ateliers pour échapper à une ruine imminente. ...
Sans doute, il vaut mieux voir périr des accumulations de capitaux, que des générations
dhommes [bu ne içtenlik Bay Molinari!] mais ne vaudrait-il pas mieux que ni les uns ni les
autres périssent [Zorunlu çalýþmanýn, eþdeðer bir miktardaki özgür çalýþma ile deðiþtirilmekbizin,
kölelliðin kaldýrýlmýþ bulunduðu sömürgelerde, olayýn her gün gözlerimizin önünde gerçekleþen
karþýlýðýnýn meydana geliþi görüldü. Bu kez basit emekçilerin sanayi giriþimcilerini sömürdükleri,
onlardan, ürün içinde kendilerinin hakký olan pay ile hiç bir iliþkisi olmayan yüksek ücretler
istedikleri görüldü. Þekerlerinden, ücret artýþýný karþýlamak için yeterli bir fiyat elde edemeyen
tarým iþletmecileri (plantörler), açýðý önce kârlarý, sonra da sermayeleri üzerinden kapama
zorunda kaldýlar. Birçok tarým iþletmecisi bu biçimde yýkýma uðradý, öbürleri, eli kulaðýnda bir
yýkýmdan kurtulmak için, atelyelerini kapadýlar. ... Kuþkusuz, sermaye birikimlerinin telef
olduðunu görmek, insan kuþaklarýnýn telef olduðunu görmekten evladýr [...]; ama ne birilerinin,
ne de öbürlerinin telef olmasý daha iyi deðil mi?] (Molinari, l.c., s. 51, 52.) Bay Molinari, Bay
Molinari! Öyleyse, kutsal on emir, Musa ve peygamberler, arz ve talep yasasý nerede kaldý?
Mademki Avrupada giriþimci, emekçinin hakký olan paya eluzatýyor, Batý Antillerde de emekçi,
entrepreneur seine part légitimeine [giriþimcinin hakký olan pay -ç.] pekâlâ eluzatýr. Sonra izin
verirseniz soralým: sizin de itiraf ettiðiniz gibi kapitalistin Avrupada her allahýn günü ödemeyi
ihmal ettiði bu part légitime [hakký olan pay -ç.] nedir? Baþka yerlerde otomatik olarak
iþleyen arz ve talep yasasýný, oralarda, emekçilerin, kapitalisti exploiter [sömürmek -ç.]
kadar simple [basit -ç.] olduðu sömürgelerde polis önlemleriyle rayýna oturtmak için þiddetli
bir istek duyuyor.
86
Wakefield, l.c., v. II, s. 52.
84
85
664
Karl Marks
Kapital I
den engellerle karþýlaþýr. Avrupada sermaye bir an bile duraksamadan
yatýrým yapar, çünkü iþçi sýnýfý, onun, daima gereðinden fazla, daima
emrinde canlý bir ekini, parçasýný oluþturur. Ama sömürgeler! Wakefield son derece acýklý bir öykü anlatýr. Kanadalý ve New York eyaletinden bazý kapitalistlerle konuþmuþtur; buralarda göçmen dalgasý sýk sýk
durgunlaþýyor ve bir fazla emekçi tortusu býrakýyordu. Melodramýn
kiþilerinden birisi Bizim sermayemiz, diyor, tamamlanmasý epeyce
uzun bir zaman alacak pek çok giriþimler için hazýrdý, ama çok geçmeden bizi býrakýp gidecek iþçilerle bu gibi giriþimlere baþlayamazdýk. Bu
göçmenleri, burada, iþçi olarak alýkoyabileceðimize güvenseydik, bunu,
sevinerek hemen ve hem de yüksek bir fiyatla yapardýk: ve hatta bunlar býrakýp gitse bile, gerektiðinde yenilerini bulabileceðimizden emin
olsaydýk, gene bu iþlere giriþirdik..87
Wakefield, Ýngiliz kapitalist tarýmýný ve onun birleþik emeðini,
Amerikan köylülerinin daðýnýk tarýmçýlýðý ile karþýlaþtýrdýkdan sonra, farkýnda olmadan, madalyonun öteki yüzünü de bize gösterir. Amerikan
halk kitlesini, hali-vaktinde, baðýmsýz, giriþken ve daha kültürlü olarak
betimler, oysa Ýngiliz tarým emekçisi sefil bir yaratýk, bir dilencidir. ...
Tarýmda çalýþan serbest emeðin ücreti, Kuzey Amerika ile bazý yeni
sömürgeler dýþýnda hangi ülkede, emekçinin yalnýzca geçimini saðlamasýnýn ötesine geçmiþtir? ... Kuþkusuz, Ýngilterede, çiftlik beygirleri,
deðerli bir mal olarak, Ýngiliz köylülerinden daha iyi beslenirler..88 Ama,
never mind!* Ulusal zenginlik bir kez daha, niteliði gereði, halkýn sefaleti ile özdeþtir. [sayfa 791]
Peki öyleyse, sömürgelerin anti-kapitalist kanseri nasýl iyileþtirilecektir? Eðer bir darbede, bütün toprak, kamu mülkiyetinden özel mülkiyete dönüþtürülmek istenseydi, elbette kötülüðün kökleri, ama onunla
birlikte sömürgeler de yokedilirdi. Ustalýk, bir taþla iki kuþ vurmaktýr.
Öyleyse, hükümet, bakir topraklara arz ve talep yasasýnýn dýþýnda, göçmenleri, toprak satýnalabilecek kadar para kazanmasý ve kendisini
baðýmsýz bir köylü haline getirebilmesi için uzun bir süre ücretle
çalýþmaya zorlayacak þekilde yapay bir fiyat biçmeliydi.89 Topraðýn, ücretli-iþçilerin yanaþamayacaklarý bir fiyatla satýlmasýndan, saðlanan fon,
l.c., s. 191, 192.
l.c.. v. I, s. 47, 246.
Cest ajoutez-vous, grâce à lappropriation du sol et des capitaux que lhomme, qui na
que ses bras, trouve de loccupation, et se fait un revenu ... cest au contraire, grâce à
lappropriation individuelle du sol quil se trouve des hommes nayant que leurs bras. ... Quand
vous mettez un homme dans le vide, vous vous emparez de latmosphére. Ainsi faites-vous,
quand vous vous emparez du sol. ... Cest le mettre dans le vide de richesses, pour ne le laisser
vivre quà votre volonté. [Kollarýndan baþka bir þeyi olmayan insan, ancak toprak ve sermaye
temellükü sayesinde iþ bulur ve kendine bir gelir saðlar. Tersine, ancak topraðýn bireysel
temellükü sayesinde, o insan, kendine kollarýndan baþka bir þeyleri olmayan insanlar bulur. ...
Bir insaný boþlukta tuttuðunuz zaman, havayý kendinize maledersiniz. Topraðý kendinize
malettiðiniz zaman da böyle yaparsýnýz. Bu, onu ancak kendi isteðinize göre yaþatmak için,
zenginlik boþluðu içinde tutmak demektir.] (Colins, l.c., t. III., s. 267-271, passim.)
* Önemli deðil. -ç.
87
88
89
Karl Marks
Kapital I
665
yani kutsal arz ve talep yasasýnýn ayaklar altýna alýnmasýyla, ücretliemekten sýzdýrýlan bu para ile, hükümet, bu fonla orantýlý olarak Avrupadan sömürgelere meteliksiz insanlar getirir ve böylece ücretli-emek
pazarýný kapitalistler için aðzý aðzýna dolu bulundurabilirdi. Bu koþullar
altýnda, tout sera pour le mieux dans le meilleur des mondes possibles.* Sistemli sömürgeciliðin büyük sýrrý buydu. Wakefield, bu planla diye zafer çýðlýðý atýyor, emek arzý sürekli ve düzenli olmak zorundadýr, çünkü önce, hiç bir emekçi para kazanmak için çalýþmadýðý sürece toprak edinmeyeceðine göre, ücret almak için birlikte çalýþan bütün
göçmen emekçiler, daha fazla emekçi çalýþtýrýlmasý için çalýþmayý býrakan ve toprak sahibi haline gelen her emekçi, toprak satýnalmakla,
sömürgeye taze emek getirmek için bir fon saðlamýþ olacaktýr..90 Devletin koyacaðý, toprak fiyatý, kuþkusuz yeterli bir fiyat olmalý yani
emekçiyi, bir baþkasý emek pazarýnda yerini dolduruncaya kadar, baðýmsýz toprak sahibi haline gelmekten alýkoyacak91 kadar yüksek bir
fiyat olmalýdýr. Bu yeterli toprak fiyatý, emekçinin, ücretli-emek [sayfa
792] pazarýndan topraðýna çekilmesi için kapitaliste ödediði fidye olarak
kullanýlan kibarca bir laftan baþka bir þey deðildir. Emekçinin, önce, kapitalistin daha fazla emekçiyi sömürmesini saðlayacak sermayeyi
üretmesi gerekiyor; sonra, emek pazarýnda kendisinden boþalan yeri
doldurmak üzere hükümetin eski patronu kapitalist için okyanus ötesinden getireceði locum tenensin** masrafýný karþýlayacaktýr.
Ýngiliz hükümetinin, Bay Wakefieldin özellikle sömürgelerde kullanýlmak üzere önerdiði bu ilkel birikim yöntemini yýllardýr kullanmýþ
olmasý, çok karakteristiktir. Uðranýlan baþarýsýzlýk, kuþkusuz, Sir Robert
Peelin Banka Yasasý kadar tam ve kesindi. Göç akýný, yalnýzca Ýngiliz
sömürgelerinden Birleþik Devletlere çevrilmiþ oldu. Bu arada, Avrupada,
kapitalist üretimdeki geliþme, artan hükümet baskýsýyla birlikte Wakefieldin önerisini gereksiz duruma getirdi. Bir yandan, yýllar yýlý Amerikayý
yöneten büyük ve bitip tükenmez insan seli, Birleþik Devletlerin doðu
kesiminde, ardýnda kalýcý bir tortu býraktý; Avrupadan gelen göç dalgasý, buradaki emek pazarýna, batýya doðru olan göç akýnýnýn alýp götürebileceðinden fazla insan getiriyordu. Öte yandan, Amerikan iç savaþý
muazzam bir ulusal borç getirmiþ ve onunla birlikte vergi baskýsý arttýðý
gibi, aþaðýlýk bir mali aristokrasi doðmuþ, demiryollarýnýn, madenlerin
vb. sömürülmesi için spekülatör þirketler büyük parçalar halinde kamu
topraklarýný yaðmalamýþ, kýsacasý, çok hýzlý bir sermaye merkezileþmesi
olmuþtur. Böylece, bu büyük cumhuriyet, göçmen iþçiler için vaadedilen toprak olmaktan çýkmýþtýr. Ücretlerin düþürülmesi ve ücretli iþçilerin
baðýmlýlýðý, normal Avrupa düzeyine indirilmekten uzak olmakla birlikWakefield, l.c., v. II, s. 192.
l.c., s. 45.
* Olasý dünyalarýn en yetkinine, en iyi biçime sokulmuþ olurdu. -ç.
** Yerini tutan. -ç.
90
91
666
Karl Marks
Kapital I
te, kapitalist üretim burada dev adýmlarýyla ilerlemektedir. Ýþlenmemiþ
sömürge topraklarýnýn, Wakefieldi bile isyan ettiren bir utanmazlýkla,
hükümet tarafýndan, aristokratlara ve kapitalistlere peþkeþ çekilmesi,
özellikle Avustralyada92 gold-diggingsin* çektiði insan seli ve en küçük
zanaatçýlarla bile rekabet eden Ýngiliz meta ithalâtý ile birlikte bol [sayfa
793] bir nispi artý-emekçi nüfus yaratýr ve hemen hemen her posta,
Avustralya emek pazarýnýn dolup taþtýðý ve fuhþun yer yer Londradaki
Haymarket kadar þehvetle geliþtiði konusunda cansýkýcý haberler getirir.
Her neyse, biz, burada, sömürgelerin durumu ile ilgilenmiyoruz.
Bizi ilgilendiren tek þey, eski dünyanýn ekonomi politiðinin, yeni dünyada keþfettiði ve damlarýn üzerinden ilân ettikleri sýrdýr: kapitalist üretim
ve birikim tarzýnýn ve dolayýsýyla kapitalist özel mülkiyetin, temel koþul
olarak, bizzat kazanýlmýþ özel mülkiyetin yokolmasý, bir baþka deyiþle,
emekçinin mülksüzleþtirilmesidir. [sayfa 794]
I. CÝLDÝN SONU
92
Avustralya, kendi kendisinin yasakoyucusu haline gelir gelmez, doðal olarak göçmenler
lehinde yasalar çýkarttý, ama ÝngiIiz hükümetinin zaten becerdiði toprak yaðmasý bir engel
olarak ortadaydý. 1862 tarihli yeni toprak yasasýnýn ilk ve ana amacý, halkýn yerleþmesi için
daha fazla kolaylýklar saðlamaktýr. (The Land Law of Victoria, by the Hon. C. G. Duffy, Minister
of Public Lands, Lond. 1862 [s. 3].)
* Altýn arayýcýlýðý. -ç.
Karl Marks
Kapital I
667
DÝZÝNLER
KAYNAKLAR DÝZÝNÝ
YAZARLAR
ANONÝM YAPITLAR
GAZETE VE DERGÝLER
PARLAMENTO RAPORLARI VE ÖTEKÝ RESMÝ YAYINLAR
ADLAR DÝZÝNÝ
668
Karl Marks
Kapital I
YAZINSAL, ÝNCÝLSEL VE MÝTOLOJÝK
ADLAR
Abel Tevrattaki kiþilerden; Ademin oðlu. - 767.
Adem Tevrattaki kiþilerden. - 118, 610, 614, 729.
Antaeus (Antus) Eski Yunan efsane devlerinden biri, Deniz Tanrýsý Poseidon ile Yer Tanrýsý Gaeanýn oðlu; karada annesi ile iliþki halindeyken onu kimse
yenemez; Herkül onu yerden kaldýrýr ve boðar. - 610.
Busgris Yunan efsanesine göre zalim bir Mýsýr kralý; ülkeye gelen bütün
yabancýlarý öldürtür; Ýsokrates onu erdemliliðe örnek gösterir. - 380, 381.
Casus Roma efsanesinin ateþ püsküren canavarý; Herkül onu topuzla vurarak öldürür. - 610.
Cuma Daniel Defoenun Robinson Crusoe adli romanýndaki kiþilerden.
302.
Cupido Roma aþk tanrýsý. - 634.
Daedalus Yunan efsanesinde mimarlýk ustasý. - 421.
Dogberry Shakespearein Much Ado About Nothing (Hiç Uðruna Çok Gürültü) adlý yapýtýndaki kiþilerden; pýsýrýk, içigeçmiþ bir memura alay etmek için takýlan ad. - 98, 437, 618.
Don Quijote Cervantesin ayný adlý satirik romanýnýn kahramaný. - 97.
Eckart (Ekkehart) Alman halk efsanesinin vefalý kiþisi. - 289.
Faust Goethenin ayný adlý trajedisinin baþ kahramaný. - 101, 610.
Fortunatus Alman halk efsanesinin kiþilerinden; asla boþalmayan bir para
kesesi vardýr. 469, 665.
Georg (Sankt Georg) Ak bir atýn üstünde ve mýzrakla bir ejdarhayý öldürürken betimlenmiþtir. - 45.
Gerion Yunan efsane kiþisi; üç gövdeli bir devdir; Herkül onun sýðýrlarýný
alýp götürür ve onu okla öldürür. - 610.
Karl Marks
Kapital I
669
Gobseck Balzacýn romanýndaki cimri tefeci. - 606.
Hephaestos Yunan Ateþ ve Demircilik Tanrýsý. - 421,
Herkül (Herakles) Yunan efsane kahramaný; Zeusun oðlu; kuvvetin ve
direncin cisimlenmesi sayýlýr, - 436, 610.
Hurtig Shakespearein Kral Dördüncü Henrysindeki kiþilerden. - 62.
Ýbrahim Tevrattaki kiþilerden; Hebraeerin dedesi. - 598.
Ýsa 273.
lshak Tevrattaki kiþilerden; Ýbrahimin oðlu. - 598.
Jupiter Üstün Roma Tanrýsý. - 378, 593.
Kain Tevrattaki kiþilerden; Ademin oðlu. - 767.
Maritorne Cervantesin satirik romaný Don Quijeteun kiþilerinden. - 100.
Moloch Asur ve Fenike Doða ve Sýcaklýk Tanrýsý; insan kurban edilerek
tapýnýlýr; bu ad sonradan, kudurgun, zalim, sayýsýz kurban isteyen bir iktidar anlamýna kullanýlmýþtýr, - 675.
Moses (Musa) Tevrattaki kiþilerden; Yahudi yasakoyucusu ve peygamber.
- 389, 790.
Paulus Ýncildeki kiþiIerden biri. - 634.
Perseus Yunan efsane kiþilerinden, Zeusun oðlu. - 17.
Petrus Ýncildeki kiþilerden. - 118.
Plutus (Pluton) Yunan Zenginlik ve Ölüler Alemi Tanrýsý. - 147
Polonius Shakespearein Hamletindeki kiþilerden biri. - 287.
Prometheus Yunan efsane kiþisi; Zeustan ateþi çalar ve insanlara getirir
bunun için bir kayaya zincirlenir. - 663.
Robinson Crusoe Daniel Defoenun bir romanýnýn adý. - 91, 93, 302.
Sabala Hint mitolojisinde tanrýlýk; insanlara bir inek kýlýðýnda görünür. 593.
Sancho Panza Cervantesin satirik romanýndaki kiþilerden. - 62.
Sangrado Lesagenin Gil Blas adlý romanýndaki kiþilerden; hekim. - 726.
Seacoal Shakespearein Much Ado About adlý yapýtýndaki kiþilerden; gece
bekçisi. - 98.
Shylock Shakespearein Venedik Taciri adlý dramýndaki kiþilerden biri; taþ
yürekli tefeci. - 301, 701.
Sikes, Bill Charles Dickensin Oliver Twist adlý romanýndaki kiþilerden biri;
bir katil hýrsýz. - 453. [sayfa 819)
Sisyphus Yunan efsane kiþisi; Korent Kralý; tanrýlara hainliðinden ötürü,
yeraltýnda sürekli aþaðý yuvarlanan bir kayayý yeryüzüne çýkarmaya yargýlanýr. - 148,
434.
Tepegöz (Cyclop) Yunan efsanesinin, alnýnda bir tek gözü bulunan devi.
267, 275.
Thor Alman efsanesinin Gök Gürültüsü Tanrýsý; gök gürleten tokmaðý her
vuruþtan sonra eline geri döner. - 399.
Ulysses (Odysseus) Homerusun Odysse adlý destanýnýn baþ kahramaný. 268.
Viþnu Hint dininde en yüce tanrýlardan biri. - 614.
Yahova Yahudi dininin en yüce tanrýsý. - 375.
Yakup Tevrattaki kiþilerden; Ýshakin oðlu. - 598. [sayfa 820]
670
Karl Marks
Kapital I
AÐIRLIK, UZUNLUK, ALAN, SIÐA VE PARA
ÖLÇÜLERÝ
Tonne (ton)
Hundredweight (cwt.)
Quarter (qrtr., qrs.)
Stone
Pfund (pound)
Unze (ounce)
Pfund (troy pound)
Unze (troy ounce)
Gran (grain)
Ýngiliz mili
Yarda
Foot, ayak
Ýnch, parmak
Elle (Prusya)
acre, akr
ree
Rute
Ar
Jugerum (Mz. jugera)
SIÐA ÖLÇÜLERÝ
Bushel
Gallon
Pint
AÐIRLIK ÖLÇÜLERÝ
=
=
=
=
=
=
=
=
=
UZUNLUK ÖLÇÜLERÝ
=
=
=
=
=
ALAN ÖLÇÜLERÝ
=
=
=
=
=
=
=
=
PARALAR*
Pound sterlin (£)
=
Þilin
=
Peni
=
Farthing
=
Dolar ($)
=
Frank (fr.)
=
Centim (c. santim) (Fransýz ufaklýk para)
=
Livre (Fransýz gümüþ sikkesi)
=
Taler (1873'e kadar Prusya parasý)
=
Guinee (guinca)
=
Soverign (Ýngiliz altýn sikkesi)
=
Cent (Sent. Amerikan sikkesi)
=
Drahmi (eski Yunan gümüþ sikkesi)
=
Duka (Avrupa'da altýn sikke, Ýtalyan kökenli) =
Maravedi (Ýspanyol sikkesi)
=
Rei, reis (Portekiz sikkesi)
=
1016,05 kg.
50,802 kg.
2,700 kg.
6.350 kg.
453,592 gr.
28,349 gr.
372,242 gr.
31,103 gr.
0,065 gr.
1609,329 m.
91,439 cm.
30,480 cm.
2,540 cm.
66,690 cm.
4046,7 m2
1011,7 m2
14.21 m2
100 m2
2523 m2
36,349 1.
4,544 1.
0.59 1.
20 þilin
12 peni
4 farthing
1/4 peni
100 sent
100 santim
1 frank
30 gümüþ kuruþ
21 þilin
1 sterlin
20,43 Mark
1,02 Mark
8,51 Fenik
2,12 Fenik
4,20 Mark
80 Fenik
0,8 Fenik
80 Fenik
3,00 Mark
21,45 Mark
20,43 Mark
ca. 4,2 Fenik
ca. 9 Mark
6 Fenik
0,45 Fenik
[sayfa 837]
* Mark ve fenik üzerinden hesaplama, 1871 yýlýna aittir (1 Mark l/2790 kg. saf altýn)
Karl Marks
Kapital I
671
KISALTMALAR
art. (artikel) makale
Bd. (Band) cilt
b. (book) kitap
Buch kitap
cf. karþýlaþtýr
ch., chap., cap. (chapter, chapitre, caput) bölüm
d.d. (de dato) düzenlendiði günden beri
éd., ed. (édition) baský
edit. yayýmlayan
Heft fasikül
H. o. C. (House of Commons) Ýngiliz Avam Kamarasý
ib., ibid. (ibidem) yaný yerde
id. (idem) ayný
Kap. (Kapitel) bölüm
l.c. (loco citato) adý geçen yapýt, yazý, yer
l., lib. (liber) kitap
M. P. (Member of Parlament) parlamento üyesi
n°, no numara
NB (nota bene) dikkat ediniz, önemli not
p., pag. (page, pagina) sayfa
partie kýsým
pass. (passim) þurda burda, daðýnýk olarak
sc. (scilicet) çünkü
sect. (section) kesim
sq. (sequens) izleyen sayfa
sqq., seqq. (sequentes) izleyenler, izleyen sayfalar
S. (Seite) sayfa
t. (tom, tome) cilt
trad. (traducteur, traduction) çeviren, çeviri
v., vol. (volume) cilt
bkz: bakýnýz
c. cilt
-ç. çeviren
-Ed. yayýmcý, editör
karþ: karþýlaþtýrýnýz
s. sayfa
[sayfa 838]
672
Karl Marks
Kapital I